SOLDAN ESİNTİLER NİSAN 2018

Page 1

SOLDAN ESİNTİLER 4 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT DERGİSİ NİSAN 2018

Seni seviyorum… Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum. SABAHATTİN ALİ

SOLDAN ESİNTİLER

1


EDİTÖRDEN KÖY ENSTİTÜLERİ 78 YAŞINDA ŞİİR MUTFAK EVİN EN SICAK KÖŞESİDİR ŞİİR YILMAZ GÜNEY ŞİİR ESKİDEN / HASAN SEÇKİN RÜYALARIMDA MİSAFİRLER / RIFAT KORAY GÖKAN ŞİİR AYIN KİTABI / SÜHEYLA GÜNEY AVCI ŞİİR UNUTULMAYANLAR DOSTLUK NEYDİ? / FERİDE SERİN ŞİİR SEVGİ / NURAY ŞENGİL ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ ÜRPERİŞ YALNIZLIK DA YORAR / NURSEL ARAS UNUTULMAYANLAR KENDİNE RASTLAMAK / ALİ ESMERAY METİN AVDAÇ / RÖPORTAJ SABAHATTİN ALİ ŞİİR OYUN, ÇOCUK VE KUKLA / MİNE GÜLEŞKEN ASLAN SAZLAR EMRE SALTIK İÇİN ÇALIYOR / HABER ŞİZOFRENİST DÜŞLER / CİHANGİR ASLAN ŞİİR AYDIN ÖZTÜRK İLE ŞİİRE DAİR FOTOĞRAFIN DİLİ YOK Kİ / ZİYA YILDIRIM GÜNTEKİN WİLLİAM SHAKESPARE 66. SONE SESSİZ ÇIĞLIKLARIMIZ / SEVHAN BEĞENDİ HAYATA SANATLA GÜLÜMSE / MİNE GÜLEŞKEN ASLAN KİTAP TANITIM UNUTULMAYANLAR SANATIN SAĞINA SOLUNA İYİCE BAKMAK YİTİRDİKLERİMİZ OBJEKTİFTEN YANSIYANLAR DUYURU - REKLAM

2

SOLDAN ESİNTİLER

4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22-23 24 25 26-29 30 31 32-33 34-35 36 37 38-40 41 42 43 44-47 48-50 51 52-53 54 55 56-58


SOLDAN ESİNTİLER KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT DERGİSİ

Yayın Türü: Aylık Süreli Yayın Sayı: 4 - Nisan 2018 Genel Yayın Yönetmeni Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş Editör Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş

issuu.com/soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler soldanesintiler@gmail.com

İzmir Temsilcisi Mine Güleşken Aslan Kapak Tasarım Ünsal Aktaş Dizgi - Mizanpaj - GrafikTasarım Ünsal Aktaş 0555 494 43 03 grafiktasarimm.reklam@gmail.com Soldan Esintiler eposta soldanesintiler@gmail.com KURULUŞ 2015 Soldan Esintiler Degisinde yayımlanan yazı ve şiirlerden yazarların kendileri sorumludur. SOLDAN ESİNTİLER

3


EDİTÖRDEN Merhaba değerli okurlarımız. Yeni bir sayı ile sizlerle olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu gururu bizlere yaşatan tüm dostlarımıza öncelikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Her yeni sayı yayına girdiğinde önünde yayın bekleyen diğer sayının heyecanı ile sizlerle buluşuyoruz, bu heyecan ışığında her yeni sayıda daha kaliteli ve zihinlerde iz bırakan bir yayın için çalışmalarımızı titizlikle sürdürüyoruz. Dergiye olan ilgi bizim beklentilerimizin üzerinde oldu, yaptığımız işin sorumluluk bilinci daha da üst seviyelere çıktı. Ve şunu özellikle altını çizerek belirtmek isterim, yazar kadromuzun özverisi, dergiyi sahiplenmesi SOLDAN ESİNTİLER’in nasıl güçlü bir aile olduğunu anlatmaya yetiyor. Bize gelen sorulardan biri şu: Soldan Esintiler nedir? Neyi amaçlar? Bizim bir mutfağımız var. Bu mutfakta üretim yapan değerli yazar şair çizer dostlarımız var. Mutfakta harmanlanıp demlenen sözlerin okurlarımızla buluşmasını sağlamak, onlara zihinlerinde keyifli unutulmaz bir tat bırakmak misyonumuzdur. Diğer misyonumuz kültür sanat edebiyat adına emek veren dostlarımız ile dayanışma yapmak, onların sesi olmaktır. Ve her zaman dostlarımızın sesi olacağız. Kültür Sanat Edebiyat alanında yüzlerce dergi var bunu biliyoruz, ama biz kendimizi biliyoruz, neler yapabileceğimizi, neleri başarabileceğimizin farkındayız. Bizim de bu alanda söyleyecek çok sözümüz olduğunu düşünüyoruz. O yüzden yapabildiğimizin en iyisini, inandığımızı yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Yeni sayıda buluşmak üzere… ÜNSAL AKTAŞ

4

SOLDAN ESİNTİLER


KÖY ENSTİTÜLERİ YAŞINDA

78

17 Nisan 1940

Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti. 1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititüleri açıldı. Türkiye’de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50’lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu. Amaçlarından biri de köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu.

SOLDAN ESİNTİLER

5


ŞİİR UCUZ İNSAN Ucuz insanı bilir misiniz? Rüzgara karşı her zaman sırtı dönüktür. Kendi aklıyla yürüyebileceği bir yol yoktur. Acizlik fıtratında vardır. Zora gelmez çabuk eğilir. Üretmeyi değil tüketmeyi sever. Hayalleri olmadığı için en çok da kendini tüketir. Toplum bilinci yoktur mesela. Bencildir !!! S/ağırdır !!! Ona dokunmayan yılan bin yaşar. Düşünmek gibi bir mecburiyeti yoktur, Onun yerine düşünen ve karar veren birileri her zaman vardır... ÜNSAL AKTAŞ

Sanata olan tutkumuzun kaçınılmaz olduğu gerçeğini her zaman her alanda vurguluyoruz. Bundan dolayıdır ki sanat bizim için bir yaşam biçimi olmuştur. Birkaç yıl önce başlayan tiyatro maceramıza kaldığımız yerden devam etme kararı aldık. Ve yeniden sahne diyoruz. Süheyla Güney Avcı Ünsal Aktaş

6

SOLDAN ESİNTİLER

Kırık sazın kırık mısralarındayım.. Kırgın dargın ve uzak Sus desem neye yarar Sus’u bile kimse anlamayacak... Ve yine gülüp gideceğim Gülüşten perdelerimi takarak..... SÜHEYLA GÜNEY AVCI


MUTFAK EVİN EN SICAK KÖŞESİDİR Mutfak evin en sıcak köşesidir. Düşüncelerin doğrandığı, duygularla harmanlandığı ve pişirildiği mekandır. En önemli kararların alındığı üs de denebilir. Sandalyelerin duruşu eleverir o günkü psikolojiyi. Tezgâhta bulaşıklar yığılmışsa, çatallar ve kaşıklar lavabonun derinliklerinde su diye inliyorsa; anlayın ki kıyamet kopmuştur ve ev sahibinin umrunda değildir dünya! Bazen de dalgınlığın fotoğrafıdır mutfak. Bir bıçak darbesiyle elinizi doğramışsınızdır farkında olmadan. Eee kırk tilkinin kuyruğunu birbirine bağlamak isterken elinizden fışkıran kan, alarmdır sizin için. Kalp seviyesinden yukarıya kaldırdığınız eliniz; hayattır. Güzel şeyler de oluyor mutfakta! Siz kedi gibi dolanırken fısıltılı müzik eşliğinde, boyut değiştirirsiniz hissettiklerinizle. Yolculuğunuz salataya dahil ettiğiniz nar ve nane serinliğinde. Gecenin perdesini çekip, ayaklarınızı katlayıp koymuşsunuzdur sandalyelerden birine. Ohhh kimseler değmesin keyfime! Sevdiğiniz şarkılar buzdolabının o çirkin sesini boğazlar. Zaman durur ve kahvenin o güzelim kokusu. Suyun içindeki balık balkonun kıyısında devrediyordur sevinçlerini zorbalıkla kesilmiş çama. Tasarım odasıdır aynı zamanda. En güzel fikirler bulaşık yıkadığınızda bulur sizi. “Buldum” diye fırlatıversiniz elinizdeki tabağı lavaboya. Mutfak; samimiyetin de fotoğrafıdır. Sevdiklerinizi oturtursunuz, orada duran masaya. Fotoğraflara değil, mutfağa bakmakta fayda var. Orada yalınlığı, belki de hiç kimsenin görmediği yüzler bulacaksınız. Beylik bir laf edeyim bir sürü laforizmanın dolaştığı şu diyarda: Mutfak bir kadının kozmik odasıdır. GÜLPERİ YIKMIŞ

SOLDAN ESİNTİLER

7


ŞİİR SANA UMUDU GETİRDİM Bildiğim bir şarkı var sevgilim Rengini gökyüzünden alan Bir sabah sevgili Uyandığında bir kabustan Radyoda mavi bir şarkı duyacaksın Aç kapını sevgilim Sana umudu getirdim Güneşi kucakla bu sabah Eski bir düşten uyanmış gibi Gecenin hüznünden soyunmuş Göğün mavimsi sıcağını selamla Seviyor-sevmiyor kavgasının tam ortasında Ömrü heba edilmiş papatyanın sarı tomurcuğuna bak Sevse de, sevmese de yaşamak güzel diye fısılda Ve usulca okşa beyazlığını Dünün şarap kokusu dolaşırken başında Şarap tadında bir dünya umudunu besle önce Yıllandıkça çiçek çiçek sevgi açan Bir dünya özlemine sarıl yeniden Güneşi kucakla bu sabah Pencerenin pervazına güneşli günlerin bayrağını çek Gönderde inanç inanç savursun eteklerini Çıplak ayaklarını yeşille buluştur Toprağı kokla Aç kapını sevgilim Sana umudu getirdim. NECLA BEKTAŞ

8

SOLDAN ESİNTİLER

YANLIŞLARIM ALIYOR DOĞRULARIMI... Bir vapurun güvertesindeyim tadına varmaya çalıştığım deniz kokusu, dalgaların köpüğü. .... Kayboluyorum düşlerimde yanan topraklar, insanlar parçalıyor an’ı... ..... Deniz, ateşe kar etmiyor Yurdumun yaşları oluyor kan akıyor... Az ötemde bir mermi patlıyor başka bir gerçeği yaşıyor düşlerim. ..... Doğrulmaya çalışıyor bedenim aklım karışıyor savaşın ortasında bir mutlu ‘ben’ yaratamıyorum. .... Başarısızlık sayıyorum insan olma yolundaki sınavımı yanlışlarım alıyor doğrularımı. .... Deniz köpük köpük insanlar renk renk Arap, Romen, Kürt, Türk oturuyorlar az ötemde. ‘insan’ diyorum farklı hallerini, dillerini seviyorum kendimce. .... İlgilendirmiyor beni kim hangi dilden hangi dinden. Bir tek düşünce tekrarlanıp duruyor belleğimde... Hepimiz insan soyundan. Şaşıyor aklım daralıyor yüreğim. Soyumun yine de soysuz hallerine cevap bulamıyorum. SULTAN KARATAŞ


YILMAZ GÜNEY

1 NİSAN 1937 DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ÇİRKİN KRAL

SOLDAN ESİNTİLER

9


ŞİİR Ah nasılda geçmiş zaman; üç kış,iki yaz.. Yazlar soğuk ve dondurucu Kışlar alev alev yakmış. Kendime dahi küskünüm Özlemin hep ceplerimde Benimle birlikte dolaşıyorlar.. En cok da kokunu özlüyorum, Ağız dolusu kahkahanı.. Sessizliğin içinde sessizce yürüyorum Bencil ve umarsız bir kalp var karşımda Yavaş yavaş alıştırıyorum kendimi yokluğuna Gündüz geceye karışmış, dağılmış saçlar gibi Yağmur çiseliyor.. Çınar ağaçlarının dalında asılı kalmış sarıyı yeşili andıran tek tük yapraklar Yurdumun emekçileri gibi İnatla, inançla Kara kışa inat, yağmura inat Bir baş kaldırış edasıyla Toprağa düşmemek için direniyorlar Son kalan soluklarıyla.. Varlığın hep goncagül;büyümesini, açmasını beklediğim.. Özlemin hep burnumun ucunu sızlatıyor Arada bir gözlerim bulutlanıyor, Sağnak yağış gibi gelip geçiyor İşte o zaman benim yüreğime çok yakıcı bir alev düşüyor Gündüz geceye karışıyor, Siyah bulutlar sarıyor her yanı Güneş kayıp.. Bir serçe konuyor penceremin yanındaki çam ağacının dalına Ötüşünden mânâ çıkarıyorum İyi haber diye.. Papatya yok bu mevsimde Galiba kış geliyor Benim içimde atamadığım kara kış gibi; soğuk... ASİYE YAŞARGÜN

ZEYTİNİN TÜRKÜSÜ Bir tohum geldi dünyaya düştü Böyle başladı bir zeytinin öyküsü Toprakla buluştu, yağmurla sevişti Bir kara sevdadır zeytinin türküsü Ağaçların ilki oldu dikildi toprağa Büründü solmayan yeşil yaprağa Faydası çok oldu tüm insanlığa Uzun bir havadır zeytinin türküsü Kutsal kitaplara adı yazıldı Ağaçların ceddi, atası sayıldı Cennetin bahçesi diye anıldı Ruhi bir semahtır zeytinin türküsü Ne kuraktan korkar, ne çoraktan Etkilenmez üstüne yağan kardan Deler dağları, çıkar bir kayadan Mervaya karşıdır zeytinin türküsü Dövüle dövüle meyvesi alınır Yaprağı ağlar, dalları kırılır Gövdesi dilim dilim yaralanır Yaraya merhemdir zeytinin türküsü Bir barış olur güvercinin ağzında Bazen bir sevdadır yarin gözünde Mısra mısra dizilir sazın telinde Yaşamın her anıdır zeytinin türküsü Kıymayın zeytine efendi beyler Aşımızın tadı, yağıdır zeytinler Sonra katıksız kalır acı ekmekler Sofrada berekettir zeytinin türküsü Yaşar Usta inanamaz insanoğluna Kendi kolunu keser, varmaz farkına Zeytinden alsın aklını,koysun başına İnsanın kendisidir zeytinin türküsü..! YAŞAR UĞURLU

10

SOLDAN ESİNTİLER


eskiden sıcak, sımsıcak bir yazdı hiç kimseyi görmezdi gözüm aldığım nefeste, duyduğum seste bir sen vardın, bir de sen içimde ne fırtınalar kopardı bilsen!...

