SAYI 05
PUHU
AY L I K S A N AT D E R G İ S İ
MAYIS 2014
03 Atölye Komet
23
İÇİNDEKİLER
Sanatçı Luciana Levinton
sayı o5 MAYIS, 2014
31 Sanat Tarihinden Resimde Mavi
41
63
Röportaj Burcu Perçin
Sergi Peter Joseph
71 Müze Pergamon Müzesi
53
81
Malzeme Pigment
Bu Ay Sergi Haberleri
03
AT Ă– LY E
komet
ATÖLYE
04
05
AT Ö LY E
ATÖLYE
06
07
AT Ö LY E
ko m e t ’ İ N AT Ö LY E Sİ
Komet, 4 yıldır kullandığı Kuledibi’ndeki atölyesinden taşınma hazırlıkları yapıyor. Tek parça olan alanda, birden fazla şövale var. Bunun dışında duvarda ve yerde çalıştığının izleri de görülüyor.
ATÖLYE
08
09
AT Ö LY E
ATÖLYE
10
11
AT Ö LY E
ATÖLYE
12
13
AT Ö LY E
ATÖLYE
14
Herhangi bir yüzeyi palet olarak kullanabiliyor, masalar, çekmeceli dolapların üstü Komet’in boya paleti. Oturma alanında, ortadaki sehpa eski bir paletin üstüne yerleştirilmiş camdan oluşuyor. Şiir yazıyor. Şiir kitapları, atölyesinde sergi kataloglarının yanında duruyor. ‘‘Olabilir Olabilir’’, ‘‘Koşarak Geldim Çorabı Deldim’’ ve ‘‘Momet.’’
15
AT Ö LY E
ATÖLYE
16
17
AT Ö LY E
ATÖLYE
18
19
AT Ö LY E
ATÖLYE
20
21
AT Ö LY E
ATÖLYE
22
23
S A N AT Ç I
LUCIANA LEVINTON
SANATÇI
24
SANATÇI
N İ ç İ n R E S İ M ya p ı yorsunuz?
Mimari, perspektiflerin kaçışı, uzaklıkta birleşen malzemelerin dokusu. Rampalar, merdivenler, girişler, ışıklar, parıltılar, gölgeler, sonsuz boşluklar. Bilinmeyen derinlikteki kuyular. İnşa edilmiş olan, eski hali, şimdiki hali ve ileride ne olacağı. Bakmanın kompozisyonu, tek bir anın eşsiz perspektifi. Tutmaya çalıştığım, içimde kalan bir an. Tuvaldeyim, alanın etkisini ortaya çıkarıyorum ve resim yapma oyunu başlıyor. Renk üstüne renk üstüne renk, rengin grileri bir diğeri ile birlikte. Mekan artık mekan değil, ama yeni bir mekan doğuyor. Başka bir gerçeklik, başka bir mantık; bu sanata ait, ilhamın kaynağı olan mimariye değil. Bu benim için özgürlük. Uçtan uca, plandan renk planına, çizgiden çizgiye hareket ediyorum, ne ön kavramlar, ne kılavuzlar, ne yasalar, ne de yapılar var.
Yan Sayfa Whitney Tuval üzerine akrilik 50 cm x 40 cm 2010
Sayfa 24 London I Tuval üzerine yağlıboya 51 cm x 43 cm 2011
26
27
S A N AT Ç I
SANATÇI
28
Yan Sayfa
Luciana Levinton, 1977’de Buenos
Louvre
Aires’de doğdu. Buenos Aires
Tuval üzerine yağlıboya
Üniversitesi’nde Mimarlık bölümünü
133 cm x 200 cm
bitirdi. Çeşitli sanat dersleri aldı. 2007’de
2011
ilk kişisel sergisi Urban Landscapes’i Centro Cultural Borges’de açtı. Daha sonra, New York, Londra ve Paris’te kişisel sergiler açan Levinton, pek çok
Sayfa 29 Gherkin Tuval üzerine yağlıboya 48 cm x 60 cm 2011
Sayfa 30 Guggenheim VII Tuval üzerine yağlıboya 80 cm x 80 cn 2013
karma sergiye de katıldı.
