穢Sultan-May覺s-Haziran 1
Krediniz mi Yok? Sorun Değil Bizi Hemen Arayın
2. El Araçlarda Fabrikadan 100.000 Mile Kadar Garantili En Son Teknoloji ile Donatılmış Çevre Dostu Estetik Honda’lar Teknoloji Harikası 2014 Modellerimizi Görmeden Araba Almaya Karar Vermeyin Mutlaka Gelip Deneme Sürüşu Yapın.
Showroom Saatleri Pazartesi- Cuma 9.00 AM to 9.00 PM Cumartesi 8.30 Am-7.30 PM Pazar Kapalı Kadir Karagoz Satıs Danışmanı 201-518-2021 Email:kkaragoz@paramushonda.co
State Higway 120 Rt. 4 west Paramus, NJ 07652 Main: 201-368-0180 888-735-6480 Fax:201-843-3796 www.dchparamushonda.com
George Washington Brictge den 10 dakika Satate Mall’un Yanı tarafında ©2 Sultan-Garden Mayıs-Haziran
Umair Khan 646-696-0502 ukhan@dchparamushonda.com Ladi Shehu 917-698-9837 lshehu@dchparamushonda.com Manny M 201-518-2031 mmuheid@dchparamushonda.com
Kadir Karagoz Satis Danismani 201-518-2021
Tel:201-368-0190/5 Hat Servis Saatleri Pazartesi- Cuma 7.00 AM- 9.00 PM Cumartesi 8.00 AM - 4.00 PM Pazar Kapal覺
Darwish Mustafa 201-518-2008 dmustafa@dchparamushonda.com Mike Swalha 201-518-2068 mswaha@dchparamushonda.com Moe Dalia 201-518-0156 mdalia@dchparamushonda.com
Shadi Saaden Internet sales manager 201-518-2066 ssaadeh@dchusa.com Hamad Deep Sales and Leasing Consultant 201-518-2004 hdeeb@dchparamushonda.com
穢Sultan-May覺s-Haziran 3
穢4 Sultan- May覺s-Haziran
穢Sultan-May覺s-Haziran 5
İçindekiler Mayıs-Haziran 2014 09
Etkinlikler
12
Her Şey Türkiye İçin Platformu New York ve New Jersey’de Toplandı
15
Amerika’da Türk Öğrenciler Destek İstiyor “Ayhan Özmekik”
17
Türk Hars Birliğinden Tokat Gibi Cevap
19
Ayın Araştırması 33 Yıllık Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali Coşkusu
21
21. Yüzyılda Turan “Ayşe Göktürk Tunceroğlu”
23
Bir Yatırımcı Hikayesi Bellagıo Kıtchen and Bath
25
Çocukluk Hayalinin Peşinden Gitti ve Avukat Oldu
27
Çat Kapı My House Burger & Shake
Tarihte İlki Yaşayan ve Tarihi Yaşatan Çorum İlimiz Çorum ©6 Sultan- Mayıs-Haziran “Fatma Marmara”
30
30
Sağlık/ Ebru Kiracı Yoga Şükürle Teslimiyeti Seçen Birey Yaratır.
32
Moda/ Ebru Edman Jean-Efsanevi, Asi ve Ölümsüz
sultanmagazine.com Publisher Nevin Bakır 1 YAŞINDAYIZ...
Editörler Dilek Eski Bezirkan Fatma Marmara Moda Tuba Edman Röportajlar Nevin Bakır Fatma Marmara
İlk sayımızın hazırlıklarını daha dün yapmış gibiyiz. Bir yandan Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali’ne ilk sayımızı yetiştirmenin tatlı telaşını yaşarken, bir yandan böylesi coşku dolu bir günde okuyucularımızla ilk buluşmanın heyecanını yaşıyorduk. Evet, tam 1 yıl oldu.. Her yeni sayımız yeni bir heyecan yarattı bizlerde...Her sayımıza bir önceki sayımızdan daha iyisini yapabilmek düşünceleri ile başladık. Umarız her sayımızda siz okuyucularımızın daha fazla ihtiyaçlarına cevap verebilmişizdir. Biz bu duygu, heyecan ve hedeflerle yolumuza devam edeceğiz. “Durmak Yok, Yola devam” diyoruz. Sizlerden aldığımız enerjiyi sizlere aktarmaya çalışıyoruz. 1. yılımızı geride bıraktığımız bu sayımızda kapakta Türk toplumunda haklı takdir gören Avukatımız Ayhan Öğmen var. Avukat Öğmen, dergimize sadece Avukatlık hizmetlerini anlatmadı, bu kez samimi olarak öğrenci ve iş hayatında yaşadıklarını da siz okuyucularımızla paylaştı. 33. YIL COŞKUSU
Yazarlar Av. Ayhan Öğmen Fatma Marmara Ayse Göktürk Tunceroğlu İbrahim Kurtuluş Ebru Kiracı Savaş Şahin Lütfiye Şendağ Çocuk Sayfaları Bon Bon Kids Magazine Fotoğraflar Sultan Magazine Fatma Marmara
Tasarım / Baskı Begonia Marketing & Advertising Inc. İletişim Advertise@sultanmagazine.com Editor@sultanmagazine.com Abone@sultanmagazine.com 631-942-8853
Begonia Marketing & Advertising Inc. 1717 North Ocean Ave. Suite C Medford, NY 11763 631 942 8853 www.begoniamarketing.com Yayınlanan yazılarda yazarlarımız sorumludur.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ilk sayımızın piyasaya çıktığı aynı tarihte gerçekleşen Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali’nin bu yıl 33.su düzenleniyor. Her defasında aynı coşkuyla kutlanan yürüyüş ve festivale bu kez tarih penceresinden bakmaya çalıştık. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) eski başkanlarının tanık oldukları Türk Günü Yürüyüş ve Festivali’ni sizler için sayfalarımıza taşıdık. TADF’in şu andaki başkanı Atilla Pak’ın da görüşlerinin bu haberde yer almasını istedik, ancak bu büyük günün hazırlığının telaşında olsa gerek Sayın Pak ile kendisinin yoğunluğundan dolayı görüşme fırsatımız olmadı. DOPDOLU BİR SAYI Her sayıda daha fazla bilgi ve daha fazla sizlerinde içinde olmasına gayret ederken bu sayımızda sevilen ve ilgiyle izlenen konulara yer verdik. “Çat Kapı” yaptığımız My House’in yanı sıra tam bir girişimcilik örneği olan Bellagio da bunlar arasında yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı coşkusunu birlikte yasadık ve bunları karelerle sizlere yansıttık. Her sayıda olmasını arzu ettiğinize inandığımız moda, sağlık ve çocuklar için masal sayfaları da bu sayımızda yine yerini aldı. Bundan sonra da sizin daha fazla ilgiyle takip edeceğiniz sizlerin ihtiyaçlarına ve sorularına cevap verebilecek yazılara yer vermeye devam edeceğiz. Bir yıl boyunca bizlere destek veren Türk Toplumuna en içten sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Nice yaşlarda birlikte olmak dileğiyle. Sağlıcakla kalın.
Nevin Bakır/İmtiyaz Sahibi Publisher
©Sultan-Mayıs-Haziran 7
Etkinlikler
Paterson Türk Günü Yürüyüşü Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunun düzenlediği 9. Paterson, New Jersey Festivali Paterson da yoğun ilgi gördü. Festival Madison Ave. den başlayıp Main Street te son buldu. Festivale New York Başkonsolosu Levent Bilgen, TADF Başkanı Atilla Pak ve Heyeti, Young Turks Derneği Başkanı Tulga Tekman katıldı...Festival misafir sanatcılarımız Faruk Ka ve Demet Sağıroğlu’nun muhteşem parcaları ile devam etti.
Ermeni Yalanlarına Son Mitingi
©8 Sultan- Mayıs-Haziran
New York Times Square’de Young Türks’ün düzenlediği Ermeni Yalanlarına Son Mitingi kalabalık bir katılımla gerçekleştirildi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı AMERIKA TÜRK KADINLAR BİRLİĞI`nin düzenlediği Uluslararası 23 Nisan Çocuk Bayramı New York `ta kutlandı. 10 ülkeden katılan çocuklarımız müthiş performans sergilediler. Atatürk Okulu öğrencilerinin aylar süren çalışmalarının sonucu tek kelimeyle muhteşemdi... Çocuklarımızın hepsi ayrı ayrı yeteneklerini sergilediler. “Umudumuz çocuklarımızdır”... Çocuklarımızı tebrik ediyor, onları yetiştiren öğretmenlerimize saygılar sunuyoruz. Emeği geçenlere teşekkür ederiz...
©Sultan-Mayıs-Haziran 9
Halk Seminerlerimiz Devam Edecek...
O
gmen Law & Sultan Magazine olarak düzenlediğimiz Halk Seminerimiz geçtiğimiz ay ilkini Kırım Cemiyetinde, ikincisi de Long Island Mevlana Camiinde gerçcekleştirildi. Ardından New Jersey Türk American Giresunlular Derneğinde düzenlenen seminerimiz sıcak bir ortamda gerçekleşti. Avukatımız Ayhan Öğmen katılan vatandaşlarımıza göçmenlik yasalarındaki son gelişmeler ile ilgili bilgiler verdi. Vatandaşlarımızın merak ettiği soruları cevaplandırdı. Seminer dizeniediğimiz Derneklerden Amerika Kırım Cemiyeti Başkanı Naci Tozer Bey’e, Long Island Mevlana Camii İmamı Rasit Koç bey’e ve Türk Amerikan Giresunlular Derneği Başkanı Nurettin Oflu Bey’e sıcak ev sahipliği için teşekkür ederiz. Seminerler takip eden aylarda Washington DC, Ohio, Connecticut, Massachusetts, Pennsylvania, New York ve New Jersey de çeşitli okul ve derneklerde devam edecek.
Gülten ve Yaşar Çiftine Mutluluklar Dileriz.
©10 Sultan- Mayıs-Haziran
穢Sultan-May覺s-Haziran 11
Yiğit Bulut Amerika’daki Türk Toplumunu Ziyaret Etti. Sultan Dergisi olarak kendileriyle küçük bir roportaj yaptık. “OYUNA GELMEYİN” “Başbakanlık Başdanışmanı Yiğit Bulut, Amerika’da çeşitli örgütlerin Türkiye yanlısı gibi görünüp uçlarının dışarıya dayanan yapılanmalar olduğunu belirterek, Türk toplumuna bu oyuna gelmemeleri çağrısında bulundu” Başbakanlık Başdanışmanı Yiğit Bulut, Türkiye’yi gelişmiş ilk 10 ülke arasında görmek istediklerini beliriterek, bu yöndeki hedeflerin yüzde 60’inin tamamlandığını ve 2023 hedeflerinin tutacağına inandığını söyledi. Türkiye’nin artık dışardan müdahale edilebilen bir ülke olmadığını kaydeden Bulut, “Eskisi gibi olmayacaktır. Bizim de her türlü atağa karşı geliştirilmiş stratejilerimiz var” dedi. Türk toplumuna da derginiz Sultan Magazine aracılığıyla mesaj veren Bulut, “Amerika’da çeşitli örgütler ve organizasyonlar var. Bizden gibi görünüp ucu dışarıya dayanan yapılanmalar var. Bunların farkına varıp kendilerini ve çocuklarını korusunlar. Bu tür organizasyonların oyunlarına gelmesinler” şeklinde konuştu. Yiğit Bulut, sorularımızı şöyle yanıtladı: “2023 HEDEFİ TUTAR” - Yeni Türkiye’yi nerde görmek istiyorsunuz? Dünyanın en gelişmiş ilk 10 ülkesi arasında görmek istiyoruz. Her alanda kendi kararlarını kendisi verebilen, coğrafyasına sahip çıkabilen bağımsız bir ülkenin çalışmalarına devam edilmektedir. Yolun yüzde 60’sı tamamlanmış durumda. 2013 hedefine 9 yıl kaldı, ben 2023 hedefinin tutacağını düşünüyorum.
©12 Sultan- Mayıs-Haziran
- Amerika’daki ve Avrupa’daki Türkler ilk defa Cumhurbaşkanlığı seçimleri için oy kullanacaklar. Bu konuda beklentileriniz ve düşünceleriniz nedir? Bence olumlu bir düşünce dünyanın her yerinden ilk defa Türk vatandaşlarımız oy kullanacak ve yeni bir sistem uygulanacak. Yurtdışında yaşıyor olmaları Türkiye’de oy kullanamalarına engel olmamalı. Bu bir eksiklikti ve teknolojinin gelişmesiyle de bu eksiklik giderilmiş oldu. “TÜRKİYE’YE ARTIK MÜDAHALE EDİLEMİYOR” - Türkiye üzerine oynanan oyunlar var. Bunların karşısında tutumunuz ne olacaktır? Bugüne kadar Türkiye çok müdahele edilebilir bir Türkiye olmuştur. Bugünkü Türkiye Başbakanın da dediği gibi dışarıdan müdahele edilebilen bir Türkiye değil. Türkiye’ninde artık savunma mekanizmaları var. Geçmişinden aldığı sentezle geliştirme potansiyeli var. Türkiye her türlü savunma mekanizmasını geliştirmiş durumda. Ekonomisi sağlam, siyaseti sağlam, sosyolojik dinamikleri sağlam. Eskisi gibi olmayacaktır. Bizim de her türlü atağa karşı geliştirilmiş stratejilerimiz var. - Amerika’da yaşayan Türk toplumuna iletmek istediğiniz mesajınız var mıdır? Bizim yörüngemiz belli, hedefimiz belli, bayrağımız belli. Bunlar arasına girmeye çalışanlar mutlaka olacaktır. Amerika’da çeşitli örgütler ve organizasyonlar var. Bizden gibi görünüp ucu dışarıya dayanan yapılanmalar var. Bunların farkına varıp kendilerini ve çocuklarını korusunlar. Bu tür organizasyonların oyunlarına gelmesinler. Türkiye Cumhuriyeti devleti eskisinden daha güçlü ve onlara sahip çıkacak daha fazla kapasitesi var. Herşey daha güzel olacak.
Cumberland Professional Campus Kiralık ve Satılık Profesyonel Ofisler Tercihe Göre İç Dizayn Yapılır
1000 sq tan 100.000 sq Kadar Satılır veya Kiralanır 70.000 sq Yaptık ve Kiraladık Profesyonel Ofislerde Bulunan kiracılarımız 100.000 sq daha Yerimiz Mevcut ***Plastik ve Kozmetik Muracat:aydinrealty@hotmail.com ***OBCYN Tel:856-691-3957 Fax: 1856-358-2001 ***Nova Care www.cpcampus.com ***Kardiyolojist ***MRI Imaging Direction: Route 55 South exit 29 ***Neurology South Jersey Hastanesi Yanı ***Community Bases Out Patient Clinic ***Welfargo Security
Professionel Commercial Plaza
Kiralik veya Satılık Dükkanlar 1500 SQ dan 50.000 sq Kadar Her İşe Uygun Liquor License Available Muracat: aydinrealty@hotmail.com Tel:856-691-3957 Route 55 South Exıt 39 Route 40& Porchtown Route
Kiralik veya Satılık 10.000 sq Liquor Store
Sebahattın (Sam) Aydın ©Sultan-Mayıs-Haziran 13
TÜRK ÖĞRENCİLER DESTEK İSTİYOR
A
merika’ya öğrenim için gelen Türk öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor. Ancak sayıyla birlite sorunları artan Türk öğrenciler, sorunlarının çözümü için destek arayışında. Amerika Genç Beyinler Başkanı Ayhan Özmekik, Amerika’ya öğrenim için gelen gençlerin buradaki Türk toplumu ile iletişim kuramamaktan ve istenen desteği bulamamaktan yakındı. Türk öğrencilerin özellikle barınma, iş bulma ve yurt konusunda ciddi sıkıntılarının olduğunu dile getiren Özmekik, bu konularda Türk toplumundan yardım yapılmasını istedi. TÜRK ÖĞRENCİ SAYISI 12 BİN Amerikada yaklaşık 700 bin uluslararası öğrenci bulunduğunu, her geçen gün Türkiye’den Amerika’ya gelen öğrenci sayısında da artış olduğunu kaydeden Özmekik, şunları söyledi: “2011-2012 senesinde Türkiye’den Amerika’ya gelen öğrenci sayısı yaklaşık 12 bin civarında, bunların yüzde 30’u lisans, yüzde 50’sı yüksek lisans, yüzde 8’ i dil kursu, yüzde 10 u OPT alan öğrenciler. Türkiye bu sayıyla Amerika’ya en fazla öğrenci gönderen 10.ülke konumunda. Amerika’da eğitim Türk öğrenciler için hala popülerliğini korumakta. Görüldüğü üzere benim gibi Amerika’ya eğitim için gelen binlerce öğrenci arkadaşım var. Amerika’da toplamda halihazırda yaklaşık olarak 50-60 bin Türk öğrenci olduğunu düşünüyorum.” TÜRK TOPLUMUNDAN DESTEK BEKLEYİŞİ Sayıları her geçen gün artan Türk öğrencilerinin sorunlarının da arttığını kaydeden Özmekik, bu genç beyinlerden Amerika’da ki Türk toplumunun yeterinde yararlanmadığını savundu. “Kısır çatışmaların yaşandığı, yüzlerce dernek ve organizasyonun olduğu ABD’de gençler ne kadar kendilerine yer buluyorlar?” diye soran Özmekik, şöyle devam etti: “Ben yaklaşık beş yıldır Amerika’dayım ve öğrenci olarak geldim. Açıkçası bu eksikliği hep yaşadım. Amerika’da yerleşik Türk
©14 Sultan- Mayıs-Haziran
Sizden Gelenler Ayhan Özmekik
toplumu ile öğrenciler arasında inanılmaz bir kopukluk var. Binlerce Türk öğrencinin tanışıp kaynaşması için yılda bir kez olsun toplu bir etkinlik düzenlenmiyor. Öğrencileri bir araya getirip kaynaştıracak onların sorunlarını ve dertlerini dinleyecek bir kurumda yok aslında. Eğitim Ateşeliğini saymıyorum çünkü onlar genel evrak işleriyle uğraşmaktalar. Benim söylemek istediğim öğrencilerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri, dertlerini paylaşabilecekleri bir organizasyon ve mekan.” İŞ VE YURT İHTİYACI Öğrencilerin en büyük sorunlarından bir tanesi konaklama olduğunu dile getiren Özmekik, “Sosyal güvenlik numaralarının olmayaşı öğrencilerin kendi başlarına ev kiralamalarına engel olmakta ve öğrenciler genelde ya yerleşik Türkler’in evlerini kiralamakta ya da oda arkadaşı olarak yaşamaktalar. Buradan yetkililere sesleniyorum: New York ve bölgesinde çok acil bir yurda ihtiyaç var. İster devlet yapsın ister özel sektör ama gerçekten büyük bir ihtiyacı gidermiş olacaksınız” dedi. Diğer bir büyük sorunun ise öğrencilerin iş bulma sorunlarının olduğunu kaydeden Özmekik, şunları söyledi: “Amerika’da öğrencilerin yasal olarak haftada yirmi saat çalışma izinleri bulunmaktadır. Öğrenciler çalıştıkları şirketten yazılı olarak orada çalışıtığına dair bir mektup alıp sosyal güvenlik ofisine giderse, sosyal güvenlik numarası alabilmekte. Yeni gelen öğrenciler kültür şoku ve ingilizceleri’nin çok yeterli olmamaları sebebiyle Türk işletmelerde çalışmak istemektedirler. Ancak; işletmeleri ve öğrencileri buluşturacak bir organizasyonun olmayışı yeni gelen öğrenciler için büyük bir sıkıntı oluşturmaktadır. Yine işletmelerin çoğu zaman öğrenci çalıştırmak istemeyişi de öğrenciler için büyük bir handikaptır. Ancak binlerce öğrencimize bizler sahip çıkmazsak ve onların enerjilerinden yararlanmazsak sanırım bu Türk toplumu için büyük bir kayıp olur
“Amerika Genç Beyinler Başkanı Ayhan Özmekik, Amerika’ya öğrenim için gelen Türk öğrencilerin Türk toplumundan bekledikleri desteği bulamamaktan yakınarak, özellikle barınma, iş ve yurt konusunda destek istedi.”
Türk öğrencileri aynı çatı altında buluşturacak yıllık büyük değerlendirme toplantılarının ve çözümlerin sunulacağı toplantılar yapılması gerektiğini ifade eden Ayhan Özmekik, şu önerilerde bulundu: “Barınma ihtiyaçları için devlet ve özel sektör girişimlerde bulunmalı ve New York’ta yurt sorunu en kısa zamanda çözülmeli. Öğrencilerin iş ve staj yerleri bulabilmeleri için işletmelerle öğrenciler bir havuzda buluşturulmalı. Daha önce gelip Amerika’ya yerleşmiş olan öğrencilerle yeni öğrenciler arasında köprü kurulmalı ve eskiden öğrenci olanların deneyimleri yeni gelen öğrencilere aktarılmalı. Öğretim görevlilerimiz tespit edilip, öğrencilerimiz için yön ve yol tayin etmeleri sağlanmalı. Öğrenciler için el kitapları hazırlamalı, gelen öğrenciye bir şekilde ulaştırılmalı. Çok sıklıkla duyduğum vize sorunları, öğrencinin Türkiye’ye gidip dönememesi gibi konuların nedenleri öğrencilere yetkililer tarafından açıklanmalı. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ve YÖK bursuyla gelenlerde New York ve civarında benzer sorunlar yaşamaktalar. Verilen burslar gidilen eyalete göre yeniden düzenlenmeli ve adaletsizlik giderilmelidir. New York’ta yaşamla Ohio’da yaşam arasında çok büyük farklılıklar var. Ailesinin imkanlarıyla gelen bu sorunları yaşamayan öğrenciler için ise Türk toplumuna entegre edecek organizasyonlar düzenlenmeli. Kendi dert ve telaşelerimizin yanında lütfen geleceğimiz olan gençlerle ihmal edip onların dertleriyle kendi çocuğumuzun dertleri gibi dertlenmeyi öğrenelim. Bugünün gençleri yarının liderleri,girişimcileri ve yarının yöneticileridir.Lütfen toplum olarak birbirimize sahip çıkalım.”
穢Sultan-May覺s-Haziran 15
The American Jewish Committee Stanley M. Bergman, President 165 East 65 street 7th floor New York, NY 10022 (212) 751-4000 May 9 , 2014
Dear Mr. Bergman and Members of AJC:
Türk Hars Birliği Ali Çınar ve İbrahim Kurtulus’dan Tokat Gibi Cevap My letter is being written to you on behalf the Turkish American Cultural Alliance the oldest Turkish American Association in the United States. (1934) and its President Elect Ali Cinar. We are writing in the hopes of making you understand – and share – our feelings of dismay and sorrow regarding the publication of “AJC Pays Tribute to Memories of Victims of the Meds Yeghern,”( “Genocide”) dated April 23, 2014. Mr. Bergman, Evidently American Jewish Committee , AJC has never learned about Huncak and Dashnaksagan terrorist groups in side Ottoman Turkey. 30 November 1919 , from terrorist Boghos Nubar Head of Armenian National Delegation to Paris Conference ,1919 who wrote to French Foreign Minister: Dear Minister: I have the honor, in the name of Armenian National Delegation, of submitting to Your Excellency the following , at the same time reminding that: Armenians have been, since the beginning of the war, de facto belligerents, as you have acknowledged, since they have fought alongside the Allies on all fronts, enduring heavy scarifies and great suffering for sake of their unshakable attachment to the cause of the Entente: In France, through their volunteers, who started joining the Foreign Legion in the first days and covered themselves with glory under the French flag; Ottoman Syria, where Armenian volunteers, recruited by National Delegation at the request of government of France and Russia itself, made up more than half the French contingent and played a large role in the victory of General Allenby, as himself and his French chiefs have officially declared; Under the command of Armenians Antranik and Nazarbekoff the Caucasus, where, without mentioning 245,000 Armenians joined the Russian Army, contributed to attacking Ottoman Turkey armies in the Eastern front.
