SOLDAN ESİNTİLER KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT DERGİSİ
EKİM 2018
10
Gönlün sığdığı yere köy sığar! FAKİR BAYKURT
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
1
>> 4 ÜNSAL AKTAŞ EDİTÖRDEN >> 5-6 UNUTULMAYANLAR ATTİLA İLHAN CEVAT ŞAKİR KARAAĞAÇ >>7 Aydın ÖZTÜRK NASIL İSTERDİM >> 8-9 Süheyla Güney Avcı PARANOYA SEYRİNDE Emine Hülya ASLANKAYA KISKANIYORUM Asiye YAŞARGÜN BARIŞ VE BAHAR >> 10-11 Nursel ARAS / BABAM >> 12-13 Aysel MENTEŞ / HÜZÜNBAZ İsmail ŞİMŞEK / ŞİİR >> 14-15-16 Necla BEKTAŞ / AVUCUMDA ÜÇ KIYAMET >> 17 Josef KILÇIKSIZ / SORGU 18-19-20 Mine Güleşken ASLAN KEŞİF GÜNLÜĞÜ >> 21 Süheyla Güney AVCI YÜREĞİM TUTANAKSIZ SEVDALARA MEKAN >> 22-23 KİTAP TANITIM >> 24-25 İkram GÜNEŞ SANCIDAN MORARMIŞ DİZELER Hüseyin ASLAN / SUYA İNMEK Hasan SEÇKİN / ESKİDEN >> 26-27 Ünsal AKTAŞ / BİLGİ KİRLİLİĞİ >> 28-29 RIFAT KORAY GÖKAN / BİYOGRAFİ Ali ESMERAY / GEL >> 30-31 Ziya Yıldırım GÜNTEKİN / IĞDIR Ahmet Nuri BALABAN SÜRGÜN YÜREKLER Yusuf Ziya LEBLEBİCİ / TÖRE Nursev ESER / MARTILARIM
2
SOLDAN ESİNTİLER
>> 32-33-34 Kazım BEYSÜLEN Doğu ve Batı’nın Öyküsü >> 35 ESKİŞEHİR KİTAP FUARI >> 36-37 ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ Nuray ŞENGİL KARAKALEM RESİM ÇALIŞMASI >> 38-39 Cihangir ASLAN ŞİZOFRENİST DÜŞLER >> 40-41 UNUTULMAYANLAR Che GUEVARA Senur SEZER >> 42-43 Havva AĞRAL İNSANIN İFŞASI VE ŞİFASI >> 44-45 Birhan EROĞLU / ŞİİR Nursen URAL / ŞİİR Niyazi YANGIN / ŞİİR Çetin AKYIL / ŞİİR Sultan KARATAŞ MAVİ DİYORLAR Bayram KÖSE BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE… >> 46-47 DUYURU BAŞKA SİNEMA AYVALIK FİLM FESTİVALİ AYIN KİTABI KAN KONUŞMAZ / Nazım HİKMET >> 48-49 KADRAJA TAKILANLAR >> 50-51 REKLAM
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT DERGİSİ
Yayın Türü: Aylık Süreli Yayın Sayı: 10 - EKİM 2018 Genel Yayın Yönetmeni Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş Yayın Kurulu Süheyla Güney Avcı Mine Güleşken Aslan Ünsal Aktaş
issuu.com/soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler@gmail.com
Editör Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş İzmir Temsilcisi Mine Güleşken Aslan Kapak Tasarım Ünsal Aktaş Dizgi - Mizanpaj - GrafikTasarım Ünsal Aktaş 0555 494 43 03 grafiktasarimm.reklam@gmail.com Soldan Esintiler e-posta soldanesintiler@gmail.com KURULUŞ 2015 Soldan Esintiler Degisinde yayımlanan yazı ve şiirlerden yazarların kendileri sorumludur. EKİM 2018
HER HAKKI SAKLIDIR COPYRİGHT C SOLDAN ESİNTİLER
SOLDAN ESİNTİLER
3
EDİTÖRDEN Zamanın su gibi aktığı, hızına yetişemediğimiz Eylül aynına şimdilik veda ediyoruz. Duyguların harmanlandığı içinde kendinizden parçalar bulacağınız yeni sayımızla yeniden sizlerleyiz. İçimize yürüyen baskın sevinç ve heyecanla her yeni sayıda merak duygumuzu büyütüp yeni yollar keşfetmek adına mesai harcıyoruz. Her yolculukta yeni dinamikleri keşfedip geliştirip sizlere sunmaya gayret gösteriyoruz. Başlarken bir halkaydık, her adımı yeni bir başlangıç gördük ve yeni halkalar eklendi yolculuğumuza. Ardımızda ürettiğimiz nice tecrübeler bıraktık, baya bir yol aldığımızı görüyoruz. Yol uzun, işler çok ve biz yollarda olmaya duygulardan izler sürmeye devam edeceğiz. Dergi olarak çıktığımız yolculukta üçüncü mevsimimizi yaşıyoruz. İçine sıkışıp kaldığımız kalıpları kırmak adına payımıza düşen görevlerimizin bilinciyle çağımızı her sayıda yineledik. Kalemine güvenen, dergimizin mutfağında olup düşüncelerini okurlarımıza duyurmak isteyen dostları aramızdan görmekten mutluluk duyarız. Karanlıkta kalan köşeleri aydınlatmak adına ve girişilmemiş maceraların arzusuyla deneyimlerinizi bizlerle paylaşın... Bizlerle iletişim kurabileceğiniz e-posta adresimiz soldanesintiler@gmail.com Kasım’da tekrar görüşmek umuduyla, sevgiyle kalın... Ünsal AKTAŞ
Okunacak en büyük kitap insandır... Hacı Bektaş Veli 4
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
Attilâ İLHAN
Attilâ İlhan, Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen. Anısına saygıyla 11 Ekim 2005 “Sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin, hiç görmediğim yıldızlar, gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu, dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız.”
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
5
Cevat Şakir KABAAĞAÇLI Halikarnas Balıkçısı
Cevat Şakir Kabaağaçlı bilinen adıyla Halikarnas Balıkçısı, Bodrum’a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarıdır. Anısına saygıyla 13 Ekim 1973 Vakit öldürüyoruz, diyorlardı. Kimin haddine düşmüş vakti öldürmek! “Vakit” onu yaşatmayı bilmeyenleri öldürür; bitkileri, insanları, imparatorlukları, uygarlıkları, çağları hep yok eder. “Mavi Sürgün”
6
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
NASIL İSTERDİM Nasıl isterdim hafif bir rüzgarla sızlarken sokakları yağmur altındayken sislerle silinmişken uzak ışıkları nergislerden süzülüp gelen yankısız iççekişlerimi bu kente anlatabilmeyi böyle yağmalanmış böyle gülümsemesiz böyle korunaksız kalışını yüreğimin bir gizini daha aralamıştım insanın saklısında kımıldayan yanını insanın insana ettiğiydi tarih oydu en kıyıcısı oydu güllerce kokan bir güneş gibi ısıtan içimizi koyup giden ardında ağlamaklı yaralar açıp oydu duvarları delip kucaklayan bizi bilirdim ne çok sıcaklık dokunaksız kalmıştı ne çok çığlık yankısız eriyip binlerce sese bölünerek bir ben incinince mi sırtımı dönüp yaşama alıp başımı gidecektim bağrıma basıp bu sevdayı ağıtlar gibi başka ilkilimlere yatırmak menzilimi diyorum hükmü sabaha varmıyor içimden geçenlerin incelip kırılıyorum en dokunaklı yerimden yoruluyor kanatlarım daha ilk şafakta soluksuz düşüyorum bir taş atımı uzaklıklara bir azeri ezgide EKİM 2018
ellerin çizerek havayı zarifliğince parmak uçlarında kayıp geçiyorsun ıslak gözbebeklerime basarak beyazlar içinde zılgıtların uzuyor yankılarda ufuklar boyu al bir mendil sallıyorsun bükülüp kıvrılarak halaybaşısın omuzbaşımda yüzinde ekmeğini sınırsız bölüşmenin o rahatlatan, bulaşkan güzelliği söyle nasıl çekip giderim yalnız kollarımla değil gözlerimle de sesimle de kucakladım seni yürek bu ne etsen faydasız o hep eşkiyandır kuşatmalı dağlarda duysan da bir kayalıkta vurulduğunu aysız gecelerin birinde kaldığını subaşlarında fitilsiz yaralarca kanadığını umarını rüzgarlara yazdırıp gövdenle can taşıdığındır yüzünü döndüğündür günebakan sarılığınca insansın anla işte bir mum alevi de olsan boyunca eksilirken çoğalmak değil midir yandığın... Aydın ÖZTÜRK
SOLDAN ESİNTİLER
7
