Yıl 2 Sayı 13
Ocak 2002
500.000 TL
SAVAÞA, YOKSULLUÐA, BASKILARA KARÞI
todos somos argentinos HEPÝMÝZ ARJANT ÝNLÝYÝZ
ÇÜNKÜ
ANLADIKLARI TEK DÝL BU
BAÞKA BÝR DÜNYA
MK KÜ ÜN M MÜ ÜM N
sayfa 2
antikapitalist
TEMEL FİKİRLERİMİZ
KAPİTALİZM ÖLDÜRÜYOR
Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Bu ne-denle iþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve çevre tahribatýna neden olur. Gittikçe daha fazla zenginlik yaratan kapitalizm geniþ yýðýnlarý yoksulluða mahkum eder. Yaratýlan zenginliðin insan ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak çalýþanlarýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle mümkündür.
KAPİTALİZMİ ÖLDÜR
Bu düzenin kurumlarý yönetici azýnlý-ðý çoðunluða karþý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar ele geçirilip çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlamaz. Kökten bir deðiþim gerek-lidir. Gerçek demokrasi, aþaðýdan yukarý doðru örgütlenen, temsilcile-rin istendiði an görevden alýnabildiði bir sistemle mümkündür. Böyle bir deðiþim ancak büyük kitlelerin bir avuç yönetici azýnlýðý alaþa-ðý etmesiyle saðlanabilir.
KÜRESEL MÜCADELE
Dünya gittikçe daha küçük hale geli-yor. Günlük yaþamýmýzda kullandýðý-mýz en sýradan mallarda bile deðiþik ýrk, renk, dil, din, cinsiyetten iþçilerce üretilmekte. Patronlar bizi birbirimize düþman ederek kendilerini korumaya çalýþýyorlar. Patronlarýn “böl-yönet” politikasýna karþý bizim de küresel mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Mücadelemiz tek ülkede kalýcý bir za-fere ulaþamaz. Rusya’daki devrimin 1920’lerin sonlarýnda kaybedilmesi-nin temel nedeni budur.
DİKTATÖRLÜĞE HAYIR
Ýstediðimiz yeni toplum bir diktatör-lük deðil; büyük çoðunluðun demok-ratik iktidarýdýr. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi “sosyalist” olduðu id-dia edilen ülkeler de zenginlik ve ik-tidarýn küçük bir azýnlýðýn elinde ol-duðu diktatörlüklerdi. Kendilerini na-sýl tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, bu ül-keler insana deðil silaha para yatýran, çevreyi tahrip eden, zengin ve yoksul ayrýmýnýn olduðu, ulusal ve cinsel ay-rýmcýlýk yapýlan kapitalist toplumlardý.
ULU SLAR VE IRKLAR
Yöneticiler bizi soyduklarýný gizleye-bilmek amacýyla insanlar arasýnda ay-rýmcýlýðý körüklüyorlar. Öfkemizi bi-zim gibi soyulan diðer insanlara yö-neltmeye çalýþýyorlar. Bu ayrýmcýlýk bizi bölüyor ve gerçek düþmanlarýmý-zý görmemizi engelliyor. Ancak yaþamak istediði ülkeyi, ko-nuþmak istediði dili, ibadet etmek is-tediði dini seçebilen insanlar özgür-ce birlikte yaþayabilirler. Bu nedenle bizler her türlü milli, dini, mezhepsel, ýrksal ayrýmcýlýða karþý mücadele et-meli, ezilenlerin yanýnda olmalý, onla-rýn eþitlik mücadelesini desteklemeli-yiz.
CİN Sİ YET Çİ LİK
Kapitalistler cinsiyetlerimiz ve cinsel tercihlerimiz üzerinden bile ayrýmcýlýk yapýyorlar. Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ve eþcinselleri ezmektedir. Bizler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunur, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederiz.
NASIL ÖRGÜTLENECEĞİZ
Kazanmak için büyük çoðunluðu mü-cadeleye katmak gerekiyor. Ne yazýk ki herkes bizler gibi düþünmüyor. Egemenlerin propagandalarý ve günlük yaþamýn dayatmalarý nedeniyle büyük çoðunluk bizden farklý düþünüyor. Bu fikirlere karþý mücade-le etmek için bir araya gelmek, fi-kirlerimizin doðruluðunu mücade-le sýrasýnda kanýtlamak zorundayýz. Bu nedenle kapitalist sisteme ve onun sonuçlarýna karþý her müca-delenin en militan parçasý olmalý ve fikirlerimizi tartýþmalýyýz. Bunun için aktif, dinamik, canlý bir örgüt-lenmeye ihtiyacýmýz var.
DEMOKRASİ
Demokrasi örgütlenmemizin can da-marýdýr. Ancak birbirimizle tartýþarak, deney alýþ veriþinde bulunarak öðre-nebilir ve kazanmak için ne yapabile-ceðimiz konusunda anlaþabiliriz. Al-dýðýmýz kararlarýn sonuçlarýný görebil-mek için birlikte hareket etmeyi ba-þarmak zorundayýz.
KATIL, GÜÇ AL, GÜÇ KAT
Eðer insanlýðý bu vahþi kapitalist sis-temden kurtarmak istiyorsanýz Antikapitalist’e güç katmaya çaðýrý-yoruz.
TÜRKİYE ARJANTİN DEĞİL AMA...
enflasyondan daha yavaþ yükseliyordu. Bu bir kaza deðil, bilinçli bir politikaydý. Bu politikanýn yan etkilerinden birisi zenginlerin lüks ithal mallarýný daha ucuza almalarýný olanaklý kýlmasý. Ancak ayný dönemde yoksullarýn kullandýðý mutfak tüpü gibi ithal mallarýna koyulan ve artýrýlan vergiler yoksullarýn bu politikalardan kazanç saðlamamasýný garantiledi. IMF tarafýndan desteklenen bu güçlü 'lira' politikasýnýn en önemli sonucu yurtdýþýndan sýcak para çekmesiydi. Arjantin'de dolar ve pesonun denkleþtirilmesi Türkiye'deki politikalarýn bir benzeridir. Enflasyon sadece %1 ise, asýl önemli olan döviz kuru ve enflasyon arasýndaki farktýr. Dalgalý kura geçiþe neden olan, bankalarýn hortumlanmasýnýn ortaya çýkmasý ve paranýn kaçmasýydý. IMF Türkiye'de güçlü lira politikasý için bastýrýrken, Arjantin'de peso ile dolarýn denklenmesi için bastýrýyordu. Her iki ülkede de ilk politikalar finansal krize yol açtýðýnda devalüasyon için ittirdi. Devalüasyonun etkisi John Maynard Keynes enflasyonun ekonomik bir politika olarak kullanýlmasýný savunan bir ekonomistti. Enflasyon 'ücret kesintisine baþvurmaksýzýn iþçi ücretlerinin deðerini azaltmaya yarayacaktýr' diye yazýyordu. Ýngiltere'de 1920'ler ve 30'larýn baþýnda altýn standardý kullanýlýrken ücret kesintileri büyük sýnýf çatýþmalarýna neden oluyordu. O dönemde enflasyon sýfýr veya negatifti. Ancak, enflasyonla birlikte iþçi ücretlerinin deðerindeki kayýp, hava deðiþimi kadar belirsiz bir þekilde gerçekleþiyordu. Dalgalý kura geçiþin etkileri de ayný. Ýþçilerin yaþam standardýnda korkunç bir kesinti yapýlýrken sanki gökten beklenmedik bir þey düþmüþ ya da hava koþullarý birden kötüleþmiþ gibi davranýlýyor. Ancak, tüp gaz ve doðalgaz fiyatlarýnýn %100 artmasý gibi etkiler çok doðrudan yaþanýyor. Dalgalý kurun bizim için iyi bir þey olduðu iddiasý ideolojik bir saldýrýdýr. Dalgalý kur ücretlerimizle birlikte artmýyorsa yönetici sýnýfýn yediði borçlarý iþçilere ödetmenin baþka bir yolu demektir. Hangisi daha iyi? "Güçlü Peso veya Lirayý korumalýyýz' diyen yönetici sýnýf sabit kur veya güçlü para politikalarý uygulayarak ücretleri aþaðýda tutuyor ve iþçilerin yaþam standartlarýna saldýrýyor. Dalgalý kura geçtiklerinde de ekonomiyi korumak için "baþka çare yok" diyorlar. Ýthali zorunlu mallarýn fiyatlarýndaki artýþý 'piyasa ekonomisi nedeniyle' kabul etmekten baþka çare yok diyorlar. Arjantin yönetici sýnýfý þimdi her iki politikayý da birlikte uygulamaya çalýþýyor. Kendileri için para, ABD dolarý. Ýþçilere ödemek üzere de iþçi ücretlerinin deðerini sürekli düþürecek yeni bir para, Argentino. Her iki politika da krizi iþçiler aleyhine çözmeye çalýþan yöneticilerin, yoksuldan alýp zengine verme mekanizmasýnýn bir parçasý. Asýl yapýlmasý gereken þey bu transferi durdurmak ve a n t i k a p i t a l i s t ter sine çevirmektir. Aylýk Siyasi Gazete Çözüm Ocak 2002 Sayý: 13 Bu e nos A i res'te süpermarketleri Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk Sahibi ve Yazý Ýþleri boþaltan Arjantin'li iþçiler, insanlardan çalýnan zenginliðin küçük Sorumlusu: Türkan Uzun bir miktarýný sembolikte olsa geri Ýstanbul: Gönül Sokak No 31, transfer ediyorlardý. Tüm probNil Han No 305, Asmalý Mescit lemlerimizin kaynaðý olan soyguAnkara: PK 896, 06446 nun ortadan kalmasý için Arjantin ve dünya iþçilerinin fabrikalar, deYeniþehir polar, sigorta þirketleri ve bankawww.antikapitalist.net lar da dahil olmak üzere büyük posta@antikapitalist.net üretim ve daðýtým merkezlerinin Ankara 0542 230 3128 kontrolünü ele geçirmesinden Ýstanbul 0535 226 9489 baþka çare yok.
Bizlere ' Türkiye Arjantin deðil!' diyorlar. Bu doðru. Doðru olmayan ise 'dalgalý kur' gibi bir mucizenin Türkiye'yi Arjantin olmaktan koruduðudur. Ýþçileri sokaða çýkartan ve bardaðý taþýran son damla olan banka hesaplarýnýn dondurulmasýnýn arkasýnda yatan neden Arjantin'in borçlarýný ödeyememesiydi. Þimdi Arjantin hükümeti bu borç geri ödemelerini durdurdu ve alacaklýlara "belki gelecekte ödeyebileceklerini" söyledi. Borçlar Türkiye Arjantin'den daha mý az borçlu? Arjantin Türkiye'den daha küçük bir ülke. Türkiye 65 milyon, Arjantin 36 milyon nüfusa sahip. Ayný zamanda Arjantin çok daha zengin bir ülke. Kiþi baþýna düþen Gayri Safi Milli Hasýla (GSMH) Türkiye'de 2 bin dolara yaklaþýrken, Arjantin'de 8 bin dolar. Arjantin'in ödeyemediði borç 150 milyar dolar civarýnda, Türkiye'nin borcu ise IMF'nin son dönem 'kurtarma' operasyonlarýnýn sonucu olarak 130 milyar dolara ulaþtý. 1999'da Arjantin'in dýþ borcu GSMH'nin %54'üydü. Türkiye'nin de dýþ borcu GSMH'nin %54'ü. O zamandan bu yana borçlar deðil ama Arjantin ekonomisi büyüdü. Ancak Þubat 2001'de Türkiye'nin GSMH'si dolar üzerinden korkunç bir þekilde küçüldü. Bu arada borç büyüdü. Þimdi Türkiye'nin dýþ borcu GSMH'nin %100'üne yaklaþýyor. Bunun anlamý ne? Bunun anlamý, Türkiye'de Sakýp Sabancý'dan sokak çocuklarýna kadar hemen herkes tüm yýl boyunca hiçbir þey yemese içmese, elektrik, gaz kullanmasa yani hiçbir þey tüketmeden çalýþmaya devam etse de bu borçlarý ödeyemeyiz. Kaçýnýlmaz olan gerçek, Türkiye borçlarýný ödeyebilmek konusunda Arjantin'e göre çok daha olumsuz durumdadýr ve bir yýkým kapýda bekliyor. Arjantin'le ortak olduðumuz nokta her iki ülkede de zenginlerin çok büyük miktarda borç para alýp yemeleridir. Arjantinli iþçilerle sahip olduðumuz ortak problem ise þimdi bu borçlarýn bize ödetilmek istenmesi. Dalgalý kur-Sabit kur Eðer ücretler ve emekli maaþlarý, fiyatlarla ayný anda ve oranda artsa, döviz kuru bu artýþla (enflasyonla) denkleþtirilse enflasyonun yüzde 1, 10 veya 100 olmasý hiç kimseyi etkilemez. Bizlerin gerçek yaþam standardý ayný kalýr. Doðalgaz veya tüpgaz gibi ithal mallarýn gerçek maliyetleri deðiþmez; ýsýnma, mutfak tüpü veya bir ekmek için ödediðimiz fiyatlar ücretimizle ayný oranda kalýr. Bu üç þey (ücretler, enflasyon, döviz kuru) birlikte hareket etmediði zaman ise gelirimiz ve yaþam standardýmýz etkileniyor. Eðer döviz kuru ücretlerden daha hýzlý yükselirse o zaman ithal mallarý ve ithal mallarýna dayalý ürünler daha pahalý hale gelir. Eðer enflasyon ücretlerimizden daha hýzlý artarsa neler olduðunu biliyoruz. 90'larýn son yýllarýnda döviz kuru
Baský: Yön Matbaacýlýk
Ce m Uz u n
Geçtiðimiz ay Arjantin, "sosyal patlama" ile gündeme geldi. Buenos Aires'teki Arjantin halký "açýz" diyerek marketleri, maðazalarý talan etmeye baþladý. Olaylar kýsa zaman içinde büyüyerek tüm ülke çapýnda kitlesel eylemlere dönüþtü. Onbinlerce Arjantinli IMF politikalarý sonucu girdikleri ekonomik krizin bedelini ödemeyi reddederek, ilan edilen sýkýyönetime karþýn Devlet Baþkanlýðý Sarayý'na yürüdüler. Saatlerce süren eylemlerden sonra Ekonomi Bakaný Domingo Cavallo ve diðer bakanlar istifa ettiler. Bu haber tüm yurtta sevinçle karþýlanýrken olaylarýn yatýþmamasý hatta daha da büyümesi sonucunda Devlet Baþkaný Fernando de la Rua beklenen bir þekilde görevini býraktý. Hükümetin görevden ayrýlmasý üzerine Mart ayýnda yapýlacak genel seçimlere kadar geçici bir hükümet kuruldu. Bu hükümet, IMF politikalarýný býrakarak, istihdam paketini uy gu la ma ya koyup moratoryum ilan etti. Bu hükümet de bir hafta içinde görevi býrakmak zorunda kaldý. Eðer Arjantin'deki olaylara daha yakýndan bakmaya çalýþýrsak Türkiye ile arasýndaki benzerliði görebiliriz. Her iki ülke de ayný dönem içinde IMF poitikalarý sonucu krize girdi, kurtarýcý olarak her iki ülkeye de birer Derviþ (onlarda Cavallo) gönderildi. Yolsuzluklarýn önüne geçilememesi, özelleþtirmeler, yatýrýmlarýn arttýrýlmamasý, ücretlerin azaltýlmasý, iþten çýkartmalar, kýsacasý yolsuzluklar, iþsizlik, fakirlik, açlýk ve halk için gittikçe zorlaþan yaþam koþullarý, her iki ülke için de ortak özellikler olarak göze çarpýyor. Derviþ, bugün Cavallo'nun ücretlerde %13 kesintiye gittiði için mantýklý davranmadýðýný, fakat Türkiye'de gelecek 6 ay için %15 zam yapýldýðýný belirtiyor. Türkiye'de böyle bir krizin yaþanmayacaðýna dair garanti veriyor. Fakat Arjantin'de %0 enflasyona karþýlýk yüzde 13'lük bir kesintiye gidilirken, Türkiye'de resmi rakamlara göre %40'ýn üzerindeki enflasyona karþýlýk yüzde 15'lik bir zam talep ediliyor. Bugün Türkiye'de yoksulluk sýnýrý 450 milyon lira, açlýk sýnýrý 250 milyon lira iken asgari ücret 160 milyon lira olarak belirleniyor. Türkiye'nin durumu da apaçýk meydanda… Ar anjtin'in bu þekilde bir krize girmesinin nedeni IMF'den alacaðý kredinin iptal edilmesiydi. Krediler Arjantin'den Türkiye'ye çevrildi. Türkiye'nin Amerika'ya, Afganistan'a ve Irak'a saldýrýsýnda yardým etme kararýyla bu geliþmelerin ayný zamanlara rast gelmesi biraz dikkat çekici görünüyor. Bugün bizim gözümüze çarpan önemli iki nokta var: Bunlardan birincisi IMF politiklarýnýn sonucunda krizin kaçýnýlmaz olduðu. Bugün IMF politikalarýný uygulayan hemen hemen her ülkenin krize girdiðini görmekteyiz. 1995 Brezilya, 1998 Rusya, en yakýn örnek olarak bu sene baþýnda Türkiye ve Arjantin ve daha birçok ülke. Bunun temel nedeni, IMF'nin verdiði borçlarý yüksek bir faizle beraber geri almasý ve borç verirken öngördüðü Yapýsal Uyum Programlarý. Yani, uygulanacak ekonomik programlarýn yatýrýmlarý azaltma, kamu sektörünü özelleþtirilmeye yönelik olmasý. Doðal olarak devlet, gelirleri azalýrken, borçlarýný ve faizlerini ödeyebilmek için tekrar ve tekrar borç almak zorunda kalacaktýr. Bunun sonucu olarak gittikçe borçlar ve faizleri artacak, gelir daha da azalacak ve içinden çýkýlmaz bir bataðýn içine saplanýlacaktýr. Bugün de Türkiye'de IMF politikalarý ile ekonomimizin geliþeceði ve daha da iyiye gideceði söyleniyor. Fakat görünen o ki, devlet, gittikçe daha fazla borç alýyor ve gittikçe daha fazla faiz ödemek zorunda kalýyorken ülkedeki bütün üretim ve yatýrýmlar kuruyor. Yani üretimden ve ihracattan gelen gelirler gittikçe azalýrken ödememiz gereken borç ve faizler gittikçe artýyor. Þubat ayý içerisinde bir krize girmiþtik. Bu ekonomik buhranýn yükü halkýn omuzlarýna yýkýlarak krizin þimdilik geçiþtirildiði söylenebilir. Fakat bugünkü krizden, çalýþanlarýn ücretlerini azaltarak, sosyal yatýrýmlarý kýsarak, vergileri arttýrarak, kamu arazilerini satarak, devlet sektörlerini özelleþtirmeye çalýþarak çýkmayý düþünen, yani kýsacasý faturayý halka çýkaran ekonomik programdan vazgeçilmediði müddetçe yakýn bir gelecekteki krizden sözetmemiz mümkün hale geliyor. Arjantin'den öðrendiðimiz ikinci þey ise bizi daha da fakirleþtiren politikalarý çöpe atabileceðimiz gerçeðidir. Arjantin'de halk, gittikçe yoksullaþmaktan, iþsiz kalmaktan býktýðýný bir þekilde dile getirdi ve yaptýðý eylemler, kitlesel gösteriler sonucu krizin bedelini kendisine ödettiren politikalara son verdirdi. Bugün dýþ borç ödemesi yapmak yerine sosyal yatýrýmlarý finanse edebilmek için moratoryum (dýþ borçlarýn ertelenmesi) ilan edildi. Ücretlerin erimesine neden olacak devalüasyona izin verilmedi. Görüyoruz ki kitleler de kendi yönetimlerinde söz sahibi olabiliyor, kendi aleyhlerine olan durumlarý deðiþtirebiliyorlar. Arjantin bu iki temel nokta açýsýndan bizim için çok önemli. Arjantin deneyiminden çýkarmamýz gereken dersler var. Peki bugün için bizim yapabileceðimiz birþey var mý? Gelin, bunun cevabýný birlikte tartýþarak bulalým! S e d a M a vi
2002’DE UMUDUN TEMSİLCİSİ OLALIM antikapitalist
Bu yýl küresel kapitalizmin çirkin gerçekliðine tanýk olduk. Bu yýlý, geçtiðimiz on yýlda ABD liderliðinde gerçekleþen savaþlarýn üçüncüsüyle bitirdik. Bir ABD profesörü tarafýndan yapýlan araþtýrmaya göre, ABD bombalarý 3.767 sivili öldürdü. Ayný zamanda 'Dünya Gýda Programý'nýn verilerine göre, Afganistan'da 3-4 milyon arasýnda mülteci ortaya çýkardý. Dünyanýn en yoksul ülkelerinden birisi, ayný zamanda dünyanýn en büyük mülteci kampý da oldu. Bu yýl bütün bunlarla birlikte, küresel kapitalizm yeni bir ekonomik daralmayla karþý karþýya kaldý. ABD'de 800 bin iþçi son 2 ayda iþten atýldý ve iþler daha da kötüye gidiyor. Patronlarýn gazetesi Financial Times'ýn raporuna göre, 'dünyanýn en büyük ekonomisinin' daralma içinde olduðuna dair herhangi bir þüphe varsa, bu þüphe bu ay duyurulan onbinlerce iþten atma haberiyle birlikte ortadan kalkacaktýr." Küresel daralmanýn üzeri-
ne yaþanan borç yükü nedeniyle Afrika'da günde 7 binden fazla insan AÝDS nedeniyle ölüyor. Geçen yýl 1 milyon kiþinin iþini kaybettiði Türkiye, açlýktan ve soðuktan çocuklarýn öldüðü bir ülke haline geldi. F tipi hücreler nedeniyle ölenlerin sayýsý 83'e yükseldi Geçtiðimiz yýl, bu dehþet verici olaylarla birlikte umudun iþaretlerini de gördük. Kapitalizme karþý küresel hareket büyüdü ve yayýldý. Geçen yýl Ocak ayýnda Brezilya'nýn Porto Allegre þehrinde gerçekleþen Dünya Sosyal Forumu toplantýsý, küresel hareketin tüm akýmlarýný bir araya getirdi. Daha sonra, küresel kapitalizmin kurumlarýnýn çeþitli toplantýlarýnda kitlesel protestolar gerçekleþtirildi. Nisan ayýnda Kanada'nýn Quebec kentinde, Haziranda Gothenburg'da ve Haziran ayýnda da -en etkili olaný- 300 bin kiþinin bir araya geldiði Cenova'da gösteriler yapýldý. Savaþ bu hareketi engelleyemedi. Aralýk ayýnda
Brüksel'de Avrupa Birliði zirvesi gösterilerinin boyutlarý bunu kanýtladý. Bazý ülkelerde anti-kapitalist hareket savaþ karþýtý harekete dönüþtü. Ýtalya'da 300 bin, Londra sokaklarýnda 100 bin kiþi savaþ karþýtý gösterilere katýldý. Küresel daralmadan en çok etkilenen ülkelerin bazýlarýnda iþçilerin öfkesi, sistemin hayatlarýnda yarattýðý kötü sonuçlara karþý patladý. Güney Afrika'da grev dalgasý patronlarý sarstý. Birkaç onyýl önce Arjantin dünyanýn en zengin 10 ülkesi arasýndaydý. ancak ekonomik krizin yýkýcý etkileri iþçilerin geçen yýl yedi genel grev yapmasýna ve her birine milyonlarca insaný katmasýna yol açtý. Arjantin'de 2001 hortumcu kapitalistlere, neo liberal politikacýlara, onlarýn akýl hocasý IMF'ye ve yarattýklarý borç bataklýðýna karþý devrimci bir isyanla bitti. Yeni yýl daha fazla dehþeti ve umudu beraberinde getirecek. Savaþa, ekonomik daralmaya ve kapitalizme karþý direniþ devam etmek ve büyümek zorunda.
