SOLDAN ESİNTİLER EYLÜL 2018

Page 1

SOLDAN ESİNTİLER 9 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT DERGİSİ EYLÜL 2018

Ben her şeyi olan ve kaybedeceği hiç bir şey olmayan insanım. TUNCEL 1 SOLDANKURTİZ ESİNTİLER Eylül 2018


>> 4 ÜNSAL AKTAŞ EDİTÖRDEN >> 5 UNUTULMAYANLAR >> 6-7 BARIŞ Yannıs RITSOS >> 8-9 Aydın ÖZTÜRK / SAY Kİ ÇOCUĞUM Nihat YILDIZ / SU ALDI GÜLÜŞÜNÜ Çetin AKYIL / ŞİİR İsmail ŞİMŞEK / ŞİİR Turan KARATEPE / ŞİİR >> 10 -11 Sultan KARATAŞ / SEN SUSUYORSUN Ünsal AKTAŞ / ŞİİR >> 12-13 Nursen URAL / İSTİKLAL >> 14-15 Süheyla Güney Avcı PARANOYA SEYRİNDE >> 16-17 UNUTULMAYANLAR >> 18-19 Ziya Yıldırım Güntekin Ölenlerin gülmesi zararsızdır... Asiye YAŞARGÜN / ŞİİR Niyazi YANGIN / ŞİİR >> 20-21 Rıfat Koray Gökan KIZIL DOĞA (EVRENDE HER ŞEYE EGEMEN YÜCE VARLIK) Süheyla Güney Avcı Hüzünlerinden Öptüm >> 22-23 Olcay KASIMOĞLU KALİTE TESADÜF DEĞİLDİR >> 24-25 Hasan SEÇKİN / TOPRAK TESTİ Hüseyin ASLAN / NEHİRLERİN SIRTINDA >> 26-27-28 Mine Güleşken Aslan DOĞANIN SESSİZ ÇIĞLIĞIDIR EYLÜL >>29 ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ >>30-32 Havva AĞRAL SANATTA SINIR TANIMAMAK…

2

SOLDAN ESİNTİLER

>>33-35 UNUTULMAYANLAR >>36-37 Ali ESMERAY HAYATI ISKALAMA İkram GÜNEŞ PUSLU HAVALAR >>38-39 Cihangir ASLAN ŞİZOFRENİST DÜŞLER DUYGUSAL YANSIMALAR >>40-41 Süheyla Güney Avcı / AYIN KİTABI Nuray ŞENGİL / ŞİİR Nursev ESER / ŞİİR Nursel ARAS / ŞİİR >>42-43 Josef KILÇIKSIZ / DELİK TEKNE Aysel MENTEŞ / ŞİİR Feride SERİN / HER ŞEYE KARŞIN Necla BEKTAŞ / ŞİİR >>45-47 Mine Güleşken Aslan KEŞİF GÜNLÜĞÜ >>48-51 UNUTULMAYANLAR >>52-54 Mine Güleşken Aslan HAYATA SANATLA GÜLÜMSE >>55 ETKİNLİK >>56-57 KADRAJA TAKILANLAR >>58-59 REKLAM

Eylül 2018


SOLDAN ESİNTİLER KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT DERGİSİ

Yayın Türü: Aylık Süreli Yayın Sayı: 9 - Eylül 2018 Genel Yayın Yönetmeni Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş Yayın Kurulu Süheyla Güney Avcı Mine Güleşken Aslan Ünsal Aktaş

issuu.com/soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler@gmail.com

Editör Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş İzmir Temsilcisi Mine Güleşken Aslan Kapak Tasarım Ünsal Aktaş Dizgi - Mizanpaj - GrafikTasarım Ünsal Aktaş 0555 494 43 03 grafiktasarimm.reklam@gmail.com Soldan Esintiler e-posta soldanesintiler@gmail.com KURULUŞ 2015 Soldan Esintiler Degisinde yayımlanan yazı ve şiirlerden yazarların kendileri sorumludur. Eylül 2018

HER HAKKI SAKLIDIR COPYRİGHT C SOLDAN ESİNTİLER

SOLDAN ESİNTİLER

3


EDİTÖRDEN EYLÜLCE Merhaba dostlar. Yaz mevsimini ardımızda bırakıp sonbahara adım attığımız eylül ayının ilk günlerinden, insanın ruhuna ferahlık veren toprak kokusuyla buluşmanın heyecanı ile selamlıyoruz eylülü. Aynı zamanda yitirilen değerlerin çokça anıldığı bir ay Eylül. Bizler öncelikle Eylül ayında yitirdiğimiz, sanat edebiyat alanında izler bırakan değerlerimizi hasretle anıyor, anıları önünde saygı ile eğiliyoruz. Evet değerli dostlar Eylülle beraber yeni eğitim öğretim yılı başlıyor. İnsanlar yaz tatili için gittikleri memleketlerinden, yazlıklarından yaşadıkları şehirlere dönmeye başlıyorlar. Bununla beraber kültür sanat edebiyat etkinlikleri de programlanmaya başlıyor. Beni en çok sevindiren kısmı tiyatro sahnelerinin tekrardan açılması. Dergi ekibi olarak bizlerde etkinlikleri sizler için yerinde takip edip izlenimlerimizi paylaşacağız. Yeni eğitim öğretim yılında eğitim hayatına ilk adımı atan kardeşlerimiz ve tüm öğrencilere başarılar diliyoruz. Yeni bir sayıda buluşmak dileğiyle sevgiyle kalın. Görüş ve fikirlerinizi soldanesintiler@gmail.com adresinden bizlere iletebilirsiniz. Ünsal AKTAŞ

4

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR

TUNCEL KURTİZ 27 Eylül 2013 ANISINA SAYGIYLA Hayatın kuralı bu; ne kadar uzağa gidersen git, başladığın yere dönersin sonunda.

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

5


BARIŞ Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi ter damlalarıyla alnında... barış budur işte. Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara, yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun, ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık, boşa akmadığını bilerek, kanlarının, barış budur işte. Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece. Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye; gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla bayram günlerini çalan gözlerimizde. Barış budur işte. Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır. Başaklar uzanıp, ışık! Işık! - diye fısıldarlarken birbirlerine! Işık taşarken ufkun yalağından. Barış budur işte. Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi; barış budur işte.

6

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


BARIŞ Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya. Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra. Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin. Barış budur işte. Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında, iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın. Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya kuracağız demesidir; ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte. Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine büyük karanfilini alacakaranlığın... barış budur işte. Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın. Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir. Ve toprakta derin izler açan sabanların tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış Ve bir tren ilerler geleceğe doğru kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden buğdayla ve güllerle yüklü bir tren. Bu tren, barıştır işte. Kardeşler, barış içinde ancak derin derin soluk alır evren. tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini. Kardeşler, uzatın ellerinizi. Barış budur işte. Yannis RITSOS

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

7


SAY Kİ BİR ÇOCUĞUM

Say ki küçük bir çocuğum Gidişini anlayamayacak kadar küçük Saf bir bulutun çözüldüğü gibi Yağmurlarla yırtılıyor içim Saçların nasıldı, gözlerin nasıl Uzun muydun serviler gibi Nasıl kokardı yüzüme eğilen soluğun Okuduğun masallarda kaldı sesin Say ki bir çocuğum Gidişini anlayamayacak kadar küçük İçimin soruları gözlerimde büyürken Nedenini bilmeden, anlamadan, belki sezerek Ağlayan küçük bir çocuğun ardından Saf bir bulutun çözüldüğü gibi Yağmurlarla yırtılıyor içim

Niye kundağına sığmayan Afacan bir çırpınışım bugün Daha yüzünün resmiyle boyamadan Aklımın bütün duvarlarını Minik kalbimi nasıl bırakıp gittin Geçen teyzem gösterdi Gökyüzündeki o teneke kuşu Onun içine nasıl sığdın annem Sahi gitmek neydi Emdiğim parmağımı Niye acıyla ısırdım o gün.

Aydın ÖZTÜRK

8

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ŞİİR SU ALDI GÜLÜŞÜNÜ Parçalanan düşler Anlamsız şekiller Yıkılıp giden hayat Yürekte katmerli tedirginlik Yanıltıcı sesler, alışkanlık içinde Önce, çocuklar geldiler Ardından kadınlar Ellerinde kovaları Denetimsiz akıp giden ırmağın başına ortada bir tragedya Sustu çoçuk, sustu kadın, sustu hayat Yalnız bir kadın Testisiyle, durdu öyle Irmağın başında Gözlerinde iki damla yaş Saçlarında kara bir çiçek Hüznün ötesinde yüzünde bir tebessüm Bıraktı kendini Ve su aldı gülüşünü. Nihat YILDIZ

Hala yağmur yağıyorsa buralara Kuşlar ara sıra da olsa ötüyorsa Kesmediyse toprak ana verdiklerini tümünden Anamın tabiriyle “Yüzü suyu hürmetinedir çocukların” Çetin AKYIL Gökyüzünden ölüm yağar mı anne Hani yağmur yağardı sadece Hani kar yağardı anne Hani gökyüzünde kuşlar uçardı Hani mavi bir özgürlüktü gökyüzü Hani sadece geceleri yıldızlar vardı Yalan mıydı anne tüm bunlar Bulutların varlığı, kuşların, yıldızların.. “Gökyüzünden ölüm yağdı anne Bir gece vakti hemde Ve ben yağan ölüme tutuldum anne..” İsmail ŞİMŞEK Ay dünyaya tutuklu kaldı O da benim gibi yalnızdı Kızıl yıldız kızıl saçlarını salladı Şarabıma kadeh kaldırdı “Nerelisin” dedi Koyun Çobanıyım Turan KARATEPE

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

9


SEN SUSUYORSUN

Ayıba batmış Mahremiyete gidiyor gece Küfür jargonumda beter sözcükler Kırık bir cam parçası Kanatıyor

Yıldızlar döşüyorum Gecenin ayazına Tüm günahların yorganı sen Mavi ve kırmızı geçiyor zaman Sen susuyorsun

Gök kızıl Zulamda isyan Baykuş sesi bu gelen Yankısı kulaklarımda Diyor Utanç terketti bu kenti Bize aldırmadan

Külli bir yalnızlık yığılıyor kollarıma Sesimin rengi gecede Sensizlik okunuyor her tümce Ağlamıyor çoğul yanım Öyle direngen Öyle sevecen Biliyorum Yarın geliyor Rast makamında...

