Marksist Bakış 8

Page 1

MARKSIST BAKIS Yýl: 2- Sayý: 8

www.bolsevik.org

Fiyatý: 1.5 YTL

Akýntýya Karþý ÖRGÜTLEN! . Bir Dönem Analizi: Kritik Bir Döneme Girerken . Laik Cephecilik: Bir Hegemonya Projesi . Nepal’de Tarih Yazýlýrken Devrimci Durum Analizi . Anarþist Özgürlük Miti . Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu (V.Ý.Lenin)


8. Sayýdan Merhaba, Danýþtay 2. Dairesine 17 Mayýs günü düzenlenen saldýrýda bir yargýcýn ölmesi ve dört yargýcýn yaralanmasý gündeme bomba gibi düþtü ve derin bir siyasal bunalýmýn doðmasýný yol açtý. Saldýrýnýn hemen ardýndan Cumhurbaþkaný, Danýþtay Baþkaný, Genelkurmay Baþkaný ve CHP Genel Baþkaný'nýn açýklamalarýnýn yanýsýra Anayasa Mahkemesi, Yargýtay ve Danýþtay'ýn ortak açýklamasýnda da doðrudan AKP'ye yüklenilmesi ve hatta AKP'nin saldýrýdan sorumlu tutulmasý, suikastýn egemen sýnýf arasýndaki bir iç hesaplaþmanýn ürünü olduðunun ilk iþaretleriydi. Yaklaþan cumhurbaþkanlýðý seçimleri, komuta kademesinin belirleneceði 30 Aðustos YAÞ süreci egemen sýnýf arasýndaki gerilimin týrmanmasýna neden oluyor. Kürt sorununun geldiði uluslararasý boyut, ekonomik kriz sinyalleri, AB sürecindeki týkanýklýk, Irak ve Ýran belirsizlikleriyle dünya ekonomisindeki sýkýþmanýn yarattýðý kýrýlganlýk oldukça hassas bir döneme girdiðimizin göstergeleri. “Bir Dönem Analizi: Kritik Bir Döneme Girerken” yazýsý bu konuyu masaya yatýrýyor. Egemen sýnýf arasýndaki çatýþmanýn ideolojik çerçevesi haline gelen laik-antilaik çatýþmasý topluma bir kez daha empoze edilmek isteniyor. Laik cephe üzerinden yaratýlan bölünmelerle sivil-askeri bürokrasi kendi konumunu güçlendirmek istiyor. Laik cephecilik bir hegemonya projesi olarak potansiyel muhalefet odaklarýnýn kilitlenmesine neden oluyor. 28 Þubat sürecinde çok iyi kullanýlan bu ideolojik araç solun büyük oranda güç kaybetmesini saðlamýþtý. Bunda solun bu söyleme doðru bir çizgiyle karþýlýk veremesinin büyük payý vardý. Tekrar pompolanan bu gündemin bu sefer de toplumsal muhalefet üzerinde çok olumsuz bir etki yaratmamasý için doðru politik-ideolojik perspektifin ortaya konmasý ve yaygýnlaþtýrýlmasý gerekiyor. Ýkinci yazmýz olan “Laik Cephecilik: Bir Hegemonya Projesi”, böyle bir perspektifin kazanýlmasý hedefiyle yazýldý. Lenin’in “Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu” adlý yazýsý devrimci Marksistlerin din sorunundaki tarihsel maddeci bakýþ açýsýný ortaya koyuyor. Dinin toplumsal aðýrlýðýnýn bir hayli fazla olduðu Türkiye’de devrimcilerin öðrenmesi gereken birçok ilkeyi ortaya tartýþýyor. Marksist Bakýþ'ýn geçen sayýsýnda sol, çeyrek asýrlýk tarihinin zirvesinde tespitinde bulunmuþtuk. En son Þili, Yunanistan ve Meksika'da iþçi ve öðrenci direniþleri yükseliþ zincirinin birer halkasý haline geldiler. Sosyal mücadelelerdeki bu yükseliþin en önemli örneklerinden biri de halen devrimci durumun yaþandýðý Nepal. Nepal, Latin Amerika'dakiler de dahil olmak üzere 21.yy'ýn baþýndaki devrimci süreçler arasýnda koþullarýn sosyalist devrim için tamamen olgunlaþmasýyla çok özgün bir örnek olarak sivrilmektedir. Nepal’deki devrimci süreci inceleyen yazýmýz bu anlamýyla önemli bir belge durumunda. Sýnýf mücadelesinin gericilik dönemlerinden birindeyiz. Sol saflarda derin bir demoralizasyon ve çaresizlik hissi mevcut. Bu geri gidiþe ancak birlikte örgütlü durarak karþý koyabiliriz. “Karanlýðý Yýrtmak Ýçin Örgütlen” yazýsý bu süreci tarih bilinciyle ele alan bir yazý. “Marks’ýn Kapital’i” yazýsýnda Engels bu baþyapýtý incelerken, “Anarþist Özgürlük Miti” adlý yazýmýzda Anarþizmi felsefe ve politik boyutlarýyla mercek altýna alýyoruz. Egemen sýnýflarýn dünya çapýnda olaðanüstü hal rejimlerinin tuðlalarýný döþemesinin aygýtlarý olan Terörle Mücadele Yasasý Türkiye’de de meclisten geçti.Bu yasanýn getirdikleri kamuoyunda hatta devrimci saflarda bile çok konuþulmasýna raðmen yeterince bilinmiyor. Marksist Bakýþ, okurlarýndan kendisine ulaþan mektuplara düzenli olarak cevap vermektedir. Bu mektuplardan kimileri yapýlmasý gereken tartýþmalarý içerdiðinden dergimizin sütunlarýnda yerini bundan sonra da alacaktýr. “Bir Mektup, Bir Cevap” köþesi bundan sonraki sayýlarýmýzda da okurlarýmýzla aramýzdaki tartýþmalarý kamuoyuna yansýtacaktýr.

MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 2 Sayý: 8 Temmuz 2006

Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk -Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-5446630 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk

Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA


TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya dikatarölüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, mi-litan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.

Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýýn görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..

Ýçindekiler 8. Sayýdan Merhaba Bir Dönem Analizi: Kritik Bir Döneme Girerken Laik Cephecilik: Bir Hegemonya Projesi Nepal’de Tarih Yazýlýrken Devrimci Durum Analizi Karanlýðý Yýrtmak Ýçin Örgütlen! Marks’ýn Kapital’i (F. Engels) Anarþist Özgürlük Miti Terörle Mücadele Yasasýnýn Anlamý Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu (V.Ý.Lenin) Bir Mektup, Bir Cevap

..... 1 ..... 2 ..... 7 ..... 10 ..... 15 ..... 17 ..... 19 ..... 24 ..... 26 ..... 31


MARKSiST BAKIs Bir Dönem Analizi

Kritik Bir Döneme Girerken AB'nin kapitalist bir birlik olduðu ve Türkiye ile olan iliþkisinde eþyanýn doðasý gereði kapitalist ve emperyalist dürtüler içinde hareket ettiðini birçok kez ifade ettik. Söz konusu süreç içerisinde AB, ekonomik-hukuki ve idari alanlarda atacaðý adýmlarla kendi içinde daha saðlam bir entegrasyon saðlayýp, dünya siyasetine yön veren güçlü emperyalist bir blok olma hedefiyle birçok hamle yaptý. Bu nokta, Türkiye'nin AB üyeliði açýsýndan da kritikti. Zira, AB kendi iç birliðini saðladýðýnda, emperyalist rekabette aðýrlýk kazanma eðilimi güçlenecek, böylece genç iþgücü, büyük ve ucuz ordusu ve Ortadoðu'ya açýlan sýnýr kapýsý olma özelliðindeki jeopolitik konumuyla Türkiye'yi hazmetme isteði artacaktý.

Türkiye; egemen sýnýf içindeki yoðunlaþan mücadele, týkanan AKP iktidarý, ayak sesleri iþitilen bir ekonomik kriz, ilerlemeyen AB süreci, olasý Ýran Savaþý, derinleþen Kürt sorunu ve yaklaþan seçimlerle kritik bir döneme girdi. Bu yaz sonu- güz baþýnda, söz konusu fay hatlarýndan bir veya birkaçýnda yeniden bir hareketlenme olmasý çok muhtemel. Bu hareketlenmelerin hepsinin sonuçlarý ayrý ayrý epey sarsýcý olacaðý gibi herhangi bir yarýktaki kýrýlmalarýn diðer yarýlmalarý da etkilemesi kaçýnýlmaz. Bütün bunlarý alt alta koyup incelediðimizde kýsa vadeyi kapsayan bir dönem analizi karþýmýza çýkýyor. Bunun için geçtiðimiz aylarda yaþanan bir kýsým olayý incelemekle iþe baþlayalým. Danýþtay 2. Dairesine 17 Mayýs günü düzenlenen saldýrýda bir yargýcýn ölmesi ve dört yargýcýn yaralanmasý gündeme bomba gibi düþtü ve derin bir siyasal bunalýmýn doðmasýný yol açtý. Saldýrýnýn hemen ardýndan Cumhurbaþkaný, Danýþtay Baþkaný, Genelkurmay Baþkaný ve CHP Genel Baþkaný'nýn açýklamalarýnýn yanýsýra Anayasa Mahkemesi, Yargýtay ve Danýþtay'ýn ortak açýklamasýnda da doðrudan AKP'ye yüklenilmesi ve hatta AKP'nin saldýrýdan sorumlu tutulmasý, suikastýn egemen sýnýf arasýndaki bir iç hesaplaþmanýn ürünü olduðunun ilk iþaretleriydi. Tam da 19 Mayýs'a denk gelen ölen yargýç Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreni, görmeye hiç alýþýk olmadýðýmýz olaylara sahne oldu. Erdoðan cenaze törenine gelmeye cesaret edemezken, törene katýlan bakanlar, teþvik edildikleri belli olan kalabalýklar tarafýndan itilip kakýldý, kovalandý, tartaklandý. Oysa suikastýn failinin bir ülkücü olduðu, eski yüzbaþýlar vb. kiþiler aracýlýðýyla derin baðlantýlara sahip olduðu hemen ortaya çýkmýþtý. Geriye dönüp bakýldýðýnda þurasý net bir þekilde görülüyor ki hedef lanse edildiði gibi "laik-demokratik cumhuriyet" deðil, tam tersine AKP iktidarý olduðu ayan beyan ortadadýr. Bu sürecin AKP'yi çok sarstýðý kesin. AKP'nin askeri ve sivil bürokrasi karþýsýnda seri darbeler almasý yeni bir 28 Þubat ve AKP'nin düþüþü senaryolarýný gündeme taþýdý. Üstelik son süreçte Türkiye ekonomisindeki týkanma belirtileri açýktan kriz iþaretlerine dönüþmüþ bulunuyor. Bugüne kadar AKP'nin arkasýnda duran TUSÝAD'ýn hükümete karþý sert eleþtirilerde bulunmasý, hükümetin meþruiyetinin temeli olan sözde "ekonomik baþarýyý" kriz imalarýyla gölgelemesi, AKP için iþlerin bu süreçte hiç de iyi olmadýðýnýn iþareti. AKP'nin önümüzdeki süreçteki akýbeti, ayný zamanda Türkiye'nin kýzýþmakta olan ülke içi ve uluslararasý duruma nasýl gireceði ile yakýndan iliþkilidir. Bunun muhasebesini yapmak için önce burjuvazi ile hükümetler arasýndaki iliþkiye daha sonra da son geliþmelere odaklanmamýz gerekir.

Parlamenter Rejimlerde Hükümet-Burjuvazi Ýliþkisi Burjuva hükümetler kapitalistlerin yürütme komiteleridir. Ama, bu gerçek, indirgemeci bir mantýðýn ürünü olarak mekanik bir þekilde kavranmamalýdýr. Farklý sýnýflarý ve ayný sýnýfýn farklý fraksiyonlarýný temsil eden farklý siyasi partilerin iktidara uzanmak için yarýþtýðý parlamenter sistem ve hükümet olma süreci, içerisinde birçok çeliþkiyi barýndýrýr. Özellikle Türkiye gibi, halkýn büyük bir kýsmýnýn yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý, derin sýnýfsal çeliþkilerin ulusal ve mezhepsel çeliþkilerle beslendiði, yönetici sýnýflarýn da kendi aralarýnda çatýþtýðý bir ülkede parlamenter sistem-hükümet-yönetici sýnýflar iliþkisi otomatik bir iliþki deðildir. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Bir cuntayla devrilen ve liderleri idam edilen Demokrat Parti (DP) düþünüldüðünde ya da 1970'li yýllar boyunca parlamenter kanallarýn nasýl iflas ettiði, Özal'ýn þaibeli ölümü ya da Erbakan hükümetinin 28 Þubat muhtýrasýyla nasýl iktidardan düþürüldüðü hatýrlanýrsa yönetici sýnýflarla hükümetler arasý iliþkiler mekanizmasýnýn çok basit olmadýðý görülecektir. Öte yandan, yukarýdaki örneklerin gösterdiði bir diðer nokta da parlamenter sistemin kapitalistlerin yürütme komiteleri olma iþlevini yerine getiremediði durumlarda, faþist diktatörlük ya da askeri cuntalar gibi olaðanüstü hal rejimleri devreye sokularak ilga edebilecekleridir. Diðer

2


MARKSiST BAKIs çalýþan, sert geçen sýnýf çatýþmasýndan çok yoðun olarak etkilenen ve tepeden inmeci bir geleneðin genlerini belirlediði Türkiye parlamenter sistemi her zaman güdük olmuþtur. Bu yüzden, farklý burjuva partileri denetim altýna alarak onlarý bir koalisyon çatýsýnda birleþtirip çalýþtýracak güce sahip olmayan egemen sýnýfýn en büyük hasretlerinden birisi tek parti iktidarýydý. Özal'ýn ANAP iktidarlarýndan sonra peþisýra kurulan koalisyon hükümetleri birbiri ardýna çatýrdamýþ ve iktidar dönemlerin sonlarýna kadar çoktan sýfýrý tüketmiþ olurlardý. AKP iktidarýnýn mutlak piyasacý bir parti olmasýnýn yanýnda tek parti iktidarý olmasý vasýtasýyla ayrý bir güzelliði de vardý egemen sýnýflar için. Ve gerçekten AKP, iktidarý boyunca kapitalistlerin çýkarlarýný realize etmek için canhýraþ bir çaba içinde oldu. 2001 krizinden iþçi sýnýfý ve yoksullarýn sýrtýna basarak çýkan kapitalist ekonomideki ancak varsýllar lehine bir anlam taþýyan "ilerlemelerin" de gazýyla AKP ve kapitalistler, hýzlý ve saðlam bir ekonomik büyümenin yaþanacaðý bir on yýl sonrasýnda (AKP iktidarýyla) AB üyesi, uluslararasý sermaye ile tam bütünleþmiþ bir bölgesel güç olmanýn hayallerini kuruyorlardý.

taraftan yukarýda bahsi geçen örneklerde yönetici sýnýflarýn hýþmýna uðrayan burjuva siyasetçiler hiç de sistem dýþý deðillerdir, ne var ki kapitalistlerin çýkarýna yürütmeyi beceremediklerinde devre dýþý býrakýlmalarý iþten bile deðildir.

DSP-MHP-ANAP Koalisyonundan AKP'ye Bunun en son örneðini bundan önceki hükümet olan DSPMHP-ANAP iktidarýnýn daðýlmasýnda gördük. Bu hükümetin belirleyici unsurlarý olan DSP ve MHP, milliyetçi-ulusalcý yaklaþýmlarýyla kapitalist sýnýflarýn AB'ye uyum programý adý altýnda yürütmek istediði uluslararasý sermayeyle tam entegrasyon programý önünde bir engele dönüþmüþtü. Devlet mekanizmasýnýn, hukuk ve ekonomi sistemlerinin yapýsal dönüþümünü yavaþtan alan söz konusu hükümet, kuþkusuz, burjuvazi açýsýndan ideal bir yürütme komitesi deðildi. DSP'nin baþbakanlýðýndaki hükümet, ABD'nin Irak'ý iþgal planlarýnda Türkiye'ye düþen rolü oynamak istemediðinden ABD'nin hedef tahtasýna oturmuþtu. Egemen sýnýflar ve onlarýn uluslararasý ortaklarý, bu gibi bir durumda her zaman olduðu gibi, böyle bir hükümetten kurtulup iþleri burjuvazinin çýkarlarý doðrultusunda daha hýzlý ve daha kararlý halletmeye çalýþan bir hükümeti iktidara taþýmak isteyeceklerdi. Kasým 2002 seçimlerine giden süreçte þartlar böyle bir müdahale için olabildiðince uygundu. Bir kere, DSP-MHP-ANAP iktidarý 2001 kriziyle halkýn gözünden tamamen düþmüþtü. Üstelik olasý bir seçimde alternatif de hazýrdý. 28 Þubat sürecinde Erbakan çizgisinden çýkarak hýzla muhafazakar liberal bir çizgiye gelen Tayyip ve partisi AKP, anketlerde açýk ara önde gözüküyordu. Üstelik seçimlerden önce ABD'ye giderek ka-pitalistlerin ve dünyanýn jandarmasý ABD'nin icazetini alan bu partinin iktidara geldiði zaman kapitalistlerin programýný harfiyen uygulayacaklarýndan eminlerdi. O zaman düðmeye basýlabilirdi. Ayrýca MHP, AB reformlarý, Kýbrýs, Öcalan'ýn idamý gibi temel konularda, iktidarý boyunca kendi tabanýný hayal kýrýklýðýna uðratmanýn verdiði eziklikle hýrçýnlaþtýkça hýrçýnlaþýyor, kendisiyle daha fazla çeliþkiye düþmemek için kendisini hükümetten çekilmek zorunda hissediyordu. Tam da bu ortamda ABD patentli Kemal Derviþ arkasýna yönetici sýnýflarýn tüm gücünü alarak IMF programlarýna tam uyum perspektifiyle ekonominin tek patronu olarak kabineye dýþarýdan girmiþti. Esasýnda gölge baþbakandý. Sahip olduðu o büyük güçle DSP'yi içten fethetmeyi baþardý. Baþbakanýn partisinin daðýlmasýyla koþullar tamamlanmýþ Türkiye'yi AKP iktidarýna götüren süreç hedefine kilitlenmiþti. Seçimin ardýndan AKP, aldýðý %34 oy ile parlamentonun %70'ine yakýnýný kontrol ederek tek baþýna hükümet oldu. Egemen sýnýf arasýndaki çatlaklarý bol, sermaye birikim seviyesi rakiplerinden çok geri olan bir ülkede var olmaya

AKP Ýktidarý Projesi Tökezlerken Ne var ki aradan geçen yaklaþýk 3.5 yýllýk bir zaman diliminden sonra görülüyor ki AKP iktidarý döneminde her ne kadar iþçi sýnýfýna dönük saldýrýlar anlamýnda birçok aþama kaydedilmiþse de o büyük hayaller suya düþtü, hem AKP için hem de TUSÝAD merkezli büyük sermaye için. Herþeyden önce AKP'yi olduðundan çok daha güçlü ve belirleyici gösteren propagandanýn en önemli ayaðý olan ekonomideki sözde "olumlu geliþmeler"in öncekiler gibi spekülatif-sýcak paraya dayalý yalancý bir ekonomik büyüme olduðu net bir þekilde gözüktü. Kapitalist ekonomide bir týkanmanýn yaþandýðý görülüyor. 2001 krizinden faturayý emekçilere ödeterek çýkan kapitalist ekonomi, hormonlu büyüme yýllarýnýn ardýndan tekrardan bunalýmýn eþiðinde. Dünyadaki aþýrý üretimin bir ifadesi olarak patlak veren talep eksikliði eksenli ekonomik sýkýþmanýn (buhran öncesinin) kendisini Türkiye'de hissettirmesiyle þiþirilen balonlar sön-meye baþladý. Cari açýðý finanse eden sýcak paranýn, yine kendi krizleri ile baþetmeye çalýþan ve bunun için de faizleri ar-ttýran ABD ve AB piyasalarýna göç etmesiyle bir anda döviz ve faizler zýpladý. "Yepyeni" Türk Lirasý daha ikinci yýlýný doldurmadan %25-30'lara varan kayýplar yaþadý. Enflasyon da yeniden iki haneli rakamlara ulaþtý. Hýzla týrmanan fiyatlar karþýsýnda memurlara, emeklilere, iþçilere verilen %2-3'lük zamlarýn anlamý, emekçilerin bir kez daha reel olarak yoksullaþmasý oluyor. Ýþçi sýnýfýnýn yeni kuþaðý, bu tür krizlerden eski kuþaklara göre çok daha derin biçimde etkilenecek. Yýllardýr süren ve AKP iktidarýnda iyiden iyiye sertleþen neoliberal rüzgarlar karþýsýnda iþçi sýnýfý, var olan sosyal kazanýmlarýnýn büyük

3


MARKSiST BAKIs kýsmýný yitirdi. Dolayýsýyla, olasý bir ekonomik kriz, halkýn yaþam standartlarýný eskisinden de hýzlý gerileteceðinden AKP'nin prestijini halkýn gözünde hýzla yok edecektir. Bu da önümüzdeki seçimlerde AKP'nin iktidara veda etmesi anlamýna gelecektir.

kilmesinin bir sonucu da AKP ve büyük sermayenin askerisivil bürokrasi karþýsýnda cýlýzlaþmýþ olmasýdýr.

ABD'nin Etkisi Uluslararasý konjonktürün seyri de iþlerin karýþmasýný beraberinde getirmiþtir. Ekonomik kriz sinyalleri ile sýkýþan dünyanýn egemenleri önlerini savaþlar yoluyla açmaya çalýþmaktalar. Irak ve Afganistan'ýn bir cehenneme dönmesinin ardýndan þimdi de Ýran Savaþý gündemde. Ortadoðu'nun geniþ enerji yataklarý üzerinde kartlar yeniden karýlýyorken ateþin tüm bölgeyi sarmasý olasýlýklar dahilinde. Alt emperyalist Türk devleti, hem ateþin kendi üstüne sýçramamasý için (Kürt sorunu) hem de bölgesel bir güç olabilmek adýna geliþmeler karþýsýnda tetikte. Güç iliþkilerinin açýktan savaþlar ve kýyýmlarla belirlendiði bir ortamda T.C.'nin devasa savaþ aygýtý büyük önem kazanýyor. Bu da otomatikman TSK'nýn aðýrlýðýnýn azalmasýný engelleyen bir durum yaratmaktadýr. En son örneði Libya diktatörü Kaddafi ile çok sýcak iliþkiler

AB'ye Üyelik Bir Baþka Bahara Ekonomideki söz konusu kýrýlmanýn doðrudan etki edeceði bir diðer alan da AB ile iliþkiler alaný olacaktýr. AB'nin kapitalist bir birlik olduðu ve Türkiye ile olan iliþkisinde eþyanýn doðasý gereði kapitalist ve emperyalist dürtüler içinde hareket ettiðini birçok kez ifade ettik. Söz konusu süreç içerisinde AB, ekonomik-hukuki ve idari alanlarda atacaðý adýmlarla kendi içinde daha saðlam bir entegrasyon saðlayýp, dünya siyasetine yön veren güçlü emperyalist bir blok olma hedefiyle birçok hamle yaptý. Bu nokta, Türkiye'nin AB üyeliði açýsýndan da kritikti. Zira, AB kendi iç birliðini saðladýðýnda, emperyalist rekabette aðýrlýk kazanma eðilimi güçlenecek, böylece genç iþgücü, büyük ve ucuz ordusu ve Ortadoðu'ya açýlan sýnýr kapýsý olma özelliðindeki jeopolitik konumuyla Türkiye'yi hazmetme isteði artacaktý. AB'nin böyle bir projeyi hayata geçirebilmesi için herþeyden önce daha tam bir entegrasyonun itici gücü olacak bir ekonomik canlýlýk içinde bulunmasý gerekiyordu. Ancak böyle bir canlýlýk, AB'yi etkili bir emperyalist blok haline getirebilirdi. Gerçeklik ise tam tersi idi. AB'nin motor ekonomileri olan Almanya, Fransa, Ýtalya gibi dev ekonomiler ciddi ekonomik sýkýntýlarla boðuþmaktalar. Her biri kendi canýnýn derdine düþen ulusal ekonomilerin içinde bulunduðu durgunluk, AB içindeki çeliþkileri yoðunlaþtýrdýkça yoðunlaþtýrdý. Sonuçta, ulusal çeliþkiler AB'nin ABD karþýsýnda bir "Avrupa Birleþik Devletleri" olma hayalini suya düþürdü. Ýþçi düþmaný neoliberal bir özün yanýnda AB'yi ortak bir merkezi sistem dahilinde birleþtirmeye çalýþan AB anayasasý Fransa'nýn ardýndan Hollanda'da reddedilince rafa kaldýrýldý. Hatta ekonomik sýkýntýdan kurtulamayan Ýtalya gibi ülkeler Euro bölgesinden çýkmayý ciddi olarak gündemlerine almýþ durumdalar. Ekonomik sýkýntýlarla boðuþan, kendi içerisinde yükselen sýnýf radikalizmi karþýsýnda zor duruma düþen, bu ekonomik sýkýntýlar yüzünden henüz birliðe katýlmýþ Doðu Avrupa ülkelerini hazmedememiþ bir AB'nin Türkiye'nin üyeliðini çok uzaklara ertelemesi de gayet normaldi. Güçlü, merkezi AB bloðu projesinin suya düþmesiyle esasýnda Türkiye'nin AB üyeliði de bilinmeyen uzak geleceðe itilmiþ oldu. Bunun Türkiye'deki sýnýflar arasý mücadeleye etkisi ne olabilir? Evvela bu, tarihsel olarak (birkaç asýrdýr) yönünü ve yerini Avrupa ile özdeþ gören Türkiye yönetici sýnýflarý açýsýndan bir kayýptýr. Kýsa ve orta vadedeyse TÜSÝAD eksenli büyük sermayenin en yakýn müttefiki olan AB'nin Türkiye'nin üyeliði konusunu aðýrdan almaya baþlamasýyla AB'nin iç siyaset üzerindeki aðýrlýðý kýsmen de olsa azalmýþ, bu da büyük sermaye ile çatýþma içinde olan egemen sýnýfýn diðer parçasý sivil ve askeri bürokrasinin güçlenmesine neden olmuþtur. Buna paralel olarak AB'nin aðýrlýðýnýn azalmasý AKP'nin bindiði dallardan birisinin kýrýlmasý anlamýna gelmiþtir. Baþta ordu olmak üzere bürokrasinin gücünün kýrýlmasýnda temel destekçi durumunda olan AB'nin geri çe-

Burjuva hükümetler kapitalistlerin yürütme komiteleridir. Ama, bu gerçek, indirgemeci bir mantýðýn ürünü olarak mekanik bir þekilde kavranmamalýdýr. Farklý sýnýflarý ve ayný sýnýfýn farklý fraksiyonlarýný temsil eden farklý siyasi partilerin iktidara uzanmak için yarýþtýðý parlamenter sistem ve hükümet olma süreci, içerisinde birçok çeliþkiyi barýndýrýr. Özellikle Türkiye gibi, halkýn büyük bir kýsmýnýn yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý, derin sýnýfsal çeliþkilerin ulusal ve mezhepsel çeliþkilerle beslendiði, yönetici sýnýflarýn da kendi aralarýnda çatýþtýðý bir ülkede parlamenter sistem-hükümet-yönetici sýnýflar iliþkisi otomatik bir iliþki deðildir. kurarak gösteren ABD, kendi çýkarlarý doðrultusunda en çýplak kirli ittifaklarý yapmakta çekince görmez, bu yönüyle bu konuda daha utangaç davranan AB'den daha cüretkardýr. Dolayýsýyla Ortadoðu'daki savaþ arabasýnýn sürücüsü ABD'nin, Türkiye'de esas muhatap olarak TSK'yý görmesi de ordunun iç siyasetteki gücünü arttýrmaktadýr Üstelik ülkedeki genel ABD karþýtlýðýnýn basýncý altýnda AKP, ABD açýsýndan ne Irak'ta kendisinden bekleneni verebildi ne de Ýran konusunda verebiliyor. Bunun anlamý AKP'nin arkasýndaki güçlerin kendilerini geri çekmeye baþlamasý ve AKP'nin zemin kaybediþinin ABD'nin tavrý ile hýzlanmasýdýr.