2001’de krizin faturasýný biz ödedik, onlar hortumladý 2001 yýlýný arkamýzda býraktýðýmýz bu günlerde artýk cebimizde eskisi kadar para yok. Bir avuç yönetici ve patron açýsýnden ise böyle olmadýðýný Devlet Planlama Teþkilatý verilerinden ve gazete sayfalarýndan görülebiliyoruz. 2001 yýlý içinde imalat sektörünün devleri üretim patlamasý yaptý. Sadece Avrupa'da 2000 yýlý içinde üretilen 32 milyon televizyonun 8 milyonu Türkiye'de üretildi ve bunun 7.5 milyonu Avrupa'ya ihraç edildi. 2001 yýlý rakamlarý henüz çýkmadý, ancak BEKO Yönetim Kurulu'nun açýklamasýnas göre, alýnan sipariþler ve Profilo TV üretim iþini üstlenmeleri durumlarýný çok iyileþtirdi. Tofaþ ise 2001 yýlý içinde ürettiði 100 bin Doblo marka otomobilin %87'sini ihraç ederek üretim patlamasý gerçekleþtiðini duyurdu. Evet, 2001 yýlýnda kendimiz için deðil, patronlarýn uluslararasý düzeyde kârlarý çalýþtýk. 4 Ocak 2001 tarihinde Ziraat ve Halkbank'a görev zararlarýna karþýlýk 4 katrilyon lira ve 750 milyon dolarlýk tahvil ödendiðini biliyoruz. Bu rakam 2001 yýlýnda batan bankalar için cebimizden çýkan paranýn küçük bir göstergesi. Bu kârlar ve hortumlanan paralar nereden geliyor? Tofaþ üretim patlamasý yaparken krizi bahane edip iþçi çýkarmaya ve ücretsiz izin uygulamasýna devam etti. Krizi bahane ederek patronlar iþçilerin ücretlerini düþürdüler ve yarattýklarý korkuyla çalýþma verimini insanlýk dýþý seviyeye çý-
karttýlar. Böylece 87 bin adet Tofaþ Doblo ihrac edildi. Devlet Planlama Teþkilatý verilerine gore 2001 yýlýnda memur maaþlarý bir önceki yýla oranla "reel olarak" 7.5 puan, kamu iþçi ücretleri 13.7 puan, asgari ücret 16.8 puan gerileme gösterdi. Bu rakamlar kriz sýrasýnda gelir düzeyimizin nasýl düþürüldüðünü açýkça gösteriyor. Ancak bu da yetmedi iki baþka yöntemle de yöneticiler kendilerine kaynak saðladýlar. Brinci yöntem, bizden aldýklarý doðrudan ve dolaylý vergileri arttýrarak kendilerine kaynak yarattýlar. Örneðin sadece Ýstanbul'da, geçen yýldan bu yana dövizdeki artýþ nedeniyle doðalgaz fiyatlarýna yüzde 136 oranýnda zam yapýldý. Artan vergiler ile sadece 2001 yýlýnda her gün 506.2 trilyonluk mal ve hizmet üretilirken, devletin günlük gideri 268.7 trilyon lira oldu. Bu giderin günlük 113.1 trilyonu faize ödendi. Ýkinci yöntem ise, finansal yollardan kaynaklarýn hortumlanmasý. 19 Þubat gecesi bizler % 40 fakirleþirken 5 bankanýn piyasadan 5 milyar dolar çektiðini sonradan duyduk. Sonuçta 2001 yýlý krizin faturasýnýn az ücret, yüksek vergi ve finansal kriz yoluyla bizlere ödetildiði bir yýl oldu. 2002 yýlý içinde hedefleri bu hortum, savaþ ve yoksulluk politikalarýný devam ettirmek. Ýzin vermeyelim.
doğal gaz dondurdu
Kýþ çok sert geçiyor ama insanlar artýk doðalgaz sobalarýný yakamýyorlar. Belediye baþkanlarý hükümeti, hükümet ise belediyeleri suçluyor. Aslýnda hem belediyeler hem de merkezi devlet bizim ödediðimiz yüksek faturalar sayesinde kasasýný dolduruyor. Ama suçu birbirlerine atýyorlar. Ýki taraf da suçlu. 110 Dolara satýn alýnan doðalgazý 235 dolara tüketebiliyoruz. Aradaki 125 dolarlýk farkýn belediyeler-
de mi yoksa merkezi hükümette mi kaldýðý sadece önemsiz bir ayrýntý deðil mi. Doðalgazýn yüksek fiyatý bu yýl daha da artacak. Çünkü hükümet doðal gazda daha önce % 8 olan KDV'yi %18'e çýkarttý, ayrýca bu yýl ilk kez doðal gaz tüketiminden % 5 akaryakýt tüketim vergisi almaya karar verdi. Sýrtýmýza binmiþler birbirleriyle atýþýyorlar. Ýki tarafýn da derdi yoksulluktan
Ö n d e r A l ç i çe k
ýsýnamayan bizler deðiliz. Sýrtýmýzdan elde ettikleri kârý nasýl paylaþacaklarýnýn kavgasýný yapýyorlar. Elde ettikleri para ise bizler için deðil, hortumcular, silahlanma ve borç faizlerinin ödenmesi için kullanýlýyor. "Serbest piyasa ve rekabet"in en normal sonucu olan bu soygunu durdurmanýn en saðlam yolu üretim araçlarýnýn çalýþanlarýn kendi çýkarlarý doðrultusunda kolektif olarak kontrolünden geçiyor.
sayfa 3
Ýngiltere’de 100 bin savaþ karþýtý gösteri yaptý
SAVAÞ ÇIÐ IR TKA NLAR INI SU STU R ALI M A B D: D üþ m a n ý n ý a r ý y o r ABD'nin Irak'a saldýrýp saldýrmayacaðý kesin deðil. Irak'tan önce Somali veya Sudan gibi küçük ülkelere de saldýrabilir. Bu da net deðil. Batý gazeteleri, ABD ordusunun elindeki "akýllý" füzelerin bitmesi nedeniyle saldýrýlarýn en azýndan kýsa bir süre için ertelendiðini iddia ediyorlar. Her biri, bir milyon dolar deðerinde olan Cruise füzeleri, ABD askeri saldýrýlarýnda merkezi bir öneme sahip. Bu haber savaþtaki askeri belirsizliklerden sadece biri. Daha çok sayýda belirsizlik olmasýna raðmen Türkiye'de liberal köþe yazarlarýnýn kana susamýþ spekülasyonlarýný okuyoruz. Medya patronlarý Irak'la savaþ durumunda kamuoyunun ABD'den yana tavýr almasý için kampanyaya baþladý bile.
S a v a þ ç ý ð ý r tk a n l a r ý n ý s u s t u r a l ý m ABD'nin Irak'a saldýrabilmesi için Türkiye'nin desteðine ihtiyacý var. Türk yönetici sýnýfý ise savaþ ve ekonomik yýkým riskleri arasýnda sýkýþmýþ durumda. Savaþa girmenin Türk yönetici sýnýfý açýsýndan risklerinin farkýnda olan hükümet, saldýrýyý desteklemezse ABD'nin kredi musluklarýný kapatacaðýný ve bunun ekonomik bir yýkýma neden olacaðýný da biliyor. Umudu, savaþa girmeden hortumcular için daha fazla kredi alýp, bizden toplayacaðý vergilerle borçlarýný geri ödemek olan hükümet savaþý ya da ekonomik yýkýmý tercih etme zorunluluðu ile karþý karþýya kalabilir. ABD, Saddam rejimini devirdikten sonra Irak'ýn toprak bütünlüðünü koruyacaðýný iddia ediyor. Ancak Irak, içinde yaþayanlar için bir hapishane. Kürtler ve Þii'ler Saddam rejimi devrildikten sonra çok haklý olarak özgür olmak istiyorlar. 1991'de ABD bu duruma izin vermektense Saddam'ýn iktidarda kalmasýný tercih etmiþti. Bu sefer neler olacaðýný bilmek mümkün deðil. Kesin olan, ezilenlerin kurtuluþu ya da Türkiye'de iþçilerin ekonomik çýkarlarý ABD'nin umurunda deðil. Asýl dertleri Orta Doðu'da yeni bir düzen kurmak. Bu çok riskli bir süreç. Onlar ateþle oynuyorlar, ancak yanacak olan Irak'taki halk ve Türkiye'de bizleriz. Ecevit'in bu süreç üzerinde bir kontrolü yok. Bush ile görüþmesi sýrasýnda koþullarýný koyacak ancak Washington'dakiler kabul etmezse hayýr diyemez. Çünkü kapýdaki ekonomik yýkým karþýsýnda Türkiye'nin Arjantin olabileceði düþüncesi son nefesini vermesine yetecektir.
S avaþ a i zi n ve r me! ABD'nin savaþ, baský ve zulümle bölgeyi yeniden yapýlandýrma sürecinden karlý çýkmak isteyen Türk yönetici sýnýfý kan kokusu alýyor ve bölgede ikinci bir Ýsrail olmak için elindeki tüm kartlarý oynuyor. Bu oyunda kalmak için sürekli bizden çalýp silaha ve faize yatýrýyor. Bu oyunu bozmak zorundayýz. Hem Irak'ta 91'den bu yana ölen 500 bini çocuk bir milyon Iraklý hem de yakacak parasý olmadýðý için soðuktan donan, açlýk tehlikesi ile karþý karþýya olan, gelecek umudu kalmamýþ Türkiye'deki insanlar için bu oyunu bozmak zorundayýz. Savaþa ve yoksulluða karþý daha güzel bir dünya için mücadelede birleþelim.
A BD 'l i se na t ör le r Ecevit'in ABD ziyareti öncesi lobi yapmak için ABD'den dokuz senator (ABD senatosunun neredeyse onda biri) Türkiye'ye ziyarete geldi. Amaçlarý, Türk yönetici sýnýfýný ABD'nin Irak'a yapacaðý askeri saldýrýya ikna etmek. Afganistan'daki savaþ nedeniyle ABD bölgedeki ittifaklarýna rüþvet daðýttý. Ancak bu rüþvet bir hibe deðil, faiziyle birlikte geri ödenmesi gerekiyor ve borç yükünü arttýrýyor. Rüþvet Türkiye'ye ulaþtýðýnda ne olacak? Yeni bankalar yasasý geçerse, para hortumcularýn boþalttýðý bankalara konulacak ve hortumcular bankalarý kontrol etmeye devam edecek. Arjantin son zamanlara kadar IMF ve ABD'nin gözbebeðiydi. Kredi üzerine kredi veriliyordu. Arjantin yönetici sýnýfý bu paralarý cebe atýp tekrar ABD'de yatýrýma dönüþtürdü. Bu sýrada Arjantin'de zengin ve yoksul arasýndaki uçurum daha da büyüdü. ABD ve uluslararasý finans kurumlarýndan 'destek' yoksullara deðil bir avuç elitin cebine aktarýlýyor. Rü þv e t li de st e k ABD'nin Irak'a karþý son on yýldýr sürdürdüðü ilan edilmemiþ savaþ yüzbinlerce insanýn ve çok sayýda çocuðun hayatýna mal oldu. 1991'de ABD önce Kuzey Irak'taki Kürtlerin ve Güney Irak'taki Þiilerin ayaklanmasýný destekledi sonra da onlarý kaderlerine terketti. ABD'nin amacý Orta Doðu'da gaz ve petrolü istediði gibi kontrol edebileceði yeni bir rejim oluþturmak. Böylesi bir rejim çoðunluðun çýkarlarýna, demokrasi taleplerine, azýnlýk haklarýna düþmandýr.
Çi ð d e m Ö z b aþ
sayfa 4
antikapitalist
“Kürtçe yabancý dil deðildir” Kürt üniversite öðrencilerinin baþlattýðý 'Kürtçe Eðitim ve Öðretim Kampanyasý' ülke çapýnda bir çok üniversitede toplanan imzalarla devam ediyor. Kampanya Kürt dilinin üniversitelerde seçmeli ders olarak okutulmasý talebiyle yapýlýyor. Þu ana kadar ülke genelinde 7 bin imza toplanmýþ durumda. Anayasa'da Kürtçeyi yasaklayan bir madde olmadýðýný, Türkiye'nin yýllar önce kabul ettiði Kopenhag Kriterleri'nin Kürt diline yasaða imkan tanýmadýðýný belirten öðrencilerin çaðrýlarý demokratik, çok kültürlü bir toplum. Ancak devlet Kürtlerin bu en demokratik hak taleplerini dile getirmelerine dahi saldýrmakta gecikmedi. YÖK, Rektörlüklere 'Kürtçe eðitim isteyenleri üniversiteden atýn' talimatý verdi. Sonrasýnda afiþ kampanyasý baþlatýldý ve dilekçelerin geri alýnmasý istendi. 200 kiþi dilekçesini geri aldý. YÖK bu yöntemin caydýrýcý olmadýðýný düþünmüþ olacak ki dilekçe veren öðrenciler gözaltýna alýnmaya baþlandý. Ýzmir'de 13, Dicle Üniversitesinde 3 öðrenci gözaltýna alýndý. Bir çok üniversitede dilekçe veren öðrenciler hakkýnda soruþturma açýldý. Üniversitelerde açýlan kampanya masalarý kapatýlmaya çalýþýlýyor. Son dönemde her türlü muhalif harekete saldýrmaktan çekinmeyen devletin anti-demokratik uygulamalarýný seyretmek istemiyoruz. Kampanya masalarýný ve kampanyalarýný her þeye raðmen korumaya çalýþan üniversiteli arkadaþlarýn mücadelelerini destekliyoruz. Ýstanbul Üniversitesi'nde kampanya masasýnýn kapatýlmasýný isteyen yönetime karþý gruplarýn ortak masa açmasý, birlikte direnmesi ve milliyetçi-ýrkçý fikirlere karþý diðer öðrencilerle tartýþmasý bugün baskýlara karþý verilebilecek en doðru yanýt. B en g i Y ý l d ý rý m
32 sendika, meslek örgütü, ve sivil toplum kuruluþunun bir araya gelerek oluþturduðu Diyarbakýr Demokrasi Platformu, hükümete anadille ilgili olumsuz yaklaþýmlardan vazgeçme, üniversite yönetimlerine de dil sorununa bilimsel yaklaþma çaðrýsý yaptý. Açýklamada þöyle denildi: T ü r k çe dý þ ý n d a 2 6 di l Türkiye toplumu çoðulcu, etnik, dilsel, dinsel ve kültürel dokuya sahiptir. Devlet tek bir ýrktan olanlarýn, tek bir inançtan olanlarýn ve tek bir dilden olanlarýn devleti deðildir, olmamalýdýr. Hükümet, farklý dil ve kültürlere eþitlik ilkesiyle yaklaþmalýdýr. Farklý dillerin özel ve kamusal
yaþamda nasýl korunup geliþtirileceði ve nasýl bir hukuksal çerçeveye baðlanacaðý demokratik tartýþmayla ortaya çýkacaktýr. Türkiye'de herkesin anadili Türkçe deðildir. Türkçe dýþýnda 26 farklý dili kullanan zengin dil çeþitliliðine sahibiz. Üniversitede insanlarýn kendi anadilleriyle iletiþim kurmalarý, eðitim ve yayýn gibi alanlarda özgürce dillerini kullanmalarý, kullanma istemleri bir tartýþma konusu dahi yapýlamaz. Üniversite öðrencilerinin disiplin soruþturmalarýna uðramalarýný, Çarýklý beldesinde çocuklarýn gözaltýna alýnmasýný, üniversitelerin abluka altýna alýnmasýný protesto ediyoruz."
Kürt ler yalnýz bý rakýlmadý Yeniden Ýstanbul Üniversitesi Rektörlüðüne getirilen Kemal Alemdaroðlu'nun þimdiki hedefi üniversitelerde Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasýyla ilgili kampanya yapan öðrenciler. Kendileriyle görüþmek isteyen öðrencileri görmezden gelen Alemdaroðlu, kampanyaya destek verenleri okuldan atmakla tehdit etti. Kürtçe okuma masasý açan ve imza toplamaya devam eden Edebiyat Fakültesi öðrencilerinin çalýþmalarýný dekanlýk yoluyla engellemeye çalýþtý. 26 Aralýk Çarþamba günü imza toplanan masaya gelen özel güvenlik birimleri masanýn kaldýrýlmasýný istedi. Güvenlikçiler, Kürtleri yalnýz býrakmak amacýyla diðer gruplara "siz çalýþmalarýnýza devam edin, biz sadece Kürtlerin masasýný engelleyeceðiz" mesajý verdiler. Ancak bu böl-yönet politikasý bu kez sökmedi. 27 Aralýk Perþembe günü tek bir masa açýldý ve her
grup gazetesini, dergisini bu masada sergiledi. Birlikte halaylar çekildi, türkü ve marþlar söylendi, "Katil polis üniversiteden defol", "üniversitede polis istemiyoruz" sloganlarý atýldý. Beyazýt Kampüsünden 250 kadar öðrenci Edebiyat Fakültesi'nde açýlan masaya desteðe geldi. Okul yönetiminin fakülte dýþýndan gelen öðrencilere giriþ izni vermemesi bu sayýnýn daha fazla olmasýný engelledi. Kürtlerle dayanýþmak için Edebiyat Fakültesi’nde örgütlü yaklaþýk 15 kiþilik bir Müslüman öðrenci grubu da forum yaparak, rektörlüðün öðrencilerin masa açma faaliyetlerini durdurmaya yönelik giriþimlerine izin vermeyeceklerini bildirdiler. Bu uygulamalarýn MGK'nýn bir uzantýsý olduðunu belirten öðrenciler "üniversitede cunta istemiyoruz, üniversitede polis istemiyoruz" sloganlarý attýlar.
Ö z e r Ka ys e r i l i o ð l u
Ölüm hücrelerinden çalýþma kamplarýna Þimdiye kadar 83 tutsak ve yakýnýnýn ölümüne neden olan devletin F tipi uygulamasý can almaya devam ediyor. F tipi izolasyon hücrelerinde yaþamaktansa ölmeyi tercih eden tutsaklarýn ölüm oruçlarý devam ediyor ve her ay birkaç tutsak ya da yakýný hayatýný kaybediyor. Ancak devlet bu uygulamadan vazgeçmek bir yana saldýrýsýný daha da artýrma kararýnda. Adalet Bakanlýðý L tipi adýný verdiði yeni bir cezaevi projesiyle cezaevlerini çalýþma kampý ha-
line getirmeyi planlýyor. L tipi cezaevlerinde, iþlikler ve atölyeler kurularak, mahkumlarýn zorla çalýþtýrýlacaðý tahmin ediliyor. Meclis Ýnsan Haklarý Ýnceleme Komisyonu üyesi Mehmet Bekaroðlu, yaptýðý açýklamada þunlarý söyledi: "Þimdi F tipi cezaevlerinin üstündeki koridorlarýn ne anlama geldiðini anlýyorum. O zaman bize gezdirmiþlerdi ne kadar güzel olduklarýný anlatmak için. Üst katlarýnda çok geniþ ve boþ koridorlar görmüþtüm. Her þeye çok iyi cevap veren yargýçlar, o kori-
dorlarýn anlamýný sorduðumuz zaman bilmediklerini söyleyerek geçiþtirdiler. Mimari öyle bir aceleye getirildi ki, birbirlerini görmeyen insanlar, birbirlerini görmeyen pencereler, yukarýda boþluklar býraktý, diye düþünmüþtüm. Sonra L tipi cezaevleri ile iþ ortaya çýktý. F tipi cezaevlerinin üstlerini de L tipi cezaevi yapacaklar. Yani oralar, zorla çalýþma mekanlarý olacak. Amerika'daki sistem burada uygulanmaya baþlayacak.”
bir þekilde uygulandýðýný belirten Bekaroðlu þöyle konuþtu: "ABD'de þu anda cezaevi atölyeleri ve alanlarý ihale ediliyor, büyük firmalar ihaleye girip, iþyerlerini, fabrikalarýný oraya kuruyorlar. Tam bir angarya. Sanýyorum ABD'de 2.5 milyon tutuklu ve hükümlü mevcut. 2.5 milyon bedava, sendikasýz, problemsiz iþgücü." Cezaevleri sömürü sistemlerinin vazgeçilmez yapýlarýdýr. Sömürüsüz, sýnýfsýz, cezaevleri olmayan bir toplum yaratKöl e i þ gü cü mak isteyenler bugün F L tipi cezaevlerinin tipi iþkencesine ve L tipi Amerika Birleþik Devlet- projesine karþý olmalýleri'nde (ABD) yaygýn dýr.