Bir sen Bir de -miş’li hikayeler Hüzzam makamında

10

SOLDAN ESİNTİLER

Sultan KARATAŞ

Eylül 2018


ŞİİR

Buz gibi sabahların Şaşkın heceleriyle nefesimi tutarak Yeni ve derin sözcükler sıralıyorum ışıl ışıl parlayan gözlerine. Ünsal AKTAŞ

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

11


İSTİKLAL Bir Sokak Her gün bağrışla çağrıyla Neşeyle, acıyla, umarsız, umutla. Hafızasını yeniler kan ter içinde. İstiklal’de yürürken Çekilirim ben kıyısına Sait Faik’in, Semaver’inden çay içer, Yakup Kadri’nin, Panorama’sından seyreylerim İstiklal’i. Orhan Kemal’in, Bereketli Topraklar’ında Deli kısrak olur gemsiz koşar eğersiz terlerim. İstiklal’de yürürken Mekân olurum Değiştiririm hizmet panolarının ününü Önce tavukçu sonra banka Önce kitapçı sonra lokanta olurum Ama kaç yaşında olursam olayım Hafızamı yenilemek için Mutlaka çocukluğumu alırım yanıma Bedenime yaş giydiren zamana inat.

İstiklal’de yürürken Hiç alınmamış kırmızı papuçlarımı giyinir, Babamın elinden tutarım. Sırrı çilli aynaları kırar Alfabeyi heceler gibi hecelere bölerek Soluk gözlerinde umudu sancılı öyküler okurum. İstiklal’de yürürken Benime yakın tutarım kalbimi Bilirim onlar hiç görmemişler Ne Güneşin gülüşünü ne göz kırpışını Ne rüzgârın ağaçlardan el salladığını Ne güvercinlerin takla atışını Ne de göçmen kuşların Ülke sınırlarını geçiş rotasında Deli maviye yorgun kanatlarıyla sarılışını.

İstiklal’de yürürken Mayakovski’nin, Pantolonlu Bulut’unu giyerim Gorki’nin Ana’sı, Puşkin’in Kafkas Esiri olurum Artvin’de Kelepçeli Çoruh, İstiklal’de yürürken Cerattepe’de bakir doğa Gözleri bulutlu bedenler takılır Kafkasör’de yedi yeşilli Artvin’in gözlüklerime. simgesi boğalar güreşirken Ne benimle gelirler ne gözlüklerimden Tecavüz öncesi kökünden yolunur inerler saçlarım. Çalınmış çocuklukları sarkar aklımdan.

12

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


İSTİKLAL İstiklal’de yürürken Arkamda dolaşır ahtapot maskeli Cengiz Memleketimin erdemli düşünde boğulur sesim Kalbimi çıkarırken doğanın altına abanır Cengiz’in kanlı eli… İstiklal’de yürürken Ne duyup ne görmüşler serçelerin ağladığını Ne de kar yıldızlarının Pamuk sesiyle cama sıralanıp Çocuklara Boylarından büyük kardan adam notalı şarkı söylediğini.

İstiklal’de yürürken Keman, kemençe, gitar, flüt Sonsuz boşluğa bırakırken Bozuk parayla bölünmeyen ritimli seslerini Ben kefenden taşan çocukluğum sırtımda Çığlık çığlığa ağzım kapalı Rıfat Ilgaz’ın Sınıf Şiiri’ni okurum. Nursen URAL

İstiklal’de yürürken Mutlu çocukluğumu saklıyorum sol göğsüm altında Menekşe gözlü gelincikten kâğıt mendil alsam Karaca bakışlı sucunun sesi acıyla çatallaşır Boya kutusu boyundan büyük serçenin fırçası susar Allah razısı sesinde titredikçe dilencinin kara sakalı Tesbihin imamesi şahlanır Simitçinin tepsisi kırılır, Zabıtanın kahraman bakışlarında Göz pınarı altında kaybolur çocukluğum.

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

13


PARANOYA SEYRİNDE Düşlerimi geceye saklıyorum, çünkü gündüzleri herkes illa ki dokunup bozuyor. Kimse kıyısından geçip gitmiyor. Bazı anlar var gözlerimi kapatınca kendimi dışardan soyutladığım, işte o anlar bile bir çiziğe illa ki maruz kalıyor düşlerim. Düş canavarı bunlar! Düş canavarları! Susmak... Susmak diye birşey var; Ilık bir yatağın içinde sessiz ve yalnız huzurun eşliğindeki yolculuk gibi. İşte tam onun içinde olmak istiyorum. Yorgunum evet anlamsız yorgunluklar çukurundayım ve yanımda düş canavarları, bari düşlerimi yaşamama izin verseler ya! Hayır ona da izin vermiyorlar. Delirmiş yıkım arabası gibi geçiyorlar üzerinden. Kısılıp kalıyorum. Bazen beynim kafatasımın içinden çıkıp gitmek istercesine sıkışıyor. Hapishanedeyim. Evet şehrin hapishanesindeyim ve bir sürü gardiyanlarım var.. sevdiğim şeylere ulaşmamı engelliyorlar... Vızıltı halinde ki sesler kulağımı tırmalıyor. Bazı anlarda kulaklarımı tıkayıp gözlerimi kapatıyorum. Oradan da bir düş canavarı giriyor. Her bölünme düşlerimi yeniden başlatıyor ve düşlerimin eskimelerine neden oluyor. Düşler eskir mi? Evet eskir.... Korkunç boyutta eskir bazen yeni düşler satın alırsın.. Sürekli sonuna gidemediğim bir bir düş duvarının tırmalanması eskitmez mi düşleri ? Bu sabah bir ara gökyüzüne baktım mavi bir bulutu siyah bir bulut kapattı o anda. Oysa ki ben bulutu mavi severim hatta mavi bulutları rüzgar ve deniz

14

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


PARANOYA SEYRİNDE kokusu eşliğinde severim. Bulut kapattı mavi bulutumu, sanırım yine bir düş canavarı dokundu. Sustum yine kilitlendi kelime trafigim. Durdum sonra sustum.... Tarlada ki mahsule saldıran çekirgeler gibi doluyorlar düşlerimin üzerine, hangi yana döndüğünün bir anlamı yok rüzgar her yönden esiyor korkunç sesler eşliğinde bütün düşlerimi talan ediyorlar. - Yeniden düş satım alacağım, ya da bunları toparlayıp tamir edeceğim. Bu çok zor, biliyorum.. -Çekirgelerle savaşmak.. Çok zor. Hasat zamanına varamadan talan oldu düşlerim. Talan ettiler. Sustum yine.. Ve perdemi kapattım, sessizliğin hakimiyetine teslim oldum yeniden. Işık sızıyor bir yerden ve dışardan sesler geliyor. Anlamsız garip sesler. Hafif tanıdık bu ses fakat az sonra tanıdıklığınıda yitiriyor. Çok olduklarını biliyorum. Kapım hala kapalı ve ben artık anımsamakta zorlanıyorum.. “Paranoya seyrinde” Süheyla Güney Avcı

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

15


UNUTULMAYANLAR TARIK AKAN Tarık Tahsin Üregül ya da sahne adıyla Tarık Akan, Türk oyuncu, yapımcı ve yazar. 16 Eylül 2016 Anısına saygıyla “Bak bit yürüyor, öldür onu.” Annem çocukluğumdaki gibi iki elinin işaret parmaklarıyla aranmaya başladı. “Yok oğlum. Burada yok bir şey.” “O zaman bir de şuraya bak.” Annem, “Temiz burası,” diyordu. Ben başka bir yeri işaret ediyordum. “Yok,” diyordu. Ben, başka bir yeri... Elleri kafamda gezinir, parmakları saçlarımın arasında dolanırken ellerini hiç çekmemesini istiyordum. “Anne Kafamda Bit Var”

16

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR YILMAZ GÜNEY Sinema oyuncusu, yönetmen, senarist ve yazar. 9 Eylül 1984 Anısına saygıyla “Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin... Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır... Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata... Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.”

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

17


Ölenlerin gülmesi zararsızdır...

Hep sol yanıma düşüyor acılar İçinde sen ölüyorsun. Nefesim yanıyor Vuruluyor matemim kalleşce Çocukluğum ölüyor anne rahminde. Tut elimden yanlızlığım, İsyanıma yenilecek umudum Belki de öleceğim. Oysa denizi görmedim henüz, Bir kız elinden tutamadım Pişmanlıklarımı hatırlatan resimlerden, bırakıp giden gurbet trenlerinin acı sirenlerinden bıktım artık. Sesim içimde susuyor Babama kızıyorum, ülkeme kızıyorum Ölüyorum yine. Bu kaçıncı ölümüm saymadım Çığlığım gizlendi mağaralara Dayanamıyorum Soğuk neyse de Sensiz ölmeye dayanamıyorum.

Aşık olmak istemiştim Sevmek Sen gibi Yurdum gibi sevilmek istemiştim. Dudaklarımda hala bir tebessüm kalmış Kızma paşam, Ölenlerin gülüşünden zarar gelmez. Sen yeniden yaz tanrım Bu kader bana biraz fazla yüklendi. Belki aramız düzelir gökyüzüyle Ben de ıslanırım yağmurlarla Yeniden geçerim gökkuşağının altından Belki de bir devrim yaparım. Aşk şiirleri yazarım Belki de zalime inat gülerim ölürken bile..

Ziya Yıldırım Güntekin

18

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ŞİİR

Kaç defa umutlandım kaç defa öldürdüm Umutlarımı! Kışa bıraktım bir tebessümün ısıtsın diye, Baharı bekledim yeşersin diye. Kaç defa ölüp ölüp dirildim hasretini soluksuz duydum Kaç defa,sayabilir misin? Ben sayamadım... Asiye YAŞARGÜN

Tütün kokusu ve yalnızlığın izinde düştü gözlerinin derinliği... Delice yakarışlar, delice arzular... Gecenin sarhoşluğunda soyunulan düşler... Hasrete giden yollar nice yaşanmamış özlemler düşürür yaşama... Tütün izinde hasretler yaşanır gecelerimizde... Niyazi YANGIN

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

19


KIZIL DOĞA (EVRENDE HER ŞEYE EGEMEN YÜCE VARLIK) KIZIL DOĞA (EVRENDE HER ŞEYE EGEMEN YÜCE VARLIK) – 114 Tuval üzerine akrilik 60/80 2015 Rifat KORAY Gökan Sanatçı, bu çalışmasında, her şeyi gören ve her şeye egemen bir göz yardımıyla, insanın dini ve dini duygularını nasıl çözümlediğini, nasıl bireşimlediğini resmetmektedir. Herşeyi gören ve her şeye egemen göz, doğası gereği bir yüce varlıktır, güneş de olabilir. Din ise, insan ruhunun gıdasıdır, yüce varlığa olan sevgidir. Sevgi, bu resimde farklı tonlarda kırmızı renk ile tanımlanmıştır. İnsan, bu olağanüstü kıpkızıl ortamda yoldaşı kardeşlerini arar. Onlar ile birlikte yüce varlığın gözetiminde, akıl ve bilgelik peşindedir. Bu hayatdaki en asal amacıdır. İnsan, dinini, yüce varlığa olan sevgisini çözümleyip, bireşimleyip aydınlanmamış ise bu kıpkızıl uçsuz bucaksız dünyada sonsuza dek kaybolacaktır.