Kürt Sorununun Etkisi Yine uluslararasý durumun bir yansýmasý olarak Kürt sorunu derinlik kazanmaktadýr. Bu durumdan hem etkilenen hem de bu durumu etkileyecek þekilde Kürtler arasýndaki isyancý hissiyat hiçbir biçimde gerilememektedir. Öcalan'ýn 1999'da yakalanmasýndan beri geçen onca zaman içerisinde hiçbir adým atamayan Türk yönetici sýnýflarý, Kürt halkýnýn en temel taleplerine bile çok büyük düþmanlýk göstermiþtir. Kürt sorununda kendi sýnýf siyasetini izleyemeyen güdük büyük ser-

4


MARKSiST BAKIs maye çevreleri, Kürt sorununda tamamýyla askeri kliðe teslim olmuþ vaziyettedir. Söz konusu çevrenin yýllardýr devam eden imha ve inkar siyasetinde kayda deðer hiçbir deðiþikliðin olmamasý sabýr sýnýrlarýný aþmýþ, bir yandan da Kürt dinamiðini diri tutmuþtur. Güney Kürdistan'da þekillenen fiili devletin varlýðý ve uluslararasý boyutta Kürt ulusal davasýnýn tarihsel iddialarý için koþullarýn olabildiðince elveriþli olmasý, Kürt hareketinin tekrardan savaþ durumuna girmesine neden olmuþtur. Bu durum da TSK'nýn iç siyasette gücünü korumasýnýn vesilesi olmaktadýr. Kürt sorununda kendi sýnýf siyasetini uygulamayý býrakýn, bunu dillendirmeye bile cesaret edemeyecek kadar güdük olan büyük sermaye, bu kritik konunun tüm idaresini askere teslim etmek zorunda kalmýþtýr. Tayyip Erdoðan'ýn "Kürt" sorunun adýný bile anmasý büyük tepkilere yol açmýþ, bu durum, büyük sermayeye Kürt sorununda farklý bir politikayý izleyemeyeceðini bir kez daha göstermiþtir. Nitekim kendisini yapayalnýz hisseden AKP, korkaklýðý ile tükürdüðünü yalamýþtýr.

kesinlikle baþarýsýz kalýyor ve anlýyor ki hükümet olmayla iktidar olunmuyor. 28 Þubat müdahalesinin doðrudan ürünü olan AKP iktidarýný, arkasýndaki güçlü sýnýf ittifaký nedeniyle sineye çeken askeri-sivil bürokrasi, sýra kendi kýrmýzý çizgilerine geldiðinde kesinlikle geri adým atmamýþtýr. Bunun karþýsýnda AKP'nin yapabildiði þeyler ise kaybedeceðini bile bile karþý cepheyle çatýþmalara girmek, gerilimi arttýrmak böylelikle kendi tabanýna maðdur görünmek ve hükümet olmanýn nimetlerinden faydalanarak yoðun bir kadrolaþma gerçekleþtirmek ve yandaþlarýna rant daðýtmak oluyor. AKP'nin iktidarsýz iktidar sendromunu aðýr bir þekilde yaþamasý AKP'nin farkýnda olmadan kendisini askeribürokratik hiziple çatýþma içinde bulmasýna neden oluyor. Buna verilecek en yakýn örneklerden birisi Þemdinli davasýnda AKP destekli savcýnýn hazýrladýðý iddianame ile suç üstü yakalanan kontracýlar üzerinden statükocu kanada karþý mevzi kazanma çabasý oldu. Ne var ki silah geri tepti, AKP yine peþpeþe aldýðý darbeler karþýsýnda hýzla geri çekilmek zorunda kaldý. Ýslamcý geleneklere sahip AKP'nin tarihsel olarak ordu ve Kemalist bürokrasinin gücünü kýrmak istemesi ile büyük sermayenin ordunun siyasal yaþamdaki gücünün kýrýlmasý istemi paralellikler taþýyor. AB'ye yapýsal uyum projesi bu anlamýyla askeri-sivil bürokrasinin gücünün kýrýlmasý çabalarý için uygun ortamý saðlýyordu. Ne var ki güdük büyük sermaye, askeri-sivil bürokrasi ile böyle bir kavgaya AB'nin desteði ve aðýrlýðý olmadan girmek istemez. Bu nedenle büyük burjuvazi AKP'nin kontrolsüz çýkýþlarýna destek vermeyeceði gibi AB projesi ile AKP projesi arasýndaki ideolojik açý farkýnýn ayýrdýnda olarak AKP'nin bu çýkýþlarýndan oldukça rahatsýz durumda. AKP'nin arkasýnda bir güç olmadan yaptýðý bu çýkýþlar bir yandan askeri-sivil bürokrasinin yaptýðý karþý ataklarla gücünü arttýrmasýna vesile olurken, diðer yandan TUSÝAD çevresinin en çok önem verdiði politik istikrarýn bozulmasýna neden oluyor. Kendi tabanýna dönük politikalara aðýrlýk verip büyük burjuvazinin çýkarlarýna çalýþmayý aksatmaya baþlayan, IMF reçetelerini uygulama hýzýný düþüren ve askeri-sivil bürokrasinin tansiyonun sürekli artmasýna neden olan hýzlý kadrolaþma içindeki AKP hükümeti, TÜSÝAD'ýn öfkesini üzerine çekmeye baþladý. Ekonomik kýrýlganlýðýn baþgösterdiði son dönemle AKP'nin bahsettiðimiz tavýrlarý çakýþýnca TÜSÝAD'dan AKP'ye net bir açýklama geldi. Mustafa Koç: "Laiklik ekseninden sapma giriþimlerine gündemimizde yer yok. Ýstikrarýn sürdürüleceðine iliþkin kuþkular arttý, kendimize çelme atmaktan vazgeçelim" derken, Ömer Sabancý "Üç yýlda yükselen itibar erozyona uðramaya baþladý. AB rotasýnda daha saðlam duralým dedik, bunlara dini eksenli tartýþmalar eklendi" diyerek büyük burjuvazinin mesajlarýný net bir þekilde gündeme getirdi. AKP'nin hala kuyruðu dik tutma çabasýnda olmasýnýn arkasýnda seçmen üzerinde maðdur imajýný güçlendirerek hala güçlü olan oy tabanýný korumak planý yatýyor. Öte yandan, Danýþtay saldýrýsýnýn ardýndan baþlayan süreç, AKP'nin TÜSÝAD ve AB-ABD desteði olmadan fazla yürüyemeyeceðini gösteriyor. Bu konuda 2 Haziran günü yapýlan TÜSÝAD Yüksek Ýstiþare Konseyi toplantýsýnda patronlar AKP ile ilgili durumlarýný erken seçim üzerindeki tartýþmada net bir þekilde ortaya koydular: Erken seçim kabul edilemez, çünkü AKP'nin alter-

AKP'nin Açmazlarý Tüm bunlara ek olarak, yapýsal dönüþümleri gerçekleþtirmek için canýný diþine takan, koyu bir AB'ci ve ABD'ci, iþçi düþmaný, liberal AKP'nin yan etkilerinin olduðu, süreç içinde açýkça görüldü. Büyük sermaye çevrelerinin her istediðini yapan, AB ve ABD'nin tam icazetini almadan yola çýkmayan ve bu þekilde gittikçe sýrtý sývazlanan AKP, acý bir þekilde gördü ki sýra kendi tabanýn beklentilerine geldiðinde yalakalýðýný yaptýðý odaklarýn hiçbiri arkasýnda durmuyor, bunun sonucu olarak da asker ve sivil bürokrasi karþýsýnda yalnýz baþýna direnemiyor. Ordu, cumhurbaþkaný, üniversiteler, baþta Danýþtay olmak üzere diðer yüksek mahkemeler, YÖK ve bürokrasinin diðer Kemalist kanatlarý karþýsýnda AKP türban, imam hatipler gibi kendi politik arzularýnda

Danýþtay’a yapýlan saldýrýnýn ardýndan 25 bin kiþilik bir kalabalýk “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganlarýyla Anýtkabir’e yürüdü

5


MARKSiST BAKIs natifi yoktur (ya da henüz hazýr deðildir). AKP'nin ipinin çekil(e)memesinin en büyük nedeni budur. Öte yandan ekonomik sýkýntýlar içerisinde zorlu geçecek bir yazýn ne getireceði belli deðildir. Sinyalleri yoðunlaþan olasý bir ekonomik krizin en belirleyici sonuçlarýndan birisi, AKP iktidarýnýn tepetaklak aþaðý yuvarlanmasý olacaktýr. Ekonomik krizin bir kýrýlma þeklinde deðil de mayýs-haziranda olduðu gibi dalga dalga iþçi sýnýfýnýn bedeli ödemesi þeklinde sürece yayýlarak yaþanmasý ve bu þekilde seçimlerine gidilmesi durumunda AKP'nin yine açýk ara birinci parti olacaðý ama bu sefer tek baþýna iktidar olamayacaðýný tahmin edebiliriz. Böyle bir durumun ortaya çýkmasý halinde burjuva politikasýnýn kendisini yeniden 90'lý yýllarýn çalkantýlý atmosferinde bulacaðýný kestirmek güç deðildir.

Cumhurbaþkanlýðý Seçimleri Nasýl Sonuçlanacak? Son dönemde egemen sýnýflar arasýndaki kapýþmanýn iyice sertleþmesinin en büyük nedeni yaklaþan cumhurbaþkanlýðý seçimleridir. Cumhurbaþkanlýðý seçimlerini bu kadar önemli kýlan cumhurbaþkanlýðý mevkiinin askeri-sivil bürokrasinin en önemli kalelerinden birisi olmasýdýr. Zira, cumhurbaþkaný devletin baþý olarak, MGK baþkanýdýr, Anayasa Mahkemesi, Yargýtay, Danýþtay, Hâkimler ve Savcýlar Yüksek Kurulu gibi yüksek yargý organlarýnýn atamasýný yapan kurumdur. Ayrýca baþta YÖK üyeleri olmak üzere rektör atamalarýný da gerçekleþtiren kiþi olarak üniversiteler üzerinde de belirleyiciliði olan bir makamdýr. Bunun dýþýnda daha birçok temel yüksek düzey atamalarý yapan cumhurbaþkanýdýr. Dolayýsýyla AKP, cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde cumhurbaþkanlýðý üzerinden kopartýlan fýrtýnanýn bu kadar þidþansýný sonuna kadar zorlamak detli olmasýnýn ardýnda cumhurbaþkanlýðýnýn devlet erkinin isteyecektir. Ama arkasýnda bir güç merkezinde yer alan konumu yatmaktadýr. olmadan bunu yapabilmesi mümkün Çatýþmanýn dozajýný arttýran bir diðer faktör de cumhurbaþkanlýðý deðildir. AKP'nin süreci bir süre dinmakamýna göz diken AKP'nin Ýslamcý kökeni ve halen sahip lendirdikten sonra Kemalist kliklerin olduðu Ýslami refslekleridir. Ýslami tarikatlarýn ve siyasal Ýslamtahammül edeceði bir adayý güncýlarýn cumhurbaþkanlýðý makamý üzerinde etkili olmasý ihtimali deme getirmesi en mümkün seçenek karþýsýnda çýlgýna dönen Kemalist statükocu çevre var gücüyle olarak gözükmektedir. Diðer taraftan bunu engellemeye çalýþacaktýr. TÜSÝAD'ýn AKP'yi bu konuda eðer AKP cumhurbaþkanlýðýna uyarmasý, Danýþtay'a yapýlan saldýrý ile baþlayan süreçte AKP'nin Erdoðan ya da Arýnç tarzý kendi çok yýpranmasý sonucunda AKP'nin gerekli mesajlarý aldýðýný adayýný getirmek konusunda ýsrarýný tahmin edebiliriz. AKP, cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde þansýný sürdürecek olursa askeri-sivil sonuna kadar zorlamak isteyecektir. Ama arkasýnda bir güç bürokrat kanadýn iþi 28 Þubat benolmadan bunu yapabilmesi mümkün deðildir. AKP'nin süreci bir zeri bir müdahaleye kadar vardýrasüre dinlendirdikten sonra Kemalist kliklerin tahammül edeceði bir adayý gündeme getirmesi en mümkün seçenek olarak gözükcaðý kesindir. mektedir. Diðer taraftan eðer AKP cumhurbaþkanlýðýna Erdoðan ya da Arýnç tarzý kendi adayýný getirmek konusunda ýsrarýný sürdürecek olursa askeri-sivil bürokrat kanadýn iþi 28 Þubat benzeri bir müdahaleye kadar vardýracaðý kesindir.

Sonuç Bütün bu süreç göstermektedir ki ekonomik bunalýmlar içerisinde kývranan iþçi sýnýfý ve yoksul halk politik alternatifsizlik içerisinde egemen sýnýflarýn farklý fraksiyonlarýnýn yanýnda saf tutuyor. Þüphesiz olaylarýn gidiþatýna etki edecek güçte ve politik donanýmda devrimci bir unsurun elde edeceði birçok baþarý olacaktýr. O zaman egemen sýnýfýn kendi içerisinde yürüttüðü çatýþma böyle bir devrimci unsur için fýrsat anlamýna gelecektir. Sömürülen ve ezilen milyonlarca kiþi içinse sahte adresler yerine kendi çýkarlarý doðrultusunda mücadele eden, mücadele ettikçe güçlenen bir odak yaratýlacaktýr. Bunu yaratmak için sabýrlý ve uzun soluklu bir mücadele için ileri.

Veli Umut Arslan

6


MARKSiST BAKIs

LAÝK CEPHECÝLÝK: Bir Hegemonya Projesi

4 Þubat 1997’de tanklar Sincan caddelerinde boy gösteriyor. Balans ayarý yaptýklarýný ifade eden generaller, 28 Þubat muhtýrasý ile Erbakan-Çiller hükümetini düþürdüler.

Egemen sýnýf içindeki her çatýþmada, taraflar, toplumsal meþruiyetini saðlamak ve kitleleri kendi arkasýna yedeklemek için kendi pozisyonunu bir ideolojik hatla ifade eder. Nasýl TÜSÝAD kanadý sivil-askeri bürokrasiye karþý pozis-yonunu güçlendirmek için Avrupa Birliði sürecinden yararlanýyorsa, MGK kanadý da þu günlerde laiklik tartýþmalarý üzerinden kendini güçlendirmek gayesinde. Ne yazýk ki egemen sýnýf içindeki bu bölünme toplum nezhinde etkili olmakta ve gerçek çeliþkileri perdeleyen suni bir laik-antilaik bölünmesi yaratýlmaktadýr. Liberal burjuvazinin, 1990'lý yýllara damgasýný vuran istikrarsýzlýk ortamýný aþýp Özal'dan beri yakalayamadýðý istikrarý AKP hükümetiyle bulduktan sonra, AB'nin desteðini alarak MGK kanadýnýn gücünü azaltacak adýmlar atmasý, yönetici sýnýf içindeki çatýþmanýn yoðunluðunu týrmandýrdý. Liberal burjuvazinin bu süreci Ýslami bir orijine sahip AKP üzerinden yürütmesi askerisivil bürokrasinin kendi pozis-yonunu laik cephecilik üzerinden güçlendirmesini saðladý.

Laiklik ve Ýslamcýlar Laiklik her ne kadar bugün yönetici sýnýf içindeki bir çatýþma nedeniyle gündeme gelse de Türkiye'de uzun geçmiþe sahip bir tartýþmanýn konusunu oluþturuyor. Bu tartýþmanýn baþat unsuru olan Ýslamcýlar, uzun yýllar boyunca sadece geleneksel toplumsal iliþkilerin aðýrlýðýný koruduðu Ýç ve Doðu Anadolu bölgelerinde kýsmi bir güce eriþe-

7

bildi. Ýslamcý akýmlarýn politik arenada belirleyici bir güç haline gelmeleri 1990'larda olmuþtur. 12 Eylül cuntasý ve Özal iktidarý boyunca Ýslami yaklaþýmlar, sola karþý panzehir olarak kullanýlmaya çalýþýldý. Bu da Ýslami holdinglerin ortaya çýktýðý, tarikatlarýn hýzla güçlendiði, dinin toplumsal yaþam üzerindeki etkisinin arttýðý bir dönemi beraberinde getirdi. Ýslamcýlarýn daha sonra üzerinde yükseleceði zemin böylece hazýrlanmýþ oldu. Ne var ki Ýslamcýlara asýl gücünü kazandýran yerleþik sisteme karþý muhalefet bayraðýný ele geçirmesi oldu. Bu bayrak gerçek adresi olan devrimci solun elinde 70'li yýllar boyunca dalgalanmýþtý. 80 darbesininden sonra da neo-liberalizme, anti-demokratik uygulamalara karþý isyan bayraðýný yine sol açmýþtý. 1980'lerin ikinci yarýsýndan itibaren kýpýrdanmaya baþlayan iþçi hareketi 89-9091 döneminde zirvesine ulaþtý. Bu dönem boyunca toplumda yoðun biçimde sola kayýþ yaþandý. Bunun sonucu olarak 89 yerel seçimlerinde 67 ilin 39'unda o dönemki SHP belediye baþkanlýklarýný kazandý. Kent yoksullarý, varoþlar ve iþçi sýnýfý tercihini soldan yana kullanmýþ, oylarýný Özalizme, 12 Eylül rejimine muhalif olduðunu iddia eden SHP'ye vermiþti. Ne var ki 1991 seçimleri sonrasý hükümet ortaðý da olan SHP, hem yerel yönetimlerde hem de hükümette ne neo-liberalizme karþý bir duruþ sergiledi ne de demokrasinin yanýnda yer aldý. Aksine, geliþen Kürt sorununda kirli savaþ, ekonomide de 5 Nisan kararlarý Karayalçýn-Çiller hükümeti döneminde uygulandý. Umutlarýný ve yüzlerini sola dönen sömürülen ve ezilen milyonlarca kiþi, adý müteahit partisine çýkan SHP'nin icraatlarýyla tam bir hayal kýrýklýðýna uðradý. Düzen dýþý solun alternatif olabilecek güçte olmamasý radikalleþen kitlelerin Ýslamcýlara kayýþýný kolaylaþtýrdý. Muhalif kimliði, adil düzen sloganýnýn belirlediði Ýslami bulamaca batýrýlmýþ sahte sol jargonuyla Ýslamcýlar, bir seçim öncesinde komple sola oy vermiþ


MARKSiST BAKIs kitlelerin desteðini kazandýlar. Yerel yönetimlerde iktidara gelen ve buradaki büyük kaynaklarý patronaj iliþkilerinde kullanan Ýslamcýlar, destek kazandýklarý bu yeni bölgelerde kalýcý hale geldiler. 12 Eylülden bu yana uygulanan neo-liberal politikalar sonucunda hýzla geri çekilen sosyal devletin yarattýðý boþluðu belediye kaynaklarý ve tarikat dayanýþmalarýyla doldurmasý Ýslamcýlarýn geliþiminde belirleyici oldu. Sosyal demokrasinin ikiyüzlülüðü ve düzen dýþý solun zayýflýðý nedeniyle 1996 seçimlerinde iktidara kadar uzanan Ýslamcýlar, iktidarlarý boyunca büyük sermayeden aradýklarý desteði bulamadýlar. Ýslami holdingler ve Anadolu Kaplanlarýndan gelecek desteðin, Refah Partisini, T.C.'nin kurucu ideolojik yapýsýnýn ana savunucusu TSK'nin hýþmýndan koruyamayacaðý kýsa bir süre içinde gözüktü. Ýþte laik cephecilik Refah Partisini iktidardan indiren 28 Þubat sürecinin temel ideolojik, politik ifadesi oldu.

devrimci solun bunu engelleyememiþ olmasýdýr. Sanki bir gladyatör dövüþü yaþanýyor: egemenler ellerini ovuþturarak kendi adýna dövüþenin kazanmasýný ve kendi gücünü artýrmayý istiyor, oysa ki birbirleriyle ortak çýkara sahip yoksul kitleler kendilerine hiçbir çýkar saðlamayan egemen sýnýf arasý bu tepiþmede kader ortaðý olduðu unsurlarýn ayaðýný kaydýrmanýn yolunu arýyor. Gecekondudaki yoksul halka, iþyerindeki arkadaþýna öfkeleniyor, kin biliyor, onunla arasýndaki mesafeyi açýyor. Egemen sýnýfýn tetiklediði, derinleþtirmeye çalýþtýðý bu bölünme, kitlelerin dostunu düþmanýný karýþtýrmasýna ve mücadelesinin hedefini þaþýrmasýna neden olmaktadýr. Her iki tarafýn da derdi ayrýcalýklarýnýn asýl kaynaðý olan yoksulluðu, eþitsizlikleri, savaþlarý yaratan bu sisteme karþý mücadelenin önü kesmektir. Egemen sýnýfýn bir kanadý arkasýnda konumlanmýþ kitleler, bu kanatlarýn çýkarlarý adýna kader ortaklarýna karþý mücadele etmektedir. Bu durum da bu kitlelerin ortak mücadelesini engellemektedir. Ayný iþyerinde birbirleriyle farklý kamplarda yer alan iþçilerin grev, eylem, mücadele günü geldiðinde kol kola girdiði nerede görülmüþtür? Kol kola girmediði sürece de iþçi sýnýfý ve yoksul kitleler, Seka, Tekel, þeker fabrikalarýnýn özelleþtirilmesini, kamu çalýþanlarýnýn sözleþmeli çalýþanlar haline getirilmesini, 65 yaþýnda emekli olmayý, genel saðlýk sigortasýný, terörle mücadele yasasýný ve daha nice saldýrýyý izlemeye mahkumdur.

Laik Cephecilik Nedir? Laik Cephecilik, Gramsci'nin tabiriyle, bir hegemonya projesinin adýdýr. Politika, salt fiziki aygýtlarla yürütülmez. Güç kullanýmýnýn toplumsal koþullarý yaratýlmalý, meþruiyet saðlanmalýdýr. Laik Cephecilik tam da bunu saðlamaya yönelik olarak atýlmýþ bir adýmdýr. Temelinde laik bir yaþam bir anlayýþýna sahip olarak toplumsal kesimlerin TSK'nýn yanýnda harekete geçirilmesi yatan bu hegemonya projesi bir yandan da etkilemeye çalýþtýðý kitlelerde devlete baðlýlýk, milliyetçilik ve statükoculuðu geliþtirerek egemen sýnýfa büyük faydalar saðlama hedefiyle devreye sokulmuþtur. Ýþçi sýnýfýný yaþam tarzlarý üzerinden bölen, toplumsal muhalefetin potansiyel öncülerini ordunun peþine takan, Alevileri sisteme entegre eden laik-antilaik bölünmesi, bir yandan da toplumsal öfkenin biriktiði kent yoksullarýný Ýslamcýlarýn kucaðýna iterek toplumsal muhalefetin çanýna ot týkamýþtýr. Bugün içinde bulunduðumuz gericilik dönemini hazýrlayan etmenlerden birisi de laik cephecilik ve etkileridir.

Ordu ve Laiklik

Askeri-sivil bürokrasinin laiklik argümanýnýn arkasýnda sosyal demokrat tabanýn birleþmesi tam tarihsel bir ironidir. Bu taban ki 80 öncesindeki sosyalist mücadelenin bir yanýyla içine girmiþ ve yine bir yanýyla 12 Eylül darbesinin gerçek yüzünü görmüþtür. Bu kitleler þimdi peþine takýldýklarý ordunun 12 eylül darbesiyle birebir kendilerini etkilesin ya da etkilemesin solu hedef aldýðýný, binlerce arkadaþýný iþkence tezgahlarýndan geçirdiðini, yýllarca hapse attýðýný, idam ettiðini, kara listelere aldýðýný, mimlediðini hafýzalarýndan ne Laik Cephecilik: Yeniden çabuk sildiler! Bu ordu ki 12 eylül darbesiyle iþçi sýnýf ve Laik cephecilik, bugün tekrar 28 Þubat sürecindeki gibi pomyoksullara darbe indirmiþ, 24 Ocak Kararlarýnýn uygulanpalanmaktadýr. Kasým 2002 seçimlerinde iktidara gelen AKP, masýný saðlamýþtýr. Bu bile ordunun kimin tarafýnda olduðunu arkasýna TÜSÝAD, ABD ve AB'nin desteðini aldýðýndan ortaya koymaya yeter. 12 Eylül darbesinden sonra askeri ve sivil bürokrasi AKP'nin iktidara geliþini sineye çekTÝSK(Türkiye Ýþveren Sendikalarý Konfederasyonu) baþkaný mek zorunda kalmýþtýr. Öte yandan AKP iktidarýnýn arkasýnHalit Narin "yirmi senedir biz aðladýk onlar güldü. Biraz da daki sýnýfsal destek zaman içinde zayýfladýðýndan askeri ve onlar aðlasýn" demesi de bu gerçeði baþka þekilde ortaya sivil bürokrasinin AKP'ye karþý çabalarý yoðunlaþmýþ ve laik koyar. cepehecilik tekrardan ýsýtýlmýþtýr. AB reformlarý sürecinde Diðer bir açýdan da, kitlelerin Ýslami hareketi, toplumun güç kaybaden askeri ve sivil bürokrasi, böylece, karþý ataklarmuhafazakarlaþtýrýlmasýný la gücünü korumaya çalýþmaktadýr. ABD'nin SSCB'ye karþý yeþil hat proje- engellemek konusunda en son Danýþtay saldýrýsýyla iyiden iyiye siyle zamanýnda Ýslamcýlarý palaz- güvenecekleri güç ordudur. tetiklenen süreç, bürokrasinin landýrmasý, Taliban'ý, Bin Ladin'i ABD'nin SSCB'ye karþý yeþil hat kalbi olan cumhurbaþkanlýðý yaratmasý gibi Türkiye'de ordu da projesiyle zamanýnda Ýslamcýlarý seçimlerinin yaklaþmasýyla bir eþitsizklikleri, iþsizliði, yoksulluðu palazlandýrmasý, Taliban'ý, Bin hayli hýzlanmýþtýr. unutturmak ve darbe öncesinde Ladin'i yaratmasý gibi Türkiye'de Kitleler, kendi çýkarlarýnýn nerede solun sahip olduðu toplumsal etkiyi olduðuna bakmaksýzýn bir bölünyok edip toplumu apolitikleþtirmek ordu da eþitsizklikleri, iþsizliði, menin taraflarý haline getirilmeye için din silahýný kullanmýþtýr. 12 Eylül yoksulluðu unutturmak ve darbe rejimi deðil midir din derslerini öncesinde solun sahip olduðu zorlanýyor. Egemen sýnýf içindeki zorunlu haline getiren? Cami ve toplumsal etkiyi yok edip toplumu kanatlar ayrýcalýklarý, toplumsal kuran kursu sayýsýnda patlama bu apolitikleþtirmek için din silahýný etkileri ve pozisyonlarýný korumak dönemde olmamýþ mýdýr? Ýmam ha- kullanmýþtýr. 12 Eylül rejimi deðil için çekiþirlerken emekçi kitleler tiplerin sayýsý bu dönemde artmamýþ midir din derslerini zorunlu haline bu suni bölünmenin taraflarý haline mýdýr? Ýslami tarikatlar bu dönemde getiren? Cami ve kuran kursu getirilmiþtir. Asýl üzücü olan desteklenmemiþ midir?