McDonalds ODTÜ'den gitti
ODTÜ'deki McDonalds þubesinin kapatýlmasý için yapýlan kampanya sonunda amacýna ulaþtý. SÝP'li öðrencilerin baþlattýðý "McDonalds go home" kampanyasý, çokuluslu þirketlerin insan yaþamý ve çevrede yarattýklarý tahribata karþý çýkan öðrencilerin desteðini almýþ ODTÜ McDonalds'a zor anlar yaþatmýþtý. McDonalds yetkililerinin Türkiye'de ODTÜ þubesinin de içinde olduðu 40 kadar þubenin ekonomik kriz ve düþük kârlýlýk nedeniyle kapatýldýðýný belirtmelerine karþýn ODTÜ McDonalds'ýn kapatýlmasý kararýnda kampanyanýn etkisini göz ardý edemeyiz. 3 yýldýr süren kampanya hem satýþ hem de genel imaj açýsýndan firmayý olumsuz etkiledi. Gazetemizin ODTÜ McDonalds'da çalýþan iþçilerden aldýðý bilgilere göre, McDonalds kriz sebebiyle düþen satýþlarýný arttýrmak için 2000-2001 dönemi içinde Türkiye çapýnda ulusal programlar yaptý. Bu sayede birçok þubesinin ayakta kalmasýný saðladý. ODTÜ þubesi de promosyonlar sayesinde 2001 Eylül-Ekim aylarýnda cirosunu bir miktar arttýrmýþtý. Ancak 2001 Kasým-Aralýk aylarýnda tekrar zarar etmeye baþladý. Aþaðýda, ODTÜ McDonald's da çalýþan ve iþini kaybeden bir iþçiyle yaptýðýmýz röportajý sunuyoruz: - McDonald's 2001 yýlýnda kaç þube kapattý? - Bildiðim kadarýyla ODTÜ McDonald's kapanan 40'ýncý þubeydi. - ODTÜ McDonald's niçin kapandý? - Þirkete göre krizin etkisiyle zarar ettiði için kapatýldý. Ama bence bunda kampanyanýn etkisi de var. - "McDonald's go home" kampanyasýnýn þube üzerindeki etkisi ne oldu? - Þubenin, kampanyaya katýlýmýn giderek artmasý ile birlikte önce kar oraný düþtü, devamýnda ise zarar et-
meye baþladý. 1997-98'de yüksek miktarda kar eden þube, 1999, 2000, 2001 yýllarýnda zarar etti. - McDonald's da çalýþma koþullarý nasýl? Ücret sizin ihtiyaçalarýnýzý karþýlýyor muydu ve örgütlenme hakkýnýz var mýydý? - Günde 6-7 saat çalýþýyorduk. Çalýþtýðýmýz sürece ayakta duruyorduk. Müþteri olmadýðý zamanlarda bile sürekli temizlik yapmak zorundaydýk. Örgütlenme hakkýmýz yoktu. Buna karþýlýk ayda aldýðýmýz para 120130 milyonu geçmiyordu. 50 milyon da yol parasý verdiðimiz için bize sadece 80 milyon kalýyordu. Ýþe alýnýrken bize akþam çalýþanlar için servis olduðunu söylediler. Fakat dükkan zarar etti diye bir süre sonra servis kaldýrýldý. Akþam vardiyasýnda çalýþan birçok arkadaþ dolmuþ veya otobüs bulamadýklarý için evlerine taksiyle gitmek zorunda kalýyorlardý. - Ýþten atýlma süreci nasýl yaþandý? - Þube kapandýktan sonra çalýþanlar diðer McDonaldslara baþvurdu. Birkaç kiþi iþe alýndý ama çoðumuz iþsiz kaldýk. Altý aydan fazla çalýþan arkadaþlar tazminatlarýný aldýlar. Ben ve birkaç arkadaþým ise tazminatlarýmýzý alamadýk. Tazminatý alabilmemiz için en az altý ay çalýþmýþ olmamýz gerektiðini söylediler. - McDonalds'ýn yaymaya çalýþtýðý beslenme kültürü hakkýnda ne düþünüyorsunuz? - Bildiðim kadarýyla sandviç türü yiyecekler sürekli yenildiði takdirde sindirim bozukluðu yapýyor. Çocuklarý McDonalds'ýn sürekli müþterisi yapabilmek için her geliþlerinde promosyonlar (çýkartma, balon vs.) veriliyor. Böylece geleceðin McDonalds müþterileri küçük rüþvetler karþýlýðýnda þimdiden alýþtýrýlýyor. Ýleride beslenme uzmanlarýna daha çok ihtiyacýmýz olacak…
MGK, YÖK ve ALEMDAROÐLU N e v za t Ö n a l
Ýstanbul Üniversitesi'ndeki rektörlük seçimlerinde Alemdaroðlu'nun aldýðý oy, üniversitelerde demokrasiden, insan haklarýndan yana tutum alabilecek öðretim üyesi sayýsýnýn ne kadar az olduðunu, üniversitelerin sermaye merkezli, totaliter anlayýþlarý destekleyen akademisyenlerle doldurulduðunu bir kez daha gösterdi. Alemdaroðlu, özellikle 28 Þubat sürecinde türbanlý öðrencilerin eðitim haklarýna saldýrmýþ, Türkiye'de demokrasinin geliþiminin önündeki en büyük engel olan MGK'nýn politikalarýný izlemiþtir. Alemdaroðlu'nun karnesi bunlarla da sýnýrlý deðil. Ferman Demirkol'un Hukuk Fakültesi Anayasa Kürsüsü'ne atanmasý ve buna karþý çýkan akademisyen ve öðrenciler hakkýnda soruþturma açýlmasý yine Alemdaroðlu'nun giriþimiyle olmuþtur. Bu sene 20 yýl sonra SBF içine çevik kuvvet girmiþ, öðrenci standlarýna saldýrmýþ, birçok öðrenci gözaltýna alýnmýþtý ama Alemdaroðlu sesini bile çýkarmamýþtý. Rektörlük seçimlerinden kýsa süre önce bütün dekanlýklara talimat yollayan Alemdaroðlu, öðrenci standlarýnýn hepsinin kapatýlmasýný ve hiçbir þekilde masa çalýþmasý yaptýrýlmamasýný istedi. Rektör seçildikten hemen sonra da bu uygulamayý iþleme koyan Alemdaroðlu, polisin SBF'de gözaltýna aldýðý öðrenciler hakkýnda soruþturma açtý.
Patronlarýn Avrupasý’na hayýr
B R Ü K S E L ’ D E O N B ÝN L E R H A Y K I R D I :
Helen Shooter Brüksel’den izlenimlerini aktarýyor: Avrupa Birliði liderleri Belçika'nýn Brüksel kentinde daha fazla piyasa reformu ve hizmetlerin özelleþtirilmesini tartýþýrken, 100 bin sendikacý 'neo-liberal' Avrupa'yý protesto etti. AB zirvesi dýþýnda iki gösteri yapýldý. Perþembe günü sendikacýlar kamu hizmetleri, iþçi haklarý ve 'sosyal Avrupa' talep ediyorlardý. Cuma günü binlerce genç, 'küresel barýþ ve adalet' için gösteri yaptýlar. Bu gösteriler, an ti-ka pi ta list hareket için çok önemliydi. Hükümetlerin neo-liberal programlarýna karþý öfkenin büyüdüðünü gösteriyordu. Yöneticilerimiz, 11 Eylül New York sonrasý Seattle'dan Cenova'ya uzanan anti-kapitalist protestolarýn duracaðýný umuyorlardý. Ancak, Cuma günü Belçika sokaklarýnda bir araya gelen 25 bin genç insan, hareketin yok olmadýðýný gösteriyordu. Sendikacýlarýn gösterisine katýlmak üzere Almanya'nýn Dusseldorf kentinden otomobil iþçileriyle birlikte gelen Klaus Jann þöyle diyordu: "Baþka bir dünya istiyoruz, iþçiler için daha fazla hakkýn olduðu daha iyi bir dünya." Yürüyüþ, sendikal örgütlenmenin gücünün bir göstergesiydi. Göstericilerin çoðu, mavi yakalý iþçilerdi. Renkleri ve bayraklarýyla seslerini olabildiðince duyurmaya çalýþan delegasyonlarýyla yürüdüler. Gösterideki en büyük grubu Belçika sendikacýlarý oluþturuyordu. Fransýz CGT sendikasý 20 bin kadar ve Alman IG metal sendikasý da binlerce iþçiyle yürüdü. Fransa'nýn Lion kentinden demiryolu iþçilerinin delegasyonunda olduðu gibi yürüyüþ çok sayýda kamu sektörü çalýþanýný içinde barýndýrýyordu. "Kamu hizmetlerimizi savunmak istiyoruz" diyen Florantain Carti þöyle devam ediyordu: "Özel þirketler iyi bir hizmet vermeye deðil çok para kazanmaya odaklanmýþtýr. Ýngiltere'de demiryollarýna ne olduðunu gördük, çok kötü kazalar yaþandý. Eðer hizmetlerin finanse edilmesinde bir problem varsa, bu hükümetin problemidir, çalýþanlarýn deðil." Serbest piyasanýn refahý arttýracaðý söylenen Doðu Avrupa ülkelerinden gelen göstericiler de vardý. Polonya'dan fabrika iþçileri ile birlikte yürüyen Krzysztof Wika, "Özelleþtirme çok farklý yüzlere sahip. Ancak bunlardan hiç birisi iþçiler için iyi deðil" diyordu. Hava sýcaklýðýnýn eksi beþ dereceye indiði koþullar-
da, sendikacýlarýn yürüyüþünden bir gün sonra cadde ve sokaklarý dolduran genç insanlar, Cenova ruhunu Belçika'ya taþýdýlar. Anti-küreselleþme ATTAC grubu delegasyonuyla yürüyen Belçika'daki Ghent Üniversitesi öðrencisi Adam Jerorin, "Cenova'dan sonra okulumda
çok þey oldu. Önce kendimi yalnýz hissediyordum. Cenova'dan sonra, vay be, bizim gibi çok insan var diye düþündüm. Hareket hâlâ büyüyor. Avrupa zirvesindeki liderler insanlar adýna konuþmadýklarýný hâlâ anlayabilmiþ deðiller. Ancak toplumun her kesiminden insanlar hareketimizi destekliyorlar." 'Barýþ ve adalet' sloganý kullanýlarak çaðrýlan gösteri, protesto örgütlerinden oluþan bir þemsiye grup olan D-14 kolektifi tarafýndan organize edildi. Perþembe gösterilerinde Belçika iþçilerinden oluþan iki delegasyon, ayný zamanda anti-kapitalist yürüyüþe de katýldý. Bunlar, Ekim ayýnda iflas ettikten sonra 12 bin çalýþanýnýn iþten atmayla karþý karþýya olduðu Belçika Sabena Hava Yollarý iþçileriydi. Üniformalarý içinde pilotlar ve havayolu çalýþanlarý, maket bir uçaðýn arkasýnda renkli bir þekilde yürüdüler. Sabena'yý hedefleyen dövizlerinde, 'ekonomik terörizmi durdur' yazýyordu. Özelleþtirmeye karþý mücadele eden Belçika posta çalýþanlarýndan bir delegasyon da yürüyüþteydi. Posta iþçisi Jeff Bossuyt, "sendikacýlar olarak bu eylemde yer almanýn görevimiz olduðunu dü þü nü yo rum"di yor du. Ghent Üniversitesi öðrencisi Theun Vonckx, evde yaptýðý pankarta, þöyle yazmýþtý: "Kapitalistler teröristtir: Hükümet terörizmin özel bir tanýmýný yapýyor. Ben, bunu çevirip onlarýn terörist olduðunu söylüyorum. Kapitalizm, üniversitede üzerine çalýþtýðýmýz Afrika ülkelerine savaþ getirdi. Bomba atmayý býrakýp bunun yerine deðiþim getirmeliler." Gösterilerin çoðunluðu
yerel genç insanlardan oluþuyordu. Ortaokul öðrencisi Dina Gardiner, "bu yürüyüþe gelebilmek için psikoloji sýnavýmý hemen bitirdim. Daha iyi bir dünya talep etmek için burada olmak istedim. Ayný zamanda eðlenmek ve baðýrmak da istiyorum. Bu müthiþ bir þey. 60'larda genç insanlarýn devrimci bir hareketi vardý. Tabii o zamanlar ben yoktum! Ancak þimdi 60'larýn o ruhunu görebileceðinizi düþünüyorum." Solun geleneksel olarak zayýf bir ülke olduðu Belçika'da antikapitalist yürüyüþ önemli bir adýma iþaret ediyordu. Gösteri akþamý, Brüksel St. Louis Üniversitesi’nde binden fazla insanýn katýldýðý bir an ti-ka pi ta list forum yapýldý. Perþembe yürüyüþünün boyutlarý Avrupa liderlerine ve onlarý destekleyen büyük patronlara karþý duracak gücü gösteriyordu.
T ü r k- Ý þ ’ i n y ab a n c ý dü þ m a n l ý ð ý Türkiye'nin Avrupa Birliði'ne katýlmasýna iþçi haklarý ve demokrasi açýsýndan deðil de milliyetçi-vatansever kaygýlarla karþý çýkan TürkÝþ, benzer bir yaklaþýmý Türkiye'deki kaçak yabancý iþçiler konusunda da sergiliyor. Türk-Ýþ Baþkaný Bayram Meral, "Krizde onbinlerce iþçi iþsiz kaldý" dedikten hemen sonra Türkiye'de 1 milyon kaçak yabancý iþçi olduðunu, bunlarýn sigortasýz çalýþtýðýný, vergi ödemediðini dile getirip hükümetten bu duruma çare bulmasýný talep ediyor. Meral'in önerdiði çare ise týpký Avrupa yönetici sýnýflarýnýn Türkiye'den giden kaçak iþçilere yönelik ýrkçý göçmenlik, sýnýr kontrolü ve çalýþma yasalarý olsa gerek. Ancak Almanya'daki Türkiyeli iþçiler gibi Türkiye'deki Romen iþçiler de kapitalizmin yarattýðý iþsizlik belasýnýn nedeni deðil kurbanýdýrlar. Bu azýnlýklarýn günah keçisi olarak ilan edilmesi ýrkçýlýðý ve patronlarý güçlendirip iþçileri zayýflatýr. Türkiye'de iþsizlik ve düþük ücretleri yaratanlar Romanya'dan gelen ve en zor þartlarda en düþük ücretlerle çalýþmak zorunda kalan iþçiler deðil; bu koþullarý bilerek yaratan ve devam ettiren kapitalist sistemdir. En kötü koþullarda çalýþmak zorunda kalan sýnýf kardeþlerinin ezilmesi üzerinden kendi ücretlerini ya da çalýþma koþullarýný yükseltmeyi düþünen bir iþçi sýnýfý kaybetmeye mahkumdur. S e r t u ð Ç i çe k
antikapitalist
KKTC’de Genel Grev:
sayfa 5
“AYÞE ARTIK ÝÞBAÞI YAPSIN”
Kýbrýs'ta barýþ hareketi, Türk askerinin çekilmesi ve adanýn yeniden birleþmesi talepleriyle yükseliyor. TC askerinin Kuzey Kýbrýs'tan çekilmesini talep ettiði için "vatan hainliði" ile suçlanan öðretmen Nilgün Orhon'u savunmak için baþlayan eylemler genel greve dönüþtü. Orhon, muhalif gazete Avrupa'da çýkan yazýlarýnda 1974'te 'Ayþe tatile çýksýn' parolasýyla Kýbrýs'a çýkan Türk askerlerini kastederek "Ayþe artýk iþbaþý yapsýn" diyordu. Kýbrýs Türk Ortaeðitim Öðretmenleri Sendikasý, Orhon ile dayanýþmak üzere gittikleri 20 Temmuz Ortaöðretim okulunda polis saldýrýsýna uðradýlar. Sendika okulda grev çaðýrdý. 6 öðretmenin gözaltýna alýnmasý üzerine 300 öðretmen ders býrakarak polis merkezine, meclise ve eðitim bakanlýðýna yürüdü. Sol muhalefet partileri de protesto için meclisi terk etti. Sonuçta gözaltýndaki öðretmenler serbest býrakýldý. 12 ve 13 Aralýk'ta ise öðretmenlerin protestosu KKTC çapýnda genel bir greve dönüþtü. " Sý n ý r Ö t es i n e U z an a n E l l e r " Denktaþ-Klerides görüþmesi sýrasýnda ise sýnýrýn iki yakasýnda barýþ için paralel eylemler yapýldý. Ýki toplumlu kadýn grubu "Hands Across the Divide" (Sýnýrýn Ötesine Uzanan Eller) tarafýndan düzenlenen barýþ eylemlerinde Türkçe ve Rumca olarak "Barýþ! Haydi ortak ülkeye doðru" yazýlý pankartlar taþýdý. Kadýnlar beyaz mumlar ve üç dilde "Barýþ" yazýlý pankartlar da taþýdý. Türk ve Rum kadýnlar Kýbrýs'ýn 27 yýllýk bölünmüþlüðüne son verilmesi, Kýbrýs'ýn bir bütün olarak AB'ye girmesi çaðrýsýnda bulundular. Gençlik gruplarý ise Türkçe ve Rumca olarak "Ada ve halkýnýn yeniden birleþtirilmesini" talep ediyorlardý.
U ç a k g e m i s i nd e b a r ý þ ? 11 Eylül üzerine ve sözde "Terörizm ile mücadele" etrafýnda ABD ve Avrupa ülkelerinin yeni emperyalist savaþlara atýldýðý bir dönemde Kýbrýs'ýn önemi bir kat daha arttý. Adanýn güneyinde bulunan Ýngiliz ve Yunanistan askeri üsleri Orta Doðu ve Asya'ya açýlan pencereler durumunda. Türkiye hükümeti 11 Eylül ile birlikte ABD müttefiki olarak öne çýkmasý karþýlýðýnda Güney Kýbrýs'ýn AB'ye giriþini engellemeye çalýþmýþ ve "bedel ödemeye hazýrýz" söylemi ile gerginliði týrmandýrmýþtý. Kýbrýs'ta batan banka olaylarýndan bu yana Türk toplumunda yükselen muhalefetin son olarak genel greve dönüþmesi Türkiye hükümeti ve Denktaþ'ýn þahin yaklaþýmýný gözden geçirmesine neden oldu. Türk egemenleri bir yandan Denktaþ-Klerides þov görüþmelerini özendiriyorlar diðer yandan da Nilgün Orhon ve muhalif Avrupa Gazetesi olayýnda olduðu gibi Denktaþ yönetiminin baskýcý tutumunu destekliyorlar. Medyanýn bir kýsmý Denktaþ ve Klerides arasýndaki görüþmelerin baþlamasýyla sorun çözülmüþ izlenimi veriyor. Ancak "Kýbrýs'ý satýyorsunuz", "Vatan'a ihanet" söylemleri etrafýnda Türkiye'de milliyetçiliðin yeniden körüklendiðini de görüyoruz. Adada her iki toplum arasýnda sorunun çözülmesi ve AB'ye bir an önce girilmesi yönünde güçlü bir eðilim var. Bu konuda karar hakký Kýbrýslýlarýn olmalý. Kýbrýs halkýnýn iradesini kullanmasý önünde engel olan Türkiye ve ordusu Kýbrýs'tan çekilmeli. Ancak AB ve yeni kurulmasý planlanan Avrupa Ordusu açýsýndan yüzer uçak gemisi iþleviyle önem kazanan bir adanýn kendisini yeni savaþlarýn ortasýnda bulacaðý ve "barýþ" mücadelesinin çok uzun soluklu olacaðý da açýk.
T ü rka n Uz u n nýfý ve ezilenleri deðil patronlarý ve yöneticileri güçlendirir. Emek hareketi ve sol, sermayenin sunduðu seçenekler arasýnda sýkýþmadan emeðin ve ezilenlerin uluslararasý çýkarlarýný savunmalýdýr. Sermayenin "ABci", "baðýmsýzlýkçý" ya da "Doðucu" kesimleri arasýnda pozisyon almak yerine AB gibi sermaye bloklarýna, onlarýn önceliklerine, sömürü ve savaþlarýna ancak emek cephesinden tutarlý bir enternasyonalizm ile karþýlýk verebiliriz. Avrupa iþçi sýnýflarýnýn AB zirvelerini protesto ettiði Nice, Brüksel gösterilerinde öne çýkan slogan enternasyonalist tutum için yol gösteriyor: "Sermaye'nin Avrupasý'na Hayýr-Sosyal bir Avrupa Ýstiyoruz!"