20

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


Hüzünlerinden Öptüm

Üzgün kentinin kapısını araladım. Vakitlerden lacivert. Hava ağlamaklı, Yıldızlar ara ara göz kırpıyor Meraklı bakışlarla... Dokundum yüreğine usulca Avuçladım hüzünlerini Sorgusuzca, hüzünlerinden öptüm

Foto: Süheyla Güney Avcı Amasra

Sakladım gecenin suskunluğuna... Gitarcı çocuk Cılız bir sesle eşlik etti rüzgâra.. Tanrılar eğildi tanrıçaların önünde Binlerce çağ devrildi dünden bugüne Aşk yine aşk, Hüzün yine hüzün Öfke yine öfke olarak kaldı yüreklerde... Süheyla Güney Avcı

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

21


KALİTE TESADÜF DEĞİLDİR Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her öğreti bize yeni bakış açıları sunar. Kendini bilen insanın akılla bağlantılı bir eylemi vardır. Kendine özgü bir canlı olmanın da ötesine geçerek yaşama anlam katar. Bunlar da kendini tanıma, sınırlarının farkına varma, bilgi sahibi olma ve yürekliliktir. Bu olumlu özelliklerin varlığıyla belli bir zihinsel olgunluğa erişince insan, sahip olunan bilgileri anlamlı ve sağlıklı kullanma, yaşamı doğru ve anlamlı bir şekilde yorumlayabilme bilgeliğine de ulaşmış oluyor. Hayatın anlamına derinlikli bir bakış açısı kazandırıyor. Ben de; ‘’Yıllar boyu gerek özel yaşamımda, gerek arkadaş çevremde, geçmişe takılmak yerine, olumsuz koşulları aşmayı bilen, bireysel gelişimlerine önem ve öncelik veren insanlar tanıdım. Bu insanlara saygı, sevgi ve hayranlık duydum. Bu insanların ortak noktası; kültürlerini arttırmak ve bilinçlerini geliştirmek için verdikleri çaba, duyarlılık ve emek ile ezberci eğitimin dışında kazanılan bir yaşam deneyimiydi. Bu sadece diplomayla, etiketlerle yada parayla kazanılacak bir şey değildi.’’ Bu bir tercihti. Yaşam kültürüydü. Kültür, insanın ve yaşamın kalitesini arttıran en önemli unsur ve bir yaşam manifestosudur. Yaşamı anlamak ve kendiyle barışık yaşamak isteyen her insan da mutlaka belli bir kültür birikimine sahip olmalıdır. Birikim yollarından aklımıza ilk gelenler gözlemek, dinlemek, okumak ve yaşamaktır. Bu dört ana unsur birbirlerini tamamlayıcı etkiye sahiptirler. Bu etkiler aynı zamanda kendiyle barışık bireyin portresinin nasıl olabileceği üzerine farklı bakış açıları sunar bize.

22

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


KALİTE TESADÜF DEĞİLDİR Kendine emek vermemiş, yaşamda bir duruşu olmayan, mazeretlere sığınarak,sürekli bir günah keçisi arayan insanların yaşama katacağı çok fazla bir şey yoktur. Kendiyle savaşı bitmemiş bir insanın yaşama katacağı bir şeyde olamaz. İnsan kendini bilince nerede susması, nerede inisiyatif alması ve nerede konuşması gerektiğini bilir. Her şeyde olduğu gibi; ‘’Tutarlı olmalı insan; siyah gibi, beyaz gibi... Güven vermeli... Gri olmamalı... Kapıları olmalı insanın...Ya açık ya kapalı ‘’YARI AÇIK’’ olmamalı...’’ En küçük dalgada alabora olan, sapla samanı birbirine karıştıran, egoist insanları yaşamımızdan uzak tutarak, hayatımızdan gün çalanlarla değil; hayatımıza anlam katanlarla çoğalmak sevgiyle, inançla... Bir tutam can’la derinliğimizi gören insanlarla yürümek yaşamın içine... Düşüncedeki derinliği, sevgide ki cömertliği görmeyenleri kendi haline bırakın, zaman onlara anlatsın. Zaman en iyi öğretmendir... Olcay KASIMOĞLU

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

23


TOPRAK TESTİ

bir resim yaptım geçenlerde köylü bir adam güneşe gider alnında kilim nakışlı derin çizgiler ve hasretinin özlemi gözlerinde biliyor, unudunu kavgasını biliyor öylece yaşayıp duruyor resimde... Hasan SEÇKİN

24

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


NEHİRLERİN SIRTINDA

bir öyküm vardı sesimin yıldızlara ulaştığı yerde nehirlerin sırtında yaşarım kimse görmez yalnızlığımı atlar uyurken büyüdüm -gözlerim koşuyor sesim koşuyor saçlarımın arafa düşer yorgunluğu avuçlarımda kırık dökük sözcükler adımın geçtiği bir zarfa dolduruyorum gövdemin yarısı öksüz kimseye diyemem hayat kısa bir oyundur soluğum yetmeyebilir sildim gözlerimden uzaklığı o büyük kapıları düş diye geçerim günler rüzgarın kanatlarında sanki suyun eteklerine tutundum yontuyorum kum tanelerini eski bir gemiyim uzak denizlerde bir öyküm var benim de sesimin yıldızlara ulaştığı yerde Hüseyin ASLAN

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

25


DOĞANIN SESSİZ ÇIĞLIĞIDIR EYLÜL Eylül, hüzün ayıdır, hazan mevsiminin başlangıcı. Her yerde bir sessizlik hâkim olur. Sadece sıcak yaz günlerinin sona ermesi ile tatlı tatlı esen hazan rüzgârlarının sesi duyulur. Bir zamanlar nadide bir tomurcuk iken etrafa canlılık güzellik katan yemyeşil yaprakların sararıp kuruması ve tutunduğu dalı terk etmesi gibi. Tıpkı sevdiğinden ayrılan acısını ve gözyaşlarını yüreğine gömen bir sevgili edasıyla çaresiz düşmesine sessiz kalan dallar. Yaprağın kederidir düşmek. Düşen ve hışırtılı sesleri ile bir oyana bir bu yana savrulan yapraklar neyi anlatmak isterler bilinmez. Tatlı tatlı esen sonbahar rüzgârının ardından yağan yağmurlar da sona eren, son bulan güzellikler ardından dökülen gözyaşını andırır adeta. Doğanın bu nadide hali ne çok şey anlatır anlamak isteyene. Doğanın sessiz çığlığıdır bu biraz da bizlere anlatmak istediği. Eylül, doğanın artık uyuma vaktine az kaldığının gösterilmesidir insanoğluna. Aslında bize ait olmayan emanetleri teslim edişimizdir yavaş yavaş. Bir gün batımı anıdır aynı zamanda. Hem güneşin artık daha erken batacağının habercisi hem de yeni bir günün doğuşunun umududur. Her an yağacak olan dolu bir buluttur Eylül. Yaprakların sararmasıdır sonbahar. Kırmızıdan sarıya doğru her tonunu görebilmektir, caddelerde, sokaklarda. Düşen her bir yaprakta seni üzen bir şeyin kendinden uzaklaştığını görmektir. Yerine yeşillerin geleceğini bilmenin ümididir. Eylül ayını edebiyatçılar üzerinde oluşturduğu duygu yoğunluğu nedeniyle edebiyatın en çok eserin ortaya çıktığı ‘’hasat mevsimi’’ olarak nitelendirebiliriz. Hüzün mevsimi olarak da bilinen eylül ayında doğada yaşanan bu değişim duyguların yoğunlaşmasını sağlayıp şiir ya da nesir gibi edebi eserlerin ortaya çıkmasında önemli rol oynar. Mehmet Rauf ’ un Eylül’ ü,Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak bilinen Eylül adlı romanı. Türk edebiyatı klasikleri arasında önemli bir yer tutuyor. Mehmet Rauf, Eylül’ de umutsuz bir aşkı, psikolojik boyutlarıyla ele alıyor. Ahmet Altan’ ın kaleminden Eylül; gazeteci ve çağdaş Türk romancılarından Ahmet Altan ise Eylül’ ü mısralarında şöyle anlatıyor. Aşkı ve ölümü ben bu ayda bekledim.

