Phone:1-212-245-7070 Fax:1-877-5139 info@ogmenlaw.com
26 Broadway 17 th Floor New York, NY 10004
G www.sultanmagazine.com
6
Çocuk yaşta evlilikte 27 eyalette yaş sınırlaması yok “Gökhan Yazıcı’’
7
ABD’de Ticari marka ihlali nedir? “Ayhan Öğmen”
8 10 12 14 19 22
Eylül - Ekim 2017
Girişimcilikte sınır tanımıyor “Gökhan Çakmak” Türk tiyatrosu Broadway’de sahnesine kavuştu “Ayşe Eldek”
Ego, hayata engeller koyar,hobi ego duvarlarını kırar “Afsar Barlas”
Tek Süper Delege “Murat Güzel”
Babasının vasiyeti ile geldi, Ödüllü müzisyen oldu “Sinem Saniye” 3 bin dolar ile geldi .İki yılda iki marka yarattı “Özkan Yılmaz”
e
Künye İmtiyaz Sahibi Genel Yayın Yönetmeni Nevin Bakır
İçerik Editörü Dilek Eski Bezirkan
Röportajlar Dilek Eski Bezirkan
1075 Portion Rd. Unit 20 Farmingville, NY 11738 631-880-3066 Sultanmagazine.com editor@sultanmagazine.com
Yeni sayı yeni heyecan
Nevin Bakır Eylül- Ekim sayımızla sizlerle yeniden buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Aslında her sayıda biz her zaman ilk sayının heyecanını yaşadık. Siz okurlarımıza özgün haberler sunmanın sorumluluğunu da taşıyarak bu heyecanı sürdürmeye kararlıyız. Yeni sayımızın kapağında çok özel bir isim yer alıyor. Tek Türk Süper Delege “Murat Güzel”… Amerika politikasında hayli etkili olan başarılı bir politikacımız. Başarılı bir işadamı olduğunu söylemeye bile gerek yok. Demokrat Partisi’nde kamuoyunda “Süper Delege”, yani kimlerin Amerika Kongresi’ne gönderileceğine karar veren organ içerisinde yer alıyor. Bu makamda başka bir Türk yok. Gurur verici. Üstelik Murat Güzel, Türk toplumuyla da oldukça yakın ilişkiler içerisinde. Deneyimlerini toplum ile paylaşmakta hiç tereddüt etmiyor. Keyifle sohbet yaptık, kapağımıza taşıdık. Sayın Murat Güzel’in samimi açıklamalarını sayfalarımızda okuyabilirsiniz. Dünyanın kanayan bir yarasını da sayfalarımıza taşıdık, “çocuk gelinler”… Çocuk yaşta evlenmeye zorlanan, çocukluklarını yaşayamadan büyüyen küçük bedenlerin bu kez Amerika’daki hukuksal boyutunu inceledik. New York Barosu Avukatlarından Sayın Gökhan Yazıcı’nın verdiği 27 eyalette yaş sınırı olmaksızın çocukların evlenmelerine izin verilmesine ilişkin açıklaması ve dahası dergimizin bu sayısında. Almanya’da yaşıyorlardı ailesiyle. Babası ölüm döşeğinde annesine vasiyet etti, “kızımı Amerika’ya götür, orada okut” diye.. Annesi de babasının ölümü ile New York’a taşındı. Belki de birçoğumuzun bilmediği bu hikayenin kahramanı, kahramanı diyoruz çünkü sayısız ödüllerin sahibi olan müzisyen Sinem Saniye… Bugüne kadar hep müzik çalışmalarını dinledik ondan, ancak bugün özel hayatını taşıdık sayfalarımıza…
Ana Sponsorluğunda basılmıştır. Goldpressprinting.com
İnşaattan CEO’luğa kadar varan başarılı bir girişimci hikayesi… Gökhan Çakmak.. Hep bir yeni girişimin peşinde koşuyor. Kendisini başarılı kılan da peşinde koştuğu hayalleri ve girişimcilik ruhu.. İş yaşamı sayfalarımızda.. Cebinde sadece birkaç dolar ile Amerika’ya gelip başarıyı yakalayanları hep duyarız. Onların nasıl başarıyı yakaladıkları, başarıyı yakalamalarında onları farklı kılanın ne olduğu hep konuşulur. Bunlardan biri de Özkan Yılmaz.. Cebine 3 bin doları koyup eşiyle birlikte Amerika’ya sadece birkaç yıl önce gelerek 2 marka yaratan Özkan Yılmaz’ın başarı hika yesini keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz. Türk tiyatrosunun Amerika’da başarıyla temsil eden tiyatro yazarı ve oyuncu, TARTE’nin kurucusu Ayşe Eldek Richardson’ın müjdesi bizi olduğu kadar sizi de heyecanlandıracaktır. Sayın Richardson, Broadway’de artık bir tiyatro sahnemizin olduğu ve Ekim ayından itibaren yeni oyunların sergilenmeye başlayacağını haber verdi. Ayrıntılar ilgili röportajımızda.. O’nu herkes aslinda kanser arastırmacısı yönüyle tanıyor. Ancak O, aynı zamanda, belki de birçok insanın adını bile duymadığı birbirinden ilginç hobileriyle takdir topluyor. Afşar Barlas.. Müzikten spora kadar çok geniş bir yelpazede hayatına giren hobilerin içsel yolculuğuna yaptığı katkıları bizimle paylaştı.. Büyük bir keyifle okuyacağınıza inanıyorum. Ekonomi sayfalarımızda konuk ettiğimiz MÜSİAD USA Başkanı Sayın Mustafa Tuncer’in ekonomiye ilişkin değerli düşüncelerine yer verdik. Sayın Tuncer’in Türk ekonomisi değerlendirmelerinin yanı sıra MÜSİAD USA’in projelerine ilişkin bilgileri sayfalarımız da bulabilirsiniz. Keyifle hazırladığımız dergimizin bu sayısını sizin de aynı keyifle okumanız dileğiyle..
Çocuk yaşta evlilikte 27 eyalette yaş sınırlaması yok Avukat Gökhan Yazıcı New York Barosu avukatlarından Gökhan Yazıcı, erken ve zorla evlendirmeye ilişkin kanunlar ele alındığında Amerika’nın Avrupa ile benzerlik göstermediğini belirterek, örneğin 27 eyalette çocuk yaşta evlilik için herhangi bir yaş sınırlaması olmadığını söyledi. Dilek ESKİ BEZİRKAN Dünya geneline baktığımızda erken yaşta evlilik hala kanayan bir yara olarak karşımıza çıkıyor. Birçok ülkede bu sorun din, örf ve adetler nedeniyle hala bir sorun olarak görülmezken bazı ülkeler ise erken ve zorla evlendirmenin insan hakları ihlali olduğu görüşünde birleşiyorlar. Ancak bu görüşün yaygınlaşmasına rağmen erken yaşta yapılan evliliklerin önüne geçilemiyor, bu konuda yapılan kanuni düzenlemeler de yetersiz kalıyor. New York Barosu avukatlarından Gökhan Yazıcı, uluslararası alanda, erken ve zorla evlendirmenin bir insan hakları ihlali olduğu ve toplumsal ve ekonomik kalkınmada ciddi bir engel oluşturduğu artarak kabul edildiğine dikkat çekti. Yazıcı, “Ancak alınacak yol maalesef hala çok uzun. Küçüklerin evlenmesini yasaklayan kanunlar söz konusu olduğunda ABD’nin Avrupa’dan çok, Latin Amerika’ya benzediğini söylemek mümkün” dedi. Amerika’da hala 27 eyalette evlenmek için herhangi bir yaş belirlenmediğini kaydeden Yazıcı, “Eğer kanuni istisnalar mevcutsa, yani ebeveyn izni, ve eyaletine göre, mahkeme onayı varsa, herhangi bir yaştaki çocuk evlenebilir” diye konuştu. 30 EYALETTE EVLENME YAŞI 16 Ebeveynlerin izni olmaksızın eyaletlerin birçoğunda yani 30 eyalette çocukların evlenebilecekleri en küçük yaşın 16 olduğunu kaydeden Yazıcı, şunları söyledi:
“Diğer eyaletlerin bir kısmında bu yaş 17, bir kısmında ise 18’dir. Eyaletlerin yarısından fazlasında yani 27 eyalette evlenmek için minimum bir yaş belirlenmemiş. Eğer kanuni istisnalar mevcutsa, yani ebeveyn izni, ve eyaletine göre, mahkeme onayı varsa, herhangi bir yaştaki çocuk evlenebilir. HAMİLE OLMASI EVLİLİK NEDENİ 16 yaşından küçük çocukların evlenmelerini mahkeme onayı ile izin veren eyaletlerde, genellikle çocuğun hamile olması veya çocuk sahibi olması bu gerekçelerden bir tanesini oluşturduğunu kaydeden Yazıcı, şöyle devam etti: “Örneğin Florida’da hakim evliliğin taraflarından birisi hamile ise evliliğe izin verebilir. Bu geleneksel veya eski usul ‘bir kız çocuğu hamile kaldıysa, evlenmeli’ anlayışının ürünü. ABD’de sadece 9 eyalet, evlilik yaşında hamilelik istisnasına izin veriyor. Tabi bu istisna çocuk tecavüzlerinin saklanmasına ve çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesine yol açabilir. Bunun dışında bazı eyaletlerde kanun koyucu, çocuk evliliğinin kaldırılmasına din özgürlüğünü kısıtlama getireceği gerekçesiyle karşı.” KARŞI ÇIKAN EYALETLER Çocuk yaşta evliliğe karşı çıkan eyaletlerin de olduğunu kaydeden Yazıcı, “Örneğin Virginia’da minimum evlilik yaşı 18, mahkeme izniyle 16-17. Nebraska ve Oregon’da 17. Alabama, Georgia, İllinois, İowa, Minnesota, Montana, North Dakota, South Carolina, South Dakota, Vermont, and Wisconsin ve Washington DC’de 16” diye konuştu. Bu eyaletlerdeki çocuk yaştaki evliliklere karşı çıkmalarındaki nedenlere de değinen Yazıcı, şu bilgileri verdi: “Karşı çıkan eyaletlerde evliliğin bir akit/ kontrat olduğu ve bu aktın ancak iki yetişkin tarafından yapılabileceği anlayışı esas, tabi çocuk evliliğinin son derece tahrip edici sonuçları var. ABD’de evlenen çocukların çoğu yetişkin erkeklerle evlenen küçük
kızlardır. Mevcut evlilik yaşı kanunlarının yarattığı güçte çirkin bir dengesizlik var: Kızlar, evlilikten kaçınmaya ya da ayrılmaya çalışırsa, tüm yasal ve pratik engellerle uğraşmak zorunda kalacaklardır. Ayrıca bir çok tıbbi araştırmaya göre çocuk evliliğinin psikiyatrik bozukluk riskini arttırdığını görüyoruz. Bunun dışında çocuk evliliklerinin kızların eğitimine ve ekonomik fırsatlarına sekte vurduğu da bir gerçek. Erkenden evlenen kadınların düşük ücret alması ve yoksulluk içinde yaşama olasılığının önemli derecede yüksek olduğu gözlemleniyor. Ve nihayet, çocuk evliliklerinin, kızların şiddet görme riskini arttırdığı da bir gerçek. World Policy Analysis Center’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 18 yaşından önce evlenen kadınların, eşleri tarafından 21 yaşında veya daha büyük bir evlilik yaşındakilere kıyasla üç kat daha fazla dövülme ihtimali var.” AVRUPA’YA BENZEMİYOR Uluslararası alanda, erken ve zorla evlendirmenin bir insan hakları ihlali olduğu ve toplumsal ve ekonomik kalkınmada ciddi bir engel oluşturduğu görüşünün artarak kabul gördüğünü ifade eden Yazıcı, ancak alınacak yolun maalesef hala çok uzun olduğunu vurguladı. Çocuk yaşta evlilikleri yasaklayan kanunlar söz konusu olduğunda Amerika’nın Avrupa’dan çok, Latin Amerika’ya benzerlik gösterdiğini kaydeden Yazıcı, şöyle devam etti: “Dünyanın diğer bölge ve ülkelerindeki duruma bakıldığında, ülkelerin çocuk evliliği yasalarının, zengin ve yoksul ülkelerin tipik kalıplaşmış durumlarıyla uyuşmadığı görülüyor. Örneğin Rusya, Çin ve Etiyopya gibi ülkeler 18 yaşından önce evliliği yasaklamaktadır; buna mukabil Amerika kıtasındaki, Amerika ve Kanada dahil, birçok ülke “ebeveyn izni ve / veya uygulana gelen hukuk” ile buna izin vermekte. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ise kültürel, geleneksel ve dini argümanlardan oluşan bir kombinasyon, çocuk evliliğini haklı kılmak için kullanılıyor. “
ABD’de Ticari marka ihlali nedir? Avukat Ayhan Öğmen
Ticari marka ihlali, ürünlerin ve / veya hizmetlerin kaynağında karışıklık, aldatma veya hata yapması muhtemel bir şekilde, ticari marka veya hizmet markasının mallar veya hizmetler üzerinde veya bunlarla bağlantılı olarak izinsiz olarak kullanılmasıdır.
