Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
HASAN BASRİ ÇANTAY ve AYVALIK Hasan Basri Çantay, TBMM 1. Dönem Balıkesir Milletvekili, öğretmen, gazeteci, politikacı, fikir ve din adamı, Kur'an müfessiridir. Kurtuluş Savaşı yıllarında yazılarıyla milli mücadeleye destek veren, ilk TBMM’de Karesi milletvekili olarak yer alan Hasan Basri Bey, Mehmet Akif’in (Ersoy) yakın arkadaşı idi. Onu milli marş yazmaya ikna etmiş olan kişidir. Türkiye'deki ilk Kuran Meali çalışmalarından birisini gerçekleştirmiştir.
1
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
HASAN BASRİ ÇANTAY’IN HAYATI: 18 Kasım 1887 tarihinde Balıkesir’de dünyaya gelir. Babası, tüccar ve ulema Çantayoğlu Halil Cenabi Efendi; annesi ise Sincanoğulları ailesinden Kepsutlu Hatice Hanım'dır. 1903 yılında Balıkesir idadisi 4. sınıfındayken babası vefat eden Hasan Basri, annesi ve 3 kız kardeşinin geçimini sağlamak üzere okulunu yarım bırakarak Nafia Dairesi Tahrirat Kaleminde görev alarak memuriyet hayatına atıldı. Mutasarrıf Ömer Ali Bey’in desteği sayesinde memuriyet hayatını sürdürürken babasının dostu Ahmet Naci Efendi’den ders alarak eğitimine devam etme fırsatı buldu. Daha sonra valilik yazı işlerinde görev yaparken öğrenimine devam etti ve bir yandan da edebiyat ve felsefeyle meşgul oldu, makaleler yazıp tercümeler yaptı. Arapça ve Farsça öğrendi, maliye ve iktisat dersleri aldı. Meşrutiyet'in ilk yıllarında Balıkesir’de "Nasihat" ve “Balıkesir” adlı iki gazete çıkardı. 1909 yılında İstanbul’da Sirat-ı Müstakim Dergisi’nin idare merkezinde Mehmet Akif’le tanışır. 1911’de Balıkesir Gazetesi’ni çıkarmayı matbaanın sahibi Cemil Efendi’ye bıraktı, kendisi gazeteciliğe " Yıldırım Gazetesi" ve "Karesi" gazetelerini çıkararak devam etti. I. Dünya Savaşı sonlarına doğru "Ses Gazetesi"ni çıkardı (17 Ekim 1918- 13 Mart 1919). Bu gazetede yayımladığı bağımsız yazılarla Kurtuluş Savaşı'na kalemiyle destek verdi. Mehmet Akif, onun daveti üzerine Balıkesir’e gelerek Zağnos Paşa Camii’ndeki ünlü vaazı verdi. Hasan Basri, İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti kongresine katılarak delegeler arasında yer aldı. Kongreye katılmak için Balıkesir’den ayrıldığı sırada, padişah Mehmet Vahdeddin'e açıktan hücum eden yazıları nedeniyle gazetesinin kapatılması ve tutuklanması emri çıktı. Balıkesir’e dönmeyerek Burhaniye, Kepsut ve Dursunbey’de 9 ay sürecek bir kaçaklık dönemi yaşadı. Bu arada köy ve kasabaları dolaşarak, halk içinde, vatan savunması yolunda bir milli birlik sağlama ve milli şuur uyandırma gayreti içinde bulundu. Sürgün ve kaçaklık dönemi, Gazi Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelmesiyle ve kendisinin de Balıkesir'e dönmesiyle son buldu. Karesi Milletvekili olarak Millet Meclisi'ne seçildi. Hiçbir gruba girmeyip bağımsız olarak kaldı. 3 yıl Ankara’da Taceddin Dergahı’nda Mehmet Akif ile birlikte yaşadı. Israrları ile Mehmet Akif'i, "İstiklâl Marşı"nı yazmaya ikna etti. Akifname adlı eserinde İstiklal Marşı’nın yazılış öyküsünü “Milli İstiklal Marşı Nasıl Yazıldı? Nasıl Kabul Edildi?” başlığı altında ayrıntılarıyla anlattı. Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönemi sonunda tekrar Balıkesir’e dönen Hasan Basri Bey, okullarda edebiyat öğretmenliği ve Çocuk Yuvası Müdürlüğü yaptı. Mahalli gazetelerde yazı yazdı. 1928 senesinde rahatsızlığı sebebiyle emekliye ayrıldı. Ziraat ve ticaretle uğraştı; bir hukuk bürosunda avukatlık yaptı. 1936’da dostu Mehmet Akif’in ölümü üzerine onunla ilgili hatıralarını Balıkesir’de çıkan Türk Dili Gazetesi’nde yayınladı. Bir ara İstanbul İmam Hatip Okulu’nda öğretmenlik yapan Hasan Basri Çantay, 1950’den itibaren İslam dininin yaşanması, öğretilmesi ile ilgili faaliyetlere katıldı. Türkiye'de yapılan ilk meal çalışmalarından olan “Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim” adlı 3 ciltlik eserinin ilk cildini 1952’de, ikinci ve üçüncü ciltleri 1953’de yayımladı. Eser, peş peşe basılarak 1984 tarihinde 13. baskıya ulaştı. 1993’te başka bir yayınevi tarafından biri 3, diğeri
2
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
tek cilt olmak üzere iki farklı baskısı daha yapıldı. Eserin gelirini Balıkesir’de kendi adına yaptırılan camiye harcadı. Ömrünün son yıllarını dinî, ilmî, edebî araştırmalara veren Hasan Basri, şiir ve musiki ile de ilgilenmiş, çeşitli besteler yapmıştır. Şiirlerinde, Basri, Hüzni, Serseri, Aşık Hasan mahlaslarını kullanmıştır. 3 Aralık 1964'de İstanbul'da vefat eden Hasan Basri Çantay, Fatih Camii'nde kılınan namazdan sonra Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi. 1971’de toprağa verildiği yerden çevre yolu geçtiği için mezarının yeri değiştirildi, hayattayken çok sevdiği Mehmet Akif Ersoy ile Babanzade Ahmet Naim Efendi’nin kabri yakınlarına defnedildi. Cumhuriyetin kurucularına verilen "yeşil-kırmızı şeritli İstiklal Madalyası" sahibidir. Ölümünden sonra oğlu Murşid Çantay, babasının Âkif hakkındaki yazılarını "Âkifname" adıyla, şiirlerini ise "Babamın Şiirleri" adıyla kitaplaştırmıştır.