koşarak gelirdim sana akşamları göz göze bakışmalara diz dize konuşmalara biz bize koklaşmalara eskiden vaktimiz ne kadar azdı sen ve ben!... çok oldu evimizden bahar gideli hep zamansız yağıyordu yağmurlar ve sebepsiz değildi kopan fırtınalar başımızda kavak yelleri eserdi sen deli, ben deli eskiden!... HASAN SEÇKİN

SOLDAN ESİNTİLER

11


RÜYALARIMDA MİSAFİRLER

RÜYALARIMDA MİSAFİRLER– 04 RIFAT KORAY GÖKAN Tuval üzerine akrilik 80/100 2017 Suçlu veya kötü adamlar da ölür; ancak onlar, onları yüce tanrı önüne çıkaracak kutsal ruhlar ile hiç bir bağlantı kuramazlar. Bu nedenle belirsizliğin sonsuz enginliğinde kaybolmaya mahkumdurlar. Büyük ilahi varlık bütün evreni sevgiyle ve şefkatle yarattı. Hemcinslerine karşı nefret dolu düşünceleri ile acımasız birçok vahşeti işleyenler, hapsoldukları belirsizlik boşluğunda sonsuza kadar başıboş dolaşmaya mahkumdurlar. Bu çalısmasında RKORAYG, karşıt ve sert biçim ve renkler kullanarak, ruhlarının sevgisizliği nedeniyle ölümlü dünyadaki hayatları boyunca hemcinslerine karşı acımasız davranan ve akıl almaz acılar yaşatanların, şimdi hapsoldukları boşluk içinde sonsuza dek sevgisiz dolaşmaya mahkum olduklarını anlatmaktadır. RKORAYG’nin burada kısaca tartıştığımız estetik anlayış ve düşünceleri, 21. yüzyılın başlarında gelişmekte olan sanat eğiliminin tamamlayıcı parçalarıdır; bu sanat eğilimine RKORAYG, çalısmalarındaki algısal sezginin önceliği ile büyük katkıda bulunmaktadır. Onun güçlü şaşkınlık yaratan estetik anlayış ve düşünceleri, kısa sürede fark edilmeden yok olmayacak ve çabucak vaz geçilmeyecektir. Ron Huntington, Güzel Sanatlar Eleştirmeni, New York, ABD

12

SOLDAN ESİNTİLER


ŞİİR YAŞAMAK Yaşamak demişler bir ince iştir.. İlmek ilmek dokumaktır hayatı.. Dokunmaktır Uçan kuşa, açan çiçeğe Düşen damlaya, yağan kara.. Yaşamak demişler bir ince düştür.. Dokumak aşkı, sevdayı ve kavgayı Tüm yüreklere.. Yaşamak demişler bir ince sızı. Düşlemek baharı, yazı Düşlemek gelecek güzel günleri.. İSMAİL ŞİMŞEK

KÜLÜNDEN DOĞAN ANKA Derler ki; Kaf dağının ardındadır Anka. Acılara dayanamayan Anka, Büyük bir ateş yakıp,yakarmış kendini her yıl Ve bir bahar ayında,seher yelin de küllerinden yeniden var olurmuş. Derler ki; Kalbe de bir kere düşmeye görsün, har Ağır ağır ta içer de yanar durur, Kül olur. Sonra; Eser bir rüzgar alır bu külleri savurur gökyüzüne Griye bulanır bulutlar Yağmur olup düşer toprağa, o küller.. Yanıp tutuşan,kül olan kalp Yeniden doğar mı o küllerden Bir bahar ayında, Anka olup kanat çırpar mı gökyüzüne?

DÜŞÜN Kİ düşün ki, zamanın sığmayacak kadar bu kelebek ömrüne düşün ki, dolmayacak yaşanası anlar kaplumbağa kabuğuna Ne yeniden doğacak bir rahim bulabilirsin ne de dünlerine gidebilirsin her şeye yeniden başlamaya! temelleri sağlam atmalı yarınlara hiç bir malzemeden çalmadan dalında da olsa seni cezbeden meyve boğazından geçmemeli iyice yıkamadan hani derler ya dışı seni içi beni yakar her nasihatın arkasında mutlak bir acı yatar sen sen ol ayakkabısız çıkma yollara hiç kimse bir parmak olamaz senin ayaklarına! YUSUF ZİYA LEBLEBİCİ PRANGALAR Umudumla yoğrulan Sevdaya tutsak Aşk prangalarına bağlıyım. Yüreğimden yüreğine eşkiyayım. Senin hasretinle demlenen, Özgür aşk şiirlerimi Haykırıyorum... NURSEV ESER YILDIRIM

NİHAT YILDIZ SOLDAN ESİNTİLER

13


AYIN KİTABI GAZAP ÜZÜMLERİ Umutların ve hüzün yumağına dönüşen sevinçlerin karmaşasında direnci ve onuru etkili bir dille anlatan yazar, kapitalizmi son noktasına kadar eleştiriyor. Gazap Üzümleri, yüzyıla damgasını vuran önemli eserlerinden biridir. Steinbeck, 1939 yılında yayınlanan eseriyle Pulitzer Ödülü’nü kazanmıştır. Dünyayı etkileyen kriz döneminde, kapitalistleşen tarım ve krizler halkı yoksullaştırmış ve büyük bir sefalete sürüklemiştir. Ayakta kalma mücadelesi sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk eden ve yollara düşen binlerce işçi ve birde zor koşullara eklenen patron sömürüsü destansı bir şekilde anlatılıyor. Okurken etkilendiğimi ve zaman zaman gözyaşlarıma dahi hakim olamadığımı söylemek isterim. Sefalet bebeğini kaybeden bir annenin, memelerinde biriken sütü sağarak açlıktan ölmek üzere olan bir adama hayat vermesi gibi trajik bir olaya sahne oluyor. Umut yolculuğunda yaşanan dramlar yol boyunca süren olumsuzluklar ve insanın herşeye rağmen yaşamak adına verdiği mücadele. Steinbeck umut adına yola düşen binlerce işçi ailesinden birine odaklanarak eserini oluşturuyor. Ayın kitabı önerimizde bu ay “Gazap Üzümleri”ni öneriyoruz ve keyifli okumalar diliyoruz. SÜHEYLA GÜNEY AVCI

Herkes kolayca çöker, önemli olan direnebilmektir. Açlığı, yalnız kendi büzülmüş midesinde değil, çocuklarının da büzülmüş karınlarında duyan bir adamı nasıl korkutabilirsiniz?

14

SOLDAN ESİNTİLER


ŞİİR MEDET YA DOST kirli ellerimde küskün güz çiçekleri medet ya dost yeniden doğurmak tayım bende beni geçmiş zamanların birinde gonca bir gül idim bir deli yel vurdu döküldü yapraklarım çürüdüm medet ya dost yeniden doğurmak tayım ben de beni sarıp sarmala kundağa beni yetimim hem dahi öksüz salıncaklar kur salla beni bilmem ölüp ölüp dirildiğim kaçıncı seferdeyim cehennem ateşinde yanıp cenneti gördüğümde oldu benim medet ya dost yeniden doğurmak tayım bende beni bir serseri kurşun sırtımdan vurdu gitti öldüm diye sevindi belki bilmedi ölenler doğarmış geri bilmem kaç gün oldu girmedi kursağıma bir yudum su medet ya dost yeniden doğurmak tayım bende beni. AYSEL MENTEŞ Haypatia

rüyamda uçtum dün gece güneş doğarken acıların zulmün açlığın insan sürülerinin üzerinden uçtum kuşlar şaştı bana güldüler ben onlara güldüm sırtımda saçı iki kuyruk bir kız çocuğu bir de kabak kafalı gözü kara bir velet bulutlarda elleri yüzümde sıcacık zayıf parmakları pamuk pamuk uçtuk biz güneş doğarken sırtımda iki gözü kömür iki can iki canan iki umut savaşların acıların zulmün açlığın olmadığı günlere uçtuk ÇETİN AKYIL

Hayata dair ne varsa; her şeyi içinde barındıran şiir gibiyim.!! Şiir acıyı, tatlıyı, hüznü, hazı, sevinci, sevgiyi, aşkı, en iyi bilendir... İNAYET KOÇAK SOLDAN ESİNTİLER

15


UNUTULMAYANLAR

MERAL OKAY

26 Nisan 2006 günü aramızdan ayrılan sevgili Ali Ekber Çiçek ÜMİT KAFTANCIOĞLU “Ne ağlarsın benim zülfü siyahim, Gerçek edebiyatın halkın ağzında, Bu da gelir bu da geçer ağlama. dilinde olduğunu bilmeliyiz. Halkın Göklere erişti figânım ahım, sözlü edebiyatını yazıya geçirecek, Bu da gelir bu da geçer ağlama.” değerlendirecek olanlar da halk Saygıyla anıyoruz çocuklarıdır.” diyen Kaftancıoğlu Aşk bir sızma halidir. Aşk kendinden Anadolu’yu gezerek derlemelerle halkın vazgeçme halidir, kendi benliğini sözlü yazınını ve halk türkülerini yazıya ezmeden ‘biz’ olabilme halidir. döktü. “Evreşe Yolları Dar” ve Meral Okay “Yüksek Yüksek Tepeler Ev Kurmasınlar” Sevgili Meral Okay aşkı nasıl da güzel türküleri Kaftancıoğlu’nun derlemeleri tarif etmiş. Kendinden geçerken biz arasındadır. olabilmek... Aşkın Meralce haklı tanımı. 11 nisan 1980 günü gazeteci 9 Nisan 2012 aramızdan ayrılan güzel bir Ümit Kaftancıoğlu evinden işe gitmek yürek,özlemle anılarımızdasın. üzere dışarı çıktığında çapraz ateşle öldürüldü. Anısına saygıyla.

16

SOLDAN ESİNTİLER


Dostluk neydi? Sıcak havada metro istasyonunda beklemek hiç de kolay değil. Feriha ile saat on ikide giyim pazarına gitmek için sözleşmiştik. İstasyona geldiğimde saat 11.50’ydi. Şimdi 12.20. Feriha’yı kaç kez aradığımı hatırlamıyorum. Onu aradığımda telefonu açmamasını, metronun içinde olabileceğine bağladım. Her metro geldiğinde gözlerim inen yolculardaydı. Hala gelmemesi beni düşündürmüştü. Telefonun çalmasıyla düşüncelerim dağıldı. Arkadaşım çok rahatsız olduğunu, sabaha karşı uyuduğu için de erken kalkamadığını söyleyerek özür diledi. Ben de ona sorun olmadığını ve eve geri döneceğimi söyledim. Eve dönmem yarım saati buldu. Tam kapıyı açarken telefonum çaldı. Yine Feriha, bu sefer ağlamaklı bir sesle, tekrar özür diledi. Telefonu kapattığımda onunla yıllar süren dostluğumuzu düşündüm. Tanıştığımız günden bu yana yaşadıklarımız gözümün önüne geldi. “Dostluk neydi? “ Dostluğun değerini ne kadar biliyoruz? Bana göre yaşamın ve toplumun ayrılmaz bir parçası olan dostluk, insanlığın belki de en takdir edilecek özelliklerinden biridir. İyi bir arkadaş seçmek ve tanımak bizim elimizdedir. Tanıma süreci bizi dostluğa götürür. Arkadaş seçiminde gerçek arkadaşla, sahte arkadaş arasındaki ayırımı bilmek çok önemlidir. Hayatım boyunca bu ayırımı yapmaya çalıştım. Kimi zaman başardım, kimi zaman başaramadım. Ve bir özeleştiri yapmak gerekirse ben ne kadar gerçek arkadaş olabildim acaba? Gerçek arkadaşlar bakış açılarıyla yargılayıcı olmaktan çok, empati kurarak bizi düşünenlerdir. En kötü zamanlarda bile tereddüt etmeden destek olmak için, yanımızda kalırlar. Ne kadar acı olursa olsun, bize gerçeği göstermek için çabalarlar. Tıpkı Feriha gibi... Öte yandan sahte arkadaşlar bir sorun yaşadığımızda bizi yalnız bırakırlar. Hayallarimizi, yapmak istediklerimizi eleştirirler. Hepimizin hayatına mutlaka sahte arkadaşlar girmiştir. Tabii ki benim de... Dostluk söylenmemiş kurallar üzerine inşa edilmiştir. İyi bir dostluğun temelinde ise bağışlamak yatar. Yaşamınızda size kulak verecek ve ağladığınızda omzuna başınızı yaslayacak bir arkadaşınız varsa çok şanslısınız. Çünkü dostluk, siyah bir inciye benzer, nadir olarak bulunur. FERİDE SERİN SOLDAN ESİNTİLER

17


ŞİİR UMUDA SES OLDUM Şehir sessiz simdi İnsanlar suskun Yüreklerde bir yük Bir karabasan Örselenirken umut Ah çocuklar çocuklarım Göz bebeklerinde korku Bir de umut olmasa filiz veren dal veren Söyle bana sevgili Nasıl mutlu olur insan ÖMÜR İLGÖR BİN YILLIK ÇINAR Köründen başlıyorum sabahlara; İki kirpik arasında gözlerini Aydınlığa nasıl açtığını merak ediyorum... Kendi körlüğümden umuda devrilmek adına Feyz alacağım kendime bu devrilmeleri… Dirençli aydınlanmayı selamlayan kuşlar gibi Selamlayacağım bende umudu! Ömrü binlerce yıla dayanan çınar ağacı gibi Binlerce yıl yaşayacağım! Güneş esirgemeyecek ışığını gövdemden, Yağmurlar bitecek dibinde eteklerimin, Nehirler akacak iki yanımdan sonsuzluğa Toprağa, umuda, hayata tutunmanın coşkusuyla… Tanrılar kutsayacak kutsallıklarıyla beni tepemden aşağı, Başım göğe erecek! Çünkü ben bin yıllık çınar, Umudu selamlayan, Toprağa, hayata aşk ile tutunan! Çünkü ben Güney’in Kızı, Çünkü ben sınırdaki AY! ALEV MERSİN

18

SOLDAN ESİNTİLER

ŞİİR CÜBBEM Şiir cübbemi giyiyorum, Elimde satır açan, bir anahtarlık, Duygu kalemimden bir dünya çiziyorum Renkler yürek ikliminde bir sarmaşık.... Şiir cübbemi giyiyorum, And’ı var hecelerin yarına Bir ses daha karış ınca sonsuzluğa Yedi düvel yeminleri bozuyorum.... Şiir cübbemi giyiyorum, Cehennem zebanileri barış istiyor, Sardunyalara gömüyorum gölgemi Avuçlarımda özgürlük kanıyor.... NURAY TUNÇ İSTANBUL İstanbul! Surlarla çevrili kızılcık gecelerle süslenmiş sevda tomurcuğu... Ah İstanbul! Şehirlerin egemenliği inşa edilmiş kardeşliğin birbiriyle yaşam dili... Istanbul; boğazın ortasında aşkı yaşamış Kız kulesi! Bir hüzünde yaşanan özlemlerin eski bir tadıdır. NİYAZİ YANGIN


SEVGİ

Nuray Şengil’in “SEVGİ” isimli yağlıboya çalışması. SOLDAN ESİNTİLER

19


ALTINI ÇİZDİKLERİMİZ Acılarımız pişiriyor bizi, olgunlaştırıyor. Çektiklerimizin ölçüsünde daha dayanıklı, daha insaflı, daha duyarlı oluyoruz. BİR GÜN / AYŞE KULİN

Gerçek bir kötülükle farazi bir kötülük arasında seçim yapmak zorunda kalırsan daima farazi olanı seç…

Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin. AŞK / ELİF ŞAFAK

Ne yaparlarsa, bir avuç aylak ve soyguncu insanın çıkarı için değil, kendi çıkarları uğruna gelecek kuşaklar için yaptıklarının bilincinde olduklarından, var güçleriyle çabalıyorlar, her türlü özveriye sessizce katlanıyorlardı. GEORGE ORWEL / HAYVAN ÇİFTLİĞİ

Özgür bir insanım ben, sizlerin, bütün o zenginliklerinizin, yoksullarınızın değer verdiği hiçbir şey umurumda değildir. VİŞNE BAHÇESİ / ANTON CEHOV Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? KÜRK MANTOLU MADONNA / SABAHATTİN ALİ Kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi. BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT / FRİEDRİCH NİETZSCHE Bizim buralarda şairler büyücü sınıfına girer. İnsanları güzel sözlerle büyüledikleri için.