26

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


DOĞANIN SESSİZ ÇIĞLIĞIDIR EYLÜL Nasılda mahzun ve nasıl da tehditkârdır. Ben Eylül’ de bütün aşklardan ve kadınlardan korkarım. Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım. Şairler de eylüle sevdalıymış. Eylülü beklermiş yazmak için. Eylülün hüznü, ayrılığı, özlemi, hasreti, sancısı gelip konu verirmiş sözcüklerine. Kitap okurum içinde sen varsın. Şarkı dinlerim içinde sen, Oturdum ekmeğimi yerim, karşımda sen oturursun. Çalışırım karşımda sen, Sen ki her yerde hazırı nazır’ ımsın. Konuşamayız seninle, duyamayız sesini birbirimizin. Sen benim sekiz yıldır dul karımsın. Der Nazım Hikmet. 1939-1951 yılları arasında kendisine yazılan mektupları ölene kadar saklayan Piraye’sine. Piraye’ nin Nazım’ı bu dizeleri yazmıştır. Eylülün getirdiği özlemlerin hüznüyle. Ya Cemal Süreya; İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin, Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun. Çırılçıplak kalakaldım sessizliğin orta yerinde. Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman. En çok sesini aradım. Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala Gözlerini sildi zaman. Dedim ya… Eylül’dü… Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin. Cemal Süreyya, kendi kendine kalmalarında, kimsesizliğinde, kendince tutunmak ona, kendince düşlemek adına Eylül’dü der. Eylül biraz hüzün, biraz sancı, biraz ayrılık, biraz özlem, biraz hasret, biraz şiir olsa da biraz da Yılmaz Güney’ dir. Yılmaz Güney’in gitmesidir eylül. Ölümü, gitmesi, vedalaşması, ayrılığı, terk etmesi bir daha olmamasının halleridir eylül. Onun öyküsünün içinde hüzünleri vardır. Eylül’ün hüzünleri gibi. Onun öyküsünün için de eylülün utangaçlığı, mağrurluğu, sessizliği, kederi vardır. Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

27


DOĞANIN SESSİZ ÇIĞLIĞIDIR EYLÜL Onun öyküsünün için de yoksulluklar vardır. Onun öyküsünün içinde bitmek bilmeyen acılar vardır. Onun öyküsünün içinde hapishaneler, mahpuslar, voltalar vardır. Onun öyküsünün içinde sevdiği kadınlar vardır. Onun öyküsünün içinde çok sevdiği sineması vardır. Onun öyküsünün içinde sürgünde eylülde ölmek vardır. Eylül de her yanımızı serin bir ürperti sarar birden. Yağmur kokar toprak. Kışa hazırlanır ağaçlar, göçmen kuşlara el sallar kuru dallar. Yine geleceğiz diyor onlarda ‘’şimdilik hoşça kalın bahara görüşürüz’’. Gözden geçiriyor insan hayatını. Yüzleşiyor gerçeklerle. Yeni arayışlar peşine düşmeden dinlendiriyor ruhunu ve yüreğini. Fotoğrafçılar için sonbahar ve eylül kaçırılmaz bir fırsattır. Sonbaharın o eşsiz manzarasını ölümsüzleştirmek gerekir. Sanat ve sonbahar muhteşem bir ikili oluyor bu ayda. Renkli, sanat dolu sonbahar günleri dileğiyle… sevgiler… Mine Güleşken Aslan

28

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ Kaplumbağa olacağım gene. Kabuğuma çekilip burnumun ucuyla gözetleyeceğim çevreyi. Buraya gelirken öyle dememiş miydim; niye döndüm? Dönmedim. İşte, söylüyorum gene. Yetti be. Bu pis, bu rezil, bu kanlı dünyada sevginin de yeri yok, sevecenliğin de. Hepsi bela kişinin başına. Seveceksen kendini sev!’’ Mavi Karanlık Vedat Türkali *** Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım. Dol Karabakır Dol Bedri Rahmi Eyüboğlu *** İnsanın kendi yükünü taşıması, diğerlerinin yükünü taşımasından daha rahatlatıcı. Yaşamın Ucuna Yolculuk Tezer Özlü *** Yalnızlığınızın büyüklüğünü de duyumsarsanız buna sevinin; çünkü diye sorun kendinize , büyüklüğü içermeyen bir yalnızlık neye yarar? Genç Bir Şaire Mektuplar Eylül 2018

Bazen içimden, küçük bir ânı alıp karşılığında bütün hayatımı veresim gelir. Zorba Nikos Kazancakis *** Gece güzel bir dinginlik başlamalı. Gün kendini değiştiriyor. Ama insan kendini değiştiremiyor. Yılların getirip yüklediği ağırlıklar var; bedende, yürekte. Susmuyor, geri çekilmiyor, dinlemiyor bir an. Bitkin uyanıyor. Düşler bile aynı, hep aynı. Beni Sorarsan Gülten Akın *** Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım. Tutunamayanlar Oğuz Atay *** Keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım. Grapon Kağıtları Didem Madak

SOLDAN ESİNTİLER

29


SANATTA SINIR TANIMAMAK… Sanat nerede başlıyor? En basit cevabıyla insanı gördüğü, değerlendirdiği, göreceli aldığı yerde koyabildiği tanımlarla sanatın hikayesi başlıyor. Doğa bir çiçeğe kendinden geometrik bir dizayn verirken, bir canlı yavrusu, kendinden doğada dans ederken, bunu ancak gören göz sanat olarak ifadelendirebiliyor. Yaşamlar düz bakışta sıradan sanatsal bakışta grift, dramatik, psikosomatik, pragmatik ve daha nice tanım alırken göreceli alan göz sıradan yaşamları sanata da büründürebilir. Değişik açıların değişik safhaların dizaynından sonra yaşamlar sanatın tanımına yakın ya da uzak olabiliyor. Emeğin baş rolde olduğu sanat, görece algısı sanatın mükemmeliyet, incelik, derinlik, detay, üstün emek safhalarını göz ardı etmeksizin konulan bir tanım. Biraz karmaşık gelebilir. Ancak sanat bireyde başlar gibi görünse de toplumun atfettiği değer ölçüsünde sanat halini alıyor. Sanatı ölümsüz kılan da benzer atfedilmiş değerin hafızası oluyor. Bu değer hafızası sanattaki estetik boyutun, ne olması gerektiği kriteri gibi algılanabilir. Buna bir kriter diyebilir miyiz? Değerler noktasındaki toplum hafızası da yaşamın diyalektiğinin örüntülerinden biri olacağına göre sabit ve sınırlı bir tanımın ötesi olmak durumundadır. Ancak bu tanım tamamıyla sınırsız ve kuralsızlık da değildir. Yani klasik resim sanatı için ölçü değer gerçekçi form hala geçerli iken, soyut resim, ya da gerçek üstünün bozma niteliği sonsuz ve sanatçının görece algısına bağlıdır. Thedor W. Adorno “Sanat daha önce yapılmamış olanı ister. Fakat sanatın olduğu her şey daha önce yapılmıştı.” Mesele şu, herkes aynı deneyim ve donanım sürecinde aynı şeyi üretir mi? Bu görece ve nüans farklılıklarını göz ardı etmek olurdu. Sanatın içindeki matematik, milyonlarca kombinasyon olasılığın ihtimalini taşır. Benzeş üretim birbirine yakın ilk akla gelen düşünce ise daha çok düşünülmüş, daha farklı olasılıkların yakalanması sanatın farklılığına işaret olarak okunabilir. Salt matematik değil. Doğa bilimleri, yaşam bilgelik, felsefe, derinlik algısı, teknolojik bilgi ve birbirleriyle kombinasyonları da sanatsal araçlar olarak sınır tanımaz bir yaratıcılık gibi görünebilir. Ancak düşünelim, sadece dokuz nota, sadece üç ana renk var. Müzikte vurgu, resimde kontrast bilgisi deneyimi elde etmek resim sanatına ve müzik sanatına bir şeyler kattı. Deneyim sınırların zorlanması olarak okunabilir mi? Bir yazar

30

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


SANATTA SINIR TANIMAMAK… bir öyküyü salt kesit olarak vermek yerine, tasvir, imge, düşlem, düşünce olarak genişleterek ele alıyorsa bunu öncül deneyimlerden elde etmiştir. Sonuçta hikayeler aynıdır. Kadın ve erkeğin sonsuz kere aynı deneyimi de bir hikaye konusu. Ancak yaşamda kronik ve sıkıntılı mesele yaşamın deneyiminde, sanatçıyı kısıtlayan imkanlar söz konusu olması. Sanatçı dünya bilgisinden sömürü mekanizmasını görüyor ancak mücadele hattını salt okuduklarından biliyorsa, o bilgi dağarcığının kendisi bir kısıtlılık oluşturacaktır. Çünkü yaşamdaki deneyim de sanattaki üretim gibi görece algının değerlendirmesi ile sonuca bağlanabilir. Z ülkesinin yaşam mücadelesi K yerelliğinde aynı karşılığı bulabilir mi? O toplumun, hikaye örüntüsünden, yaşamdaki mücadelesini çıkarsayabilsek bile, değişen nesnel dünyanın tahlili de değişken sonuçlar olarak karşımıza çıkacaktır. Evet kabul etmek gerekir, bir İsviçre’li yazar, Afrika kıtasına dair düşlem bir öykü kaleme alabilir. Ancak Afrika’nın yaşam mücadelesi ve sosyolojisini çok iyi anlamlandıran bir çalışma olmaz. Sadece imgesel ve düşsel bir yaratım söz konusu olacaktır. İnsan konusunun kendisi, evrensel bir konu olduğundan dolayı, öncül deneyimlerin bizlere salt done olarak döndüğünü, sanat ve yaşamdaki rollerinin küçük ya da sınırlı olabileceğini bilmemiz gerekiyor. Done belli bir geçmişin, belli bir teknolojik ilerlemenin verileri olarak elde etmek önümüzü görmek açısından iyi fikirler verecektir. Ancak done üzerinden ve düşünce açısından elde edilmeye çalışılan sonuç ister sanat, ister sosyolojik başka bir alan olsun farazi bir niteliğin sınırlarına dahil olacaktır. Sanattaki sınır tanımazlığın farklı halleri var mıdır? Hamingway bir adada yaşar ve onu pek çok ülke okur. Salvador Dali kendi rüyalarından yola çıkar, sınırlar ötesinde taşan resimler yapar. Bu bağlamda orijinal olmak veya kendilik süreci de sınır ötesi bir durumdur. Peki sanat nerede sınır tanımaz olur? Bir ülkenin demografik yapısı, yönetim şekli, sanatın görece algı dünyasına sınır da getirebilir, sanatın gelişmesinde rol de oynayabilir. Osmanlı döneminde saray sanat açısından farklı bir boyut, halk açısından dil bağlamında ve algılar noktasında farklı bir boyuttu. Osmanlı döneminde heykel unutulan bir değer iken Avrupa heykelin altın çağını yaşıyordu. Ancak Osmanlı da saray etrafında nakkaşlık, hat sanatı da kendi altın dönemini Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