29
S A N AT Ç I
SANATÇI
30
31
S A N AT TA R İ H İ N D E N
RESİMD E MAVİ
YA Z I : D İ L E K Z A P T Ç IOĞLU
SANAT TARİHİNDEN
32
33
S A N AT TA R İ H İ N D E N
Burhan Doğançay, sonradan rekor bir fiyata satılacak olan “Mavi Senfoni”sini yaparken şanslıydı. Batılı dillerde çinilerinden ötürü “Blue Mosque” olarak anılan Sultanahmet Camii’nin içini betimlediği eserinde kullanacağı mavi rengin her tonu sanatçının elinin altındaydı. Büyük usta Michelangelo ise bundan 500 yıl önce o kadar talihli değildi. Londra’daki National Gallery’de sergilenen ve İsa’nın mezara götürülmesini anlatan “Defin Töreni”, 1500 yılında Roma’daki Sant’Agostino Kilisesi’nce sipariş edilmişti gerçi. Ama sanatçı ahşap üzerine tempera ile başladığı bu eseri bitiremeyecek, sağ alt köşede hiç doldurulmayacak bir boşluk kalacaktı. Aziz John ve diğer figürler tamamlanmıştı ama diz çökmüş bir figür eksikti ve bu, Meryem Ana’ydı.
Sayfa 32: Michelangelo Defin Töreni Panel üzerine tempera
Rönesans İtalya’sında Meryem’in giysisini resmetmek için “ultramarin”, yani lacivert kullanılıyordu. Lacivert ise altın tozundan sonra en pahalı boyaydı. Ki-
162 cm × 150 cm 1500 National Gallery Londra
SANAT TARİHİNDEN
34
lise Michelangelo’ya bu boyayı bir türlü teslim etmediği için sanatçı Meryem’i en sona bırakmış, 1501 yılının ilkbahar aylarında ise Davud’a başlamak için Floransa’ya çağrılınca resim tamamlanmadan kalmıştı. “Ultramarin” denizi çağrıştırır: Koyu bir deniz mavisi, “aşırı mavi” gibi düşünürüz onu. Oysa İtalyanların bu renge Ortaçağ’da “oltramarino” demesinin nedeni, “denizin ötesi”nden, denizaşırı bir diyardan geliyor olmasıydı. Laciverdin temelini oluşturan lapis lazuli taşı yalnızca Şili, Zambiya, Sibirya ve özellikle de Afganistan’da bulunuyordu. Keten tohumu yağı veya yumurtayla karıştırılıp sanatçılara ufak ölçülerde satılmaya başlanmadan önce İpek Yolu üzerinden, Anadolu’nun kervansaraylarından geçerek Avrupa’ya ulaştırılırdı. O devirde kim görmüştü ki Afganistan’ı, hele bu değerli taşın 2500 metre yükseklikteki dağlardan çıkartıldığı Badahşan eyaletini? Avrupalılar için
35
S A N AT TA R İ H İ N D E N
çok efsanevi bir yerden gelen harikulade bir renkti mavi: Arapça el-lazward kelimesinden türemişti lacivert, kökeni ise Farsça lazvarddı. Doğudan çıkıp Batı’ya, İtalyancaya, Almancaya, İngilizceye geçti. “Gök mavi” manasına gelen “azur” kelimesine erişti. İznik çinilerinin yeşile çalan mavisi ise türkuaz olarak Türk kökenini hep adında sakladı. Michelangelo gibi diğer Rönesans sanatçıları da işverenlerinin değerli mavi boyayı satın alıp getirmesine ihtiyaç duyardı. Albrecht Dürer 1508’de bir mektubunda öfkeyle, 100 Gulden’e yarım kilo bile lacivert boya alamadığından şikayet ediyordu. Sanatçılar denizi veya yeşile çalan yüzeyleri boyarken bakır madenlerinden elde edilen ve çok daha ucuz olan azuriti kullanırdı. Hiçbir renk, mora bakan doygun bir laciverdin yerini alamazdı fakat. Yine National Gallery’de sergilenen bir başka resim, 1968’de restore edilirken büyük