20

SOLDAN ESİNTİLER

GÜN DOĞUMU / JOAN BAEZ

Hiçbir uğraş, hiçbir umut, seni düşünebilmek, seni anlayıp sevmek, yüzüne bakabilmek kadar dolu, anlamlı ve yaşamaya değer olamaz… LEYLİM LEYLİM / AHMED ARİF’ten LEYLA ERBİL’e MEKTUPLAR İnsan anadan yiğit doğmaz, insanı hem yürekli, hem de korkak yapan görgüsü ve aklıdır. PERİ BACALARI / YAŞAR KEMAL İhanete uğramış bir aşkın ne demek olduğunu bilemezsin Bu insanın midesini kazıyan açlıktan bile beter sayılır. KODİN / PANAİT İSTRATİ


ÜRPERİŞ Tüm kentler, Tüm yollar, Uğultulu vede sisli..! Çevirir dört yanımı(zı) iğrenç mahlukatlar. Prangalar vurulur beyinlere. Esir alınır düşler. Dipcikler vurulur şiire. Kurşun sıkılır şaire. Bağı çözülür, Ar damarı yırtılır hayatın. İnsanlar, Ve insanlar... Yapraklarını döker tüm umutlar. Yarınlara neşter vurulur. Bahar boğazlanır, Kan kaybeder... Ve asminler. Ve gelincikler. Ve menekşeler... Ölüm... O soğuk, O boğuk, O donük ölüm, Göz kırpar, Yaşanmamış baharlara. Aydınlık yaklaşmaz afaki gecelere. Viraneye dönüşür bakışlar. Enkazlar..! Yığınlar..! Makberde aranmaz makbul-ler. Na-makbuldür gelen tüm zulümler. Yetim kalır masumiyetler. Hor görülür çocuksu sevinçler. Sığmaz olur bedenler ruha. Kaşına sürgünler sürülür ezgilein...

Soğuklar kuşatmış, Dağların kehkülünü. Yoruluruz, Donarız, Buz kesiliriz arsız soğuğa. Ötekiye çıkar adımız. Kaçakçıya, Eşkiyaya... Döner başımız, Devriliriz bir fidan gibi. Ve bir cigaralık nefes olur yaşam... Fecrin doğuşu gelmez bir türlü. Naralar atar, Ayyaşlar, Sapkınlar, Vede sapıklar. Yenik düşer kavgasında tüm mertler. İhanet susmak bilmez, Yenilmek nedir bilmez, Ve boy gösterir durmadan ihanetçiler..! Ve yarım kalır Ve eksik kalır Ve üşür Ve yetim kalır Sevda, Umut, Şiir... İKRAM GÜNEŞ

SOLDAN ESİNTİLER

21


YALNIZLIK DA YORAR Ağzım ve parmaklarım tütün kokuyor. Geceler ölü bir kuş gibi düşüyor çatı katı odama. Yalnızlığım büyüdükçe büyüyor. Acıtan bir türkü gibi içimi çizerek geçip gitti baharlar. Önce akasya ağaçlarım kurudu, sonra kumrular, kırlangıçlar terk etti beni. Taze çağla kokulu sabahlarım yok artık. Birlikte kurduğumuz kalabalık sofralar da… Tabağımdaki yemeği didikleyip duruyorum huysuz çocuklar gibi. Sürahideki su da eksilmiyor hiç. Hep aynı köşede bir başıma oturmaktan, okumaktan, susmaktan yoruldum. Evin duvarlarına, pencerelere, perdelere bakmaktan ve ölümü beklemekten yoruldum. Bir tek, birlikte eskidiğimiz eşyalar farkımda benim. Ansızın bir çatırtı geliyor birinden, tanıyorum hemen. Dönüp bakıyorum. Bu vitrinin sesi, bu mutfak dolabının sesi, bu televizyonun, bu da aynanın, diyorum. Eşyaların da sesi varmış, öğrendim… Bütün gece koca salonda bir başıma otururken, aynı anda dünya üzerinde milyonlarca gözün ve beynin uyuduğunu, milyonlarca elin de durmaksızın çalıştığını düşünüyorum. Aynı anda milyonlarca beden sevişiyor, milyonlarca insan kavga ediyor. Kavuşanlar gülerken, ayrılanlar ağlıyor. Tetikler çekiliyor bir yerlerde, yumruklar sıkılıyor. Akbabalar didikliyor genç bir kızın etini. Oynak bıçakların, paslı zincirlerin tutsaklığında milyonlarca beden ve ruh can çekişiyor. Savaşların, anlaşmazlıkların içine binlerce masum çocuk doğuyor. Avcılar pusuda, nefret tohumları ekiyorlar kuytulara. Yoksulluğun kokusu her yerde ölüm… Daha sonra dantelli odalarında dayak yiyen, horlanan, ardından da ayrıcalıklı bir sevişmeye zorlanan kendi kadınlarımızı düşünüyorum. Güneşe koşarken yüreğinden vurulan mutsuz kadınları…Evet, yanılmıyorsunuz. Siz kadınlardan söz ediyorum. Sizler ki tüm mutsuzluğunuza karşın, beni ve benim gibi zincirlerini kırmayı başarabilenleri, hoyrat kocalarınızdan ve genç sevgililerinizden kıskanıp, haksız bir yalnızlığa mahkum ettiniz. Oysa salkım söğütlerin gölgesinden ya da bol kahkahalı beş çaylarında çıkıp gelmemiştim aranıza. Maskem yok. Sizin yaşadıklarınızı yaşayarak, insanın insana kul olmadığı özgür

22

SOLDAN ESİNTİLER


YALNIZLIK DA YORAR bir dünya kurabilmek ve insanı kardeşçe duygular içinde geleceğe taşıyabilmek için upuzun bir yoldan, taşlı coplu meydanlardan geçerek geldim yanınıza. Sessizce soğuttum acılarımı. Yaralarımı üzerimde kuruttum. Ayyaş gecelerin ürküten deli naralarını çatılara, yağmur oluklarına, kaldırım taşlarına sakladım. Hiç birini duymadınız, bilmediniz siz… Anlamadınız da… Aslında yüze söyleyemediğim şeyler iğrenti bir böcek gibi içimde duruyor. Öfkem dişlerimin arasında. Ağzım kerpeten. Yüze vurmak olmaz. Her şeye rağmen seviyorum sizleri. Ama yalnızlık da yorarmış, öğrendim!... Saat gece yarısını çoktan geçti. Işığı söndürüp yatağa giriyorum. Başımı yastığa koyduğum gibi uykunun gelmeyeceğini biliyorum. Yaşamın kılçıkları önümde. Ağzım ve parmaklarım tütün kokuyor. Gök gözlü şair kızın söylediği sözü, yeniden duyar gibi oluyorum. “Aşk YOK, acı da YOK!” diyor. Bir sıcak, bir soğuk gülümsüyorum karanlığa. Aşk; mahşerde bile vuslatı olmayan umutsuz sevdam… Yine de yarına uyanmak için şimdi uyumak gerek… NURSEL ARAS

UmutsuzIuk; insanoğIunun kendine karşı hazırIayabiIeceği suikastIerin en korkuncudur, umutsuzIuk manevi bir intihardır. Jean-Paul Sartre, ünlü Fransız yazar ve düşünür.

Jean-Paul Sartre SOLDAN ESİNTİLER

23


UNUTULMAYANLAR MUHSİN ERTUĞRUL Türk tiyatrosunun batılı anlamda kurucusu olarak kabul edilen Muhsin Ertuğrul, sinema alanında da Türkiye’de ilk önemli katkıları gerçekleştirmiş. Muhsin Ertuğrul 1922-1939 yılları arasında Türkiye’de film yapan tek kişidir. Sinema ve tiyatroya değeri biçilemez katkıları olmuştur. 29 Nisan 1979 da İzmir’de yaşama veda etmiştir.

KAYAHAN

“Odalarda ışıksızım, katıksızım Viraneyim Seni sensiz duvarlara yazan benim Divaneyim Kanım aksın ki Terketmem seni Peşindeyim yar” Kayahan Acar Müziğe olan katkıları mükemmel yorumu daima özlemimiz olarak kalacak. 3 nisan 2015 Saygı ve özlemle anıyoruz.

24

SOLDAN ESİNTİLER

OKTAY RIFAT Elleri var özgürlüğün, Gözleri, ayakları; Silmek için kanlı teri, Bakmak için yarınlara, Eşitliğe doğru giden. Oktay Rıfat 18 nisan 1988 yılında aramızdan ayrılan Oktay Rıfat şair, oyun yazarı ve romancı. Türk şiirinin en büyük isimlerinden birisi kabul edilir. Anısına saygıyla.


KENDİNE RASTLAMAK! Ne tesadüf ama yıllar sonra tenha bir sokakta rastladım kendime. Aynı akvaryumdan sıçramış bir Japon balığı gibi, şaşkın şaşkın bana baktı kendim. Merhaba nasılsın görüşmeyeli dedim kendime. Biraz alıngan ve de biraz kırgın; neredeydin şimdiye kadar bunca yıldır, neredeydin? Geç kalmadık mı, kaçırmadık mı hayat trenini? Ne fark edecek ki, ne değişecek ki, bundan sonra sen yoluna ben yoluma dedi. Evet, haklısın dedim, çok geç rastladık birbirimize; ama hiç bir şeye geç kalmadık. Rastladık ya, sen ona bak, hadi ver elini kalk bakalım sarıl şöyle bir kendine; daha yaşanacak neler var neler. Üç günde olsa yaşanacak bir ömür var önümüzde. Ya rastlamasaydık? Belli ki o da özlemişti, sarmaş dolaş olduk bir anda ve kendi yaramızı kendimiz saracaktık bundan sonra... ALİ ESMERAY

BİLİRİM GÜCÜNÜ SÖZCÜKLERİN Bilirim gücünü sözcüklerin, o çınlayan sözcüklerin ben; onların değil, o yığınları coşturan, kendinden geçiren, başka sözcüklerin gücünü, çıkarıp ölüleri topraktan tabutları meşeden adımlarla götürenlerin her zaman. Gün olur okunmadan, basılmadan atılırlar da sepete, bir çıktıları mı oradan gemi azıya alırlar elbette, gümgüm öterler yüzyıllar boyu, tırmanıp gelen trenlerdir öpüp yalamağa nasır tutmuş ellerini şiirin bir bir. Vladimir MAYAKOVSKI Rus şair, oyun yazarı, film ve tiyatro aktörü. 14 Nisan 1930, Moskova, Rusya

Bilirim gücünü sözcüklerin. Esip geçmiş de bir rüzgâr bir halayın topraklarına düşmüş taçyapraklarıdır bunlar. İnsandır bütün ruhu, dudakları ve bütün iskeletiyle. Vladimir MAYAKOVSKI

SOLDAN ESİNTİLER

25


METİN AVDAÇ / RÖPORTAJ Merhaba değerli okurlarımız. Sabahattin Ali’nin ölüm yıldönümünden dolayı Sabah Yıldızı Sabahattin Ali belgesel filminin yapımcısı ve yönetmeni olan Metin Avdaç ile bir söyleşi gerçekleştirdik.Kendisine projeleri hakkında sorular sorduk ... -Öncelikle sizinle tanışmaktan memnun olduk. Sizi tanımak isteriz. Kimdir Metin AVDAÇ? -Metin Avdaç kimdir dersek, herkes gibi sıradan bir insan. Hiç ayrısı gayrısı yok emekli bir işçi, elektrik teknisyenidir. Batman doğumluyum. Sanata olan tutkum ilkokuldan başlar. Tabi ki ekonomik özgürlüğü elde ettiğim zaman sanatla buluşma imkanına sahip oldum. -Ailede sanatçı var mı? -Hayır, babam emekli işçi annem hiç eğitim almamış ama okur yazar bir insandır. Aslında ilkokuldayken annemi okuma yazma kursuna götürmüşümdür. Babam da ortaokul eğitimi almış bir insandır. Türkiye Petrolden emeklidir. Bizim ailede herkes işçidir. Ablam Türk Telekomdan emekli memurdur. Bende yaklaşık dokuz yıldır emekliyim. Sanatla bağlantım Batman’da başlar, özellikle yetmişli yılların ilk yarısında sinemaya çok giderdim. Mesela ben “Umut” filmini yetmiş üç yılında Batman da Raman sinemasında izledim. Raman dağında “Raman” soyadını alan kişilerin sinemasıdır Raman sineması. Haftada en az dört beş defa sinemaya gitmişliğimiz var, zaten televizyon diye bir şey yok yetmişli yıllarda. Yetmiş dörtte ailecek ilk defa televizyonla tanıştık. Ama bizi sinema besledi, bir de bazen tiyatrolar gelirdi konserler çok gelirdi. Bugün yetmiş yaş üzerindeki popüler sanatçıların çoğunu ben çocukken Batman da gördüm. Erol Büyükburç, Cem Karaca, Barış Manço, Yıldırım Gürses bunun gibi bir çok kişi, bunların hepsini Batman da konserde tanıdım. O zamanlar sosyal yönümüz çok kuvvetliydi. Ordan beslendik ve oradaki beslenme bizi sanata yönlendirdi. Demek ki içimizde bir tutku varmış. Buna rağmen sanatla geç buluştum otuz beş yaşında yani yirmi bir yıl önce. -Hem çalışıp hem de sanatla uğraşmak epeyce zor olur. Ayrıca çalışıyordunuz değil mi ? -Tabi ki ben ilk fotoğraf makinemi 1985 yılında aldım. Tatillere çıktığım zaman onunla belirli fotoğraflar çekiyordum, 1997 de profesyonel makinemi alınca iyice öğrenmem gerekiyordu. - İlk önce fotoğraf sanatçısı olarak daha sonra belgeselci olarak devam ettiniz bildiğimiz kadarıyla. -Tabi ki ama içimdeki tutku sinemaydı bunu da hayata geçirmediğin süre içerisinde, insan içinde saklar yani paylaşmaz. Çünkü insan söylediğini yapacağım deyip yapamadığı zaman bir şekilde alay konusu olur ve asla alay konusu olmak da istemezsiniz . Hayata geçirmediğiniz sürece projelerinizin mümkün mertebe kendi içinizde kalması gerekir. İfsak’la tanıştım İfsak’tan temel fotoğraf eğitimi aldım. O sıralar Tekirdağ Çorlu’da yaşıyordum, haftanın belirli günlerinde İstanbul’a gelirdim, etkinlikleri fotoğraf sergilerini hiç kaçırmazdım. Gösterileri hiç kaçırmazdım. Bunlar beni eğitti dünyaya bakışımı da geliştirdi. Tabiki burada sanatın gücünü görüyoruz. Bu beni iyice törpüledi. 1997’den 2005 yılına kadar fotoğraf