HASAN BASRİ ÇANTAY’IN ESERLERİ: Mektebli Yavrularıma: Kurtuluş Savaşından sonra Balıkesir’e dönünce yöneticiliğini üstlendiği “Şehit Çocukları Yuvası” öğrencileri için hazırlanmıştır. Vatan, millet, istiklal kavramlarını işleyen okul piyesleri şeklindedir. 1922’ de Balıkesir’de iki kitaplık bir seri halinde yayınlanmıştır. Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl: Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezinin isteğiyle hazırlanmış olan eser, çocukları korumanın, onları yetiştirip topluma faydalı olmalarını sağlamanın dini ve sosyal açıdan önemi hakkındadır. 1922’ de Ankara’da basılmıştır. Ülkü Edebiyâtı: Edebi sanatları olabildiğince ustalıkla kullanarak şiirler yazan genç bir şâir ile karşılıklı konuşma ve tartışma şeklinde kaleme alınmış bir eseridir. Sanat, sanat içindir felsefesinin eleştirilir; her türlü sanatın toplum için olduğu tezini savunur. 1939’da Balıkesir’de basılmıştır. Fıkh-ı Ekber Tercümesi: İmâm’ı Âzam Ebu Hanife’ye nisbet edilen El-Fıkh-ulEkber isimli risalenin Türkçe çevirisidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın isteği üzerine hazırlanmıştır. Zekâ Demetleri: Mecâni’l-edep isimli derlemeden seçilmiş bazı fıkra, latife ve vecizelerin tercümesi olup Arapçadan çevrilmiştir. Son kısmına bir kısım Türkçe fıkralar eklenmiştir. 1939’da Balıkesir’de basılmıştır. Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm: Üç ciltlik Kur’an meâlidir. Cumhuriyet tarihinde yazılan Kur’an tercümelerine kaynak oluşturmuştur. İlk baskısı 1952-53’te İstanbul’da yapıldı.
3
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Kara Günler ve İbret Levhaları: Hasan Basri Bey’in kaçaklık günlerine ait hâtıralarını içerir. 18-27 Ocak 1939 tarihleri arasında Balıkesir’de yayınlanan Türk Dili Gazetesi’nde yayınlanan bu hatıralar; 1964’de İstanbul’da kitap olarak yayınlanmıştır. The Straight Path of İslâm adlı kitabın İslamiyet Bölümü: Amerikalı İlahiyatçı Kenneth Morgan, bu kitapta; yeryüzünde taraftarı bulunan dinlerin her birini o dine inanan bir âlimin yazdığı yazıyla anlatmıştır. Hasan Basri Çantay, İslâmiyet’e ayrılan kısım kaleme almıştır. İngilizceye çevrilerek Amerika’da yayınlanmıştır. Hadisler (On Kere Kırk Hadis): 400 hadisin yer aldığı 10 kitapçığın bir araya gelmesiyle oluşur; tamamı 1200 hadislik bir derlemedir. 3 cilt olarak 1958’de basıldı. Babamın Şiirleri: Hasan Basri Çantay’ın oğlu tarafından derlenmiş şiirleridir. Âkifnâme: Mehmet Âkif’in kısa hayat hikâyesi, sanatı, fikirleri, onunla ilgili hâtıralar ve ölümünü izleyen günlerde onun hakkında çıkan yazılardan bir kısmına dair hatıra türünde bir eserdir (1966).
4
Hasan Basri Çantay
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
KARA GÜNLER ve İBRET LEVHALARI KİTABINDA AYVALIK: Kitap İstanbul’da 1964 yılında Ahmed Sait Matbaasında basılmıştır. Hasan Basri Çantay oğlu Murşid Çantay’ın isteğiyle Türk Dili gazetesinde 18, 19, 20, 21, 24, 25, 26, 27 Ocak 1964 tarihlerinde çıkan nüshalardaki yazılarını “gençliğe armağan” ederek bu kitapta toplamıştır. Hasan Basri Çantay yaşadıklarını günü gününe not etmiştir. Hasan Basri Kurtuluş Savaşı esnasında Atatürk’ün saflarında yer almıştır. Kuvayı Milliye için çalışmış, Osmanlı’nın son döneminde Balıkesir’de yazmış olduklarını güvendiği bir arkadaşına emanet(!) ederek, çalışmalarına devam etmiştir. Bu emanette sadece anılar yoktur. Balıkesir üzerine araştırmalarını da arkadaşına emanet etmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası bu notları ve çalışmalarını arkadaşın geri alamamış ve bu kitabı oluşturan anıları tekrar yazmak zorunda kalmıştır.
i. İzmir’e gidiş… Düşman sesi duymak istemezsen, Kardeş sesidir uyan bu sesden! Kalkınca görür ki akşam olmuş Vaktiyle uyanmayan bu sesden. Sf:6
Balıkesir’de 17 Ekim 1918 tarihinde Ses Gazetesini çıkarmaya başlar. Amacı istila halindeki ülkemizde, halkın düşmüş olduğu ümitsizliği yıkmak, Osmanlı Hükümetinin (Damat Ferit Hükümeti) çaresiz teslimiyetine karşı çıkmaktır: “Herkesi ≪İttifak-ı mukaddes≫ e, ≪Milli Harekete≫ çağırıyordum. Mütareke devrindeyiz. Yer yer de tevkifler başladı. Ma’hud vatandaşlar (Rumlar ve Ermeniler) şımardıkça şımardılar. Yazıyorlardı, yazıyordum ve SES Türkiye’nin en gizli köşelerine kadar sokuluyor, okunuyordu.” Sf:7 Hasan Basri faaliyetleri yüzünden tutuklanacağını anlayınca 15 Mart 1919 tarihinde İzmir’de toplanacak olan Reddi İlhak Kongresi’ne katılmaya karar verir. Balıkesir’den kendisiyle birlikte gelenler şöyledir: Müftü Kodanazzade Hacı Ahmed Efendi, Maarif Müdürü Sabri Sözen Bey, Emekli Miralay Rıza Bey, Zarbalızade Hulusi Bey, Belediye ve Ticaret Odası Başkanı Keçecizade Hafız Mehmed Emin Bey, Bandırma’dan Bandırma Muhasebe-i Hususiye memuru Nazım Bey, diğer kazalardan Müftüler ve Belediye Reisleri…
5
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Hasan Basri kongreye katılma sebebini şöyle belirtir: “Bu memleketin Türk olduğunu isbata çalışacakdım! Çünkü, (Venizelos) İzmir ve havalisinin (Yani bütün Karesi livası ile Bursa’nın garbının ve Menteşe livasının garb ve cenub kısımlarının) Yunanlı olduğunu, buralarda Rumların ekseriyyetde bulunduklarını utanmadan iddia ediyordu!” sf:8 İzmir Reddi İlhak Kongresi 17 Mart 1919 tarihinde toplanacaktır. Toplantı öncesi kahvaltı yaparlarken Hasan Basri’nin yanına Pelitköylü Mehmed Cavit Bey(*) gelerek, toplantıya katılmamasını, katıldığı halde tutuklanacağını haber verir. (*) Pelitköylü Mehmed Cavit Bey daha sonra Balıkesir milletvekilliği yapacaktır.