Yan Sayfa: Tiziano Baküs ve Ariadne Tuval üzerine yağlıboya 176.5 cm x 191 cm 1520 The National Gallery Londra
SANAT TARİHİNDEN
36
37
S A N AT TA R İ H İ N D E N
tartışmalara yol açacaktı: Tiziano’nun “Baküs ve Ariadne” adlı yağlıboya tablosunda yüzey temizlenirken boyalar büyük ölçüde döküldü ve eser kısmen yeniden boyanmak zorunda kaldı. Tiziano’nun resmin hayal karakterini vurgulamak için sol üst köşede perspektif vermediği yıldızlı lacivert gökyüzü birçokları için “çok cart” kaçmıştı. Oysa zamanla kararmış boyaların orijinali buydu, ressamın kendi seçimiydi: Biyografı Giorgio Vasari’nin anlattığına göre Michelangelo 1546’da Tiziano’yu atölyesinde ziyaret etmiş, dışarı çıktıktan sonra dostlarına “Venediklilerin sanatçılara çizim yapmayı doğru dürüst öğretmediğinden” yakınmıştı. Aslında bahsettiği bir beceriksizlik değil, sanatın tüm dallarında ve edebiyatta, hatta hayatın hemen tüm alanlarında kendini gösteren bir tavır, duruş farkıydı. Michelangelo bütün eserlerini önceden ayrıntısıyla tasarlar, çizer ve sonra renklendirirdi, Tiziano ise önüne boyaları koyar, tabloyu adeta yaparken tasarlardı.
Sayfa 39: Burhan Doğançay Mavi Senfoni Tuval üzerine karışık teknik 162 cm x 285 cm 1987
SANAT TARİHİNDEN
38
Resimde renkler rastgele yerleşmez. Her devrin ve coğrafyanın kendi itibarlı renkleri olduğu gibi, toplumların da belli renklere verdiği anlam sanatta her zaman izdüşümünü bulur. Meryem Ana Rus ikonlarında kırmızı, Bizans’ta ise mor giysilerle betimlendi. Kırmızı gerek Rusya’da, gerekse Hollanda’da en pahalı kumaşların rengiydi; Bizans İmparatorluğu’nda ise kumaşını en değerli mor renge boyamak herkesin harcı değildi. Lacivert, denizlerin ötesinden 13. yüzyıl İtalya’sına ulaştığında öyle büyük bir sansasyon yaratmıştı ki, ancak en önemli şahsiyete, Meryem Ana’ya lâyık görülmüştü. Bugün bile Akdeniz kıyısındaki Katolik ülkelerde, İspanya’da ve Fransa’da hastalanan ve dualarla iyileşen çocukların aileleri Meryem Ana’ya şükranlarını göstermek için sevinçle mavi giysilere bürünür. Daha doğuya, Yunanistan’a ve Ege sahillerine gelindiğinde ise mavi bambaşka bir büyünün adı olur.
39
S A N AT TA R İ H İ N D E N
SANAT TARİHİNDEN
40
41
r ö p o r ta j
BURCU PERÇİN, DAĞLARIN SAHİBİ YOKtur
R Ö P O R TA J : İ D İ L C E YHAN
rรถportaj
42
43
r รถ p o r ta j
röportaj
44
B U R C U P E R Ç İ N ’ İ N ‘DAĞLARIN SAHİBİ YOKTUR’ SER G İ S İ 1 5 N İ S A N - 2 4 MAYIS 2014 TARİHLERİ ARASINDA A R T O N İ S TA N B UL’DA İZLENEBİLİR.
