Sultan march april 2015

Page 1

Simit + Smith CEO su“Gökhan Çakmak” ile Yeni Yatırımları ve Franchise Çalışmaları Hakkında Konuştuk

Global Policy Institue Kurucusu “Ali Çınar” ile Güzel Bir Söyleşi

©Sultan-Mart - Nisan 2015 1


Krediniz mi Yok? Sorun Değil Bizi Hemen Arayın

2. El Araçlarda Fabrikadan 100.000 Mile Kadar Garantili En Son Teknoloji ile Donatılmış Çevre Dostu Estetik Honda’lar Teknoloji Harikası 2014 Modellerimizi Görmeden Araba Almaya Karar Vermeyin Mutlaka Gelip Deneme Sürüşu Yapın.

Showroom Saatleri Pazartesi- Cuma 9.00 AM to 9.00 PM Cumartesi 8.30 Am-7.30 PM Pazar Kapalı Kadir Karagoz Satıs Danışmanı 201-518-2021 Email:kkaragoz@paramushonda.co

State Higway 120 Rt. 4 west Paramus, NJ 07652 Main: 201-368-0180 888-735-6480 Fax:201-843-3796 www.dchparamushonda.com

George Washington Brictge den 10 dakika Satate Mall’un Yanı tarafında ©2 Sultan-Garden Mart - Nisan 2015

Umair Khan 646-696-0502 ukhan@dchparamushonda.com Ladi Shehu 917-698-9837 lshehu@dchparamushonda.com Manny M 201-518-2031 mmuheid@dchparamushonda.com


Kadir Karagoz Satis Danismani 201-518-2021

Tel:201-368-0190/5 Hat Servis Saatleri Pazartesi- Cuma 7.00 AM- 9.00 PM Cumartesi 8.00 AM - 4.00 PM Pazar Kapal覺

Darwish Mustafa 201-518-2008 dmustafa@dchparamushonda.com Mike Swalha 201-518-2068 mswaha@dchparamushonda.com Moe Dalia 201-518-0156 mdalia@dchparamushonda.com

Shadi Saaden Internet sales manager 201-518-2066 ssaadeh@dchusa.com Hamad Deep Sales and Leasing Consultant 201-518-2004 hdeeb@dchparamushonda.com 穢Sultan-Mart - Nisan 2015 3


Mart - Nisan 2015 Yıl 2 Sayı 9

İçindekiler 6

TURKEN Vakfı Kadınlardan Oluşan Orkestra ile Kadınlar Günü’nü Coşkuyla Kutladı

9

Türk Amerikan Giresunlu İşadamları Derneği Faaliyetlerine Başladı

14

“Atom Karınca Ali Çinar” Yep Yeni Projeleri ile Hizmete Devam Ediyor.

18

Simit + Simith Büyümeye Devam Ediyor CEO Gökhan Çakmak’la Güzel Bir Söyleşi

20

New York’ta ki Türk Resturantlarının Piri “Orhan Yeğen”

24

Türkiye 1 milyon Amerikalı Turisti Ağırlamaya Hazırlanıyor “New York Turizm Ataşesi Fatoş Özsoy”

Hukuk, Bir Şehir, Moda, Kültür Sanat Sağlık, Çocuk Sayfaları, Tampa Günlüğü..........

Sultan Ailesi. Mehmet Saim Bilge’nin kaleminden ©4 Sultan- Mart - Nisan 2015


sultanmagazine.com Publisher Nevin Bakır Genel Yayın Yönetmeni Nevin Bakır Editörler Gönül Yalçın Fata Marmara Tuba Edman Röportajlar Gonul Yalcin Tuba Edman Karikatür Mehmet Saim Bilge Cocuk Sayfaları Bon Bon Kids Yazarlar Gönül Yalçın Tuba Edman Av. Ayhan Öğmen Fatma Marmara Seyfi Alp Fuat Bayramoğlu Begonia Marketing & Advertising Inc. İletişim 1717 North Ocean Ave. Suite C Editor@sultanmagazine.com Medford, NY 11763 631 942 8853

Sevgili okuyucularımız,

Y

ılın ilk sayısını büyük bir sevinç ve heyecanla birbirinden değerli röportaj ve haberlerle sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Dünyanın öteki ucunda, ülkesinden ve ailesinden uzak bir toplum olarak beraber kalabilmenin ve birbirimizden haberdar olabilmenin başlıca gereksinimlerinden olan medya aracını hem dergimiz hem de internet sitemiz vasıtasıyla kullanarak güncel, güvenilir ve tarafsız haberleri sizlere ulaştırıyor olmaktan dolayı memnuniyet içerisindeyiz. Birbirinden değerli gazeteci arkadaşlarımızla günden güne büyüyen uzman kadromuz eşliğinde daha güzel işlere imza atmanın haklı gururunu paylaşıyoruz. Dergimizin 2’nci yılını tamamlamaya doğru gittiğimiz yolculukta bizlerle birlikte olduğunuz için sonsuz teşekkürler. Bu sayımızda birbirinden değerli yazılarımız arasında kapak konusu olarak Global Policy Institute başkanı Sayın Ali Çınar’a yer verdik. Kendisiyle yaptığımız detaylı röportaj ile yaptığı faaliyetlerden GPI’ın çalışma ve gelecek planlarına, Ermeni meselesinden Amerika’da yaşayan Türk toplumunun sorunları ve çözümlerine kadar geniş çaplı konulara değindik. Dergimizde Türk Amerikan toplumunu yakından ilgilendiren iki açılış haberini de sizlerle paylaştık: Yoğun katılımların yaşandığı Türk Amerikan Giresunlu İşadamları Derneği ve Global Policy Institute. Her ikisine de çalışmalarında başarılar diliyoruz. Ayrıca röportajımız için değerli zamanlarını ayıran Kültür ve Turizm Ataşesi Fatoş Özsoy, Global Policy Institute başkanı Ali Çınar, Simit+Simith’in CEO’su Gökhan Çakmak, New York’un tanınmış şeflerinden Orhan Yeğen, Kanserle Dans Derneği’nin Kurucusu Esra Ürkmez ve çıkardığı caz albümüyle dikkatleri üzerine toplayan flutist Sarpay Özçağatay’a da bir kez daha teşekkür ediyoruz. Hazırlamış olduğumuz röportajları keyifle okuyacağınıza inanıyoruz. Sayfalarımızda paylaştığımız tatil haberiyle, karla kaplı soğuk ve bunaltıcı kış günlerinden, deniz-kum-güneş dolu kısa bir Florida/Tampa gezisine doğru uzandık. Tampa’da gidebileceğiniz yerleri derleyerek, sizlere kısa bir şehir turu sunduk. Modaya ilgi duyanlar için ise İlkbahar-Yaz moda trendlerinin yer aldığı haberimize sayfalarımızda yer verdik. Çocukları da unutmadık! Küçüklüğümüzden beri çizgi filmini izleyerek büyüdüğümüz, anne ve babalarımızın başucumuzda okuduğu hikayelerden biri olan ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ hikayesini yeni nesillere dilimizi aktarmanın hepimizin sorumluluğunda olduğunun bilinciyle Türkçe ve İngilizce versiyonu olarak BonbonBon dergisi genel yayın yönetmeni Sıtkı Kazancı’nin kaleminden sizlerle paylaştık. Dergimizin ciktigi günden beri hikayeleri ve çizimleri ile destekleyen Sitki Kazancı Beye de ayrıca teşekkürü bir borç biliriz. Bu sayımızda sizlere sunacağımız yazılar bunlar. Keyifle okumanızı dileriz. Herkese iyi okumalar

Mehmet Saim Bilge Beye Sultan Magazine Ailesi Adına Çizdiği Sürpriz Karikatürler İçin Teşekkür ederiz.

Gönül Yalçın Sultan Magazine Editörü

©Sultan-Mart - Nisan 2015 5


TURKEN Vakfı Kadınlardan Oluşan Orkestra ile Kadınlar Günü’nü Coşkuyla Kutladı

TURKEN Vakfı’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü programı öncesi gerçekleştirilen resepsiyonda konuklar birbirleri ile kaynaşma imkanı buldular..Geceye ilgi büyüktü.

T

Mutlu; küresel vizyona sahip, çağı doğru okuyabilen aklı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirebilmek için mücadele verdiklerini belirtti.

Dünya Barış Orkestrası, Müzik Direktörü Faruk Kanca yönetiminde konser düzenlendi Tamamı bayan orkestracılardan oluşan konserin kapanışını Dombıra şarkısı ile yaparak izleyicilerden tam not aldı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Nesrin Çelik , Türkiye’nin savaştan kaçanlar için güvenli bir ülke olduğunu ve savaştan en çok kadınlar ve çocukların etkilendiği, insan hakları ihlalini önlemek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüldüğünün altını çizdi.

URKEN Vakfı’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü programı öncesi gerçekleştirilen resepsiyonda konuklar birbirleri ile kaynaşma imkanı buldular..Geceye ilgi büyüktü.

Konserin ardından Suriyeli kadın mültecilerin sorunlarının tartışıldığı ve Türkiye’nin Suriyeli kadın mültecilere verdiği destekle ilgili bir panel gerçeklesti. TURKEN VAKFI Başkanı Halil Mutlu’nun yönettiği panele Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Halit Çevik, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Nesrin Çelik, TÜRGEV Başkanı Arzu Akalın ve KADEM Başkanı Yrd. Doç. Dr.SareAydın katıldı. Açılış konuşmasında Vakfın amaçları ve hizmetleri hakkında bilgiler veren ©6 Sultan- Mart - Nisan 2015

Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Çevik de 3,8 milyon kişinin yerlerinden edilerek başka ülkelerde mülteci olarak yaşadığını söyledi. Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde geçici korunma sağladığını ifade eden Büyükelçi Çelik, bunun nedeninin ise istedikleri zaman Suriye’ye dönebilmelerine imkan sağlamak olduğunu belirtti. TURGEV Başkanı Akalın, Vakiflarının yurdunda kalan savaş mağduru Suriyeli bir genç kızın yazdığı mektubunu okudu. Mektup, salondan büyük alkış topladı. Duygu yüklü bu mektup hayatın içinde ki gerçeği tüm çıplaklığı

ile yansıtıyordu aslında. En son olarak Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Başkanı Yrd. Doç. Dr. Sare Aydın ise konuşmasında KADEM’in kadın sorunlarına sonuç odaklı çözüm ürettiğini ifade ederken, “KADIN HAREKETİ “nin dünya çapında gelişen bir GERÇEK olduğunu ifade etti. Vakfın çalışmalarının gösterildiği videolar ise izleyiciler tarafindan ilgi ve büyük beğeni aldı. TURKEN VAKFI Başkanı Halil Mutlu`nun yönettigi panele Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Halit Çevik, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Nesrin Çelik, TURGEV Başkanı Arzu Akalın ve KADEM Başkanı Yrd. Doç. Dr.Sare Aydın, Türkiye Cumhuriyeti New York Başkonsolosu Ertan Yalçın , Başkonsolos Yardımcısı Ayten Eler Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Yardımcısı Levent Eler,Türk Amerikan Dernekleri Başkanı Atilla Pak, çok sayıda sivil toplum kuruluşu üyeleri ve Türk toplumunun önde gelen isimleri katıldı.


Brooklyn’de Türk İş Dünyası Temsilcileri Bir Araya Geldi

Türk-Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası (TACCI) düzenlediği etkinlikle, Brooklyn’de yer alan Türk dünyası ülkelerinden iş profesyonellerini, bölgede gerçekleşen iş ilişkilerini, uluslararası alandaki ödenekler ve fırsatları değerlendirmek üzere bir araya getirdi.

T

“TACCI tarafından düzenlenen ve Brooklyn Borough Hall’da gerçekleşen etkinliğe T.C. New York Başkonsolosu Ertan Yalçın, Başkonsolos Yardımcısı Reyhan Özgür, Brooklyn Belediye Başkanı Eric Adams, Kazakistan New York Başkonsolosu Raushan Yesbulatova, Tacikistan Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Mahmadamin Mahmadaminov, New York City Ekonomik Kalkınma Kurumu Uluslararası İlişkiler Direktörü Gianluca Galletto, Azerbaycan Amerikan Kadın Cemiyeti Başkanı Münevver Vahabova, Azerbaycan New York Derneği Başkanı Ercan Yerdenli ve Türk Dünyası ülkelerinin önde gelenleri katıldı.”

ACCI tarafından düzenlenen ve Brooklyn Borough Hall’da gerçekleşen etkinliğe T.C. New York Başkonsolosu Ertan Yalçın, Başkonsolos Yardımcısı Reyhan Özgür, Brooklyn Belediye Başkanı Eric Adams, Kazakistan New York Başkonsolosu Raushan Yesbulatova, Tacikistan Birleşmiş Milletler Daimi temsilcisi Mahmadamin Mahmadaminov, New York City Ekonomik Kalkınma Kurumu Uluslararası İlişkiler Direktörü Gianluca Galletto, Azerbaycan Amerikan Kadın Cemiyeti Başkanı Münevver Vahabova, Azerbaycan New York Derneği Başkanı Ercan Yerdenli ve Türk Dünyası ülkelerinin önde gelenleri katıldı.

TACCI Başkanı Ali Koçak’ın konuşmasıyla başlayan etkinlikte, Brooklyn’de bulunan Türk Dünyası arasındaki ekonomik ilişkileri değerlendirmek üzere Brooklyn Belediye Başkanı Eric L. Adams’da görüşlerini paylaştı. Adams,

Türklerle güçlü iletişime sahip olduklarını, buna ilerilere taşıyarak devam etmek istediklerini vurguladı. Adams ayrıca 2015 yılında Brooklyn’de ki yatırımcıların da işlerini daha üst noktalara taşımaları temennisinde bulundu. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi sanayileşmiş Türk Dünyası ülkeleri arasındaki iş ilişkilerinin önemi üzerinde durulan etkinlikte, Türk organizasyon ve etkinliklerinin daha sık yapılarak yaratılabilecek iş fır-

satları üzerinde farkındalık yaratılması gerektiği belirtildi.

Başkonsolos Ertan Yalçın yaptığı konuşmada Türkiye’nin Orta Asya’da bulunan ülkeler ile iyi ilişkilere sahip olduğunu ve bu ülkeleri tanıyan ilk ülkelerden biri olduğunu ifade etti. 2 binden fazla Türk firmasının Orta Asya’da bulunduğunu vurgulayan Yalçın, Türkiye’nin bu ülkelerin ticaret ortağı olduğunu ifade etti. Amerika’da yaşayan Türk Azeri, Kırgız, Kazak ve Taciklerin bu ekonomik potansiyeli Amerika’ya transfer ettiklerini belirtti. Özellikle Brooklyn bölgesini vurgulayan Yalçın, “Bu alanda bulunan Türk iş camiasının ortak işler yapmasının Brooklyn’e ekstra yarar sağlayacağına inanıyorum. Düzenlenen bu etkinlik network oluşturmak için oldukça yararlı olacak. Brooklyn’de ki iş camiyasında bulunanlar Türkler, her daim desteğini esirgemeyen böyle bir başkana sahip olduklarından dolayı şanslılar” dedi.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 7


Š8 Sultan- Mart - Nisan 2015


Türk Amerikan Giresunlu İşadamları Derneği Faaliyetlerine Başladı

Türk-Amerikan Giresunlu işadamlarını bir araya getirmek ve işbirliği sağlamak amacıyla kurulan Türk-Amerikan Giresunlu İşadamları Asemblesi tarafından düzenlenen açılış töreni yemeği yoğun katılımla gerçekleşti.

