Temmuz 2017 - Yıl 4
www.sultanmagazine.com
Sultan Sayfa- 1
www.goldpressprinting.com 1075 Portion Rd. Unite 20 Farmingville, NY 11738 Tel:631-880-3066
Hemen Arayın! Unutmayın, Aynı Dili Konuşuyoruz... Birbirimizi Çok İyi Anlarız....
Sultan Sayfa- 2
Hızlı ve güvenilir bir adress... Bir çok ürün aynı gün kargoda... Blue Printing Large Format Printing Business Cards Roll Up Banners Restaurant Menus Large Format Posters Brochures Car Wrap Postcards Walla Graphics Event Tickets Window Perferation Note Pads Yarda Signs Catalogs Promotional Items Booklets Pens Calendars Mugs Posters Mouse Pads Door Hangers T-Shirts
Sultan Sayfa- 3
www.sultanmagazine.com
7 9 11
İçindekiler
Göçmenleri zor günler bekliyor! Amerikad’ki Boşanmalar Türkiye de Sorun Olmayacak
“Halk oyunları, farklı kültürler arasında en kolay köprü”
Duruşmaya da girerim mutfağa da!
13
Turkish Coffee Ladies marka olma yolunda!
16
Ticarette taşlar yerine oturdu, yeniden dinamizm başladı.
17 19 22 24
“Onları “kan” değil, “can” bağı aile yaptı
Herkese kredi imkanı!
“Sosyal zorluk, gençlerin bilimdeki başarısına engel”
Kırk iki yıldır sözünü tutuyor
Sultan Sayfa- 4
Künye İmtiyaz Sahibi Genel Yayın Yönetmeni Nevin Bakır
İçerik Editörü Dilek Eski Bezirkan
Röportajlar Dilek Eski Bezirkan Gönül Squillets
1075 Portion Rd. Unit 20 Farmingville, NY 11738 631-880-3066 Sultanmagazine.com editor@sultanmagazine.com
Güçlenerek geliyoruz… Yaklaşık 4 yıl önce çıkmıştık yola.. Tüm imkanlarımızı sonuna kadar kullanarak siz okuyucularımıza daha iyi bir dergi sunabilmek için canla başla çalıştık.. Ancak iç yapılanma nedeniyle bir yıl kadar dergi çalışmalarımıza ara vermek zorunda kaldık. Zorunda kaldık, çünkü yolumuzun uzun ve kesintisiz olması hep amacımız oldu. Sadace nefes almaya ihtiyacımız vardı, daha güçlü karşınıza çıkabilmek için.. Bunu da yapmaya başladık yine siz okuyucularımızın yanımızda olacağına inancımızla.. İç yapılanma dedik. Ara verme nedenlerimizin başında yeni yatırımlardan da söz edelim istedik. Biliyorduk ki okuyucuya saygı; içerik ile birlikte derginin kaliteli baskısını da beraberinde gerektiriyordu. Bu nedenle kendi matbaamizi oluşturduk. Artık dergimizi kendi baskı makinalarımızla daha kaliteli siz okuyucularımıza ulaştırma imkanı yarattık. Dergimizin Haziran sayısı sizlerle buluşuyor. Umarım çok seversiniz, keyifle okursunuz.. Biz hazırlarken keyif aldık, aynı keyfi sizin de okurken hissetmenizi diliyoruz.. Bu sayımızda neler mi var? Sizden hikayeler, sizin belkide sadece dostlarınızla paylaşabileceğiniz samimilikte hikayeler.. İçimizden geldiği gibi.. Derginin kapağında genç ama girişimcilik başarısı tartışma götürmez Excel Capital Kurucusu Çetin Chad Otar yer alıyor. Başarı hikayesini okudukça başarılı olma adına ne bedeller ödendiğini takdir edeceğinizi umuyoruz siz okuyucularımızın da.. Turkish Coffee Lady Gizem Salcıgil White, bir başka başarısı öyküsü sayfalarımıza zevkle taşıdığımız.. Türk kültürünün tanıtımı için geliştirdiği proje ile Türk kahvesinin tanıtımı konusunda büyük bir başarıya imza atmış bir Türk kadını.. Gizem Hanım’ın hedefi büyük artık, Türk kahvesinin markalaşması yolunda emin adımlarla yürüyor. Bize de bu başarısını dergimize taşımak kaldı. Herkes O’nu başarılı göçmenlik ve şirket avukatı olarak tanır. Her zaman da bu konulardaki görüşlerine keyifle başvururuz. Ancak bu kez birçok insanın belki de bilmediği bir yönünü, iyi bir aşçı olmasını sayfalarımızda yer vermek istedik. Sayın Yazıcı’da çok samimi yemek yapmak ile ilgili deneyimlerini bizimle paylaştı.
Ana Sponsorluğunda basılmıştır. Goldpressprinting.com
Amerika’da çok zordur, Türk kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere taşımak.. Ama bunu canla başla yapan, üstelik çok da başarılı bir şekilde yapan insanlar var.. Demet Cabbar’da bu isimlerin başında geliyor.. Başında geliyor diyoruz, çünkü Demet Hanım’ın yaptığı hiç de öyle kolay değil.. Halk oyunları gibi zor bir alan
da kültür elçiliği yapıyor. Kanserle Dans Derneği.. Kanserle “dans” edenlerin aile yakınlığı ve ilgisini bulduğu tek adres.. Dergimizin bu sayısında hem Esra Ürkmez’in derneği kurma ve insanları aile çatısı altında birleştirme başarısını okuyacaksınız hem de kanserle dans performasını başarıyla tamamlamış Çiğdem Bostan ve annesinin bu dansında yanında yer alan Selin Doğanalp’in hikayelerini bulacaksınız.. Türk bilim kadını.. Bahar Uslu, kadın kök hücrelerindeki potansiyelini ortaya koyan çalışmalarıyla Türk bilim dünyasında adından başarıyla sözettiriyor. Kadın kök hücresindeki potansiyeli ortaya koyan çalışmalarıyla bilim dünyasında başarıyla anılan Bahar Hanım’ın bu kez gençler ile bilim arasındaki ilişkiyi ortaya koyan değerli düşüncelerini sayfalarımıza taşıdık. Keyifle okuyacağınıza inandığımız yazımızda gençlere “Yılın Bilim Kadını” adayından altın değerinde tavsiyeler var aynı zamanda.. Amerika’daki en büyük Türk ekonomi kuruluşu Türk Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası (TACCI) Başkanı Ali Koçak’tan ekonomiye ilişkin açıklamaları da dergimizin bu sayısında yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye ve Amerika arasındaki ticari ilişkiler duraklama yaşadığına ilişkin açıklamasında TACCI BAşkanı Koçak, ancak duraklama döneminin bittiğini ve canlanmanın başladığı müjdesini veriyor. Yine göçmenlik ve şirket hukuku alanında başarılı çalışmalarıyla tanınan Sayın Ayhan Öğmen’in Amerikada’ki boşanmaların artık Türkiye’de daha kolay gerçeklestirilebileceğini yeni yürürlüğe girecek olan kanun tasarısını bizler için açıkladı. ABD Başkanı Donald Trump‘ın göçmenlik politikaları nedeniyle önümüzdeki günlerde nelerin olabileceğine ilişkin öngörüler de sayfalarımızda yer alıyor. New York Barosu avukatlarından Sayın Cahit Akbulut ile Sayın Gökhan Yazıcı’nın konuyla ilgili öngörülerini okuyacaksınız. Kırk iki yıldır içimizden biri olarak kendi kimliğini ve özünü kaybetmeyen Mehmet Güven Amerika’da geçirdiği sürecin değerlendirmesini ve yaşadığı zorlukları yine siz değerli okuyucularımız ile paylaştı. Biz dergimizi hazırlarken keyfi aldık, sizin de keyifle okuyacağınıza inanıyoruz. Yeni sayılarımız da buluşmak üzere.. Nevin Bakır Sultan Magazine/Genel Yayın Yönetmeni Imtiyaz Sahibi
Sultan Sayfa- 5
Amerika’da ki Boşanmalar Türkiye de Sorun Olmayacak Avukat Ayhan Öğmen Artık ABD`deki Boşanmalar Türkiye`de sorun olmayacak. 29 Nisan 2017 tarih ve 30052 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. Maddesiyle 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa 27. maddesinden sonra gelmek üzere 27/A maddesi eklenmiştir. Söz konusu düzenlemeyle, yabancı ülke adli ve idari makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına (geçersizliğine), iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararların, bizzat veya vekilleri aracılığı ile tarafların birlikte başvurması, verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adli veya idari makam tarafından verilmiş ve usulen kesinleşmis olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartıyla nüfus kütüğüne tescil edilmesinin mümkün hale geldiği, bununla birlikte, söz konusu maddenin 4. bendi uyarınca , anılan kanun maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların İçişleri Bakanlığı tarafindan yönetmelikle belirleneceği konuyla ilgili yönetmelik çalışmaları başlatılmıştır. ABD`deki boşanmaların Türkiye”deki mahkemelere gitmeden buradaki Temsilcilikler aracılığı ile tescil edilmesi ne anlama geliyor? Eğer kişiler ABD`de boşanmalarını gerçekleştirirseler, bu boşanma kararlarını Türkiye` deki mahkemelerde Tanıma ve Tenfiz davaları açarak kabul ettirmek zorundalar. Ancak bu yabancı mahkeme kararları onaylanırsa, Nüfus kütüğündeki medeni durumları değişebiliyor. Bu da taraflar için ABD`de boşandıktan sonra birde Türkiye`de mahkemeler ile uğraşmak zorunda bırakıyor. Buda kişilere hem külfet hemde zorluk çıkarıyor. Bu yüzden ABD`de yaşadıkları halde taraflar, iki ülkedeki mahkemeler ile uğraşmamak için çoğu zaman ya Türkiye`de boşanmayı yapmak zorunda kalıyorlar yada uzun boşanma sürecine girip mecburen kararları Türkiye`deki mahkemelerde tanıtmak zorunda kalıyorlar. Bu konuda devamlı Türk vatandaşlarımızın sorunları ile karşılaşıyoruz ve onlar bu konuya haklı olarak anlam vermekte zorlanıyorlar. Bu düzenlemenin yönetmeliği tamamlandığında artık ABD`de yaşayan Türk vatandaşları boşanmalarını rahatça burda yapabilecekler ve tescilide elçiliklerimiz üzerinden yapabilecekler. Peki ne zaman bu uygulamadan faydalanabileceğiz? Şuan için yalnızca kanun maddesi geçmiş durumda, fakat kanun maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların İçişleri Bakanlığı tarafindan yönetmelikle belirlenmesi gerekiyor. Bu yönetmelik düzenlenene kadar bu uygulamadan faydalanılamayacak. Yönetmeliğin düzenlenmesi yapılınca gerekli duyurular yapılacaktır. Bu konuda bizim ile irtibat da kalabilirsiniz. Ogmen Law Firm Tel:212-245-7070
Sultan Sayfa- 6
Göçmenleri zor günler bekliyor Göçmenlik avukatları, ABD Başkanı Donald Trump’ın göçmenlere yönelik politikalarında önümüzdeki günlerde daha kötü uygulamaların olabileceği uyarısını yaparken, bazı önerilerde de bulundular. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Türk göçmenlik avukatları, ABD Başkanı Donald Trump’ın göçmenlere yönelik politikalarının giderek daha kötüye gitmesinden endişeli. New York Barosu avukatlarından Cahit Akbulut, bundan sonraki süreçte göçmenlerin aleyhine uygulamaların söz konusu olabileceğini savundu. Akbulut, “Bundan sonra işçi alımlarında ve vize başvurularında kısıtlamalar olacağını görebiliriz. Başvuruların daha çok kontrol edileceğini söyleyebiliriz. Konsolosluklar aracılığıyla verilen vizelerde de daha çok elemenin yapılabileceğini söylemek mümkün” dedi. Bu konunun hala kararsızlık ve değişkenlik gösterdiğini kaydeden New York Barosu avukatlarından Gökhan Yazıcı da, göçmenlere özellikle panik yapmamaları önerisinde bulundu. Yazıcı, “Hızlı, sonuçlarını düşünmeden, gerekli bütün bilgileri toplamadan, ve haklarını bilmeden karar vermesinler” diye konuştu. AKBULUT: ALEYHTE UYGULAMALAR VAR New York Barosu avukatlarından Cahit Akbulut, ABD Başkanı Trump’ın seçim çalışmaları sırasında söylediklerini yerine getirmeye çalıştığını, göçmenlik politikalarının büyük bir değişikliğe uğrayabileceğini vaat ettiğini ve buna uygun olarak başlangıçta suç işleyen kaçak göçmenlerin yurtdışına gönderilmesini hedefleyeceğini söylediğini hatırlattı. Ancak şu ana kadar onun daha ötesine gidildiğini gösterdiğini kaydeden Akbulut, şöyle konuştu: “Daha önce yapılmayan uygulamalar süratle yapılmaya başlandı. Hatırlarsanız 6- 7 Müslüman ülkenin Amerika’ya girişi durduruldu, ancak Federal Mahkeme bu kararı durdurdu. Bu karar durdurulmasına rağmen konsolosluklarda devam etmekte. Konsololuklarda vizelerin verilmesi kişisel tercihlere dayalı olduğu için bu uygulamalar mahkeme kontrolüne dahil değil. Dolayısıyla bu tür başvuruların çok daha red aldığını duyuyoruz. Amerika’ya girişlerde daha sıkı kontollerin olduğunu görüyoruz. Yani söyledikleri sahaların dışında ve göçmenlerin aleyhine uygulamaların olduğunu görüyoruz. “ “BÜYÜK ZARARLAR GÖRECEKLER” Demokratlar daha çok göçmenlerin lehine, ya da aleyhine olmayan politikayı tercih ettiklerini kaydeden Akbulut, Cumhuriyetçiler’in ise göçmenlere karşı bir tutumları olduğunu ifade etti. Trump’ın başkan seçilmesinde de en büyük etkenin göçmenlere karşı aldığı tavır olduğunu belirten Akbulut, şunları söyledi: “Meksika sınırına duvar öreceğini söylemişti, ancak bunu yapması gereken en son Amerika olmasına rağmen böyle bir iddia ile geldi. Hatta bununla ilgili çalışmalar da yapılıyor. Dünyada duvarların yıkıldığı bir zamanda Amerika duvar örmeye kalkıyor. Amerika’yı büyüten daha çok göçmenler olmasına rağmen maalesef Cumhu-