PARANOYA SEYRİNDE Günaydın sonbaharın bitimine yaklaşan yolculuk; Eylül büyülü bir kısmıdır mevsimlerin içinde ki ayların. Sonbahar ilkbahar farketmez, düşlerimle çevrili bir dünya olur baharlar. Sessiz ve düş parcalayanlardan uzak bir dünya. Kaçarım çoğu zaman. Bazen ne kadar kaçsam da beni yine yakalıyor pespaye kılıklı bir kadın sanrısı ve yanında vasat, aklı kaçmış bir adamla. Kadının uğultulu sesinden rahatsızlık veren daha da büyük uğultular doğuruyor. Doğuyor, büyüyor, doğuyor, büyüyor, kocaman bir yankıya dönüyor... Kulaklarımın algısını kapatıyorum. Duyularımı gözlerimi kapatıyorum. Kadın büyüdükçe yanındaki adam bir vızıltı haline dönüşerek yok oluyor. Gözlerimi kısıyorum.. Gözlerimi kısmaya başlayınca yavaş yavaş etrafımdaki herşey bulanıyor grileşiyor. Açmak ya da kapamak gözlerimi, tüm kapıları kapamak ya da açmak gibi bir şey. Ve kapattım çarparak büyük bir güçle kapıları! Sessizlik.... Dışarda kalan uğultular birazdan boğuluyor gibi seslere dönüyor. Eski çağlarda ki mahzenlerin kilitlerini vuruyorsun kapılara. Zorlanıyor kapı! Düş canavarları ısrarlı bir halde kapımın önünde..! Kiliti kıracaklar belli, düşlerimin içinde meydan savaşı yapacaklar...! Benim düşlerimin içinde.... Hala nöbet devam ediyor, aralıktan bakıyorum. Gri renkte gün bana bakıyor ve uğultu kesiliyor bir anda. Dünyanın en keskin en büyülü huzurudur sessizliğin ve rüzgarın sesi.. Keşke deniz kenarındaki ormanın önünde duran müzik orkestrası küçük yumuşak bir tonla başlasaydı da bir bulutun üzerinde yolculuğa çıksaydım o müziğin eşliğinde. Keşke düş canavarları olmasaydı! Şimdi bir bulutun üzerine oturup sihirli bir değnekle düş canavarlarını yok etmek vardı. Çatlak bir kavanozdan sızan yapışkan gibiler. Uzun burunlu olanlar hele... Herşeyin içine girecek kadar uzun burunlular. Yavaş vızıltı çıkaranlar var bu canavarların arasın da.. Sadece uyumak gerekli bu saatten sonra. Yoksa yayılmalarına engel olamıyorum kapatıyorum tüm ışıkları günün en aydınlık vakti.. Akıl almaz sorulara teslim olmak çok yorucu; -Neden? -Niçin? -Kim? -Niye? Gün içinde gece misali savaşmak içinde ki diğer kişiyle ve bitkin düşmek herkesten habersiz.. Hani diyorum ki kafatasım ikiye açılsa içinde yorgun iki savaşçı göreceksiniz.. Dedim ya uyumak ve uzak durmak düş canavarlarından ve dinlendirmek ruhumda ki savaşçıları.. “Paranoya Seyrinde” Süheyla Güney AVCI
8
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
ŞİİR KISKANIYORUM Kıskanıyorum onları Kıskanıyorum.. Benden çok onları öpüyor dudakları. Şehvetle mi desem, Aşk ile mi desem. Bir gecede; iki, üç, dört, beş... Kıvrak da değiller ki Dümdüz sopa. Ama Benden daha şanslı Dumanı tüten SİGARA Emine Hülya ASLANKAYA
BARIŞ VE BAHAR Hayallerime katsam seni Gözlerin belirse hani Göz göze gelsek. Sonra sen bana umudu anlatsan El ele tutuşsak bir bahar günü Kır çiçekleri içinde Yeni yetme gençler gibi Bakışsak, konuşsak, koklaşsak.. Sevgiyi anlatsan bir akşamüstü, Mehtap aydınlatsa çevremizi, Cırcır böcekleri uçuşsa, Şarkı söylese ikimize Gece sen, ben, mehtap.. Martı kanadına takılsak, Gökyüzüne süzülsek, Engin denizleri aşsak Dağlar, bayırlar, ormanlar.. Bir zeytin dalı koparsak, Bir beyaz güvercin alsa elimizden, Atsa dünyanın üstüne Savaşlar, ölümler son bulsa. Çocuklar babasız kalmasa, Kadınların göz yaşı dinse, Barış, barış çığlıkları yankılansa tüm evrende Hayallerime katsam seni Göz göze gelsek… Asiye YAŞARGÜN
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
9
BABAM Yetmişini aşmış yaşına rağmen tarihi bir çınar gibi dimdik yürürdü babam. Arabaya binmeyi sevmezdi. Gideceği her yere yürüyerek gidip gelirdi. Onunla yapmak istemediğim tek şey birlikte yürümekti. Her seferinde babama yetişmek için adımlarımı koşturmak zorunda kalırdım. Daha yolun yarısına gelemeden nefesim tükenmeye, soluğum kesilmeye başlardı. Bana belli etmemeye çalışsa da geride kalışımdan duyduğu gizli memnuniyeti, dudağının hafifçe yana kayışından anlardım. Benim yüzümdeki çizgilerin bir tanesi bile yoktu babamın yüzünde. Ağzında otuz iki dişi tam tekmil dururdu. O bilmiyordu ama ben biliyordum az bir ömrünün kaldığını ve inanamıyordum. - Kimseye, kardeşlerine bile söyleme. Sende sır kalsın. İki bin iki yılı babanın ölüm yılı olacak kızım, bugün doktorlar söyledi, dediği zaman bile inanmamıştım öleceğine. Çok gün geçmedi üstünden, koca çınarın ayakları yeni yürümeye başlayan bir çocuğun ayakları gibi birbirine dolanmaya başladı. Koluna girilmeden yürüyemiyor. Öksürükleri de arttı. Her öksürükte ağzına gelen kanlı ciğer parçası, sanki benim ağzıma gelmiş gibi oluyorum. Canım yanıyor. Annemin her zaman aşık olduğu biçimli güzel elleri, yazdığı kitabın son sayfasını tamamlayamadan düştü iki yanına. Daktilosunu sakladım. Altını bezliyorum. - Boş ver, yorulma yavrum. Yine aynısı olacak, diyor utancından. Artık kalkamıyor. Upuzun yatıyor yatağında. Başını, gövdesine bağlayan incecik boynundan gelen hırıltılı soluğundan başka hiç bir hayat belirtisi kalmadı. Ağzına gelemeyen ciğer parçalarının boğazında dönüp durduğunu seziyoruz. Yemiyor ve bizi duymuyor. Başını bekliyoruz. İki elinde sekiz çocuğun elleri var. Bizi görmesi, duyması için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.. Halam Azeri diliyle kızıyor hepimize. - Babanıza eziyet eyliyirsiniz. Elini bırakmırsız ki can vere. O sizden kopamır, bırağıp gidemir, can teslim edemir. Yazığtır yav, çıkın dışarı, diyor.
10
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
BABAM Herkes çıkıyor dışarı ama ben çıkamıyorum. Başımı gökyüzüne çevirerek neme yalvardığımı anımsıyorum.
an-
- Hani ciğerlerin ağzına gelsin, ölemeyesin demiştin ya, bak hepsi gerçek oldu. N’olur babamı affet anne! Affet! Bizim acımızı dindirmek için affet, demiştim. Daha sonra da Allah’a yalvarmıştım “emanetini al” diye. Dualarım kabul görmüş müydü bilmem ama sabah ezanında babamın kalbi bedenini karyola ile birlikte sarsmaya başladı. Gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açıldı. puslu bakışları boşluğun ötesinde birine ya da birilerine takılı kaldı ve dudağı yine hafifçe yana doğru kaydı. Gülümsediği acaba annem miydi? Ağzından çıkan yumuşak, sıcak bir nefes “puffff ” diye havaya karışınca dudaklarındaki gülümseme buz kesti. Dondu. Babam öldü. Yıl iki bin iki! Elimdeki makasla babamın pijamalarını kesiyorum. Halam ağlıyor. - Yavaş! İncitme gardaşımı. Azrail’in elinden çıktı, yaralıdır, diyor. Babamı annemin yanına, daha doğrusu benim mezarıma gömdük. üstüne kendi ellerimle avuç avuç toprak atarken ölüm korkumu da babamla birlikte gömdüm. Korkmuyorum ölümden. En çok misafirliğe gittiğim yer, Hamitler Mezarlığı’dır. Nursel ARAS / Kara Üzüm Salkımı Hüzünler
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
11
HÜZÜNBAZ
Yine geldi oturdu hüzünbaz sonbahar Perçemleri usul usul okşuyor ılıcak rüzgar. İncir kuruları gibi karalar yazacak yine şiirler. Yazın topladıklarını torbalıyor yürek Kocakarı ağzı gibi büzüp kaldıracak buzluğa. Bu kadar erzak neme gerek Eylül’den sonra ekim Ekim den sonra kasım Ondan sonrası hep soğuk Üşürsem Isıtırmı ki yazdan kalma hatıralar. Kar yağarsa bir de üstelik Kara basma iz olur Beyaz giyme toz olur. Yağsın be...! Deli başım Benim içimde Dusduru akan bir nehir var. Ocak başı kavurur. Dışarııda rüzgar savurur Eserse essin be ..! Deli başım Benim yüreğimde hiç eksilmeyen umudum var. Aysel MENTEŞ Hypatia
12
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
ŞİİR Sen benden habersiz Ben senden uzak..
“Sen benden habersiz Ben senden uzak..”
Ve sonra Akşam olur Yağmur yağar Bir şehir ıslanır Biz ıslanırız.. “Sen benden habersiz Ben senden uzak..”
Ve sonra Aşk diyorum sana Bahar diyorum, Küçüğüm diyorum Ve yalnızlaşıyorum.. Sensiz yalnızlığımda boğuluyorum.. Ne adın varıyor dilime Ne de aşkına dokunabiliyorum.. Susuyorum geceye Adın yasak Aşkın yasak bana. Yasak aşklarda sevişiyorum seninle.. “Sen benden habersiz Ben senden uzak..”
