SOLDAN ESİNTİLER
Kültür Sanat Edebiyat Dergisi nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar
Attilâ İlhan
28. Sayı Ekim - Kasım - Aralık 2020
SOLDAN ESİNTİLER KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT DERGİSİ
Yayın Türü: 3Aylık Süreli Yayın Sayı: 28 - EKİM - KASIM - ARALIK / 2020 Genel Yayın Yönetmeni Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş Yayın Kurulu Süheyla Güney Avcı Mine Güleşken Aslan Ünsal Aktaş
issuu.com/soldanesintiler
Editör Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş
soldanesintiler
soldanesintiler
soldanesintiler@gmail.com
İzmir Temsilcisi Mine Güleşken Aslan Kapak Tasarım Ünsal Aktaş Grafik Tasarım - Sayfa Düzeni Ünsal Aktaş 0555 494 43 03 grafiktasarimm.reklam@gmail.com Soldan Esintiler e-posta soldanesintiler@gmail.com
HER HAKKI SAKLIDIR COPYRİGHT C SOLDAN ESİNTİLER
KURULUŞ 2015 Soldan Esintiler Degisinde yayımlanan yazı ve şiirlerden yazarların kendileri sorumludur.
SOLDAN ESİNTİLER
2
4-5 EDİTÖRDEN 6-9 GECEYE DÜŞEN SURET ÜNSAL AKTAŞ #HAZAN 10-11 SENİ SEVMİYORUM İSTANBUL SÜHEYLA GÜNEY AVCI 12-13 ŞİZOFRENİST DÜŞLER DUYGUSAL YANILSAMALAR CİHANGİR ASLAN 14-15 SONRASI / ARZU KARADEMİR SESSİZLİĞE / İKRAM GÜNEŞ 16 - 17 SİNEK VE İNSAN / ÖMER BEKMEZCİ YASAK ÖLÜMLER AHMET YILMAZ TUNCER 18 - 19 SERAMİK ÇALIŞMASI AYŞE EVRENSEL GİTME / BAYRAM KÖSE 20 - 23 UZAKTAKİ İÇİM YILMAZ YANARDAĞ 24-25 ABECE-1 FERKİ HAYDAROĞLU 26-29 HAYATA SANATLA GÜLÜMSE MİNE GÜLEŞKEN ASLAN 30 - 31 RESİM NURAY ŞENGİL SİMGE KARAKAYA 32-39 BU BİR KARGAŞA ZELİHA AYDOĞMUŞ KARİKATÜR / MEHMET BEŞİR KARİKATÜR / HASAN SEÇKİN KARİKATÜR / HÜSEYİN ASLAN
40-45 PARANOYA SEYRİNDE SÜHEYLA GÜNEY AVCI ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ 46-49 DÜŞTEN GERÇEĞE BANU ELÇİ ÇOCUK / NURSEV ESER 50-51 SEN GİDİNCE / YUSUF FERHAT ŞİİR / ZİYA YILDIRIM GÜNTEKİN 52 - 57 AŞIĞIM SEHER ZERRİN CEVİZ AKTAŞ GİDİŞİN OLA DÖNÜŞÜN OLMAYAA SEHER ZERRİN CEVİZ AKTAŞ 58-60 KÖRLÜK ŞAKİR ATA 61-70 UNUTULMAYANLAR 71-74 OBJEKTİFE YANSIYANLAR 75-76 REKLAM
3
SOLDAN ESİNTİLER
EDİTÖRDEN Merhaba değerli dostlar. Pandemiyle mücadele ederken, olumsuzluklara rağmen direncimizi düşürmeden, umutsuzluğa geçit vermeden dergimizi sizlerle buluşturmanın sevinci ve gururunu taşıyoruz. SOLDAN ESİNTİLER’i takip edenler bilir, 2015 yılında haftalık bülten olarak başlayan yayın çizgisini 2018 Ocak ayından itibaren dergi olarak sürdürüyor. Dergi formatında 3. yılımızın son sayısı ile sizlerleyiz. Mevsim #hazan, kültür sanat edebiyatın vuslatı diyebiliriz. Muradımız sonbaharın gelişiyle kültürel buluşmalarda bir araya gelip hasret gidermekti. Etkinliklerle gelişen, pekişen dostluklar bizleri kültür sanat edebiyat cephesinde kolektif bilincin yeşermesi adına fırsatlar sunuyordu. Ne yazık ki planlan etkinlikler pandemiden dolayı ya iptal edildi, ya da ileri bir tarihe ertelendi. Merak ve heyecanla beklediğimiz Uluslararası Tüyap Kitap Fuarının bu yıl yapılamayacak olması içimizdeki boşluğu derinleştiren olumsuz gelişmelerden biri oldu. Her ne kadar üzülsek de alınan bu kararları destekliyor, toplum sağlığı adına bizler de üzerimize düşen görevleri azami yerine getirmekle yükümlü olduğumuzu unutmuyoruz.
SOLDAN ESİNTİLER
4
EDİTÖRDEN Bu süreci bir süre daha yaşamaya devam edeceğimizi düşünerek sanat ve edebiyattan olabildiğince daha fazla beslenmeye çalışacağız... Yeni sayımız 2021 Ocak ayında yayımlanacak. Önümüzdeki 3 aylık zaman diliminde yeni sayının hazırlıklarını sürdüreceğiz. Bu zaman dilimini hep beraber adımlamaya ne dersiniz? soldanesintiler@gmail.com adresine görüş önerilerinizi bekliyoruz. Ve tabi eleştiriler öncelikli. Görüşmek dileğiyle. Sağlıklı umutlu yarınlarınız olsun. ÜNSAL AKTAŞ
5
SOLDAN ESİNTİLER
GECEYE DÜŞEN SURET Ay geceyi selamlıyor Gece başka bir alemde İltica ediyorum sessizliğe sarılmış geceye Kalp atışlarıma tempo tutan renkli ses Bitmemek için direnen şarabım Ve geceye düşen suretimle... ÜNSAL AKTAŞ
SOLDAN ESİNTİLER
6
#hazan Usulca dökülüyordu kırgın gülüşler Kim dokunmuş kim talan etmişti ki Şehrine sevdalı bahar kokularını. #hazan yakışmamış pejmürde şiirler gibi Dolanıyordu metruk sokaklarında Ödüm kopuyordu anlıyor musun? Ya gelmezsen baharınla bir daha... SÜHEYLA GÜNEY AVCI
Rüzgara kapılmış bir tüy gibi savruldu yaprağa işlenen sözler. Yarım kalmış şarkıyı söylemek içindi beklenen #hazan ... ÜNSAL AKTAŞ
7
SOLDAN ESİNTİLER
#hazan
Havada #hazan kokusu var ve ortalıkta biraz hüzün. #hazan hüzünleri yaşanır böyle zamanlar da her yıl. #hazan insana aslında hayatın ne denli ciddi olduğunu da hatırlatmaz mı? #hazan ölümü düşündürür derler. Ölümden sonra daha güzel bir dünyanın bizi beklediğine hemen hemen hepimiz inanmak istemez miyiz? Ne diyordu Âşık Daimi: “Ne de olsa kışın sonu bahardır. Bu da gelir bu da geçer. Ağlama.’’ Bir mevsim bu kadar umutsuzluğu bu kadar kederi taşıyabilir mi? Mevsimler şairlerin anlattığı gibi olsaydı #hazan geldiğinde hepimiz kahrımızdan ölürdük herhalde. Biz umutla karşılayalım, içimizi hayata yeniden başlamanın coşkusu ile doldursun #hazan. Sarının bütün tonlarında ki bir dönüşümün içinde renkler kızıl alev rengine doğru akarken hafiften hüzün veren bir duygu sarar içimizi. Bu renkler bizi hüzünlendirse de öte yandan da içimizi ısıtır. Düşen her yaprak aslında geçen bir mevsimi, geride kalan bir yılı anımsatır bize. İçimizde ki hüznün esas nedeni budur işte. Sararmak solmak hastalığı, ölümü, yok olmayı; yeşermek ise doğumu, hayatı simgelemiştir insanlar için. Bu yüzdendir #hazana ayrılığı, ilkbahar aşkı yüklemek. Yoksa hazan mevsimi
SOLDAN ESİNTİLER
8
değildir insanı ayrılığa zorlayan o da kendine göre güzeldir renk cümbüşü yaşatır tabi görebilene. Hayata bakış penceremizi güzelliğe, mutluluğa çevirirsek, yaşamda, her şey de olumlu bir yön bulabiliriz belki de. #hazan zamanı ruhumuzu rüzgâr ve yağmurla sarsarak, ruhumuzu kış uykusuyla dinlendirip iyileştirip ve bahara kavuşturmak için en güzel mevsimdir. MİNE GÜLEŞKEN ASLAN
#HAZAN kadar yorgun Yasak şiirler kadar deliyim! Yarım kalan mevsimlerin can çekişiyim... İKRAM GÜNEŞ
9
SOLDAN ESİNTİLER