©16 Sultan- Mayıs-Haziran
Mr. Bergman, Evidently American Jewish Committee, AJC and Mr. Harris has never learned when a prejudiced Swiss court ruled on the issue on the basis of “a system which places one single opinion above all others, criminalizes disagreement, and precludes any form of debate or discussion,” the European Court of Human Rights recently stepped in, telling them they can no longer do that. (See http://cjicl.org.uk/2014/01/27/echr-reducing-genocide-law/) European Court of Human Rights (ECHR) verdict of December 17, 2013 which stated the "Armenian Genocide” continues to be a legitimate historical and legal controversy, and in no way constitutes a proven case of genocide and cannot be compared to Holocaust. Mr. Bergman, The Fact of the matter is the American Jewish Community, AJC and Mr. Harris has over looked this fact too that Ottoman/ Turkey was fighting for her life in World War I finds the Armenians were back stabbing their government and decides to relocate the Armenians because of treason away from war zones. Mr. Bergman, If a particular ethnic group today joined forces with Al Qaida inside the USA . What would we do ? What would Israel do if she was fighting for life? In 2002, Mrs. Rivka Kohen, Israeli Ambassador to Armenia, declared the Ottoman government had no intention to destroy a nation or a group of people, and then followed up with the fact that the Holocaust was unique and, “At this stage nothing should be compared with the Holocaust.” Five years later in 2007, President of Israel Shimon Peres concurred: “We reject attempts to create a similarity between the Holocaust and the Armenian allegations. Nothing similar to the Holocaust occurred. It is a tragedy what the Armenians went through but not genocide… Israel should not determine a historical or philosophical position on the Armenian
issue. If we have to determine a position, it should be done with great care not to distort the historical realities." Mr. Harris says : “We identify with the core message of the 2002 Pulitzer Prize-winning book, A Problem from Hell: America and the Age of Genocide, by … Samantha Power.” There is no one who can dispute the core message, but how many of you at the AJC, whom Mr. Harris is speaking for, read the first chapter of this book, making an argument for an Armenian genocide? Ms. Power’s sources embarrassingly amount mainly to New York Times articles (one she footnoted actually quotes a journalist as stating Western reporters have not traveled to the affected areas and thus the information is "altogether unreliable"; another one swears by the forgeries of Aram Andonian), and our Ambassador Henry Morgenthau, who never left the Istanbul area during 1915, and relied on his Armenian assistants - who even signed papers in Morgenthau's name. His eyes and ears, the consuls, many former missionaries also with Armenian aides, similarly never eye witnessed anything. (One, Leslie Davis, witnessed corpses. He did not see what made them corpses.) Why does an educated man as David Harris trust such appalling information provided by Samantha Power and other genocide scholars? American historian Guenter Lewy concludes: “The primary intent of the [Ottoman] deportation order was undoubtedly not to eradicate an entire people but to deny support for the Armenian guerrilla bands and to remove Armenians from war zones.” The tragic consequences for Armenian civilians should be remembered. But resettlement is not genocide. Bernard Lewis, the gold standard for impartial Middle East studies, staunchly denies the genocide claim. He is joined by other acclaimed academics such as Stan-
ford Shaw of U.C.L.A. and Justin McCarthy of the University of Louisville. Mr. Bergman, did you know that Turkey proposed the establishment of a joint historical commission with Armenia to research this issue in 2005, to no avail. If the evidence is really there, why not accept this offer? . Perhaps Mr. Harris if he is so sure and has supporting documents that the Armenians need? Why don't you bring the documents to an international court and be a hero for the Hate Merchant Armenians because you do defend this position for years. Mr. Harris you spoon-feeding distortion of Turkish history and insult of a great nation are a quintessential example of fraud perpetrated by you and your Armenians Hate Merchants friends since 1865. Adding salt to the wound is your directing this hatred against the one nation, throughout the centuries, before America took over the role for comparatively more selfish reasons, as the Jewish people’s defender. Since the Inquisition until WWII, the Ottoman Empire and the Republic of Turkey have served as a safe haven for persecut-
ed Jews. Mr. Bergman, Mr. Harris should be educated on the fact that until a verdict of genocide can be reached by a competent tribunal practicing due process, where both sides of the conflict are properly represented and the evidence cross examined, the term genocide should be preceded by the qualifier, “alleged.” Mr. Bergman, we feel that Mr. Harris is living in delusional state of denial. Why not write about Turks who lost one million during WWI, directly in the hands of Armenians who resorted to terrorism, armed revolts, and supreme treason as they literally joined the invading Russian and French armies in Turkey. When comes to passing judgment on tragic events in history which are highly controversial in nature, one should be objective and knowledgeable. Armenians and their friends who distort history should come to terms with their history. Only then the way to reconciliation will be opened and the future can be built. If you were to judge on genocide, why not look to what the Armenian terrorist state is doing in Azerbaijan?
How unfortunate that accountability is becoming an endangered notion in our society. When someone makes devastating charges without foundation, and besmirches the reputation of a fine organization in the process, what correct thinker would not hope for such a party to bear at least some burden of liability? Sincerely, Ibrahim Kurtulus Adviser to the President of Turkish American Cultural Alliance, Türk Hars Birliği
©Sultan-Mayıs-Haziran 17
33 YILLIK TÜRK GÜNÜ YÜRÜYÜŞÜ VE FESTİVALİ COŞKUSU Forograf: Türk Amerikan Dernekleri Resmi Facebook Sayfasından Alınmıstır.
“1981 yılında Türk diplomatlarına yapılan suikastları ve Ermeni terörizmini protesto etmek amacıyla başlayan ve 1991 yılından itibaren adeta bayrama dönüşen Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali’nin 33. heyecanı yaşanıyor. Türk Günü ve Yürüyüşü’nün düzenlenmesinde emeği geçen bazı TADF başkanları, eskiden olduğu gibi bugün de Türklerin birlik ve bütünlüğünü göstermesi açısından bu etkinliğin devamının önemli olduğunu vurguluyorlar. TADF Başkanları, bazı değişikliklerin yapılmasını da öneriyor.”
Türk diplomatlara düzenlenen suikastlar ve Ermeni terörizmini protesto etmek amacıyla yola çıkılmıştı… Tarih 1981’i gösteriyordu. Memleketlerinden çok ama çok uzak 100-150 Türk biraraya gelmiş ve Amerika’dan Türkler’in sesini duyurma gayreti göstermişti. O gün kimse bilmiyordu, sonrasında bu protestonun bayrama dönüşeceğini…10 yıl sonra 100’ler binler olmuş ve protesto yürüyüşü adeta Türkler’in gövde gösterisi haline gelmişti. O gün bugündür Amerikalı Türkler’in buluştuğu, birlik ve bereberliğin sergilendiği adeta bayram olarak kutlandı Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali. Türk Amerikan Dernekleri Fedrasyonu (TADF) tarafından organize edilen etkinliğin dünden bugüne olan yolculuğunu bazı eski TADF başkanlarıyla konuşma fırsatı bulduk. İlk düzenleyenlerden ve 5 dönem TADF başkanlığı görevini üstlenen Ata Erim, 1976 yılında TADF başkanlığı yapan Değer Tunç,
©18 Sultan- Mayıs-Haziran
TADF 1993 yılı Başkanı Mehmet Yar ve geçen dönem TADF Başkanı Alı Çınar, geçmişte düzenlenen Türk günü yürüyüşlerinin geçmiş yolculuğunu yapıp bugününü konuştuk.
ATA ERİM: KALDIRIMDA PROTESTO İLE BAŞLADIK Türk Günü Yürüyüş ve Festivalinin başlangıcından bugüne tanıklık eden TADF eski başkanlarından Ata Erim, etkinliğin ilk Türk diplomatlarına düzenlenen suikasları ve Ermeni terörizmini protesto etmek amacıyla başlattıklarını söylüyor. Dışişleri Başkanlığı’nın teşvikiyle 1981 yılında 100150 Türk vatandaşı olarak belediyenin izin vermemesi nedeniyle 5. Avenue’da bir kaldırımda olayı protesto edebildiklerini kaydediyor. Bu ilk protestonun ardından birkaç yıl sonra yine benzer bir protesto düzenlediklerini kaydeden Erim, şöyle devam ediyor:
“YAHUDİLER TANITMAMIZI İSTEDİ’ “Bu protestonun ardından Yahudi teşkilatlarıyla yaptığımız görüşmelerde dediler ki ‘Bu şekilde hareket etmeyin, protesto gösterileri Amerikan toplumu tarafından hoş karşılanmaz, daha çok kendinizi tanıtma şeklinde yapın’ dediler. Aynı zamanda biz 23 Nisan’da yapıyorduk, bundan uzaklasın dediler. 23 Nisan’da siz birşey yapıyorsunuz, ertesi gün sizde 1.5 milyon Ermeni;yi katledenler diye bahsediyorlar. Sonra Ermeniler birşey yapıyor. Onlara hizmet etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla bundan uzaklaşın dediler. Biz 3’uncu Türk günü yürüyüşünü bu kez 19 Mayıs Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı’nı esas alarak yapmaya başladık. 3’uncu yürüyüşümüzden sonra
katılım giderek artmaya başladı. 100-150 kişi ile başladı, ikincisine 500-1000 kişi katıldı. 2-3 bin kişi derken halkımız yoğun ilgi göstermeye başladı. Özellikle 1991 yılında ise 10’uncu yürüyüşümüzü yaptık, Türkiye’den de büyük gösteri grupları katıldı. Kanaatimce en büyük Türk Günü Yürüyüşü o gün oldu. 3 Amerikalı kongre üyesi de katıldı. O zamana kadar Türk büyükelçilerimiz de katlmıyordu, ancak katılmaya başladı. Ondan sonra da aynı güzellikle düzenlemeye devam etti. Bugünlere kadar gelebildik.”
“AMERİKALI TÜRKLER’İN CUMHURİYET BAYRAMI” Amerika’ya 1958 yılında geldiğini ve o dönem Türk toplumun tanınmadığını ve Türkler arasında da iletişim kurulamadığını ifade eden Erim, o nedenle Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali sayesinde Türk toplumun tanıtıldığını ve Türklerin biraraya gelme fırsatı bulduğunu kaydediyor. Erim, bu yürüyüşle aynı zamanda Amerikalılar’a Türk birlik ve bereberiliğinin gosterildiğini de belirtrek, şunları söylüyor: “Bunun yanında Türk toplumunun morali yükselmeye başladı. Yani yalnız olmadığımızı, kalabalık bir toplum olduğumuzu, Amerika’ya yerleştiğimizi ve Amerika’da ses getirebileceğimizi, çok güzel bir sivil toplum örgütü haline geldiğimizi, burada bir Türk diyasporası olduğumuzu göstermeye başladık. Dolayısıyla New York teşkilatı da önem vermeye başlamıştı. Mayıs ayının 3’un cumartesi gününü yürüyüş günü olarak belirlemiştik, artık bu tarih Türkler’e ayrılmış oldu. Yani amacına uygun yapılmakta. Bunun devam etmesinde de fayda var. Zaman içerisinda zamanla bazı değişiklikler yapılmasında fayda var. O günün koşullarına uygun, sorunları dile getirecek ve mesajlarımızı iletecek şekilde
buna uygun olarak değişiklikler yapılabilir. Bu, Amerikadaki Türkler’in bir nevi ‘Cumhuriyet Bayramı’. Artık toplumumuz benimsemiştir. “
MEHMET YAR: GENÇ NESİLLERE BIRAKMA ZAMANI
ATA ERİM KİTAP HAZIRLIĞINDA
TADF eski başkanlarından Mehmet Yar ise, günümüzde yapılan Türk Günü Yürüyüşü ve Festivalleri’nin eski heyecan ve hırsının kalmadığını savunarak, özellikle 1990-2000;li yıllar arasında istenen coşku ve heyacanın Türkler arasında olduğunu vurguluyor. 2000’li yıllarda sonra TADF’da kişisel davaların ön plana çıktığını ileri süren Yar, şunları söylüyor: “Bu tarihe kadar yürüyüşlerde büyük bir coşku, hırs ve heyacan vardı Ancak bu tarihten sonra baktığımızda özellikle TADF başkanlarının para çaldığı, üzerlerine düşeni yapmadıkları kişisel davalar peşinde oldukları gibi iddialar kurumu yıprattı. Çoğu dernekleri küstürdüler. Ana sponsordan gelen paraların da doğru yerlerde kullanılmadığı iddiaları ortaya atıldı. 1993 yılından itibaren federasyonda bir dağılma söz konusu. Artık yeni neslin gelme zamanı.”
Etkinliğin organizasyonu için buradaki Türkler’in kendi imkanları ile ellerinden geleni yaptığını ifade eden Erim, “Ancak Türkiye de buna destek vermeli. Türkiye burdaki toplumun daha iyi temsil edilmesi için maddi destek vermeli. Ancak uzun bir süredir bu maddi imkanlardan mahrum olarak, özellikle federasyon güçlükler içinde çalışmakta” diyor. Türk toplumunun Ermeni ya da Yunanlılar gibi büyük maddi imkanlara sahip olmadığını savunan Erim, “Çok kısıtlı imkanlara rağmen çok iyi yapıldığını düşünüyorum. Geçmişte bu konuyla ilgili çok sıkıntılar yaşadığım için bu arkadaşlarımızın çabalarını takdirle karşılıyorum. Umarım bunlar devam eder. Değişiklikler için de maddi imkanlar gerekiyor. Yakında bir hatıratım çıkacak. Hem federasyon, hem yürüyüş hem de Türkler’in Amerika’ya gelişimini kapsayacak” diye konuşuyor.
DEĞER TUNÇ: OĞLUM BU SAYEDE TÜRKİYE’YE GİTTİ Türk Günü Yürüyüşü ve Festivalinin düzenlenmediği, 1976 yılında TADF başkanlığı yapan Değer Tunç, bu etkiğin düzenlenmesinden dolayı çok memnün ve gururlu olduğunu belirtiyor. Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali’nin Türk topluma olduğu kadar kişisel olarak kendisine de çok büyük katkısının olduğunu dile getiren Tunç, şunları anlatıyor: “Benim oğlum çok küçükken kendisini Türkiye’de Türkçe öğrenmesi için uğraşıyordum. Ancak çekindiği için Türkiye’ye gitmek istemiyordu. Bu sırada Türk Günü Yürüyüşü düzenlendi. Oğlumu bu yürüyüşe götürdüm. Her zaman katılırım, onu da götürdüm. İlk katıldği yürüyüşün daha bitiminde oğlum ‘Baba ben Türkiye’ye gitmek istiyorum’ dedi. Çok hoşuma gitti. Biz de hemen Türkiye’ye gittik. Yani söylemek istediğim biz yetişkinler için bu önemli bir yürüyüş. Ama çocuklarımız için çok daha önemli. Çünkü çocuklarımızın Türklüğü ve Türk gururunu yaşattığını ve Türk toplumu olarak yalnız olmadığımızı gösterme imkanı buluyoruz. O nedenle çok önemsiyorum. Amacına uygun devam ediyor. “
ALİ ÇINAR: TÜRK DÜNYASININ DAHA ÇOK KATILIMINI SAĞLADIK Geçen dönem TADF Başkanlığı yapan Ali Çınar, geçmiş yıllardan farklı olarak çok yoğun bir etkinlik takvimi oluşturduklarını ve Türk dünyasının daha çok katılımını sağladıklarını belirterek, bu çerçevede Türkiye’nin tanıtımına daha çok ağırlık verildiğini ifade ediyor. Başkanlığı döneminde düzenlenen Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali için Amerikan gazete ve dergilerine ilan verdiklerini ve Amerikan medyasına yoğun halkla ilişkiler tanıtım kampanyası düzenlediklerini kaydeden Çınar, o dönem yapılanları şöyle anlatıyor: “Ünlü Disney karakterlerinin renklendirdiği etkinliğe yüksek düzeyde Amerikalı temsilcinin katılımı sağlandı. Times Meydanı ve Central Park’ta onbinlerce tanıtım broşürü dağıtıldı. Büyük Balonlar ile tanıtım yapıldı. Çatı kuruluşu temsilcileri ile Türk dünyasını temsil eden tüm derneklerin katılması sağlandı. 1 aya yayılan açık ve kapalı Türk Festivalleri ve etkinlikleri ile New York’ta ilk olarak Türk Restoran Haftası düzenlendi. Dünyanın altıncı en büyük Turist çeken yeri Grand Central’de Festival 2.5 saate yakın süren ve kortejlerin daha çok olduğu yürüyüş festival alanında geçmiş yıllara oranla büyük bir katılım sağlandı. Amerikan Senato ve Kongre Üyelerinden de tebrik yağmuru oldu.”