kiyor. Onun dışında kaçak duruma düşenlere suç işlememeye dikkat etmeleri gerektiğini ve gözönünde bulunmamaları gerektiğini söyleyebiliriz. Green card sahibi olanların da vatandaşlığa geçmelerini öneririm. “ YAZICI: DAHA KATI KURALLAR OLACAK riyetçi politika göçmenler aleyhine uygulanıyor. Kaçak göçmenlerin ülkeye girişi engellensin ancak duvarın yapılmayacağı bilinmesi gerekiyor. Yani ailelerin bölünmesi ile bunların yapılamayacağının bilinmesi gerekiyor. Bunlar geri tepecek. Trump’ın başkanlık süresinin sona ermesiyle bu politikalar değişecek. Ancak bu süreçte çok büyük zararlar verecek göçmenlere.” “VİZELERİ ALMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUZ” Bundan sonraki süreçte de göçmenlerin aleyhine uygulamaların olmasını beklediklerini kaydeden Akbulut, şu anda yaşananlar ve bundan sonraki süreçte olabileceklere ilişkin şu öngörülerde bulundu: “H-1 B vizelerine sınırlamalar getiriliyor. Bu sınırlamaların diğer bazı türleri için de uygulanacağını düşünüyorum. Çalışan vizeleri gibi önceden söylenmemesine rağmen birtakım uygulamalarda göçmenlik birimlerinin katı tutum içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu birimlerde çalışanlara genelge gibi bir yazı ile bu tutum içerisinde olmaları konusunda talimat verilmiş olabilir. Daha önceden kolaylıkla alabildiğimiz vizelerde göçmenlik birimleri sert tutum içerisinde, daha önceden sormadıkları soruları soruyorlar. Yani vizeleri almakta güçlük çekiyoruz. Diğer avukatlar da vize değişikliklerinde zorluk yaşadıklarını ifade ediyorlar. Örneğin green card sahibi olup da yurtdışında kalma süresini geçirenler, kapıda yapılan sorgulama sonucu bir defaya mahsus affedilip ülkeye girmelerine izin veriliyordu. Ancak geçenlerde green card sahibi bir müşterim yurtdışında kalma süresini geçirmiş. Ülkeye girişinde green card’ının alınacağını ve hakim karşısına çıkana kadar tutuklu olarak kalacağını söylemişler, Daha önce tutuklu kalmıyordu. Ancak göçmenlik başvurularında da eyaletler arası farklı uygulamalar olduğunu da görüyoruz. Bundan sonra işçi alımlarında ve vize başvurularında kısıtlamalar olacağını görebiliriz. Başvuruların daha çok kontrol edileceğini söyleyebiliriz. Konsolosluklar aracılığıyla verilen vizelerde de daha çok elemenin yapılabileceğini söylemek mümkün. “SUÇ İŞLEMEYİN” Bu süreçte göçmenlere bazı öneriler de bulunan Akbulut, şöyle devam etti: “Green card sahibi olanlar yurtdışında kalış sürelerine dikkat etmeleri gerekiyor. Öğrenci vizesiyle gelip de değiştirmek isteyenler sürelerine dikkat etmeli. Yani tarihlere, verilen izin sürelerine aşırı şekilde dikkat etmeleri gere-
New York Barosu avukatlarından Gökhan Yazıcı da, göçmenlik politikalarının hala son derece kararsızlık ve değişkenlik gösterdiğini söyledi. Yazıcı, “Trump’ın 6 müslüman ülke vatandaşlarına Amerika’ya geçici giriş yasağı bir çok kesimden büyük tepki gördü ve Federal Mahkemeler tarafından geçici olarak kaldırıldı. Buna karşılık yasal olmayan göçmenlerin sınırdışı edilmelerine yönelik göçmenlik güvenlik kuvvetlerinin daha katı olarak, müsamahasız operasyonları arttı. Bütün göçmenlik programlarında hükümetin araştırma ve elekten geçirme usul ve yöntemlerinde daha katı kuralların hakim olacağını öngörmek yanlış olmaz” dedi. Amerika’nın göçmenlik kanunlarını uygulamak, kaçak göçmenleri yakalamak ve sınırdışı etmek için yılda 20 milyar dolar harcadığını da kaydeden Yazıcı, şöyle konuştu: “Güney sınırında yüzlerce mil çıt var, sınırdaki görevli sayısı son yıllarda rekor düzeye çıktı, ve drone dahil bir çok yüksek teknoloji kullanılıyor, ve sonuç olarak her yıl yaklaşık 400 bin kişi sınırdışı ediliyor. Bana göre teknolojiye yatırım yapmak yerine güney sınırına yapılması için uğraşılan duvar ve göçmenlik memurlarının arttırılması etkisiz ve kaynakların israfından başka bir sonuç doğurmayacak. Bu arada unutmamak lazım ki, her Amerikan Başkanı yasal yetkileri ile ülkenin menfaatleri arasında bir denge kurmak zorunda, bu bakımdan karamsar olmamak lazım ancak ülkedeki göçmen toplumları ve halk olarak Trump’i ve kabinesini hesap verebilir tutmak sorumluluğuna ve görevine sahip olduğumuzu da unutmamamız lazım.” “ÖNLEMLER BÜTÇEYE YÜK GETİRECEK” Öngörülen değişikliklerin federal bütçeye çok büyük bir yük getireceğini ifade eden Yazıcı, “Bu gelişmeler karşısında değişen sadece pratik ve politika değil, bir çokları için ABD’nin daha az misafirperver olma yönünde dev adımlar atması” dedi. Yazıcı, şöyle devam etti: “Tarım alanında çalışanların büyük çoğunluğunu mevsimsel çalışan göçmenler oluşturuyor, tarımın olumsuz etkilenmesi ihtimali bir çoklarını düşündürüyor. Teknoloji şirketleri açısından, profesyonel göçmenler için düzenlenmiş H-1B vize programı hayatı öneme haiz. H-1B programına muhalefeti ile bilinen
Trump’ın ileride bu vizenin alanını daraltabilecek uygulamaları bu endüstride kimsenin hoşuna gitmez. Amerikan Üniversiteleri için de aynı durum söz konusu; yeni göçmenlik politikaları yurtdışından binlerce öğrenci alan üniversiteleri olumsuz etkileyebilecektir. Aynı şey büyük ölçüde mevsimsel göçmen iş gücüne dayanan turizm için de söylenebilir. Özetle, genel olarak Amerikan ekonomisinin Trump göçmenlik politikasından olumsuz etkilenebileceğini düşünüyorum. Ancak herhangi bir alanda politika değişikliği düşünüldüğünde, Trump yönetiminin başıboş ve sonuçlarını düşünmeden hareket etmesi düşünülemez, çünkü başkanlık kampanyası sırasında kürsüden konuşulan soyut konuların, yüksekten verilen politikacı sözlerinin ve isimsiz, yüzsüz insanların yerini, şimdi, toplulukların ayrılmaz parçası ve hikayeleri gerçek, insanlar aldı.” “GİRİŞLERDE KONTROLLER DAHA
KATILAŞTI” Trump’ın hangi istikamette gideceği yönünde kamuya açık ve sarıh bir plan belirtilmediğini ifade eden Yazıcı, bundan sonraki sürece ilikin şu öngorülerde bulundu: “E-1/E-2, EB-5 ya da L-1 gibi yabancı yatırımcılara yönelik vize programlarında ciddi bir değişiklik beklenmiyor. Turist ve geçici ziyaretçi vizelerinde, Amerika ile vize muafiyeti bulunan 38 ülke hariç diğer ülke vatandaşlarının vize başvuru süreçleri biraz daha uzun sürebilir, ve başvuranlar daha yakından araştırılacaktır. Ayrıca, giriş kapılarında kontrollerin daha katılaştığı yönünde raporlar alıyoruz.” “PANİK YAPMAYIN” Öncelikle göçmenlere panik yapmamaları tavsiyesinde bulunan Yazıcı, “Hızlı, sonuçlarını düşünmeden, gerekli bütün bilgileri toplamadan, ve haklarını bilmeden karar vermesinler” dedi. Göçmenlik politikalarında meydana gelebilecek potansiyel değişikliklerinden korkan, kafası karışmış göçmenleri tuzaklarına düşürmeye çalışan bilgisiz, lisanssız, kendi kendilerine “göçmenlik uzmanı”, “göçmenlik danışmanı” gibi isimler vermiş dolandırıcılardan uzak durulmasını şiddetle öneren Yazıcı, şöyle devam etti: “Eğer kendilerinin veya aile bireylerinden birisinin göçmenlik hukuku ile ilgili soruları varsa, hukuki meselelerini anlamak ve hukuki düzenlemelerden nasıl yararlanabileceklerini ve haklarını nitelikli bir göçmenlik avukatına sorup öğrensinler. Konusunda uzman, lisanslı ve baroya kayıtlı bir göçmenlik avukatından tavsiye almadan başkalarının tavsiyesiyle karar verip hareket etmesinler. Ek olarak green kartı olup, Amerikan vatandaşlığına başvuru için zamanını doldurmuş göçmenlerin vatandaşlığa başvurmalarını tavsiye ederim.”
Sultan Sayfa- 7
“Halk oyunları, farklı kültürler arasında en kolay köprü” DİLEK ESKİ BEZİRKAN
Yurtdışında kültürel değerleri yaşatmak ve korumak oldukça zor. Müzik ve oyun ile Türk toplumunun gelecek nesillere aktarılması işlevini yürüten halk oyunları da bu değerlerimiz arasında önemli bir yere sahip. Sunumu ile ait olduğu yerin giyim, hareket, müzik tarzı ve estetik anlayışı gibi kültürel özelliklerini yansıtan halk oyunlarımız, özellikle Amerika’da kişisel ve küçük grupların çabalarıyla yaşatılmaya çalışılıyor. Bu kişiler arasında yer alan ve Washington DC’de yaşayan Demet Cabbar’ın halk oyunlarını sergileme ve yeni nesillere aktarılması konusunda gösterdiği çaba övgüye değer. Halk oyunlarının farklı kültürler arasında en kolay köprü olduğunu vurgulayan Cabbar, “Dolayısıyla bunu değerlendirmek çok önemli” dedi. 2004 yılında kurulan Kardelen Türk Dans Ensemblesi kurucuları arasında yer alan ve dansçı olarak da çok sayıda yörenin halk oyunlarını başarıyla sergileyen Cabbar, sorularımızı şöyle yanıtladı:
kan derneklerinde liderlik pozisyonlarında gönüllü olarak görev aldım. 2007-2013 seneleri arasında Amerika’nın en eski derneklerinden biri olan Washington Türk Amerikan Derneği’nin Başkanlığı’nı yürüttüm. Halen devam eden DC Türk Restaurant Haftası, Türk Kültür Ayı, profesyoneller için networking etkinlikleri gibi bir çok projeyi başlattım. Washington’da bu sene Eylül ayında 15.sı gerçekleşecek olan ödüllü Türk Festivali’nin başlangıcından beri organizasyon komitesinde yer aldım ve eşbaşkan olarak bu görevi yıllardır sürdürüyorum. 1998 yılında Washington Türk Folk Grubu’nun, 2004 yılında da Kardelen Türk Dans Ensemblesi’nin kurucuları arasında yer aldım. Halen bu grupta dansçı ve eğitmen olarak çalışmalara devam ediyorum. Evliyim ve 3 yaşında bir oğlum var.
“ETRAFIMDAKİ HERKES DANS EDERDİ” - Folklor oyunlarına ilginiz nasıl başladı?
- Kendinizden kısaca bahseder misiniz? - İstanbul İTÜ İşletme Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra 1996 yılında Amerika’ya yüksek lisans yapmak için geldim. Birçoğumuz gibi niyetim okulu bitirip geri dönmekti ama sonra Dünya Bankası’nda iş buldum. Bir yıl daha bir yıl daha derken yıllar yılları takip etti ve Washington DC’ye yerleştim. Dünya Bankası’nda finans uzmanı olarak çalışıyorum. Uzun yıllar Türk Ameri-
-Tekirdağlıyım. Kendimi bildim bileli etrafımdaki herkes dans ederdi. Gerek geleneksel, gerek güncel olsun dans ve müzik bir şekilde hep etrafımda vardı. Okulda belli bir yaşa gelince bir çok kişi halk oyunları grubuna girerdi. Küçüklüğümde folklorcüleri büyük bir ilgiyle seyrederdim. Dokuz yaşına basınca okuldaki halk oyunları grubuna baş vurma şansım oldu. Dansı çok sevmekle beraber çok utangaç ve içine kapalı bir çocuktum. Yeni bir şey denemekten, hata yapmaktan, insanların tepkilerinden çekinirdim. Folklor grubuna girdikten sonra kişiliğim tamamen değişti. Kendime güvenim geldi ve daha rahat daha dışa dönük bir insan oluverdim.
- Bu oyunları nasıl öğrendiniz? - Oyunları küçük yaşta ilkokulumdaki halk oyunları topluluğunda öğrenmeye başladım. Ortaokul ve lise yılları boyunca oynamaya devam ettim. Üniversitede ara verdim, ama Amerika’ya gelince burada ülke hasreti ve kültürümüzü Amerikalılara tanıtma ar-
Sultan Sayfa- 8
zusu beni yeniden folklore başlamaya motive etti. Okumak için geldiğim Amerika’da 1998 senesin
Demet Cabbar den beri hiç ara vermeden folklor oynuyorum ve öğretiyorum.
- Hangi yörenin oyunlarını oynuyorsunuz? - İşin enteresanı Türkiye’deyken sadece kendi yöremin danslarını yani Trakya bölgesini oynuyordum. Amerika’ya geldikten sonra diğer yöreleri oynayan arkadaşlar ve eğitmenler sayesinde bir çok değişik yöreyi de öğrendim. Şimdi Trakya ve roman danslarına ek olarak, Karadeniz, Bingöl, Antep, Artvin, Bilecik, Burdur, Ege ve Kafkas yörelerinin danslarını oynuyorum. Aynı zamanda 4 sene boyunca Silk Road Dance Company isimli bir grupta dansederek, Orta Asya ve Azeri danslarını da öğrendim. Dans etmek ve yeni danslar öğrenmek beni hem çok mutlu ediyor, hem de öğrendikçe dansların geldiği bölgelere olan ilgim ve sevgim de artıyor.
12 BİN DOLARDAN FAZLA BAĞIŞ - Amerika’da Türk etkinliklerinde sergilediğiniz folklor oyunları ile nasıl tepkiler alıyorsunuz? - Son 13 yıldır, 2004 yılında kurduğumuz Kardelen Türk Dansları Ensemblesi ile gös-
“KÖKLERİMİZLE BAĞLANTIMIZI GÜÇLENDİRİYOR” teri yapmaya devam ediyoruz. Genelde aldığımız tepkiler olumlu. Tabi ki Türkiye’den gelen bir Devlet Halk Dansları Toluluğu gibi olamayız ama biz genelde dansların hikayelerini de anlatmaya çaba gösteriyoruz. Ayrıca gösterilerin sonunda izleyicileri bizimle dans etmeye çağırıyoruz ve onlara adımları öğretiyoruz. Bu çok hoşlarına gidiyor. Özellikle burada büyüyen nesiller için danslarımızı kültürümüzü pozitif bir şekilde öğrenmek çok anlamlı oluyor. Ayrıca Kardelen Dans Grubu olarak gösterilerden aldığımız ücretlerden masrafları düştükten sonra çocuklarla ilgili konularda çalışan sivil toplum kuruluşlarına bağış yapıyoruz. Örneğin Bridge To Türkiye Fonu aracılığıyla Çağdaş Yaşamı Koruma ve benzeri derneklerin çocuk bursları, çocukların okul ihtiyaçlarının giderilmesi projelerine destek verdik. Sadece Türkiye’de değil başka ülkelerdeki benzeri kurum ve derneklere bağış yapıyoruz. Kurulduğumuzdan bu yana ihtiyacı olan çocuklara destek olmak amacıyla 12 bin dolardan fazla bağış yaptık.