T ür k - Ý þ AB ' y e n e d en k a r þ ý ? AB'ye üyelik konusunda iki temel ve yanlýþ yaklaþým var. Bir taraf, AB'ye katýlýmla yaþadýðýmýz her türlü sorunun çözüleceðini, refah, barýþ ve demokrasiye kavuþacaðýmýzý iddia ederek "Türkiye için tek umut AB" diyor. Diðer taraf ise "Türkiye'nin kendine özgü koþullarý olduðu, AB standartlarýnýn bize uymayacaðýný" öne sürüyor. Bu tartýþmada uzun süren sessizliðini bozan Türk-Ýþ, Cumhurbaþkaný Sezer'e sunduðu "AB Türkiye'den ne istiyor" baþlýklý raporda, AB üyeliðine "Sevr'i hortlatarak Türkiye'yi bölmeye çalýþtýðý" iddiasýyla karþý çýktý. Türk-Ýþ'in AB'ye karþý çýkýþ gerekçesi koyu bir milliyetçiliðin ifadesi. Bu ise iþçi sý-
Pantolonu kazandýk
KESK'li kadýnlarýn çalýþma yaþamýndaki cinsiyetçi uygulamaya karþý 15 Eylül'de baþlattýklarý 'Ayrýmcýlýða hayýr! Eþitlik hemen þimdi!' kampanyasý kazaným saðladý. Hükümet, birçok kamu kuruluþunda gerçekleþtirilen pantolon giyme eylemi sonrasýnda kadýnlarýn iþyerlerinde pantolon giymelerine olanak saðlayan yeni bir düzenlemeyi yürürlüðe soktu. KESK'li kadýnlarýn baþlattýðý ve geniþ katýlým sayesinde kazanýlan eylem kadýnlarýn mücadelesinde büyük bir adým.
T ür b a n s or u n u Ancak çalýþan kadýnlarýn giyim konusunda pantolon kadar önemli bir baþka sorunu daha olduðu ne yazýk ki KESK tarafýndan göz ardý edildi. 28 Þubat kararlarýnýn bir ürünü olan türban yasaðý kamu iþyerleri ve üniversitelerde devam ediyor. Bu sorunu görmezden gelerek mücadeleyi "pantolon" ile sýnýrlandýrmak peþinen bir kesim çalýþaný mücadeleden ve sendikal örgütlenmeden uzak tutmayý tercih etmek anlamýna geliyor. Oysa bugün ihtiyacýmýz olan þey tam tersidir. Türban tak-
makta ýsrar edenlerin iþinden ve okulundan atýlmasý uygulamasýna karþý tutum almak hem iþçilerin laik-dinci olarak bölünmüþlüðünü azaltacak hem de emek eksenli politikalarý güçlendirecektir. Pantolon eyleminin içeriði daha geniþ tutulmalý 'Giyim özgürlüðü! Kýyafetime karýþma!' mücadelesine dönüþtürülmeliydi. Böylece iþyerlerinde çalýþan kadýnlar arasýndaki "çaðdaþ" ve "çaðdýþý" ayrýmý derinleþtirilmez, aksine sýnýfýn bu iki kesimi arasýndaki diyalog, demokrasi ve özgürlük mücadelesi güçlenir, emek eksenli politikalar yeniden ön plana çýkabilirdi.
sayfa 6
antikapitalist
Ýþçi hare keti ve so l Y ö n e t i c i s ý n ý f b ö lü n d ü Arjantin kapitalist sýnýfý milyonlarca insana korkunç bir yoksulluk getiren krizin etkileriyle nasýl baþ edeceði konusunda ortadan bölünmüþ durumda. Kapitalistler iki baþkaný deviren ayaklanmayý yaratan þeyin bu kriz olduðunu biliyorlar. Kapitalist sýnýf içindeki en önemli sorunlardan biri ulusal para biriminin dolara eþitliði konusuydu. Böyle devam etmek ya da devalüasyon yapmak politikalarý arasýnda bocalayan ve bölünen yönetici sýnýf ayaklanmayla birlikte orta bir yol bulmaya çalýþtý: Yeni bir para basmak. Adý Argentino olacak bu yeni para birimi Peso ve dolarla birlikte piyasayada kullanýlacaktý. Ücretler bu parayla ödenecek ve böylece bir milyon yeni iþ yaratýlacaktý. Ýþçiler ve emeklilere Arjantin parasý Peso veya dolara göre belki de yarý deðerinde olacak bu parayla ödeme yapýlacaktý. Bu öneri sokaklarda patlayan öfkeyi ortadan kaldýramadý. Ý þ ç i ha r ek et i Ne yazýk ki Arjantin'de sokaklarda patlayarak isyana dönüþen öfkeyi köklü bir çözüme doðru yönlendirecek bir sendikal liderlik yok. Sendikalar Delarua hükümetine karþý oldukça etkili yedi tane birer günlük genel grev çaðrýsý yaptýlar. Ancak hükümeti deviren gösterilerin merkezinde deðillerdi. Bunun nedeni Arjantin'in en büyük sendika federasyonu olan CGT'nin iktidardan kendi payýna düþeni almak için anlaþma niyetinde olan güçlü bir bürokrasi tarafýndan belirleniyor olmasý. Ý þ s i l er ve or t a s ý ný f Delarua ve Cavallo yu deviren hareketin içinde on binlerce iþçinin yaný sýra, geçen yýl boyunca ana yollarý kapatan, bazen
ülkeyi tam anlamýyla durduran eylemler yapan çok sayýda iþsiz vardý. Ayný zamanda ekonomik krizle hayatlarý yýkýlan çok sayýda bakkal, sokak satýcýsý ve küçük iþyeri sahibi insanlar vardý. Son olarak da hükümetin son aldýðý kararla banka hesaplarýndan para çekmeye sýnýr getiren hükümet kararýyla an bir yoksulluk korkusu hisseden orta sýnýftan çok sayýda insan vardý. Farklý sýnýflardan insanlarýn öfkesini birleþtiren eylemler bu sýnýfsal çeþitliliði yansýtan sloganlarda kendisini ifade etti. Ortak sloganlar büyük patronlara deðil yozlaþmýþ bakanlara ve bankacýlara karþýydý. Ýnsanlar açýkça anti-kapitalist hisleri ifade eden þarkýlar yerine Arjantin ulusal marþýný söylediler. Yeni baþkan Rodrigues Saa kendine zaman kazanmak için kafa karýþýklýklarýný umutsuz bir þekilde kullanmaya çalýþtý. Yaptýðý þeylerden ilki Peronist sendikanýn üst düzey liderleriyle buluþmak oldu. Onlarla birlikte Peronist marþ söyleyerek Eva Pero'nun devrimci hýrsýna inandýðýný söyledi. Ancak sendika liderlerinin Baþkana olan desteði yeni protesto hareketlerini engelleyemedi. Yeni hükümetin bankalarý emekli maaþlarýný ödemeye ikna edememesi, yeni bakanlardan birinin geçmiþteki yolsuzluklarýna duyulan öfke onlarýnda devrilmesine neden oldu. Protestolar gençler tarafýndan Kongre Binasýnýn basýlmasýyla ve baþkan Saa'nýn istifa etmesiyle sonuçlandý. 3 . d ü n y a ü l k e s i m i? Arjantin Latin Amerika'daki coðrafi yerinden dolayý genellikle bir üçüncü dünya ülkesi olarak anýlýr. Ancak Arjantin iþ gücünün sadece yüzde 12'si tarýmda çalýþan, diðer ülkelere göre çok daha fazla sanayileþmiþ bir ülkedir. Nüfusun büyük bir çoðunluðu Avrupa'dan bu ülkeye gelen Ýtalyan veya Ýspanyol son dönem göçmenler-
Peronizm Peronizm 1940'lardan bu yana Arjantin iþçi hareketini belirleyen politik bir akým. 1940'larýn ortasýnda Juan Peron bir ordu subayý olarak iktidara geldi. 40'larda Avrupa'daki et sýkýntýsý Arjantin'in ihracat gelirlerini çok ciddi bir þekilde arttýrdý. Peron kýsa bir dönem için Arjantin patronlarýna yüksek kâr, iþçilere de yüksek ücret sunabildi. Devlet eliyle bir dizi yeni sanayi kurumlarý oluþturdu. Onun fikirlerine baðlý sendika liderleri iþçiler üzerinde güçlü bir kontrol gerçekleþtirdi. Ýlk karýsý Eva bir azize olarak görülüyordu. 50'lerin baþýnda ordu tarafýndan iktidardan indirildi. Ancak Peronist hareket hem sol kanadý hem de faþizme yakýn akýmlarý içinde barýndýran önemli bir güç olmaya devam etti. Arjantin yönetici sýnýfý 1973'te yükselen iþçi sýnýfý dalgasýný kontrol etmenin tek yolu olarak gördüðü Peron'un tekrar baþkanlýða dönmesine izin verdi. 1974'de ikinci karýsý Ýzabel yerini aldý. Peron'larýn iktidarý döneminde sað kanat ve askeri güçler sola karþý kirli savaþlarýný baþlattýlar ve yüzlerce insaný öldürdüler. 1976'da ordu bir darbe yaptý, 30 bin kadar insan öldürüldü. Bugün halen Peronizmin etkileri devam ediyor. Bunun nedeni diðer düzen partilerinin yaþam standartlarýný yükseltmekte baþarýsýz olduðunun görülmesi ve sol bir kuþaðýn fiziksel olarak yok edilmesinin yarattýðý hafýzasýzlýk.
den oluþuyor. Ayný zamanda uzun ve militan iþçi sýnýfý geleneðine sahip. Son yýllarda bir dizi bir günlük genel grev ve ayný zamanda çok sert grevler ve iþten atmalar ve iþyeri kapatmalara karþý iþgaller yaþandý. So l un du r um u Arjantin'de yýllarca Peronizmin gölgesinde kalan uzun bir geçmiþe sahip sosyalist bir gelenekte var. Sýnýf mücadelesi merkezli eðilimler 1970'lerden sonra sendikalar ve önemli iþyerlerinde geliþti. Son yerel seçimlerde "aþýrý sol" partiler bir milyondan fazla oy aldýlar. Þimdi bu sol sokaklarda patlayan öfkeye liderlik etmek için çaba sarf etmek zorunda. Ç öz ü m Ekonomik krizin korkunç boyutlarý milyonlarca insanýn deðiþim isteðini artýrýyor. Neo-liberalizim bu talebe yanýt veremez. Ýþçiler adýna ve "vatansever" patronlar için devlet müdahalesi öneren milliyetçi doktrinler de bu deðiþim talebine yanýt veremez. Arjantin dünyadaki en eþitsiz toplumlardan bir tanesi. Ýþçiler ve yoksullaþan orta sýnýfýn karþý karþýya olduðu kriz bankalara, IMF'ye olduðu kadar ülkedeki büyük patronlara karþý da bütünsel bir savaþ açmadan kazanýlamaz. Bu nedenle fabrika ve ofisleri kontrol ederek ekonominin merkezlerini ele geçirmek için mücadele eden, kapitalist piyasanýn anarþisinin yerine demokratik planlamayý getirecek devrimci sosyalist bir stratejiye ihtiyaç var. Bunu baþarmanýn anahtarý sokaklardaki öfkeyle iþçilerin iþyerlerindeki kolektif gücü arasýnda iliþki kurmaktan geçiyor. Bu gerçekleþmezse kurulacak olan bir dizi hükümetin ekonomik krizi sonlandýrmakta baþarýsýz olduðu görüldüðünde aþýrý sað güçlerin kendi gerici sloganlarýyla ortaya çýkma riskleri var.
Yýlbaþý öncesinde Arjantin sokaklarýnda baþlayan gösteriler kendiliðinden bir ayaklanmaya dönüþtü. Gösterileri boþ bir çabayla engellemeye çalýþan polisler 23 kiþiyi öldürdü. Ancak nefret edilen ekonomi bakaný Domingo Cavallo ve Baþkan De la Rua istifa etmek zorunda kaldý.Geliþen yeni mücadele dalgasýyla birlikte yeni baþkan Rodrigues Saa sadece bir hafta dayanabildi ve o da istifa etmek zorunda kaldý. Bu isyan, sadece hükümet devirmedi, ayný zamanda ülkedeki kapitalistleri, neo-liberal politikalarý hayata geçiren hükümetleri ve bu politikalarý uygulamaya yardým eden IMF'yi büyük bir bozguna uðrattý. Gösterilere katýlan medya fotoðrafçýsý Ricardo Corcova büyük medyaya yaptýðý açýklamada olaylarý þöyle deðerlendiriyordu: "Baþkan sýkýyönetim ilan ettikten sonra þehrin tüm bölgelerinden bölük bölük insanlarýn geldiðini gördüm. Berlin duvarýnýn yýkýlýþýna benzettim. Bu kez neo-liberal duvar yýkýlýyordu." Yeni hükümet, Arjantin'in 130 milyar dolarlýk dýþ borç geri ödemesini askýya aldýðýný ilan etmek zorunda kaldý. Bu ayaklanma bütün kapitalist dünyada bir korku dalgasýna neden oldu. Patronlarýn gazetesi Financial Times þöyle uyardý: "Normalde ekonomik krizler iþçileri mücadele etmekten korkar hale getirir; ancak Arjantin'de mücadele devam etti. Korkunun yerini öfke aldý ve tüm sisteme karþý direniþe yol açtý."
ÝZLENÝMLER
ÝÞÇÝ VE ÝÞSÝZLERÝN MECLÝSÝ Arjantin iþçi sýnýfý uzun bir mücadele tarihine sahip. Üç büyük sendika konfederasyonunda örgütlü olan Arjantinli iþçiler ayaklanma öncesinde genel grevlere kadar varan yaygýn grevler yaptýlar. Ýþsizler yollarý kapatarak sanayiyi günlerce iþlemez hale getirdiler. Sendikalarýn liderliðindeki bu mücadelelerein ciddi bir sýnýrlýlýðý vardý. Sendikalar en fazla bir günlük genel grev çaðrýsý yapýyor, bundan öteye geçmiyorlardý. Ýþçilerin sanayii kontrol ederek demokratik planlama yoluyla krize alternatif sunabilecekleri herhangi bir program sunmuyorlardý. Ancak bazý iþçi gruplarý sendika liderliklerinin yapmadýklarýný yapmak üzere adým attýlar. Ýþte Neuquel Zanon fabrikasýndaki seramik iþçilerinin fabrika iþgali ve diðer iþçilere yaptýklarý çaðrý bunun somut örneklerinden biri oldu. Ýþgalci iþçilerin çaðrýsýyla 400 kadar seramik iþçisi, öðretmen, iþsiz ve öðrenci kendilerini seramik üretim hattýnýn ortasýnda buldular, tartýþma çok yoðundu. Tüm örgütlerden 30 kadar konuþmacý vardý. Sonunda konuþmacýlar seramik iþçileri
ARJANTÝN
IM F po lit ikal a
tarafýndan hazýrlanan deklarasyonu kabul ettiler. Öðretmenler, iþsizler ve diðer örgütlerin kabul ettiði deklarasyon þöyle: "Ülkenin içinde bulunduðu derin kriz, iþten atmalar ve ücretsiz izinlerin yaþandýðý ülkede Zanon seramik iþçileri fabrikanýn kamulaþtýrarak yeniden iþçi kontrolünde açýlmasý için mücadele ediyorlar. Bu nedenle de son dönemde polis baskýsýna maruz kalýyorlar. Bizler çalýþan iþçi ve iþsizlerin ulusal meclisinin hemen toplanmasý için çaðrýda bulunuyoruz. Bunun amacý hükümetin, patronlarýn ve bankerlerin ortak planýna karþý mücadelemizin bölünmüþlüðünü sonlandýrmaktýr. Böylece bütün mücadeleler demokratik bir þekilde tartýþýlabilir, genel bir greve doðru bir eylem planý demokratik olarak tartýþýlabilir. Bizler ayný zamanda yaþadýðýmýz politik, sosyal ve ekonomik krize iþçi ve iþsizlerin ortak çözümünü ortaya koyabiliriz. Bizler ayný zamanda Afganistan ve Orta Doðu insanlarýna karþý yürütülen emperyalist saldýrýya muhalefetimizi ilan ediyoruz."
Arjantin Montevide'dan Javier Carles izlenimlerini anlatýyor: Çarþamba ve Perþembe günleri boyunca sokak çatýþmalarý sürdü ve sonunda binlerce iþçi, öðrenci, ev hanýmý, yaþlý ve çocuðun fedakarlýðý ve kahramanlýðý hükümeti devirdi. Arjantin'in her tarafýný yoðun bir yoksulluk sarmýþ durumda. Ýnsanlarýnýn çoðunun kaybedecek bir þeyi yok. Ýnsanlarýn patlamasý sadece bir zaman meselesiydi. Yöneticiler yüzlerce polis ve bazý ölüm olaylarýnýn insanlarý bu durumu kabul etmeye zorlayacaðýný zannediyorlardý. Ama yanýldýlar. Birkaç hafta öncesinde insanlar, depolarýn ve süper marketlerin önünde toplanarak yiyecek istemeye baþladýlar. Terassa Rodrigues isimli iþsiz hareketine mensup binden fazla kiþi pazartesi günü Buenos Aires bölgesine geldi. Havada dolaþan helikopterler ve çok sayýda polis, göstericileri korkutamadý. Dükkan sahipleri, göstericilerin taleplerine dayanamayýp yiyecek torbalarý daðýttýlar. Bir sonraki gün yüzlerce insan kitlesel bir þekilde süper marketlere, depolara ve kapýsý açýk her dükkana karþý kitlesel bir þekilde eylem gerçekleþtirdi. Ýnsanlarýn umutsuzluðu ve bir önceki günkü zaferin net görüntüleri binlerce insaný sokaklara çýkmaya yöneltti. Çarþamba günü yüzlerce dükkan insanlarýn kamulaþtýrmasýndan kaçýnmak için açýlmadý. Ancak o sabah binlerce kiþi çocuklarýnýn ihtiyaçlarý olan temel þeyleri bulmak için metal kapýlarý, kepenkleri yýk-
Buenos Aires'den bir k medya merkezine gönde
Öfke içindeki ayaklanma liyordum. Aniden Baþkan e yacý olanlarý ayýrmak gerek kontrol etmeye çalýþarak sa lýþýyordu. Sýkýyönetim ilan Baþkan'ýn böyle bir hakký o rý sadece Kongre alabilirdi. pattým. Sonra sesler duym büyüyordu. Balkona çýktým valarý ve tencereleri vurara derek artýyordu. Bu bir kük þadýðým sokaðýn köþesinde fazla deðillerdi. Üstüme b dim. Tuhaf ve heyecan ve gruplar halinde insanlar bi rumu iyi bir orta sýnýf mahal kesi çileden çýkarmýþtý ve b yordu. Yan sokakta da insa lanmaya baþlamýþlardý. K bayrak sallýyorlardý. Bir kaç muþtuk. Yürümeye baþladý ya ne olacaðýný bilmiyor gi tu, her köþeden gelen sesl sanlar birleþiyordu. Çok h manyakçaydý. Gücünü tek mýn tüm kesimlerinden ins tým, bu kendiliðinden oluþ ðuna ulaþmýþtý. Baþka sok oluþan diðer gruplarýn bize kýyafetler içindeki genç kýz tikçe artan vergilerden bun cu yüzünden evini kaybetm aydýr iþ bulamayan sistemin rebiliyordum. Herkes orad lar balkonlarýndan alkýþlýyo vuruyor, yürüyorlardý. Kon kaç bin insan çoktan orada sanlarýn geldiðini görebiliy Bayraklar, þarkýlar, alkýþlar. bir çeþit dumandan ýþýk ya man kapladý. Etrafýma bakýndým, nede
mak üzere sokaða çýkmaya hazýrdý. Televizyonda çoðunluðu kadýn ve çocuk olan göstericilerin süper marketlerde "yemek istiyoruz, yemek!" diyen baðýrýþlarý yayýnlandý. Gün boyunca bütün ülkede yüzlerce süper market yaðmalandý. Hükümet ve medya "anarþinin egemen olduðu" ve "düzenin yeniden inþasýnýn" zorunlu olduðunu anlatmaya baþladý. Baþkan De la Rua Çarþamba günü televizyondan halka sýký yönetim uygulamasý baþlattýðýný duyurdu. Ýnsanlarýn en temel haklarý askýya alýnmýþtý. Ýki kiþiden fazla insanýn açýk havada yan yana gelmesi yýkýcýlýk olarak deðerlendirilecek, medya sansür edilebilecek, baský mekanizmasý insanlarý tutuklamak için serbest býrakýlacaktý. Baþkan konuþmasýný bitirir bitirmez bazý insanlar evlerinde tencerelerine vurmaya baþladý. Bu çeþit protesto (caceroleadas) askeri diktatörlük sonlandýrýlýrken çok yaygýndý. Daha sonra sokaklara taþarak örgütlü bir eyleme dönüþtü. Bir saat içinde bir milyon kiþi sýkýyönetime meydan okudu. Gece yarýsýna kadar Plaza De Mayo meydaný dolmuþtu. Ve binlerce kiþi "yemek istiyoruz!"acý çýðlýðýnýn yerine daha saldýrgan olan "defol git!" çýðlýðýný koydu. Sadece hükümete deðil bütün politik liderler grubuna yönelikti bu slogan.