D

üzenlenen etkinliğe New York Konsolosu Reyhan Özgür, Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, Geçmiş Dönem Devlet Başkanı Burhan Kara, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Atilla Pak, Türk Dünyası Konseyi Başkanı Ata Eril, Giresun Spor Eski Başkanı Olgun Peker, Fenerbahçe USA Onursal Başkanı Ekmel Anda, Restorancılar Derneği Başkanı Hüseyin Bayram, Simit & Smith’in CEO’su Gökhan Çakmak, Taşkın Bakery’nin sahibi Kadir Taşkın, Saray Restaurant’in sahibi Halil Kuru, Paterson Kültür Derneği Başkanı Derya Taşkın, Genç Türkler Başkanı Tulga Tekman, Turkish American Muslim Culture Association(TAMCA) Başkanı Fahri Ekiz, Global Policy Institute başkanı Ali Çınar, sanatçı Ozan Arif, Türk Amerikan toplumunun önde gelenleri ve Giresunlu işadamları katıldı. Türk Amerikan Giresunlu İş adamları Derneği başkanı Orhan Bayram yaptığı konuşmada, “Çoğumuz 80’li yıllardan sonra buraya geldik. 30 yıl gibi bir sürede bulunduğumuz konumdayız. Şu an 70-80 binlik nüfusa

ulaştık. Giresunluların dernekleşmeleri gecikmiştir. Dernekleşme hayatımız 5-6 yılı geçmemektedir. Artık gerçek dinamiklerimizi ortaya çıkarma vakti gelmiştir. Geriden gelen nesil bizlerden işaret bekliyor. Birliğimizi pekiştirerek, onlara yol göstermemiz gerekiyor. Yılda bir kez de olsa Amerika’da bulunan işadamlarımızı bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Bilgi paylaşım ağlarını artırarak, herkesin birbirinden haberdar olmasını sağlamayı hedefliyoruz. Kendimize ait bir iş ve kültür merkezi kurmayı, iş adamlarımıza ve Türk toplumuna hizmet verecek bir ekibin faaliyete geçmesini planlıyoruz” dedi. Konuşmasına devam eden Bayram “Bütün Giresunlu işadamlarını, yani bizim uşakları, derneğimize üye olmaya davet ediyorum. Kuruluş aşamasındandan bu yana yanımızda olan hemşerimiz bir çok başarılara imza atmış ve gururumuz olan Enver Yücel hocamıza teşekkür ediyor ve derneğimizin onursal başkanlığını kabul ettiği için minnettarlığımızı sunuyorum” dedi. Yine etkinlikte konuşan New York Konsolosu Reyhan Özgür, “Buraya

geldiğimizde bizlere örnek olarak gösterilen en başarılı dernek Giresunlular Derneği idi. Amerika’da Giresunlular aslında Türk toplumunun itici gücünü oluşturmuş durumdalar ve biz bundan dolayı oldukça gururluyuz. İşadamlarımızın bir araya gelerek örgütler kurmaları ve ekonomik güç olarak ortaya çıkmaları gerçekten Amerika’da kendimizi daha iyi anlatmamızı, bize atfedilen olaylara karşı güçlü olmamızı sağlıyor.” dedi. Özgür sözlerinde Türk Amerikan toplumunun birlik ve beraberliğinde, örgütlenme bağlamında geç kalındığını ifade ederek “2015 yılının bizler için birlik ve beraberlik yılı olmasını diliyorum” diyerek konuşmasını sonlandırdı. “Siz ne kadar örgütlenirseniz, bu ülkede ki etkinliğiniz de o derece artar” Eski Devlet Bakanların’dan Burhan Kara’nın da konuşma yaptığı gecede, Kara düşüncelerini şu şekilde özetledi. “Bu dernek sadece işadamları derneği değildir. Bu derneğin kültürel, sosyal, maddi ve manevi bir çok faaliyetleri olacaktır. Devletimizle beraber, burada yaşayan insanlar da destek olursa bu dernek ayakta kalacak ve yaşayacaktır. Birlik ve beraberliğinizi sağlayacak, kültür, din ve inançlarınıza sahip çıkacak ancak Amerika’da yaşadığınızı ve bu ülkenin bir parçası olduğunuzu da unutmayacaksınız. Unutursanız ortak kültür yaratamaz ve dışlanırsınız. Önce iyi bir Amerikan vatandaşı olacak ancak milli değerlerinizi unutmayacaksınız. Siz ne kadar örgütlenirseniz, bu ülkenin damarlarına ne kadar iyi girebilirseniz, bu ülkede ki etkinliğiniz de o derece artacaktır.” ©Sultan-Mart - Nisan 2015 9


HUKUK H-1B Vizesine Sahip Kişilerin H-4 Statüsünde Bulunan Eşleri Çalışma Müsaadesi Başvurusu Yapabilecekler.

A

BD Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisleri (USCIS) Başkanı bugün yaptığı açıklamada 26 Mayıs 2015 tarihi itibarı ile İç Güvenlik Bakanlığı’nın (DHS) göçmen olmayan H1-B vizesi ile iş dayanaklı yasal daimi ikamet (Yeşil Kart) almak isteyen kişilerin kendilerine bağlı olarak H-4 statüsünde bulunan eşlerinin de çalışma müsaadesi alabilme imkanlarını genişletmiştir. Eşlerine bağlı olarak H-4 statüsünde bulunan kişilerin yeterli olabilmeleri için H-1B statüsündeki eşlerinin aşağıda belirtilen hususlara tabi olmuş bulunmaları gerekmektedir: • Onaylanmış bir I-140 (Yabancı Çalışanlar İçin Göçmenlik Dilekçesi) formu ile ana faydalanıcı durumunda olmaları; veya • 21inci Yüzyıl Adalet Bakanlığı Tasarruf Yetkisi Yasası’nın düzenlenmiş şekli ile Yirmibirinci Yüzyıl Amerikan Rekabetçilik 2000 Yasası’nın 106(a) ve (b) uyarınca H1-B statüsü kazanmış olmaları gerekmektedir. Bu yasa, Amerika Birleşik Devletleri’nde ikamet etmek ve çalışmak üzere yasal daimi ikamet almak isteyen H1-B statüsünde bulunan kişilerin altı yıl limitli statülerinden daha uzun süre Amerika Birleşik Devletleri’nde ikamet etmelerine ve çalışmalarına imkan sağlamaktadır. DHS bu değişikliğin; H1-B statüsünde bulunan kişilerin ve aile fertlerinin, göçmen olmayan statüden daimi yasal ikamet statüsüne geçiş sürecinde karşılaşacakları ekonomik zorlukları ve kişisel streslerini azaltacağı ve bu kişilerin Amerikan toplumuna entegrasyonunda önemli bir rol oynayacağı inancındadır. Bu değişiklik ayrıca, H1-B statüsündeki kişilerin becerileri ve girişimcilik faaliyetleri ile Amerikan ekonomisine katkıda bulunmasını, ekonomik büyüme ve iş olanakları yaratmasını sağlayacaktır. Bu kural aynı zamanda Birleşik Devletler göçmenlik politikalarının üstün yetenekli kişileri cazip kılan ve rekabet halinde bulunan diğer ülkelerin kanunları ile eşdeğer hale getirilmesine olanak sağlayacaktır. Bu kurala göre H-4 statüsünde bulunan bir kişi; Çalışma Müsaadesi Belgesi almak için gerekli belgeleri ile birlikte Çalışma Müsaadesi Müracaatı yapmalıdır. USCIS 26 Mayıs 2015 tarihi itibarı ile başvuruları kabul etmeye başlayacaktır. H-4 statüsündeki eşler müracaatları onaylandıktan ve Çalışma Müsaadesi Belgelerini aldıktan sonra Amerika Birleşik Devletlerinde çalışmaya başlayabileceklerdir. USCIS bu kural çerçevesinde çalışma müsaadesi için müracaat etmeye yeterli olacak kişilerin ilk sene için 179.600 civarında olabileceğini ve takip eden yıllarda da yıllık 55.000 kişilik bir müracaat potansiyeli olabileceğini tahmin etmektedir. USCIS bu kurala yeterli olacak kişilerin müracaatlarını ancak 26 Mayıs 2015 tarihinden sonra yapabileceklerinin altını çizmekte ve bu tarihten önce kesinlikle müracaat edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. USCIS ayrıca bu tarihten önce müracaat edebileceği vaadi ile yardımda bulunmak isteyen kişilere itibar edilmemesini de salık vermektedir.

©10 Sultan- Mart - Nisan 2015

Av. Ayhan Öğmen

DHS Extends Eligibility for Employment Authorization to Certain H-4 Dependent Spouses of H-1B Nonimmigrants Seeking Employment-Based Lawful Permanent Residence

U

.S. Citizenship and Immigration Services (USCIS) Director announced today that, effective May 26, 2015, the Department of Homeland Security (DHS) is extending eligibility for employment authorization to certain H-4 dependent spouses of H-1B nonimmigrants who are seeking employment-based lawful permanent resident (LPR) status. Eligible individuals include certain H-4 dependent spouses of H-1B nonimmigrants who: • Are the principal beneficiaries of an approved Form I-140, Immigrant Petition for Alien Worker; or • Have been granted H-1B status under sections 106(a) and (b) of the American Competitiveness in the Twenty-first Century Act of 2000 as amended by the 21st Century Department of Justice Appropriations Authorization Act. The Act permits H-1B nonimmigrants seeking lawful permanent residence to work and remain in the United States beyond the six-year limit on their H-1B status. DHS expects this change will reduce the economic burdens and personal stresses H-1B nonimmigrants and their families may experience during the transition from nonimmigrant to lawful permanent resident status, and facilitate their integration into American society. The change should also support the U.S. economy because the contributions H-1B nonimmigrants make to entrepreneurship and science help promote economic growth and job creation. The rule also will bring U.S. immigration policies more in line with those laws of other countries that compete to attract similar highly skilled workers. Under the rule, eligible H-4 dependent spouses must file the application for Employment Authorization, with supporting evidence to receive an Employment Authorization Document (EAD). USCIS will begin accepting applications on May 26, 2015. Once USCIS approves the application and the H-4 dependent spouse receives an EAD, he or she may begin working in the United States. USCIS estimates the number of individuals eligible to apply for employment authorization under this rule could be as high as 179,600 in the first year and 55,000 annually in subsequent years. USCIS reminds those potentially eligible that this rule is not considered effective until May 26, 2015. Individuals should not submit an application to USCIS before the effective date, and should avoid anyone who offers to assist in submitting an application to USCIS before the effective date.


ŠSultan-Mart - Nisan 2015 11


Global Policy Institute Düşüncelere Yeni Değerler Katmaya Hazırlanıyor Devletlerin karar alma süreçlerinin etkinliği artırmak ve doğru politikalar izlenmesini sağlamak amacıyla söylemsel olarak bir algı oluşturmak için kurulan araştırma merkezlerinden “Think Tank” yani düşünce kuruluşu olarak çalışmalarına başlayacak olan Global Policy Institute’si, Washington DC’de bulunan National Press Club’ta gerçekleştirdiği açılış töreniyle ses getirdi.

D

evletlerin karar alma süreçlerinin etkinliğini artırmak ve doğru politikalar izlenmesini sağlamak amacıyla söylemsel olarak bir algı oluşturmak için kurulan araştırma merkezlerinden “Think Tank” yani düşünce kuruluşu olarak çalışmalarına başlayacak olan Global Policy Institute’si, Washington DC’de bulunan National Press Club’ta gerçekleştirdiği açılış töreniyle ses getirdi. Amerika’nın diğer eyaletlerinden de gelen yoğun katılımla gerçekleşen törene, Eski Devlet Bakanların’dan Burhan Kara, Azerbaycan’ın Washington Büyükelçisi Elin Süleymanov, Fenerbahçe USA Onursal Başkanı Ekmel Anda, Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, Vasington Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) Başkanı

©12 Sultan- Mart - Nisan 2015

Gizem Salcıgil White ,MUSIAD USA’nın başkanı Mustafa Tuncer, Başkan Yardımcısı İbrahim Uyar, Simit & Smith’in CEO’su Gökhan Çakmak, Cihannuma Başkanı Levent Ali Yıldız, Cihannuma BaşkanYardımcısı Mahmut Ozdamar, Avukat Ayhan Öğmen, Restorancılar Derneği Başkanı Hüseyin Bayram, Yale Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakan Karalok, NYPD Emniyet Müdürü İrtibat Ünitesi Toplum Kordinatorü Erhan Yıldırım, Bahçeşehir International Üniversitesi COO’su Ahmet Köse, Team of America kurucularından Cemil Özyurt, Team of America operasyon şefi Jimmy Cüneyt Gürkan, Bon Bon Çocuk Dergisi Yayın yönetmenıi Sıtkı Kazancı, ABD Dışişleri Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Temsilcisi Chad R. Jackson, Kongre eski Üyesi Michael McMahon, Türk Amerikan toplumunun önde gelenleri ve Amerikalı

kongre üyeleri katıldı. Bağımsız, tarafsız ve kar amacı gütmeyen GPI, yetenekli personel ve uzman kadrosundaki geniş ağı ile yapılan araştırma ve analizler doğrultusunda, objektif ve gerçekçi politika çözümleri geliştirmek ve küresel sorunları çözmek üzere siyasi ve iş liderlerini bir araya getirmeyi hedefliyor. Global Policy Institute’nin başkanı Ali Çınar, Sultan Magazine muhabirine yapmış olduğu açıklamada, “Washington DC’de Think Tank kuruluşları var ancak bir eksiklik olduğunu hissettiğimiz için böyle bir düşünce kuruluşu kurma ihtiyacında bulunduk. Bugün açılışımız var. Açılışta hem kongreden, hem medyadan hem de diğer düşünce kuruluşu temsilcilerinden olmak üzere bir çok katılımcı var.


GPI’in amacı dünyadaki uluslararası sorunlarla ilgili çalışmalar yapmak, bunları yayınlamak, Washington ve New York’ta önemli etkinliklere imza atmak. Yoğunlaşacağımız konular enerji, eğitim, ekonomi, göçmenlik ve uluslararası ilişkiler olacak. Bu anlamda biz çok güçlü bir kadro kurduk, yaklaşık 30 kişilik bir uzman kadrosu var. Bu uzman kadrosu hem güncel konularla ilgili yazacaklar hem de yayınlayacaklar. Ben de GPI’in başkanı olarak kurumun Washington’da en iyi şekilde ciddi ve saygın bir düşünce kuruluşu olması için başında olarak yönetiminden sorumlu olacağım” dedi. “Birlikte yaşama kültürünü içselleştiremedik” Bahçeşehir International Üniversitesi Dekanı Dr. Walid Phares’in sunumuyla gerçekleşen törende konuşma yapan Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, “Bugün dünyanın geldiği noktayı hepimiz görüyoruz. İnsanoğlunun neler yaptığına

şahitiz. Tıptan, uzaya kadar uzandığını ve dünyanın ne kadar değiştiğini görüyoruz. Bu değişimlerle birlikte dünyayı küçük bir köy haline getirip, adete avucumuzun içerisine aldık. Ama bir şey yapamadık. Birlikte barış içerisinde, farklılıkları bizden olmayanları dışlamadan, hoşgörüyle birlikte yaşamayı henüz daha başaramadık. Birlikte yaşama kültürünü içselleştiremedik. Onun için de dünyadaki olaylar hepimizin gözleri önünde gelişiyor. Dünyada neler oluyor, nereye gidiyor düşüncelerine hepimiz sahibiz. Oysa medeniyetler çatışmak zorunda değil. Medeniyetler insanlığın ortak mirası. Dünyada yaşanan olaylar ve bu kadar insanın öldürülmesi bir kader olamaz. Köprüler inşaa eden, uzaya seyahat edip evrenin gizemlerini keşfeden, tıpta çığır açan, yarattığı teknolojiyle sınırları ortadan kaldıran insanlar yani bizler birlikte yaşamayı başarmalıyız” dedi. Sözlerine devam eden Yücel, “Eğitime yatırım yapan, geleceği inşaa eden ve bu uğurda çalışan bir eğitimci olarak ben, dünyanın iyi bir eğitimle daha

güzel bir dünya yaşanacağına inananlardanım. Farklılığı bir tehdit değil zenginlik olarak gören, modern çağın iletişim araçlarını bir nefret olarak değil, barış olarak yaygınlaştıran ve onu kullanan insanlar yetiştirebileceğimize inanıyorum. İnsanlığın kendi içerisinde vermekte olduğu bu savaşı tank ve tüfekle yapamayız. Barışı, dostluğu ancak eğitimle sağlayabiliriz. Okullar önemli siyaset ancak tek başına yeterli değil. Yeni sorunlara yeni çözümler üretmemiz gerekiyor. Bunun da yolu yeni fikirleri ortaya çıkaracak mekanizmalar kurmaktan geçiyor. İşte think tank budur. Bu çerçevede düşünmeye en çok ihtiyacımız olan bir dönemde, bir dünyada yaşıyoruz. Daha farklı düşünmeli ve çözüm üretmeliyiz. Bugün burada açılışını yapmakta olduğumuz düşünce kuruluşu buna hizmet edecek. Şahsım ve üniversitem adına, insanın geleceğine mutluluk katacağı bu düşünceler üretildiği sürece bu kuruluşa destek olacağım” şeklinde ifade etti.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 13


Ayın Röportajı Çalışmalarıyla Her Zaman Adından Söz Edilen Gönüllü Elçimiz

“Ali Çınar” “2012-2014 Yıllarında yapmış olduğu Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı olarak duyduk adını. Federasyon birçok yeniliklerle ilkleri yaşıyordu. Görevini alnının akıyla devretti ve tek başına ordu gibi koşuşturmaya başladı. Biz artık kendi aramızda “Atom Karınca Ali” diyorduk. 2014 Amerikan kongre seçimlerinde Türk dostu senatör ve milletvekillerinin seçilebilmesi için sarf ettiği çaba takdire şayan idi. Ali Çınar şu sıralar yine bir ilki gerçekleştirdi ve ülkemiz için bekli de çok fay adalı olabilecek bir düşünce kuruluşunu kurdu. Biz de bu sayımızda kendisine herkesin Ali Çınar kimdir? merakını giderebilmesi için bazı sorular yönelttik.”

T

ürk Amerikan toplumu tarafından yakından tanınıyorsunuz. Bize kendinizden bahseder misiniz, kimdir Ali Çınar?

1999 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesini bitirir bitirmez Amerika’ya mastır için geldim. New Haven Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak çalışırken, MBA Mastırımda tamamlayarak mezun oldum. Harvard Üniversitesi, MİT ve New York Üniversitelerinde Özel Sertifika Programlarını ayrıca aldım. Yaklaşık 10 yıl boyunca Fortune 500 de olan üç ayrı firmada yöneticilik yaptım.