26

SOLDAN ESİNTİLER


METİN AVDAÇ / RÖPORTAJ sanatıyla ilgilendim. 2005 yılında aniden sinemaya geçtim, fakat sinemaya geçişimin sebebi ilk belgeselim olan ‘’Torakçılar’ın” fotoğraf sergisini yapmıştım. Torakçılar belgesel filmiyle sinemaya ilk başladım. Aslında eğitim alacaktım ama maalesef aniden o insanların hikayesini çekme ihtiyacı hissettim. Çarşamba günü karar aldım, cuma günü motor dedim ve çekime başladım. Köylüler “elimizden ormanları alıyorlar” deyince bende hemen belgesel çekimine ekim 2005 tarihinde başladım 2006 mayıs ayına kadar sürdü. Bu benim ilk belgeselimdi. Aynı Sabahattin Ali’ye yaptığımız “Işığın Emekçileri” belgeseli gibi işte böyle bir hikaye. Yirmi yıl devlette çalışırken üç tane belgesel filme imza attım. -Dediniz ya eğitim almadan, önce eğitim alacaktım sonra başlayacaktım. Eğitim alsaydınız belki bu kadar başarılı olmayacaktınız. Çünkü eğitim alanlar bu kadar cesaretli girişmiyor işe, amatörlerde daha çok cesaret var gibi geliyor. -Katılıyorum çok doğru söylüyorsun. Belki bir çok arkadaşımız eğitim almış on sene olmuş hiçbir şey çekmemişler. Bilinen yönetmen arkadaşlara baktığımız zaman hakikaten çoğu başka mesleklerde. Bende zaten üniversite mezunu değil lise Cevabını edebiyat mezunuyum ama gerçekten de öyle belki medeni ceveremediğiniz bir saretim olmayabilirdi sinema eğitimi almış olsaydım. -Ben illaki eğitim almak gerektiğini düşünmüyorum. Eğitim soru varsa siz almamış o kadar çok güzel insanlar var ki bence önemli olan belgeselci ortaya ne çıktığı. İnsanları besleyen ürün nedir, bu önemli. olamazsınız yani -Bir projeye imza atacağımı düşündüğüm zaman iyi düşünmem gerekiyor. Hele de bu projenin tarihsel özelliği varsa çok dikdelillerle kat etmem gerekiyor. Seyirciye sunduğun zaman seyirci sana “siz şunu söylüyorsunuz bu doğru mudur” diye sorduğu ortaya çıkmak zaman bunun cevabını verebilmek zorundasınız. Cevabını zorundasınız. veremediğiniz bir soru varsa siz belgeselci olamazsınız yani delillerle ortaya çıkmak zorundasınız. Örnek olarak Nihal Atsız Sabahattin Ali davası. Sabahattin Ali’nin öğretmenlikten atılması ben bunu filmde gösterdim delillerle belgelerle. Sabahattin Ali’ye Nihal Atsız tarafından yapılan hakaret dolu mektupları belgeselde sunuyorum. Yani bir belgesel yaparken ciddi bir araştırma yapmak gerekiyor. Diğer günümüzdeki hikayeleri de en son belgeselimde dönem dönem çektim, belgeselin güçlü olabilmesi için istediğim görüntüleri yakalamam gerekiyordu kış çekimleri gerekiyordu. Kış çekimleri belgesele damgasını vurdu. -Ekim 2005 yılında yönetmenliğe başladınız Sabahattin Ali Sabah Yıldızı belgeseliniz var bunu seçmenizdeki sebep nedir? -Bunun cevabına gelmeden önce belgesel filmlerinin adını sayayım. Yıl itibariyle ilk belgeselim 2006 Torakçılar, 2007 Çotanak Yolu, 2009 sizin bahsettiğiniz Batman Orkestrası 17 Nisan 2009 TRT’de birincilik ödülü alan bir belgeseldi. Sonra Sabahattin Ali Sabah Yıldızı SOLDAN ESİNTİLER

27


METİN AVDAÇ / RÖPORTAJ sonrasında yapmış olduğum yüksek gerilim cambazları var. Elektrik işçilerini anlatır. 2009’da İfsak’ın belgeselini yaptım ama o piyasada yok. Kurum belgeseli yapmak zordur, teslim ettim herhalde bir kaç seneye piyasaya çıkar. Sabahattin Ali’nin hikayesine gelirsek nasıl bir karar aldığımı söyleyeyim. 2010 yılında Alanya’da bir belgesel festivali vardı. Öncesinde Afyon Kocatepe Üniversitesinde iki günlük bir fotoğraf etkinliği vardı. Pazar gecesi yolculuk sırasında Sabahattin Ali’nin belgeselini yapma kararı aldım. Sabahattin Ali’nin zor olduğunu ve çok çalışmam gerektiğini biliyorum ve o kadar büyük zamanım olmamasına rağmen derslerime çalışmaya karar verdim. Sabahattin Ali’nin hikayesine dair bilgim vardı. Sabah İstanbul’a vardım hemen araştırmalara başladım. 15 gün içinde. O esnada tesadüfen TRT’de Batman Orkestrası ödül aldı. İsa Çevik’i zor ikna ettim ve üçüncü gidişimde Filiz hanımla telefon görüşmesi sağladık. Tabi ki o arada dersime çok iyi çalışmıştım. Haziran ayının ilk haftası Ayvalık’a gittim ve orda Filiz hanımla tanıştık. Filiz hanım disiplinli bir kadındı ve sohbete başladık. Filiz hanıma babasının belgesel müziklerine imza atıp atmayacağını sordum ama sonunda Filiz hanımdan onay aldım. Galasını bile iki yıl öncesinden aldım. -Yani çekilmemiş belgeselin galasını iki yıl önceden aldınız. Peki Cemal Reşit Rey’den tarih almış mıydınız? -Hayır almamıştım, zaten altı ay öncesinden bunu netleştirecektim. Hayat böyle risklerle dolu. Yani risk almak zorundayız. Dediğim gibi 2 Nisan 2012’de galasını yaptım. Sağolsunlar Rutkay Aziz, Işık Yenersu sahneye çıktığım zaman eserlerimden bölümler seslendirdiler. Ben size nerelerde belgesel çekimi yaptığımdan bahsedeyim. Kürk Mantolu Madonna’nın konusunda geçen mekanlarda çekimler yaptım. Eğitim aldığı yatılı okulu buldum, Bulgaristan’da doğduğu kasabayı doğduğu evi ve tabi ki şimdi bahçe olmuş. Sinop cezaevi ayrıca, öğretmenlik yaptığı yer Yozgat, Aydın’da ilk yattığı cezaevinde, Ayvalık’ta Edremit’te çocukluğunun geçtiği yerlerde çekimler yaptık. Tabiki Sabahattin Ali’yi yakından tanıyan tanıdıklarımız vardı. Fakat şimdi onlar yoklar. Sabahattin Ali’nin kaçışına tanıklık eden bir çok insan yok. Yani bu belgeseli ucundan yakaladık. Tanıklar olmadan anlatılacak birşey ancak bir üniversite öğrencisinin tezidir. Hatta bazı öğrenciler bitirme tezinde Sabahattin Ali’yi işliyorlar ve yardımcı oluyorum onlara. Üzücü olan bir şey var ki o da Türkiye’de hala Sabahattin Ali’yi pek bilenin olmaması. Bu yüzden ben bu mücadeleye devam ediyorum. Çünkü böyle bir devrimciyi topluma anlatmak boynumuzun borcudur. Bir sürü eserler bıraktı aydınlanmamız için mücadele verdi. İşte O vefa O’dur.

28

SOLDAN ESİNTİLER


METİN AVDAÇ / RÖPORTAJ -Bu belgesel için bir sürü yere gittiniz, bir sürü para harcadınız. Bunun için arkanızda duran bir kurum yada bir destek oldu mu? -Aslında kültür bakanlığından destek aldım ama zorla biraz kapıyı iteledim. Zoraki açtım girdim desteğimi aldım. -Ama aslında bu makamların destek vermesi gerekmez mi ? -Tabiki. Ama onların verdiği bütçe yetmedi kalan kısmını Batman Orkestrası Belgeselinden aldığım paradan kullandım. Hatta emekli maaşımla belgeseli devam ettirdim. -Bir sanatı veya kültürü yaygınlaştırmak için mutlaka kendinizden ödün veriyorsunuz. Size verdikleri şey zaten yeterli değil. Kendi ülkesinde kendi kültürünü tanıtmaya çalışanlara daha fazla destek verilmeli diye düşünüyoruz. -Gösterimlere devam ediyorum. 2018 şubat ayında Sabahattin Ali’nin 111. doğum günüydü. 2 nisan Sabahattin Ali’nin katledilişinin 70. yılı bunun için de belediyelerle görüşüyorum bunu da haber olarak sunarsınız özellikle. -Bugüne kadar kaç gösterimi oldu? -Yaklaşık 60 gösterim aslında çok değil. Yurt dışında da bir çok yerde filmi gösterdik. -TPO Batman Orkestrası vefa belgeseli, ne anlamda vefa belgeseli? -TPO çocukluğumda orkestrayı dinlemiş bir insanım ben ilk okuldayken 23 Nisan çocuk balolarında abilerimizin ablalarımızın dinlediği müziklerdi. Bu yüzden, vefa odur TPO belgeseline dair. Çocukluğumda bende iz bırakmış bir orkestradır. Bizlere değerli vaktinizi ayırdınız, SOLDAN ESİNTİLER ekibi adına teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz. SÜHEYLA GÜNEY AVCI - ÜNSAL AKTAŞ İSTANBUL

SABAHATTİN ALİ SABAH YILDIZI BELEGESELİNİN DVD’SİNE SEÇKİN KİTABEVİ VE MÜZİK MARKETLERDEN ULAŞABİLİRSİNİZ.

SOLDAN ESİNTİLER

29


SABAHATTİN ALİ

HAPİSHANE ŞARKISI -1Göklerde kartal gibiydim. Kanatlarımdan vuruldum; Mor çiçekli dal gibiydim, Bahar vaktinde kırıldım. Yar olmadı bana devir, Her günüm bir başka zehir; Hapishanelerde demir Parmaklıklara sarıldım. Coşkundum pınarlar gibi, Sarhoştum rüzgarlar gibi; İhtiyar çınarlar gibi Bir gün içinde devrildim. Ekmeğim bahtımdan katı, Bahtım düşmanımdan kötü; Böyle kepaze hayatı Sürüklemekten yoruldum. Kimseye soramadığım, Doyunca saramadığım, Görmesem duramadığım Nazlı yarimden ayrıldım. SABAHATTİN ALİ

30

SOLDAN ESİNTİLER


ŞİİR Alışkanlık işte İki kişilik masa kuruyorum Çaylar soğuyor yeniden yenide ısıtıyorum Tek bir lokma yemeden Bir yudum içmeden Masayı topluyorum… Aklım, bedenimle uyumsuz Alışkanlıklarıma boyun eğmiyor Giysilerim iki beden büyüdü Pek becerikli değilim ama Yanından yöresinden teyelleyip giyiyorum Senin en sevdiğin minti yeşili mini elbisemi… Aynı yolları yürüyorum Dönüp bakan yok Senin baharına Sensizlikten mi bendeki sensizlikten mi Kırlangiçlar üşüyor, Serçeler ağlıyor Mevsimler deviniyor Kalbim benden önce yola düşmüş sana ulaşmak için… Kuşlar yine doluşuyor penceremiz önünde ki ceviz ağacına Sesleri yok Bir tüneyip bir havalanıyorlar Benim minti yeşili elbisem gibi Seslerine matem giydirmişler… Sen nehrinde ışıksız yüzüyor Zifiri gecede tekneler Senden sonra Soytarı kuşlar istila etti Bizim bahar parkımız ilan ettiğimiz o ağaçlı mekânı Ne yem verip sevesim Ne taş atıp kovacak takatım kaldı.

Zamana nehrin akışını seyreder gibi bakıyorum ne derinlerde ki ateş baliklarina ne yüzeyde ki kuğuların dansına alkış tutmuyorum. Takvim yapraklarını üçer beşer koparıyorum Yinede zaman ömrümden Tek tek gün olarak düşüyor… Dön yarı asrı devirmiş dalların arasından bak Çıkış yolundan millerce uzakta Kollara bölünmüş sen nehriyim Pizza kulesinin eğimi kadar yaklaş Gömütüm kalbin olsun Koy desinler Yarım asırlıklık gel git aşkı Bir asırlık çınar olmak için intihar etmiş… NURSEN URAL

Hayatta yol alırken, Gökyüzünü göremediğin çıkmaz sokaklara girme güneş doğsa da ısıtmaz dardır, soğuktur, o sokaklar. üşürsün! yolun sonuna gelemez, yorulursun. NEVİN ŞAZİYE EKMEKÇİOĞLU

SOLDAN ESİNTİLER

31


Oyun, Çocuk ve Kukla Düş dünyasına yolculuk İzmir Uluslar arası Kukla Günleri, festival kapsamında her yıl düzenlediği etkinliklerle bir yandan görkemli bir karnaval havası yaratırken, bir yandan da kentin can damarlarına dokunarak kente hayat veriyor.