31


SANATTA SINIR TANIMAMAK… yaşıyordu. Dil olarak da saray edebiyatı Farsça Osmanlıca olarak kendine ait dönemini yaşıyordu. Sanatın ruh dolu bir rüzgar olduğunu tezahür edersek, yaşanılan ortamda kendi tohumlarını saçabileceği bir flora bulması ve yeşermesi kaçınılmazdır. Sanatın ölümsüzlüğü sanatın kendi iç dinamiğindeki sınırsızlığı olabilir. Bir tohum düşünün, lale ya da menekşe sıcak iklimde farklı bir formda açar. Peki bu ruh yüklü rüzgarlar nerede yaşam formu ve tohum yeşermesi olarak karşımıza çıkar? Büyük olasılıkla yaşamın olduğu her yerde. Bundan yüz yıllar öncesini düşünün. İlkel kabileler, tapınaklarını kendileri inşa ederken, içlerini donatırken, totem tahta heykelcikler yaparken, teknolojinin ve dolayısıyla bilginin girmediği o doğal ortamdaki yaratımlar da sanat değil miydi? İlkel bir kabile, yağmur dansına çıkarken, kendilerince bir ritüeli yerine getirirken yaptıkları şey, kareografi değil miydi? Ancak bilişim ve bilgi dünyasının görece algı noktasında sanat diyebildiği üretimlere kabileler başka adlar ve değerler atfetmişlerdi. Sanatın sınırsızlığı ve ölümsüzlüğü bizim dünyamızda ne ifade ettiği ile, bizim samimi dünya görüşümüzle, evrensel algılarımızla ancak anlayabileceğimiz bir alandır. Sanatsız bir toplum medeni ve evrensel değerleri göremeyecek denli dünyaya, zamanlara, odağı ve konusu insan olan her şeye kör bakan bir toplumdur. Kaldı ki körlüğün bile sanata bir engel olmayacağını biyolojik varlığımız anlatmaktadır. Sanat, insani değer arayan herkesin, sınır tanımaz algısı ve isteğinin olduğu her yerdedir. Havva AĞRAL

32

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR Ruhi Su 20 Eylül 1985 Anısına saygıyla 15’lere Ağıt “Hayali gönlümde yadigar kalan Bir yanım deryada çalkanır şimdi On beş mürşid ile boğulup ölen Bir yanım deryada çalkanır şimdi Garip garip öter derya kuşları Su içinde uykuları, düşleri Bir gelin, döker kanlı yaşları Bir yanım deryada çalkanır şimdi Nazım ile zindanda gün be gün biri Söyletir dilsizi, ağlatır körü Bir yanım çürüyor, bir yanım diri Bir yanım deryada çalkanır şimdi Yaralarım tuz içinde kanıyor Uyku gelmiş ela gözler sönüyor Bir yanımda Suphi Nejat ölüyor Bir yanım deryada çalkanır şimdi Gelir günler gelir, yaram sarılır Böyle gitmez bir gün hesap sorulur Bir yanım Acem’den, Çin’den görünür Bir yanım deryada çalkanır şimdi” Ruhi Su Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

33


UNUTULMAYANLAR

Neşet ERTAŞ 25 Eylül 2012 Anısına saygıyla “İlimsizlik bilgisizlik yüzünden, cehalet hortlayıp çıkar mı çıkar. Sevgisizlik saygısızlık yüzünden, insan insandan bıkar mı bıkar.” Neşet ERTAŞ

34

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR

Münir Fikret Kızılok Türk Rock müziği sanatçısıdır. 22 Eylül 2001 Anısına saygıyla Sevda Çiçeği Sessiz sedasız açardın gecelerde Kimse bilemez görmez kuytularda Sonsuz ve dipsiz sevdalarda, duygularda. Sakin kimsesiz ve sahipsiz uykularımda Şimdi artık seni koklar yanlızlığım Seni arar seni sorar sevda çiçeğim.

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

35


HAYATI ISKALAMA Ya erken yakalandık, ya da geç kaldık Bir türlü kıvamında yakalayamadık hayatı. Çünkü ! Dipsiz kuyu gibi ucu bucağı olmayan Bahaneler bahaneler bahanelerimiz vardı. Mesela ! Bir atımlık yürek mesafelerine Devasal uçurumlar inşa etik sebepsiz Oysa ki ! Bir merhaba Bir selam Hata dokunulabilecek kadar yakındık her şey Bir daha hayata gelişimizin Matematiksel bir hesabı yokken Bizler vuslatı ıskalayacak Erteleyecek kadar cömerttik Bunun Başkaca bir izahı yoktu

Aslında sır ! Bir türlü kurumayan gözlerimizin neminde saklıydı Madem her şey yolundaydı da O inci taneleri! Neden dökülüyordu göz pınarlarımız dan zamansız. Ve bir kereye mahsus ! Terki diyar etmeden bu alemi İtiraf edelim artık Dokunamamakla ıskalamakla ilgiliymiş deyip Dindirelim bu derin sancılarımızı Aynı kumrular gibi Semaha dönen turnalar gibi Teğet geçmeyelim ne hayatı ne de aşkı. Ali ESMERAY

Belli ki! Şuur altımız çoktan mutsuzluğu benimsemiş. Sığıntı asalak fikirlere ev sahipliği yapıyordu Bu hazansız vurgunların Bu yalancı baharların Bu inatçı vurdumduymazlığın Başkaca bir nedeni yoktu.

36

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


PUSLU HAVALAR

Bu puslu havalarda, Sırtından vurulur umutlar, Soluksuz kalır avuçlarda düşler, Ve filizlenir o karaya çalan tükenişler... Bu puslu havalarda, Tipi şeklinde yağar acılar, Susturlur özgürlükçü ozanlar, Ve tek tek yakılır yasaklı satırlar... Bu puslu havalarda, Dibinden dibinden bilenir hasretler, Ve çaresizce, Kimsesizlik içinde öylece çırpınır durur, O masum, o asil yürekler...

Bu puslu havalarda, Kaybeder yolunu göçmen kuşlar. Dalında öylece kuruyuverir, O dönüşlere muhtaçnergisler. Ve kabuğuna çekilir yorgun yürekler... Bu puslu havalarda, Sevgisizliğe dolanır yanaklar. Terkedilir sımsıcak bakışlar. Ve bölük pörçük olur, O esmer, o vefalı sevdalar... İkram GÜNEŞ

Bu puslu havalarda, Gökyüzü sırt döner denize, Deniz üşür, deniz ağlar, Ve deniz yakamozsuz kalır... Bu puslu havalarda, Doğmak bilmez o umutkar şafaklar, Kaçak cigaranın dumanına sarılıverir, O cesur, o boylu poslu hayaller. Ve baharın yoluna, İnsafsızca döşenir mayınlar... Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

37


ŞİZOFRENİST DÜŞLER - DUYGUSAL YANSIMALAR Karnı acıkmıştı ama kimseye de açım diyemezdi. Sahilde yemek yiyenlerin yanına gitti. Halinden anlamış olacaklar ki ona da bir parça ekmek verdiler. Duvarın dibine oturdu, ekmeğin yarısını yiyebildi. Diğer yarısını kedilere verdi. Kuru ekmek parçasını kendisi gibi kediler de yememişti. Sonra dolaşmaya başladı. Tekrar araçları takip etmeye başladı. Hava kararıyordu. Yolu üzerinde dolmuş durağını gördü. Dolmuşa bindi. Şoföre ne dediğini unutmuştu ama para vermediği halde şoför onu götürmeye razı olmuştu. Dolmuş şoförü nerede indireyim seni bilader diye sorunca herhangi bir köprünün altında olabilir diye cevap verdi. On dakika daha dolmuşla gittikten sonra çocuk yuvası durağında indi dolmuştan. Bir süre indiği yerde öylece kaldı. Hava iyice kararmıştı artık. Çocuk yuvasına doğru yöneldi. Güvenlik onu içeri almadı. O da ısrarcı olmadı. Üst geçitten geçti. Geçitin bittiği yerde arkadaşını gördü. Aslında gördüğü halisülasyondu ama o vakitler atak geçirdiğinden kendinde değildi. Arkadaşım dediği, gördüğünü sandığı aynı zaman da akrabası olan İbo’ydu. Ona gelmesini söylüyordu. Beni takip et diyordu. İbo’nun peşinden gitti. Tam karşısında çocuk ve kadınların kaldığı cezaevi, sağ tarafında da sokak çocukları derneğinin barınma evi vardı. Cezaevinin kapısına kadar gitti. İbo’ da onu bırakıp gitmişti tek başınaydı. Cezaevinin kapısının karşısında bir ağaç vardı. Ağacın arkasına geçti. Kapıdaki askerlere ağacın arkasına saklanıp cee yapıyordu. Bir bakıyor bir kafasını geri çekiyor. Sürekli cee cee diye bağırıyordu. Bu onun için belki de dikkat çekmek, selam vermek, ben de varım diyebilmekti. Sonra ağacın arkasından çıktı, kapıya iyice yaklaştı. Çok ilginç bir dünyadaydı. Yaptığı hareketler bilincinin ötesinde belki de beyninin şimdiye kadar sessiz kalmış bir bölümünün faaliyete geçmesiyle oluyordu. Birden cezaevinin kapısı açıldı. Onu içeri aldılar. Kendisine bir şeyler soruyorlardı ama düzgün cevaplar veremiyordu. Aç olduğu her halinden anlaşılıyordu. Kendisine biraz yemek getirmişlerdi. Sokaklarda yalınayak gezmekten yara içinde kalmış, nasır tutmuş ayakları içinde bir çift ayakkabı vermişlerdi. Karnı biraz doyunca kendine geldi. Kalktı bir tur attı odanın içinde. Sonra yanına polisler geldi. Sürekli sorular soruyorlardı ama o bir türlü kafasını,

38

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ŞİZOFRENİST DÜŞLER - DUYGUSAL YANSIMALAR düşüncelerini toparlayıp cevap veremiyordu. Bir an evin var mı, nerede oturuyorsun sorusunu algıladı. Ev, ev onun için özeldi. Evet evet bir evim var benim de dedi heyecanla. Kuleli dedi, benim evim Kuleli’ de. Polisler onu arabayla Kuleli’ ye götürdüler. Daha mahalleye gelmeden arabadan indi. Bundan sonrasını ben giderim dedi ve evin yolunu tuttu. Sessiz geçen atakların ardı arkası kesilmiyordu. İlaç kullanmayı da bırakmıştı. Arada Bakırköy’ e kontrole gidiyor, birkaç ay ilaç içiyor sonra tekrar ilacı bırakıyordu. İlacı bırakmasındaki en büyük etken maddi imkânsızlıklardı. Çalışması gerekiyordu. İlaç aldığında ise kendini işe veremiyor, denge bozukluğu, dikkat dağınıklığı oluyordu. Çalıştığı iş aşırı dikkat istiyordu. Deri konfeksiyon da kesim ustasıydı. İşi bıçakla, ölçmekle, biçmekle alakalıydı. Bu yüzden çok dikkatli çalışması gerekiyordu ve daha da kötüsü bildiği tek iş buydu başka bir iş elinden gelmiyordu. İşe başlıyordu ilaçları bırakıyordu. İşten ayrılıyordu tekrar ilaçları kullanmaya başlıyordu. Bu şekilde yaşayarak ne işinde ne de tedavisin de başarılı olamıyordu. Burası Almanya değildi. Onlar nasıl oluyor da bu durumda insanlara maaş verebiliyor, sağlıkları ile ilgilenebiliyorlardı. Bir an onların Allah’ ı mı ayrı diye düşündü yoksa daha mı demokrat daha mı medeni daha mı insancıldılar. Bir an yine bir türlü kopamadığı uğruna çok acılar çektiği siyasete girdiğini yine siyaset düşünüp siyaset yapmaya başladığını fark etti. Yıllardır kafası ne siyaseti anladı ne de siyaset için yaşadıklarının sonun da ne elde edildiğini. Tek bildiği bir şey varsa solcu olması gerektiğiydi. Çünkü halktan olmak halk olmak siyaset gereği değil yaşamsal bir sorumluluk ve zorunluluktu onun için. Evet dedi tek bildiğim bu dedi. Onurlu, namuslu olmanın tek yolu zulme karşı savaşmaktı. Özgürlük, onu savunma cesareti taşıyanların hakkıydı. Cihangir ASLAN ESKİCİ