SENİ ARTIK SEVMİYORUM İSTANBUL! Aymazlığın nedir ki bilemedim... Binlerce yıllık sevdalara zulmettiğin Kıyımlara, savaşlara göz yumduğun Bunca duymazlığın nedir İstanbul! Seni sevmekten vazgeçtim! Kırıldığım yanıldığım üzüldüğüm günlerden bu yana... Hatta aylar yıllardan ömrümden bu yana... Seni sevmekten vazgeçtim... Gidiyorum senin kahırlı sevdanı terk ederek! Eski bir sevgili gibi gözlerine bakarak, Dolanarak kıyılarını Bulutlu gökyüzünde patlamaya hazır sağanaklarınla... Sokaklarına elvedalı şarkılar söyleyerek Usulca terkediyorum binbir suratlı kaldırımlarını... Geride kalmış, sancıya alışkın duruşlarına aldırmadan Ve üzülmeden artık üzülmene, Sedasız kalmış gecelerin direnişlerinde Bir kaç güzel yalnızlık alarak valizime gidiyorum! Eksik bir mısra bırakarak terkedildiğin yerlere İçinde yıllanmış sevgiliyle Merhameti ölü sevgilerden arta kalanları doldurarak kadehine Şerefine kaldırıyorum dolanırken maviliklerinde... SOLDAN ESİNTİLER
10
Katık ettiğin hüzünleri gülüşümden sıyırarak Seni, senin gibilerle bırakarak gidiyorum... Acımıyorum yok! Öfkem sığmıyor sınırlarına... Bunca yozlaşmışlığı, kahpeliği, kaypaklığı Kucaklarken kuytularında ihaneti Binlerce yüzüne yüzümü dönüp gidiyorum... Çürüyen dostlara, arkadaşlara Kapitalistlere ve yaltakçılarına İçine tıkıştırdığın bütün merhametsiz yüreklere Ve tükenik sevdaların bir kere daha küfrederek geçmişine Her bir çehreni anmamak üzere gidiyorum! Artık seni sevmiyorum İstanbul! SENİ ARTIK SEVMİYORUM.... SÜHEYLA GÜNEY AVCI
11
SOLDAN ESİNTİLER
ŞİZOFRENİST DÜŞLER DUYGUSAL YANSIMALAR
Üç yanlış bir doğruyu götürür derler. Ben bir yanlış yaptım tüm doğrularım gitti. Karşımdakinin durumuna göre üstün körü sonra derin ve ilerleyen zamanlarda diplere daha derinlere bir yolculuk başlar ilişkilerimde. Hani bir soru sorarsınız, bir kelime söylersiniz mesela ne düşünüyorsun denir biz de hiç deriz. Cevap üstelenmezse geçişler kolay olur. Üstelenirse aslında hiçin hayatın çeşitlemeleri olduğunu, kültürel, siyasal, sosyal, toplumsal ve öznel ayrıntılar anlamına geldiğini anlamış oluruz. Ben hiç dediğimde bu hiçler hayata karşı korkularım ve umutlarım olduğu anlamına geliyor. Saklayamadığım bakışlarımı, gözümden akan yaşları bir tek burada engelleyemiyorum sanırım. Dışarıda ister istemez umut veren biri olmak istiyorum. Öyle bir görev yüklüyorum yorgun bedenime. Biliyorum ki karşımdaki insanların sorunları da hafife alınacak cinsten değil. Elimden bir şey gelmiyor ama kararmış yüreğimin yansımasıyla onları da karartmak istemiyorum. Bir nebzede olsa yüreğimde kalan umut kırıntılarını onlarla paylaşmak istiyorum. Aslında kendimle baş başa kaldığımda bana bile yetmiyor bu kırıntılar, umutsuzluktan aç kalmış beynimi doyurmaya yetmiyor. İşin en kötü tarafı korkularım artıyor. Kendimi teselli ediyorum “yaşıyorum’’ o zaman bir umudum var demektir diye. SOLDAN ESİNTİLER
12
Ama olmuyor işte gücüm tükenmek üzere cevabını bildiğim sorulardan bıktım. Beynimi yiyip kemiriyor bu sorular, cevaplar çoğunlukla da cevapsız sorular. Alternatif duygular, sevgiler salmak istiyorum gökyüzünün maviliklerine. Çekim gücüne inat bu güzel duygular ile sarabilirsem eğer dünyayı sevgi dolu bir yer olacak biliyorum. Kulağımda Sezen Aksu dizeleri; “Yanarım yanarım bir uçurumun kenarında seni ararım.’’ Sonra bana en iyi gelen şeyi yapıyorum yine kalemi elime alıyorum, papatyamı düşünüyorum, karalamaya başlıyorum sevgiye dair ne varsa yüreğimde. Tutunacağım son dalsın Ellerimden tutma beni Gözlerimden tut Ellerimden tutanlar hep bırakıp gitti Yok yok öyle bakma ben kimsenin elini bırakmadım Ondandır uzatacak el kalmadı bende Sen gözlerimden tut Ben kokunla tutunayım hayata...
ESKİCİ CİHANGİR ASLAN
13
SOLDAN ESİNTİLER
SONRASI Sen gittin Ardından karanlığı taşıdı yıldızlar İstasyonsuz raylar gibiydi hüznüm Sonrası Virane konağın saçak arasında Kabuğunu kıramayan kırlangıç gibi kaldım.. Sen gittin Güvercinler kondu göğüs kafesime Çırpınan kanat yüreğimdi, görmedin Sonrası Dallarında son çekirdeği kaldı sonbaharın.. Sen gittin Gecenin dehlizine düştü rüyalarım Bütün anneleri sana benzettim Sonrası Emekledim nasır tuttu ellerim.. Sen gittin Çok iyi yaşlandım Halden anlamaz şiirler yazdım Bir kervan durağında bekledi umutlarım Sonrası Mimozalara küstü sevdam... ARZU KARADEMİR SOLDAN ESİNTİLER
14
SESSİZLİĞE Şimdi Hangi sokak Hangi kent saklar beni Hangi şiir sırtlar bu demli hüzünlerimi Işığı kapatsam da, kapatmasam da Kapının aralığından İçeri süzülüyor korkularım Hoş görün beni Ey sulayıp büyüttüğüm sardunyalar... Bu gece yolculuğu mu? Yoksa karanlık lekesi mi? Neden kapalı umudun pencereleri..? Benim olamaz! Hayır benim değil bu acı, bu keder Yalnızlığımı şiir altı yapmıştım Şarapla sessizliğin arasına Yoksa dizlerimdeki kan mıdır, yüreğimi acıtan. Bakmayın öyle Deli değilim Şaşırmayın bu kadar Tanrının yüzüme gülümseyişi bu Yetişemediğim bir geceye koşuyorum... Sessiz olun Zencefil kokuyor bu yol... İKRAM GÜNEŞ
15
SOLDAN ESİNTİLER
SİNEK VE İNSAN Küçük bir sineğin Küçük bir bal tabağında Ölmesi gibi, Kolaydır ölmek. Ölmek kolaydır da… Küçük bir sineğin Küçük bir bal tabağında Yaşaması gibi, Zordur yaşamak. ÖMER BEKMEZCİ
SOLDAN ESİNTİLER
16
YASAK ÖLÜMLER Umut gökyüzünde Kaldır başını bak Uçurtma uçuyor Onlarca çocuk hepsi umut dolu Haberleri yok yanan yanımızdan Biraz önce bir tomurcuk daha açtı Gözleri aynı sen Hepsi rüyada Hepsi umut yolunda Bu gece bize ölüm yok Dallarda çiçekler var unutma Unutulmak da yok Devrim sabahında Buluşmadan seninle yasak bize Yasak ölümler AHMET YILMAZ TUNCER
17
SOLDAN ESİNTİLER
Geçtiğimiz sayılarda çalışmalarına yer verdiğimiz Ayşe Evrensel yeni bir çalışmayla bizlerle... ŞAHMERRAN figürlü seramik çalışması. SOLDAN ESİNTİLER
18
GİTME
Gitme diyorum, Bölüşmüştük sevgimizi seninle bu fırtınada. Ayrılık bulaşsada peşimize çekip gitme. Çünkü geceyi, Islak ettik seninle çırıl çıplak yataklarda. Ve hala, Ayın şavkı duruyor göz kapaklarımın altında. Gitme diyorum, Şarkılar söyledik yağmurla bulutların üstünde. Anladımki sevgi duvarını ördüm kendime. Ve hala, Sevdan kalmıştı kokusuyla sol yanımda. Bir yalnızlık türküsü ve göz yaşlarımla, Gitme diyorum sana gitme… BAYRAM KÖSE
19
SOLDAN ESİNTİLER
UZAKTAKİ İÇİM ah uzaktaki içim kazısam seni haykırışlarıma kilime işler gibi ilmek ilmek türkü türkü dağ yarılır orta yerinden taş erir güneş çakılır yere billah sanırım ki ben ölmeden susmayacak içim gelmeyeceksin ve bitmeyecek bu öykü ah uzaktaki içim bakma öyle mahzun bakma öyle sevgili aşk senin için yakın bana korku senin için uzak yaşamak senin için anlamlı ölmek senin için kolay SOLDAN ESİNTİLER
20
uzat elini tut elimden uzaktaki içim tut ki düşmeyeyim yokluğunun uçurumundan bir sen büyütüyorum senden uzakta tut elimden ki boy veresin içimin en verimli toprağında tut ki sen çoğaltayım bende sen yaşatayım ölümsüz tut ki açsın çiçeklerin büyüsün fidelerin bir esintin olsun içinde kokunu solutan o kokun ki gülden nergizden kekikten daha tabii