Festivalin bu seneki sloganı ‘’Gelişim için kuklayı izleyin’’

Nerede? Sanatta, eğitimde, turizmde. Her yerde… Kuklayı izleyin, çünkü kukla sadece düşlerimize değil, gündelik hayatlarımıza da dokunur. Ve dokunduğu alanları değiştirir, dönüştürür, geliştirir. Kuklayı izleyin, çünkü kukla sadece hikaye anlatmaz, anlatırken, geçmişin tozlu, unutulmaya yüz tutmuş sevgi dolu özlemleri ile bugünü buluşturup yepyeni bir dünya yaratır. Kuklayı izleyin, çünkü kukla sadece sahnede yaşanmaz. Kimi zaman bir öğretmenin elindedir, çocuklara birlikte ders anlatırlar. Kimi zaman bir pedagogun odasındadır, gelen miniğe bir oyuncak olabilmek için sırasını beklerler. Sanatın her dalına sızdığı gibi, hayatın da her alanında belirleyici roller üstlenen kukla kutup yıldızıdır aslında. Bu yıl 1-18 Mart tarihleri arasında yapılan 12. İzmir Uluslar arası Kukla Günleri’nde 26 ülkeden gelen 50 kukla tiyatro grubu, 58 gösteriyi, 59 farklı mekan da, 281 kez sergiledi. Bu seneki festivalde İspanya, Japonya, İzlanda, Amerika, Arjantin, Litvanya, İsviçre gibi bir çok ülkenin en önemli kukla sanatçıları Avrupa’da bile az görülen çağdaş ve yepyeni tekniklerle mitolojik masallar anlattılar. İnsanoğlunun evrensel yolculuğu üzerine derin düşüncelere dalmamıza neden oldular. Ve biz bu sene de kuklalarla çıktığımız bu yolculuktan biraz daha büyümüş, biraz daha başka dünyalara yelken açmış, biraz daha farklı olanı anlamayı ve kabul etmeyi öğrenmiş, biraz daha dünyamız genişlemiş olarak dönüyoruz. Oyun oynamak çocuklar için neredeyse içgüdüsel bir hareket, adeta bir zorunluluk. Oynamak için oyuncağa bile ihtiyaç yok aslında. Sokakta taşlar, kırılmış dallar, evde de bir bez parçası ve birkaç mandal bile yeter, kimi zaman oyun kurmak için. Herhangi bir nesne oyuna ilham verebilir ve o nesne bir karakter olabilir çocuğun özgür ve sonsuz düş dünyasında. Çocuklar oyun oynarken sıklıkla kişileştirme yaparlar. İşte bu kişileştirme aslında kukla tiyatrosunun temelidir.Çocuk oyun oynar, kendi oyun dünyasında kuklası olduğunu bilmeden. Kukla bu bağlamda, eğlendirici olmanın ötesinde çocuk terapisi ve eğitiminde de son derece işlevsel bir araçtır. Kukla tiyatrosu, kendi öz nitelikleri ile geliştirici bir öneme sahiptir. Kukla sabrı, sorumluluk almayı, karşıdakini dinlemeyi ve saygı duymayı öğretir. Kukla için yaşamın eşidir diyebiliriz. Tıpkı kukla sahnesinde gördüklerimiz gibi. Bizleri geliştiren yaşam sanatının ustalarına, evrenin zenginliğini yüreğimize taşıyan yaratıcı ruhlu

32

SOLDAN ESİNTİLER


Oyun, Çocuk ve Kukla insanlara, gönülden teşekkürümü de ekleyerek kukla festivali iyiye dönüştüren bir festival diyorum. Yaşatmalıydık denizkızlarını. Düşlerimizin en güzel süsü olarak kalmalıydılar. Oysa yok ettik onları. Hatırlamayarak, artık isimlerini anmayarak ve en önemlisi bir gün Ege’nin maviliklerinden çıkıp geleceklerine olan inancımızı yitirerek yok ettik onları. Artık eskisi kadar zengin değil düşlerimiz. Yeni masallar bulduk elbette ama hiçbiri bir denizkızı kadar güzel bir deniz kızı kadar düş dolu değil. Keşke yaşatsaydık denizkızlarını. Kuklalar da denizkızları gibidir. Ancak inanırsak gerçek olduklarına, anarsak isimlerini ve sevgiyle bağlanırsak onlara var olabilirler. Yaşamın kendisi kadar gerçektir kuklalar ve bir o kadar hayal. İhtiyacımız var kuklalara; yaşamı zenginleştirmek için, ihtiyacımız var kuklalara; düşlerimizi süslemek için; ihtiyacımız var kuklalara çocuklarımız sevgiyle, barışla büyüsünler diye. Bu yüzden yaşatıyoruz kuklaları İzmir’de. Bundan böyle kuklalar denizkızlarını çağrıştırsın, denizkızları kuklaları. Birlikte anılsınlar bundan böyle, hiç değilse İzmir’de denizkızlarının doğduğu yerde. Kim bilir belki de yaşıyordur denizkızları kuklalarla birlikte İzmir’de. Kukla kendisine biçilen rolün kölesi midir, efendisi midir? Kukla oyunlarının hem çocuklar hem de erişkinler üzerinde kendine özgü bir etkisi var. Duruma hem çocuk hem erişkin açısından bakıldığında gerçeğin kendi değil, taklidi olduğu açıkça belli olan kukla figürleri ustalıkla kurgulandığı takdirde gerçek insanlarmış gibi algılandığı görülür. Bu da kukla oyunlarının güldürdüğü kadar duygulandırmasını, duygulandırdığı kadar düşündürmesini sağlıyor. Kukla oyunlarında kuklalar hareketlerindeki mekanikten dolayı güldürü üretmeye kendiliğinden sahiptir. Charlie Chaplin›in Modern Zamanlar adlı filmin de bir otomobil fabrikasında sürekli olarak vida sıktıktan sonra yürürken aynı hareketi sürdürmesi güldüren mekanik bir davranıştır. Kukla oyunlarında kuklanın, oynatanın iradesine başkaldırdığı oyunlar daha çok hoşa gider. Oynatanın ona biçtiği rolün kölesiyken efendisi gibi davranan kuklanın durumu komik olduğu ölçüde dramatiktir. Aklıma yaşamda da tıpkı kuklalarınki gibi, bize biçilmiş rollerin kölesi mi, yoksa efendisi mi olduğumuz sorusu geliyor. Bana içinde bulunduğumuz, mekanın, zaman diliminin koşullarına, ailemizin, toplumumuzun, kendi biyolojik, psikolojik yapımızın bize dayattığı rolü hatırlatır. Kuklalara bakıp, kalıplaşmış inançların,törelerin,yasakların,ade tlerin, alışkanlıkların bizi yöneten iplerine karşı ne ölçüde direnebildiğimizi düşünürüm. Bir adım daha ileri gider aklımı, bilgimi devreye sokarsam koşullarımızı değiştirebileceğimizi, bize biçilen rollerin kölesi değil, efendisi olabileceğimiz fark ederim. Kuklanın onu yönetene direnme becerisi, benim direnme azmimin ölçütü olur. Yenilgisi ise kırılganlık sınırımı belirler. İçinizdeki çocuğun düşlerine sahip çıkın. Ve işte o anda gökyüzü berraklaşacak ve güneş her seferin de daha bir parlak doğacak… MİNE GÜLEŞKEN ASLAN

SOLDAN ESİNTİLER

33


HABER

SAZLAR EMRE SALTIK İÇİN ÇALIYOR ..., Geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan Türk Halk Müziğinin güçlü seslerinden Emre Saltık vefatının 1. Yıl dönümünde sevenleri ve sanatçı dostlarının katılımı ile anıldı. Leyla Gencer Opera ve Kültür Merkezinde düzelenen gecede CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün ve Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun yanı sıra sanatçı ve çok sayıda vatandaş katıldı. Dur gitme dağ gülüm gitme Yollara düşme yar dur dinle Yolda seni yorarlar dalın kırarlar Yar terketme Oy gurbet kırlara benzemez Yar dur dinle

34

SOLDAN ESİNTİLER


HABER

Gecede sahne alan sanatçılar ; Sabahat Akkiraz Belkıs Akkale Güler Duman Cahit Berkay Zafer Gündoğdu Tolga Sağ Aynur Haşhaş Arzu Şahin Özcan Türe Müslüm & Mustafa Öke Ali Haydar Timisi Taner Özdemir Aydın Öztürk Metin Karataş Gülcihan Koç Biz de SOLDAN ESİNTİLER DERGİSİ olarak anma gecesini sizler için yakından takip ettik. SÜHEYLA GÜNEY AVCI - ÜNSAL AKTAŞ İSTANBUL - 11 Mart 2018 SOLDAN ESİNTİLER

35


Şizofrenist Düşler - Duygusal Yansımalar Şimdi bir varmış bir yokmuş demek de zor geliyor. Ne var olanı anlıyor ne de zor olanı kavrıyoruz. Hayat ucundan delinmiş silgi gibi boynumuza asılı bir vaziyette duruyor. Koparıp veremiyoruz bir parçasını dostumuza. Sevgiyi de hapsetmişiz acıyı da. Sadece kendi yazdıklarımızı silme telaşındayız. Evet masalımız yok ya da masalımızı anlatacak çocukluğumuz yok. Küçükken bakkal olmayı istiyordum. Hiç bir zaman yeterince şeker ya da çikolatam olmadı. Hatta mahallemizin yeni açılan marketine gider şeker ve çikolata çalardık. Ben bakkal olmayı istiyordum babam ise subay olmamı. Bir gün misafir geldi eve. Bense dışarı kaçma telaşındaydım. Babam sordu söyle oğlum büyüyünce ne olacaksın? Ben hiç düşünmeden dedim, bakkal. Ne bileyim tokadın yüzümde patlayacağını, subay derdim çıkar giderdim. Büyüdüm ama beklide hiç büyümedim. Ne bakkal oldum ne de subay hatta askere bile almadılar beni. Yani dostlar o gün bu gündür hiç düşünmedim büyüyünce ne olacağımı. Belki bir daha babamın tokadını yemem ama feleğin tokadı her an ensemde oldu için ne büyümeye ne de bir şeyler olmaya niyetim var. İçimin sesi de olmasa, Ölürüm yalnızlıktan. Hangi taraftaydı tarafsızlığımız. Tarafsızlıkta bir taraf mıydı? Hadi (T) yi attık. Gidilecek yer araf mıydı. Bakıyorum suskun suskun etrafıma. Her(t)araf etrafım değil miydi? Bazen gülüyorum gazetelerdeki kimliğimi kaybettim hükümsüzdür ilanlarına. Kim olduğumuzu arama yolunda nasıl bir medet umarız ki başkalarından, bulsun diye kim olduğumuzu. Kim verebilir ki hükmümüzü. Mesele de biraz bu değil mi? Kimlikler kaybeder kimlikler buluruz. Ben kimim sen kimsin diye sorarız. Beynin satır aralarına ilan vermektense yüreğimizin içindeki manşete göz atmamız yeterli değimlidir? Şimdi iç sesimizi dinleme zamanı… CİHANGİR ASLAN

36

SOLDAN ESİNTİLER


ŞİİR UYAN Umut benim adım, En olmadık zamanda kapınızı çalar, İçinizde öldürdüğünüz her an yeniden doğarım. Kalbinizin en güzel yerinde yaşarım, Nefes aldığınız her an Kardeşlerimle birlikte hayatınıza akarım. Bazen kazandığınız başarı, Bazen sevinç gözyaşlarınız, Hepsi özünüzde varolanladır. Korkularınız,endişeleriniz, İçe akıttığınız zehirdir. Her an yaşattıklarımızla temizleriz, Farkında olsanız da olmasanız da.. Gülerek başla güne Ey İnsan! Bak nasıl aydınlık yeryüzü. Aç gözlerini Ey İnsan! Karanlığın efendisi düşüncelerin. Kurtul geçmişinden,geleceğinden Zamanı yaratan şu an. Kutsayarak yaşa Severek yaşa Bırak oyalanmayı Zaman, uyanış zamanı Uyan! JALE KOZKAMAN

İÇİMDEKİ KALABALIK Yalnızım desem de inanma sakın İçimdeki kalabalıklarla Ne kadar yalnız kalınabilirse Bende o kadar yalnızım… Şüphe tohumları ekti her biri Hadi durma koş filiz vermeden Köklerinden söküp yok etsen İhanet çemberinde hapsoldu yüreğim Sevdam can hıraş direnmekten yorgun Düşünceler karmakarışık Gözlerim durgun Dilimde kelimeler suskun İçimdeki yangın alev alev Görünmez eller körüklüyor Güven darağacında Parmak uçlarıyla tutunuyor sehpaya Sadakatin başı giyotinde Cellâdının insafına kalmış… Tükenmişlik sendromunda takat bitik Dermanım yok baş etmem imkânsız Hani diyorum geliversen köşeden

İçimdeki kalabalığı korkutup kaçırsan

Bu karabasana son versen…

SEHER ZERRİN CEVİZ AKTAŞ

2. HATAY KİTAP FUARI 20 - 29 NİSAN 2018 ANTAKYA KENT PARK FUAR ALANI SOLDAN ESİNTİLER

37


Aydın Öztürk İle Şiire Dair... Şiir gibi bir güne başlamayı kim istemez ki. Dolu dolu duyguların sözcüklerde şekillenip şiirlerde ses olmasını, kimi zaman sevdaları, kimi zaman sitemi, acıyı, hüznü ve özlemi anlatmasını eminim herkes bunu ister. Kimi şiirler şarkılarda dile gelir ses olur. Aşk olur isyan olur hasret olur gönül ne yaşarsa ona göre. Güzel bir yürek harika bir ses ve duygularımıza ses olan dizelere can veren Aydın Öztürk ile güne şiirce merhaba diyoruz. -Öncelikle sevgili Aydın Öztürk geldiğiniz için teşekkür ederim, buraya kadar zahmet edip geldiniz. Bizler şarkılarda eşlik ediyor severek dinliyoruz sizi ve bir çok insan eminim içinde kendinden bir çok parça bulduğu bu dizelerin sahibini ve hangi duygularla yazıldığını mutlaka merak eder. Bende bunlardan biriyim. O halde bir çok esere hayat veren Aydın Öztürk kimdir? Bize kısaca anlatırmısınız? -Dünyanın en zor sorusu kişinin kendini anlatmasıdır. Çünkü kendini anlatmaya çalışırken ne kadar anlatabileceğini bilmediği için bu zordur. Ama özetlersek bir çok alanda çalışmalarım var, edebiyat alanında önce oradan başlayalım. Yayınlanmış onsekiz tane kitabım var. Bunların onbir tanesi şiir kitabı, roman, deneme, eleştri. Söyleşiler de var. İkinci alan ise müzik, orada da yayınlanmış dokuz tane albümüm var söz ve müzikleri bana ait olan müziklerim. Ayrıca üç yüze yakın sanatçıların seslendirdiği eserlerim var. -En çok dinlediklerimden birisi Onur Akın “geceyi sana yazdım” -Evet onda da var; Kıvırcık Ali’de Edip Akbayram, İlkay Akkaya, Hüseyin Turan yani çok fazla sayıda bu eserlerden var. Üçüncü yanını daha çok önemsiyorum, yaşadığı dünyayı içinden geçtiği ülkeyi ve bu ülkenin, dünyanın sorunlarına yönelik yapabileceğim çabaları hayatın içine katabileceği renkleri aydın olma kimliğini bir anlamda yaşadım diyebilmek için, ömrünü doldurabileceği çalışmalarını daha çok önemsiyorum. Buna “aydın olma” kimliği diyebiliriz. Yaşadığı çağa karşı aydın olma kimliğini koruyup koruyamadığını, hayatın içerisinde o duruşunu ifade edip edemeyeceği açısından çok önemli. Kısaca Aydın Öztürk yazarlığı, şairliği, besteciliği, yorumculuğu ve aydın bir kimlik edinme çabasıyla ilgili bir hayatın toplamıdır. -Birde Cumartesi Anneleri şiirinde bir mısra ilgimi çekmişti. Çığlığın fotoğrafı... Bir çığlığın fotoğrafını görmek istiyorsanız Galatasaray Lisesinin önünde ki duvara bakın demiştiniz... -Tabi Galatasaray Lisesinin önündeki duvara bakın demiştim. -Bu benim aklıma mutluluğun resmini yapabilir misin? sözlerini getirdi “mutluluğun resmi ve çığlığın fotoğrafı.” Peki bir çok şiiriniz bestelendi, bunlardan zaten bahsettiniz. Merak ettiğim ilk şiir yazmaya ne zaman başladınız? -Önce bunun kaynağına inelim, ben Dersim’liyim, Dersim’in bir köyünün mezrasındanım. Bir kaç ev kocaman bir vadi ağaçlarla dolu yamaçlar ve aşağıda bir ırmak. Kar yolları kapayınca üç evin bir dünya oluşturduğu bir mekan, başka insanlarla iletişim şansı da yok, o eski transistörlü radyolarda yok. Doğal olarak akşam çökünce evde sohbet edilir, yemek yenir masallar anlatılır. Babam hem bağlama hem keman çalan bir insandı. En büyük avantajım buydu hem türkü hem masallar anlatırdı. Bu da benim edebiyatla bağlantımı oluşturan ilk adımları oluşturdu. O evde ki aldığım gıda edebiyat, müzik, bağlama tutkusu benim yol almamı sağladı. Daha sonra şehre doğru bir yolculuk başladı zaten. Oradaki