Yağan yağmurda ıslanır düşlerimiz Sığdıramayız hasretliğimizi Sığdıramayız şiirlere Şarkılara, türkülere.. Hasretlik kokar gece Hasretlik kokar yağmur.. Bir asi rüzgar Vurur yüzüne yüzüne yalnızlığımızı.. Gecenin yarısıdır saat “Sen benden habersiz Ben senden uzak..” Susarım öylece bir zaman Susar yüreğim Tutulur dilim Geceye fısıldayamam adını Korkarım.. Uzundur gece Ev sahipliği yapıyor Sensiz sevişmelerime.. Karanlık sokaklar. Gizli buluşmalar yaşıyorum Ruhumun derinliklerinde EKİM 2018
Ve sonra bir kent oluyorum Yıkılmış, talan bir kent gibi Terk ediyor bütün duygular beni.. Kaçak ve göçebe bir aşka dönüşüyorum.. Yalnız ve kimsesiz bir sevda oluyorum. “Sen benden habersiz Ben senden uzak..” İsmail ŞİMŞEK
SOLDAN ESİNTİLER
13
AVUCUMDA ÜÇ KIYAMET O sabah aynı kabusun içine uyandı.Yalnızlık iliklerine kadar işlemişti ve işte yine duyumsuyordu o ağır boşluğu. Kırık aynanın önünde uzun uzun parçalara ayrılmış yansımasını seyretti. Kendisiyle konuşmak bir başkasıyla konuşmaktan daha kolay görünüyordu şimdi. Üç kere dokundu parçalara ayrılmış yüzüne, gülümsedi içindeki paramparça kadınlara. Saçlarına dokundu üç kere ve tembihledi aynadaki meczupları. -Ağlamayın, sakın ağlamayın. Ahşabı küfe yüz tutmuş sandalyede oturup kendisini aldı karşısına. -Konuşmalıyız. -İçimin kurumuş pınarlarından yağmurlar geçiyor, yenik zaferlerim sürgün kokuyor, dedi aynadaki kırık yüzlerden biri. -Ağlama, sakın ağlama.Yağmurla örselen, tenindeki sürgün kokusunu içine çek ama ağlama. -Gördüğüm her düş karanlık, yağmur kokuyor, sürgün yağıyor üzerime, dedi aynadaki kadınlardan bir diğeri. Derin bir soluk aldı. İsrafil’in sur’a üflemek için nefesini açtığını duydu sessizlik. Kulaklarını sağır eden bir ah yankılandı duvarlarda. Aynadaki kırık kadınların gözlerine aynı anda bakmaya çalışarak, gülümsedi. -Uzun bir konuşma olacak, dedi. Tekrar derin bir soluk aldı. Cümleler ondan bağımsızdı artık. Ağzını açtığı anda karıncalar gibi dolacaktı ağız içi boşluğuna acı,belki de hayat. Şimdi konuşmalıydı. Sustuğu tüm zamanlar adına bağıra çağıra vuruşmalıydı kendisiyle. -Güldürmedim ayrılığa günlerimi, rüsva etmedim doğan günü. Dağdım devrilmedim.Üç gün ömür biçiliyorsa en keskin acıya bile, alışılır dedim şu gidenlerin geride bıraktığı anlamsız çukura, üçün katlarını sayarken. Hangi dilde, hangi karanlık uygarlığa aitti ki bu uğursuz üç? Bildiğim tüm üçleri tek tek saymıştım, üç asırdı kapımda zincirlenmiş kurt uluması kimsesizlik. Dağdım, devrilmedim ;kitaplara da sığınmadım, nakaratı sevgi olan şarkılara da. Hatta annemin toprak kokan mermer kucağına da. İlk terk edilişim, ilk çaresizliğim, ilk tırnaklarımı yiyişim, ilk sigaram, ilk göğsüme vura vura duvar diplerine saklanışım, ilk küfredişim gökyüzüne, ilk sarhoşluğumdu annemin soğuk teniyle benden gidişi. Onunla başladı sabıkam ve arsız bir kimsesizlik dolaşıyordu ceplerimde. Sımsıkı tuttum onu avuçlarımda üç kere. Ağlama dediği yansımalarına baktı. Gözlerinde akmaya hazır bir damla yaşı saçlarını düzeltir gibi elinin tersiyle sildi. Konuşmalıydı. Kitlesinde belirmeye başlayan hareketlenme coşkun bir isyana dönmeden susturmalıydı o kırık kadınları. İsrafil oldu, nefesini açtı. Kaldırdı yorgun başını. Göz göze
14
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
AVUCUMDA ÜÇ KIYAMET geldi en hüzünlü yanıyla. Şimdi konuşmasa bir daha konuşamayacaktı. -Güldürmedim sokakları kendime. Dağ gibi durdum, el de sallamadım gidenlere. Hak etmediklerinden değil, kızgınlık, kırgınlıktan hiç değil. Dedim ya avuçlarımda kimsesizliğimle ellerim cebimdeydi.Üç kere batırdım tırnaklarımı etime. Ellerinin acıdığını duyumsadı. Sıktı yumruklarını. Avucunda çiçek ölüsü kokusu duydu. Hızla odaya dağılıyordu koku. Sussa bir daha konuşamayacaktı,sussa tenine sürgün yağacaktı çiçek ölüsü kokusunu çekti ciğerlerine. - Güldürmedim kimseyi berduşluğuma, saklanmadım da. Kalabalıktı oysa içinde kaybolduğum sarı oda. O’nlar görmüyorsa beni, üç kere elma mı demeliydim? Çıplak betonda üçün milyon katı ayak izime rastlanır, duvarlara üç kere sinmiş ölümün küf kokusu. Hala görmüyor, duymuyor musunuz? Yalan değil, ağlamadım. Ara sıra nemlendi yastığım. Eğer dışarıda gülümseyen bir bahar olsaydı açardım kapılarımı elbette. Oysa biliyordum beyaz değilse de kaldırımlar bir zemherinin içindeydi dünya.Varsın kar olmasın, üstelik dağ olan bendim ve doruklarımda beyaz örtü, bana varan tüm yollar kapalıydı. Kimseye sormadım ben, sahi neden gittiniz diye. Anneme sormaya da vakit kalmadı, ansızın soğudu nefesi. Dedim ya avucumda üç kere sıktım kimsesizliği ve doruklarımdaki kar, çığ çığ örtüyordu yüzümü. Beni kimsenin görmemesi bundandı belki de. Dağdım, kardım, kimsesizdim geçip gittiler yanımdan çok zaman. Sahi görseydiler beni, gülerler miydi? Sahi üç gün oldu mu ben gideli? Dağdım, devrildim. Dönün bakın; üç ayet, üç roman, üç şiir, üç kimsesizlik, üç intihar ,üç karanlık, üç ilmek boynumda, avuçlarımda üç tırnak izi... Annem gitti önce parmak uçlarında bir rüzgarla, hiçlik makamının başyurduna Sonra herkes bir bir çekti gölgesini eteklerimden, saç diplerime kadar acıtarak Ve sonra benim kayboluşum, rastlantısal değildi umarsızlığım, aynadaki siyah aksim. Üç vakit! Ay denize hakimken bir yıldızsız gecede, ne meddiniz, ne cezir. Ağlayın bana, susmayın hep birlikte ağlayın ve siz de gidin. İçimin enkazında hüzünden beslenen tüm kırık kadınlar ağlayın bana, üç ağıt yakın ve gidin. Gelmeyin bir daha hatta n’olur gelmeyin artık. Ayna yere saçıldı, yerinde kocaman bir boşluk bırakarak. Gün perdenin arasından yükselirken arınmış bir ruhla ellerine baktı.Avuçları kanıyordu, yalnızlığı ahşap yere damla damla akıyordu. -Kazanan ben, yenilen ben, diye fısıldadı. Annesinin ördüğü hırkayı aldı yerden. sırtına giydi ve kendine sarıldı sımsıkı. EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
15
AVUCUMDA ÜÇ KIYAMET -Annemin giydiği hırka düşmandı bana, sırtıma her giydiğimde yeniden düştüm bir kadının gözlerinden. Savunmasız, üryan, ürkek. Kimse ne kadar yalnız olduğumu anlamazdı oysa, iki nefes arasındaki uzaklıkta, düşmeseydim boşluğa. serin bir yaz gecesini özlemek gibi, kaldırım taşları eskimiş sokaklarda, toprak kokusunu duymak gibi ihanetler olurdu sırtımda, bir düz iki ters ilmekler. Dokunsa yüzüme sıcaklığımı duyardı oysa, canlılığımın son demlerinde. Baksa ruhumun pencerelerinden postal rengi kaldırımlar yerine suyun sesine karışmış çimenlerin kokusunu duyardı genzinde. Şimdi üzerime sinmiş bir hırkanın bir düz iki ters ilmeklerinde yetişmem gereken bir hayat olduğunu hatırlardım belki, yazma bağlanmış bir taşa takılmasaydı yaşamım. Masada duran defteri açtı. Boş sayfa aradı. Kendiyle vuruşmasının kefareti olarak bir not düşmek istedi zamana, sonra yalnızlığını giyip sırtına üçün milyon katı ayak izine yenilerini ekleyecekti sarı odada. -Annemin ördüğü hırka düşmandı bana Bağdaş kurup bir rahlenin önüne Başının gövdesine ağır geldiği saatlerde İlmek ilmek düştüğü çukurları örmüş Tüm yaşadıklarını miras diye bırakmıştı yazgıma Kederi boynuma borç Hüznü gözlerimde ev sahibi Kimse ne kadar yalnız olduğumu anlamayacaktı oysa İki göz arasındaki boşlukta Alın yazısının aktığı aralıkta Düşmeseydim karanlığa. Bir ömrü yaşamamış kadınlar kime döker içini Annem ilmek ilmek dokudu ömrünü Ve ördüğü hırka düşmanı bana… Bir kadın gülümsedi üç defa.Yerde akan yalnızlığa, avucunda kanayan çürük çiçek kokusuna ve sırtındaki hırkaya. Zaman durdu… Necla BEKTAŞ
16
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
SORGU Bak, bir şey anlatacağım Mehir aklının çatısı uçacak. Bütün saatler yerli yerindeydi bir yere kaçtığı yoktu yılan ısırığı zamanın Sokakları sus tekinsizliğinde bir şehirde sorguladılar beni İsmini zikretmedim ne desem bir cüzle dönecektim dilime jilet olsun ki söz sustum Unuttum sanma Mehir, kaç yüzyılı sustum... Henüz yerçekiminin olmadığı yıllardı senden öğrendim bir demirin kıyısında beklemeyi Zamanda güz kırımı, o serçe senden öğrendi ince bir dala tutunmayı Al uçur yüzümün haritalarında Göğün yalnız gidişine selam durur gibi uçur... Merak etme Mehir Elbet biter taş ve tuzun zamanı alacalı bir akşam iner güle, biter uzun bekleyişler... Söz, öyle bir zaman olacak ki saçlarında ellerim bir gülü dilim dilim vereceğim tuzunu avuç avuç, zeytinini tane tane... Boşver Mehir ölmüş kuşları bir midillinin kaburgasında Sen bana bir oğul ver İlyada soyundan bir adı olsun dağ sessizliğince büyüyen... Josef KILÇIKSIZ
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
17
KEŞİF GÜNLÜĞÜ KİMSELERE SÖYLEMEYİN ARAMIZDA KALSIN Çökertme, buranın adını okuyunca hemen hemen herkes “neresi bu Çökertme?’’ diye aklından geçirmeye başlamıştır eminim. Muğla’nın Milas ilçesine bağlı küçük bir köy Çökertme. Bodrum’lu komşusu Mazı’ya göre daha gölgede kalmış belki ama güzellikte ve sakinlikte yarışır Mazı ile. Baştan söyleyeyim meşhur Bodrum türküsü “Çökertme’den çıktım da Halil’im deki’’ Çökertme burası değil. Bodrum’da bir Çökertme Caddesi varmış. Anlayacağınız Halil’im türküsünde bahsedilen yer Bodrum’daymış. “Çökertme kebabı’’ olarak bildiğimiz yemeğin çıkış noktası da Bodrum ile ilgiliymiş. Yani şimdi anlatacağım “Çökertme’’ o kadar da meşhur değil. Bundan sonra da olur mu bilmiyorum. Bu arada Çökertme’yi Mandıra Filozofu filminden tanımış olabilirsiniz belki. Tam da burada çekilmiş çünkü. Çökertme ıssızlığın temsilcilerinden olmasını kara yolundan biraz zor olan ulaşımına borçlu. Teknelerin ve mavi tur yapanların uğrak noktası olmaktadır. Çökertme’ye ulaşım biraz zorlu dedim ama çok da abartılacak gibi değil yine de inişli çıkışlı, virajlı yolların tek şerit gidiş tek şerit dönüş olduğunu da belirteyim. Ama yolun asfalt zemini gayet düzgün. Milas Bodrum havaalanından yaklaşık bir saat uzaklaşarak bu kadar sakin bir yere gelinebilmesi mucize gibi. Yolda giderken yol kenarındaki zeytin ağaçları arasında üzeri kubbeli taş yapılar dikkatinizi çekecektir. Bunlar yağmur suyu toplamak için yapılmış