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

39


AYIN KİTABI BİNBOĞALAR EFSANESİ Yaşar Kemal’in bir kültürün nasıl bittiğini ustaca anlattığı Binboğalar Efsanesi ilk baskısı 1971 yılın da yapıldı. Okuyucuyu alıp götüren betimlemelerle, sarsıcı yaşanmışlıkların etkisinde kalacağınız ağlayacağınız bazende gülümseyeceğiniz ama en çokta bir yok oluşa kahırlanacağınız bir roman. “Yörük obası, Toroslarda Aladağ’ın koyağında uzun süre yerleşecek bir yer bulamaz. Karaçullu obası, nereye giderse gitsin her yer sahiplenilmiştir. Yerleşmek istedikleri yerlerede ayakbastı parası vermediklerinden kendilerine zulüm yapılır . Göçebe kızlarına talip olanlar ise onlara kalacak yer gösterirler. Oktay adlı bir ağa çocuğu Obanın güzel kızı Ceren’e âşık olur. Ceren, Oktay Bey’le evlenmeye karar verirse oba sürünmekten kurtulacaktır. Fakat Ceren gönlünü Halil’e kaptırmıştır bu yüzden Oktay Bey’in aşkına karşılık vermez. Karaçullu obası için bu son çözüm yolu da gerçekleşmez ve dağılış süreci başlar. Binboğalar Efsanesi, yüzyıllarca yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenlerin hayatının, romanıdır. Hıdırellez şenlikleride, göçebelerin kış için sığınacak toprak bulma dilekleri ile başlar. Ancak kış onlar için bir tükeniş öyküsüne dönüşür. Binboğalar Efsanesi Yörüklerin yok oluşuna yakılmış bir ağıttır. Keyifli okumalar diliyorum.” Süheyla Güney Avcı

40

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ŞİİR Gülüşün yarım hatıran eksik keşkelerin dilsiz umutların rüyamsı içinde tomurcuk hiç büyümez, saatler yorgun günler haykırış sağnak vakti incinmiş bir uyku üşümüş kendine Gölgene takılmış ansızın yalnızlık. Nerde hani, o mevsim! Giderken unuttuğun düşleri hatırla İçinde emanet yüreğim Kuş kanadı yıllarım yoksul sevmelerim var benim...

Gecenin döktüğü şafaktayım Zulamda istiflenmiş hasret Hırçın bir sessizlikle Vuslata yarım kaldım. Gülüşüne dokunamadığım Hoyrat kalan yalnızlığım Çıldırmış duygulara gebeyim yine... Nursev ESER kalp-siz eyy gece bitti üşümenin acısı sorgulama artık konuşma! sen konuşunca şehrin kedileri ağlıyor sancılı kaldırımlarda yalnızca söyle sen kimin kimsesisin kalbime bunca uzak! Nursel ARAS

Nuray ŞENGİL

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

41


ŞİİR DELİK TEKNE ağzımda gitme demenin şivesi kasvetli bir bekleyişti, eylül kadar uzun soluğun buğulandırıp belleğin sildiği pencere diplerinde şimdi anlıyorum derdin, neden kanadığını yağmur öpmelerinin...

Ömrümün gün batımı serinliğinde, Son seyrüseferdeyim. Kırık gönüller kahvehanesinde İki çay söyledim; Bir sana Bir bana Kaybedenlere içiyorum.

gelen de yok giden de bu gece n’olur az konuşalım, uyanır üşümek uyanır kasımın ortasında susarak ölenler suyun ketum hayaline iner zaman delik teknesini gördüm kıyıda biz karaya oturan kağıttan gemisiydik sevgilim yüzyıllar geçti yüzümüzden değmedik birbirimizin kalbine...

Hoş geldin; Yemişim Balım Kurtlu incirim.

uyanmaya vardığımda yalnızdım kollarım kesik, olsun zaten gitmiş tutulacak olan... hani bıraktığın yerden başlayacaktı rüya, silinince ünlemler gözlerimizden kedi eve dönünce mayısa yakın hani artık ağlamayacaktın... uyanmaya vardığımda ıssızdım bir tek seni sadece seni aranır durur bakışlarım...

Seher vaktinde öter bülbül Gözümün yaylasında açılır gül Hecelerin üstünden dökülür kül Hoş geldin; Portakal çiçeğim Gülen yüzüm Aksak hayatımın eğri yollarında sana ve sona doğru koşmaktayım. Tut elimden Yoksa düşeceğim. Aysel MENTEŞ HAYPATİA

Josef KILÇIKSIZ

42

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ŞİİR HER ŞEYE KARŞIN ne kadar çok yüzsüz var ülkeye dönük gürültüleriyle yaşamak zamanı öldürüyor hikayeleri kırılgan bir fay altında toplanmış depremleri dalga dalga yayıyor karanlığı kötürüm oluyor aydınlığa tutkulu gözler korkuda mıhlanıyor düşünceler özgürlüğün dikenli tellerle çevrilmesiyle yanan bir geleceğin dumanında titriyor eller Her şeye karşın cesaretle geçmeli karanlığın tekinsizliğini küllerden sızan ışığı bulmalı kekre tadında yaşanırken günler var olmayan bir şey değil huzur elinin ayasında saklıdır ülkenin ancak çok sesli olmanın tınısıyla keşfedilir özgürlük ve gerçeği görmenin solumasında.

Ne vakit bir yılgınlık duysan Eski bir çocuk şarkısının sözlerini düşün Sokak aralarının tehlikeli olmadığı Kaldırımın yolun tümörü olduğunun Henüz bilinmediği günleri düşün Yalın haliyle eşitliği Ve kuşlar kadar özgür olmayı Örselenmemiş dünyayı Bir kartpostal gibi baktığımız dağları İçinde umudu yüzdürdüğümüz gökyüzünü düşün Alacakaranlıkta bir düşü Mavide bir gülüşü Kar tanelerinin dudağımızda bıraktığı O ıslak tadı düşün Parkları, Tüm şehirlerin parklarında Usulca bekleyen çocukluğumuzu Her defasında sana varan yolculukları Ömrümüze benzeyen yolları düşün Düşün ki Unutma bizi. Necla BEKTAŞ

Feride SERİN

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

43


KEŞİF GÜNLÜĞÜ ÖLÜMÜN GİREMEDİĞİ YERDİR BERGAMA 8500 yıllık bir tarihe sahip antik kent birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, ilklerin öncüsü olmuştur. Geçmişte birçok ilk ve ene sahne olan Bergama, İzmir’in tarihi ile anılan ama bir o kadar da doğal güzelliği olan bir ilçesidir. Bakırçay Havzası’nda yer alan UNESCO Dünya Mirası Pergamon Antik Kenti’nin yer aldığı yamacın eteklerinde kurulu Bergama, Kozak Yaylası ile Edremit Körfezi arasında yer alır. En parlak tarihe iz bırakan dönemi Bergama Krallığı ve hemen sonrası Roma Devleti’nin ilk zamanları olan Bergama toprakları hala o günlerin izlerini taşımaktadır. Yüzlerce antik eser ve mimari yapının yanı sıra çok sayıda Türk–İslam eserine de sahip olan Bergama, Osmanlı Dönemi’nde de devletin en önemli şehirlerinden biriydi. Ulucami, Selçuklu Minaresi, Kurşunlu Camii, Şadırvan Camii, Çakırhan, Taşhan, Küplü Hamam, Tabaklar Hamamı, Hacı Hâkim Hamamı bu dönem de inşa edilen yapılar arasındadır. Bu gün Bergama adı aslında ilk kullanılışı olan Pargauma’ ya daha çok benzer. Bir de bazen Bergama adının Parşömen kelimesinden geldiği söylenir ama tam tersine parşömen aslında Bergama’ dan gelir. Üzerine yazı yazmak ya da resim yapmak için kullanılan hayvan derisi olan parşömen Bergama’da bulunmuştur. Deriye yazı yazmayı geliştiren Bergama Krallığı papirüsten sonra daha kullanışlı bir kâğıt bulmuştur. Buna Bergama Kâğıdı anlamına gelen Parşömen adını vermişlerdir. Son birkaç yıldır Bergama’da parşömen yeniden üretilip üzerine resimler yapılıyor ve hediyelik eşya olarak satılıyor. Parşömen bütün dünyaya Bergama’ dan yayılma özelliğini taşır ve bu Bergama’nın ilklerinden biridir. Bergama sokaklarında dolaşırken sanki tarihte çağlar arası yolculuk yapıyor gibi hissediyorsunuz. Bir bakmışsınız tiyatroda oyun oynuyorsunuz, bir bakmışsınız erişilmez kale duvarları arasında şehrinizi savunuyorsunuz, bir bakmışsınız yılanlı mermer sütunlar arasında resim, heykel gibi sanatlar ile uğraşıyorsunuz, bir bakmışsınız Asklepion’ da hastalara şifa dağıtıyorsunuz. Asklepion Antik Kenti’nin giriş meydanına dikilen mermer sütun üzerinde bulunan yılan figürü günümüzde eczacılığın simgesi olarak kabul ediliyor. Efsaneye göre, derdine deva aramak için Asklepion’a gelen bir hasta girişte iki yılanın bir taş oyuğunun içinden süt içtiğini ve sütü zehirleri ile karıştırıp taşa geri boşalttığını tesadüfen görmüş. Hasta iyileşemeyeceği görüşüyle Asklepion’a alınmayınca acı çekmeden ölmek umuduyla oyuktaki süt ve zehir karışımını içer ama ölmek yerine iyileşir. Yılan zehrinin şifa verici yönü böylece ortaya çıkınca eski çağın ünlü hekimi Bergama’lı Galen, Asklepion’ un sembolünü çifte yılan olmasına karar vermiş. Bu mermer sütunu Bergama müzesinde görebilirsiniz.