Birisi bana ticari marka ihlalinden dolayı dava açarsa ne olur? Markasının ihlal edildiğine inanan bir ticari marka sahibi, şartlara bağlı olarak, eyalet mahkemelerinde veya federal mahkemede ticari marka ihlalleri için bir dava açabilir. Ancak, çoğu durumda, ticari marka sahipleri federal mahkemede ihlal davası açmayı seçerler. Bir davacı bir eyalet mahkemesini seçse bile, davalının davanın federal mahkemeye transfer etmesi mümkün olabilir. Ticari marka sahibi hak ihlalini kanıtlayabiliyorsa mevcut yaptırımları şunları içerebilir: • Sanığın markasını kullanmasını durduran bir mahkeme kararı (ihtiyati tedbir); • Hak ihlalinde bulunan maddelerin yok edilmesi veya ele geçirilmesini gerektiren bir mahkeme emri; • Davalı'nın kazançları dahil olmak üzere parasal tazminat, davacı tarafından tazmin edilen herhangi bir zarar ve eylem masrafları; ve • Davalı, bazı durumlarda, davacıların avukatlık ücretlerini öder. Bunun tersine, mahkeme (1) ticari markayı ihlal etmediğinizi, (2) savunmanın
davacının taleplerini yerinde olmadığını veya (3) ticari marka sahibinin hak kazanamamasının başka nedenleri olduğunu tespit edebilir.
İhlal edip etmediğimi nasıl anlayabilirim? Bir ticari marka ihlal iddiasını mahkemede desteklemek için, davacı, geçerli bir markaya sahip olduğunu, öncelikli hakka sahip olduğunu (kendisinin markadaki haklarının sanığınkinden daha önce olduğunu) ispatlamalıdır ve davalı markanın muhtemelen tarafların markaları altında sunulan malların veya hizmetlerin kaynağı veya sponsorluğu hakkında tüketici zihninde karışıklığa neden olacağıdır. Davacı, Ana Sicilde bir federal ticari marka tesciline sahip olduğu zaman, markanın geçerliliği ve mülkiyetinin hukuki bir varsayımının yanısıra, ülke çapında listede belirtilen mal ya da hizmetlerle ilgili olarak ya da onunla bağlantılı olarak markanın tümü için münhasır kullanma hakkına sahiptir. Bu varsayımlar, mahkeme süreçlerinde çürütülebilir. Genel olarak mahkeme, tüketiciler arasında bir karışıklığa yol açıp açmayacağını belirlemek için çeşitli faktörleri ele alan kanıtları dikkate alacaktır. Çoğu durumda ele alınan kilit faktörler, sözü edilen işaretler arasındaki benzerliğin derecesi ve tarafların mallarının ve / veya hizmetlerinin,
tüketicilerin ortak bir kaynaktan geldiğini (yanlışlıkla) varsayabilecekleri kadar ilgili olup olmadığıdır. Mahkemelerin genelde göz önüne getirdiği diğer faktörler arasında, tarafların mal veya hizmetlerinin nasıl ve nerede reklamı yapıldığı, pazarlandığı ve satıldığı; satın alma koşulları; malların veya hizmetlerin potansiyel alıcılarının aralığı; hak ihlalinde bulunduğu iddia edilen işaretin neden olduğu gerçek karışıklık kanıtları olup olmadığı; Davalı'nın markasını benimsemeye niyeti; ve davacının markasının gücü. Karışıklık belirleme ihtimalinde ve bu faktörlerin tartımında dikkate alınan belirli faktörler duruma göre değişir. Söz konusu kanıtların miktarı ve kalitesi ihlal davasının sonucunu büyük ölçüde etkileyebilir. Bir ticari marka sahibi, karışıklık olasılığı iddia etmenin yanı sıra, ünlü bir markaya sahip olduğunu ve marka sahibinin markasının gücünü veya değerini, markanın ayırt edici özelliklerini "bulanıklaştırarak" azaltıp zayıfladığını iddia eden "seyreltme" karışıklık ihtimali olmasa bile, lekeli veya sakıncalı bir şeye bağlayarak markın imajı olumsuz etkileniyor diye iddia da bulunabilir. Tecrübeli bir ticari marka avukatı, davanızın özel şartlarını göz önüne alarak, ticari marka sahibinin hak taleplerinin geçerliliği ve gücü konusunda bir görüş sunabilir.
Girişimcilikte sınır tanımıyor “Gökhan Çakmak”
İnşaat ile başladığı iş yaşamındaki yolculuğunda Simit+Simith CEO’luğu ile zirveye yerleşen Gökhan Çakmak, bugünlerde kendi markası Hudson Mediterranean Grill markası ile yoluna devam ediyor. Çakmak’ın iş dünyasındaki en büyük hedefleri arasında inşaat ve otel alanlarındaki yatırım yer alıyor. Dilek ESKİ BEZİRKAN Birçok Türk gibi Amerika’ya eğitim için geldi. Ancak bir yandan eğitimini sürdürürken bir yandan da çalışmayı tercih etti. İnşaat ile iş yaşamına başlayan Gökhan Çakmak, restaurant işletmeciliği ile yoluna devam etti. Pasha, Burger King, Le Pain Quotidien gibi restaurantlardaki yöneticiliğinin ardından Simit+Simith CEO’lüğü ile zirveye oturdu. Amerika’nın bagel’ına karşı verdiği büyük mücadele ile dikkat çekti. İş yaşamında bir yılını dolduran Hudson Mediterranean Grill işletmeciliği ile devam eden Çakmak, bir yandan da kahve, pizza, hamburger mağazaları ve araba yıkama gibi alanlardaki yatırımlarını sürdüyor. En büyük hedefleri arasında inşaat ve otel sektörlerinde faaliyet göstermek olduğunu ifade eden Çakmak, Sultan Magazine’in sorularını şöyle yanıtladı: Kendinizden kısaca bahseder misiniz? İstanbul’da doğup üniversite eğitimi için Amerika’ya geldim. Eğitim için geldiğim bu ülkede eğitimimi tamamlaya bilmek için hem çalışıp hem okumayı tercih ettim. Yaklaşık 15 yıldır bu ülkede yaşıyorum Türk örf ve adetleri ile kültürümüzün yayılması için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım. Arda ile Kerem
adında iki oğlum var. New Jersey’de yaşıyorum. - Restaurant işletmeciliği deneyiminiz ile ilgli bilgi verir misiniz? Öncelikle bir tanıdığımızın yanında inşaat işine geldim. İnşaat işinde çok para olmasına rağmen daha az para kazanacağımı bile bile restaurant işini tercih ettim. Sonuçta dil öğrenmek, insanlarla tanışıp sosyal olmayı ve iş dünyasında daha aktif olmayı planlıyordum. İlk restaurant isim Brooklyn’de çok başarılı ve uzun sürmesede pes etmedim. Tanıdığımız ve bana ilk gerçek anlamıyla restaurant işine alıştıran Kemal Binici sayesinde basamak basamak bu işte çalışmaya ve okumaya devam ettim. Garson yardımcısı olarak başladığım Pasha Restaurant dönemini okulum ile eş dönemde tutmayı başardım ve mezuniyetim ile beraber Pasha’dan çıktım. Yani hem okul hem işten kendimi mezun etmiş oldum. Allah razı olsun o dönemde yaşadığım zorluklara rağmen Pasha’da bir aile gibiydik. Garson yardımcısı olarak başladığım işime barmen, garson ve müdür olarak devam ettim. Müdür olarak ayrıldığım Pasha’dan Burger King firmasına yardımcı müdür olarak başladım. Burger King benim için ilk kez resmi bir Amerikan firması oldu ve bu ülkeye gerçek bakış açımı açtı bana. Yardımcı müdür olarak başladığım Burger King’den genel müdür olarak ayrıldım ve şuanda dünya markası olan Le Pain Quotidien restaurant zincirine katıldım. Uzun yıllar kariyerime orada devam ettim. Bana kattığı öğrettiği çok şey var bu firmanın. Oradan Simit+Smith CEO’lüğuna geçtim. Şimdi kendi markamın başına geçmiş bulunmaktayım. “SİMİT+SİMİTH İDDİALI BİR GİRİŞİMDİ” -Koç Holding’e ait Smith&Smith’in Amerika operasyonunu içerisinde yer aldınız. Bu de-
neyim ile ilgili bilgi verir misiniz? -Simit + Smith benim için çok iddialı ve çok önemli bir girişimdi. Herşeyden çok ülke değerlerim için çok önemliydi. Ne kadar uzak olsakta ülkemizden milliyetçiliğimizden hiç ödün vermedik. Uzun yıllar çalıştığım bu piyasada maalesef bir Türk markasının çoğalıp franchise olduğunu ya da emin adımlarla adından söz ettirdiğini göremedik. Ben gecemi gündüzümü simit ve ülkemizin tanıtımı için harcadım. Sağolsun yatırımcılarımızda bunu görüp destek verdiler. Fakat çok zor bir misyon olduğunun farkına vardılar. Amerika’da bagel’a karşı simit. Bunun için sağlam bir yatırım ve ülke desteği gerekli ve bu ülkede maalesef bizler birlik olamıyoruz. Bunu başardığımız zaman gerek simit gerek boyöz, gerekse Yunan adıyla satılan dönerimiz yer alacaktır. Simit mücadelimiz sonunda gerek tv, gerek haberler ve en önemlisi doğal yönden Zagat listesine girmek oldu. Benim için hiç bir parayla alınamayacak bir değerdir. Ülkemizin en güzel ve en çok yenilen bir ürünü olan simitimizi buraya yerleştirebildik çok şükür. Neden Simit+Smith ile yollarınızı ayırdınız? Simit+Smith güzel bir çıkış içinde fakat yatırımcıların doğal olarak beklentileri maddi olur. Şirket veya yatırımcı ne kadar büyük olursa olsun bekleme gibi lüksleri de yoktur. Doğal olarak değerlerden çok rakamlar tartışılmaya başlar. Ve değerlerimizin kültürümüzün önüne bir engel olunur. Daha fazla mücadele verecek güç kalmayıncada maalesef havlu atılır..
TÜRKİYE’Yİ TANITMA HEDEFİ
Başka ülkelerin mutfaklarını içeren restaurantlar açmayı düşünür yor musunuz?
Hedef restaurantı belli bir seviyeye getirip ve bünyemize yeni yatırımcılar ekleyip başka alışveriş merkezlerine yönelmek. Türkiyemizi gıda ve hizmet sektöründe tanıtmak. Hudson Mediterranean Grill’in New Jersey dışında başka yerde açmayı düşünüyor musunuz?
TÜRK MUTFAĞI VE AVM’LER
ef olöz ürnu sda bir de az, er eal
Türk restaurant ya da girişimciler hep alışveriş merkezine girmek ister ama başlangıcı yapamazdı. Bende bunun farkındaydım. Genellikle alışveriş yerlerinde pizza, bagel, sushi ve chinese olur . Çok büyük bir pay vardır burda bizim Türk yemeğimiz için. Ve Türk yemeği denince direkt kebab ve döner gelir akla. Oysa daha fazlası var. Ve bu sefer kendi gücümüz ve biraz destek ile bu işi üstlendik. Amaç Türk mutfağının alışveriş merkezlerinde yayılıp yabancıların Türk mutfağı ile kaynaşması.
bir er-
Hudson Mediterranean Grill, temmuz ayında ilk yılını doldurdu. İlk yılımızda bir çok yerli ve yabancı ünlüyü, saygın işadamını ağırladık. Bununla beraber Amerika’da bir çok yerel ve yabancı basında yer aldık. Hedefimiz Türk mutfağının yayılıp tanınması tabiiki. 23 Nisan da 150-200 çocuklu ailelerimize yemekli birgün yaşattık maksat çocuklarımız ve ailelerin bir araya gelmesi. Bunun gibi bir çok girişimde bu-
adi ük kar ülha da
sektörlerde ilerlemek güzel olucak.
Söz konusu restaurant ile ilgili hedefleriniz nedir?
ok ke ar z-
ı-
lunduk ve bulunmayı da hedefliyoruz.
Hudson Mediterranean Grill’i açma fikri nasıl oluştu?
Aynı restauranta ilişkin şu ana kadar olan çalışmalarla ilgili bilgi verir misiniz?
New Jersey çok geniş ve alışveriş merkezleri ile dolu bir bölgemiz. Bu bölgede yayılmayı, gelişmeyi daha gerçekçi görüyoruz.
