10 minute read

ve Alfabe Meselesi

ıs. AHMET BAYTURSUNOGLU BAKÜ TÜRKOLOJİ KURULTAYI V E ALFABE MESELESİ

a) Ahmet Baytursunoğlu: Ahmet Baytursunoğlu, 28 (IS) Ocak 1873 tarihinde, Torgay vilayetine bağlı Tosun ilçesinin köyünde doğmuştur. 1886 tarihinde, Kazak-Rus okulunu bitirmiştir. 1891-1895 yıllarında ise, Orenburg Kazak Muallim Mektebinde okumuştur. Eğitim hayatını bu şekilde noktalayan Baytursunoğlu. bir yandan eğitim meselelerine kafa yorarken, diğer yandan da milletinin siyasi geleceğine kafa yormuştur. Bunun neticesi olarak, ilk sürgünle 1910 yılında tanışmıştır. Baytursunoğlu, 18951909 yılları arasında sadece aktif öğretmen olarak değil, bir nevi inkılapçı gibi çalışmıştır (Jl:>KyaHhıw6eKoe, 2006 c. 3-4). 1909 sonrası, özellikle l Temmuz 1909'da tutuklanmış. 21 Şubat 1910 tarihine kadar Semey'de bulunmuştur. 19101917 yılları arasında ise, Orenburg'da kalmıştır. Burada, edebiyat, pedagoji, dil ve tercüme işleriyle uğraşmıştır. İlk eserlerini burada vermiştir. Ayrıca, adı ile özdeşleşen ve 1913-1918 yılları arasında yayınlanan Kazak gazetesini de yayınlamıştır (.D.>1<yaHbill16eKOB, 2006, c.6; 6ai1TVpCblHOB, 1991,c. 3 An,11aM>Kap, 2002, c. 202-203). Milletinin bilinçlenmesi için gece gündüz çalıştığı gibi, çıkardığı Kazak gazetesiyle de, her türlü gelişmeden onları haberdar etme gayreti içinde olmuştur. 1916 Kazak-Kırgız

isyanı döneminde ve Şubat ve Ekim 1917 ihtilalleri sonrası da faal rol oynayan Baytursunoğlu, ihtilali yapanların her geçen gün kendi kadrolarını oluşturması neticesinde, birçok

Türkçü aydın gibi, önce takibata alınmıştır. 1917 sonrası gelişmeler neticesinde, Alaş-Orda (Hypnei<icoe, 1995) hareketi, Kazak bozkırlarında bir hayli etkili olduğu gibi, Haziran 1919'da Baytursunoğlu, Lenin ve Stalin ile görüşmek üzere Moskova'ya gönderilmiş, nitekim bu görüşme 10 Haziran tarihinde gerçekleşmiştir. Burada bir nevi Kazakların özerkliği kabul edilmiştir 0:J;>KyaHbıw6eKOB, 2006, c. 12). Yine muhtemelen burada kendilerine Alaş hareketinden ayrılmaları teklif edilmiş olmalıdır ki, Baytursunoğlu ile birlikte M. Dulatov, J. Aymautov ve M. Cumabayev partiden ayrılmışlardır (11cMaKoea, 2002, s. 139). Baytusunoğlu, edebi kitapları yanında siyasi kitapları ile de dikkat çekmektedir. Özellikle Sivrisinek (1911); Kırk Misal (1909); 23 Ağıt (1926) gibi telif eserler yanında, Rus edebiyatından tercümeler de yapmıştır. Bunlar arasında meşhur fabl yazan Knlov, Lermantov, Puşkin ve Nadsona dikkat çekmektedir. Baytursunoğlu, eğitim ve Kazakların eğitim seviyesini yükseltmek için alfabe ve okuma kitapları yazmış, üniversitede de görev almıştır. Kazak memleket üniversitesi direktörünün 15 Ekim 1928 tarihinde 14 numaralı emriyle Kazak Dili ve Edebiyatı profesörü olarak göreve getirilmiştir. Burada 2 Haziran·ı929 tarihinde tutuklanıncaya kadar çalışmıştır (6ai<TypcbIHVnbı, 2005, s.13). Baytursunoğlu'nun tutuklanması ve mahkeme tutanaklarının bir kısmının da yer aldığı belgelere baktığımızda ise, binlerce aydın gibi, o da, tek bir ithamla, karşı devrimcilik suçu ile suçlanarak idam edilmiştir. Bu bir nevi aynı şablonun

bütün milliyetçilere uygulanmasıdır. Zaten, biz daha önce Stalin devri kırgınlarına dair yaptığımız bir başka çalışmada da bu hususları ifade etmiştik (AlllHHH vd., 2002, 177-194: Şimşir, 2005, s. 188-192). Alaş hükümeti içinde de etkin bir yere sahip olan Baytursunoğlu, hiçbir görevden yılmadan çalışmıştır. Ancak bu çalışmaları birilerinin hoşuna gitmediği için yapılan takibatlar sıklaştırılmış ve birçok aydının başına gelenler onunda başına gelerek, kurşuna dizilmiştir.