TARKAN VE JENNİFER LOPEZ NIYE GELMESİN” İlk düzenlendiği yıl olan 1991’de muazzam bir Türk heyetlerinin katılımının olduğunu kaydeden Çınar, şu anda bir-iki tane gelirken o dönem 20-30 tane farklı grup geldiğini hatırlatıyor. Çınar, “İnanılmaz bir şenlik içinde geçiyordu. O dönem Türk toplumu küçük olduğu için bunu hasretle bekliyordu. Daha heyecan vardı. Dünü aratıyor, bugün yapılan yürüyüş. Her eyalette Türk günü yürüyüşü festivalleri oluyor, bunun da ilginin azlığına etkisi var. Mayıs ayında 30-40 farklı etkinlik var. Bugün yenilikler gerekiyor” diyor. Kendilerinin organizasyon düzenleme tecrübesi yaşadıklarını ifade eden Çınar, günümüzde yapılabilecekler konusundaşu önerilerde bulunuyor: “Biz o tecrübeyi yaşadık. Birlik ve beraberliğimizin gösterilmesi açısından önemli. Amerikalılar’a tanıtım çok önemli. Benim dönemimde farklılıklar yaptık. Entegre etmek için elimizden geleni yaptık. Türk dünyasının daha çok katılımını sağladık. Onun dışında Somaliler ilk kez katıldı. Her kesimi kucaklayan bir yürüyüş yapmaya çalıştık. Gelecek ile ilgili Amerikalılar’a yönelik tanıtımın daha çok yapılması gerekiyor. Benim hayalim ünlü bir Türk sanatçı ile Amerikalı bir sanatçının gelmesi. Örneğin Tarkan ile Jennifer Lopez niye gelmesin! O zaman hem Türk hem de Amerikalılar’ın ilgisini ceker. Biz hep diyoruz, bu sadece bir iki günlük değil, bir aylık bir program yapılabilir. Hollywood’dan bir star gelebilir, Amerikan medyasını çekebilmek için. Basına ağırlık verilmesi gerekiyor. Amerikalıları daha çok içimize çekecek öneriler getirip boyutlarını değiştirebiliriz. Türk Günü Yürüyüşü bir marka. Bu markayı diğer ülkelere de yayabiliriz. Yurtdışındaki diğer vatandaşlarımıza da aktarabiliriz. 33 yıllık bir deneyim oldu sonuçta. “
©Sultan-Mayıs-Haziran 19
YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA TÛRAN
Ayşe Göktürk Tunceroğlu
“Yıllar ve yıllar önce, 1992 yılındaki Türk Günü yürüyüşümüz en ba-
şarılı olanlardan biriydi, hatırlayanlarınız olacaktır. Bir pankart vardı kortejde: “Türkiye Büyüyüp Tûran Olacak!” Yürüyüşe katılmak üzere Türkiye’den gelen bakanlarımızdan biri bu cümleden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Cümleden duyulan rahatsızlık belli ki “Tûran” kelimesinden geliyordu!”
Daha iki ay önce, o senenin mart ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 5 yeni Türk devletinin kabul merasimini, bina önündeki gönderlere 5 yeni Türk devleti bayrağının çekilişini takibetmiş biri olarak, bakan beyin bu rahatsızlığını çok yadırgamıştım. Evet, Tûran’dan korkulduğu, Tûrancı’lara öcü gibi, Tûrancılık’a vatan hainliği gibi bakıldığı dönemler olmuştu ülkemizde. Hâlâ mı tehlikeli bir kelime sayılıyordu? Ben çocukken etrafımda “komünist” kelimesini duydukça, artık nasıl menfi bir tavırla söylüyorlardıysa, böyle canavar gibi birşey tahayyül ederdim. Sonra büyüyünce “komünist”in canavar değil, “bir ideolojiye, bir yönetim biçimine bağlanmış insan” olduğunu anladım. Bazıları Tûran’ı da, Tûrancı’yı da “canavar” sanıyor; yaşça da, başça da ne kadar büyürlerse büyüsünler, Tûran’ın “canavar” olmadığını bir türlü anlayamıyorlar! Peki nedir Tûran? Tûrancılık nedir? Tûran ismi Farsça’dır, İran mitolojisinde geçer, “Türklerin yaşadığı yurt” anlamında kullanılır. Bizim dilimizde ondokuzuncu asrın sonlarında görünmeye başlamıştır. Üzerinde kesin fikir birliği olmasa da, yine İran kaynaklarına dayanarak varılan kanaate göre, Tur, Tür, Türec “Türk” demektir. O halde Tûran, Farsça kaideye göre “Tur” kökünün çokluk halidir; yani “Türkler.” Fakat etimolojiyi bir yana bırakalım, üzerinde kesin fikir birliği olan şudur: Tûran, “Bütün Türk boyları ve onları içine alan coğrafya” demektir. Ziya Gökalp’e göre, “Türk kelimesi bugün sadece Türkiye Türklerini
©20 Sultan- Mayıs-Haziran
ifade eder hale gelmiştir. Türkiye Türklerinin dışındaki Türk boylarını ifade etmek için de bir kelimeye, müşterek bir ünvana ihtiyacımız vardır, işte o müşterek ünvan Tûran’dır.” Tûran’ı önce Gökalp’ın meşhur manzumesinde hemen hemen muhayyel bir ülke olarak buluruz: Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan, Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Tûran! Gökalp, dört bir yandan, içeriden, dışarıdan darbeler yemekte olan, bâdireler içindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmış olan mâneviyatını tamir etmek üzere, millet esasına dayanan, sınırları çok geniş bir vatan ülküsü geliştirmişti. Bu ülkünün siyasî bir birlik, dünyadaki Türkleri bir bayrak altında toplamak değil; Türk boyları arasında müşterek bir kültür, dil, edebiyat vücuda getirmek olduğunu Türkçülüğün Esasları’nı okuduğumuzda anlıyoruz. Gökalp hep bu üçünü tekrar eder. Yani mesele... Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi: Yedi kez yabancıya el uzatırken, neden Benim yüzyıllık tasam soydaşıma dert değil? diye sorabilmektir. Mesele, Yavuz Bülent Bâkiler gibi:
Gönlümü sımsıcak alan topraklar, Tiyanşan, Kadırgan dağlarına dek uzar, Kim demiş vatanım Edirne’den Kars’a kadar?! diye sorabilmektir. Bu demek değildir ki Tiyanşan, Kadırgan dağlarına kadar ele geçirelim, tek bayrak asalım. Asla! Gönül birliğidir bu. Tasada, kıvançta birliktir. Dilden, halden anlamaktır. Kırım Türkü Gaspıralı İsmail Bey’in, yirminci asrın başlarında dediği gibi: Dilde, fikirde, işte birliktir. Kısacası Tûran, Türk Dünyası demektir. Türk dünyasının birliğini, dirliğini, itibarını istemektir. Halk şairi Dertli’nin, sazına “haramdır, günahtır” diye lâf söyleyenleri:
Be Allah’ın şaşkın kulu, Şeytan bunun neresinde? diye kınaması gibi, vatan hainliği yahut tehlike yahut rahatsızlık bunun neresindedir? Yirmibirinci yüzyılda bizim asıl “Tûran açı-
lımı” yapmamız lãzım! Amerikalı siyahî lider Martin Luther King Jr.’ın meşhur sözünü bilirsiniz: “I have a dream...” Bir hayalim var! Ve devam edip gider hitâbesi. Benim de bir hayalim var! İlkokul yıllarımda gazetede bir çizgi roman okurdum. Tarkan mı Karaoğlan mı, öyle birşey. Orada Fergana, Buhara filan geçerdi. Büyülü isimler... “Buhara Yanıyor” diye bir alt başlık hatırlıyorum. Bu şehirler dünyanın tam neresindeydi bilmezdim, ama Türk diyarı olduklarını bilirdim. Bir de yiğit, yağız delikanlı vardı tabiî! Yıllar sonra, 1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda 5 Türk cumhuriyetinin kabul törenini takibederken, birden kendimi bir atın sırtında doludizgin Orta Asya steplerinde, Buhara’ya, Fergana’ya doğru koşuyor sanmıştım. Öyle bir coşkunluk! Hayale dizgin vurulmuyor! Gerçekleşmeyeceğini bile bile. Ata binmek kim, ben kim? Ama şimdi bir hayalim var! İstanbul’dan arabaya atlıyorum. Anadolu’yu boydan boya geçip Sarp kapısından çıkıp yola devam ediyorum. Çok şeritli otoyollar... Emniyetli ve zevkli. Tiflis’ten geçip Bakü’ye doğru devam ediyorum. Bakü’den arabalı vapura binip Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenbaşı limanına çıkıyorum. Oradan Aşkabat, Semerkant, Buhara, Taşkent, Fergana, Duşenbe, Bişkek, Almatı’ya revân
oluyorum. Oradan ver elini Urumçi.... Yol boyunca benzin istasyonları, alışveriş merkezleri, dinlenme tesisleri, lokantalar, moteller mükemmel. Yol kenarlarında tarlasında, bahçesinde, tezgâhında ürettiği malı satanlarla alışveriş yapıyorum, sohbet ediyorum, adresler alıp veriyoruz. Bir hayalim var... İstanbul’dan trene biniyorum. Tûran Ekpresi... Yemekli, yataklı, konforlu vagonlarla dağ, tepe, nehir, vadi, Türk coğrafyasını katediyor, istasyonlarda dura kalka, Almatı’ya kadar gidiyorum. Biniyorum Türkmeneli Ekpresi’ne, Habur sınır kapısından doğru Musul, Kerkük... Ata binemem ama arabaya, trene de mi binemem? Havayolu ulaşımı insanları birbirine yaklaştırmaz. Sürat sağlar, o kadar. Ama coğrafyayı tanımak ve hissetmek istiyorsanız ayağınız yerden kesilmemelidir. Yol coğrafyayı vatan yapar. Yine bir hayalim var... Sinop yarımadasından arabalı vapura binip Karadeniz’in rüzgârlarıyla beraber Kırım yarımadasına geçiyorum. Yalta’da karaya çıkıp arabayla devam ediyorum. Bahçesaray, Sivastapol.. Sonra hayalim var, bu yolculuklarımda benden pasaport, vize istenmiyor. Sınır kapılarından geçerken sınır polisleri kimliğime bakıyor, bir de yüzüme bakıyor, “Hoş gelişler ola!” diyor, o kadar. Oralardan yola çıkan Özbek Türkü, Kırgız Türkü, Kazak Türkü de aynı şekilde, rahatlıkla, güven-
le, pasaportsuz, vizesiz Türkiye’ye geliyor. Yeni yeni dostluklar kuruluyor, kızlar-oğlanlar alınıyor veriliyor, mahallî kelimeler, mahallî türküler, atasözleri, deyimler, yemek tarifleri, âdetler birbirine karışıyor. Yapılmakta olan çok güzel işler var, ama yeterli değildir. Yirmibirinci asırda Tûran, Türklerin üzerinde rahatlıkla, kolaylıkla, güvenle, keyifle, hiç bir endişe duymadan, zorlukla karşılaşmadan, pasaportsuz, vizesiz seyahat edebildikleri bir coğrafya olmalıdır. (Kırım ile Urumçi için şimdilik pasaport taşırız!) Tûran bir kara yolu, demir yolu, deniz yolu haritasıdır. Siyasî coğrafyanın sınır çizgilerini artık silmemiz mümkün değildir ama o coğrafyayı otoyolu, demiryolu, deniz yolu çizgileriyle örersek, bürokrasi formalitelerini de kaldırırsak, sınır çizgilerinin ayırdığı insanlar yeniden birbirlerine kavuşurlar. Bu hayali paylaşmayan var mı şimdi? Şeytan bunun neresinde?