Yan Sayfa: Fotoğraf üzerine yağlıboya, 66 cm x 100 cm 2010 - 2014
Sayfa 52’deki resimler: Tuval üzerine yağlıboya, 85 cm x 65 cm 2014
''Dağların Sahibi Yoktur'' nasıl ortaya çıktı? B. P.: Bu aslında dağcıların kullandığı bir terim. Ancak ne yazık ki günümüzde dağların sahibi var. Dağlar sermaye tarafında rant aracına dönüşmekte. Yüzyıllarca tüm haşmetiyle ayakta duran, doğada zengin bir yaşam ortamı sağlayan dağlar, Türkiye’nin pek çok yerinde taş ve mermer ocaklarına dönüştürülerek yok ediliyor. Son birkaç yılda seyahatlerim sırasında çok sık rastladığım bir şey dağların kazılarak tahrip edilmesi. Bunun
45
r ö p o r ta j
yanında, tahribat sırasında ortaya çıkan görsel zenginlik beni çok etkiledi. Dağların yarılmasıyla ilginç geometrik şekiller, heykelsi formlar, ilgi çekici renkler ve dokular ortaya çıkıyor. Daha önceki işlerinizle nasıl bir bağ kurabiliriz? B. P.: Önceki işlerimde terk edilmiş, işlevini yitirmiş endüstriyel alanları resmediyordum. Bunlar devasa, terk edilmiş, tahrip edilmiş iç mekanlardan oluşuyordu. Sanayileşme ve yok etme teması hakimdi. Şimdi ise doğadaki tahribatı, yine sanayileşme ile bağlantılı bir şekilde işliyorum aslında. Bir yandan da taş ocaklarının katlı ve geometrik yapısı iç mekan hissi veriyor. Gökyüzünü kapattığınızda iç mekan yanılsaması yaratıyor. Hatta bu kompozisyonlarda katmanların yarattığı etki bana antik tiyatro izlenimi veriyor.
rรถportaj
46
47
r รถ p o r ta j
röportaj
48
Tuvallerin yanı sıra bu sergide fotoğraf üzerine yağlıboya çalışmalarınız da var. B. P.: Ben çok uzun süreden beri fotoğraf kaynaklı çalışıyorum. Çalışmak istediğim nesnelerin ve mekanların ilk önce fotoğraflarını çekiyorum ve atölyemde onları eleyip, kolajlar yaparak eskizlerimi oluşturuyorum. Bugüne kadar fotoğraflar resimlerime hizmet etti, bu sergide yağlı boyanın fotoğrafa katkıda bulunduğu işler var. Sergideki fotoğraflar benim için özel. Dört sene önce Güneydoğu’da çektiğim taş ocaklarının fotoğrafları bunlar. Aynı zamanda bunlar, beni bu temaya yönlendiren ilk görsellerdir.
49
r ö p o r ta j
İki tane siyah-beyaz resim, diğer renkli tuvallerin arasında oldukça dikkat çekiyor. B. P.: Genellikle zengin bir renk paletiyle çalışıyorum. Bu sergide renk özellikle ön planda olduğu için, bu alanların renksiz nasıl görüneceğini de deneyim etmek istedim. Renksiz de aynı duyguyu verebildiğini gördüm. Siyah beyaz işlerle biçim, ton ve kontrastın gücünü öne çıkartmak istedim. Sergide büyük ve küçük resimler bir arada yer alıyor. Sergi yerleşimi hakkında ne söyleyebilirsiniz? B. P.: Resimleri yerleştirirken birbirleriyle etkileşimlerini doğru şekilde kurmaya özen gösterdim. Serginin bir maketini yaparak yerleşimi modelleyerek çalıştım. Resimlere hakim olan temanın ve her bir resmin kendi etkisinin ötesine geçerek, büyük ve küçük resimleri, birbirleriyle etkileşim halin-
RÖPORTAJ
50
51
r ö p o r ta j
de yerleştirdim. Resimlere izleyiciyi şartlandırmamak adına isim vermek istemiyorum. Serginin bütünleyici etkisi daha önemli benim için. Perspektif ve detay anlamında kuvvetli işler var. Bunlar birbirlerinden nasıl ayrılıyor? B. P.: Sergideki resimler iki kanalda yoğunlaştı: Perspektifli geniş alan resimleri ve daha yakın plana odaklandığım, soyutlamalar yaptığım resimler. Perspektifli işlerde derinlik hissi ve alan algısına yoğunlaşırken, detay çalışmalarda boyanın katmanları, doku ve çizgisellik üzerine bir yaklaşım hakim oldu. Bir süre sonra tahribatın duygusundan uzaklaşıp, oralardaki görsel zenginliğin peşine düşüyorum.
