SAYI 09
PUHU
AY L I K S A N AT D E R G İ S İ
EYLÜL 2014
İÇİNDEKİLER
sayı o9 EYLÜL, 20 14
03
Atölye Hale Işık
17
Sanatçı Yiğit Altıparmakoğulları
25
Koleksiyon Sakıp Sabancı Müzesi
31
Notlar Müze tarihi
39
Röportaj Serkan Altınöz
49
Biyografi Pierre Alechinsky
59
Bu Ay Sergi Haberleri
62
Kitap Cezanne Üzerine Mektuplar, Rilke
03
AT Ö LY E
HALE IŞIK
ATÖLYE
04
05
AT Ö LY E
ATÖLYE
06
07
AT Ö LY E
H A L E I Ş I K ’ I N at ö lyesİ
Hale Işık’ın Yeldeğirmeni’nde birkaç odadan oluşan atölyesi aynı zamanda evi. Kafasının en hızlı çalıştığı, rahat ürettiği, düşündüğü yer burası. Atölyeyle ilgili, aklının içinde oturuyormuş gibi hissettiğini söylüyor. Resmin içinde uyuyor, uyanıyor, burası onun bir parçası. Öyle ki, sokağa çıktığında bile atölye onunla geliyor.
ATÖLYE
08
09
AT Ö LY E
ATÖLYE
10
Arkada, bahçeye bakan aydınlık odada resim yapıyor ve en çok burada vakit geçirdiğini söylüyor. Resim yapmasa bile kahvesini alıp uzun uzun burada durduğundan bahsediyor. Üretimin gerçekleştiği bu odada, duvara dayayarak çalıştığı büyük boy tuvallerinin yanında katman katman olmuş paleti de göze çarpıyor. Paletin bu durumunu yeryüzüne benzetiyor. Doğanın katmanlardan oluştuğunu söylüyor. Resim yaparken çok sakınarak davranmayı sevmiyor. Kontrolsüzleşmeyi ve aşırılık yapmayı seviyor ve bunun bir parçası da boya. Paletini temizlemediği için bir süre sonra kullanılamaz hale geliyor ve değiştiriyor. Duvara dayalı eski bir paleti var. Palet bir tür kayıt cihazı Hale Işık için.
11
AT Ö LY E
ATÖLYE
12
13
AT Ö LY E
ATÖLYE
14
15
AT Ö LY E
ATÖLYE
16
17
S A N AT Ç I
Yİ ĞİT ALTIPARMaKOĞULLARI
SANATÇI
18
19
S A N AT Ç I
N İ ç İ n R E S İ M ya p ı yorsunuz?
Neden resim yaptığımı sorgularken ne zaman başladığımı düşünmek önemli olabilir. Nedenini bilmeden de olsa, zaten hep çizerek, boyayarak bir şeyler yapıyordum. Keyif alarak müzik dinlemeye, film izlemeye ve kitap okumaya başladıktan bir süre sonra -ki genellikle bir çocuğa dayatılan ya da ondan esirgenen şeylerdir- ifade etmenin benim için de varoluşsal bir sorun ve ihtiyaç olduğunu fark ettim. Müzik, öykü, deneme gibi ses ve yazı üzerine kurulu ifade alanlarında çabalarım oldu. Kolektif üretimin parçası olarak, yazılan sözlerle bestelenmiş şarkılar söyledim, müzik ve edebiyat üzerine fanzin çıkardım. Aslında oldukça tatmin
Yan Sayfa: Çiçek, Kafa Tuval üzerine yağlıboya 100 cm x 70 cm 2004
Sayfa 18: Kargalar Tuval üzerine yağlıboya 30 cm x 30 cm 2013
SANATÇI
20
21
S A N AT Ç I
SANATÇI
22
23
S A N AT Ç I
SANATÇI
Sayfa 21: Herkes Bir Tarafa Tuval üzerine yağlıboya, 70 cm x 100 cm 2002
Sayfa 22: Karton Bardak
24
edici süreçlerdi ama bir şekilde aklıma resim yapmak girdi. Biçimsel problemler çözmek olarak gördüğüm resim yapma süreci farklı, ortaya çıkan sonuç farklı ihtiyaçları karşılıyor. Aslında bu soruya verilen cevaplar büyük ölçüde ‘nasıl resim yapıldığı’ sorusunu karşılar. Kendi cevabımı net olarak bilmiyorum. Yapabiliyor olmak ve başka bir şey yapmak istememekle de ilgisi var sanırım.