©14 Sultan- Mart - Nisan 2015

Türk-Amerikan toplumu içinde dernekçilik hayatım, üniversitede Türk Öğrenci Derneği Başkanlığı, SNETACA Başkan Yardımcılığı, TADF de önce Genel Sekreter sonra Başkanlık, ATAA’de Doğu Yakası Başkanlığı, Turkish PAC Doğu Yakası Direktörü olmak üzere yaklaşık 10 ayrı dernekte farklı görevlerim oldu. Amerikan Askeri Akademisi, Columbia ve Yale Üniversiteleri konuşmacı bunların dışında, Almanya ve Azerbaycan’da Türk Dünyasındaki konferanslara konuşmacı olarak davet edildim. Kısacası gecesini gündüzüne katarak, Türk toplumumuz ve ülkemiz için her şeyini veren bir gönüllü elçi diyebilirsiniz. Biraz daha uzaklara gidecek olursak, Amerika’ya gelme fikri nereden çıktı? Sizi buraya getiren şey neydi? Ben çok küçük yaşta Amerika’ya geleceğim diye kendime hedef koymuştum. Master için üniversite dönemimde hazırlıklara başlamıştım. Çok şükürde planladığım gibi oldu. Kariyer yaşantınızdan bize biraz bahseder misiniz? Neler yapıyorsunuz Amerika’da? 10 yıllık iş dünyasında bir geçmişim var. Western Union’da 500 milyon dolarlık bir operasyon gelirini yönetmemin dışında, Avrupa ve Ortadoğu bana bağlı idi. İlk defa fortune 500 firması, Ramazan bayramlarındaki iftar programlarına birçok yerde destekleyici oldu. Türkiye’de çok ciddi ataklar yaptık. Ayrıca Wall Street yeni teknolojisi ile para transferi ve ödemeler üzerine çalışmalarım oldu. Şu sıralarda Turkish Heritage Organization olmak üzere, Türk konuları ve Türk-Amerikan ilişkilerine odaklı yöneticilik ve lobicilik çalışmalarım var. Bunun dışında emek verdiğim birçok kurum ve üyesi olduğum birçok derneğin neye yardımı ve


isteği olursa koşturmaya devam ediyorum Başkanı olduğunuz ve yakın zamanda açılışı yapılan Global Policy institute ile ilgili konuşalım isterim. Bize biraz bu institute’den bahseder misiniz? Fikir nasıl çıktı ve neler yapılması planlanıyor? Amerika’da artık bağımsız.”non partisan” düşünce kuruluşu bulmak zor O anlamda Bahçeşehir Üniversitesin de destekleri ile bağımsız bir düşünce kuruluşu kurduk. Bildiğiniz üzere kuruluşumuzun galasını Amerika’nın en prestiji yerlerinden National Press Club’ta yaptık. 200ün üzerinde önemli konuğun gelmesi bizleri sevindirdi. Şuan da Bahçeşehir Üniversitesi bize 1 kat tahsis etti ve çalışmalarımıza başladık. Sanırım Beyaz Saraya da en yakın düşünce kuruluşuyuz. Çalışmalarımız içinde araştırma ve yayın yapma dışında çok önemli etkinliklere imza atacağız. Düzenli Kongre Üyeleri, Önemli Medya Temsilcileri ve Büyükelçiler Serileri yapmayı planlıyoruz. Bunun dışında GPI daha iyi bir yere gelmesi için büyük düşünce kuruluşları ile ortak etkinlik planlarımız var. Bu arada şunuda eklemek istiyorum BAÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ve BAÜ ınt/Mentora College COO Ahmet Köse’nin yardımları ve destekleri unutulmaz. İkisine de çok teşekkür ediyorum. 5- Bir düşünce kuruluşu olan Global Policy Institute’nin ağırlık vereceği konular neler olacak ve kadronuzda kimler var?

Kuruluşumuzun ekonomi, eğitim, enerji, göçmenlik ve uluslararası ilişkiler konusunda çalışmaları olacak. Türk-Amerikan ilişkileride tabi radarımızda. Güzel bir haber vereyim, Yılda 4 kere Türk-Amerikan ilişkileri üzerine bir dergi çıkartma kararı aldık. Başında Prof Yılmaz Esmer olacak. Kadromuzda, Prof. Gülnur Aybet, Prof. Yılmaz Esmer, Andreas Schleicher, Sır Mike Tomlinson, Prof Heath Lowry, Dr Walid Phares, Burak Kuntay-, Meto Koloski, Michael McMahon, Javid Huseynov, Dr Burhan Koroglu, Nick Danforth, Chris Gunn, Prof Michael Günter. Bu kadroya 1 ay içinde 10 tane daha önemli isimler eklenecek. Emekli büyükelçi ve kendi dalında yani uzman olan bu kadroyu çok genişleteceğiz. Kuruluşun gelecek dönem hedef ve amaçlarından konuşacak olursak, bizi neler bekliyor? Amacımız Washington DC’de farklı ama herkesin bildiği bir Düşünce Kuruluşu olmak. Tüm imkânlar var. Amacımız hem doğru araştırma ve yayın yapmak, hem de gündeme damga vuracak etkinlikler düzenleyerek kural koyucu veya endüstri uzmanlarına gerekli önerileri sunmak. Türk Amerikan toplumu için oldukça aktif olarak çalıştığınızı biliyoruz. Lobicilik faaliyetleri kapsamında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Evet, lobicilik benim nerdeyse yaşam tarzım oldu. Gece 2 de bir Kongre Üyesinin demeci ile aniden harekete geçebiliyorum. Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi ve Türk toplumumuzun daha iyi yere gelmesi ve ülkemizin tanıtımı için lobicilik önemli. Amerikan Kongresinde Türk Dostluk Grubu sayısının artması için uğraşıyoruz. Bunun sonucunda son 2 hafta 2 yeni Kongre Üyesini Dostluk Grubuna soktuk. Bu sonuçları alınca mutlu oluyoruz. Millî davalarımız Ermeni konusu olmak üzere Türkiye aleyhine gelebilecek tasarılara karşı mücadelemiz var. Yerel ve Federal alanda temsil-

cilerle düzenli görüşüyoruz. Cumhuriyetçilerle aramız çok iyi ben geçen seneden beri Demokrat Partinin Etnik Koordinasyon Konseyi Yönetim Kurulu Üyesiyim. Tek Türk olarak görev yaparken burada da mücadelemiz var. Beyaz Saray ve Amerikan Dışişleri Bakanlığında birçok özel programına bu sayede katılma imkânım oluyor. Türkiye-Amerika arasındaki siyasetin içerisinde aktif olarak yer alıyorsunuz. Türk- Amerikan ilişkilerinin güncel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu sıralar en önemli madde sözde Ermeni soykırımına karşı mücadele. Ermeni Diasporası çok ciddi saldırıyor. Türk toplumunda eskiye oranla canlanma var. Bir ikili mücadele görüyoruz her alanda. Bunun dışında, Türkiye, TTİP antlaşması dışında kalırsa 5 milyar dolar kaybedecek. ABDAB arasındaki bu Transatlantik serbest ticaret antlaşmasında ülkemizin olması içinde uğraşıyoruz. Ülkemizin PR sıkıntısı var. Bilhassa Ortadoğu’daki gelişmeler ve Türkiye’nin konumunun yanlış gösterilmesinde ilişkileri etkiliyor. Son olaraksa ise içte ve dıştaki anti Türk gruplarına karşı mücadele var. Başkan Obama Yönetimine bakınca da; Türkiye ile iyi geçinme ve Ortadoğu’daki gelişmelerden dolayı bazı şeyleri alttan aldığını görüyoruz. Ne olursa olsun Türkiye AB ile mukayese ettiğimizde daha ciddi ve samimi bir ortaklık ve çalışma olduğu kesin. Bunun çok değişeceğine inanmıyorum. Ermeni Diasporası tarafından ‘hedef yıl’ olarak bildirilen sözde Ermeni soykırımının 100’ncü yılı olması nedeniyle bu sene Amerika’da ki Ermeni diasporası ile son derece çetin geçecek görünüyor. Amerika’nın bu konuda ki bakış açısını ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Ermeni Diasporasının Üniversitelerde, panellerden tutunda, New York’ta tiyatro oyununa, Sosyal Medyadaki gürültülerinden tutunda, Kongre Üyeleri ve Senatörlerine baskıya kadar birçok çalışmaları var. Hatta Ermeni Diasporası daha da ileri giderek, Türkiye Cumhuriyeti ile çalışan PR ve Lobi firmalarını tehdit ederek, Türkiye ile sözleşmelerini iptalini istedi! ©Sultan-Mart - Nisan 2015 15


Ermeni Diasporası bu kadar haddini aşmışken, Türk Diasporası yakın zamanda Washington Büyükelçimiz Serdar Kılıç ve New York Başkonsolosumuz Ertan Yalçın ile birlikte toplanarak bir Koordinasyon Heyeti kurulmasına öncülük ettiler. Bu kurul Ermeni konusunda acilen yapılacak çalışmaları düzenlemek ve koordine etmek için hazırlıklarına devam ediyor. Her ne kadar geç kalınmış bir çalışma olsa ve bazı Dernek Başkanlarının tribünlere oynama hevesi olmasa; şu dönemde olmazsa olmaz bir kurul olduğunu ve birliktelik zamanının acilen gösterilmesi gerektiğine inanıyorum Amerikan Kongre Başkanı Boehner, Sözde Ermeni Soykırımı konusunu gündeme getirmeyeceklerini önceden kamuoyuna açıklamıştı. Bunun dışında, Amerikan Senatosunda da dış

Yurtdışında yaşayan Türk toplumunun sorunları ve çözümlerine yönelik çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu çalışmalar kapsamında Türk Amerikan toplumunun yaşadığı sorunlar ve çözüm için neler yapılması gerektiğini bizim için değerlendirir misiniz? Türk Amerikan toplumu tabi Amerika’ya geç gelmesınden dolayı kültürel ve sosyal sorunları var. Bu anlamda vatandaşlarıımızla beraber olmak, dertlerini dinlemek ve çözüm bulmak bizler için önemli. Ben TADF Başkanı iken 24 saatlik acil vatandaş hattı kurarak, camisi, kahvesi aklınıza neresi gelirse vatandaşlarımızın ayağına gittik. Eyalet Eyalet dolaşarak Teksas ve Kaliforniya dâhil dernek ziyaretleri yaptım. Önce HALKA İNMEK

4 Yeni Seçilen Kongre Üyelerinin ofislerinde full time, partm time-veya stajyer Türk olması için öneride bulunmak 5-Belirlenecek Kongre Üye ve Senatörlerinin maddi destek kampanyalarına devam edilmesi 6-2016 Başkanlık Adaylığını açıklayacaklar ile yakın ilişkiye girmek Junior Chamber International tarafından düzenlenen TOYP’10 “Türkiye’nin 10 Başarılı Genci” yarışmasında Siyaset, Hukuk ve Kamu Yönetimi alanında, Türk Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Başarı Ödülü, Türk Amerikan Dernekleri Assemblesi tarafından Yılın Lideri Ödülü ve T.C New York Başkonsolosluğu tarafından Türk toplumuna yaptığınız hizmetlerden dolayı Teşekkür Plaketi aldınız. Bunun gibi birçok ödülün de sahibisiniz. Başarınızın sırrını neye bağlıyorsunuz? Öncelikle yaptığınız işi sevmeniz, vatan ve Millet sevgisi İnanın İnsanlar , bu işleri yaparken TADF Başkanlığı dahil sanki paralı yaptığımızı düşündü ve hala düşünüyor. Oysa işimizden olduğumuzu, ücretsiz çalıştığımızı, 20 saat ayakta kaldığımızı, hafta sonumuz bile olmadığını bilmiyorlar. Kesinlikle söylenmedim söylenmemde bunları kalpten gelerek yapıyorum. Madd’ zararım aksine çok daha fazla. Babam da bu şekilde gecesi gündüzüne katmış birisidir. Aileninde mutlaka etkisi var. 16 yıllık gurbet hayatımda beni bu kadar çalışmaya iten Ülkeme ve Bayrağıma olan bağlılığım ve Sevgim. Ülkem ve toplumumuz için her şeyi yaparım.

ilişkiler Komite Başkanı Türk Düşmanı Menendez de yerine sözde Ermeni soykırımına karşı çıkan Türk Dostu Senatör Bob Corker geçti. Tabi bizim şuan en çok çalışma alanımız Kongre ve Senato üyeleri. neredeyse her hafta birçok Kongre Üyesi ve Senato Üyesine durumu anlatıp, gelebilecek tasarıya hayır demelerini istiyoruz. Türkiye aleyhine ne karalama varsa, anında cevap vermek için 24/7 hazırız. Bunun dışında yeni kurulan Turkish institute for Progress’ın çok güzel çalışmaları var. Bilhassa Action Kampanyasına her vatandaşımızın katılmasını istiyoruz. www.turkishprogress.org ©16 Sultan- Mart - Nisan 2015

lazım. Nerden geldiğimizi unutmamız lazım. Konuların niteliğine göre çözüm yolları bulunur. Bunu da vatandaşlarımızın bulunduğu eyaletteki yerel dernekler veya bağlı bulundukları Başkonsolosluklar aracılığı ile yapabilirler. Türk-Amerikan toplumundan beklentilerimiz: 1- Türk Dostluk Grubu Üyesinin artırılması için çalışma yapmak 2-Yeni Seçilen Üyeleri ofislerinde ziyaret etmelerini teşvik etmek 3-Sözde Ermeni soykırımı dâhil ülkemizi karalayan tasarılara karşı yeni seçilen üyelere bilgilendirme çalışması yapmak

Son olarak eklemek istediklerinizi Sultan Magazine okuyucuları için bizimle paylaşır mısınız? Başta genel yayın yönetmeni Nevin Bakır olmak üzere tüm Sultan Magazin ekibine teşekkür ederim. O kadar çok önemli bir göreviniz var ki, büyük bir boşluğu dolduruyorsunuz Koşturmalarınızı bir etkinlikten diğer etkinliğe gittiğinizi emeklerinizi görüyor ve takdir ediyoruz. Bu röportajda bana imkân verdiğiniz için teşekkür ederken, başarılarınızın devamını dilerim. Bizlerde Sultan Magazine ailesi olarak Ali Çınar’a bu keyifli söyleşi için tesekkür ediyoruz.


ŠSultan-Mart - Nisan 2015 17


“New Jersey’e Profesyonel Türk Ekmek Fabrikası Geliyor! “Daha önce hep Türk mantalitesi ile “Türkiye’de başarılıyım, burada da olurum” diye düşünüp gelenler maalesef döndüler ya da kapanma aşamasındalar. Bunun içerisinde büyük isimler de var. En önemlisi Amerika çok değişik bir market. Bir Avrupa, Almanya ya da Hollanda gibi değil. Avrupa’da ya da Türkiye’de başarılı oldum diye geldikleri zaman başarılı olamıyorlar. Amerika’ya hitap eden, kendi kurallarına uygun bir şekilde iş yapıldığı zaman insanların beklediğinden fazla masraf çıkıyor. İnsanlarımız her zaman Avrupa ya da Türkiye mantığıyla “Bir dükkanı açmak ne kadar zor olabilir” diye düşünüyorlar ama gerçekten zor. İzinler, inşaat ya da yapılan servisi olsun Türkiye’den tamamen farklı. Daha gerçekçi görüp gelmeleri gerekiyor. Bir de kesinlikle danışman servisi almaları gerekiyor. Bu çok zor bir iş değil. Emlakçı tutup, doğru bir lokasyon bulma mantalitesi bizde yok. Tutulan emlakçının parası sizden çıkmıyor, ancak bunu bizim milletimize anlatamadık hala. Bu sadece Türkler için değil, herkes için geçerli. Ben bile inşaat için ayrı bir danışmanla, izinler için farklı bir danışmanla, lisanslarda falan için hep profesyonel biriyle çalışıyorum. Garantisi olması için işi bilen biriyle çalışmak çok önemli. Açtıktan sonra ceza almak ya da kapanmaktansa, baştan profesyonel biriyle ilerlemek daha doğru. Avukatından emlakçısına, danışmanına kadar her şeyini baştan planlamalarını öneririm”

T

ürk Simitini Amerikalılarla tanıştıran başarılı işadamı, Simit+Simith’in CEO’su Gökhan Çakmak ile gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşide Amerika’ya geliş hikayesinden, Simit+Simith’in CEO’su olma yönündeki hikayesini, Simit+Smith’in hedef ve çalışmalarını, hayata geçirilecek yeni planları konuştuk. Gökhan Bey, bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Amerika maceranız nasıl başladı? Amerika’ya gelmem çok acil oldu. Türkiye’de okul sürecini atlattıktan sonra, Türkiye’de kalıp kalmama konusunda düşüncelerim vardı. İngiltere’yi denedim, orada zor geldi ve Türkiye’ye geri döndüm. Ailemle 6 aydan fazla Amerika’da kalabilir miyim, kalamaz mıyım diye iddiaya girdim. Amerika’ya ilk geldiğimde hem okula devam edeceğim ve dil öğreneceğim hem de kimseye yük olmadan çalışıp, para kazanıp yeni bir hayata başlayacağım iddiasıydı bu. Sıfırdan bir başlangıç yaptım. Busboy ve garson olarak çalıştım. Birçok kişinin uzun süren bu dönemi benim kısa sürdü. Şanslıydım ya da ilerlemek istiyordum ve hırslıydım. 7/24 çalıştım, sabah okula gittikten sonra uyumadan işe devam ettim. İlk bana yardımı olan Pasha Restaurant’ın sahibiydi, çok yardımını gördüm. Kendime Green Kart aldıktan sonra kendimi bir üst seviyeye geçireceğim konusunda söz vermiştim. Çocukken de en büyük hedefim ya siyasete girmek ya da otel alıp işletmekti. 2006 yılında Belçika zinciri olan bir markaya yönetici olarak girdim. Orada yöneticilik yaparken kendimi nasıl geliş-