RÖPORTAJ
52
53
MALZEME
PİGMENT
MALZEME
54
göz ve retİNA İLKLER Pigmentler doğadaki tüm renkleri oluşturan moleküllerdir. Pigmentlerle ışık arasındaki ilişkiden çıkan dalga boyu gözdeki retinayla algılanır. Retinadaki pigmentle ilgili hücreler olmadığında renklerle pek işimiz kalmamış demektir. Işık ile pigmentler bizim göz algımız için çalışırlar. Prensipte beyaz ışık üç ana renkten oluşur ve üzerinde pigment barındıran bir nesneye çarptığında bu renklerden bir kısmı pigmentler tarafından emilir. Kalan kısmı ise gözümüze yansır, böylece nesnenin rengi belirlenmiş olur.
Zambia’nın Lusaka şehrindeki bir mağarada 350.000 ile 400.000 yıl öncesine ait boyama ve pigment ezme buluntularına rastlanıyor. Dünyadaki en eski resim örnekleri ise 40.000 yıl önceye uzanan mağara resimleri. Aradaki 300.000 yılı aşan fark, pigmentlerin ışık hassasiyetlerinin ve kalıcılıklarının da önemini ortaya koyuyor. Işığa karşı dayanıklılıkları günümüzde de pigmentlerin en önemli değer ölçütlerinden biri.
55
MALZEME
Paleolitik ve neolitik dönemlerde, ilk mineral pigment örneği sayabileceğimiz oksit kırmızı, demir oksitlerden oluşan sarı toprak ve kömürler kullanılmıştı. İlk sentetik pigment örneği ise eski Mısır’da bulunan beyaza yakın renk veren bir pigmentti ve beyaz sirke ve kurşun kombinasyonundan oluşuyordu.
Büyük İskender Lahdi ve Mısır papirüs yazıtları gibi örneklerle bugüne gelen renk örneklerinde insan işlemesi renk pigmentleri 18. yy. Sanayi Devrimi’ne kadar çoğunlukla biyolojik ve mineral kökenli idi. Bunlar botanik maddeler, hayvanlar ve böceklerden elde ediliyordu.
MALZEME
M AV İ V E M O R
Mavi ve mor gibi renkleri bulmak zordu, pahalıya mal ediliyordu. Kimi zaman sadece kraliyetin temsil edildiği yerlerde kullanılıyordu. Sezar bir deniz kabuklusu olan Murex salyangozundan elde edilen moru sadece kendi kıyafetlerinde ve konsillerinin eteklerinde bir şerit olarak kullanılmasına izin veriyordu. Patlıcan moruna benzeyen Murex morunun kullanımı M.Ö. 12. yy.’a kadar uzanıyordu.
56
14. yy.’da Flaman ressamlar mavi rengi sadece yarı değerli bir taş olan lapis lazuli taşından elde ediyordu. Bu koyu laciverte yakın renk lüks kabul ediliyordu Ressamların bir portredeki elbisede mavi kullanması gösterişi vurguluyodu. Van Eyck çalışmalarında mavi rengi hiç kullanmıyordu; sadece bazı çalışmalarında son katta glaze astar olarak geçiyordu. Johannes Vermeer ise pahalı tablolarında gösteriş için maviyi özellikle kullanıyordu. Mavi ve moru daha ekonomik bir şekilde elde etme arayışı ressamları uzun süre meşgul etti. Daha sonra, biyolojik Çivit mavisi ve 1704’te ilk sentetik mavi pigment olan Prusya mavisi bulundu.