8


MARKSiST BAKIs sayýsýnda patlama bu dönemde olmamýþ mýdýr? Ýmam hatiplerin sayýsý bu dönemde artmamýþ mýdýr? Ýslami tarikatlar bu dönemde desteklenmemiþ midir? Ýslami kadrolaþma bu dönemde yoðunlaþtýrýlmamýþ mýdýr?

Þeriat Tehlikesi Ne Kadar Gerçek? Ýslami hareketin yükseliþi ve son dönemde de AKP iktidarý ile pompalanmaya çalýþýlan "þeriat geldi, gelecek" korkutmalarýna göz atarsak... Bu iddianýn geçersizliði üzerine teorik açýklamalara bile girmeden Sincan'dan tanklarýn geçmesiyle, yani bir muhtýrayla ciddi bir toplumsal desteðe sahip Ýslami hareketin parçalara ayrýlmasýndan, orduya biat etmesinden, daha radikal görünen unsurlarýn toplumsal desteðini kaybetmesinden bile Ýslami hareketin ne kadar iktidarsýz bir hareket olduðu anlaþýlabilir. Ýslami hareketin gösterebileceði radikalliðin boyutunu, 28 Þubat sürecinden sonra tarikatlarýn Erbakan'a radikal çýkýþlar yaparak yýllarca didinerek elde ettikleri pozisyonlarý, iliþki aðlarýný tehlikeye attýðý için kýzmasý da ortaya koymaktadýr. 160 kilo altýný, trilyonlarca lira deðerindeki gayri menkulleri barýndýran bir servete sahip olan Erbakan, þahsýnda Ýslamcý hareketin liderliðinin sýnýfsal portresini sunmaktadýr. Bu unsurlarýn düzenle gerçek anlamda bir sorunlarýnýn olmadýðý, ayrýcalýklarýný kaybetme riski taþýyan bir çatýþmaya girmeyecekleri gün gibi aþikardýr. Dolayýsýyla Kemalistlerin söylediði þeriat devrimi tehlikesi koca bir yalandan baþka birþey deðildir. Ýslami hareket küçük burjuva bir harekettir ve her küçük burjuva hareket gibi iktidarsýzdýr. Küçük burjuva ideolojiler karakterlerini küçük burjuvazinin sýnýf doðasýndan alýrlar. Ne iþçi sýnýfý gibi kollektif eylem, örgütlenme ve yaþamý ögütleme yetisine ne de burjuvazi gibi üretim araçlarýna sahip olan küçük burjuvazinin iktidarý ele geçirmesinin araçlarý yoktur. Örneðin Ýran'daki molla iktidarý da ancak iþçi sýnýfýnýn devrimci eylemiyle þahý devirmesi ve iþçi sýnýfýna önderlik eden bolþevik bir örgütün yokluðunun yarattýðý boþlukta kurulmuþtur.

Sonuç Olarak Toparlamak gerekirse, AKP'nin iktidara geliþiyle baþlayan ve son dönemde hýzlanan laiklik tartýþmalarý yönetici sýnýfýn kendi iç hesaplaþmasýnýn bir yansýmasýdýr ve iþçi sýnýfý, yoksul halk açýsýndan tamamen yönetici sýnýfýn çýkarlarý doðrultusunda yaratýlmýþ suni bir gündemdir. Bu tartýþma ekseninde yaratýlan laik-antilaik bölünmesi yoksul kitleler ve iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýna zarar vermektedir. Bu bölünme, sefaletin, eþitsizliklerin, adaletsizliðin, savaþlarýn sorumlusu ortak düþman kapitalizme karþý birleþik mücadeledenin önünü kesmektedir. Ýstenilen tam da budur. Kitlelerin, Ýslamcý liderliklere karþý mücadelelerinde 12 Eylülle, Maraþla, Çorumla, Sivasla, Gaziyle ne kadar da arkalarýnda olduðunu gösteren (!) orduya deðil kendi güçlerine güvenmekten baþka çareleri yoktur. Ordunun peþine takýlarak statükocu hale gelen "sol", gerçek anlamda sol olamaz. Bugün CHP'nin geldiði nokta da budur. Mücadeleyi kazanabilmenin tek yolunun, umut olabilmek ve bozuk düzene muhalefet bayraðýný ikiyüzlü Ýslamcýlardan devralýp bu ideolojiden etkilenmiþ iþçileri ve yoksul kitleleri kazanmaktan geçtiðini bilinmelidir. Bu kitleleri kazanmanýn yolu da laik-antilaik bölünmesinde deðil; özelleþtirmeler, genel saðlýk sigortasý, sözleþmeli çalýþanlýk üzerinden yaratýlacak sýnýfsal bölünmelerdedir. AKP'nin mimari olduðu bu neo-liberal saldýrýlar üzerinden yaþanacak bölünmelerde yoksul kitleler ve iþçi sýnýfý ile Ýslamcý liderliklerin yollarý ayrýlacak, dost düþman ortaya çýkacaktýr. Egemen sýnýfýn kendi içinde yaratmaya çalýþtýðý bölünmeleri engelleyen, bir bütün olarak hareket edecek pratik ve ideolojik donanýma sahip iþçi sýnýfý Bolþevik önderlikle birleþtiðinde yenilmesi mümkün deðildir.

Güner Gövenç

9

Laik Cepheciliðin þampiyonu Baykal, partisini hýzla MGK çizgisine çekti. Öyleki bugün Türkiye’de cýlýz SHP’yi bir kenara býrakýrsak sosyaldemokrat bir partiden bahsetmek mümkün deðil.


MARKSiST BAKIs

NEPAL'DE TARÝH YAZILIRKEN DEVRÝMCÝ DURUM ANALÝZÝ

Nepal halkýna 21.yy'da sefaletin de sefilliðini yaþatan burjuva özel mülkiyetin ortadan kaldýrýlmasý için koþullar o kadar uygun ki. Bir kere Nepal halký deðiþim için, özgürlüðü ve alýnteri için kanýný dökmeye hazýr olduðunu sayýsýz kez ortaya koydu. Kitle grevleri, blokajlar, dev gösteriler sisteme ölümcül darbenin rahatça indirilebileceðini birçok kez gösterdi. Burjuva özel mülkiyeti ve basit bir üstyapýsal görüngüden ibaret olan monarþiyi eþitlik, özgürlük ve insanca yaþam þiarlarýyla yýkacak bir sosyalist devrim için milyonlarca emekçi gözlerini kýrpmadan canlarýný ortaya koyacaklardýr.

Marksist Bakýþ'ýn geçen sayýsýnda "sol, çeyrek asýrlýk tarihinin zirvesinde" tespitinde bulunmuþtuk. Bu tespiti doðrulamak için uluslararasý iþçi, öðrenci ve yoksullarýn mücadelelerinin haberlerine bir göz atmak yeterli. En son Þili, Yunanistan ve Meksika'da iþçi ve öðrenci direniþleri yükseliþ zincirinin birer halkasý haline geldiler. Sosyal mücadelelerdeki bu yükseliþin en önemli örneklerinden biri de halen devrimci durumun yaþandýðý Nepal. Nepal iþçi sýnýfý ve yoksullarý son olarak kralýn Þubat 2005'deki darbesini, 2006 Nisaný'nda onbinleri harekete geçiren sokak eylemleri, grevler ve direniþleriyle geri püskürtmeyi, krala geri adým attýrmayý baþardýlar. Nepal, Latin Amerika'dakiler de dahil olmak üzere 21.yy'ýn baþýndaki devrimci süreçler arasýnda koþullarýn sosyalist devrim için tamamen olgunlaþmasýyla çok özgün bir örnek olarak sivrilmekte. Bir kere Nepal halkýnýn örgütlülük düzeyi, sol örgütlerin halk içindeki yaygýnlýðý Arjantin, Bolivya ve Venezuela devrimci durum örnekleriyle kýyaslandýðýnda çok daha güçlü. Dolayýsýyla Nepal'deki süreç örgütlü öznenin iradesini çok daha fazla belirleyici hale getirmiþ durumda. Nepal halkýna 21.yy'da sefaletin de sefilliðini yaþatan burjuva özel mülkiyetin ortadan kaldýrýlmasý için koþullar o kadar uygun ki. Bir kere Nepal halký deðiþim için, özgürlüðü ve alýnteri için kanýný dökmeye hazýr olduðunu sayýsýz kez ortaya koydu. Kitle grevleri, blokajlar, dev gösteriler sisteme ölümcül darbenin rahatça indirilebileceðini birçok kez gösterdi. Burjuva özel mülkiyeti ve basit bir üstyapýsal görüngüden ibaret olan monarþiyi eþitlik, özgürlük ve insanca yaþam þiarlarýyla yýkacak bir sosyalist devrim için milyonlarca emekçi gözlerini kýrpmadan canlarýný ortaya koyacaklardýr. Bunun yanýnda burjuva düzende iktidarý elinde bulunduran krallýk kendisine destek verecek hiçbir toplumsal taban bulamamaktadýr. Halkýn tamamý bu aþaðýlýk kan emicilerden nefret etmektedir. Sosyalist devrim için koþullarýn son derece olgunlaþtýðýnýn bir göstergesi de Nepal burjuvazisinin bölünmüþ olmasýdýr. Geleneksel olarak Nepal burjuvasini temsil eden Hindistan destekli Nepal Kongre Partisi bile kral karþýtý kamptadýr. (Kralýn düþüþü eðer sosyalist devrimle olmayacaksa, meydana gelecek "demokratik devrimden" sonra iktidarýn doðal sahibi bu parti olacaktýr.) Krallýðýn tek destekleyicisi belki de tarihi bir ironi, ama Çin devletidir. Çok stratejik bir bölge olan Nepal'de Asya'daki en büyük rakibi Hindistan'ýn egemen olmasýndan korkan Çin devleti, krallýðýn tek destekçisidir. Bunun dýþýnda uluslararasý kapitalist sistem bile, ABD, Ýngiltere ve Hindistan dahil, krallýðýn yumuþak bir geçiþ sürecinden sonra devre dýþý

10


MARKSiST BAKIs kalmasýný istemektedir. Peki, nasýl oluyor da bir yandan Nepal büyük sermayesinin temsilcisi Nepal Kongre Partisi, diðer yandan da emperyalist sistem kralýn devrilmesini istiyor? Kitle grevleri, blokajlar, dev mitingler ile ayaða kalkan Nepal iþçisi ve yoksul köylüsü karþýsýnda bu güçlerin Nepal kralýný desteklememesi hatta devrilmesine yeþil ýþýk yakmasý eþyanýn tabiatýna aykýrý deðil mi? Üstelik kitle hareketinin liderliðini onbinlerce silahlý militana sahip Nepal Komünist PartisiMaoist (NKP-M) yapýyorken. Anlaþýlmaz gibi gözüken bu durumu mümkün kýlan NKP-M'nin hem emperyalist güçlere hem de Nepal burjuvazisine uslu çocuk olarak kitle radikalizmini belirli bir seviyede tutacaðý güvencesini vermesidir. Aþamalý devrim anlayýþýyla özel mülkiyete dokunmayacaðýný ilan edip mülk sahibi sýnýflarýn içini rahatlatan NKP-M, açýkça uluslararasý kapitalist sistemle uyumlu biçimde hareket etmektedir. Bu yüzden Nepal burjuvazisi ve emperyalist güçler (Çin hariç) kitle muhalefetinin olaðanüstü radikalliðine raðmen bu kadar rahattýrlar ve kralýn devre dýþý býrakýlmasý istemektedirler. Kitle hareketi lidersizken sosyalist devrimin gerçekleþtirilmesi mümkün deðildir, ne var ki kitle radikalizminin nerelere varacaðý belirsiz olduðu için egemen sýnýflar bu hareketin geliþiminden büyük korku duyarlar. En son Bolivya ve Arjantin'de olduðu gibi. Öte yandan kitle hareketi ne kadar güçlü ve radikal olursa olsun ona liderlik eden güç dalgakýran rolü oynuyorsa ve egemenlerle düþümdeþ bir stratejiye sahipse kapitalistlerin kendilerine güvenleri de tam olur. Örneðin 1943'te Yunanistan'da kitle hareketine önderlik eden Yunanistan Komünist Partisi (KKE) tam da bu rolü oynamýþtý. Nepal'de de ne yazýk ki yaþananlar bu yöndedir. Bu yazýda hedefimiz, Nepal'deki geliþmelere ýþýk tutarken geçmiþ deneyimler ve Marksizmin ilkeleri doðrultusunda Nepal iþçi sýnýfý ve yoksullarýnýn rotasýný devrime çevirecek doðru strateji ve taktikleri tartýþmak, ortaya koymaktýr. Nepal örneðinin bir özgün yaný da Maoist ideoloji ve pratiðinin tarihi bir sýnavdan geçiyor oluþudur. Bütün bunlarý yapabilmek için öncelikle Nepal'i tanýmak, Nepal'deki toplumsal enerjinin neler yapabileceðini bilmek gerekiyor.

Nepal: Çeliþkiler Ülkesi Güney Asya'da Hindistan ile Çin arasýnda tampon bölge konumunda olan Nepal dünyanýn en yoksul ülkelerinden biri. Dünyanýn en yüksek daðlarý olan Himalayalar'ý sýnýrlarý içinde bulunduran Nepal, ayný zamanda, dünyanýn en az þehirleþmiþ ülkelerinden de birisi. 1981'de nüfusun sadece %6.3'ü þehirlerde yaþýyordu, þimdi ise bu rakam %15'e çýkmýþ durumda. Tüm ülkede yaklaþýk 100 kilometre demiryolu ve çok az miktarda asfaltlý yol var. Nüfusun sadece %1'i telefon, elektrik ve posta hizmetlerinden yararlanýyor. Nepal'de 1950'lerin

baþýnda yetiþkinler içindeki okuma yazma oraný %2 ve bebek ölüm oraný %60dan fazla idi; þimdi 15 yaþ üstü nüfusun %44'ü okuma yazma biliyor ve bebek ölüm oraný binde 61'e düþtü. Ayný dönemde ortalama yaþam beklentisi sadece 35 yýl iken þimdi 60 civarý. 2005'teki araþtýrmalara göre Nepal'de 5 yaþýn altýndaki çocuklarýn %48'i yetersiz besleniyor, sabit telefon hattý yada cep telefonu sahiplerinin toplam nüfusa oraný sadece binde 22. Kentlerde yaþayan nüfusun ancak %68'i kanalizasyona sahip.

Nepal'de Mücadele Tarihi Nepal'de toplumsal mücadelelerin tarihi 1940'lara kadar uzanýyor. 1940'larýn sonlarýnda ülkeyi monarþi ile yöneten Rana kastýna karþý 50 bin kadar insanýn katýldýðý büyük gösteriler düzenlendi. Rana rejimi bu eylemlerden sonra düþtü. B ö y l e l i k l e , Nasýl oluyor da bir yandan Nepal büyük Nepal'de ilk defa sermayesinin temsilcisi Nepal Kongre içinde en büyük Partisi, diðer yandan da emperyalist burjuva partinin sistem kralýn devrilmesini istiyor? temsilcilerinin Kitle grevleri, blokajlar, dev mitingler de olduðu bir ile ayaða kalkan Nepal iþçisi ve yoksul p a r l a m e n t e r köylüsü karþýsýnda bu güçlerin Nepal desteklememesi hatta hükümet kurul- kralýný devrilmesine yeþil ýþýk yakmasý du. Nepal K o m ü n i s t eþyanýn tabiatýna aykýrý deðil mi? ÜsteP a r t i s i ' n i n lik kitle hareketinin liderliðini onbin(NKP) kuruluþu lerce silahlý militana sahip Nepal da bu döneme, Komünist Partisi-Maoist (NKP-M) yapýy1949'a tekabül orken. Anlaþýlmaz gibi gözüken bu eder. 1960'da durumu mümkün kýlan NKP-M'nin hem kral orduyla bir- emperyalist güçlere hem de Nepal burlikte hükümete juvazisine uslu çocuk olarak kitle karþý bir darbe radikalizmini belirli bir seviyede tutayapýp bütün par- caðý güvencesini vermesidir. Aþamalý tileri yasakladý devrim anlayýþýyla özel mülkiyete ve geniþ bir dokunmayacaðýný ilan edip mülk baský dalgasýný sahibi sýnýflarýn içini rahatlatan NKP-M, hayata geçirdi. açýkça uluslararasý kapitalist sistemle K o m ü n i s t uyumlu biçimde hareket etmektedir. hareket yeraltýnda çalýþmasýný devam ettirdi. Uluslararasý ölçekte Çin ve SSCB arasýndaki ayrýlýðýn derinleþmesi Nepal'daki komünist hareketin yönelimlerini de belirledi ve bölünmeleri tetikledi. NKP'den ilk kopuþlar silahlý mücadele yöntemi tartýþmasý üzerinden oldu. Ve bundan sonra hareket birçok parçaya bölündü. 1978'de Maoist eðilimli Nepal Komünist Partisi (Marksist Leninist), NKP(ML) kuruldu. NKP(ML) silahlý bir mücadele yürütülmesi perspektifiyle yola çýkmasýna raðmen 1990'lara gelindiðinde silahlý mücadele yerine parlamenter demokrasi yolunu seçti. 1990'da NKP kökenli bu partiler birleþik bir cephe altýnda rejime karþý kitlesel bir mücadele örgütlemek için birararaya geldiler. 90'da çok partili sisteme geçilmesinden sonra 1991'de NKP(M) ve

11


MARKSiST BAKIs ve NKP(ML) biraraya gelerek Nepal Komünist Partisi (Birleþik Marksist Leninist), NKP(BML)'yi oluþturdular. Komünist hareket içindeki ana akýmlar, NKP(BML) dahil olmak üzere, çok partili sistemi destekledi ve açýkça reformist bir yönelim izlediler. NKP(BML) hükümete katýldý. NKP(BML)'nin ikinci defa hükümete katýlma süreci baþka bir bölünmeyi beraberinde getirdi: NKP-(Maoist)'in kopuþu. 1990'dan sonra açýlan parlamenter dönem boyunca, (NKP-BML) dahil olmak üzere solun bütün renkleri kurulan hükümetlerin bir parçasý oldular. Buna raðmen kitlelerin çoðunluðunun yaþamý her zamanki acýmasýzlýðýnda devam etti. Topraðýn yeniden daðýtýmýnda, Nepal'in sosyal altyapýsýnda bir ilerleme konusunda ciddiye alýnýr hiçbir geliþme yaþanmadý. Kitleler bu nedenlerle parlamenter yolu tercih etmiþ hareketler yerine yüzlerini yeni oluþan ve parlamenter yolu redderek daha radikal bir muhalefet izleyen NKP-Maoist'e döndüler.

NKP-M NKP-M, 1995'de kuruldu. NKP-M, ana komünist fraksiyonlarý parlamenter süreçlere katýldýklarý için "dejenere olmuþ" ve "revizyonist" olarak niteledi. NKP-M liderliði, Nepal'de "Yeni Demokrasi"yi kurmak için halk savaþý stratejisini izleyeceklerini duyurdu. Destek tabaný olarak köylülüðü almalarý ve kýrsal alanda stratejik bir halk savaþý baþlatmalarý, klasik Maoist bir pozisyona sahip olduklarýný gösteriyordu. Pratikte bu stratejinin anlamý kýrsal alanda kontrolü ele geçirmek ve þehirleri buralardan kuþatmaktý. Nepal Komünist Partisi (NKP) ve NKP-M dahil ondan kopan bütün parçalar aþamalý devrim teorisini kabul etti ve halkýn demokrasisini kurmak için bütün "ilerici" güçlerin geniþ çaplý ittifakýnýn çaðrýsýný yaptý. Tarih bilincine sahip gerçek komünistler bilirler ki buradaki "ilerici" kelimesi burjuva unsurlarý ifade etmek ve onlarý aklamak üzere kullanýlan bir sýfattýr. NKPM'de bu çizginin dýþýna çýkmadý. Bu anlamýyla Hindistan destekli Nepal burjuvazinin en etkili örgütü Nepal Kongre Partisi de ilerici bir güç olarak tanýmlandý ve onunla halen devam etmekte olan etkili bir iþbirliðine sahipler. 1996'da NKP-M halk savaþý stratejisiyle bir silahlý mücadele izleyeceðini duyurduðunda çok az kiþi onlarý ciddiye almýþtý. Çünkü, NKP-M, Nepal'daki küçük sol fraksiyonlardan biriydi ve kadrolarý genellikle balta girmemiþ ormanlarda savaþým deneyimine sahip gerillalardan deðil kentli entelektüellerden oluþuyordu. Oysa ki hesaba katýlmayan Nepalli kitlelerin yaþadýklarý eþitsizlikler ve çeliþkiler nedeniyle devrimci akýmlara kaydýðý gerçeðiydi. Nepalli kitlelerin yüzyüze kaldýðý berbat koþullar onlarda daha büyük bir devrimci dönüþüm isteði yaratýyordu. Devrimcileþen kitlelerin radikalliklerini ifade edebilecekleri tek odak olan NKP-M, hýzla güç kazandý. Binlerce kiþinin öldüðü 5 yýllýk iç savaþ sonunda kýrsal alanýn çoðunluðunda kontrol sahibi oldular. Þimdilerde ise Nepal hükümetinin raporlarýna göre NKP-M, 10 bin savaþçý, 15 bin milis, dört bin beþ yüz kadro ve 200 bin sempatizana sahip. Ayrýca yaklaþýk 400 bin üyeli aktif bir öðrenci kanatlarý var. Bu da gösteriyor ki NKP-M sahip olduðu fiziki güçle kralý devirebileceði gibi iktidarý da ele geçirebilir. NKP-M'nin iç savaþtaki açýk üstünlüðü en az üç dört senedir var olan bir gerçekliktir. Oysa krallýk geçen yýllara ve kitle radikalizmindeki olaðanüstü sýçrayýþlara raðmen hala ayaktadýr ve NKP-M burjuva parlamenter sisteme geçiþ için bile uluslararasý kapitalist sistemden onay beklemektedir. Buradan çýkan sonuç, Nepalli Maoistlerin, býrakýn özel mülkiyeti ilga edip sürekli devrim ateþi ile devrimi Uzak Asya'ya yayma çabasýný, kendi programlarýnýn da merkezi olan krallýðýn yýkýlýþýný dahi gerçekleþtirecek bir iradeye sahip olmadýklarýdýr. NKP-M'nin duruþu maalesef Menþeviklere has iktidar korkusu, çekingenlik ve son kertede düzeniçilikle belirlenmiþtir. Nepalli Maoistlerin talepleri reformizmin bir ifadesi olarak demokratik cumhuriyet, baðýmsýz bir insan haklarý komisyonu, monarþinin ortadan kalkmasý, terörist bir örgüt olarak tanýmlanmamak, hapsedilen parti liderlerinin serbest býrakýlmasý ile sýnýrlýdýr.

12

Onbinlerce silahlý militanýyla kýrsal kesimi kontrol eden NKP-M istese iktidarý ele geçirebilecek durumdayken gelinen aþamada emperyalist güçlerin dahil olduðu anlaþmalar gereði silahlarýný Kurucu Meclis’in açýlmasýyla birlikte BM’e teslim edecek.


MARKSiST BAKIs Yedi Partili Ýttifak - Silahlar BM'ye Teslim Nepal'de sýnýf mücadelesi Þubat 2005'te kralýn parlamentoyu feshetmesi üzerine yeni bir evreye girdi. Halkýn yoksulluktan kýrýldýðý ülkede altýndan faytonuyla etrafta gezinen kraldan nefret eden Nepal iþçi sýnýfý ve yoksul halkýn öfkesi doruklara çýktý. Kraldan umudunu kesen Nepal burjuvazisinin temsilcilerinin de aralarýndan bulunduðu büyük bir muhalefet dalgasý tüm ülkeyi sardý. Kasým 2005'te ise Nepal sýnýf mücadelesi tarihinde yeni bir dönemeç yaþandý. Burjuva partilerini ulusalcý-ilerici güç olarak ifade ederek onlarla üstü örtülü iþbirliði içinde olan NKP-M, "yedi partili ittifak" diye bilinen cýlýz Nepal burjuvazisi ve üst-orta sýnýflarýný temsil eden burjuva koalisyonla iþbirliði içinde çalýþacaðýný tüm ülkeye duyurdu. Bir yönetim biçimi olarak krallýðýn ilga ediliþini her þeyin üstünde tutan, bunu da kendi gücüyle çok rahat bir þekilde baþarabilecekken küçük burjuva iktidarsýzlýk örneði gösteren NKP-M zayýflamýþ, kendi kendine çöken krallýk karþýsýnda bile mülk sahibi sýnýflarýn ve emperyalist sistemin desteðini ve onayýný arýyor. Mülk sahibi sýnýflar elbette ki bunun için kendi sýnýf çýkarlarý doðrultusunda olabildiðince taviz koparýyorlar. 22 Kasým 2005'te NKP-M,"otokratik monarþiyi ortadan kaldýrarak gerçek demokrasiyi kurmak" için demokratik güçlerle ittifaka girdiðini açýkladý. Kendi sözleriyle: "Ülke silahlý çatýþma ve kalýcý barýþ sorununa getirilecek pozitif bir çözüm ihtiyacýnda. Biz, otokratik monarþinin yýkýlmasý ve tam bir demokrasinin kurulmasý sürecinde kurucu Meclis seçimlerinin yapýlmasýnýn ardýndan silahlý çatýþmaya son vermek ve kalýcý barýþý inþa etmeye tam anlamýyla söz veriyoruz."(www.nepalnews.com, 22 Kasým) Öte yandan 2006'ýn baþýndan itibaren kitlelerin tansiyonu giderek bir patlama noktasýna ulaþtý. Krallýk yönetimine son verilmesi talebiyle 100 bin kiþinin katýldýðý gösteriler düzenlendi. Genel grevle hayat tamamen durdu, blokajlarla düzen tamamen devre dýþý býrakýldý. Bolþevik bir örgütün çaðrýsýyla iktidar kolayca el deðiþtirip iþçilerin ve köylülerin eline geçebilirdi. Maalesef böyle bir perspektife sahip bir örgüt bulunmuyor Nepal'de. Sokaða çýkan kitlelere ateþ açýlmasýyla iki haftada 20'ye yakýn gösterici öldürüldü. Sokaða çýkma yasaðý ve 'vur emri'ne karþýn kitleler sokaklarý doldurmaya devam ettiler. Kitlelerin kararlý mücadelesi, þubat ayýnda parlamentoyu feshederek mutlak hakimiyetini ilan eden Kral Gyanendra'yý geri adým atmaya zorladý. Yedi Parti Ýttifaký ve NKP-M'nin daha önceden beraber hazýrladýklarý 12 maddeli anlaþma baz alýnarak parlamento, mayýsýn ortalarýnda, kralýn

yetkilerini kýsýtladý. Kral'ýn ordu üzerinde kontrolüne son verildi. Karar uyarýnca Nepal ordusuna atanacak komutanlarý bundan böyle hükümet belirleyecek. Hükümet de artýk 'Majestelerinin Hükümeti' yerine Nepal hükümeti olarak adlandýrýlacak. Kraliyet ailesinin mal varlýðýnýn vergilendirilmesi talebini de içeren kararda, sembolik bir göreve indirgenen Kral'ýn yerine geçecek kiþiyi hükümetin belirlemesi öngörülüyor. Ayrýca hapishanelerdeki 170 NKP-M üyesi serbest býrakýldý. Süreçte gelinen en son nokta ise 16 Haziranda yaþandý. NKP-M ve Yedi Parti Ýttifaký masaya otururarak Kurucu Meclis seçimlerini gerçekleþtirmek üzere anlaþtýlar. Anlaþma gereði Nepal'de NKP-M, adýný nasýl koyarsa Yedi Parti Ýttifaký koysun, halk savaþý perspektifinliderliðindeki hükümet, parladen bile geriye düþmüþ bir þekilde mento ve demokratik cumhuriyet proMaoistlerin kýrsaljelerinin liderliðini burjuvaziye tesdaki hükümetini lim etmektedir. Aþamalý devrim feshedecek. algýlayýþlarýnýn demokratik devrim Maoistler ve Yedi aþamasýný bile gerçekleþtirmekten Parti Ýttifaký , uzaklar. Bir devrimle deðil, ulus Kurucu Meclis ötesi emperyalist güçlerin de masaseçimlerine kadar da olduðu pazarlýklarla Krallýðýn geçici bir hükümet sahip olduðu otoriteyi "kýrmayý" oluþturacak. amaçlamaktadýrlar. Kýrlardan Kurucu Meclis þehirleri sarma iddiasýndan 180 seçimlerinin yapýlmasýyla birlikte derecelik bir sapmayla kendi M a o i s t l e r silahlarýný emperyalist BM'ye teslim silahlarýný etmeye vardýlar. Bu çýplak gerçeði Birleþmiþ Milletler hiçbir demagoji saklayamaz. denetimine teslim edecekler. NKP-M gerillarýnýn lideri Prachanda anlaþmayý þöyle tarif ediyor.: "Eski parlamentoyu feshedeceðiz, kendi yönetimimizi de feshedeceðiz. Cuma günü yaptýðýmýz görüþmenin ruhunu bu noktalar oluþturuyor."