- Özellikle Amerikalılar’ın ilgisini nasıl buluyorsunuz? - Amerikalılar danslara tek kelimeyle bayılıyorlar. Türk danslarımızın renkliliğini, canlılığını, çeşitliliğini çok beğeniyorlar. Ayrıca dansları anlamak ve beğenmek için dil bilmeye gerek yok. Dansın kendi evrensel dili var. Kennedy Center Millennium Stage’den ,Verizon Center”daki NBA ligi maçlarına kadar bir çok yerde gösteri yaptık. Mümkün olduğu zaman yukarıda söylediğim gibi seyircileri de danslara dahil ediyoruz, adımları gösteriyoruz. İnsanlar dansları ne kadar sevselerde kendileri dansa dahil olmaktan çok daha büyük keyif alıyorlar ve yaşadıkları pozitif tecrübe içlerine işliyor. Bu arada Kardelen Dans Grubu’muzda Amerikalı üyelerimiz de var.
- Buradaki Türkler’in folklor oyunları
konusunda yeterince duyarlı olduğunu düşünüyor musunuz? İlgilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle öğrenme konusunda.. - Bence buradaki Türkler halk danslarımız konusunda daha duyarlı. Türkiye’de her okulda bir halk dansları topluluğu, her semtte bir halk dansları derneği olduğu için insanlar bunu çok da özel bir şey olarak görmüyorlar. Ayrıca Türkiye’de sadece çok yetenekli olan ve seçilmiş olan dansçılar gösterilere ve yarışmalara katılma şansını buluyor. Yurtdışında yaşamak insanları sahip olduğumuz değerlerin kıymetini anlayıp onlara daha da bir sahip çıkmaya teşvik ediyor. O yüzden Türkiye’deyken halk danslarına katılmayı hiç düşünmemiş, hiç ilgilenmemiş insanlar burada halk oyunlarımıza ilgi gösterip öğrenmek, katılmak, gösterilere çıkmak istiyorlar. Tabi buradaki tek sorun zaman darlığı, maalesef burada mesafeler uzun, insanlar uzun saatler çalışıyorlar. Aile ve özel hayatlar için ayrılan zamanı da buna ekleyince folklor çalışmalarına uzun vadeli olarak çok fazla vakit ayırmak mümkün olmuyor. Biz grup olarak haftada bir çalışmaya gayret ediyoruz. Eğer özel bir gösteri varsa ve yeni bir dans hazırlıyorsak o zaman geçici süreli olarak çalışmaları arttırabiliyoruz ama genel olarak konuşmak gerekirse en büyük sıkıntımız çalışmalara ayırabileceğimiz ve herkese uygun olan zamanı bulabilmek. Ona da şimdi yeni tekneolojiler sayesinde çalışmaları videoya kaydedip grupla paylaşmak ve herkesin evde kendi kendine çalışmalarını kolaylaştırmak koşuluyla biraz da olsa çözüm getirebiliyoruz. “KÖKLERİMİZLE BAĞLANTIMIZI GÜÇLENDİRİYOR”
- Folklor oyunlarının kültür mirası olarak gelecek nesillere taşınması konusunda önerileriniz nedir?
- Halk oyunlarımız en zengin kültür hazinelerimiz arasında. Gerek danslarımız ve müziklerimiz, gerekse de kostüm ve mizansenleriyle halk oyunlarımız değişik kültürlerden insanlar arasında en kolay köprü kurma aracımız. Dolayısıyla bunu değerlendirebilmek çok önemli. Ayrıca halk oyunlarımız nereden geldiğimiz, kim olduğumuz ve geleneklerimiz konusunda çok şey anlatıyor. Halk oyunlarımızı canlı tutmak köklerimiz olan bağlantımızı güçlendiriyor. Koku güçlü olan çiçek daha güzel, daha canlı, daha renkli olur. Halkoyunlarımızı çocuklarımıza sevdirebil mek çok önemli. Çocukların sevmeleri için de önce bu dansları görmeleri ve sonra da dansların parçası olabilmeleri şart. Dansları erken yaşta özellikle Amerika’nın çeşitli eyaletlerindeki Türk okullarında, çocukların katılabileceği şekilde basitleştirerek ama dansın özünü konusunu anlatarak, kostümleri giydirerek, gösterilere katıldıkları zaman da onları cesaretlendirip takdir ederek sevdirebiliriz. Eskiden kostümleri almak çok zordu. Şimdi artık internet üzerinden kostümleri sipariş edip Türkiye’deki profesyonel kostümcülerden uygun fiyatla buraya kargo ile göndertmek mümkün. Her Türk çocuğunun bir Türk halk dansları kostümü olmalı bence. Çocuk o kostümü giydiği zaman zaten havaya giriyor. Bu konuda da ailelere çok iş düşüyor. Son olarak da halk oyunlarının en önemli özelliği tek başına değil bir grupla beraber yapılması. Özellikle Amerika’da ailelerimizden uzakta bireysel çocuklar yetiştirmek zorundayken onların bir gruba ait olmasını istiyorsak, folklor gurupları bu anlamda çok önemli bir rol oynayabilir. Bir süre sonra halk oyunları toplulukları bir aile, bir toplum haline geliyor. Örneğin Kardelen Dans Grubu benim için ailemin bir uzantısı. Çalışmalar benim için bir folklor antremanından öte, arkadaşlarımı görüp keyifli vakit geçireceğim bir ortam. Bunu başka ortamlarda yakalamak o kadar kolay değil.
Sultan Sayfa- 9
Duruşmaya da girerim mutfağa da
DİLEK ESKİ BEZİRKAN New York Barosu avukatlarından Gökhan Yazıcı, Türk yemeklerine olan özlemini kendi mutfağında yaptığı birbirinden lezzetli yemekler ile gideriyor. Gurbette geleneksel Türk yemeklerini tatmak her zaman kolay olmuyor. Türkler’in yoğun yaşadığı yerlerde Türk yemeklerini yemek kolay. Evde pişiremezseniz bile soluğu Türk restaurantlarında alabilir, birbirinden lezzetli Türk yemeklerine olan hasretinizi doyasıya giderebilirsiniz. Ancak diğer yerlerde yaşayan Türkler için bunu söylemek zor. Türk restaurantlarını bulmak nerdeyse hayal. Bu durumda kolları sıvayıp önlüğünüzü takıp mutfağa girip Türk yemeği yapmaktan başka şansınız kalmıyor. New York Barosu’na kayıtlı göçmenlik ile ticaret ve şirketler hukuku alanında çalışan avukat Gökhan Yazıcı da, bir yandan duruşmalara girerken bir yandan da Türk restaurantlarına gitmediği zaman Türk yemeklerine olan özlemini kendi mutfağında pişirerek gideriyor. Türk yemeklerini yapmayı mecburiyetten dolayı öğrendiğini anlatan Yazıcı, hangi yemekleri yaptığını, tarifleri nasıl ve nereden aldığını anlattı:
Sultan Sayfa- 10
yaparım. Tabi İzmir’de büyüdüğüm için zeytinyağlı yemeklere meraklıyım.
- Kendinizden kısaca bahseder misiniz? - New York Barosu’na kayıtlı, lisanslı avukatım. Göçmenlik hukuku ve ticaret ve şirketler hukuku alanında çalışıyorum. Kendi avukatlık firmam var. 21 yıldır Amerika’dayım.
- Yemek yapmayı nasıl öğrendiniz? Nasıl başladınız? - Aslında yemek yapmayı biraz da mecburiyetten öğrendim. Amerika’da Türk yemeklerine olan hasretim beni yemek yapmaya itti. Çocukken yiyerek büyüdüğümüz ev yemeklerini gurbette kolaylıkla bulamayınca öğrenmeye mecbur kaldım. Daha sonra bu aynı zamanda bir hobi haline de geldi.
“ZEYTİNYAĞLI YEMEKLERE MERAKLIYIM” - En çok hangi yemeği yapmayı seviyorsunuz? - Ayıracak zamanımın az olmasından dolayı kolay yemekleri yapmayı seviyorum. Elbette emek harcanan herşey güzel olur. Ancak hafta sonları yemek yapmaya zaman bulabiliyorum. Geleneksel, Türkiye’de her evde pişen, yemekleri yapmayı severim. Dolmalar, kuru fasulye, nohut gibi tencere yemeklerini
- En çok hangisini yemekten keyif alıyorsunuz? - En zor soru bu. Birden fazla favorim var. Büyüdüğüm anne evinde yaz-kış sofrada ana yemeğin yanında mutlaka bir zeytinyağlı yemek bulunurdu. O yüzden benim için zeytinyağlı yemeklerin nostaljik bir değeri de var.
- Türk yemekleri mi yapıyorsunuz? Diğer kültürlerin yemeklerini de yapıyor musunuz? - Evet, Türk yemekleri yapıyorum. Diğer kültürlerin mutfaklarından elbette sevdiğim bazı yemekler var. Ancak onları dışarıda yiyorum, kendim yapmıyorum. Geleneksel Türk yemek tariflerini değiştirmeyi, eklemeler yapmayı sevmem. Füzyona ve yenilikçi mutfağa karşı değilim. Türk mutfağı Anadolu’da binlerce yılda mükemmel hale gelmiş, onlarca uygarlığın bir sentezi. Bu bakımdan, geleneklerin korunmasından yanayım.
- Türk yemekleri yaparken malzeme bulma konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz? Bunun için neler yapıyorsunuz? - Artık Amerika’ya ilk geldiğim yıllardaki gibi
değil, bir çok eyalette, küçük de olsa, Türk marketleri bulmak mümkün. Buralarda aradığım bir çok şeyi kolaylıkla bulabiliyorum. Ama özellikle sebzelerde sıkıntı yaşayabiliyoruz. Örneğin enginar veya dolmalık biberi Türkiye’deki gibi asla bulamadım. Tabi diğerleri de var, bunlar aklıma ilk gelenler.
EN GÜVENİLİR TARİF KAYNAĞI ANNE - Yemek tariflerine ulaşma konusunda neler yapıyorsunuz? - Bir çok kişi için en güvenilir yemek tariflerinin kaynağı annesidir, ailesindeki diğer büyüklerdir. Çünkü sonucun nasıl olacağından emin olursunuz. Ara sıra Google’dan da tarif aldığım oluyor, ancak ilk gördüğüm tarifle yetinmiyorum, okuduğum bir çok tarif arasından dikkatle seçiyorum.
- Türk yemeklerine Amerika’daki ilgi konusunda görüşleriniz nelerdir? - New York gibi büyük şehirlerde Türk yemeklerine ilgi var. Ancak Amerika’da daha küçük yerlerde maalesef fazla bilinmiyor. Türk yemeğinin kaliteli örneklerini sunan restaurantlar çoğaldıkça ilgi daha da artar diye umuyorum.
- Eklemek istediğiniz bir şey var mı? - Yemek yapmak hep zevkli, hem bütün duyularınızı doyuran terapotik bir uğraş. Ayrıca sevgiyi paylaşmanın güzel bir yolu. Herkese tavsiye ederim.
PATLICAN ÇIĞIRTMA TARİFİ Bir yemek tarifi verebilir misiniz? Size hem çok kolay, hem de hafif ve lezzetli bir yemek tarifi vereyim: İzmir, Bergama yöresinden Patlıcan Çığırtma. Bu yemek az malzemeli ve yapılması son derece kolay. Sıcak veya soğuk olarak yenilebilir. Kalan yemek ertesi gün, soğuk olarak, sabah kahvaltısında da çok güzel olur. Malzeme olarak; 4-5 orta boy, uzun patlıcan, 6-7 sivri biber, 3-4 domates, 6-7 diş sarımsak, yarım su bardağı kadar zeytinyağı. İlk önce patlıcanları yıkadıktan sonra alacalı olarak soyun. Patlıcanlar bütün olarak kalacak. Yanlamasana spiral, yani holizon şeklinde, koparmadan kesin. Yayvan bir tencerede kızdırdığınız zeytinyağına patlıcanları ve aralarına irice ikiye kestiğiniz biberleri koyup, tencerenin kapağını kapatın. Patlıcanların bir tarafı kızarınca diğer tarafını çevirin. Diğer tarafı da kızarırken aralarına iri doğranmış ya da bütün diş sarımsakları da koyun. Patlıcanlar kızarınca üstüne küp doğranmış domatesleri ve tuzunu koyun, suyunu çekinceye kadar pişirin. Zeytinyağı kalmazsa, pişirirken az zeytinyağı ilave edebilirsiniz. Afiyet olsun.
Sultan Sayfa- 11
Turkish Coffee Ladies marka olma yolunda mesi ve Türk kahvesi kültürünü ülkenin dört bir köşesine yayabilmek en büyük hayalim” dedi. Sivil toplum örgütlerindeki çalışmalarıyla da ilgili bilgi veren White, şu andaki çalışmaları ve gelecek ile ilgili projelerine ilişkin sorularımızı şöyle yanıtladı:
- Bize kendinizden bahseder misiniz?
Türk kahvesinin tanıtımı için geliştirdiği proje nedeniyle “Turkish Coffee Lady” olarak anılan Gizem Salcıgil White, firma kurma hazırlandığında. White, kuracağı firmayı Amerika’da marka yapmayı hedefliyor. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Aynı zamanda Washington Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) Başkanı olan ve Türk kahvesinin tanıtımı için geliştirdiği proje ile “Turkish Coffee Lady” olarak bilinen Gizem Salcıgil White, marka olma yolunda. Hayata geçirdiği “Turkish Coffee Truck” (Gezici Türk Kahvesi Evi) adlı proje ile Avrupa ve Amerika’yı gezerek Türk kahvesinin tanıtımına katkıda bulunan White, bugüne kadar 20 binden fazla kişiye Türk kahvesi ikramının yapıldığı bilgisini verdi. Bu yıl “Turkish Coffee Ladies” isimli firmayı kuracağını da kaydeden White, “İlerde bu markanın daha da büyüterek ABD’de bir marka haline gel-
Sultan Sayfa- 12
- 1981 Ankara doğumluyum. Bilkent Üniversitesi Bankacılık Finans mezunuyum. 2005 yılında yüksek lisansımı almak için geldiğim Boston’daki Emerson Koleji’nde okurken ülke markalaştırma ve kültürel diplomasisi kavramları üzerinde çalıştım. 2012 yılında kar gütme amacı olmayan ve toplumlar arasındaki dostlukları pekiştirmek için tasarladığımız “Turkish Coffee Truck (Gezici Türk Kahvesi Evi) isimli girişimi bir grup vatansever gönülü ile beraber başlattım. Yaklaşık 5 senedir ABD, Hollanda, Belçika, Fransa ve Kanada dahil bir çok ülkede gönüllü olarak Türk kahvesi kültürünün tanıtımını yapmam nedeniyle “Turkish Coffee Lady” olarak tanınıyorum. Bu projenin haricinde, 2008 yılından beri Türk Amerikan toplumuna yönelik çeşitli faaliyetlerinde yine gönüllü olarak hizmet veriyorum. 4 senedir de Washington Türk Amerikan Derneği’nin (ATA-DC) başkanlığını yürütüyorum.