Geleneksel pa partilerle iliþkisi liderlerinin her b sloganlar üreti Polis, geceyarýsý sopalar, kalkan bombalar ve p saldýrdý. Halkýn tam bir savaþa d De Mayo'da bir insan hayatlarýnd testosuna katýlm da çocuk ve yaþ Polis ilk saldýrd leri köþeye sýký kolay oldu. Anc reniþ örgütlen Meydan ve parl dýþýndaki merd doluydu. Ayný z kiþi Baþkanlýk ve ðý'nýn önünde yo testolar baþladý sonra insanlar M vallo'nun istifa e lerdi. Perþembe
N’DE ÝSYAN
antikapitalist
sayfa 7
arý na karþý topl umsal öfke kabardý :
küresel direniþçinin baðýmsýz ginlik hissettim. Ýnsanlar gelmeye devam ediyordu ve Casa Rosada'ya doðru yürümeye baþladýk. Artýk o kadar erdiði izlenimler:
ve yaðmalarý televizyondan izekranda belirdi. Suçlularla ihtiktiðinden bahsediyordu. Sesini akin ve nazikçe konuþmaya çan ettiðini söyledi. Arjantinde olmadýðýný biliyordum. Bu kara. Sinirlendim ve televizyonu kamaya baþladým. Sesler giderek m. Tüm balkonlarda insanlar taak ses çýkarýyorlardý. Gürültü gikremeydi ve durmayacaktý. Yae birilerini gördüm, on kiþiden bir tiþört geçirdim ve aþaðý inericiydi. Tüm köþelerde küçük irikmeye baþlamýþtý. Burasý dullesiydi. Ama olup bitenler herbu duygu uzun süredir yaþanýanlar caddenin köþesinde topKaþýklarý, tencereleri vuruyor, ç dakika içinde 150 kiþiyi bulýk. Kimse nereye gittiðimizi veibiydi. Baþlayalý bir saat olmuþler durmuyordu. Yürüdükçe inheyecan vericiydi, neredeyse krar kazanma hissiydi bu. Yaþasanlar oradaydýlar. Arkaya bakþan direniþ bir kaç blok uzunlukaklardan gelen kendiliðinden e katýldýðýný görüyordum. Hoþ zlarý, takým elbiseli yaþlýlarý, gitnalmýþ bir esnafý, bankaya bormek üzere olan bir adamý ve 4 n dýþladýðý bir baþka adamý gödaydý. Heyecan vericiydi. Ýnsanor, þarký söylüyor, tencerelere ngre binasýna vardýðýmýzda biraydý ve diðer köþelerden de inyordum. Bir partide gibiydim. Merdivenlerin baþýndaki adam aktý. Her tarafý pembe bir du-
enini bilmiyorum ama bir ger-
artiler ve hatta bu olan bazý sendika biri için özel olarak ilmeye baþlandý. ýndan sonra atlar, nlar, göz yaþartýcý plastik mermilerle barýþçýl gösterisi döndürüldü. Plaza araya gelen çoðu nda hiç sokak promamýþtý. Çok sayýþlý insan vardý. dýðýnda göstericiýþtýrýp korkutmasý cak sonrasýnda dinmeye baþlandý. lamento binasýnýn divenler insanlarla zamanda binlerce e Maliye Bakanlýoðunlaþmýþtý. Proýktan birkaç saat Maliye Bakaný Caettiðini öðrenmiþe günü her þey ye-
eðlenceli deðildi. Ýlerdeki caddede alevleri görebiliyordum. Çöp tenekesi yanýyordu. Yürümeye devam ettim. Ýnsanlar sessizce þarký söyleyip el çýrpýyorlardý. Baþka küçük ateþler de gördüm. Benimkinden daha fakir bir mahalleden gelenlerden oluþan bir yürüyüþ koluna girmiþtim. Onlarý suçlamýyorum. Onlarýn aðzýna herkesten daha fazla sýçýldý. Ve açlýk öfkeyi besler. Genç bir çocuk sokak levhasýna sopayla vurmak üzereydi ki çok eski bir kot pantolon ve tiþört giyen kolunda genç bir kýz tutan 30 yaþlarýnda zayýf bir adam ona bir þeyler söyledi ve kalabalýðý gösterdi: "Bak ne kadar çoðuz" diyordu. Geriye baktým. Baþlangýçta gördüðüm ve hissettiðim þeyleri yine hissettim. Herkes oradaydý. Herkes temsil ediliyordu. Biz çok fazlaydýk. Genç adam sopasýný attý. Plaza de Mayo'ya vardýðýmda orada birkaç bin kiþi vardý. Hâlâ gelmeye devam ediyorlardý. Tuhaftý… Ýnsanlar yürüyüþün yaný sýra arabalarla da gelmeye baþladýlar. Gençler, yaþlýlar, aileler…in sanlar. Meydanýn yarýsý doluydu ve hâlâ kalabalýklar gelmeye devam ediyordu. Etrafta dolandým. Heyecan doluydum. Hâlâ orada olduðumdan dolayý çok þaþkýndým. Orada durmuþ kendi kendime böylesi günlerin pek sýk yaþanmayacaðýný düþünüyordum. Gürültünün nereden geldiðine bakmak için balkona çýkmýþken kendimi Baþkaný devirmeye çalýþan bir ayaklanmanýn içinde buldum. Aniden biri beni arkadan çekti. Dengemi tekrar saðladýðýmda insanlarýn kaçtýðýný gördüm. Yanýmda biri 'orospu çocuklarý" diye baðýrýyordu. Ben de içgüdüsel olarak koþmaya baþladým. Yarým blok koþtum, dönüp baktým. Binlerce insan koþuyordu. Birine neler olduðunu sordum, o kaçtý. Yanýmdan geçen biri polisle ilgili bir þeyler söyledi, pek anlayamadým. Burnum yanmaya baþladý. Geriye baktým… Meydan daki dumaný görebiliyordum. Ýnsanlarýn gözlerine baktým, kýzarmýþtý. Boðazým yanýyordu. Kaçtým. Geriye baktým… san Ýn lar kaçýþýyorlardý. Duman gittikçe yükseldi, tiþörtümü kaldýrdým, burnumu ve aðzýmý kapattým. Gözlerim kýzardý. Miami Florida tiþörtlü bir adam, kesin bir orta sýnýf, þimdi onlarýn nasýl hissettiðini anladýðýný söyledi. Yürümeye devam ettim, evime yöneldim. Birden aðladýðýmý fark ettim. Gazdan mý yoksa öfke ve bir þey yapamamaktan dolayý mý bilmiyordum.
Ç e vi r e n G i ze m A t e þ ö z
niden baþladý. Ýnsanlar öðlene doðru hükümet ve halk arasýnda savaþ alaný haline gelmeye baþlayan meydana gelmeye baþladýlar. Yüksek ve düþük ücretli iþçiler, tiþörtleriyle yüzlerini baðlayan þortlu üniversite öðrencileri, el çantalarýyla yaþlý bayanlar, sokak çocuklarý, gömlekleri ve kravatlarýyla ofis ve banka çalýþanlarý, üniformalarýyla saðlýk çalýþanlarý, çok sayýda yerli insan, çocuklu kadýnlar... Hepsi barikatýn ayný tarafýndaydý. Baský arttý, polis ateþ açtý, çok sayýda insaný öldürdü ve yaraladý. Bu saldýrýya göstericiler, McDonalds'a, bankalara, kapitalizmin ve yoksulluðun diðer sembollerine saldýrarak yanýt verdiler. Bir çok binayý ve aracý ateþe verdiler. Çatýþma tüm þehre yayýldý. Ayný gün öðleden sonra Madres de Plaza de Mayo'nun (kayýp annelerinin örgütlenmesi) çaðýrdýðý düzenli yapýlan gösteri vardý. Bu dü-
zenli gösteri, askeri rejim altýnda kitlesel olarak faili meçhul katliamlarda öldürülen insanlarýn anneleri tarafýndan gerçekleþtiriliyordu. Anneler bir yürüyüþ sonrasý meydanda oturuyorlardý. Polis onlara göz yaþartýcý bomba attý ama anneler ve onlarla birlikte direnen çok sayýda genç atlý polislerin üzerlerinden geçmelerine ve ateþ açmalarýna raðmen direndiler. Akþama doðru baþkan görevinden istifa etti. Hükümet devrildi. Sokaklarda ise çok az þey deðiþti. Çatýþmalar aralýksýz devam ediyordu. Deðiþen tek þey, göstericilerin zafer kazandýklarýný hissetmeye baþlamalarýydý. O gün Neuquen þehrinin tüm hakimleri sýký yönetimin Anayasal olmadýðý kararýný aldýlar. Sokaktaki insanlarýn kazanacaklarý bir dünya vardý. Binlerce insanýn sokaklarda birleþerek, mücadele etmesi ve temsil ettikleri güç kolay kolay hafýzalardan silinmeyecek.
ARJANTÝN YOL GÖSTERÝYOR Sonunda istenen oldu ve Arjantinli iþçilerin genel grevlerle açtýðý yoldan tüm Arjantin ezilenleri yürümeye baþladýlar. Aralýðýn 20'sinde büyük þehirlerde baþlayan toplu yaðmalar, bize Arjantin halkýnýn ne kadar yoksullaþtýrýldýðýný ve buna karþý ne kadar öfkeli olduðunu gösteriyor. Uzun yýllar Dünya Bankasý ve IMF'nin her istediðini yapan iktidarlar yüzünden Arjantinliler sosyal haklarýný önemli oranda kaybetmiþler; yoksulluðun ve iþsizliðin kol gezdiði bir ülkede yaþamak zorunda býrakýlmýþlardý. Yüzde 20'lere varan iþsizlik, sürekli azalan gerçek ücretler, toplanan vergilerin bir avuç sermayedara borç ödemesi adý altýnda 'hortumlanmasý', üstelik özelleþtirmeler dolayýsýyla tüm bu olumsuzluklarýn etkilerinin katmerlenmesi; kýsacasý bize hiç de yabancý gelmeyen bu tablo Arjantinli kardeþlerimizi isyan ettirdi. Türkiye patronlar sýnýfýnýn Arjantin'deki olaylara bakýþý tam bir komedi. Demirel, televizyonlara çýkýp da Türk'lerin yaðma yapmayacak kadar asil bir millet olduðundan bahsettiðinde, hemen Yahya Murat Demireller, Egebank skandallarý, yýllardýr kanýmýzý 'hortumlayan', düþük ücretlerle çalýþtýrýp sömüren asil 'yaðmacýlar' aklýmýza geliyor. Tabii ki egemenler bizden; yani yoksulluk, iþsizlik ve açlýk bataðýnda debelenen toplumun çoðunluðundan ve bu çoðunluðun Arjantinliler gibi harekete geçmesinden ölesiye korktuklarý için bizlere asillik masallarý anlatmaya baþladýlar. Dertleri toplumdaki milliyetçi duygularý gýdýklayýp bizleri uyutmak. Bunu baþarabildikleri oranda kendi iktidarlarýný koruyabiliyorlar. Ancak Türkiye'de acý olan þey, sýnýf mücadelelerini kendi politik çizgilerinde temel almalarý gereken sol partilerin, aydýnlarýn, vs. Arjantin'de yaþanýlanlara karþý tutumlarýdýr. Arjantin'de gözlerimizin önünde bir devrim gerçekleþmiþken, Türkiye'de solcularýn ve demokrasi hayalleri kuranlarýn, egemenlerle ayný söylemler etrafýnda Arjantin'de yaþanýlanlarý kötülemeleri akla hayale sýðmýyor. Egemenlerin, yoksul insanlarýn toplu halde süpermarketleri yaðmalamasýna bakýp 'aman Türkiye'de böyle bir þey olmasýn' demeleri kendi sýnýf çýkarlarýna uygunken, sözde demokratlarýn toplumda suni bir þekilde yaratýlmaya çalýþýlan sosyal patlama fobisine teslim olmalarý, toplumdaki geri fikirlere mahkum olduklarýný ve bu fikirlere karþý mücadele edemediklerini gösteriyor. Her toplumsal yapýnýn kendine uygun kurallarý vardýr. Kâr güdüsünün dürtüklediði, sermaye birikimi arzusundan baþka bir düþünceye sahip olmayan kapitalistlerin toplumunda en temel kural özel mülkiyetin kutsallýðý kuralýdýr. Bu yasayý kapitalistler göz bebekleri gibi korurlar; ona gelecek en ufak bir halele bile tahammül edemezler. Bugün Arjantin'de yaþanan özel mülkiyet kuralýnýn toplu bir þekilde ihlal edilmesinden baþka bir þey deðildir. Ýhtiyaçlarýný 'normal' bir þekilde karþýlayamayan insanlarýn, topluca maðazalarý basmasýndan daha doðal ne olabilir? Ancak kaybedecek bir þeyi olanlar, onlarý kaybetmekten korkar. Bunun dýþýnda üretim (ve tüketim) araçlarýna sahip olmayanlar, verili toplumsal hayatta herhangi bir þeyin üretilip üretilmeyeceðini veya nasýl üretileceðini belirleyemeyenlerin kaybedecek hiçbir þeyleri yoktur. Üstelik bu üretim süreci kendilerinin emekleri sayesinde ayakta kalabiliyorken. Bunun dýþýnda, kendilerini toplumsal hayattan tamamen dýþlanmýþ olarak bulanlar da, verili toplumsal yapýya öfkelenirler. Bunun tek bir anlamý vardýr: isyan. Elbette isyanýn doðal sonucu da 'normal zamanlarda' ulaþamadýklarýný en kestirme yoldan elde etmek için kitlelerin mücadele etmesidir. Bu söylediklerimiz, istisnasýz tüm devrim-
lerde karþýmýza çýkmýþtýr. Avrupa'da ayakta kalabilmiþ en baskýcý monarþik yapýyý deviren ve Rus iþçi sýnýfýnýn neredeyse tüm bireylerini aktifleþtiren 1917 Þubat devriminden tutun da, en son 32 yýllýk diktatörlüðe son veren 98 Endonezya Devrimi'ne kadar. Devrimler, toplumsal yapýnýn altüst olduðu durumlardýr; toplumun ezilen, dýþlanan çoðunluðunun aktifleþtiði, radikalleþtiði, politik hayatta seyirci konumundan, bilfiil tarihi yapanlar halini aldýðý durumlar. Bu nedenledir ki, çalkantýyý beraberinde getirirler. Kitleler, tarihi yaparken önce geçmiþ toplumsal yapýdan, yani onlarý pasifleþtiren, dýþlayan yapýdan öç alarak iþe baþlarlar. Bu öç alma ayný zamanda bir öðrenme sürecidir; köhnemiþ toplumun kurallarýný hiçe saymayý öðrenebilen kitleler, kendi çýkarlarýna uygun bir toplumsal yapý kurabilirler. Baþka bir ifadeyle söylersek, bugün süpermarketin yiyecek reyonuna gitmeyen eller, asla iktidara uzanamaz. Bu açýdan bakýldýðýnda 1917 Temmuz günlerinin beraberinde getirdiði baský günlerinde Lenin'in söylediði þu sözler anlam kazanabilir; Temmuz 1917'de Rus iþçi sýnýfý baþarýsýz bir ayaklanma giriþiminde bulunmuþ, eski toplumun temsilcileri, efendileri de buna karþý, iþçi sýnýfý üzerinde baský kurmaya çalýþmýþtýr: "Temmuz günlerinin ardýndan Kerenski hükümetinin bana gösterdiði büyük merak yüzünden yeraltýna inmek zorunda kalmýþtým... Petrograd'ýn uzak bir iþçi mahallesinde küçük bir iþçi evinde yemek zamanýydý. Evin sahibesi ekmeði masanýn üzerine koyduðunda ev sahibi þöyle dedi: 'Þu güzel ekmeðe bak. Onlar artýk bize kötü ekmek vermeye cesaret edemiyorlar. Biz ise artýk Petrograd'da bir daha iyi ekmek göremeyeceðiz diye korkuyorduk.' Temmuz günlerinin bu sýnýf deðerlendirmesine çok þaþýrdým. Benim kendi düþüncelerim olaylarýn siyasi önemi etrafýnda dolanýyor, olaylarýn genel akýþýnda oynadýðý rolü tartýyor, tarihte bu zikzaða neden olan durumu ve bunun yaratacaðý ortamý ve þimdiki duruma uyabilmek için sloganlarýmýzý ve parti mekanizmamýzý nasýl deðiþtirmemiz gerektiðini deðerlendiriyordu. Ekmeðe gelince, yokluðunu hiç bilmeyen ben, bunu düþünmemiþtim. Bunun sorun olduðu hiç aklýma gelmemiþti... Ancak ezilen sýnýfýn bu ferdi, maaþý iyi ve oldukça zeki iþçilerden biri olmasýna raðmen, þaþýrtýcý bir basitlik ve açýklýk ile, biz aydýnlarýn gökyüzündeki yýldýzlar kadar uzak kaldýðýmýz saðlam bir kararlýlýk ve hayret verici berraklýkta bir ileri görüþ ile konunun can alýcý noktasýna dokunmuþtu. Tüm dünya iki kampa ayrýlmýþtý: Çalýþan halk 'biz' ve sömüren 'onlar'. Temmuz olaylarý hakkýnda herhangi bir piþmanlýðýn izi bile yoktu; bu olaylar emek ve sermaye arasýndaki uzun mücadelenin muharebelerinden sadece birisiydi. Dereye giren paçayý sývar... Devrimin yarattýðý 'olaðanüstü karmaþýk durum ne kötü þey' diye düþünür ve hisseder burjuva aydýn. Ýþçi ise, 'onlarý" biraz sýkýþtýrdýk; onlar artýk bize önceki gibi yüklenmeye cesaret edemiyorlar. Gene sýkýþtýracaðýz - ve kökünden söküp atacaðýz' diye düþünüyor ve hissediyor." (Bolþevikler Devlet Ýktidarýný Elde Tutabilirler mi? Lenin, Works[Eserler] içinde Cilt 26, syf. 120, aktaran Tony Cliff, Lenin 1, syf. 279) Bu anlamýyla bizler, Arjantin'deki devrime bakýp bunu basit bir hýrsýzlýk olayýna indirgeyen orta sýnýf aydýnlarýn (ellerindekileri kaybetmekten korkanlarýn) deðil, bugün maðazalarýn yiyecek reyonlarýndakileri yaðmalayan ve bu süreçte kapitalizme karþý mücadele etmeyi öðrenen iþçi sýnýfýnýn yanýndayýz. Çünkü iþçi sýnýfý, bugün öðrendiklerini yarýn tüm iktidarý ele geçirme zilleri çaldýðýnda kullanacak ve ancak o zaman bizler sýnýfsýz, sömürüsüz, iþsizliðin, açlýðýn olmadýðý bir dünyada yaþabilme þansý yakalayacaðýz.
M e s u t Ç e l e b i o ð lu
sayfa 8
antikapitalist
SALKIM HANIM, MÝLLÝYETÇÝLÝK VE SOL
So n g ü l Ö z d emi r / S ert u ð Çi ç ek
T ar i hi k ont r ol et m ek Ünlü yazar George Orwell, "geçmiþi kontrol eden bugünü de kontrol eder, bugünü kontrol eden de geleceði kontrol eder" der. Bütün ülkelerin egemen sýnýflarý tarihi sistematik olarak yeniden yazarlar. Amaç, kendi düzenlerini en olumlu açýdan göstererek onun amaç ve fikirlerinin geçmiþten bu yana hep bir süreklilik içinde olduðunu kanýtlamaktýr. Türkiye egemen sýnýfý da kendi resmi tarihini yazmýþtýr. Ýþte son haftalarda büyük tartýþma konusu olan Salkým Hanýmýn Taneleri filmi bu resmi tarihe "çomak sokan", resmi tarihin bizden gizlediði tarihe açýlan küçük bir kapý. Film Ýkinci Dünya Savaþý döneminde esas olarak Müslüman olmayan azýnlýðý vuran Varlýk Vergisi'nin bu kesim üzerinde yarattýðý etkileri ele alýyor. Azýnlýklara uygulanan altýndan kalkýlamayacak aðýr vergiler, vergisini ödeyemeyenler için Erzurum Aþkale'de kurulan çalýþma kampý, azýnlýklarýn yaþam hakkýna saldýrýlar… Ýnsanlýk adýna bir utanç tarihinin belgesi bu film. Filmi izleyenler, Türk yönetici sýnýfýnýn "ne mutlu Türküm diyene" söyleminin ne denli ikiyüzlü olduðunu görüyor, bugün üzerinde kýyamet kopartýlan "laik cumhuriyet ilkesi"nin yöneticilerce nasýl ayaklar altýna alýnabildiðini anlayabiliyorlar. Varlýk Vergisi oranýna itiraz eden filmin kahramanlarýndan birisi, "ben Türküm, neden böyle bir vergi çýktý?" diye sorunca vergi memuru þöyle yanýtlýyor: "Siz dönmeymiþsiniz (müslümanlýðý sonradan kabul etmiþ) beyefendi!" Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Atatürk'ün baþlattýðý ve daha sonra devam eden "ulusal devlet ve ulus sermaye yaratma" hedefi ile yürürlüðe sokulan bu vergi gerçekten de mevcut
sermaye birikiminin büyük ölçüde gayrimüslimlerden Türklere (TC vatandaþý olanlara deðil; çünkü gayrimüslimler de TC vatandaþý idiler) ve devlete geçirilmesinde önemli bir rol oynadý. Ekonomik kriz, talan, yokluk ve kýtlýðýn yarattýðý öfkenin günah keçisi ilan edilen bir azýnlýða yönlendirilmesi yönetici sýnýflarýn sýk sýk kullandýðý bir taktiktir. Milliyetçilik kartýný oynayan yöneticiler böylece nüfusun çoðunluðunu (Müslüman Türkleri) ulus temelinde biraraya getirir, daha doðrusu kendi peþlerine takarlar. Bu arada da ýrkçýlýðýn, faþist hareketin önünü açarlar. Türkiye'de faþist hareketin Varlýk Vergisi'nin uygulandýðý yýllarda hýzla büyümesi bu nedenle bir tesadüf deðil, normal bir geliþmeydi. Yönetici sýnýf günümüzde de milliyetçilik kartýný ayný amaçlarla kullanmaya devam etmektedir. Ve her seferinde faþistlerin toplumda meþrulaþmasý ve örgütlenmesi için verimli bir ortam yaratmaktadýrlar. Hal böyle iken Salkým Hanýmýn Taneleri filmi tartýþmasýný yalnýzca MHP ve ANAP'ýn TRT Genel Müdürlüðü üzerinden çekiþmesinden ibaret görmek büyük bir hatadýr. Daha büyük hata ise ezilen bir azýnlýðýn en yürekli sözcülerinden birisi olan Etyen Mahçupyan ve soruna duyarlý yaklaþan Murat Belge gibi entelektüelleri "etnik þovenizm yapmakla" suçlamaktýr. Ne yazýk ki kendisini "solcu", hatta "sosyalist" olarak tanýmlayan bazý kesimler bu tartýþmayý fýrsat bilip MHP'nin ýrkçýlýðýný, devletin ikiyüzlülüðünü, resmi tarihin güvenilmezliðini ortaya serecekleri yerde sýnýf ayrýmý yapmaksýzýn gayrimüslim azýnlýðýn hayatýný felç eden Varlýk Vergisi'ni, azýnlýklara yönelik ýrkçý, etnik saldýrýlarý savunur duruma düþmektedir. Bunun en bariz örneði SÝP'in aymaz milliyetçiliðidir.