NKP-M'nin Açmazlarý ve Devrim için Doðru Strateji ve Taktikler Çin'in açýkça serbest piyasa kapitalizmine geçiþinden sonra dünyadaki popülaritesini büyük oranda kaybeden Maoizm Çin devletinin periferisindeki uzak Asya ülkelerinde gücünü önemli ölçüde koruyor. Nepal, Filipinler, Hindistan bunlarýn baþýnda geliyor. Ne var ki Çin'deki dönüþüme paralel olarak baþta Hindistan ve Nepal olmak üzere bu ülkelerdeki Maoist gruplarýn açýkça reformizme kaydýklarý da ortada. Kuruluþundan beri Nepal komünist hareketi,

13


MARKSiST BAKIs hem SSCB'ci kanat hem de Çinci kanat, reformizmle içli dýþlýydý. NKP-M ufak bir grupken daha radikal bir eylemlilik süreciyle önemli atýlýmlar saðladý ve Nepal'deki sýnýf mücadelesinin temel belirleyici gücü haline geldi. Ama gelinen nokta NKP-M'nin devrimci süreci sonuna kadar götürecek bir yapýlanma olmadýðý net bir þekilde ortaya çýktý. Bir devrim neleri baþarýrsa zafere ulaþmýþ olur? Bu sorunun Marksistler açýsýndan cevabý çok nettir. Eski yönetici sýnýfýn hükmettiði devlet mekanizmasýnýn yýkýlmasý en önemli þarttýr. Böylece, iktidarýn iþçi ve yoksul köylülüðünün temsilcilerinden oluþan bir hükümete geçmesi ve bu hükümetin demokratik görevlerle beraber sosyalist önlemleri almaya baþlamasý zafer için olmazsa olmazdýr. Bu hükümetin yapacaðý en önemli iþlerden birisi burjuva orduyu daðýtmak ve yerine silahlý iþçi milislerini geçirmektir. Yine, devrimin baþta uzak Asya olmak üzere tüm dünyaya yayýlmasý için acil olarak tüm dünyanýn komünist iþçi delegelerinin katýlacaðý bir enternasyonal çaðrýsýnýn yapýlmasý hem nihai devrimci amaçlarýmýz açýsýndan hem de Nepal'deki yeni iþçi ve köylü temsilcileri iktidarýnýn emperyalist sistemin saldýrganlýðý karþýsýnda boðulmamasý açýsýndan zorunludur. Ancak, çok kýsa bir kýsmýný aktardýðýmýz sürekli devrim perspektifine sahip olan siyasi bir yapý Nepal halkýnýn gerçek sesi olup devrimci süreci sonuna kadar götürebilir. NKP-M'ye gelince. Nepal'de NKP-M, adýný nasýl koyarsa koysun, halk savaþý perspektifinden bile geriye düþmüþ bir þekilde demokratik cumhuriyet projelerinin liderliðini burjuvaziye teslim etmektedir. Aþamalý devrim algýlayýþlarýnýn demokratik devrim aþamasýný bile gerçekleþtirmekten uzaklar. Bir devrimle deðil ulus ötesi emperyalist güçlerin de masada olduðu pazarlýklarla Krallýðýn sahip olduðu otoriteyi "kýrmayý" amaçlamaktadýrlar. Kýrlardan þehirleri sarma iddiasýndan 180 derecelik bir sapmayla kendi silahlarýný emperyalist BM'ye teslim etmeye vardýlar. Bu çýplak gerçeði hiçbir demagoji saklayamaz. NKP-M'nin þimdiki misyonu, devrim isteyen kitleleri ittifak kurduklarý ortaklarý adýna yatýþtýrmaktýr. NKP-M'nin merkez komite üyesi ve hükümetle görüþmelere katýlan 3 kiþiden biri olan Dev Gurung, ittifak yaptýðý güçler hakkýnda þunlarý söylemekten çekinmiyor: "Geçmiþte kraliyete baðlý hükümetler vardý ve onlar bizim Kurcu Meclis perspektifimizi kabul etmiyorlardý. Þimdi ise Yedi Parti Ýttifaký ile Kurucu meclis seçimleri konusunda anlaþtýk. Aslýnda þu an biz ve Yedi Parti Ýttifaký arasýnda hiçbir rekabet, çekiþme yok, iki taraf da varolan geçiþ sürecinin olabildiðince sarsýntýsýz geçmesi için çalýþýyor. Çekiþme ve rekabet seçimlerden sonra baþlayacak." Gurung, seçimler kanalýyla iktidara gelirse korkuya kapýlacaklarýn içlerine su serpiyor. Gurung, Kurucu Meclis seçimleriyle eðer partisi iktidara gelmek üzere seçilirse bugünkü tarýmsal ekonomiyi sanayileþmiþ bir þekle çevirecek bir ekonomi programý uygulayacaklarýný söylüyor. Gurung, parti politikasýnýn toprak ve diðer mülkler üzerindeki özel mülkiyete son vereceði dedikodusunun tamamen yanlýþ olduðunu ifade ediyor. (Dhruba Adhikary’la röportaj, Nepal Press Institute) Maoistler ve diðer sol güçlerin hiçbiri iþçilerin ve yoksul köylülerin ihtiyaçlarý hakkýnda bir kelime söylemiyorlar. Yaptýklarý tek þey kendilerini cumhuriyet kurma olasýlýðýný

yükseltmekle sýnýrlandýrmak. Emperyalistlerin gözlerinde, kýrsalýn %80'inden fazlasýný kontrol eden CPN-M liderliði kralýn yaþamasýna izin vererek ve onun iktidarýna son verecek saldýrýyý yapmayarak ne kadar sabýrlý olduðunu gösteriyor. ABD büyükelçisi bile Maoistlerin taleplerinin küçük bir anlaþma ile çözülebileceðini fark etmiþ durumda: "Parlamento önümüzdeki hafta ve aylarda sayýsýz meydan okumayla karþý karþýya kalacak. Diðer seçeneklerin içinden, Kurucu Meclisi baþlatacak. Bu Maoistler için politik akýmlara katýlmak ve Nepal'in sorunlarýný barýþçýl bir þekilde iþaret etmek için harika bir dönüm noktasý olacak." NKP-M'nin iktidarsýzlýðýný ifade etmek için ortaya attýðý mazeretlerin baþýnda Hindistan ordusunun olasý bir devrimden sonra Nepal'i iþgal edeceðidir. Böyle bir tehlikeyi göze alamayanlarýn devrimcilik iddialarý tamamen boþtur. Bolþevikler de olasý bir iç savaþ ya da Alman iþgali tehlikesi karþýsýnda devrimi iptal etseydiler, tarihe ancak acýnacak bir anektod olarak geçebilirlerdi. Ama onlar hem çok çetin ve acýmasýz geçen bir iç savaþý hem de Alman iþgalini göðüsleyerek devrimi zafere ulaþtýrdýlar. Durumun öteki yüzü de Nepal'deki bir devrimin en baþta Hindistan'daki iþçi ve emekçileri tetikleyeceðidir. Zaten epey güçlü olan Hint sol hareketinin yaratacaðý devrimci potansiyel hem devrim ateþini Hindistan'a taþýyabilir hem de burjuva Hint ordusunun Nepal'i iþgalini önleyebilir.

Görev Bolþeviklerindir Bolþevik örgütün bulunmadýðý bulunsa da iþçi sýnýfýna önderlik edebilecek kadar güçlü olmadýðý durumlarda devrimci süreçler baþarýlý olamaz. Bunun dýþýnda harekete liderlik eden unsurlarýn reformist ya da merkezci olduðu durumlarda kendiliðinden alevlenen kitle hareketinin dalgakýran iþlevi gören bu unsurlarýn etkisinden sýyrýlmasý oldukça zordur. Nepal'de de olan budur. Þimdilik etrafý "zafer" çýðlýklarýnýn kuru gürültüsü sarmýþtýr. Ama bu Pirus zaferinin yarattýðý heyecan dalgasý hýzla geri çekilecektir. Ýnsanca yaþam isteyen Nepal iþçileri ve yoksul köylüleri bir kez daha acý bir þekilde yaþamlarýnda çok az þeyin deðiþtiðini görecekler. Ve o zaman mücadele yeniden baþlayacak. Ama bu sefer "yeni demokrasinin" hararetli savunucularý barikatýn karþý tarafýnda olacaklar. Nepal devriminin öne çýkardýðý bir çok sorunu, alýnmasý gereken birçok dersi burada tartýþtýk. Burada ortaya konmasý gereken son nokta da dünya devrimi ve komünist bir toplum için tek yolun Bolþevizmi inþa etmek olduðudur. Rosa Luksemburg'un dediði gibi "GELECEK HER YERDE BOLÞEVÝZM'ÝNDÝR!"

Aynur Akman

14


MARKSiST BAKIs

KARANLIÐI YIRTMAK ÝÇÝN ÖRGÜTLEN! Kapitalist toplumlarýn doðasýnýn temel belirleyicisi olan ücretli emekle sermaye arasýndaki çeliþki ve aslýnda bunun sonuçlarýndan baþka bir þey olmayan diðerleri, kendilerini iktisadi ve toplumsal altüst oluþlarla belli ederler. Bu çeliþkilerin varlýðý, kapitalist toplumun varlýðýndan, yani kapitalist üretim iliþkilerinden ve kapitalizmin ve de tüm sýnýflý toplumlarýn tarihsel geliþiminden bellidir. Bu çeliþkilerin toplumsal hayata damgasýný vurmamasý mümkün deðil, çünkü kapitalistler ve onlarýn devletleri bu çeliþkileri bir yandan baskýlarken, diðer yandan kar ve güç uðruna neden olduklarý iktisadi ve politik krizlerle bu çeliþkilerin açýða çýkmasýný saðlarlar. Buradan hareketle sýnýf mücadelesinde yeni yükseliþ ve alçalýþlarýn bizi beklediðini söyleyebiliriz. Türkiye'deki toplumsal mücadelelerin tarihine baktýðýmýzda iniþli çýkýþlý bir seyir izlediðini görürüz. Örneðin, 12 Eylül'deki yenilgiden 9 yýl sonra sýnýf mücadelesi geliþmeye, sol toparlanmaya baþladý ve bu durum az çok 28 Þubat'a kadar sürdü. Yani solcular 26 yýl boyunca uyumadýlar, ya da ayný þekilde sol ve iþçi hareketi 60'lar ve 70'lerden önce çok güçlü deðildi, hatta bugüne göre bile çok zayýftý. DÝSK, TÝP, Deniz'ler gökten zembille inmedi, onlarý yaratan sömürü ve baský düzeni de yerinde duruyor. Umutsuzluðun teorisini yapanlar dünyada çok þey deðiþti diyorlar. Doðrudur, çok þey deðiþmiþtir, ama bu nasýl deðiþimdir, bunun temelleri nedir? Üstelik, ne zaman toplumsal muhalefet gerilese birileri böyle söyler. 1990'lar boyunca kapitalizmin nihai zaferi ilan edildi, savaþlar ve krizlerin bittiði, tarihin sonunun geldiði söylendi. Bir zamanlar çok revaçta olan bu iddialarý, bugün hangi babayiðit savunabilir. Egemenler kitle iletiþim araçlarýna da egemen olduklarýndan geçmiþin mücadelelerini öðrenmek ve

15

öðretmek özel bir çabayý gerektiriyor. Kitleler, egemenlerin propagandasýndan baðýmsýz olarak bugünü mutlaklaþtýrmaya zaten eðilimlidirler, ve bu pek deðiþmeyecek. Bu yüzden, gericilik dönemlerinde geçmiþin baþarýlý mücadelelerini yaþamýþ insanlar bile gelecekten bir þey beklemezken; tersinden, devrimci fikirler güçlü olduðunda zararlý olabilecek aþýrý iyimserlik ve bir aþýrý güven havasýnýn oluþmasý doðaldýr. Yukarýda, teorik olarak çýkýþýn mümkün olduðunu söyledim. Þimdi, biraz da iþin pratik ayaðýyla ilgili konuþmak lazým. Yani, 28 Þubat'tan beri içinde bulunduðumuz gericilik döneminden nasýl çýkýlacaðýna açýklýk getirmeliyiz. Yukarýda da anlattýðým gibi çýkýþýn kendiliðinden bir yönü var. Çýkýþýn ilk adýmlarý çoðu zaman devrimcilerin, hatta reformist örgütlerin ve sendikalarýn kontrolü ve bilgisi dýþýnda atýlýr. Bizde 15-16 Haziran yürüyüþünün, Rusya'da Þubat Devrimi'nin ve daha birçok olayýn kendiliðinden geliþmesi gibi. Her ikisi de o zaman hiç kimse tarafýndan öngörülememiþti. Bütün geniþ toplumsal hareketlerin geliþiminde kendiliðinden bir yön vardýr. Bugün çokça sorulan gericilik döneminden ne zaman ve nasýl çýkýlabileceðidir. Sorunun birinci kýsmýnýn cevabý çok basit: tam olarak bilmiyoruz ve bilemeyiz, ama süreci hýzlandýrabiliriz ve gerçekçi olmak kaydýyla her geçen anýn fýrtýnalý günleri hazýrladýðýný bilerek güçlü, donanýmlý ve atýlgan bir devrimci politik savaþ örgütünün yaratýlmasý çabasýnda olmalýyýz. Önce 28 Þubat'la baþlayan laiklik ekseninde emekçilerin ve solun bölünerek güç kaybetmesi, Öcalan'ýn yakalanmasýyla faþist hareketin güçlenmesi; 3 Kasým seçimlerinden sonra hýzlanan neoliberal saldýrýlar ve 2005 Newroz'undaki bayrak olayýyla yükseltilen milliyetçilik ve Kürt düþmanlýðý, bu arada devletin çözüme yanaþmamasý sonucu PKK'nin silahlý eylemlerini arttýrmasý, Diyarbakýr ve Þemdinli'de yaþananlar; yakýn zamandaki siyasi havayý belirleyen bunlardý. Geçenlerde Danýþtay'a yapýlan silahlý saldýrý bunlarýn üzerine tuz biber oldu. Ýslamcý kökenli AKP ile laik cephe arasýndaki gerginlik iyice alevlendi. Ordu ve hatta TÜSÝAD'la hükümetin arasý pek iyi deðil. Danýþtay saldýrýsýndan sonraki gün-


MARKSiST BAKIs lerde de çatýþmalarda birçok asker öldürüldü ve cenazeleri faþistlerin propaganda ve ajitasyon alanlarý haline geldi. Tam bir kötümserlik havasýnýn içindeyiz, aslýnda Latin Amerika ve Avrupa'da güzel þeyler oluyor, ancak burada rüzgarýn bizden yana esmediði kesin. Sol o kadar prestij kaybetti ki CHP yönetimi açýkça MHP çizgisine yaklaþtý. Ulusal solcular bir süredir, saðcý solcu ayrýmýnýn önemini yitirdiði, vatanýn ve cumhuriyetin tehlikede olduðu iddiasýný siyasetlerinin merkezine koydular. Bu dönemde örgütlü kalmak tek seçeneðimiz ve tek silahýmýz, çünkü iþçi sýnýfý ve ezilenler 3 yönlü bir saldýrýyla karþý karþýya: Türk-Kürt ayrýmý üzerinden yaþanan bir bölünme, laiklik ekseninde yaþanan bir bölünme ve yaþamýn topyekün neo-liberalleþtirilmesi. Yükselen Kürt düþmanlýðýyla artan faþist saldýrýlar sokaklarda, okullarda, iþyerlerinde devam ediyor. Faþist hareket insan tozlarýndan oluþan, ama kalabalýk bir kütle. Onun karþýsýndaki sayýsal zayýflýðýmýzý ancak örgütlü ve kale gibi saðlam durarak telafi edebiliriz. Faþist baský ve teröre maruz kalan çok geniþ kitleleri (Aleviler, Kürtler, üniversite hatta lise öðrencileri) kazanmak için de buna mecburuz. Faþist hareket baskýyla da olsa güç odaðý olarak kaldýðý sürece gençleri çekmeye devam edecek. Sadece politik çalýþma yapmak için bile asgari bir güç dengesini saðlamak zorundayýz. Ülkenin birçok yerinde kararlýlýk ve örgütlü duruþ sayesinde sosyalistlerin sayýca kendilerinden çok fazla olan faþistlerin baskýlarýný yenmeleri bize örnek olmalý. Faþistlerin karþýlarýnda küçük de olsa kararlý bir güç gördüklerinde tutunamadýklarýný unutmamak lazým. 28 Þubat'çýlar AKP'nin tek baþýna iktidarý ve en azýndan baþlarda AB süreciyle hayal kýrýklýðýna uðramýþlardý. Zira, ordu yaþanan gerilimlerde bunlara moral verecek pek bir çýkýþta bulunmamýþtý. Avrupa'daki meslektaþlarýyla karþýlaþtýrýlmayacak kadar baðýmsýz ve güçlü olan askerler Türkiye kapitalizminin geleceði için biraz geriye çekilir gibi oldu. Nihayetinde ordu da kapitalizmin çýkarý için ve ona baðlý olarak vardýr. Danýþtay'a yapýlan saldýrýyla patlatýlan öfke ve Genelkurmay'ýn suratýný ekþitmesi laik cepheyi cesaretlendirdi, þimdi cumhuriyeti kurtarmakla meþguller. Nasýl zamanýnda "Ordu Göreve" pankartýný açýp hayal kýrýklýðýna uðramýþlarsa yine öyle olacak, olmaya baþladý bile. Þu sýralarda kendilerine "Ordu darbeyi halkýn yapmasýný istiyor" masallarýný anlatýyorlar. Asýl vahim olan, bu cephenin etki alanýnýn içinde en baþta kendisine "solcuyum" diyen insanlarýn bulunmasý. DÝSK, Türk-Ýþ ve kýsmen de KESK bu cephenin parçasý oldu. Bu cephenin 'laiklik'ten baþka politikasý olmadýðý için emekçilerin gerçek sorunlarýna cevap vermedi, vermiyor, veremez. Yine bu nedenle kendi kitlesini de eritiyor ve saðcýlaþýyor. Sosyalistler zayýf, ama ilginç olan ortada sosyal-demokrasinin olmamasý. Bu durumun yarattýðý boþluk sosyalist sola fýrsatlar sunuyor. Reformist ve ulusalcý sol her ne kadar sýrtýný "derinlere" yaslamaya çalýþsa da tam bir kriz durumunda, toplumsal destek bulamýyorlar. Yapýlan seçim anketleri laik cephenin son çýkýþýnýn da CHP'ye faydasý olmadýðýný gösteriyor. Ancak devrimci sol bir anlayýþ çýkýþý garantileyebilir. Seçimler bu çýkýþýn ayaklarýndan sadece biri olabilir. Uzun süreli bir etki iþyerlerinden, mahallelerden, okullardan geçer. Ýþçi sýnýfýna ve yoksul halka yapýlan en geniþ kapsamlý ve uzun vadeli saldýrý 24 Ocak 1980 kararlarýndan bu yana hiç

16

olmadýðý kadar þiddetli. Ardarda çýkarýlan neo-liberal yasalar, özelleþtirmeler ve iþyerlerinin kapatýlmasý sonucu iþçi sýnýfý kazanýmlarýnýn önemli bir kýsmýný 2-3 yýlda yitirdi. Saldýrýya maruz kalanlarýn içinde buna gerçekten karþý durabilecek ve diðer ezilen kitleleri peþinden sürükleyebilecek olan güç iþçi sýnýfýdýr, ancak onun örgütlü kesimini yönlendirenlerin buna cesareti yok. Sendika yönetimleri sendikalarý mahkeme salonlarý ve görüþme masalarýna hapsettiler. Düzenin manevralarýný boþa çýkarabilecek kitlesel eylemleri durduran ya da o düzeye çýkmalarýný engelleyen, SEKA gibi lokal direniþlerin genelleþmesi için bir þey yapmayan sendika liderlikleri sendikalarýn erimesine yol açýyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn son yýllarýn en militan sektörünü örgütleyen Eðitim-Sen üye sayýsýnýn 190 binlerden 110 bine düþmesiyle yetkiyi kaybetti. Birçok militan sendikacý sendikalarýndan soðuyarak pasifleþmiþ durumda, ayný zamanda bazýlarý da mücadeleci bir odak bekliyor. Sendikalarýna küsmüþ proleterlerin tekrar mücadeleye kazanýlmasý militan ve devrimci bir anlayýþla saðlanabilir, çünkü üye kaybýnýn sebebi korkaklýk ve pasifizmden baþka bir þey deðil. Sendikalarýn içinde bulunduðu krizin çözümü için bunlarýn yönetici kadrosuyla, hatta þartlar olgunlaþýrsa doðrudan bu örgütlerle bir kopuþa gitmek zorunlu. Öncelikli olan sadece sendika birimlerine deðil, iþçi sýnýfýnýn olduðu her yere sesimizi ulaþtýrabilmek. Gidiþattan memnun olmayan bilinçli iþçilerin devrimci bir yöne kanalize edilmesini saðlamak mümkün. Nasýl 89 Bahar Eylemleri ve onu takip eden olaylar 12 Eylül karanlýðýný yýrtmýþsa iþçi sýnýfý bu kez de baþarýlý olacaktýr. Toplumu derinden sarsan bu hýzlý ve yýkýcý süreç sonsuza dek devam etmeyecek. Rüzgarýnýn yönü deðiþmeden önce üzerimize düþeni yapmamýz lazým. Sadece Leninist tipte bir örgüt emekçilerin çýkarlarýnýn birliklerinden geçtiðini, vatan millet edebiyatý yapanlarýn geçmiþteki icraatlarýný, iki yüzlülüklerini anlatabilecek anlayýþa ve donanýma sahiptir. Böyle bir örgüt yükselen faþizme karþý set olabilecek ciddi potansiyeli deðerlendirebilir. Laik demagojinin yapay düþmanlar ve dostlar yaratarak gerçek dostu da düþmaný da gizlediðini, emekçileri yeþil ve yabancý olmamak kaydýyla sermayeye dost etmeye çalýþtýðýný anlatabilir. Bu iki sorunun çözümü neo-liberal saldýrýlarla mücadele için de çok önemli. Ýþçi sýnýfýnýn bu iki ayrým noktasý üzerinden parçalanmasý baþýný kaldýrmasýný önlüyor. Leninist partinin önemi yönetici sýnýfýn propaganda ve medya araçlarý üzerindeki tekeline karþý baþta proletaryanýn ve tüm ezilen yýðýnlarýn sesi olabildiði için önemlidir, atýl kalmýþ da olsa bir yerlerde saklý duran gücün azami kullanýmýný saðlayabilecek güç odaðýdýr. Sözü toparlayacak olursak bugün aðlayýp sýzlanmanýn alemi yoktur. Görev biz gençlerindir. Geleceðimiz için mücadele etmek, mücadelenin baþarýsý için örgütlenmek zorundayýz.