44

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


KEŞİF GÜNLÜĞÜ Bergama’nın antik dönem sağlık merkezi olan Asklepion, farklı tedavi yöntemlerinin kullanıldığı dünyanın en tanınan hastaneleri arasında gösterilmektedir. Su sesiyle tedavi, telkin yöntemiyle rüya analizi gibi çalışmaların gerçekleştirildiği Asklepion’da psikolojik sorunu olan hastalar tünellerde su sesiyle tedavi ediliyormuş. Bu tarihi ilçe de gezinirken eğitimin ne kadar önemli olduğunu, kitap ve okumaya çok fazla önem verildiğini gezerken gördüğümüz kütüphane kalıntılarından anlıyoruz. Mısır İskenderiye Kütüphanesi’ nden sonra dünyada ikinci olan kütüphane Pergamon Antik kentindedir. Asya’ nın ilk kütüphanesi olma unvanını taşıyan Bergama Kütüphanesi’ nde 200.000 ciltlik bir arşiv bulunduğu tahmin edilmektedir. Her dönemde kültür ve sanatın beşiği olmuş Bergama’da 70 derecelik açısıyla dünyanın en dik tiyatrosu olan Bergama Antik Tiyatrosu bulunuyor. 15.000 seyirci kapasiteli tiyatro muhteşem manzarasıyla ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. Pek çok dinin eserlerini bünyesinde barındıran Bergama’ da St. John’ un kaleme aldığı kitabın Revelation bölümünde sözü edilen 7 kiliseden biri Bergama’da bulunmaktadır. Bu kilise fiziki yapıları değil, toplulukları ifade etmek için kullanılmıştır. Efes, Symrna, Philedelphia, Laodicea, Thyatira ve Sardis Bergama ile birlikte anılan diğer kentlerdir. Bergama’ nın en büyük antik yapılarından biri olan Kızıl avlu, Mısır tanrıları tapınağı olarak inşa edilmiş. Hıristiyanlığı benimsemeden önce Mısır tanrılarına tapan Bergama’lıların Mısır yeraltı tanrısı Serapis ile Harporakese adadığı yapı daha sonra kiliseye dönüşmüştür. Bergama diyince en tanıdık, en bildik, en popüler Bergama Zeus Sunağı akla gelir. Pergamon krallığını yöneten Attalos Hanedanı tarafından yaptırılan anıtsal, dinsel bir yapı olan Bergama Zeus Sunağı üzerindeki mermer kaplama freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında gösterilmektedir. 1870’li yıllarda Prusya’ ya götürülen eser, günümüzde Berlin Pergamon Müzesin de sergilenmektedir. Bergama yılın her döneminde sahip olduğu iklime de bağlı olarak yerli ve yabancı turisti misafir etmektedir. Düzenlenen festivaller, kermesler bu güzel ilçenin kalkınmasına destek olmakta ve her daim dolu dolu bir yaşam sürülmesini sağlamaktadır. Bergama Kermesi, Atatürk’ ün Bergama’ ya geldikten sonra verdiği direktiflerle ilk kez 1937 yılında yapılmış olan yerel bir kermestir. Türkiye’ nin ilk, dünyanın ise Fransa Nice’ ten sonra ikinci yerel festivali olarak kabul edilen Bergama Kermesi her yıl Haziran ayında düzenlenmeye devam etmektedir. Kermes boyunca çeşitli konEylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

45


KEŞİF GÜNLÜĞÜ serler, tiyatro ve dans gösterileri yapılır. Aynı zaman da bu güzel ilçe pek çok yazar, şair ve akademisyeni ağırlar. Doğası ile tarihi dokusu ile sıcacık Ege şivesi ile sizleri misafir eden halkı ile Bergama sokaklarında gezinirken, bol oksijenin de etkisi ile karnınızın acıkacak, etraftan gelen mis gibi kokan Ege’nin yöresel yemeklerine gözünüz takılacaktır. Bergama yöresinin en ünlü yerel lezzetlerinin başında patlıcan çağırtma gelir. İnce ve uzun patlıcanlar ile yapılır. Belde çevresin de yetişen patlıcanlar, biberler, domatesler ve sarımsak ile zeytinyağı buharında pişirilir. Ama bu yemeği yemenin bir kuralı vardır. Öyle diet falan işe yaramıyor, etkisini yitiriyor yemeği görünce söylemedi demeyin. Yeme kuralı ise bol ekmekle suyuna bana bana yiyeceksiniz. Bir diğer yerel lezzet ise Bergama köftesidir. Tire köfte, Ödemiş köfte gibi yöresellik kazanmış her yörede el lezzetiyle değişen bir klasik olmuştur. Yanındaki yayık ayran ile lezzetlerin daha da doruğa çıktığı bu samimi, sıcak esnaf lokantalarında pişen yemekleri çok da uygun fiyatlara yiyebilirsiniz. Bergama esnafında güler yüzün dışında ayrı bir enerji vardır. Bazen yediğiniz yemeklere sevgi geçtiğini hissedersiniz ya öyle bir his. Ne de olsa Ege ne de olsa Anadolu insanı bir başka bağrına basıyor misafirlerini. Bu arada Bergama’ ya özgü yemekler tabii ki çok fazla ama Bergama’ ya gelmişken Bergama tulum peyniri ve lokma da almayı ihmal etmeyin derim. İçinde barındırdığı uygarlıkların her türlü sanatının da bünyesinde izlerini taşımaktadır. Anadolu halı sanatında Bergama halıcılığı önemli bir yere sahiptir. Merkezde dolaşırken renk renk halıları gördükçe buna daha da emin olacaksınız. Bergama’ da dokumacılık oldukça gelişmiş durumdadır. Özellikle her bir desenin ayrı bir hikâyesinin olduğu kilimler çok güzeldir. Kim hikâyesi olan bir kilimi evinde kullanmak istemez ki. Gömleklik kumaş, çarşaf, ince ve pamuklu dokumalar, seccade, yünden heybeler, kilim ve halı Bergama’ dan hediyelik ve ya kendi adınıza satın alabileceğiniz objelerdir. Beğeninize hitap edebilecek pek çok çeşit vardır. Bunların yanın da Bergama Çayı boyunca dabak dükkânlarını görebilirsiniz. Dabakçılık burada babadan oğla aktarılan bir sanattır. Dabak deri işleme sanatıdır en basit tanımı ile. Artık günümüzde her geçen gün azalsa da kendi özgün tasarımlarını yapan zanaatkârları hala Bergama’ da bulmak mümkündür.

46

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


KEŞİF GÜNLÜĞÜ Bergama sahip olduğu zengin tarih ve kültürel mirasa rağmen Türkiye’ de yeterli ilgiyi göremeyen bir ilçe bana göre. Bergama’ yı yazmak, anlatmak, oradaki yaşamı sizlere o sıcaklığı, o canlılığıyla aktarmak gerçekten çok zor. Bir kere tarihine girsen çıkamıyorsun. Ayrıntıya dalarsan yazdıklarımız kitap haline dönüşebilir. Oldukça fazla gezilecek yeri, köftesi ve patlıcan çağırtması var bir kere öyle değil mi? Böyle bir yazı da en büyük endişem bir şeylerin eksik kalacağıdır. Son yıllarda turizmin ülkemiz de azalması nedeniyle Bergama’ ya da gelen ziyaretçi sayısında azalmalar görülmüş. Tabii buna Bergama esnafının Pazar günleri kapalı olmasının da etkisi büyük bana göre. İzmir’ in yılın her mevsimin de ziyaret edilebilecek bu güzel ilçesini mutlaka planlarınız arasına alın derim ben. Doğa ve tarih ile ailenizle beraber güzel, keyifli bir gün geçireceğiniz garanti ediyorum. Dedim ya İzmir ve ilçeleri yaz yaz anlat anlat bitmez. İllaki bir şeyler eksik kalır. Umarım birazcık olsun bu sayımız da sizlere tanıttığımız Bergama ilçemizi sevmiş, birazcık olsun sokaklarında dolaştığınızı hayal etmişsinizdir. Seyahat edin görebileceğiniz bütün rüyaların en muhteşemini göreceğinizden eminim. Ülkemizin bir başka güzel beldesinde görüşebilmek dileğiyle… Sevgiler… Mine Güleşken Aslan

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

47


UNUTULMAYANLAR

Émile François Zola Fransız yazar. 29 Eylül 1902 “Bana sorarsanız eğer, bu hayata ne yapmaya geldin diye, size şunu söyleyeceğim: Ben bu hayata, sonuna kadar yüksek sesle yaşamak için geldim.”

48

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR Dante Alighieri İtalyan ozan ve politikacı. Eylül 1321 “Başkasının ekmeğinin ne denli tuzlu, başkasının merdiveninden çıkmanın ne denli zor olduğunu göreceksin.” İlahi Komedya

Michel de Montaigne 13 Eylül1592 16. yy Fransız deneme yazarı “İnsan her yerde aynı insandır; bir insanın yaratılışında asalet yoksa, kainatın tacını giyse yine de çıplak kalır.”

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

49


UNUTULMAYANLAR

Pablo Neruda Şili’li yazar ve şair 23 Eylül 1973 Halk Halkım ben, hani şu sayılamayan, hani şu çok halk. Soluğumun öyle bir gücü var ki sessizliği deler geçerim, dinlemem, filiz verir, boy atarım, zifiri karanlık demem. Zulüm, acı, ölüm, şu bu bir anda gizlerse de tohumu, ölmüş gibi görünürse de halk, döner gelir elbet bir gün nisan ayı, kavuşur baharına toprak, kızgın eller dağıtır atar ağır havayı. Ölümün içinden yeşerir yaşamak.