21
SOLDAN ESİNTİLER
ah uzaktaki içim gel sesime sesin karışsın yüzüme saçın dökülsün çehren saki şerbet içirsin dudağından kahve versin gözlerinden içeyim yudum yudum kana kana sevgiler dökeyim yoluna türküler asayım saçına diyar diyar yöre yöre ne olur uzaktaki içim ya gel ya beni de al gittiğin yere YILMAZ YANARDAĞ Uzaktaki İçim kitabından
SOLDAN ESİNTİLER
22
Yılmaz YANARDAĞ’ın şiir kitabı Uzaktaki İçim Kangru Yayınlarından okurlarıyla buluştu. Kitap istek için yazarın sosyal medya hesaplarından iletişim sağlayabilirsiniz. 23
SOLDAN ESİNTİLER
ABECE - I Alt tarafı sevecektin ya, Bunu bile beceremedin Canın istediğinde güldün yüzüme Çok kereler kırdın şevkimi bile isteye Defalarca söyle beni ne çok sevdiğini Eh buldun işte aradığın mavişini Farklı yerlerde aramışız meğer birbirimizi Gezinmişiz değişik şehir ve kasabalarda Hani yıllarca gezip aramışsın ya beni Israrla sormuşsun hiç tanımayanlara İnan ben de aynı durumdaydım o günlerde Jest yapıp gelivermeni bekledim gecelerce Kaç mevsim hüsrana uğradım seni ararken Lâlezarda lâleye hasret birisiydim ben Mavi gözlü kumralındım ya senin Nedenini anlayamadan bırakıp gittin O kadar aramıştın madem beni yıllarca Öyle mesafeli ve soğuk durmasaydın ya Pes dedirtiyorsun inan bazen insana Rüyalarıma ambargo mu koyuyorsun yoksa Sen kendi iradenle sevmeyi bile beceremedin Şanslı birisi olsam benimle böyle eğlenmezdin SOLDAN ESİNTİLER
24
Takdir de eder insan eleştirir de sevdiğini Utanır belki bazen ama çoğunlukla övünür Üzülebilir bazı davranışları karşısında Varsa yoksa o kara gözler gelir aklına Yar demek sevgili demek, aşk demek Zamansız mekânsız hep sevmek demek! FERKİ HAYDAROĞLU
ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ “İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar...” Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna
25
SOLDAN ESİNTİLER
HAYATA SANATLA GÜLÜMSE SEÇİMİNDEN DEĞİL KADERİNDEN DOLAYI MACERACI OLAN RESSAM VAN GOGH
Ülkemizde ve dünyada hala etkisini yoğun bir şekilde gösteren bu pandemi sürecinde sanatsal etkinliklerimize de ara verdik ister istemez. Ama sanat hayatımızın her zaman içinde ve hiçbir şey buna engel değil bence. Özellikle de teknoloji çağında da olmamız, teknolojik araçlara sahip olmamız gidemediğimiz göremediğimiz pek çok yerin kapısını bizlere açabiliyor. Geçenlerde ben de sanal dünyada Van Gogh resim sergisine küçük bir gezinti yaptım. Yaşam tarzı özellikle de içerisinde bulunduğu psikolojik sorunları her zaman ilgimi çekmiş sanatın gerçekten psikoloji ile bir bağlantısı olduğunu düşünmüşümdür bu acı dolu yaşamı araştırıp okuduğumda. “Kalbimi ve ruhumu işime adadım ve işimi yaparken aklımı kaybettim.’’ diyen Van Gogh yaşamı boyunca tablolarının değeri bilinmemiş, öldükten sonra değeri anlaşılmış dünyaca ünlü ressamdır. Kardeşi Theo’nun hem maddi hem de manevi desteğiyle yaşamını sürdüren Van Gogh, Temmuz 1890’da ölmeden kısa bir zaman önce kardeşini ziyarette Theo’nun büyük sıkıntılar yaşadığını gördü. Doktoru ve amatör ressam olan arkadaşı Gachet’yle de arası bozulmuştu. Hem ruhsal hastalığı (manik depresif tanısı) hem de yakın ilişkilerinin kötüye gitmesi SOLDAN ESİNTİLER
26
içindeki bunalımı daha derin hale getirmişti. Ressamın son çalışmalarından ‘’Fırtınalı Havada Tarlalar’’ ve “Buğday Tarlası ile Kargalar’’ adlı tabloları ruh halindeki bozulmaların ipuçlarını vermiş, Van Gogh bu resimleriyle adeta kendini anlatmıştır. Kardeşine yazdığı mektuplarda kendini yazıyla ifade etmeye çalışmıştır. Son mektubu ölümü hakkında ipucu verir: “…Sen benim aracılığımla, bir takım resimlerin üretilmesine katkıda bulundun. O resimler, en büyük kargaşanın içindeyken bile sükûneti muhafaza etmişler edeceklerdir. Ölmüş ressamları satanlarla yaşayan ressam ticareti yapanlar arasında durumun çok gergin olduğu bir anda böyle işte ben, kendi çalışmalarım için yaşamımı tehlikeye atıyorum. Bu çalışma uğruna yarı deli bir insan oldum olsun.’’ Mektubuyla Van Gogh kardeşi Theo’ya ölmüş bir sanatçı olarak eserlerinin kıymetli olacağını kardeşine ve ailesine iyi bir miras olacağını düşünmüş ancak kardeşi de bir yıl sonra ölmüştür. Mektuplarında bahsettiği üzere ölüm onu yıldızlara götüren göksel ulaşım aracı olmuştur. “Yıldızlara baktığımda düşlere dalıyorum, tıpkı bir haritada kentleri ve köyleri gösteren si
27
SOLDAN ESİNTİLER
yah noktalara bakarken düşlere daldığım gibi. Neden diye soruyorum kendime, gökte pırıl pırıl parlayan noktalar da Fransa haritası kadar ulaşılabilir olmasın? Bizi Tarascon ya da Rouen’a nasıl bir tren götürüyorsa yıldızlara da ölüm götürür.” Bu düşüncede kuşkusuz doğru olan bir şey varsa, o da şu; yaşadığımız sürece yıldızlara varamayız. Nasıl ki öldükten sonra trene binemeyiz aynen öyle. Dolayısıyla kolera, böbrek taşları, verem, kanser gibi şeyler göksel ulaşım araçlarıdırlar gibi geliyor bana ve bir otobüs, tren türünden yeryüzü ulaşım araçları gibi aynıdırlar. Yaşlılık yüzünden sessizce ölmek oraya yürüyerek gitmek gibi bir şey benim için.’’ diyerek ifade etmiştir ölüme giden yola bakış açısını. Vincent Van Gogh, yaşamı boyunca resim, çizim ve eskiz olmak üzere 2000’den fazla yapıt üretti. Ancak hayattayken bunlardan sadece biri satıldı. Dahi ressamın zihinsel çöküşünde bu ilgisizliğin de etkisi var mıdır bilemiyorum ama kariyeri boyunca kardeşi Theo’nun maddi yardımlarıyla geçimini sağladı. 1888 yılında ressam Paul Gauguin ile aralarının bozulması sebebiyle sol kulağının bir kısmını kesti. Git gide kötüleşen ruhsal hastalığı sonunda kendini vurarak intihar etti. En iyi eserlerini ürettiği son iki yılında akıl sağlığı çok bozulmuştu. Şizofreni, bipolar bozukluk gibi tanılar konuldu kendisine. Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğü de hastalığını arttırıcı sebepler arasında yer aldı. Bipolar bozukluk rahatsızlığı SOLDAN ESİNTİLER
28
sanatsal yaratıcılığını kışkırtıyor muhteşem eserler yapmasına olanak sağlıyor öte yandan emeğinin karşılığını göremeyince depresyona bunalıma sürüklüyordu onu. Yapılan araştırmalar nevrotik kişiliğin sanata çevrilebildiğini iki uçlu duygu durumu bozukluklarının sanatsal yaratıcılığın önünü açtığını akıl hastalıklarının sanatla tedavi edilebildiğini gösteriyor. Bunun en iyi örneği de geçirdiği depresyonları, çektiği dayanılmaz acıları ölümsüz resimlerine yansıtan Van Gogh’tur belki de. İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşündü tüm yaşamı boyunca. Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum diyerek yaptığı resimlerin, ressamların ruhlarından türetilen kendi hayatlarına sahip olduğunu gösterdi bizlere yaşadığı otuz yedi yıl gibi kısacık ömründe. Hayata sanat penceresinden bakabilmek için, sanatın başka renklerinde görüşmek üzere… Hayata sanatla gülümsemeyi unutmayın…