‘YENİ LOKANTA SAHİPLERİNİN ÖNÜ AÇILMALI’ Genç bir işletmeci olmak avantaj mı, dezavantaj mı? Genç olmanın dezavantajı da avantajı da bulunmakta maalesef. Amerika’da gıda ve hizmet sektörü genellikle insanların seçenek ya da tercih olarak seçmelerinden çok iş olsun diye girdikleri bir sektör haline gelmiş bulunmakta. Aşçılık, garsonluk yapan insanların iş sahibi olma amacı ile açılmış bir çok mekanla dolu ortalık. İşi layıkı ile yapan mekan çok az. İşletmeci olmak ya da bu şekilde öne çıkmak ile lokanta sahibi olmak arasında fark var. Restaurant işletmeciliğine ilişkin önerileriniz nedir? Bizler daha bu sektörde öne çıkamadık. Yakında Türkiyeden gelen Nusret gibi markalarla biraz daha güçleniriz inşallah. Eski lokanta sahiplerinin yeni nesillerin önünü açmaları güzel olur. Yardım destek olmak güzel kimsenin kimseye rakip olacağı yok. Herkes nasibini yaşar inşallah çok daha fazla restaurant açılır ve daha çok güçleniriz. Amerika’da Türk yemek kültürüne ait işletmelerle adınızı duyurdunuz. Bu, özel bir tercih mi? Evet kendi kendime kimseden destek ya da gelir sağlamadığım ama kendime misyon edindiğim bir görev. Bu konuda pes etmedim, etmeyeceğim de. En azından benden sonra bunu üstlenecek kişilere bir basamak taban oluşturmuş olmayı isterim. Ülkemizin bayrağını bu sektörde dalgalandırmayı hedefliyoruz. Restaurant, hotel gibi
,Neden olmasın ticaret bu sonuçta, fakat öncelik kendi mutfağımız. Amerika’da gıda pazarına ilişkin düşünceleriniz nedir? Söz konusu pazarın avantaj ya da dezavantajları nedir? Amerika’da gıda pazarı çok büyük ve önü çok açık olan bir market. Pastada herkese yetecek kadar bir pay var. Restaurant işletmeciliği ve sektöre ilişkin Türkiye ve Amerika arasındaki fark nedir? Türkiye ile aramızda çok fark var. Müşteri farkı! Özellikle maaşlar, giderler, inşaat ya da izinleri başlı başına bir iş ve destek gerekli bu konularda.
OTEL VE İNŞAAT
-Başka sektörlere yönelmeyi planlıyor musunuz? Hayalimde kalan iki şey var; otel ve inşaat. Söz konusu sektöre yatırım yapmak isteyenlere önerileriniz nedir? Amerika büyük çok büyük bir market ve güzel fırsatlar var. Kapımız herkese açık. Ülkesini seven ve yatırım gücü olan işadamlarının artık Amerika’ya sağlam girişimlerde bulunmalarını bekliyoruz. Bizde sizlere faydalı olabilirsek ne mutlu. Türk misafir perverliğini ve mutfağını tanıtmak için herkesin bir hedefi olmalı bence..
Türk tiyatrosu Broadway’de sahnesine kavuştu TARTE Kurucusu Ayşe Eldek Richardson, Türk tiyatrosunun artık kendi sahnesine kavuştuğu müjdesini verdi. Richardson, West End Theater 86 sahnesinde Ekim ayından itibaren oyunların sahneleceğini söyledi. Dilek ESKİ BEZİRKAN
Amerika’da yaşayan Türkler, Türk kültürünü tanıtmak için başarılı çalışmalara imza atmaya devam ediyor. Türk kültürünü Amerika’da yaşatmak ve kültürümüzün her yönünü Amerikalılar’a tanıtmak amacıyla kurulan Türk Amerikan Repertuar ve Eğlence Topluluğu (Turkish American Repertory Theater Entertainment – TARTE) Kurucusu Ayşe Eldek Richardson da bu başarılı isimlerden biri. Aynı zamanda tiyatro oyun yazarı ve sanatçısı olan Richardson, Türk tiyatrosunun bundan böyle kendine ait bir sahnesi olacağı müjdesini verdi. Broadway’da yer alan West End Theater 86 adlı sahnede artık kendi eserlerimizin sahneye konacağını kaydeden Richardson, “Ekim’in ilk haftası itibariyle herkesi bekliyoruz. Tuncer Cücenoğlu’nun Matruşka’sı ile FJK Dans grubunun programı olacak. Sevgili Tolga Savacı da grubumuza katıldı. O da Amerikan sahnesinde ilk perfomansını bizimle açacak” dedi.
TARTE, 2011 YILINDA KURULDU Amerika’ya 1997’de oyunculuk okumak için geldiğini kaydeden Richardson, “Harvard’da 1 sene okuduktan sonra New York’a gelerek efsanevi Uta Hagen ile tanışarak onun eşi Herbert Berghof ile kurduğu HB Studio’da eğitim gördüm” diye konuştu. Pek çok oyunlarda yer aldığını ve
2003 yılında Sigournet Weaver ve eşi Jim Simpson’un tiyatrosu Flea Theater’in kadrosuna girdiğini de anlatan Richardson, son olarak “The Defenders” ve “Blacklist” dizisinde yer aldığını kaydetti. TARTE’yi ise 2011 yılında Amerika’da kültür alışverişini sağlamak ve Türk kültürünün bilinmeyen yönlerini sanatla Amerikalı seyircilere sunmak adına kurulduğunu ifade eden Richardson, bugüne kadar sahneledikleri oyunlar ile ilgili şu bilgileri verdi: “Atatürk ile ilgili bir oyun olan ‘To Love’ ile Sympony Space’te açtık ilk sezonumuzu. Ardından Kennedy ödüllü yazarın Fatih Sultan Mehmet ve Bellini’yi konu alan oyunu Bellini and Sultan ile NY Uluslararası Fringe Festivali’nde kapalı gişe oynadık. Keloğlan Müzikali’ni de unutmamak gerek. Orijinal senaryosu ve müzikleriyle, tap dansından modern dansa kadar, devlerinden korsanlarına kadar bir müzikali en eğlenceli yapan unsurlarıyla Chain Tiyatrosu’nda sahneledik. “
SANATSEVERLERDEN DESTEK BEKLENTİSİ TARTE’nin performans yapacağı sahnenin Broadway’de yer alan West End Theater 86 olduğu bilgisini veren Richardson, “Ulaşılması her yerden çok kolay. 1 treni hemen önünde indiriyor. Pan Asian, Ma-Yı Theater, Russian Arts Theater gibi pek çok grup burada eserlerini sahneye koymuştur. 74 kişilik olan bu salonda yüzlerce proje hayata geçti” dedi. Söz konusu sahnenin TARTE için harika bir basamak olacağı yorumunda da bulunan Richardson, “Tabii ki bunu korumak için de bir
yardım kampanyası başlattık ve umuyoruz sizlerin de desteğiyle uzun süre bu sahneyi elimizde tutup çeşitli prodüksiyonlar sunacağız sizlere. Tüm sanatsevenlerimizin desteğini bekliyoruz” diye konuştu.
TOLGA SAVACI’NIN İLK PERFORMANSI TARTE olarak bu yıl başarılı adımlar attıklarını ifade eden Richardson, “İmmigration Art Summit’teki katılımı ardından
Göçmen Sanat Koalisyonu’nun kurucu üyesi oldu. Aynı dönemde de West End Tiyatrosu’ndan sahne teklifi yapıldı” dedi. Bu son gelişmenin artık Türk tiyatrosunun kendi sahnesine kavuştuğu anlamına geldiğini de kaydeden Richardson, şöyle devam etti: “Bir başka dans grubuyla paylaşıyoruz. Her sene bize öncelik tanıyarak hangi haftalarda performans yapmak istediğimizi soracaklar. O haftalarda bizler de size oyunlar, dans programları ve müzi-
kaller getireceğiz. Ekimin ilk haftası itibariyle herkesi bekliyoruz. Tuncer Cücenoğlu’nun Matruşka’sı ile FJK Dans grubunun programı olacak. Sevgili Tolga Savacı da grubumuza katıldı. O da Amerikan sahnesinde ilk perfomansını bizimle açacak. Tiyatro ve sanat hiçbir zaman uyumaz. Hep bir yenilik , her zaman yeni projeler ve ortak yapımlar olacak. Yazar grubumuz ve bize yeni katılan sanatçılarla harika bir başlangıç bu.”
“Ego, hayata engeller koyar Hobi, ego duvarlarını kırar” Kanserle ilgili araştırmalarıyla tanınan Afşar Barlas, spor, sanat ve müzik alanındaki hobileriyle hayli ilgi görürken, egonun hayatı engellediğini, hobilerin ise ego duvarlarını kıran yeniliklere açılan bir kapı olduğunu söyledi. Dilek ESKİ BEZİRKAN Kanser araştırmaları nedeniyle Amerika’ya geldi. Bir yandan New York’da bir kanser araştırma merkezinde moleküler alanında araştırmalarını sürdüren Afşar Barlas, bir yandan da belkide alışılagelmişin dışında spor, sanat ve müzik alanındaki hobileriyle hayli dikkat vekiyor. Yeni bir hobi öğrenmenin, araştırmanın bilinmeyene bir yolculuk olduğunu ve denerken başarısız olmayı içerdiğini kaydeden Barlas, nefsin yeni hobi öğrenmeye engel olmaya başladığını söyledi. Barlas, “O yüzden hangi hobi olursa olsun ya da yeni öğrenmeye başladığınız bir alan, sizin için nefsinizi, egonuzun duvarlarını kıran, yeniliklere açılan bir kapı gibidir” dedi. Uğraştığı her hobinin dokunduğu yerin farklı olduğunu kaydeden Barlas, “Hepimizin birden fazla iç dünyası da var; sema manevi dünyaya dokunurken, resim ya da müzik duygusal , surf/cyr wheel ise fiziksel dünyanıza.. ve tüm bunları yaparken birden fazla hayat yaşadığınızı hissetmeye başlıyorsunuz” diye konuştu. Bundan sonra yapmak istediği hobilere ilişkin de düşüncelerini paylaşan Afşar Barlas, sorularımızı şöyle yanıtladı:
BABAMIN İLK RÖPORTAJI YAŞAR KEMAL İLE - Kısaca kendinizden bahseder misiniz? - Genel cerrahi uzmanlığı sonrası research yapmak üzere Amerika’da NY’da bir kanser araştırma merkezinde moleküler alanda basic research yapmaya başladım. 12 yıldır Amerika’dayım. Anne ve babam Karabük Demir Çelik Fabrikası’ndan emekliler, Babam Uğurol Barlas’ın çoğu sosyoloji alanında olmak üzere 43 basılı kitabı bulunmakta, ilk röportajını ortaokul öğrencisiyken Yaşar Kemal ile yapmış ,16 yaşlarında Türk Dil Kurumu için yöresel kelime toplamak için Güneydoğu Anadolu’da köy köy gezer o kelimeleri TDK’ya Türk Dil Kurumu’na bildirirmiş. Babamın araştırmaları sırasında beni de yanına alması; annemin merak
alanlarıma ve kişisel gelişim alanına yönelik kitaplar alması, motive etmesi, desteklemesi, sanıyorum hayatı farklı algılamamda en büyük şansım, sebebim olmuştur. - Hobileriniz nedir? - Sportif hobiler, müzik hobileri , resim ve diğer hobiler diye gruplara ayırabiliriz ; sportif hobiler olarak Unicycle (Tek tekerlekli bisiklet), Juggling (Top çevirme), dalga surfü, Cyr Wheel (Türkçesi henüz yok, 1520kg ağırlığında metal yuvarlak çemberin içinde kendinizi dengeleyerek elleriniz ve ayaklarınızla çeviriyorsunuz), slackline denen gevşek ip üzerinde yürüme, freeline kaykay (her bir ayağa bir tane olmak üzere iki kaykay) ,normal kaykay, snowboarding, dual snowboarding (her bir ayağa snowboard) ; aikido, voleybol, satranç sayılabilir . Müzik alanında ney, quena (And (peru-ekvator) flütü) ve diğer bir çok flüt, handpan denen vurmalı çalgılar ve diğer vurmalı çalgıları da denemeye başlıyor insan (ney üflemeye başladıktan sonra dilsiz kaval, Mey, japon shakuhachi flütü de denemeye ve sonra tüm bu farklı flüt aletlerini ve hikayelerini okudukça onları kendiniz üretmek/ yapmak için uğraşmaya başlıyorsunuz).. Resim alanında ise anamorfik çizim (anamorphic drawing) denen 2 boyutlu düzensiz çizimin belli açıdan bakıldığında 3 boyutlu görünme yöntemi, Zen tangle denen ufak tekrarlayıcı çizgiler, airbrüsh denen boyayı hava ile püskürterek çizme ve tüm bunların karışımlarını deniyorum. Diğer alanlarda ise Sema öğrenmek, astronomi, astrofotoğrafı, fotoğrafçılık, dağcılık,kampçılık , Tiny House denen ufak evler, Vandwelling denen SUV arabada kendi başına yaşama (self sufficient life) , minimalist sade ve az eşyalı yaşam, lucid dream denen rüyada bilinçli hale gelmek, rüya görme sanatı da herhalde bu gruba girer.