18
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
KEŞİF GÜNLÜĞÜ sarnıçlardır. Gezerken aslında hiçbir detayı atlamadan gezmek gördüğümüzü öğrenmek, araştırmak geziyi daha keyifli hale getiriyor bence. Sonuçta çok daha farklı gözle görüyorsunuz dünyayı. Çökertme’yi şöyle hayal edebilirsiniz. Dağlarla çevrili bir koy, muhteşem bir deniz, ufukta tekneler, karada tek sıra az katlı pansiyon ve restoranlar. Bizim Türkiye’de görmeye alışık olmadığımız bir sakinlik, yunan adası havasında bir ortam. Restoranlar ve pansiyonlar denize iki üç adım ötede olduğu için denizle iç içe bir tatil hayal edenler yolunu Çökertme’ye düşürebilir. Burada bir yürüyüş yolu, çarşı, müzikli bir eğlence mekânı beklemeyin. Çökertme’de tatil yapma şekli şöyle; yüzünüzü denizde yıkamak sonra bir şeyler yemek, kitap okumak, bir şeyler içmek, tavla ve iskambil oynamak, yine denize girmek, biraz uyumak, yemek yemek ve tekrar uyumak gibi. Dolayısıyla siz daha hareketli bir tatil istiyorsanız burada yapacağınız bir haftalık tatil size birazcık sıkıcı gelebilir. Kişiliğinizi tahlil edin, tercihlerinizi belirleyin ve ona göre gidin Çökertme’ye. Aktivite ve yürüyüş seven birisi için çökertme maksimum iki günlük bir tatil yeri. Ama yatarak kitap okuyup günler geçirebilirim diyenler daha uzun kalabilirler. EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
19
KEŞİF GÜNLÜĞÜ Çökertme’de pansiyonlar yataktan denizi görebileceğiniz, sadece iki adım atarak denize girebileceğiniz şekilde tasarlanmış. Pansiyonların konumları müthiş ama öyle çok lüks yerler beklemeyin siz yinede. Aslında çok da anlatılacak bir şey yok yüzülür, yatılır, kitap okunur, yenilir, içilir. Arkadaş grubunuz ile gidip oyunlar oynamak, yemek masasında kesintisiz sohbetler etmek için güzel bir yer burası. Günübirlik geldiyseniz de sahildeki restoranların şezlong şemsiyelerini kullanarak denizin tadını çıkarabilirsiniz. Çökertme’ye gitmişken on dakika yürüyüşle Mandıra Filozofu Koyuna da uğrayın mutlaka. Sahilde yürürken deniz solunuzda, restoranlar sağınızda kalsın öyle yürüyün. Çökertmeden yan köy Mazı’ya geçip diğer günlerde Ören ve Akbük gibi koyları keşfetmeli bir Bodrum Akyaka arası gezi planı yapmalısınız. Bodrum’dan Akyaka’ya giderken bu aradaki yerlere uğramayı düşünebilirsiniz. Küçük bir koya göre yeme içme alternatifleri fena değil. Denize sıfır pek çok restoran var. Aç kalmazsınız ama gastronomik tecrübelerde beklemeyin derim ben. Kafanızı boşaltacağınız sakin bir gezi olabilir Çökertme sizin için. Önde deniz, arkada taş evler, her şey mavi beyaz çok estetik, bembeyaz şemsiyeler, maviye boyanmış masalar görür görmez seveceksiniz burayı. Burası için söyleyeceğim son söz “zaman yavaş aksın’’. Mine Güleşken ASLAN
20
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
YÜREĞİM TUTANAKSIZ SEVDALARA MEKAN
Yüreğim tutanaksız sevdalara mekan Gecenin mahpusluğunda direngen kavgalar içinde. Bir yanım dicle misali deli dolu Bir yanım fırat Ay dolanır başımda, geçitsiz yangınlardan korur yüreğimi. Savruk bir fırtınanın arasından, Avucuma dökülür yağmur damlaları, yakar ve ardına bakmadan gider. Bir kuş sesi yoldaş olur, bir rüzgar eşlik eder, Bir serçenin yüreğinden yarin yüzü dökülür imgelerime, sorgulayan gözlerle. Suskun kalırım Karanlıklar içinde suskun.... Yunur yanaklarım çarpışan bulutlardan arta kalanlarla. Meyilsiz kalırım geride kalmış anılara Kabuğu dökülmüş bir yaranın, belli belirsiz izleri, puslar arasında anımsatmakta ısrarcıdır kendini. Ayaklarım ağrısını unutmuş, alışkın nasırlar bağlamış kendine, bir tek yüreğimdeki sevdana dokunamamış zaman, Deliliğine deli, çocukluğuna çocuk kalmış... Süheyla Güney AVCI
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
21
KİTAP TANITIM Mersin Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Mezunu Cuma Kayabaşı’nın bitirme tezi “Nursel Aras’ın Azize Romanında İşlenen Temalar”a ilişkin kimi değerlendirmelerin ve saptamaların yer aldığı bölümlerden (SONUÇ’tan..) Azize post modernist ablukanın tetiklediği yazın algısına toplumcu edebiyatın tutarlı ve güçlü bakışıyla yanıt vererek günümüze ışık tutan bir roman yaratmayı başarmıştır. Romandan alıntılarla ve düşünsel arka planın panoromasını çizerek Azize romanının yorumlanışına resitaller oluşturabildiğimi düşünüyorum. Gelecek kuşakların Azize’nin tanık olduğu zaman kesitini bütünlüklü bir şekilde algılayabilmesi için bu tip romanların çoğalması gerekiyor. Bu durum, Türk Edebiyatına da yeni bir soluk getirecektir. Edebiyatı kendi beslenme olanaklarından yoksun bırakarak onu pragmatist ve siyasal hegemonyanın itaatine bırakmak, insanlığın kültürel gelişimine karşı bir edebiyat olmaktan öteye gidemez. Ara Güler’in deyişiyle,
22
SOLDAN ESİNTİLER
“Hayat, küçük insanların hikayesidir. İngiltere Kraliçesinin hayatı bir bok değildir!” Azize, Nazım’ın dizelerinde geçen “gemide güverte yolcusu, tirende üçüncü mevki, şosede yayan; sekizinde işe giden, yirmisinde evlenen, kırkında ölen” büyük insanlığın öyküsüdür. Neresinden tutarsanız tutun toplumcu edebiyatla ilişkili, Yalçın Küçük’ün “küfür romanları” diye nitelendirdiği edebiyat anlayışını ters yüz ederek niteliğini korumuş bir eserdir. Türk romanının tarihsel gelişim sürecinde kimi engeller karşısında yalpalamadan ilerleyebilmesi için kendisine biçilen kıyafeti yırtmasına geriksinim vardır. Azize romanı buna bir model teşkil edebilir. Azize’nin taşıdığı yoğun içerik ve kurgusal başarı kurgusallıkgerçeklik ilişkisinde toplumcu edebiyata yöneltilen eleştirileri savuşturmak adına genç yazarlara yol gösterici olacaktır. Cuma KAYABAŞI
EKİM 2018
KİTAP TANITIM
YUSUF ZİYA LEBLEBİCİ 10.KİTABINI ÇIKARDI Çorumlu Yazar-Şair, Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve sitemiz Yazarı Yusuf Ziya Leblebici, onuncu kitabını çıkardı. Yazar-Şair Yusuf Ziya Leblebici’nin “Seçkiler” ve “Yarın Güzel Olacak” isimli kitapları Doğu Kitabevi’nden çıktı. İki yıl önce Aşık Sinem Bacı’nın bestelediği ve ekranlarda da beğeni toplayan “Eğme Başını” isimli türkünün de sözlerinin yeraldığı seçilmiş şiirlerden oluşan “Seçkiler”in kapak modeli THM Sanatçısı Yağmur Yalçın oldu.
EKİM 2018
12 Eylül öncesinde 12 yaşında bir çocuğun yaşadığı işkenceleri ve okul yıllarını anlatan “Yarın Güzel Olacak” isimli kitabında gerçek yaşanmışlıklara değinen Yusuf Ziya Leblebici, siyasetin yanı sıra dün ve bugünkü değerlere de yer verdi. 10. kitabını çıkaran Leblebici, ikisi en iyi yorumcu ödülü olmak üzere onlarca ödül aldı. BSGMEDYA.NET
SOLDAN ESİNTİLER
23
SANCIDAN MORARMIŞ DİZELER Vakit ayıbın beşiğinde Ve sen kayıbın eşiğinde. Hangi yöne dönsem sessizlik Ve hangi göze baksam hissizlik... Günahkar motifli saatler İflasa doğru ilerlerken, Meftun yüklü anılar akar gözlerimin kıyısından. Rotasız gitmeler, Suskun ve dingin dönmeler. Kanaması bir türlü durmayan yürekler... Sonra, Sonra tere yenik düşen Katıksız ve bir o kadarda afilisiz sevişmeler...
Bak unutuyordum ha neredeyse, Birde vefa var, Vefasızlığın peşinde gezinen... Peki ya “değer”e ne demeli? Birde seni değersizce tepenler... Dedim ya, Vakit ayıbın beşiğinde, Ve sen kayıbın eşiğinde... Sözcükler renksiz, Satırlar gri ve de kimsesiz... İkram GÜNEŞ
Evet sevgili Ucu yanık bir kağıda, Yasak bir alfabenin Kesik harfleri ile yazmak seni... Yetmiyor sevmek denen şey. Ve belkide bundandı, Ellerin üşümesi, Dudakların çatlaması, Birde cigaranın kederlice içilmesi...
24
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
ŞİİR SUYA İNMEK bir yolculuk başladı göğsümden yürüdüm ruhuna sözcüklerin parmaklarım kanadı denizleri geçtim çiçeklere baktım susmayı öğrendim bir kadın sarılıyor kalbime ağzında dünyanın gülleri geceye düşen ışığın kardeşiyim bugün unuttum korkuyu bıçağın ağzındaki düş gibi bir avucumda çocukluktan sayılmayan günler diğerinde yaralı bir resim dönüp dönüp eşiğimi öpüyorum yeter ki diyorum uzun olsun gülmeler suya inmek gibi Hüseyin ASLAN
eskiden sıcak, sımsıcak bir yazdı hiç kimseyi görmezdi gözüm aldığım nefeste, duyduğum seste bir sen vardın, bir de sen içimde ne fırtınalar kopardı bilsen !... koşarak gelirdim sana akşamları göz göze bakışmalara diz dize konuşmalara biz bize koklaşmalara eskiden vaktimiz ne kadar azdı sen ve ben !... çok oldu evimizden bahar gideli hep zamansız yağıyordu yağmurlar ve sebepsiz değildi kopan fırtınalar başımızda kavak yelleri eserdi sen deli, ben deli eskiden !... Hasan SEÇKİN
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
25
BİLGİ KİRLİLİĞİ Bilgi nedir? Bilgi; suje ile obje arasındaki ilişkidir. Burada suje bilen yani insan, obje ise bilinen yani varlığın kendisidir. Bilgi hayatımıza yön veren bir dinamiktir. Doğruluğu önemlidir, duygularla değil mantığımızla değerlendirmemiz gereken önemli bir dinamik. Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu çağımızda ulaşılan bilginin doğruluğundan ne kadar eminiz? Ulaştığımız bilginin doğruluğundan emin olabilmek için bir araştırmayla sağlamasını yapmamız gerekir.