©18 Sultan- Mart - Nisan 2015

tirebilirim çabasındaydım ve daha sonra Burger King’te 7 hafta süren, tamamen profesyonel, üst düzey yöneticiler için hazırlanmış eğitim programına katıldım. Bu eğitimle birlikte bulunduğum kurumda da yükseldim. Şube müdürü iken Genel Müdür Asistanlığı’na ve Genel Müdürlüğü’ne daha sonra Franchise Kontrolü’ne ve Diğer Ülkelerin Store Açım Sorumluluğuna ve son olarak New York Bölge Müdürlüğü’ne yükseldim. Aynı zamanda kendime 2010 senesinde küçük bir yer açmıştım. Başka dallarda da ilerlemek istediğim için, sadece birkaç restoranım olsun, onları işleteyim diye düşünmediğim için yeni arayışlara girdim. Büyümem için de yeni şeyler araştırdım. Sonunda da Koç Holding’e Simit+Simith döneminde danışmanlığa başladım. Başlangıçta birkaç genel müdür değişti, ben de o sırada şirkete danışmanlık yapıyordum. Aynı zamanda Belçikalı firmada bölge müdürlüğüne devam ediyordum. Danışmanlık süreci başarılı geçti. O süreçte diğer genel müdürlerle başarılı olunamayınca, temelli olarak Simit+Simith’e geldim. Hala bir üst seviyeye nasıl geçerim merakı var ve uğraşıyoruz. Bunun dışında danışmanlık şirketim var. İş adamlarına, restoran ve otel açmak isteyenlere danışmanlık yapıyoruz. İşin içinde Koç Holding’te var. Bu da bana artı bir değer katıyor. Amerikalıların henüz simite alışık olmadığı dönemlerde Simit and Simith’i açmaya nasıl karar verdiniz? Bu süreçte ne gibi zorluklar yaşadiniz? İlk simiti başlattığımız zaman gerçek bir

Röportaj:Gönül Yalçın simit yoktu. Hep biz açtık başkası da açsın ama aynı tatta simit yapsın ve çoğalsın istedik. Her sokakta olsun ve bilinsin diye. ZAGAT yayınladığı ‘2015’te Denenmesi Gereken 9 Atıştırmalık Yiyecek’ (9 Snack Foods You Need to Try in 2015) yazısına simiti de eklemiş. Yapmak istediğimiz işlerden bir tanesi de buydu. Simitin tanınması bizim için öncelikli işlerden. İster burada, ister diğer yerlerde yesinler, ama amaç simitin ürün olarak bilinmesi ve Amerikalılarca tanınmasıdır. ZAGAT’ın onu yayabilmesi için simitin belli bir noktaya gelmesi lazımdı. Simit&Smith 6 şubeye vardı. Güzel noktalarda dükkanlar açıyor. Simit Sarayı yine 5’nci Avenue’de açtı. Bu sefer de Amerikalıların aklına “Simit nedir” sorusu geliyor ve merak başlıyor. Geçen sene Ocak ayından bu Ocak ayına bütün Amerika’da bulunan müzelere, büyük şirketlerin CEO’larına, Vice President’larına, Bloomberg’e, herkese elimle sepet sepet simit götürdüm. Metropolitan Müzesi’nden tutun da MOMA’ya kadar, üst seviyelerinin hepsine tanıtmak için kendim randevu alıp simit götürdük. Çünkü hepsinin müzesinde bir İstanbul, Türkiye tarihi var zaten. Ne olduğunu bilsinler istedik. Bunun için PR firması, sosyal medya firması ayrıca çalıştı. Biz bir yandan çalışıyoruz. Sİmit Sarayı’da yine piyasaya geldi. O da maddi ve manevi destek olacak. Böylelikle yayılmaya başlacak. Ayrıca sokaklarda satılmak üzere küçük araçlarımız da geliyor. İlk zamanlara göre her şey çok güzel gidiyor. Daha da iyi olacak.


Simit and Simith ile oldukça başarılı oldunuz. Peki sizce sizi başarılı kılan şey neydi, sırrınızı bizimle paylaşır mısınız? Her şeyi kendimiz burada yapıyoruz. Unumuz, susamımız, ustalarımız, fırınımız, tüm makinalarımız Türkiye’den geliyor. Simiti simit yapan her şey Türkiye’den geliyor su dışında. Her şeyi taze yapıp dükkanlara gönderdiğimiz için şanslıyız. Bazı firmalar bunu Türkiye’den dondurulmuş bir şekilde getiriyordu ve başarılı olamıyorlardı. Birde Amerikalıya nasıl hitap ederiz, damak tadına nasıl alıştırırız diye, Amerikalıların seveceği ürünleri simitin içerisine ekledik. Buna göre reçete hazırladık ve etkili oldu. Bir işletme için en önemli hususlardan biri de lokasyonu. Yeni şubenizi açmadan önce lokasyon için nelere dikkat edersiniz? Bizim için lokasyon seçerken en önemli unsur bölgede nasıl bir popülerite olduğu. Simit ürünü sabah ürünü ya da öğlen yenir. Bu nedenle daha çok ticari yerlerde olmak istiyoruz. Wall Street, Federal Plaza gibi iş yerlerinin olduğu yerleri tercih ediyoruz. Yine Upper West Side’da bir yerimiz var. Onu da Central Park’a yakın olması nedeniyle tercih ettik. Bu sene onun için “Piknik Sepeti” olarak özel bir proje yapmayı planlıyoruz. Simitle dolu piknik sepetini alsınlar diye. NYU yakınlarında bulunan yerimizi ise NYU’da bulunan öğrencilere hitap etmesi açısından uygun gördük ama onun dışında iş yerlerine bakıyoruz. Kendinize idol olarak belirlediğiniz biri var mı, kimdir? İki kişi var, biri Coca Cola’nın CEO’su Muhtar Kent. En büyüğü de Chobani’nin sahibi Hamdi Ulukaya. Bu arada Chobani’de en çok simit satan firma. Chobani Soho hem simitlerimizi alıyor destek amaçlı hem de çorbalarında ki ekmek kırıntılarını özel olarak biz yapıyoruz. Bütün Chobani’de bulunan cipsleri burada özel olarak biz paketliyoruz. Aynı şekilde Muhtar Kent mümkün oldukça destek verir. Hem dolabı özel üretir, fiyat konusunda destek olur, ya da pazarlama anlamında baskı olarak destek verir. New York’a geldiği zaman illaki ya uğrar, ya da sipariş verir ve mümkün oldukça arayıp sorar. Dünyanın en başarılı CEO’larından biri ve inanılmaz yoğun. Buna rağmen zaman ayırması bizi çok mutlu ediyor.

yakın geliyor. Türkiye’ye gitmeyi planlayan insanlar da yine denemeyi seviyor. Bunlar dışında Arap kesimi ve Yunanlılar da simiti tercih ediyorlar. Ama açıkçası gördüğümüz kadarıyla Amerikalılara çok daha değişik geliyor. Bageldan daha sağlıklı olduğunu düşünüyorlar. Ürün yelpazenizde neler var? Talebe göre çeşitlendiriyor musunuz? Simit ve geniş ekmek çeşitlerimiz var. Şu an Manhattan’da bulunan bir çok restoranın pidelerini yapıyoruz. Eskiden bunu başka bir firma yapıyordu. Ayrıca Yunan restoranlarına hamburger ekmeği yapmaya başladık. Ekmek ve börek çeşitleri şu an oldukça yoğun. Bu arada yeni fabrika açacağız, anlaşmalarımızı da yaparak çalışmalarına başladık. Richford’da 16 bin square-foot büyüklüğünde tamamen profesyonel ekmek fabrikası geliyor. Makinalarımız Türkiye’den gelecek. Günlük 15 bin ile 20 bin adet arasında ekmek üretimi olacak, oldukça büyük kapasiteli. Tamamen makina üzerine dayalı, profesyonel bir marka fırın yapılıyor. Son 3 aylık bir sürecimiz kaldı, yılın ikinci yarısını ekmek fabrikasıyla açacağız. Genelde ürünü bilmesi nedeniyle Türk eleman çalıştırdığımız için burada yaşayan Türk vatandaşlarına da yeni iş imkanları da yaratmış oluyoruz. Öğrencilere, iş ihtiyacı olan insanlara, hatta ev hanımlarına bile iş veriyoruz. Bu hafta görüşmelere başladık. Börek ev hanımının en iyi yaptığı şeylerden. Bizde bunu değerlendirmek istiyoruz. Buradan servis alıp elemanlarımızı fabrikaya götürecek, tekrar buraya bırakacak. Bu da ev hanımlarına iş fırsatı yaratacak. Dükkanlarınızda farklı birçok ürün barındırıyorsunuz. Amerikalıların simite ilgisi nasıl, en sevdikleri ürününüz hangisi? Poğaça çok satıyor, beklediğimizden de iyi. Ancak ismi çok zor, oradan kaybediyoruz. İnsanlar söylemekte çok zorlanıyorlar, poğaçayı kendimiz bile söyleyemiyoruz. Değişik bir pazarlama ile bence poğaça değişik şekilde konumlandırılıp bir numara olabilir. Onun dışında simit herkesin denediği bir ürün. Ama simiti nasıl denedikleri çok önemli. Simit Nutella ile daha çok

satılıyor. Nutella’da sonuçta Türk fındığı ile yapılıyor, sorunumuz yok. (Gülüyor) 2015 yılından itibaren de ‘franchise’ sistemine geçeceginizi söylemiştiniz. Bununla ilgili çalişmalar devam ediyor mu? İlk franchise anlaşmamızı yaptık, Washington DC’de olacak. Hatta yerimizi bile belirledik, IMF Bankası’nın tam karşısında. İlk olması nedeniyle kendi dükkanımızı açacakmış gibi heyecanlıyız, başından sonuna kadar yardım edeceğiz. Washington DC’de ki Union Station’da da simit arabalarına dağıtmak istiyor kendisi. Union Square iş yerlerine de yakın olması nedeniyle oldukça kalabalık oluyor. Alışveriş merkezi gibi olmuş, aynı zamanda da otobüs ve trenler kalkıyor. Simit and Smith’in geleceğe yönelik planları ve hedeflerinden bahser misiniz? Açılması planlanan yeni şubeler var mı gündemde? Yeni açılması planlanan şubelerimiz var. Onun dışında New Jersey’de bulunan dükkanımızı tamamen kahvaltı ve öğlen yemeğine yönelik bir yer haline getireceğiz. İnsanların gün boyunca gelip kaferya da oturur gibi burada oturabileceği, Türk televizyonundan haberlerini izleyebileceği, haftasonu maçını izleyebileceği, interneti kullanıp, muhabbet edebileceği ya da bayanların çay saati yapabileceği bir yer haline dönecek. Önümüzdeki 3 ay içerisinde bu projeyi de tamamlayacağız. Aynı zamanlarda fabrikamızda açılmış olacak. . Şu an en büyük proje ekmek fırını. Fabrikayla birlikte franchise devam edecek. Washington, Boston ile birlikte Astoria’da kendimize bir şube açmayı planlıyoruz. Onun dışında bu sene toptan satış kanalına yoğunlaşacağız. Ayrıca bu sene içerisinde dükkanlarımızında tasarımları değişecek. NYU yeni plana göre açılmıştı, daha çok beğeni gördü. Franchise modeli ona uygun yapılacak. Diğer dükkanlarımızı da bu konsepte çevireceğiz.Aynı zamanda menu ve servis üzerine yoğunlaşacağız. Bu sene büyük proje toptan satış olacak. Sultan Magazine Ailesi Olarak Gökhan beye Yeni Projelerinde Başarılar Diliyoruz.

New York farklı bir çok kültür ve millet barındırması yönüyle diğer şehirlerden ayrılıyor. Peki simite en çok ilgi gösteren kesim kimler? Amerika’ya gelmiş Türklerden sonra en çok Yahudiler ilgi gösteriyor. Tadı onlara

©Sultan-Mart - Nisan 2015 19


“Hiçbir gün yatağımdan işime gelirken isteksiz gelmedim. Olduğu günde bu işi yapmam.” ,

“Orhan Yeğen”

N

ew York’ta açtığı restoranlarla ve hazırladığı lezzetli Türk yemekleriyle adından her daim bahsettiren, Türk yemek zevkini, özenle birleştirerek müşterilere yüksek kalitede hizmet sunmayı görev edilnmiş usta aşçı Orhan Yeğen ile samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Amerikalılara Türk mutfağını en iyi şekilde tanıtan Yeğen ile Amerika’da ki şefliğe giden macerasını, bir işletmede başarılı olmanın yollarını ve bu mesleği yapmak isteyenlere tavsiyelerini sizler için derledik.

Röportaj:Gönül Yalçın

O

rhan Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz ve zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz New York’un en tanınmış Türk aşçı ve işletmecilerinden birisiniz. Bizler sizi yakından tanıyoruz. yine de bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Çocukluğunuzda olmak istediğiniz meslek neydi?

Hayat gerçekten çok enteresan. İnsan ilk doğduğunda ben bunu yapacağım diye bir plan yapamıyor hayatında. Kendi kendine doğuyor olaylar. Yaptığım hiçbir şeyi daha önceden düşünüp yapmadım. Yaşantılar ve önüne gelen imkanlar sizin hayatınız oluyor. Böyle bir hayatım oldu. Son açtığım yer aklımda bile yoktu. Artık lokantacılık yapmayacağım diye düşünüyordum. Yine yemek işiyle uğraşırım ancak sarküteri olur diye planlamıştım fakat böyle bir kısmet çıktı. İnsan ne düşünürse düşünsün önlerine çıkan kısmetler kişinin hayatını, düşüncelerini değiştiriyor. Şimdiye kadar planladığım hiçbir şey olmadı. Ben önüme gelen imkanları en güzel şekilde değerlendirmeye çalıştım. İnsanlar birçok planlar yapıyor geleceğe dair, olmadığında ise

bunalıma giriyor. Hayatta herşeye hazır olmak gerekir. Amerika’ya gelişinize nasıl karar verdiniz? Aşçı olmaya karar vermiş miydiniz gelmeden önce, aklınız da ne vardı? Amerika’ya geldiğim dönemde Türkiye’de sol, sağ çatışması vardı. Ben ikisini de seçme taraftarı değildim, takım dahi tutmam. Zengin bir ailenin çocuğuydum. Evvela askerliğimi yapmak istedim, Türk çocuğu olarak görevimi en iyi şekilde yerine getirmek istedim. Genel Kurmay Başkanı yazıcısı olarak askerliğimi de yaptım. Bitirdikten 15 gün sonra da çok uzaklar olsun diye bu memleketi seçtim. Babam İngiltere’ye gitmemi istemişti, dönmesi kolay olsun diye. Ben dönmemeye gidiyorum dedim ve buraya geldim. Geldiğimde 21 yaşındaydım. Zengin çocuğu olduğum halde babam beni her tatilde bir tamircinin, sanatkarın yanına çalışmam için verirdi. Bunun sayesinde bu memlekete geldiğimde çok şey öğrenmiştim. Her işte her şeyi yapabilecek durumdaydım. Onun için de sıkıntı çekmedim. Gençlere tavsiyem okusalar dahi biraz da bu gibi şeyleri öğrenmeleridir. Peki aşçı olmaya nasıl karar verdiniz, aşçı olmaya karar verdikten sonra nasıl bir yol izlediniz? Aşçılığa değil lokantacılığa karar verdim aslında. Ben mutfakta şu güne kadar içeri giripte bu adamda

©20 Sultan- Mart - Nisan 2015

aşçı kardeşim diyebileceğim bir adam da görmedim. Yani adam hiçbir şey yapamamış ve aşçı olmuş. Bunu gördükten sonra kendimle kıyasladım. Benim görgüm, bilgim, kabiliyetimle çok daha iyisini yapabileceğimi düşündüm. Bir mesleğe sahip olmak o meslekte üstad olmak demek değil maalesef. Lokantalara giderdim ben buraya ilk geldiğimde 6-7 tane Türk lokantası vardı ve standartları düşüktü. Ama bugünkülerle değerlendirecek olursak, bugünkülerin standartı onların altında. Hiç değilse eski restoranların sahibi İstanbul görmüş adamdı. Ama işleriyle ilgilenmeyen, bu işle ilişkisi olmayan adamlardı. Ben müşteri olarak giderdim ve beni hiç sevmezlerdi. Bir gün ben açacağım ve bu sektörde herkesi geride bırakacağım derdim. Şimdi beni gördüklerinde hatırlatırlar bu sözlerimi. Ben onlardan güç aldım, onlar yapıyorsa ben de yapabilirim dedim. Şans eseri bir restorana girdim, çalıştım ve bu işi yapmaya karar verdim. Demek doktorun yanında çalışsam doktor olacaktım.(Gülüyor) Yıllardır buradasınız peki hiç çekip gideyim diye düşündüğünüz anlar oldu mu? Sizi buraya bağlayan ne oldu? Evet onu da yaptım. Bir gün geldi Türkiye’ye döndüm, 1994 yılıydı. Çok karışık bir dönemdi o dönem. Adana’da büyümüştüm. Ancak ne İstanbul ne de Adana’da olmak istemedim. Bodrum’a yerleştim. Egeyi pek sevmem. Bari bu bölgede yaşayayım da kendiminmiş gibi görmeyeyim dedim. Evimi yaptırdım. 2.5 ay sonra evimi, arabamı, yatımı orada bırakıp tekrar buraya döndüm. O günden beri de korkumdan bir daha Türkiye’ye gidemedim. Niye gidemedin diye sorduklarında şunu söylüyorum. Bir Türk olarak hakikatten çok büyük bir kültürle geldim. Adana’da büyümüşüm,


lirsin. Bunların hepsini yapmana rağmen düzelmiyorsa, o zaman location yanlış demektir, en tehlikeli şey. Ben mağlup olmam diye bir şey yok. Ben insanlara bir şey öğretirken hep söylüyorum. Sözlerimi dinle çünkü ben bunları acı çekerek öğrendim. Bu hayatın kendisi. O şıkta bana ne olduysa sana da aynısı olacak, bunu değiştiremezsin.