“HER GÜN 1440 DAKİKAMIZ VAR” - Ne zaman ve nasıl bu tür hobiler edinmeye başladınız? - Zaman en değerli hazinemiz. Her gün 24 saat 60 dakikamız var yani 1440 dakika. Zamanı değerlendirirken ilgi alanından çok etki alanına yönelik zamanı vermeyi önemsiyorum, yani verdiğiniz enerjinin sizi bugüne göre yarın daha farklı bir noktaya taşıması.. Siyaset, spor, tv izleme, günlük
dertleri konuşmayı nefsimiz/egomuz seviyor, çünkü ego/nefs değişmek istemez ve kendi sınırlarını korumak ve enerjiyi koruyan tekrarlı hareketler yapmak ister.. Yeni bir hobi öğrenmek, araştırmak ise bilinmeyene yolculuktur, denerken yapamamaktır, başarısız olmaktır. İnsanın zihin/ego sistemi etraftan başarı endeksli şartlanmasıyla da çoğunlukla iyi yaptığını yapmak ister ya da alıştığını. Nefsiniz iç sesiniz yeni hobi öğrenmeye engel olmaya başlar çünkü değişmek istemez, başarısız olmak istemez, negatif düşünceler ile sizi vazgeçirip alıştığı refleksleri yapmak ister. O yüzden hangi hobi olursa olsun ya da yeni öğrenmeye başladığınız bir alan, sizin için nefsinizi, egonuzun duvarlarını kıran, yeniliklere açılan bir kapı gibidir, ben öyle hissediyorum. - Hobileriniz ile mesleğiniz arasında bir bağ var mı?
- Doktorluk, cerrahi bilinmeyeni araştırma, tanı koymak ve o hastaya yönelik tedavi uygulamak. Karşınıza bir hasta geliyor ve 5-10 dakika içinde doğru tanıyı koymanız ve o tanıya uygun tedavi başlamanız gerekiyor. Apandisit ise ameliyata almanız, apandisit ile karışan kist ya da başka durumlar ise ilaç tedavisi ve bu kararınız hasta için çok çok önemli. Tanıyı doğru koyup koyamadığınız da ama erken ama geç karşınıza çıkıyor. Hastanız aslında bir ailenin, sevdiklerinin en değerli varlığı, belki yarım asırlık eşi, belki canından çok sevdiği çocuğu, herşeyi.... Bu bilinçle hasta olarak değil ama en değerli varlık olarak yaklaşmanız gerekiyor. Sevdiğim bir söz var “hastalık yok, hasta vardır”, her insanın bağışıklık sistemi ayrı, genleri farklı, bir çok değişkenle birlikte hastalıkla etkileşimimiz farklı. İnsa-
nın tek kalp atışının fizyolojik açıklaması için yüzlerce sayfa okumanız gerekir. Her organımızın çalışması inanılmaz mucize ve dokulardan hücrelere hatta hücre altı düzeye indikçe hücredeki ufak maddelerin çalışması sırasında olan düzenekler. Ve insani tanımaya başladıkça, içine girmeye başladıkça; dünyanın evrenin ne kadar harika olduğunu, ne kadar değerli olduğunu farkediyorsunuz. Diğer yandan hastalıklar ölümler sırasında hayatın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu.. Bir çok kişi için rutin doğal olan bir işlem mesela tuvalete gitmenin bile ne kadar mükemmel olduğunu fark ettiğiniz an, hasta olanların o işlemlere doğal yapabilmek için herşeylerini verebileceklerini gözlemlediğiniz an, dünyaya da tüm bakışınız da değişiyor. Ve hayatı dolu dolu yaşamak, --müziğinden yeni hobilere yeni deneyimlere-- sizi kaplıyor. - Çok farklı hobiler edinmenizdeki neden ya da nedenler nedir? - Hobiler de aslında işte bu hayatı deneyimleme, yaşama açısından sizi zorluyor, kapılar açıyor. Ve Amerika’da en güzel şey, düşünebileceğiniz ya da düşünemeyeceğiniz her tür hobi için bir toplantı/event hatta ders bulabilirsiniz. Amerika’da Beat box dersi aldığım da oldu, vantroloğluk (karından konuşma) ya da unicycle için onlarca insanın iki haftada bir parkta rutin toplanıp kendi yeteneklerini paylaşmaları, cyrwheel için bile ayda bir bir parkta toplanıp hep birlikte çok iyi olandan yeni başlayana saatlerce çalışabiliyoruz. Neyi öğrenmek neye ulaşmak istiyorsanız hem kaynak hem onu severek öğretecek insanlar bulabiliyorsunuz.
BİRDEN FAZLA HAYAT - En çok hangi hobinin sizin iç dünyanıza ya da bedeninize uygun olduğunu düşünüyorsunuz? - Her hobinin sanıyorum dokunduğu yer farklı. Hepimizin birden fazla iç dünyası da var; sema manevi dünyaya dokunurken, resim/müzik duygusal , surf/cyr wheel ise fiziksel dünyanıza.. ve tüm bunları yaparken birden fazla boyutta çok farklı dünyalara alanları deneyimliyorsunuz. Birden fazla hayat yaşadığınızı hissetmeye başlıyorsunuz. - Söz konusu hobilerin özel ya da iş yaşamınıza nasıl bir katkısının olduğunu düşünüyorsunuz? Kesinlikle. hobiler hayatın kalıplar dışında, çok farklı duyguları, tecrübeleri , bakış açı-
larını gösterdiği için, özel ve iş yaşamına da bu farkındalık yansıyor, ki zaten tüm hayatı algılayışınız farklı oluyor. Her tatile gittiğimde hobileriniz yapmaya başladığınızda ilgi oluşuyor. Hobiler dilini bilmediğiniz, 2-3 dakika önce tanıştığınız insanlarla aranızda kalpten bir köprü kuruyor. Tatile hangi ülkeye gidersem o ülkedeki fakir/ihtiyacı olan bir okula ziyaret edip ihtiyaçları olup olmadığını ve mesela öğrencilere top çevirmeyi, basit sihirbazlık/ illüzyon öğretebileceğimi söylüyorum. Ve çok büyük mutlulukla kabul ediyorlar. İspanyolca konuşulan okullarda ben onların dilini bilmediğim halde, onlar İngilizceyi çok çok az bildikleri halde , bu hobiler bir anda bağ kuruyor, ve çok güzel özel dostluklar oluşuyor.
1000 KEZ SKY DİVİNG
İÇ SESİN SUSTUĞU HOBİLER
- Bundan sonra yapmayı düşündüğünüz hobileriniz ile ilgili bilgi verir misiniz?
- Bu hobilerinizi tercihinizde kriterleriniz nedir? - Bilinç üst belli bir kriterim olduğunu düşünmüyorum, ama belki bilinçaltımda vardır. Herhangi bir hobiyi zihniniz/iç sesiniz konuşmadan sadece o anda olarak yapmaya başladığınız an , zaten o hobi o isminden cisminden çıkıyor ve sizin için farklı bir enerjiye dönüşüyor. Hangi hobi olursa olsun, iç sesinizin sustuğu, sizin kalbinizin ruhunuzun o anda bir olduğu her hobi tercih kritetim sanıyorum! - Hobilerinizde başarılı olmak sizin için önemli mi? - Başarı hiç hiç önemli değil, o hobiyi yapıp yapamamanız bile önemli değil. Sonuçtan çok o hobiyi öğrenirken aldığınız mutluluk, deneyim. Zaten her hobi kendi içinde o kadar uçsuz bucaksız ki. Örneğin jugglörlükü ele alalım, 3 top çevirmeye çalışırken ilk defa yaptığınızda çok mutlu oluyorsunuz, sonra 3 topu 1-2-3 kez devamlı atabilmek, sonra yeni bir trick öğrenmeye başlamanız, ki yüzlerce trick var.. 4 topa başladığınızda sanki yeni bir hobi öğreniyor gibi oluyorsunuz, ve o yüzden hangi hobi olursa olsun; bir hobiyi bildiğinizi düşünmüyorsunuz, hep yeni bir trick, yeni öğrenme heyecanı, ve onu oğreninceye kadar geçen yapamama/başarısızlık.. Başarı, mutluluk onu yapmak değil, sonuç değil, o yolu yaşamak, o yolculuk sırasında aldığınız hissettikleriniz duygularınız. Maalesef toplum bize hep sonuç odaklı koşullu sevgiyi/mutluluğu öğretmiş, ama hobilerde o hobiyi deneyimlemek, o seyahat, yolculuk en büyük hazine.
- Yapmak isteyip de yapamadığınız birşey var mı? - Öncelikle her hobinin , şu an için öğrenmediğim bir sonraki hareketi , yapmak istediğim ama şu an için yapamadığım sınıfına giriyor. Ama yeni başlamak istediğiniz ama yapamadığınız hobi açısından soruyorsanız “wingsuit flying” ya da başejump denen sky divinging kanatlarla uçan hobi diyebilirim. Wingsuit için 1000 kez kendi başınıza sky diving yapmanız gerekiyor. Çok uzun emekler ve çalışma gerektiriyor; yapmayı inanılmaz arzuladığım ama o noktada olamadığım hobi sanıyorum “wingsuit flying” .
- Spor hobilerine yeni yeni kite surfing denen uçurtma/paraşüt surfü , müzik için “overtone singing” denen Orta Asya’daki Tuva Türkleri’nin geniz/gırtlak ses tekniği ve diğer hobiler grubunda Samanyolu astrofotoğrafçılığı ve İspanyolca öğrenmeye devam etmek bu yıl yapmak istediğim hobilerden. Tabii her hobi çok iyi bilgi toplamayı, sonrasında iyi bir gözlemi ve çok çok çalışmayı gerektiriyor. Ama eminim 2-3 ay içinde kimbilir hangi süprizlerle renklerle farklı hobiler deneyimlerle karşılaşacağız. Bu evren o kadar renkli, o kadar boyut çeşitlilik taşıyor ki, hangi hobi olduğu hiç önemi değil, ve gelişmeye değişime açık her alan hepimiz için heyecanla mutlulukla enerjiyle dolu bizi bekliyor. İlla egzantrik hobi ya da zor farklı hobiye de ihtiyacınız yok. Bugün hayatınızın ilk günü, sadece bugün 24 saat , 1440 dakikanız var. Hayatınıza o negatif erteleyen engeller koyan iç sesinizi/nefsinizi/egonuzun farkına varıp; gülümseyip farkındalığınızla uzun zamandır yapmak istediğiniz bir hobiyi alın ve bugün hiç bir amaç hedef olmadan sadece 10 dakika yapın.. göreceksiniz , Mevlana Rumi’nin anne karnındaki rahat güvenli ama sınırlı alandan o uçsuz bu-
caksız dünyaya doğan bebek gibi yeni bir boyuta hayata başlıyor olacaksınız .
TEK TÜRK SÜPER DELEGE Murat Güzel hayalini süsleyen ya da başaramadığı 15 bin markete ürünlerini satmayı başardı.
Hem iş dünyasında hem de politikada başarılı. Firmasını organik meyve suyu sektöründe üçüncü sıraya çıkarmayı başaran işadamı Murat Güzel, politikadaki başarısını daha ileriye taşıyarak Demokrat Parti genel merkezi yönetim kuruluna seçilen ilk ve tek Türk oldu. Türkler’in Amerikan politikasında yer almasının bir elzem olduğunu vurgulayan Murat Güzel, Amerikan toplumuna faydası olmayanın Türk toplumuna da bir faydası olmayacağını söyledi. Kendisinin politikada Tükler’in sesini duyurma konusunda elinden geldiğini yaptığını ifade eden Güzel, Türkler’in politikada yer almamasının ise üzüntü verici olduğunu kaydetti. Dilek ESKİ BEZİRKAN O, hem iş dünyasında hem de Amerikan politika hayatında başarılarıyla hayli dikkat çekiyor. Organik dondurulmuş, kuru meyve ve sebze ile organik meyve suyu sektöründe faaliyet gösteren firmalarını pazarda üçüncü sıraya taşıdı ve Amerika genelinde birçok firmanın yapamadığı marketlerin raflarında ürünlerin yer almasını sağladı. Üstelik bugüne kadar belki de birçok firmanın
İş dünyasında olduğu kadar politikada da başarısını hep yukarılara taşıdı. Amerikan politikasında politikacıların seçiminde ve desteklenmesinde karar verici komitede etkin görevlerde yer alıyor. 2012 yılında ABD eski Başkanı Obama’nın seçilmesinde etkili olan tek Türk delege oldu. Aynı zamanda Ulusal Demokratik Etnik Koordinasyon Konseyi (National Democratic Ethnic Coordinating Council, NDECC) Finans Komitesi Başkanı ve son yapılan ABD başkanlık yarışına katılan Hillary Clinton’un seçim kampanyasında finans komitesi üyesi olarak en yüksek seviyede istişare halkalarında yer aldı. Son olarak bir kaç ay önce Ulusal Demokratik Etnik Koordinasyon Konseyi genel kurul toplantısında Demokrat Parti genel merkezi yönetim kuruluna seçilen ve kamuoyunda bilinen adıyla “süper delege” seçilen ilk ve tek Türk olmayı başardı. Murat Güzel, her zaman birçok konuda “ilk ve tek Türk” olarak anılmayı başardı. Derginiz Sultan Magazine’nin bu ayki kapağına taşıdığımız başarılı işadamı ve politikacı Murat Güzel, sorularımızı içtenlikle yanıtladı: Amerika’ya ne zaman geldiniz? Amerika’ya Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursu ile doktora ve master yapmak için 1986 yılında geldim. Elektronik mühendisiyim. Türkiye’de Hacettepe Üniversitesi’nde asistanlık ve öğretim görevliliği yaptım. Master ve doktora çalışmala-
rımdan sonra yaklaşık 10 yıl özel sektörde yöneticilik yaptım. Sonraları başkaları yerine kendime çalışma kararı alıp kendi ticaretime başladım.