©Sultan-Mayıs-Haziran 21
Türk Yatırımcılar “BELLAGIO, AMERİKAN PAZARINDA! BELLAGIO’YU İKİ BUCUK YIL ÖNCE KURDU, KISA ZAMANDA SEKTORDE BAŞARILI BİR CİZGİ YAKALADI”
+
Serhat Soykan, on yedi yıl önce geldiği Amerika’da edinmiş olduğu tüm birikimleri iki buçuk yıl önce kurduğu Bellagio ismi ile piyasaya giren, mutfak ve banyo üzerinde uzmanlaşan isine aktararak, sektöründe güzel bir basari yakaladı. Amerika’da Türk işletmelerinin sayısı her gecen gün artmakta. Türk şirketlerinin sayısı artarken, bir taratanda başarıları katlanarak artmakta. Kısa bir zamanda bu basariyi yakalayan ve müşterilerin talepleri doğrultusunda mutfak ve banyo dizaynı yapan Bellagio Kitchens & Baths’in sahibi Serhat Soykan’da başarılı Türk girişimcileri arasında haklı yerini almış durumda. Kendisi ile yapılan röportajımızda, Amerika’ya on yedi yıl önce Ticari brokerlik üzerine mastar yapmak amacı ile geldiğini sonrasında da yerleşme kararı aldığını bu süre içerisinde ilk yıllarda Ticari Brokerlik yaptığını ve uzunca bir süredir de mutfak ve banyo üzerine farklı kurumlarda çalıştığını ve tüm bu deneyimlerinde iki buçuk yıl önce kurduğu isine aktardığını ifade etti.
17 YIL ONCE AMERİKAYA GELDİ Askeri Deniz Lisesinde ve arkasındandı Deniz Harp Okulunda okuyan Serhat Soykan ani bir kararla kendisine farklı bir yol çizerek Amerika’ya mastar amaçlı gelmiş. İlk yıllarda mastar yaptığı alanda yani Ticari Broker olarak çalışmış. Ayni zamanda part-time olarak mutfak ve banyo üzerine çalışmaya başlamış ve hiç aklında yokken bu işi çok sevmiş ve sektörde devam etmiş. Kendisini yeterli hissettiği noktada da kendi isini açmış. Henüz çok yeni olmasına rağmen bütün çalışmaların planlanan yönde gitmiş olmasının mutluluğunu yaşıyor Serhat Soykan. << HİZMET ANLAYIŞIMIZ; FULL SERVİCE, ONE STOP SHOP >> Faaliyet gösterdikleri sektör ve ürünleri ile ilgili olacakta bilgi veren Serhat Bey, şunları söyledi; << Elimizdeki kabineleri Amerika’da yapılıyor. Tamamen Amerikan mali; Omega, Decora, Homecrest ve Diamond markaları, sektörde iddialı Amerikan ürünleri. Ayrıca Granitler ve mermerler genel olarak
ÇOCUKLARIMIZI İYİ YETİSTİRMELİYİZ
Türk toplumunun sürekli üzerinde düşündüğü ve çözüm aradığı Türk Birlik ve Beraberliği konusunda da bizimle düşüncelerini paylaştı, Serhat Bey. Amerika’ya ilk gelen Türkleri, buradaki dağınık yaşamında etkisi ile birbirinden haberdar olmadan yaşıyorlar. Buda değerlerimizin günden güne kaybına neden oluyor. İleriye donuk olarak tek çözümün, çocuklarımızı iyi yetiştirmek olduğuna inanıyorum. Türklüğünü ve değerlerini doğru şekilde tanıyan bir kuşak yetiştirmeliyiz. Bunun içinde öncelikli koşul bizlerin onlara örnek olması. Ayrıca Sultan dergisi olarakta sizde, bizlerin birbirimizden haberdar olmamız doğrultusunda başarılı adımlarla ilerliyorsunuz. Buda beni gerçekten mutlu ediyor
©22 Sultan- Mayıs-Haziran
Brezilya ve İtalya’dan geliyor. Türkiye’den Ege seramiğin ürünlerini satıyoruz. Mutfak ve banyo konusunda Full Service olarak tanımlayacağımız bir işletmeyiz, bize gelen müşteri tüm ihtiyaçlarını bizden karşılayarak ayrılabilir >> Şirket bünyesinde kendi dizaynırlarının olduğunu ifade eden Serhat Bey; << Dizaynırlarımız 20 20 programı kullanıyorlar ve müşterilerimizin beklentileri doğrultusunda kendi önerilerimizle müşteriye yardımcı olarak mutfak ve banyo dizayn ediyoruz >> diyor. Ayrıca mutfak ve banyo için elektronik eşyalarda olmak üzere urun çeşitlilikleri nerdeyse sinirsiz. MÜSTERİ MEMNUNİYETİ ÖNCELİĞİMİZ Mutfak ve banyolarını yaptırmak isteyen müşterilere hizmetleri hakkında bilgi veren Serhat Bey şunları söyledi. << Müşterilerin beklentileri ve bütçeleri doğrultusunda önerilerimizi, dizaynırlarımız müşteriler ile paylaşıyor. Bu arada müşterilerimizde bizlerin bilgi ve birikimlerinden faydalanarak mutlu ayrılıyorlar. Kısacası her zevke ve bütçeye hitap etmeye çalışıyoruz. >>
穢Sultan-May覺s-Haziran 23
Röportaj ÇOCUKLUK HAYALİNİN PEŞİNDEN GİTTİ. SORUNLAR YILDIRMADI, AVUKAT OLDU “İngilizce dil eğitimi için geldiği Amerika Birleşik Devletleri’nde hukuk öğrenimine devam edip başarılı bir Avukat olan Ayhan Öğmen bize başarısının sırlarını anlattı.”
T
ürk toplumu arasında hatırı sayılır bir saygınlığı olan Avukat Ayhan Öğmen, İngilizce eğitimi için geldiği Amerika Birleşik Devletleri’nde (“A.B.D”) hem öğrenim hem de iş hayatında karşılaştığı zorluklar karşısında yılmadı. Tüm yaşadıklarına rağmen çocukluk hayalini gerçekleştiren Avukat Öğmen, bugün A.B.D.’de başarılı ve seçkin avukatlar arasında yerini aldı. Avukat Öğmen, A.B.D.’deki öğrencilik ve iş hayatının ilk yıllarında birçok zorlukla karşılaştığını, ancak bu “fırtınaların” kendisini yıldırmadığını ifade etti. Özellikle de öğrenim yılları sırasında faydalı tavsiyelerde bulunacak kişilerin eksikliğini hissettiği için kendi hukuk bürosu bünyesinde öğrencilere ücretsiz danışmanlık hizmeti verdiklerini dile getirdi. Avukat Öğmen, Amerika’daki Türk toplumunun hukuki sorunlarına çözüm bulmak amacı ile “Hukuk Seminerleri” düzenlediklerini dile getirdi. Ayhan Öğmen, dergimiz Sultan Magazine ’ne özel yaşamını, ABD’deki öğrenim ve iş hayatında karşılaştığı sorunları ve bunların üstesinden nasıl geldiğini anlattı. -A.B.D.’ye gelmeye nasıl karar verdiniz? Türkiye’de Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra avukatlık stajımı tamamladım ve İstanbul Barosuna kayıt olduktan sonra A.B.D.’ye İngilizce dil eğitimimi tamamlamak üzere geldim.
-A.B.D.’de öğrencilik döneminde sizce yaşadığınız en önemli sorun neydi? Yaşadığım en büyük zorluk beni yönlendirecek ve yol gösterecek kişilerin eksikliğiydi. Bu eksiklik nedeniyle yurtdışından gelen her öğrenci gibi ben de bir takım zorluklar ile karşılaştım. Bunun nedeni buradaki büyüklerimizin kendi aralarında birlik ve beraberlik sağlayamayıp biz gençlere yeterince yardımcı olamamasından kaynaklandı. Ne yazık ki bu problemi bugünde yaşıyoruz.
- Mezun olduktan sonra iş hayatına nasıl atıldınız? Benjamin Cardozo Hukuk Fakültesi’nde (Manhattan, NY) yüksek eğitimimi tamamladıktan sonra, A.B.D.’nin tanınan hukuk firmalarından olan Alston & Bird’de yabancı lisanslı Avukat olarak staja başladım. Stajımın bittiği dönemde A.B.D.’de yaşanan ekonomik kriz nedeni ile beklediğim iş teklifini alamadım. Bilindiği gibi büyük firmalar ekonomik kriz nedeni ile bünyesindeki birçok çalışanını işten çıkartıp yeni alımları da dondurdular. İş hayatıma küçük yapılı hukuk firmalarında devam ettim. Bu dönemde kendi hukuk firmamı açmaya karar verdim.
ÖĞRENCİLERE ÜCRETSİZ MANLIK HİZMETİ
DANIŞ-
-Bu arada gençlerimize çok güzel bir haberimiz var. Onlara ücretsiz danışmanlık hizmeti verdiğinizi öğrendik. Bu konu hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz? Daha önce değindiğim gibi yurtdışından
©24 Sultan- Mayıs-Haziran
“ÜCRETSİZ HUKUK SEMİNERLERİ” - Halkımıza Hukuk Seminerleri veriyorsunuz. Bu konuda bizi biraz aydınlatır mısınız? Türk vatandaşlarımızın yaşadığı en büyük sorun danışmanlık ücretlerinin yüksek olduğunu düşünerek Avukat tutmamalarıdır. Bunun sonucunda da yeterli bilgiye ulaşamayıp, kulaktan dolma bilgiler ile sorunlarını çözmeye çalışmalarıdır. Vatandaşlarımızın bu sorunlarını göze alarak bizde onlara nasıl yardımcı olabiliriz düşüncesi ile ücretsiz “Hukuk Seminerlerini başlattık. Bunun ile amacımız halkımızın daha bilinçli bir hale getirilmesi ve yaşanan sıkıntıların daha aza indirilmesidir. Burada yaşayan Türk vatandaşlarımızın bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesi bizi Türk toplumu olarak daha güçlü hale getirecektir ve daha bilinçli nesiller yetiştirmemizi sağlayacaktır.
A.B.D.’ye gelen öğrencilerimiz zorlu bir dönemden geçiyorlar. Benim yaşadığım eksikliği ve zorlukları diğer öğrencilerimiz yaşamasın diye onlara ücretsiz danışmanlık hizmeti veriyoruz. Geleceğimizin garantisi olan öğrencilerimize kapımız her zaman açık. Her türlü hukuki sorunları için bize ulaşabilirler. - Öğrencilerimize tavsiyeleriniz nelerdir? En önemli tavsiyem A.B.D.’ye geliş sebepleri olan eğitimlerinden vazgeçmeyip hedeflerinden şaşmamalarıdır. Eğitimleri sırasında buradaki kültürü anlayıp, öğrenip ve daha önemlisi kendi kültürlerini unutmamalarıdır. Öğrencilerimiz akademik bilgilerini geliştirip, staj imkânları araştırıp, öğrendiklerini pratik hayata geçirmelidirler. Staj konusuna özellikle değinmek istiyorum, çünkü eğitim sonrası başarılı olmak isteyen öğrencilerimizin iş hayatlarının dönüm noktası başarılı bir stajdan geçiyor.
“Ogmen Law” hukuk bürosu’nun bize neler yaptığını anlatır mısınız? Firmamız, Şirket ve Kişisel alanda hukuki danışmanlık servisi yapıyor. Şirketler için verilen danışmanlık servisleri arasında Şirket Kuruluşu, Ticari Devirler, Sözleşmeler ve Ticari Davalar yer alıyor. Gerek yurt dışından A.B.D pazarına açılmak isteyen firmalar olsun gerekse de burada yerleşik bulunan firmaların bütün ticari işlemlerini yapmaktayız. Kişiler için verilen danışmanlık servisleri ise; Yeşil Kart alımı Vatandaşlık, Çalışma Vizeleri, Yatırımcı Vizeleri, Sınır dışı Davaları ve diğer bütün Göçmenlik sorunları firmamızın uzmanlık alanına giriyor. İnsanlarımızın bize daha kolay ulaşabilmesini sağlamak için Manhattan, Brooklyn ve Long Island’da üç şubemiz mevcuttur. AVUKAT’A DANIŞMANIN ÖNEMİ -Halkımız hukuki sorunlar ile karşılaştıklarında nasıl bir yol izlemeliler?
yapmaları gereken bir Avukat ile bağlantıya geçip, danışmanlık servisi almalarıdır. Bu sayede daha masraflı hale gelecek hukuki problemler önlenebilir ve istenmeyen sonuçlar engellenebilir. Örnek olarak iş adamlarımızın A.B.D.’deki yatırımları güvence altına alınıp, hakları korunabilir. Göçmenlik konusunda verebileceğimiz örnek de sınır dışı edilme ile karşı karşıya kalan vatandaşlarımızın burada kalabilmelerine imkân veren yasal haklardan faydalanmaları mümkün olacaktır. - Genç yaşta başarıyı yakaladığınızı görüyoruz. Bu başarıyı nasıl elde ettiniz? Bence bir işte başarılı olmanın en önemli unsuru yaptığınız işi sevmenizdir. Yapılan iş ne olursa olsun ilgi ve sevginiz olduktan sonra önünüzde aşamayacağınız hiç bir engel yoktur. Avukatlık benim çocukluğumdan beri yapmak istediğim bir meslek olduğu için işimi hep severek yapıyorum. Dolayısı ile başarı da yaptığımız işi sevmek den geçiyor.