38

SOLDAN ESİNTİLER


Aydın Öztürk İle Şiire Dair... insanların en büyük sorunu bu geçim sorunudur. Bunun yüzünden daha büyük bir şehre taşınırsın. Biz Elazığ’a taşındık orada da benim bu çabam devam etti, fakat bağlamayı daha önce öğrenmiş olmama rağmen önce edebiyat ürünleri ortaya çıkmaya başladı. “Yanardağ Sıcağında” adlı kitabım 1988’de çıkmıştı, 98-99 yılına geldiğimizde; Cumartesi annelerini ve o dönem yakılan köyleri anlatan bir albüm yapmaya karar verdik. İlk albüm öyle başladı. İlk yıllardan beri müziğe olan tutkumun hiç değişmediğini fark ettim, besteci yanımı fark ettim. Yaptığım şarkıların insanlara ulaşabilme olasılığının da yüksek olduğunu hissederek sonra “Çabuk Unutuyoruz” adlı albümü çıkardım o albümden sonra peş peşe albümlerde çıkmaya başladı böylece yol aldık -Aydın Öztürk’e göre kaliteli şiirin ölçüsü nedir? -Mesela bir eldiven aldınız kendinize. Aldınız ama ellerinize büyük veya küçük geliyor, ikisi de doğru değil. Bir şey el ve eldiven gibi buluştuğunda ortaya daha doğru bir şey çıkar. İyi şiirin ölçüleri dediğimiz zaman aklımıza gelenleri sıralayalım. Bunun reçetesi yok ama biz bir anlamda nesnelerin tatlısını düşündüğümüzde onun en tatlı ifadesinin bal olduğunu biliriz ve balın öyküsüne baktığımız zaman arıların havalanışı, çiçekleri dolaşması onu peteğine taşıması, o petekte aylarca varlığını sürdürmesi, aylarca süren yoğun bir emek ve ana kraliçe yanlarındaki arıların verdiği mücadele sonunda bal elde ediliyor. Belkide bilimin keşfedemediği alanlardan birisi de bu balın nasıl yapıldığı. Yani sözün balı da şiirdir. Çok az sözcükle çok şey anlatmak. Bir kitaba sığabilecek bir dizeyi oluşturabilmek, aynı zamanda onun insanların yüreğini yakalayabileceği bir güzergah oluşturabilmek. Çoğu insan şöyle düşünür; güzel manzaralı bir yere gittiğimizde buralarda çok güzel şiir yazılır, şarkı söylenir. Bu aslında doğru değil, hepimizin duyguları var, hepimizin yaşamında aşk var. Fakat herkes şair değil yada herkes besteci değil. O zaman şiir duyguların atmosferi altındadır, ama şiir sözcüklerle yazılır. En güçlü imgeleri yanyana koymak aynı zamanda bütün insanların hayatını kucaklayabileceği bir derinlik yakalamak gerekir. Bunu yapmazsak söylediğimiz şeyin doğru olmasının hiçbir amacı yoktur. Şiirde bir dil ustalığı gerekir ancak bunu yaptığınız zaman yarına kalacak dizeler kalır. Bir türküde “seher vakti burda kimler ağlamış, çimenler üzerinde gözyaşları var.” Şimdi bunlar bizim günlük yaşamda kullandığımız sözcükler ama bu kadar etkin anlatabilmesi oradaki dil ustalığını gösterir. Bir türküde de “eğer yarim tutmaz ise salımdan, onun için açık gider gözlerim.” Yani; yarim tabutumu omuzlamazsa gözlerim açık gider. O zaman bu ustalığı şöyle düşüneceğiz, öncelikle şiirin sözcüklerle yazıldığını unutmayacağız, ikincisi bunun bizim dil ustalığımızı imgelerle beslediğimiz bir zemin oluşturması gerekiyor ve insanın toplumsal yaşamı ona yeni pencereler açması SOLDAN ESİNTİLER

39


Aydın Öztürk İle Şiire Dair... gereken bir yanı olması gerekiyor. Yani kısacası sözün balını yakalamaktır şiir. Bu da her ustanın elinde başka türlü şekillenir. Mesela Nazım Hikmet başka şekilde Enver Gökçe başka şekilde anlatır. Bir şiir okuduğunuzda yazarını bilmeseniz bile dizeler size o şairi çağrıştırır. Her şairin yakasında kendi kimliği vardır. Kendisine has bir anlatımı üslubu vardır. Örneğin Yaşar Kemal romanlarında anlatımı kafanızda canlandırın, üzerinde Yaşar Kemal yazmasa bile şaire dair bir takım şeyler biliyorsanız bu aynı zamanda o şairin yakasında kimliğinin var olduğunu belirtir. -Ben bir de şunu sormak isterim. Aydın Öztürk şiir yazan gençlere neler tavsiye eder. İyi bir şiir yazmak için gereken nedir? -Ben şiirle müzik ve edebiyatla uğraşan bütün arkadaşlara hep aynı şeyi söylüyorum, benim bir formülüm var bu da sihirli bir formül değil. Emek birikim ve ısrar. Şiir yazan bir arkadaşımızın her şeyden önce çok okuması gerekiyor. Sadece roman ve şiir değil, astronomi de okuması gerekiyor fizik ve kutsal kitabı da okuması gerekiyor. Her şeyi okuması gerekiyor. İyi bir gözlemci olması, gözlemlerine herhangi bir dize kendisini yakaladığında onun peşini bırakmaması, sonrasın da bunu demlemesi gerekiyor. Demlemek dediğimiz o şiiri siz yazarsınız, aradan zaman geçer dönüp ona baktığınızda bir heyecan hissedebiliyorsanız o şiir olmuştur. Bu taa ki siz içinize sindirene kadar devam eder. Isrardan vazgeçmemek gerekiyor, şiir yazıp yolladınız o şiir yayınlanmazsa bu sizin kötü bir şey yazdığınız anlamına gelmiyor. Edebiyat dergisi sizi tanımayabilir. Bu yüzden ısrarcı olmak gerekiyor. Dediğim gibi kendisini geliştiren, biriktiren, ısrarından vazgeçmeyen ama bunu da cahil cesareti ile yapmayan, yani okumayan gözlemlemeyen, gördüğü her acıya şahitliğini yapmayan, haksızlıklara karşı yüreğini kapalı tutan bir insanın yüreği zaten kapalıdır bu yüzden onun yüreğinin kabuğundan bir şey geçmez. Şairlerin bu hassasiyetinin üzerine bu ustalığı bu emeği bu birikimi koyduğunuzda yol alırlar. Belki ömürleri hiç yetmeyebilir de şiirleri ile hiç yüzleşme şansları da olmayabilir ama eninde sonunda güzel bir şiir yeraltı ırmağına benzer, dağların altından geçen ırmak mutlaka bir gün yeryüzüne çıkar. -Teşekkür ediyorum. Son olarak okurlarımız için söylemek istediğiniz bir şey var mı? -Aslında çok şey söylemek isterim. Bir çoraklıkta yaşıyoruz. Edebiyatın sanatın hayatın çok çoraklaştığı günlerden geçiyoruz ve doğal olarak insanların bu hayat karşısında kendisini motive edecek, mücadele azmini bileyecek ve hayatın içersinde daha coşkuyla hayata sarılmayı bilecek bir duruşa ihtiyacı var. Bu anlamda edebiyat ve sanat onlar açısından bir deniz feneri gibidir. Edebiyat insanın umutsuzluğunu, yenilmişligini, yaralanmışlığını örselenmişliğini onaran tımar eden bir şeydir. Mutlaka onun içersinde kendi coşkularını tazeleyecek alevlendirecek şiirler bulacaklardır. -Sevgili Aydın Öztürk geldiğiniz ve zaman ayırdığınız için ve en önemlisi edebiyatın yaşama olan güzel katkılarını dile getirdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Güzel bir sohbetin ardından çaylarımızın son yudumlarını da alarak Aydın Öztürk’ü uğurluyoruz. SÜHEYLA GÜNEY AVCI SOLDAN ESİNTİLER İSTANBUL

40

SOLDAN ESİNTİLER


FOTOĞRAFIN DİLİ YOK Kİ Fotoğrafların dili yok ki Belkide var. Sen bilemezsin. Veya biz bilmeyiz. Bakarsın bir müddet öyle dokunmadan, Bakarsın, bizim dilimizle konuşur, bizim gözümüzle görür ve bizim vefasızlığımızla ölürler. Fotoğrafların dili yok ki... Bakarsın, öyle bir müddet incitmeden yüzüne, Fotoğrafların geçmişi gelir, bir filim şeridi gibi gözüne Ve bir ah, bir vah ile bir kac tebesüm fırlatırsın gökyüzüne O, an bir anı takılır yüreğinin en derinlerine Sen anlatamazsın olanları ulu orta yerlere Fotograflar ise, pek oralı olmazlar Fotoğrafların dili yok ki... Bazen, Kızarsın onlara, kendine kızar gibi Dikersin gözlerini fotoğrafın gözlerine, bir mavinin larcivet tonunda kaybolursun, ağlatırsın onu kendin gibi Sokarsın onları bir akarsunun ters akan girdabına, dönmelerinide, görmelerinide ölmelerinide istemezsin. Bazen, oturur düşünürsün yaptıklarını. Ona yaptığın haksızlıkları, veya seni bırakıp gitmelerine isyan edersin Kızar, kızar ağlatmaya çalışırsın onları Duygularını ölçer gibi, hislerine yenik düşersin Onların hislenmesini beklersin Ama, onlar hissetmez ki Fotoğrafların canı yok ki

Alırsın önüne, yüreğinden bakarsın fotoğrafın yüreğine Belki de bir daha kızarsın, ne cok sevdiğini hatırlarsın. Kavgaların, yaşam standarların gelir aklına Biraz daha, daha kızarsın kızılasıcalara Ama bence kızdığınla kalırsın öylece Fotoğrafların canı yok ki... ve bir gece biri gelir yastığının altına alırsın onu yatağına umurasamzsın olacaklara ışkları bile açmaksızın gözlerini dikersin gözlerine O an bir ıslaklık hissedersin fotoğrafın gözlerinde ve inanmazsın kendi gözlerine fotoğrafların canı yok ki... Onlar sadece sende yaşarlar Senin yüreğinde büyürler Seninle güler, seninle ağlar ve senin vefasızlığınla ölürler Fotoğrafların dili yok ki... ZIYA YILDIRIM GÜNTEKİN

Her insan iki insandır; biri karanIıkta uyanık, diğeri ise aydınIıkta uykudadır. HALİL CİBRAN Lübnan asıllı ABD’li ressam, şair ve filozof. 10 Nisan 1931 SOLDAN ESİNTİLER

41


William SHAKESPEARE 66. SONE Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. William SHAKESPEARE

42

SOLDAN ESİNTİLER


Sessiz Çığlıklarımız En harika sessiz çığlıkları Foça’da atarsınız. Gördüğünüz doğa güzelliklerinden, kokulardan, tatlardan öyle haz alırsınız ki, içiniz içinize sığmaz. Çığlıklar atasınız gelir, ama bağıramazsınız sessiz çığlıklara dönüşür içinizde ki haz patlamaları. Ben bu duyguyu ilk kez Siren kayalıkları yakınlarında göz göze geldiğim Akdeniz foku ile yaşadım. Öyle büyülü bir ışıkla bakıyordu ki gözlerime...Umut ile, sevgi ile, ‘bizlere yaşam hakkı tanıyın yok etmeyin bizi’ yalvarışı ile. Ne yazık ki giderek azalıyorlar dünyada ve Foça’da. Çünkü denizler giderek kirleniyor, yiyecek balıkları azalıyor..Tükenmek üzere bu tür de. İnsanoğlu olarak ne hakkımız var türlerin sonunu getirmeye. Bu yok edişe ne hakkımız var. Açgözlü tür olan insanoğlu bu gezegende milyonlarca hayvan ve bitki türünün sonunu getirdi. Tükenmelerine neden oldu. İnsanoğlu en gelişmiş tür diyenler. İnanmıyorum size. Gelişmiş tür olsa idi doğadaki harika yaşam zincirine saygı duyar, bu zincirin sadece bir halkası olduğunu algılar ve saygı duyardı bu zincire. Bozmaya, yıkmaya, yok etmeye çalışmazdı. Kendi sonunu da hazırlıyor insan farkında değil. Foça’da deniz henüz çok kirli değil, SİT alanı olduğundan fazla bina da yapamıyorlar henüz. Bizler, yani doğaya saygılı olanlar, rant peşinde koşanlara öfkelenenler ödümüz kopuyor burayı da açgözlülüklerine kurban edecekler diye. Nazım Hikmet bir şiirinde şöyle diyor; Bu dünya soğuyacak günün birinde şimdiden acısı çekilecek bunun duyulacak mahsunluğu şimdiden... diye.