Önce işadamı yönünüzden bahsedelim isterseniz. Organik donmuş ve kuru meyve ve sebze ile organik meyve suyu sektörüne nasıl girdiniz? 2000 yılında Türkiye’den organik kuru meyve, organik dondurulmuş meyve ve meyve konsantresi gibi ürünler getirmeye başladık. Ardından belli bir noktaya geldikten sonra Amerika’daki büyük zincir marketlere bundan yaklaşık 8 yıl önce kendi markamız ile ürün satmaya başladık.
Amerika’daki süpermarketlere girmek kolay mı? - Çok zor. Hatta bununla ilgili bir örnek de verebilirim. Bizim Türkiye’den meyve getirmeye başladığımız 2000 yıllarında Ülker Grubu da pazara girdi. New Jersey’de ofis açtı, Amerika’daki marketlere girebilmek için. Bir ekip de oluşturdular, ancak marketlere girmediler ve daha sonra ofisi kapattılar. Dağıtımcılar ile Los Angeles ve New
E
de ie-
euş k z?
u ve ye krdi
r-
de eer fis ek ttw
York’da daha çok etnik marketlerle sınırlı kaldılar. Ancak bildiğiniz gibi güçlü bir firma. Geçtiğimiz yıllarda Godiva’yı satın aldılar. Pazara tepeden paraşütle girdiklerini söyleyebilirim. Yani Türk ürünlerimizi Amerika’ya getirme işinden çıktılar. Biz devam ettik.
Siz nasıl marketlere girmeyi başardınız? Ülker istese yapardı, burda bir ekip kurdu. Belki de işin zor olduğunu gördü. Amerika pazarında dökme ürünlerde toptan satış kolay olabilir, ancak marketlere satış zor. Amerika’da ürünlerimizi sattığımız Cosco ve Sam’s Club gibi club store’lar, Kroger, Safeway Wegmans ve Stop and Shop gibi süpermarket zincirleri, Walmart, Kmart ,Target gibi mass marketler, ayrıca Walgreen, CVS gibi eczane zincirleri var. Bunların hepsinin çalışma prensibi farklı. Biz marketlere ürün satmaya başlamadan önce Amerika’da büyük marketlerin CEO’luğunu yapmış bir ismi işe alarak başladık. Bu kişi bize Amerika’daki marketlere girebilmek için ilk kapıları açtı. Şu an yaklaşık 100’e yakın satış ekibimiz var.
15 BİN MARKETTE SATIŞTA Ürünleriniz kaç markette satılıyor? - Şu anda Amerika’daki marketlerin yüzde 70’in de ya satışımız var ya da satmak için ilişkilerimiz var. Yaklaşık 15 bin markette varız diyebiliriz. Biz aynı zamanda ilişkilerimizi de oluşturduk. Önemli olan da bu zaten. Ürün kalitesi ve güvenirliğinden sonra sabır, dürüstlük, azim ve lojistik bizi başarıya götürdü diyebiliriz. Amerika’daki marketler eğer daha önce bilinmeyen bir firma ise yurtdışından mal almak istemiyorlar. Marketlerde kendi adımıza olduğu gibi birçoğunda da onların markasıyla üretim yapıyoruz. Özel markaları var. Onlar için de ürün yapıyoruz.
Ürün yelpazeniz nedir? - Smart Juice markası altında hiç bir katkı maddesi olmayan organik meyve sularımızın yanı sıra Smart Kids adını taşıyan markamız altında anne ve babaların hiç tereddüt etmeden alabilecekleri bar, snacks ve küçük meyve suları gibi geniş bir yelpazede olan çocuklara özel markamız var. Incirimiz ve Malatya kayısımız olmak üzere kuru meyve, bunun dışında dondu-
rulmuş ürünlerin yer aldığı Smart Harvest markamız var. Bu marka altında da meyvelerimiz var, son zamanlarda da oldukça tutan organik donmuş smoothie yapıyoruz. Bunlar da oldukça ilgi gördü.
tarafından bizim için üretiliyor. Bebeto markası altındaki ürünlerimiz ise burada üretiliyor. Çok miktarda ithal söz konusu.
Üretim ile ilgili bilgi verir misiniz?
LİSANSLI ÜRÜNLER Şekerleme ile ilgili çalışmalarınız da var değil mi? - Türkiye’den Kervan Gıda firması ile ortak olduk. Bu ortaklığımız sonucunda “Bebeto” ve “Yumy Yumy” markalarını kullanıyoruz. Ayrıca bazı lisanslı ürünlerimiz de mevcut. Amerika’daki profesyonel futbol ligi NFL ile anlaşma yaptık. NFL futbol takımı oyuncularının isimlerini ürünlerimizin üzerine koyduk. Amerika’da her evde bilinen pastel boya markası Crayola ile de lisanslı ürünlerimiz var. Ayrıca çocukların çok sevdiği karakter olan ve ‘Currious George’ adını taşıyan çizgi filmindeki karakterlerin isimlerinin de yer aldığı lisanslı ürünler yapıyoruz. Ayrıca meyve oranı çok yüksek, çocukların öğün aralarında yediği ürünler yapıyoruz bu markalardan. -
Türkiye’den ne kadar ithal ediliyor?
Bazı ürünler beraber çalıştığımız İzmir Nimeks ve Mapeks , bazıları Niğde’deki Göknur firması ve şekerlemede ise Kervan
Organik meyveye ilişkin ürünlerimizin üretimi Türkiye’de yapılıyor. Şekerleme ürünlerimizin üretimi de Türkiye’de. Ancak Smart Kids ürünleri ile bazı ürünler Amerika’da üretiliyor. New Jersey, New York ve New Hampshire gibi yerlerde üretimimiz söz konusu. Kısa ve uzun vadeli hedefleriniz nedir? Ürün kalemlerimizi artırmayı, Amerika’da daha çok markette ürünlerimizi satmayı arzu ediyoruz.
Pazar payı nedir? Organik meyve suyunda Amerika’da 3’üncü sıradayız. Ürünlerimiz organic ve hiç bir katkı maddesi olmayan, yüzde yüzde yüz organik kategorisinde yer alıyor. Çocuklara yönelik Smart Kids markamız için yeni olduğumuzu söyleyebilirim, ancak bu konuda da ilerdeyiz. Aynı konsepti kullanan başka firma yok diyebilirim. Yine bu marka altındaki ürünlerimi-
zin çeşidini de artırmayı amaçlıyoruz. Şu anda piyasadaki ürünlerde çok katkı maddeleri var. Ürünlerimizi bu nedenle daha sağlıklı hale getirmeye çalışıyoruz.
hacmi 20 milyar dolar. Bu çok az. Bunun çoğunluğunu da Amerika’nın Türkiye’ye satışı oluşturuyor zaten. Şu an Chobani yoğurtları var Türk olarak. Ancak onlar burada üretip burada satış yapıyorlar. Türkiye’deki ürünlerin de bu-
SEKTÖRÜNDEKİ TEK TÜRK BÜYÜK FİRMA
raya gelmesi çok önemli. Başka sektör ya da sektörlere girme düşünceniz var mı? Yiyecek konusunda başka çalışmalarımız var. Ancak henüz bunları söylemek için erken.
Amerika pazarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
OBAMA’YI SEÇEN DELEGE
Amerika pazarı büyük bir pazar. Dünyanın en büyük tüketim pazarı. Benim faaliyette bulunduğum sektörde Türkler’in olmaması büyük bir kayıp. Türkler’in olmamasının nedeni de bana göre şöyle: Türkler çok aceleci ve hemen pazara girip sonuç almak istiyorlar ve büyük karlar bekliyorlar. Bunlar Türkler’in pazara girmesini zorlaştırıyor. Ürünlerinizi bu ülkenin ağız tadına uygun hale getirmeli ve ambalajlarınızı da dolayısıyla pazara uygun hazırlamalısınız. Çok kaliteli ürünlerimiz var Türkiye’de. Ancak örneğin ambalajlarına bakıyorsunuz çok karmaşık. Kimse okuyamaz. Bu pazara girerken mutlaka buranın koşullarını gözönünde bulundurmalısınız. Çalışmalarınızı buna göre hazırlamalısınız. Ayrıca ürünlerinizin kaliteli ve daha önemlisi bu kalitenin sürekli ve istikrarlı olması gerekir. Dürüst olmak lazım, uzun vadeli düşünmek gerekir. Türkiye’den gelen ürünlerde zaman zaman sürekli ayni kaliteyi göremeyebiliyorsunuz. Pazara uygun çalışma ve ürün ile Amerikan pazarına girememek gibi birşey söz konusu olamaz. Daha çok Türk’ün pazara girmesini arzu ediyoruz. Ülkemizde çok güzel ürünler var. - Sizin bu konuda önerileriniz nedir? Türkler’in pazara girmesi konusunda elimden gelen yardımı yaparım. Artık Türkler’in pazara girme konusunda az önce sözünü ettiğim sorunları aşmış olması gerekir. Dünyanın birçok ülkesi bu pazarda yerini almış durumda. Biz bu konuda çok gerideyiz. Amerika ile Türkiye arasındaki ticaret
İşadamı yönünüzün dışında aktif olarak politikanın içinde yer aldığınızı biliyoruz. Demokrat Parti’de hayli aktif çalışmalarınız var. Bu parti içerisindeki görevlerinizden bahseder misiniz? 2012 yılında ABD eski Başkanı Barack Obama’yı seçen delegelerden birisiyim. Demokrat Parti içerisinde ayrıca çok geniş yetkileri olan süper delege seçildim bundan birkaç ay önce. Aynı zamanda parti içerisinde genel merkez yönetim kurulundayım. Yine Demokrat Parti Etnik Koordinasyon Kurulu’nda Finans Komitesi Başkanıyım. Ayrıca 30 yıldır yaşadığım yer olan Pensilvania’da kimlerin Kongre’de destekleneceği ya da kimlerin senatör seçileceğine karar veren organın da üyesiyim. Amerika için doğru olacak senatör ve kongre üyelerinin desteklenmesine karar veren komiteleri içindeyim. Türkler’in Amerikan politikasında yer alma konusundaki görüşleriniz nedir? Türkler Amerikan politikasında, maalesef, yeterince yer almıyor. Eğitim ve ekonomik olarak diğer topluluklara göre güçlü bir toplum. Ancak kendi sesimizi duyurma konusunda çok gerilerdeyiz maalesef. Ne yapıp edip politikada yer almalıyız. Hepimiz
farklı görüşte olabiliriz. Bunlar bir zenginliktir. Vatan haini olmadıkça, Türkiye’nin aleyhine çalışmadıkça görüşleri ve yaşam tarzı ne olursa olsun birbirlerini desteklemeleri gerekir. İnsanların farklı düşünmelerinden dolayı ötekileştirilmeleri doğru değil. Farklılıklarımızla birlikte bu topluma Türkler’in önemli katkılarda bulunabileceklerine inanıyorum.
Sizce bunun nedeni ya da nedenleri nedir? Bunun bazı nedenleri var. Genelde Amerika’ya gelenler daha çok burada yaşama, uyum sağlama konusunda çaba gösteriyor. Yani moda ifade ile “survivor” modundalar. Okulumu bitireyim, iş bulayım, çocuklarım daha iyi okula gitsin gibi. Hali vakti yerinde olanlar da Türkiye’ye daha çok yatırımın peşindeler. Bu iyi bir şey ama Amerika’yı düşünmüyorlar. Böyle düşünerek de bir yere varamıyorlar Amerika’da . Bulunduğun ülkenin hakkını verebilmelisin. Amerika’ya katkı sağlamadan Türkiye’ye katkı sağladığını söylemek içi dolu bir laf değil.. Dava ruhu ya da activizm eksikliği olarak da söyleyebilirim nedenler arasında. Nerede yaşıyorsak yaşayalım marufu tavsiye ve münkerden nehyetmeyi prensibine inanırım. Burada yaşıyorsak buraya katkıda bulunmak lazım. Kadim değerlerimiz gereği komşusu aç iken kendisi tok yatanlardan olmak istemeyiz. Amerika’daki Türkler daha çok kendi dünyasında yaşıyor gibi. Bu kabuğu kırmak lazım. Amerikan politikasından uzak kalma nedenlerimiz arasında ayakta kalma çabasının yanı sıra Türkler’in bu tür değerlerini burada yitirmeleri olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden nerede yaşıyorsak nasıl vergimizi ödüyor, çocuklarımızı okula gönderiyorsak bizleri yöneten insanlara sesimizi duyurmakta geri kalmamalıyız. Türkiye’de yaşarken öğrencilerimle de ilgilenirdim, burada da herkesle ilgilenmeye çalışıyorum. Amerikalı Türkler’in politikaya girmesi son derece önemli.