MİNE GÜLEŞKEN ASLAN
29
SOLDAN ESİNTİLER
NURAY ŞENGİL 35×50 cm. karakalem çalışması
SOLDAN ESİNTİLER
30
SİMGE KARAKAYA Hazanda Günbatımı Pastel boya çalışması 31
SOLDAN ESİNTİLER
BU BİR KARMAŞA Merhaba. Nasılsın? Ben de aynı, bildiğin gibi. Söylesene nerede yanlış yapıyorum? Neden uyamıyorum bu kurulu hilebaz düzene, neden uyamıyorum süregiden ayak oyunlarının ritmine ve söyler misin lütfen, bu cicili bicili rengarenk çorapları, kendi kendimin başına örmeyi nasıl oldu da başardım böyle? Bu yazdıklarımı ciddiye almalısın. Çünkü bunlar, sana öylesine, laf olsun diye yazdığım ünlem cümleleri falan değil. Baya bildiğin kerli ferli soru cümleleri bunlar, cevaplarına kurtlar gibi acıkmış ve açlıktan halsiz düşmüş olan. Gerçi her zaman olduğu gibi yanıtsız kalacağını bildiğim sorular bunlar. Fakat nedense bir çocuğun meraklı gözleri gelip yerleşiyor bakışlarıma, sonrada neylersin sormadan edemiyor insan. Denilebilir ki, bu sorular belkide içsel bir isyan ve onun susmak bilmeyen, dağı taşı yerinden oynatan haykırışı. Biliyor musun yaş aldıkca dümdüz, hesapsız sevmeleri özlüyor insan. Hani şu biraz masumca, çocukluktan yeni yeni kurtulmak üzere olanından var ya ... Hani gayet tabii olarak, ütopik bir istek sıfatıyla insanın kursağına, en dibinde yer alan, o bilindik SOLDAN ESİNTİLER
32
karanlık odasının duvarına yazılan... Üzerine defalarca kilit vurulduktan sonra anahtarı kapının altından içeri, boş odaya yine çocukça bir hinlikle fıydırılan işte öylesi. Bir çift söz yetiyor böyle zamanlarda. Günlük güneşlik bir eylül sabahına kara bulutları toplayarak, tüm dünyayı bir muma hasret karanlığa boğabiliyor. Masallara inanmayı bırakıyor insan böyle zamanlarda, en çok da mucizelere. Peki nedir dersin insanı böylesine onulmaz dertlere salan, böylesine kırılgan yapan. Sevmek, çok sevmek ve tek başına sevmek diyorsun duyar gibiyim. Fakat sevmek böyle mi olmalı veya özne değil de sevgi korunup kollanmayı, yani gözetilerek baş tacı edilmeyi hak etmez mi sence. Diyeceksin ki rüzgar bu, türlü türlü esecek tabii ki. Ha keza insan da aynı. Ama bilmiyorsun ki, şiddetli rüzgarlar hep ürkütür beni. Sonra bir ağrı çıkar gelir bilmediğim bir yerlerden ve beklenmedik.... Öylece gelir dikilir başıma, alnı çatımın tam ortasına. Ertesi malumun ilamı; bilmiyorsan öğren, ben o şiddetli rüzgarların önüne katılamam, onlarla baş edecek güçte değilim ki. Hem bana baksana, etrafına, sonra dünyaya... Görmüyor musun benim gördüklerimi! Sadece ben de değil üstelik, tüm insanlık olarak ne çok şiddetli rüzgarın önüne katılmış sürükleniyoruz, sahi görmüyor mu gözlerin!
33
SOLDAN ESİNTİLER
İşine gelmeyeni yasaklıyorlar hala, doğruyu söyleyeni yaka paça derdest edip susturuyorlar ve bunca olana şahit olan insanlar hala bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinin ardından giderken, ne yapmam gerekiyor söyle bana. Benim tahammülüm mü az, çok mu sabırsızım yoksa! Ne diyorsun, demokrasi için, gerçek hürriyet için sabrımı bileyleyip otursam köşeme, yurduma uğrar mı aşağı yukarı bin yıl sonra! Bunca yaşanan ve insan onuruna irtifa kaybettiren eylemler karşısında belkide görmemek, duymamak, sonrasında da bilmemek en iyisidir. Şöyle alıcı gözle bir baksak ya etrafımıza, sonra insanlara ve en son gelecekte yaşanması farz sayılıp, hayat çizgimizde kurgulananlara. Hem de kim, yada kimler tarafından! Körükörüne birilerine bağlılık yemini eden pek çok kişi, evet pek çok kişi tarafından bu yıllardır süren kurgulanış, yaşayacaklarımızın ne yönde ilerlemesi gerektiği hakkında. Bu da güzelmiş doğrusu. Sonra diyorlar ki yaşa. İyi ya, bugünden tezi yok, alışmışız da, kolayımıza geliyor üstelik; ağızlarımıza bir parmak bal, yine sarılırız süslü püslü umut masallarına.
SOLDAN ESİNTİLER
34
alıştım artık uyum sağladım zamana zaman da bana alıştım ayağıma batan dikenler yüreğime saçılan cam kırıkları ile yaşamaya alıştım ekmeğine suyuna kah yavan kah katıklı aşına yaşıyorum işte ölmedim ya o zaman kurmalıydım yaptım oldu kurduğum kendime kadar kalpsiz bir dünya alışmak rezil bir şey biliyor musun yasak olsa da sol omuzumdaki işinin ehli olsa günah defterime kalın puntolarla yazsa da ağız dolusu ilenişlerim oluyor zaman zaman bilinç altıma yerleşen sancılara
35
SOLDAN ESİNTİLER
tahammülüm desen hiç yok huysuzlaştım iyice sorma çıkmayagöreyim insan içine adımlarım erimeyegörsün asfaltta sık sık küfre düştüğüm oluyor böyle zamanlarda genele bakıldığında sonbaharda küfre düşüşüm dayanaksız sayılamaz tabii ki bilirsin beni en çok haksızlıktan yana kalpsiz dünya dolaşık ip çözemeyişim eski bu bir karmaşa... Hoşçakal. ZELİHA AYDOĞMUŞ
SOLDAN ESİNTİLER
36
Karikatür : MEHMET BEŞİR
37
SOLDAN ESİNTİLER
Karikatür : HASAN SEÇKİN
SOLDAN ESİNTİLER
38
Karikatür : HÜSEYİN ASLAN
39
SOLDAN ESİNTİLER
PARANOYA SEYRİNDE Ez jite hezdikim!/Seni seviyorum! “Sende biliyorsun ki biz ikimiz; Örselenmiş sevinçlerimizden doğurduk aşkı! Ayrı kulvarda acılarımız büyüsede, Ayrı düşlerin, aynı günahkârları olduk! Uyanık olmayı tercih etmedik evet! Ki uyanırsak üşüyecektik...” Sen yorulmuyorsun aslında. Zorla seni yoruyorlar, pes edip kenara çekiliyorsun bunun adına da zafer diyorlar... Yani yorgunlukta, seni yorana mutluluk kazandırıyor. Ve yorgunluğun getirdiği şeye de huzur diyorlar... Bazen sevdiğin herşeyden vazgeçmek bile dokunmuyor, umutların zedelenince yara alınca. İnsan sonra alışıyor bir serçenin yalnızlığında ki suskunluğa ve kimsesiz ölmeyi seçiyor umudunu yitirince... Yalnızlık olmalı bunun adı. Umutsuzluk teranelerinden arta kalan bir zaman bölümü olmalı. Demek ki evrende herkes
SOLDAN ESİNTİLER
40