Neden bilgiye ihtiyaç duyarız? Bilgi
sahibi
sürdüğümüz
olmadan ve
fikir
savunduğumuz
sahibi
olamayız.
düşüncelerin
Aksi
takdirde
açıklanabilir
bir
öne tarafı
olamaz. Yanlış kararlar almamak adına bilgi sahibi olmalıyız. Örneğin toprak kaymasının yoğun olduğu yerlere ev yapılmaması gerektiği genel kabul görmüş bir bilgidir. Doğanın karşı gelinemez kanunlarına aykırı bir şeklide o yerlerde ev yapılması facialara davetiye çıkarmaktadır. Bilgi sahibi bireyler hayatı iyi analiz eder, gelişmeleri takip eder ve kendini sürekli yeniler hayata çok daha kolay adapte olur, sahip olduğu bilgiyi doğru ve yerinde kullanıp kararlarını sağlıklı verir. Yaşadığımız dijital çağda her şeyin kolay ve hızlı bir şekilde yayıldığını düşünürsek ortaya atılan yanlış bir bilginin kişiler tarafında paylaşılması bilgi kirliliği yaratabilmektedir. Öyle ki yanlış bir bilginin ortaya atılıp hızla yayılması kişiler üzerinde önü alınamayan linç kampanyalarına dönüşebiliyor.
26
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
BİLGİ KİRLİLİĞİ Bir örnek daha verecek olursak yaşayan bir kişinin öldüğü haberlerinin son dakika şeklinde sosyal medyada servis edilerek anlık bir gündem yaratılması. Üzülerek söylemek gerekirse bu da toplumsal olarak etik olmayan, ahlaki bir çürümüşlüğü gözler önüne seriyor. Edebiyat alanında bir söz ya da şiirin öz sahibi değil de başka bir kişiye ait gibi paylaşılması bilgi kirliliğine bir örnek teşkil eder. Sahip bir
olduğunuz kural
tutacak
bir
yoktur.
bilgi Objektif
her
zaman
olmayı,
şekilde bilgiyi kullanmanın
mutlak insani
doğrudur değerleri
diye üstün
doğru olduğuna inanıyorum.
Sözlerimi Konfüçyüs’ün bir sözüyle bitirmek istiyorum. Etraflıca çalış, doğru bir şekilde araştır, dikkatlice düşün, düşündüklerini gözden geçir, ciddi ve samimi bir şekilde uygula. Konfüçyüs Ünsal AKTAŞ
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
27
RKORAYG RİFAT KORAY GÖKAN 09.08.1944 Türkiye Yıllıların birikimi bilgi ve deneyimi ile donanmış bir ressam RKORAYG. Çalışmalarında, enigmatik bir ilişkinin sırlarını aramakta, bir yanda DOĞA diğer yanda İNSAN. Somut gerçek DOĞA ve onun gizemlerini soruşturan İNSAN. RKORAYG çalışmalarında,doğayı ve onun SOMUT gerçeklerini, gözlem ve soruşturmaları sonucu oluşan SOYUT düşünceleri ve hayalleri ile bütünleştirerek görselleştirmek çabasında... Öğreti, sır, gizem dolu resimler RKORAYG’nin çalışmaları… İnsanlarla sağlıklı sanat ilişkileri, arkadaşlıklar kurmayı amaçlayan çalışmalar… İçerikleri ile “sizi çok seviyorum” demeye çabalayan çalışmalar... Güçlü, dinamik ve gayretli bir resim sanatçısı Rifat KORAY Gökan.
28
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
GEL
Sen gidince duman çöktü şehrin üstüne Yaşamak iliğine kadar hissetmektir mateme büründü tüm sokaklar acıyı, kederi hüzün notaları teslim aldı türkülerimi son demdeyiz, zamana bırakma, bayraklar yarıya indi daha da acıtır canımızı. sen mecalim, sen aynam geleceğim öbür yarım ciğer parem eksik noktam derman elden ayaktan çekilmeden gel kadere sığınmak marifet değil sebebim Gel ki şu şehrin üstünden dağılsın olma gel kara bulutlar gel Gel ki gölgelerimiz bir olsun, birlikte yürüsün gel Sensiz ben araftayım arafta günahlarım yakar kavurur beni İnan her şey bir adım beri, bir adım olmadığın her yer cehennemdir bana öte kadar yakın. sen cennete giden yolum beri at adımını bitsin bu kasavetli sükûn kıldan ince köprüm, vuslata hala ihtimal var vazgeçme sakın vebalim, sen ihtimalim günahlarım beni yakmadan gel vuslatım Gel ki İrem bahçeleri kucaklasın bizi ütopyam gel. vakitli vakitsiz ne zaman istersen o vakit gel Gel ki bahara ersin bu boran yeşile bürünsün ağaçlar gel… Ali ESMERAY
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
29
ŞİİR IĞDIR...
SÜRGÜN YÜREKLER
(Yol düşünce sılaya Yazar kalem güle ağlaya) Çok güzel şehirler gördüm Hepsine gıpta ile bakıp geçtim Edirne’den Kars’a kadar İçlerinden sadece Iğdır’ı seçtim Dolunay da Ağrı kafa tutar geceye Bir arzum Iğdır’a, biri düşer Gence’ye Karakurt’ta örülen kilim xelçeye Iğdır’a serilen çulu seçtim Döner yolum, düşer ahtım dağlara Solar gülüm bülbül konmaz bağlara Bakmadım şarıl, şurul akan çağlara Aras’dan akan bulanık suyu seçtim Söyle Güntekin nedir senin bu halin Kime bu fiyakan, kime bu yelin Çok yerde gördüm allı duvaklı gelin Dönüp gelip Pulur’un güzelini seçtim. Ziya Yıldırım GÜNTEKİN
Yağmur vardı,,, bu akşam şehrin sokaklarında, ıslanmayı sevdi sürgün mavi, içtiği sigaranın beyaz dumanıyla... aşka özgürlük sundu, nefes içimi dumanı,,, havaya,,, pervasızca her salışta... sürgün yüreklerde yaşanırdı, aşkların en güzeli,,, tarifi imkansız yüreklerin, yudumlanan sarhoşluğunda... sürgün yedi beyaz, mavi şehrin, uzak ıslak sokaklarında... yağmur daha,,, yeni başlamıştı şehrinde, çay koydu ocağın üstüne, alevin maviliğine, dalıp gitti sessizce,,, dem almasını beklerken, demlenmekteydi hafiften... vakit tamama erdiğinde,,, buradayım dedi maviye, henüz mavibeyaz sürgündüler, başağa dönüşmek üzere,,, söz verip hayata ekildiler... Ahmet Nuri BALABAN
30
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
ŞİİR TÖRE Fukara hanene erkeklik derken Bir kurşuna yenik düştün be emmi Törenin uğruna yiğitlik derken Yoldan dönemeden gittin be emmi Mapusta onları mezarda seni Ziyaret edenler bilmezler mi ki Kahpe kan davası nere gider ki Sende bilemeden gittin be emmi Kaç adım yürüdün koca dünyada Garip yetimlerin kaldı ardında Eyvallah demeden girdin mezara Sen de diyemeden gittin be emmi Ocağında pişen aş mıydı tören Yollarına düşen taş mıydı tören Sımsıcak evinde yüzler gülerken Sen de gülemeden gittin be emmi
MARTILARIM Gözleri kara sevdalı Martılarım; Rüzgarda savrulan, Kanadının altındadır Hasretiniz. Kendinize derya etmişsiniz, denizi. Üstelik çığlık çığlık, Maviye çalmış yüreğiniz. Beyaz bulutlara dokunursunuz Bembeyaz olursunuz. Yeryüzüne de sevseniz Denize kanatlarınızı da Sürseniz Hep göktedir gözleriniz. AŞKINIZ ÖZGÜRLÜKTÜR, TUTKUNUZ MAVİ... Nursev ESER
Yusuf Ziya der ki, düşsek yollara Gözümüzden yaşı salsak ırmağa Alıp başımızı varsak dağlara Bizi düşünmeden gittin be emmi Yusuf Ziya LEBLEBİCİ
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
31
Doğu ve Batı’nın Öyküsü Zor bir gece geçirmişti. Oldukça keyifsiz bir sabaha uyandı. Yatak içinde neden bu kadar çok üşüdüğünü düşündü, yaşlanıyormuydu. Oysa daha kırklı yaşlardaydı. Derin bir düşüncenin ardından garip ve anlamsız bir gülümseme ile “yaşlılık değil yalnızlık bu, yalnızlığımda üşüyorum.’’ diye düşündü. Sonra aman sende saçmalama, sen artık kimseyi sevemezsin diye düşündü. Ne kadar yorgun ve keyifsizdi. Bir an yaşamadığını düşündü. Hatta hayata hiç gelmimişti sanki. Yaşadığından emin olmak istercesine kollarını sıktı bilinçsizce, evet yaşıyordu. Sonra biricik kızı geldi aklına. “Meleğim’ diyerek iç geçirdi... Kızını anımsayınca içi mutlulukla doldu, sıkıntısı hafifledi. Bir anda kalkıverdi yataktan. Hızlı bir şekilde giyinip hazırlanmaya başladı. Saate baktı. Hızla mutfağa geçti. Ocağı yaktı, çayı koydu. Çay demlenirken hazırlanıp giyinmeye başladı. Dilinde anlamsız şarkıları tekrarladı önce, sonra sustu. Aynada saçını, üstünü düzeltirken, gözleri aynada ki mavi gözlerine takılmıştı. Birden sustu. Geçmişinden bir tek gözleri kalmıştı, kendisini, güzelliğini ve yaşanmamış aşkını anımsatan. Gözlerini çok seviyordu. Ençok gözlerini seviyordu. Bunca yıllardır unutamadığı Doğu’sunu yüreğinden başka, bir de gözlerinde saklıyordu. Adeta gözleri onları yaşanmamış aşklarının buğulu sıcaklığında buluşturuyor, tekrar göz göze getirip karşılaştırıyordu... Sonra yine hayat onlara oyun ediyor yine ayırıyordu onları. Bu oyun hemen her sabah oynanıyordu. Belki de bizim Batı bu oyunla hayata tutunmaya çalışıyordu. Oysa her şey nasılda aniden başlamıştı. O zamanlar henüz onbeş yaşlarında dünyalar güzeli bir kızdı. Ailesi onu yatılı okuldan alıp, küçük bir kasabada ablasının yanında lise birinci sınıfa başlatmıştı. Batı bu olup bitenlere pek anlam veremese de kabullenmiş görünüyordu. Sadece dönem ortasında okul değiştirmesini saçma buluyor ve bocalıyordu. Öyle ya elinde doğru dürüst defter, kitap bile yoktu. Bir üst sınıftaki arkadaşlardan eksik kitaplarını temin edebileceği umuduyla gittiği bir üst sınıfta, Doğu ile tanışır. Doğu’dan çok etkilenmiştir. Doğu da ondan. Adeta ikisi de tutkulu bir aşkla sarsılmaktadırlar. Kısa zaman da bu tutkulu aşk yansımasını bulur ve deliler gibi bir aşkla dünyayı unuturlar. Onlar dünyayı unutmasına unutmuştur. Ancak dünya onları unutmaz. Okulda ve mahalle de kazan kaynamaktadır. Garip olan ise Doğu öğretmen olan ağabeyinde, Batı da kasabada evli olan ablasının yanında yaşamaktadır. Yani gözler daha fazla onların üstündedir. Ama onlar bunu fark etmezler bile... Doğu her okul çıkışında Batı’sını kutsal bir emanet gibi okuldan alıp ablasının evine bırakmaktadır. Bu kısacık zaman dilimi bile onlara bir ömür kadar uzun ve doyumsuz mutluluktur. Önce arkadaşları öğrenir bu tutkulu aşkı, ardından okul idaresi. Okul idaresi idare değil de