Tuval üzerine yağlıboya 57 cm x 47 cm 2002
Yiğit Altıparmakoğulları, 2003 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Yan sayfa:
Sanatlar Fakültesi’nde resim bölümünü
Otoportre
bitirdi. Aynı üniversitede 2003 - 2006
Tuval üzerine yağlıboya,
yılları arasında yüksek lisans yaptı,
100 cm x 120 cm
2013 yılında sanatta yeterlik aldı.
2009
İlk kişisel sergisini 2005 yılında açtı. Pek çok karma sergiye katıldı. Çalışmalarına İstanbul’da devam ediyor.
25
KO L E KS İ YO N
SAKIP SABANCI MÜZESI RESIM KOLEKSI YONU
S A K I P S A B A N C I C A D. NO:42 EM I RGAN, İSTANBUL
KOLEKSİYON
26
27
KO L E KS İ YO N
KOLEKSİYON
S A K I P S A B A N CI MÜZESI , KAPSAMLI RESIM KO L E KSI YO N U NU, “TANZ IMATTAN CUMHU R I Y E T E T Ü R K RESM I” BAŞLIĞIYLA, YEN I D E N Z I YA R E T ÇI LERLE BULUŞTURUYOR.
28
29
KO L E KS İ YO N
KO L E KSI YO N H A K K INDA
Sayfa 26: Osman Hamdi Bey (1842-1910) Naile Hanım Portresi Tarihsiz Tuval Üzerine Yağlıboya
Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resmi - Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, erken dönem Türk resminin seçkin örnekleri ile Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde İstanbul’da çalışmış yabancı sanatçıların eserlerinden oluşmaktadır. 1850-1950 yılları arasında yoğunlaşmakta olan koleksiyonda Konstantin Kapıdağlı, Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Fikret Mualla gibi yerel sanatçılar ile, Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi yabancı sanatçıların eserleri bulunmaktadır.
Sayfa 27: Nazmi Ziya Güran (1881-1937) Şezlongda Pembeli Kadın 1904 Tuval Üzerine Yağlıboya
Yan Sayfa: Halil Paşa (1852-1939) Madam X 1889 Karton Üzerine Yağlıboya ve Pastel
KOLEKSİYON
30
31
NOTLAR
müze TARİHİ
YA Z I : E V R İ M K A R A KOYUN ERDOĞAN
NOTLAR
32
33
notlar
A N TI K Y U N A N ’ DA TAPINAKLAR MÜZE TANIMINA YAK I N DI R . K I Y M E T LI ESERLER I N, TANRI VE TANRIÇA H E Y K E L L E RIN IN , TANRILARA YAPILAN SUNULARIN B U R A L A R DA S E R GI LEN I YOR OLMASI, SIRADAN HALK I N B U N L A R A U L A ŞIYOR OLMASI, MÜZENİN BAŞLAN G I C I S AY I L A BI L I R .
İlk olarak Helenistik dönemde ortaya çıkan müze kavramı ‘‘mouseion’’ kelimesinden türemiştir. ‘‘Mouseion’’ düşüncelere dalınacak yer olarak geçmektedir. Bir başka varsayım ise mouseion kelimesinin esin perisi anlamına gelen ve Yunanca bir kelime olan ‘‘mousa’’dan türediğidir.
notlar
34
Sayfa 32: O. Von Corven İskenderiye kütüphanesi 19. yy’da çizilmiş
Felsefi düşüncenin hakim olduğu Helenistik dönemde, yazının gelişmesi ile birlikte bilginin depolanması ihtiyacı oluşmuştur. Büyük İskender’in ölümüyle Mısır’ın yöneticisi, tarih, felsefe ve sanat meraklısı I. Ptolemaios, M.Ö. 367-283 yıllarında İskenderiye’deki sarayın bir bölümünde İskenderiye Müzesi ve İskenderiye Kütüphanesi oluşturmuştur. Felsefeciler ve bilginlerin çalışma ve tartışma alanı olan mouseionlarda bilim, astronomi, matematik, zooloji araştırmalarının yanı sıra halka açık festival etkinlikleri de yapılıyordu. İskenderiye şehri M.Ö. 48 yılında Julius Sezar tarafından kuşatılırken kütüphane ve müze büyük tahribata uğramıştır. Sonrasında geçirdiği yangında ise tamamen yok olmuştur. Benzer uygulamaların Roma döneminde de görüldüğünü belirten kaynaklar; eski, değerli eserlerin ve savaş ganimetlerinin eski Yunan’da toplandığını ve Roma dönemin-
35
notlar
de gücün sembolü olarak halka sergilendiklerini belirtir. Koleksiyonerlik ilk kez Roma döneminde oluşmaya başlamıştır; çünkü bu durum gücü temsil eden, sınıfsal üstünlüğü vurgulayan bir göstergedir. Ortaçağ gibi baskıcı ve monarşik bir dönemin ardından, Rönesans’ta geçmişin bütün karanlığı telafi edilircesine tarih, sanat, bilim, edebiyatın yanı sıra arkeoloji de önem kazanmıştır. Sanata verilen önemin yükselişe geçmesiyle Rönesans dönemi insanı, çağına uygun bir yaklaşımla, geçmişe daha çok önem vermeye ve değerli eserleri toplamaya başlamıştır. Sanatçıların ve varlıklı insanların kendileri için oluşturdukları ‘‘stüdyolar’’ bu dönemde ortaya çıkar. Stüdyolar, değerli eserlerin toplandığı, kişinin zevkine göre tasarlanmış, koleksiyoncunun tarzını yansıtan, mimari olarak da içinde bulunan eserlere uygun mekanlardır. Rönesans’a özgü bir anlayış olarak orta-
notlar
36
ya çıkan stüdyolarla gelen değişim yeni bir ruh, yeni bir atmosfer kazanılması olarak tanımlanabilir. Stüdyolardan sonra, günümüz müze algısına en yakın olan ‘‘galeriler’’ oluşmaya başlamıştır. Galeri modeli ilk olarak Floransa’da 16. yüzyılda Galleria degli Uffizi’de kullanılır. Galleria degli Uffizi, ziyaretçilerin rahat dolaşabileceği, denetimi kolaylaştıran, ışığın etkisinin dikkate alındığı, eserlerin yerleştirilmesinde özel planların tasarlanıldığı modern müze anlayışının öncüsüdür. İlk kez, Elias Ashmole, sahip olduğu, dönemin özelliklerini taşıyan özel koleksiyonunu Oxford Üniversitesi’ne bağışlayarak daha çok ziyaretçiye ulaşmasını sağlar. Bu durum her ne kadar daha çok ziyaretçiye ulaşmış olsa da, Oxford Üniversitesi bünyesinde sergilenen eserlerin, haftalar öncesinden randevu alınarak, sadece varlıklı insanlara hizmet veriyor olması günümüz müze-
37
notlar