- Bugüne kadar hayata geçirdiğiniz projeleriniz nedir? - 2008 yılında girişimcilerden oluşan gönüllü bir ekip ve kısıtlı bir bütçe ile Türkiye’nin ilk uluslararası dijital kahve evini
(www.turkayfe.org) kurduk. Amacımız, yerli ve yabancı insanları buluşturan ve Türkiye hakkındaki tecrübelerini paylaşabileceği bir sosyal iletişim ağı kurmaktı. Online projemizin dışında, 2011 yılında ayrıca Kurukahveci Mehmet Efendi’nin desteğiyle ve ATA-DC’nin işbirliğiyle Vasington Büyükelçiliği ve New York Türk Evi’nde “Türk Kahvesi 16. Yüzyıldan 21. Yüzyıla ve Ötesine” temalı etkinlik serilerini başlattık. Çok ilgi gören bu faaliyetler sonrasında, ABD’de son yıllarda çok yaygın bir hale gelen ve dünya mutfaklarını Amerikalılar’ın beğenisine sunan yemek kamyonlarından (food truck) esinlenerek bir ‘Turkish Coffee Truck” (Gezici Türk Kahvesi Evi) projesini tasarladık. Popülerliği giderek artan bu sokak kültürünün, dünyaca bilinen ve sevilen en önemli kültürel miraslarımızdan biri olan Türk kahvesini daha etkili ve eğlenceli bir şekilde tanıtmak için benzersiz bir fırsat olduğunu düşündük. Sponsorların desteğiyle ve toplum üyelerimizden bağış desteği alarak bir araç kiraladık ve Türkiye görselleriyle aracı giydirdik. Bu tanıtım türünü gerçekleştirebilmek için ben tam zamanlı isimden ayrıldım ve ABD’nin doğu yakasındaki 5 eyaleti kapsayan bu projeyi “Türk Kahvesi. 500 yıldır Dostluğun Tadı” sloganıyla hayata geçirdik.
- Özellikle Türk kahvesi kültürünü tanıtmak amacıyla hayata geçirdiğiniz proje ile ilgili bilgi verir misiniz? - “Turkish Coffee Truck” projesi, dünyaca sevilen Türk kahvesinin zengin kültürünü yabancı toplumlara daha etkili tanıtmayı ve halktan halka iletişimi amaçlayan bir girişim. Amacımız, yabancıları bu önemli kültürel mirasımız ile tanıştırmanın yanısıra, kahve seven toplumları birbirine yakınlaştırmak. Böylece, kahve sohbetleri sayesinde toplumların birbirini daha iyi anlamasını ve dostlukların pekiştirilmesini sağlamış oluyoruz. 500 yıllık bir tarihe sahip olan Türk kahvesi kültürü asırlar boyu çok güçlü bir iletişim aracı olmuş ve kahvehaneler fikir alışverişlerinin yapıldığı etkileşim platformları haline gelmiş. Biz de bu dinamik ve eğitici tanıtım girişimi-
ni başlatarak Türk Kahvesi sohbetleri ile toplumlararası kültürel etkileşimi güçlendirmeyi hedefliyoruz.Bu proje kapsamında, 2012 Mayıs - Eylül aylarında ABD’nin doğu yakasının başlıca şehirlerinden Washington, Baltimore, New York City, New Haven ve Boston’da tanıtım turları düzenledik. George Washington, Georgetown, New York, Yale ve Harvard ilk hedeflediğimiz üniversitelerdi. Tur boyunca ayrıca, Washington Büyükelçiliği, Empire State binası ve Harvard Üniversitesi’nde uzman sunumları ve kahve ikramları da gerçekleştirdik. 2013 Ocak ayında kahve aracımız Avrupa turunun lansmanı için 4 günlüğüne İstanbul’u ziyaret etti ve “Marka Türkiye” konferansına katıldık. 2013 Mayıs ayında ise, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Turizm Bakanlığı’nın değerli destekleriyle, kahve aracımız Hollanda, Belçika ve Fransa’yı kapsayan bir tur daha gerçekleştirdi. Bu tur çerçevesinde üniversiteleri ziyaret ettik. Brüksel’de NATO genel merkezi ve Toyota Avrupa yönetim merkezinde kahve ikramları yaptık. T.C. Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği’nde bu kültürü daha iyi tanımak isteyenlere de uzman sunumları sayesinde bilgi aktardık. Ayrıca, 2015 yılında da Kanada’nın Toronto şehrinde bir haftalık bir tur gerçekleştirdik. Ziyaret ettiğimiz ülkelerde bir çok festivale katıldık ve beklediğimizin üzerinde bir ilgi gördük. Sonuç olarak, şu ana kadar toplamda 20 binden fazla kişiye Türk kahvesi ikramı yaparak Türk kültürünün tanıtımına katkıda bulunduk. Bu proje BBC, Washington Post gibi önde gelen uluslararası basında ve Türk medyasında geniş şekilde yer almasının yanısıra bir çok ödüle de layık görüldü. 2012 Mayıs ayında ABD Kongresi’nde kültürel iletişim sayesinde toplumları buluşturan ve kahve sohbetleriyle birbirine yakınlaştıran bir dostluk projesi olarak Demokrat Milletvekili Dennis Kuçinich tarafından resmi bir takdirname ile onurlandırıldı. 2013’de İstanbul Rehberler Odası’nın “Kültürel Sürdürülebilirlik” dalında ödülünü aldık. Projenin kurucusu olarak bana da ayrıca 2014 yılında JCİ International tarafından kültür alanında ‘Türkiye’nin En Başarılı Genci” ve geçtiğimiz günlerde Türk of America dergisinin belirlediği 40 yaş altındaki “En Etkin Türk Amerikalı” ünvanlarını kazandırdı.
- Sözkonusu bu proje nasıl ortaya çıktı? Projenin uygulamaya geçmesinde karşılaştığınız engeller ya da destek oldu mu? Türk kahvesi dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir. Türk damak tadı gereği kahve kavrularak ve dövülerek bugünkü anlamda ilk pişirme tekniği doğmuş ve Türk kültürüne özgü bir kimliğe dönüşmüş. Ancak ne yazıkki bu önemli tarih dünya çapında çok bilinmiyor. “Turkish Coffee Truck” projesi ile kahve ve kahvehane kültürünün Türkler tarafından dünyaya yayılmasına dikkat çekmek istiyoruz. Kahve denilince Türkiye çağrışımı yapmasını amaçlayan bu kültürel diplomasi projesi gönüllü bir ekibin değerli emekleri
20 BİN KİŞİYE TÜRK KAHVESİ İKRAMI sayesinde dünyada ilk defa hayata geçirilmiş oldu. Ayrıca, Kurukahveci Mehmet Efendi bu projenin ana sponsoru olarak büyük bir destek verdi. Türkiye görselleriyle süslenmiş aracımızla Türk kahvesini eğlenceli bir şekilde tanıtmanın haricinde, ekibin kültürümüzü iyi tanıyan gönüllü, istekli ve bilinçli bir gruptan oluşması bence projenin başarılı olmasında en büyük etken oldu. Ayrıca bu girişim Türk diasporasında da büyük beğeni topladı. Basında genişçe yer almasının ve sosyal medyada paylaşılmasının ardından dünyanın birçok noktasından tebrik mesajları ve davetiye aldık. Tabiiki proje kar amacı gütmediğinden ve finansal bütçemiz kısıtlı olduğundan turları senede bir kere düzenleme olanağı bulabildik. Aracın olmadığı durumlarda, biz yine gönüllü bir ekiple Dünya Bankası, ABD Kongresi ve diğer çeşitli seçkin mekanlarda düzenlenen etkinliklerde Türk kahvesi ikramlarımızı gerçekleştirdik. Tüm kısıtlı imkanlara rağmen bu projeyi beş senedir devam ettiriyoruz. Türk ve Amerikalılar arasında Türk kahvesiyle kurulan bir dostluğu pekiştirmeyi sürdürüyoruz. Websitemizden tüm etkinlikleri takip edebilirsiniz - www.mobileturkishcoffeetruck.org
YENİ FİRMA KURACAK - Bundan sonra hayata geçirmeyi plan-
ladığınız projeniz var mı? - Ne şanslıyım ki genç bir yaşta güzel ülkemizi iyi mevkilerde temsil etmek imkanım oldu. Türk Amerikan toplumunda aktif görev almaya başladığımdan beri çok değerli kişilerle çalıştım, ve ülkeme daha nasıl faydalı olabileceğimi görme olanağını yakaladım. Beş senelik bir Türk kahvesi tanıtım serüveninden sonra, şimdi profesyonel bir adım atma aşamasındayım. Bu yıl içinde “Turkish Coffee Ladies” ismi ile yeni firma kurmaya hazırlanıyorum. İlerde bu markanın daha da büyüterek ABD’de bir marka haline gelmesi ve Türk kahvesi kültü
rünü ülkenin dört bir köşesine yayabilmek en büyük hayalim.
- ATAA, ATA-DC gibi kuruluşlardaki göreviniz ile kısaca bilgi verebilir misiniz? - 2012-2014 yılları arasında çatı kuruluşu olan Assembly of Turkish American Associations (ATAA)’nın yönetim kurulunda Washington bölgesinden sorumlu başkan yardımcısı olarak görev yaptım. 2013 Mayıs ayından beri de ABD’nin en eski derneklerinden olan ve ATADC olarak bilinen Washington Türk Amerikan Derneği’nin başkanlık görevini yürütüyorum. Ekibimizin tamamı gönüllülerden oluşuyor. Derneğimiz 15 yıldır ABD’nin başkentinde Beyaz Saray’a iki sokak mesafede 20 bin kişinin katılımı ile gerçekleşen geleneksel Türk Festivali’ni düzenliyor. Ayrıca, yıl içinde de Türk kültürüne özgü diğer değerleri tanıtmak ve sosyal ilişkileri kuvvetlendirmek için Türk Kültür Mirası Ayı, Türk Restoran Haftası, Türk mutfağı tanıtımları ve film gösterimlerinin dışında milli bayramlarımızı kutlamak için çeşitli faaliyetler de düzenliyoruz.
DAHA GÜÇLÜ İLİŞKİLER - Amerika’daki Türkler’in Amerika’daki kültür ile etkileşimini nasıl değerlendiriyorsunuz? - Günümüzde yabancı toplumlarla iletişimi güçlendirmek en etkili tanıtım aracı. Washington DC ve çevresindeki eyaletlerde çok aktif çalışan bir Türk Amerikan toplumu olması nedeniyle kültürel ve sosyal iletişimin çok güçlü olduğunu söyleyebilirim. İş, sanat, kültür, akademik ve diğer alanlarda Amerikalı Türklerin önemli başarıları ile gurur duyuyoruz. Tabii bu etkileşimin seviyesi her eyalette nüfusa orantılı olarak da değişebiliyor. Kimi Türk vatandaşlar Türk kimliği ağır bastığı için Türk çevrelerle ile daha yakın olmayı tercih edebiliyor, kimileri ise kendini Türk kökenli Amerikalı olarak benimsediğinden farklı etnik
Sultan Sayfa- 13
çevreler ve Amerikalılar ile yakın ilişkiler kurmayı yeğliyor. Burada etkileşimi kuvvetlendirecek en önemli nokta, ABD’deki Türk toplumu üyelerinin çoğu bu ülkeyi kendine ikinci vatan olarak gördüğünden Türk kimliğine Amerikan kültürünü ile harmanlayarak burada yerleşik diğer toplumlarla daha güçlü ve uzun vadeli ilişkiler kurmasıdır.
-Amerikalılar’ın Türk kültürüne bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterince kendimizi tanıtabiliyor muyuz? Bunun için neler yapılmalı? - Kahve turları esnasında bir Türk vatandaşı bana şunları söylemişti, “Bu kahve aracından bir 20 sene önce bir kaç tane ABD’de dolaşıyor olsaydı, bugün burada Türkiye’nin imajı daha olumlu olabilirdi”. Eskiye nazaran Amerikalıların Türkiye hakkındaki algısı daha olumlu ama yi-
nede Türkiye ABD’de ve dünyada hakettiği şekilde tanınmıyor. Yurtdışı medya tarafından yapılan olumsuz haberler de ülkemiz hakkında negatif algıların oluşmasını sağlıyor. Biz de ülke ve toplum olarak bu durumdan ekonomik, kültürel ve sosyal olarak etkileniyoruz. Genelde tanıtımlar zengin Türk kültürünün ve Türkiye’nin bilinirliğinin arttırılması amacıyla tasarlanıyor ama Türkiye’nin markasının güçlendirilmesi için sadece bu yönde bir tanıtımın yapılması yeterli olmuyor. Aynı zamanda Türk kültürünün yurtdışında değer görmesini ve Türk ürünlerine talebin artmasını sağlamak gerekiyor. Türkiye’nin markalaşması için bilim, sanat, spor gibi alanlarda daha fazla kendini göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
“ATATÜRK İLKELERİNE BAĞLI YETİŞTİRECEĞİM” - Birkaç ay önce anne oldunuz. Annelik nasıl bir duygu? Kızınızın geleceği ile ilgili planlarınız nedir? - Annelik gerçekten mucizevi bir olay, tarifi olmayan bir duygu, sağlıcakla yavrumu kucağıma aldığım için hergün şükrediyorum. Eşim Türkiye aşığı bir Amerikalı, bu nedenle kızımızın isminin Kaylin Zübeyde olmasını tercih ettik. Ben bir Cumhuriyet kızıyım, evladımı da Atatürk ilkelerine bağlı ve vatansever bir birey olarak yetiştireceğim. Anavatanımızı, kültürümüzü, örf ve adetlerimizi severek ve sayarak büyümesini çok arzu ediyorum.
Dergimize abone olun adresinize gelsin... 631-880-3066
Sultan Sayfa- 14
Ticarette taşlar yerine oturdu yeniden dinamizm başladı
Ali Koçak diye konuştu.
TACCI Başkanı Ali Koçak, terör olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi ile duraklamanın yaşandığı iki ülke ticaretinin yeniden dinamizm kazandığını söyledi. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Türk Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı (TACCI) Ali Koçak, geçtiğimiz yıllarda birbiri ardına yaşanan terör olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle iki ülke ticaretinde duraklama yaşandığını belirterek, ancak suların durulmasıyla iki ülke ticaretinin yeniden dinamizm kazandığını söyledi. İki dönemdir TACCI’nın başkanlığını yürüten Koçak, 100’e yakın üyelerinin olduğunu belirterek, “Üyelerimiz arasında nakliye şirketleri, hukuk, muhasebe firmaları, Sarkuysan Amerika gibi Türkiye’deki büyük fabrikaların Amerika’daki temsilcilileri yer alıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 13 ticaret odası ve ticari ateselik de daimi temsilcimizi oluşturuyor. Ayrıca THY, Vakıfbank, Ziraat Bankası büyük bankalar da üyelerimiz arasında yer alıyor” dedi. TÜRK FİRMA SAYISI ARTIYOR Türkiye’den Amerika’da ticaret yapmak isteyen Türk firmaların sayısında artış olduğunu ifade eden Koçak, şunları söyledi: “Bizim aracılığımızla gelmek isteyenler de var. Bu kapsamda çok sayıda heyeti kabul ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde 20 kişilik Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ile yine aynı sayıdaki bir başka heyet Kayseri Ticaret Odası’nı ağırladık. Bu heyetin içerisinde büyük firmalar var. Bu firmaların coğru Amerika’ya ticaret yapmak istiyor. Bugüne kadar yönlendirdiğimiz firma ya da kuruluşlar ticaret yapma imkanı buldular. Bugüne kadar Amerika’da herhangi bir faaliyette bulunmayan Türk firmalarının da bize bilgi için başvuruda bulunduğunu görüyoruz. Bu firmalar bize güvendiklerini iletiyorlar. Dolayısıyla biz bilgi verirken hayli titiz davranıyoruz. “
“DURAKLAMA DÖNEMİ BİTTİ” TACCI’NIN HEDEFLERİ TACCI ilk başkanlığı döneminde terör olayları nedeniyle iki ülke ticareti bakımından sorun yaşadıklarını dile getiren Koçak, “Ardından 15 Temmuz darbe girişimiyle de ticarette bir duralama dönemine girildi. TACCI olarak da faaliyetlerimiz de duraklama dönemi yaşandı. Ancak tüm karışıkların ortadan kalkmasının ardından şimdi taşların yerine oturduğunu söyleyebiliriz. Tekrar dinamizm başladı” diye konuştu. Koçak,TACCI’ye ticaret yapmak için başvuran firmaların genellikle tekstil, gıda ve yatırım inşaat sektörlerine yatırım yapmayı istediklerini ifade etti.