Mahsunluğunu duymak biryana, sessiz çığlıklar atıyoruz, güzellikler yok oluyor Duyun bu çığlıkları, Güzellikleri ranta kurban edenler, Duyun sessiz çığlıklarımızı....

SEVHAN BEĞENDİ

SOLDAN ESİNTİLER

43


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE Yeni bir yerde yazmaya başlamak insanda her zaman bir yenilik heyecanı uyandırır. Sizlerle bu heyecanı bir kez daha paylaşıyorum. Ve yazıma ‘’merhaba ‘’ diyerek başlamak istiyorum. Hani böyle memleketine gitmiş, en sevdiği pencerenin önündeki sedirde oturmuş,kahvesini içermiş gibi,dost meclisindeymiş gibi sıcacık bir merhaba diyorum sizlere. Bu köşede istedim ki size iyi gelecek paylaşımlar olsun, gündemden uzaklaşın, sizleri birazcık olsun geçmiş zamanlara götüreyim. Hayal gücünün, umudun, tatlı bir heyecanın en önemlisi de emeğin ortaya çıkardığı bir sanat eseridir çeyiz. Bin bir çiçeğin, desenin, rengin buluştuğu, masallardan çıkmış bir bahçe gibidir eski çeyizler. Orada çiçekler, meyveler, kuşlar, arılar, kelebekler ve tüm renkler ölümsüzleşir. Doğaya ve onun yaratıcı gücüne, gizemine tutkundur Anadolu kadını. El sanatlarında sanki doğa ile yarışır. Bu nedenle en güzel el işlemeleri, oyaları çeyiz sandıklarında görülür. Geleneksel olan bu işleme türlerinden kanaviçeyi çekip çıkarmak istedim çeyiz sandığının içinden bu ayki yazımda. Kanaviçe işleme tekniği, Türklerde 16. Yüzyıldan itibaren uygulanmış, fakat 19.yüzyıldan itibaren yaygınlaşarak Anadolu Türk halk işlemeleri içerisinde yerini almıştır. İlk zamanlarda kanaviçe yastık işi olarak bilinirdi. Kumaşın her tarafı doldurulmaz, çanta, halı, yastık, pano ve arma işlerinde kullanılırdı. Bu işleme sanatı göçlerle, elçilerle batıya ve diğer ülkelere de yayılmıştır. Geleneksel kültür içinde devam ede gelen süs ve süsleme ,güzel ve güzellik olgusu da insanların tüm yaşamları boyunca terk edemedikleri yaşam biçimi olmuştur. Anadolu’da “Kız beşikte, çeyiz eşikte’’ atasözü Türklerin işleme sanatına verdiği önemi göstermektedir. Geleneksel kültürümüzde ayrı bir yeri olan ve güncelliğini hala sürdüren kanaviçe, işleme çeşitlerinin en çok tercih edileni olma ve dayanıklılığı açısından her zaman gündemde kalmayı başarmıştır. Kanaviçe motifleri ile kişiler arasında iletişim kurulmuş, motifler elden ele, bir yöreden diğer bir yöreye ulaşmış, güneyde kervan olmuş; yare haber götürmüş, doğuda göç olmuş ;günlük yaşamdaki güçlükleri de dile getirmiştir. Türk kültür varlıklarının ve el sanatlarının en önemli yapı taşlarından olan kanaviçe işlemeler ait oldukları yörenin, kültürel, sosyal ve ekonomik değerlerini üstünde barındırırlar.

44

SOLDAN ESİNTİLER


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE Kanaviçe bir nakış türü olarak anılsa da kelimenin gerçek anlamı bir keten türünü tanımlar. Delikli olmayan düz kumaşların üzerine çarpı işi yapabilmek için kullanılan seyrek dokunmuş bir ketendir. Gelelim bir diğer anlamına. Kanaviçe aynı zamanda nakış tekniği olarak da anılır. Çarpı işi yada diğer adıyla etamin işi. Özetle, her anlam aslında aynı nakış türü için kullanılmaktadır. Tanımlar birbirine girmediyse davam edelim mi?  Çarpı işi yapabilmek için mutlaka sayılabilir kumaşlar veya kanaviçe bezi kullanılır. Sayılabilir kumaşlar arasında en bilineni etamindir. Düz ve ya keten kumaşa nasıl kanaviçe işlenir sorusuna gelirsek bu sorunun cevabı sökülebilir kanaviçe bezi kullanır olacaktır. Kanaviçe bezi kumaşın üzerine teğellenir, işleme yapıldıktan sonra rahatça kenarlarından sökülerek çıkarılır. Nakışımız bittikten sonra kenarlarından iplikleri çekerek rahatça sökebiliriz. Delikli ve sökülebilir kanaviçe bezi kullanarak her türlü kumaşa rahatlıkla çarpı işi yapabilirsiniz. Kanaviçe işlemeye başlamak istiyorsunuz ama nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız, kanaviçe işlemeye başlamadan önce temin etmeniz gereken temel malzemeleri bilmeniz ve tanımanız sizin için faydalı olacaktır. Temel malzemelerimizi sıralarsak eğer ;

*kanaviçe ipleri

*etamin iğneleri

*kanaviçe kumaşları

*etamin modelleri

*çarpı işinde kullanılan kasnak

*etamin şablonlarını sayabiliriz. Kanaviçe(etamin işi) şemalarını nasıl okuyacağız diye aklınıza bir soru takılabilir. Hemen bu soruyu cevaplayalım. İşleme şemasında yer alan her bir kare bir sembol içerir ve her bir sembol de bir rengi temsil eder.Şemaların yanında bulunan renk anahtarı ise hangi iplik renginin hangi sembolle eşleştiğini gösterir. Kanaviçe hakkında temel bilgilere sahip olduğumuza göre artık basit çarpılar yaparak alıştırmalara başlayabiliriz.

SOLDAN ESİNTİLER

45


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE Fotoğrafta da gördüğünüz gibi çarpılar şeklinde işleme yapıyoruz. Bu nedenle adı çarpı işi olarak da geçiyor. İşlem gayet basit 1 alt verev çizgi, 1 üst verev çizgi. *ipi etamin iğnesine geçirip düğümleyin. *iğneyi etaminin arka tarafından sokup A noktasından çıkın. *tam çaprazı olan B noktasındaki delikten iğneyle geçip C noktasından çıkın.İşte ilk verev işlemimiz hazır. *şimdi üst verev çizgiyi yapmak için iğneyi A›nın üzerindeki ( B’nin solundaki ) delikten içeri geçirin. İlk çarpımız hazır demektir. O muazzam el emeği, göz nuru işlemelerin ana nakışı işte tam da bu çarpı. Çok basit değil mi? Geleneksel el sanatlarımız arasında çok büyük ve köklü bir geçmişe sahip olan kanaviçe işlemeler artık gelişen teknolojiye yenik düşmeye başlamıştır. Zira teknoloji sürecinde sanayi toplumları en az insan emeği, ucuz maliyet, seri imalat ve aşırı kazanç vb. konular da arz ve talep kıskacındadır. El sanatlarını artık yıllar sonra eski eserlerin sergilendiği müzeler de antika eser standların da veya müzayede salonlarında görebileceğiz kanısındayım. Bu da çok üzücü bir durum tabii ki… Her ne kadar bu el sanatlarımız kadınların becerikli ellerinde yeniden canlandırılmaya başlasa da, sahip çıkılsa da emeğin karşılığı hiçbir zaman bulamamaktadır.

Kanaviçe nakışını yaşamımız da hayatımızın her alanında kullandığımız eşyaları süslemek, renklendirmek, ayrı bir hava katmak için kullanabiliriz. Örnek verecek olursak takılarımızda, havlularımızda, çarşaflarımızda, seccadelerimizde, masa örtülerimizde, yastıklarımızda, panolarımızda vb. pek çok yerde kullanılmaktadır kanaviçe desenleri… Naçizane minik bir anekdot paylaşmak istedim sizlerle. Harry Potter hayranı biri olarak profesör Snape’in “After all these time ? ALWAYS” sözünü sizlerle paylaşmak istedim. Bir sevdiği olmalı insanın «Herşeye rağmen, her zaman diyebileceği’’. Çok sevdiğiniz, vazgeçemeyeceğiniz kim varsa ona bu “ALWAYS” yazan kanaviçeyi işleyip hediye edebilirsiniz.

46

SOLDAN ESİNTİLER


HAYATA SANATLA GÜLÜMSE Aklınıza takılan, merak ettiğiniz her soru, bu köşede görmek istediğiniz her konu için mail adresinden bana ulaşabilirsiniz. Umarım hayatın yoğun ve sıkıcı temposundan birazcık olsun sizi uzaklaştırabilmişimdir. Akşamları hayal kurarak uykuya dalıp, güzel sabahlara ‘’merhaba’’ dediğimiz günlerimiz olsun. Bir şiir ile sözlerimi bitmek istiyorum. Hayata sanatla gülümsemeyi unutmayın. 

KADIN KANAVİÇEDE SİLAH İŞLEMEDİ HİÇ

Gül işlerdi kadın kanaviçeye, tavus kuşu işlerdi. Çocuk işlerdi, dağ işlerdi. Ama hiç silah işlemedi kadın kanaviçeye, tank top işlemedi. Mutluluk işlerdi kısaca, umut işlerdi, barış işlerdi. Ancak savaş işlemedi kadın, kavga işlemedi hiç. Belki düş kırıklıkları işledi, belki göz yaşı işledi. Ama kin ve öfke işlemedi kanaviçede. Kanaviçe alın teri, kanaviçe sanat. Kanaviçe emek kokar, üretim kokar, gül kokar, çocuk kokar. Ama kanaviçe bir silah kadar ederi yok bu kirli yaşamda. Bu devran bitmeli, bu sürgit kıyamet bitmeli ama. Bitecek de. Çünkü; Devrim kadının çilesini bitirir, erkeğin ise egemenliğini... Ahmet Bakır MİNE GÜLEŞKEN ASLAN mine_papatya71@hotmail.com SOLDAN ESİNTİLER İZMİR TEMSİLCİSİ

SOLDAN ESİNTİLER

47


KİTAP TANITIM Gerçekten daha gerçek olan bir şey var mıdır? Evet vardır : MASAL !!! Önce çocukluğumuzu düşünelim. Çocukluğumuzda çoğu zaman bize okunan ya da anlatılan masalları, göz kapaklarımız kapanıncaya kadar dinlemeye çalışmadık mı? Çocukluğumuz çeşitli masalları dinleyerek ve okuyarak geçmedi mi? Dinlediğimiz ya da okuduğumuz her masal biz de olumlu olumsuz bir takım etkiler ve izler bırakmadı mı? Neden masalların havası bu kadar sarıyordu bizi? Bizi çeken ne vardı masallarda? Biraz zihnimizi yorsak, masalların çocukluğumuzu kuşatan, çeken ve mutlulukları yaşatarak olaylara ortak eden bir havası olduğunu anlarız. Masal çocuğun yaşadığı iç dünyayı en iyi yansıtan bir araç olduğu için küçüklerin zevkini okşar. Daha açıkçası, çocuk nasıl tabiatın emrinde ise masal da böylesine çocuğun emrindedir, yanındadır, içindedir. Masal çocuk için bir alışkanlık değil bir ihtiyaçtır. Çocuk eğitiminde masalın çok önemli bir yeri vardır. Çocuk ile masal arasındaki ilişki doğurgan, çocuğu iyiye, güzele ve doğruya götürücü bir ilişkidir. Masal çocuğun iç evrenini aydınlatan bir lambadır da,bir büyülü lamba. O zaman masaları anne,baba ve öğretmen her kim olursak olalım önemsemeliyiz. Çocuğa anlatacağım veya okuyacağımız masalı titizlikle seçmeliyiz. Tüm bunların dışında masal okumak, çocuğa özel bir zaman ayırmak demektir. Onunla ortak bir anı paylaşmak bir arada olmak için fırsat yaratmakta bundan daha güzel bir sebep olamaz. Özellikle gün içinde çocuğunuza fazla zaman ayıramadığınızı düşünüyorsanız masal anlatarak beraber olmak, onun mimiklerini izlemek, öyküyle ilgili yorumlar yapmak harika bir duygudur. Masal anlatımı esnasında bir yandan anlatan kişi ile çocuk arasında iletişim kurulurken diğer yandan da çocuğun bütün zihinsel faaliyetleri harekete geçer. Okuduğu veya dinlediği masallardaki karakterler hakkında hayaller kuran çocuk olayların gelişimine göre iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi öğrenir. Bir çocuk masallarda anlatılan birçok olayın gerçek olmadığını bilir. Zaten bu amaçla masallara başlarken söylenen ‘’Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde, develer tellal,pireler berber iken ben dayımın beşiğinde tıngır mıngır sallanır iken uzaklarda bir yerlerde ‘’diye başlayan tekerlemelerin amacı da çocuklara bu mesajı vermektir. Masallar her zaman iyi olanın galip geldiği, sabırlı davrananların mutlaka amacına ulaştığı, yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağı, zekanın çoğu zaman beden gücünden üstün olduğu, sevginin bir çok şeyden daha değerli olduğu, arkadaşlığın çok önemli, el ele vermenin ve birlik içinde olmanın her zaman daha çok başarılar getirdiği, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamamız gerektiği ve elimizden geleni yaptığımız takdirde başarının bizi zaten bulacağı mesajını verirler. Örneğin, Keloğlan masalını okuyan veya dinleyen bir çocuk, çoğu zaman çok güçlü