ciliğini tam olarak yansıtmadığının göstergesidir. 18. Yüzyıl’da müze kavramında ilk defa kurumsallaşma görülmüş ve yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönem, eserlerin daha iyi sergilenebilmesi ve içeriklerinin daha iyi aktarılabilmesi için bugünkü müze kavramının netleşmesinde öncü olarak kabul edilebilir. Eserler kendi aralarında öncelikle sanat ve bilim (tarih, doğa bilimi vs.) eserleri olarak sınıflandırılmaya başlanmış ve sanat eserlerinin ekol ve dönemlerine uygun sergileme ve sunum teknikleri oluşturulmuştur. Sonra dönemlere ve özelliklerine göre katalog, arşivleme gibi düzenlemelerle tamamen kurumsallaşmaya ilk adım atılmıştır. 1759’da ilk halk müzelerinden olan British Museum açılmıştır ancak; randevu sistemiyle hizmet veren bir kurum olmaktan öteye gidememiştir. Müze, hala halkın ko-
notlar
38
laylıkla ulaşabileceği bir kurum değildir. 1789’da yaşanan Fransız Devrimi, müzelerin gelişiminde büyük rol oynamıştır. Bu döneme kadar soyluların, daha sonra da burjuvanın zevklerine hitap etmiş olan koleksiyonların halka açılması ile Paris’te yer alan Louvre Müzesi, Avrupa’nın ilk ulusal müzesi olarak ortak milli varlık kavramına örnek teşkil etmiştir. Guerrieri bu yeniliği; ‘‘Bu durum dinin ya da feodal gücün değil, ortak bir zenginliğin, geçmişin ve bugünün değerlerini bir araya getirip sergileyerek üzerinde çalışılan laik bir burjuva kültürünün tasdikidir’’ cümlesiyle açıklar. Müze artık, sanat ve bilime dair eserlerin toplandığı tarafsız bir yer ve herkesin ulaşabileceği kamusal bir kurum olma özelliği kazanmıştır. Bu noktadan sonra müzelerin geçmiş ve gelecek arasında kurduğu bağın önemi anlaşılmış ve müzecilik birçok ülkede daha hızlı bir gelişme göstermiştir.
39
r ö p o r ta j
serkan altınöz
s e r k a n a lt ı n ö z İ le ebru TEKNİĞİYLE YAPTIĞI R E S İ M L E R İ Ü Z E R İ N E BİR RÖPORTAJ
rรถportaj
40
41
r ö p o r ta j
Bu teknikle işler üretmeye ne zaman başladınız? Ben ebru sanatıyla, 8 yaşındayken, babam Sedat Altınöz sayesinde tanıştım. Geleneksel Türk ebrusu tamamen doğal malzeme ve toprak boyalarla yapılır ve babam bu konuda çok hassastır. Onun bu hassasiyeti, su üzerindeki boya dengelerini ayarlamayı ve kendi malzememi üretmeyi öğrenmemi sağladı. 20 sene öncesinde babam, sadece farklı renk tonları yakalamak için doğaya toprak almaya giderdi ve bu toprağı evde temizleyip, ezip, suda yüzecek kıvama getirirdi. Bütün bu süreçlerde beni yanında bulundurduğu ve beni bu sürecin bir parçası haline getirdiği için bu tekniğin ruhunu öğrenmiş oldum. Şu an tamamen farklı malzemeler kullanıyor olsam da, bu deneyimler kendi tekniğimi geliştirmemde çok öğretici ve geliştirici oldu.
rรถportaj
42
43
r รถ p o r ta j
röportaj
44
Sayfa 40: Yeniden Doğmadan Önce, 2014 27 cm x 35 cm Kağıt üzerine enamel
Yan Sayfa: İsimsiz 2012 Kağıt üzerine toprak boya
New York'a ne zaman taşındınız, bu işlerinizi nasıl etkiledi? New York’a 2013 yılında sanatımı geliştirmek ve aynı zamanda sergilemek amacıyla taşındım. Burada yeni tekniklere ilgi olması gerçekten çok güzel. Kendine özgü tekniklerle çalışan çok sayıda sanatçı var. Bu eserlerle ve sanatçılarla iletişim içinde olabilmek karşılıklı sürekli bir bilgi akışı sağlıyor. Stüdyo ziyaretleriyle ve sergilerle bu eserleri ve eserlerde kullanılan malzemeleri yakından görüyorsunuz. Bu durumun, yeni fikirler geliştirmemde, yeni malzeme ve teknikler kullanmayı öğrenmemde destekleyici etkileri olduğunu düşünüyorum.