TACCI”nın görevleri arasında öncelikle networking olduğunu ifade eden Koçak, “Yani yatırım ya da ticaret yapmak isteyen işadamlarını buluşturuyoruz. Türkiye ve Amerika’daki yatırım ortamını anlatan konferanslar düzenliyoruz. Yine burada düzenlenen fuarlar kapsamında gelen iş dünyasını yönlendiriyoruz” dedi. Koçak, önümüzdeki günlerde gerçekleştirmeyi planladıkları hedeflere ilişkin şu bilgileri verdi:
“AMERİKA İSTİKRARLI BİR ÜLKE” Amerika’nın yatırım açısından istikrarlı bir ülke olduğunu da vurgulayan Koçak, şunları söyledi: “Buradaki kar marjı diğer bazı ülkelere göre yüksek olmayabiliyor. Uzun vadeli bir ticaret yapılabilir bir ülke. Yatırım ya da ticaret için belirlenen kurallara uyulması halinde yatırım yapabilecekleri ve başarılı olabileceklerini söyleyebiliriz.” Yatırımcıların Amerika’da daha çok emlak söktörüne yatırım yapmak istediklerini anlatan Koçak, ancak yatırımcılar bunun için uygun biz zaman olmadığını ifade ettiklerini kaydetti. Koçak, “Ticaret olarak Amerika dünyanın en büyük pazarlarından. Rekabet çok, adını bile duymadığınız ülkelerin ticaret yapmak istediğini görüyorsunuz. Bu da rekabetin artmasına neden oluyor. Ancak bu rekabet ortamında kalite ve uygun fiyat önemli faktörler arasında yer alıyor” dedi. Girişimcilere önerilerde de bulunan Koçak, “Öncelikle iyi bir piyasa araştırması yapmalarını öneririm. O piyasa araştırmasına göre hareket etmeleri gerekiyor. Amerika pazarında hem kalite hem de fiyat çok önemli. Bunların hayata geçirilmeleri halinde pazarda başarılı olurlar”
“Eylül ayında sadece Türk işadamlarının değil tüm Türk dünyasına yönelik bir organizasyon düşünüyoruz. Tüm Türk dünyasının Amerika’da yatırım ya da ticaret yapmalarına yönelik katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Bundan yaklaşık 2 yıl önce Brooklyn Belediyesi ile ortaklaşa bir organizasyon düzenlemiştik, ‘Türk dünyası ve Brooklyn Belediyesi’ adı altında. Yine bunun benzeri, ancak daha kapsamlı bir organizasyon düzenlemek de hedeflerimiz arasında yer alıyor. Ayrıca Türk gıda ve içeceklerinin tanıtımına yönelik bir organizasyonu da Eylül ayında yapmak istiyoruz.” TACCI olarak ihraç kaydı yetkilerinin de olduğunu hatırlatan Koçak, “Türkiye’ye değişik sektörlerden ihracat yapmak isteyenlere destek veriyoruz. Türkiye pazarı da büyük bir pazar. Türkiye büyük bir pazar, çünkü bulunduğu konum nedeniyle köprü görevi görüyor. Dolayısıyla buradaki firmalar da Türkiye pazarını büyük bir pazar olarak görüyor” diye konuştu.
Sultan Sayfa- 15
“Onları “kan” değil, “can” bağı aile yaptı Kiminin kendisinin, kiminin bir yakınının kanserle dansıydı… Dokunmadan, görmeden kocaman bir aile oldular. Aileydiler, ama onları “Kanserle Dans” çatısı altında birleştiren kan bağı değil, can bağı oldu. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Birbirlerini hiç görmeden sevmeyi ve birbirlerine dokunmadan bağlanmayı başardılar. Belkide ortak kaderleri, kanserle danslarıydı... Ya kendisi dans ediyordu kanserle ya da bir yakını. Onlar aile olmak için kan bağı arayanlara inat birbirlerine verdikleri “can” ile kocaman bir aile olmayı başardılar. Zor olan her defasında bitti, bitiyor denilen umudu da, elele verdikleri mücadeleyi de aile olarak hep birlikte kucakladılar. Kanserle Dans Derneği’nin Kurucu Başkanlarından Esra Ürkmez, meme kanseri ile kanserle mücadelesinde başarılı olan Çiğdem Bostan, annesinin meme kanseri mücadelesinde hep yanında olan kızı Selin Doğanalp de bu ailenin birer parçaları. Zordur umudu hep ayakta tutmak, oysa Esra Ürkmez ve ailesinin en büyük başarılarından biriydi bu. Ne birbirlerine “can” olmaktan ne umudu yitirmekten vazgeçtiler ne de birbirlerini yalnız bıraktılar.
birkaç ay içinde kaybettik. O süreç boyunca her duygumu, inişimi çıkışımı, çaresizliğimi Facebook sayfamda paylaştım. Notre Dame de Sion Lisesi’nde çok samimi olmadığım bir arkadaşım, San Francisco’da yaşayan Ebru Tontas, sürekli bana bu süreçte destek oldu. Babamın kaybından sonra, onun babasına kanser teşhisi konulunca, ‘Esra, destek sırası sende’ dedim. Yani aslında bizi bir araya getiren, babalarımızdır. Bir de bir şekilde yardım etme isteğimiz…”
leşecek, soru soraracak birilerini bulamamak. Kanserle dans sayfamız daha profesyonel ekibe hitap ederken, 26 bin 500 kişinin dahil olduğu Facebook kapalı grubumuz, yani dertleşme gurubumuz çok aktif. Gönüllülerden oluşan sosyal medya yönetim ekibinin çoğu annesi, babası, veya kendisi ile dans etmiş ve 7/24 elleri sayfaların üstünde, gelen yorumları tek tek okuyorlar.”
86 BİN TAKİPÇİ Hastalığın her aşamasında pozitif olmanın olumlu etkisine inandıklarını kaydeden Ürkmez, bu işi bir savaş olarak görmenin, bir yenen bir yenileni kabul etmek olduğunu kaydetti. Ürkmez, “Oysa bu uyumla yapılan bir dans. Doğru ayakkabı, doğru müzik ile; yani doğru bilgi ve psikolojik destek ile bu dansta partnerinizi yerine oturtmanız mümkün” dedi. Sosyal medyada en çok aktif olan derneklerden biri hlaine geldiklerini ifade eden Ürkmez, “Yaklaşık 86 binin üstünde takipçimiz olmasına rağmen, ortalama bir hafta içinde paylaşımlarla ulaştığımız kişi sayısı 1
Türkiye’de kanserle mücadelede son yıllarda inanılmaz gelişmelerin kaydedildiğini de vurgulayan Ürkmez, “ Eskiden kayıt ve istatistik bulmakta zorlanırken geçtiğimiz yıllarda bu konuda çok ciddi gelişmeler var. Bunu da Kanser Dairesi Başkanlığı ve ekibine borçluyuz” dedi. En büyük mücadeleye desteklerinin bilgilendirme, bilinçlendirme, doktorlarına soru sormalarını sağlamaya çalışma ve hastaların bu süreç içinde pozitif tutmak yani yalnız olmadıklarını göstermek olduğunu kaydeden Ürkmez, şunlari söyledi: “Türkiye’de gönüllülük pek de gelişmiş bir kavram değil, ve ne yazık ki bağış da değil. Amerika’da marketlerde bile her kasada
milyonun üzerinde. Bu sadece bir proje olmasa da, aslında aynı çizgide devam ettirmeye çalıştığımız en büyük proje ve hasta destek grubumuz” diye konuştu. Ürkmez, sözlerine şöyle devam etti: “Kanser ile dans eden ve yakınlarının en büyük eksiği kendilerini yanlız hissetmek, dert-
ödme yaparken bir kurum veya kuruluşa bağış yapma alışkanlığım var, çocuklar da küçük yaştan öyle eğitiliyor. Ne yazık ki Türkiye’de derneklerin sürdürülebilirlikleri bağışlarla ve bir çok dernek bu konuda sorun yaşıyor. GöGönüllük de aslında bir tür iş, yani en bugün
“YALNIZ DEĞİLSİNİZ”
“BİZİ BİRARAYA BABALARIMIZ GETİRDİ” Derneğin kuruluş hikayesinin babası Hüseyin Avni Ürkmez’e 2011 yılında pancreas kanseri teşhisi konulmasıyla başladığını anlatan Esra Ürkmez, şöyle konuştu: “ABD’de yaşadığım için ailem babamın hastalığını benden saklamış. Şüphelerim ve zorlamalarım üzerine, Ekim 2011’de telefonda teşhisin yalnızca ‘kanser’ olduğunu söylediler. Bana deseler ki baban pankreas kanseri, iki çocuğumu bırakıp o akşam uçağa atlar gelirdim. Hastalığı duyunca önce internet araştırmalarını Türkçe yapmaya çalıştım. Ama bilgi bulmak o kadar zordu ki İngilizce aramaya başladığımda bütün kapılar açıldı: ‘İlaçlar nedir, yan etkileri, ne yemesi gerek, ne yememesi gerek, neye dikkat etmeli, biz yakınlarını bekleyenler neler...’ Ama babamı, paşamı
Sultan Sayfa- 16
birşey yapayım bitti de doğru bir yaklaşım değil. O konuda da sürekli bize destek olan olacak bir ekip bulmakta zorlanıyoruz her dernek gibi.”
BOSTAN: HIZIR GİBİ YETİŞTİ 2015 yılında meme kanseri teşhisi konulan, ancak eski sağlığına kavuşan Çiğdem Bostan da, Kanserle Dans Derneği ailesiyle tanışmasını şöyle anlattı: “New York’da tanıyabilecegginiz en güzel kalpli Türkler’den birisi olan Sevgili Ekmel Anda’ya doktorlardan duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. Bunun üzerine sorularıma Esra’nın yardımcı olabileceğini düşündüğünü söyledi. Hemen bağlantıya geçtik. Sevgili
Esra ve Kanserle Dans ile o noktada buluştuk. Esra’nın pozitif enerjisi ve Kanserle Dans ile kurulan doctor ve hasta network’u sayesinde hastalığın seyri sırasındaki soru ve sorunlara çözüm ve bilgi konusunda hızır gibi yetişti. Bizler yine bir bakıma şanslıyız bilgiye bir şekilde ulaşabiliyoruz. Aynı zamanda dünyanın farklı noktalarında bilgi desteğine ihtiyacı olan hastaların Kanserle Dans ve benzeri organizyonlar aracılığıyla sorularına cevap bulması değeri ölçülemez bir destek sağlıyor. “
DOĞANALP: KANSERLE BARIŞMAYI ÖĞRENDİM Annesine 2013 yılında meme kanseri teşhisinin konulmasıyla kanserle dansı başlayan
Selin Doğanalp ise, yaşadıkları konusunda şu bilgileri verdi: “Ben o sırada Boston”da master yapıyordum. Daha öncesinde çok sevdiğim birini kanserden kaybetmiş olduğum için, bana söylenen hiç birşeye ikna olmuyordum ve çok zorlu bir süreçti. Türkiye’ye dönmek istedim, okulu bırakmayayım bari master bitince doktoraya devam etmeden Türkiye’ye gideyim diye düşündüm. Ama annem buna izin vermedi ve bana Kanserle Dans’ın sayfasını önerdi. Kanserle Dans’ın sayfasından kanserle ilgili bilgiler, tedavi süreci yapılması gerekenler, nelerden kaçınılması gerektiği, hastaların nasıl support edileceği, hasta yakınlarının nasıl davranması gerektiği gibi pek çok şeyi öğrendim ve bir derecede kanserle barışmayı, kanserle yaşamayı, dans etmeyi öğrendim. Sonrasında aktif olarak neler yapabileceğimi düşündüm ve oradaki herkesi ailem gibi hissettim. Esra Ürkmez’in New York’ta olduğunu biliyordum ama hiç konuşmamıştık, Boston’dan New York’a taşınınca kendisine Facebook’tan mesaj yazdım, Esra Hanım diye başlayan.. İlk cevabı ‘Hanım yoook hanııım yok’ oldu. Zaman içinde Kanserle Dans’ın çok büyük bir aile olduğunu, birbirini görmeyen insanların birbirini çok fazla sevebileceğini, düşünebileceğini gördüm. Ben annemi kaybedip yalnız kalacağımı düşünüyordum ama Kanserle Dans sayesinde aslında yüzyüze hiç görmediğim ama konuşmadığımda özlediğim, ihtiyaç duyduğumda orada olacağını bildiğim kocaman bir ailem oldu.”
Sultan Sayfa- 17
Herkese kredi imkanı
“
Kredi Skoru Düşük Olan ya da İflas Durumunda Olan Şirketlere Dahi Kredi Sağlıyoruz’’
Gönül Squillets
Excel Capital Kurucusu Çetin Chad Otar, kredi skoru düşük olan ya da iflas durumunda olan şirketlere bile kredi sağladıklarını belirterek, hedeflerinin daha da büyümek olduğunu kaydetti. 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası bazı şirketler kapandı, bazıları ise ayakta kalmayı başardı. Finansal olarak olumsuz geçen yılların geride kalmasıyla birlikte kredi skorları olumsuz etkilenen şirketler finansal ihtiyaçları için banka dışında alternatif arayışlara girdiler. Biz de bu ihtiyaçlara yönelik Excel Capital firmasının kurucusu ve yöneticisi Sultan Sayfa- 18
Çetin Chad Otar ile yaptığımız röportajda küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansal ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarına dair bir söyleşi yaptık. Excel Capital’in alternatif kredi seçenekleri ve şirketlere sunduğu finansal çözümleri değerlendirdik.
yin düzenli ve istediğim şekilde olduğundan emin olmak. Pazarlama ayağında günlük işler ve sistem yöneticilerinin işlerinin günlük kontrolünü sağlıyorum. Yine yöneticilerin aylık planlarımızı doğru yürüttüğünden emin olmak benim sorumluluklarım arasında. Banka hesaplarını günlük olarak kontrol ediyorum. Para nereye gidiyor, nereden geliyor bilmem gerek. Şirketimizde muhasebecimiz yok. Bazen gece 2-3 gibi geliyorum işe. işlerin doğru yürüdüğünden emin olmak ve borç durumuna düşmeden bir sonraki aşamaya geçebilmek için şirketteki yönetimsel çalışmaları yürütüyorum diyebilirim.
- Çetin (Chad) Bey öncelikle röportajımıza zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Excel Capital firmasının CEO’su olduğunuzu bilmekteyiz. Bize detaylı olarak kendinizden ve şirketteki görevinizden bahseder misiniz?