ii. İzmir’den kaçış… Bunun üzerine Mehmet Cavit Bey ve Hasan Basri şu planı uygulamaya karar verir: “Evvela birlikde (Karşıyaka) ya geçeceğiz, ben oradan bir arabaya atlayarak (Bergama) ya gideceğim. Muallim olacağım, gözlerimdeki gözlüğü atacağım. Adım da (Salim) olacak. Kongre bitince (Cavid) bey de Bergama’ya gelecek, birlikte (Burhaniyye)nin (Pelitköyü)ne gideceğim. Vaz’iyyeti orada tedkik edeceğiz.”sf:10 Hasan Basri çantasını otelde unuttuğundan burada tüm evraklarını ve parasını da bırakmıştır… Pelitköylü Mehmed Cavit Bey bir kez daha imdadına yetişir cebindeki 106 liranın 105 lirasını Hasan Basri’ye verir… Arap Ali ile 40 lira karşılığı Bergama’ya götürmesi karşılığında anlaşılır…(*) Hasan Basri yola koyulur. Hava çok kötüdür, yağmur şiddetli yağmakta, yollar balçık çamurdur. Araba akşamleyin Aliağa Çiftliğine zor varır. Burada bir eve misafir olur, sabaha kadar yağmur yağdığından Güzelhisar Çayı taşmış, yol vermemektedir. Arap Ali yola devam etmez. Hasan Basri’nin kim olduğunu anlayan gümrük askerleri onu Nahiye Müdürü Ratip Beye götürür. Ratip Bey konuşmalar neticesinde Hasan Basri’yi tanır ama tutuklamamak için görmemiş gibi yapacaktır. Hasan Basri Menemed’e (Menemen) geri döner. 18 Mart 1919 tarihinde Keresteci Mustafa Efendi’nin hanına varır. Mustafa Efendi ona şöyle yardım eder: “Kaderin varmış. Handa (Arnavud Şaban) isminde biri misafir. Sabaha karşı gidecek. Seni de hayvaniyle götürecek! O adam yaz kış çayı geçer, seni ≪Reşadiye≫(**) ye kadar götürecek. Yalnız kıyafetini tebdil etmek lazım.”sf:14 (*) Bu iki örneği o dönemde paranın değerinin anlaşılması için ve bu ülke için çalışanların nasıl yardımlaştıklarını görmemiz için aktardım. (**) Reşadiye İskelesi için bakınız: http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2013/05/resadiye-iskelesikalntlar-izmir-aiolis.html
6
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
iii. Menemen-Reşadiye-Bergama ve Bağyüzü’ne geçiş… Menemen’den yeni kıyafetler alır. Hasan Basri artık fıstık tüccarıdır. Yine yağmurlu, fırtınalı bir havada Arnavud Şaban’ın atında Güzelhisar Çayını geçerek Reşediye Nahiyesine varırlar. Reşadiye’de İzmir’deki gazetesine yazılar gönderen Nahiye Müdürü Vacid Nazmi dostu onu karşılayacaktır. Burada bir gece dinlendikten sonra Bergama’ya yola çıkacaktır: “Vacid Nazmi bana Çeçen Raşid’in atını te’min etdi. Yanıma bir de arkadaş verdi, akşama doğru Bergama’ya yollandık. Gece Bergama’da, Hacı İbrahim Efendizade Hafız Hüseyin Beyin evinin önündeyiz. Hafız Hüseyin Bey evvelden Mehmed Cavid Bey tarafından vaz’iyyetden haberdar edilmişdi. Bize kayın biraderi Şevket Beyi terfik etdi. Kasaba civarındaki çiftliğine gitdik. Çiftlik binası bir sathı maile yaslanmışdır... İki katlıdır. Kahya Osman Efendi ile tanışdık. O, benim hüviyyetimi anlamak istiyordu. ≪Sındırgılıyım≫ dedim, ≪Hayır, sen Balıkesirlisin, bu ağız Sındırgı ağzı değildir...≫ dedi. Utandım.”sf:16 Hasan Basri Bergama’daki bu çiftlikte beş gün kalır. 26 Mart 1919 tarihinde Kozak yolu üzerinden Bağyüzü Köyüne geçer: “Ertesi günü hayvanlara binerek sarp ve ıssız yollardan Kozak nahiyesine doğru ilerledik, Bağyüzü’ne vardık. Ben hala fıstık taciri idim. Asıl fıstık mıntıkası da bu mıntıkadır... Şemsiyeli camlar bu havaliyi cennet gibi bezemiş. Diyebilirim ki dünyanın en güzel yerleri bu yerlerdir. Bağyüzü’nde rahmetli Osman Bey’in çok temiz evinde misafir kaldık. Fıstık, badem, çekirdeksiz üzüm üzerine, lafla, hayli alışverişler yapdık ve kârlar kazandık!”sf:18 iv. Ayvalıklı gazeteci Sansür Ali Bey… Hasan Basri’nin “Ayvalık muhabirim” diye tanımladığı Sansür Ali Bey de(*) Bağyüzü Köyüne kaçmıştır. Kurtuluş Savaşının ardından Ayvalık Belediyesinde Baş Katibi olan Sansür Ali “çok hamiyetli bir gençtir.” Ali Sansür Ayvalık’ın Yunan kuvvetleri tarafından nasıl işgal edildiğini isimsiz bir mektupla Ses gazetesine bildirecek, bu mektup zamanında bir hayli etki edecektir. Bu mektubu Hasan Basri kitabına aynen aktarmıştır. Biz de yazılarından yararlandığımız Sayın Yusuf Akgül Bey’in çevirisiyle buraya aktarıyoruz. Orijinal halini de belgeler bölümünde yayınlayacağız. “Ayvalıklı gayri Müslimlerin çoktandır büyük bir sabırla bekledikleri Yunan Kızıl Haç heyeti, Pazartesi günü bir Yunan torpidosuyla Ayvalık Limanı’na geldi. Torpido boğazdan görülür görülmez, evvelâ il genel meclisi üyelerinden Vasilâki’nin fabrikası sirenlerini çalmaya başladı. Nihayet bütün fabrika düdükleri ile kilise çanları da buna iştirak ettiler. Kasabadaki genel hava ve hareketlilik görülmeye değerdi… Bazı vatandaşlarımız: “Zito Yunanistan!. Zito Venizelos!” naraları atarak sahile koşuyorlar, Müslümanların feslerini yırtıyorlar, her türlü hakaretleri pek mübah görüyorlardı. Bazıları elbisesiyle kendini denize atarak, torpidoyu öpüyordu!