50

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


UNUTULMAYANLAR

Bedri Rahmi Eyüboğlu Türk ressam, yazar ve şairdir. 21 Eylül 1975 Anısına saygıyla Yiğidim Aslanım Şu sılanın ufak tefek yolları Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri Tepeden tırnağa şiir gülleri Yiğidim aslanım burda yatıyor Bugün efkarlıyım açmasın güller Yiğidimden kara haber verirler Demirden döşeği taştan sedirler Yiğidim aslanım burda yatıyor Ne bir haram yedin ne cana kıydın Ekmek kadar temiz su gibi aydın Hiç kimse duymadan hükümler giydin Yiğidim aslanım burda yatıyor Bedri Rahmi Eyüboğlu

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

51


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE ÇAMUR İLE ONA ŞEKİL VEREN ELLER ARASINDAKİ TUTKULU ÖYKÜDÜR ÇÖMLEKÇİLİK Merhaba sevgili okurlar. Günler, aylar geçiyor derken bu sayımızda mevsimler de değişiyor. Yazın, tatilde ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirdiğimiz bu süreçten sonra daha melankolik, daha hüzün dolu yeni bir çalışma dönemine başlama hazırlıkları ve enerjisiyle sonbahar mevsimini karşılıyoruz. Eylül ayının insan psikolojisi üzerinde çok farklı etkileri vardır. Bu tarihin farklı dönemlerinde insanlar üzerinde etkisini göstermiştir. Sanki sanat, kültür bu aylarda daha bir bereketli daha bir yaratıcı olmuştur. İnsanların gereksinimleri doğrultusunda ortaya çıkmış, doğa şartları, yaşayış özellikleri ve iklim gibi etkenlerle çeşitlilik göstermiş olan el sanatları önemli kültürel değerlerimizdir. Sanayileşmeyle birlikte geleneksel el sanatlarımızın bazıları azalmış, bazıları da yok olmaya başlamıştır. El sanatları, sanayi öncesi toplumların en başta gelen tarım dışı faaliyeti olarak pek çok alandaki ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğundan çok geniş bir alanı kaplamaktadır. El sanatları, kullanılan malzemenin türüne ve bu malzeme işlenirken kullanılan tekniğe göre çeşitlenmektedir. Bu çeşitlilik içinde belli ihtiyaçları karşılamak üzere uzmanlaşıp toplumsal hayatta yer edinenler kendi kurumlarını oluşturarak geleneksel hale gelmişlerdir. Geleneği belirleyen başka unsurlar arasında imalat tekniği, kullanılan malzeme, bu malzemenin geldiği yer çeşitlerine göre belirlenmiş kullanım yerleri mesleğe girenlerin etnik, dinsel ve ya coğrafi kökeni, mesleğe mekânsal örgütlenme içinde tahsis olunan alan gibi unsurlar yer almaktadır. El sanatları geleneği içinde, malzeme ve teknik bakımdan özelleşerek gelenek haline gelmiş pek çok iş kolundan söz edilebilir. Bu iş kollarından biri olan toprak işleri geleneği daha çok çanak, çömlek konusunda uzmanlaşmıştır. Çömlekçilik, dünya var olduğundan beri en eski el sanatlarından biridir. Çanak çömlekler, taş devrinin sonunda kullanılmaya başlanmış. Çömlekçiliğin ham maddesi olan çamur kolaylıkla elde edilen hammaddelerin en eski en kullanışlı olanıdır. Yumuşakken kırılmadan biçimlendirilebilir.

52

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler, çimdik, fitil, levha modelleridir. Özlü çamurdan elle ve ya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli kalıplara dökülüp form kazandırılmaktadır. Fırınlarda pişirilerek, sırlanan ve ya sırlanmadan yapılan toprak, çanak, çömlek, testi, vazo, küp vb. ürünler yapılmaktadır. Çömlek elle ya da kazıma yöntemiyle üzerine farklı renklerde kil sürülerek ya da içine boya karıştırılan sırlarla süslenir. Krem renk fon üzerine koyu yeşil, mor, lacivert, kobalt mavisi ve turuncu renklerle insan ve hayvan figürleri, çiçek motifleri geometrik desen ve süslemeler yapılır. Günümüz de çömlekten amacına göre değişik büyüklükte yemek tenceresi, tencere kapağı, su testisi, güveç, sütlaç kâsesi, yoğurt kâsesi, alabalık kiremidi, sarma tası gibi ürünlerin yanı sıra dekoratif süs eşyaları da yapılmaktadır. Eskişehir, Manisa, Bilecik, Nevşehir, Avanos, Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Menemen, Kütahya, Konya ve Diyarbakır gibi pek çok yerde çömlekçilik yapımına devam edilmektedir. Bilecik ilinin Pazaryeri ilçesine bağlı Kınık köyünde çömlekçiliğe ilişkin şenlik düzenlenerek bu sanatın geniş kitlelere tanıtımı yapılmaktadır. Bu bölgelerde toprak yapısının çömlek yapımında kullanılan çömlekçi kili açısından zengin oluşu, çömlekçiliğin bu bölgelerde gelişmesinin temel nedenidir. Diğer bir neden ise bölgede üretilen şarap ve zeytinyağı saklamak için kullanılacak kaplara duyulan gereksinim olmuştur. İnsanlık tarihi kadar eski bir zanaat olan çömlekçilik Türkiye’ nin toprak kap ihtiyacının yüzde seksenini karşılayan Menemen’ de mesleğin emektarları şimdilerde zanaatlarını Nevşehir Avanos örneğinde olduğu gibi turizmde değerlendirmek istiyor. Binlerce yıllık zanaatın umudu Çömlek Köy Projesini aktif hale getirmek için çalışıyorlar. Toprağın ruhundan belki de en çok onlar anlar. Öyle ya bizim üzerine bastığımız o kara, kırmızı, sarı, kül rengi toprak onların hünerli dokunuşlarıyla birer sanat eserine dönüşür. Çamur ile ona şekil veren eller arasındaki öykü, Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

53


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE modern dünyanın popüler ürünleriyle kesintiye uğrasa da içinde tutku barındırdığı için daha uzun yıllar süreceğe benziyor. Sonuç olarak geçmişten bugüne taşınan ve ülkemizin kültür tarihi açısından önemli olan kültürün maddi ürünleri, ülke tanıtımında ve ekonomik değer anlamında tüketime sunulurken bu ürünlerin kültürel boyutunun bilinmesi ve geleceğe taşınmalarında gerekli özenin gösterilmesi gerekir. Bir başka anlatımla, günümüzde geleneksel Türk el sanatı ürünler olarak kültürün maddi ürünleri pazara sunulurken onun ticari bir mal olarak görülmesi kadar kültürel bir ürün olduğu da akılda tutulmalıdır. Hayata sanatla gülümse köşemizde sanat ile başka hayatlara, başka yaşamlara birazcık olsun bakmaya çalışıyoruz beraber. Sanat, insanoğlunun her daim hayatında olmuş, onu mutlu etmiş, ihtiyaçlarını karşılamış, gelişmesine yardımcı olmuş ve geçmiş tarihini, kültürünü öğrenmesini sağlamıştır. Unutmayalım ki mutluluk sahip olduğumuz her şeyle ve en önemlisi kendimizle barışık olmaktır. Her zaman ki gibi görüş ve önerilerinizi bekliyorum. Keyifli okumalar diliyorum. Sevgiler… Mine Güleşken Aslan mine_papatya71@hotmail.com

54

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


ETKİNLİK

3. Kadıköy Plak Günleri Türkiye’nin en büyük plak buluşması 3. Kadıköy Plak Günleri 8-9 Eylül’de müzikseverlerle buluşuyor. Kadıköy Plak Günleri’nin 2016 yılında düzenlenen ilk etkinliğinde Zeki Müren ve Neşet Ertaş, 2017 yılında düzenlenen ikinci etkinliğinde ise Fikret Kızılok anılmıştı. Plak günleri bu yıl 2015 yılında hayatını kaybeden Müzeyyen Senar’ın 100’üncü yaşını kutlayacak. Müzeyyen Senar plaklarının döneceği etkinlik alanında, Senar’ın 1967 model Anadol marka arabası ile kendi üzerine kayıtlı ruhsatı da yer alacak.

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

55


KADRAJA TAKILANLAR

Safranbolu Evleri/Safranbolu Foto: Süheyla Güney Avcı

İzmir Kuş Cenneti’nin sembolü olmuş Flamingolar foto: Mine Güleşken Aslan

56

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


KADRAJA TAKILANLAR

SOLDAN ESİNTİLER ekibi adına Büyük Usta Tuncel Kurtiz’i mezarı başında ziyaret ettim. Balıkesir Edremit Çamlıbel Köyü foto: Ünsal AKTAŞ

Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

57


REKLAM

KİTAP MI YAZIYORSUNUZ? DOSYANIZI YOLLAYIN KİTABINIZI BASKIYA HAZIRLAYALIM. GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ 0555 494 43 03 0539 436 72 71 grafiktasarimm.reklam@gmail.com ınstagram : tasarim.grafik

58

SOLDAN ESİNTİLER

Eylül 2018


REKLAM GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ *KARTVİZİT , *LOGO , *BROŞÜR , *AFİŞ , *POSTER , *BRANDA *FATURA , *İRSALİYE , *ADİSYON , *SİPARİŞ FİŞİ *KATALOG , *AMERİKAN SERVİS *TAKVİM , *DUVAR SAATİ , *DAVETİYE *ANTETLİ KAĞIT , *STİCKER(ETİKET) , *PLAKET *KUPA BARDAK , *MAGNET , *ZARF *CEPLİ DOSYA , *BLOKNOT , *BİLET *KİTAP , *DERGİ , *BÜLTEN , *GAZETE *E-DERGİ , *E-KİTAP , *E-BÜLTEN , *KİTAP DAMGASI , *MÜHÜR , *KAŞE *ÖĞRETMEN KAŞESİ *ÖDEV , *YILLIK , *İMSAKİYE *DOĞUM GÜNÜ KONSEPTİ *TSHİRT , *PROMOSYON ÜRÜNLERİ *ÖZEL GÜNLER İÇİN ÖZEL TASARIMLAR *KİŞİYE ÖZEL TASARIM YAPILIR ONLİNE TASARIM YAPILIR !!! BİR TELEFON KADAR YAKINIZ... DİJİTAL BASKI OFSET BASKI FOLYO BASKI HIZLI HİZMET !!! Detaylı bilgi için bize ulaşın Ünsal Aktaş Gsm: 0555 494 43 03 #WhatsApp Gsm: 0539 436 72 71 e-mail: unsal62aktas@gmail.com grafiktasarimm.reklam@gmail.com

ınstagram : @tasarim.grafik Eylül 2018

SOLDAN ESİNTİLER

59


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.