57
MALZEME
Lapis lazuli taşları
MALZEME
58
59
MALZEME
sarı
Flaman ressamlar kullandıkları hint sarısını sığır dışkısından elde ediyorlardı. Mango yaprağı yiyen sığırların dışkılarından çıkan sarı kullanılıyordu. Temiz bir sarı için hayvanın başka hiçbir şey yememesi gerekiyordu. Sonunda insanlık dışı bulunan bu yöntemden vazgeçilmişti.
MALZEME
60
SONRAKİ YILLAR
KIRMIZI
16. yy.’da yeni dünyanın bulunması ile İspanyollar Güney Amerika’dan getirilen Karmen kırmızıyla tanıştı. Bu, Meksika civarında bir ağaç bitinin salgısından elde ediliyordu. Gomalak olarak da bilinen bu organik kırmızı pigment, durgun su derinliği veren renkli bir cila olarak da kullanılıyordu. Bugün de gıda, mobilya gibi sektörlerde serüvenine devam etmekte.
18. yy.’da Berlin Mavisi, Kobalt Mavisi, Şili Yeşili ve Krom Sarısı’nın bulunması, 19. yy.’da Ultramarin, Guignet’s Yeşili, Kobalt pigmentleri, demir oksitler ve kadmiyum pigmentlerinin bulunması pigmentlerin serüvenine hız kazandırdı. 20. yy.’da ise serüven neredeyse son buldu. Bir çok sektörde kullanılan pigmentlerle doğanın her rengini kolaylıkla bulabilmek mümkün oldu. Pigmentlerin kalıcılıkları ve tutunmalarıyla ilgili konularda inceleme ve geliştirmeler ise devam etmekte.
61
MALZEME
MALZEME
62
Yan sayfa: Vermeer’in resminden detay Bu sayfa: Büyük İskender Lahdi’nden bir detay
63
SERGİ
PETER JOSEPH
L i s s o n ga l l e ry, Londra
SERGİ
64
65
SERGİ
SERGİ
66
60’lı yılların ortasında resimde ana renkleri basit şekillerle kullanması ile tanınan Peter Joseph’in daha özgür ve şiirsel işlerden oluşan serisi 26 Mart - 10 Mayıs 2014 tarihleri arasında Londra, Lisson Galeri’de sergileniyor. Bu yeni dil ya da kendi deyişiyle Yeni Resim (serginin adı, The New Painting) 30 yılı geçen biçimsel kısıtlamalarından sıyrılıyor. Yeni işlerinde zaman zaman birbirinden kopup yarı saydam tinsel boyamalara dönüşen açılı ve biyomorfik şekiller nötr bir zeminde süzülüyor. Sanatçının istikrarlı kavramsal disiplini hala çok belirgin; büyük boyutlu resimleri oluştururken, öncesinde boyanmıs küçük kanvas parçalarını bir araya getirip kolaj yapma ve bunları kanvasa bütünsel olarak düzleştirerek aktarma alışkanlığı göze çarpıyor.
67
SERGİ
Yan Sayfa: Açık Yeşil ile Mavi, 2013 Tuval üzerine akrilik
Yeni resimlerinde önceki serilerindeki tonal çağrışımlar yine var fakat sanatçıya göre buradaki referansı 30 yıllık evi olan Gloucestershire’daki gökyüzü ve manzara. Aynı zamanda klasik Yunan mimarisinin taşıdığı anlamsal güce beslediği hayranlıgını da yansıtıyor. Resimlerinde fırça darbelerinin izleriyle zeminde oluşturulmuş saydam alanlar formlara dönüşerek bir atmosferi, zamanı, ya da mekanı somutlaştırıyor. Bununla birlikte Joseph “Temsilcilik anlayışı, her zaman resimsel olanın temsiliyetine değil, sözel anlatıma ait olmuştur.”diyor ve ekliyor, “Sanatçı için resminin konusu kendi hayatıdır.”