7
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Belediye civarına, gazinolar arasına, köprü başına güyâ ilhak işareti olmak üzere büyük Yunan bandıraları asılmıştı. Heyet bu cinnet geçirmiş kalabalık arasından ilerlediği zaman, metropolithaneye de gidilerek nümayişler yapıldı. Kızıl Haç heyeti ile birlikte kaymakam Mösyö Şimit de bulunuyordu. Bu heyette evvelce Osmanlı ordusundan kaçmış ve mahkûm olmuş Ayvalıklı Doktor Mihalâki ile çok önceleri Ayvalık’tan alâkasını keserek Yunanistan’a gitmiş olan eczacı Zaferâki de gözlere çarpıyordu. Kızıl Haç, Ayvalık’ta güya sıhhi ve insanî hizmetler ifa edecekti. Halbuki Ayvalık’ta, Osmanlı Hükümetinin kafî miktarda doktorları, sağlık teşkilâtı mevcut olduğu gibi, hastalık nâmına da hiçbir şey yoktu. Bu heyet elbette siyâsî bir emel ile gelmişti. Kendilerini muhafaza etmek üzere de Ayvalıklılardan maiyetlerinde silâhlı yirmi kadar asker bulunduruyordu. Mösyö Şimit kendisinin Ayvalık’tan yapılan şikâyetleri tetkik için geldiğini söylemiş, civar kazalardaki eşrâfın da tamamen celbini kaymakamlıktan istemiştir! Bergama’dan bir heyet geldi. Gerek bunların ve gerekse bütün memurların arkalarında birer Yunanlı ve Müslüman asker konulmak suretiyle zavallılar divana çekilmiş, kaymakam beyin odasında Mösyö Şimit adeta karargah kurmuştu. Bununla da kalmayarak, hazmedilemeyecek ve ağır konuşmayla Müslüman ve Türk kalplerini delik deşik etmişti. Kaza Kaymakamı Osman Nuri Bey, bu nutuk karşısında hiçbir şey demeyerek, hattâ üst makamlarını bile haberdar etmeyerek derhal verilen emirleri uygulamaya başlamıştı. Evvelce Yunanistan’a göç edip de malları eski mülk addedilen Ayvalıklı Rumlar, Osman Bey’in bu izni ile hemen Ayvalık’a gelmişler, müthiş bir hâdise çıkarmak üzere fırsat kollayan bir vaziyet almışlardı. Şimdiye kadar bir hayli Müslümanı canavarca tahkîr, darp ettikleri ve kestikleri halde bunlar bir türlü görünmüyor, görülemiyordu. Ayvalık’ta tehcîr meselesi yoktu, hicret (göç ediş) vardı ve bu da Osmanlı Hükümeti ile Yunan Hükûmeti arasında tanzîm ve imzâ edilen protokol hükümlerine dayanmış bulunuyordu. Kaymakam Bey, zavallı İslâm muhacirlerinin evlerinden çıkma teşebbüsünü ve hattâ Ayvalık’a İstanbul’dan ve sâir yerlerden gelen Müslüman tüccarın bütün kış Rum ve Müslümanlardan satın aldıkları yağların ihracını da kesin bir dille yasakladı. Heyetin ve Yunan askerinin çıktığının ikinci günü, metropolithane tarafından gösterilen lüzum üzerine, başta Ayvalıklı Hacı Kuntu’nun delâleti ve bir Yunan subayının eşliğinde arkalarına düşen avanelerden bir grup, Müslüman evlerine hücuma ve güya temizliğe başladılar! Müslüman halkın malları gasp ve yağma ediliyordu. Bu meyanda tahsildarlardan birinin hanesinden henüz miktarı anlaşılamayan değerli mal ve eşyalar gasp olundu.
8
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Meselelerden haberdar olan Osman Nuri Bey, metropolithaneye mürâcaat etti. Fakat galeyanın engellenmesinin kabil olmayacağı cevabını aldı, fazla olarak da yağmacıların yanına da resmen birer polis verildi. Hacı Kuntu asıp kesiyor, Yunan hükümetini temsil ediyor, istiklâlini ilan eyliyordu! Bunun hakkında hiçbir şey yapılmadı. Müslüman memurlar ve muhacirler müthiş dakikalar geçirmektedirler. Evlerin tahliyesine, zaptına, yağmaya şiddetle devam ediliyor. Zavallı devlet memurları, ailelerini şehir dışına nakil teşebbüsünde bulunuyorlarsa da, Kızıl Haç görevlilerinin engellemelerine maruz kalmakta ve nakil sırasında bile eşyaları gasp edilmektedir. Mahalli hükmet görevlileri cidden olaylara kayıtsız kalmaktadır. Müslümanlara yapılan hakaretler ve tecavüzler ile ilerde ortaya çıkması muhtemel hadiseler karşısında civar köylüler ahalisi galeyana gelmiştir. Tamir edilmesi mümkün olmayan, önü alınmaz hadiselerden korkulmaktadır. Livâ Hükümetinin (Balıkesir’deki mahalli idarecilerin) dikkatlerini çekmenizi rica ederim…” (Sansür Ali Bey, 24 Şubat 1919, Ayvalık)
9
Ali Sansür ve ağabeyi Hüseyin Önen
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Hasan Basri Çantay ertesi gün (27 Mart 1919) tarihinde Armutova’ya yani Gömeç’e hareket eder. O dönemde bölgede yaşayan halk yalnız düşmanla uğraşmaz. Eşkıyalık faaliyetleri yapan Rum ve Türklerle de uğraşacaktır. Şaki olarak nitelendirdiği Rahmi’ye yakalanmadan Gömeç’in arkasından Karaağaç’a varır ve buradan Pelitköy’e geçer… Pelitköy’de Mehmet Cavid Bey’in akrabaları ve hemşerisi olan Burhaniye Ziraat Bankası memuru Emrullah Bey ile bir araya gelecektir. Hasan Basri Pelitköy’de 9 gün kalacaktır. Burhaniye’den tüccar Hacı Tali Bey’in daveti üzerine 5 Nisan 1919’da Burhaniye’ye geçecektir. Hacı Tali Bey çarşı içinde bir odasını Hasan Basri’nin kalması için düzenler ve ona elleriyle yemekler taşır. Kendi vatanında sürgün ve kaçak durumunda yaşayan Hasan Basri içinde bulunduğu durumdan rahatsız olur. Burhaniye Kaymakamı genç bir Türk olan Salim Özdemir’dir.(**) Bir gece Salim Özdemir, müftü hoca Mehmed Bey ve Hacı Ali Bey bir araya gelir. Kurtuluşu konuşurlar. (*) Hasan Basri Çantay’ın kitabında Sansör lakabıyla anılan Ali Bey, Sayın Yusuf Akgül’ün yazısında Sansür Ali olarak geçmektedir. Hasan Basri kitabında sansürü de “Sansör” diye yazmaktadır. Sansür Ali’nin lakabı sonradan soyadı olacak ve 150 Evler Mahallesinde bir caddenin adı Ali Sansür Caddesi olacaktır.
(**) Salim Özdemir daha sonra Balıkesir valisi olmuştur.
v. Balıkesir’e geçiş… Hasan Basri için Burhaniye günleri çok sıkıntılı geçer. Eli kolu bağlı olmaktan, ailesini düşünmekten bir ara intihar etmeyi düşünecek kadar sıkıntıya girecektir. Hacı Tali Bey’in kendisine kalması için ayarladığı odasında neredeyse hapis günleri yaşayan Hasan Basri’nin esareti, odasına ansızın giren Haşim Bey ile sona erecektir. Hasan Basri dostları tarafından Balıkesir’e kaçırılacaktır. 9 Nisan 1919 tarihinde Balıkesir’e yola çıkarlar. Yaylı bir arabaya yükledikleri barutu kaçırmaktadırlar. Yolda rastladıkları jandarma kontrollerini Haşim Bey ustalıkla halledecektir. 10 Nisan 1919 sabahı Balıkesir’de bir eve yerleştirilen Hasan Basri burada ev halkıyla hiç temas kurmadan gizlice yaşar. Dışarıyla ilgili tek bağlantısı o yok diye kayınpederi Sarfaklarlızade Hasan Abid Bey’in kendisine getirdiği Ses Gazetelerinin nüshaları olmuştur. 17 Nisan 1919 tarihinde Balıkesir mutasarrıfı Hasan Vassaf Bey görevden alınır ve yerine genç Ahmed Hilmi Bey atanır. Hasan Basri bu genç mutasarrıftan emin olduktan Balıkesir’de gizlendiğini, fakat onu zor durumda bırakmayacağını ve gizlenmeye devam edeceğini bir haberle genç görevliye iletir. Balıkesir’de Hasan Basri’nin peşinde birçok grup düşmüştür. Osmanlı yanlısı Türkler, Rumlar, İngilizler ve ajanları, İngilizlerin mümessilleri, daha önce dağda eşkıyalık yapan, afla şehre inen çeteci Ahmed Anzavur ve adamları onun peşindedir. Başına 600 Lira ödül konulmuştur…
10
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
vi. İzmir’in işgali haberi… Hasan Basri sık sık yer değiştirerek yakalanmaktan kurtulduğu, fakat durumundan da çok rahatsız olduğu günlerde Balıkesir’e İzmir’in işgal edildiği haberi gelir. 15 Mayıs 1919 akşamı durumu konuşurlar ve Balıkesir’de derhal Müdafaa-i Milliye Cemiyeti teşkil edilmesine karar verilir. Hasan Basri Balıkesir’de görevli devlet memurlarını zor durumda bırakmayacak şekilde Kepsut ve Dursunbey havalisinde teşkilatlanma işini üstlenecektir. O günler de dahi Balıkesir’de çıkan Varnalızade İsmail Hakkı Bey’in gazetesi olan Söz’de “Huzni” mahlasıyla dönemin durumuna uygun şiirleri yayınlanacaktır. Yine o günlerin olayları için şu görüşü kitabında bildirmekten geri durmayacaktır: “Kuvay-i milliyyenin kuruluşundaki temevvucata ve onlaraait hatıralara elimden geldiği kadar, temas etmemeye çalışacağım. Ancak, şu kadarına işaret edeyim ki o zamanlar her ağızdan çıkan muhtelif sesler vardı. Bugün her şey bittikten ve her tehlike geçtikten sonra hamiyyet ve vatanperverlik dellallığına kalkışmak isteyen dar kafalı ve küçük ruhlu bazı zübbelerin o kara günlerde aldıkları menfi tavırları, vaz’iyyetleri o kadar iğrençdi ki? Eğer memleket onların, o beyinsizlerin dileğine göre yürümüş olsaydı vatanda ne milli müdafaa vardı, ne Türklük, ne istiklal!” sf:31
vii. Kepsut’a geçiş… Hasan Basri 20 Mayıs 1919 günü gece yarısı Kepsut’a geçer. Tanınmamak için çeteci gibi giyinmiştir. Kepsut nahiyesi müdürü Emin Bey tarafından Sıtma Pınarı mevkiinde karşılanır ve Emin Bey’in evlerine geçerler. Burada birkaç gün evde kalıp güvendiği kişilerle durum değerlendirmesi yapan Hasan Bari artık köyleri dolaşmaya karar verir. Hasan Basri artık ne gazetecidir, ne öğretmen ne fıstık tüccarı: “Omzumda ağır bir İngiliz mavzeri, belimde kama, bomba, göğsümde kat, kat fişenkler, durbin. Her gitdiğim köyde açıkdan hitabeler veriyordum.” Sf:32 Hasan Basri günümüzde Tekkeışıklar Mahallesi olarak anılan Tekke Köyünde örgütlenmektedir. Tekke Köyünde Hüseyin Ağanın evinde kalırken geceleri toplantıları İnebey Türbesi(*) önünde yapar. Balıkesir’le sürekli haberleşen Hasan Basri bu görevi Deli Mehmed adında bir yiğitle gerçekleştirmiştir. Balıkesir’de aile dostları Osman Bey ile yazışmaktadır. Bu haberleşmeler esnasında 30 Mayıs 1919 tarihli yazışmada Ayvalık’ta Ayvalık Taburu Kumandanı Ali Bey’in (Çetinkaya) düşmana ilk kurşunu sıktığını öğrenir: “30 Mayıs1919’ da (Osman) bey merhumdan mühim bir mektub aldım. Bu mektubda “Ayvalık Taburu” kumandanı (Ali bey) in dun Yunanlılara ilk milli kurşunu atdığını, Ayvalık cebhesinde Yunanlıları bozduğunu tebşir ediyordu. Bu kahraman ve kurtarıcı kurşunun şerefine efelerle candan bayramlar etdik. (Bu Ali bey meşhur Ali Çetinkaya bey merhumdur)” sf:33
11
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
(*) İnebey Ayni Ali Bey olarak da anılmakta Yıldırım Beyazıt Hanın ordusunda sancaktar olarak Ankara Savaşı’na katılmıştır.
viii. Hasan Basri Çantay’dan Durum Değerlendirmesi… Bir tarafta Osmanlı’nın Damat Ferid Hükümeti, diğer tarafta Balıkesir’deki ecnebi mümessil, olanca kuvvetleriyle Milli Müdafaaya mani olmaya çalışmaktadır. Yunan birlikleri kuzeyden güneye, batıdan doğuya bütün güçleriyle kasıp kavurarak ilerliyorlardı… Bütün bunlar olurken imanlı halk müdafaa teşkilatının ilk birliklerini oluşturmuş ve bunları 5 Haziran 1919 tarihinde Akhisar cephesine yollamıştır. Yunan kuvvelerinin teslim aldığı Akhisar, Menemen ve Manisa’dan, Akhisar cephesi 10 Haziran 1919 tarihinde geri alınmıştır. Yeni kuvvetlerle güçlenen Yunan ordusu Kırkağaç ve Bergama’da ilerleme sağlayınca, Akhisar’da çarpışan Balıkesir evlatları Bergama’ya gelir. Bergama cephesinde Hamid Çavuş’un ihaneti yüzünden başarı sağlanmazken, Soma, Akhisar ve İvrindi cephesini tutan Balıkesirliler işgalin sonuna kadar burayı ellerinde tutmayı becermişlerdir… Balıkesir kuvvetlerine Balıkesirli Kemal Bey(*), harp miralayı Kazım Bey(**) komuta edecektir. Ayrıca kısa zamanda Balıkesir müdafaa-i hukuk kongresine geniş katılımlı bir toplantı yapılmasına karar verilir. Kongre 28 Haziran 1919-13 Temmuz 1919 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Kongrede birçok konu konuşulurken, katılımcıları sevindirecek şu hadise de dile getirilir: “Anafartalar kahramanı (Mustafa Kemal Paşa) isyan etmişdir. Anadolu’da milli bir vahdet ve hükümet te’sisine çalışıyor.” Sf:35 Kongreye katılamayan Hasan Basri’ye kongre sonrası Balıkesir’e dönmesi emir olunur. Kepsut’tan yola çıkarak Balıkesir’e gelen Hasan Basri akşam olunca toplantı için Sultani Mektebine (Lise Binası) geçer. Burada Kazım (Özalp) Bey, Mutasarrıf Hilmi Bey, Köprülü Hamdi Bey ve Gönenli Efe Osman Bey bir araya gelir. O akşam Sivas Kongresinde Balıkesir’i temsil etmesine karar verilir. Fakat peşine İngiliz mümessilin hafiyeleri düşünce iki hafta değişik evlerde Balıkesir’de kalıp tekrar Kepsut’a döner. Ne 4-13 Eylül 1919 tarihlerinde yapılan Sivas Kongresine ne 3. Balıkesir müdafaa kongresine katılabilir. Bu duruma iyice içerleyen ve kaçak yaşamdan bıkan Hasan Basri yanındaki silah arkadaşlarıyla beraber Balıkesir’e gelir. Artık durum Türkler lehinedir. Yaşasın hürriyet! diyerek özgürlüğün tadını çıkarır. (*) General Kemal Balıkesir’dir. (**) General Kazım Özalp, Balıkesir milletvekilliği yapmıştır.
12
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
ix. Hasan Basri’nin Ses Gazetesinden İktibas Yazılarında Ayvalık… 14 Kasım 1918 tarihindeki Rumlar mı Mazlum? yazısında Ayvalık’tan gönderilen Rum nüfusun 14.000 kişi civarında olduğunu, bunların 8.000 kişinin Balıkesir’e, 2.000 kişinin Bursa’ya, 5.000’e yakın kişinin de İzmir’e gönderildiğini belirtmektedir. Meclisi Mebusan toplantısında söz alan Amanoloidi Efendi’nin 550.000 Rum’un göçler esnasında katledildiği iddiasının büyük bir yalan olduğunu ve hatta vatandaşlarımızın(!) emniyet tertibi için yer değiştirmesi esnasında burunlarının dahi kanamaması için azami dikkatin harcandığını belirtmektedir. *** Ses’in Balya Muhabiri 12 Aralık 1918 tarihindeki yazmış olduğu bir haberde 28 Kasım 1918 tarihinde İkdam Gazetesinde çıkan bir habere göre Fener Rum Patrikhanesine çekilen bir telgrafta Ayvalık’tan Balya’ya gönderilen 25.000 Rum’un 18.000’nin telef olduğu yazmaktaymış… Hasan Basri durumu araştırır ve Balya’ya toplamda 587 Rum gönderilmiştir. Bunların 442’si Ayvalık’tan, 142’si ise Çanakkale ve Paşalimanı’ndan getirilmiştir. Burada iyi evlere yerleştirilen Rumlara bir de özel ihtimam gösterildiğini yazar belirtmektedir. Hatta Balya’ya gelen Rumlar buradaki rahatlığa alışmış ve buradan gitmek istememişlerdir… *** 2 Ocak 1919 tarihinde yayınlan Muhtekirler cezasız mı kalacak?(*) haberinde; Balıkesir civarında saylar 3.000 civarında olan eşkıyaların cezasız kalmaması gerektiğinden bahsetmektedir. Dağlarda yaşayan muhtekirlerle, şehirde yaşayan muhtekirler arasındaki farkın sadece silah olduğundan bahseden Hasan Basri, her iki kısmın da sonuçta hırsız olduğundan dem vurmaktadır… Özellikle Ayvalık’a çıkan sözde Salib-i Ahmer yani Kızılhaç heyetinin icraatını ifşa ettik diye Damat Ferid Paşa hükümetine ve yabancı mümessile şikayet edilmiş ve uzun süre kaçak yaşamak zorunda kaldık, demektedir. *** 13 Mart 1919 tarihinde neşredilen Kara İsa’nın Türk Memleketi Hiçbir Ecnebiye Verilemez. Hasan Basri yazısında Paris Konferansında Venizelos’un seslendirdiği Yunan tezlerinin ne kadar yanlış olduğunu belirtmektedir. Yunan tezlerine göre Ege Bölgesinin hemen hemen tamamı Yunanlıdır. Bu bölgede nüfus çoğunluğunun Türk ve Müslüman olduğunu belgeleriyle belirtmektedir. Sonra da Ayvalık özelinden Anadolu toprağının önemine vurgu yapmaktadır… “Acaba Yunanlılar memleketimizin her tarafında kaynaşan, memleketimizin ziraatına, ticaretine, irfan ve medeniyyetine hakim olan yüz binlerce Türkü göremiyorlar mı? Memleketimizin bütün livamızın kucakladığı türbeler, camiler, mescidler, tekkeler, medreseler, mektebler, imaretler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, dükkanlar, mağazalar,
13
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
köprüler, yollar... kimindir? Türkün mü, yoksa Yunanın mı? Hatta merkezine nisbetle çokluğu teşkil eden Ayvalık müsafirlerinin nesi, ne eseri, ne marifeti vardır? Evlerini tünetdikleri arazi bile Medine-i Münevvere vakfıdır!” sf:72 (*) Muhtekir: Vurguncu, stokçu, soyguncu… *** Hasan Basri Çantay Ses Gazetesinde 6 Mart 1919 tarihinde yayınlamış olduğu “Ayvalık Ahvali” isimli yazısını ve aynı nüshada bulunan diğer Ayvalık haberlerini aynen aktarıyoruz:
AYVALIK AHVALİ — Anarşi 6/Mart/1335 (1919) Evvelki pazartesi günü Ayvalığa gelen İngiliz siyasi mümessili kaymakam mösyö Şimit’in Bergama ve Ayazmand eşrafından üçer zat ile bütün İslam memurlarını “kaza kaymakamının resmi dairesinde” divana çekerek kendilerine karşı hazmedilemeyecek ağır bir nutuk irad etmiş olduğunu yazmıştık. Aldığımız tamamlayıcı bilgiye göre Şimit cenahları aynen şöyle söylemiştir: -Ey hırsız ve namussuz Türkler, biz sizi evvelce kabahatsiz sanıyorduk. Halbuki başta Enver’leriniz, Talat’larınız olmak üzere Almanya ile birleşerek medeniyeti kana boyadınız. Artık buralarda hakk-ı hayat ve bekaanız kalmamıştır. Burada bir alakanız yoktur. Bir haftaya kadar işler yoluna konacaktır. Enver’ler, Talat’lar öldü! Onlara peyrev olanların da başı kesildi! Burada bir Rum’un burnu kanayacak olursa cezanız pek ağırdır. Emval-i metruke yoktur. Herkese malları, mülkleri derhal iade edilecektir. Velev ki, müzayededen para ile almış olunuz. Bunları mal sahihlerine vereceksiniz. Aksi takdirde cebr kuvvetiyle teslim ettireceğim! Yağlarınız mağsubdur! Bunları da Hristiyanlara tevzi edeceğim! Yağlar katiyen harice çıkmayacaktır. Biz mösyö Şimit’in bir İngiliz siyasi mümessili sıfatıyla bu tarz-ı hakaretamizde söz söylemiş olmasına bir turlu inanmak istemiyoruz. Bu zatın içtimai terbiyece Avrupa milletlerinin çoğundan yüksek bulunan İngiliz milletine mensup olduğuna bile kani değiliz. Olsa olsa Şimit, Türk düşmanlığını kendisi için meziyet sanmış bir şahıstır. Türklerin masumiyetini, safveti ahlakiyyesini defalarca takdir ve itiraf etmiş olan memleketimizdeki İngilizler ve bilhassa amiral Galtrop ve mösyö Dikson cenahları bu tahkiratı elbette İngilizlere mal etmeyecek, Türk ve İslam düşmanı birinin müteassıb kafasından çıkan hezeyanlardan ibaret olduğuna hükmeyleyecektir. Fakat ne olursa olsun arkasına bir takım şımarık palikaryaları takarak şurada burada dolaşan ve masum Türk kalplerini zehirleyen bu adamı İngilizler menetmeli, hatta süratle cezalandırmalıdırlar.
14
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Vakıa mağlubuz. Bu, gayr-i münkerdir. Fakat hiç bir zaman hırsız ve namussuz olmadık. Bu sıfatlan, müsaadeleriyle, söyleyene iade ediyoruz. Türkler asırlardan beri ruh temizliği ile yaşamış, kimsenin bir habbesine dokunmamış, bilakis korsanlıkla yerleşenlere merhamet ve atıfet göstermiş büyük bir millettir. Eğer herhangi bir yerde hırsızlık ve namussuzluk yapılmış ise bu sıfatların onlara tevcihi lazımdır. Fakat mösyö Şimit bu gibi şahıslara da bu tarzda hitap ve itabda bulunmaya salahiyyetli değildir. Hamd olsun Türk milleti henüz ölmemiştir. O, tebaasından istediğini cezalandırabilir ve nitekim cezalandırmaktadır da. Mösyö Şimit’in değil Türklere, hatta Osmanlı unvan-ı mübareki altında yaşayan herhangi bir unsura veya efradından bir kısmına bile itabda bulunmasına dayanamayız. Mesela o havalide Muradilili Ahmed’i evinde katleden, Araplar civarında iki deveciyi cerh ve darp ederek ölümüne sebep olan, Dalkıran oğlu Osman’ı ayağından yaralayan, Ayazmand’a erzak götürmekte olan bir asker arabasına tecavüz, iaşe ambarına leylen girerek zahire ve zeytin sirkat, Kozaklı Ahmed’i bileğinden elini keserek ve alarak cesedini bırakmak suretiyle şehit eyleyen ve Şahu’nun evine girerek cerh ile parasını çalan... Rumların bile ecnebi bir kuvvetle cezalandırılmalarını çekemeyiz. Çünkü meydanda hakim bir hükümet vardır. O, bugün hareketsiz ve mukayyed ise de elbette bir gün eski hürriyetine kavuşacak, adaletin pençesinden kurtulmak isteyen bütün katil ve zalimleri terbiye edecektir. Türkler kabahatsizdir, masumdur. Bilhassa Balkan harbinde Yunanlıların canavarlıkları karşısında memleketini, servetini, yurdunu bırakarak İslam diyarına ve bu arada Ayvalığa sığınmış olan Türk muhacirler... Acaba daha dün ateşten, zulümden kurtulmuş olan bu zavallılar mıdır ki “Almanya ile birleşerek medeniyeti kana” boyadılar? Kaymakamlarının gafleti neticesinde divana çekilmek bedbahtlığına uğrayan Ayazmandlı, Bergamalı üçer kişi midir ki “Almanya ile ittifak etti de medeniyeti” bu hale getirdi? Hayatın bin çeşit ıstırapları, yaramaz vatandaşlarının bin turlu hırçınlıkları karşısında ezilen, fakat sebat eden küçük memurlar mıdır ki koca umumi harbi açtılar ve “medeniyeti kana” boyadılar? Biz doğrusu kaymakam rütbesinde bir zatin böyle yalınız insafsızca değil, aynı zamanda pek de mantıksız bir nutuk irad etmiş olduğuna hala inanamıyoruz.
≪Artık hakk-ı hayat ve bekanız kalmamıştır, burada bir alakanız yoktur≫! Mösyö Şimit’i afvederler amma, iradesine de gayr-i malik bir zat olarak tavsif edeceğiz. Bir milletin “hakk-ı hayat ve bekası” o milletin varlığı ile teayyün eder. Bugün meydanda bir millet, bir Türk milleti var mı, yok mu? Eğer yok derlerse müsaadeleriyle soracağız ki Çanakkale’de muazzam donanmalarınıza karşı arslanca sebat eden, senelerce boğazlardan geçmenize mani olan kuvvet ne idi? Kut-ul Emare’de sizi mağlup edenler kimlerdi? Demek, meydanda bir Türk milleti, hem kahraman bir Türk milleti vardır ve o Türk milletidir ki asırlardan beri medeniyetiyle, istiklaliyle, adaletiyle, izzet-i nefsiyle yaşamış, hatta bir zamanlar bugün galip mevkiinde bulunan bazı devletleri de ulüvv-i cenabiyle
15
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
himaye etmiştir. Bu millet yaşamayacak da hangi millet yaşayacaktır? Yunanlılar mı, Rum1ar mı? Hem bu sözü söylemeye Şimit cenahları nereden salahiyet almışlardır? Acaba “Sulh konferansı” Anadolu sahillerini Yunanlılara verdi de bizim haberimiz mi olmadı? Gerek mösyö Şimit ve gerek bütün cihan-ı medeniyet şuna kani olmalıdır ki bu havalide Türklerden başka hiçbir kuvvet icra-i hakimiyet edemeyecektir. Türkler “hak-ı hayat ve beka” larını — maazallah — tek bir Türk kalmayıncaya kadar müdafaada sebat eyleyecektir.
“Bir haftaya kadar...” acaba bundan maksat nedir? Ayvalık’taki İslam nüfusunun imhası mı kastediliyor? Zavallı Türk muhacirlerin sokak aralarında sürünmekte olmalarını mı murat etmişti? Öyle ise zehi adalet, zehi medeniyet!! “Bir Rum’un burnu kanarsa...” emin olunuz Şimit, Türkler vekaar ve temkinlerini hiç bir zaman bırakmayacaklar, intikam sevdasına tenezzül etmeyeceklerdir. Fakat onları kışkırtan palikaryalar bil iltizam Ayvalık’ta müthiş hadiseler çıkarmaya çalışıyorlar ve bunun müsebbibi de — bize yazılanlar doğru ise — zat-i aliniz bulunuyorsunuz!
“Emval-i metruke” yok mudur? Biraz izah edelim: Hatırlarda kaldığına göre sahillerde bulunan Rumları — harpten evvel — Yunanlılar memleketlerine davet etmişlerdi. Yeni Yunanistan’da bulunan Müslüman emlakini Rumlara verecekler, bu suretle hicret eden İslam nüfusu boşluğunu Rumlarla dolduracaklardı. İşte sahillerdeki hicret bizde bu suretle başladı. Bu, tehcir değil, bir hicrettir. Hatta böyle olduğuna Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya sefaretleri baş tercümanlarından mürekkep bir tahkik heyeti de tamamen kanaat getirmişti. Yunanistan’a giden Rumları biz zorla kovmadık. Onlar kendi arzu ve ihtiyarlariyle gittiler. Heyet-i tahkikiyyenin verdiği müşterek rapor üzerine Türk devleti ile Yunan hükümeti tarafından büyükelçi rütbesini haiz birer siyasi murahhas tayin edilerek emval ve emlakin mübadelesi meselesi düşünüldü ve bu da neticelenerek resmi bir protokol imzalandı. İşte bu suretle Türk hükümeti Ayvalık’taki bazı evlere İslam muhacirlerini yerleştirmişti. Ayvalık’a iskan edilen bu muhacirler şu beş, on sene içinde defalarca hicret derdine uğramış zavallılardır. Bir taraftan onların bıraktığı emval ve emlaki Rumlar alırken diğer taraftan işgal ettikleri yerleri de yine Rumlar mı alacaktır? Mamafih aczi ve zaafı kendisini her şeye serfüru ettiren kaza kaymakamı Osman Nuri bey mösyö Şimit’in arzusu vech ile zavallı muhacirlerin kollarmdan tutulup atılması karşısında seyirci kalmış, salib-i ahmercilere (kızıl haççılara) İslam emval ve emlakini — gözü önünde — yağma ettirmiştir! “Yağlarınız mağsubdur.” Acayip! Neden mağsub olsun? Ayvalık’ta birçok Müslüman tacir var. Onlar parasıyla dindaşlarından ve Hristiyanlardan yağ almışlarsa bu, bir gaspmıdır? O halde Rumların Müslümanlardan satın aldığı mallar hakkında da mağsubdur hükmünü vermek icap eder ki bu, İngilizlerin hiç de sevmediği bir nevi Bolşevikliktir! Aman memleketimize Bolşevikliği getirmeyiniz!
16
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
Kaza kaymakamı bey — Allah kahretsin — Şimit cenaplarının emri (!) mucibince kaza dahilinden yağ ihracını derhal yasak etmiştir! Hıristiyanlara tevzi vazifesini de ifa edip etmediğini bilmiyoruz. İhtimal buna da eyvallah diyecektir. Böyle zayıf hükümetin kafasına elbette herkes tüner. “Velev ki müzayededen...” İyi amma müzayededen bedelini vermek suretiyle mal alanların ne günahı vardır? Eğer meydanda bir suçlu varsa onu zahire çıkarmalı, cezalandırılmak üzere hükümete haber vermelidir. Yoksa hod behod yağmaya kalkışmak bir zulümdür. Biz büyük Britanya krallığı ve Hindistan imparatorluğu adamlarını böyle zulümlerden, haksızlıklardan tenzih etmek isteriz. Şurasını da ilave edelim ki bütün bu mülahazalarımız mösyö Şimit’in naklettiğimiz nutku hakikaten söylemiş olmasına göredir. Eğer, bize vaki olan ihbarat doğru değilse derhal tekzip edilmesini rica eder ve şu halde İngilizlere karşı olan muhabbetimizin sevki ile bu tekzibi de büyük bir inşirah ile derc edeceğimize söz veririz. Fakat böyle olmadığı takdirde, yukarıda da yazdığımız gibi, iki milletin samimi münasebetlerine bile dokunan bu nutuk sahibinin derhal işten menini muazzam İngiltere mümessillerinin ciddiyetinden bekleriz.
(Aynı nüshadan:) Yunan Salib-i Ahmeri (kızıl haç heyeti) namıyla Ayvalık’a gelen Yunan askerlerinin iştiraki ile mahalli Rumlar memurların ve Müslüman muhacirlerin evlerine hücum ve bütün eşyalarını ve paralarını yağma etmişlerdir. Memurlardan bir kısmı ailelerini bin müşkilat ile civar Türk memleketlerine göndermiş, fakat zavallı muhacirler sokaklar arasında dökülüp kalmıştır. İzmir’de çıkan Rumca Patris gazetesinden naklen Anadolu refikimizin yazdığına göre gecen pazar günü Ayvalık’ta büyük bir ayin-i ruhani icra edildikten sonra Yunan Kızıl Haçının hastanede tesisi merasimi yapılmıştır. Bu merasimde ahaliden bir cemm-i gafir ve kaza kaymakamı hazır bulunmuştur. Metropolit ve Prosilelos taraflarından hararetli nutuklar söylenmiş, Doktor Orfanidis tarafından mukabele edilmiştir. Bu münasebetle keşide edilen Yunan bandırası Rumların şiddetli alkışlarını davet etmiştir. Gece ziyafet verilmiş, bunun devamı müddetince bir bando müzika Venizelos ile Yunan Marşlarını çalmıştır! *** Dört gün evvel gece Ayvalık mal muavini Neş’et Efendi, hanesinde ondört yerinden bıçakla yaralanmak suretiyle Rumlar tarafından şehit edilmiştir. Merhum namus ve iktidariyle tanınmış genç ve çalışkan memurlarımızdandı. İşte Kızıl Haçın marifetleri! Fakat bu hal, bu rezalet devam edemez. Liva hükümetinin merkezi hükümete en müstacel telgraflarla vuku bulan işarları mateessüf cevapsız kalmaktadır. Meydanda bir hükümet kalmadı mı ya Rabbi! Ayvalık memur ve muhacirleri her gün, her dakika ölüme mahkûmdur. Bunlar canlarının kurtarılması için telgrafla müracaata bulunmuşlar, fakat merkezi hükümetten bir hareket eseri görememişlerdir.
17
Hasan Basri Çantay ve Ayvalık
Taylan Köken
*** Salib-i Ahmerciler ve hempaları tarafından Ayvalık hükümetinin de basıldığını teessürle haber aldık! Bereket versin ki kahraman nöbetçi bunların fena tasavvurlarına mani olmuştur. Ayvalık bir silah deposu halindedir. Salib-i Ahmerciler bütün Rumları silahlandırmıştır! Bugün Ayvalık bir Yunan memleketi vaziyetindedir. Kaza kaymakamı Osman Nuri — ki Bulgaristanlıdır — bunca aczine ve hainliğine rağmen hala yerinde tutulmaktadır. Gelecek nüshamızın intişarı zamanına kadar kaldırılmadığı takdirde onun hakkındaki şikayetleri bütün delilleriyle izah edeceğiz.
KAYNAKÇA: 1-) Hasan Basri Çantay – Kara günler ve ibret levhaları –Ahmed Sait Matbaası-1964 2-) Mesut Düzce - Hasan Basri Çantay’ın Kişiliği – Dicle Üni. İlahiyat Fakültesi.2010 3-) Nesimi Yazıcı – Hasan Basri (Çantay) ve Ses Gazetesi 4-) Orhan Gürsu – Hasan Basri Çantay: Bir Psikobiyografi Denemesi –Ekev Dergi.2015 5-) Mustafa Koç - Bir Aktivist Olarak Hasan Basri Çantay –Balıkesir Ü. İlahiyat Fak.2014 6-) Fazıl Gökçek – Mehmet Akif ve İstiklal Marşı -2015 7-) Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu / Milli Mücadele’de Din Adamları ve Atatürk / www.tarihtarih.com 8-) Yusuf Akgül’e www.zeybekajans.com adresindeki değerli yazıları için teşekkür ederim. 9-) www.tr.wikipedia.org
10-) www.kepsut.bel.tr 11-) www.bookzz.org
Taylan Köken -2016
18