b) Bakü Türkoloji Kurultayı (26 Şubat-6 Mart): 19. yüzyılın sonlarında başlayan Sovyet mahkumu Türklerin uyanış mücadelesi, 1900'lü yılların başından itibaren yapılmaya başlayan toplantılarla hız kazanmıştır. 1906 yılından itibaren başlayan bu toplantılar, bazen mahalli, bazen de bütün Rusya mahkumu Türk topluluklarını içine almıştır. Bakü Türkoloji Kurultayı öncesi yapılan hemen hemen bütün toplantılar, Türklerin siyasi ve kültürel geleceklerinin tartışıldığı toplantılar olmuştur, ancak bu kurultay, bir nevi Türkçe konuşan ve bu sahada araştırma yapan Türkologları bir araya toplaması bakımından dikkat çekmiştir. Hatta, bu konuda Azerbaycanlı ünlü tarihçi Cemil Hesenli Bakü Kurultayını, daha önceki kurultaylar Rusya Müslümanları kurultayı gibi geçirilmişse, Bakü Kurultayı bazı cihetleriyle ilk beynelhalk Türk kurultayıdır. Kurultayın bu adla geçirilmesi Türk milliyetçiliğinin İslam ümmetçiliği üzerinde tarihi zaferi, asrın başlarında başlayan siyasi, milli gelişmelerin milli neticesidir (Hesenli,l 999, s.11) şeklinde yorumlamıştır. Başta Azerbaycan olmak üzere, Türkiye, Türkistan Türk cumhuriyetleri, Tataristan, Kırım, Sihir, Altay, Rusya, Almanya, Avustralya gibi ülkelerden katılımcıların olduğu

Kurultay' da, Türk tarihi, dili, medeniyeti, yeni Türk alfabesi gibi hususlarda ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Nitekim bizim de bugün tebliğimiz olan alfabe meselesi hususunda 35 kadar tebliğ sunulmuş ve tartışılmıştır. Hatta, QYeni Türk Alfabesi" için yapılan oylamada 101 oy lehte, 7 oy aleyhte 7 oy da çekimser olmuştur (Hesenli, 1999, 11). Sovyetler bu Kurultayı çok yakından takip etmiştir. Zira bu Kurultaya Sovyet mahkumu Türk topluluklarından katılanların büyük çoğunluğu, özellikle 1937-1938 kızıl kırgın döneminde, karşı devrimcilik suçu ile suçlanıp kurşuna dizilmiştir. Kongreye Kazakistan adına katılan beş delegeden biri olan Ahmet Baytursunoğlu aynı zamanda heyetin de başkanlığını yapmıştır. Bu Kurultay ve Baytursunoğlu hakkında bir tebliğ hazırlayan Ferhat Tamir, muhtemelen elindeki yetersiz belge ve kaynaklar dolayısıyla yüzeysel bir tebliğ hazırlamak zorunda kalmıştır. Bu tebliğde Baytursunoğlu'nun Bakü Kurultayında sunduğu tebliği baz alarak, burada gördüğü hususları ifade etmiştir (Tamir, 1999, s. 115-119). Baytursunoğlu, kongrenin bazı komisyonlarına üye olduğu gibi, alfabe meselesi hakkında da görüş bildirmiş, Latin alfabesine de şiddetle karşı çıkmıştır. Biz burada onun gerek burada, gerekse daha sonra Akmescit'te sunduğu ve basılan tebliğleri ışığında alfabe meselesine bakışını değerlendireceğiz.