Mustafa Yalýnalp


MARKSiST BAKIs

MARKS’IN KAPÝTAL’Ý I Yeryüzünde kapitalistler ve iþçiler bulunduðundan beri, iþçiler için bu kitap kadar önemli bir kitap çýkmadý. Bugünkü bütün toplumsal sistemimizin üzerinde döndüðü eksen olan sermaye ve emek arasýndaki iliþki, ancak bir Alman'ýn yapabileceði bir kavrayýþ ve kesinlikle, ilk kez bu kitapta bilimsel olarak geliþtirilmiþtir. Bir Owen'ýn, bir SaintSimon'un ya da bir Fourier'nin yazýlarýnýn deðeri ne olursa ve ne olmakta devam ederse etsin, dorukta duran bir gözlemcinin daha aþaðýda kalan daðlýk manzarayý görmesi gibi, tüm modern toplumsal iliþkiler alanýnýn açýk-seçik ve bütünüyle görülebileceði bir yüksekliðe týrmanmak ilk kez bir Alman'a nasip olmuþtur. (sayfa 174) Bugüne dek, ekonomi politik, bize, emeðin bütün zenginliklerin kaynaðý ve bütün deðerlerin ölçüsü olduðunu, öyle ki, üretilmeleri ayný emek-zamanýna malolan iki nesnenin ayný deðere sahip bulunduðunu, ve ortalama olarak sadece eþit deðerler birbirleriyle deðiþebilir olduklarýna göre, bunlarýn da birbirleriyle deðiþilmeleri gerektiðini öðretmiþtir. Ama ayný zamanda, sermaye adýný verdiði biriktirilmiþ bir emek türünün varolduðunu, bu sermayenin, içerdiði yardýmcý kaynaklar sayesinde, canlý emek üretkenliðini yüz kat, bin kat artýrdýðýný, ve bunun için de kâr ya da kazanç denilen belirli bir karþýlýk talep ettiðini de öðretir. Hepimizin bildiði gibi, iþler gerçekte þöyle geliþir: biriktirilmiþ ölü emeðin kârlarý durmadan irileþir, kapitalistlerin sermayeleri durmadan büyürken, canlý emeðin ücreti durmadan azalýr ve yalnýzca ücretle yaþayan iþçiler yýðýný durmadan kalabalýklaþýr ve yoksullaþýr. Bu çeliþkiyi nasýl çözmeli? Eðer iþçi, ürününe kattýðý emeðin tam deðerini alýyorsa, geriye kapitalist için kâr nasýl kalabilir? Ama yalnýzca eþit deðerler deðiþildiklerine göre, durum budur. Öte yandan, birçok iktisatçýnýn kabul ettiði gibi, eðer bu ürün iþçi ile kapitalist arasýnda paylaþýlýyorsa, nasýl olur da eþit deðerler deðiþilebilir, nasýl olur da iþçi ürününün tam deðerini alabilir? Ýktisat, bugüne kadar, bu çeliþki karþýsýnda çaresiz kalmýþ ve bu konuda hiç bir þey söylemeyen utangaç sözler yazmýþ ya da gevelemiþtir. Bundan önceki sosyalist iktisat eleþtirmenleri bile, bu çeliþkiyi vurgulamaktan baþka bir þey yapamamýþlardýr; sonunda Marx, bu kârýn asýl kaynaðýnda ortaya çýkýþ sürecini belirleyip, ve böylece her þeyi açýklýða kavuþturana dek kimse bu çeliþkiyi çözemedi. Marx, sermayenin geliþmesini incelerken, kapitalistlerin, sermayelerinin deðerini deðiþim yolu ile artýrdýklarý yolundaki basit ve herkesçe bilinen bir olgudan hareket eder: kapitalistler paralarý ile meta satýn alýrlar, ve sonra, bu metaý, kendilerine mal olduðundan daha fazla para karþýlýðýnda satarlar. Örneðin, bir kapitalist 1.000 talere aldýðý pamuðu 1.100- talere satar, böylece 100 taler "kazanmýþ olur". Ýlk sermaye üzerinde bu yüz talerlik fazlalýk, Marx tarafýndan, artý-deðer olarak adlandýrýlýr. Bu artý-deðer nereden gelir? Ýktisatçýlarýn varsayýmlarýna göre, sadece eþit (sayfa 175) deðerler birbirleriyle deðiþilirler, ve bu, soyut teori alanýnda, kuþkusuz doðrudur. Üçyüz gümüþ groþene karþý bir gümüþ taler verilmesi ve bu bozukluklarýn tekrar bir gümüþ taler ile deðiþtirilmesi nasýl kimseyi ne daha zengin, ne de daha yoksul yaparsa, pamuðun satýnalýnmasý ve tekrar satýlmasý da hiç bir artý-deðer getirmez. Ayrýca artý-deðer, satýcýlarýn metalarýný, deðerlerinin üstünde satmalarý, ya da alýcýlarýn bu metalarý deðerlerinin altýnda satýn almalarýndan da doðmaz, çünkü herkes sýrasýyla bazan alýcý, bazan satýcýdýr, ve böylece, satýcý olarak kazandýðýný alýcý olarak kaybeder. Ayný biçimde, artý-deðer, alýcýlarýn ve satýcýlarýn birbirlerini aldatmalarýndan da gelemez, çünkü bu yeni bir deðer, ya da artý-deðer deðil, yalnýzca mevcut sermayenin kapitalistler arasýnda farklý bir bölüþümünü meydana getirir. Gene de, kapitalist, metalarý deðerine alýp deðerine sattýðý halde, bu iþten verdiðinden daha fazla deðer elde eder. Bu nasýl olur? Kapitalist, mevcut toplumsal koþullar altýnda, meta piyasasýnda, tüketimi yeni bir deðerin kaynaðý olan, yeni bir deðerin yaratýlmasý olan

17

özel nitelikte bir meta bulur, ve bu meta iþgücüdür. Nedir iþgücünün deðeri? Her metaýn deðeri, üretimi için gerekli-emek ile ölçülür. Ýþgücü, kendisinin olduðu kadar, ölümünden sonra da iþgücünün sürekliliði saðlayan ailesinin varlýðýný sürdürmesi için, belirli miktarda geçim araçlarýna gereksinme duyan canlý iþçi biçiminde bulunur. Bu geçim araçlarýný üretmek için gerekli-emek zamaný, þu halde, iþgücünün deðerini temsil eder. Kapitalist, bu deðeri haftalýk olarak öder ve bunun karþýlýðýnda iþçinin bir haftalýk emeðinin kullanýmýný satýn alýr. Buraya kadar, iktisatçý baylar, iþgücünün deðeri konusunda, bizimle aþaðýyukarý ayný düþüncede olacaklardýr. Þimdi, kapitalist iþçisini iþe koþar. Belirli bir zaman içinde, iþçi, haftalýk ücretinin temsil ettiði kadar emek harcayacaktýr. Kabul edelim ki, bir iþçinin haftalýk ücreti, üç iþgününü temsil etsin. Buna göre, iþe pazartesi günü baþlayan iþçi, çarþamba akþamý, ödenen ücretin tam deðerini kapitaliste geri vermiþ olacaktýr. Ama o zaman çalýþmayý durduracak mý? Hiç de deðil. Kapitalist onun haftalýk emeðini satýn (sayfa 176) almýþtýr ve iþçi, haftanýn son üç gününde de, çalýþmasýný sürdürmek zorundadýr. Ücretinin karþýlýðýný geri vermek için gerekli olan süreyi aþan zaman boyunca iþçi tarafýndan saðlanan bu artýemek, kârýn, durmadan büyüyen sermaye artýþýnýn, artý-deðerin kaynaðýdýr. Ýþçinin, üç gün sonunda aldýðý ücreti ödediðini, ve öbür üç gün kapitalist için çalýþtýðýný ileri sürmenin keyfi bir varsayým olduðu söylenmesin. Burada, iþçinin, ücretinin karþýlýðýnda geri vermek için tastamam kaç güne, üç güne mi, yoksa dört güne mi gereksinmesi olduðunu bilmenin hiç bir önemi yoktur, zaten bu, koþullara göre deðiþir; ama asýl önemli olan þudur ki, kapitalist, karþýlýðýný ödediði emeðin yanýsýra, karþýlýðýný ödemediði bir emek de elde eder, ve bu hiç de keyfi bir varsayým deðildir, çünkü kapitalist, uzun vadede, iþçinin sýrtýndan yalnýzca ona ödediði ücret kadar emek elde ettiði gün atölyesini kapayacaktýr, çünkü o zaman kârý gerçekten de bir hiç olacaktýr. Ve iþte tüm çeliþkilerin çözümü. Artý-deðerin (ki kapitalistin kârý bunun önemli bir kýsmýný oluþturur) kaynaðý þimdi iyiden iyiye açýk ve doðal bir durum almýþ bulunuyor. Ýþgücünün deðeri ödenir, ama bu deðer, kapitalistin iþgücünden sýzdýrmak istediði deðerden çok düþüktür, ve aradaki fark, ödenmemiþ emek, kapitalistin ya da, daha doðru söylemek gerekirse, kapitalist sýnýfýn payýný oluþturur. Hatta yukarda verilmiþ bulunan örnekte, pamuk satýcýsýnýn pamuðundan elde ettiði kârýn bile, eðer pamuk fiyatlarý yükselmemiþse, ödenmemiþ emeðe dayanmasý gerekir. Tüccar, pamuðu, ürününden o yüz taler dýþýnda kendisi için bir kâr sýzdýrabilen, ve bunun sonucu, cebine indirdiði ödenmemiþ emeði onunla paylaþan bir pamuklu imalatçýsýna satmýþ olmalýdýr. Zaten toplumun bütün çalýþmayan üyelerini iþte bu ödenmemiþ emek besler. Kapitalist sýnýfa düþen devlet ve belediye vergileri, toprak sahiplerinin toprak rantý, vb., iþte buradan ödenir. Mevcut toplumsal düzenin tümü bunun üzerine dayanýr. Öte yandan, ödenmemiþ emeðin, yalnýzca bir yandan kapitalistlerin, öte yandan ücretli iþçilerin yürüttükleri üretimin bugünkü koþullarýnda ortaya çýktýðýný varsaymak da saçma olur. Tersine. Ezilen sýnýflar her zaman ödenmemiþ (sayfa 177) emek saðlama durumunda kalmýþlardýr. Emeðin egemen örgütlenme biçiminin kölelik olduðu uzun dönemin tamamý boyunca, köleler, kendilerine geçim araçlarý biçiminde verilenden çok daha fazla emek harcamak zorunda kalmýþlardýr. Serflik rejiminde ve köylü angaryasýnýn ortadan kaldýrýlmasýna kadar da, durum ayný olmuþtur; hatta burada, köylünün geçimini saðlamak için harcadýðý zaman ile, senyör için harcadýðý artýemek arasýndaki fark gözle görülecek kadar açýktýr, çünkü, gerçekte, ikincisi, birincisinin tamamen dýþýnda yapýlýr. Biçim þimdi deðiþmiþtir, ama öz aynýdýr, çünkü, "toplumun bir kesimi üretim


MARKSiST BAKIs araçlarý üzerinde tekele sahip olduðu" sürece, "iþçi, özgür olsun olmasýn; kendi varlýðýný sürdürmek için gerekli iþzamanýna, üretim araçlarýna sahip olanlarýn yaþamalarý için gerekli tüketim maddelerini üretmek için de fazladan bir iþzamaný eklemek zorundadýr" (Marx, s. 202). [1*] II Bir önceki makalede, bir kapitalist tarafýndan çalýþtýrýlan her iþçinin iki çeþit emek harcadýðýný gördük: çalýþma zamanýnýn bir kýsmýnda, kapitalistin kendisine ödediði ücretin karþýlýðýný verir, ve Marx, emeðin iþte bu kýsmýna gerekli-emek der. Ama bunun ardýndan çalýþmasýný sürdürmek zorundadýr, ve bu zaman içerisinde, kapitalist için artý- deðer üretir, ki bunun önemli bir kýsmý kârý oluþturur. Emeðin bu kýsmýna da artý-emek adý verilir. Ýþçinin, ücretini karþýlamak için üç gün, ve kapitalist için artý-deðer üretmek için de üç gün çalýþtýðýný varsayalým. Bir baþka deyiþle, bu, iþgünü oniki saat olduðunda, iþçinin, her gün, ücreti için altý, ve artýdeðer üretmek için de gene altý saat çalýþmasý demektir. Bir kimsenin haftada ancak altý günü, ya da eðer pazar da katýlýrsa, yedi günü vardýr. Ama bir kimse, tek tek her günden, altý, sekiz, on, oniki, onbeþ, hatta daha fazla çalýþma saati çýkartabilir. Ýþçi bir günlük ücreti için, kapitaliste, bir iþgününü satmýþtýr. (sayfa 178) Ama bir iþgünü nedir? Sekiz saat mi, yoksa onsekiz saat mi? Ýþgününün elden geldiðince uzun olmasýnda kapitalistin çýkarý vardýr. Ýþgünü ne kadar uzun olursa, o kadar çok artý-deðer üretir. Ýþçi, ücretinin karþýlanmasýndan fazla harcadýðý her iþ saatinin kendisinden haksýz olarak alýndýðý yolunda haklý bir duygu besler; aþýrý uzun saatler çalýþmanýn ne demek olduðunu kendi acý deneyiminden öðrenir. Kapitalist, kârý için savaþýr; iþçi ise, saðlýðý için, yalnýzca çalýþmak, uyumak ye yemek emek için deðil, ama öteki insani faaliyetlerde bulunabilmek için de, günde birkaç saatlik dinlenme için de savaþýr. Geçerken belirtilebilir ki, bu mücadeleye girmeyi isteyip istememeleri, hiç de kapitalistlerin iyi niyetine baðlý deðildir, çünkü rekabet, bunlar arasýndaki en insanseverleri bile arkadaþlarýna katýlmaya ve iþzamanýný onlarýnki kadar uzatmayý bir kural haline getirmeye zorlar. Ýþgününün saptanmasý için mücadele, özgür iþçilerin tarih sahnesine ilk giriþiyle birlikte baþlamýþ ve günümüze dek süregelmiþtir. Farklý iþlerde farklý geleneksel iþgünleri hüküm sürer; ama gerçekte, bunlara pek uyulmaz. Bir kimsenin gerçekten normal bir iþgününün varlýðýndan sözedebilmesi, ancak iþgününün yasayla saptanmasý ve bunun iþleyip iþlemediðinin denetlenmesiyle mümkündür. Ve bu da þimdiye kadar sadece Ýngiltere'nin sýnai bölgelerinde mümkün olmuþtur. Bu ülkede, bütün kadýnlar ve onüç yaþýndan onsekiz yaþýna kadar olan erkek çocuklar için on saatlik iþgünü (beþ gün boyunca onbuçuk ve cumartesi yedibuçuk saat) saptanmýþtýr, ve erkekler de, onlar olmaksýzýn çalýþamayacaklarýndan, on saatlik iþgününden yararlanýrlar. Bu yasayý, Ýngiliz fabrika iþçileri, egemen sýnýf içindeki bölünmelerden ustaca yararlanma yoluyla olduðu kadar, uzun yýllar direnerek, fabrika sahiplerine karþý inatçý, usanmaz bir mücadele yürüterek, basýn özgürlüðü, örgütlenme ve toplanma hakký yoluyla elde etmiþlerdir. Bu yasa, Ýngiliz iþçilerinin güvencesi durumuna gelmiþ ve yavaþ yavaþ sanayiin bütün önemli kollarýný, ve geçen yýl, hemen hemen bütün iþletmeleri, hiç deðilse kadýn ve çocuk çalýþtýran bütün iþletmeleri kapsamýna almýþtýr. Bu yapýt, Ýngiltere'de iþgününün (sayfa 179) bu yasal düzenlenmesinin tarihi konusunda en ayrýntýlý malzemeyi içermektedir. Gelecek "Kuzey Almanya Reichtag"ý da, bir sanayi yasasýný, dolayýsýyla, fabrika çalýþmasýný düzenleme konusunu tartýþma göreviyle karþýlaþacaktýr. Alman iþçileri tarafýndan seçilen hiç bir temsilcinin, Marx'ýn kitabýyla adamakýllý içli-dýþlý olmadýkça, bu tasarýnýn tartýþmasýna girmeyeceðini umarýz. Bu konuda yapýlacak çok þey var. Egemen sýnýflar içindeki bölünmeler, iþçiler için, Ýngiltere'de olduðundan çok daha elveriþlidir, çünkü genel oy hakký, egemen sýnýflarý, iþçilerin gözüne girmeye zorlamaktadýr. Bu koþullar içinde, eðer durumlarýndan yararlanmasýný, ve her þeyden önce de, tartýþýlan konunun ne olduðunu bilirlerse, proletaryanýn dört-beþ temsilcisi bir güçtür; oysa burjuvalarýn durumu böyle deðil. Ve bu amaçla,

18

Marx'ýn kitabý, onlara, bütün malzemeyi hazýr bir biçimde vermekte dir. Daha teorik nitelikte bir dizi çok güzel baþka incelemeleri bir yana býrakacaðýz, ve sadece sermaye birikimini ele alan son kýsým üzerinde duracaðýz. Burada, ilkin, kapitalist üretim biçiminin, yani bir yandan kapitalistler, öte yandan ücretli iþçiler tarafýndan yürütülen üretim biçiminin, sadece kapitalist için durmadan onun sermayesini deðil, onunla birlikte durmadan iþçilerin yoksulluðunu da yeni baþtan ürettiði gösterilmektedir; böylelikle, bir yanda bütün geçim araçlarýnýn, bütün hammaddelerin ve bütün iþ aletlerinin sahibi kapitalistlerin, öte yanda ise, kendilerini çalýþtýrabilecek durumda tutmalarýna ve çalýþabilecek durumda yeni bir proleterler kuþaðý yetiþtirmelerine ancak yeterli miktarda geçim araçlarý karþýlýðýnda iþgüçlerini bu kapitalistlere satmak zorunda kalan büyük iþçi yýðýnlarýnýn her zaman varolmalarý saðlanmýþ olur. Ama sermaye, sadece kendini yeniden üretmekle kalmaz: durmadan artar ve çoðalýr, ve böylece mülksüz iþçiler sýnýfý üzerindeki gücünü de artýrýr. Ve týpký sermayenin kendini durmadan daha büyük bir ölçekte yeniden üretmesi gibi, modern kapitalist üretim biçimi de, durmadan daha büyük bir ölçekte ve durmadan artan sayýlarla, mülksüz iþçiler sýnýfýný yeniden üretir. "Sermaye birikimi, bir kutupta daha çok kapitalist ya da daha büyük kapitalistler, ötekinde daha çok ücretli iþçiler (sayfa 180) olmak üzere sermaye iliþkisini durmadan yeniden üretir Bu yüzden sermaye birikimi, proletaryanýn çoðalmasý demektir." (s. 600.)[2*] Ama makinelerdeki ilerlemeler ve tarýmýn yetkinleþmesi vb. sayesinde, ayný miktar ürün elde etmek için durmadan daha az iþçiye gereksinme olduðuna göre, bu yetkinleþme, yani bir iþçi fazlalýðý meydana getirme olgusu, hýzla artan sermayeden bile daha hýzlý geliþtiðine göre, bu sayýsý durmadan artan iþçiler ne olur? Bu iþçiler, iþlerin kötü gittiði ya da þöyle-böyle olduðu zamanlarda, ya emek deðerlerinin altýnda ücret alýrlar ve düzensiz bir biçimde çalýþtýrýlýrlar, ya da geçimleri kamu yardýmýyla saðlanýr, ama iþlerin özellikle canlý olduðu zamanlarda, Ýngiltere'de açýkça görüldüðü gibi, kapitalistler sýnýfý için gerekli olan, ne var ki, koþullar ne olursa olsun, düzenli olarak çalýþtýrýlan iþçilerin direnme gücünü kýrmaya ve ücretlerini düþük tutmaya yarayan yedek bir sanayi ordusu oluþtururlar. "Toplumsal servet ... ne kadar büyük olursa, nispi artý-nüfus, ya da yedek sanayi ordusu da o kadar büyük olur. Ama, bu yedek ordunun faal orduya" (düzenli olarak çalýþtýrýlanlara) "göre oraný ne kadar büyükse, sefaleti çalýþma sýrasýnda katlandýðý ýstýrapla ters orantýlý olan toplam" (sürekli) "artý-nüfusun, ya da iþçiler kesiminin kitlesi de o kadar büyük olur. Nihayet, iþçi sýnýfýnýn düþkünler tabakasý ile yedek sanayi ordusu ne kadar yoðun olursa, resmi yoksulluk da o kadar yaygýn olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel yasasýdýr." (s. 631.)[3*] Ýþte bunlar, modern, kapitalist, toplumsal sistemin kesinlikle bilimsel bir biçimde tanýtlanmýþ -ve resmi iktisatçýlarýn bir çürütme giriþiminde bile bulunmaktan özenle kaçýndýklarý- baþlýca yasalarýndan birkaçýdýr. Ama bununla her þey söylenmiþ oluyor mu? Hiç bir zaman. Marx, kapitalist üretimin kötü yanlarýný nasýl gözler önüne seriyorsa, ayný ölçüde, toplumun üretici güçlerinin toplumun tüm üyeleri için insanoðlunun hakký olan eþit geliþmeyi mümkün kýlacak düzeyde geliþmesi için, bu toplumsal biçimin zorunlu olduðunu da açýkça tanýtlýyor. Daha önceki bütün toplumsal biçimler bunun için çok yetersizdiler. (sayfa 181) Kapitalist üretim, ilk kez, bunun için gerekli olan zenginliði ve üretici güçleri yaratýyor; ama ayný zamanda, kalabalýk ve ezilen iþçilerle, bu zenginliðin ve üretici güçlerin bugün olduðu gibi tekelleþtirici bir sýnýf yararýna deðil, tüm toplum yararýna kullanýlmasýný gittikçe daha çok istemek zorunda kalan toplumsal sýnýfý da yaratýyor. (sayfa 182)

F. Engels (2-13 Mart 1868) -21 ve 28 Mart 1868 tarihli Demokratisches Wochenblatt, n° 12 ve 13'te yayýmlanmýþtýr. -Türkçe'ye çevirisi, Marks-Engels: Seçme Yapýtlar, Cilt: II, s: 174-182, Birinci Baský, Sol Yayýnlarý, Temmuz 1977


MARKSiST BAKIs

Anarþist Özgürlük Miti Tarihin seyri içinde ücretli kölelik temellerinde yükselerek sahneye çýkan kapitalizm, günümüzde de sýnýfsýz-sömürüsüz insanca yaþamýn azýlý düþmaný olarak karþýmýzda duruyor. Burjuvazinin egemenliði, bir yandan emekçi kesimin ürettiðini gaspederek, rekabet ve bireyciliðe dayalý ahlakýný boyunduruðu altýndakilere dayatýp insani deðerleri yerden yere vurarak, kanla çizili sýnýrlarýn arasýna sýkýþtýrdýðý milyonlarý haritalar dýþýnda belki de asla gidip görmeyecekleri "vatan topraklarý" adýna boðazlatarak ve tüm bunlarýn ardýnda yatan dizginlenemez kar ve iktidar hýrsýyla doðaya, tarihin asla tanýk olmadýðý türden zararlarý vererek yerini korumaya çalýþýrken; öte yandan üretim araçlarýný ve politika üretimini

Anarþizmin babasý olan Proudhon, Fransa’da kapitalizmin doðuþuna þiddetle muhalefet etti. Ama geriye doðru bakan bir muhalefetti bu. Sanayi devriminin keþiflerini kullanacak kollektif mülkiyete dayalý yeni bir topluma dayanmýyordu. Bunun yerine, ütopyasýnýn temeline küçük özel mülkiyeti koyuyordu. Onunki, doðan iþçi sýnýfý için deðil, yokolan zanaatkar, küçük tüccar, zengin köylüler ve küçük burjuvazi için bir doktrindi. Proudhon, geliþen iþçi sýnýfýnýn gücünden öylesine korkuyordu ki iþi sonunda sendikalara muhalefet etmeye ve polisin grev kýrmasýný desteklemeye kadar götürdü. Açýktan Yahudilerin yokedilmesini öneren Proudhon, Amerikan siyahlarýnýn kurtuluþuna da muhalefet etti ve Amerikan Ýç Savaþýnda Güneyli köle sahiplerini destekledi. Kadýnlarýn özgürlüðü yalnýzca evlilik, annelik ve ev iþleriyle gerçekleþebilir diye yazdý.

merkezlerde toplayarak, sömürdüðü kesimleri biraraya getirip kollektif eylem yetisiyle donatarak ve bilimde, teknolojide meydana büyük ilerlemelerin yolunu açarak kendisinin ortadan kalkacaðý çaðýn temellerini atmýþtýr. Doðaldýr ki böylesi insanlýk dýþý uygulamalarla kendini var eden burjuvaziyi tarih sahnesinden kazýmak üzere çeþitli ideolojiler de ortaya çýkmýþtýr. Bu karþý çýkýþlardan en ele avuca gelir olanlarý kuþkusuz bilimsel sosyalizm (Marksizm) ve bir dereceye kadar da anarþizmdir. Marksistler de anarþistler de burjuvazinin ve dolayýsýyla kapitalizmin, yaþanabilir bir dünya için ortadan kalkmasý zorunluluðunda hemfikirdirler. Sýnýflarýn ve emek sömürüsünün bulunmadýðý bir toplum, her iki çevre tarafýndan da hedeflenmektedir. Ancak karþý çýkýþý gerektiren bir konuda en az karþý çýkmak kadar nasýl karþý çýkýldýðý da önemlidir. Günümüzde ABD'nin savaþ politikalarýna radikal islamcýlar da sosyalistler de karþý çýkmaktadýr, fakat bu iki kamptan hangisi emperyalist savaþlara karþý tutarlý bir alternatif sunma becerisindedir? Kapitalizme karþý mücadelede baþarýya ulaþma, aslen metodolojik bir sorundur. Bu mücadelede anarþistlerin ve Marksistler'in yöntemlerini mihenk taþýna vurmak, alternatifin nerede olduðu sorununa net bir çözüm sunabilmek için gereklidir. Kapitalizmle mücadele yöntemi konusunda Marksistler ve anarþistler arasýndaki iki temel ayrým, mücadelenin örgütlenme biçimi ve burjuvazinin iktidarý ortadan kaldýrýldýktan sonra yerine neyin geçeceðidir. Ancak pratik sorunlarýna deðinmeden önce anarþizmin ve Marksizm'in teorik ayrýmlarýný ortaya koymak, farklýlýklarýn nedenlerini daha saðlýklý kavramak için olmazsa olmaz görünüyor. Anarþizmin en önemli ideologlarý sayýlan Max Stirner, Mihail Bakunin ve Joseph Proudhon arasýnda çeþitli görüþ ayrýmlarý bulunmakla beraber ortaklaþtýklarý nokta, devletin tüm kötülüklerin kaynaðý ilan ediliþi, her türlü merkeziyetçiliðin ve otoritenin dýþlanmasý ile beraber sýnýrsýz bireysel özerkliðin yüceltilmesidir. Bu þema kapsamýnda Bakunin'in felsefesi, anarþizm adýna incelenmeye deðer bir örnek. Bakunin, çaðýnýn Alman burjuva ideologlarýna benzer biçimde aydýnlanmacý filozoflarýn tesiri altýndaydý. Aydýnlanmacýlara göre doðanýn her parçasý belirli yasalar çerçevesinde birbirleriyle iliþki kurmakta, doðaya ait olan her varlýk kendine has bir "doðal öz" bulundurmaktaydý. Özne ve nesne arasýnda kurulan herhangi bir iliþki, dikkatle incelendiðinde bir genellemeye varýlabilir ve ortaya bir hareket yasasý konabilirdi. Ýnsan da eþsiz bir doðal öze sahipti ve belirli doðal gerekçeler çerçevesinde eylemlerini gerçekleþtirirdi. Yine doðanýn bir parçasý olarak insan, kendi doðal özü uyarýnca, ayný dönemde yükselen burjuva deðerlerine de

19


MARKSiST BAKIs

Marx, mutlak insan doðasý ve mutlak iyikötü kavramlarýný reddeder. Marx'a göre toplumsal bilinci belirleyen toplumsal koþullardýr ve insan toplumsal koþullarý deðiþtirdikçe toplumsal bilinci de; adalet, iyi-kötü kavramlarý ve ahlaki deðerleri de bu koþullar paralelinde deðiþikliðe uðrar. Bakunin'deki duraðan insan doðasý algýlayýþýnýn yerini ilerleme süreci paralelinde kendisi de sürekli bir dönüþüm ve ilerleme halinde olan insan doðasý almýþtýr. Kýsaca Bakunin'e göre özgürlük, doðal dürtüler çerçevesinde hareket etme sorunuyken Marks'a göre doðal dürtüler bilinçli tercihler olmadýklarýndan ötürü özgürlük sorununda yer almazlar; aksine özgürlük, insanýn bilinçli eylemlerinde sýnýrlandýrýlmayýþýdýr.