Şu an kongre üyeliğine seçilmek için hem adaylara destek karar verecek komite içerisinde olduğum ve hem de seçim kampanyalarına maddi yardım için bana geliyorlar. Doğru insanları seçmek çok önemli. Çocuklarımızın geleceği için önemli. Amerika’ya vereceğimiz çok güzel değerlerimiz var. Bunlar beni motive ediyor.
CLİNTON’IN SEÇİM KAMPANYASINDA - Amerikalı Türkler politikaya girme konusunda istekli davranmıyorlar sanki… - Ben Amerikalı Türkler’in politikaya girmeyelim şeklinde bir düşüncelerinin olduğunu düşünmüyorum. Son olarak ABD Başkan adayı Hillary Clinton’ın seçim kampanyasındaki en yüksek yetkili tek Türk bendim. Burada gündeme getiriyordum. Orada başka vatan hainleri yerine ülkesini de seven Türkler olsaydı, daha etkili olurdu. Finans komitesi üyesi ve kampanyada çalışan biri olarak Clinton ile birçok seçim karar verici toplantıya katıldım. Ama kaybettik . Sesimizi duyurmak için çaba gösterdim. Politikanın yanı sıra normal hayatta Türkler’i nasıl değerlendiriyorsunuz? - Türkler burada çok çalışıyor, işine gidip geliyor. Ama o işin sahibi ben olayım diye düşünmüyor. Ya da şu firmanın CEO’su ben olayım diye düşünmüyor. Türkler’in sadece iyi derecede çalışan olmaktan çıkıp kendi işlerini kurmaları lazım ya da önemli firmaların yönetim pozisyonlarına gelmesi lazım. Böylelikle Amerika’ya ve kendi toplumumuza daha büyük katkımızın olacağını düşünüyorum. Türkler’in burada birlik ve beraberlik içerisinde olduklarını düşünüyor musunuz? Bu çok acı bir gerçek. Türkler maalesef daha çok birbirleri ile uğraşıyorlar. Herkesin kendisinin pozitif bir şey yapması yerine birinin ayağına çelme atmayı marifet biliyorlar. Sevindirici bir tarafı, bunu yapanlar önde gibi olsa da ancak gerçekte toplumun önemli bir kısmının böyle düşünmemesi. Yapılan yanlışlıkları görüyorlar. Birgün bunların biteceğini düşünüyorum. Doğru şeyler yapan insanları kötülemekten vazgeçecekler. Ancak en önemi nedeni Türkiye’den bir rant kapabilir miyim diye düşünmeleri. Bu insanların gözünü karartmış.
“FETULLAHÇILAR İLE UYUŞAMAM” Pensilvania’da yaşıyorsunuz, Fetullah Gülen ile komşuluğunuz vardı diyebilir miyiz? - 1989’da Pensylvania Bethlehem şehrine yerleştim. Gülen’in takipçileri 1994-1995 yıllarında geldiler. 17 -25 aralık 2013 sonrası resmi olarak FETO’ya dönüşen yapının başı Gülen ise 1999 yılında geldi. Bunlar bana 10 dakikalık uzaklıktaydılar. Eğitim çalışmaları vardı, Amerika’da kaybolan Türk çocuklarına dini ve milli değerlerimizi ve unuttukları dillerini öğretiyorlardı. Eksikliği olan bir alanı dolduruyordular . Amerika şartlarında yakın komşumuz olmalarına rağmen dine ve hayata bakış tarzımız ile metodlarımız uyuşmadığı için ilişkilerimiz birbirimize yakın oturmamız olan komşuluğun ötesine geçmedi. Çünkü benim farklı bir hayat tecrübem ve duruşum var. İnsan aklını devre dışı bırakan ve liderlerini kutsallaştıran, dinle alakalı veya alakasız her yapılanmanın bütün kötülüklerin anası olduğuna inanırım. Bu mentalite zamanla liderini kutsallaştırır . Bu sorgulama yöntemi ortadan kalkınca kitleler sürüye dönüşür. Simdi aleyhte konuşan ama o zaman koca koca bakanların bile icazet ve yalakalık için geldiği zamanda benim böyle bir üslubum ve düşüncem olduğu için onlarla komşuluk dışında ilişkim olmadı. Çocuklarımı hafta sonu okullarına bile göndermedim. Ülkemiz aleyhindeki çalışmaları ile ilgili düşünceleriniz nedir? - Başında samimi gözükerek yaptıkları halka yönelik çalışmalar zamanla boyut değiştirip, siyasetçilere ve toplum içerisindeki
kanallara girmek bu yapı içerisinde öncelikli hale geldi. Bu aşamaya kadar Allah için yapıldığı söylenen çalışmalar ciddi bir değişime uğrayarak artık kendi varlıklarını güçlendirmeye dönüştü. İşte tam da bu aşamada “Gülen cemaati” “FETO örgütüne” dönüşmeye başladı. İşin doğrusu bunların topluma ‘hizmet’ten, herkesi kendilerine hizmet ettirmeye geçtikleri dönemden itibaren, bu yapılanma kendi sonunu hazırlamaya başladı. Bu süreç içerisindeki pragmatist metotları, güce ve paraya aşırı ilgileri ve diğer Müslüman gruplarla aralarına mesafe koymaları, toplumdan kendilerini soyutlamaları çöküşün başlangıcı oldu. Yani en güçlü oldukları anda aslında düşüşe geçmişlerdi. Hatta Türkiye’deki gücü belli bir noktadan sonra kendi varlıkları ve güçlerini devam ettirmek için Türkiye aleyhine şeyleri buradaki politikacılara anlatmak da geri kalmadılar. Benim bunlarla aramın açılması Gezi Parkı olayları sırasında Türkiye’yi savunmam ve basılan tek yazımdan sonra oldu. Öyleki bildiğiniz gibi devleti yıpratmak için 17 Aralık’ta yolsuzluk bahanesiyle bir polis ve adli darbe girişimi yapmaya çalıştılar ama başaramadılar. Ülke aleyhindeki çalışmaları , ABD’de de Türk toplumu tarafından ciddi bir tepkiyle karşılandı. Benim gibi uzun yıllardır komşuluk ilişkisi olan insanlar dahi, bu 17-25 Aralık olaylarından sonra komşuluk ilişkilerini tamamen kopardı. Şu an bunların yaptığı Türkiye’yi kötülemek, her yerde aleyhlerine konuşmak. Düşmanlarımıza malzeme veriyorlar. Yeter ki ülke batsın, Erdoğan gitsin, biz ülkeyi yeniden kuralım gibi düşünceleri var. Bu artık pragmatizmin, akla ve hakka galebe çaldığı bir garebet halidir. Moda ifadeyle tam da ‘güç zehirlenmesi’. Şu an attıkları tweetlerle , yazıları ve beni şikayetleri ile en çok saldırdıkları biri oldum. Vatanı seven hiç kimseye dayanamıyorlar.
OBAMA’YA DARBEYİ ANLATAN TEK TÜRK Türkiye’deki gelişmeleri politikacılara nasıl anlatıyorsunuz? Nasıl karşılıyorlar? Beni gördüklerinde ilk sordukları Türkiye’de olup bitenler.. Ben de elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. 15 Temmuz darbe girişimini ilk olarak burada bir tiyatro olarak yorumladılar. Türkiye’nin haklı davasına kendini anlatması çok zayıf. Düşmanların burada devreye girip buradakileri yönlendirmesi ile Türkiye’yi yanlış an-
layabiliyorlar. Ancak politikacılara ve basın da dahil herkese darbe girişiminin tiyatro değil gerçek olduğunu anlatmaya çalıştım. Basında çıktığı üzere aynı zamanda ABD eski Başkanı Barack Obama’ya darbe girişiminin bir tiyatro olmadığını birebir anlatan tek Türk benim.. Kısacası insanların temel ihtiyaçları gibi Amerika’daki politikada da etkili olmak da bir ihtiyaçtır. Türk kökenli Amerikalılar’ın bunu kesinlikle hayata geçirmeleri lazım. Buradaki Türkler’in bazen duyarsız olduklarını düşünüyorum. Kolaylarına da geliyor belki. Türkiye’deki politika yapısı ile buradaki politika farklı. Ortadoğu’da bir dram var, Suriyeliler’in dramı. Sadece Türkler’in kendi sorunları değil, bu tür insanı sorunların çözümünde de sesimizi duyurmamız lazım.
“TÜRKLER’İN POLİTİKADA YER ALMASI ELZEM” - Demokrat Partililer’in sizin anlatımlarınızın ardından olaylara bakışlarında bir değişiklik oluyor mu? -Türkiye’nin aleyhindeki haksız propagandalar o kadar güçlü ki. Murat Güzel olarak elimden geldiğince anlatıyorum. Benim anlatımlarımdan sonra düşüncelerini değiştiren, etkilenen insanlar var. Ama tek başıma ne kadar yapabilirim ki. Ancak lobicilik yapmıyorum. Doğru olan da lobicilik yapmamak. Lobicilik parayla yapıldığı için bu tür insanlar mı dikkate alınır, benim gibi samimi olarak politikaya bir değer katan insanları mı dikkate alırlar? Türkler’in aktif olarak politikada yer almaları bu yüzden de önemli. Kısacası Türkler’in değerlerimizi Amerika’ya taşımaları, sesimizi duyurmaları bakımından Amerikan politikasına girmeleri elzem. Yani ben bu toplumdaki yanlışlıkları görüyorum, bu topluma katkıda bulunuyorum. Bunun için beni içlerine alıyorlar. Aksi durumda beni kabul etmezlerdi. Türkler’in de bu topluma verecekleri çok şey olduğuna inanıyorum. Amerika’daki topluma faydanız olmazsa kendi toplumunuza hiçbir faydanız olmaz. Amerikan iç politikasına değinmek gerekirse 2018 yılında yapılacak ara seçimde Demokrat Parti’nin şansı nedir? - Bu, bir çok konjoktürel faktöre bağlı. Hangi adayların çıkarılacağına, ABD Başkanı Trump’ın ne kadar daha hata yapacağına bağlı. Bunların etki edeceğini düşünüyorum. Hatta şu anda Cumhuriyetçiler’in içerisinde bile Trump’a karşı çıkan insanlar var ve giderek seslerini yükseltiyorlar. Amerika’nın topluma faydalı konulara yönelip onları mesele edinmesi gerekiyor. Dünya barışı olmadan Ameri-
ka barışı olmaz. Amerika’nın kurucuları evrensel prensipleri gözönüne almışlar. Ancak son zamanlardaki bu politikalardan uzaklaştıklarını görüyoruz. Yeniden eskiye dönülmesi halinde dış politikada barış ve adalete önem veren güçlü Amerika yeniden gelecektir. -Cumhuriyetçi partililerle ilişkileriniz nasıl? - Ben kuvvetli bir Demokrat partiliyim. Ancak Amerika’ya katkısı olacak Cumhuriyetçiler’le de yakın ilişkilerim var. Bu partiden de desteklediklerim var. Onlarla da görüşüyorum, konuşuyoruz ve onlara fikirleri söylüyorum. Bu, iki tarafa oynamak anlamına gelmiyor. Burada, konuya göre, ülkenin durumunu partiye tercih eden bir çok kuvvetli partili var. Politikadaki hedefleriniz nedir? - Şu an Amerika’ya gelmiş birinci ve ikinci nesil yeni Amerikalılar diye tabir ettiğimiz insanları politikaya çekme çalışmalarımız var. Sadece Türkler değil diğer ülke insanlarını da kapsıyor. Biz bu insanları politikanın içine alarak hem oy potansiyelini artırmış, hem de demokratik sürece katkımız olmuş olacak. Bu kapsamda ne tür çalışmalar olacak? - Bu kapsamda toplantılar yapıyoruz ve bulunduğumuz bölgelerdeki insanlarla görüşüyoruz. Politikaya kayıtlı olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Bunlar çok önemli. Türkler’in bu konuda da geride olması çok üzücü. KARAR VERİCİLERLE BULUŞTURMA Türkler için benzer çalışmalarınız var değil mi? - Evet onlarla da bu gruplarla yaptığımız gİbi konuşacağız. Yakın bir zamanda başlıyoruz. Zaten fırsat buldukça politikaya girmelerinin önemli olduğunu söylüyor
ve teşvik ediyorum. Bu çalışmaları daha profesyonel bir noktaya taşıyacağız. Şöyle bir projemiz de var: Amerika’da okuyan ya da burda doğup büyüyen özellikle Türkler de dahil gençleri alıp burslar verip gruplar oluşturmayı, bu grupları da Amerika’daki karar vericilerle görüştürmeyi amaçlıyoruz. Ben zaten bu karar vericileri tanıyorum. İlişkilerim de var. Bir nevi staj gibi programlarla üniversitelerin sosyal ya da politika bölümlerinde okuyan insanları karar vericilerle buluşturacağız. Bunun çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda ilişkide bulunduğum, politikada karar verici insanlar var ve bu insanlarla olan tecrübelerimin ülkenin faydası için yeni nesillere de geçmesini istiyorum. - Sizin Türk toplumuna ciddi yardımlarınız var. Hayır çalışmalarınızın yanı sıra gençlere yönelik calışmalarınızı da duyuyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? - Elimizden geldiğince imkanlarımızı paylaşıyoruz. Amerika’da fakirlerin yaşadığı bölgelerde, gerek hamile kalan ve intihar eden ya da imkansızlıktan okulu bırakan 13-15 yaşlarındaki kız çocuklarını yeniden hayata kazandırmak için bulunduğum yerdeki büyük bir organizasyonun çatısı altındaki bu bölümü destekliyorum. Bir insanı kurtaranın dünyayı kurtaracağına inanıyorum. Bu konuda da elimizden geleni yapıyoruz. İnşallah daha fazlasını yaparız. - Son olarak Malatyalısınız. Malatyalılar Amerika’da nasıl bir konumda? -Bir arkadaşımız Malatya USA’yi kurdu. Spor faaliyetleri var, onu destekliyorum. İşadamlarımız da var. Biraraya gelmeye çalışıyoruz. Malatyalılar’ın da iş dünyasında başarılı olduklarını söyleyebiliriz, ancak Amerikan politikasında etkili olmaları konusunda aynı başarıyı gösterdiklerini söyleyemeyiz. Herkes politik bir pozisyona aday olmayabilir ama etkili olmak herkese düşen bir görev. Malatyalılar da politikada etkili olmalılar.