32
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
Doğu ve Batı’nın Öyküsü namus bekçisidir adeta, sert ve olumsuz tepkiler verir. Ama önleyemez bu aşkı. Kıyamet aşıkların kendi aralarında ki mektuplaşmaların açığa çıkması ile kopar. Okul idaresi aradığını bulmuştur. Çocukların geleceğini kör bir bıçakla kesercesine ikisine de okuldan uzaklaştırma cezası verirler. Şimdi mevsim sonbahardır. Göçmen kuşlar göç hazırlığında. Susmuş Doğu ve Batı. Doğunun ailesi konuya daha ılıman yaklaşmıştır. Belki ağabeyinin öğretmen olmasının etkisi de olmuştur bunda, belki de Doğunun erkek çocuk olması. Ama bizim Batı o kadar şanslı değildir. Kalbinin kırılmasının, örselenip incitilmişliğinin yanında bir de temiz dayak yemiştir. Ağzı burnu kan çanağı olmuştur, öyle ya kız çocuğudur ve birilerinin mülkiyeti ve namusudur. Zaman durmuştur artık. Zaman susar ama bizim aşıklar yanmaya devam ederler. Doğu Batı’sını, Batı da Doğu’sunu aramaktadır. Birbirlerinden haber alabilmeleri arkadaşlarının ve Batı’nın kız kardeşi Cimcime’nin insafına kalmıştır. İçin için yanmaktadırlar. Günler haftaları, haftalar ayları kovalar. Artık yaz tatili gelmiştir. Ayrılık trenleri gardan dönmemek üzere ayrılmak üzeredir. Sanki son yolcularını almak için beklemektedir. Evet Batı bugün kasabadan köyüne, ailesinin yanına dönmek zorundadır. Doğu ise okuldan mezun olmuştur. Ağabeyinin tayini nedeni ile de onunla gitmek zorundadır. Batı son bir kez daha şansını zorlayarak, herkesi karşınana alarak, bir anlamda daha çok dayak yemeyi de göze alarak sevgili Doğu’suna bir mektup bırakır; “Nereye gidiyorsan, beni de al oraya götür, seninle her yere ve her şeye hazırım ben.’’ diye yazar mektubunda, ve sabırsızlıkla beklemeye başlar. Bu arada boş durmaz ve kaçma hazırlıklarını da yapar, ama olmaz. Beklenen yanıt bir türlü gelmez. Artık her geçen zaman özlem ve acıyı iç içe daha da büyütmektedir. İçin için yanar kavrulur. Susar içine döner. Hayata yabancılaşmıştır artık, umut ve beklentisini de kesmiştir. Sadece neden, neden diye kendi kendine söylenmekte ve sorularına kafasında yanıt aramaktadır. Doğu neden?!! Bana bunları neden yaptın sayıklaması içindedir, yıkılmıştır! Artık Doğu’dan haber alamaz. Doğu yok olmuştur, ama bu olup bitenlere hala anlam verememektedir. Doğu’ya vefasızlığı da yakıştırıp konduramamaktadır. Batının ailesi de boş durmaz, kızlarının bu eriyip, tükenmesine göz yummaz ve kızlarını belki Doğu’yu da unutur umudu ile evlendirmeye karar verirler. Batı tepkisizdir. Duyarlılıkları yok olmuştur. Gülümselemeleri gitmiş, sinirli asabi ve sorgulamayan susan kabullenen bir canlıya dönüşmüştür. Ve ailesi hem düzelmesi, hemde Doğu’yu unutabileceği umuduyla kendisinden onbir yaş büyük birisi ile evlendirirler. Herşeyi sessiz ve tepkisiz kabul eder. Zaten Doğu yoksa kadınlığın, sevginin ve evliliğinde bir anlamı yoktur artık. Susar ve evlenir. Belki de bu evlilikle ailesine ders vermek EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
33
Doğu ve Batı’nın Öyküsü ister. Böylece yeni bir hayata da adım atmış olur. Böyle bir evliliğin içinde sekiz yılını geçirir, artık annedir. Kendisi gibi güzel bir kız çocuğu getirmiştir dünyaya. Bu arada Doğu’yu unutmadığı gibi, neden sorularını da aklından atamamıştır. Bu sekiz yıllık evliliğin ardından, Batı’nın ablasından dayanılmaz bir itiraf gelir. Bu itiraf Batı’nın yüzüne ve yüreğine soğuk bir tokat gibi iner! Abla artık içinde sakladıklarının ağırlığına dayanamamakta, ezilmekte ve vicdanı kendisini rahatsız etmektedir. Anlatır olup biteni; Doğu gitmeden önce son bir kez daha gelip, Batı’nın ablasına bir telefon numarası bırakmış ve Batı’nın kendisini aramasını istemiştir. Ancak kimseler bu bilgiyi öğrenmesin diye abla bu numarayı saklar ve koyduğu yeri kendisi de unutur. Unuttuğu içinde gerçekleri Batı’ya anlatamaz... Bunları öğrenen Batı artık iyice yıkılmıştır. Hayat bir kere daha anlam yitirmiş ve onu canevinden vurmuştur. Susar, suskunluğu volkana dönüşür. Evliliği kendini de yaşamı da çekilmez kılmaktadır, artık. Sevdiğine kavuşamayan Batı sevmediği biri ile daha fazla bir arada olmanın anlamsızlığına inanarak evliliğini bitirmeye karar verir. Bu arada ailesi de bu olup bitenden sorumluluk ve rahatsızlık duymaktadır ki; Batı’nın eşinden ayrılmasına razı olurlar. Batı’yı artık hayata bağlayan şey Doğu’ya duyduğu özlemin yarattığı yürek sızısıdır sadece... Bir de kendisini içine gizlediği kızı ile tutunur hayata. İki şey için yaşadığını bilerek nefes almaya devam etmektedir. ....... Bir ayna karşısında gözlerinin mavi denizlere takılması ile nasılda uzaklara, özlemlere, acılar yelken açmıştı bir anda. Elinin tersi ile silerken göz yaşlarını koşar adımlarla çıktı evden, Doğu’suna eski günlerde koşarcasına gittiği gibi hızla çıktı evden. Evet Bir Doğu’sunu, bir de kızını seviyordu. Onlar değilmiydi hala kendisini ayakta tutan... Koşarak uzaklaştı kendisinden, şimdi sanki Doğu’suna gidiyormuş gibi hızlı ve canlı adımlarla sokağı dolanıp caddede kayboldu. Kazım BEYSÜLEN
34
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
KİTAP FUARI
Eylül Fuar Organizasyonuyla bu yıl 6-14 Ekim tarihleri arasında 2. kez gerçekleşecek olan 2. Eskişehir Kitap Fuarı’nın yazar konukları açıklandı. Fuar Eskişehir Özdilek AVM karşısında düzenlenecek. Fuarın onur konuğu yazarı Ayşe Kulin… 6 Ekim 2018 Cumartesi
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
35
ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ “İnsanlar ateşi kullanmayı öğrenince hem itaatkar hem de potansiyel olarak sınırsız bir güce kavuşmuş oldular. Kartalların aksine insanlar bir ateşi ne zaman ve nerede yakabileceklerine karar verebiliyor ve ateşi pek çok farklı amaç için kullanabiliyorlardı. En önemlisiyse ateşin gücü insanın yapısına, vücut biçimine ve gücüne bağlı değildi. Tek bir insan çakmaktaşıyla veya yanan bir çubukla, birkaç saat içinde koca bir ormanı yakabiliyordu. Ateşin kontrolü daha sonra olacakların habercisiydi.” Sapiens Yuval Noah Harari ***** “Ne istiyoruz birbirimizden? Ne kadar tad alıyoruz böyle birbirimizi aşağılamadan! O beni hiç bir sebebi yokken günlerce bir çanak süt için yalvarttı, aşağıladı. Beni aşağılar yalvartırken zevkten tiril tiril titriyordu it. Buna karşılık o yalvarıp aşağılanmayınca ben öfkeden kudurdum. Neden aşağılıyorlar insanlar birbirlerini? Neden, neden, neden? Birbirlerini aşağılamaya can atıyorlar, deli divane oluyorlar.” Yaşar Kemal/Binboğalar Efsanesi Sayfa:181
36
SOLDAN ESİNTİLER
Olmaz deyip geçmemiz, olabilecek şeylerin sınırlarını bildiğimizi ileri sürmek olur haddimizi bilmeden. DENEMELER MONTAİGNE
***** Gürültü akıl sağlığı için ağır bir yüktür ve bizler çok gürültülü zamanlarda yaşıyoruz… GÜN DOĞUMU JOAN BAEZ *****
İnsan, gerçekte gereksinim duymadığını tüketmeye bir türlü doyamıyordu. KIRMIZI PELERİNLİ KENT ASLI ERDOĞAN *****
Sen tek başına yaşama ve acı çekme seçimini o denli ileri götürdün ki kuşkusuz ne bana ne de herhangi birine ayıracak hiç zamanın yok artık… ÖLÜ ERKEK KUŞLAR İNCİ ARAL
EKİM 2018
Nuray ŞENGİL’den Adile NAŞİT karakalem portre çalışması.