paralel olarak bireysel eylemlerinde yalnýzca kendi doðasýnca sýnýrlandýrýlmýþ mutlak bir özgürlüðe, koþulsuzluða ve bireyciliðe sahipti. Bakunin, insanýn deðiþmez bir doðal öze sahip oluþu ve doðanýn diðer tüm nesneleri gibi belirli doða yasalarýna baðlý kalýþý konusunda aydýnlanma çaðý filozoflarýyla hemfikirdi. Ancak aydýnlanmacýlarla ayrýþtýðý nokta, insanýn özü gereði bireyci olduðu yargýsýný desteklemeyiþiydi. Bakunin'e göre insanlar, baþlangýçtan beri topluluklar halinde yaþýyorlardý ve bu durum, insan düþüncesinden ve iradesinden baðýmsýz olarak varlýðýný sürdürüyordu. Bakunin'in ahlak anlayýþýnda adalet kavramý, insan doðasýna içkindi ve her insan, doðumundan itibaren adil davranma güdüsüne sahipti. "Ýyi" ve "Kötü" kavramlarýysa insana iliþkin kavramlardý ve insana iliþkin demek doðaya iliþkin demek olduðuna göre iyinin ve kötünün belirleniþinde referans noktasý doða olmalýydý. Doðaya uygun olan iyi, doðaya aykýrý olan ise kötüydü. Bu baðlamda her türlü iktidar ve otorite (devlet, ordu, polis, din, vb...), zora dayanmasýndan ve doðal bir durum olmayýþýndan kaynaklý olarak "kötü" olanlarýn saflarýnda yerlerini alýyorlardý. Bakunin'de özgürlük kavramý ise bireyin, kendi doðasýna ait deðer yargýlarý ve dürtüleri dýþýnda hiçbir kýsýtlama olmaksýzýn iradesini gerçekleþtirebilmesidir. Bu noktada Bakunin'in, özgürlük kavramýnda Stirner'in büyük etkisi altýnda kaldýðý görülebilir. Bakunin'in felsefesinde dikkat çeken yan, burjuva materyalizmini aþamayýþýdýr. Aydýnlanmacý burjuva materyalistlerinin mekanik ve de deðiþmez yasalara göre hareket eden evren kavrayýþýndan sýyrýlamamasý sonucu Bakunin'in felsefesi, bu metafizik materyalizm anlayýþýna özgü her türlü dogmayý da ardýna katýp gitmiþtir; mutlaklaþtýrýlmýþ bir insan doðasý, mutlak bir iyi, kötü ve adalet kavramlarý... Marx'ýn felsefesini kuþbakýþý incelersek, 17. yüzyýl metafiziðini 19. yüzyýl Alman idealizmiyle birleþtiren Hegel'in diyalektik tarih anlayýþýnýn ve Hegel idealizmini tahtýndan eden Feurbach materyalizminin sistematik bir eleþtirisi ve kaynaþtýrýlmasý üzerinde yükseldiðine tanýk oluruz. Marx'ýn felsefesinde Hegel'in diyalektik yöntemi ve ilerlemeci tarih anlayýþý kabullenilirken idealist dünya görüþü eleþtiri süzgecinden geçirilerek dýþlanmýþ; öte yandan burjuva mekanik materyalizminin evrilebileceði son aþama olan Feuerbach materyalizmi de diyalektik yöntem vasýtasýyla metafizik duraðan iyi ve kötü, sevgi ve ahlak vb. kavramlarýndan arýndýrýlarak diyalektik materyalizm ortaya konmuþtur. Marx'a göre insanlar ekonomik faaliyetleri sýrasýnda üretim etkinliðinin kollektif doðasýndan kaynaklý olarak zorunlu ve de kendi iradelerinden baðýmsýz belirli bir toplumsal iliþkiler bütünü oluþtururlar. Bu ekonomik iliþkiler bütünü içinde toplumun ekonomik yapýsý meydana gelir. Belirli ekonomik yapýlara göre, toplumsal bilinç þekillenir ve bu bilince denk düþen siyasi ve sosyal kurumlarýn (devlet, din, hukuk...) çeþitli formasyonlarý toplum yaþamýnda yerlerini alýr. Zaman içinde bu üretim iliþkileri, mevcut üretim biçimi tarafýndan geliþiminin engelleneceði bir noktaya gelir ve o an, toplumsal bir devrimin arifesidir. Bu nedenle Hegel'deki evrensel aklýn kendi bilincine varýþý olarak betimlenen idealist ilerlemeci süreç, Marx'ta üretim iliþkilerinin gerçekliðinde materyalist temellere oturtulmuþtur. Marx da Hegel gibi bu ilerleme sürecini kollektif bir etkinlik olarak ele almýþtýr. Çünkü insanlar gereksinimlerini karþýlamak adýna üretim faaliyetinde bulunmak zorundadýrlar ve de üretim süreci, tek tek bireyler tarafýndan yürütülmesine imkan bulunmayan, toplumsal bir süreçtir. Marx'ta özne ve nesne arasýndaki iliþki, aydýnlanmacý filozoflarda olduðu gibi mekanik bir süreç olarak deðil, duyumsal faaliyet olarak tasarlanýr. Buna göre insanýn doðayla kurduðu iliþkide karþýlýklý bir etkileþim söz konusudur. Ýnsan, yaþadýðý çevreyi dönüþtürürken; dönüþtürdüðü çevre de insaný biçimlendirir. Faaliyetlerinde insan, kendi dönüþtürdüðü çevre, ya da baþka bir deyiþle geçmiþ kuþaklarýn oluþturduðu üretim biçimi ve iktisadi iliþkiler bütününce sýnýrlandýrýlmýþtýr. Çevreyi dönüþtürdükçe ve yaratýcý özünü kullandýkça kaldýrdýkça özgürlük alanýný geniþletir. Kendi dönüþtürdüðü alanýn sýnýrlarý içinde insan, biçimlendirirken ayný zamanda da biçimlenir. Bu noktada Marx'ýn özgürlük kavramýnýn Bakunin'inkinden ayrýmý gözlemlenebilir. Bakunin'de bütün iþ irade meselesiyken, Marx'ta söz konusu olan karþýlýklý bir etkileþimdir. Marx, mutlak insan doðasý ve mutlak iyi-kötü kavramlarýný reddeder. Marx'a göre toplumsal bilinci belirleyen toplumsal koþullardýr ve insan toplumsal koþullarý deðiþtirdikçe toplumsal bilinci de; adalet, iyi-kötü kavramlarý ve ahlaki deðerleri de bu koþullar paralelinde deðiþikliðe uðrar. Bakunin'deki duraðan insan doðasý algýlayýþýnýn yerini ilerleme süreci paralelinde kendisi de sürekli bir dönüþüm ve ilerleme halinde olan insan doðasý almýþtýr. Kýsaca Bakunin'e göre özgürlük, doðal dürtüler çerçevesinde hareket etme sorunuyken Marks'a göre doðal dürtüler bilinçli tercihler olmadýklarýndan ötürü özgürlük sorununda yer almazlar; aksine özgürlük, insanýn bilinçli eylemlerinde sýnýrlandýrýlmayýþýdýr. Bu ana kadarki felsefi görüþ ayrýlýklarýnýn saptanýþý okuyucuya sýkýcý bir deneyim yaþatmýþ

20


MARKSiST BAKIs

“Proudhon hepimizin ustasýdýr” diyen anarþizmin Rus kurucusu Michael Bakunin, Yahudilerin-Karl Marks dahil olmak üzereuluslararasý bir komplo içinde olduklarýna inanýyordu. Ruslarýn insanlýðý anarþist ütopyaya götürmekle görevli olduðuna inanan bir Rus þovenistiydi. Bu ütopyanýn nasýl bir toplum olacaðý kendi örgütlenme yöntemlerinde ifadesini buluyordu. Lafta her türlü tahakküme karþý olan Bakunin’in 1865-66’da Napoli’de kurulan Uluslararasý Kardeþlik Örgütü son derece komplocu ve otoriterdi. Masonik bir model üzerine kurulmuþtu ve Bakunin’in atamalarýyla çalýþan bir hiyerarþiye dayanýyordu.

olabilir, ancak unutmamalýdýr ki pratik; teorinin maddi gerçeklikte sýnanmasýdýr. Dolayýsýyla uygulama alanýna ait sorunlarýn kökenini görme açýsýndan düþünsel sistemlerin bir karþýlaþtýrmasý kaçýnýlmazdý. Pratikteki ayrýmlara geçersek... Dünyanýn her noktasýna ve insan yaþamýnýn her alanýna sýzmasýný bilmiþ, tepeden týrnaða örgütlü, geniþ ideolojik propaganda silahlarýna ve sistematik biçimde çalýþan baský aygýtlarýna sahip bir düzenle mücadelenin bireysel çapta mükün olmadýðý yargýsýný Marksistler kadar anarþistler de (çoðunlukla) paylaþmakta ve bu mücadelede örgütlülüðün önemini vurgulamaktadýrlar. Ancak örgütlülük kavramýna iki tarafýn yaklaþýmlarý esasen birbirinden apayrýdýr. Marksister, iþçi sýnýfýnýn örgütlenme biçimi olarak demokratik merkeziyetçi bir yapýlanmaya sahip devrimci iþçi partisini ortaya koyarlar. Devrimci sýnýf, iþçi sýnýfýdýr; çünkü toplumun tüm yükünü taþýyarak toplu bir biçimde üretimi gerçekleþtiren ve de emeðinin sömürüsüyle her dakika baþ baþa kalarak kapitalizmin kan emici doðasýný en yoðun biçimde hisseden iþçi sýnýfý, bu koþullarýndan ötürü baþka hiçbir toplumsal sýnýfta bulunmayan bir kollektif eylem yetisine sahiptir. Ancak burjuva ideolojisinin propaganda araçlarý, iþçi sýnýfýný dört bir yandan kuþatmýþ durumdadýr. Kapitalizm, iþçileri rekabet ve patronlarýn sahtekarlýklarýyla emek pazarýnda ve iþyerlerinde bölerek, gündelik yaþamlarýnda ise basýn-yayýn kurumlarý ve diðer ideolojik

21

araçlarýyla mevcut sistemin sürekli propagandasý altýnda tutarak zayýflatmakta, sýnýf mücadelesini örtbas ederek iþçilerin devrimci bilinç kazanmasýna engel olmaya uðraþmaktadýr. Bu nedenledir ki iþçi sýnýfýnýn tüm üyeleri sýnýf bilincine sahip deðildirler. Troçki'nin de ifade ettiði gibi iþçi sýnýfý, kendiliðinden topyekün bir devrimci bilince sahip olabilseydi, ne sovyetlere ne de devrimci bir partiye gerek kalacaktý. Bu sebeple Lenin'in parti teorisi, mücadeleden bir sonuç elde edebilmek için büyük önem taþýmaktadýr. Devrimci parti, iþçi sýnýfýnýn sýnýf bilinci bakýmýndan en ileri ve mücadele düzeyi açýsýndan en militan unsurlarý arasýnda örgütlenir; bir yandan iþçileri teorik olarak donatýrken bir yandan da mücadele içinde iþçilerden kendisi öðrenir ve yine mücadele içinde iþçi sýnýfýnýn farklý görüþlerdeki bileþenleri devrimci Marksist fikirlere kazanmaya çalýþýr. Bu parti, militan iþçiler arasýnda koordinasyon ve merkezileþme saðlayýp sýnýfýn öncüsünün iþçi sýnýfý ve tüm toplum üzerindeki etkisini artýrýrken; koþullarýn olgunlaþtýðý anda da devrime öncülük eder ve iþçi sýnýfýnýn iktidarýný gerçekleþtirir. Ayný zamanda burjuvazinin propaganda aðýna karþý kendi propaganda kollarýný da oluþturur. Devrimci parti demokratiktir; çünkü karar anýna kadar sýnýrsýz bir tartýþma özgürlüðünü barýndýrýr. Merkeziyetçidir; çünkü karar bir defa alýndýktan sonra partinin tüm üyelerince karara sadýk kalýnýr. Eðer merkeziyetçi ve sýký bir biçimde örgütlü burjuva iktidarýyla mücadelede baþarý saðlanmak isteniyorsa, devrimci parti de merkeziyetçi olmalý ve partinin tüm bileþenleri tek vücut halinde hareket edebilmelidir. Kapitalizmin dönemsel krizleri toplumsal bir devrim için en uygun zamandýr. Burjuva devlet mekanizmasýnýn týkandýðý, ekonominin iþleyemez hale geldiði durumlar; kitelelerde derin bir hoþnutsuzluk ve de düzene karþý tepki doðurur. Kapitalizmin krizlerinin kitle muhalefetiyle birleþtiði durumlarda toplum devrimci bir dönüþüme gebe hale gelir. Devrimci partinin önemi, kendini en çok bu koþullar altýnda dayatýr. Devrimci militanlarý biraraya toplayan ve kitlelerin enerjisini propaganda faaliyetleriyle azami düzeyde tutan parti, iþçi sýnýfýnýn önderliðinde toplayacaðý kitleleri iktidara taþýmakla yükümlüdür. Söz konusu olan bir irade yoklamasý deðil, tarihsel bir zorunluluðun gelip çattýðý andýr ve devrim, dans etmek için fazla ciddi bir ezgidir*. Merkeziyetçi, demokratik ve de ilkeli bir devrimci partinin olmadýðý durumlarda kitlelerin enerjisi, giderek soðurulmaya baþlar ve egemen sýnýfýn baskýcý güçlerince devrim boðulur. Yakýn geçmiþimizde devrimci bir önderliðin yoksunluðundan dolayý kaybedilen devrimler üzerine ortalama büyüklükte bir kitaplýðý dolduracak kadar kayýt bulunabilir. Troçki'nin devrimci parti ve devrimci durum arasýndaki iliþkiyi açýklayan benzetmesi akýllara gelmektedir: "Piston yoksa, buhar daðýlýr. Buhar yoksa, piston bir iþe yaramaz." Anarþistlere göre ise "doðal olan" ve "doðal olmayan" vardýr. Otorite, doðal olmayan, insana yabancý olandýr. Bu noktada devrimci bir partiye þiddetle karþý çýkmakta ve o bilindik tekerlemeyi tekrarlamaktadýrlar: "Her türlü otoriteye hayýr!" Bununla beraber anarþist örgüt modelleri (genellikle) bir grup elit kadronun tekelindeki alt kadrolar biçiminde kendini ortaya koyarak, devrimci iþçi partisinden çok daha otoriter bir yapýlanma sunmaktadýrlar. Duraðan bir doðal ve doðal olmayan kavramlarý, insan doðasý kavramýný anarþizmde


MARKSiST BAKIs beraberinde getirmektedir. Böylelikle de idealizme özgü ikicil yaklaþým anarþistlerde kendini gösterir. Materyalizm kisvesi altýnda idealizmin gerici kavramlarý çorap söküðü gibi gelmektedir: "Ýyi" ve "Kötü", "Doðal" ve "Doðal olmayan", "Ýnsan Doðasý"... Bu kaynaktan hareketle anarþizm, toplumsal bir devrimin iktisadi iliþkiler bütününü kavramaktan uzak bir biçimde devrimi mistik ve de öznel bir biçimde yalnýzca kiþisel iradenin ortaya konuþu þekilde tasvir eder ve devrimci örgütlenmeyi de bu mistisizmin ve öznelliðin kýlýfýna sokar. Anarþist sayýsý kadar anarþizm sayýsýnýn da bulunmasý, tesadüf deðildir. Bakunin'e göre örgütün baþýnda gizli bir organizasyon bulunmalý, kararlar gizli bir biçimde alýnmalý ve devrimci bir durumda "devrim temsilcileri" kendi bireysel yetenekleriyle ortaya çýkarak, kalabalýk ve de öfkeli kitleleri organize etmeli ve devrimi yönetmelidirler. Yine Bakunin'e göre, bir ülkede devrimi gerçekleþtirmek için bu "devrim temsilcileri"nden 200-300 tanesi yeter de artar. Devrim temsilcileri, devrimci kitlelerle kaynaþýr ve devrimin ebeliðini üstlenirler. Ezilmiþ kitlelerin iç güdüleri ve öfkesi, bu doðal etkenler, devrimi gerçekleþtirmek için yeterlidir ve kitlelerin eðitimi, bu doðal olmayan dýþ etken, kitlelerin devrimci öfkelerini dizginleyerek onlarý iþ yapamaz hale getirir. Kýsaca toplumsal devrim, iktisadi koþullardan ve maddi gerçeklikten baðýmsýz olarak tamamen bireyin iradesiyle ve niyetiyle baðlantýlý bir olgudur. Devrimin zeminini hazýrlayan dinamikleri bilimsel yöntemle çözümlemektense devrimci lafazanlýk ve de basmakalýp dogmalarla hareket eden, kitlelerin devrimci bilincini göz ardý edip kendilerini kadro, kitleleri de kurtarýlacak nesne olarak gören anarþistler, serüvenciliðin engin çayýrlarýnda at koþtururken maddi gerçekliðin duvarlarýna her defasýnda çarpmýþlardýr. CNT'nin Ýspanya iç savaþý sýrasýndaki tutumu bu duruma iyi bir örnek teþkil etmektedir. "Her türlü otorite" karþýtý anarþistlerimizin burjuva hükümetin bakanlýk koltuklarýna oturmalarý; CNT sözcülerince "olaðanüstü koþullarda meydana gelen bir taktik deðiþikliði" olarak nitelenmiþtir. "Olaðan koþullar" altýnda bir devrimi gerçekleþtirmenin yolu, bilindiði gibi henüz keþfedilmemiþtir. Bir generalin dediði üzere bir ordunun baþýna gelebilecek en kötü þey savaþ ise, anarþist örgütlenmelerin baþýna gelebilecek en kötü þey de herhalde devrimdir. Burjuvazinin yenilgisinin ardýndan nasýl bir yol izlenmesi gerektiði sorunu, Marksistler ve anarþistler arasýnda bir diðer temel uzlaþmazlýk noktasýdýr. Marksistler burjuva devlet mekanizmasýnýn ortadan kaldýrýlarak yerine geçici olarak iþçi devletinin getirilmesini savunurlarken, bu noktada "her türlü otoriteye karþý" anarþistlerin neyi savunduklarýný kestirmek güç olmasa gerek. Marx'a göre devlet, egemen sýnýfýn icra komitesi, toplumun egemen sýnýf yararýna zor yoluyla örgütlenmesidir. Devlet, sýnýf mücadelelerinin bir sonucudur ve kökeni özel mülkiyetin ortaya çýkýþýna dayanýr. Belirli ekonomik iliþkiler bütününün belirli zaman içinde ortaya çýkardýðý bir üstyapýsal formasyondur. Ordusu, polisi, mahkemeleriyle toplumsal yaþamýn her yerinde her an bireyin karþýsýna dikilen bu zora dayalý yapý, mülk sahibi varlýklý azýnlýðýn toplumun diðer kesimlerini egemenliði altýnda tutabilmesinin olmazsa olmaz koþuludur. Tarihin seyri içinde elinde bulunduðu sýnýfýn ihtiyaçlarýný karþýlayacak biçimde farklý görünümlere bürünse de, özünde hep ayný baský aygýtý olarak kalmýþtýr. Marx, proleteryanýn devrim sonrasýnda burjuva devlet mekanizmasýný alaþaðý edip, yerine kendi mücadelelerinin doðurduðu iþçi devleti aygýtýný kurmalarý gerektiðinin altýný çizmiþtir. Burjuva devlet aygýtý olduðu gibi ele geçirilmemelidir, çünkü bileþenleri bakýmýndan burjuvazinin egemenliðini sürekli kýlacak biçimde meydana getirilmiþtir. Devlet bir sýnýfýn diðeri üzerinde tahakkümü için kullanacaðý yegane silahtýr, öyleyse iþçi devleti; o ana deðin toplumun büyük kesimini zor yoluyla egemenliðinde tutan burjuvaziye karþý toplumun çoðunluðunun baský aracý olacaktýr. Burjuvazi, iktidarý kendi rýzasýyla proletaryaya teslim etmeyecektir. Devrim sonrasýnda ise toplumda asýrlardýr kök salmýþ bulunan burjuva ideolojisinin bayaðý deðerleri kendilerini daha uzunca süre muhafaza edecek, bununla beraber burjuvazi de gücünü bir süre daha koruyacak ve bir karþý devrim faaliyetine giriþecektir. Lenin'in ifadesiyle "kapitalizmin cesedinden yayýlan kokular daha uzunca bir süre ortalýðý kirletmeye devam edecektir". Öte yandan toplumsal sýnýflar devrimin ertesi sabahýnda ortadan kalkmayacaklardýr. Bu sebeple Marksistler'e göre, sýnýf savaþýmýnýn bir sonucu olan devlet, sýnýflarý ortadan kaldýrmada kullanýlabilecek verimli bir araçtýr. Kapitalizm ile komünizm arasýndaki

22

Bakunin'e göre, bir ülkede devrimi gerçekleþtirmek için bu "devrim temsilcileri"nden 200-300 tanesi yeter de artar. Kýsaca toplumsal devrim, iktisadi koþullardan ve maddi gerçeklikten baðýmsýz olarak tamamen bireyin iradesiyle ve niyetiyle baðlantýlý bir olgudur. Devrimin zeminini hazýrlayan dinamikleri bilimsel yöntemle çözümlemektense devrimci lafazanlýk ve de basmakalýp dogmalarla hareket eden, kitlelerin devrimci bilincini göz ardý edip kendilerini kadro, kitleleri de kurtarýlacak nesne olarak gören anarþistler, serüvenciliðin engin çayýrlarýnda at koþtururken maddi gerçekliðin duvarlarýna her defasýnda çarpmýþlardýr. CNT'nin Ýspanya iç savaþý sýrasýndaki tutumu bu duruma iyi bir örnek teþkil etmektedir. "Her türlü otorite" karþýtý anarþistle-rimizin burjuva hükümetin bakanlýk koltuklarýna oturmalarý; CNT sözcülerince "olaðanüstü koþullarda meydana gelen bir taktik deðiþikliði" olarak nitelenmiþtir. "Olaðan koþullar" altýnda bir devrimi gerçekleþtirmenin yolu, bilindiði gibi henüz keþfedilmemiþtir. Bir generalin dediði üzere bir ordunun baþýna gelebilecek en kötü þey savaþ ise, anarþist örgütlenmelerin baþýna gelebilecek en kötü þey de herhalde devrimdir.


MARKSiST BAKIs bu ara aþamada, özel mülkiyetin ve sýnýflý toplum yapýsýnýn tüm kýrýntýlarý temizlendikten sonra devlet kurumu da tarihsel misyonunu tamamlamýþ olacak ve de varlýðýnýn maddi koþullarý ortadan kalktýðýndandýr ki kendiliðinden yok olma sürecine girecektir. Marksistler, devletin ortadan kalkýþýný bu þekilde tasarlarlar. Bakunin'den devam edersek devlet, hangi yöntemle olursa olsun, hangi bedel ödenirse ödensin, devrim anýnda derhal ortadan kaldýrýlmasý gereken; toplumsal eþitsizliðin doðrudan kaynaðýdýr. Yine Bakunin'e göre toplumsal sýnýflarý meydana getiren de devletin kendisidir. Bu doðal olmayan zor aygýtýnýn ortadan kaldýrýlmasýyla beraber, insanlar da doðal adalet ve dayanýþma duygularýný tekrar gün yüzüne çýkaracaklar ve doðal olan özgürlük durumunu ele geçireceklerdir. Bakunin, Marx'ýn öne sürdüðü burjuva devlet aygýtýnýn ortadan kaldýrýlýp yerine proleter diktatörlüðün geçirilmesi savýna þiddetle karþý çýkar. Proleterya'nýn da olsa devlet, devlettir ve bir azýnlýðýn çoðunluk üzerindeki tahakkümü anlamýna gelecektir. Bu noktada Bakunin'in devletin ne olup ne olmadýðýný ayýrt etmede güçlük çektiði anlaþýlýyor. Devlet, neden deðil sonuçtur. Öncelikli olarak devlet toplumsal sýnýflarý meydana getirmez, aksine devlet; tarih içinde sýnýflarýn uzlaþmaz çýkarlarýnýn çarpýþtýðý noktada ortaya çýkmýþtýr ve bu yüzden devlet ortadan kaldýrýlsa dahi sýnýflý toplum yapýsý ve özel mülkiyet varlýðýný sürdürecektir. Ýkincil olarak Marx'ýn ifade ettiði burjuva devlet mekanizmasýnýn daðýtýlmasý ve ardýndan çoðulcu bir katýlýmý demokratik bir biçimde gerçekleþtirecek ve de burjuvaziye karþý verilen savaþýmda kilit rolü oynayacak proleter diktatoryayý; bu kendi kendini ortadan kaldýrmak üzere meydana getirilen aygýtý, burjuva devletle eþ tutmakta, kýsaca Marks 1871 Paris Komünü’nün talepezberini bozmamakta ýsrarcý davranmaktadýr. lerine derhal sahip çýktý. Bu ilk iþçi Tüm bu "her türlü otoriteye hayýr!" lafazanlýðý, aslý itibariyle kendisini devriminden önemli dersler çýkardý. günden güne eriten, çaresizlik ve de öfke patlamalarý içinde proleterParis Komünü’nden önce, iþçi devrileþme tehlikesiyle yüz yüze býrakan kapitalizme karþý küçük burjuminin alacaðý biçim üzerine fazla vazinin feryadýdýr. Anarþizmin maddi gerçekliðin objektif incelendüþünmemiþti. Bu deneyimden çok mesiyle ortaya çýkarýlan verilerden hareketle dönüþümü gerçekleþtirmek önemli bir sonuç çýkardý: iþçi sýnýfý, yerine ezberden basmakalýp devrimci lafazanlýk okuyuþunun, bilinçli, mevcut devlet aygýtýna el koyup onu demokratik ve merkeziyetçi proleter örgütlenmeler yerine komplocu kendi amaçlarý için kullanamazdý, iþçi elitist kadrocu örgütler modelleyiþinin, toplumsal geliþimin yasalarýný demokrasisisi ve iþçi iktidarýný açýða çýkarmak ve bunlar çerçevesinde eylem planý geliþtirmektense güvenceye almak için tamamen yeni bireysel iradenin ve maceracýlýðýn, bilimsel sosyalizmin yerine bireyci bir devlet biçimi yaratmak zorundayve de ütopyacý -kendilerinin bile üzerinde tam olarak ne olduðu dý. Düzenli ordunun kaldýrýlmasý, konusunda ortaklaþamadaklarý- bir geleceðin ve de diyalektik materyaparasýz ve eþit eðitim, oy hakký, temlizmin yerine burjuvaziye has metafizik materyalizm ile idealistlere has silcileri geri çaðýrma hakký ve temsilbir ikicil yaklaþýmý koyuþunun nedenlerini fazla düþünmeye gerek yokcilerin ücretlerinin sýnýrlandýrýlmasý tur; küçük burjuvazinin sýnýf doðasý, bu nedenleri þüpheye yer býrakmaiþçi devletinin temel unsurlarýydý. yacak þekilde gözler önüne serer. Komün aslýnda bir iþçi sýnýfý hükümeKapitalizme karþý mücadelede iþçi sýnýfýný zafere taþýyacak olan bireyci tidir. ütopyalar ve sözde devrimci dogmalar deðil, Marksizm-Leninizm'in ilkelerine ve bilimsel sosyalizme sadýk kalan bir devrimci iþçi partisidir. Ýþçi sýnýfýnýn ve de tüm ezilenlerin kurtuluþuna giden tek yol devrimci Marksizmdir. *"Dans edemediðim devrim, devrim deðildir!" - Emma Goldman/Anarþist düþünür, aktivist.