S ÝP’ ÝN KÖR M ÝLL ÝYET ÇÝLÝ ÐÝ Sosyalist Ýktidar Partisi'nin yayýný olan Sol dergisinde, Tevfik Çavdar 'haberin doðrusunu okumak' baþlýklý köþesinde, bu tartýþmanýn esas amacýnýn yeni bir servet vergisi uygulamasýna karþý kamuoyu yaratmak olduðunu iddia ediyor. Türkiye'de gayrimüslim azýnlýklara yönelik ayrýmcýlýk konusunu dile getirenlere, aðzýndan salya akýtarak "Türk milletinin sabrýný zorlamayýn" diyen faþistleri, devletin ayrýmcýlýðýný görmeyen ya da görmek istemeyen Çavdar, filmin senaristi Etyen Mahçupyan'ý "etnik þovenizm yapmakla" suçluyor. Sermayeyi vergilendirirken elde edilen gelirin emperyalist savaþ, yönetici sýnýfýn sefasý ve öncelikleri için kullanýldýðýný görmeyen Çavdar Varlýk Vergisi'nin "haksýz kazançlara, savaþ soyguncularýna, kara para içinde yüzenlere yönelik bir servet vergisi" olduðunu iddia edecek kadar kör. Çavdar özetle þöyle demek istiyor yazýsýnda: Savaþ koþullarý vardý. Azýnlýklar çok zengindi. Vergi kaçýrýyordu. Zaten Türk zengin yoktu. Karaborsa azýnlýklarýn elindeydi. Varlýk Vergisi bu sömürü düzenine son vermiþti. Yani aslýnda vergi iyi ki çýkarýlmýþtý. Türkiye yönetici sýnýfý piyasadan gayrimüslimleri temizlemiþti. Gayrimüslimler de sermayedar olduðuna göre devlet sermayeye karþýydý ve Varlýk Vergisi ile iyi bir iþ yapmýþtý. Ýnsanlarýn toplama kamplarýna gönderilmesi ise önemsiz bir ayrýntýydý. Ezilenler gözüyle dünyaya bakamayan "sol" bu tartýþmada milliyetçi-ýrkçý ve hatta faþist söylemin kuyruðunda asýlý kaldý. Çünkü Varlýk Vergisi 'soyguncu karaborsacý zengin gayrimüslimlere' uygulanmýþtý!
SO SYA LÝS T T UT UM Varlýk Vergisi'ne karþý tutum alýrken 'Bu gayrimüslimler zengin ve karaborsacýydý' yaklaþýmý, gayrimüslimlere saldýrýyý onaylar. Oysa gayrimüslimlerin tamamý sermayedar deðildir. Üstelik Cumhuriyetin ilk yýllarýnda Türkiye'deki iþçi sýnýfý aðýrlýklý olarak gayrimüslimlerden oluþmaktadýr. Egemen sýnýfýn dilini tekrarlayan bu söylem iþçi sýnýfýný parçalayýp kendi dininden olan sermayedarýn kuyruðuna takýlmasýna hizmet eder. Sosyalistler dünyaya sýnýflarýn çýkarlarý açýsýndan bakarlar. Etnik, mezhepsel, ýrksal, cinsel ayrýmlar sýnýfsal deðildir. Bu tür ayrýmlara karþý biz iþçi sýnýfýnýn birliði için mücadele ederiz. Toplumun ezilen kesimlerinin güvenini kazanmayan bir iþçi sýnýfý birlikte hareket edemez. Birlikte hareket etmek ise iþçi sýnýfýnýn en büyük silahýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn sermayeye karþý birliði için mücadele eden sosyalistler kapitalist sistem tarafýndan ezilen kesimlerin (kadýnlar, dinsel, ýrksal, mezhepsel azýnlýklar, eþcinseller, vb) kürsüsü olmalýdýr. Ezilenleri birleþtirmeyen bir iþçi hareketi baþarýya ulaþamaz.
“NE MUTLU TÜ RKÜM D ÝY ENE !”
Milliyet Gazetesi'nde 25 Þubat 1979’da yaz- 15 bin 847 lira 98 kuruþ. dýðý bir yazýda gazeteci Hasan Pulur Varlýk Vergi- Ýyi paradýr, iyi paradýr. si dönemine iliþkin aktardýðý bir fýkrada þöyle diDönmüþ Agap'a: yor: - Agop sen ne verdin? "Varlýk Vergisi zamanýnda Salamon kahveye - 21 bin 342 lira 15 kuruþ girmiþ. Ortadan sormaya baþlamýþ: - Ýyi paradýr, iyi paradýr. - Miþon, sen ne verdin? (bir liranýn bir dolar Sonra dönmüþ bakkal Mehmet'e: olduðu devir.) - Mehmet Efendi sen ne verdin? - 9 bin 575 lira 67 kuruþ. - 2 lira 18 kuruþ. - Ýyi paradýr, iyi paradýr. Salomon, ellerini havaya kaldýrmýþ: Dönmüþ Yorgo'ya: - Ey Atatürk, sen ne güzel söylemiþsin, 'ne - Yorgo sen ne verdin? mutlu Türküm diyene' diye."
Naziler de iþsizlik ve yoksulluðun nedeni olarak Yahudi zenginleri göstermiþlerdi. Nazi toplama kamplarýnda 6 milyon Yahudi öldürüldü.
VARLIK VERGÝSÝ
11 Kasým 1942'de tek parti döneminde çýkarýlan Varlýk Vergisi, azýnlýk düþmaný politikalarýn ve ticareti azýnlýklarýn elinden alýp Türk Müslümanlara vermenin bir aracýydý. 1942 yaz ayý boyunca gazetelerde gayrimüslimleri hýrsýz, karaborsacý, soyguncu, vurguncu, en kötü þeyleri yapanlar olarak gösteren haberler öne çýkartýldý. Azýnlýk karþýtý karikatürlere aðýrlýk verildi. Dönemin Baþbakaný Saraçoðlu'nun sözleri amaçlananý açýkça gözler önüne seriyor: "Piyasaya hakim olan yabancýlar ortadan kaldýrýlarak, Türk piyasasý Türklere býrakýlacaktýr." Varlýk Vergisi, bu ýrkçý anlayýþla hayata geçirildi. Gayrimüslimler, Türk Müslüman iþadamlarýndan ve bürokratlarýndan oluþturulan komisyonun belirlediði vergiyi itiraz etme haklarý dahi olmaksýzýn 15 gün içerisinde nakit olarak ödemek zorundaydýlar. Çýkarýlan vergiler gayrimüslimlerin mal varlýklarýnýn üç-dört misli üstündeydi. Ödemeyen ya da ödeyemeyenlerin tüm malvarlýklarýna el konuldu, Aþkale ve Sivrihisar'a sürgüne gönderildi. Vergi sadece yýllardýr Anadolu'da yaþayan gayrimüslimleri de kapsamýyordu. Nazi Almanya'sý ve yandaþý devletlerden kaçýp Türkiye'ye sýðýnanlar da Varlýk Vergisi ödemek zorundaydý. Müslümanlýðý sonradan kabul edenler bile Müslümanlarýn iki misli vergi ödemek zorundaydý. 6 bin kiþiye yakýn gayrimüslim sürgüne gönderildi, bunlardan 21'i çalýþma kamplarýnda hayatýný kaybetti. Vergisini ödeyemeyenlerin ev ve eþyalarý haraç mezat satýldý. Varlýk vergisi sadece zengin gayrimüslimlere uygulanmadý; amele, hizmetçi, kapýcý, seyyar satýcý olan 26 bin gayrimüslim de bu vergiye tabiiydi.
VARLIK VERGÝSÝ NE ÝLKTÝ NE DE SON
Varlýk Vergisi Türkiye'deki azýnlýk düþmaný politikalarýn ilki deðildi. 1932'de çýkarýlan bir kanunla emek yoðun bazý iþlerde sadece Türklerin çalýþmasý kararý alýndý. Kentlere göçü hýzlandýracak ve ulusal burjuvaziye ucuz iþ gücü yaratacak bu karar sonucunda iþsiz kalan 35 bin Rum Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldý. 1934'de Trakya'da Turancýlarýn kýþkýrtmasýyla gerçekleþen saldýrýlarda 15 bin Yahudi'nin evi, iþyeri yakýlýp yaðmalandý. 1932-1940 yýllarý arasýnda 'Vatandaþ, Türkçe Konuþ' kampanyalarý azýnlýklara karþý saldýrý kampanyasýna dönüþtü. 1941'de, 25-45 yaþ arasý bütün gayrimüslim erkekler ayný anda askere alýndý ve en kötü koþullarda çalýþtýrýldýlar. Ankara'daki Gençlik Parký gayrimüslim askerlere yaptýrýldý. Sýk sýk çukur kazdýrýlan gayrimüslim askerlere baþlarýndaki Müslüman çavuþlarý "kendi mezarýnýzý kazýyorsunuz" diyerek tehditlerde bulundular. Nazi Almanya'sýndan kaçýp Türkiye'ye sýðýnmak isteyen Yahudilerin çoðuna -sonlarýnýn gaz odalarý olduðu bilinmesine karþýn- Türkiye'ye giriþ izni verilmedi. 6-7 Eylül 1955 olaylarýnda azýnlýklara ait 4.348 iþyeri, 2.000 ev, 73 kilise, 110 restoran, 26 okul, 5 spor kulübü tahrip edildi, üç kiþi öldü, yüzlerce insan yaralandý. Emekli bir general daha sonra bu olaylarýn Özel Harp Dairesi'nin ilk icraatlarýndan olduðunu itiraf etti. 1964'de 12 bin Rum sýnýr dýþý edildi. Bu insanlarýn bütün mal varlýklarýna ve paralarýna el konuldu.
antikapitalist
SAVAÞLAR, ÝSYANLAR, DEVRÝMLERDE FÝKÝRLERÝN VAZGEÇÝLMEZ ÖNEMÝ Arjantin'li iþçiler isyan etti ve netliði gerektiriyordu. bir hafta içinde iki hükümet deAlmanya Mart 1920 virdiler. Arjantin'de yaþananla1920'de Almanya'ya baktýðýrýn ardýndan "neden Türkiye mýz da Ekim 1917 için alternatif patlamýyor?" sorusu çok sorulbir senaryo görebiliyoruz. Aldu. manya savaþta yenildi. Ýþçiler Ýsyan mý Devrim mi? ayaklandý ve monarþiyi devirdi Diðer ülkelerdeki devrimlere ancak onun yerine Sosyal Debaktýðýmýzda isyanlarýn genel- mokratlarý da içeren Noske ve likle uzun dönemli bir yenilgi Ebert liderliðinde sað kanat bir sonrasý gerçekleþtiðini görürüz. koalisyon hükümetini iktidara Arjantin hükümetlerinin neo-li- getirdi. 13 Mart 1920'de Kapp beral politikalarý Arjantin iþçi sý- liderliðinde hükümete karþý asnýfý açýsýndan uzun dönemli bir keri bir darbe baþlatýldýðýnda yenilgi anlamýna geliyor. ordunun yarýsý darbeyi aktif bir Ýsyanlar gerçekleþtiðinde bun- þekilde desteklerken; diðer yalarýn hangi yöne gidecekleri as- rýsý kimin kazanacaðýný görmeyi la kesin deðildir. Son yýllarda bekledi. Darbe Almanya'nýn her Sýrbistan ve Endonezya'da ger- tarafýnda genel grev ve çoðunçekleþen isyanlarla baskýcý hü- luðu sosyal demokrat olan iþçikümetler devrildi. Bu isyanlar lerin silahlý direniþiyle karþýlandý. radikal olarak yeni rejimler ge- Darbe dört gün içinde çözüldü. tirmedi. Eski yönetimler gitti, Genç Komünist Partisi, greve yeni istikrarsýz yönetimler geldi verilecek olan destek ve yeni ve uzun dönemde kimin kaza- bir hükümetin kuruluþu hakkýnda ne tutum alacaðý üzerine kanacaðý da net deðil. rarsýzlýk içindeydi. Komünist Rusya dersleri Partisinin ilk kararý sað sosyal Ancak devrimlerin gerçekliði demokrat hükümetle darbeciler bu. Rus Devrimine bakalým, as- arasýnda fark olmadýðýný iddia lýnda üç devrim yaþandý. 1905 ederek, genel grevin reddedilBüyük Provasý. Rus hükümeti o mesiydi. Bu pozisyon, iþçilerin zamanýn baþbakaný Pnehve'nin isyaný büyüdükçe deðiþti. Ne de ifade ettiði gibi Japonya'ya yazýk ki Komünist Partisi etkisini karþý 'hýzla kazanýlacak bir za- kaybetmiþti. Kapp darbesinin fer"in yükselen sosyal rahatsýz- yýkýlýþýndan sonra da grev delýklarýn kafasýný uçuracaðýný dü- vam ediyordu. Almanya'nýn büþünüyordu. Ancak evdeki he- yük çoðunluðu silahlý iþçilerin sap çarþýya uymadý. Rusya sava- kontrolü altýndaydý ancak Koþý kaybetti, savaþýn getirdiði münist Partisinin kararsýzlýðý, yoksulluk isyana yol açtý. Lenin, sað kanadýn ve sosyal demokkazanýyorken savaþý destekle- ratlarýn yeniden gruplaþmasýna yen, yenildikten sonra muhale- ve güçlerini yeniden toplamasýfet eden liberalleri (Kadet Parti- na olanak saðladý. si) acýmasýzca eleþtirdi. Devrim Rusya Eylül 1917 yenildi. Koþullar henüz olgunlaþmamýþtý, köylüler harekete Rusya'da, Eylül 1917'de Bolgeçmedi. 1905 Devrimini acý þevikler ayný oranda saðcý Kebir baský dönemi izledi. Sol ezil- rensky hükümetini General Kordi. Ekonominin canlanmasý nilov darbesine karþý savunma 1912-1914 arasýnda iþçi sýnýfý fýrsatýný deðerlendirdiler. Bu mücadelesinin yeniden büyü- darbe giriþimi iþçilerin direniþi mesine neden oldu. 1914'de ve bir genel grevle bir kaç gün baþka bir savaþ, baþka bir yýkým içinde yenilgiye uðratýldý. Politik daha yaþandý. Bu kez genel liderlik ve örgütlenmedeki teolarak sol, hatta marksist solun mel fark, bu çatýþmanýn politik çoðu ve Bolþevik Partisi'nin bir sonucunu belirledi. Demokrasikýsmý bile savaþý destekledi ve- yi gerçekten kimin savunmaya ya tarafsýz kaldý. Bu durum, sol- hazýr olduðunu gören, eski rejimin partilerini destekleyen yüzda tam bir yýkýma yol açtý. binlerce insan devrimci kampa Milliyetçilik doðru yöneldi. 1917'ye gelindiðinde Rusya savaþý kaybediyordu. Ýþçiler Reformizm ve Milliyetçilik ayaklandý, yüzlerce yýllýk Çarlýk Fikirler iki cephede çok önemiktidarýný indirdiler. Ancak Çarýn liydi. Savaþ ve milliyetçilik, Alyerine getirdikleri yönetim eski man ve Rus Komünist Partileridüzenden tam bir kopuþu içer- ni, Menþevik ve Sosyal Demokmiyordu.Yeni hükümetin ilk ratlardan ayýran iki temel kobaþbakaný Prens Lvov'du. Ýsyaný nuydu. Diðer bir önemli fark da kývýlcýmlayan þey savaþýn durdu- saða karþý sosyal demokratlarýn rulmasý isteðiydi. Ancak, yeni fikirlerinin etkisi altýnda olan kithükümet savaþý sonlandýrmadý. lelerle nasýl çalýþacaðýný bilen Hatta Menþeviklerin ve Sosyal birleþik cephe taktiðiydi. Devrimcilerin içinde olduðu ye- Þubat 1917 ayaklanmasýný veni hükümet savaþý devam ettir- ya Kapp darbesine karþý direnidi. Ekim Devriminde iþçiler ikti- þi hiçbir parti belirlemedi. Andarý almadan önce yedi ay sü- cak savaþ ve milliyetçilik konularen, alçalan ve yükselen bir mü- rýnda net ve reformistlerle nasýl cadele yaþandý ve istikrarlý, ger- çalýþacaðýný bilen bir partinin çekten savaþ karþýtý olan Bolþe- varlýðý, ayaklanmanýn zaferi için viklerin Partisi büyüdü. bir zorunluluktu. Ekim kaçýnýlmaz mýydý? Hayýr Buradan çýkarýlacak dersler; deðildi. Bolþevik Partisinin varlý- Savaþlar ve devrimler -en azýnðý, devrim için zorunluluktu. Þu- dan isyanlar- birlikte yaþanýr, bat devrimi kendiliðinden yükselerek Çarlýðý devirebildi; an- Ýsyanlar olur, cak bir alternatif koyamadý. Ýsyanlarýn baþarýsý veya yenilEkim Devrimi Bolþevik Partisi gisi yalnýzca nesnel koþullara tarafýndan yedi ay boyunca sü- baðlý deðildir; fikirler merkezi ren politik tartýþmalarý ve politik bir rol oynar.