yalnız. Peki yalnız mı gerçekten? Ne farkeder ki? Artık umursamıyorum hiç bir şeyi hiç kimseyi bunca aldatılmışlık ve kandırılmışlıktan sonra. Ardına dönüp baktığında tek başına olduğunu görmek kâfi derecede insani sevginin varolmadığının ispatı değil midir? Herkesi sevmek değilde saygı gösteriyorsun, bazılarını seviyorsun ama bedeli sana yürek acısı olarak dönüyor ve kendi parmaklığına sığınıyorsun gizlice... Ve yaşayınca görüyoruz ki küçük kusurların altına gömmüşler insanları, en çokta hiç bir vasfi olmayan kusur yüklü insanlar tarafından. Sonrası haksızın haklılık naraları elbette... En sevdiklerinden bir parça sana ait olanı beklemek bile suça dönüşürken vazgeçiyorsun. Çünkü zorla olmuyor hiç birşey. İnsan istedikten sonra herşeyi yapar her fırsatı yaratır. Bazen alıp başımı gitmek istiyorum ya; işte o zaman evrenin bilinmezligine haykırışlar savuruyorum “Gözün aydın gidiyorum! kimsenin geri dönemediği her yere gidiyorum herşeyi yerle bir
41
SOLDAN ESİNTİLER
ederek...” Keşke evrenin bilinmezlik yolculuğu için keşfedilmiş bir yol, bir araç olsa. Dinlenip geri gelsek! Anlatsak insanlara... Ruhumuza dokunan özgürlük var ya işte biz kimseye izin vermedik ki, mısralarımızdaki özgürlüğe dokunsun diye... Ne kadar güzellik varsa aldık getirdik O gülüşlerin mavisinde demledik gülüşümüzü Ayaklarımızın üzerinde durmayı kendimiz öğrendik. Lâkin aşkın yalan bir dünya olduğunu en çok sevenler öğretti kafamıza vura vura, yüreğimizi kıra kıra. Sonrada geçip seyrettiler öylece hiç birşey yokmuş gibi sessizce.. Yine de umudu ayakta dimdik tutarak aradık en güzelini sevdanın. Yani kimbilir? Belki metruk satırlara aykırı gülüşler ararken buluşmak vardı, kaçak bir hüznün gökyüzünde diye düşündük. Herşey güzel bir dünya adına olmalıydı. Barışla yönetilen bir dünya. Çünkü bizim ağladığımız acıda, güldüğümüz sevinçte aynıydı. Ve biz gülen çocukların koştuğu, farklılıklarla bütünleşmiş bir gezegende doğmuş olmalıydık aslında öyle değil mi. Bizim sevdamızda yüreklerimiz ve dillerimiz harmanlanır büyük bir dünya curcunası dolanırdı. Sevmiştik, anlamı imkansız olanı ki uzak bir yolun ucunda bıraktık imkânlı olan herşeyi ve valizimize sonunu bilmediğimiz düşleri, ve imkânsız dedikleri gülüşleri yükleyerek çıktık yola.
SOLDAN ESİNTİLER
42
Nereye giderdik bilmiyorum. Kimbilir? Belki dumanı tüten karlı bir dağın yalnızlığında buluşur, müebbet sevdaların yanık türküleri eşliğinde o esmer çocuklara bütün dillerde haykırırdık sevdayı.
Kolay olanı herkes bilir herkes yapardı ve kimsenin de anlamasına gerek yoktu. Ki ben seni yasaklarla hırpalanmış bir dilin söyleminde sevmeyi seçmiştim zaten. Asla pişmanlık duymadan, özümseyerek yokluğunun yoksulluğunu, karanlığın içinde gülüşünden bir parça almaya gelirdim her firsatta. Gökyüzüne çizgilediğim her resimde gözlerinde demlenen çayın eşliğinde belki anlatırsın diye çizgilerinde filizlenmiş hüzünlerini, örselenmiş sevinçlerini, gülüşüne sığdırdığın kederlerini...
43
SOLDAN ESİNTİLER
Kim bilir? Biliyor musun? İnsan çok acı çekince demli gülüşler büyütürmüş bir de baktığı yerde o gülüşe sığdırmak istediği gülüşler varsa değmeyin salınsın gitsin bütün gülüşler..... Ve bazende hiç konuşmadığın yürekler aslında en çok konuştukların olurmuş. Tıpkı gökyüzünde sessizce birbirinden habersiz, birbirini aydınlatan yıldızlar gibi... İşte sen benim o yıldızlarım gibisin. Umudu yükleyip özlemi resmettiğim. Rüzgâr büyüsünü yitirdiğinde ortalık virâne kalıntılara sahne olurken, usulca kuytusunda bir limana çekiliyor kırgın hayaller gemisi ve sonra acı tatlı bir hüznün buğusunda kimsenin görmediği kendi duvarlarına çiziyorsun özlemenin resmini... Ve her resmin altına gülüşündeki sevdayı yazıyorsun evrenin sonsuzluğuna savurarak; Ez jite hezdikim! Seni seviyorum! SÜHEYLA GÜNEY AVCI
SOLDAN ESİNTİLER
44
ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ “Şiir yazmak geyik avlamaksa eğer, öldükten sonra avlanmalı geyikler. Yani yaşananlar soğuduktan sonra yazılmalı. Hayatı yok etmedikçe şiiri var edemezsiniz. Yaşamdaki o canlılığı, kımıldayan şeyi yok edeceksiniz; öbür alanda var etmek için. Hem genç bir kadınken, herkes sizin gizlerinizi merak eder. Bu yüzden bugüne kadar gizlerimi hep sakladım, bunu savundum. Zaten giziniz olmazsa yazamazsınız. Ama şimdi ipuçları vermeyi yeğliyorum. Çünkü geyikler çoktan öldü.” Gülten Akın Bir Geyik Avıdır Şiir
45
SOLDAN ESİNTİLER
DÜŞTEN GERÇEĞE Hep güzel düşler mi gerçeğe dönüşmeliydi? Umut dediğin hem nedir ki? Bir umgu, bir beklenti, bir gelecek, bir arzudan başka.... Kötü bir düş gördüm bundan bir süre önce. Soluklanarak uyandığımda ayrılığın yürek sızısı sardı dört bir yanımı.Derin bir nefes alıp yüzümü yıkamaya yöneldim. Suları yüzüme çarpıyor ama bir türlü kendime gelemiyordum. Belki de hastaydım haberim yoktu.Düşü düşündüm. Tekrar derin bir soluklandım. Nasıl olur da hayatımda bu kadar geriye gidebilirdim? Bir labirentin içinde deney faresi gibi yönümü arıyor ama bir türlü bulamıyordum. Neon ışıklı bir bulmaca belirivermişti sanki aniden karşımda. Sessiz harflerin parladığı 19 harflik bir bulmacaydı bu. Ancak bunu bana yıllar önce hayatımda aniden yok olan biri yazmıştı diye hatırlıyorum. Evet evet öyle olmalı. Ancak o uğursuz cümleyi bir türlü hatırlayamıyorum. Belleğim bunu silmiş olmalı. Peki ama neden? Acının etkisini hafifletmek için mi, bilinçli bir düzeltmemi, içgüdüsel bir korunma mı bilmiyorum. Belki de hepsi birden. Neden bu kadar geriye gittiğimi anlayamadım açıkcası. O, giderken dimağımın bir köşesinde yer etmiş olan varlığının katlanılmaz boyuttaki kıpırdanışı ile hayatı yeniden sorgularken bulmuştum kendimi. Varoluşun doğal bir halle verdiği o ağır içsel sıkıntıyı hafifletmek için bir an önce denizi görmeliydim. Gökyüzüne baktım, bir an için gözlerimi kapatıp denizi düşündüm. Denizin SOLDAN ESİNTİLER
46
yüzeyinde uzanmış ve ayak parmakları çürümeye yüz tutmuş bir bedendim şimdi. Tüm düşüncelerim ve duygularımdan arınmış salt,duru , katı bir beden. Tuzlu su canımı yakarcasına tenime değdikçe herşeyin içinden geçerek daha da arınıyordum. Acıdan, hüzünden, özlemden, kendimden ve dışarıdaki her şeyden. Sahi neydi verdiğin o söz bana? Neden unuttum ki sanki neden, neden? Bir an bedenimi kokladım, henüz ölü bir beden kokusu gelmiyordu burnuma. Demek ki hala hayattaydım. Peki ya aklım? Aklım neredeydi? Zihnimin en dip köşelerinde sorguya çekildiğim gündüz düşlerimin ağırlığından donup kaldığım durağan sancılarımda bir kurtarıcı beklemek nedendi? Bir tek şey kurtarabilir seni diyordu içimdeki ses. İçimdeki o ses.... içimdeki o ses... Kendimin yankısı, benliğimin sızısı,kırıp döküp ulaştığım özdeki as olan o ses. Hayatın akışında karar çıkmazlarında beklemeye almışken kendimi kendim, hangi dürtü yaşamıma bir anlamlı bir eylem katabilirdi? Nihayetinde bir kurtarıcı yoktu kendimden başka.