Olcay Marmara

23


MARKSiST BAKIs

Terörle Mücadele Yasasýnýn Anlamý Ýþine gelince demokrasi havarisi kesilen AB'nin Türkiye'de yasalaþan TMY'ye ses çýkarmasýnýn nedeni AB üyesi birçok ülkenin de bu yasayý uygulamaya sokmuþ olmasýdýr. Türkiye'deki TMY sürecinin uluslararasý dayanaklarý ve koþullarý mevcuttur. Uluslararasý koþullarýn yanýsýra TMY'yi Türkiye egemen sýnýflarý açýsýndan önemli ve acil kýlan diðer gerekçeler de vardýr. Hala dipdiri bir Kürt dinamiðiyle boðuþan Türk devleti halihazýrda uluslararasý boyutu olan sorunun daha da boyutlanmasý ve derinleþmesi ihtimali karþýsýnda geleceði düþünürek önlem almaktadýr. Ayrýca dünya ekonomisindeki kýrýlmalarýn Türkiye'yi de çok etkili bir þekilde içine alacaðýný gözden çýkarmamak gerekir. Halihazýrda milyonlarca kiþinin yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý, milyonlarca gencin iþsiz olduðu bir ülkede kriz koþullarýnda her zaman için sosyal patlama olasýlýðýnýn olduðu egemenlerce gayet net bir þekilde bilinmektedir. Geçtiðimiz aylarda gündemimize oturan konulardan birisi yeniden düzenlenen terörle mücadele yasasý(TMY) idi. Burjuva devletin toplumsal muhalefete gözdaðý vermek, onu yýldýrmak için düzenlediði bu yasayý olaðanüstü rejimin tuðlalarýnýn döþenmesi olarak yorumlamak gerekir. Kapitalist sistemin tüm dünyada kriz içinde bulunduðu, sýnýfsal dinamiklerin baþta Latin Amerika olmak üzere Avrupa ve dünyanýn deðiþik yerlerinde kýmýldanma eðiliminde olduðu günümüzde, tablonun diðer parçalarý da egemen sýnýflarý bu tarz yasalarý çýkarmaya ve devlet terörünü meþrulaþtýracak arka planý hazýrlanmaya zorluyor. Dünyanýn egemenlerinin "Terörizmle Savaþ" ana sloganýyla yürüttükleri uluslararasý siyasetin özü emperyalist saldýrganlýk ve paylaþým çatýþmalarýdýr. Madrit'te patlayan bombanýn arkasýnda Ýngiliz gizli servisi MI5 parmaðýnýn çýkmasý da bir kez daha göstermiþtir ki startýný 11 Eylül saldýrýlarýyla alan ve sivilleri hedefleyen bombalar da oyunun bir parçasýdýr. Bu bombalarla bir taraftan yürütülen emperyalist saldýrganlýk haklý gösterilmiþ, diðer yandan toplum terörize edilerek hak ve özgürlüklere aðýr darbeler vuran "terörle mücadele yasalarý" çýkarýlmýþtýr. Ýþine gelince demokrasi havarisi kesilen AB'nin Türkiye'de yasalaþan TMY'ye ses çýkarmasýnýn nedeni AB üyesi birçok ülkenin de bu yasayý uygulamaya sokmuþ olmasýdýr. Kýsacasý, Türkiye'deki TMY sürecinin uluslararasý dayanaklarý ve koþullarý mevcuttur. Uluslararasý koþullarýn yanýsýra TMY'yi Türkiye egemen sýnýflarý açýsýndan önemli ve acil kýlan diðer gerekçeler de vardýr. Hala dipdiri bir Kürt dinamiðiyle boðuþan Türk

24

devleti halihazýrda uluslararasý boyutu olan sorunun daha da boyutlanmasý ve derinleþmesi ihtimali karþýsýnda geleceði düþünürek önlem almaktadýr. Ayrýca dünya ekonomisindeki kýrýlmalarýn Türkiye'yi de çok etkili bir þekilde içine alacaðýný gözden çýkarmamak gerekir. Halihazýrda milyonlarca kiþinin yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý, milyonlarca gencin iþsiz olduðu bir ülkede kriz koþullarýnda her zaman için sosyal patlama olasýlýðýnýn olduðu egemenlerce gayet net bir þekilde bilinmektedir. Böyle bir patlama ya da patlama koþullarý devrimcilerin çok zayýf olduðu durumda kendisini gösterse bile böyle bir patlama durumu ya da koþullarýnýn yaratacaðý etkiler Türkiye'nin AB projesi, Kürt sorunu ve Kuzey Irak, Kýbrýs vb geliþmeler konusundaki kontrolünü kaybetmesine neden olacaktýr. Ýþte bu gibi nedenlerle Türkiye egemenleri týpký dünyadaki sýnýf kardeþleri gibi, hatta Türkiye özgünlüðünden ötürü onlardan daha çok, acil durumlar karþýsýndaki hazýrlýðýný arttýrmak istemektedir. Terörün tanýmýný geniþleterek, basýn ve üniversiteler de dahil olmak üzere, birçok sivil toplum kuruluþuna aðýr cezai yaptýrýmlar getiren bu yasanýn derdi açýk ki toplumla mücadele etmektir. Tasarý yasalaþýrsa toplumda eleþtirel ve özgür düþünceyi savunan birey ve kurumlarýn, en temel demokratik haklarýn, sivil örgütlenmenin ve gerçek anlamýyla bilim yapabilmenin önü ciddi biçimde kapanacaktýr. Bu yasa tasarýsý karþýsýnda sessiz kalmak, korku ve sindirme pratiklerinin egemen olmasýna razý olmak sonucunu doðurur. Medyanýn Öcalan'a af konusuna odaklanarak tasarýyý tartýþma eðilimi ve burjuva partilerin tasarýya karþý geliþtirdikleri


MARKSiST BAKIs eleþtiriler, tasarýnýn anti-demokratik özünü görünmez kýlmaktadýr. Çünkü yasa, yeni suç kategorileri icat edip terör tanýmýný geniþletmektedir. TCK'da düzenlenen suçlarýn %30'unu terör suçu haline getirmekte ve her türlü muhalif hareketi itham altýnda býrakarak halký hedef almaktadýr. Ayrýca Anayasa Mahkemesinin 1999'da iptal ettiði kolluk güçlerinin duraksamadan ateþ etme yetkisini geri getirerek yeniden yargýsýz infazlar dönemine kapý aralamaktadýr. Tasarýnýn en tehlikeli maddelerinden birisi de 6. maddedir. Bu madde "terör örgütünün veya amacýnýn propagandasýný yapmak" suçlamasýyla yeni baþtan her türlü muhalif düþünceyi yargýlanýr kýlmaktadýr. Örneðin "genel grev" yapýlmasýný savunmak, "ana dilde eðitim" veya "genel af" için çabalamak, faili meçhullere, gözaltýnda iþkenceye ve "F-tipi cezaevilerine" karþý olmak, savaþlarýn sonucunda yoksullarýn kurban olduðunu söylemek, Irak halkýnýn ABD'ye tepkilerinden yana olmak, sýnýfsal sömürüye karþý durmak öngörülen yasaya göre suç sayýlabilecek ve 1 ila 3 yýl arasýnda hapis cezasý getirebilecektir; çünkü yasalar tarafýndan terör örgütü olarak tanýmlanan gruplar bu tür düþünceleri de savunmaktadýr. Ayný madde, örgüt amacýnýn afiþ veya pankartla yaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýlmasýný suç saymakta ve bu suçun "dernek, vakýf, siyasi parti, iþçi ve meslek kuruluþlarýna veya bunlarýn yan kuruluþlarýna ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öðretim kurumlarýnda veya öðrenci yurtlarýnda veya bunlarýn eklentilerinde" iþlenmesi halinde, cezanýn iki katýna çýkarýlacaðýný belirtmektedir. Bir diðer deyiþle tasarý üniversiteleri, sivil toplum kuruluþlarýný ve sendikalarý açýk olarak hedeflemekte, örgütlenme özgürlüðünü açýkça ihlal etmektedir. Terörle Mücadele Yasa Tasarýsý'nýn 9. ve 10. maddeleri, terörle mücadelede görevli kolluk kuvvetlerinin herhangi bir suç iþlemeleri durumunda; tutuksuz yargýlanmalarýný düzenleyerek polis ve askerleri açýkça cesaretlendirmekte ve koruma altýna almaktadýr. Bu madde kapsamýndaki tüm þüphelilerin savunma hakký tek avukatla sýnýrlanýrken kolluk kuvvetlerinin üç avukat tutmasýný düzenlemekte ve bu avukatlarýn ücretleri devlet tarafýndan üstlenilmektedir. Kolluk kuvvetlerince terörle mücadele kapsamýnda iþlenecek olasý bir suçun en hafif sonucunun, yaþam hakkýný ve beden bütünlüðünü ihlal edeceði göz önüne alýndýðýnda bu tür bir düzenlemenin ne denli vahim sonuçlar doðurabileceði açýktýr. Ayrýca þüphelinin avukatla görüþmesi 24 saat engellenebilecek, avukatla yapýlacak görüþmelerde bir kolluk görevlisi hazýr bulunabilecektir. Yine bu kapsamda avukatýn dosya incelemesi veya belgelerden örnek almasý kýsýtlanabilecek, þüphelinin avukata verdiði ya da avukatýn þüpheliye verdiði belgeler incelenebilecek böylece avukatlarýn savunmanýn temsilcisi olma fonksiyonu engellenerek devletin baský ve denetiminde bir savunmanlýk yaptýrýlacaktýr. Tasarý ile dinleme, izleme, teknik takip kapsamý geniþletilerek tüm toplum gözaltýna alýnmak istenmektedir. Devlet gizli soruþturmacýlarla tüm muhalifleri izleyecek, gizli muhbirlerle kiþi özgürlüðü ve güvenliði büyük tehdit altýna girecektir. 19. maddede suç faillerinin yakalanabilmesine yardýmcý olan ya da yerini bildirene para ödülü tüm toplumu ihbarcýlaþtýrmayý hedeflemektedir. Yasanýn amaçlarýný en açýk biçimde yansýtan yaný muðlâklýðýdýr. Yasanýn birçok yerinde "bazý," "kimi," ya da "andýran"

25

gibi sýfatlar kullanýlmakta ve birçok hukukçunun da belirttiði gibi yasa uygulayýcýlara geniþ bir keyfiyet alaný açmaktadýr. Yani tasarý bir yandan çeþitli "suçlarýn" cezasýný arttýrýrken bir yandan da belirsizlik yoluyla kapsamýný geniþletmektedir. Bununla beraber yeni TMY ile cezalarý bir üst sýnýr ile sýnýrlayan hüküm kaldýrýlmaktadýr. Böylece bazý kiþiler için binlerce yýllýk hapis cezasýnýn yolu açýlýyor. Mevcut yasaya göre bu kanundan dolayý bir kiþiye arttýrýlarak verilecek hapis cezalarýnýn toplamý maksimum 36 yýl iken bu süre ortadan kalkýyor. "Terörle mücadele" adý altýnda aslýnda toplumun demokratik kazanýmlarýný hedef alan yasa tasarýsý bizlere bir tarihi hatýrlatýyor. 12 Eylül öncesinde toplum demokratik kazanýmlar elde etmiþ; sendikalarda, derneklerde, meslek birliklerinde ve siyasi partiler çatýsý altýnda örgütlenmiþ, bu kazanýmlarýn geri alýnýþý 12 Eylül askeri darbesiyle olmuþtu. Bugün de artan yoksulluk ve yaþanan çok çeþitli toplumsal gerilimlerin belirlediði toplumsal atmosferde neo-liberal saldýrýlar ve buna karþý belirebilecek direniþlerin baþtan engellenmesi için gerekli hukuki ve ekonomik dayanaklar kurumsallaþtýrýlýyor. Diðer yandan, durum Þemdinli ve Diyarbakýr olaylarýyla birlikte düþünüldüðünde söz konusu tasarýyla 12 Eylül mantýðýnýn bir benzeri olarak temel hak ve hürriyetlerin 'hukuken' askýya alýnmak istendiði görülmektedir.

SONUÇ Türkiye gibi bir ülkede zaten güdük olan burjuva demokrasisi pamuk ipliðine baðlýdýr. Demokrasinin beþiði olma iddiasýndaki AB ülkelerinin de benzer yasalarý çýkarttýðýný hatta bu konuda öncülük ettiðini düþünürsek aslýnda kapitalist düzenin saðlam kalelerinde de "demokrasinin" nitelik bakýmýndan pek de farklý olmadýðýný görürüz. Bütün burjuva sistemler düzenlerini sarsan sosyal mücadeleler karþýsýnda saldýrgan yüzlerini göstermekte tereddüt etmeyeceklerdir. Sömürü ortadan kalkmadan baský ve zorbalýk da yok olmaz. Olsa olsa sömürülen ve ezilen yýðýnlarýn gücüne baðlý olarak ipler gevþetilir ya da sýkýlýr. Tarih bize burjuvalarýn ipleri sýkma gereksinimi duyduklarý anlarýn, iþlerin onlar adýna pek de yolunda gitmediði anlar olduðunu öðretmiþtir. Ýpleri sýkýp baskýyý arttýrmalarýnýn nedeni potansiyel tehditkar unsurlardan çekiniyor olmalarýdýr. Onlarý baskýlayarak kendilerini güvende hissetmek isterler. Buradan, kapitalizmi tarihin çöðlüðüne göndermek isteyenler için þu sonuç çýkar ki böyle durumlarda devrimin çýkarý burjuva demokrasisinin burjuvalara karþý savunulmasýný gerektirir.

Meryem Kalan


MARKSiST BAKIs

Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu Duma'da Synod bütçesi görüþülürken Milletvekili Surkov'un yaptýðý konuþma ve bu konuþmanýn taslaðý görüþülürken Duma grubumuzda yapýlan tartýþma, özellikle þu anda son derece önemli ve ivedi bir sorun ortaya çýkarttý. Bugün "toplum"un geniþ çevrelerinde dinle ilgili herþey kuþkusuz büyük ilgi toplamakta ve bu konular iþçi sýnýfý hareketine yakýn aydýnlar ve belirli iþçi çevrelelerine de sýzmaktadýr. Bu nedenle Sosyal-Demokratlara düþen kesin görev din konusundaki tutumlarýný kamuya açýklamaktýr. Sosyal Demokrasi dünya görüþünü bilimsel sosyalizm, yani Marksizm temeline dayar. Marks ve Engels'in çeþitli kereler tekrarladýklarý gibi Marksizmin felsefi temeli, Fransa'daki 18. Yüzyýl maddeciliðinin ve Almanyada'ki Feuerbach (19. Yüzyýlýn ilk yarýsý) maddeciliðinin tarihsel geleneklerini benimsemiþ olan, tamamen ateist ve dine karþý tavýrdaki diyalektik maddeciliktir. Unutmayalým ki, Marks'ýn taslak halindeyken okuduðu Engels'in AntiDühring'inin tamamý, maddeci ve ateist olan Dühring'i tutarlý bir maddeci olmamak ve din ile din felsefesine açýk kapý býrakmakla suçlar. Yine unutmayalým ki, Engels, Ludwig Feuerbach ile ilgili yapýtýnda, dini ortadan kaldýrmak için deðil de, yeniden canlandýrmak, yeni, "yüceltilmiþ" bir din kurmak için savaþ açtý diye Feuerbach'a çatar. Din halký uyutmak için kullanýlan afyondur. (*) (*) Marks: Hegel'in Sað Felsefesinin Eleþtirisine Katký, Giriþ Marks'ýn bu sözü din konusundaki Marksist görüþün temel taþýdýr. Marksizm bütün modern dinleri, kiliseleri ve her türlü dinsel örgütü, iþçi s ý n ý f ý n ý n sömürülmesini ve ezilmesini savun

26

maya hizmet edecek birer burjuva gericiliðinin aracý olarak görür. Engels ayný zamanda, Sosyal Demokratlardan "daha sol" ya da "daha devrimci" olmak isteyenlerin dine savaþ açarcasýna iþçi partisinin programýna ateist olduklarýnýn konulmasý yolundaki çabalarýný da sýk sýk suçlamýþtýr. Engels 1874'de Londra'da sürgünde yaþayan Blanquist geçici Komünarlarýn ünlü manifestosundan söz ederken, onlarýn dine savaþ açmalarýný budalalýk olarak nitelemiþ ve böylesi bir savaþ açmanýn dine karþý yeniden ilgi duyulmasýný saðlamak ve dinin gerçekten ortadan kalkmasýný engellemek için en iyi yol olduðunu belirtmiþtir. Engels, Blanquistleri ezilen kitleleri din boyunduruðundan ancak emekçi kitlelerin mücadelesinin kurtaracaðýný, proletaryayý en yaygýn biçimde bilinçli ve devrimci uygulamaya sokarak kurtaracaðýný kavramamakla suçlamýþ ve dine savaþ açýlmasýný iþçi partisinin siyasal görevi olarak yorumlamanýn anarþist safsatadan baþka birþey olmayacaðýný belirlemiþtir. 1877'de Anti-Dühring'inde de, düþünür Dühring'in ülkücülük ve dine karþý verdiði en ufak ödünlere karþý çýkan Engels, Dühring'in sosyalist toplumda dinin yasaklanmasý yolundaki sözde devrimci görüþünü de yerer. Engels dine karþý böylesi savaþ açmanýn "Bismarck'ý geride býrakacak ölçüde Bismarck'cýlýk" yani Bismarck'ýn dine (ünlü Kültür Savaþý-Kulturkampf, 1870'lerde Alman Katolik Partisine, "Merkez" partiye karþý polis kovuþturmasýyla) karþý giriþtiði mücadeleyi boþuna tekrarlamaktan baþka bir þey olmadýðýný tekrarlamýþtýr. Bismarck bu mücadeleyle katoliklerin militan dinciliðini uyarmaktan ve gerçek kültür çalýþmalarýný zedelemekten öte bir yarar saðlamamýþtýr. Çünkü, siyasal bölünmelerden çok dinsel bölünmelere önem vermiþ, iþçi sýnýfýnýn ve öteki demokratik unsurlarýn dikkatini sýnýfsal ve devrimci mücadelenin ivedi görevlerinden çekerek, en yapay, en düzmece burjuva din karþýtlýðýna yöneltmiþtir. Engels, sözüm ona ultra-devrimci Dühring'i Bismarck'ýn saçmalýðýný bir baþka biçimde


MARKSiST BAKIs tekrarlamak istediði için suçlarken, iþçi partinin proletaryayý örgütlemekte ve eðitmekte sabýrlý davranabileceðini, böylelikle dine karþý savaþ açmak gibi siyasal bir kumara giriþmeksizin dinin giderek ortadan kalkmasýný saðlayabileceðini belirtmiþtir. Bu görüþ, örneðin Cizvitlere özgürlük verilmesini, Almanya'ya girmelerine izin çýkarýlmasýný, herhangi bir dine karþý polis yöntemleri uygulanmasýna son verilmesini savunan Alman Sosyal-Demokrasinin özünü oluþturan ögelerden biri olmuþtur. Erfurt Programýndaki (1891) ünlü "Din kiþisel bir sorundur" maddesi, SosyalDemokratlarýn bu siyasal taktiklerinin özetidir. Bu taktikler artýk gündelik bir olay durumuna gelmiþ, Marksizmin ters yönde saptýrýlmasýna, oportünizm yönünde saptýrýlmasýna yol açmýþtýr. Erfurt Programýndaki bu madde, biz SosyalDemokratlar için, parti olarak hepimiz için din kiþisel bir sorundur biçiminde yorumlanmýþtýr. 1890'larda Engels bu oportünist görüþü doðrudan doðruya karþýsýna almaksýzýn, buna polemikle deðil somut verilerle karþý çýkýlmasý gerektiðini ileri sürmüþtür. Örneðin kendisi bu karþý çýkýþý, özellikle vurguladýðý bir sözle, SosyalDemokratlarýn dini devlet iþleri açýsýndan kiþisel bir sorun olarak aldýklarýný, herhalde kendileri açýsýndan, Marksizm açýsýndan ve iþçi partisi açýsýndan soruna böyle bakmadýklarýný söyleyerek belirlemiþtir. Marks ve Engels'in din konusundaki sözlerinin görünürdeki tarihçesi budur. Marksizme savruk yaklaþýmý olanlar, düþünemeyen ve düþünmeyecek olanlar için, bu tarihçe Marksist çeliþkiler ve bocalamalar niteliðinde, "tutarlý" ateizm ile dinin aðzýna sunulan "hazýr lokmalar"ýn bir karýþýmý, tanrýya karþý açýlmýþ devrimci savaþ ile dindar iþçilerin gözünü boyamaya yönelen korkakça bir tavýr, iþçileri ürkütmekten çekinen bir tutum arasýnda bocalama niteliðinde bir anlamsýzlýk örneðidir. Anarþist þamatacýlarýn yazýlarý Marksizme bu yönde yapýlmýþ çeþitli saldýrýlarla doludur. Oysa Marksizme ciddi olarak yaklaþabilen, Marksizmin felsefi ilkeler ve uluslararasý SosyalDemokrasi deneyi üzerinde düþünebilen herkes, din konusundaki Marksist taktiklerin kesinlikle tutarlý olduðunu, Marks ve Engels tarafýndan özenle düþünülmüþ bulunduðunu, birtakým cahillerin bocalama diye tanýmladýklarý tutumun gerçekte diyalektik maddeciliðin mutlak ve kaçýnýlmaz bir sonucu olduðunu hemen görecektir. Din konusunda Marksizmin görünüþteki "ýlýmlýlýðýnýn" kimseyi ürkütmemek vb. endiþesinden doðduðunu düþünmek çok yanlýþ olur. Tam tersine bu konuda da Marksizmin siyasal çizgisi, felsefe ilkeleriyle sýký sýkýya baðlantýlýdýr. Marksizm maddeciliktir. Böyle olduðu için de, konusunda en azýndan 18. yüzyýl Ansiklopedistlerinin maddeciliði ya da Feuerbach'ýn maddeciliði oranýnda kesin bir

karþýtlýðý vardýr. Bu hiç kuþku götürmez. Ne var ki Marks ve Engels'in diyalaktik maddeciliði, ansiklopedistlerin ve Feuerbach'ýn maddeciliðini aþar, çünkü maddeci felsefeyi tarih alanýnda, toplum bilimleri alanýnda da uygular. Dinle savaþmalýyýzbu, her türlü maddeciliðin ve doðal olarak Marksizmin ABC'sidir. Ancak Marksizm, ABC'de donmuþ kalmýþ maddecilik deðildir. Marksizm daha ileri giderek þöyle der: Dinle nasýl savaþacaðýmýzý bilmeliyiz, bunu yapabilmek için de inancýn ve dinin kökenini kitlelere maddeci bir biçimde açýklamalýyýz. Dinle savaþ, soyut ideolojik öðütler çerçevesinde kalamaz, bu tür sýnýrlý

Din etkisini neden en çok geri kalmýþ þehir proletaryasý, yarý-proletarya ve köylü kitlesi üzerinde göstermektedir? Burjuva ilerici aydýnlarý, radikaller ve burjuva maddecileri bu soruya "cahil olduklarý için" diye cevap verirler. O zaman da "kahrolsun din, yaþasýn dinsizlik! Ateist görüþleri yaymak baþlýca görevimizdir"- diye haykýrmaya baþlarlar. Marksistler ise, bunun doðru olmadýðýný, aldatýcý bir görüþ olduðunu, dar görüþlü burjuvalarýn fikri olduðunu söylerler. Bu görüþ dinin kökenini yeterince açýklamaz, açýklar da, maddeci biçimde deðil, ülkücü biçimde açýklar. Modern kapitalist ülkelerde bu kökler genellikle toplumsaldýr. Bugün dinin en derine uzanan kolu, emekçi kitlelerin toplumsal ezikliði ve hergün her saat emekçilere en dayanýlmaz acýlarý, savaþ, deprem vb. doðal afetlerden çok daha beter kahýrlarý çektiren kapitalizmin karanlýk güçleri karþýsýndaki çaresizliðidir. öðütlere indirgenmemelidir. Dinle savaþ, dinin toplumsal kökenini ortadan kaldýrmayý amaçlayan sýnýf hareketinin somut uygulamasýyla baðlanmalýdýr. Din etkisini neden en çok geri kalmýþ þehir proletaryasý, yarý-proletarya ve köylü kitlesi üzerinde göstermektedir? Burjuva ilerici aydýnlarý, radikaller ve burjuva maddecileri bu soruya "cahil olduklarý için" diye cevap verirler. O zaman da "kahrolsun din, yaþasýn dinsizlik! Ateist görüþleri yaymak baþlýca görevimizdir"- diye haykýrmaya baþlarlar. Marksistler ise, bunun doðru olmadýðýný, aldatýcý bir görüþ olduðunu, dar görüþlü burjuvalarýn fikri olduðunu söylerler. Bu görüþ dinin kökenini yeterince açýklamaz, açýklar da, maddeci biçimde deðil, ülkücü biçimde açýklar. Modern kapitalist ülkelerde bu kökler genellikle toplumsaldýr. Bugün dinin en derine uzanan kolu, emekçi kitlelerin toplumsal ezikliði ve hergün her saat

27


MARKSiST BAKIs emekçilere en dayanýlmaz acýlarý, savaþ, deprem vb. doðal afetlerden çok daha beter kahýrlarý çektiren kapitalizmin karanlýk güçleri karþýsýndaki çaresizliðidir. "Tanrýlarý korku yarattý". Sermayenin kör -halk kitleleri tarafýndan önceden sezilemediði için körgücünün korkusu yani proletaryanýn küçük-esnafýn yaþamýnýn her adýmýnda "ansýzýn", "beklenmedik" ve "rastlantýsal" bir yýkýntý, yok olma, yoksulluk, fahiþelik, açlýktan ölmek gibi tehlikeler yaratan gücün korkusu, modern dinin kökenidir. Maddeciler ana-okulu düzeyinde kalmak istemiyorlarsa, öncelikle bunu hatýrdan çýkarmamalýdýrlar. Kapitalist düzenin aðýr iþi altýnda ezilen ve kapitalizmin kör, yýkýcý güçlerinin insafýna baðlý olarak yaþamýný sürdüren kitleler, dinin bu kökenine karþý savaþmayý, sermaye egemenliðinin her türlüsüne karþý birlikte, örgütlü, planlý ve bilinçli bir savaþ vermeyi kendi kendilerine öðrenmedikleri sürece, hiçbir eðitici kitap bu kitlelerin kafasýndaki din inancýný çürütemez.

Rusya’da çarlýðýn en büyük dayanaklarýndan birisi Rus Ortodoks kilisesiydi. Toplum üzerindse dinin etkisi büyüktü. Dolayýsýyla Rusyalý devrimcilerin din konusundaki tavýrlarý çok önemli hale geliyordu. Resimde Romanov hanedanýn üyelerinin dini sembollerle görülüyor.