45
r ö p o r ta j
Yan Sayfa: Siyah suyun yeri 2013 Kağıt üzerine toprak boya
Ne tür malzemeler kullanıyorsunuz? 2013 yılı sonlarına kadar sadece doğal boyalar ve doğal malzemelerle çalışmalarımı sürdürdüm. O döneme kadar ürettiğim her şey geleneksel Türk ebrusunda kullanılan malzemelerle üretildi. Ancak daha sonra, farklı efektler ve dokular yaratma isteğiyle doğal boyalar yanında enamel ve akrilik boyalar kullanmaya başladım. Artık kağıda veya kullanacağım yüzeye önceden ve sonradan müdahalelerde bulunuyorum, işlerimi karışık teknikle üretiyorum, örneğin son projemde kumla yüzeye dokular yaptım. Sayfa 48: İsimsiz 2012 Kağıt üzerine toprak boya
47
r ö p o r ta j
Renk seçiminizden bahseder misiniz? Doğanın içinde olmak ve onu hissetmek her zaman bana çekici gelmiştir. New York'a taşınana kadar her fırsat bulduğumda doğaya gidiyor ve kalıyordum. Bu dönemlerde doğada hissettiğim ve yaşadığım duygular renk seçimlerimde hala çok büyük bir etken. Bunun dışında rengi seçerken ara renkleri kullanmayı, boyalara el yapımı medium'larla efektler vermeyi ve kontrastlarıyla oynamayı seviyorum. Blood Sacrifice projesi nasıl ortaya çıktı? Projenin ana öğesi olan kan efektini çalışmalarıma nasıl yansıtırım diye merak ederek başladım. Devam eden süreçte, istediğim renge ulaşmak uğruna, doğal üretimi bıraktım. Bu proje, burada öğrendiğim teknikleri kendi işlerime yorumlamamı sağladı ve bana yeni kapılar açtı.
rรถportaj
48
49
B I YO G R A FI
p覺erre Alechinsky
YA Z I : D 襤 L A Y U M U R TACI
BIYOGRAF I
50
51
B I YO G R A FI
P I E R R E A L E C H I N S K Y, BASKIYA DA IR OLANI DENEY I ML E M E K T E N HI Ç BI R ZAMAN VAZGEÇMEZ. GENELL IKLE B A Ş K A A M AÇ L A R I ÇI N ÜRETILM IŞ RESM I BELGELER, Ç E K L E R GI B I K AĞ I TLARI KULLANIR.
Sayfa 50: Central Park
Alechinsky ve Taşizm, Pierre Alechinsky Belçikalı ressam ve baskıcı. Taşizm, Amerikan soyut dışavurumculuk akımının Avrupa’daki karşılığı. Kökeni ‘tache’, fransızcada leke anlamına gelmekte.