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
37
ŞİZOFRENİST DÜŞLER DUYGUSAL YANSIMALAR Beni siz yarattınız ama ben sizi yaratmadım dedi, durdu bir sigara içmeye karar verdi. Son zamanlarda öksürüğü iyice artmıştı, o sigarayı öldürmeden sigara onu öldürecekti. Hayatına giren her kimse tesadüfen girmemişti hayatına. Yüzlerce tanıdığı vardı ve hepsinin ayrı ayrı hikâyesi vardı. Herkes bir şekilde hayatının bir ucundan tutmuş ve ona renk katmıştı. Seviyordu, seviliyordu. Kafası karmakarışık olduğunda çıkış yolu olarak çocukluğuna giderdi. Çocukluk yılları onun için hafif sallantılı havalarda sığınılan bir liman olurdu. Oda öyle yaptı, inceden güvende hissettiği çocukluğuna demir attı. O vakitlerde bile izlendiğini düşünür ama bunun zararlı olmadığını varsayarak kimselere bir şey söylemezdi. Özellikle evde yalnız kaldığında izleniyormuş gibi şarkı söyler, bir de havalara girerdi. Belki de pek çok kişi bu masum oyunu oynamıştı çocukluğunda bilemiyordu. Şimdilerde ise izlenme duygusu bir odadan daha çok yere sıçramış sınırlarını genişletmişti. Aslında hayatımızın her alanında kameralar mevcuttu. En basiti kendi cep telefonlarımız ile kendimizin her anını kaydetmiyor muyuz, bu görüntüleri herkesle paylaşmıyor muyuz? Bu aynen şöyle; sen görünenden yola çıkıp izlendiğini biliyorsun, ben iki tık ileri gidip görünmeyenden bahsediyorum, yaşıyorum ve hissediyorum. Taa çocukluktan beri inandığım yaşadığım durumlara şimdi kalkıp herhangi bir doktor yok bunlar birer sanrı dese de, halüsinasyon dese de ben ancak kendi düşüncelerime, aklıma inanırım. Çünkü benim beynim seninki gibi çalışmıyor. Daha iyi ya da daha kötü olduğunu tıp bile bulamamış çok da önemli değil. Lakin hiçbir zaman aynı olmayacağını ben biliyorum dedi ve bir sigara daha yaktı. Evrensel zaman diliminde sekiz saniye. Sekiz saniyelik insan ömrü. Neler yapılmaz ki sekiz saniyede. Önce doğulur, ilk iki saniyesi yürüme ve konuşma. Okul evresi sonrası ergenlik, gençlik gitti iki saniye daha. Kaldı mı dört saniye sana. Evlilik tabii ki hayat arkadaşı bulunabilirse kaldı mı yine üç saniye. Evlenebildiysen ilk bir saniye mutlu geçen süreç, kaldı iki saniye hayat mücadelesi. Yaşanabilirse eğer siyaset, politika, iş hayatı ve ne kaldı son bir saniye. Az değil kocaman bir saniye. O sürede de geçmişin değerlendirmesi. Tabii tüm bunlar olurken hayatınızın beşinci saniyesinde ölümle karşılaşabilirsiniz de, olur mu olur. Normal bir yaşantıdan bahsediyoruz. Son bir saniyede kalmıştık evet son saniyede geri döndük. Geriye doğru hafızamızı incelerken sekizinci saniyeyi de
38
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
ŞİZOFRENİST DÜŞLER DUYGUSAL YANSIMALAR dolduruveririz. Ölümle tanışma vakti gelir çatar. Şimdi sekiz saniyelik yaşama süresine inanmayanlar köpekleri bir düşünün. Herkes bilir ki köpeklerin bir yıllık gelişimi insan gelişimine göre yedi yıldır yani koskoca yedi yılda bir ömrü tüketiyoruz. Saniyeleri yıllara, insanı zaman dilimine uyarlarsak yetmiş seksen yıllık normal şartlarda geçen bir ömürden bahsedebiliriz insanoğlu için. Bu ömür yeterince uzun bir ömür değil mi? Günümüz dünyasında kimse kolay kolay kendi yaşlılığını göremeden farklı nedenlerden dolayı yaşamını yitirebiliyor. Yani hayat aslında kimsenin kimseyi kırmaması gerektiği kadar kısa ve bir o kadar da barış, kardeşlik, eşitlik için mücadele edebileceği kadar da uzun. O zaman özetle diyebiliriz ki sekiz saniyeyi unutmadan, kırmayın kırılmayın ve seksen seneyi düşünüp barış ve kardeşlik, eşitlik için mücadeleye devam edin. Öncelik neydi, ne olmalıydı diye düşündü. Vazgeçebilmek miydi düşlerden, hayallerden aynı gibi görünen farklı olan dünyadan. Dünyam dedi farklı görünen dünyam. Hangisi gerçekti. Birincisi emeğin hakkıyla karşılığını bulduğu, çocukların çocukluğunu doyasıya yaşadığı, sadece yaşlılıktan ölen insanların olduğu kimi dinlerde cennet diye tabir edilen yere gidildiği benimde içinde yaşadığım dünya. Bu dünya size tozpembe gözükebilir. Ama beynimin bir köşesinde yaşattığım, dışa vurum yaptığım bezende içimde saklı olan ama bir türlü atamadığım atmakta istemediğim, içinde çok mutlu olduğum, kötü insanların olmadığı kaçış noktam bu dünya benim. İkinci dünya ise sizlerin bizlerin içinde yaşadığımız yeryüzü. Burada ölüm var, haksızlık var, çocukların çocuk yaşta kaldıkları büyümeden öldürüldükleri bir günümüz dünyası. Şimdi tercih yapmam gerekse birinci dünyamı seçerim. Ama sizin dünyanızı da benim dünyam gibi yapmak için çok çalışmak, sevgi dolu olmak gerekmez mi? Beynim ikiye bölünmüş durumda. Birinde ben merkezli ama siz odaklı, diğerinde ise sadece siz ve sizin dünyanıza odaklı. Benim ki gerçekleşmesi zor olan bir düş kahramanının hayali gibi bir şey. Seçilmiş bir beynim var, yöneten yok yönetilen de yok. Çok şey istemiyorum aslında sadece sevgi. Paylaşmayı bilirsek sevgiyi, karşılığını da alırız. Depresanlar, pisikotikler dünyama girişi zorlaştırsa da engel olamıyorlar. Siz siz olun sadece kendiniz olun. Başka biri olmayın. Cihangir ASLAN EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
39
UNUTULMAYANLAR Ernesto Che Guevera 14 Haziran 1928 yılında Arjantin’in Rosario şehrinde doğan Che doktor, marksist politikacı ve dönemin Küba gerillaları ile enternasyonalist gerillalarının lideriydi. 9 Ekim 1967 Bolivya Anısına saygıyla
En önemlisi, kabiliyetinizi koruyabilmeniz, dünyanın neresinde olursa olsun her haksızlığı kendinize karşı yapılmış gibi hissetme kabiliyetinizi. Bu bir devrimcinin en önemli özelliğidir… Ernesto Che Guavera
40
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
UNUTULMAYANLAR
Sennur SEZER Türk şair ve belgesel anlatılar yazarı. Şiir, deneme, anlatı, inceleme türlerinde çok sayıda eseri olan Şennur Sezer’in ilk şiiri 1958’de, ilk kitabı Gecekondu 1964 yılında yayımlandı. Anısına saygıyla Yorgun Çingene Esmer elleri var sevdalımın Uzun kirpikleri kaygılı ıslak Saçları yüzüme değer uykumda Soluğu derimde ürperir korkak Esmer elleri var sevdalımın Yorgun elleri var sevda şaşkını Gülüşü kinini seven bir bıçak Yaşamak yanılmak ölmek bıkkını Yorgunsam bezginsem çaresizsem Onu düşünürüm üzgün ve kırgın Türkülerle avunması gibi Yorgun bir çingene açlığının… Sennur SEZER
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
41
İNSANIN İFŞASI VE ŞİFASI İnsanoğlu kurguladığı dünyanın bir parçası. Bazen bu kurgulanan ve yeniden inşa edilen dünyada kendini zora sokan yegane varlık yine insan. Kültür dediğimiz, yaşam motiflerinden, yaşayış tarzımıza, ekonomik ilişkilerden, toplumsal psikolojiye kadar kurguladığımız dünyada kendimizi bir yerlerde buluyoruz. Bulduğumuz yer, bulunmak istediğimiz yer olmadığında işte o zaman hayatın dokusu, insan var oluşunun hezeyanı ve kırılmalar söz konusu oluyor. Yaşam zenginlik ve hız kazandıkça, tanımlar, kurgular daha komplike bir duruma geliyor. Her insan bu kurgunun bir yapı taşını ortaya koymaya başlıyor. Her insan kendine has ve özgün bir dünya ama aynı zamanda kurgulanan dünyanın da bir parçası. Kendini kurgulayan bir rol ile ancak varlık gösterebiliyor. Elon Musk simülasyon olduğumuz gerçeği ile ancak gerçeğe ulaşabilmekten söz ediyor. İnsanoğlu kurguladığı dünyayı her geçen gün daha da komplike bir hale getiriyor.Bu onun mükemmeliyetçiliği ve kompleks varoluşunun bir göstergesi. Ancak, her komplike kurgu, kendi komplikasyonlarını da beraberinde getirdi. Çünkü olumlu aynı olumsuz olanın bir tamlayanı, diyalektik karşıtlığıydı. Ver her soruna çözümsel yaklaşmanın başka sorunsallık ağına gömülmesine de yol açabilir. İlaçların yan etkileri gibi. Aşırı öz güvenin utanma duygusunu yok ettiği gibi, aşırı disiplinle büyüyen bir çocuğun yaşamdan korkması gibi. Kurguladığı gerçeğin bir parçası olduğunu diğer kuşaklara aktaramamak, komplikasyonları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Yani insanlık bir hafıza sorunu ile karşı karşıya. Kendi ifşa ettiğinde şifa bulamayan bir kitlesellik söz konusu. Kendi kurduğu tuzağa düşen kurnazlar gibi. Çok medeni görünen hayatlar, her şeyin otomatik ve hızlı geliştiği dünyada, insan bu otomasyon hızına erişememeye başladı. Her Geçen gün yeni tanımlar ortaya çıkmaya başladı. Dil büyük bir asimilasyon geçiriyor. Özellikle ticaret, ekonomi, bankacılık ve bilgisayar ortamında konuşulan dil, insana yabancı. Yani insanların büyükçe bir kitlesi, kurguladıkları bu dünyanın dışına itildiler. Halbuki kendini kurgulamak istemişti insan. Değerler üzerine tanımlar koyarken, eşyalarını mübadele ederken, uzak yerlere giderken tüm bu serüvenlerin paylaşımı kolay olsun diye, sevgisinde, duygularından dolayı kurguya başlamıştı. Hatta kendini hasta eden şeyleri bulmak yolunda ilerlemek istedi. Yürüdüğü yolda insan vardı. İfşa ettiği insana dairdi. Hasta eden mikropları öldürmek için suyu köpürtmeyi akıl etti. Köpüren su kendisini hasta etti. Ürettiği, icat ettiği insanlığa faydalı olsun noktasında otomasyon ve enformasyon giren kitle, ortada dönen rakamsal değerleri hesap edemez oldu. Yani insan o para mübadele hızlı döngüsüne erişemez hale geldi. Bunda gözü açık geçinen kurgucuların payı olsa da, bence