250 MİLYON DOLARLIK KULLANIM
- Belirttiğiniz gibi Excel Capital firmasının CEO’su ve kurucu ortağıyım ve Forbes Financial Council Üyesiyim. Şirkette günlük operasyonları, küçük ve orta ölçekli şirketlerin kredi işlemlerini düzenliyorum. Burada kişisel olarak yaptığım iş, her şe-
- Şirketinizin faaliyet gösterdiği alanlar nelerdir? Şirketlere sunduğunuz finansal hizmetlerden bahseder misiniz? - Excel Capital olarak şirket sahiplerinin ihtiyacı olan yatırımı elde etmesine yardım ediyoruz. 2008 yılında yaşanan krizden sonra bankaların çoğu 700’ün altında kredi skoru olan şirketlere yardımcı olmamaya başladı. Biz bankalardan farklı olarak
şı vereşı çıktı ve nedenini öğrenmek istedi. Ameliyatlara girebilmek için 2 yılım daha olduğunu söyledim. Kardeşimle ve annemle tartışmalar yaşadım bu kararım nedeniyle. Okulu bıraktıktan sonra ne yapacağıma karar vermem zaman aldı. Bir boşluğa düştüm diyebilirim. Erkek kardeşimin de zoruyla onunla birlikte çalışmaya gittim. Neler yaptıklarını, nasıl çalıştıklarını gözlemledim. Erkek kardeşim borsacıydı o dönemde. Beni tanıştırdığı kişi bu endüstriden benim yaşlarımda bir kişiydi. Yazıcısını tamir ettim ve iş hakkında konuşmaya başladık. Bu işleri öğrenmeye o zaman başladım. Telefonla şirketlere kredi satışı yaptığından bahsetti. ‘’İstediğin
lıştığım o kişinin evine gittim. Evden çalışmaya devam ettik. Aynı zamanda o kişiyi eğiten kişiden de eğitim aldım. O dönem abim şirketin başına geçmemi teklif etti ancak onu da kabul etmedim. Arkadaş ya da erkek kardeşle çalışmanın dışında dışarıda ki çalışma hayatını görebileceğim bir yerde çalışmak istedim ve 2 farklı yerde çalıştım. Bunların hepsinden ayrı ayrı şeyler öğrendim diyebilirim. 3 yıl önce evde başladığımız bu işte ilk ay 1 milyon dolarlık satış yaptık. Elde ettiğimiz komisyonla küçük bir ofise geçtik. Daha sonra 2 kişi daha işe aldık. 6 ay sonrada ofisi büyüttük ve 4 kişi daha işe aldık. Geçen sene Haziran ayında işi daha da büyütmeye karar vererek şu an kullandığımız ofisi açmış olduk.
TEK SAYFALIK BAŞVURU - Şirketlere kredi sağladığınızdan bahsettiniz. Bankalardan farklı olarak kredi vermek için şirketlerde aradığınız kriterler neler? - Banka sadece parası olan insanlara kredi veriyor. Yani bir kişi iyi bir kredi notuna sahipse, nakit akışı iyiyse, tüm kayıtları güncelse banka kredi veriyor. Bu kişiler zaten uzun ya da kısa vadeli planlarına bağlı olarak kredi almak istemiyor. Önemli olan bunlara sahip olmayan küçük işletmeler. Küçük şirketler Amerika’da oldukça önemli. Küçük şirketleri işleten kişiler bir çok farklı görevi bir arada üstleniyorlar. Resepsiyon görevlisi, güvenlik elemanı, satış elemanı. Kısacası şirketin bir çok işi bu kişilerin sorumluluğunda. Oturup bankanın istediği tüm dokümanları hazırlaması oldukça güç ve zaman alan bir şey. Biz bu süreci onlar için daha kolay hale getiriyoruz.
şirket sahipleri iflas durumunda olsalar bile ya da kredi skorları 500 olması durumunda dahi ihtiyaçları olan parayı veriyoruz. Fiyatlandırma elbette banka gibi olmuyor. Bir çok farklı faktöre gore fiyatlandırmamız değişiyor. Kredi olarak verdiğimiz paranın büyük çoğunluğu bizim paramız. Bugüne kadar 250 milyon dolar para verdik isyerlerine. Her şekilde amacımız şirketlerin finansal ihtiyaçlarına en iyi şekilde karşılık vermek ve parasal gereksinimlerini karşılamak.
- Excel Capital şirketini kurma fikri nasıl oluştu? Nasıl süreçlerden geçtiniz? Bize biraz anlatır mısınız? - 2007’de Brooklyn College’dan mezun oldum. Colombia Medical School’a (Tıp Fakültesi) 3 yıl devam ettim. Bir gün uyandım ve anneme tıp eğitimine devam etmek istemediği söyledim. Annem tipik bir Türk annesidir. Kararıma kar-
zaman gel, işin nasıl işlediğini göstereyim’’ dedi. Beraber çalışmaya başladık. İlk hafta yaptığım satışlardan aldığım komisyon 1500 dolar civarındaydı. Abim orada çalışmama karşı çıktı ona söylemeden devam ettim. İlk ay 10 bin dolar kazandım bu işten. Anneme gidip‘ ’Doktor bile bukadar kazanmıyor’’ diyerek gösterdim. (Gülüyor) Abim borsa ofisini kapatıp böyle bir şirket açmak istediğini söyledi ve birlikte çalışmayı teklif etti. Kabul etmedim. İlk söylediğim kelime “Hayır” oldu o dönemde. Bugün hala işlerimde ‘Hayır’ demesini biliyorum. Hayır dedikten sonra karşımdakinin açıklamalarını dinliyorum. Eğer mantıklı gelirse sonra kabul ediyorum. Abimin teklifini de bu şekilde kabul ettim ve ofise gittim. Ofis atmosferini sevmedim. Dışa dönük bir kişiliğim olduğunu düşünebilirsiniz ama aynı zamanda içe dönük bir yapım var. Düşündüğüm ne varsa anında söyleyen de bir kişiyim. Uzun lafın kısası ofise gittim ve beğenmeyerek ayrıldım. Tekrar beraber ça-
Sultan Sayfa- 19
Düşük Kredi Skoru ve iflasın Eşiğindeki Şirketlere Kredi Banka için hazırlanan belgeler 30-35 cm yüksekliğinde oluyor. Bizde ise tek sayfalık başvuru,banka ekstresi ve kredi kartı ekstresi yeterli. Kredin hazır! 75 bin dolardan daha yüksek bir kredi istiyorsan, ek olarak kar-zarar çizelgesi, bilanço tablosu ve vergi beyannamesi gerekiyor. Bunlar yoksa bile sorun değil. Şirketimiz 74 bin dolara kadar krediyi bunlar olmadan da alabiliyorlar. Bankayla uğraşmak bize kıyasla oldukça zor. Bankanın onayı 3 ay sürerken, bizde işlemler 24 saatte tamamlanıyor. Yani onların 3 ayda yaptığını biz 24 saatte yapıyoruz. Kredi konusunda bankadan daha esneğiz. Banka kredi skorunun en az 680 olmasını istiyor. Bizim için 500 olması yeterli. Kredi skoru 500 olan birine kredi verdiğinizde gerçekten bunun değerini biliyor ve geri ödüyor. Ödeyemeyecek gibi olduğunda bile mutlaka arayıp, kötü zamanda olduğunu en kısa zamanda ödeyeceğini söylüyor. Banka için kişisel garanti olması da gerekiyor. Bizim için böyle bir zorunluluk da yok. Yani bizim aradığımız kesim bankanın kredi vermek istemediği şirketler. Biz bu riski alıyoruz.
- Şirketler kredi başvurusunu nasıl yapıyorlar? Kredi başvuruları ne kadar sürede cevaplanıyor? - Süreç oldukça basit. Tek sayfalık başvuru ile son 4 aya ait banka ekstresi ve kartı ekstresi ile başvuru tamamlanmış oluyor. Eğer 75 bin dolardan yüksek kredi isteniyorsa ek olarak kar-zarar çizelgesi (profit and loss statement), bilanço tablosu (balance sheet) ve son yıla ait vergi beyanı (tax return) gerekiyor. Başvurulan programa bağlı olarak alacaklar hesabı (account receivables) gibi ek evraklara ihtiyacım olabilir. Yani 30-90 gün arasında alacağın ödemeleri gösteren belge. Kredi başvurularını anında cevaplayıp, 24 saat içerisinde tamamlıyoruz. Kredi başvurularını internet sitemizden www.excelcapmanagement.com ya da 877-880-8086 numaralı telefondan arayarak yapabilirler.
- Şirketinizi kurarken karşılaştığınız zorluklardan bahseder misiniz? - Şirket kurmanın bir çok zorluğu var tabii. Geçmişim şu anımı kurmamda büyük etkiye sahip. Üç kez kanserden kurtuldum. Daha önce 136 kiloydum. O zamandan bu yana 85 kilo verdim. Hayatımı değiştirmeye kararlıydım. Hayatta ve iş yaşamında karşılaştığım zorlukları aşılabilecek engeller olarak görüyorum. Sadece nasıl aşabileceğini bilmen gerek. Benim farklı yöntemlerim var tabii. Türk olmanın ve Müslüman olmanın büyük etkisi var. Dua etmenin büyük etkisini görüyorum. İkinci olarak yaptığım şey ise kendimi zorlamak. Ailemi memnun etmek çocukluğumdan beri çok zordu. Başarılı olduğumda annemden tek duyduğum şey ‘Aferin oğlum’ oldu. Sadece bu! Annem Eskişehirli Osmanlı Türk”ü. Babam ise Kırımlı. Birinci jenerasyon Amerikalı olarak ailemin Türk oluşu benim kendimi daha fazla zorlamama neden oldu. Benim ailem Amerika’ya bize daha iyi hayat verebilmek için geldi. Onlara bu borcumu ödemem gerektiğini düşünüyorum. Bu da beni her gün başarıya daha fazla itti.
- Peki şirketinizi kurarken bilmediğiniz, geriye dönüp baktığınızda keşke bilseymişim dediğiniz şeyler var mı?
Sultan Sayfa- 20
- Keşke bir çok şeyi bilmediğimi bilseydim. İşin güzelliği orada. (Gülüyor) Ne isterdim biliyorum ama aynı zamanda bilmek istemezdim. Kendimi farklı durumlara ve fırsatlara göre hazırlıyorum. Bu yüzden kişinin konfor alanından çıkıp kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. Her gün kendini rahatsiz hissetmediğin bir şey yap. Aynı şey tekrar karşına geldiğinde beyninde o duyguya sahip olacaksın ve bu duyguyu başka zaman alıp kullanabilirsin. Rahat hissetmediğin tüm bu durumları hepsini toplarsan cevaba sahip olabiliyorsun, formül gibi çalışıyor. Bu da zamanla sana bilmen gereken her şeyi öğretiyor.
- Firmanızın tanıtımını nasıl yapıyorsunuz? Müşterileriniz sizi nasıl buluyorlar? - SEO pazarlama, e-mail, referans pazarlama gibi yöntemler kullanıyoruz. Şirket sahiplerine Linkedin’den ya da çağrı merkezimizce yapılan aramalarla ulaşıyoruz. Genelde telefon aramalarından iyi sonuçlar alınıyor. Aynı zamanda sosyal medya platformları önemli. Televizyon reklamlarını daha önce denemedim. TV’nin çok yararlı olduğunu düşünüyorum fakat maliyeti yüksek. Herşeyi denemeye hazırız. Çağrı merkezi ve sosyal medyadan çok fazla faydalanıyoruz. Insanların arasında bizden bahsetmesi kesinlikle çok önemli pazarlama için. Aynı zamanda gittiğim etkinliklerde kurduğum bağlantılar yararlı oluyor. Etkinliklerde tanıştığım insanlarla beraber iş yapabiliyoruz. Bankalarda bazı müşterilerine bizi öneriyorlar.
DAHA FAZLA BÜYÜME HEDEFİ - Excel Capital firmasının gelecek beklentileri ve hedeflerinden bahseder misiniz? Büyüme planlarınız nelerdir? - Gelecek planımız daha fazla büyümek elbette. Farklı projelerim var. Bu işler daha hızlı ve kolay nasıl yapılabilir diye üzerinde çok düşünüyorum. Şirketimiz büyürken bizim için önemli olan şeylerden biri insanlarla iletişimde olmak. Şirkette beraber çalıştığım arkadaşları arayanlara numaramı vermeleri konusunda teşvik ediyorum. İnsan ilişkileri çok önemli. 2007’den beri çalıştığım müşte-
rilerim var, hala kredi için arıyorlar beni. Mesajlara mutlaka geri dönüyorum. Geç olsa da mutlaka cevap yazıyorum. Daha fazla kişiye ulaştığında, daha fazla ihtiyacı olan insana ulaşabiliyorsunuz. Bu yüzden iletişim önemli. Gelecekte şirket prensiplerimiz doğrultusunda büyüyebildiğimiz kadar büyümeye devam edeceğiz.
ness Bureau) kabul edilmesi 9 ayımızı aldı. BBB piyasadaki güvenilir şirketleri araştırabileceğiniz bir kaynak. Şirketin yasal olup olmadığına bakmak azım. Kişisel bilgilerinizi güvenmediğiniz kişilere vermek doğru değil. Bu bilgileri ele geçirdikten sonra yapamayacakları şey yok. Bu yüzden dikkatli olmalarını öneriyorum.
- Son olarak küçük şirketlere verebileceğiniz tavsiye ve öneriler nelerdir? - Nakit ihtiyacı olan şirketlerin kredi alabileceğini duyduğu ilk insana gitmemelerini öneriyorum. Başka seçenekleri değerlendirmek önemli. Biriyle para konusunu konuşmadan önce dersine iyi çalışmak gerek. Konuştu-
ğun kişinin kim olduğunu bilmek önemli. Kim, ne, ne zaman, neden gibi soruları sorsunlar ve bunların cevabını alsınlar öncelikle. Daha sonra bu şirketlerle çalışmış insanlara bakmak lazım. Google’dan da araştırabilirler. Kredi alacakları şirket gerçek mi, güvenilir mi bilemezsin. Bizim şirketimizin BBB’si (Better Busi
108 Greenwich St., 5th Fl New York, NY 10006 877-880-8086 Çetin Otar
Sultan Sayfa- 21
“Sosyal zorluk, gençlerin bilimdeki başarısına engel” Türk bilim kadını Bahar Uslu, Türk gençlerinin bilimdeki başarılarının önünde ki engelin sosyal zorluklar olduğunu düşünüyor. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Türk gençlerinin başarısı her geçen gün artıyor. Özellikle son yıllarda Türk gençlerinin bilimdeki başarılarına yönelik haberler göze çarpıyor. Türk bilim kadını Bahar Uslu, Türk gençlerine ne yazık ki çok fazla sosyal sorumluluk yüklendiğini savunarak, “Onları stresten koruyamıyoruz. Bu tür sosyal zorlukların yaşanmadığı dönemlerde gençlerin bilimsel başarısı patlama yapıyor” dedi. Tüp bebek uzmanı olan Uslu, bilim alanındaki çalışmalarının yanı sıra Türk gençlerinin başarısı, bu başarının önündeki engeller ve başarının artmasına yönelik önerilerine ilişkin şunları söyledi:
konuşmaya. Anne ve babamın okula gidip çocuğumuzun durumu nedir diye sorduklarını ya da veli toplantılarına katıldıklarını hiç bilmem buna utanırlardı, övünmek istemezlerdi. Bu benim içimde ukdedir ama sonraları bunun çok yararını gördüm, çoğu okula kaydımı kendim yaptırdım, yaşıtlarım zorunlu hizmete bile aileleri ile giderken ben çok güzel sosyal tecrübeler kazandım. Üniversite tercihlerimi yaparken annemle konuşmamızı hatırlıyorum, mimar olursam ilk üç ünlü isim arasında göreceksiniz ama tıp için söz veremem demiştim yanılmışım, meğerse insan yeteneklerini ve insan sevgisini hangi branşı seçerse seçsin içinde taşıyor ve mesleğine yansıtıyorsa başarılı oluyor. Bunu bu sene “Yılın Akademisyeni” ödülüne aday gösterildiğimde daha iyi anladım. Laboratuvar aletleri dizayn ederek ve bunların patentlerini alarak içimdeki dizaynır kimliğimi yaşatıyorum.