Bu, dine karþý olan eðitici kitaplarýn zararlý veya gereksiz olmasý mý demektir? Hayýr hiç de deðil. Bu demektir ki Sosyal-Demokrasinin ateist propagandasý, temel ödevine yani sömürülen kitlelerin sömürücülere karþý sýnýf mücadelesini geliþtirmek ödevine baðlanmalýdýr. Diyalektik maddecilik ilkelerini, yani Marks ve Engels'in felsefesini yeterince incelememiþ olanlar bu öneriyi anlayamazlar: (ya da en azýndan ilk bakýþta kavrayamazlar). "Nasýl olur bu" derler. "Binlerce yýldýr süregelen kültür ve ilerlemenin bu düþmanýna (dine) karþý yürütülecek ideolojik propaganda, belirli görüþlerin öðretisi ve verilecek mücadele, sýnýf mücadelesine, yani ekonomik ve siyasal alanda belirli amaçlara yönelik bir mücadeleye mi baðýmlanacak?" derler. Bu tür sözler, Marksist diyalektiðin kavranmamýþ olduðunu kesin kanýtlayan karþý çýkýþlardýr. Bu tür çýkýþlarý yapanlarý þaþýrtan çeliþki, gerçek yaþamdaki gerçek bir çeliþkidir. Yani uydurulmuþ deðil de, diyalektik olan çeliþkidir. Kuramsal ateizm propagandasý, yani proletaryanýn belirli kesimlerindeki dinsel inancýn yýkýlmasý ile bu kesimlerin sýnýf mücade

28

lesinin baþarýsý, ilerlemesi ve koþullarý oranýnda kesin bir ayrým yapmak demek, diyalektiðe aykýrý düþünmek, göreceli ve deðiþken bir sýnýrý kesin bir sýnýra dönüþtürmek, gerçek yaþamda çözülmez biçimde baðlantýlý olan birþeyi zorla birbirinden koparmak demektir. Bir örnek verelim. Diyelim ki, belirli bir bölgede ve belirli bir endüstri kesiminde bulunan proletarya, biri sýnýf bilinci oldukça geliþmiþ ve kuþkusuz ateist olan Sosyal-Demokratlar, ikincisi köyle ve köylülükle iliþkilerini henüz koparmamýþ olan, tanrýya inanan, kiliseye giden, hatta bir Hýristiyan sendikasý örgütlemekte olan yerel papazýn etkisindeki geri kalmýþ iþçiler olmak üzere ikiye bölünmüþ olsun. Yine diyelim ki, bu bölgedeki ekonomik mücadele bir grev sonucunu doðurmuþ olsun. Bu durumda bir Marksiste düþen görev, grevin baþarýya ulaþmasýný herþeyin üzerinde tutmak, bu mücadelede iþçilerin ateistler ve Hýristiyanlar olarak ikiye bölünmesine kesinlikle karþý çýkmak, bu tür herhangi bir bölünmeye engel olmaktýr. Proletaryanýn geri kalmýþ kesimlerini ürkütmek, seçimlerde sandalye kaybetmek vb. endiþelerden deðil, modern kapitalist toplum koþullarýnda Hýristiyan iþçilerin Sosyal Demokrasiye ve ateizme dönmelerinde ateist propagandadan yüz kat daha etkili olacak durumlarda ateist propaganda gereksiz ve zararlý olabilir. Böyle bir anda ve böyle bir ortamda ateist propaganda yapmak, iþçilerin grevdeki tavýrlarýna göre deðil de, dinsel inançlarýna göre bölünmelerini isteyen papazlarýn ekmeðine yað sürmek demektir. Ne olursa olsun tanrýya savaþ açýlmasýný isteyen bir anarþist, gerçekte papazlara ve burjuvaziye yardým ediyor demektir (ki anarþistler uygulamada her zaman burjuvaziye yardým ederler). Bir Marksistin materyalist olmasý, yani dine karþý olmasý gerekir; ancak, bir diyalektik materyalistin dine karþý mücadeleyi soyut, kuramsal, deðiþmez bir biçimde deðil de, uygulamada sürmekte olan ve kitleleri herþeyden iyi eðiten sýnýf mücadelesinin somut temeline dayanarak yürütmesi gereklidir. Bir Marksist, somut durumu bir bütün olarak gözlemlemeli, anarþizm ile oportünizm arasýndaki (göreceli, deðiþken olan ama mutlak varolan) sýnýrý ayýrt edebilmelidir. Bir Marksist hiçbir zaman ne anarþistlerin soyut, sözde kalan, gerçekte ise boþ "devrimciliði"ne, ne de dinle mücadeleye sýrt çeviren, bunun görev olduðunu unutan, Tanrýya inanmayý kabullenen, davranýþlarýný belirlerken sýnýf mücadelesini deðil de kimseyi kýrmamak incitmemek "beni sokmayan yýlan bin yaþasýn" kuralýný bozmamak endiþesiyle davranan küçük-burjuva ya da liberal aydýnlarýn oportünizmine aldanmamalýdýr. Sosyal Demokratlarýn din konusundaki tutumlarýyla ilgili bütün sorunlar bu açýdan ele alýnmalýdýr. Örneðin bir papazýn Sosyal Demokrat Partiye üye olup olamayacaðý sorusu sýk sýk ortaya atýlýr ve bu soruya da genellikle Avrupa Sosyal Demokrat Partilerinin deneyi kanýt getirilerek belirsiz, kesinlikten uzak olumlu cevap verilir. Oysa Avrupa'daki deney, sadece iþçi hareketine Marksist doktrin uygulanmasýnýn deðil, ayný zamanda Rusya'da bulunmayan özel tarihsel koþullarýn (bu koþullardan daha sonra ayrýntýlý olarak söz edeceðiz) sonucu olmuþtur. Bu nedenle, bu soruya kesinlikten uzak bir olumlu cevap vermek yanlýþ olur. Papazlarýn Sosyal Demokrat Partiye üye olamayacaklarý da, olabilecekleri de kesinlikle söylenemez. Bir papaz gelip de, ortak siyasal çalýþmamýza katýlmak ister, parti görevlerini dürüstçe yapar ve Parti programýna karþý çýkmazsa Sosyal Demokratlarýn safýna


MARKSiST BAKIs katýlmasý olumludur. Çünkü bu dinsel inançlarý arasýndaki çeliþki sadece kendisini ilgilendiren bir olay, kiþisel çeliþkisi olacaktýr. Üstelik bir siyasal örgüt, üye alýrken onlarýn görüþleri ile kendi programý arasýnda bir uzlaþmazlýk olup olmadýðýný araþtýrma durumunda deðildir. Aslýnda böyle bir durum Rusya'da kesinlikle olanaksýz olmasý yaný sýra, Batý Avrupa'da bile ender görülen, olaðanüstü bir olaydýr. Ama diyelim ki, bir papaz Sosyal Demokrat Partiye üye oldu da, sonra Parti içinde din propagandasý yapmaya kalkýþtý, iþte o zaman Parti onu kesinlikle ihraç edecektir. Bize düþen, sadece Tanrýya inancýný sürdüren iþçileri Sosyal Demokrat Partiye almak deðil, özellikle bunlarý partiye kaydetmeye çalýþmaktýr. Onlarýn dinsel inançlarýna karþý çýkmamalýyýz, ama onlarý kendi programýmýzýn ruhuna uygun olarak eðitmek için, programýmýza karþý etkin bir mücadeleye yol açmamak için bu tür iþçileri saflarýmýza kaydetmeliyiz. Parti içinde düþünce özgürlüðüne hak tanýrýz. Ancak bu özgürlük, gruplaþma özgürlüðüyle belirlenen sýnýrlý bir özgürlüktür. Yoksa Parti çoðunluðunun karþýt olduðu görüþleri yaymaya çalýþanlara el verecek deðiliz. Bir baþka örnek daha alalým. Sosyal Demokrat Partinin bütün üyeleri, hiçbir ayrým gözetmeksizin, "sosyalizm benim dinimdir" dedikleri için ve bu söze uygun görüþleri yaymaya çalýþtýklarý için eleþtirilip kýsýtlanmalý mýdýr? Hayýr! Bu durumda Marksizmden (bunun doðal sonucu olarak sosya-lizmden) bir sapma olduðu tartýþma götürmez, ne var ki bu sapmanýn anlamý, göreceli önemli durumlara göre deðiþir. Ýþçilerle konuþan birinin, sözlerini daha iyi anlatmak, konuya daha kolay girmek, görüþlerini geri kalmýþ kitlelerin alýþýk olduklarý çerçeve içinde aktarabilmek amacýyla bu tarzda konuþmasý bir olaydýr. Bir yazarýn "Tanrý yaratmak"tan ya da tanrý yaratan sosyalizmden (Lunacharski ve arkadaþlarý örneði) sözetmsi çok daha baþka bir olaydýr. Birinci örnekte herhangi bir kýsýtlama, konuþmacýnýn özgürlüðünü, "pedagojik" yöntemlerini seçme özgürlüðünü baltalayýcý bir tutum olduðu halde, ikinci örnekteki parti kýsýtlamasý gerekli bir davranýþ olur. Kimileri için "sosya-lizm bir dindir" sözü, dinden sosyalizme geçiþin bir biçimidir, kimileri için de sosyalizmden dine bir dönüþümdür. Þimdi de Batý'da "din kiþisel bir sorundur" savýnýn oportünist yorumuna yol açan koþullarý ele alalým. Kuþkusuz buna yol açan koþullar bir bütün içinde, iþçi sýnýfý hareketinin çýkarlarýný geçici çýkarlar adýna feda etmek gibi oportünist davranýþlarýn tümüne yol açmýþ olan koþullardýr. Proletaryanýn partisi devletin dini kiþisel bir sorun olarak belirlemesini ister, ancak halkýn afyonu niteliðindeki dini, dinsel batýl inançlara karþý savaþý "kiþisel sorun" olarak görmez. Oysa oportünistler sorunu saptýrarak, Sosyal Demokrat Partinin dini kiþisel bir sorun gibi yorumladýðý izlenimini uyandýrmaya çalýþýrlar. Din konusundaki konuþmayý tartýþýrken Duma'daki grubumuz tarafýndan açýklýða kavuþturulmamýþ olan bir baþka durum da, oportünist saptýrmalara ek olarak,

Avrupa Sosyal Demokratlarýnýn din konusundaki bugünkü aþýrý kayýtsýzlýklarýna yol açan özel tarihsel koþullarýn da varlýðýdýr. Bu koþullar iki yönlüdür. Birincisi, dinle savaþmak görevi, tarihsel açýdan devrimci burjuvazinin görevidir ve Batýda burjuva demokrasisi, feodalizme ve orta çað düzenine karþý giriþtiði kendi devrimleri döneminde bu görevi büyük ölçüde yerine getirmiþ (ya da engellemiþtir). Gerek Fransa'da, gerek Almanya'da burjuvazinin dinle savaþma geleneði vardýr ve bu sosyalizmden (Ansiklopedistlerden ve Feuerbach'tan) çok önce baþlamýþtýr. Rusya'da ise, burjuva demokratik devrimimizin kendine özgü koþullarý nedeniyle, bu görev de hemen hemen tümüyle iþçi Diyelim ki, belirli bir bölgede ve sýnýfýnýn omuzlarýna belirli bir endüstri kesiminde buluyüklenmiþtir. Ülke- nan proletarya, biri sýnýf bilinci mizdeki küçük-bur- oldukça geliþmiþ ve kuþkusuz ateist juva demokrasisi olan Sosyal-Demokratlar, ikincisi (Narodnikler) bu köyle ve köylülükle iliþkilerini henüz konuda (Vekhi'de koparmamýþ olan, tanrýya inanan, yazan Kara Yüz kiliseye giden, hatta bir Hýristiyan Kadetler veya Kadet sendikasý örgütlemekte olan yerel Kara Yüzler'in papazýn etkisindeki geri kalmýþ iþçisandýðý gibi) gereðinden fazlasýný ler olmak üzere ikiye bölünmüþ deðil, Avrupa'da olsun. Yine diyelim ki, bu bölgedeki yapýlmýþ olanla ekonomik mücadele bir grev sonukarþýlaþtýrýldýðýnda cunu doðurmuþ olsun. Bu durumda yeterinden çok daha bir Marksiste düþen görev, grevin azýný yapmýþtýr. baþarýya ulaþmasýný herþeyin Öte yandan, burju- üzerinde tutmak, bu mücadelede vazinin dinle savaþ- iþçilerin ateistler ve Hýristiyanlar ma geleneði, olarak ikiye bölünmesine kesinlikle Avrupa'da bu karþý çýkmak, bu tür herhangi bir savaþýn anarþistler (burjuvaziye þidde- bölünmeye engel olmaktýr. Böyle bir tle saldýrmalarýna anda ve böyle bir ortamda ateist yapmak, iþçilerin karþýn, aslýnda bur- propaganda juva dünya grevdeki tavýrlarýna göre deðil de, görüþünün yanýnda dinsel inançlarýna göre bölünmeleriyer aldýklarý, ni isteyen papazlarýn ekmeðine yað Marksistler tarafýn- sürmek demektir. dan defalarca belirtilen anarþistler) tarafýndan saptýrýlmasýna yol açmýþtýr. 1880'lerde Latin ülkelerinde anarþistler ve Blanqusitler, Almanya'da (Dühring'in öðrencisi olan) Most ve onu izleyenler, Avusturya'da anarþistler, dine karþý savaþta devrimci söylevleri aþýrýlýða götürmüþlerdir. Þimdi ise Avrupalý Sosyal Demokratlarýn, anarþistlerle karþýlaþtýrýldýklarýnda, iþi öteki uca çekmelerine þaþmamak gerekir. Bunun nedeni anlaþýlabilir ve belirli ölçüde hoþ görülebilir. Fakat Rusya'daki Sosyal Demokratlarýn Batýnýn kendine özgü tarihsel koþullarýný akýldan çýkarmalarý doðru olmaz. Ýki yönlü olduðunu belirttiðimiz koþullarýn ikinci yönü de þudur: Batýda, ulusal burjuva devrimleri

29


MARKSiST BAKIs sona erdikten sonra, az çok dinsel özgürlük saðlandýktan sonra, dine karþý demokratik savaþ yürütme sorunu, burjuva demokrasisinin sosyalizmle mücadelesi sýrasýnda öylesine geri plana itilmiþtir ki, burjuva hükümetleri kasýtlý olarak dine karþý sözüm ona liberal bir "saldýrý" örgütleyerek kitlelerin dikkatini sosyalizmden uzaða çekmeye çalýþmýþlardýr. Almanya'daki Kulturkampf'ýn ve Fransa'da burjuva cumhuriyetçilerin dine karþý mücadelesi bu tür olaylardýr. Burjuvazinin, iþçi sýnýfý kitlelerinin dikkatini sosyalizmden uzaklaþtýrmak amacýyla dine karþý giriþtiði mücadele, bugün Batýlý Sosyal Demokratlarýn din savaþýna "kayýtsýz" duruma gelmelerine yol açmýþtýr. Bu da kolayca açýklanýr ve anlaþýlýr bir olaydýr, çünkü Sosyal Demokratlar burjuva din karþýtlýðý ile Bismarck'cý tutumun karþýsýnda din savaþýný sosyalizm mücadelesine baðýmlý kýlmak zorunda kalmýþlardýr. Rusya'da ise koþullar oldukça baþkadýr. Proletarya bizim burjuva demokratik devrimimizin öncüsüdür. Bu nedenle, orta çaðýn tüm kalýntýlarýna ve bu arada eski resmi dine ve bunu canlandýrma, yeniden biçimlendirme yolundaki tüm giriþimlere karþý yürütülecek mücadeledeki ideolojik öncü de proletaryanýn partisi olmalýdýr. Bu yüzden, Engels dinin kiþisel bir sorun olduðunu devletin belirlemesi yerine, Sosyal Demokratlarýn ve partilerinin bu beyanda bulunmalarýndaki oportünizme çatarken oldukça ýlýmlý olmasýna karþýn, bu sapmanýn Rus oportünistleri tarafýndan ithaline yüz kat daha sert karþý çýkardý. Duma grubumuz, Duma kürsüsünden dinin halkýn afyonu olduðunu açýklamak ve böylelikle Rus Sosyal Demokratlarýnýn din konusundaki bütün sözlerine temel saðlamakla doðru davrandýlar. Ýþi daha ileri götürüp, ateizm tartýþmasýnýn ayrýntýlarýna inmeleri gerekir miydi? Gerektiði kanýsýnda deðiliz. Böyle bir tutum, proletaryanýn partisini din mücadelesini abartýyor durumuna düþürebilir, din konusunda burjuvazinin mücadelesi ile sosyalist mücadele arasýndaki ayrýmý gözden silebilirdi. Kara Yüz Dumasýndaki Sosyal Demokrat grubun ilk görevi baþarýyla yerine getirilmiþtir. Sosyal Demokratlarýn ikinci ve belki de onlar için en önemli görevi, yani kilisenin ve din adamlarýnýn iþçi sýnýfýna karþý açýlan savaþta Kara Yüz hükümetini ve burjuvaziyi destekleyerek aldýklarý sýnýfsal tavrý kitlelere açýklamak görevi de baþarýyla gerçekleþtirilmiþtir. Kuþkusuz bu konuda daha pek çok þey söylenebilir. Sosyal Demokratlar da bundan sonraki konuþmalarýnda yoldaþ Surkov'un dediklerini nasýl geliþtireceklerini de bileceklerdir. Surkov' un konuþmasý þimdiki haliyle de kusursuzdur ve bu konuþmayý bütün parti örgütlerinin yaymasý Partimizin kesin göre-vidir. Üçüncü görev, Alman oportünistlerinin sýk sýk saptýrdýklarý "din kiþisel bir sorundur" önerisinin doðru anlamýný ayrýntýlarýyla açýklamaktý. Ne yazýk ki, Yoldaþ Surkov bunu yapmadý. Bu konuda Duma grubumuzun daha önceki çalýþmalarýnda yoldaþ Belousov tarafýndan bir yanlýþ yapýlmýþ ve bu yanlýþ o zaman Proletarya'da yansýtýlmýþ olduðu için yoldaþ Surkov'un bu konuya deðinmemiþ olmasý üzücüdür. Duma grubundaki konuþmalar göstermektedir ki, ateizm tartýþmasý, dinin kiþisel sorun olmasý isteðinin doðru yorumlanmasý zorunluluðunu ortaya çýkarmýþtýr. Bütün Duma grubunun yanlýþý için sadece yoldaþ Surkov'u suçlayacak deðiliz. Üstelik, bu noktada sorunu yeterince açýklýða kavuþturmadýðýmýz ve Alman oportünistleri karþýsýnda Engels'in tutumunu Sosyal Demokratlara yeterince anlatamadýðýmýz için bütün Partinin suçlu olduðunu da itiraf etmek zorundayýz. Duma grubunda tartýþma göstermektedir ki, bu sorun üzerinde Marks'ýn öðretilerini hiçe saymak gibi bir tutum deðil, tamamen bir yanlýþ anlama söz konusudur ve bu yanlýþýn grubun bundan sonraki konuþmalarýnda düzeltileceðine inanýyoruz. Yoldaþ Surkov'un konuþmasýnýn bütünüyle kusursuz olduðunu ve bütün örgütler tarafýndan yayýlmasý gerektiðini bir kere daha tekrarlýyoruz. Duma gurubu bu konuþmayý tartýþýrken Sosyal Demokrat olarak görevini yerine getirdiðini göstermiþtir. Grupla Partiyi daha yakýnlaþtýrmak, grubun zor koþullarda çalýþmalarýný Partiye aktarmak ve Parti ile Duma grubunun çalýþmalarý arasýnda ideolojik bütünlük saðlamak amacýyla, Duma grubundaki tartýþmalarýn parti yayýn organlarýna daha çok yansýtýlmasý dileðimizdir.

V.Ý.Lenin Proletarya, Sayý: 45 13 (28) Mayýs 1909

30

Örneðin bir papazýn Sosyal Demokrat Partiye üye olup olamayacaðý sorusu sýk sýk ortaya atýlýr. Papazlarýn Sosyal Demokrat Partiye üye olamayacaklarý da, olabilecekleri de kesinlikle söylenemez. Bir papaz gelip de, ortak siyasal çalýþmamýza katýlmak ister, parti görevlerini dürüstçe yapar ve Parti programýna karþý çýkmazsa Sosyal Demokratlarýn safýna katýlmasý olumludur. Çünkü bu dinsel inançlarý arasýndaki çeliþki sadece kendisini ilgilendiren bir olay, kiþisel çeliþkisi olacaktýr. Üstelik bir siyasal örgüt, üye alýrken onlarýn görüþleri ile kendi programý arasýnda bir uzlaþmazlýk olup olmadýðýný araþtýrma durumunda deðildir. Ama diyelim ki, bir papaz Sosyal Demokrat Partiye üye oldu da, sonra Parti içinde din propagandasý yapmaya kalkýþtý, iþte o zaman Parti onu kesinlikle ihraç edecektir.


MARKSiST BAKIs

BÝR MEKTUP BÝR CEVAP Merhabalar, Dördüncü sayýdan beri Marksist Bakýþ'ý takip ediyorum. Ýçerikli bir dergi çýkardýðýnýz için sizi tebrik ederim. Genel olarak dergide savunulan fikirler bana yakýn olsa da Kürt meselesi hakkýndaki tutumunuzu doðru bulmuyorum. Özellikle son dönemde Kürt hareketinin düþtüðü emperyalist güçlerden medet umar hali göz önünde tutarak, ezilen ulusun önderi olarak DTP'yi ve onun deðiþik kulvarlardaki düþümdeþlerini tanýmamak gerektiðini düþünüyorum. Kendini bu denli saðda ifade etmeye baþlamýþ, emperyalist AB ve ABD'den medet umar bir öncü Kürt ulusunu ne denli özgürleþtirebilir. Ayrýca, kamu reformu yasa tasarýsýna destek veren, AB için Diyarbakýr'da mitingler düzenleyen bir siyasi yapý liberal deðil de nedir? Bu bence çok büyük bir politik problemdir. Marksistlerin bence bu konuda tutarlý olmalarý gerekir. Þu nokta bence çýkýþ noktasý olmalýdýr. Kürt hareketi ne denli siyasi öncü tarafýndan ileri, yani sola çekilirse, o denli ileri gidecektir. Teslimiyetçi ve emperyalistler tarafýndan kullanýlmaya kapý aralamýþ bir harekete Kürt ulusunun temsilcisi olarak destek vererek ona meþruluk saðlamak, Kürt halkýný da o hareketin kollarýna hiçbir alternatif sunmadan býrakmak deðil de nedir? Cevaplarsanýz sevinirim. Hoþçakalýn. Merhaba Yoldaþ, Eleþtiri noktan sol içinde en çok tartýþýlan ve tartýþýlmasý da gereken yorumlarý içeriyor. Ulusal sorunun en sýcak çeliþkileriyle derinleþerek devam ettiði bu topraklarda bu konunun tüm yönleriyle ele alýnmasý ve bir netliðe varýlmasý zorunlu. Solun bu konudaki genel durumu kýsaca gözden geçirildiðinde, biri çok güçlü diðeri daha zayýf olan iki yaklaþým göze çarpýyor. Güçlü olan yaklaþým, Kürt sorununda Kemalist ve Stalinist reflekslerini konuþturan sosyal þoven akýmlardýr. Bunlar, sosyal demokratlardan kendisini "komünist, devrimci" vb ile adlandýran siyasi yapýlara kadar geniþ bir yelpaze oluþturuyor. Bu akýmlar içinde devrimci cenahta gözükmeye çalýþanlar, kendi sosyal þoven tutumlarýný "anti-emperyalizm, sosyalizm vb" demogojileriyle perdelemeye çalýþýyorlar. Temelde düzen içi olan bu unsurlar, Kürt hareketi bir zamanlar bayraðýnda orak-çekiçle savaþýrken de Kürt hareketine mesafeli duruyorlardý. Ýmralý sürecinden sonra hýzlanan saða kayýþla kendi tutumlarýný "soldan" aklamak ve Kürt hareketine saldýrmak için bahanelere eriþmiþ oldular. Diðer uçtaki daha zayýf tutumsa Kürt hareketinin kuyrukçuluðunu yapan akýmlardan oluþuyor. Bu akýmlar Kürt hareketine ulusal hareket olmanýn ötesinde kýzýl anlamlar yüklüyorlar ve ulusal sorun dýþýndaki konularda dahi eleþtirel tutum yerine her daim destek politikasý izliyorlar. Birçok noktada tavýrlarýný sahip olmalarý gereken devrimci ilkeleri deðil DTP ile yürüttükleri yüksek siyasetin gerektirdikleri belirliyor. Takýnýlmasý gereken tutum ne kuyrukçuluktur ne de sosyal

þovenizmin bataðýna sürüklenmektir. Ulusal sorunun öneminin getirdiði sorumluluðun altýndan kalkabilmek için ulusal sorunun karakterini net bir þekilde kavramak gerekir. Adýndan anlaþýlacaðý gibi ulusal hareketler, kendilerini ulus kimliði ortak paydasýndan birarada bulan sýnýfsal olarak çeþitliliðe sahip unsurlarýn biraraya gelmesinden oluþuyorlar. Ulusal baskýlar bir burjuvayla bir proleteri, bir marabayla aþiret aðasýný ayný potada birleþtirir. Dolayýsýyla ulusal hareketler sýnýf çizgisinde kýzýl bir hat izleyemezler, çünkü böyle bir hat ulusal bütünlüðü bozar. Buradan çýkarýlmasý gereken þey ulusal hareketlerden bir komünist hareketten beklenilen tutarlýlýðýn beklenmemesi gerektiðidir. Ulusal hareketleri kýzýla boyamak doðru deðildir. Kürt hareketinin saða kaydýðý doðrudur. Ama dönüp bakýldýðýnda bu saða kayýþýn geri planýnda Türk halký içerisinde Kürtlere de destek olacak özgürlük ateþinin var olmayýþý yatmaktadýr. Ülke içerisinde özgürlük ateþinin olmadýðý durumda Kürt halkýnýn yüzünü demokrasi vaadeden AB'ye dönmesi de normaldir. Bu tespiti yaptýktan sonra þu noktaya dönelim. Sebebi ne olursa olsun Kürt hareketi saða da kaysa devrimciler olarak milyonlarca Kürt'ün çýðlýðýna kulaklarýmýzý týkayamayýz. Ortada bir baský var, ezme-ezilme iliþkisi var. Devrimciler, her zaman için ezilenlerin yanýnda olmak zorundadýr. Bu, kendi samimiyetleri açýsýndan zorunludur. Kendi samimiyetini kendi tutarlýlýðýný kaybeden bir hareket devrimci kalamaz. Marksist Bakýþ'ýn ilk sayýsýný temin edebilirsen Çeçenistan'daki ulusal sorunda da Rus iþgaline karþý Çeçen halkýnýn

31


MARKSiST BAKIs yanýnda olduðumuzu göreceksin. Ulusal hareketlerin TC militarizmi gibi aygýtlarýn karþýsýnda tek baþlarýna baþarý þanslarý yoktur. Bu yüzden ulusal hareketler kendile-rine müttefik arayacaklardýr. Bu müttefiðin ezen ulus iþçi sýnýfý ve devrimci hareketler olmasý özgürlüðün gerçek anlamda saðlanmasý için tek yoldur. Ama, ortada ciddiye alýnacak güçlü bir devrimci hareket yoksa ulusal hareketler kendilerini sýnýrlandýramaz ve kendine uluslararasý müttefikler arar. Ýslamcý Çeçen gerillalarýn Rus iþgali karþýsýnda ABD desteðinden mahrum kalmamak için Irak'ýn iþgalini desteklemeleri bu konudaki en iyi örnektir. Dolayýsýyla Kürt hareketinin M.Karayýlan'ýn demeçlerine yansýyan emperyalist çatlaklara oynamasý gayet normaldir. Bu durum ulusal hareketin doðasýnda zaten vardýr. Bu, bizim ulusal sorundaki tavrýmýzý belirleyemez. Sorun Türkiye'de devrimci hareketin güçsüzlüðü sýnýfýn zayýflýðýdýr. Elbette ki Kürt hareketinin bu tarz giriþimlerini olumlayacak deðiliz, elbette ki Kürt dostlarýmýzý uyaracaðýz ama uluslararasý boyut kazanan Kürt sorununda muhattap alýnmamýz için devrimcilerin etkili bir güç haline gelmeleri þart. Burada da iðneyi önce kendimize batýrmak zorundayýz. DTP ve ayný çizgideki siyasi hareketleri Kürt ulusunun öncüsü olarak kabul etme meselesini açýkça ortaya koymak gerekir. Kürt ulusunun öncüsünün kim olduðu, bizim normatif görüþlerimizin dýþýnda bir þeydir. Milyonlarca kiþinin açýktan desteklediði, binlercesinin halen aktif savaþ içerisinde olduðu bir hareketin Kürt halkýnýn doðal temsilcisi olduðu þüphe götürmeyecek bir gerçekliktir. Lenin'in ortaya koyduðu ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký tamamen ezilen ulusa býrakýlmýþ bir seçim hakkýdýr. Bu seçimi Kürt halký yap

mýþtýr. Bu öncü Kürt halkýný nasýl özgürleþtirebilir diye soruyorsun? Marksistler açýsýndan gerçek özgürlük komünist bir toplumda var olacaktýr. Kelimenin gerçek anlamýnda tek özgürlük mücadelesi komünist bir toplum için verilen mücadeledir. Öte yandan ulusal sorun burjuva demokratik kulvardaki bir mücadele alanýdýr. Ulusal hareketlerin peþinden koþtuðu özgürlük kelimenin burjuva manasýyla bir özgürlük gerçekliði taþýr. Kürt halký özgürleþmeden Türk halký da özgürleþemez. Kürtlere karþý düþmanlýðýn arttýðý son yýllarda solun genel olarak nasýl kan kaybettiði ortadýr. Kürt meselesinde egemen fikirlerden kopamamýþ bir iþçi sýnýfý, sýnýf olarak bütünlüðünü kaybedecek, burjuvaziye teslim olacaktýr. Ayrýca, ulusal sorun devam ettikçe Kürt halký içerisindeki sýnýf mücadelesi yeþerip serpileceði uygun iklimi bulamayacaktýr. Ulusal sorunun kýsmen çözüldüðü Güney Kürdistan'ný Kürt ulusal mücadelesi açýsýndan önemli kenti Halepçe'de halkýn Talabani ve adamlarýný protesto etmeleri ardýndan çýkan çatýþmada polislerin kitlenin üzerine ateþ açmasý, sýnýfsal dinamiðin ulusal sorunun baskýsýndan kurtulup soluk alabildiði zaman nasýl hemen boy verdiðinin en iyi kanýtýdýr. Belirtilmesi gereken bir nokta daha var ki Marksistler'in Kürt hareketine verdiði eleþtirel koþulsuz destek, ulusal sorunda devlet karþýsýndaki durumlarda geçerlidir. AB gibi, neoliberal politikalar gibi, seçimler gibi gündemlerde devrimcilerin kendi baðýmsýz çizgilerini izlemeleri kendi varlýklarýnýn yegane temelidir. Bolþeviklerin kuyrukçulardan farký bu noktada baþlar.

BÝZE YAZIN marksistbakis@yahoo.com

32


www.bolsevik.org Zafere Kadar S端rekli Devrim


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.