48

SOLDAN ESİNTİLER


KİTAP TANITIM olmamamıza gerek olmadığını eğer aklını kullanırsa birçok şeyi başarabileceğini düşünür. Veya külkedisi, pamuk prenses ve yedi cüceler, çirkin ördek yavrusu gibi masallar insanların başlangıçta zorluklar yaşasa da sonunda mutlaka iyilerin galip geleceğini sabretmenin önemini vurgularlar. Genel olarak masallar da bütün toplumları ilgilendiren ortak unsur olsa da genellikle masallar içinden çıktıkları toplumun değer, tutum ve davranışlarını yansıtır. Kısacası her şey bir masal belki de. İçinde bulunduğumuz bu yaşamın dahi kısacık bir masaldan ibaret olmadığını kim iddia edebilir ki? Ve evet, bir kez daha tekrar edelim. Aslında her şey bir masaldan ibaret. Bir milletin ilerlemesindeki temel taş çocuklardır. Çocuklara gereken değeri verirsek, ilgiyi,şevkati gösterirsek onlarda bir gökkuşağı edasıyla geleceği renklendireceklerdir.Çocuklar okudukları masallarda şekillendirirler geleceklerini, hayallerini, kurdukları o küçük dünyalarını. Bu yüzdendir ki masal ve çocuk ayrılmaz iki kavramdır. İşte 23 Nisan’ı çocuklara bayram olarak hediye eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir” diyerek bir ulusun geleceğini çocuklara emanet etmiştir. Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun “çocuk’’ diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. 23 Nisan egemenliğin padişahtan alınıp halka verilmesini kutlamak amacını taşırken, savaş sırasında yetim ve öksüz kalmış yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını da taşımaktadır. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu UNESCO’nun 1979 yılını çocuk yılı olarak duyurmasının ardından TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşımıştır. Böylelikle çocukları çok seven Atatürk bu sevgisini onlara bir bayram armağan ederek tüm dünyaya göstermiştir. Her yıl ülkemizde kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı masal tadında çocuklarımızın gönlünce kutlanır. Masal ve çocuk belki de en çok böyle bir çocuk bayramında bir araya geldiğinde daha bir anlamlı olur. Her yıl 23 Nisan tarihi yaklaştıkça çocukların içlerinde yepyeni masallar filizlenir. Düşledikleri büyülü yolculuklara çıkarlar. 23 Nisan doğum tarihi olan, bu özel günde çocuklar ile buluşan bir çocuk kitabından bahsetmek istiyorum sizlere. “Büyülü Bir Doğa Yolculuğu” sevgili yazarımız Elif Çırak için çocuğu gibi hissettiği ilk kitabı. Bu kitabını yazma amacını kendi cümleleri ile şöyle açıklar yazarımız. “İlk kitabımı çocuklarla ilgili yazarak, öncelikle masal SOLDAN ESİNTİLER

49


KİTAP TANITIM anlatmaya başladım. Üniversite okutmanlığından,liseye,liseden orta okula ve ilk okula inerek bütün çocuklara ve büyümeyen çocuklarla kendime;masallar, öyküler, efsaneler ve mitolojilerle dolu bir dünya kurdum. Doğaya olan ilgim ve hayranlığımdan dolayı,bütün evreni sonsuz kucaklıyorum ve çok seviyorum. Dünyanın düşleyenlere ihtiyacı var, yapanlara da ama düşlediğini yapanlara daha çok ihtiyacı var. S. Breathnach’ın bu cümlesi ne kadar da güzel anlatır benim yazma amacımı. İzmir’deki mistik havadan ve Beki İkala Erikli ile tanıştıktan sonra değişti hayatım. Sihirli bir el dokunmuştu yüreğime sanki, o sürekli gülen gözleriyle sorduğu:’’Sen neden çocuklar için bir kitap yazmıyorsun ‘’tavsiyesine, o sonsuz ışığa gittikten sonra aldığım kararla, hayranı olduğum doğayı, çocuklara anlatmak istedim sevgiyle ve bilgiyle ama o arada, “hayal gücü, bilgiden daha önemlidir’’ diyen Albert Einstein’ın sözleri de kulağımda çınlarken. Bu kitaptaki bütün kahramanlar gerçek isimleri ve karekterleriyle yerlerini aldılar. Büyülü bir yolculuğa çıkardığım çocuklar ve büyüklerle önce masal diye çıktım yola,sonra masalların içinden efsane,destan ve mitolojiyi anlatan bir öyküye dönüştü kitabım. Zamanın ve mekanın sınırsızlığını, doğayı sevmenin ve keşfetmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu etrafımdaki çocuklara öğretirken,kardeşliğin, arkadaşlığın, saygı ve sevginin,yardımlaşma ve hediyeleşmenin, teşekkür edip selamlaşmanın değerini hatırlatırken, bir yandan da evreni tanımalarını, yaşadıkları gezenin nasıl oluştuğunu, farklı bakışlar ve görüşlerle benimsemelerini arzu ettim. Çocukluğumdan beri çok sevdiğim bir öykünün ilhamıyla yazdım bu masal tadındaki evren yolculuğunu.’’Nereden gelirse gelsin dağlardan, taşlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten… Gelsin de nereden gelirse gelsin…Bir hişt sesi gelmedi mi fena… Geldikten sonra yaşasın, çiçekler, böcekler, insanoğlu… Hişt, hişt, hişt…’’ Sait Faik Abasıyanık Masal belki de çocukların rüyalarıdır. Hele de masallar çok tatlı anlatılırsa çocuklar gülümseyerek uyurlar. Ne de olsa yarın bayram erken kalkacak çocuklar… MİNE GÜLEŞKEN ASLAN SOLDAN ESİNTİLER İZMİR TEMSİLCİSİ

50

SOLDAN ESİNTİLER


UNUTULMAYANLAR

KEMAL TAHİR Büyük bir tarihi olmayan, böyle büyük bir tarihe dayanmayan toplumlar, hiç bir şart altında, bir büyük milli edebiyat-sanat yaratamazlar, böyle büyük bir edebiyat ve sanat yaratamadıkça da dünya edebiyat ve sanatının vardığı çizgiye katiyyen ulaşamazlar. Kemal Tahir 21 nisan 1973 İstanbul Saygı ve özlemle

ALİ EKBER ÇİÇEK 26 nisan 2006 günü aramızdan ayrılan sevgili Ali Ekber Çiçek “Ne ağlarsın benim zülfü siyahim, Bu da gelir bu da geçer ağlama. Göklere erişti figânım ahım, Bu da gelir bu da geçer ağlama.” Saygıyla anıyoruz

SAVAŞ YURTTAŞ

EKREM BORA 1 nisan 2012 de aramızdan ayrılan çocukluk ve gençlik tutkumuz Ekrem Bora’nın anısına saygıyla.

1944 8 Nisan 2002 Sinema ve tiyatro sanatçısı, oyuncu. Birçok Film ve Tiyatro oyununa imza attı. Bizimkiler dizisindeki Yengeç Hüseyin rolü ile hafızalara kazındı. Saygı ve özlemle anıyoruz. SOLDAN ESİNTİLER

51


SANATIN SAĞINA SOLUNA İYİCE BAKMAK İnsan yalnızlıklar içerisinde hep arayışta… Ve yalnızlık insanın içinde başka başka tonlarda derin loş bir kuyu gibi ve insan çırpınan bir devinimin içinde… Yalnızlık herkesin birbirine sesini duyurmaya çalıştığı zorlu bir durum… Kötücül günler , darbeler, savaş, kıtlık, yoksulluk, acılar… Çığlığı büyütmenin ses verebilmenin, özgürlüğü anlatabilmenin, karanlıklara ses ile karşı koyabilmenin yollarından biri sanat… İnsanlık ilkel zamanlarında, tetikte olabilmek için sırtına duvara yaslar ve sağına , soluna iyice bakardı… İnsanı iyice öğrenebilmenin, anlayabilmenin yolları bilimden geçtiği kadar, sanatın icra halinden de anlaşılabilir.Bir kaç örnekle sanatın, sağında solunda insana dair olan ile insana yabancılaşan üretimlere bir bakacağız. Eisestein ‘in (Ayzeştan) Grev filminde çığlık çoğaltılmış bir hal almıştı. Oyunun kahramanları geri plandaydı. Bir fabrikanın içinde sömürüye dair karanlık lekelerden kurtulmanın yolu insanı kitlesel olarak ele alabilmekti. Yönetmen özel bir montaj kurgusunu kendi sanatsal dili haline getirmeyi başarmıştır. Aynı zamanda bilimsel verilerden fazlasıyla yararlanan bir sanatçıdır. Psikanaliz, psikiyatri, fizik vs. Peki bunca çaba niye? Sanat insanı çözümleyebilmenin bir anahtarı. Sadece fabrika koşullarında hak arayan insanı nerede buluruz? Hayatın kendi pratiğinde bulmak mümkün olmakla birlikte ; İnsanı her boyutuyla ele alabilmek, sözcükler, sinemanın dili, kavga halindeki insanın duruşu, ezilmiş olmanın pedagojisi… Sinema yapaylığında gerçeklerden kesitler verebilmenin imgesel sahnelere dönüşmesi. Yönetmenin tüm çabası, insan ve oradan kitleye yaklaşabilmekti. Hemingway; Bir kılıç balığı ile bir çocuğun, mavi sulardaki macerasını anlatırken, çocuğun hırsına dikkat çekmek istemişti. Çocuk elleri parçalansa da kılıç balığını bırakmak istememişti. Bir insanı anlamak, insanın her türlü grifit duygu hallerine şahitlik etmek, maharet, gözlem ve bilgi gerektiren bir alan. Sanat bu yüzden dehaların alanıdır. Dehalık, kendi dehasını yakalayabilmenin, cefakâr yolunda yürüyebilenlerin işi ve alanıdır… Brecht “Kafkas tebeşir dairesi” adlı oyununda kadının çocuğun kolunu hızlı çekememesini vurguladı. Çünkü kadın incitmek istemedi. Bu insana dair bir vurgulama. Şair Baal oyununda, kahraman en yakın arkadaşını öldürdü. Çünkü Baal eğrisiyle doğrusuyla bir şairdi ama insandı. Bir insanı ele alabilmek onun cani yada merhametli yanlarını gösterebilmekle alakalı bir sunumla gerçekleşir. Ya günümüz popüler kültür sanat yapıtlarında ne var? Romantik komedi sineması bu gün aslında var olması pek mümkün olmayan duyguların üzerinden hareket etmeye çalışıyor. Yani kimin eli kimin cebinde? Maddiyat bunun neresinde? İnsanın tinsel özellikleri ve erdemleri ne halde? Fantastik sinema kurgusu ise tam bir facia gibi geliyor bana. Yarı insan, yarı makine ya da yarı insan yarı yaratık, uzaylıların bedenlere rücu etmesi … Sanatın ve yaşam pratiğimizin insana dair olan kısmını inkardan gelen üretimler bir çeşit yabancılaşma

52

SOLDAN ESİNTİLER


SANATIN SAĞINA SOLUNA İYİCE BAKMAK yaratıyor. Ve tersi olan bir mesaj var o filmlerde. Merhamet, vicdan , öfke keşfedilmiş bir duygu gibi lanse ediliyor. Yapay zeka filmini hatırlayanlar, bir robot çocuğun annesine olan sevgisini sevgisizliğin dünyasında yeniden keşfediyor. Aslı itibarıyla film karamsar ve kaotik tabloları gündelik, sıradan hale getiriyor. Diğer robotlar yalvarsa da parçalanmalarına engel yok, ama orada üzülen ve kaotizme maruz bırakılan seyircidir. Gelecek ve fantastik kurgular bu günün duyarsızlığına çağrı niteliğindedir. Oysa erdemleri ve bilinci keşfeden insan sanatta bu evreye gelmemeli… Çünkü verilmek istenen çok tehlikeli Kaotik dünyada kimse kimseyi duymuyor. Karanlıklar hakim ve herkes kendi yalnızlığıyla baş başa … HAVVA AĞRAL

2

DENİZLİ KİTAP FUARI

30 Mart - 8 Nisan

SOLDAN ESİNTİLER

53


YİTİRDİKLERİMİZ ERCAN YAZGAN Biz onu çocukken şoför İsmet olarak gençlikte ise kapıcı Cafer olarak tanıdık. Ve gençliğimiz boyunca Cafer bizimle idi. Ercan Yazgan, 4 Nisan 1946 tarihinde Sinop’ta doğdu. Bir çok film ve dizilerde oynayan Ercan yazgan 8 Mart 2018’de aramızdan ayrıldı. Saygı ile anıyoruz.

ERCÜMENT BALAKOĞLU Ercüment Balakoğlu 1937’de Zonguldak’ta doğdu. Türk sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısıdır. 2013 yılından beri İstanbul Temaşa Tiyatrosu ile çalışmaktadır. 23 Mart 2018’de aramızdan ayrıldı. Balakoğlu 71 yaşındaydı. FİLMOGRAFİ 2009-2011 – Papatyam 2009 – Dersimiz: Atatürk 2000 – Renkli-Türkçe (Muhteşem) 1998 – Güneşe Yolculuk 1997 – Mektup (Seslendirme) 1994 – İhanet Çığlıkları 1994 – Aptallık Rekoru 1993 – Danimarkalı Gelin 1990 – Çılgın Aşıklar

54

SOLDAN ESİNTİLER


OBJEKTİFTEN YANSIYANLAR

Cunda Adası Foto: SÜHEYLA GÜNEY AVCI

Romania Cazinoul din Constanta (Romanya Köstence Gazinosu) Foto: Adriana Daniella Safta

Beşiktaş - Üsküdar Vapuru Foto: ÜNSAL AKTAŞ SOLDAN ESİNTİLER

55


23. ULUSLARARASI

İZMİR KİTAP FUARI KAPILARINI AÇIYOR. 14-22 Nisan 2018

İzmir’li kitap severlerin heyecanla beklediği 23. İzmir Kitap Fuarı kapılarını açıyor. SOLDAN ESİNTİLER DERGİSİ olarak fuarın büyülü atmosferini yakından takip edeceğiz. Haydi dostlar fuara ...

56

SOLDAN ESİNTİLER


REKLAM GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ *KARTVİZİT , *LOGO , *BROŞÜR , *AFİŞ , *POSTER , *BRANDA *FATURA , *İRSALİYE , *ADİSYON , *SİPARİŞ FİŞİ *KATALOG , *AMERİKAN SERVİS *TAKVİM , *DUVAR SAATİ , *DAVETİYE *ANTETLİ KAĞIT , *STİCKER(ETİKET) , *PLAKET *KUPA BARDAK , *MAGNET , *ZARF *CEPLİ DOSYA , *BLOKNOT , *BİLET *KİTAP , *DERGİ , *BÜLTEN , *GAZETE *E-DERGİ , *E-KİTAP , *E-BÜLTEN , *KİTAP DAMGASI , *MÜHÜR , *KAŞE *ÖĞRETMEN KAŞESİ *ÖDEV , *YILLIK , *İMSAKİYE *DOĞUM GÜNÜ KONSEPTİ *TSHİRT , *PROMOSYON ÜRÜNLERİ *ÖZEL GÜNLER İÇİN ÖZEL TASARIMLAR *KİŞİYE ÖZEL TASARIM YAPILIR ONLİNE TASARIM YAPILIR !!! BİR TELEFON KADAR YAKINIZ... DİJİTAL BASKI OFSET BASKI FOLYO BASKI HIZLI HİZMET !!! Detaylı bilgi için bize ulaşın Ünsal Aktaş Gsm: 0555 494 43 03 #WhatsApp Gsm: 0539 436 72 71 e-mail: unsal62aktas@gmail.com grafiktasarimm.reklam@gmail.com

ınstagram : @tasarim.grafik SOLDAN ESİNTİLER

57


REKLAM

KİTAP MI YAZIYORSUNUZ? DOSYANIZI YOLLAYIN KİTABINIZI BASKIYA HAZIRLAYALIM. GRAFİK TASARIM VE REKLAM HİZMETLERİ 0555 494 43 03 0539 436 72 71 grafiktasarimm.reklam@gmail.com ınstagram : tasarim.grafik

58

SOLDAN ESİNTİLER


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.