137.2 x 111.8 cm
Sayfa 69: Kırmızılar , Gri ve Kum Rengi, 2014 Tuval üzerine akrilik 137.2 x 111.8 cm
Sergiden Görüntüler, Lisson Gallery ve sanatçının izniyle ©
SERGİ
70
71
MÜZE
PERGAMON MÜZESİ
ya z ı : YA M A N K AYA BALI
MÜZE
72
73
MÜZE
MÜZE
74
BERLIN’DEKI PERGAMON MÜZESI, MÜZEYE ADINI VEREN VE TÜRKIYE’NIN BERGAMA ŞEHRINDEN GÖTÜRÜLMÜŞ BIR ANTIK YUNAN TAPINAĞI OLAN PERGAMON SUNAĞI’NA EV SAHIPLIĞI YAPIYOR.
Sayfa 72: Pergamon Sunağı Maket
Yan Sayfa: Nereus, Doris ve saçından yakalanan bir Gigant
Sanat tarihi ve arkeoloji gibi disiplinlerin 18. yüzyıldan başlayarak Avrupa aristokrasisiyle ortaya çıktığı söylenebilir. Sanatının köklerini Antik Yunan’a dayandıran Avrupalılar gibi bir aristokrat zengin sınıfına sahip olmayan ve sanat anlayışı Batı sanatından neredeyse tamamen farklı olan Osmanlı’da, sanat tarihi ve arkeoloji gibi di-
75
MÜZE
siplinler Avrupa’yla eşzamanlı olarak gelişmedi. Bu da, muazzam miktarlarda tarihi esere ev sahipliği yapan Osmanlı topraklarının, batılı meraklılar tarafından hunharca yağmalanmasına neden oldu. Kimi zaman yasal, kimi zaman da kaçak yapılan bu yağmaların meyvelerini Avrupa’nın büyük müzelerinde görmek mümkün. Berlin’deki Pergamon Müzesi, müzeye adını veren ve Türkiye’nin Bergama şehrinden götürülmüş bir antik Yunan tapınağı olan Pergamon Sunağı’na ev sahipliği yapıyor. Pergamon Sunağı, Batı Anadolu’da, günümüzde Bergama şehrinin bulunduğu yerde, milattan önce 2. yüzyılda başkenti Pergamon olan Attalid Hanedanlığı’na mensup Kral II. Eumenes tarafından yaptırılmış. Özgün halinde sunağın etrafını çevreleyen, Berlin’deki müzede ise sergilendiği salonun duvarlarına yerleştirilmiş mermer heykeller sanat tarihçileri tarafından Helenistik sanatın en önemli işleri arasında sayılmakta.
Yan Sayfa: Savaş sırasında Hekate
MÜZE
76
77
MÜZE
MÜZE
Yan Sayfa: Athena’nın savaştığı Alkyoneus isimli Gigant
78
Coğrafi olarak geleneksel Yunan topraklarında ortaya çıkan Klasik Yunan sanatının katı kurallarının yavaş yavaş gevşemesi ve Anadolu, Mısır, Suriye gibi bölgelerin yerel gereksinim ve geleneklerinin Yunan sanatıyla bir sentez oluşturmasıyla Helenistik üslup adı verilen tarz ortaya çıktı. Bu üslubun belirleyici özelliklerinden olan duygu ve hareket betimlemelerini, Pergamon Sunağı’nın duvarlarına esasen kabartma olarak yapılan fakat neredeyse duvardan fırlayacakmış kadar hareketli gözüken heykellerde de gözlemlemek mümkün. Sunağın çevresinde yer alacak şekilde tasarlanan heykeller, Yunan tanrılarıyla Gigantlar arasındaki savaşı anlatıyor. Müze ismini Pergamon Sunağı’ndan alsa da içeride dillere destan başka eserler de var. Bunların arasında en dikkat çekenlerden biri de şüphesiz Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından yaptırılan İştar Kapısı. Pergamon örneğinde olduğu gibi kapıya ait kalıntılar Irak’tan Berlin’e getirilmiş ve eksik par-
79
MÜZE
MÜZE
Yan Sayfa: İştar Kapısı’ndan detay
80
çalar yenileriyle tamamlanarak bir rekonstrüksiyon oluşturulmuş. Esasında arka arkaya iki parçadan oluşan İştar Kapısı’nın daha büyük olan ikinci kapısını da Berlin’e getiren Almanlar, kapının müzeye sığmayacağını düşündükleri için şimdilik depoda saklıyorlar. Bu kapıya ait, üzerinde hayvan tasvirleri bulunan bazı duvar döşemelerinin de İstanbul’daki Eski Şark Eserleri Müzesi’nde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Pergamon örneğinde olduğu gibi Anadolu’dan götürülen bir başka eser de binanın üst katında yer alan İslami Eserler Müzesi’ndeki, Konya’nın Beyhekim Camii’nden alınmış, 13. yüzyılın 3. çeyreğinde yapılmış çinilerle bezeli mihrabı. Pergamon Sunağı’nın Osmanlı hükümetiyle yapılan pazarlıklar ve sözleşmeler sonucu getirildiği müze tarafından açıklanmasına rağmen Beyhekim mihrabının Berlin’e nasıl getirildiği sergi alanında belirtilmemiş.