YILIN BİLİM KADINI ADAYLIĞI
Bilim insanı olmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Aileniz etkili oldu mu?
• Bilimsel projelerinizden bahseder misiniz?
Çocukluk hayalim sanatla uğraşmaktı, genlerimde de bu yeteneği taşıyorum, ailemizde dünyaca ünlü ressamlarımız, sanatçılarımız var, 3 yaşımda çizdiğim bir otobüs dolusu insanın üstten görüntüsünü anlattığım resmim elden ele dolaştırılırdı. Bu, o yaştaki bir çocuktan beklenmeyecek bir perspektif resmi idi. Masanın altına girip saatlerce sıkılmadan bıkmadan hayal kurarak resim çizdiğimi bilirim. Çünkü apartmanlarda büyüyen yalnız çocuklardık. Biraz daha büyüyünce desen çizme, dekorasyonla ilgilenmeye başladım ve hep derler ya hobiniz mesleğiniz olursa çok başarılı olursunuz diye ben de lise yaşlarında hep mimar yada dekoratör olacağım diyordum. Ailem bu konuda tercihlerimi bana bıraktı, ama okuldaki hocalar her gün aileme notlar gönderip fen derslerimi överek mutlaka tıp yada fizik okumam yönünde tavsiyelerde bulunuyorlardı, lise ikincisi olduğum gün hiç unutmam fen dersi hocam evimize kadar gelmişti ailemle
- Halk arasında tüp bebek uzmanı diye bilinen tıbbi histoloji ve embriyoloji uzmanıyım. Uzmanlık alanım gereği kadın infertilitesi üzerine yoğunlaştım. Kadın üreme potansiyelinin yeterince değerlendirilmediğini, aslında tahmin ettiğimizden çok daha fazla olduğunun sinyallerini alıyorum. Kadın yumurtalığındaki kök hücre potansiyelini ortaya çıkarmaya çalışıyorum, destek hücreleri ve yumurtanın arasındaki ilişkileri ve bilinmeyen mekanizmaları belirliyorum. Bu yıl literatüre giren, kendi adımla anılan ve 40 yıldır kullanılagelen bir metodun yerine konulan, kendi güncel metodumun uygulamalarını hazırlıyorum. Bu metodun yararı şimdiye dek bilinmeyen mekanizmaların ve hücre potansiyellerinin daha doğru bir şekilde ortaya konulmasını sağlamasıdır. Davet edildiğim uluslararası konferanslar ve yılın bilim kadını adaylığı bu çalışmalarım üzerine teklif edildi.
•
Bundan sonraki projeleriniz ile ilgili bilgi verir misiniz? Her gün yeni bir projenin hayalini kuruyorum aslında, hepsi insan mutluluğunu bir adım ileriye götürebilmek umudunu taşıyor. Umuda günümüzde hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Ço-
Sultan Sayfa- 22
cuk sahibi olabilmeyi özlemle bekleyen çiftlere müjde sunmaya, aksaklıklarla Bahar Uslu doğan bebeklere el vermeye, menopoz yaşını çok daha ileriye atmaya, üreme kabiliyeti olmayan erkek hastalara ışık olmaya çalışıyorum. Başkalarının gözünde göreceğim bir parça sevinç bile beni beslemeye yetiyor.
“GURUR DUYUYORUM” •Türk gençlerinin bilim insanı olma konusunda nerede olduklarını düşünüyorsunuz? Geçtiğimiz haftalarda bir dizi konferans sayesinde üniversite öğrencileri ile buluşma fırsatı buldum. Onların sorduğu sorulardan biri de buydu, size de aynı yanıtı vereceğim. Bilim insanı diye bir şey yoktur, içinde idealist duyguları taşıyan, başkaları için umut ve sevinç kaynağı olan, emeğini paylaşmaktan çekinmeyen insanlar vardır ve bu özellikler de en çok Türk kimliğinde barınır. Türk gençlerine ne yazık ki çok fazla sosyal sorumluluk yüklüyor ve onları stresten koruyamıyoruz. Bu tür sosyal zorlukların yaşanmadığı dönemlerde gençlerin bilimsel başarısı patlama yapıyor. Biz çok kötü koşullarda bile yeni bir ülke kurmuş yokluktan var olmayı bilmiş insanlarız. Bu açıdan bakıldığında başarılı bilim insanı olmak demek yalnızca elinde ödül ile ya da altında koltuk ile değil, geleceğini ellerine almak, geleceğini şekillendirmek demek. Türk gençlerinin yeterince meraklı, istekli ve moralce güçlü olduklarını gözlemliyor ve onlarla gurur duyuyorum.
• Türk gençlerinin bilim insanı olmaları için yeterince teşvik edildiklerini düşünüyor musunuz? Bilime teşvik edilmek diye bir şey yoktur. Bunu yurtdışında kendi ayaklarım üzerinde durmaya başladığımda daha çok hissettim. Biz o kadar destekle yürümeye alışmışız ki, çocukken bunu ailelerimizden abi ablalarımızdan bekleriz, büyüyünce hocalarımızdan, daha sonra da devletten falan. Halbuki insan kendi planını kendi yapmalıymış, bende bunu çok sonra öğrendim ama neyse ki hızlı öğrendim adapte oldum. Şimdi kimseden bir şey beklemiyorum. Önce ilgi alanlarımı ve kafamdaki soruları belirliyorum, çıkış yollarını ve olasılıkları değerlendiriyorum, kafamın içindeki sema da zaten başlangıç
ve sonuç beliriyor. Eğer konsantre olabiliyorsanız ilerliyorsunuz, bu yöntemi tavsiye ederim. Çünkü sizin beklentileriniz ve özlemleriniz diğerlerininkilerle örtüşmeyebilir ve bu çok tehlikelidir. Sizi durdurabilir, amacınızdan saptırabilir. Yalnızca ihtiyaçlarınızı söyleyin diyorum gençlere, ne yapmaları gerektiğini asla söylemiyorum. Ama sorunuz finansal destek ise ortaya konulan projelerin yararlılığı göz önüne alınarak desteklenmesi tarafındayım. Hem Türk hem de uluslararası birçok kuruluş bu konuda yeterince yardımcı bence. Bu konudaki tek sorun ürün yaratan ve pazarlayan şirketlerin ARGE bölümlerine yeterince finansal pay ayırılmamasıdır. Bunu zorunlu hale getiren Almanya, Japonya gibi ülkelerin teknolojilerinin ilerlemesi tesadüf değil.
TÜRK GENÇLERİNİN ZEKASI •Amerika’da gençlerin bu alanda başarıları ile diğer ülke gençlerinin başarılarını karşılaştırır mısınız? Ben ülkeler arasında değil anlayışlar arasındaki farklılıklara dikkat çekmeyi daha çok seviyorum. Türk gençlerinin pratik zekâları asla tartışılmaz. eğer onların beyinlerini bir sürü gereksiz ve aslında yormalarını gerektirmeyen şeylerle meşgul etmezseniz. Örneğin genç insan huzur hissetmelidir onlara hazırlayacağınız ortam kendilerini güvende hissetmelerini sağlamalıdır. Diğer bir taraftan zorluklar çözümleri doğurur, burada boynumda yalnızca bir stetoskop ile günlerce teşhis koyduğumu duyan arkadaşlarım çok şaşırıyor ama bu tecrübe benim hazinem ve kendime güvenimi kazandıran şeylerden biri. Amerika’daki çoğu bölüm başkanının Türk olması bunun en güzel kanıtıdır.
•Gençler arasında kadınlar mı , erkekler mi daha çok bilime ilgi gösteriyor? İnsan beynindeki sol ve sağ lobların cinslere göre farklılıklar gösterdiği ve buna bağlı olarak yön bulma ya da matematik zekânın erkeklerde; konuşma, paylaşma, derdini rahatça ifade etme zekâsının ise kadınlarda daha fazla olduğuna dair yayınlar var. Ben bilimsel bakışla cinslere inanmıyorum. Her kişinin embriyolojik olarak kendine özgü tamamen farklı bir profili ve moleküler hormonal yapısı olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına bağlı olarak bu durum değişebiliyor. Erkek mentalitesinin daha pratik, kadın beyninin daha analitik olduğunu söyleyebiliriz.
“AHLAK VE HUKUK OLMALI” •Bilimde kariyer yapmak isteyen gençlere önerileriniz nedir? Ne Napolyon gibi “para para para”, ne de çok bilinen şekli ile “ çokça çalışmak” demeyeceğim. Önce insanca duyarlılığa sahip olmak ve bu değerde insanlar yetiştirmek bilime en fazla katkıyı sağlayacaktır. Etik değerleri korumanız, başkalarına faydalı olabilmenin mutluluğunu, başarının ve sevilmenin tadını, güvende ve umutta yaşamanın sevincini hissetmeniz kariyeriniz için yeterli yapı taşlarıdır. Bu değerler sizin yalnız bilim değil her türlü yüksek kariyerin sahibi olmanızı sağlayacaktır. Bilim yalnız bilinen klişe alanlarda değil hayatın her yanında olmalıdır. Olaylara ve kişilere doğa ve yaşam nasıl bilimle yaklaşıyorsa kişiler olarak bizlerde öyle yaklaşmalıyız. Hal böyle iken her kariyerin içinde ahlak ve hukuk mutlaka olmalı ise bilim de mutlaka ve mutlaka olmalıdır.
Sultan Sayfa- 23
KIRK İKİ YILDIR SÖZÜNÜ TUTUYOR Bundan 42 yıl önce Amerika’ya gelen Mehmet Güven, “Ne Türkçe’yi, ne İstiklal Marşı’nı ne de Türklüğümü unutacağım” diye verdiği sözü bugün hala tutuyor. DİLEK ESKİ BEZİRKAN Çocukluk rüyasıydı Amerika’ya gelmek. Ne olursa olsun Amerika’ya gelmek istiyordu. Ablası Dışişleri’ndeki görevi nedeniyle New York’a geldi. 1975 yılında bunu fırsat bilen Güven, soluğu Amerika’da aldı. Birleşmiş Milletler’deki mahalli katiplik için açılan sınavı da kazanınca Amerika macerası başlamış oldu Amerika’yı çok sevdi, hiç pişman olmadı burada yaşamaktan. Amerika’da en çok ailesiydi eksikliğini hissettiği. Ancak ‘Onu tanımak büyük bir zenginlik” dediği herkesin babası ve ağabeyi olan rahmetli Doktor Zeki Uygur ile yaşadıklarını ise unutamıyor. Herkesin yardımına koşulsuz koşan ‘Türkler’in Doktor Zeki Uygur’ u ile uzun yıllar birlikte olduğu yılları gözleri dolarak hatırlıyor. 42 yıllık Amerika macerasını, deneyimlerini ve ‘Emsalı olmayan yegane bir insandı” dediği Doktor
Sultan Sayfa- 24
Zeki Uygur ile olan anılarını Sultan Magazine anlatan Mehmet Güven, sorularımızı şöyle yanıtladı:
- Amerika’ya gelmeye nasıl karar verdiniz? - 1975 yılında Amerika’ya geldim.. 42 yıl oldu. Ablam burada Dışişleri’nde çalışıyordu. Benim de küçüklüğümden beri Amerika sevdası, merakım vardı. Türkiye’de bazı ailevi sorunlarım olunca tatil için Amerika’ya geleyim dedim. Çalıştığım yerden de ücretsiz izin aldım üç aylığına. Geldiğim ilk günden beri çok sevdim. Dönme hazırlıkları yaparken Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği’nde imtihan açıldı, maliye elemanı alınacak diye. İmtihana girdim vaekazandım. 4 aylık askerlik vardı. Fakat 1 yıl sonra askere gidebiliyordum. O nedenle bu 1 seneyi burada geçiririm diye düşündüm. İlk olarak New York’a geldim. Türkiye’de Turizm Bankası’nda krediler kısmında çalışıyordum. Banka tüm Türkiye’de otellere filan kredi veren bir bankaydı. Kredi servisinde ikinci imza yetkisi olan bir kişiydim. 23 yaşında geldim Amerika’ya. Bir maceraydı. İş bulayım diye gelmemiştim. Dil bilmiyordum, çalışma iznim de yoktu. O yüzden geldim Amerika’yı gördüm döneyim dedim. Ancak imtihan çıkınca ve kazanınca kaldım. 1 yıl sonra da askere gittim. 4 ay askerliğimi yaptım. O dönem Türkiye’nin çok karışık olduğu bir dönemdi. Askerden sonra Türkiye’nin havasına baktım, hiç de içaçıcı değildi. O sırada New York’daki kadrom tutuluyordu. Kal dediler, senin yerine kimseyi almadık dediler. Türkiye’nin imkanları değişince yine dönerim diye düşündüm ve Amerika’ya geldim.
“AMERİKA DAHA MEDENİYDİ” - Amerika’nın e çok neyi size etkiliyordu? - Amerika’nın medeni bir ülke olması etkiliyordu en çok beni. Gençliğimizde bizim o dönem Türkiyesi’nde faks makinamiz yoktu, telefonlar doğru düzgün çalışmazdı, renkli televizyon yoktu, evimizde sıcak su her zaman yoktu. Amerika’nın sahip olduğu bu imkanlar daha medeni geldi bana. Aynı zamanda iş imkanı çıkar Amerika’da, zengin olursun gibi düşünceler de etkilemişti. Küçüklüğümden beri de Amerika’ya karşı bir sempatim vardı. İlk geldiğimde arabalar ve yüksek binalar dikkatimi çekmişti. Telefonda çevir sesini dinliyorum özellikle ilk geldiğimde. Sonra televizyonu açtım. Dinliyorum, ama hiç bir kelime anlamıyordum. Konuşulanlar uğultu gibi geliyordu. Bir de her sabah sıcak suyla duşunuzu alabiliyorsunuz. Bunlar çok etkiledi beni.
“TURİST OLARAK GELDİM” - İlk buraya gelirken yaşadınız ilginç bir anınız oldu mu? - İlk buraya gelirken uçakta İngilizce’me de güvenip saat kaçta New York’a varacağımızı sordum hostese. Bana bir cevap verdi, ama ya saat 4’de orada olacağız, ya da 4 saat sonra dedi sanırım. Ne sormak istediğimi tecrübesinden dolayı anladı. Ama bana verdiği cevaptan ben hiçbir şey anlamadım. Ancak ısrar ettim. Baktı yine anlamıyorum, hostes saatini göstererek anlattı. O zaman müthiş moralim bozuldu. Bir kelime anlamıyorum. Ablam karşılamaya gelecekti, inşallah onu görürüm dedim. Uçaktan indikten sonra biz
Türkiye’de uçağın merdivenlerinden inip terminale doğru yürürdük. Burada uçaktan indikten sonra körüklerin içersinden yürü yürü bitmez, nereye gittiğiniz belli değil. O da beni çok heyecanlandırmıştı açıkçası. Ablam da diplomatik kartını kullanıp bana sorulan sorulara yanıt verdi. Turist olarak geldimi söyledi. Öyle başladık. Bu arada benim kuzenim Deniz Ataşesi olarak atanmıştı buraya. Ben o zaman liseyi okuyordum. Bana lise son sınıfta buraya gelirsin, üniversiteyi burada okursun, bir işte bulursun dediler. Fakat yaramaz bir çocuk olduğum için lise 2’de kaybım oldu. Onun üzerine o zaman Amerika hayalim suya düştü.