47
SOLDAN ESİNTİLER
Yürürken deniz kıyısında bir karabatağın kafasını suya sokup çıkartışındaki doğallığı, kıyısız ve dalgasız dondurulmuş denizlerin yapaylığı, içimin yorulmuş bitkin düşen suskunluğu... Neleri iliştirmeli ki insan hayatta birbirine, her şey birbirine bu kadar bağlı iken ve her şey birbirinden bu kadar ayrı görünürken... Yassı düz bir taş aldım elime. Yüzeyini hafifçe ovalayıp tozdan arındırmaya çalıştım. Aşağıdan bir ivme ile yukarıya doğru suya fırlatırken su yüzeyinde üç kez zıplayan taşın dibe vuruşu gibi bir anda çözülüverdi aklım. Ağzımdan öylece çıkıvermişti. Geçmiş ve gelecekten bağımsız tıpkı şimdi olduğu gibi. Ve ben tüm düşlerimden özgürleşmiş gibi bir tek benliğimle kalakalmış ve yine de geleceğe umut içinde bakmaya ezber bir varoluş temennisi gibi bel dayayıp, tanrıya yakarırken bulmuştum kendimi. İşte bir anda sevmiştim ya ben seni ve bir anda gitmiştin ya hani benden. O söz de aklıma öylece bir anda gelivermişti işte. “Sonsuza Kadar Seninle”. BANU ELÇİ
SOLDAN ESİNTİLER
48
ÇOCUK
Yüzünde anlık gülücüğü Yakalamayı çok isterdim. Acı gizlenmiyor demi çocuk Fakirlik de öyle Çocuk yaşta kahrolası yaşama Delikanlıca bakmak Zor be çocuk. Üşümüş ellerin ayazda Çamuru üleşmişsin Yüreğindeki yarayla Lastik ayakkabına ne oldu çocuk Kıyamadın demi bırakmaya Babanın parası mı Ananın kokusu mu Hangisi gizli söyle çocuk Saçları karışık Üstünde kirli buruşuk Olsun güzel gözlü çocuk Çamurlu da olsa ellerin Oyyy kurban olayım Uzat da bir öpeyim çocuk... NURSEV ESER #delimavi
49
SOLDAN ESİNTİLER
SEN GİDİNCE Bir akşam vaktiydi Bir gemi yaklaştı limana Seni alıp götürecekti çok uzaklara İnciler dökülüverdi yanaklarından Titreyen ellerimdeydi ellerin Geri sayımdaydı zaman Her adımında bir geriye bakışın vardı bana Ağlamaklı kaçak bakışlarından… Bir tufan koptu ansızın Kenti ıssızlık sardı sen gidince Bir beden büzüştü taş kaldırımda Acı çığlığını denize döktü martılar Bir baykuşun ötüşü damladı yüreğime Sen gidince… Çekip gittin deniz aşırı bir kente Gölgen de alarak Limanı derin ıssızlık sardı ansızın Gül kokun kaldı avuçlarımda Birde gözlerime oturan gülüşün Kor bir hüzün ayaklandı içimde birden Beli büküldü yalnızlığın… YUSUF FERHAT SOLDAN ESİNTİLER
50
Deniz düşer bu gece sahile Üstümüzden geçer şimdi gökyüzü Avuçlara düşen yıldızlar Boyunda zincir, Yanaklarında iki buselik gülümseme görülür. Kilitlenir aşk sana Bir bilmece Bir atasözü Bin bir mizah Ve çay Ve bir deli militan Daha ne olsun Sev işte... ZİYA YILDIRIM GÜNTEKİN
51
SOLDAN ESİNTİLER
AŞIĞIM Doğumuzun bağrında Erzurum’da doğmuşum Havasından mı, yoksa suyundan mı? Bilemem Ruhumu ezgilerin notasına boğmuşum Melodinin hasını kulağımdan silemem O uzun havasına içli dalmış kaşığım Türkülere sevdalı, şiirlere aşığım... Ninnileri değil de ağıt dinledi kulak Anlam yüklü sözlerin hepsi yerine ulak Anlamıyorsa eğer büsbütün kalır çolak Anlıyorsa kuraklı toprağı olur sulak Öğrendikçe özünü zor yolları aştığım Türkülere sevdalı, şiirlere aşığım... Yazı, kışı fark etmez dinledikçe yanarım Dinledikçe yürekten içerime kanarım Erenlerin demine ekmeğimi banarım Pir sultan Abdal, Veysel saygı duyar anarım Asırlar öncesine okudukça tanığım Türkülere sevdalı, şiirlere aşığım... SOLDAN ESİNTİLER
52
Ahmed Arif, Adiloş bebesi bağrımda kor Sabahattin Ali’yle aldırma gönül sen yor Nazım Hikmet’e aşkı, devrimi, ülkeyi sor Can Yücel şiirini hayata geçirmek zor Hepsi değerli kalem öğrenmeye açığım Türkülere sevdalı, şiirlere aşığım... Duygular gölgesinde yarıştır türkü, şiir Geçmişten geleceğe varışdır türkü, şiir İnsanı insanlığa sarıştır türkü, şiir Savaşı sonlandıran barıştır türkü, şiir... İşte bu yüzden özden ölümüne sadığım Türkülere sevdalı, şiirlere aşığım... SEHER ZERRİN CEVİZ AKTAŞ
53
SOLDAN ESİNTİLER
GİDİŞİN OLA DÖNÜŞÜN OLMAYAA (II) AĞABEYİMİZ Mİ? AMCAMIZ MI? Biz iki kardeştik o zamanlar; ayrıca amca dediğimiz biri daha vardı evde. Amca diyorduk; ancak, henüz akraba kavramını anlayamamış aklımızla, onu ağabeyimiz olarak görüyorduk. Yani o kadar çok benimsemiştik onu. Hatta ilkokula başladığımda “Kaç kardeşsiniz?” sorusuna “Üç kardeşiz.” demiştim. Sayardım sonra; “Kardeşim, ben ve Aksoy Amcam” diyerek. “Amca kardeş değildir.” demişti öğretmenim. Yanlış bir şey söylemenin utancıyla, soramamıştım ona “Nedir peki? diye. Eve geldiğimde babama sormuş ve öğrenmiştim. Benden üç yıl sonra ilkokula başlayan kardeşim de “Kaç kardeşsiniz?” sorusuna aynı cevabı vermişti. Amcamın ilk eşi, köyde ayağına paslı çivi batması sonucu, tetanos olup vefat etmiş. Beş küçük çocukla amcam yalnız kalmış. Babam, uzun süre annemi köyde bırakarak, halama çocukların bakımında yardımcı olmasını sağlamış. O zamanlar babamların henüz çocukları yokmuş. Amcam yeniden evlenince, okuma yaşı gelen biri kız, diğeri erkek en büyük iki çocuğunu yanına almış babam. Erzincan’da görevliymiş o zamanlar. Kız ilkokulu bitirip eli iş tutmaya başlayınca, amcam geri istemiş çocuklarını. Çünkü çalışacak adama ihtiyacı varmış SOLDAN ESİNTİLER
54
ve onlar da artık çalışabilecek yaştaymış. Babam, vermemek için çok mücadele etmiş; ama sonunda kızı göndermek zorunda kalmış. Aksoy amcamınsa derslerinin iyi olduğunu, bu çocuğun okuması gerektiğini, yazları köye yollayıp amcama yardımcı olabileceğini söyleyerek, zorla ikna etmiş. İşte o günden sonra, bizim doğumumuzla birlikte bütünleşmişiz. Neden ağabey değil de amca dediğimizi, bu yaşa geldim, hala çözemedim. Ağabey olarak bildiğimiz bir amca… Düşününce çok komik gelse de öğleydi işte. Aksoy amcam kışları bizde kalır, yazları da köye giderdi. Okullar açılıp geri geldiğinde bir deri bir kemik vaziyetinde olurdu. Annem ve babamın konuşmalarına tanık olurdum. Üzülürlerdi onun o haline. Bir ay dolmadan Aksoy amcam biraz kilo alırdı ve yorgun yüzüne can gelirdi. Allah rahmet eylesin; amcam hırslı ve paraya düşkün, cimri biriydi. İlk karısını kaybetme korkusu muydu bilemem; ama ikinci karısının sözünden çıkmazdı. İlk eşinden olma o beş çocuğa, şimdiki eşinin ettiği eziyetlere sesini çıkarmaz, görmemezlikten gelirdi. Bir gün babamla konuşmalarına tanık olmuştum. “Ortam kötü. Senden güç alarak burada kalıp okumak istiyor bu oğlan. Sen desteklemesen benimle köye dönecek. Eğer oğlumun başına bir şey gelirse senden bilirim.” demişti.