İstanbul’da yaşamışım. İki büyük şehrin yemek kültürünü almışım, dünyada böyle bir kültür yok. Servis ediliş, sunuluş şekliyle ben bütün herşeyin kültürüyle geldim. Döndüğümde her şey çok değişmişti. Şimdi ben burada Türküm, İstanbulluyum diye gurur duyarak Amerikalılara söylüyorum. Onu yok etmemek için gitmiyorum. New York mutfağının zirvesindeki isimlerden birisiniz. Açtığınız bütün restoranlarda başarıyı yakaladınız. Sizi başarılı kılan şey neydi, sırrınızı bizimle paylaşır mısınız? Hayır iki tanesinde başarısız oldum. Önce şunu herkes anlamalı ki, bir restoranın işleyebilmesi için en önemli şey olduğu yerdir, bunda yanlışlık olursa kim olursa olsun her şey düzgün de olsa o restoran işlemez. Bunu ben daha önce yaptım Turkish Kitchen’ı açtım. Evet şöhrettim, gazeteler yazıyordu falan. Oradan çıktım ve 57’nci streette bir yer açtım ve küt diye her şey değişti. Aynı adamdım, her şey çok iyiydi ancak mahallenin değişmesi her şeyi değiştirdi. İlk düşünüşmesi gereken budur. Ben de o yanlışı yaptım. Bir tanesi Miami’deydi, diğeri de Lower East bölümündeydi ve herşey muazzamdı. Şimdi beni restoran işlemediğinde davet ediyorlar, ne yapabiliriz diye soruyorlar. Çok şanslısın burada her şey yanlış diyorum. Çünkü içeride hiçbir yanlış yoksa, o zaman biraz önce belirttiğim gibi location yanlış demektir. Onu değiştiremezsin. En azından bulunduğu yer doğrudur ancak ücret yanlıştır, ışıklandırma yanlıştır, yemek seçimi yanlıştır. Onları düzeltebi-

Usta aşçılığınızın yanında, çok iyi bir işletmecisiniz. Başarıda hangisi daha önemli sizce? Normalde bir ortaklık yapılabilir, bir anlaşma yapılabilir, bir kişi mutfaktan anlıyordur, diğeri ise işletmeden anlıyordur. Ama sen bir başına bir iş açmışsan, zannetme ki işçin anlayacak ve işi idare edecek. İyi işçi her zaman ne yaptığını bilen bir patronla çalışmak ister. Dünyada, üzerinde jokey olmadan birinci gelen hiçbir yarış atı yoktur. Bir adama iş veriyorsan, o adamdan daha fazla anlamak zorundasın. Burası dışında bunu yapan restoran maalesef ki yok. Adam aşçısı kadar bilmiyor ama restoran işletiyor. Bugün bir yere gittiğinizde hostesin en güzeli kapıda oluyor, adamın en yakışıklısı ve çok konuşanı bulunuyor. Bu mudur lokantacılık ben onu anlamıyorum. Bir müşteri grubu vardır ki o yemek şahane olacak. O yemek sıcak gelecek ve zamanında gelerek usulüyle servis edilecek. Bu kitleye seslenmek istersen her şeyden anlaman ve her şeyi şahane yapman lazım. Yalnızca müşterinin yüzde 5’i bu kültüre sahip. Eğer sen kalan yüzde 95’e hitap ediyosan ki, öyle yapıyoruz ister istemez, onların da istediği gittiği zaman yüzü gülen birinin karşılaması. Hele bir de ismini hatırlıyorsa o yemek ne güzel yemekti diye herkese anlatacaklar. İşin hakikatı da bu. Böyle olmasaydı bu yüzde 95 restoran da iflas ederdi. Ben kalan yüzde 5’e çalışmaya çalışıyorum. Kalan yüzde 95’i de bir parça eğitmeye çalışıyorum.

nedir? İnsan bir başkalarından daha güzel neyi yapabiliyorsa o işi ister istemez seviyor. Örneğin ben basketbolu çok seviyorum. O topu her attığımda isabet etmiyor. Bunu sevmeme imkan yok. Sevgi oradan doğuyor. New York’a diyelim bir adam gelecek ve yaptığım yemekten daha iyisini yapacak, inan ki o gün bu işi bırakırım. Çünkü zaten bunu hiçbir zaman meslek olarak yapmadım. Aşkla yaptım. O aşkım o gün biter. Benim aşkım kimsenin hiçbir zaman yapamadığını yapmaktan kaynaklanıyor. Amerika’da yaşayan Türk toplumuyla ilgili eleştirileriniz olduğunu görüyoruz. Toplumun kopukluğunu neye bağlıyorsunuz? Benim ülkem 83 tane ırkın birleşmesinden doğan bir ırk. Bu insanlar zaten Türkiye’de bile yaşarken oturma kalkma, yemek yeme şekillerimiz değişik. Üzerimizi giyinmemiz bile değişik. Bu da memleketimizin rengi, güzelliği. Ben buna karşı değilim. Ben küçüklüğümde İstanbul Göztepe’de oturuyordum. Bisikletle Bostancı’ya gittiğim zaman oranın kültürü bile değişikti. Oranın bakkalı, kasabı her şeyi değişikti. Biz bu kadar rengarenk insan grubundan oluşmuş bir milletiz. Bunlar yurtdışına çıktığı zaman tabii ki kopma da oluyor, zaten değişiğiz. Bundan daha normal bir şey olamaz. Birbirine benzemeyen, kültürleri değişik insan gruplarıyız. Yalnızca ismen bir kağıt altında Türk diye isimlendirilmişiz. Son olarak Sultan Magazine ve turklerinsesi.com sitesi okurlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı? Orhan Yeğen Bir inancım var. Kim ki verdiği mücadelede yardımı hakediyorsa biz bir Türk çocuğu olarak yardım etmek zorundayız. Bu bir Türk bir şey yapıyor, yardım etmek zorundayız demek değil. Buna yalnız Sultan Magazine değil kendimi de dahil ediyorum. Ben bir şeyi haketmişsem Türk toplumu bana yardım etmek zorunda. Burada ben Türküm, memleketimi seviyorum, ülkem için her şeyi yaparım diyen bir sürü insanız. Bu Sultan Magazine içinde geçerli. Eğer Türkleri yansıtan güzel bir mücadele veriyorsa, bizlerin onların sadece okuyucusu olarak kalmayıp yardımcısı da olmamız icap eder.

Aşçılığin sizin için bir sanat olduğunu söylüyorsunuz ve işinizi severek yapıyorsunuz. Bu işin en sevdiğiniz yönü

©Sultan-Mart - Nisan 2015 21


Kültür Sanat

Röportaj:Gönül Yalçın

İsmi ve Logosuyla O Bir Marka

Sarpay Özcağatay

N

ew York’ta çıkan Unexpectable albümü ile caz dünyasını sarsan, eleştirmenlerden övgü üzerine övgüler alan genç Türk sanatçı Sarpay Özçağatay ile yaptığımız keyifli söyleşiyle müzik alanında kariyer yapmak isteyen gençlere ışık tutmayı hedefliyoruz. Başarıya giden hikayesini uzun uzun dinledik. Kendisine zaman ayırdığı için teşekkür ediyoruz.

S

arpay Bey, New York’ta düzenlenen Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda kulaklarımıza gelen etkileyici müzikle tanıyoruz sizi. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Müziğe nasıl yönlendiniz? Sanatçı olmak, ya da buna karar vermek Türk ailelerine biraz uzak görünüyor. Hikayenizin nasıl geliştiğini bizimle paylaşır mısınız? İsmim Sarpay Özçağatay. 1982 Ankara doğumluyum. İlkokulu Yükseliş Koleji’nde tamamladım. İlkokulun son senesinde konservatuarın yarı zamanlı sınavlarına hazırlandım ve yarı zamanlı olarak aynı zamanda konservatuara gitmeye başladım. İki okula birden gidiyordum. Hafta sonları ve hafta içi bir gün konservatuara, normal okul günlerinde ise okula gitmeye devam ediyordum. O yıldan sonra tam zamanlı olarak Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na girmeye hak kazandım ve flüt bölümünde eğitimime başladım. Ortaokul, lise ve üniversite bu şekilde devam etti. Tabii bunun öncesi de var. 3-4 yaşlarındayım. Küçük bir oyuncak elektronik bir orgum vardı. Ailemde hiç profesyonel müzisyen yok. Ancak herkesin müziğe karşı bir

©22 Sultan- Mart - Nisan 2015

yetenek vardır. Babam gitar çalar, şarkı sözleri besteler ama profesyonelliği yoktur. Babam diş hekimi, annem ise fizyoterapist. Genelde Türk ailelerinde müzik eğitimine karşı, çocuklarına korkuyla, telaşla, acaba iş bulabilir mi merakıyla yaklaşıyorlar. Türkiye’de müzik biraz sıkıntılı ve profesyonel anlamda, kaliteli müzik anlamında ve bu işten hayatınızı sürdürmeniz anlamında sıkıntılar var. Dolayısıyla karar aşaması biraz zor geçiyor. 4 yaşındayken radyodan duyduğum melodileri kendi kendime bu org ile çalmaya çalışırmışım. Müzik derslerinde blok flüt çalarken, akranlarım notaların yerlerini ararken ben çalıyordum, her duyduğum melodiyi çalmaya çalışıyorum ve dolayısıyla süregelen zaman zarfı içerisinde yeteneğim anlaşılmaya başlandı. İlkokul 4’ncü sınıfta ise konservatuara gitme ya da gitmeme kararını alma aşamasında babam bana konservatuara gitmek isteyip, istemediğimi sordu. Ben de bilmediğimi söyledim, emin değildim. Babamın muayenanesine gelen hastalarından birinin kızı o sırada konservatuarda öğrenciymiş. Ben de deneyelim deyince onunla iletişime geçip, kulak sınavı gibi bir şey yapıldı, yeteneği ölçmek üzere bir test bu. Daha sonra mutlaka konservatuvara gitsin, yeteneği var deyince ben de konservatuara başladım. İlkokulda yarı zamanlı giderken, flütte yarı zamanda kontenjan olmayınca beni kemana aldılar. Ben 1 sene keman çalmak zorunda kaldım, pek de sevmedim açıkçası. Tam zamanlı olarak başladığımda, yarı zamanlı gittiğim dönemde aldığım derslerden dolayı ortaokulda öğretilen dersleri de biliyordum. Çok rahat şekilde ortaokulu ve liseyi tamamladım. Lisede yaptığım işin ciddiyetini farketmeye başladım ve günde 8-10 saat çalışmaya başladım. Üniversi-

tem de parlak geçti, çalışmalarımın karşılığı olarak. 3 yılda üniversiteyi bitirdim ve üstün başarı belgesi ile tamamladım. Lisenin ortalarında caz müziği, doğaçlama gibi farklı müzikler ilgimi çekmeye başladım. Onları dinlemeye başladım. 2000’li yıllarda internet yeni yeni başlayınca, müzik sitelerinden dünyada doğaçlama yapanları dinlemeye başladım. O sayede klasik müzikle birlikte, caz ve diğer müzik tarzlarındaki doğaçlama yeteneğim ortaya çıkmaya başladı. Peki Amerika’ya gelmeye nasıl karar verdiniz? Amerika’ya geliş hikayenizi anlatır mısınız? Sarpay Özçağatay: Üniversite bittikten sonra 2002-2005 yılları arası iş bulma telaşı ile geçti. Orkestraya mı gireyim diye düşündüm ancak sayıları az, yer yoktu. Sınavlar açılıyordu ancak flüt bölümünde açılmıyordu. Böyle 2-3 yıl geçti. Askerliği tamamladım bu arada. Ek olarak caz atölyelerine falan katıldım. Bilkent’te çok ünlü bir hocayla 1 yıl çalıştım. Okul bitti diye düşünüp bırakmadım. Daha sonra 2005 yılında Riccardo Muti yönetminde gençlerden kurulu bir orkestra ile Avusturya’da ki bir müzik festivaline katıldım. 75 ülke vardı. Ben klasik müzikten uzaklaşıp, daha çok caz ve doğaçlama müziklerine geldim. 2007 yılında arkadaşlarımla bir grup kurdum ve 2009’a kadar Ankara Caz Festivali, Eskişehir Caz Festivali, Konya, İzmir gibi şehirlerde konserler verdik. Ankara’da da lokal olarak caz kulüplerinde çalıyorduk. Bu dönemde artık farkettim ki ben bu müzikle daha mutluyum ve profesyonel nasıl olabilirim diye düşünmeye başladım. Aklıma Amerika ve Avrupa düşünceleri geldi. Okullar pahalı, nasıl yapsam diye düşündüm ve araştırmaya başladım. Hollanda’da bir caz okulu var. Orada ki flüt hocasına Türkiye’deki grubumla yaptığım birkaç videoyu gönderdim. Çok beğendi. Gidip sınava girmemi söyledi ama


alacaktı beni. Master için gidecektim. Yıllık fiyatı 3.000 Euro idi, devlet okulu olduğu için. Başvuruyu yaptım, sınav günümü aldım. Diğer müzisyen arkadaşım Utar Artun Berkley Üniversitesi’nin sınavına girelim deyince, denemeye karar verdim. Okuldan bir grup sınav için dünyayı dolaşıyordu ve her ülkede sınav tarihleri vardı. Paris bize en uygunuydu. Sınavdan yüzde 70 burs ile çıktık. O sırada Hollanda, uluslararası başvuranlara okulun ücretini 3 bin Euro’dan 7 bine Euro’ya çıkardı. Öyle olunca neredeyse eşit hale geldi fiyatları. Bu şekilde Berklee Üniversitesi’ne geldik. Ancak yine de burs gerekiyordu bana, Amerika’da yaşamda pahalı biliyorsunuz. Türkiye’de burs bulabilir miyim diye araştırmaya başladım. Tesadüfen çok sevdiğim bir arkadaşım, beni Age İnşaat’a yönlendirdi. Ankara Caz Festivali, Türkiye’de düzenlenen caz festivalleri, müzik ve sanat festivallerinin sponsorlarından biri bu firma. Bir tanışıklığı varmış ve benden bahsetmiş. Onlarda ilgilendi benimle. 1-2 görüşme oldu ve CV’mi verdim. İlk yıl okul masrafım ve kalan yaşam masraflarımla birlikte karşılıksız 3 yıl burs verdiler. İlk yılın sonunda Berkley’da de burs arttırabiliyorsunuz ve ben artırarak tam burslu oldum. Türkiye’de ki bursum yaşam bursuna döndü ve son 2 yılımı sıkıntı yaşamadan tamamladım. Tabii bu sırada okulda da çok çalıştım ve çok emek verdim. New York’ta Unexpectable isimli bir caz albümü çıkardınız. Bizlere biraz albümünüzden söz eder misiniz? Albümü yapmaya nasıl karar verdiniz? Sarpay Özçağatay: Geçtiğimiz sene dünyanın en büyük flüt derneği National Flut Assosiation’ın caz flüt kategorisinde yarışma kazandım. Yine üniversite döneminde Billboard Magazine Caz Kategorisi’nde ödül aldım. Prestijli ilk 3 ödülden biridir. Bu ödülden bir sonraki yıl 3.89 ortalama ile mezun oldum. Tabii ben plan yaparak eğitimimi tamamladığım için, bu sırada zaten albüm çıkarmak ve mezuniyetimin sonundaki süreçle ilgili plan yapıyordum. Bestelerimi bitirmeye çalışırken bir yandan albümü kimlerle yapmalıyım ya da bir grup kurmak lazım gibi düşünceler vardı aklımda. Okuldaki müzisyen arkadaşlarımla grubumu kurdum. 2 sene okulda çaldıktan sonra hemen akibinde Boston’da bir stüdyoda albümün mixlerini kaydettik. Ondan sonra mixleri tamamlamanın ardından, 2013 yılının Mart ayında albümü New York’ta çıkardık. Yani mezun olup

hemen taşındım. İki büyük flüt markasının artisti olarak alanınızdaki başarınızı tescillediniz. Nasıl gelişti bu süreç? Sarpay Özçağatay: National Flut Assosiation’ın caz flüt kategorisinde ki yarışmadan sonra, geçen yaz Chicago’da düzenledikleri flüt konvansiyonunda konserim oldu ve beni tanıttılar. Bu sırada da dünyanın iki önemli flüt şirketinin flüt artisti oldum. Bunlardan bir tanesi Miyazawa ve diğeri Trevor James. Miyazawa’nın 20’ye yakın sanatçısı var ve biri benim. İlk Türküm bu alanda. Bunlar tabi güzel şeyler. Trevor James ile tanışmam da geçtiğimiz yıl oldu. Los Angeles’ta Namm Show adında bir konferans düzenlenir, en son çıkan ürünler distrübütörlere tanıtılır. Bu Show vasıtasıyla Trevor James ile tanışma vasıtası buldum. Hedeflerimden, yapmak istediklerimden bahsettim, albüm de hediye ettim. Çok etkilendiler. Benimle 35-40 dakikalık bir röportaj yaptılar ve bana sanatçıları olmamı teklif ettiler. Adım Sarpay ancak Amerika’da Sarpey olarak söyleniyor. Ben bunu engellemek için takma isim buldum kendime Sharpeye(Şarpay) diye. Sharp diyez işaretinin ingilizcesi, eye ise göz demek. Hem ismimle benzerlik taşıyor hem de sharp kelimesinin müzikle olan bağı nedeniyle bu ismi tercih ettim. Amerika’da Sharpeye olarak biliyorlar. Kendime ait göz ve diyez işaretinin birleşiminden oluşan logom da var. Bu şekil beni temsil ediyor. Logonun müzisyene ait olması bir ilktir. Trevor James’e bu logodan bahsettim ve gösterdim. Çok etkilendiler ve sonuç olarak, kendi ürettikleri flütü bana ithaf ederek, üzerine bu logoyu koydular. Bana ait Trevor James’in Sharpeye modeli çıktı, bana özel olarak yapıldı. Yeni bir mat renkte alto flut yapılacak, onu da bana yapacaklar. Bundan 5 adet yapıp satacaklar. Önümüzdeki dönem yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz? Sarpay Özçağatay: Geçen sene kazandığım yarışmanın Jazz Flute Competition Masterclass diye başka bir kategorisi vardı. Masterclass’da bu yıl juri olarak yer alacağım ve kazananı belirleyeceğim. Yine caz flüt ile ilgili atölye çalışması yapacağım bu yaz, Ağustos 13-16 arası Washington’da düzenlenecek. Bu-

nun yanısıra bir kitap yazıyorum, daha çok caz flüt ile ilgilenmek isteyen ancak klasik flütü de kullanmak isteyenler için teknik egzersizlerin dahil olduğu, toplamda 200 küsür sayfa ve 910 bölümlük bir kitap olacak. Henüz sponsoru yok kitabımın. Türkiye’de bu zamana kadar yayınlanmış flüt için profesyonel anlamda, egzersiz yapılabilecek bir kitap yok. İlk hedefim kitabı hem Türkçe hem İngilizce çıkarmak. Bahar bitmeden de hazır hale getirmek istiyorum. Bu kitap çıktıntan sonra da hedefim kitabı Korece, Japonca ve İspanyolca çıkarmak. E-book olarak da diğer ülkelere ulaştırmak istiyorum. 2017 yılında ise de ikinci albümü çıkaracağım. Sarpay Bey, son olarak Türkiye’de yapılması planlanan konserler ya da çalışmalarınız var mı? Türkiye’de bir çok caz festivali yapılıyor. Ancak ne yazık ki Türkler batılı müzisyen tercih ediyorlar. Bunlar tabii çok üzücü, bizlerin ne yaptıklarımızdan habersizler. Sadece kendi açımdan bakmıyorum. Dünya standartlarında iş yapıyoruz ancak ilgilenmiyorlar. Sadece ismi kullanmakla olmuyor. Aynı zamanda insanları tanıtmak, şans vermekte gerek. Sanatın, müziğin değeri yok. Gün geldiğinde beni davet etmek istediklerinde, şartlar da oluşursa tabi ki Türkiye’de de konser veririm. Ancak şu an böyle bir proje yok. Kültür, sanat olmadan sosyal olarak ilermememiz mümkün değil.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 23