Hukuki sorunlar ile karşılaştıklarında ilk
“TEK YÜREK TEK VÜCUT OLMALIYIZ!” -Son olarak Türk toplumuna iletmek istediğiniz nedir? Türk toplumu olarak en çok ihtiyacımız olan şey, birlik ve beraberliğimizi her durumda koruyabilmek ve dünyanın kalbi olan A.B.D.’de Türk kültürünü yaşatabilmemiz. Ancak “Tek Yürek ve Tek Vücut” olursak Türk
toplumu olarak A.B.D. de daha başarılı olup sesimizi duyurabiliriz. Toplumumuz içinde başarılı olan ve toplumumuza faydalı olabilecek insanlarımıza daima destek verip, sahip çıkmamız gerekir. En önemlisi de geleceğimizin garantisi olan çocuklarımıza iyi bir eğitim sağlayıp, onların başarılı konumlara gelebilmeleri için elimizden geleni yapmalıyız.
©Sultan-Mayıs-Haziran 25
穢26 Sultan- May覺s-Haziran
Çat Kapı My House ( Benim Evim)
Türkiye’de istediğimiz şartlarda istediğimiz ürünü kolay kolay buluyoruz. Ya Amerika’da? Kentleşme ve yoğunluk ile birlikte hayatımıza giren fast food seçenekleri her geçen gün artmaktadır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte hızlı yemek hazır yemek sisteminin ister istemez vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Fast food deyince artık aklımıza öncelikle lezzetli hamburgerler ve pizzalar gelmektedir. Zamanın hızla akması sonucu pek çok insan her konuda olduğu gibi yemek yeme ve hazırlama konusunda da Pratik çözümler bulup bunları tercih ediyorlar. Batı toplumlarından sonra doğu ülkelerinde de kadınların önemli bir kesimi çalışma hayatinin içine girmiş ve bununla birlikte p Ayşe Göktürk Tunceroğlu pratik tercihler daha da ön plana çıkmıştır. Fast food kültürü giderek bizide esareti altına almaya başlamıştır.
T
ürk toplumu olarak farklı bir damak tadına sahibiz. İster ayaküstü olsun isterse Türk mutfağı olsun yemeklerde etin kalitesi lezzet acısından çok önemlidir. Özelliklede helal et yönünden sıkıntılar yaşamaktayız. Hem helal hem de ev lezzetinde bir yer bulmak çok ta kolay olmuyor Bizlerde Çat kapı ekibi olarak bu özelliklerdeki bir mekânımızı ziyaret ettik. My House yani Benim Evim Gerçekten de ev kalitesinde ve üstelik helal hamburger tercih edenler burası tam size göre. Yorucu ve uzun günün ardından aradığımız lezzeti yakalamanın mutluluğu içinde hamburgerlerimizi afiyetle yedik. Çocuklarımızın favorisi hamburger ve patates kızartmasını gönül rahatlığı ile çocuklarınıza yedirebilirsiniz. Birçok
fast food restaurantinin aksine temizliğii, güler yüzlü servisi, sıcacık içleri ısıtan ortamı ve etlerin helal oluşu ile kısa sürede gönlünüze fethedeceğinden eminiz. Eğer sezinde yolunuz Brooklyn’e düşerse My House’u özelikle ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Kokoreç sevenlere müjde! Sizler içinde Türkiye’deki gibi lezzetli ve nefis kokoreç mevcut. Bu şirin mekânda olmaktan bizler keyif aldık Peki, Bülent Bey Kimdir? ve neden böyle bir yer açmaya karar verdi? Bülent Bey çocukları seven ve ülkemizi seven biri olarak bu ülkede helal ürünlerini bulmak çok zor olduğunu düşünerek Bülent Bey bu durumu dikkate almış ve çocuklarda düşünerek burger salonu açmaya karar vermiş. Birçok kişi Türk resta-
urantı acarken Bülent Bey çocuklarımızı ve Türk ailelerini düşünerek hem ev kalitesinde hem de helal hamburger yapılan bu salonu kısa bir zaman önce sizlerin hizmetine sundu. 14 senedir Amerika’da yaşıyor. Daha önce Eminönü Belediyesinde kameramanlık yapmış. Kaliforniya’da, Hollywood ve Beverly Hills te 6 sene club Genel Müdürlüğü Yaptığını ifade etti. Bir dönem Emlak işiyle de uğraşan Bülent Bey. New York’a yaptığı bir ziyaret sonrası hem çocuklarının Türkçe öğrenimi açısından hem de Türklerin yoğun olması sebebiyle New York’ta kalmaya karar vermiş. Brooklyn de bir cafede yatırımcı olduktan sonra Yooberry Frozen yoğurt açmış ve sonrasında My House ve ilerisi için sürpriz bir projesi olduğunu konuşmasına ekledi.
©Sultan-Mayıs-Haziran 27
Dizayn, Print ve Reklam Servisi
Her Türlü Baskı Ve Dizayn Tasarımlarında Hizmetinizdeyiz. *Flyer *Menu *Postcard *Business Card *Banner *Sign ©28 Sultan- Mayıs-Haziran
n g i s t e D gA b n e W arti 99 St 99. $5
Direct Mailing Data Search
穢Sultan-May覺s-Haziran 29
Bir Şehir TARİHTE İLKİ YAŞAYAN VE TARİHİ YAŞATAN ÇORUM Fatma Marmara
İ
lk görev yerimdi ve daha önce hiç görmediğim bir şehirdi Çorum. Topladım valizimi bilinmeyen bu şehre gitmek için yola çıktım. O yıllar Türkiye’nin de karışık olduğu ihtilalden yeni çıktığı yıllardı. Ama görüşler düşünceler ne olursa olsun çok güzel kalp taşıyan insanların arasında buldum kendimi. Harika arkadaşlıklar dostluklar kurduk ve can dostumu da yine bu şehir verdi bana. Ta o zamanlar hayran kalmıştım tertemiz sokaklarına. Öyle elinde her dakika faraş süpürge ile dolaşan temizlik görevlileri de görünmezdi ortalarda. Halkı koruyordu şehrini, büyük bir özen ve dikkat içinde. O yıllarda bile yemyeşil park, bahçelerle bezeli Çorum da bu bahçelerin içinde iki katlı tarihi, yöresel evleri gülümserdi yüzünüze ve
içinde de dedim ya dost yüzleri. Daha sonraki gidişlerimde de bu yönü hiç değişmedi. Kent gelişip büyüse bile şehir tarihi dokusunu ve o havayı hep hissettirdi. Belediye binası, eski konakları, saat kulesi ile otantik dokusunu korudu. Esnaflar çarşısı, kuyumcular çarşısı bakırcıları yine yerli yerlerinde. Çorum’un tarihi M.Ö. 4000 yıllara Paleolitik Devre kadar uzandığı bilinmektedir., Yontma ve Cilalı Taş Devrine, Maden, Tunç Çağına ait kalıntılara Alacahöyük, Büyük Güllücek, Boğazköy, Eskiyapar, Kuşsaray'da rastlanmıştır. Açık hava müzesi konumunda ki Çorum’a yerleşen Hattiler burada Hattuş Kenti’ni kurmuşlar. M.Ö. 1700 yıllarında Hititler bu bölgeye yerleşmiş. Tarihteki ilk yazılı anlaşma, Kadeş Anlaşması
©30 Sultan- Mayıs-Haziran
Mısır’la bu dönemde yapılmıştır. Savunma amaçlı şehri surlarla çeviren Hitit İmparatorluğu döneminden kalan bu surların üzerinde ki anıtsal şehir kapıları günümüze kadar gelmeyi başarmış. Güney batıda Aslanlı Kapı, iç yüzünde Kral Kapı gibi. Yine güney ucundaki Yer Kapı’nın olduğu yerde 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alıyor. Bu kapının altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki tek potern (tünel) vardır. Büyükkale de kraliyet yapılarının yer aldığı konutlar, depo binaları, kabul salonu, büyük bir saraya ait kalıntılar, avlular mevcut. Bin Tanrılı Hattuş’ın 31 dini yapısından en büyük olanı fırtına tanrısı ile Arinna güneş tanrıçasına ait. Hitit Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır. Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’n da 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan figürü kaya yüzeyine işlenmiş. Frig, Kimmer, Med, Pers, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu, Danişmend, Moğol, Osmanlılar’ ında sırasıyla yaşadığı Çorum da tüm bu dönemlere ait eserleri Çorum, Alacahöyük, Boğazköy müzelerinde görmek mümkündür. Hattuş’a ile UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesinde” çivi yazılı tablet arşivleriyle de UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” ayrıca yer almaktadır. Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubad zamanında yapılan Ulu cami, 16. yy. ’ın ortalarında yaptırılmış Kargı Oğuz Köyü Cami, Kanuni Sultan Süleyman devrinden kalan İskilip Şeyh Muhiddin Yavsi Cami, 1282 Mecitözü Elvançelebi Zaviye Ve Türbesi gibi günümüze gelmiş tarihi yapıları vardır. Geleneksel Türk Evi niteliklerini taşıyan 19.yy. sonu ya da 20.yy.’ın ilk yarısına ait evlerden Veli Paşa Konağı, Kâtipler Konağı Çorum Mutfağı’na ait yöresel yemeklerin sunulduğu otantik mekânlarken; Çatalkara Kültür ve Sanat Evi ve konuk evi olarak kullanılan Yazmalı Konak da ayakta duran tarihi yapılarıdır.
Günümüz de şehir konumu itibarıyla genişlemeye büyümeye müsait. Bu nedenle ana merkezden başka birçok merkeze de sahip olmuş yıllar içinde. Apartmanlara dönüşse de çoğu bahçeler içindeki iki katlı o evler yinede bahçeli olma özelliğine dikkat edilmiş. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın 20 km. kuzeyinden geçtiği orta derecede deprem bölgesi olan Çorum da daha bir dikkat ve özenerek çalışmış müteahhitleri mimarları. Hem güzel ve kullanışlı hem de dayanıklı modern binaları yaptıkları için ödüller de almışlar. Bölgenin toprak cinsinden dolayı kiremit tuğla fabrikaları fazlaca olması, bu şehrin inşaat bakımından gelişmesinde de etken olmuş. Makine imalat sanayi, oto sanayide
özellikle radyatörde gelişmiş bu şehir. Çorum içme suyunun temin edildiği Sağmaca suyu, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çat suyu, Mecitözü çayı, Çekerek ırmaklarıyla beslenen toprakları ve Bozbağa, Ovasaray, Hüseyin, Dedesli, Çorum Ovası gibi başlıca ovaları vardır. Yine kamp, piknik, sportif etkinliklerin yapılabileceği ve konaklayabileceğiniz Kargı, Abdullah, Bayat Kunduzlu, Kuçcaçimeni, İskilip, Osmancık Başpınar karaca yaylaları gibi başlıca yaylaları da mevcuttur. İcesu Kanyonu, Çatak tabiat Parkı, Bahabey Çamlığı, Sıklık Mesire Yeri görülmesi gereken doğa köşeleridir. Boğazköy-Hattuşa Ören yeri aynı zamanda Tarihi Milli Parkıdır.
Elite Pro Home Improvement & More 631 871 0507 Ali
Licensed & Insured Competitive Pricing
Her Türk Günü Yürüyüşünde Olduğu Gibi 33.Türk Günü Yürüyüşünde de Türk Milletinin Birlik ve Beraberliğini Temenni Ederiz.