55
SOLDAN ESİNTİLER
Küçüklüğümden beri şahit olduğum buna benzer konuşmalar karşısında o amcamı sevemedim. Aklım erdiğinde de içimde tutamayıp, onun düşüncelerine, yaptıklarına karşı gelmişimdir her zaman. O yüzden aramızda hep soğuk bir savaş vardı. Babama, “Senin bu kızının dili çok uzun, büyüklerine hiç saygısı yok. Kızını dövmeyen dizini döver” derdi. Babamsa “O daha küçük ve o küçük yaşında sana karşı gelebiliyorsa, biraz kendini sorgula istersen. O benim kızım. Eğer bir saygısızlık yaptığını görürsem, konuşurum bir daha yapmaz.” demişti. Aksoy amcam ise, liseye giderken, o zamanki Türkiye’nin ortamındaki sol sağ taraflarından birinde yerini almıştı. Hem de oldukça faaldi. Babam, yıllar sonra bana edeceği nasihatlerin hepsini ona da etmişti. Çünkü okula doğru düzgün gitmiyordu. İyi olan dersleri artık hep zayıftı. Okula gitmediği zamanlar nerede olduğu bilinmiyordu. Evde sürekli Aksoy amcamla babam arasında konuşmalar oluyor, babam nasihat ediyor, o ise başı öne eğik dinliyor, özür dilerken de bir daha olmayacağına söz veriyordu. Ama bu sözler sadece o anlıktı. Babama karşı gelmiyor, sonrasında yine bildiğini okuyordu. O zamanlar değil cep telefonu, evlerde bile telefon yoktu. Bir kaybolunca üç dört gün gelmezdi. Babamın günlerce uykusuz kalıp onu aradığını bilirim. Yine kaybolduğu bir dönemde, baSOLDAN ESİNTİLER
56
bama istihbarat gelir. O günlerde konser vermesi yasak olan Mahsuni Şerif ’in,(Allah rahmet eylesin) falanca yerde konseri olduğunu ve konsere baskın düzenleneceğidir istihbarat. Babamın bildiği bir gerçek vardır ki; bu konserin gerçeklemesini sağlayanların başındaki kişilerin biri de Aksoy amcamdır. Hem onu bulabilmek, hem de başına gelebilecekleri tahmin ederek, onu o ortamdan uzaklaştırabilmek için, nöbetini arkadaşına devredip, gecenin o saatinde eve gelip, sivil kıyafetlerini giyer. Gideceği yeri söyleyince de annemi korkular sarıp gitmesini istemez. Bütün kavganın sebebi buymuş meğer… Şimdi düşünüyorum da; hem annem hem babam çok haklı. Lakin annemin ne kadar haklı olduğunu düşünsem de, bugün aynı şey yaşansa, ben de babamın yaptığını yapardım. O, başına gelecekleri tahmin ederek gitmişti. Bense; şu an neler olduğunu bildiğim halde yine giderdim… SEHER ZERRİN CEVİZ AKTAŞ
57
SOLDAN ESİNTİLER
KÖRLÜK
Sarı ışıkla birlikte hareket eden arabaların ortasında duran otomobil yeşil ışık yanmasına rağmen hala hareketsizdi. Diğer araç sürücülerinin tepkileri boşunaydı. Çevredeki insanlar arabanın kapısını açtıklarında direksiyondaki adam “kör oldum” dedi. Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük romanı 1995 yılında yayınlandı. Yazar, adı bilinmeyen ülkenin bir kentinde başlayıp tüm insanları kör eden salgını anlatır. Brezilyalı yönetmen Fernando Meireller, 2008 yılında romanı sinemaya uyarladı Senaryoyu Saramago ve Don McKellarile birlikte yazdı. Kör şoförü “yardımsever” biri evine götürür. Eşi rehberden bulduğu göz doktoruna taksiyle götürür. Çünkü yardımsever aslında araba hırsızıdır. Doktor, adamı muayene ettikten sonra gözlerinin sağlıklı olduğunu söyler. Ancak adamın gördüğü sonsuz beyazlıktır. Sanki bir süt denizin ortasındadır.Doktor sabah uyandığında hiçbir şey göremiyordu. Bulaşıcı bir salgınla karşı karşıya olduğunu düşündüğünden ona sarılmak isteyen eşini uzaklaştırmak istese de kadın ona sarılarak görmeyen gözlerini öper.Doktorun bakanlığa durumu haber vermesi, hastanelere başvuran körlerin artması üzerine bakanlık karantinaya karar vererek boş bir akıl hastanesini bu hastalara ve onlarla temas kuranlara ayırır. Çünkü birinci köre yardım eden araba hırsızı, doktorun muayenehanesinde olanlarda kör olmuştur. SOLDAN ESİNTİLER
58
Karantina hastanesine ilk önce doktor ve karısı getirilir. Doktorun karısı kör olduğunu söyleyerek girebilmiştir. Sonrasında birinci kör, onun karısı, araba hırsızı, doktorun muayenehanesinde olanlar, koyu renk gözlüklü genç kız, şehla çocuk, gözü siyah bantlı yaşlı adam, sekreteri getirirler. Koğuşlar dolana kadar onlarca yeni kör içeri tıkılır. Şehrin adı olmadığı gibi romanda ve filmde kimsenin adı yoktur. Romanda yazmasa da filmde kahramanlar (oyuncular) dünyanın çeşitli ülkelerine ait kişilerdir. Hatta sağlık bakanı uzak doğuludur. Orada yemek içmek, temizlenmek, tuvalete gitmek çok zordur. Birinci koğuştakilere doktorun karısı yardımcı olsa da yeterli olmaz. Zamanla her yer pislik içinde kalır. Gelen yemek yetersiz ve bu iş körlere kalınca dağıtım adaletsizdir. Güçlüler ise bunu ticarete dökerler. Dışarısı daha da kötüdür. Kazalarda insanlar ölmektedir, panik ve kaos hakimdir. Tüm hayat durur. Yiyecek ve içecek kalmaz. Artık doktorun karısı dışında herkes kördür. Dünyaya “Beyaz Felaket” hakimdir. Yazar, gözlerimizi zaten kapadığımız, görmemezlikten geldiğimiz, dünyadaki açlık, sefillik ve kötülükle yüzleştirir. Özdeşleşeceğimiz kimse yoktur. Aslında her birimiz onlardan biriyiz. Tanrı Kent (2002) ve Arka Bahçe (2005) filmleri ile bilinen yönetmen romanı nerdeyse bire bir filme aktarır. Oyuncular gözleri görmeyen insanları çok iyi canlandırırlar. Doktorun karısının (Julianne Moore) yüzlerce kör arasında gözleri gören
59
SOLDAN ESİNTİLER
tek insan olmanın yüklediği sorumluluk bilincini, çaresizliğini saygı hayranlıkla izleriz. Umudunun tükendiği körlerle dolu bir caddede gözyaşlarını yalayan bir köpeği unutamayız. Göz yaşı yalayan köpeğin sayesinde tekrar toparlanan doktorun karısı insanlığın son umududur belki de. Bu günlerde saygıyı hak etmekten daha fazlası ve tüm insanlığın sonsuza kadar minnetle anacağı salgına karşı mücadele verenleri unutmadan onlara da destek olmak için doktorun karısının günümüzü de çok iyi anlatan kitaptaki şu sözleriyle bitirelim. “Ölümsüz değiliz, ölümden kaçamayız ama hiç olmazsa kör olmaktan kaçınmalıyız.” ŞAKİR ATA
ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ “Yapılması kolay bir şey istediğinde, en iyisi o isteği yerine getirmektir. İnsanı ileride başına gelebilecek dertlerden korur.” Maeve Binchy Aşk Mutfakta Pişer
SOLDAN ESİNTİLER
60
UNUTULMAYANLAR FAKİR BAYKURT
MEHMED UZUN
İnsan haksız bir iş görür de susar mı? Eğer susarsa, o insan mıdır? Değildir! Madem öyle susmayın. Verin el ele! Çıkarın sesinizi!
Dedi ki kitap olsan saatlerce seni okusam, dedim ki sen de özgürlüğüm olsan saatlerce senin gözlerine baksam...