Arjantin Mart 1976'da iktidara gelen askeri diktatörlük 1982'de yükselen bir iþçi sýnýfý muhalefetiyle karþýlaþtýðýnda, General Galtieri, 'küçük bir savaþ zaferi'nin büyüyen sýnýf mücadelesinin dikkatini baþka yöne çevireceðine karar verdi. 30 Mart 1982'de Buenos Aires'in merkezinde kitlesel bir iþçi yürüyüþü polisle çatýþtý. Bu olaydan iki gün sonra Galtieri, Falkland-Malvinas adalarýnda askeri macerasýný baþlattý. Bütün sol muhalif gruplar silahlý gerilla gruplarý da dahil olmak üzere, emperyalizme karþý 'ulusal' mücadeleyi desteklediler. Bir süre için iþçi hareketi ortadan kalktý. Ancak Galtieri Ýngiltere karþýsýnda savaþý kaybetti. Sonrasýnda askeri diktatörlük düþtü. Yönetici sýnýflar savaþlarý kaybettiðinde iþçi sýnýfý kazanýr. Ancak savaþý destekleyen sol, savaþ sonrasý bile Galtieri'yi savaþý sürdürdüðü için deðil, kaybettiði için eleþtiriyordu. Böylece etkili bir direniþ örgütlenmesi mümkün olmadý. Önemli bir an kaybedilmiþti ve Arjantin iþçi sýnýfý bazen direnerek, bazen teslim olarak insafsýz bir þekilde IMF tarafýndan önerilen yoksulluk kampanyasýyla karþý karþýya kaldý. 2000'lere gelindiðinde Dünya Bankasý bile, Arjantin raporuna 'zengin bir ülkenin yoksul insanlarý' baþlýðýný atýyordu. Þimdi iþçiler yeniden sokaklarda ve bir sað kanat hükümeti yendikten sonra, Peronist hükümeti de devirdiler. Ancak bu hareketin politik geleceði devrimci politikalarýn büyümesine ve geliþmesine Peronist, milliyetçi geçmiþle baðlarýný koparmasýna baðlý. Yunanistan 1967-74 yýllarý arasýnda Yunanistan'da zalim ve baskýcý bir askeri diktatörlük dönemi yaþandý. 1973 Kasýmýnda Politeknik Ayaklanmasý (yüzbinlerce iþçi de bu ayaklanmaya destek verdi) generalleri ciddi bir þekilde zayýflattý. Yerlerine geçen albaylar Kýbrýs'ta seçimle gelen Makaryos hükümetine karþý bir darbe örgütleyerek, katliam (çoðunluðu Kýbrýs'lý Rum solcular) baþlattýlar. Yunanistan, sonrasýnda Türkiye ile girdiði savaþý kaybetti. Arjantin'de olduðu gibi bunun en hýzlý sonucu askeri rejimin yýkýlmasý oldu. Savaþlarýn kaybedilmesi demokrasi için iyidir. Papdopolous ve Yunan ordusunun üst düzey yöneticileri hapishanede öldüler ama 12 Eylül generali Kenan Evren villalarda yaþayýp resim yapýyor. Ancak Yunanistan solu da milliyetçilikten etkilenmiþti. Sol, hükümete Kýbrýs'ý 'kaybettiði' için saldýrýyordu. Bu durum muhalefetin etkisini azalttý. Sol milliyetçilik ortalama Yunanlýlarýn hislerini yansýtmýyordu. 74 krizi sýrasýnda orduya çaðýrýlan iþçilere, onlara ihtiyaç olmadýðý söylendiðinde açýkça kutlamalar yapýlmýþtý. 1981'de sosyal demokrat bir hükümet ulusal bir programla iktidara geldi ve sol daðýldý. Ancak gerçek bir enternasyonalist solun inþasýyla hareket yeniden canlanmaya baþla-
sayfa 9
Baþkanlýk Sarayý’ný basýp saatlerce polisle çatýþan, arka arkaya hükümetleri deviren Arjantin halký için fikirlerin önemi arttý. dý. 1987'de Türkiye ile krizi pro- bize yapýlan saldýrýlara karþý isvoke edip milliyetçilik kartýný yanýn zamanýný belirleyemeyeoynayan PASOK, iþçilerin yük- bilir. Ancak uzun dönemde o isselen mücadele dalgasýný geri- yanýn baþarýlý olup olmayacaðýye itmekte baþarýsýz oldu. ný belirler. 1992'de YunanisCem Uz u n tan Sosyalist Ýþçi Partisi (SEK) üyeleENDONEZYA’DAN ri, Yunanistan'daki ARJANTÝN’E etnik azýnlýklarýn haklarýný savunan Endonezya'da 1997 yýlýnda IMF'nin önerisi ile bir broþür yayýnla- temel gýda maddelerindeki desteðin kaldýrýldýklarý için 'bölücü- masý ülkeyi onlarca yýldýr askeri diktatörlükle lükten' mahkeme- yöneten Devlet Baþkaný Suharto'nun sonunu ye çýkarýldýlar. hazýrlayan süreci baþlatmýþtý. O ana kadar asMahkeme binasý- keri diktatörlükle yönetilen, örgütlenme ve nýn önünde grevde demokratik haklarý olmayan Endonezya halký olan 5 bin otobüs büyük bir atýlýmla Suharto diktatörlüðünü deiþçisi vardý ve ha- virdi. Hareket bununla da kalmadý ve seçimlekimler onlarý ser- re gidildi, ordunun etkisi azaltýldý ve hatta Dobest býrakmak zo- ðu Timor'un baðýmsýzlýðý için baþkent Jakarta'da eylemler yapýldý. 2000 yazýnda halkýn ezirunda kaldýlar. Türkiye Türkiye'nin Arjantin'le çok ortak noktasý var: Siyaseti askeri müdahaleler ile dolu bir tarih, zengin ile yoksul arasýndaki derin uçurum, yolsuzluk, IMF müdahaleleri, sýnýf mücadeleleri. Bizim 'Cumartesi Annelerimiz' bile Buenos Aires'teki 'Playa del Mayo' annelerinden ilham aldýlar. Türk solunun da, Arjantin soluyla ortak bir noktasý var: Milliyetçilik laneti. Milliyetçilik patronlarý ve iþçileri birbirine baðlar ve iþçi sýnýfý mücadelesinin krize vereceði yanýtýn önünde engeldir. Bunun diðer bir versiyonu laik cepheciliktir. Laik Cephe, hayali bir düþmana karþý iþçileri, patronlarý ve generalleri birleþtirme çabasýdýr. Türk solu, IMF ve Türk patronlarýna karþý baþarýlý bir direniþ ör güt le ye bil me k için kendisini milliyetçilik ve laik cephecilikten kurtarmak ve sonra ayný mücadeleyi iþçi sýnýfýnýn içinde vermek zorunda. Fikirler için mücadele,
ci bir çoðunluðunun kabulüyle Doðu Timor baðýmsýzlýðýný elde etti. Yöneticiler hareketi bölmek için etnik ve dinsel farklýlýklarý körüklediler. Çinli azýnlýða saldýran milliyetçi bir dalga yaratmaya çalýþtýlar. Ardýndan dinsel çarpýþmalarý iten yöneticiler Müslüman çoðunluk ile Hýristiyan azýnlýklar arasýndaki çatýþmalarý körükledi, katliamlara çanak tuttu. Bu çabalar ne Suharto'nun, ne de yerine gelen Habibi'nin yýkýlmasýný engelleyemedi. Ne var ki Endonezya'daki sistem de köklü bir biçimde deðiþmedi. Bugün Arjantin'deki durum Endonezya'da 1997 sonrasýnda yaþananlardan daha avantajlý. Sendikalaþma oranýnýn %99 olduðu Arjantin'de 3 yýldýr yükselen bir mücadele dalgasý var. Mayýs 2000'de iþsizlerin mücadelesi ile 200 milyon dolarlýk istihdam paketi ile IMF bütçesi delindi. Son 18 ayda 6 genel grev oldu. Futbolcular bile bu sezon 2 defa greve çýktýlar. Mart 2001'de gelen ekonomi bakaný Lopez ve 2 milyar dolarlýk eðitim ve saðlýk kesintisi içeren istikrar paketi eðitim ve saðlýk çalýþanlarýnýn iþgal eylemleri ile çöpe atýldý. Öyle yaygýnlaþan bir direniþ vardý ki 22 eyalet valisi hükümetin kesinti önerilerini kabul edemeyeceklerini söylediler. Lopez bakanlýðý 19 gün sonra býrakmak zorunda kaldý. Bu mücadele dalgasý paketleri, bakanlarý ve en sonunda da hükümetleri yýktý, isyana dönüþtü. Bugün Türkiye'de ne 1997 Endonezya'sýndaki gibi askeri bir diktatörlük var ne de 2001 Arjantin'indeki gibi yükselen bir hareket yaþanýyor. Ancak Türkiye iþçi sýnýfýnýn küçümsenemeyecek bir mücadele geleneði ve örgütlülüðü var. 1989 bahar eylemleri, 1990'larda KESK'i yaratan mücadele gibi azýmsanamayacak bir mücadele geçmiþi, daha da ötesi öðrenebileceðimiz bir Arjantin, küresel direniþ ve savaþ karþýtý bir hareket var. Ancak bu gücü kullanabilecek bizler için önemli tek bir engel var. Nisan 2000'de onbinlerce KESK'linin Meclis'e yürümesini engelleyen barikat fiziki deðil fikirseldi. Bu da Arjantin'den öðrenmek zorunda olduðumuz gerçeðe itiyor bizi. Birleþirsek kazanabiliriz ve bu birleþme yöneticilerin milliyetçi, ulusalcý ve laik cepheci saldýrýlarýna karþý ortak mücadeleden geçiyor.
Ö n d e r Al ç i ç ek
SAVAÞLAR, İSTİKRARSIZLIK VE OLASILIKLAR
sayfa 10
antikapitalist
Her toplum, çoðu zaman günden güne çok az farklýlýk gösteren rutinler üzerinden yürür. Ýnsanlar çalýþmak için yemek yer, dinlenir, uyur ve yemek yemek, dinlenmek, uyumak için tekrar iþe giderler. Genellikle neyin mümkün olduðuna dair fikirlerini bu rutin içinde oluþtururlar. Sistemi kökünden deðiþtirmek isteyenler bile bu durumun deðiþmeyeceðini yarým kabul eder hale gelebilirler. Yarattýðý acý, Afganistan'da olduðu gibi binlerce kilometre ötede olsa bile savaþ bu rutini bozar. Sosyal ve politik geliþmeler inanýlmaz bir þekilde hýzlanýr. Birkaç gün önce akla bile gelmeyen þeyler düþünülmeye, planlanmaya baþlanýr. Sýnýflý toplumlarda özellikle de kapitalist toplumlarda savaþlar korkutucu bir düzenlilikle ortaya çýkarlar. Kuzey Ýrlanda'yla uzunca zamandýr süren savaþa yakýn çatýþmalarý dýþýnda tutarsak, sadece geçen 19 yýl içinde Ýngiltere'nin parçasý olduðu dört savaþ yaþandý. Savaþýn garip mantýðý, kapitalizmin genel mantýðýnýn bir parçasý. 19 yy. Alman askeri teorisyenlerinden Von Clausewits'in de ifade ettiði gibi, savaþ, politikanýn diðer araçlarla devamýdýr. Öncesinde fiyat kýrma, teknik geliþmiþlik, reklamlar, açýkça ayak oyunlarý metotlarý kullanarak egemenlik mücadelesi veren ayný yönetici gruplar þimdi ulusal onur ve insan haklarý gibi laflar kullanarak kaba güç kullanýrlar. Araba modellerini veya ürettikleri mallarý göndermek yerine tanklarýný ve bombalarýný yollarlar. Ayný amaçlarý, farklý yöntemlerle hayata geçirirler. Ancak savaþ yöntemi her þeyin çok daha hýzlanmasýna yol açar ve bu süreç büyük bir belirsizlik yaratýr. Birbirleriyle ekonomik rekabet içindeyken kapitalist gruplar genellikle pazarý dikkatli bir þekilde test ederek kendi satýþ alanlarýný hazýrlayarak yeni ürünleri piyasaya sürerler. Bazen korkunç yanlýþ hesaplar yaparlar. Son dönemde Marconi'nin tam piyasa doygunluða ulaþýrken yüz milyonlarca dolarý telekom ve ileri teknoloji yatýrýmlarýna akýtmasýnda olduðu gibi. Ancak süreç çark etmeye ve bütçelerini yeniden toparlamaya yetecek kadar yavaþ ilerler. Buna karþýn kapitalist
devletler silahlý bir çatýþmaya girmeksizin silahlarýnýn etkinliðini ve ordularýnýn manevra yeteneðini gerçekten test edemezler. Yalnýzca gerçek bir savaþ durumunda kendi güçlerini rakipleriyle karþýlaþtýrma durumuna sahiptirler. Bir keresinde Napolyon'un da ifade ettiði gibi, "Düþmanla ilk karþýlaþmadan sonra ayakta kalan hiçbir savaþ planý yoktur." Bunun anlamý büyük yanlýþ hesaplarýn kaçýnýlmaz olduðudur ve bu yanlýþ hesaplarýn bedeli mutlak bir yenilgi olabilir. Bir hükümet tarafýndan gücünü arttýrmak üzere önceden hesaplanmýþ bir giriþim olarak baþlayan durum, sahip olduðu gücü ciddi bir þekilde tehdit eder hale gelebilir. Bu nedenle bir kez savaþ baþladýðýnda orijinal savaþ hedefleri neredeyse unutulabilir. Askeri eylemin hýzýný sürdürebilmek kendi baþýna bir amaç halini alýr. Bu hýzý sürdürmenin yollarýndan birisi ulusal ekonomi üzerinde çok ciddi bir basýnç oluþtursa da savaþa aktarýlan kaynaklarýn çok yoðun bir þekilde arttýrýlmasýdýr. ABD'nin Vietnam'a karþý savaþý sýrasýnda bu süreç 'hedef sapmasý' olarak adlandýrýlmaya baþlandý. Önce birkaç yüz askeri 'danýþmanýn' gönderilmesiyle baþladý ve 500 bin kiþilik bir iþgal ordusu ve askeri bütçede korkunç bir artýþla sonuçlandý. Diðer yol ise savaþý gerçekleþtirmek için eski düþmanlar da dahil olmak üzere bir ittifaklar koalisyonu oluþturmak. Ancak ittifaklar politikasý arttýkça, savaþýn yürütülmesi konusundaki günlük kararlar üzerindeki kontrol azalýr. Çünkü, ne zaman ilerleneceði veya geriye çekileceði ya da çatýþmaya girilip girilmeyeceði gibi konularda bu ittifak güçleri kendi baðýmsýz kararlarýný alabilirler. Dahasý, koalisyona katýlmak için talep ettikleri, savaþtan nihai olarak elde edilen kazanýmdan daha büyük olabilir. Savaþlar genellikle freni çalýþmayan bir arabanýn daðdan aþaðý inmesine benzer. Direksiyondakiler korkunç bir kazadan kaçmak için amansýz bir çaba sarf ederken, asýl amaçlarýnýn ne olduðunu unuturlar. Olaylar çok hýzlý geliþir, beklenmedik dönüþler ve engellerle karþýlaþýlýr, bunlar da riskleri artýrýr. Geçen aylarda bunlarýn çoðunu gördük. ABD em-
peryalizmi 11 Eylül sonrasý savaþa karar verdi. Çünkü biliyordu ki küresel prestijine büyük bir saldýrý olarak gördüðü bu duruma karþý verilecek baþka tepki yoktu. Dünyadaki herkese ve heryere kendisine karþý çýkanlarýn korkunç bir þekilde cezalandýrýlacaðýný göstermek zorundaydý. Son 15 yýl boyunca Grenada, Nikaragua, Panama, Irak ve Sýrbistan'a yaptýðý saldýrýlarda olduðu gibi küresel hegemonya iddiasýný yeniden kabul ettirmek üzere bir adým daha attý. Ancak çok sayýda çeliþkiyle karþý karþýya kaldý. Diðer güçlerin yardýmý olmaksýzýn Afganistan'da hýzlý bir baþarýyý bile garantileyemedi. Taliban'a kuzeyden saldýrabilmek için Rusya'yý ayný tarafa kazanmak zorunda kaldý. Böylece Orta Asya'nýn tümü üzerinde Putin'le stratejik bir anlaþma yapmaya çalýþarak bazý çýkarlarýndan olasý bir þekilde vazgeçti. Keþmir üzerindeki çýkar çatýþmalarýna ve birbirlerine nükleer silahlarý çevirmiþ olmalarýna raðmen bir þekilde Hindistan ve Pakistan'ýn desteðini kazandý. Ýsraillileri de üzmeden Arap devletlerini yanýna çekmek için Filistinlilere destek verecek gibi davrandý. Ve nihayet Kabil'de Taliban'ý bitirmek için Afganistan'da istikrarsýzlýðýn yeniden yaratýlmasý korkusuna raðmen aðýrlýðýný Kuzey Ýttifaký'ndan yana koydu. Böylece Taliban'ý Kabil'den çýkarmak için yapýlanlar baþka yerlerde çok sayýda komplikasyonlar yarattý. Atlantik'ten Bengal'e kadar bütün bölgeler öncesinden daha istikrarsýz. Ancak ABD, New York ve Washington'a karþý intihar saldýrýlarýna yol açan öfkenin büyüdüðü topraklarýn Afganistan deðil; dünya petrol rezervlerinin yüzde 25'inin üzerinde oturan bir kaç yüz kilometre uzaktaki Suudi Arabistan olduðu gerçeðinden kaçamaz. Bu arka plan dahilinde Washington'daki önemli sesler ABD'nin gücünü gerçekten gösterebilmesinin yolunun, savaþý Somali veya Irak'a doðru geniþletmesi olduðunu söylüyor. Hedef sapmasýnýn mega ölçekteki bir versiyonu, istikrarsýzlýðýn çok daha fazla artmasýna neden olacaktýr. Yaþadýklarýmýz kapitalist savaþýn tuhaf ve yýkýcý mantýðýnýn son örneði olmayacak gibi görünüyor.
Ch r i s Har man
Kendi evinde tutsak bir halk F FÝ ÝL LÝ ÝS ST TÝ ÝN N
Ýsrail Baþbakaný Ariel Sharon, Filistin lideri Yaser Arafat'ý kendi evinde esir almýþ durumda. ABD, Ýsrail'i sonuna dek destekliyor. Sharon, 'teröre karþý savaþ' derken, ABD'nin diliyle konuþarak Ýsrail'in Filistinliler ve Filistin otoritesi üzerinde artan saldýrýlarýný haklý göstermeye çalýþýyor. Bush, "þimdi Arafat'ýn harekete geçme zamaný" derken, Arafat'ý radikal Filistin gruplarýna saldýrmaya çaðýrýyor. Sharon'un hükümeti her türlü barýþ umudunu yok etmek isteyen insanlardan oluþuyor. Geçen yýl boyunca Ýsrail liderleri 50 kadar Filistin liderine suikast düzenleyerek öldürdü, binlerce militanýný hapse attý. Ancak her ölen veya hapse atýlan kiþinin yerini yenileri alýyor. Bu insanlar mücadelede daha ileri gitmek istiyorlar. Ýntifada, barýþ sürecine ihanet edilmesine ve ortalama bir Filistinli için hiçbir þey sunulmamasýna karþý bir isyandýr. Arafat ise HAMAS, Ýslami Cihad ve Filistin'in Kurtuluþu Ýçin Laik Halk Cephesi gibi radikal Filistin gruplarýnýn üzerine gideceði sözünü verdi. 'Barýþ süreci' Filistinlilere asla gerçek bir özgürlük ve kurtuluþ sunmadý. Filistinliler, Ýsrail askerleri tarafýndan ablukaya alýnmýþ küçük bir kara parçasýnda yoksulluk içinde yaþamaya devam edecekler. Yeni Filistin devleti, çok küçük bir güce sahip olacak. Filistinlilerin basýncý nedeniyle Arafat, ABD-Ýsrail anlaþmasýný reddetmek zorunda kaldý. Arafat kendisine yöneltilen eleþtirileri azaltmak için kendi güvenlik güçlerine þüpheli militanlarý tutuklamalarýný emrediyor. Ýsrail ve Arafat'ýn politikalarýna karþý çýkan HAMAS gibi gruplarýn destekleyicileri arttý. Yeni intifada öncesinde HAMAS'ýn oy oraný % 10 kadardý. Þimdi % 60'lar düzeyinde. Ýntifada Filistinliler arasýnda hâlâ bütün zorluklara ve Ýsrail'in baskýlarýna raðmen çok popüler. Ýntifada hem Ýsrail'e, hem de Arafat'ýn Ýsrail devletiyle yaptýðý adil olmayan uzlaþmalara karþý bir ayaklanmadýr. ABD tarafýndan yürütülen barýþ süreci iþgal edilmiþ topraklarý Ýsrail tarafýndan illegal olarak kontrol edilen
yerler olarak deðil, üzerinde anlaþmaya varýlmasý gereken bölgeler olarak görüyor. Ýsrail, Batý Þeria'nýn çoðunu ve Gazze'nin bir kýsmýný kontrol edecek. Sözde baðýmsýz Filistin devletine hükmetmeye devam edecek. Ýþgal edilmiþ bölgeleri þiddet kullanarak kendi evleri haline getiren Ýsrailli yayýlmacýlarýn çok azý bu bölgelerden çýkarýlacak. Dünyanýn her tarafýna daðýlmak zorunda kalan Filistinli 4 milyon mültecinin bir tanesi bile evlerine dönemeyecek. Filistinliler yurtlarý için mücadeleye devam etmekte haklýlar ve bizler onlarýn baskýya ve emperyalizme karþý mücadelesine destek vermek zorundayýz. Arafat'ýn, kitlesel desteðe sahip olan HAMAS ve diðer gruplarýn üzerine gitmesi zor. HAMAS'a karþý saldýrýlar bir iç savaþý tetikleyebilir. Ýsrail ve Filistinliler için tek çözüm yolu ve barýþ için tek umut, Filistinli insanlara daha fazla þiddet deðil, adalet vermektir. Ýsrail, 1948'de doðuþundan bu yana, 750 bin Arabýn etnik temizliðini içeren bir þiddet yürüttü. Canlý bombalarý yaratan þey, 53 yýllýk yurdundan edilmiþliðin, Filistin bölgelerinde süren 34 yýllýk illegal Ýsrail iþgalinin yarattýðý umutsuzluktur. Geçen yýlýn Þubat ayýnda, Sharon'un seçilmesiyle, Ýsrail, Filistinlilere karþý yürüttüðü savaþý yoðunlaþtýrdý. Ýsrail son intifada baþladýðýndan beri 900'den fazla Filistinliyi öldürdü. Bu arada 250 kadar da Ýsrailli öldü. Sharon'un hükümetindeki kiþiler, Ýsrail ordusunun Filistin otoritesini yýkmasýný ve Batý Þeria ve Gazze'nin yeniden iþgalini istiyorlar. Geliþmeler ne olursa olsun herkes, Ýsrail baskýsýna karþý Filistinlilerin baþkaldýrýsýný desteklemeye devam etmek zorunda. Bu durumda iki taraf arasýnda bir eþitlik olamaz. Ýsrail, ezen taraf ve ezilenlerin direniþini bastýrmak için korkunç bir þiddet kullanýyor. Sosyalistler bu çatýþmada ezilenlerle omuz omuza durmalýlar. Onlarý direniþi durdurmaya çaðýrmaktan ziyade, ezenleri uzlaþmaya zorlamak için, yaptýklarý direniþe mümkün olan en geniþ dayanýþmayý inþa etmek için mücadele etmeliler.
Keþmir, Hindistan ve Pakistan arasýndaki çatýþmalarýn merkezinde yer alýyor. Toplam nüfusu 12 milyon. 9 milyon kadarý Hindistan yönetimindeki Jambu ve 3 milyonu da Pakistan kontrolünde. 50 yýldýr bölünmüþ durumda. Hindistan'ýn kuzey köþesinde bulunan ve Pakistan, Çin ve Afganistan'la sýnýrlarý olan Keþmir, Hindistan ve Pakistan yönetici sýnýflarý için büyük stratejik öneme sahip. 1990'dan bu yana Keþmir'deki þiddet olaylarýnda 70 bin kadar insan öldü. 1947'de sömürgeciliðin son döneminde Pakistan ve Hindistan'dan baðýmsýz bir Keþmir için mücadele eden ciddi laik bir hareket vardý. Hâlâ Keþmir'de bu hedefe sahip çýkan insanlar var. Ancak bugün Keþmir'deki temel
güçler bölgesel güç olan Hindistan ve Pakistan'ýn kontrolünde. Pakistan yöneticileri Hindistan devletinin baskýlarýna karþý geliþen muhalefeti kendi lehinde kullandý. Son on yýldýr her iki tarafýn aþýrýlýklarý nedeniyle iki nükleer silahlý bölgesel güç arasýndaki çatýþmalar ve gerilim arttý. Ýlk ölümler, adam kaçýrmalar ve bombalama olaylarý 1989'da Pakistan'ýn desteklediði gerillalar tarafýndan baþlatýldý. Yüzlerce genç insan, gerilla olduðu þüphesiyle evlerinden alýnýp iþkence edildi ve bazýlarý öldürüldü. Gösterilere açýlan ateþ sonucu yüzlerce insan hayatýný kaybetti. Keþmir'e 400 bin kadar Hindistan askeri yollandý. Bu iki yönetici sýnýftan birini ya da onlarýn Keþmir'deki kuklalarýný desteklemek, bölgedeki bütün insanlar için korkunç yýkýmlar getirecektir.