1972 Kağıt üzerine akrilik 162 cm x 193 cm
Yan Sayfa:
Taşizm, ‘abstraction lyrique’ (lirik soyutlama) olarak da anılmaktadır. ‘Boya yoluyla düzensiz şekiller veya lekeler yaratılması’ olarak tanımlayabileceğimiz bu akım, ‘action painting’ ile de benzer özellikler taşımak-
Salyangozun Nefesi 1972 Kağıt üzerine akrilik ve mürekkep 125 cm x 100 cm
BIYOGRAF I
52
53
B I YO G R A FI
BIYOGRAF I
Yan Sayfa: Central Park 1955 Kağıt üzerine mürekkep 44 cm x 65 cm
54
tadır. Pierre Alechinsky ise, Taşizm denilince ilk akla gelen isimlerdendir. L’Ecole Superieure Nationale de L’Architecture et des Arts Decoratifs’teki eğitimi süresince Alechinsky, tipografi ve kitap ilüstrasyonu üzerine çalışmalar yapmıştır. Özellikle desen ve baskı teknikleri ile ilgilenmiştir. 1947 yılında ‘Genç Belçikalı Ressamlar’ grubuna, 1948 yılındaysa, Christian Dotremont tarafından kurulan Cobra Grubu’na dahil olmuştur. Kopenhag, Brüksel ve Amsterdam’dan sanatçıların kurduğu Cobra grubunun ismi bu şehirlerin baş harflerinden oluşmuştur. Üç yıl gibi kısa bir süre aktif olmasına karşın, Avrupa avangart sanat hareketinde önemli bir yere sahiptir. Çalışma metodu doğaçlama ve deneysel olmakla birlikte, çocuk çizimleri ve ilkel formlardan esinlenmiş, Paul Klee ve Joan Miro’yu örnek almışlardır. Pierre Alechinsky grup dağıldıktan sonra diğer üyelerin aksine, aktif bir şekilde sa-
55
B I YO G R A FI
natla ilgilenmeye devam etmiştir. Bu kez, oryantal kaligrafi ile ilgilenmeye başlar. Kağıdın veya kumaşın yere serilip, sanatçının üstünde çalışması ile ortaya çıkan hareket rahatlığı ve özgürlüğü Alechinsky’yi büyüler. 1955 yılında Japonya’ya taşınma kararı alır, hatta ‘Japanese Calligraphy’ adlı bir film de çeker. Alechinsky tüm bu zaman boyunca kendini bir ressam olarak değil, baskıcı (printmaker) olarak tanımlar. Baskıya dair olanı deneyimlemekten hiç bir zaman vazgeçmez. Genellikle başka amaçlar için üretilmiş resmi belgeler, çekler gibi, kağıtları kullanır. Alechinsky’nin bir diğer özelliği ise genellikle hızlı kuruyan boyaları tercih etmesidir, böylece spontane bir şekilde, kendi hızını ve ritmini engellemeden resim yapabilmektedir. Genellikle hızlı kuruyan akrilik ve mürekkep kullanır, yine aynı nedenden kumaş yerine kağıt tercih eder. Resimlerinde genellikle içiçe geçmiş volkanik pat-
Yan Sayfa: Kuşun gözünden bakış 1966 - 1968 Tuval üzerine yağlıboya 200 cm x 274 cm
BIYOGRAF I
56
57
B I YO G R A FI
BIYOGRAF I
58
lamalar, canavarlar, grotesk yılanlar, hareket halindeki bulutlar ve kuşları resmeder. ‘Central Park’ adı ile yaptığı desen en bilinen ve Alechinsky’nin temel yaklaşımını özetleyen çalışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortada yer alan canavar, kendi alanına dışardan girmek isteyen her şeyi yoketmeye hazırdır. Sonraki yıllarda Central Park I, II, III ve IV olarak varyasyonlarını da resmeder. 1983 yılında Ecole National Superieure de Beaux-Arts’da öğretmenlik yapmaya başlar. 1995 yılında ise yaptığı desenler Belçika pullarında kullanılmaya başlanır.
59
HABER
bu ay
El Greco and Modern Painting
M A D R İ D, V İ YA N A v e L o n d r a’ DA N 3 sergİ
Madrid, Museo del Prado’da ‘‘El Greco ve Modern Resim’’ sergisi, 24 Haziran - 5 Ekim 2014 tarihleri arasında. Sergi, El Greco’nun resimlerinin yanına Picasso, Cezanne, Modigliani gibi modern ressamların ondan etkilenerek yaptıkları işlerini koyarak bu resimlere tekrar bakılmasını sağlıyor.
HABER
60
LINE AND SHAPE
Art and Life
Viyana, Leopold Museum’da müze koleksiyonundan 100 deseni bir araya getiren ‘‘Line and Shape’’ sergisi 20 Ekim’e kadar sürecek.