11 Ekim 1999 Anısına saygıyla
10 Ekim 2007 Anısına saygıyla
NİKOS KAZANCAKİS Mutluydum ; biliyordum bunu. Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur ; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız. 26 Ekim 1957 Anısına saygıyla
61
SOLDAN ESİNTİLER
UNUTULMAYANLAR GÜLTEN AKIN Beni dünyadan ötelere götürdün Kollarımı bağladın dur dedin Tuz kokan geceler dur dedi Durdum bekliyorum, gelme Ay aydınlık gece kara Gözlerimin ardında karanlık ölesiye Canlı ve cansız ne varsa sımsıkı Bu saat daha yakın daha el ele Şimdi yalnızlığımdan utanıyorum Durdum bekliyorum, gelme 4 Kasım 2015 Anısına saygıyla
ERNESTO CHE GUEVARA Ne kadar farklı olursa olsun; sana ait olmayana tenezzül etme ve ne kadar basit olursa olsun senin olandan asla vazgeçme. 9 Ekim 1967 Anısına saygıyla SOLDAN ESİNTİLER
62
UNUTULMAYANLAR ORHAN VELİ KANIK
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte bir ölünün hala yatağı sıcak birinin saati işliyor kolunda yaşamak kolay değil ya kardeşler ölmek de kolay değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi nerdesin?
14 Kasım 1950 Anısına saygıyla
4 Kasım 1984 Anısına saygıyla
CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (Halikarnas Balıkçısı) Elvedalar bile salon mobilyaları gibi, ancak dünyalığı yolunda olanların kendilerine peşkeş çekebilecekleri bir lükstür.
13 Ekim 1973 Anısına saygıyla
63
SOLDAN ESİNTİLER
UNUTULMAYANLAR
AHMET KAYA “Onlarla konuşmuyordum çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip, onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptırdığı pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana yakışmıyordu. Bir kız vardı bizim okulda, herkesin bir aşkı vardır, çocukluk aşkı. Bir gün gittim dedim ki: “biraz seninle konuşacak beş dakika, kaçıyorsun hep”.. Bana dedi ki: Rica ederim. Öyle bir ağrıma gitti ki : Ben de sana rica ederim dedim.. Ben o zaman anlamını bilmiyordum, yani onu bir küfür zannettim.” 16 Kasım 2000 Anısına saygıyla
SOLDAN ESİNTİLER
64
UNUTULMAYANLAR
YANNİS RİTSOS Bütün gün, çürüyen ıslak tahtaların kokusu – kuruyorlar ve sızıyorlar güneşte. Kuşlar bakıyor ara sıra çatı sırtlarından ve uçup gidiyorlar. Akşamları, yandaki tavernada, oturuyor kazıcılar, küçük ringa balıkları yiyorlar, içiyorlar, şarkı söylüyorlar. Kara deliklerle dolu bir şarkı. Ve yapraklar, ışık titriyor, raflardaki kağıt örtüler de titriyor. 11 Kasım 1990 Anısına saygıyla
NEJAT UYGUR Benim cephem sahne. Ben tiyatronun bir neferiyim. Asker hastalıktan ölmez; kurşunla ölür. Ben de cephede yani sahnede alkışlarla ve alkışların arasında ölmek istiyorum.. 18 Kasım 2013 Anısına saygıyla
65
SOLDAN ESİNTİLER
UNUTULMAYANLAR
YILDIZ KENTER Denizle tuz gibi karıştı aklım Bir sana tutkunum, bir sana düşman Kalbim avucunda, yok gizli saklım Bir sana tutkunum, bir sana düşman Dalgalara yenik düştü yüreğim Yelkenler perişan, yerde direğim Gel gitlere boyun eğdi yüreğim Bir sana tutkunum, bir sana düşman Bir sevdazedeyim köhne kayıkta Gönül anaforda can kayalıkta Temmuz güneşisin sen Aralık’ta Bir sana tutkunum, bir sana düşman 17 Kasım 2019 Anısına saygıyla
SOLDAN ESİNTİLER
66
UNUTULMAYANLAR
ÖMER HAYYAM Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canım da bir gün uçar elbet. Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et. Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok. 4 Aralık 1131 Anısına saygıyla
67
SOLDAN ESİNTİLER
UNUTULMAYANLAR SENNUR SEZER Nasıl da yaşlandı ellerim, Bir çift güvercindi oğlumun omzunda. Oğlum öyle duyumsar hâlâ Oğlum, yüreğimde büyüyen inanç; “Dünya değişecek, değişmeli, Bu çocuk büyüdükçe.” 7 Ekim 2015 Anısına saygıyla
ADİLE NAŞİT İş konusunda kesinlikle kıskanç değilim. Arkadaşlarımın en iyi işi yapmaları beni sevindiriyor. Dostlarımı kıskanıyor olabilirim. Çok sevdiğim bütün sırlarımı, dertlerimi anlattığım bir dostum benim dışımda başka bir dost bulup, benden yavaş yavaş ayrılırsa işte o zaman sezdirmeden kaçmayı seçiyorum. Kırgın oluyorum. Eğer kıskançlık buna deniyorsa böylesini yaşıyorum ben içimde... 11 Aralık 1987 Anısına saygıyla SOLDAN ESİNTİLER
68
UNUTULMAYANLAR OĞUZ ATAY Yaşar gibi yapmaktan özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan sıkıldım. 13 Aralık 1977 Anısına saygıyla
CHARLES CHAPLIN
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Komedi yapmak için tek ihtiyacım olan bir park, bir polis ve hoş bir kız.
Güzelliğin iyilik olduğu yanılgısının böylesine katıksız kabul olması ne şaşırtıcı.
25 Aralık 1977 Anısına saygıyla
20 Kasım 1910 Anısına saygıyla
69
SOLDAN ESİNTİLER
UNUTULMAYANLAR MELİH CEVDET ANDAY Yağmur bir adım ötemizde Kabarmış ağulu mantar Sessizliktir ateşin yanındaki kütük Suyun ışık değmiş kabuğu Sen tane tanesin sevgilim Denizim ben batık aşklarla dolu 28 Kasım 2002 Anısına saygıyla ENVER GÖKÇE Dost dost ille kavga! Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm, Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz; Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak; Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday... 19 Kasım 1981 Anısına saygıyla SOLDAN ESİNTİLER
70
OBJEKTİFE YANSIYANLAR
Foto: BAYRAM KÖSE Amasra
71
SOLDAN ESİNTİLER
OBJEKTİFE YANSIYANLAR
Foto: SÜHEYLA GÜNEY AVCI Yedigöller/Bolu SOLDAN ESİNTİLER
72
OBJEKTİFE YANSIYANLAR
Foto: ÜNSAL AKTAŞ Şişhane’den Galata Kulesine bakış 73
SOLDAN ESİNTİLER
OBJEKTİFE YANSIYANLAR
Foto: İSMAİL ŞİMŞEK Neuchâtel/ İsviçre
SOLDAN ESİNTİLER
74
REKLAM GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ *KARTVİZİT , *LOGO , *BROŞÜR , *AFİŞ , *POSTER , *BRANDA *FATURA , *İRSALİYE , *ADİSYON , *SİPARİŞ FİŞİ *KATALOG , *AMERİKAN SERVİS *TAKVİM , *DUVAR SAATİ , *DAVETİYE *ANTETLİ KAĞIT , *STİCKER(ETİKET) , *PLAKET *KUPA BARDAK , *MAGNET , *ZARF *CEPLİ DOSYA , *BLOKNOT , *BİLET *KİTAP , *DERGİ , *BÜLTEN , *GAZETE *E-DERGİ , *E-KİTAP , *E-BÜLTEN , *KİTAP DAMGASI , *MÜHÜR , *KAŞE *ÖĞRETMEN KAŞESİ *ÖDEV , *YILLIK , *İMSAKİYE *DOĞUM GÜNÜ KONSEPTİ *TSHİRT , *PROMOSYON ÜRÜNLERİ *ÖZEL GÜNLER İÇİN ÖZEL TASARIMLAR *KİŞİYE ÖZEL TASARIM YAPILIR ONLİNE TASARIM YAPILIR !!! BİR TELEFON KADAR YAKINIZ... DİJİTAL BASKI OFSET BASKI FOLYO BASKI HIZLI HİZMET !!! Detaylı bilgi için bize ulaşın Ünsal Aktaş Gsm: 0555 494 43 03 #WhatsApp Gsm: 0539 436 72 71 e-mail: unsal62aktas@gmail.com grafiktasarimm.reklam@gmail.com ınstagram : @tasarim.grafik
75
SOLDAN ESİNTİLER
REKLAM
KİTAP MI YAZIYORSUNUZ? DOSYANIZI YOLLAYIN KİTABINIZI BASKIYA HAZIRLAYALIM. GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ 0555 494 43 03 0539 436 72 71 grafiktasarimm.reklam@gmail.com ınstagram : tasarim.grafik
SOLDAN ESİNTİLER
76