KEŞMİR SORUNU
ABD’Yİ YENMEK MÜMKÜN MÜ?
antikapitalist sayfa 11
Mezar-ý Þerif'teki parçalanmýþ yüzlerce Taliban askeri cesedi, ABD'nin sahip olduðu korkunç askeri gücü gösteriyordu. ABD savaþ uçaklarýnýn bombaladýðý kalede 400 kiþi ölmüþ, sonrasýnda müttefik Kuzey Ýttifaký askerleri cesetler üzerinde tepinmiþti. ABD, askeri gücünü arkasýna alarak tüm dünyada yoksullara ekonomik bir yýkým sunuyor. ABD yönetimindeki bazý fanatikler, daha fazla güç peþindeler. ABD'de uluslararasý politik danýþmanlýk yapan Zbigniew Brzezinsky, ABD'nin dünyada 'tek küresel güç' olarak kendisini korumasý gerektiðini tartýþýyor. Yaþadýðýmýz koþullarda insanlarýn ABD'yi "çýkarlarýný dayatmak için istediði yere hiçbir muhalefetle karþýlaþmadan girebilen yenilmez bir güç" olarak görmeleri þaþýrtýcý deðil. ABD dünyadaki en büyük askeri güç. Küresel askeri harcamalarýn 1/3'ünden fazlasýný gerçekleþtiriyor. Ancak ABD, isteklerini o kadar da kolay gerçekleþtiremiyor. Soðuk savaþtan tek süper güç olarak çýktý. Ancak çok daha istikrarsýz bir dünyada yaþýyoruz. Soðuk savaþ sýrasýndaki iki bloklu keskin bölünmüþlük ortadan kalktý. Yerine bölgesel güçlerin kendilerini askeri bir güç olarak ifade ettikleri sýcak savaþlar kaldý. ABD, küresel kontrolünü çeþitli ülkelerdeki politik ve askeri ittifaklardan oluþan bir að üzerinden sürdürüyor. Bu að içinde gerilimler var. Dünyanýn geri kalan bölümünde kendisinin 'terörist devlet' olarak adlandýrdýðý, dayatmalarýný kabul etmeyen ülkelerle karþý karþýya. Irak'ta CIA tarafýndan iktidara taþýnmýþ Saddam Hüseyin 1990'a kadar ABD'nin has adamýydý. Ancak, ABD'nin diðer dostu Kuveyt'i iþgal ederek çizgiyi aþtý. Þimdi 'terörist devletlerin' baþýnda Irak var. Sýrbistan Baþbakaný Slobodan Miloseviç de, 1990'da Kosova'da çizgiyi aþýncaya kadar Batýnýn birlikte çalýþtýðý liderdi. ABD Miloseviç'in kendisine karþý koyuþuna Irak'ta olduðu gibi bombardýman uçaklarýyla yanýt verdi. ABD ayný zamanda Rusya ve Çin gibi rakip güçlerle uðraþmak zorunda. Rusya ekonomisinin çöküþünden bu yana ABD karþýsýnda çok daha zayýf bir rakip. Ancak halen dünyanýn ikinci en güçlü ordusuna ve nükleer silah deposuna sahip. Çin ile ABD arasýndaki gerilim ABD'nin stratejik ittifaký Tayvan konusunda ve bir ABD ajan uçaðýnýn geçtiðimiz yýl baþýnda Çin tarafýndan düþürülmesi ile ortaya çýkmýþtý. ABD yöneticilerinin bir kýsmý son 10 yýldaki gibi yüksek büyüme oranlarýný devam ettirebilirse Çin'in kendileri için ciddi bir ekonomik tehlike olacaðýný ifade ediyorlar. ABD küresel hegemonyasýný soðuk savaþ dönemine göre çok daha zayýf bir ekonomik pozisyondan sürdürmeye çalýþýyor. Halen dünyanýn en büyük eko-
ri ABD askerlerine karþý bir nomisi, ancak 2. Dünya saldýrý gerçekleþtirdiðinde Savaþý'ndan buyana oynayerli insanlarýn köylerinde dýðý belirleyici rolünden saklanabiliyorlardý. ABD geriye düþmüþ durumda. yükselen mücadeleyi eze50 yýl önce en tepe noktabilmek için Vietnamlý sivilsýnda dünya üretiminin % lere karþý þiddetini artýrdý. 50'sini gerçekleþtiriyordu. ABD uçaklarý Vietnam'a 8 Bugün bu rakam % 25'ler milyon tondan fazla bomba civarýnda. attý ancak Vietnamlýlar saRakipleri krizde olduvaþmaya devam etti. Bu diðu için bugüne kadar ekoreniþ dünyanýn her tarafýnnomik egemenliðini koruda ezilmekte olan insanlar du. Ama þimdi, kendisi de için bir umut oldu. Küçük ekonomik daralmayla karbir köylü ordusu ekonomik þý karþýya. Krizin derinliðive askeri olarak çok güçlü ni gösteren iþaretlerden olan ABD'yi yenebilirdi. birisi, ABD uluslararasý þirABD'nin içinde hükümeketlerinden biri olan ENtin savaþý sonlandýrmasýna RON hisse senetlerinin taneden olacak güçlü bir sarihindeki en büyük deðer vaþ karþýtý hareket geliþti. yitirmesi sonrasý iflas bilABD yönetici sýnýfý diriminde bulunmasýydý. 1975'ten bu yana 'Vietnam Japon ekonomisi durgunSendromu' hayaleti ile birluk içinde ancak halen likte yaþadý. Askeri olarak dünyada ikinci en büyük çok sayýda can kaybýna neekonomi ve ABD'nin en den olacak savaþlara girmek büyük rakibi. ABD ayný istemiyordu. Bu nedenle Nizamanda, Avrupa Birliði karagua gibi küçük bir ülke ekonomileriyle de rekabile 10 yýl boyunca ABD'nin bet etmek zorunda. Avrusaldýrgan politikalarýna karpa Birliði'nin ortak üretiþý direnebildi. ABD kontra mi ABD'ye eþit. ölüm timleri kullanýrken, ABD, Dünya Bankasý, üniformalý askerlerini doðIMF ve Dünya Ticaret Örrudan gönderme güvenine gütü gibi kurumlara hasahip deðildi. Küba'ya karþý kim konumda. Ancak, her 40 yýl boyunca ekonomik þey her zaman kendi isteablukadan öteye gidemedi. diði gibi olmuyor. ABD, ABD'nin en güçlü askeri Avrupa Birliði ve Japonya ABD Vietnam’da beklemediði bir halk direniþiyle karþýlaþtý. ittifaký Ýsrail 1982'de Lübarasýnda Dünya Ticaret Son model silahlarý olan iþgal ordusu bu direniþi kýrmaya nan'ý iþgal ettikten sonra ülÖrgütü tarafýndan karar altýna alýnan ticari konularýn yetmedi. Namlunun ucundaki Vietnamlý köylülerin bakýþlarý kedeki genel direniþ sonucu oradan çýkmak zorunda kalkimin çýkarýna olduðu bu kararlýlýðý ifade ediyor. dý. ABD yöneticileri hala üsüzerine çok sýcak çatýþmalar yaþandý. Muz ticareti ABD ve Avrupa yin daha geniþ kesimleri mücadeleye tün askeri gücün kazanmak için yetmearasýnda ticari bir savaþ olarak yaþandý. katabilseydi, Irak ABD'yi yenebilirdi. yeceði bir genel direniþ hareketiyle karGelecekte çelik gibi daha önemli mallar Bunun için ABD'nin bölgedeki anahtar þýlaþmaktan korkuyor. Afganistan savaþý ittifaklarýndan biri olan Mýsýr gibi ülke- Suudi Arabistan, Mýsýr ve diðer ülkelerüzerine çatýþmalar yaþanabilir. le rin yoksullarýna ayaklanma ve kendi de yaþayan büyük kitleler arasýnda geriABD dünya üzerindeki kontrolü tam saðlayamadýðý için giderek daha fazla as- yozlaþmýþ yönetici lerini devirmeleri limi arttýrdý. Bu baskýcý ve pislik rejimkeri çatýþmalara sürükleniyor. Son yýllar- için çaðrýda bulunmasý gerekiyordu. An- lerden birisine karþý geliþecek olan geda ABD askeri gücü Irak ve Kosova'da cak Saddam, kendisini de devirebilecek nel bir isyan tüm bölgede benzer koþulzaferi garantiledi. Ancak Saddam Hüse- olan güçlerin önünü açmayý reddetti. larda yaþayan milyonlar için kývýlcým yin ve Slobodan Miloseviç'in yenilmesi- Böylece, Saddam Hüseyin'in kontrol olabilir. Geliþmiþ kapitalist ülkelerden birinne yol açan sadece silah gücü deðildi. edebildiði düzenli orduyla ABD güçleri Her ikisi de kendi insanlarý arasýnda ve bombardýman uçaklarý arasýnda bir de geliþecek olan isyan ABD emperyagüçlü bir desteðe sahip olmayan yozlaþ- savaþ yaþandý. Bu savaþý ABD'nin kazan- lizmine karþý direniþin derinleþmesine olanak saðlayacaktýr. ABD dünyanýn en mýþ baskýcý rejimlerin tepesinde oturu- masýnda þaþýracak bir þey yok. ABD, düþman popüler bir desteðe üstün ekonomik ve askeri gücü olabilir yorlardý. Miloseviç, on yýl boyunca kendi yönetimine karþý içerde yükselen bir sahip olduðunda çok daha güçlü bir ama bütün dünyada büyük kitlelerin muhalefetle karþý karþýyaydý. Saddam muhalefetle karþý karþýya kalýyor. Viet- baðrýna öfke tohumlarý eken ve güç bir yandan kendi insanlarýna saldýrýrken nam'da ulusal kurtuluþ için mücadele odaklarýnýn kendileri için daha fazla pay diðer yandan da Ortadoðu'da ABD ikti- eden bir köylü gerilla ordusu ile karþý almak amacýyla düþmanca rekabet ettiði darýna karþý muhalefetin simgesi haline karþýya kaldý. Bu ordu, Fransa ve Japon- bir sistemin tepesinde oturuyor. Küreya gibi sömürgecilere karþý savaþta eði- sel kapitalist çýkarlarýn bir numaralý sagelen Ýran'a savaþ açmýþtý. Sýrbistan'a ve Irak'a atýlan ABD bom- tilmiþlerdi. Vietnamlýlar, ABD'yi de de- vunucusu ABD emperyalizminin yýkýmýbalarý her iki ülkenin insanlarýný da kýz- fetmekte kararlýydýlar. Bu durum, na yol açacak gücün ortaya çýkýþýný saðdýrdý. Ancak insanlar bu rejimleri savun- ABD'nin nüfusun tümüyle karþý karþýya layacak þey de bu durumun kendisi. mak için ayaklanmadýlar. Saddam Hüse- kalmasýna neden oldu. Vietnam askerle-
Bedeli çocuklar ödüyor!
UNICEF'in son on yýllýk veriler doðrultusunda hazýrladýðý rapora göre; dünyada 15 yaþýn altýnda 1.4 milyon çocuk AIDS virüsü taþýyor ve bu çocuklarýn yüzde 80'i Afrika'da yaþýyor. AIDS nedeniyle 4.3 milyon çocuk ölürken, 13 milyon çocuk da annesini ya da babasýný kaybetmiþ. Yeryüzünde halen 2.4 milyar insanýn saðlýksýz koþullarda yaþamýný sürdürdüðü ve bu nedenle de her yýl ergenlik çaðýna bile girmeden yaklaþýk 15 milyon çocuðun öldüðüne dikkat çekiliyor. Çoðu Asya ve Afrika'da yaþayan yaklaþýk 149 milyon çocuk kötü besleniyor. Dünya nüfusunun yüzde 21'ini temsil eden
yaklaþýk 875 milyon insan okuma yazma bilmiyor, 100 milyon çocuk okul yüzü görmüyor. Dünyanýn toplam 6 milyar 300 milyonluk nüfusundan 3 milyar 50 milyonu 0-18 yaþ arasýndaki çocuklardan oluþuyor. Bunlarýn 1 milyar 900 milyonu 15 yaþýndan küçük. 500 milyonuysa henüz 3 yaþýný aþmamýþ. Geliþmekte olan ülkelerde 5-14 yaþlarýndaki 200 milyon çocuk, mutlak yoksulluk seviyesinin altýnda. Her 100 çocuktan 6'sý 5 yaþýna varmadan ölüyor. Dünya çocuklarýnýn ancak yüzde 71'i temiz su içebiliyor.
Okul çaðýndaki 135 milyon çocuk, okuma yazma bilmiyor. Dünyada her iki çocuktan biri þiddete mâruz kalýyor. Dünya üzerinde 15 milyon çocuk, çatýþmalar yüzünden evlerinden ayrý yaþamak zorunda. Geçen 10 yýlda 2 milyona yakýn çocuk, çeþitli çatýþmalarda öldü. 1 milyondan fazlasý yetim ve 6 milyonu ciddi þekilde sakat kaldý. 10 milyon çocuk da psikolojik travma geçirdi. Dünya üzerindeki mülteci ve sýðýnmacýlarýn yüzde 80'i kadýn ve çocuk. Dünya'da, kendi ülkelerinde yerlerinden edilmiþ 25 milyondan
fazla çocuk var. Bunlardan 10 milyon kadarý BM Mülteciler Yüksek Komiserliði'nin himayesinde bulunuyor. Ülkesinde en fazla mülteci barýndýran devletlerin baþýnda Ürdün, Ýran ve Pakistan geliyor. Buralardaki toplam 7 milyon mülteciden 4 milyonu çocuk. Afrika'da 4 milyona yakýn mültecinin yarýsýný çocuklar oluþturuyor. Her ay 800 çocuk kara mayýnlarýndan dolayý hayatýný kaybediyor veya sakat kalýyor. Yaklaþýk 90 ülkede 60 milyona yakýn çocuk kara mayýnlarýnýn tehdidi altýnda yaþýyor. Afganistan'da çocuklarýn yüzde 72'si bir yakýnýný kaybetmiþ, yüzde 65'i çevresinde ceset görmüþ, yüzde 50'si roketli veya bombalý saldýrý sonucu yaþanan ölümlere þahit olmuþ.
Dünyada 35'e yakýn ülkede 300 bin civarýnda çocuk hükümet ya da muhalif gruplar adýna asker olarak savaþýyor. 85'i aþkýn ülkede çocuklar askere alýnýyor ve bunlarýn çoðu 15-18 yaþ diliminde. Henüz 7 yaþýnda askere alýnan çocuklara bile rastlanýyor, bunlar genellikle ön saflarda savaþtýrýlýyor; casus, haberci, nöbetçi, hamal olarak kullanýlýyor. Aydýn'ýn Acarlar beldesinde kayýtlý olduklarý ilköðretim okullarýna devam etmeyen 10-13 yaþlarýndaki 100 kýz çocuðunun 1.5-2 milyar baþlýk parasý karþýlýðý evlendirildiði ortaya çýktý. Evlendirilen çocuklarýn çoðu hamile veya çocuklu olduðu için tekrar okula gelemezken, diðerleri okula çaðýrýldý.
B en g i Y ý l d ý rý m
SAVAŞI YAYMALARINA İZİN VERMEYELİM
Yıl 2 Sayı 13
Savaþý yaymak istiyorlar Bush, 'terörizme karþý savaþ'ý yayacaðý sözü verdi, "uygarlýk için savaþýyoruz ve þimdi tam zamaný" diyor. ABD uçaklarý Doðu Afrika'da -yýkýntý haline gelenSomali üzerinde uçuyor. Somali'de El Kaide terörist faaliyetlerinin gerçekleþtiði suçlamalarý Beyaz Saray'dan yayýlan haberler arasýnda. ABD savaþ gemileri Somali kýyýlarýna yerleþmiþ, ABD ajanlarý karaya çýkmýþ durumda. Bir Pentagon kaynaðý, Somali'ye karþý yapýlacak bir saldýrýnýn gerçek nedenini ortaya koyuyor. Yedi yýl önce 44 ordu personelinin öldürülmesi sonrasý Somali'den geri çekilmek zorun-
500.000 TL
Ocak 2002
da kalan ABD, bu 'hayaleti' ortadan kaldýrmak, Vietnam sendromundan kurtulmak ve intikam almak istiyor. Küresel egemenlik için savaþýn nedeni bu. ABD daha fazla hava saldýrýsý yapabileceði yeni hedefler ve kuzey ittifaký gibi vasiliðini yapabileceði katil güçler peþinde. Endonezya'daki ACEH, ABD'nin diðer bir hedefi. Filipinler'deki islamcý isyancýlar baþka bir hedef. 100 yýl önce ülkenin ABD tarafýndan iþgal edilmesine ve 1980'lerde diktatör Ferdinand Marcos'a karþý direndiler. Halen ABD taraftarý Filipin hükümetine karþý direniyorlar. Sonra sýrada Yemen var. Suçu: Bir savaþ gemisi
Aden Limaný’nda havaya uçurulan ABD’nin küçük düþmesi. Washington'daki þahinler, Latin Amerika'da Brezilya'nýn Paraguay'la birleþtiði petrol zengini Venezüella'ya yakýn bir bölgeye müdahale etmekten bahsediyorlar. Ve hatta Birleþmiþ Milletler korumasý altýndaki Bosna'ya. Irak zaten savaþ ve ekonomik ambargoyla yýkýlmýþ durumda. Ramsfeld ve arkadaþlarý 1991'de Körfez Savaþý sonrasýnda Saddam'ý devirmemenin bir hata olduðunu düþünüyorlar. ABD savaþý geniþletmeden önce dünyadaki yoksullar üzerindeki baskýsýný arttýrýyor. ABD sera etkisi yapan gazlarý kýsýtlamak ko-
ŞAHİNLER KAN İSTİYOR
Medyanýn saðcý yorumcularý bile Afganistan'ýn üç ay öncesine göre daha iyi bir durumda olmadýðýný kabul ediyorlar. Bölgedeki yerel güçler arasýnda, özellikle de nükleer silaha sahip Hindistan ve Pakistan arasýndaki gerilim arttý. Taliban, silahlý gruplarýn çoðuna baský ve rüþvet yoluyla istikrar sunmuþ ve baðlýlýklarýný satýn almýþtý. Afgan kitlelerin büyük çoðunluðu bu baskýcý özellikleri nedeniyle onlar için savaþmadý. Taliban'ýn yýkýlýþý sonrasý bir yandan baský ve yolsuzluklar devam
nusunda hiçbir þey yapmadýðý için dünyada korkunç sel baskýnlarýna yol açan iklim deðiþiklikleri yaþanýyor. IMF ve Dünya Bankasý aracýlýðýyla borç geri ödemelerini zorluyor. Ýstediði zaman B-52 bombalarýný göndermenin önünde engel olacaðý için biyolojik silahlar üzerine yapýlan uluslararasý anlaþmayý bozdu. ABD’nin küstahlýðý çok genel bir hoþnutsuzluk yaratýyor. Ýsrail gibi ittifaklarýnýn da Filistinlilere karþý savaþý 'teröre karþý uygarlýk mücadelesi' gibi göstermesi de bu kýzgýnlýðý arttýrýyor. Bir batýlý yorumcunun Observer Gazetesi'nde de ifade ettiði gibi 'Bin Laden'i akýllý füzeler, özel askeri
güçler her türlü araçlarla yok edebiliriz. Ancak bir þeyleri yok etmek ona çok daha fazla yeni askerler kazandýrýyor.' Bush'un tüm önerileri daha fazla askeri müdahale üzerine yükseliyor ve ABD'ye karþý öfke daha da derinleþiyor. ABD Taliban gibi kitlesel destekten yoksun bir gücü ezmekte etkili olabilir ancak 'bütünsel egemenlik' için savaþý geniþletirken popüler direniþ hareketleriyle çatýþmaya doðru yol alýyor. Bu dönemde, ABD emperyalizmine ve onun sadýk dostu Türk hükümetine karþý mücadele her zamankinden daha önemli bir hal alýyor.
ederken, diðer yandan da ülke yerli savaþ tüccarlarý arasýnda paylaþýlýyor. ABD'nin askeri zaferi Beyaz Saray'daki savaþ çýðýrtkanlarý ve uþaklarýnýn kana susamýþlýðýný arttýrdý. ABD uluslararasý politikalarýný deðerlendiren Charles Krauthamer þöyle yazýyor: "Uzmanlarýn tekrar tekrar atladýðý temel bir gerçeklik var. Zafer herþeyi deðiþtirir. Her þeyin ötesinde psikolojiyi deðiþtirir. Þimdi bölgedeki psikoloji korku ve ABD gücüne derin bir saygý var. Þimdi bunu kullanma zamaný"
A BD, A FGA NÝ STAN’D A ÝKÝ Z KUL EL ER DE ÖL EN D E N D A HA F AZ LA M A S UM S ÝV ÝL ÖL D ÜR D Ü
ABD'nin Afganistan müdahalesinde ölen masum sivil sayýsý 11 Eylül saldýrýsýnda ölenlerden daha fazla. ABD Afganistan'da 3.767'den fazla insan öldürdü. ABD New Hempshire Üniversitesi profesörlerinden Marc Herold tarafýndan yapýlan ayrýntýlý araþtýrma raporunda, "bizim oluþturduðumuz tablo gerçek sivil ölüm olaylarýnýn altýnda bir sayýyý temsil ediyor" deniliyor. Bu rapor, ABD ve Ýngiltere'nin akýllý bombalar attýðý iddialarýný da çürütüyor. Herold'un raporunda, ABD ve Ýngiltere'nin, Afgan sivillerin ölüm olaylarýnýn üzerini nasýl kapattýðýna dair de çok sayýda belge var. Büyük medya gruplarý, profesör Herold'un bu çalýþmasýný
haber yapmaya deðer bulmadý. "A Dossier on Civilian Victims of United States Aerial Bombing of Afghanistan: A Comprehensive Accounting" adlý rapora http://pubpa ges.unh.edu/~mwherold/ internet adresinden ulaþabilirsiniz. ABD ordusu Afganistan'a Aerojet ve Honeywell uluslararasý þirketleri tarafýndan üretilen binlerce BULL-97 misket bombasý attý. Bu bombalar, patlamaya hazýr bir mayýn gibi etrafa yayýlmýþ durumda. Kýzýlhaç'ýn araþtýrma raporuna göre, yakalanan Taliban askerleri Kuzey Irak'ta konteynýrlar içinde havasýz býrakýlarak ölüme terk ediliyor.