“Türkiye, yabancı yatırımcılar için fırsatlarla dolu “ arasındaki ticaret hacmini artırmak ol duğunu ifade eden Tuncer, projelere ilişkin şu bilgileri verdi: PROJELER
MÜSİAD USA Başkanı Mustafa Tuncer, Türkiye’nin yabancı yatırımcılar için fırsatlarla dolu bir ülke olduğunu söyledi. Dilek ESKİ BEZİRKAN Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) USA Başkanı Mustafa Tuncer, yatırımcıların bir ülkedeki sosyo kültürel ve politik ortamı izlediklerini, dolayısıyla Türkiye’de 15 yıldır istikrarlı hükümetler ol duğunu belirterek, “Ciddi yatırımlar yapıldı Türkiye’de. Yabancı yatırımcı için fırsatlarla dolu bir ülkemiz var” dedi. MÜSİAD USA’in 2013 yılında Amerika’daki bağımsız işadamları ile birlikte kurulduğunu anlatan Tuncer, “Türk iş adamlarının özverileri ile birarayan gelen bir kuruluştur. MÜSİAD Genel Merkezin temsilciliğini de yapmakla beraber ABD kanunlarına göre hareket eden bağımsız ve kar amacı gütmeyen bir işadamları derneğİ” diye konuştu. 100’E YAKIN ÜYE MÜSİAD USA olarak 100’e yakın üyeleri olduğunu ve sektörel dağılım olarak genelde hizmet sektörü, gıda ve inşaat sektörü ağırlık kazandığını ifade eden Tuncer, şunları söyledi: “Genelde Amerika’nın doğu yakasında olduğu için üyelerimiz, bu dağılım çokta şaşırtıcı değil. New Jersey bölgesininde ki restaurant ve inşaat sektörü New York-Massachusset bölgesinde değişkenlik gösterip oradaki çoğunluk hizmet sektörü olarak görülüyor. Bununla beraber profesyone hizmet veren, hukuk, sigortacılık, bankacılık vb sektörlerinde olan üyeleriniz de mevcut.” MÜSİAD USA’in Tükiye ve Amerika arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi yönünde sürekli proje ürettiğini de kaydeden Tun cer, “Projeler hep vardır asla bitmez. Hele ki MÜSİAD gibi köklü ve büyük bir kurumun temsilciliğini yapıyorsanız asla bitmez” dedi. MÜSİAD’ USA’in kuruluş amaçlarından biri olan ve en büyük projelerinin iki ülke
“Bununla alakalı da geçtiğimiz yıllarda yatırımcılar için seminerler düzenledik. İstedik ki şirket kurulumlarında, Amerika`da ticaret yaparken zorunlulukların yasal süreci nedir öğrenilsin. Üyemiz olan avukatlarımız çeşitli seminerler ile bunları yatırımcılara anlattı. Bunun yanı sıra üyelerimize ticari stratejiler vermesi için Türkiye’den konunun uzmanı misafirlerimiz oldu. Türkiye’nin sadece belirli bölgeleri değil daha önce çok dikkat çekilmemiş fırsat bölgelerini de yatırımcılara göstermek için yatırım fırsatları başlığı altında farklı yatırım bölgelerini de üyelerimize ve Amerika’da ki yatırımcılara elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. Yapmayı planladıklarımız aslında çok ama bunun için yeterli bütçe ve zaman gerekiyor. Malum gündemimiz çok yoğun ve çeşitlilik gösterdiği için her proje hemen hayata geçemiyor.” “ABD, EN ÖNEMLİ PAZAR” Amerika’nın en önemli pazarlardan biri ol duğunu kaydeden Tuncer, söz konusu pazar ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Ülke, dünyanın en büyük ithalatçısı olma özelliğinin dışında, dünyanın en büyük doğrudan yabancı sermaye kaynağı konumu ile hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin yöneldiği bir hedef pazardır Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi altında ABD ithalatçısı Türk menşeili ürünler için düşük vergi öder, Türk ihracatçısı için rekabet üstünlüğü sağlar. Yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları bulunmaktadır. Bu yüzden aslında iki ülke arasında kolaylaştırılmış ticari durumlar hem var hem yok.” KORKU VE DEVAMLILIK SORUNU Amerika’ya gelen yatırımcılarla ilgili yaptıkları çalışmaları da açıklayan Tuncer, “Buraya gelen birçok ticari komiteye ev sahipliği yapıyoruz ve onların isteklerine cevap vermeye çalışıyoruz. Yasal süreçlerini hızlandırmak ve doğru güvenilir insanlarla çalışmaları için aracı oluyoruz” dedi. Ayrıca Amerika’daki ticari müşavirlik ve ateşelikler ile ortak hareket ederek gelen yatırımcıların da kendi muhattapları ile buluşmalarına katkıda bulunduklarını dile getiren Tuncer, şunları söyledi:
“Yıllık olarak Amerika’da yapılan EXPO’ları takip ediyor bu konuyla ilgilenenleri MÜSİAD genel merkezi aracılıyla buraya davet ediyoruz. Türk yatırımcıları Amerika pazarına girmek istiyor ama bir yandan da korkuyor. Korkusunu yenip pazara giriş yapanlarda ise devamlılık sorunu oluyor. Devamlılık ve ürün tedarığı konusunda sorunlar çıkıyor. Türk yatırımcı genelde sorumlulukların devamı konusunda sıkıntılı. Aslında Amerika fırsatlar ülkesi ve tüm dünya yatırımcılarının da göz bebeği . Bu yüzden de gerçekten iyi bir kadro ile ön fizibiliteleri sağlam yapılan ticari projelerin Amerika’da her zaman karşılığını bulacağını düşünüyorum. “ “15 YILDIR SÜREN İSTİKRAR VAR” Yatırımcıların uluslararası konjektöre önem verdiğini ve bir ülkedeki sosyo kültürel ve politik ortamı izlediğini ifade eden Tuncer, “Bu bağlamda Türkiye’de 15 yıldır süren istikrarlı hükümetler dönemi var. Ciddi yatırımlar yapıldı Türkiye’de. Yabancı yatırımcı için fırsatlarla dolu bir ülkemiz var” diye konuştu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında da Türkiye ekonomisine yönelik olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışıldığını da kaydeden Tuncer, şöyle devam etti: “Bizler 15 Temmuz öncesi ve sonrası diye değerlendirme yapmıyoruz. Çünkü ekonomik değerlere bakıldığında rakamsal anlamda endişe duyulacak bir durum söz konusu değil. Algı oluşturulmaya çalışıldı bunun farkındayız. Ama bu konuda daha realist olmakta fayda olacağını düşünüyorum. Dönemin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in kredi derecelendirme şirketleri ve diğer büyük yatırımcılar ile darbenin akabinde yoğun ve süratli çalışmaları sonucunda ekonomide varsayıldığı gibi bir duraklama yaşanmadı. Aksine bir sene sonunda bakıldığında 2016 Temmuz ayını kapsayan üçüncü çeyrekte ekonomi yüzde 1,8 daralsada , ardından büyüme verileri ivmelenmiş ve 2017’nin ilk üç ayında yüzde 5’e ulaşmıştır. Bununla birlikle stabil bir ortam isteyen yatırımcının da gözünde tabii ki kötü senaryolar oluştu. Bu dünyanın neresine giderseniz gidin böyle bir darbe teşebbüsünde aynı algı yaratılacaktır. Lakin burada en büyük iş hükümet yetkililerine düştü ve Mehmet Şimşek inanılmaz bir çalışma ve garantör yaklaşımı ile kredi şirketleri ile acil toplantılar düzenledi. Problem odaklı bakmak yerine direkt çözüme gidildi ve yatırımcının rahatlaması sağlandı. Türkiye’ye fon akışı artmaya devam etti. Türkiye’nin yatırımcı algısı şimdi daha da iyileşiyor. “
Sinem Saniye
Almanya’da yaşadıkları dönemde babasının hasta yatağında annesine vasiyeti ile Amerika’ya gelen Sinem Saniye, bugün en başarılı ve birçok ödülün sahibi müzisyen oldu.
Dilek ESKİ BEZİRKAN Almanya’da yaşıyorlardı. Babasına kanser teşhisi koymuşlardı. Babasının son günlerinde annesine “Kızımı Amerika’ya götür, orada okusun, çalışsın, yaşasın” demesi üzerine annesi ile 3 yaşındayken Amerika’ya taşındılar. Hala yaşamını New York şehrinde sürdüren Sinem Saniye, hem sesiyle hem de besteleriyle bugün en başarılı genç müzisyenlerimizden oldu. Cocukluğundan beri her zaman müzisyen olmak istediğini ifade eden Sinem Saniye, amcasının ilk başlarda karşı çıkmasına rağmen kendi bestelerinden oluşan bestelerinin yer aldığı müzik kaydını dinlemesinin ardından destek verdiğini ifade etti. Annesinin ise kendisine her zaman destek verdiğini anlatan Saniye, Sultan Magazine’in sorularını samimiyetle yanıtladı: - Küçüklüğünüz nerede geçti? - Almanya doğumluyum! İlk 3 senem orada geçti. Ana dilim gibi Almanca konuşuyormuşum, daha sonra anneannem dedem İstanbul’dan ziyarete gelince yavaş yavaş Türkçe öğrenmeye başlamışım. 3 yaşımdan sonra New York şehrine taşındık. Böylece küçüklüğümün Manhattan’da geçtiğini söyleyebilirim. Büyükşehirde büyümek aslında benim gibi bir çocuk için çok eğlenceliydi! “UMARIM BABAM GURUR DUYUYORDUR”
- Neden Amerika’ya geldiniz? - Almanya’da bebekken babam hastalandı. Kanser teşhisi konmuştu. Vefat etmesine yakın günlerde hastanede yatarken anneme bir vasiyet bırakmış: kızı Amerika’da yaşasın, okusun, çalışsın. Memleketini çok seviyordu tabi babam ama aynı anda dünya vatandaşıydı. Benim için aynısını istemiş. Annem tüm fedakarlıklarıyla bunu gerçekleştirdi. Umarım babam bizimle gurur duyuyordur.
Foto: Sinem Yazıcı
Foto:Barbaros Sayılgan
- Küçükken beni en çok üzen annemin üzüldüğü zamanlar. Tabii, yaramaz olduğum için bir kısmını ben yaratıyordum! Belkide çoğu kısmı diyebiliriz... Ama o üzüntülü olduğu zamanlar ben de üzüntülü oluyordum. Küçükken beni en çok mutlu eden şey performans vermekti. - Küçükken müzik dışında uğraşlarınız var mıydı?