b) Alfabe Meselesi

Bu Kurultayın en önemli meselelerinden biri alfabe meselesi olmuştur. Bu hususta Baytursunoğlu da fikirlerini şu şekilde ifade etmiştir. Öncelikle meselenin ilim ve çalışma yönlerinin olduğunu beyan etmiştir. Nitekim Latin alfabesini alalım diye ısrar edenlere, karşı Arap alfabesini

savunarak, Latin alfabesinin bir mecburiyet haline getirilmesine karşı çıkmıştır. Alfabenin dilin temel seslerini gösteren işaretler olduğunu ifade ederek. sesin bol oluşu, okumanın kolay oluşu, aletlere yerleştirilmesinin kolay ve uygun oluşu bu alfabenin iyi olduğunu göstermektedir demektedir (Bai<TypcblHOB, 1991, s. 325). Bu giriş cümlelerinden sonra, bu meselenin tarihine de inen, Baytursunoğlu, harf meselesinin ilk defa Azerbaycanlılar tarafından ortaya atıldığını, bunların ve bu düşüncedeki Kazakların kendilerini modernci olarak ifade ettiklerini (Bai<TypcbIHOB, 1991, s. 325) belirttikten sonra, teknik yönden de şu tesbiti yapmaktadır. Arap harflerini yazı makinelerine iki türlü yerleştirmenin mümkün olacağını ifade ediyor. Bunlar, Rus harfleriyle birlikte veya müstakil (Bai<TypcblHOB, 1991, s. 326). Türk milletinin neredeyse, % 90'ının Arap alfabesi kullandığı ve bu alfabe ile mektep ve medeniyetlerinin oluştuğunu belirten Baytursunoğlu, Mektep ve Medresesi olan bir alfabeyi bırakıp, ikinci bir harfi almak kolay bir iş değil, bu işin birden olması için zaman ve para lazım. Sonra, iki harfle birlikte okuma yazma işleri gerçekleşmeli, basılanlar iki dilde olmalı. Bundan dolayı para ve güç lazım. Bu durum sadece

Kazaklar için değil, tüm Türkler için aynı. Latin harflerini birden alıp, birden onu kullanmak için para ve güç gerekmektedir. Hemen bulunabilecek böyle bol para ve güç Türk halkında henüz yoktur. Öğretmenlerin herkese Latince öğretip, matbaalardaki kitapları değiştirmek, Latince basmak gerekmektedir. Herkese Latince öğretip, kitapları basmak, belki on günlük iş, ama on milyon para bulmak gerek. Bu para olmadığı için, harfleri değiştirmek kolay bir iş değildir. Onun için

at üstünden bakarak bu meseleyi çözemeyiz. Hele şipşak hiç olmaz, çünkü ciddi meseledir (Baı:fTVPCbIHOB, 1991, s. 326). Baytursunoğlu'nun düşüncesine göre; 1) Dil sedalarının sayısı kaç? 2) Hangi (alfabe) ile yayılan veya yazılan söz kolay okunur? 3) Hangi (alfabe) ile yazmak kolay olur? 4) Hangi (alfabe) basım için uygundur? 5) Hangi (alfabe) öğrenmeye uygundur? 6) Hangi (alfabe) göz rahatlığı yönünden uygun? (BaifTVPCblHOB, 1991, s.327} Tarihi süreci de değerlendiren Baytursunoğlu, 16. yüzyılın sonlarında baskı için düşünülmüş, ancak bunu Arapların kendisi yapmamıştır. Bu işle uğraşanlar da, Arap harflerini bilmedikleri için, neyi alıp neyi bırakacaklarını düşünemediler. Netice de şu sonuçlar ortaya çıkmıştır: 1) Yazıda derlenip yazılmış 2-3 harf bölümü, onları küme türünde harf grubuna ayırarak, baskı işaretini yapmıştır. Mesela lj iki harfle kurmak yerine lj yazı türündeki kümesine alıp, kendi üzerine lj işaretini almıştır. Lmj de de lmj edip üç harfle kurmak yerine, oda kendi üzerine lmj işaretini almıştır. 200 kadar baskı işaretinin 25 i gereksiz işaretler olmuştur. Bunları çıkardığımızda baskı işareti 150'ye düşer. 2) Harflerin hududunu ayırma yerinden bölmeden, önceki harfin sonu bölünüp, diğer harfin başına katılmış, sıradaki harfin forması birkaç türe düşmüştür. 3) El yazısında harfin yol çizgisinden yukarı yada aşağı durmasını, her türlü durumunu harf diye bilen, onlar için de ayrıca baskı işareti yapmıştır.