Röportaj:Gönül Yalçın

Fatos Özsoy

Turizm

New York Baskosolosluğu Kültür ve Turizm Ataşesi

Türkiye 1 milyon Amerikalı Turisti Ağırlamaya Hazırlanıyor Türkiye Turizmi’nin New York ayağını başarılı şekilde temsil eden, New York’ta 1.5 senelik görevinde başarılı projelere imza atan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın New York Başkonsolosluğu’nda görevli Kültür ve Turizm Ataşesi Fatoş Özsoy ile Türkiye turizmine, Türkiye’ye gelen ABD’li turistlerin ziyaretlerine ve yapılan çalışmalara yönelik keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine ayırdığı zaman ve güleryüzlü, hoş sohbet için tekrar teşekkür ederiz.

F

atoş Hanım, öncelikle röportajımıza zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. New York’ta Türkiye turizmine yaptığınız önemli katkılarla Kültür ve Turizm Ataşesi olarak görev yaptığınızı bilmekteyiz. Bize daha detaylı olarak kendinizden bahseder misiniz? 1978’de Ankara’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde bitirdim. Daha sonra da Bilkent Üniversitesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünü tamamladım. Okulun bittiği yıllarda yani 2002 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda işe başladım. Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’nde 7 yılım geçti. Arazi ve Tahsis Dairesi’de çok önemli bir birimdi. Bu süreçte bakanlığın müsaadesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarım bölümünde mastera başladım. Bakanlıkta ki görevimde yurtdışında ki turizm fuarlarını yaptım. ITB Berlin, Moscova MITT fuarları bunlardan bazıları. ITB Berlin’de ülkemiz dünya üçüncülüğü kazandı. Yurtdışındaki turizm ataşeliklerinin içini yaptım. Bundan 5 sene önce New York’ta ki Türk Evi’ne gelmiştim. New York Kültür ve Tanıtma Ateşeliği’nin içerisini yapmakla görevlendirilmiştim. Ataşe olmak aklımda yoktu o dönem. 7 yıl da Tanıtma ve Genel Müdürlüğü’nün Amerika Masası’nda görev yaptım. 2013 yılında ataşe olmak için sınava girdim. Gönlümden New York geçiyordu ve oldu ve 2013 Kasım’dan beri buradayım. Ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyorum.

©24 Sultan- Mart - Nisan 2015

Nasıl Kültür ve Turizm Ataşesi oldunuz? Daha açık sormam gerekirse nedir Kültür Ataşeliği ve nasıl olunur? Kariyerine bu yönde devam etmek isteyenler nasıl bir yol izlemeliler? Fatoş Özsoy: 44 ülkede 44 müşavirliğimiz var. Amerika’da, Washington ve Los Angeles’da merkez ofis ise New York. Bizim bakanlığımızda belli masalar vardır. Asya, Avrupa, Amerika gibi. Benim gönlümden hep New York geçiyordu. Amerika’da görev yapmayı çok istiyordum ve ben Amerika masasına yöneldim. İlk önce bir hedef koymaları gerekiyor. Nereye kendilerilerini yakın hissediyorlar, bunu belirlemeleri gerekiyor. Bazı insanlar Çin’i daha yakın bulurken, bazılarına ise Arabistan daha yakın gelir. Biraz kişiliğinizle de alakalı. Makam takdiridir tabiki. Başka ülkelere gitmem gerektiğinde de giderdim. Ancak bu pazara hakimdim. Amerika’da çalışıyordum ve ön bilgiyle gelmiştim. New York çok iyi oldu. ABD tarafından Türkiye Turizmini değerlendirecek olursanız nasıl bir tablo ile karşılaşırız? Türkiye’nin nasıl bir imajı var Amerika’da? Açıkçası Amerikalı turist kültür ve din turizmine geliyor. Deniz, kum ve güneş için Hawaii ya da Miami’ye de gidebiliyorlar. Ancak Türkiye’de Efes’e geliyorlar. Türkiye’nin özellikle İstanbul’un, Efes’in, ülkemizin tarihi, kültürel, dini güzelliklerine geliyorlar. Cazip mekanlar bunlar. Amerika’dan gelen turist profilini Almanya’dan ya da Rusya’dan gelen turist-

ler ile kıyaslarsak, onlardan daha fazla döviz bırakıyorlar. Orta yaş grubunda, kaliteli ve eğitimli bir turist grubu geliyor. Bu da ülkemiz ekonomisi açısından oldukça önemli. Geçtiğimiz sene Amerika’dan Türkiye’ye 850 bin turist geldi. Yüzde 5.5’lik bir artış var son istatisliklere göre. Ortadoğu’da yaşanan olumsuzluklardan ya da komşu ülkelerdeki negatif olaylardan ülkemiz daha az etkilendi. Onların başına gelen bu negatif olayları biz kar gibi görmemeliyiz, neticede Müslüman alemi için de acı bir durum, ancak ülkemiz turizm anlamında etkilenmedi bu durumdan. Amerika’da ki State Departmant’a da girildiğinde Türkiye riskli bölgeler, ülkeler arasında değil. Bu da çok önemli. Çünkü Amerikalı turist buna çok önem veriyor ve takip ediyor. Bu listede olmamamız da bizi cazip kılıyor. Zaten yönlendirdiğimiz bölgeler İstanbul, Kapadokya, Bodrum, Çeşme, İzmir, Kuşadası ve bu sene oldukça önemli yerlerden birisi de Çanakkale. Çanakkale’yi 100’ncü yıl dönümünden dolayı tanıtmaya gayret ediyoruz. Zaten önümüzdeki dönemde de Çanakkale ile ilgili etkinlikler yapacağız. Times Square’de çok güzel bir yer kiraladık. Türkiye görselleri olacak. Geçtiğimiz günlerde New York’ta Türkiye’nin gümüş sponsorluğu ile Travel Show düzenlendi. Yine yaptığınız açıklamada Meksika’nın en büyük turizm fuarı FITA Fuarı’na da katılacağınızı ilettiniz. Planlanan diğer çalışma-


lardan bahseder misiniz? Meksika’da bizim bölgemiz. Kanada’ya Washington ofisi bakıyor. Meksika’ya biz bakıyoruz. FITA’da Meksika’nın en büyük turizm fuarı. Bu yıl Eylül ayında 13-15 Eylül arasında bizim bakanlığımız Türkiye adına stand açacak orada. Biz de ilk defa katılacağız. Meksika’dan gelen turist açıkçası varlıklı kesim, bu nedenle oranın da hedefler içerisinde olması önemli. Fuar dışında medya alımları yaptık. Amerika’nın önde gelen turizm dergilerine reklamlar veriyoruz. PR şirketimiz aracıyla ağırlamalar yapıyoruz, buranın ünlü editörlerini ülkemize davet ediyoruz. Örneğin Kapadokya ve İstanbul’u gezdirerek en iyi şekilde hizmet verip, buralarda ülkemizin tanıtımını sağlıyoruz. Bir çok gelen Türk sanatçılara destek veriyoruz. Fotoğraf sergileri oluyor bakanlığımız bunlara destek veriyor. Yılmaz Erdoğan ve Russell Crowe’un başrollerini paylaştığı The Water Diviner

filmi geliyor yakında, ona destek vereceğiz. Kültür ve Turizm için bu şekilde destekler veriyoruz. New York Times Turizm fuarında yeni bir konsept olarak ‘Turkey Home of’ konsepti karşılaştık. Bu konsept ile neler değişti, nasıl çalışmalara ağırlık veriliyor? Artık sosyal medyayı daha yoğun şekilde kullanıyoruz. Türkiye’yi tanıtan ‘Turkey Home of’ konseptinde 22 videomuz var Youtube’de. Kahvesi, lokumu hepsi için ayrı ayrı 3 ya da 4 dakikalık videolar hazırlandı. Bu videolarla tanıtabiliriz. Ek olarak görsel havuzumuz var. Sosyal medyaya çok önem veriyoruz. Bakanlığımız bu konuda çok büyük atılım ve yatırım yaptı. “Home of” konsepti “Eviniz Türkiye” konsepti. Bizim misafirperverliğimiz, arkadaş canlısı oluşumuz, zengin kültür tarihimiz. Bunların hepsini Tür-

kiye barındırıyor. Dolayısıyla Home of Turkuaz deyip Göcek’i anlatabiliyotuz ya da Home of Kapadokya, Home of İstanbul olarak kullanıyoruz. Bakanlığımıza bu çalışmalar nedeniyle minnetarız. Daha önce yaptığınız açıklamada Amerika’da Türkiye’nin tanıtımı için reklamdan çok halkla ilişkiler çalışmalarına ağırlık verdiğinizi belirtmiştiniz. PR anlamında Türkiye için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Fatoş Özsoy: Biraz önce de değindiğim gibi buradaki önemli editörleri Türkiye’ye götürüp, gazete ya da dergilerinde ülkemizin haberlerine yer vermelerini sağlıyoruz. Travel and Leisure Dergisi ülkemizi kapağına taşıdı. Ayrıca kendilerinden ödül alacağız. Bildiğiniz gibi Amerika’nın önde gelen dergilerinden biridir. Onun dışında kişisel ilişkiler çok önemli. Mesela Afar Dergisi. Bunlarla birebir ilişkiye giriyoruz. Bizleri kapak

yapıyorlar. Göreve geldiğimde ilk icraatlardan biri burada yaşayan tur operatörleri, acentaları ve gazeteciler için iftar yemeği düzenlemek olmuştu. Daha fazla neler yaparız diye, fikir alışverişlerinde bulunuyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için yine bir etkinliğe katılacağız. 23 Nisan ya da Çanakkale Zaferi gibi önemli unsurları bu sene de destekliyor ve elimizden gelenin en iyisini yapma gayretindeyiz. Son açıklanan verilerle birlikte Türkiye’ye ABD’den yıl içerisinde 850 bin turist geliyor. Daha da detaylandıracak olursak bu turistlerin Türkiye’yi ziyaret etmek istemeleriindeki temel sebep olarak ne söyleyebilirsiniz? Hangi turizm türünü daha çok tercih ediyorlar? Fatoş Özsoy: Din ve külttür turizmi için geliyorlar ancak bu sene balayı turiz-

mini de öne çıkarıyoruz. Türkiye’de sırf balayı turizmi için çalışan acentalar var. Bu noktada İstanbul’u da tanıtıyoruz, burada da balayı turizmini artırmaya çalışıyoruz. Din ve kültür dışında bir sektöre daha giriyoruz. Bunların lokasyonları da çok önemli. Efes’e gitmişken Çeşmeye’de gidin gibi planlar yaparak, yönlendiriyoruz. Ancak en önemlileri din ve kültür turizmi. Vizede de E-vize sistemine geçtik. Türkiye Cumhuriyeti yeterince kolaylığı sağlıyor turistleri çekebilmek için. Çünkü turizm bizim ekonomimize katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri. Hiçbir zorluk yok açıkçası. Türkiye’ye en fazla turist gönderen 11’nci ülke olan ABD’den Turkiye’ye gelen turist profilinden bahsedecek olursak nasıl değerlendirirsiniz? Gençlerin ilgisi var mı ya da gençlerin ilgisini çekmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Dünya’da en çok turistin geldiği 6’ncı ülkeyiz. Gençlerin ilgisini çekmek için bu balayı turizmi önemli. Genç nüfusun gelmesi de önemli, ancak açıkçası para bırakan turistte çok önemli. Bu da gelir düzeyi yüksek, ortak yaş düzeyi oluyor. ABD’de sağlık sisteminin oldukça pahalı olması nedeniyle ABD’li turistleri sağlık turizmi ile etkilemek daha kolay olabilir. Bu anlamda yapılan çalışmalar var mı? Sağlık turizmi de çok önemli. Özellikle İstanbul’a gittiklerinde saç ekimi çok uygun fiyatlı ülkemizde. Hastanelerin kalifiye olması, doktorlarımızın çok eğitimli olması, hakikaten çok önemli. Bakanlığımızın bununla ilgili de çalışmaları oluyor. Son yıllarda çok büyük atakları oldu. Göz ameliyatı, diş, saç, kalp bunlar çok önemli ve ülkemizde neredeyse yarı yarıya. Birçok konferansa katılıyoruz bunun için, neler yapabileceğimize bakıyoruz. Hindistan çok önemli bir aşama kaydetti bununla ilgili. Türkiye’de iyi olacak. Fatoş Hanım son olarak iletmek istediğiniz mesajınız var mı? Sultan Magazine takip ettiğim bir dergi. Gelenek ve göreneklerimizi, dilimizi, dinimizi yansıtıyor ve yaptığınız haberlerle birlik beraberlik içerisinde Türkiye’yi unutturmuyorsunuz. Bizleri çok güzel temsil eden, gurur duyduğumuz bir yayın olması nedeniyle tebrik ediyorum.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 25


Tatil/Gezinti New York’un soğuk, bazen karlı bazen yağmurlu ve şehrin boğucu havasının ardından biraz güneş ve deniz, biraz da şehir hayatından kaçmak için gidilebilecek en ideal şehirlerden biridir Tampa. Şehir Florida’nın batı kıyısında bulunuyor ve bulunduğu bölgeye Tampa Bay bölgesi deniliyor. Yahoo’nun yaptığı bir araştırmaya göre ABD’nin en temiz sekizinci şehri olarak seçilen bu şirin şehrin, yaklaşık 400.000’lik bir nüfusu var ve Florida’nın en büyük şehirlerinden biri olarak biliniyor. Dünya çapında son yıllarda yayınlanan pek çok makalede Tampa’yı in iyi 10 şehir arasında görebilirsiniz. Muhteşem iklim ve çeşitli iş olanaklarına sahip şehir, ayrıca ekonomik olarakta insanları zorlamıyor. Şehri anlatan bu kısa bilgilerin ardından, keyifle şehri dolaşmaya başlayabiliriz.