- Babanız ile ilgili hatırladığınız bir hatıranızı paylaşır mısınız? - Maalesef babamı anca hikayelerden tanıyorum. Başkalarının mutlu anılarından, ve gözyaşlarından. Fotoğraflara bakıyorum, bazen videolara dahi bakıyorum. Az kişide varken babam gitmiş 8mm film kamerası almış ve dünyayı dolaşmış ve kayıda almış. Benide çekmiş bebekken, ve annemi, ama ne yazıkki kendi az görünüyor, sürekli kamera arkasında olduğu için.
“HEP MÜZİSYEN OLMAK İSTEDİM” - Küçükken müziğin dışında ileride meslek olarak seçmek istediğiniz bir alan oldu mu? - Daima müzisyen olmak istiyordum! Babamda öyle istemiş aslında kendisi için ama ailesi izin vermemiş. Neticede mühendis olmuş. Ama ben ise sadece müzik değil herşeye meraklıydım ve hala meraklıyım. Sanatın tüm dallarını severim: Müzik, tiyatro, dans, fotoğrafçılık, ressamlık... Tabi o şimdi ama. Çocuk olarak çok değişik meslekler hedefliyordum. Balerin, ve astronot olmak istiyordum. - Küçükken en çok sizi üzen ve mutlu eden şey neydi?
- Evet, aslında en çok jimnastikle uğraşıyordum! Okula bağlı ciddi bir ekibe katılmıştım, hafta içi okuldan sonra baya çalışma yapıyorduk çok disiplinliydi, ve çok sevdim öğretmenimi. Adı Dreya Weber ve o şimdi Pink gibi müzisyenlerle çalışıyor! Ünlü müzisyenlerin dansçıların havada eşarplarla yapılan jimnastiğinin (aerial gymnastics) koreograf ediyor. Gerçekten müthiş bir şey. - Küçüklükten beri görüştüğünüz arkadaşınız var mı? - Hmm.. Uzun zamandır görmüyorum ama, annelerimiz hamileyken tanıştık diyebiliriz çünkü aileler dostdu. Adı Mahmutcan, yada “MC,” ve onu çok özledim! Kardeşleri var onların da kardeşleri benim kardeşlerim gibiydi. Hepsini çok özeldim.
“AMCAM KARŞI ÇIKMIŞTI” - Müzik ile ilgilenmenize ailenizden karşı çıkan oldu mu? - İlk başlarda rahmetli amcam karşı çıkmıştı. Babam vefat ettikten sonra, o baba yerine geçti. İlk bisiklete o bindirdi, bizi yaz tatillerinde gezdirdi, kaç sene beni okula götürdü getirdi. Onun için onun düşünceleri ve sözü çok önemliydi. Karşı çıktığı zaman çok üzülüyordum tabi.. Sonra ben üniversite 1’i okuyorken, ilk kez bestelerimi demo şeklinde kayıda almıştım. Salonda çalı-
yordu, ve yemek odasından duyuyordu. Anneme baktı ve dediki, “Bu güzel olmuş. Profesyonel gibi. Bayağı iyi olmuş..” Bu tabi beni çok sevindirdi. Ondan sonra hep destekledi karşı çıkmadı müziğime ama ne yazıkki 1.5-2 sene sonra amcam da kanserden vefat etti. Annem ise her zaman beni destekledi. Onsuz hiç bir şey yapamazdım. - Müzik konusunda sizi kim ya da kimler etkiledi? - Wow.. Bu çok zor bir soru. O kadar çok etkileyen var ki. Sizi kimler etkiliyor? Rahmetli olanlardan başlayım: Jeff Buckley, Ella Fitzgerald, Elvis, Amy Winehouse, Şam Çooke, James Brown, Michael Jackson, Mozart, Stravinsky, Puccini, Verdi, Debussy, George Michael, Prince, Miles Davis.. bunun sonu yok! Yaşayanlardan Brazılian Girls, Wu Tang Clan, Katy Perry, Pink Martini, Madonna, Kimbra, M.İ.A, Regina Spektör, Eliza Doolittle, Adele, İngrid Michaelson, Radıohead. - Şarkı sözü yazarken sizi en çok ne etkiler? - Anılarım. - Müzik alanındaki en büyük hayaliniz nedir? Anneme ve rahmetli babama gurur duydurmak.
3 bin dolar ile geldi, İki yılda iki marka yarattı Yeşil kart çekilişi ile cebinde 3 bin dolar ile Amerika’ya gelen genç girişimci Özkan Yılmaz, iki yılda 2 marka yarattı. Dilek ESKİ BEZİRKAN İki yıl önce eşi ile birlikte yeşil kart çekilişi ile Amerika’ya geldi. Cebinde 3 bin dolar vardı. Girişimci ruhu ve Amerika’nın girişimcileri desteklemesi ile kısa süre içinde 2 markanın sahibi oldu. Bu iki markadan birisinin Amerika’ya gelmek isteyenlere yeşil kart danışmanlığı yaptıkları amerikayağıdıyorum.com olduğunu kaydeden Özkan Yılmaz, diğer markaları Turkitch ile yüzde 100 Türk el açması ürünlerle satışı yaptıklarını anlattı. Aynı zamanda University of Wisconsin Milwaukee ve MSOE ile öğrenci getirilmesi çalşimalarının da olduğunu ifade eden Yılmaz, Amerika’ya geliş hikayelerini ve hedeflerini şöyle anlattı: - Bize kendinizden bahseder misiniz? - 1986 İstanbul doğumluyum. Aslında alaylı olarak etkinlik, reklam, organizasyon ve pazarlama alanından geliyorum. 2007 yılında Açık Öğretim’de Halkla İlişkiler ve Reklamcılık’a başladım. Genelde iş gereği şehir dışında olduğum için sınavlara giremedim.
10 yıldır halen açık olan bir kayıdım var. İlk işimi 21 yaşında iken kurdum. Battım. İkincisini ise 25’lerde iken. Bu sefer zarar ettim. Hepsini bir güzel yaşadım ve tecrübeledim. Artık markalara ve üniversitelerde risk-para-iletişim-işletme-girişimcilik yönetimini anlatıyorum. Ben tecrübemi kitaplardan okuyarak değil, hayatın kendisinden yaşayarak öğrenmeyi seçtim ve bu bana çok pahalıya mal oldu. - Faaliyet gösterdiğiniz alanlar ile ilgili bilgi verir misiniz?
istihdama katkım olmasını istedim. Ürünlerimizin isimlerini Türkçe tuttuk. Şu ana kadar hatırı sayılır franchise talebi de aldık. Sanırım 1 yıl içerisinde şubeleşmelerimizde başlayacak. Amerikayağıdıyorum.com’da ise yeşil karttan dolayı çok fazla dolandırılanlar vardı. Bende özellikle yeşil kart çekilişi ile geldiğimiz için bilgilerimizi doğru şekilde Amerika merkezli olarak sunmayı amaçlıyoruz .Bu yıl 2 çiftimiz şanslarına kazandılar. İşlemlerine halen devam ediyoruz. Yakında gelirler artık. - Neden Amerika?
Pazarlamanın tüm alanlarında çalıştım diyebilirim. Saha, ındoor-outdoor, Dijital, plaza, proje on ve arkası, tasarım, dizayn, etkinlik, satış, proje yönetimleri ve üretim. Amerika’ya 2015 Eylül ayında geldik. Şu an Amerikayağıdıyorum.com ile Amerika merkezli olarak greencard danışmanlığı veriyoruz. Ayrıca University of Wisconsin Milwaukee ve MSOE ile anlaşmamız var. Türkiye’den yeni öğrenci getirimlerini gerçekleştiriyoruz. Diğer markamız Türkitch – Turkish Kitchen ile yüzde 100 Türk el açması ürünlerle satışını hedefliyoruz. Amerika geneli gönderim seçeneklerimiz ve mağazalarımızla başlayacağız. Sanırım eylül ayının sonuna kadar tüm süreçlerimiz başlamış olacak. Marka olarak elimizden geldiğince Amerika’da gerçekleşen Türk organizasyonlarında sponsor olarak görebileceksiniz.
ÜRETİM TÜRKİYE’YE TAŞINDI - Faaliyet gösterdiğiniz alanlarda nasıl farkındalık yarattınız?
- Askerliğimi bitirdikten sonra 2012 yılında ilk kez yeşil karta başvurdum ve 2015 yılında eşimle kazandım. Hiç düşünmediğim ve aklımın ucundan bile geçmediği bir ülke idi. Sebebi çok basitti aslında. Herkes Amerika’ya gitmek istiyordu. Ben ise daha çok Avustralya ve Japonya’yı hayal etmiştim. Toplumun çoğunluğunun istediği şeylere ben sahip olmak istemiyorum diyelim. Çünkü hayaller aynı olursa yollarda benzer oluyor. - Amerika’da başarılı olmanın sırrı nedir? - Kafaya çok güzel bir format atıp, egonuzun ağzını burnunu kırmaktan geçiyor bence. Ömrümde hiç garsonluk , taksi şoförlüğü, yemek dağıtıcılığı veya eksi 40 derecede kapı veya pencere söküm takım işlerinde çalışmamıştım. Buraya geldiğimde ise hepsini yaptım. Amerika’ya alışmak toplam 3 yıl. İlk yıl her şeye bakarak ve şaşırarak ve Türkiye ile kıyaslayarak geçiyor. İkinci yıl yavaş yavaş İngilizceniz oturuyor. 3’üncü yıl artık daha rahatsınızdır.
GİRİŞİMCİ İÇİN CENNET - Amerika girişimcileri destekliyor mu?
- Turkitch – Turkish Kitchen’da her şeyin Türk olmasıyla. Bu sebeple üretimimi dahi 2 ay önce Türkiye’ye taşıdım. Çünkü buradaki hiçbir hammadde Türk ürünü olmadığı için aynı lezzette olmuyordu. Ayrıca ülkemde
- Devlet yeter ki bir şey yap, prosedürlerini çözeriz diyor gibi. Bence burası çalışkan bir girişimci için bir cennet. Tabi ki, her girişim her şehirde uygun olmuyor. Herkesin bildiği gibi teknolojik bir girişim ise Silikon Vadisi’nde olmasının avantajları daha fazla. Ben Türkitch – Turkish Kitchen’i ve Amerikayağıdıyorum.com’u Wisconsin Milwaukee’de kurdum. Gıda üzerinde neredeyse vergi yok gibi düşük, lojistik ve depolamanın en uygun fiyatlarda olduğu alanlardan da biri. Bir de Harley Davidson ve Miller biralarının doğup büyüdüğü, orta karar bir şehir. İlk
startup için birçok olumlu konuma sahipti. Destekler konusunda ise SBA ( Small Business Administration ) https://www.sba.gov/ o kadar hızlı gerçekleşti ki. Sadece telefonla aradım. Karşıma bir kadın çıktı. Türkitch’ı anlattım 30 saniyede. Aldığım cevap kısa ve netti. “Müthiş fikir, bölgemizde yeni yemek kültürlerine her zaman ihtiyacımız var. Size Score’dan hemen bir Mentör atayacağım. Süreci birlikte tamamlarız” dedi. Score, özellikle gıda sektöründe daha önce şirket veya işletmeler yönetmiş ya da sahiplerinin devlet desteği ile size ücretsiz danışmanlık yapan bir non-profit kuruluş diyebilirim. Türkitch – Turkish Kitchen için son 5 yılda gördüğüm en iyi iş planı dediği an inanılmaz bir mutluluktu benim için. Bunun dı-
şında dış ticaret ve ekonomi bakanlığından da bazı destekler alınabiliyor. - Bundan sonraki hedefleriniz nedir? - Turkitch’ın hedefi ipleri ellerimizden kaymış ve genellikle Yunan ve Araplar tarafından sahiplenen lezzetlerimize sahip çıkmak. Bu sebeple çok kısa bir süre içinde yüzde 100 el ve Türk yapımı şu böreği, baklavalar, börekler, kadayıf, simit, poğaça ve diğer lezzetlerimiz ile yakında www.turkitch.us sayfamızdan ve yerel marketlerde yerimizi almış olacağız. Amerika’nın her bir yanından sipariş verilebilecek. 3 ay içerisinde 12 adet franchise talebi aldık. İlk şubemizi 2018 in sonuna doğru açacağız gibi gözüküyor.
- Girişimcilere önerileriniz nedir? - Ben özellikle üniversitelerdeki sohbetlerde girişimciliğin mazereti olmadığından bahsediyorum. Bir iş için çok paraya ihtiyacınız yok. Bunu kanıtlamak adına greencard kazandıktan sonra eşimle ve kedimizle birlikte sadece 3 bin dolar ile geldik. Bana gelen e-mailler’de 100 bin veya 50 bin dolar param var, sizce orada yapabilir miyim diyenler var? Tamam Türkiye’deki standardımızdan düşük bir hayat ile başladık ama ben kendimi hiç bu kadar mutlu ve aileme hiç bu kadar vakit ayıramamıştım. Şimdi ise çok şükür işler yoluna giriyor.
www.tafca.org
Türk Aile Yapısı Eşsiz Bir Örnektir