- Türkiye’deki eğitim durumunuz neydi? - Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Yükskokulu’ndan mezun oldum. Hayatta o kadar ilginç noktalar hayatınızı değiştirebiliyorki. Benim rahmetli babam ve abim avukattı. Hazır bir ofis de vardı. Türkiye’de üniversite sınavına girdim ve 4 puan ile hukuk fakültesine giremedim. Müthiş bir moral bozukluğu oldu. Gelecek yıl yine sınava girmeyi düşündüm. Ancak 1 yıl boş kalmamak için mezun olduğum okula gittim. Ama daha fazla yıl kaybetmemek için okula devam etmeye karar verdim.
- Buraya gelirken ablanızdan başka tanıdığınız var mıydı? - Sadece ablam vardı. Ancak kuzenim buraya gelirken bir telefon numarası verdi. O da Doktor Zeki Uygur’un telefonuydu. Kuzenim herhangi bir konuda bir sıkıntım olursa Zeki Uygur’u aramamı, kendisinin çok iyi bir arkadaş olduğunu ve kesinlikle yardım edeceğine emin olduğunu söyledi.
- Rahmetli Doktor Zeki Uygur’u aradınız mı sonra? - Başlarda bir sıkıntım olmadığı için ara-
madım, ancak ilerleyen zamanlarda aradım kendisini. Kendisi hayatımda bir daha göremeyeceğim, tanımayacağım yegane bir insan. Yıllarca çok yakın olduk. Kendisinin kurduğu Young Turks diye bir grup vardı. Kendisinin Amerikalı bir sekreteri vardı, herkesi arar ancak İngilizce anlayıp anlamadıklarına bakmadan toplantı yer ve saatiyle ilgili bilgi verirdi. Bir gün Zeki Bey’e isterseniz e-mail gönderelim, daha iyi olur dedim. O da ne iyi olur dedi.
“ÖZAL’IN TEKLİFİNİ REDDETTİM” - Amerika’ya geldiğinize hiç pişman oldunuz mu? - Hayır. Şöyle söyleyebilirim, Türkiye’de kalsaydım işimde çok güzel pozisyonlara gelebilirdim. Hatta ben burada iken bile çok güzel teklifler yapıldı. Rahmetli Özal döneminde buraya geldiklerinde mihmandarlık yaptım ve çok memnun kaldılar. Özel Kalem Müdürlüğü’ne almak istediler. Hatta Rahmetli Özal özel uçakla gelmişti. Bana geliyorsun, tek bir bavul yap, uçakta yerimiz yok, ancak daha sonra istediklerini getirtiriz, şeklinde teklifte bulunmuşlardı. İnanın artık Türkiye’deki tüm hayallerim suya düşmüştü ve orada kalma isteğim kalmamıştı. O nedenle teklifi reddedmiştim. - Birleşmiş Milletler’deki göreviniz neydi? - İlk başta mahalli katip olarak girdim. İdari konularda çalışmalar yapıyordu, yine devlet memuruydu, ancak tayine tabii olmuyordu. Buradan emekli oldum. Ancak daha sonra bu kadroyu değiştirip sözleşmeli personel yaptılar. 27 yıl burada çalıştım. Tüm Türk heyetleri burada ben misafir ediyordum, tüm organizasyondan sorumluydum.
“EN ÇOK AİLEMİN EKSİKLİĞİ ZORDU”
niz şeydi. Onların eksikliğini her zaman hissettim. Türk yemekleri ni de çok özlerdim. O dönem bugünkü gibi Türk restaurantları çok yoktu. Sadece Topkapı diye, Türkiye’de milli bir böksorumuz Uğur ağabey diye onun lokantasına gider yerdik. Türk yemeği diye orada yoğurtlu kebap yerdik. Başka birşey yoktu. Türkiye’de en çok sevdiğim Uludağ Kebapçısı idi. Ailem oraya gidip tabağın altına konulan kağıdı salçaya felan bulayıp mektubun içerisinde bana göndermişlerdi. Bunu aldığım ilk gün hemen Türkiye’ye gidip yiyesim geldi. Bu arada gazete yoktu. Bize o dönem teleks ile Dışişleri’nden sadece haber başlıklarının olduğu bilgiler gelirdi. Yakınlarım onu paylaşmamı isterlerdi. Bir de tatilini özlemiştim. Türkiye’de tatile gittiğinizde arkadaşlarınızla güzel zaman geçirirsiniz. _Geldiğiniz
dönemdeki Türkler ile şu andaki Türkler arasında nasıl bir fark görüyorsunuz? - Çok büyük bir fark görüyorum. O dönem çok az Türk vardı. O dönem birbirlerine yardım etmeyen bir durum vardı. Genellikle gaz istasyonlarında çalışan işçilerden oluşurdu. Ancak daha sonra iş güç sahibi oldu. Nesil farı dolayısıyla o günkü Türkler ile bugünküler arasında Türklük duygusu bakımından da fark var. Burada doğan ve büyüyen çocukların Türklük duyguları bizimki kadar derin değil. Ancak yine birbirlerine destek olmaları bakımından aynı olduklarını söyleyebiliriz. Değişen birşey yok maalesef.
- İlk yıllara ait bir anınız var mı? - Buraya ilk geldiğim 1975 yılında bir Türk’ün evine gitmiştim. Bu adamcağız evinde çerçevelediği İstiklal Marşı’nı gösterdi. Bunu okurken de gözleri yaşardı ve kendisinin en büyük derdinin çocuklarının İstilal Marşı’nı okuyamaması ve anlayamaması olduğunu söyledi. Bunu bana söylediğinde ben de yeni gelmiştim buraya, kendi kendime ‘ne Türkçe’mi, ne İstiklal Marşı’nı ne de Türklüğümü unutacağım’ diye söz verdim.
- Geldiğinizde en çok Türkiye’ye ilişkin neyin - 42 yıllık deneyiminiz var. eksikliğini hisBuna dayanarak ne önerirsiniz settiniz? insanlara? - O zamanlar istediğiniz zaman telefon ile görüşemiyordunuz. Türkiye’yi dakikası 4-5 dolara arıyordunuz. Rahmetli anneciğimi ayda bir arıyordum ilk geldiğim zamanlar. Mektup yazardık biz de. Aile sevgisi en çok eksikliğini hissettiği-
- Öncelikle şimdi buraya gelenlere bakıyorum, pırıl pırıl insanlar. Bize göre daha avantajlı başlıyorlar. Bizden daha ileri seviyeye gitmeleri daha mümkün. Öyle yapıyorlarda. Ancak sahip oldukları bu özellikleriyle Türklüğü iyi temsil etmeleri gerekiyor. Bizim en büyük sorunumuz burda, Türkiye’nin temsilidir. Dünya bizi çok kötü tanıyor.
Sultan Sayfa- 25
- Bugün Türk toplumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bugün Türk toplumundan söz etmek mümkün değil. Bakın 36 yıl önce Türk Günü Yürüyüşü başlatıldı. Bunin için ilk görevlendirilenlerden biriydim. Turgut Özal döneminde, kendilerinin temsilcileri geldi. Çok başarılı bir başlangıç oldu. Herkes bayramlıklarını giyer gelirdi. New York sokakları inlerdi. Bugün çok üzülüyorum, artık bu ruh yok. Bunun 2 nedeni var, birincisi bölücülük başladı. İkincisi devletin yürüyüşe katılmaması gerekirdi. O dönem zor şartlarına rağmen yardım esirgememesine rağmen bugün aynı katkıyı yapmadı. Dolayısıyla milli konuları siyasete bağlarsanız mutlaka kör bir noktaya gelirsiniz.
- Young Turks Grubu ile ilgili bilgi verir misiniz? - Doktor Zeki Uygur’un kurduğu bir gruptu. Young Turks Grubu’nda politika konuşmayız. Sosyal bir kulüptü. Doktor Zeki Uygur başkanlık ederdi. Ona büyük saygı duyulurdu. Hiç bir toplantıda insanlar politika ya da din konuşmaz, tartışmazlardı. En çok Atatürk’ü, onun devrimlerini, düşüncelerini konuşurduk. Bugün bile toplantılarımızda aynı konuları konuşuruz. Bizim Türkler’in biraraya gelmesi için mükemmel bir gruptu. Bugün grubumuz küçülmesine rağmen 2-3 ayda bir de olsa toplanırız. Onun vefatından sonra mezar taşını bile biz yaptık. Her yıl gider
mezarında ziyaret ederiz. Doktor Zeki Bey’in Mevlana gibi “Her kim olursan ol, gel” düşüncesi vardı. Bazen bazı insanların gruba uyup uymayacağını sorardık, o da bize onlar kendileri anlarlar bize uyup uymayacaklarını ve sonra kendiliğinden gelmez derdi. “DOKTOR ZEKİ UYGUR CEBİNDEN HARCARDI”
- Sayın Zeki Uygur nasıl bir insandı? - Hayatımda en çok saygı duyduğum bir insandı. Birisi kendisinden yardım istediğinde ne yapar eder mutlaka yardım yapardı. Herşeyini bırakır, cebinden parasını harcar, cebine para koyar yardım ederdi. Size şöyle birşey anlatayım. Buraya görevli bir devlet memuru geldi. Akraba evliliği yaptığı için de çocukları sakat doğmuş. Buraya gelirken de çocuğuna baktırmaları söylenmiş. Delikanlı da geldi bana söyledi. Ben de Doktor Zeki Uygur’a götürdüm, öyle güzel ilgilendi ki. Bir sürü testler yaptırdı. Tüm masrafları kendi ödedi. Ayrıca para yardımında da bulundu. Ben Zeki Bey’e dedim ki, sağlık giderlerini devlet tarafından karşılanabileceğini söyledim. Bunun üzerine bana ‘Tabutun çekmecesi yok’ derdi. Emsalı olmayan bir insandı. Bugün Zeki Bey’in adını duyup da kendisini tanımamasına rağmen saygı duymayan bir kişiye rastlamadım.
- Sanırım Sayın Zeki Uygur ile çok anılarınız birikti? - Son 10-15 yılında hep beraberdik. Her akşam Ali Baba Restaurant’ta buluşur, viski içerdik. Gecikirsem beni arar ‘hadi ikincisini içiyorum, gel hadi’ derdi. Bize çok büyük bir babalık ve ağabeylik yaptı.
“TÜRKİYE ÖZLEMİ VARDI” - Onunla ilgli en çok hatırladığınız şeyler nedir?
Eşi Madeline ile 36 yıldır evli olduklarını belirten Mehmet Güven, eşinin Türkçe bildiğini, Türk gelenek ve göreneklerine uygun yaşadığını söyledi. Güven, “Eşim ailem ve Türkler arasında çok sevilen birisi. Türk yemeklerini çok sever ve yapar. Anneme mektup yazar, telefon ederdi” dedi. Sultan Sayfa- 26
- Kendisinin Nazım Hikmet gibi bir Türkiye özlemi vardı. Türkiye’ye gidemezdi, eşinin sağlık durumu nedeniyle. Eşini yalnız bırakmazdı bir gün. Eşine de o kadar saygılıydı ki anlatamam. Balık tutmayı çok severdi. Benim de o zaman teknem vardı. Gel teknem ile balık tutmaya gidelim derdim. Ancak o eşinin çağırması halinde hemen gitmesi gerektiğini söyleyerek tekneyle gitmezdi balık tutmaya. Bizim için en önemli zenginlik, onu tanımış olmak ve onunla beraber zaman geçirmiş olmak.
Gold Press Printing ile yüksek kalitede baskı Begonia Marketing & Advertising Grubu CEO’su Nevin Bakır, aynı gün teslimin dahi yapılabileceği çok kapsamlı baskı çalışmalarının yanı sıra derginiz Sultan Magazine’nin de basılacağı Gold Press Printing şirketinin hizmete girdiğini söyledi. Begonia Marketing Advertising Grubu CEO’su Nevin Bakır, Gold Press Printing’in hizmete girdiğini ve çok kapsamlı baskı çalışmalarının yanı sıra derginiz Sultan Magazine’in de artık kendi şirket bünyesinde basılacağı müjdesini verdi. Long Island merkezli grubun 2009 yılında hizmete girdiğini anlatan Bakır, Amerika’nın tüm eyaletlerine hizmet verdiklerini ifade etti. Grup bünyesinde grafik tasarımından websitesi yapımı, şirketlerin kurumsallaştılmasına yönelik hizmetlere kadar geniş bir yelpazede hizmet verdiklerini kaydeden Bakır, yeni açılan şirket ile ilgili şu bilgileri verdi: “Broşür basımından, büyük afişlere ve promosyon ürünlerine kadar çok geniş bir yelpazede baskı hizmeti vereceğiz. Fiyatlarımız ise oldukça uygun olacak. Baskı süresi işin büyüklüğüne göre değişmek ile birlikte çok kısa sürede müşterilere yüksek kalitede hizmet vereceğiz. Hatta iş yoğunluğuna göre aynı
gün bile iş teslimi yapmak da hedeflerimiz arasında yer alıyor. Ayrıca Amerika’nın tüm eyaletlerine hizmelerimizi ulaştıracağız.”
SULTAN MAGAZİNE BASILACAK Türk Amerikan toplumuna yönelik 4 yıldır hizmet veren derginiz Sultan Magazine’in iç yapılanma nedeniyle 1 yıl kadar bir süre yayın hayatına ara verdiğini kaydeden Bakır, yenilenen derginin artık Gold Press Printing tarafından baskıya hazırlanacağını söyledi. Türk Amerikan okuyucularına daha iyi hizmet verme anlayışına sahip olduklarını ifade eden Bakır, şöyle konuştu: “Yenilenen içeriği ile derginiz Sultan Magazine’in çok daha sevileceğine inanıyoruz. İçimizden, bizden hikayeler olacak. Ayrıca derginiz zengin içeriğinin yanı sıra Gold Press Printing’in yüksek kalitedeki baskısı ile görsel olarak da çok beğenileceğini umuyoruz. Dergimiz Amerika geneli ile aynı zamanda www.sultanmagazine.com adlı haber sitemiz aracılığıyla başta Türkiye ve Almanya başta olmak üzere tüm dünyadaki okuyucularımızla buluşturulacak.”
Sultan Sayfa- 27
Avukat Ayhan Öğmen
Her Türlü Hukuksal Sorunlarınızda yanınızdayız...
Göçmenlik Yeşil Kart Vatandaşlık Vize Başvuruları Sınır Dışı Davaları
Şirket İşlemleri Şirket Kurma Alım & Satım Boşanma
61 Broadway. Suite 801 New York, NY 10006 www.ogmenlaw.com
Sultan Sayfa- 28
Her Türlü Kazalar Araba Kazaları Düşme Kazaları Kayma Kazaları
Telephone: +1-212-245-7070 Fax:+1-877-513-8339 Email: info@ogmenlaw.com