42
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
İNSANIN İFŞASI VE ŞİFASI kurulan her tuzak birbirleriyle bağıntılı bir şekilde tuzağı kuran kişiyi de buluyor. Sistem kendi zenginlerini, kendi uyanıklarını, kendi kadrolarını, kendi meta yığınını oluştururken, kendinde yabancı kaldığı bir dünyayı da beraberinde kurguluyor. Her şeyin ekonomik, her şeyin parasal bir sirkülasyon olduğunu düşünen insan, kendi varlığını bir metaya dönüştürüyor. Çünkü insan nerede duracağı hiç bilemedi. Her zaman biraz daha fazlası olduğunu düşünmekle ilgili bir ilüzyonu yaşıyor. Evet her zaman biraz daha fazlası var gibi görünüyor. Ancak yarattığı dünya da kendini boğan da bu fazlalık. Yaşamı toksik eden zehir eden hep biraz daha fazlası. Bu günün insanı, gelecek kuşakları sanal dünyadan çekip alamıyor. Yetişkin bir insan sanal dünyaya bağımlı ise, günde 150 kez akıllı telefonunu kontrol ediyormuş. Kendi ellerimizde gönüllü birer kelepçe taşır gibi, sürekli akıllı telefonlarla meşgul oluyoruz. Bunun kaslarda tutulmaya, boyun kireçlenmesine ve dahi hareketsizlikten doğan pek çok ergonomi bozukluğuna yol açmasını da ekleyebiliriz. Bu yazıda atladığımız bir şey var. Evet insan salt kurguladığı dünyanın parçası değil. İçinde yaşadığı ve git gide yabancılaştığı doğanın da bir parçası. İnsan doğanın bir kurgusu. Doğanın bir uzvu. Vücudumuzdaki kas ve iskelet yapısı kurguladığımız simülasyona pek uymuyor. Bunca kas, elektronik, dijital ortamda akıp giden rakamlar ve simülasyon için değil. Doğayla mücadele etmek içindi. İnsanlık bunun yavaş farkına varmaya başladı. Organik olan bir şeyler aramaya, doğayla temas etmeye çalışmaya başladı. Kurtlu elmanın kıymetini anlayan insanlık yarattığı modern kurgunun kendisine erişemedikçe hasta düşen simülasyonun parçası olmayı bir gün ret edecek. Bu rakamları, bu ekonomi açmazı tuzağı biz bize kurduk. Sonuçta kendimizi yok edecek savaşları ve silahları biz bulduk. Olumsuzun yanında olumlu olan hep duracaktır. Çünkü karşıtların birliği diyalektiktir. Doğa kendini binlerce, milyonlarca kez yenilerken, insan doğanın o parçasıyken, neden karamsar olalım? İnsan ölünce doğa onu bağrına basıyor. Yaşarken de basacak. Yeter ki doğanın dilini öğrenelim. İfşa ettiğimiz Havva AĞRAL
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
43
ŞİİR İçime sürgün kalbim. Öyle kapanmış, öyle sus-pus. Ruhum bir dağ başı yalnızlığında... Üşür Ağustos sıcağında. Bilirim yakışmaz şiire bilenmiş sözcükler. Ama hepsi dilimin ucunda. Söylesem incitecek... Sussam içimde kalacak, taş ağırlığında. Birhan EROĞLU
Ufukları karlı dağlar, Yakını acı, uzak ayrılıklardan geliyorum.. Her solukta örterim düşlerimi Geçmiş, gelecek.. Yırtar ıslak gülüşlü uykularımı Süzülür koynuma kara bir çocuk Bastıkça bağrıma Kaynar harlı soluğunda tenim Taşar sütüm, yırtılır memelerim Emse kan akacak Delik deşik yüreğim Ölüm utanır bakmaz yüzüme.. Nursen URAL
Benim durduğum yer sana yakındı Yakınlar sıcaktı Yakınlar bana kuş uçumu Senin durduğun yer bana yakındı Ben o zamanlar kuştum Sana tutulmuştum Sana tutunmuştum Sen beni uzağa bıraktın Sen beni uzaklara bıraktın Uzaklara bıraktın Ben artık kanadı kırık bir kuştum Yaralı bir kuştum Yaralı bir kuştum. Çetin AKYIL Düş peşime rüzgarın arkası kesilmez... Yakası sökük çocuğun ağlaması dökülür ellerimize... Dikişsiz kıyafettir ruhumuza işlenen öfkelerimiz... Saksıda çiçek, közde yeni demini almış yakarışlarımız... Sevdalarımızda yeniliş öyküleri yazılır rüzgarlara bağışlanır özlemlerimiz... Niyazi YANGIN
44
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
MAVİ DİYORLAR
BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE…
(...) Bundan öteye ölüm yok Şimdi Bir mağaranın dehlizinde Örmüş ağını yoksunluk Asırlardır dağlar tanık (...) Anlatabilir misin yoksulluğu bir renkte.. Mavi diyorlar gökyüzü Oysa yalancısı deniz Nasıl da suçlu Dönerken hüznün en grisine
Başımızın üstünde akşam ve gökyüzü, bir de; Leylak kokulu, menekşe yüzlü kadınlar, kadınlar...
Mercan resifi direndi köpek balıklarına Deniz gücünü sınarken Ben istridye kabuğunda saklandım oysa Birileri durmaksızın hikayeler anlattı Duyuyor şimdi sesimi Başka bir anakarada birisi
Bölüşürler ekmeği, tuzu, sevinci, acıyı, kederi, mavi sessizliğin derinliğinde vuslatı, özgürlük kokan, emeğiyle güzelleşen melek yüzlü kadınlar,kadınlar…
On iki ay, üç yüz altmış beş gün Kim ölçmüş geceyi gündüzü Ben asırlar içinde görüyorum Ellerimi, kollarımı Sonra Sesimi, bir rüzgarın uğultusunda...
Kara ve gözü pek, kavgada, dövüşte, fırtına koparan, yeryüzünde başakları dalgalandıran, her vakit sapasağlam hepimizin anası kadınlar, kadınlar…
Bayram KÖSE
Sultan KARATAŞ
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
45
DUYURU
BAŞKA SİNEMA AYVALIK FİLM FESTİVALİ
EKİMDE AYVALIK BAŞKADIR… Başka Sinema Ayvalık Film Festivali 5 – 10 Ekim 2018’de ilk defa seyircisiyle buluşuyor. Festival boyunca dünyadan ve Türkiye’den 40’a yakın film sinemaseverlerle buluşacak aynı zamanda festival boyunca söyleşiler, paneller, atölyeler ve konserler gerçekleşecek. Festivalde çocuklarda unutulmamış. 7 yaş ve üzeri çocuklar için tasarlanmış atölyelerde çocukları çok özel eğlenceler bekliyor. Projektör yapıp ışık gölge oyunlarıyla kendi yazıp çizdikleri bir hikayeyi hayata geçirecek, basit malzemelerle hologram yapmayı öğrenerek, kendi çizdikleri bir cep filmini tamamlayacak ve ürettiklerini alıp evlerine götürebilecekler. Başka Sinema Ayvalık Film Festivali ve kültür için alan ortaklığında Dokuz Eylül, Ege, İzmir Ekonomi ve Yaşar Üniversiteleriyle işbirliği içinde festival için özel bir program da oluşturularak üniversite öğrencileri içinde çok özel fırsatlar yaratılmış oluyor festival boyunca. Festival boyunca etkinlikler dört farklı mekân da izleyicilerle buluşacak. Bu mekânlar, festival için sinema olarak düzenlenen panel ve söyleşilere de ev sahipliği yapacak Ma’adra Binası, Ayvalık’ın tek sinema salonu olan Vural Sineması, Ayvalıklı sanatseverlere pek çok etkinlikte ev sahipliği yapan Sanat Fabrikası ve Belediye Amfi Tiyatrosudur. Festival süresince ayrıca her akşam Ayvalık ve Cunda’da çeşitli mekânlarda açık hava film gösterimleri yapılacaktır. Mine Güleşken ASLAN
46
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
AYIN KİTABI
KAN KONUŞMAZ / Nazım HİKMET Nazım Hikmet denince akla ilk olarak şiirler gelir değil mi? Bir Nazım Hikmet romanı olan “Kan Konuşmaz” oldukça yalın, akıcı ve okuru içine çeken bir anlatımı olması nedeniyle elinizden bırakmadan ve bıkmadan merakla okuyacağınız bir roman. Roman Nazım Hikmet’in takma adı olan “Orhan Selim” imzası ile 29 Mayıs 1936 yılın da Son Posta gazetesinde yayınlanmaya başlamıştır. “Fakir kadının zengin bir tüccardan olan oğlu, babasını bir işçi sanan delikanlı bir kaza sonucu gerçek babasıyla tanışır. Biyolojik baba, delikanlının tanıklığının önemli olduğu bir olayda, kendisinden yana hareket etmesini ister. Gerekçe olarak da aralarındaki kan bağını gösterir. Fakat genç adam, ait olduğu sınıfın namusunu küçük çıkarlar ve akrabalıklar nedeniyle çiğnemez.” Keyifli okumalar diliyorum Süheyla Güney AVCI
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
47
KADRAJA TAKILANLAR
Foto: Süheyla Güney AVCI İstanbul / Sarıyer
Oksijen deposu KAZ DAĞLARI Balıkesir Edremit Akçay Foto: Ünsal AKTAŞ
48
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
KADRAJA TAKILANLAR
Foto: Yılmaz GÜRSOY Ordu/Yayla görselleri
EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
49
REKLAM
KİTAP MI YAZIYORSUNUZ? DOSYANIZI YOLLAYIN KİTABINIZI BASKIYA HAZIRLAYALIM. GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ 0555 494 43 03 0539 436 72 71 grafiktasarimm.reklam@gmail.com ınstagram : tasarim.grafik
50
SOLDAN ESİNTİLER
EKİM 2018
REKLAM GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ *KARTVİZİT , *LOGO , *BROŞÜR , *AFİŞ , *POSTER , *BRANDA *FATURA , *İRSALİYE , *ADİSYON , *SİPARİŞ FİŞİ *KATALOG , *AMERİKAN SERVİS *TAKVİM , *DUVAR SAATİ , *DAVETİYE *ANTETLİ KAĞIT , *STİCKER(ETİKET) , *PLAKET *KUPA BARDAK , *MAGNET , *ZARF *CEPLİ DOSYA , *BLOKNOT , *BİLET *KİTAP , *DERGİ , *BÜLTEN , *GAZETE *E-DERGİ , *E-KİTAP , *E-BÜLTEN , *KİTAP DAMGASI , *MÜHÜR , *KAŞE *ÖĞRETMEN KAŞESİ *ÖDEV , *YILLIK , *İMSAKİYE *DOĞUM GÜNÜ KONSEPTİ *TSHİRT , *PROMOSYON ÜRÜNLERİ *ÖZEL GÜNLER İÇİN ÖZEL TASARIMLAR *KİŞİYE ÖZEL TASARIM YAPILIR ONLİNE TASARIM YAPILIR !!! BİR TELEFON KADAR YAKINIZ... DİJİTAL BASKI OFSET BASKI FOLYO BASKI HIZLI HİZMET !!! Detaylı bilgi için bize ulaşın Ünsal Aktaş Gsm: 0555 494 43 03 #WhatsApp Gsm: 0539 436 72 71 e-mail: unsal62aktas@gmail.com grafiktasarimm.reklam@gmail.com
ınstagram : @tasarim.grafik EKİM 2018
SOLDAN ESİNTİLER
51