Free Estimate
MYA Dentil Arts
Dr. Sefik Yavuz *Diş Telleri (Braces) *Diş ve Diş Eti Ameliyatları *Dental İmplantlar *Kozmetik Diş Hekimliği *Kanal Tedavisi, Kaplama ve Köprüler *TMJ ve Baş Yüz Ağrıları *Botox, Derma Fillers MYA Dental Arts, PC 1117 Deer Park Ave North Babylon, NY 11706 (631) 595 2400 ©Sultan-Mayıs-Haziran 31
Sağlık
Ebru Kiracı/ Yoga Uzmanı
NAMASTE YOGA ŞÜKÜRLE TESLİMİYETİ SEÇEN BİREY YARATIR
S
öze önce yoga ne değildirle başlamak istiyorum. Yoga dini bir inanış değil. Öyle olsaydı bu yaştan sonra dinimi değiştirmeyi öngören bir olguyu hayatıma getirmezdim. Yoga bir felsefedir. O felsefenin özünde kendi ile tamamen barışık, herhalükarda tam bir şükürle teslimiyeti seçen alçakgönüllü bir birey olmak yatar. Yoga Sankritçe’de bütünleşmek demektir. Peki neyi bütünleştirmek ve birleştirmektir? Nefesle beden hareketlerini belirli bir ahenge getirmektir. Düzgün nefes teknikleri ile o anki durumda zihnimizin bize oynadığı oyunların üstesinden gelebilmektir. Mesela, bir örnek verecek olursam, üzgün bir anımızda bu durumun gelip geçici olduğunu kendimize telkin edip sahip olduklarımızın farkında olabilmek ve tam şükürle teslimiyeti başarabilmektir bir nevi yoga…
KELEBEK DURUSU oga da, zihni ve içsel duyguları dengelemek için belirli fiziksel ve zihinsel aktiviteler vardır. Bunlara aşana (duruş) diyoruz. Eğer ki gittiğiniz spor merkezlerinde yoga derslerine katıldıysanız bu aşanalara ya da başka bir ifade ile pozlara aşinasınızdır. Her bir duruşun kendine göre bir anlamı, iç dünyamıza aynı zamanda bedenimize çok çeşitli faydaları vardır. Örneğin Butterfly Pose (kelebek duruşu)” vücutta 7 çakradan birincisini aktivite eden bir aşanadır. Kadınların regl günlerinde bu pozu denemelerini tavsiye derim. Menstürasyon döneminin verdiği kramp ve vücuttaki gerginliği alan etkili bir durustur. Bu durusta nefesimizi karnımızdan alıp vermeye dikkat edelim. Bebekler karından nefes alırlar o yüzden rahat ve neşelidirler. Maksimum rahatlık için bu ayrıntıya dikkat edelim. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki stresin ruh ve beden sağlığımızı tehdit ettiği aşikar. Stres hayatımızda olacak ama az olacak. Aşırı endişe ve stres bizi çok derin kuyulara atabilir. Biz değerliyiz kendimize değer verelim içerden ve dışarıdan sağlıklı bir yaşamı bir yerden yakalamaya çalışalım. AŞIRI STRES BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ ÇÖKERTİR Yoga ile katıldığım bir seminerin konusu ‘Yoga ve Hormonal Denge idi. Bu seminerden kendi adıma çok faydalandım. Belirli noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Stres esnasında vücudumuz adrenalinle dolar ve vücut dayanıklılığını artıran bir çok stres hormonu salgılar. Bu stres hormonları vücudumuzun işlevselliğini yarıya indirir. Çok şiddetli ve sürekli tekrar eden stres ise bağışıklık sistemimizi çökertir. Bu kadar zararı kendimize niye verelim? Niye beynimiz sürekli endişe, korku ve panikle meşgul olsun. Bunu yoga ile asgariye indirmek elimizde. BİRİKMİŞ GERGİNLİK BOŞALTILIR Bu tecrübemi yogayı yaklaşık 2 senedir profesyonal yapan biri olarak pek tabiî ki hayatta belirli zorlukları görmüş bir birey olarak sizlere anlatıyorum. Yoga seanslarında vücudu esnetme, kaşma ve gevşetme egzersizleri ile birikmiş gerginlik boşaltılır. Eş zamanlı olarak seans boyunca zihnin dış dünya ile olan ilişkisi minimuma
Y
©32 Sultan- Mayıs-Haziran
indirilerek odaklanma da sağlanmış olur. Seanslar esnasında yapılan yoga duruşları ise,özellikle nefesin ayarlanması, yavaşlatılması ve derinleştirilmesi için -belirli tekrarlı- uygulamalardır. Akıl sakinleşirse beden sakinleşir ve beden sakinleşirse nefesimiz (kalbimiz,iç dünyamız) sakinleşir. Bu döngü, toplamda stresle baş edebilme yöntemine dönüşebilmektedir. ÜZERİNİZDEKİ ÖLÜ TOPRAĞI ATMAK İÇİN YOGA Eğer sizlerde bu aralar kendinizi yorgun, bitkin, tükenmiş hissediyorsanız tavsiyem, üzerinizdeki tabiri caizse ölü toprağını üstünüzden atarak en yakın yoga merkezinde özellikle yoga ve nefes seanslarını denemeniz. Kısa zaman sonra yaz mevsimine geçeceğimiz için gelecek sayıda yoga ve kilo dengesi hakkında sizlere yoga duruşlarından ve ilgili beslenmeden bahsedeceğim. Namaste, Ebru Kiracı, MS? Yoga Instuctor
Avukat Emrah Artukmac Eski Savcı Yardımcısı
3239 Route 112 Medford, NY 11763 631-880-7030 emrah@ealawoffice.com
©Sultan-Mayıs-Haziran 33
Hukuk Gokhan Yazici Attorney and Counsellor at Law 48 Wall Str. 11thFloor New York, NY 10005 www.yazicilaw.com Telefon: (646) 657 8144 E-Mail:gokhan@yazicilaw.com Facebook: https://www.facebook.com/YAZICILAW Twitter:http://twitter.com/yazicilaw
tam olarak anlamadığınız hiç bir anlaşmayı da
Ortaklık ve Şirket İhtilafları- Son Hesaplasma
İ
ster çalışan bir işletmeyi, şirketi ya da franchise’i satın alsın, isterse sıfırdan yeni bir şirket (start-up) kursun, girişimci kişisel ekonomik durumunu kendi kontrolü altına almak isteğiyle motive olur. Hikayelerini her gün duyuyor ve ticari girişimcilerin becerilerine , yoktan var edebilme yeteneklerine ve sınırsız azimlerine hayran oluyorum. Kendi memleketinden uzak, topraklarından ayrı, yabancı bir ülkede herşeye rağmen bu zoru başaranlar ise, özel bir övgüyü sonuna kadar hak ediyorlar. Ortaklar arasındaki ihtilaflar büyük emeklerle kurulan ve ayakta tutulan bu işletmelerin dağılmasına ve nihayet feshedilmesine yol açabiliyor. Bu durumda bazen eski arkadaşlıklar bozuluyor ve taraflar heyecan ve stres altında –kolaylıkla- yanlış kararlar verebiliyorlar. 1- Anlaşmalarınızı mutlaka yazılı yapın. Ortaklar, ilişkilerinde el sıkışıp “ağızdan çıkan söze güven”i esas alsalar da, anlaşmaların yazılı olması çok önemli amaçlara hizmet eder. Bir çok anlaşmanın dava ya da icra edilebilmesi için yazılı olması zorunludur. Yazılı anlaşmada, taraflar başlangıçta anlaşmadan doğan borç ve yükümlülüklerini kayıt altına alıp hükümlerde anlaşacakları için, bu ileride kimin neyi, nasıl yapacağı konusundaki haklı anlaşmazlıkları azaltacaktır. Hukuk, yazılı, imzalı anlaşmalara itibar eder ve ağırlık verir. Anlaşma şartlarını siz, 10 yıl sonra belki hatırlayabilirsiniz. Peki, karşı taraf hatırlayacak mı? Ya da anlaşmayı yaptıktan sonra bu dünyadan ayrılan tarafın mirasçıları, aradaki anlaşma ve hükümlerini nasıl bilecek? Ayrıca, okumadığınız ve
©34 Sultan- Mayıs-Haziran
asla kabul edip, imzalamayın. Yazılı anlaşmaların açık ve sarih olmasına da mutlaka özen gösterin. 2- Ortaklar arasındaki güç dengesine dikkat edin. Bozulan bir çok ortaklıkta, ortaklara “Neyi farklı yapardınız?” sorusunu sorsanız, alacağınız cevapların en az yarısı “Güç dengesine dikkat etseydim” olur. Bir süre önce, iki ortağın şirket hisselerine yarı yarıya sahip oldukları bir şirketin tasfiyesinde yer aldım. Şirketin yönetim kurulu üç kişiden oluşuyordu; ortaklar ve ortaklardan birisinin eşi. Bu, şirketin yönetiminde yönetim kurulunda eşi olan hissedar lehine önemli bir dengesizlik oluşturmuş ve diğer ortağın istediği hiç bir karar yönetimden geçmez olmuştu. Herşeye sıfırdan başlama imkanları olsaydı, eminim yönetim kurulunun üçüncü kişisini bağımsız bir kişiden seçilmesini temin ederler ve ekomomik anlamda eşit haklara sahip bir ortağın yönetimde azınlık durumuna düşmesini önlerlerdi. 3- Haklarınızı bilin. Kanundan doğan haklarınızı, kuvvetinizi ve zaafiyetinizi bilin. Bilirseniz asılsız ve mesnetsiz tehtidlerin görüş alanınızı daraltmasına izin vermezsiniz. Mahkeme yoluyla ortaklıkların bitirilmesi veya şirketin feshi durumunda, taraflar yasal masraflarla karşı karşıya kalırlar ve varlıkların paraya çevrilmesinde gerçek değeri bulmak zorlaşır. Bu sebeple, haklarını bilerek ve üst düzey güven içinde masaya oturmak, müzakerenin her iki taraf için de en iyi şekilde sonuçlanmasını temin eder.
ABD EKONOMİSİNE TÜRK YATIRIMCILARIN GİRMESİ Savaş Sahin İktisatçı/Ekonomist Erciyes |Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
B
u ilk yazımda Türk işadamlarının ABD piyasasında neden olmaları gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Amerikan ekonomisinde yaşanan kriz belki birçok yatırımcıyı korkutmasının yanı sıra bazı yatırımcılara da önemli fırsatlar sunmuştur. Elindeki sermayeyi verimli yatırıma dönüştürmesini becerenler karlarını önemli ölçüde artırmışlardır. Krize göre kendini yenileyemeyenler ya batmışlar veya zararlar ederek sermayelerini azaltmışlardır. Şimdi ise krizden yavaş yavaş çıkan bir piyasanın getirdiği avantajlar vardır. İşte burada yatırımcıların yeniden kendilerine strateji geliştirme durumundadırlar. Aslında bu durum kendini yenileme olarak ortaya çıkar. 2007 krizinde tüketicilerin dibe vuran güvenleri son zamanlarda önemli ölçüde yükselişe geçmiştir. Yapılan araştırmalara göre geçen yıl piyasada ki tüketici güven endeksi %85 lere kadar yükselmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri hesapsızca tüketen Amerikalılar mali krizden bu yana biraz olsun kendi mali durumlularına çeki düzen vermeleridir. Yine dibe vuran gayrimenkul satışlarının yavaşta olsa artışa geçmesi tüketicilerin iş imkânlarının gelecekte iyileşeceğini düşünmesi piyasaya olumlu yansımıştır. Bu kadar büyük krizler yaşayan ABD ekonomisi hala dünyanın en büyük ve istikrarlı ekonomisi olma özelliğini korumaktadır. Amerika’nın hem kendi pazar büyüklü-
ğü hem de Latin Amerika ve Pasifik’e bir kapı oluşturma açısından önemli fırsatlar sunduğunu ancak rekabetin çok zorlu olduğunu belirtmek isterim. Amerika’da iş yapmak için fiyatta rekabetçi olmak yani maliyeti düşük tutarak kaliteyi yakalamanın yani sıra, doğru fiyatlandırma yapmak büyük önem taşıyor
Amerika’da yatırım yapacak Türk işadamlarının özellikle iyi bir pazar araştırması yapmasının gelecekteki başarılarıyla doğru orantılı olacağını düşünüyorum. Amerika’daki iş yapma alışkanlıklarını öğrenme ve buna uyum sağlamanın da başarıya büyük katkı yapması kaçınılmazdır. Bütün bu krizlere rağmen “Amerika hala yabancıların en kolay yatırım yapabileceği bir ülke, tabiki oyunu kurallarına göre oyna-
mak şartıyla. Burada kurulu bir sistem var, bu sistemi aşmadan, bu sistemin etrafından dolaşmadan iş yaparsanız, başarıya ulaşırsınız. Ayrıca Amerika’da gelişmiş bir hukuk sisteminin bulunması ve ticari markaların diğer ülkelere göre çok daha iyi korunabilir olması bu ülkeyi yabancı yatırımlar açısından çok daha güvenilir bir pazar yapıyor. Amerika’, özellikle küresel markalaşma açısından önemli bir güç olduğundan “Amerika’da tanınan markalar, dünyanın diğer ülkelerinde de daha çok satılıyor, bu açıdan Türk işadamları da mallarını diğer ülkelerde satarken Amerika’da aynı malları aynızamanda veya daha önceden satmaya başlarlarsa daha başarılı olacaklarına inanıyorum,” Burada yaşayan Türklerin alışık olunan sektörlerden kar oranı çok daha yüksek sektörlere doğru sermaye aktarmalarının zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. İleriki yazılarımda bu konuya oldukça değineceğimi belirtmek isterim. Bu günkü yazımda daha çok genel değerlendirme yaptığımdan makro ekonomi üzerinde kısa değerlendirmeler yaptım. Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle, New York Türk Günü Yürüyüşü vesilesiyle milletimizin Türk bayramını kutlar, birlik ve beraberlik içinde daha güçlü Türk-Amerikan toplumu dilerim. Saygılar sunarım
©Sultan-Mayıs-Haziran 35
Denim’in Hikayesi
efsanevi,
asi ve ölümsüz
Tarihteki yolculuguna hiç kesintisiz devam eden, ortaya çıktıgı günden bu yana “modası hic geçmeyen, her kesimin her dönemin gözdesi olmayı başaran ve modern insanın uniforması haline gelen Jean’in populerliğinin altında yatan sır ne ?