81
HABER
bu ay
Darío De Regoyos
m a d r İ D, A M S T E R DAM v e PA R İ S’ T E N 3 sergİ
Madrid Museo ThyssenBornemisza, Darío de Regoyos’un ölümünün 100. yılında bir retrospektif sergi düzenliyor. Sergi, 18 Şubat - 1 Haziran 2014 tarihleri arasında izlenebilir.
HABER
82
F é l i x Va l l o t t o n , F i r e b e n e at h t h e ice
Lucio Fontana, retrospective
14 Şubat - 1 Haziran 2014 tarihleri arasında Amsterdam, Van Gogh Müzesi’nde ‘‘Felix Vallaton, Fire Beneath the Ice’’ sergisi görülebilir. Sergi, sanatçının çeşitli müzelerden toplanan 60 resmi ve Van Gogh Müzesi koleksiyonundan seçilen 40 baskısından oluşuyor.
Paris Modern Sanat Müzesi’nde Lucio Fontana Retrospektifi 25 Nisan - 24 Ağustos 2014 tarihleri arasında izlenebilir. Sergide 200’den fazla resim, heykel, seramik ve enstalasyon bir arada bulunuyor.
83
HABER
ahmet oran
İ s ta n b u l’ da n 3 s ergİ
Ahmet Oran’ın sergisi 17 Nisan - 24 Mayıs 2014 tarihleri arasında Rampa İstanbul’da izlenebilir. Sergi, Ahmet Oran’ın son dört yıl içerisinde gerçekleştirdiği yeni eserlerini bazı erken dönem eserleriyle yan yana getiriyor.
HABER
84
A R DA N Ö Z M E N O Ğ L U SCULPTURES
İMGE VE ÖTESİ
Ardan Özmenoğlu, “SCULPTURES” sergisi 17 Nisan 2014 ile 17 Mayıs 2014 tarihleri arasında ALAN İstanbul’da görülebilir.
Sanat tarihinde çoğunlukla El Greco olarak bilinen Domenikos Theotocopoulos’un bilinmeyen ikonograf kimliğine odaklanan araştırma sergisi ‘’İmge ve Ötesi: Domenikos Theotokopoulos’’ 23 Nisan - 14 Haziran 2014 tarihleri arasında Galata Rum Okulu’nda görülebilir.
K A PA K R E S M 襤 : L U C 覺 A N A L E V 覺 N T ON (DETAY )
KÜ N Y E
A R G E PA K I R TA S İ Y E Ü R Ü N L E R İ LT D ŞTİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ: E S AT M A L B E L E Ğ İ YAY I N YÖ N E T M e n İ : AY DA D EM İ R C İ YAY I N KU R U L U : A DA T U N C E R , Ü L KÜ P E H L İ VA N O Ğ LU, YİĞİT YAZICI K AT K I DA B U L U N A N L A R : İ D İ L C E Y H A N , YA M A N K AYA B A L I , GİZEM KARATAŞ, DİLEK ZAPTÇIOĞLU, F İ G E N K A R AÇ AY, E R K A N G Ü L E R