Kış ayında yazı yaşamak isteyenler için Tampa günlüğü

N

ew York’tan uçakla yaklaşık 3 saat 15 dakika civarı süren bir yolculuğun ardından Aralık ayında New York’ta ki 3 derecelik bir havadan, 25 ve hatta 27 dereceleri görebileceğiniz ve farklı bir ülkedeymişsiniz gibi hissedeceğiniz bir şehir bu. Henüz havalimanında gerek insanların sıcaklığı, gerek içinizi ısıtan güneş ve mavi gökyüzü, gerekse etrafın temiz olmasıyla farkını çok rahat hissedebiliyorsunuz. Şehrin içerilerine girdikçe gökdelenlerden ve şehir yaşamından uzak, mükemmel ikliminin insanların içine işlediği, palmiye ağaçlarıyla süslü doğal bir hayat bulmak mümkün. Birbirinden güzel kumsallara ev sahipliği yapan şehirin en meşhuru ise Clearwater Beach. Verilen değeri ha©26 Sultan- Mart - Nisan 2015

keden, upuzun, bembeyaz kumlarıyla keyifli bir kumsal. Florida’nın batısında Meksika körfezinde bulunan Clearwater Beach, 2,5 mil uzunluğundaki pudra şekeri inceliğindeki beyaz kumsalı ve mavi-yeşil denizi ile Florida ve ABD’nin en iyi plajlarınından biri olarak biliniyor. Tampa Uluslararası Havaalanına 20 mil, Downtown Tampa’ya ise 25 mil uzaklıkta olan plaj, hem yerlilerin hem de turistlerin ilgi odağı olmuş. Plajın doğal güzelliklerinin yanında düzenlenen aktiviteleri de insanları buraya çekiyor. Jet ski kiralama, tekne turları (Körfez sularında yunus görme turları), minyatür golf, balık tutmak, korsan gemisi ile yolculuk, segway turu ve parasailing gibi etkinlikler bulunuyor. Yakınlarında bulunan Frenchy’s South Beach Cafe için şanlıysanız 30 dakika içerisinde yer bulabilirsiniz. Ancak genel olarak oldukça kalabalık, lezzetli

Gönül Yalçın

yemekler sunan ve insanlar tarafından tercih edilen bir mekan. Sahibinin Kanada’nın Fransızca konuşulan bölgelerinden Quebec’te doğması ve orta okuldayken Michigan’da bulunan Ann Arbor’a taşınmasıyla başlamış bir hikayesi var. Fransızca konuştuğunu gören arkadaşları ona Frenchy demişler. Yıllar sonra café açma fikriyle bu ismi birleştirmiş. Cafenin ismi buradan geliyor. Taze deniz ürünleri ve farklı balık çeşitlerini menüsünde barındıran mekan, balıkla yapılan Super Grouper adındaki sandwich ile meşhur olmuş. Meksika mutfağının sevilen tadlarından tachoyu burada “Fish Tacho” olarak denemeniz de mümkün. Tampa’nın görülmesi gereken bir diğer yeri de kendinizi doğanın ortasında bulabileceğiniz Lettuce Lake Park. Adından da anlaşılabileceği gibi içerisinde büyük bir göl barındıran, ağaçlar, yeşillik ve oyun alanları ile büyü-


süne kapılabileceğiniz, oldukça büyük bir park bu. Girişin ücretsiz olduğu parka, aileler çocuklarıyla birlikte hem zaman geçirmek, hem de farklı canlı türlerini görebilmek için geliyorlar. Bulunan büyük göl içerisinde büyük-küçük timsahlar, su yılanları, su kaplumbağ-

bu kanalda, denizayılarını yakından izlemeniz mümkün. Ücretiz olması yönüyle bir ayrıcalığı olan merkez, içerisinde geniş bir park ile kelebek bahçesini barındıran keyifli ve aile ile vakit geçirilebilecek huzurlu ortamlardan biri. Turistlerin de ilgisini çeken bu mekana yıl içerisinde yaklaşık 200.000 kişi geliyor. Manatee Viewing Center’da ayrıca çevresel eğitim merkezi de mevcut. Burada manateeler ile ilgili daha fazla bilgiler edinilebilmesi yönünden çocuklar için oldukça yararlı. Manatee Viewin Center’dan yaklaşık yarım saat uzaklıkta, şehrin merkezinden uzak bir bölgede bulunan Par-

ları, balıkçıllar, büyük salyangozlar, farklı kuş türleri ve doğal yaşamın yabani canlılarıyla karşılaşmanız mükün. Doğayı derinlemesine hissettiğimiz Lettuce Lake Park’ın ardından bir sonraki durağımız denizayısı olarak Türk-

kesdale Farm Market’te uygun fiyatlı organik yiyecekler bulabilmenizin yanında, çilekli milkshake’i mutlaka denemenizi öneririz. Şehrin meşhur milkshake dükkanı olarak bilinen market, sadece 2 dolar verilerek alınabilecek lezzetli milkshake için uzun kuyruklar oluşmasına neden oluyor. Uzun bir bekleyişin ardından birçok sayıda alınan milkshake’i gördüğünüz insanlara şaşırmamız gerekir. Tadınca siz de nedenini hemen anlayacaksınız. Şehrin en bilinen mekanlarından bir diğeri ise Tampa’s Lowry Park Zoo. Yine aileler ve çocukların çoğunluğu oluşturduğu ziyaretçisiyle, sayısız tür-

çeleştirebileceğimiz manateelerin bulunduğu Manatee Viewing Center. Yine burası da yoğun ve uğrak mekanlardan olması sebebiyle, otopark bulurken sıkıntı yaşamanız olası. Yakınında bulunan elektrik santralinin suyu ısıtması nedeniyle manateelerin yaşamasına elverişli ortam oluşturan

de hayvanı görerek keyifli vakit geçirebileceğiniz bir hayvanat bahçesi. Parents Magazine tarafından Amerika’da bulunan en aile dostu hayvanat bahçesi seçilmiş. Yine burada bulunan camlı akvaryum ile deniz ayılarını daha yakından görmek mümkün oluyor. Diğer hayvanat bahçelerinden ayrılan bir yönü ise vatoz balıklarına dokunma ve lorikeet türü kuşları elinizle besleme imkanına sahip olmanız. Giriş tek kişi için 25 dolar olan bu hayvanat bahçesinde, ayrıca birkaç dakikalığna da olsa kasırgayı yaşayabileceğiniz hurricane simulator mevcut. Yalnızca 2 dolar ödeyerek bu özel anı da yaşayabilirsiniz.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 27


BEREKETLİ TOPRAKLARIN VE KALELERİN ŞEHRİ ADANA Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinden Akdeniz’e Adana’ya bu ay ki yolculuğumuz. Aşağıya doğru bu inişte Pozantı’ya girerken sarp kayalardan oluşan dağların arasında yolculuk yapıyoruz. Sabah aydınlığında, ilk başta ürkütücü gibi görünse de etrafta ki kayalar, sivri ve farklı şekilleriyle, sanatçının elinden çıkmış birer heykel gibi duruşlarıyla, harika bir görsellik sunuyor. Gülek Boğazı’ndan (Kilikya Kapısı’ndan) geçiyoruz. Burası İç Anadolu ile Akdeniz’i birbirinden ayıran kapı durumunda ve karasal iklimin bittiği bölge aynı zaman da. Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinden Akdeniz’e Adana’ya bu ay ki yolculuğumuz. Aşağıya doğru bu inişte Pozantı’ya girerken sarp kayalardan oluşan dağların arasında yolculuk yapıyoruz. Sabah aydınlığında, ilk başta ürkütücü gibi görünse de etrafta ki kayalar, sivri ve farklı şekilleriyle, sanatçının elinden çıkmış birer heykel gibi duruşlarıyla, harika bir görsellik sunuyor. Gülek Boğazı’ndan (Kilikya Kapısı’ndan) geçiyoruz. Burası İç Anadolu ile Akdeniz’i birbirinden ayıran kapı durumunda ve karasal iklimin bittiği bölge aynı zaman da. Bir kız ile bir ejderhaya benzetilen Gülek geçidinin, ilginç bir de efsanesi var. Çok eski çağlarda Toros Dağları’nın tepesinde bir kral kızı yaşarmış. Dağların çevresi çok sık bir ormanla çevrili olduğu için buralarda dolaşmak tehlikeliymiş. Çünkü ormanda büyük bir ejderhanın yaşadığı söylenirmiş. Kral da kızına sık sık, çevreyi tek başına dolaşmamasını söylermiş. Günlerden bir gün, kızın canı çok sıkılmış ve ormanda dolaşmaya karar vermiş. Bir süre gezdikten sonra dik ve sarp bir kayalığın üzerine oturarak Gülek Boğazı’nı seyretmeye başlamış. Birden büyük bir gürültü duymuş. Aşağı baktığında kayalıklardan ejderhanın geldiğini görmüş. Ne yapacağını şaşırmış. Kurtulamayacağını anlayınca “Allah’ım, beni ejderhaya yem yapacağına burada taş yap daha iyi” diyerek Tanrı ya dua etmiş. Kızın duasını kabul eden Tanrı hem kızı hem de ejderhayı orada taşa çevirmiş. Kızıl Tabya, Ak Tabya, eski ve yeni Anaşka Kalesi, Demirkazık Zirvesi, Çiftehan Kaplıcaları, Ulukışla, Karagöl, Bolkar dağları ile önemli turizm alanları olan Pozantı’dan ayrılıyoruz. Arka arkaya sıralanmış Kırk Geçit tünellerini geçerek, aşağıya doğru indikçe yeşil alanlar da artmaya başladı.

©28 Sultan- Mart - Nisan 2015

Adana bölgesinde ki yollar gerçekten daha güzel ve bakımlı. Hemen sağ yanımda geniş bir alanda agave (sabır otu, sabır ağacı) bitkileri var. Bazı türleri 5 ile 40 yıl arası yaşasa da genelde 15 yaşında ve ömründe bir kez çiçek açar 16 yaşında da ölüyormuş. Bitkinin özsuyu tıpta ve ziraat de kullanıldığı gibi tekila üretimi de yapıldığını öğrendim. Türkiye’nin 5 büyük şehrinden biri olan Adana, Kizzuvatna Krallığı, Kue Krallığı Büyük Iskender’in egemenliği, Selefkiler, Roma ve Bizans dönemlerinin ardından Selçuklu, Memluk ve Osmanlı dönemlerini yaşamış. 5 Ocak 1922’de Türkiye Cumhuriyeti topraklarına yeniden katılmış. 1955 de ABD ile yapılan anlaşma gereği NATO hava üssü kurulmuş olan, çok sayı da kalesi, kiliseleri, camileri, kemerleri gibi birçok tarihi esere sahip bu kent sit alanı tescil edilerek, ilan edilmiştir. Merkezin de ilkçağ kalesi (Adana kalesi) Tepebag höyügü, Arkeoloji, Etnografya, Atatürk Bilim ve Kültür, Misis Mozaik Müzeleri, Atatürk evi, Ulu Cami, Sabancı Merkez Cami, Bebekli Kilise, Taş köprü ve Tepebağ eski Adana evleri tarihi Büyük Saati, camileri, kervansarayları, bedestenleri gibi birçok tarihi eserlere sahip. Yine ilçelerinde de durum aynı. Aladağ İlçesin de: Akören Kalesi, Mazilik Ören Yeri ve Kalesi, Postyağbasan Kalesi, 3 adet Kilise Ceyhan da: Kurtkulağı Kervansarayı,Yılankale, Kilisesi ve sarnıcı Ulu Cami, Sirkeli Höyüğü, Dumlu Kalesi Feke de: Feke kalesi İmamoğlu’n da: Koyunevi Mozaik Alanları Yeraltı Sehri Karaisalı da: Yer Köprü Mağarası, Milvan Kalesi Karataş da: Yanık Kilise (Karakilise Kalın-

Fatma Marmara

tısı), Antik Magarsus Kilisesi, Menzil Hani Kalıntısı,Tarihi Han Kalıntısı, Amfi Tiyatro Kozan da: Kozan Kalesi, Bucak Kalesi, Hoskadem Cami, Pelesel Manastırı Kalıntıları, Anavarza Kalesi ve Kalntıları su kemeri, tiyatro, saray, tapınak, hamam kalıntıları, kaya mezarları, frenkslerle süslenmiş mezarlar kilise ve sarnıç. Yüreğir de: köprü, höyük, yer mozaikleri, su kemerleri, hamam ve kervansaray Yumurtalık da: Ayas Kalesi, Süleyman Kulesi, Markopolo İskelesi. Saimbeyli de: Saimbeyli Kalesi (Kara Kilise) Seyhan da: Tepebağ Höyüğü Taşköprü, Bebekli Kilise Saat Kulesi, Bedesten Ulu Cami, Yağ Cami, Yeni Cami Kemeraltı, Çarşı Hamamı, Irmak Hamamı Tufanbeyli İlçesin de: Şar Harabeleri, Amfi Tiyatro, Kilise Kalıntıları, Kaya Kabartmaları bulunmaktadır. Adını Gürültü Tanrısı Adad’ın şerefine “Unu Adaniyya” Gök tanrisi Uranus’un oglu Adanus’dan ya daTarım ve Bitki Tanrısı Adonıs’den de alsa topraklarının bereketliliği ona Adana-Edena (Cennet Yöresi) dedirtmiş. Ceyhan (Pyramos) nehri, Seyhan (Sarus) Nehri’nin aktığı, her türlü bitkinin yetişmesine elverişli zengin topraklara sahip olan bu il hem yurtiçi hem yurtdışı her türlü besin yetiştiriciliğinde en önemli ve en büyük paya sahip. Çukurova Deltası’n da su kuşu sayısının toplamda 250 bini bulduğu bu bölge aynı zamanda Türkiye’de en yüksek flamingo sayısına sahip olduğu tespit edilmiş. Toros Dagları’n da Yedi Gölleri, Seyhan nehri üzerinde Seyhan ve Çatalan Baraj gölleri, Ceyhan Nehri üzerinde Aslantas Baraj gölü, Karatas’ da Akyatan ve Agyatan kus cenneti gölleri, çok sayıda yaylaları bulunan bu ilin Adana kebabı ve şalgam suyu dillere destan.


Eser Fatma Marmara Osmanlı Devlet ArmasıYağlı Boya 80x70 ©Sultan-Mart - Nisan 2015 29 Fiyatı ve Diğer Resimler İçin 631-942-8853


Sağlık Roportaj; Tuba Edman

“Başkaları için ne yapıyoruz, hayatın en acil sorusu işte budur” diyor Martin Luther King. Bir dokunuşun, bir tebessümün, bir sevecen sözcüğün, dinleyen kulağın, içten gelen bir yardımın, ufacık bir bilginin bile başka bir hayatı değiştirebileceğini çoğu kez unutuyor yada görmezden geliyoruz. Birisi, sizin yolunuzun üzerinden geçtiği için daha mutlu yada umutlu mu? İşte hayattaki gerçek başarı bu aslında. Bu günkü röportajımızda, kendi yolunun üzerinde sayısız kanser hastasına yol açan, hepsinin yüreğine dokunan, yardımına koşan, umut dağıtan ve en önemlisi de Kanserle Dans mucizesine, binlerce hastayı inandıran Esra Ürkmez’le yaptığımız güzel sohbeti bulabilirsiniz. Esra Ürkmez, kendi mutluluğunu başkalarının mutluluğunun içinde barındırdığına inanan, yüreğinde başkaları için bir şey yapmanın hazzını dolu dolu yaşayan, hayattaki gerçek başarıya ulaşmış nadir insanlardan biri.

S

ohbetin başında konu hemen Kanserle Dans Derneği’ne gelse de ben bu sohbette özellikle namı diğer adı ile “ yardım meleği Esra’yı “ tanımak istediğimi söyleyerek hemen ilk sorumu kendisine yöneltiyorum. Başkaları için sürekli bir şeyler yapmak için koşturan, Esra Ürkmez kimdir, kısaca anlattır mısın?

Esra Ürkmez her şeyi yapmak isteyen, yaptıkça da kendi kelimeleriyle “aşka” gelen, genç olmasa da kendini 20’li yaslarda hisseden bir kadın. “O “genç olmasa da” kısmını hiç duymuyorum ben tabi, bana kalırsa o, müthiş gençlik enerjisi yüzüne vurmuş çok hoş bir bayan. Daha sorularımız çok onun için hemen konuyu dağıtmadan ikinci sorumuza geçiyorum” Peki bu sürekli aşka gelen kadın, bize kendini nasıl tanımlar; cesur, çılgın, yardımsever... hangisi ... Neden...? Cesur? Her konuda değil aslında, cesurluktan çok başkası yapmışsa, ben niye yapmamayım diyorum hep kendi kendime. Çılgın? Biraz çılgınlık var, bunu 40’ından sonra çok sık duymaya başladım, artık iki ağabeyim de beni çılgın olarak nitelendiriyorsa sanırım içimde çok uzun senelerdir varmış da ben fark etmemişim, simdi

©30 Sultan- Mart - Nisan 2015

zevkini yaşıyorum. Yardımsever? Yardımsever, olarak nitelendiremem kendimi o kesin, çünkü Kanserle Dans sayesinde o kadar çok yardımseverlik örneği gördüm ki. Ben ve biz, çok göz önünde olduğumuz için başkalarına belki öyle geliyor. Aslında bizi takip eden 60 bin kişiye bu sıfatı daha çok yakıştırıyorum ben. Seni anlıyorum ama; herkes senden Kanserle Dans’ ın meleği olarak bahsediyor. Peki sen gerçekten bir “ yardım meleği “ misin? Melek gibi görünsem de yakın çevrem bilir, hiç de kolay bir insan değilim. Ayrıca tam bir boğa burcuyum. Üç şans veririm herkese, ondan sonra da o kırmızıyı gördüysem kaçın benden... Tamamen farklı bir sektörde tam gün çalışıyorsun, çocukların ve özel hayatın var. Diğer taraftan büyüyen senden her gün daha çok şey bekleyen bir Kanserle Dans Derneği, Esra tüm bunlara nasıl vakit buluyor? Bilmiyorum... Hakikaten bilmiyorum. Düşünmüyorum, hiç bir zaman da vaktim yok demedim. Hep elimden geleni yapmaya çalışıyorum, bir bakıyorum çıta yükselmiş. İşte terfi ediyorum, bir bakıyorum, onu da hallediyorum, çıtayı biraz daha yükseltiyorum farkında ol-

madan. Kimi zaman ben de tükeniyorum, ama eskiden bu tükenmeleri ulu orta yaşarken, şimdi kendi kabuğuma çekiliyorum. Kanserle Dans Ailemizde bin bir dert ile uğraşanları gördükçe diyorum, benim ki de dert mi... Ama insanoğlu işte, yine de arada düşüp dizlerini yaralayıp acı çekmekten kendini alamı-


yor... Kanserle Dans Derneğini kurduğunuzdan bu yana, Esra’nın hayatında neler değişti ? Hayatım allak bullak mı oldu, yoksa anlam mı kazandı diyeyim acaba diye düşündüm bir an... “Hayatım başka bir yön aldı” sanırım daha uygun olur. Hep derler ya kanser olduktan sonra ben yaşamayı öğrendim, sanırım ben de babamı kaybedip Ebru ile Kanserle Dans’ı kurduktan sonra enerjimi çeken, beni dibe sürükleyen şeylerden uzaklaştım. Seviyorsam söylüyorum, aşık olduysam zincirleri bırakıyorum. Yarını hiç düşünmemek değil tabi, ama sadece yarını ve başkalarını düşünerek yaşamaktan vazgeçtim artık. “Ben mutlu olmazsam anladım ki gerçek anlamda etrafımdakileri mutlu etmem mümkün değil.” Hem New York hem de İstanbul Maratonun da koştun, yani hem spor anlamında hem de yaşamsal anlamda sürekli koşuyorsun, “Hiç Esra Ürkmez nereye koşuyor yada neden “ diye düşündün mü? Spor yapmamın iki sebebi var; kafa sağlığımı korumak ve istediklerimi kilo almadan yiyebilmek, kadınız işte... Kendimizi güzel hissetmemiz hiç önemini kaybetmiyor. Nereye koşuyorum??? Bilmem... Onu da sormuyorum kendime... Sevgiye koşuyorum, bir şeyler değiştirmek için koşuyorum. Eğer bunu yapabilecek gücüm varsa niye yapmıyorum diyorum... Biraz da New York Maratonu’ndan bahseder misin, bitiş çizgisine geldiğinde ne hissettin. Dile kolay 42 km’lik bir parkur. İlk olarak finişe gelmeden önceki 9 km nasıl zor onun altını çizmeliyim. Yürüyorum koşuyorum, ama diyorum ki biri videomuzu çekiyorsa kırılır gülmekten, eller kollar bacaklar hepsi bir tarafta kırık bebekler gibiyiz bir çoğumuz. Son üç km’de dedim artık yürümek yok, o çizgiyi geçer geçmez gözlerimden yaşlar boşaldı. Kanserle Dans bir ekip işi, biz Ebru ile çoğu zaman bir ateş veriyoruz ve arkamızda inanılmaz bir ekip var.