TUBA EDMAN tubaedman.blogspot.com
H
er şey San Francisco’nun altına hücum eden madenciler tarafından istilası ile başladı. Bu insanların bol miktarda çadır bezi, ev ve at arabası örtüsüne ihtiyacı vardı. Böylece 1853 yılında akıllı bir adam olan Levi Strauss, bu ihtiyaca cevap vermek için Denim toptancılığına başlamış oldu. Burada çalışan işçilerin kıyafetleri çok çabuk yıpranmaktaydı. Bu sebeple, daha dayanıklı, daha rahat, her zaman, her yerde giyilebilecek kıyafetlere ihtiyaç duyulmaktaydı. Müşterilerinden birinin “Aslında pantolon satmalıydın, herkesin sağlam pantolonlara ihtiyacı var” demesi, Strauss’un aklına dahiyane bir fikir getirdi. Böylece yüzyıla damgasını vuran denim kumaştan olan ilk Jean pantolon üretilmiş oldu. Sonrasında denim pantolonları maviye boyayarak bakır zımbalarla sağlamlaştırdı. İnanılmaz ama ilk pantolonun üretiminden yıllar sonra 1902’de pantolonun arkasına iki cep dikmeyi akıl eden Levi, 1973 yılında 501 tipi pantolonlarının patentini aldı. Levi’sin Cenova' da ki dokuma tezgahlarından Yeni Dünya' ya (Amerika' ya) Blue Jean kumaşı ithal ederken, bu işte bir gelecek gördüğü kesindi, ama bu kumaştan üretilmiş pantolonların, yıllarca modaya hakim olacak bir vazgeçilmezin temellerini attığını, amansız bir yayılma ile dünyayı adeta istila edeceğini, siyasetin zaman gelip parçası olacağını, devrimlerin bile simgesi olarak gösterileceğini, gün gelip politikacıların çağdaş görünmek için Blue Jean giyeceklerini ve yüzyıllar boyu denimin tahtını sallayacak bir kumaşın daha, bulunamayacağını muhtemelen aklına bile getirmemişti. Dayanıklılığı, ütü istememesi ve çalışmayı kolaylaştıran dokusu nedeniyle petrol ve maden işçilerinin giysisi olan Blue Jean, şu anda
©36 Sultan- Mayıs-Haziran
dünya nüfusunun en geniş ölçekte ortak giysisi olarak gösteriliyor. Zamanla Amerikan hayat tarzının en önemli simgelerinden biri haline gelen Jean, bu nedenle 20. yüzyılda kola gibi, hamburger gibi Amerika'yı ve Amerikalıyı akla getiren birkaç önemli üründen biri oldu. Benimsendiği kadar, sırf bu nedenle de boykotlarla karşılaştı, hatta yasaklandı. Peki tarihteki yolculuğuna hiç kesintisiz devam eden ve modern insanın üniforması haline gelen Jean’ in sırrı neydi? Bu cevabı bulmak için Jean’i Jean yapan kumaşın yani denimin püf noktasına bakmak gerekir. Denim ilk olarak Fransa’nın Serge de Nimes bölgesinde dokunmuştur. Kristof Kolomb‘un gemilerinde kullanmak için sağlam bir yelken kumaşı arayışı sonucunda üretilmeye başlanan bu kumaşın en önemli ham maddesi pamuktur. Ve ilk kez giysi olarak Cenova’lı denizciler tarafından kullanılmıştır. Hammadde olarak kullanılan pamuk, bilindiği gibi doğal, terletmeyen, yumuşak, ekonomik ve boya tutan bir maddedir. Tarladan toplanan pamuklara mukavemet, yırtılma, esneklik kazandırmak için çeşitli karışımlar uygulanır ve elde edilen iplik dokunarak kumaş haline getirilir. Jean kumaşa efsanevi rengini veren boyama aşaması ham ipliğe indigo rengin uygulanmasıyla elde edilir. Eskiden Hindistan’da yetişen Indigofera isimli bir bitkiden doğal yollarla elde edilen bu renk 1878 yılında kimyagerler tarafından sentetik yollarla imal edilmeye başlamıştır. Yıkamanın Jean giyiminde kullanılmaya başlaması ise tamamen tesadüf sonucudur. North Carolina’ da 1969 yılında yaşanan tayfun, bir Jean fabrikasını sular altında bırakınca yöneticiler uğradıkları zararı telafi etmek için, özel olarak hazırladıkları kimyasal maddeler sayesinde kumaş üzerindeki boyadan bir ölçüde kurtularak, kumaşların açık renge bürünmesini sağladılar. Ortaya çıkan sonuç çok başarılıydı ve tüketicilerin bir anda gözdesi oldu,
“
günümüzde ise yıkama işlemi ponza taşı ve selüloz enzimleriyle yapılıyor sonra taş ve tozlardan arındırmak amacı ile durulanarak özel yumuşatıcılar yardımı ile yumuşatılarak kurutuluyor. Ağartma işlemi ise hipoklorit gibi ağartıcılar yolu ile gerçekleştiriliyor. Dean’ in Avrupa' ya Sıçraması Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgelere göre Avrupa' nın Levi's ile tanışması II. Dünya savaşı sırasında gerçekleşti. Avrupa'ya gelen Amerikan askerleri, eski kıtaya Levis' in ününü de taşıdılar. Cephedeki savaş sürerken markalar arasında da büyük savaş patlak verdi. 1940' lar da Levi's ile Lee kapıştı. 1947' de Wrangler da savaşa dahil oldu. Yüzyılın başında çiftçiler ve demiryolu çalışanlarının vazgeçilmez giysisi olan Jean pantolon, 1950'li yıllarda kentli oldu. Lee; Hollywood prodüksiyonlarına sponsor olarak Amerikan sinema yıldızlarına Jean giydirdi. Böylece, James Dean’in giyindiği Jean bir dönem gençliğin başkaldırı sembolü oldu. Kadınlar arasında yayılması ise 1960'lı yıllarda Marilyn Monroe ve Brigitte Bardot'nun giymesi ile gerçekleşti. 68 gençliğinin gösterileri satışlarında patlama yarattı. Tam bu sırada pazarda kendisine yer arayan firmalar harekete geçtiler ve irili ufaklı onlarca marka piyasaya doluştu. Türkiye’de kumaşı, ayakkabıyı bile devletin ürettiği bu tarihlerden, 50’lere gelindiğinde Türkiye, Batı Blok’unun en doğudaki sınırı olmuştu. Artık tercihini demokrasiden, serbest piyasa ekonomisinden, NATO’dan ve daha geniş anlamı ile Amerika’dan yana kullandığı için de ödüllendirilmişti. Amerikan savaş gemileri, askeri üsler ve Amerikalı askerlerin ardından, Türkiye’de Blue Jean’le yani bizim deyimimizle “Blucin “ ile tanıştı. Blucin genç kuşağın ilgisini çekmeye başladı. 1968 yılında Fransa’da başlayan öğrenci harekeleri, Vietnam karşıtı gösteriler, askeri darbeler ve 61 anayasası Jean’i siyasete kadar soktu. Ve
MODA
Blue Jean üniversiteye girdiğinde kamplaşmalar başlamıştı bile, çünkü yönetenler kadar yönetilenlerde ya sağcıydı yada solcu, sağcılar milli hassasiyetlerine ters düştüğü için blucini sevmediler, solcularda Amerikalıları sevmeseler de Jean’leri giyindiler ama giyinmeden önce Amerikan bayraklı etiketlerini söktüler ve haki renkli parkaları ile Amerikan
Blue Jean’ini Türk solunun simgesi yaptılar. 60’lı yılların sonunda, ünlü Amerikalı aktör James Dean'in özellikle ‘‘Devlerin Aşkı’’ filminde giydiği Blucin, İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana'daki Amerikan askerlerinin giydiği pantolonların aynısıydı. Amerikalılar ülkelerine dönerken blucinleri, Kapalıçarşı'nın Beyazıt girişindeki elbisecilere satılmaya başlamıştı bile,
yasaktı yani kaçaktı ama yine de satılıyordu. Amerikan üslerinden kaçak olarak çıkartılan mallar, el altından akıl almaz fiyatlara satılırdı. Zamanla yurtdışından tırlarla kaçak olarak tanınmış yabancı markalar bile artık ülkeye gelmeye başlamıştı. Blue Jean, Türkiye’deki tüm yasakları delmişti. 70’lerde Hippiler geldiğinde, Jean’lerini peşlerine takılan gençlerin ellerinden zor kurtarıyorlardı. Beşiktaş pazarında yenileri, Sultanahmet pazarında ise kullanılmışları satılıyordu, Ankara’da Hergele Meydanı ve Saman Pazar’ından Anadolu'ya dağılıyordu. Muhteşem Bey’in soyadı Jean'in Türkçe‘si oldu. Muhteşem Bey 1940 yılında iyi bir terzi olmak için gittiği Fransa’da Blue Jean ile tanıştı. Taş gibi sağlamlığına ve olağanüstü dikişine hayran kaldı. Bu buluşu Türkiye’ye getirerek ve burada üretmeyi hayal ederek işe koyuldu. Kumaşı, boyası, dikişi derken günde 200 adet pantolon imal ederek bu hayalini sonunda gerçekleştirdi. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle işçile r ve köylüler arasında bir anda tutuldu Jean, yani bizim “ Kot “. 1958 yılında “ Kot ” marka olarak tescil ettirildi. Böylece tüccar terzi “ Muhteşem Kot “ artık, Türkiye’de bir marka olmuştu. 70’li yıllarda birçok yasaklı kelimeye rağmen Blue Jean bir sözcük olarak Türk Dil Kurumu sözlüğüne girmiş olsa da, o artık Türk Halkı’nın diline Kot olarak yerleşmişti çoktan. Aslında gerçek şu ki, Kot herkesçe bilinen ve kullanılan ismine rağmen yine de hiçbir zaman hak ettiği marka olma şansını gerektiği gibi kullanamamıştı. Daha sonra Muhteşem Bey’in oğlu olan Aytaç Kot, 1978 yıllarında Frankfurt'ta ilk kez düzenlenen blucin fuarına katıldı. Burada, yıpranmış kotların sihrini keşfeden Aytaç Bey, eline yıpranmış kotların ceplerinden bulduğu minik ponza taşlarını alarak Türkiye’ye döndü, böylece Türkiye de ilk kez
60’larda Marilyn Monroe ile seksi bir değer kazandı ve büyük patlamayı 70’lerde yaptı...
‘‘stonewash’’ yani taş yıkama ile tanıştı. Türkiye'de orijinal Amerikan Jean’lerinin ancak kaçak olarak satılabildiği 1980'li yıllardan sonra, Özal döneminde kapıların açılıp yabancı markaların ülkeye girmesi ile gözden düşen Muhteşem Bey‘in kotları için “ Kot, kot değildir “ diye bir reklam kampanyası başlatılsa da, firma 1992 sonlarında artık üretime son vermekten başa çare bulamadı. Tüm bunlara rağmen yine de Türkiye’de ‘’Levis Kot’’ soran binlerce insana halen rastlamaktayız. Muhteşem Bey’ in soyadı olan ‘’Kot’’ marka özelliğini sürdüremese de, kategorisinin jenerik ismi olmayı başarmıştır.… 80’li yıllara gelindiğinde ise, başlayan değişim rüzgarları Türkiye’yi Blue Jean üretip ihraç eden bir ülke konumuna getirdi. taklitteki yeteneğimiz sayesinde yabancı markaların cenneti haline gelen ülkemiz, son yıllarda tekstilde dünyanın en önemli üreticileri arasında yer alıyor. Artık Türkiye hem kumaşını, hem konfeksiyonu üretiliyor, ihracatı da giderek artırıyor. Mavi, Colins ve Loft’un yanı sıra onlarca firma var sektörde. Bu firmaların bazıları marka sahibi bazıları ise hem marka sahibi hem de ünlü yabancı markalar için fason üretim yapıyor. Türk ürünlerinin tercih edilmesinin en büyük nedeni ise, Tekstil sektörünün kâbusu olan Çinli üreticilerin, yüksek kaliteli Türk jean’lerini taklit bile edemiyor olması. Bir sosyal fenomen olan ve bu gün dünya genelinde 50 milyar dolarlık bir pazara sahip olan Jean’i bu kadar özel kılansa; genç, yaşlı, kadın, erkek, zengin, fakir, siyah, beyaz hiç bir ayrım yapmaksızın özgürlük, eşitlik, bağımsızlık, hatta seksliğin sembolü olabilmesi.
James Dean giydi, bir dönem gençliğinin başkaldırı sembolu oldu...
tubaedman@yahoo.com
Aslında Jean’in sırrı bence, tüm farklılıklarımıza rağmen “herkes gibi olabilmemizi sağlamasıdır."
©Sultan-Mayıs-Haziran 37
穢38 Sultan- May覺s-Haziran
穢Sultan-May覺s-Haziran 39
穢40 Sultan- May覺s-Haziran
穢Sultan-May覺s-Haziran 41
Dergimize Abone Olun Adresinize Gelsin
00
Amerikada’ki Tüklerin Sesi Olmaya Devam Ediyoruz Sizlerden Aldığımız Güçle Her Sayıda Kalitemizi Artırmaya Çalısıyoruz
©42 Sultan- Mayıs-Haziran
25
$
e
sa
c de
00
0
穢Sultan-May覺s-Haziran 43
Gelin Birlikte Büyüyelim!!! Hedefinize Ulaşmanıza Biz Yardımcı Olalım...
Gelin Birlikte Büyüyelim... Amerika Pazarına Açılan Kapı
*Dizayn *Baskı *Adres Tespiti *Adreslere Gönderi *Billboard *TV Advertising *Sinema Advertising
1717 North Ocean Ave. Suite C, Medford, NY 11763 631-942-8853 www.begoniamarketing.com
©44 Sultan- Mayıs-Haziran