4) Söz sonunda elin rahat gidişinden, harf sonunun uzamasını bilmeyenler, bu durumu da, ayrıca işaret diye, farklı baskı işareti yapmıştır. Matbaa harfi Müslümanlar arasında bu şekilde yayılmış ve 19. yüzyılın sonlarına kadar düzelmemiştir. 1882 yılında Petersburg'da Kırım Tatarı İlyas Burayanski, Kazan' da Galyaskar Kemal ile Yuzeulı, bazı harflerin türünün İtalyanlar tarafından yapıldığı şekilde değiştirmişler, baskı işaretlerini yapmış, baskı işaretlerinin sayısı azalmış, bu sayı 150'ye düşmüştür. Daha sonraki çalışmalarda sayı 110-lQQ'e kadar düşmüş, 1907'de, İtalyanlar bozuk yerleri düzeltmek istemişlerdir. Bu konu da, Alparulı ve Rahmankulı çalışmışlardır. 1921-1922'de İdriulı Muhambet, son olarak da, 1924-1925 tarihinde, Burnışulı ile Tokayulı uğraşmışlardır (6ai1TypcbıHoB, 1991, s. 331-332). Muhtemelen Sovyetlerin telkiniyle, Tataristan İlimler Akademisi Türk topluluklarından, alfabe meselesine katılmış kişileri davet ederek, bir hafta süren bir toplantı yapmışlar ve; 1) Arap alfabesine Avrupa acısından bakarak hazırlanan planlar; 2) Arap alfabesinin kendisine göre düzmece planlar; İlk maddeye göre plan yapanlar; Damey, Haritonlular, Kasen, Kali, Tayır, Moldaşulı. Bunların planlarında Arap harfinin biçimi Avrupa harfinin biçimine benziyor. Düşüncelerince, harfler yazıda bütün olsa da, basılırken parça parça olmaları lazım. İkinci maddeye göre plan yapanlar; Bernoş, Alpar, İdris, Tokay, Ormanşılu'nın planları aynı olduğundan birileriyle ayrılmış yerleri vardır. Burnuşılu'nun planı, harfin baş durumu ile ayrı durumunu alıp, ikisini yaklaştırıp zorlaştırdığından, eski baskıdan farksız olarak düzletilmiştir. Alpar,

İdris, Tokay ve Şarapolu'nun planları ise harfin durumu ile yapılmıştır. Ormaşulı'nın planı Arap harflerini temel almış, sadece noktaları harfle birleştirmiştir. Noktalar birleştiği için, harfin biçimi yadırganmış görünüyor. Bu plan ciddiye alınmamıştır. Sovyet'in çıkarmış olduğu karar ise şu noktalardan oluşmaktadır: l) Harfin, sadece bir simayı aldığı okumak, harcı, baskı işleri, harf koymak, yazı makinelerini yapmak taraflarından kolaylaştırma olduğu için, Türk-Tatar halklarının kullandığı Arap harfleri baskıda bir sima ile olmalı. 2) Bir simaya harfin parçalanmamış, sadece resmi alındı. 3) Bir simaya alınmış harf resmi sözün başında da, ortasında da, sonunda da, nasıl harfle beraber olursa, halkın gözleri alışmış olan durumuna mümkün kadrolu yakın olmalı. 4) Baskı işine uygun olması, harflerin yerlerine hacimli, budamasız olmalı, ve 14 büyüklüğünde çoğalmaması lazımdır. 5) 1927-28 okul kitapları bir şekille basılmalı. 6) Bir simalı, harf baskı evlerine dağıtıldıktan sonra, gazeteler, dergiler, kitaplar da aynı simalı harflerle basılmak zorundadır. 7) Kara halkın bir simalı harfe değiştirme yolunu kolaylaştırmak için harflerin söz sonundaki türlerini birden değil, yavaş yavaş bırakmalıyız, ama bir yıl içinde harf gözden kaybolarak, yerini bir simalı harfler almalı. 8) 1928 yılı başından başlayıp Tatar ve Kazak baskılarında bir simalı harflere değiştirmelerimiz bitmeli.

9) Tatarlar ile Kazak baskıları için 4. simalı harf koymak şimdiden durdurulsun. 10) Yazı makineleri için şimdiden bir simalı harfler kullanmalı 11) Okullardaki el yazıları aynı simalı harflerin durumundan uzaklaşmaması lazım. (6ai1TypcbıHoe, 1991. s. 337)

Bu maddeleri saydıktan sonra, bunun faydalarını da şu şekilde sıralamaktadır: 1) Harf yapmak işi azalıyor. 2) Harf dizmek işi kolaylaşıyor 3) Yazı makinelerini iyileştirmeye yol açmıştır, 4) Okuma işini kolaylaştırıyor, 5) Başka makine ile yapılmış baskı işlerinin de faydası olabilir (6aı7ıTypcbıHoe, 1991. s. 337-338).