Ama bu 42.195 km bendim, ben başardım, hem de bundan 15 ay önce 2 km koşarken tıkanıp kalan ben... Kendimle gurur duyuyorum! Peki her gün her saniye kanser hastaları ile olmak hayatın gerçekliğini sorgulamana neden oldu mu/oluyor mu? Ben Kanserle Dans ile yaşamayı öğrendim. Sorgulama bitti, şimdi yaşıyorum. Başkalarına da bunu aşılamaya çalışıyorum. İnsanın mutlu olmak istemesi veya yaşamdan zevk almak istemesi için illa ki başına bir hastalık gelmesine ne gerek var. Çok sevdiğim birinin aklımdan çıkmayan bir lafı var. “Allah güç kuvvet versin “ dediğimde bana, “ güç kuvvet vermiş de bir de kullanman için akıl vermiş” demişti. O aklı şimdi kullanma zamanı hepimiz için... Bir şeyleri kaybettikten sonra değil. Kanserle bu denli iç içe yaşarken paranoya olmuyor musun, yani bir gün sende kanser olmaktan korkmuyor musun? Babam pankreas kanserinden vefat etti ve o hastalığın gizli belirtilerinden biri sırt ağrısı. Bir buçuk sene boyunca her sırtım ağrıdığında pankreas kanseriyim diyordum... Kızımın benlerini paranoya yapıp her 6 ayda bir kontrol ettiriyorum. Korkmaz mıyım, elbet korkuyorum. Ama bizi insan yapanlardan biri de korku değil midir zaten. Kabullendim ve acımı da korkumu da iyi yöne çevirmeye çalışıyorum. Kimisi bu hastalıkla mücadele de tıpkı savaşçı gibi davranıyor, hayata sıkı sıkı tutunuyor kimisi de baştan teslim oluyor. Sen bu hastalıkla mücadele edenler için ne söyleyebilirsin?

Sonunu düşünmek bu dansı yanlış müzikle koreografi yapmak demek. Gül bahçesi aslında hiç yok, ama hep var... Dikenli yollar hiç yok, ama hep var. İyi günü de kabul edeceksin, kötü günü de... Ama hep onu diyorum, baktın o kötü günler uzadıkça üzüyor, salla kafanı iki yana bir, “ eee yeter artik “ , benim bu kuyudan çıkmam lazım de. İstemek başarmanın yarısından da fazlası aslında. “Bu harika sohbet için Sultan Dergisi ve kendi adıma sana teşekkür ederek, müsaadenle özel bir soru daha sormak istiyorum. “ Bunca koşturmaca, bunca telaş, acı mutluluk hepsi bir arada yaşantında, peki merak ediyorum yıllar sonra, tüm bu koşturmacanın dışında, Esra’yı bir kadın olarak nerde görüyorsun?

İlk aklıma gelen? Akşam evinin kapısını açtığında güler yüzleri ile onu karşılayan çocukları ve köpekleri olan, sevdiği insanın kolları arasında huzur içinde uyuyan bir kadın olarak. Zaten gerisi de boş değil mi... Tuba Edman tubaedman@yahoo.com

©Sultan-Mart - Nisan 2015 31


2015 İLKBAHAR YAZ MODA TRENDLERİ Kış ayları bitmeye yaklaşsada mevsimin dondurucu soğunu hala içimizde hissettigımiz şu günlerde, hem bizi önümüzdeki aylara hazırlayacak hemde içimizi ısıtacak 2015 ilkbahar yaz trendlerini incelemeye ve hafif hafif bahar gardroplarınızı düzenleyecek tüyoları almaya ne dersiniz?

Tuba Edman

K

ış ayları bitmeye yaklaşsa da mevsimin dondurucu soğuğunu halen içimizde hissettiğimiz şu günlerde, hem bizi önümüzde ki aylara hazırlayacak hem de içimizi ısıtacak 2015 İlkbahar/Yaz trendlerini incelemeye ve hafif hafif bahar gardıroplarınızı düzenleyecek triyoları almaya ne dersiniz? Eskilerden ilham almayı bırakmayan Moda Dünya’sı 2015 İlkbahar/Yaz sezonunda yine son derece yaratıcı parçalar ile moda severlerin karşısına çıkıyor. Aylar öncesinden hazırlanan koleksiyonlar, 70lerden pop-art akıma, Lüks Bohem den Gypse’ lere, Kimono trençkotlardan sıra dışı pantolonlara kadar jean, süet ve mesh kumaşların cirit attığı romantizm ve şıklığı birleştiren koleksiyonları ile neşeli, sıcak, içimizi kıpır kıpır edecek, bir yazın bizleri beklediğini müjdeliyor. O halde, bende lafı daha fazla uzatmadan kadınlar için 2015 İlkbahar/Yaz trendlerini detaylıca size anlatmaya başlayım. 70’ler Yeniden Her sezon başka bir döneme gönderme yapan Moda Dünyası’ nın radarına bu sefer 70 ler takılıyor. Birçok moda devinin bahar koleksiyonlarında Bohem tarza yönelmesi 80’lere göre daha zarif, 60’lara göre daha modern bir tarzı olan 70 lerin adeta gelecek sezonu ele geçireceğinin sinyallerini veriyor.

©32 Sultan- Mart - Nisan 2015

70’ler stilinin en güzel örneklerinden birine sahip olan geçen senenin popüler filmi “American Hustle’ belli ki 2015 yaz sezonu koleksiyonlarında bir çok moda markasına da ilham kaynağı olmuş. Lüks Bohem / Bohemian 2015 İlkbahar-Yaz trendlerinin en önemlilerinden biri de Bohem! Ama öyle bildiğimiz anlamda düşük bütçelerle bir tarz oluşturmaya çalışılan, stil kaygısı olmayan, derbeder bir Bohem tarzı değil bahsettiğim. Baharının gelişiyle, 70lerin Bohem ruhunun lüks parçalarla kaynaştırılması sonuncu ortaya çıkan ve yeni bir akim haline gelen “Lüks Bohem” yada diğer adı ile “Boho Chic” tarzını göreceğiz bahar vitrinlerinde. Son dönemde ünlülerin de günlük yaşamda en çok tercih ettiği giyim tarzı haline gelen Boho Chic; Hippi ve Bohem tarzlarının harcıâlem eğilimlerini, lüks moda anlayışı ile birleştiren bir trend. Efil efil uçuşan uzun şifon elbiseleri, baharat renkleri, pastel ve canlı tonları, etnik desenleri, dantelleri, islemeleri, örgü detayları ile romantik ve lüks Bohem, sezona “Merhaba” demek için hazırlanıyor. Askeri / Military / Safari Baharla birlikte yeşilin en koyu tonlarından biri olan ve yaz stiline çok yakışan haki rengin yükselişine de tanık oluyoruz. Po-

dyumları ikiye bölen haki trendi iki farklı tarzı da beraberinde getiriyor. Safari mi? Askeri mi? Siz haki rengi nasıl seversiniz? Bu tamamen size kalmış ister askeri, ister safari hangi tarzı seçmek isterseniz isteyin sezonda ana renginiz haki olacak.Dilerseniz Marc Jacobs gibi, hakiyi askeri tarzın en sert tavrıyla yorumlayın yada Chanel koleksiyonlarında olduğu gibi hakinin farklı tonları ile safari turuna çıkın, ama haki renk bir tulum, bol cepli bir mont yada ceket, üniforma görünümlü bir elbise yada en azından kamuflaj desenli bir parçayı bahar alışverişinize ilave etmeyi sakın ihmal etmeyin. Çiçek Desenli Baskılar / Flower Prints Yine ve yeniden, tüm canlılığı, romantizmi ve tazeliği ile çiçek desenleri sezon trendlerinin baş rolünde. Baharla birlikte nefes kesen nakışlar, baskılar ve dokumalarla, güller, kamelyalar ve daha yüzlerce çiçek, doğanın bahçelerini şehre taşıma telaşında olacak. Sade ve tek renkli olanlardan büyük çiçek kolajlarına kadar çok geniş bir yelpazede sunulan çiçek desenlerini, bir kaç sezondur patlama yapan 3D yani üç boyutlu halleri ile de sık sık görmek mümkün olacak. 3D Çiçek Süslemeler / 3D Flower Trim 3D, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte günlük hayatımıza giren bir kavram. Tahmin edersiniz ki Moda Dünya’sı nın da bu yeni kavram ile tanışması çok uzun sürmedi. İlk


kez 2010 yılında Hollanda’lı tasarımcı Iris Van Harpen’ın kullandığı 3D baskılarla başlayan trend, pop yıldızlarının da favori sahne kostümleri arasına girince, iyiden iyiye koleksiyonları etkisi altına aldı. Yavaş yavaş hayatımıza da sızmaya başlayan 3D süslemeler görünen o ki bundan sonra ki sezonlarda moda sektöründe yepyeni ufuklar açmaya devam edecek. Püskül / Fringes Moda trendleri gelip geçse de her zaman yüzünü geçmişe dönük yaşadığı hepimizin malumu. 1920’lerin esintisini taşıyan püsküllerin Great Gatsby filminin de etkisiyle 2014 yaz sezonundan beri altın çağını yaşadığını hepimiz biliyoruz. Püskül yakaladığı bu çıkışı 2015 İlkbahar/Yaz sezonunda da sürdürmeye devam ediyor. Bikini, elbise, ayakkabı, çanta, bluz ve hatta aksesuarlarda da sık sık görmeye başladığımız püsküller bahar koleksiyonlarında en çok dikkat çeken trendlerden. Koleksiyonlardan vitrinlere inmeye başlayan püsküller baharının neşesine neşe katarken sokakları da adeta dans pistine dönüştürecek gibi görünüyor. Bembeyaz / White Out Hakiden sonra sezona damgasını vuran diğer bir renk ise beyaz. “ White Out “ olarak adlandırılan bu trend baştan ayağa monokromatik beyaz giysileri ile sezonun gözdelerinden. Baharın ilk sıcak günleri ile birlikte günlük stilden klasik şıklığa kadar her yerde baştan aşağı beyaz giyinmek, ne giyeceğimize karar veremediğimiz günlerde en büyük kurtarıcımız olacak. Ayakkabıdan çantaya, cekete elbiseye, bluzdan pantolona, gözlükten takılarınıza kadar aklınıza gelebilecek her türlü kıyafet ya da aksesuar beyaz ve beyazın kirece çalan tonları ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Pötikare/ Gingham Modacıların jargonunda Pötikare olarak da adlandırılan Brigitte Bardot’nun favori deseni Gingham, sezonuna damgasını vurucak trendlerin başında geliyor. Kış sezonunda da büyük formları ile sık sık gördüğümüz pötikare desenleri 2015 baharında minimalize olmuş yeni görüntüsü ile koleksiyonları etkisi altına alıyor. Farklı bir tarz yaratmak peşinde koşanların ilk tercihlerinden biri olacak bu trendi siz henüz giysinizin bütününde görmeye hazır değilseniz, sade kıyafetleriniz ile kullanacağınız küçük aksesuarlarla Gingham trendini hafif dokunuşlarla da olsa hayatınıza sokabilirsiniz. Pastel ve canlı tonlarda karşımıza çıkacak olan bu sevimli kareler sezonda tokadan gözlük çerçevesine, telefon kılıflarından defter kaplarına, çantalardan ayakkabı platformlarına, bandana ve fularlardan, şapkalara hem şık hem de spor kombinlerin gözdesi olacak. Japon Sanatı / Kimono Trench Coat Uzakdoğu kıyafetleri, kimonolar ve onları bağlayan obi kemerler, tasarımcıların bu yıl ilham kaynakların-

dan bir diğeri. Özellikle trençkot formuna bürünen düz renklerde olduğu kadar desenli kumaşlar kullanılarak da çalışılmış kimono trençkotlar yeni sezonda modern görünümün ve kolay kazanılmış bir şıklığın anahtar parçası olacak. Süet / Suede Sıcak günlerde kullanımı kulağa pek mantıklı gelmese de hem Bohem akımının hem de safari tarzının uzantısı olan yaz süetleri, gelecek sezonun en gözde trendlerinden biri olmaya aday. Püsküllü süet parçalar, asimetrik süet etek ve ceketler, yeni sezonda en az kendileri kadar yumuşak renklerle bir araya geliyor. Sorbe ve morun neredeyse her tonunda rastladığımız yaz süetleri aslını da inkar etmeden, alışık olduğumuz kahve ve yeşil tonları ile kullananlara özgün, lüks ve zengin bir sitilin kapılarını açıyor. Bol Pantolonlar / Palazzo - Culotte 2015 yazında skinny jeanlere ciddi bir rakip geliyor. Akıcı kumaşlar ve yazlık tonlar ile hazırlanmış “Palazzo” yani bol pantolonlar şimdiden, zarif ve kadınsı havaları, geniş paçaları ve hafif kumaşları ile sıcak yaz günlerinin kurtarıcısı olarak vitrinleri süslemeye başladı bile. Ayrıca geçtiğimiz sezondan bu yana etkisini sürdüren geniş ve kısa kesimli etek pantolon stili, “Culotte” de, gelecek sezonunun bir diğer dikkat çekici trendi. Sizde culotte pantolonlarınızı blazer ceketler ve stilettolarla kombinleyerek baharda stilinize sıra dışı hava katabilirsiniz. Dantel / Lace Tüm Moda Haftalarında çıkan sonuç su ki, dantel önümüzdeki sezon yine fazlası ile hayatımızda olacak. Günün her saatinde ve mekânında, ister bir bluz yakası ister baştan aşağı tüm kıyafette, tek başına ya da diğer kumaşlarla kombinlenerek olsun dantel yine sezonda romantizm tahtını kimseye kaptırmıyor. Özellikle beyaz dantel elbise bu yaz sezonunda dolabınıza mutlaka katmanız gereken en önemli parçalardan biri. Bu sayede hem ilkbahar için süper bir başlangıç yapmış olur hem de dantelin kadınsı ve romantik havası ile tüm bakışların üzerinize toplamayı başarabilirsiniz. Kot / Jeans /Denim Şu hayatta vazgeçemeyeceğiniz kumaş ve giysi ne deseler herhâlde çoğu insan “Denim yada Jean ” cevabını verir. İşte gündüz ya da gece olması fark etmeksizin, ne giyeceğimize karar veremediğimiz günlerde, skinny ya da bol kesim pantolonu, eteği, gömleği ya da ceketiyle hayat kurtaran denim giysiler 2015 baharında yine başrolü kimseye kaptırmayacağının sinyallerini veriyor. Ortaya çıktığı günden bu yana modası hiç geçmeyen popülaritesinin sırrı çözülemeyen denim, önümüzdeki sezon yalnızca jean ya da bir ceket olmaktan çok daha öteye geçerek yeni bir altın çağ yaşayacak gibi görünüyor. Gelecek sezonla birlikte, tıpkı Bohem trendinde olduğu gibi “Lüks” kavramı denim kumaşlarla da bütünleşiyor. 2015’te en açıktan en koyu tonlarına kadar her rengini göreceğimiz denim giysiler, “Denim on denim”, “Double denim” ve “Lüks denim” gibi bir çok farklı tarzı ile karşımıza çıkıyor. Siz baharla birlikte de ister Patchwork, ister oversize, isterse yırtık detaylı yada taş işlemeli olsun, tüm denim giysilerinizi gardıroplarınızın en ön sıralarına taşımayı sakın unutmayın derim.

©Sultan-Mart - Nisan 2015 33


Š34 Sultan- Mart - Nisan 2015


ŠSultan-Mart - Nisan 2015 35


Simit + Smith 6 Şubesiyle Hizmetinizde Simit + Smith 100 William Street New York, NY 10038 646-964-5629

Simit + Smith 1400 Broadway New York, NY 10018 212-398-0090

Simit + Smith 11 Waverly Place New York, NY 10003 212-784-0657

Simit + Smith 111 Worth Street New York, NY 10013 212-374-1224

Simit + Smith 124 West 72nd Street New York, NY 10023 212-496-6605

©36 Sultan- Mart - Nisan 2015

Simit + Smith Inc 721 Anderson Avenue Cliffside Park, NJ 07010 201-699-0320


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.