Ben Nicholson ve Winifred Nicholson’un aynı manzaraya, denize ve natürmorta bakışlarının görülebileceği ‘‘Art and Life’’ sergisinde, çağdaşları Christopher Wood, Alfred Wallis’in de işleri bulunmakta. Sergi, Londra, Dulwich Picture Gallery’de 21 Eylül 2014’e kadar sürecek.
61
HABER
Éternité, ENGİN KONUKLU İ s ta n b u l’ da n 3 s ergİ
Engin Konuklu’nun “Éternité” başlıklı kişisel sergisi 11 Eylül – 11 Ekim, 2014 tarihleri arasında İstanbul Galeri x-ist’te izlenebilecek. Nostaljik imgelerden faydalanan Konuklu, “Éternité” adlı yeni sergisinde 19. yüzyıl post mortem (ölüm sonrası) fotoğrafları ve bu fotoğraflarda izleyici ile fotoğraflananın ilişkisini inceliyor.
HABER
62
TEDİRGİN
ANOMAL I
İstanbul Pi Artworks, 25 Eylül 6 Kasım 2014 tarihleri arasında Volkan Aslan, Ayman Yossri Daydban, İpek Duben, Joana Hadjithomas & Khalil Joreige, Aslı Torcu, Sami Al Turki ve Mehmet Ali Uysal’ın işlerini Nat Muller küratörlüğünde ‘‘Tedirgin’’ adlı karma sergiyle bir araya getiriyor.
Pg Art Gallery sezonun ilk sergisi ‘Anomali’de beş farklı sanatçıyı bir araya getiriyor. Basako, Kerem Ozan Bayraktar, Melis Buyruk, Yonca Karakaş ve Ayşe Gül Süter’in yer aldığı sergi, kişisel anlatı ve figürasyonun dış gerçekliği algılama ve yorumlama sürecindeki kullanımına odaklanıyor. Sergi 6 Eylül - 25 Eylül 2014 tarihleri arasında.
61
K İ TA P
CEZANNE ÜZERİNE MEKTUPLAR, RAİNER MARİA RİLKE
c e m yay ı n e v İ , 2 0 02 Türkçesi: Kamuran Şipal
KİTAP
Bu arada hala Cezanne salonunda vakit geçiriyorum. Dünkü mektubumdan sonra belki gözlerinin önünde biraz canlandırabilirsin salonu. Bugün yine iki saat kimi resimler önünde dikildim; nasılsa bunun bana yararı dokunacağına ilişkin bir duygu var içimde. Acaba senin için de aydınlatıcı olabilir miydi? Bir solukta bunu söylemem olanaksız. Doğrusu istenirse iyi seçilmiş iki, üç örneğe bakarak kendini Cezanne’ın bütün resimlerini görmüş sayabilir insan. Kuşkusuz biz de bir yerde, örneğin Cassirer’de, şimdi benim ulaştığım anlayış düzeyine ulaşabilirdik. Ama her şey için öyle çok, öyle çok zaman gerekiyor ki! Anımsıyorum da, ismini yeni işimttiğim Cezanne’ın ilk kez gördüğüm bazı resimlerini nasıl yadırgamış, ne büyük bir kararsızlığa kapılmıştım. Ardından uzun süre durumda bir değişiklik olmamış, derken ansızın gözlerim açılmıştı...
62
K A PA K R E S M İ : Y İ Ğ İ T A LT I PA R M A KOĞULLARI
KÜ N Y E
A R G E PA K I R TA S İ Y E Ü R Ü N L E R İ LT D ŞTİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ: E S AT M A L B E L E Ğ İ YAY I N YÖ N E T M e n İ : AY DA D EM İ R C İ YAY I N KU R U L U : A DA T U N C E R , Ü L KÜ P E H L İ VA N O Ğ LU, YİĞİT YAZICI K AT K I DA B U L U N A N L A R : İ D İ L C E Y H A N , E V R İ M K A R A KOY U N ERDOĞAN, DİLA YUMURTACI