Daha sonra zaman içinde harf sayısının azalması hususunda tespitlerde bulunan Baytursunoğlu, sayının azalmasının kolaylıklarından bahsettikten sonra, şu tespitlerde bulunmaktadır;

Latin alfabesinde harf büyüklü küçüklü olur. Latin harfleri baskıya tamamen hazırdır. Bunun sebebi, Avrupa memleketlerine hazır oluşudur. Bize ise hazır değildir. Türk toplulukları, her şey hazır olsa bile şu sebeplerden faydalanamaz. % 25-30 değiştirilmiştir. Latin harfleri değiştirilmeden alınamaz. Tabii, makineler de değişmemiştir. Böyle durumda alabiliriz. Bunun anlamı, değiştirmeden hiçbir yazı makinesini, hiçbir harf toplama makinesini kullanamayız.

Durum bir taraftan bu iken, diğer taraftan, Türk topluluklarının şehirlerindeki baskı evlerinde değiştirilmeyen Latin harflerini yeteri kadar bulamazsınız. Kızılorda'yı şöyle

koysak, Kazan, Ufa, Taşkent, Semarkant şehirlerinde de bulamazsınız.

Azerbaycanlı, Latin milliyetçileri Latin harfli alfabe yapmış, basmak istediği zaman, hiçbir yerde Latin harfini bulamamıştır. Başka yerden yaptırmış olsa idi 5-6 ay geçerdi. Harf geldiği zaman da harf dizebilecek insan bulamamıştır.

Çok eskiden gelen Latin milliyetçileri var, yetişmiş kent medeniyeti var, sanatı, mesleği var, ancak Azerbaycanlılar alfabe ile basmak için öyle zorluklar çekerler ki, başka Türkler, özellikle kazakların hazır olması beklenemez ( Ba>iTVpcblHOB, 1991, s. 333).

Sonuç olarak, Latin harfini isteyen milliyetçiler iki harfi karşılaştırdığı zaman, Arap harflerini eski İtalyanların bozduklarını almış, düzeltilmiş harfleri ise kasten almamışlardır. Latin'e geçildikten sonra faydası çok olsa da, Arap harfinin düzeltilmesi gerekse de, Latinle beraber olacağını ifade etmek mümkün değildir. Arap alfabesini düzletmek için yapılacak masrafla, Latin harfine geçmek arasındaki sıkıntı aynı olamaz, bu milyon kat eksik olacaktır.

Temel sonuçları ise şu şekilde sıralamaktadır; 1) Arap harfi Latin harfine göre yazma ve okumada daha kolay olabilir. Bunun tahlili insanların günlük işlerinde faydasına olur. 2) Okuma yazma öğrenmek açısından, Arap harfinin rahatlığı Latin harfinden fazla olur. 3) Baskı işinde Arap harfinin etkisi Latin harfinden düşük, ancak yenisi fazla. 4) Makinelere yerleştirmeye Arap harfinin yenisi Latin harfinden fazla, eskisinin yerleştirilmesi de iş gördürür.

5) Arap harfinin harfleri Kazak dilinin seslerine yeterli, imlanın nasıl olması hususuna da uygun. İmlası ko·lay, toplum içinde rahat (6ai'ıTypcbıttoe, 1991, s. 335).

Bu şekilde, iki harfi karşılaştırdığımız zaman, harfi değiştirme meselesinin çözümü için yer yokluğunu gösteriyorlar. Bu gibi düşünenler, zamanlarını boşa geçirseler de, onu meşgalelerin uğraşı gibi boş hayal diye düşünüyoruz.

Alfabeyi düzeltmek, imlayı düzeltmek gibi hususlarda son defa yapılmış işler başarılı olmuş, bu yüzden biz Avrupa, Amerika halklarının üzerindedir. Harfleri sanat aletlerine uyarlamak yüzünden de, onların daha da büyüteceğine inanıyoruz.

Böyle olduktan sonra, zaten az olan gücümüzü gereksiz işlere göndermeden, başka önemli işlere göndermemiz doğru değil mi?

Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz, Ahmet Baytursunoğlu Bakü Türkoloji kurultayında ifade ettiği cümlelerle, Türk dünyasının bir anda alfabe değiştirmesinin teknik ve maddi sebeplerden dolayı mümkün olmadığını vurgulamıştır. Çünkü para bulmak gerçekten önemli bir husustur. Kaldı ki, benzer sıkıntıyı bugün de görmekteyiz. Çünkü mesele değiştirdim demek değil, mesele sağlıklı bir şekilde hayata geçirmektir. Bu sıkıntılar, o gün itibarı ile geçerli sebeplerdir. Kanaatimizce, burada siyasi bir kaygı ya da tutuculuk yok, sadece yetersizlikler vardır. Baytursunoğlu da bunu açıkça ifade etmiştir.

This article is from: