dergi20

Page 1

M

arksist Bak s B ü t ü n

D ü n y a n ý n

Ý þ ç i l e r i

Yýl: 6 - Sayý: 20

B i r l e þ i n ! Fiyatý: 3 TL

Þan Olsun Ortadoðu Devrimine!

Tek Yol Sürekli Devrim!

* Ayaklanmalar ve Türkiye * Kýbrýs Dosyasý * Ýsyan Ateþinin Tek Çýkýþ Yolu Sürekli Devrimdir * "Sol Liberalizm" Devrimci Saflardan Ayrýþýyor * Hizbullah Kürt Hamas'ý Olabilir Mi? * Zapatistalar Ne Sunuyor?

www.bolsevik.org


MARKSÝST BAKIÞ

AYAKLANMALAR VE TÜRKÝYE Tunus'ta baþlayan devrim büyük bir hýzla Arap baharýna dönüþtü. Mýsýr gibi dünyanýn en stratejik ülkelerinden birisinde, üstelik ABD ve Batý'nýn sýký müttefiki olan bir diktatör Mýsýr emekçilerinin destansý mücadelesiyle devrildi. Son olarak Libya'da 43 yýldýr iktidarda olan Kaddafi sallanýrken koltuðunu terk etmemek için büyük katliamlara imza atýyor. Libya'nýn dýþýnda Bahreyn, Yemen, Cezayir, Fas, Ürdün de protestolarla sarsýlmakta. Hýzla yayýlan ayaklanma dalgasý, Arap dünyasýnýn sýnýrlarýný aþarak evrensel niteliðini ortaya koymuþ ve daha büyük bir güce eriþmiþ durumda. Ýran'da muhalefetin 14 Þubat günü için yaptýðý protesto çaðrýsý tüm tahminlerin üzerinde bir karþýlýk buldu. 3 kiþinin katledildiði protestolarda 800 ila 1500 kiþinin gözaltýna alýndýðý bildiriliyor ki bu da gösterilerin ne kadar büyük olduðunun iþareti. Yine Arap dünyasý dýþýndan en çarpýcý haberler Kürdistan'dan geldi. Süleymaniye, Erbil, Kerkük gibi kentlerde Barzani ve Talabani yönetimlerine karþý baþlatýlan gösterilerde göstericilerden bazýlarý katledildi. Büyük bir kalkýnma içinde olduðu söylenen Irak'ýn kuzeyindeki Kürt yönetimi ile Kürdistanlý emekçiler arasýndaki mesafenin ne derecede açýlmýþ olduðunu gösteren ve aslýnda pek de beklenmeyen bu gösteriler ile peþmergelerin uyguladýðý þiddetin aþýrý ölçülere ulaþmasý giderek büyüyen sosyal eþitsizliklerin ve sertleþen sýnýf mücadelesinin bir yansýmasý. Protesto dalgasýnýn Ýran'a ve Kürdistan'a hem de hiç beklenmedik þekilde sýçramasý ve etkili olmasý gösterilerin esas enerjisini sýnýflar arasýndaki uçurumun büyümesinden aldýðýný kanýtlýyor. Örneðin Ýran'da Ýslami kapitalizme meydan okuyan eylemlerin Tunus'ta baþlayan devrim büyük bastýrýlmasýndan bir yýldan fazla bir zaman geçtikten sonra eylemlerin bu denli bir hýzla Arap baharýna dönüþtü. güçlü þekilde geri dönüþünü kimse beklemiyordu. Bu beklenmedik geliþmeyi irdelerken Ahmedinejat iktidarýnýn neoliberal politikalarý hýzlandýrdýðýný, Mýsýr gibi dünyanýn en stratejik ülkelerinden birisinde, üstelik ABD 2011'den itibaren yakýt baþta olmak üzere temel gýda maddelerindeki sübvanve Batý'nýn sýký müttefiki olan bir siyonlarý kaldýrdýðýný akýlda tutmak gerek. Bu iþlemden sonra fiyatlar dört beþ katýna çýktý, emekçi halk büyük bir darbe yemiþ oldu. Böylelikle Ýslami kapitadiktatör Mýsýr emekçilerinin listler henüz rejim karþýtý gösterilerde baþa geçmemiþ olan iþçi sýnýfýný ve yokdestansý mücadelesiyle devrildi. sul halký meydanlara çýkmaya zorluyor. Bunun anlamý da Ýslami rejimin meþruluðunun son dayanaklarýnýn da ortadan kalkmasýdýr. Yine Kürdistan yönetiminin baþýndaki Barzani ve Talabani aileleri o kadar büyük bir zenginlik içerisinde pervasýzca yüzüyorlar ki emekçilerin hoþnutsuzluðunun büyümemesi mümkün deðil. Giderek toplumsal gerçeklikten kopan BarzaniTalabani rejimi yaygýn yolsuzluk, adam kayýrma, eþ dost yandaþ çevresi oluþturma, sýnýrsýz bir açgözlülük, otoriter eðilimler vb ile her geçen gün giderek daha fazla þekilde Mübarek tarzý yönetimleri andýrýyor. Bunun sonucunda Arap sýnýf kardeþlerinden feyz alan Kürt emekçiler haksýzlýklara karþý mücadeledeki yerlerini alýyorlar. Peki Türkiye? Manzara pek farklý deðil, Türkiye'de de diðer Ortadoðu ülkeleri gibi dev boyutlarda sosyal eþitsizlikler bulunuyor. Ve bunlar dünyadaki genel trende uygun þekilde güçlü bir týrmanýþ eðiliminde. Türkiye'yi Avrupa'nýn Çin'i haline getirme projesi uzun zamandýr uygulamada ve bu konuda yerli ve yabancý sermaye büyük yol almýþ durumda. Çinlileþtirmek þu demek: Düþük ücretler, uzun çalýþma saatleri, yoðun iþ temposu, örgütsüzleþtirme, sosyal güvenlikten mahrum býrakma, iþ güvenliðini dert etmeme, esnekleþtirme, taþeronlaþtýrma, yedek iþgücü ordularýný büyütme… Böylelikle Türkiye pazarý mutlak sömürü cen-

2


netine dönüþecek, yabancý sermaye Türkiye'ye çekilecek, kapitalistler dýþ pazarlarda ihracat yoluyla üstünlük saðlayacak, böylelikle ayný zamanda iç pazarýn fakirleþmesi dýþ pazarlardaki üstünlükle telafi edilecek… Bunun emekçiler için tam anlamýyla bir yýkým politikasý olduðu kesin. Devlet sosyal güvenlik harcamalarýný kýsýyor, saðlýk ve eðitimde özelleþtirme tam gaz, iþçi haklarý tümden budanmýþ, kýdem tazminatýna göz dikilmiþ, devlet vergi yükünü tümden dolaylý vergiler yoluyla emekçilerin omzuna yüklemiþ, asgari ücretin bile %30'una vergi olarak el konulurken, sermayenin vergi yükü her geçen gün azaltýlýyor, iþsizlik sigortasý fonunda toplanan emekçilerin birikimleri yaðmalanýyor… Bu böyle sürüp gidiyor. Büyük kentlerin yoksul kenar mahallerinde biriken emekçi yýðýnlar çok zor þartlar altýnda yaþama tutunmaya çalýþýyor. Ücretler çok düþük olduðundan geçinebilmek için bir ailede hemen her durumda en az 3 kiþi çalýþmak zorunda. Çalýþma ise tam bir ömür törpüsü. Bir asýr önce elde edilmiþ olan günde 8, haftada 40 saat çalýþma temposu neredeyse sadece kamu emekçilerinin bir ayrýcalýðýna(!) dönüþmüþ durumda (kamu emekçilerinin alaný sözleþmeli çalýþma vb ile her geçen gün daraltýlýyor). Ýþçiler günde 10, 12 saat bazen 16 saat çalýþmak durumundalar. Sanayinin bazý kollarý var ki emekçiler fabrikalarda uyuyup sabah tekrar iþbaþý yapýyor. Fazla mesai çoðu durumda zaten uygulanmýyor, uygulandýðý durumda ise komik bir karþýlýðý oluyor. Bütün bunlar karþýsýnda elde edilen ücretler yaygýn hayat pahalýlýðý karþýsýnda eriyip gidiyor. Öyle ki dünyanýn en pahalý etini biz tüketiyoruz, dünyanýn en pahalý yakýtýný biz kullanýyoruz. Giderek yaygýnlaþan ve kurala dönüþen asgari ücret 2011 itibariyle 630 TL iken iþçi sýnýfýnýn kalbi Ýstanbul'un en kötü semtlerinde ortalama ev kiralarý 500 TL'nin üzerinde. Asgari ücretin taþrada geçerli olmamasý ve 250-300 TL'ye genç iþçilerin acýmasýzca sömürülmesi madalyonun diðer yüzü. Gençliðin üzerine karabasan gibi çöken iþsizlik, ücretlerin aþaðý çekilmesinde etkili bir þekilde kullanýlýrken iþ kazalarý katliamlara dönüþerek gündelik yaþamýn alýþýlmýþ bir parçasýna dönüþmüþ durumda. Silikozis hastasý olan kot taþlama iþçileri, tersanede hayatlarýný kaybeden iþçiler, cesetlerine bile ulaþýlamayan madenciler, havaya uçan iþyerlerinde hayatýný kaybedenler sömürünün ne kadar vahþi boyutlara týrmandýðýnýn kanýtlarý. Bunun dýþýnda mezbaha gibi iþyerlerinde isimleri hiç duyulmadan tek tek ya da azar azar hayatlarýný kaybeden, sakat kalan emekçiler de burjuva sistem hakkýnda ahlaki bir ölçü sunuyor. Genç Engels, 1845'te basýlan Ýngiltere'de Emekçi Sýnýfýnýn Durumu adlý müthiþ eserinde iþçi sýnýfýnýn çektiði sefaleti çarpýcý bir þekilde anlatýr. Kitabý okuyan herkes görecektir ki yaklaþýk 166 yýl sonra Ýstanbul'daki sýnýf manzaralarý pek de büyük bir farklýlýk arz etmiyor. Engels bu büyük esere yýllar sonra yazdýðý önsözde "Ýngilizlere güzel bir suçlar listesi hazýrlayacaðým" diye yazýyordu Marks'a, "tüm dünyanýn önünde Ýngiliz burjuvazisini, kitleler içinde cinayet, soygun ve tüm diðer

MARKSÝST BAKIÞ

suçlarý iþlemekle itham ediyorum." Bu sözler bugüne ne kadar da uygun düþüyor. Durgunluktan Ýsyana Bir Yol Var mý? Temel noktalarýný kabaca özetlemeye çalýþtýðýmýz Türkiye gerçeði ile isyanlarla sarsýlan Ortadoðu'daki ayaklanmanýn zeminini kýyaslayarak Türkiye'de durgunluktan isyana bir geçiþ var mý onu tartýþabiliriz. Türkiye'de sendikalaþma oraný her geçen yýl düþüyor. Türkiye'de ücretlilerin sendikalaþma oraný 1988'de yüzde 22,2 iken bu oran 2007'de %6.1'e gerilemiþ durumda. 23 milyonluk çalýþan kesim için toplu iþ Her geçen yýl sistesözleþmeleri en fazla matik olarak daha da birkaç yüz bin iþçiyi örgütsüzleþtirilen baðlayabiliyor. Bu emekçi yýðýnlarýn rakamlar vahþi sömürüyü ve yoksullaþ- üzerindeki hayat þart mayý ifade ettiði gibi larýnýn baskýsý, kaçýnýlörgütlü iþçi sýnýfý maz þekilde sanayi mücadelesinin alanýnýn havzalarýnda ve ne ölçüde daraldýðýný emekçi semtlerinde bir da gösteriyor. Dýþarýda enerji birikiminin oluþkalan on milyonlarca masýna ve gerilimin emekçi ise daðýnýk ve sahipsiz durumda. yükselmesine neden Diðer taraftan emekçi oluyor. Bu, bizlere bir sýnýflarýn örgütsüz varoþ patlamasý ihtigeniþ yýðýnlarý, toplummalini göstermektedir. sal öfkenin birikerek Böyle bir dinamiðin sosyal patlama dinamiklerinin oluþturvarlýðýný aklý baþýnda ma potansiyeli kimse reddedemez. anlamýnda her zaman Unutulmamalýdýr ki için egemen sýnýflara çeliþkiler yapýyý bir karþý bir tehdit duruyere doðru sürükler, mundadýr. Geleceðe umutla bakhareket ettirir. Ve bu mak isteyen ama ufukta süreç aðýr aðýr birike geleceksizlikten baþka birike ilerler. bir þey göremeyen Nihayetinde koþullar büyük bir genç nüfus diðer Ortadoðu ülkeleri olgunlaþtýðýnda kýrýlma ile kýyaslama bakýmýnaný gelecektir. dan demografik özelliklerin de benzeþtiðine iþaret ediyor. Buna itiraz olarak iktisadi olarak Türkiye'nin daha ileride olduðu, diðer Ortadoðu ülkelerinde halkýn Türkiye'den daha yoksul yaþadýðý söylenebilir. Bu aslýnda doðru, örneðin Mýsýr'ýn sanayileþme düzeyi Türkiye'nin oldukça gerisinde. Ama mesele tek baþýna yoksulluk ile ilgili deðil. Asýl önemlisi emekçi sýnýflar ve gençliðin yaþamdan beklentisiyle ilgili. Örneðin Mýsýr bir 20 yýl önce bugünkünden de yoksul bir ülkeydi, ama baþka bir dünyanýn mümkün olduðunu düþünen yeni bir kuþaðýn gelmesi her þeyi deðiþtirdi. Emekçi sýnýflar ve gençliðin yaþamdan beklentileri ile bunlarýn reeldeki karþýlanma düzeyi arasýndaki makas açýldýkça sýnýf mücadelesi ivmelenme içerisinde olacaktýr. Mýsýr'da ve diðer Ortadoðu

3


MARKSÝST BAKIÞ

ülkelerinde genç emekçiler, iþsiz üniversiteliler vb'nin beklentileri dünya ile iletiþimin artmasý, eðitim seviyesinin yükselmesi, þehirleþme vb ile ister istemez büyük artýþ gösterirken kapitalist sistemin bunlarý karþýlamasý olanaksýz. Büyük çatýþma buradan besleniyor. Türkiye'de de geleceksizlikten bunalmýþ ve daha iyi bir yaþam arzusunu yakýcý bir þekilde hisseden geniþ genç emekçi yýðýnlar var. Ama bunun ayaklanma þeklinde kendisini göstermesi salt bu verilerle otomatik olarak gerçekleþmez. Koþullarýn olgunlaþmasý bakýmýndan diðer Ortadoðu ülkeleriyle Türkiye arasýnda kritik farklýlýklar bulunuyor. Bunlarýn baþýnda egemen sýnýfýn toplumsal dokuya nüfuz edebilme yeteneði geliyor. Birçok Ortadoðu ülkesinde yönetici sýnýflarýn toplum içerisindeki kökleri oldukça zayýf olduðu gözüküyor, öyle ki bu rejimler adeta havada asýlýlar. Toplumsal uyanýþ baþladýðýnda bu zayýf baðlar da kopuyor, bu durumda çýplak devlet terörü veya politik devrimler gündeme geliyor. Türkiye'de ise yönetici sýnýflarýn tutunma kapasitesi daha yüksek. Sistemin meþruluk dinamikleri emekçi sýnýflar nezdinde salt þu ya da bu lider ya da partinin üzerinden geliþmiyor. Çok güdük olsa da parlamenter sistem düzenin bekasý açýsýndan kritik bir yerde duruyor. Bütün kötü gidiþattan iktidardaki þu ya da bu partinin sorumlu tutulmasý ve onun deðiþtirilmesi yolunun açýk olmasý iþçi sýnýfý açýsýndan önemli bir ilüzyon kaynaðý durumunda. Bu, ayný zamanda emekçi sýnýflarýn bölünmesi ve ayrýþmasý için de önemli bir araç. Türkiye'de egemen sýnýflar kendi içlerinde büyük bir kavga içerisindeler. En önemlisi bu kavgada sömürülen yýðýnlarý taraflaþtýrabiliyorlar. Kendi içlerindeki kavgada ileri sürülen politik söylemler esas olarak sosyal hayatta yaþam tarzlarýnýn belirlenmesi üzerinden gittiði için emekçi sýnýflar ve ezilen kesimlerin bu kavgada saf tutmasý kolaylaþýyor ve böylelikle iþçi sýnýfý esaslý bir bölünme geçiriyor. Tüm emekçilerin paylaþtýðý yaþam zorluklarý ve aðýr sömürü þartlarý arka plana düþerken emekçiler laik ve muhafazakar olarak ayrýþma yaþýyor ve karþý tarafa düþmanca yaklaþýyor. Türkiye'de emekçi sýnýflar içerisindeki bölünmeler bununla sýnýrlý deðil. Türk-Kürt ve Alevi-Sünni ayrýþmalarý da iþçi sýnýfýnýn sömürü sistemi karþýsýnda birleþmesini engelleyen önemli bir etken. Örneðin Ýstanbul'da sosyal patlamalarýn gerçekleþebileceði muhtemel yerÞanlý 15-16 Haziran Direniþi lerin baþýnda gelen, sömürünün en aðýr þekilde yaþandýðý Kýyaslamayý ayaklanma sonrasý için yaptýðýmýzsanayi havzalarýndan birisi olan Ýkitelli'de kýsa bir süre da Türkiye'de durumun diðer Ortadoðu ülkeleriiçin de olsa yaþamýþ birisi iþçi sýnýfýnýn alt kimlikler ne nazaran çok avantajlý olduðu görüyoruz. üzerinden ne kadar derin bir þekilde ayrýþtýðýný fark edeDiðer Ortadoðu ülkelerinde emekçilerin cektir. Tokatlýlar (Aleviler), Samsunlular (Türk-Sünni), örgütlenme düzeyleri sýfýra yakýnken Türkiye'de Diyarbakýrlýlar (Kürtler) þeklinde özetlenebilecek ayrýþma muhalif emek örgütleri ve sosyalist hareketlerin herkesi adeta birbirine en azýndan öteki olarak baktýðý bir varlýðý ayaklanmanýn çok ileri bir noktadan iþe cemaatleþmeyi beraberinde getirmiþ durumda. baþlayacaðý anlamýna gelir. Türkiye'de iþçilerin birliðine ket vuran unsurlar çeþitli ve derin etkilere sahip. Bu tarz bölünmüþlüðü bir iç savaþ þeklinde yaþamýþ olan Lübnan'da kimsenin Mýsýr'daki geliþmeleri beklememesi tamamen bu durumla ilgilidir. Burjuva politikasýnýn emekçiler üzerindeki etkisine karþý nasýl bir mücadele yürütülmesi gerektiði, emekçi sýnýflar içerisindeki bölünmelerin nasýl aþýlacaðý konularýndan baðýmsýz olarak Türkiye ve diðer Ortadoðu ülkeleri kýyaslamasýnda ortaya konmasý gereken nokta þu: Ortadoðu'da emekçiler son süreçte hemen hemen tam bir bütün olarak davrandýlar ve bu þekliyle diktatörlere karþý ayaklandýlar. Ýstanbul'u Kahire ile kýyasladýðýmýzda Türkiye örneðinde emekçilerin henüz bir duygu birliði içinde olmadýklarýný söyleyebiliriz. Diðer taraftan sýnýf bilincinin geliþtiði, emekçiler içinde duygudaþlýðýn geliþtiði bir süreç sýnýf mücadelesini keskinleþtirecektir. Her geçen yýl sistematik olarak daha da örgütsüzleþtirilen emekçi yýðýnlarýn üzerindeki hayat þartlarýnýn baskýsý, kaçýnýlmaz þekilde sanayi havzalarýnda ve emekçi semtlerinde bir enerji birikiminin oluþmasýna ve gerilimin yükselmesine neden oluyor. Bu, bizlere bir varoþ patlamasý ihtimalini göstermektedir. Böyle bir dinamiðin varlýðýný aklý baþýnda kimse reddedemez. Unutulmamalýdýr ki çeliþkiler yapýyý bir yere doðru sürükler, hareket ettirir. Ve bu süreç aðýr aðýr birike birike ilerler. Nihayetinde koþullar olgunlaþtýðýnda kýrýlma aný gelecektir. Son olarak kýyaslamayý ayaklanma sonrasý için yaptýðýmýzda Türkiye'de durumun diðer Ortadoðu ülkelerine nazaran çok avantajlý olduðu görüyoruz. Diðer Ortadoðu ülkelerinde emekçilerin örgütlenme düzeyleri sýfýra yakýnken Türkiye'de muhalif emek örgütleri ve sosyalist hareketlerin varlýðý ayaklanmanýn çok ileri bir noktadan iþe baþlayacaðý anlamýna gelir. Emekçiler, ayaklanmalarýný sömürü karþýtý antikapitalist bir rotaya sokmak konusunda fazla zorlanmayacaktýr. Bu, sýnýf mücadelesinin keskinleþtiði dönemlerde hareketin savunma ve saldýrý dinamiklerinin bilinç unsurlarýyla birleþebileceðini ortaya koyuyor. Böyle bir durumda iþçi sýnýfýnýn devrimci öncüsünün hazýrlýk seviyesi, antikapitalist rotada ne kadar mesafe kat edilebileceðini belirleyecektir.

4


MARKSÝST BAKIÞ

KIBRIS DOSYASI 28 Ocak 2011'de Kuzey Kýbrýs'ta gerçekleþen, burjuva medyada pankartlarýyla ön plana çýkmýþ miting, kangren haline gelmiþ Kýbrýs sorunu için tarihî önemde bir adým oldu. Þimdi, Kýbrýs'ta adanýn geleceðini belirleme fýrsatýný yeniden ellerine almak için mücadele eden ciddi bir kesim sokaða inmiþ; grevlerle, siyasi kampanyalarla toplumsal bir irade açýða çýkmýþ durumda. 2000'lerin baþýnda Kuzey'de yükselen mücadele dalgasý, 30 yýldýr hüküm süren baskýcý, milliyetçi rejimi ve statükodan çýkar saðlayanlarýn iktidarýný sarsmýþtý. O günlerde Rum kesimiyle birlikte AB'ye katýlma ve Annan Planý çerçevesinde bir çözüme gidilebileceði umudu, Kuzey Kýbrýs halkýnýn yýllar yýlý içinde yaþadýðý garabetin devasý gibi görülmüþtü. Türkiye'de iktidara yeni gelmiþ AKP'nin, Türkiye'nin AB'ye katýlma sürecinde gerekli adýmlarý gerçekleþtirmeye yönelik söylemleri ve Kýbrýs politikasýnda çözüm için çalýþacaðý yönündeki tavrý, adada olumlu geliþmeler yaþanacaðýna dair umudu artýran etmenlerden biriydi. Peki ya ne oldu da umut ýþýðý yayan ampul, bugün Kuzey Kýbrýs halkýnýn nefretini kazandý? O bildik küstah üslubuyla "Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardýr." buyurdu efendümüz Tayyip Erdoðan! "En düþük memurlarý 10 bin liraya yakýn para alýyor. En düþük maaþ alan böyle." dedi mumu yatsýya kadar yanan yalancý! "Sen kimsin be adam? Þehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim." diyerek Kuzey Kýbrýs halkýný hiçe saydýðýný, önemli olanýn Türk egemen sýnýflarýnýn stratejik çýkarlarý olduðunu, utanmadan itiraf etti haþmetlimiz. "Provokatif eylemler var. Güneyle birlikte yapýyorlar." diyerek milliyetçi, ümmetçi demagojiyle, "milli dava"cý histeriye ve faþist provokasyonlara arka çýktý hazret. Kuzey Kýbrýs'ý sokaða

döken neoliberal yýkým paketlerinin mimarý Halil Ýbrahim Akça'yý alay edercesine büyükelçi olarak atadý AKP hükümeti. Ýktidara geldiðinde, Kýbrýs'ta çözüm için Annan Planý'ný, Kuzey Kýbrýs muhalefetini ve Talat'ý destekleyen, yani geçmiþ hükümetlere oranla pek hassas bir "milli dava"yý "çözüm"e kavuþturma þanýna eriþmek için çaba sarfeden(?) AKP nasýl oldu da aðzýný köpürdete köpürdete Kýbrýs halkýna hakaretler yaðdýrýr oldu, Kýbrýslý yöneticileri ayaðýna çaðýrýp hesap sorar oldu? Þimdilerde

5


"Efendiler aslýna rücu mu ettiler?" diye soruyorlar, geçmiþte AKP'nin AB'ye girme ve "demokratikleþme" adýna attýðý adýmlarý olumlu bulan köþe yazarlarýmýz, aydýnlarýmýz, bilirkiþilerimiz. Bugünün en dramatik, en trajikomik olaylarýndan birisi bu. Çünkü, AKP'nin kendini "demokratikleþme, normalleþme, sivilleþme" ve AB kriterlerini yerine getirme üzerinden meþrulaþtýrmasýna yardým edenler, þimdilerde AKP'nin gerçek yüzünü hatýrlar ve belki de korkar oldular. "Efendiler, asýllarýnýn üzerine örttüðü incir yapraðýndan sýkýldýlar." demek olan biteni açýklamaya yetmiyor maalesef. AKP'nin aslý da, özü de, kökeni de öncelikle bir düzen partisi olmasýndadýr; ideolojik kökeni öyle kolay saklanacak, vazgeçilecek, kýrýlacak cinsten deðildir. Ama AKP, bir sermaye partisidir, pragmatisttir, çýkarcý ve konformisttir de. Ömer Dinçer'in ortaya attýðý Ýslamcýlýk-küreselleþme paradigmasýný, Ýslamcýlýðý yüzünü Batý'ya Kýbrýs sorununa dair çözüm- dönerek güçlendirme politikasýný hayata ler üretebilmek için geçmiþle, geçirebilecek kadar her yönüyle saðlam bir güçlü pragmatisttir hem hesaplaþmaya girmek gereki- de. AKP'nin deðiþimi, yor öncelikle. Bugün, adanýn dönüþümü buradadýr, Milli Görüþ'ün ulusalcýkumarhane ekonomisine dön- Ýslamcý gömleðinden mesinin baþ sorumlularýndan sýyrýlabilmesinde, yeni dünya konjonktürüyle Serdar Denktaþ'ýn Demokrat ve sermayenin acil Partisi bile "kendi evimizin ihtiyaçlarýyla uyum efendisi olalým" diye kampan- saðlayabilmesindedir. yalar baþlatabiliyorken, nasýl Özcesi, AKP'nin üzerini örttüðü, sakladýðý bir bir çözüm sorusunu sormak þeyi yoktu; kazanmak ve sorunu yaratanlarýn kirli için her yol mübahtý, çamaþýrlarýný ortaya döküp, anlayabilene. Bu yazýda Kýbrýs'ýn saflarý netleþtirmek þart. sorununu çözüm Türkiye'deki emekçilerden olanaklarýyla birlikte mücadelelerine destek ele almaya ve adayý bekleyen Kýbrýslý emekçilerle, Kýbrýslýlar için yaþandevrimcilerle birlikte yürümek, maz hale getiren tarihsel sürecin sorumluiþçi sýnýfý mücadelesinin, iþçi larýný ortaya çýkarmaya sýnýfýný bölen milliyetçi, çalýþacaðýz. Ama daha da ötesi bugün yaþanan ümmetçi politikalara karþý akla mücadelenin en önemli görev- geliþmelerin getirdiði sorulara lerinden birisi olarak cevaplar aramak zorunönümüzde duruyor. Ve dahasý, dayýz. Türkiye'de egemen sýnýflarýn ve yeni kavgalarda yolumuzu AKP'nin Kýbrýs'ta nasýl aydýnlatmak için, geçmiþi ve bir yol izlemek istedikgeçmiþte yürütülen lerini; daha önce mücadeleleri hatýrlamak, iþçi AKP'den medet uman liberallerin de, AKP'nin sýnýfýnýn bilincini zinde tutKýbrýs'ta çözüm üretemak naçizane gayemiz. bileceðine inanan

6

MARKSÝST BAKIÞ

Kýbrýslýlarýn da nerede yanýldýklarýný, bu yanýlsamanýn nasýl doðduðunu ortaya çýkarmamýz gerekiyor. En azýndan tatmin edici bir cevap bulana kadar, AKP'nin farklý dýþ politika çizgisinin ne kadar farklý olduðunu, farklarýn nerede baþlayýp nerede bittiðini, neden geleneksel "milli dava" siyasetinden kopulduðunu ya da aslýnda kopulmadýðýný, AKP'nin demokratlýk miti konusunda nasýl tongaya düþüldüðünü, AKP'ye karþý nasýl bir mücadelenin baþarýlý olacaðýný kendimize sormamýz gerekiyor. Kýbrýs sorununa dair çözümler üretebilmek için geçmiþle, her yönüyle saðlam bir hesaplaþmaya girmek gerekiyor öncelikle. Bugün, adanýn kumarhane ekonomisine dönmesinin baþ sorumlularýndan Serdar Denktaþ'ýn Demokrat Partisi bile "kendi evimizin efendisi olalým" diye kampanyalar baþlatabiliyorken, nasýl bir çözüm sorusunu sormak ve sorunu yaratanlarýn kirli çamaþýrlarýný ortaya döküp, saflarý netleþtirmek þart. Türkiye'deki emekçilerden mücadelelerine destek bekleyen Kýbrýslý emekçilerle, devrimcilerle birlikte yürümek, iþçi sýnýfý mücadelesinin, iþçi sýnýfýný bölen milliyetçi, ümmetçi politikalara karþý mücadelenin en önemli görevlerinden birisi olarak önümüzde duruyor. Ve dahasý, yeni kavgalarda yolumuzu aydýnlatmak için, geçmiþi ve geçmiþte yürütülen mücadeleleri hatýrlamak, iþçi sýnýfýnýn bilincini zinde tutmak naçizane gayemiz. Kýbrýs Nasýl Parçalandý? Kýbrýs adasý, 20. yüzyýlý týpký Ortadoðu'da, Anadolu'da, Balkanlar'da ve dünyanýn hemen yerinde olduðu gibi, kapitalistleþme sürecinin sonucu olan toplumsal ve ulusal çeliþkilerin gitgide derinleþtiði, yüzlerce yýl birlikte yaþamýþ halklarýn birbiriyle kanlý býçaklý hale getirildiði bir dönem olarak yaþadý. Bu bölümde öncelikle kapitalizmin yarattýðý ulusal bölünmelerin, etnik gýrtlaklaþmalarýn, emperyalist-kapitalist çýkar çatýþmalarýnýn, silahlanma yarýþýnýn Kýbrýs'ý ne hale getirdiðini göstermeye çalýþacaðýz. Ayný zamanda kapitalizme alternatif bir toplumu ve tüm insanlýðýn kurtuluþunu hedefleyen sosyalizm davasý için mücadele eden veya ettiðini iddia eden sol, devrimci, sosyalist, komünist örgütlerin adada nasýl sýnýfta kaldýklarýna dikkat çekmeye çalýþacaðýz. Ve sonuçta, bugün adada kalýcý çözüm için yegane seçenek olan sosyalizmi hedefleyen yeni bir kuþaðýn örgütlenmesi ve Türkiye'de milliyetçi histerinin yükseltilmesinde her daim hazýrda bekletilen Kýbrýs konusunda enternasyonalist bir bilincin geliþmesi için geçmiþle tutarlý bir hesaplaþmanýn yollarýný açmaya çalýþacaðýz. Etnik Düþmanlýk Tohumlarý Kýbrýs politikasý Türkiye gündemine 1950'lerin ortasýnda girdi. Ondan önce "Kýbrýs diye bir meselesi yoktu" kapitalistlerimizin. 1923'te Lozan Anlaþmasý'yla ada Britanya sömürgesi olarak kabul edildi. Adanýn dörtte üçünü oluþturan Rum nüfusu arasýnda Enosis fikri (Kýbrýs'ýn Yunanistan'la birleþmesi) hem sað hem de sol içinde farklý saiklerle de olsa yaygýndý. Türk nüfus arasýnda Enosis fikrine karþý


MARKSÝST BAKIÞ

mücadele, 1940'larýn ortasýnda ön plana çýktý ve o zamana kadar ortak örgütlerde, sendikalarda veya derneklerde birlikte mücadele veren Rum ve Türk emekçilerini, milliyetleri temelinde ayrýþtýracak örgütler kurulmaya baþlandý. Adada Ýngiliz sömürgeciliðine karþý baþlatýlan, baþýný Rumlarýn çektiði mücadeleye karþý, Britanya'nýn klasik tepkisi adada azýnlýk konumunda bulunan Türklerin desteðini alarak, milliyetçiliði kýþkýrtmak ve bu ulusal temelli bölünme üzerinden kendi varlýðýný meþrulaþtýrmaktý. Nitekim, 50'lerin baþýnda Kýbrýslý Türk milliyetçiler, Türkiye'nin ada siyasetine müdahil olmasý için giriþimlerde bulunduðunda, Menderes hükümetince Britanya egemenleriyle iþbirliði yapmaya yönlendirileceklerdi. Kýbrýs'ta Türk milliyetçiliði siyasetinin "efsanevi" figürü Rauf Kýbrýs'ta halkýn büyük çoðunluðunun desteðini Denktaþ da bu dönem Britanya sömürge savcýlýðýnda sömürge karþýtý mücadele veren direniþçileri idama arkasýna almýþ ve ömrü hayatý boyunca Stalinizmin mahkum ettirmekle meþguldü. bataklýðýndan çýkamamýþ komünist parti AKEL, bu Kýbrýs'ta halkýn büyük çoðunluðunun desteðini arkasýna dönemde SSCB bürokratlarýnýn dýþ politikasýna tabi almýþ ve ömrü hayatý boyunca Stalinizmin bataklýðýndan bir siyaset izleyerek (2. Dünya Savaþý sonrasý çýkamamýþ komünist parti AKEL, bu dönemde SSCB bürokratlarýnýn dýþ politikasýna tabi bir siyaset izleyerek Britanya ile yapýlan anlaþma gereði) Britanya sömürgeciliðine karþý aktif bir mücadele yürütemedi. (2. Dünya Savaþý sonrasý Britanya ile yapýlan anlaþma gereði) Britanya sömürgeciliðine karþý aktif bir mücadele yürütemedi. Sonuçta sömürge karþýtý mücadele faþist, Enosisçi EOKA çetelerine kaldý. EOKA'nýn Britanya kurumlarýna yönelik saldýrýlarýna karþý Britanya egemenleri kendi güvenlikleri için ve azýnlýk olan Türk nüfusunu arkalarýna almak için Türkleri seferber etmeye koyuldu. Bu politika 50'lerin ortasýnda Türkiye'yi de ada siyasetine dahil etme noktasýna vardý. Türkiye'de 6-7 Eylül (1955) olaylarý gibi Özel Harp Dairesi'nin yürüttüðü provokasyonlar sonucu, toplumsal alan, Rum düþmanlýðý ve Kýbrýs'ýn "milli dava" haline getirilmesi ekseninde þekillendirildi. 1955 Londra Konferansý'nda Ýngilizlerin desteðiyle Kýbrýs sorununa taraf olan Türkiye için o günden sonra Kýbrýs sorunu bir "milli dava" statüsüne eriþti. Neredeyse 2000'lere kadar toplum genelinde dokunulmaz, sorgulanmaz, tartýþýlmaz konulardan biri olarak da kaldý. Türk Mukavemet Teþkilatý (TMT), Türkiye'nin 1955'teki politikasý "adada statükonun yani Özel Harp Dairesi'yle sýký iliþkilere Ýngiltere'nin yönetiminin devam etmesi, eðer statüko korunmayacaksa adanýn eski sahibi Türkiye'ye geri verilmesi" sahip Kýbrýslý Türk kapitalistlerin yönündeyken, 1956'da yine Ýngilizlerle iþbirliði içinde "takdesteðiyle kuruldu. Paramiliter bir organizasyon olan TMT, adada ulusal sim"e, yani adanýn bölünmesine döndü. Bu süreçte, Türk Mukavemet Teþkilatý (TMT), Özel Harp Dairesi'yle sýký kin ve nefret tohumlarýný ekmek, mil- iliþkilere sahip Kýbrýslý Türk kapitalistlerin desteðiyle kurulliyetçi bölünmeyi derinleþtirmek du. Paramiliter bir organizasyon olan TMT, adada ulusal kin amacýyla çok sayýda provokatif eyleme ve nefret tohumlarýný ekmek, milliyetçi bölünmeyi derinimza attý. 1958'de, Lefkoþa'daki Türk leþtirmek amacýyla çok sayýda provokatif eyleme imza attý. elçiliðine bomba yerleþtirdiler, camileri 1958'de, Lefkoþa'daki Türk elçiliðine bomba yerleþtirdiler, camileri bombaladýlar, iki toplumun ortak olarak mücadele bombaladýlar, iki toplumun ortak yürüttüðü sendikalara, derneklere ve siyasi örgütlere yönelik olarak mücadele yürüttüðü eylemlere giriþtiler. Lider konumundaki sendikacýlara, polisendikalara, derneklere ve siyasi tikacýlara, gazetecilere yönelik suikastlar örgütlediler. Türk örgütlere yönelik eylemlere giriþtiler. ve Rum iþçilerin birlikte mücadele ettiði PEO sendikasýnýn Türk ve Rum iþçilerin birlikte hem Türk hem Rum liderlerine yönelik suikastlerle mücadele ettiði PEO sendikasýnýn hem amaçlanan, Türk ve Rum iþçilere birlikte mücadele etmemeleri yolunda gözdaðý vermekti. Rum faþist çetesi Türk hem Rum liderlerine yönelik suikastlerle amaçlanan, Türk ve Rum EOKA da eþzamanlý olarak Rum solculara ve iþçi önderlerine suikastlar düzenlemekle meþguldü. Hem TMT, hem iþçilere birlikte mücadele etmemeleri EOKA, provokasyonlar için desteði Türkiye ve yo-lunda gözdaðý vermekti. Rum faþist Yunanistan'dan alýyorlar, gizli servisler adaya durmadan çetesi EOKA da eþzamanlý olarak Rum mühimmat taþýyorlardý. solculara ve iþçi önderlerine suikastlar 60'lara gelinirken adadaki þiddetli gerilime ve NATO üyeleri düzenlemekle meþguldü. olarak Soðuk Savaþ'ta ileri karakollar vazifesi üstlenmiþ

7


Türkiye ile Yunanistan arasýnda yükselen tansiyona uluslararasý arenada bir "çözüm" bulundu. Ne de olsa emperyalistlerin Ortadoðu'daki çýkarlarý için vazgeçilmez bir üs olan ada, kaderine terkedilemezdi. Türkiye, Yunanistan ve Ýngiltere üçlüsünün garantörlüðünde, adayý þekillendiren bir anlaþmayla birlikte baðýmsýz Kýbrýs Cumhuriyeti ilan edildi. (Ýngiltere, bu anlaþmayla, Ortadoðu'da halen en önemli üsleri konumunda olan iki askeri üssü korumayý baþardý.) Makarios cumhurbaþkaný,

74'te Yunan cuntasý destekli EOKA-B B darbesi ile Makarios devrildi. Türkiye egemenlerinin cevabý, Erbakan yönetiminde bu darbeyi Ecevit-E bahane ederek Kýrbýs'ý iþgali etmek oldu. Adanýn bütününe daðýlmýþ olarak yaþayan Kýbrýslýlar, Kuzey ve Güney ekseninde bölündüler. Fazýl Küçük de yardýmcýsý oldu. Türkiye egemen sýnýflarý baþlangýçta bu yeni düzenden memnun olduysalar da Kýbrýslý Rum kapitalistleri için yeni durum beklentileri karþýlamýyordu. Makarios hükümeti öncülüðünde Kýbrýslý Rum kapitalistler, adadaki hakimiyeti tümden ele geçirmek yönünde þiddeti týrmandýrmaya devam ettiler. Ayný dönemde Kýbrýslý Türk egemenleri de boþ durmadý. Fazýl Küçük'ün kasasýndan çalýnan belgelerde açýða vurulan "husumet olmazsa Kýbrýs Türkleri yok olur anlayýþý" ve ayrýlýkçý, Rum düþmanlýðýndan beslenen politikalardan taviz verilmemesi yönündeki ýsrar, Kýbrýslý Türk egemenlerinin "taksim" politikasýndan vazgeçmediklerini gösteriyordu. Makarios'un 1963'te ortaya attýðý anayasa deðiþikliðine yönelik plandan sonra ortam iyice gerildi. Makarios yönetiminin Türkleri yönetimden tecrit etmeye yönelik planýna karþý Türk egemenleri, Kýbrýs Cumhuriyeti'nin meclis, hükümet ve diðer yetkili kurullarýndan çekildi. Rafa kaldýrýlmýþ "taksim" tezleri Türkiye tarafýndan da yeniden öne sürülmeye baþlandý. EOKA'dan bozma Rum polis teþkilatý ile Kýbrýslý Türkler arasýnda çýkan bir olay büyütülerek kanlý bir çatýþma ortamý yaratýldý. 63-64 olaylarý olarak bilinen ve bine yakýn Kýbrýslý Türk'ün ve

8

MARKSÝST BAKIÞ

iki yüze yakýn Rum'un katledildiði olaylarda, ev yakmalar, köy boþaltmalar, sürgünler acýmasýzca gerçekleþtirildi. Türkiye, Kýbrýs'a müdahalede bulunacaðýnýn sinyallerini vermeye baþlamýþtý. ABD Baþkaný Johnson, 5 Haziran 1964 tarihli bir mektupla Türkiye'yi "þiddetli bir dille" uyararak, böyle bir harekâtýn karþýsýnda olduklarýný belirtmiþti; ancak Türkiye, Kýbrýs'ta Türklere karþý artan þiddet gösterilerini bahane ederek, Rumlara ait köyleri iki gün boyunca bombaladý. Yine de ABD, Türkiye'nin adaya kesin bir müdahalede bulunmasýný engellemiþti. Olaylarýn sonunda Kýbrýslý Türkler adanýn en fazla %3'ünü oluþturabilecek toprak parçalarýna hapsedildi ve serbest dolaþým yasaklandý, ticari faaliyetler kesildi, en temel gereksinimlere eriþim engellendi. Bu tarihten sonra Kýbrýslý Türklere yönelik ulusal baský olaðanüstü boyutlara ulaþtý. "Kýbrýs meselesi ayrýca bir "ulusal baský" meselesiydi ve daha somut olarak Kýbrýslý Rum kapitalistleri tarafýndan Kýbrýslý Türklerin etnik temizlik (1963-64) metotlarýyla haklarýndan mahrum býrakýlmasý çabasýydý. 1964'ten 74'e kadar Kýbrýslý Rum kapitalistler Kýbrýs'ta Türklere karþý kendi apartheidlerini [ýrkçý ayrýmcýlýk] oluþturdular." (alýntý Yunan devrimci Angelos Kalodukas'ýn "Kýbrýs Sorunu" makalesinden) Bu ulusal baskýnýn sürmesinde kuþkusuz Kýbrýslý Türk egemenlerinin de payý vardý. Sonuç, on senelik gerilimin, adada ortak bir geleceðin inþa edilmesine dair umutlarý paramparça etmesi olmuþtu. Enosis'in Sonu Makarios, 60'larýn baþýnda hýzlý anti-komünist ve kararlý milliyetçi iken 70'lere doðru "baðýmsýz ülkenin baðlantýsýz (Soðuk Savaþ denkleminde ABD veya SSCB'ye mesafeli duran) lideri"ne dönüþtü. Makarios'un hedefi tüm Kýbrýs'ýn Rum sermayesinin egemenliðine girmesiydi. Adada en büyük Rum sermayesi Kýbrýs Kilisesi'nin elindeydi ve Makarios da kilisenin baþpiskoposuydu. Özellikle 64'ten sonra, Yunan ve Kýbrýslý Rum kapitalistlerin çýkarlarýnýn ortak olmadýðý görünür bir gerçek haline geldi. 67'de Yunanistan'da gerçekleþen askeri darbe ile kurulan cunta rejiminin adaya yönelik, EOKAB'yi (ikinci EOKA) kurarak yürütmeye çalýþtýðý Enosisçi politikalara karþý Rum egemenleri baðýmsýz Kýbrýs taraftarý haline geldiler. Türkiye'nin EOKA-B'ye ve Enosisçilere karþý saldýrgan tavrý yine ABD tarafýndan engellenirken, Rum egemenler Kýbrýs halkýnda Enosis fikrinin sönümlenmesi için çaba sarfettiler. Nitekim Makarios, Enosis siyasetinden vazgeçtiðini açýklayarak hem AKEL'den hem de Rum milliyetçilerinden destek aldý. 1968'de Makarios, Enosisçi cumhurbaþkaný adayýna karþý %95 oyla yeniden cumhurbaþkaný oldu. AKEL'in bu dönemki politik tutumuna deðinmek faydalý olacak. Komünist bir dünya kurma yolunda mücadele veren iþçi ve emekçilerin, Stalinizmin vahim ihanetleriyle nasýl boðulduðunu görmemiz gerekiyor. Baðýmsýz Kýbrýs Cumhuriyeti'nin ilk seçimlerinde %38 oy alabilecek kadar güçlü bir parti olan AKEL,


MARKSÝST BAKIÞ

"Yurtsever Cephe" adýyla yürüttüðü "seçim çatýþmasýna girmeme" stratejisiyle yeni devlet baþkaný olarak Makarios'u destekledi. Kýbrýslý Türkleri siyaset dýþýna atmaya yönelik, Makarios'un 13 maddelik anayasa deðiþikliðini onayladý. 63-64 olaylarý sýrasýnda Enosis fikrinden vazgeçmemiþ olan AKEL, toplumsal gerilimleri durdurabilecek yegane güç olmasýna raðmen, Stalinizmin bataklýðýnda sýnýf siyasetini çöpe atmayý yeðledi. Etnik gýrtlaklaþmaya yönelik hiçbir ciddi söz söyleyemeyen parti, gerçekleþtirilen birliðe katkýda bulunan "saðcý veya solcu istisnasýz tüm vatanseverleri kutladý". Ancak, Yunanistan'daki ABD destekli cunta kurulduktan sonra, Enosis'i bir kenara atabildi AKEL. Yine de baðýmsýz iþçi sýnýfý siyaseti üretmek yerine, Kýbrýslý Rum ulusal siyasetinin bir parçasý olarak kaldý ve 68'de, 73'te tekrar tekrar Makarios'un seçilmesine destek verdi. O dönemki politikalarý þöyle açýklýyordu AKEL önderleri: "Bazýlarý acele etmekte ve geçirdiðimiz mücadele aþamasýný görmezden gelmemizi ve sýnýf savaþýna koyulmamýzý istemekteler[...] Fakat böyle bir yanlýþ yapsaydýk bunun sonucu iktidarýn iþçi sýnýfý tarafýndan fethi deðil fakat tüm Kýbrýs'ýn Türk iþgal ordularý ve emperyalistler tarafýndan fethi gerçekleþtirilecekti." 74'teki iþgal, Kýbrýs solunun da, Evet, bazýlarý AKEL'in sýnýf savaþýmýna koyulmasýný istediler ama AKEL bir kere olsun ciddi olarak sýnýf savaþýmýna koyulmadý. Ve ada sonunda Türkiye ve Yunanistan'daki solun Türk ordusu tarafýndan iþgal edildi, ama AKEL sýnýf siyaseti yürüttüðü da sýnýfta kaldýðý bir süreç oldu. için deðil. 60'larda yükselen sol hareket, Ýþgal ve Bölünme 70'ten sonra Yunan cuntasý destekli EOKA-B, saldýrýlarýný Rum solculara "kendi" egemen sýnýflarýna karþý, ve baðýmsýzlýkçýlara karþý iyice arttýrdý. AKEL ise sýnýf siyaseti yürütmek- faþist EOKA ve TMT çetelerine ten uzak kaldý, Kýbrýslý Rum egemen sýnýflarýyla iþbirliði çizgisini devam karþý kararlý bir sýnýf mücadelesi ettirdi. 74'te EOKA-B darbesi ile Makarios devrildi. Türkiye egemenlerinin cevabý, Ecevit-Erbakan yönetiminde bu darbeyi bahane ederek yürütebilseydi Kýbrýs'ýn geleceði Kýrbýs'ý iþgali etmek oldu. Adanýn bütününe daðýlmýþ olarak yaþayan çok farklý olabilirdi. Oysa AKEL, Kýbrýslýlar, Kuzey ve Güney ekseninde bölündüler. Ýþgal sýrasýnda 6000 Stalinizme has milliyetçi çizgisiyle kiþi öldü, 200 Bin Kýbrýslý Rum ve on binlerce Türk göç etmek zorunda býrakýldýlar. Türkiye, adanýn kuzeyindeki varlýðýný saðlamlaþtýrmak ve etnik gýrtlaklaþmanýn bir parçasý gücünü artýrmak için, Türkiye'den "yerleþimciler" getirdi. Bu dönemden olacaktý. Ýþin kötüsü, sosyalist sol sonra Kuzey Kýbrýs'ta, 1975'te kurulan Ulusal Birlik Partisi(UBP) bütün bu yaþananlardan ders de öncülüðünde Kýbrýslý Türk ve Türkiye egemen sýnýflarý hüküm sürdü. Kýbrýs'ýn kuzeyinde gerçekleþen iþgal, Kýbrýslý Türkler için ilk etapta çýkaramadý. Kýbrýs'taki tüm sýkýnkuþkusuz sevindirici bir geliþme olsa da gelecek, umduklarý gibi olmaya- týlardan Britanya ve ABD'yi sorumcaktý. Adanýn kuzeyine yönelik uluslararasý ambargo Kuzey'in ekonomisi- lu gören yaklaþýmlar her iki tarafý ni felç etti. Kuzey ve Güney'in ekonomik geliþimine ve Türkiye egemen sýnýflarýnýn, Kuzey'deki ekonomik çöküntüdeki payýna aþaðýda da ulusalcý bir noktaya çekiyor; deðineceðiz. milliyetçi, faþist, etnik temizlikçi Türkiye'den gelen "yerleþimciler"le birlikte adanýn kuzeyinde siyasi, ideo- politikalar basit yanlýþlar olarak lojik ve kültürel yapý da büyük bir deðiþim geçirdi. Rumlarýn geride býraktýðý mülkler Anadolu'dan getirilen yerleþimcilere, Denktaþ partizanlýðý görülüyor, sýnýfsal analiz arka yapanlara, eski mücahitlere, TMT için savaþanlara verildi. Böylece bu plana atýlýyordu. Türkiye'de, sonmülkler siyasi bir silah haline geldiler. Denktaþ, bölünme sonucunda radan tutumunu deðiþtiren kayýrýlan kesimlerden güç alarak iktidarýný korudu. Resmi söylem sayesinde adanýn ortak mirasýndan bihaber, þovenizmle zehirlenmiþ yeni Perinçek dýþýnda bütün sol örgütler kuþaklar yetiþtirilerek bölünmenin temelleri saðlamlaþtýrýlmaya çalýþýldý. iþgali desteklediler. 74'teki iþgal, Kýbrýs solunun da, Türkiye ve Yunanistan'daki solun da sýnýfta kaldýðý bir süreç oldu. 60'larda yükselen sol hareket, "kendi" egemen sýnýflarýna karþý, faþist EOKA ve TMT çetelerine karþý kararlý bir sýnýf mücadelesi yürütebilseydi Kýbrýs'ýn geleceði çok farklý olabilirdi. Oysa yukarýda gördüðümüz gibi AKEL, Stalinizme has milliyetçi çizgisiyle etnik gýrtlaklaþmanýn bir parçasý olacaktý. Ýþin kötüsü, sosyalist sol bütün bu yaþananlardan ders de çýkaramadý. Kýbrýs'taki tüm sýkýntýlardan Britanya ve ABD'yi sorumlu gören yaklaþýmlar her iki tarafý da ulusalcý bir noktaya çekiyor; milliyetçi, faþist, etnik temizlikçi politikalar basit yanlýþlar olarak görülüyor, sýnýfsal analiz arka plana atýlýyordu. Türkiye'de, sonradan tutumunu deðiþtiren Perinçek dýþýnda bütün sol örgütler iþgali desteklediler. Adadaki Türkler içinde örgütlü sol da her þeyin arkasýnda ABD'yi arayan tutarsýz anti-emperyalizmini "Anavatan Türkiye" söylemiyle taçlandýrýyordu. Rum ve Yunan sosyalistleri ise 74'ü Amerikan ve Türk ordusu komplosu olarak gördüler. (Yunan devrimci Angelos Kalodukas bu tezleri "ahmaklýk Oscar'ýna adaydýr ve varolsaydý kesinlikle ödülü alýrdý" diyerek detaylý bir analizle çürütüyor (der. Masis Kürkçügil, "Kýbrýs, Dün ve Bugün"; Angelos Kalodukas, "Kýbrýs Sorunu", sf 81-89.) Üstelik AKEL, Türkiye'nin iþgalinden sonra, Rum egemen sýnýflara karþý þiddetli bir mücadele yürütmek yerine, iþveren örgütleriyle grevler olmamasýný da içeren, iþçi sýnýfýna yönelik kapsamlý saldýrýlarla dolu bir anlaþma imzalalayarak ulusal kalkýnmacý politikalarýn, iþçi sýnýfýnýn ezilmesi pahasýna hayata geçirilmesine payanda oldu.

9


MARKSÝST BAKIÞ Ýþgal Sonrasý Dengeler Nasýl Deðiþti? 1977'de ilk müzakere süreci Denktaþ ve Makarios'un öncülüðünde baþladý. Bu sürecin en önemli sonucu iki tarafýn, üç aþaðý beþ yukarý belirli ilkeler çerçevesinde, gelinen noktayý kabul etmesi oldu. Rum kapitalistler adanýn bütününde egemen olamayacaðýný kabul ediyor ve gelecekte yapýlacak müzakerelerde olabildiðince güçlü bir merkezi hükümet kurmayý ve sömürü alanýný maksimuma çýkarmayý hedefliyor; öte yandan Türk tarafý da, Rum sermayesi tarafýndan yutulmamak için, güçlü federatif hükümetler ve gevþek federasyon temelinde Türk sermayesini güvenceye alan güçlü bölgesel yönetim Siyasi baský ve arzularýyla hareket ediyordu. Bugünlere kadar çýkmaza sürüklenen anlaþma ve müzakeekonomik sorunlar reler zincirinde temel belirleyen bu genel çerçeve olmuþ ve iki tarafýn egemen sýnýflarý bu 74'ten sonra Kuzey yaklaþýmlarýný sürdürmüþlerdir. Kýbrýs'ýn en önemli Siyasi baský ve ekonomik sorunlar 74'ten sonra Kuzey Kýbrýs'ýn en önemli gündemiydi. Uluslararasý alanda tanýnmama, uluslararasý ambargo ve sermaye, kredi, ticaret akýþýnýn gündemiydi. kesilmesi Kuzey Kýbrýs ekonomisini felce sürükledi. Türkiye'den gelen yardýmlarla ayakUluslararasý alanda ta kalmaya çabalayan Kuzey Kýbrýs, bugüne kadar Türkiye'den de ciddi bir yatýrým alatanýnmama, mamýþ, üstelik Türkiye'nin Kuzey'de yürüttüðü ekonomi politikalarý sonucu tarýmsal üretim ve sýnai üretim durma noktasýna gelmiþtir. Kuzey Kýbrýs ekonomisi kendi kaynaklarýný uluslararasý kullanamayacak noktaya getirilmiþ ve bir memurlar ordusu yaratýlmýþtýr. Türkiye'den her ambargo ve türlü temel gereksinim maddesini gümrüksüz olarak adaya getiren ve kurduðu süpermarsermaye, kredi, ketlerde ucuza satan TSK ve Kuzey Kýbrýs'ýn ihraç ürünlerini adaya daha ucuza getiren TC ticaret akýþýnýn hükümetleri, Kuzey Kýbrýs üreticisini tüketmiþtir. Ýþgalden çok kýsa zaman sonra kesilmesi Kuzey ekonomik sorunlar baþ göstermeye baþlamýþtýr. Kýbrýs ekonomisini Güney Kýbrýs ise iþgalden sonra yaþanan sýkýntýlý dönemin ardýndan, bugüne kadar süregelen turizm, denizcilik, offshore bankacýlýðý vb. eksenli bir kalkýnma ile zenginleþti. Bunda felce sürükledi. uluslararasý yardýmlarýn büyük payý oldu. 1978-88 döneminde Kýbrýslý Rum kapitalistler, Türkiye'den gelen saðladýklarý uluslararasý avantajlarýn etkisiyle, her türlü müzakerede baltalayýcý bir tavýr yardýmlarla ayakta takýnmaya baþladýlar. Ýþler iþgalden sonraki vahim durumu çok kýsa zamanda tersine kalmaya çabalayan çevirmiþti. Uzlaþmaya yönelik katý bir tutum takýnan "redciler", adadaki ayrýlýðýn Türk tarafýný ekonomik boðazlanmaya ve mahva sürükleyeceðinden hareketle, sonunda birleþik Kuzey Kýbrýs, ve Rum kapitalistlerin her türlü tavizi koparacaðý bir ülke yaratmak peþindeydiler. Öte bugüne kadar yandan adadaki bu gerilimin, Türkiye-Yunanistan arasýndaki askeri çekiþmeyle ve çoðu Türkiye'den de zaman savaþýn eþiðine gelinecek sudan, "kayalýktan" sebeplerle týrmandýrýlmasýnýn ve delicesine silahlanma yarýþýnýn Rum halkýna yansýyan aðýr bir vergi yükü de olacaktý. ciddi bir yatýrým Bölünme Derinleþiyor alamamýþ, üstelik Rauf Denktaþ, Güney'deki "redcilerin" çýkmaza sürüklediði müzakereleri bahane ederek, Türkiye'nin her zaman arkasýnda duracaðýný bildiði 12 Eylül darbecilerine de güvenerek, 1983'te Kuzey'de yürüttüðü KKTC'nin baðýmsýzlýðýný ilan etti. Ancak, herkesi þaþýrtan bu geliþmenin ne Türkiye'ye ne ekonomi politikalarý de Kuzey Kýbrýs'a bir yararý dokunacaktý. Türkiye büyük sermaye sýnýfýnýn iþ bitirici çocuðu, 24 Ocak Kararlarý'nýn ve neoliberal politikalarýn mimarý Özal, henüz iktidara sonucu tarýmsal gelmiþti ki KKTC'nin ilanýyla, Kuzey Kýbrýs'a yönelik uluslararasý ambargonun derinüretim ve sýnai leþmesiyle ve Türk sermayesinin uluslararasý eklemlenme sürecinin önüne engeller üretim durma çýkarýlmasýyla karþý karþýya kalacaktý. noktasýna gelmiþtir. Kýbrýs'ýn bölünmesinin ve iþgalin uluslararasý arenadaki algýlanýþýnýn, Türkiye sermayesinin Batý sermayesi ile entegrasyonu projesi önünde engel olduðu gerekçesiyle, Kuzey Kýbrýs geleneksel "milli dava" siyasetini karþýsýna alan ilk isim Özal oldu. Yine de Özal gerçek ekonomisi kendi bir çözüm arayan Kuzey Kýbrýs halkýndansa, statükoculara daha yakýndý. Hem Özal, hem kaynaklarýný diðerleri Kýbrýs'taki muhalefeti, sosyalist olduðu ve Rumlarla iþbirliði içinde olduðu kullanamayacak gerekçesiyle tanýmýyor ve tek muhatap olarak Denktaþ'ý görüyorlardý. Yine de Özal'ýn bastýrmasýyla ve Kuzey Kýbrýs'ta ilk kez açýða çýkmaya baþlayan muhalefet dalgasýnýn etknoktaya getirilmiþ isiyle Denktaþ, 85'te Rum egemenleriyle masaya oturacak, Birleþmiþ Milletler'in (BM) ve bir memurlar hazýrladýðý iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde uzlaþmayý da kabul edecekti. ordusu yaratýlmýþtýr. Ancak Güney Kýbrýs'ta yaþanan ekonomik geliþmenin verdiði rahatlýkla, AKEL'in de dahil olduðu "redciler" grubu anlaþmaya yanaþmayacaktý. Bu geliþmeden sonra Denktaþ, konumunu daha da saðlamlaþtýrdý. 86'da, Özal ve içinde Sakýp Sabancý, Þarýk Tara, Halit Narin gibi büyük sermayedarlarýn bulunduðu kafile Kýbrýs'a çýkarma yaptý. Özal'ýn dayattýðý ekonomik önlemler paketiyle iþçi sýnýfýna, kamu çalýþanlarýna yönelik kapsamlý saldýrýlar baþlatýldý. Buna karþýlýk örgütlü iþçi sýnýfý boþ durmadý ve kitlesel iþçi mitingleri gerçekleþtirildi, KKTC'nin "Türkiye'ye ekonomik ilhaký" aleyhine sloganlar atýldý. Nitekim Türkiye'nin kallavi sermayedarlarý, Kuzey Kýbrýs'a yatýrýmý pek kârlý bulmadýklarýndan, yatýrým yapmadan ayrýldýlar.

10


MARKSÝST BAKIÞ 1988'de Vasiliu AKEL'in de desteðiyle Güney Kýbrýs'ýn tefiklerinin iliþkilerini sorunsuzlaþtýrma çabasýnýn bir ürünüycumhurbaþkaný oldu ve çözümden yana tavýr koyacaðýný açýk- dü. ladý. Bu noktaya gelinmesinde, Rum kapitalistlerin "redci" Yalnýz, AB sürecini çözüm için bir umut olmaktan, varýlmasý beklentilerinin boþa çýkmasý, ABD'nin de Türk-Yunan gergin- gereken somut bir hedefe dönüþtüren þey Kuzey Kýbrýs'ta liðini dengelemek amacýyla Kýbrýs Rum kesimine yönelik hareketlenen muhalefetti. 90'lar muhalefetin kendini toplummali yardýmlarý kesmesi vardý. Ayrýca, Kýbrýslý Türkler sal yaþamýn her alanýnda derinleþtirdiði yýllar oldu. Buna arasýnda Denktaþ karþýtý muhalefetin güç kazanmasý, Rum karþýlýk siyasi baský da olaðanüstü boyutlara ulaþtý. 96'da egemenlerinde uzlaþmaya yönelik stratejilerin benimsen- Kutlu Adalý'nýn faþistlerce öldürülmesi ve katillerinin serbest mesini kolaylaþtýrdý. AKEL'in 74 öncesine dönülemeyeceði býrakýlmasý, Kýbrýs'ta içten içe kokuþan düzene karþý çýkarýmýyla, uzlaþma ve toplumsal bütünleþme yönündeki baþkaldýrýnýn kývýlcýmýný çaktý. 96'dan 2000'e giden süreçte çaðrýlarý aðýrlýk kazandý. Ancak, 90'lara girerken Türkiye hem hareket hem de baskýlar büyüdü: muhalif öðrenciler siyasetinin Kürt sorunuyla, yükselen iþçi muhalefetiyle okullardan ihraç ediliyor, tiyatro oyunlarý yasaklanýyor, matdeðiþen iklimi ve Körfez Savaþý'yla sertleþen Ortadoðu baalar kapatýlýp kitaplar toplanýyor, matbaalar mücahitlerce siyaseti bir kez daha orduyu siyaset sahnesinin tepesine kundaklanýyor, gazeteler kapatýlýyor, gazeteciler hapse getirecek; Denktaþ da ordunun uzlaþmaz politikalarýndan mahkum ediliyor; Kürt öðrencilere, solculara, muhalefet paraldýðý destekle "çözümsüzlük çözümdür" anlayýþýyla sahneye tilerine ve Kutlu Adalý Derneði'ne yönelik saldýrýlar kroçýkacaktý. Bir de bütün bu geliþmelere, hem Güney Kýbrýs'ýn nikleþiyordu. Muhalifleri "Rumcu" olmakla suçlayan hem Türkiye'nin baþlattýðý Denktaþ ve þürekasý, Kuzey AB'ye katýlma süreci eklenince Kýbrýs halkýný da bölüyor, iþler iyice arapsaçýna dönTürkiyeli-Kýbrýslý ayrýmýný müþtü. Güney Kýbrýs'ýn AB'ye derinleþtiriyordu. Kýbrýs'ta yönelik her hamlesine karþýlýk yaþamlarý cehenneme çevrilen TC-KKTC entegrasyonu günTürkler, çareyi Londra'da "Türk deme getiriliyor, Denktaþ gettolarý"na kaçmakta buluyorbayram ediyor; Türkiye'nin AB lardý. üyeliðinin önüne çýkan her Yine de 2000'lere girerken engelle (Aralýk 96 Luksemburg Kuzey Kýbrýs'ýn havasý bambaþzirvesi'nde Kýbrýs'ýn AB'ye üyeka olmuþtu. Kendiliðinden lik süreci baþlatýldý; Türkiye'nin büyüyen bir hoþnutsuzluk ve üye adaylýðý reddedildi.) eleþtiri dalgasý, deðiþim özlemiDenktaþ, çözümsüzlüðü katnin ve iradesinin açýða vurulmerlemiþ oluyordu. masý, ebedi geçici hale, Denktaþ 90'larda Rum kesiminde, Türk kayýrmacýlýðýna karþý býkkýnlýk tarafýyla yapýlacak bir uzlaþma ve en sonu AB sürecinin verdiði ile uluslararasý arenada elde umut, Kýbrýs muhalefetini 2004 Nisanýnda referanduma sunulan edilecek getirilerin, Kýbrýslý Annan planýna ve Güney Kýbrýs'la birlikte güçlendiriyordu. Etnik gýrtlaklaþTürklere verilecek tavizlerden ma sürecini yaþamamýþ olan yeni AB'ye girmeye %65'le "evet" diyordu daha fazlasýný saðlayacaðý inancý kuþak etnik düþmanlýk içinde kin Kuzey Kýbrýs halký. Nisan 2003'te tek yaygýnlýk kazanmýþtý. Ancak baþýna "Kýbrýs Cumhuriyeti" adýyla, bütün gütmek yerine umutla geleceðe 90'lar, bu uzlaþma söylemlerine adayý temsilen AB'ye kabul edilmiþ olan bakmak istiyordu. Türkiye'de raðmen yoðun bir gerilime sahne Rum kesiminde ise referandum sonuçlarý 99'da baþlayan banka iflaslarý olmaya devam etti. Özellikle nedeniyle Kuzey Kýbrýs %75'lik çoðunlukla "hayýr" oldu. Türkiye ile Yunanistan arasýnda ekonomisi de çöküyor, Kuzey Kardak krizinde tavan yapan, silahlanma yarýþýyla olaðanüstü Kýbrýs halký tasarruflarýný kaybediyordu. Siyasi baskýlar, duruma gelen, adadaki statükoyu ve parçalanmýþlýðý derin- muhalefetin yükseliþi ve ekonomik krizin yarattýðý darbenin leþtiren, yeni kuþaklarýn bölünme, siyasal baskýlar, milliyetçi- þoku birleþince Kuzey Kýbrýs halký patlama noktasýna geldi. lik demagojileri, savaþ tehditleri, etnik çatýþma tehlikesi altýn- Nisan 2000'de bütün bu deðiþen havaya raðmen, Ankara'dan da yetiþtiði bir dönem oldu. belirlenen seçim sonuçlarýyla Denktaþ'ýn yeniden cumhurbaþkaný olmasý ipleri iyice geriyor, Temmuz'da bankazedeler AB Süreci, Annan Planý 90'larýn baþýnda Kuzey Kýbrýs halký için pek anlam ifade meclisi basýyor, siyasi karalama kampanyalarý ve faþist þiddet etmeyen AB süreci, 2000'lere girerken çok büyük önem artýyor, öte yandan dayanýþma ve eylemlerin gücü de gün kazandý. 99'da Helsinki Zirvesi'nde, Türkiye'nin AB geçtikçe büyüyordu. Sonunda, Kýbrýs'taki krize müdahale için üyeliðinin Yunanistan tarafýndan da desteklenmesi ve gergin- Türk bürokratlarýn hazýrladýðý paket, uzun süren mücadele, likleri azaltma, uzlaþma çabalarý, Kýbrýslý Türkler için yeni süresiz grev dalgasý sonucu deliniyordu. Yine de yaþanan umutlar inþa edebilme anlamýna geliyordu. Kuþkusuz bu krizle birlikte Kuzey Kýbrýslýlarýn satýn alma gücü %40 azauzlaþmanýn zemini pek de saðlam sayýlmazdý. Uzlaþma, lýyor, Kuzey Kýbrýs gittikçe yoksullaþýyordu. Soðuk Savaþ sonrasý Ortadoðu'yla ekonomik entegrasyonu Muhalefetin büyümesi Denktaþ'ý harekete geçirdi ve 97'den artýrmak için tüm gücüyle yüklenen ABD'nin, en büyük müt- sonra ilk defa Rum tarafýyla görüþmeler baþladý. Baþarýsýz

11


MARKSÝST BAKIÞ giriþimlerden sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan adaya gelerek sürece dahil AKP'nin 2001 yýlýnda hazýroldu. Hazýrladýðý plan, her zamanki BM planlarýndan çok da farklý sayýlmazdý ama bu kez kitlesel bir hareketin Türk tarafýndaki varlýðý, Kýbrýs'ta birleþmenin ladýðý programýnýn dýþ politiyaþanacaðýna dair olasýklarý artýrýyordu. Nitekim süreç iþliyor, Nisan 2003'te 29 ka bölümünde, geleneksel yýldýr adayý bölen Yeþil Hat açýlýyor, ve sonunda ilk defa solcu, AB'ye girme yanlýsý, Türk dýþ politika çizgisinin Güney'le birleþmeden yana bir parti olan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) büyük küreselleþmeye aðýrlýk veren umutlarla seçimleri kazanýyordu (Aralýk 2003). Ve en sonunda, 2004 Nisanýnda versiyonuyla karþýlaþýyoruz. referanduma sunulan Annan planýna ve Güney Kýbrýs'la birlikte AB'ye girmeye 2002 seçim bildirgesinde bu %65'le "evet" diyordu Kuzey Kýbrýs halký. bölümde tek bir deðiþiklik Ancak, Kuzey Kýbrýs'ta barýþa, huzura, refaha, deðiþime duyulan özlem ve Rumlarla birleþmeye yönelik bu irade beklediðini elde edemedi. Nisan 2003'te tek baþýna oluyor: Kýbrýs'ta "mutlaka" "Kýbrýs Cumhuriyeti" adýyla, bütün adayý temsilen AB'ye kabul edilmiþ olan Rum çözüm. AKP'nin Kýbrýs'a kesiminde referandum sonuçlarý %75'lik çoðunlukla "hayýr" oldu. Kýbrýslý Rum kap- iliþkin politika deðiþikliði italistler için Annan Planý'nýn çok bir anlamý yoktu. (Aslýnda Annan Planý'nýn yapmasýnda en önemli etken, kestirmeden birleþme yaratma dýþýnda, ada halkýnýn gerçek sorunlarýna sunduðu bir hem Türkiye'de hem de çözüm de yoktu.) Rum egemen sýnýflarý, Kýbrýslý Türk egemenlerle olan ekonomik KKTC'de zeminin buna savaþý kazanmýþ, AB'ye dahil olmuþlardý. Türkiye'nin ve Kuzey Kýbrýs'ýn ekonomik müsait olmasý... Varlýðý için ve toplumsal problemleri dolayýsýyla zamanýn kendileri lehine iþlediðini varsayýyorlardý. Referandumda kritik olan AKEL'in tutumuydu. AKEL sonucu tayin edecek hayli gerilim yüklü bir ortamgüçteydi ve nitekim öyle de oldu. Þaþýrtýcý gelebilir ama devrimcilikle, komünistlik- da zorunlu olarak "deðiþim" le artýk hiç alakasý kalmamýþ bu partinin genel sekreteri Hristofyas, "gelecek için üzerinden meþruiyetini saðladaha iyisini umarak, Annan inisiyatifinin canlýlýðýný yitirmesini görmekten üzüntü ma arzusuyla hareket eden duymayacaðý"ný belirtiyordu. "Gelecek için daha iyisini umarken" Hristofyas'ýn AKP hükümeti, KKTC'deki beklentisi, "ulusal çýkarlar" için, yani aslýnda Rum kapitalistleri için daha iyi bir ortamýn elveriþliliðini de anlaþmaydý. AKEL, Þubat 2003'teki seçimlerde de eski faþist, yeni ýlýmlý, taviz verarkasýna alarak, Kýbrýs polimez, uzlaþmaz "redci" Papadopulos'u desteklemiþ ve konumunu belli etmiþti. Papadopulos'un AKEL desteðiyle iktidara gelmesiyle Kýbrýs'ýn geleceðine iliþkin tikasýnda çekingen adýmlarla da olsa yola koyulmaya referandumun kaderi zaten belli olmuþtu. baþladý. Þimdi gelelim AKP'ye. AKP Dönemi ve Kýbrýs Erdoðan'ýn þehirlerdeki reklam panolarýný "Türkiye'nin gelmiþ geçmiþ en büyük üç demokratý: Menderes - Özal Tayyip" afiþleriyle donattýðý günleri hepimiz hatýrlarýz. En büyük üç demokratý ayný karede görmek bizleri güldürse de AKP kendini bu tip mitler üzerinden var etmeye devam ediyor. AKP'nin demokratlýk halelerine bürünmesinde Kýbrýs sorunundaki tutumunun da çok önemli bir payý olmuþtu. AKP, iktidara geldiði gün kendini sivil- askeri bürokrasiyle ve ulusalcýlarla ciddi bir çekiþme içinde buldu. Üstelik milli görüþ gömleðini çýkardýðýný iddia eden AKP, bunu kanýtlamak ve kendini hem sermayenin, hem Batýlý emperyalistlerin, hem de kendisini AB konusunda destekleyen STK'larýn, liberallerin ve kamuoyunun gözünde meþrulaþtýrmak zorundaydý. Ve AKP, iktidarý aldýðý anda karþýsýna Kýbrýs sorununun önemli bir dönemeç olarak çýkacaðýný çok iyi biliyordu. AKP'nin 2001 yýlýnda hazýrladýðý programýnýn dýþ politika bölümünde, geleneksel Türk dýþ politika çizgisinin küreselleþmeye aðýrlýk veren versiyonuyla karþýlaþýyoruz. 2002 seçim bildirgesinde bu bölümde tek bir deðiþiklik oluyor: Kýbrýs'ta "mutlaka" çözüm. AKP'nin Kýbrýs'a iliþkin politika deðiþikliði yapmasýnda en önemli etken, hem Türkiye'de hem de KKTC'de zeminin buna müsait olmasý. Kuzey Kýbrýs'taki hava deðiþimini, "barýþ ve AB'ye katýlma" yönünde þiddetli muhalefeti yukarýda anlattýk. Türkiye'de ise bu dönem, içinden geçilen 2001 krizinin yarattýðý depresyonla birlikte, "AB'nin tek çözüm olduðu"na yönelik kamuoyu algýsýnýn þekillendirilmesiyle karakterize oldu. Sermayenin TÜSÝAD öncülüðünde, medya ve STK'larla pompaladýðý AB'ye katýlma ýsrarý, AKP'nin kendini var edebileceði bir alan bulmasýný saðladý. Dikkat edilirse, AKP'nin ilk döneminde karþý karþýya geldiði ulusalcý kesimler ile yürüttüðü savaþta, yaptýðý neredeyse bütün hamleler AB'ye uyum sürecinin bir parçasýydý. AB'ye giriþ yönündeki kararlý tutum, AKP'yi var eden ve bugüne taþýyan en önemli noktalardan biriydi. Ýkinci olarak deðinilmesi gereken husus, AKP'nin iktidara geldiði dönemin özellikleri ile ilgili. AKP, yeni bir dünya konjonktürünün (Soðuk Savaþ sonrasý ABD ve AB'nin küreselleþmeci ve neoliberal politikalarý; sermayenin uluslararasý entegrasyonunun derinleþtirilmesi süreci) ve Türkiye'de 2000'lere girerken var olan ortamýn (Öcalan'ýn yakalanmasýyla Kürt hareketinin durulmasý; 2001 krizinin koalisyonlarý ve eski partileri yýpratmasý; ulusalcýlýkküreselleþmecilk geriliminde liberallerin desteði; 99'da Helsinki Zirvesi'yle AB sürecinin açýlmasý; sermayenin AB konusundaki -uluslararasý kapitalistlere eklemlenme- ýsrarlarý ve toplumda AB ile demokrasiciliðin pompalanmasý) sunduðu olanaklarý kullanmasýný çok iyi bildi. Ýþte bu ortam, belki de daha önce Özal'ýn deneyip de yapamadýðý þeyleri yapmasýna fýrsat veriyordu. Varlýðý için hayli gerilim yüklü bir ortamda zorunlu olarak "deðiþim" üzerinden meþruiyetini saðlama arzusuyla hareket eden AKP hükümeti, KKTC'deki ortamýn elveriþliliðini de

12


MARKSÝST BAKIÞ arkasýna alarak, Kýbrýs politikasýnda çekingen adýmlarla da olsa yola koyulmaya baþladý. AKP, Annan Planý'na yönelik ilk müzakere sürecinde, gelenekselci yaklaþýmýn kalesi olan TSK'dan ve Dýþiþleri bürokrasisinden gelen önemli bir dirençle karþýlaþtý. Sonuç, iþlerin çýkmaza sürüklenmesi oldu. Ancak bu noktada devreye Kýbrýs muhalefeti girdi ve Aralýk 2003'te CTP, seçimleri kazandý. Müzakere süreci yeniden açýldýðýnda, artýk Serdar Denktaþ'ýn partisi DP de "deðiþimin kaçýnýlmazlýðýný" kabul ediyor, Rauf Denktaþ müzakerelerden alýnýyordu. Türkiye'de ise, 2004 Aralýðýnda gerçekleþecek kritik Brüksel zirvesi yolunda ortam hazýrlanýyordu. AKP, AB ile müzakereleri baþlatmak için Kýbrýs konusunda "çözüm için ýsrarcý" bir görüntü çizmek zorundaydý ve en sonu Kýbrýs'ta çözüm gerçekleþmemiþ olsa da ýsrarcý görüntünün meyvelerini toplayacaktý. Bugün Kýbrýs halkýný aþaðýlayan Tayyip, TSK ile olan geriliminde "Halký bir kenara itemezsiniz." demeçleri veriyor, Denktaþ'ý hedef alan açýklamalarla kamuoyunu þekillendiriyor ve Kýbrýs'ta statükoyu savunan kesimler üzerine açtýðý savaþla, bugün de halen dilinden düþürmediði "statüko karþýtlýðý" apoleletlerini omzuna takýyordu. Nitekim, 2 0 0 4 Ocak'ýnda MGK da Kýbrýs sorun u n d a AKP'nin p o l i t i k çizgisine kayýyordu. Sonuçta AKP istediðini elde etti. 2004 Kýbrýslý emekçiler için Brüksel 2000'li yýllar yoksulZirvesi'nde laþmanýn devam ettiði Türkiye'nin yýllardý. Bugün AB'ye üyelik gelinen çözümsüzlük noktasýnda müzakereleri baþlatýldý. AKP, bu dönemden da, AKP eliyle yürütülen meþruluðunu neoliberal yýkým paketleri, Kuzey sonra kazanmanýn verdiði Kýbrýs halkýný yok oluþa güvenle daha cesur sürüklemeye devam ediyor. adýmlar atmaya baþladý. 2007 seçimleri de bu cesur adýmlarý taçlandýrdý. Ýþte AKP'nin Kýbrýs politikasý deðiþikliði buraya kadardý. Uluslararasý arenada Kýbrýs konusunda çözüm isteyen bir tavýr içinde olmanýn, AB ve ABD'nin desteðini kazanmýþ olmanýn verdiði avantajý sonuna kadar kullandý AKP. Ancak Kýbrýs halký için deðil elbette. Bu avantajlý konumda, Kuzey Kýbrýs'a yönelik ambargo ve izolasyonlarýn kalkmasý konusunda ciddi bir giriþimde bulunmadý ve soruna gerçekten

13

bir çözüm getirme noktasýnda, Kuzey Kýbrýs halkýnýn sorunlarýný giderecek hiçbir þey yapmadý. Yakýn Dönem AKP ile bu kýsa tanýþma faslýndan sonra Kýbrýs'a geri dönebiliriz. 98'de Serdar Denktaþ, KKTC meclisinden geçirdiði bir yasayla, Türkiye'de o dönem kapatýlan kumarhanelerin sahiplerine ve Türkiye mafyasýna kucak açtý. Bu günden sonra, Kuzey Kýbrýs halkýna hem girmesi, hem çalýþmasý yasak olan kumarhaneler adaya doluþuyor; Türkiyeli sermayedarlarýn ortaklýðýyla Off-Shore bankalarý adayý istila ediyor; Kuzey Kýbrýs, Türk sermayesinin kara para aklama merkezine dönüþüyordu. Ýlerleyen yýllarda, kolay diploma veren üniversitelerle, lüks oteller ve gece klüpleri kurulmasýyla ada ekonomisi canlandýrýlmaya çalýþýlýyordu. Lefkoþa, Girne, Magosa gibi þehirlerde bu faaliyetlerden ceplerini dolduran yeni zenginler ortaya çýksa da, Kýbrýslý emekçiler için 2000'li yýllar yoksullaþmanýn devam ettiði yýllardý. Bugün gelinen çözümsüzlük noktasýnda da, AKP eliyle yürütülen neoliberal yýkým paketleri, Kuzey Kýbrýs halkýný yok oluþa sürüklemeye devam ediyor. Rum tarafýnýn AB'ye girmesiyle birlikte, Rum egemenlerini barýþa ve birleþmeye sürükleyebilecek bir zorlama kalmadý. 2008'de AKEL lideri Hristofyas yeni cumhurbaþkaný seçilene kadar da müzakereye yönelik hiçbir adým atýlamadý. KKTC'de umut ýþýðý olarak görülen Talat ile barýþa yönelik söylemleri aðzýndan düþürmeyen, ama somut adýmlarýnda hep Rum kapitalistlerin, pardon "ulusal çýkarlarýn" arkasýna sýðýnan Hristofyas, 2008'de federasyon temelinde müzakere sürecini yeniden baþlattýlar. 2010'a kadar hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Deðiþen, AB emperyalizminin adadaki müzakere süreçleri üzerinden adaya daha fazla hakim olmasý ve AKP'nin, Talat üzerinden KKTC'yi daha fazla kendi egemenliði altýna almasý oldu. Halkýn büyük umutlar beslediði Talat, Ankara'nýn siyasetine tabi oldukça kredisini yitirdi ve 2010 Nisan'ýnda yerini saðcý UBP lideri Derviþ Eroðlu'na býraktý. Öte yandan, Derviþ Eroðlu'nun da AKP'nin sözünün dýþýna çýkamýyor olduðu son dönemde, görülen o ki Ankara'nýn Kýbrýs üzerindeki egemenliði gittikçe artýyor. Üstelik, Kuzey Kýbrýs halkýnýn adadaki varlýðýna yönelik tehdit olarak gördüðü ve "Göç Yasasý" olarak adlandýrdýðý neoliberal yýkým paketleriyle Kuzey Kýbrýs, sermayenin talaný için düzleþtirilmeye çalýþýlýyor. Sonuçta adanýn geleceði de bugün verilen varoluþ mücadelesinin sonucuna bakýyor. Sonuçlar Buraya kadar gördüðümüz kör göze parmak sokan gerçekler: Yunan, Rum ve Türk kapitalistlerin Kýbrýs'ý kendi arpalýklarý haline getirmek için her yola girmeleri, emperyalist güçlerin kendi özel çýkarlarý adýna mevcut karþýtlýklardan faydalanmalarý, adadaki bölünmenin derinleþtirilmesi ve adaya yönelik doðrudan siyaset üretebilecek sosyalistlerin iflas bayraðýný çekmiþ olmalarý.


MARKSÝST BAKIÞ Kýbrýs'ý yaþanmaz hale getiren milliyetçi bölünmeyi, siyasi baskýlarý, savaþ ve etnik gýrtlaklaþma tehlikesini yaratan ve tekrar tekrar yaratabilme potansiyeline sahip olan kapitalist sistemi ve onun yarattýðý pislikleri temizleyebilecek olan tek alternatif sosyalizmdir. Öncelikli hedef de sosyalizmin güncelliðini býkmadan usanmadan vurgulamak ve onu somut bir alternatif noktasýna taþýmak olacaktýr. Bugün Kuzey Kýbrýs'ta ilk görev, sokaða çýkmýþ, kendi kaderini, varoluþunu, geleceðini Ankara'nýn gölge etmediði bir dünyada belirlemek isteyen Kuzey Kýbrýslý emekçilerle birlikte mücadeleyi yükseltmektir. Kýbrýs'ýn kaderinin, Kýbrýs halkýnýn ellerinde belirlenmesi için mücadele etmek Türkiyeli, Yunanistanlý ve Kýbrýslý Türk ve Rum emekçilerin ortak mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Türkiyeli devrimciler olarak bize düþen en önemli görev, bugün Kuzey Kýbrýs halkýnýn da yükselttiði "Ankara elini Kýbrýs'tan çek!" sloganýný Türkiye'deki emekçilerin de sloganý haline getirmektir. Bu görev, enternasyonalist devrimci bir kuþaðýn yetiþtirilmesi ve iþçi sýnýfý bilincinin yükseltilmesi için elzemdir. Tutarlý bir anti-emperyalizmin yolu, iþçi sýnýfýnýn öncelikle "kendi" burjuvazisine karþý mücadele vermesinden geçiyor. Adada bir yandan soyut "barýþ" mesajlarý veren, bir yandan da "ulusal çýkarlar" adýna Kýbrýs'ý yaþanmaz hale getiren siyaset yürüterek kapitalistlerin ekmeðine yað süren, ulusal burjuvazinin kuklasý milliyetçi bölünmeyi, siyasi olmuþ reformist solu teþhir etmek þarttýr. Yunanistan'da vakti zamanýnda, Annan baskýlarý, savaþ ve etnik gýrt planýný az çok "ulusal çýkarlarý örselediði" için eleþtiren Yunanistan Komünist Partisi laklaþma tehlikesini yaratan (KKE)'nin Stalinist ulusalcý yaklaþýmý ile KKE'nin Türkiye'deki kardeþi TKP'nin ve tekrar tekrar yaratabilme bugün "Türk iþgal ordusu geri çekilsin demek Kýbrýs sorununu çözmez, bu aþamacýlýktýr" (Aydemir Güler, "Kýbrýs'ta çözüm mü?", sol.org.tr, 16.02.2011) minvalin- potansiyeline sahip olan kapi deki yaklaþýmý arasýnda fark yoktur. Kuzey Kýbrýs halkýnýn bugünkü iradesini yok talist sistemi ve onun yarat saymayan ve enternasyonalist bir sosyalist devrim mücadelesi ýsrarla vurgulan- týðý pislikleri temizleyebilecek malýdýr. olan tek alternatif sosyaTürkiye'de, Kýbrýs sorunundaki yeni tavrý üzerinden AKP'ye karþý yürütülecek bir lizmdir. Öncelikli hedef de mücadelenin kanallarý açýktýr. Kuzey Kýbrýs muhalefetinin güçlenmesi, sloganlarýný sosyalizmin güncelliðini býk gündemde tutmasý ölçüsünde AKP'ye karþý Türkiye'den yükselecek seslerin de madan usanmadan vurgula güçlenmesi gerekir ve bunun için mücadele önümüzde durmaktadýr. Türkiye'yi "AB'nin Çin'i" haline getirmeye yeminli AKP ile "Kuzey Kýbrýs'ý Akdeniz'in Las mak ve onu somut bir alter Vegas'ý" haline getirmek isteyen Derviþ Eroðlu mantýðý, sermayenin mantýðýdýr. natif noktasýna taþýmak ola Tayyip Erdoðan, ileri demokrasi için örnek aldýðý ülke olarak ABD'yi göstermekte- caktýr. Bugün Kuzey Kýbrýs'ta dir; kýlavuzu karga olanýn burnu boktan kurtulmazmýþ derler. AKP'nin ileri demokra- ilk görev, sokaða çýkmýþ, sisi Kuzey Kýbrýs'a da elini atmýþ, muhalif sendikacýlara sürgün yolu görünmüþtür. kendi kaderini, varoluþunu, Bugünlerde "Türkiye modeli" demokrasiyi KKTC'ye ihraç etmeye soyunan AKP geleceðini Ankara'nýn gölge hükümetinin modeli: ucuz iþgücü cenneti, esnek çalýþmanýn merkezi, iþ kazalarýnda þampiyon, rüþvette dünya altýncýsý, "ileri demokrasi" örneði Türkiye'dir. Kuzey etmediði bir dünyada belir Kýbrýs halký da Ankara, Kýbrýs'tan elini çekmediði müddetçe ayný "Türkiye lemek isteyen Kuzey Kýbrýslý emekçilerle birlikte mücadeleyi modeli"nin uygulama alaný olarak kalacaktýr. Bitirmeden Kýbrýs'ta hassasiyetini koruyan bir konuya da deðinelim. Yýllarca adada yükseltmektir. Kýbrýs'ýn siyasi dengeleri etkilemek ve ucuz iþgücü olarak kullanýlmak üzere, Türk egemen kaderinin, Kýbrýs halkýnýn sýnýflar tarafýndan Kuzey Kýbrýs'a getirilen ve bugün Kuzey Kýbrýs'ýn yarýsýný oluþtu- ellerinde belirlenmesi için ran "Türkiyeli yerleþimciler" konusunda devrimci bir tavýr koymak önemlidir. mücadele etmek Türkiyeli, Yerleþimciler-Kýbrýslýlar gerilimi, Kuzey Kýbrýs'taki emekçi mücadelesini bölmek için kaþýnmaya müsait bir konudur. Hem bu yüzden, hem de Rum egemen sýnýflarýnýn Yunanistanlý ve Kýbrýslý Türk "Türkiye'den gelen yerleþimcilerin geri gönderilmesine yönelik" politika yürütmeleri ve Rum emekçilerin ortak karþýsýnda, iþçi sýnýfýnýn birliðinden yana hareket etmek önemini korumaktadýr. mücadelesini yükseltmekten Nitekim, Rum tarafýnda egemenlerin ýsrarcý olduklarý bu talep karþýsýnda, AKEL yine geçiyor. sýnýfta kalmaktadýr. Kýbrýslý Rumlar arasýnda yerleþimcilere yönelik beslenen milliyetçi demagoji, Kuzey Kýbrýs'ta hayat kurmuþ yerleþimcilerin korkusu olmakta, yerleþimcilerin koruyucusu olarak ortaya çýkan saðcý partileri ve çözümsüzlüðü, bölünmüþlüðü güçlendirmektedir. Kýbrýslý Türk sendikacýlarýn adada yaþayan bütün emekçiler için "tek çalýþma ve iþ iliþkileri sistemi, tek sosyal güvenlik sistemi ve tek ücret ve kazaným standardý" için Rum iþçilere yönelik birlikte mücadele çaðrýsý anlamlýdýr. Rum ve Kýbrýslý Türk iþçilerin birlikte mücadelesi için, yerleþimcilerin Kýbrýslý Türk egemen sýnýflarýn hegemonyasýndan koparýlmasý gerekir. Þimdi mücadele zamanýdýr. Bunca alaydan, aþaðýlamadan, yok saymadan sonra þimdi söz ve eylem sýrasý, Ankara'dan ve AKP'den baðýmsýz çözüm arayan Kuzey Kýbrýslý iþçilerde, emekçilerde, gençlerde. Bu söz, adada barýþa kucak açan, Türk ve Rum egemen sýnýflarýný, emperyalist güçleri karþýsýna alan, sosyalizm bayraðýyla emekçilerin iktidarý için mücadele edenlerin sözü olursa; bu eylem, bugün Avrupa'da, Türkiye'de, Yunanistan'da emekçilere yönelik neoliberal saldýrýlara göðüs gerenlerin mücadelesiyle birleþebilirse, Ortadoðu'da emekçilere nefes aldýrmayan rejimlere karþý baþkaldýranlarýn rüzgârýyla yelkenlerini þiþirirse, kazanýlacak bir dünya var.

Cihan Esmersoy

14


MARKSÝST BAKIÞ

Ortadoðu'dan Yansýyanlar:

Devrim ve Önderlik Üzerine Bazý Düþünceler

Devrimde beklenmedik olan tek þey onun ne zaman baþlayacaðýdýr." Lev Troçki Troçki'nin Rus devriminden yaptýðý çýkarsamalarla ulaþtýðý bu sonuç Ortadoðu'daki ayaklanmalarýn ertesinde tüm çýplaklýðýyla bir kez daha görüldü. Marksistler, 20 yýldýr burjuvazinin "devrimler çaðý kapandý" söylemlerine inatla karþý koymaya çalýþýyorlar; ekonomik krize giren kapitalizmi siyasal olarak da krize sokmak için var güçleriyle çabalýyorlardý. Ve gün geldi, devran döndü. Kimsenin beklemediði bir anda bir gencin kendini yakmasý tüm coðrafyayý aydýnlattý. Devrimi bekliyorduk; ama kimse ne zaman olacaðýný hiç bilmiyordu. Bir kývýlcým tüm Arap ülkelerini tutuþturmaya yetti. Þimdi genel kaný ortak: Ortadoðu'da artýk hiçbir þey eskisi gibi olmayacak. "Tarihin Sonu!" diye ortalýðý birbirine katanlar çoktan laflarýný yedi, þimdi haykýrma sýrasý bizde: "Tarihin Sonu Deðil, Tarihin Ýntikamý!" Devrimlerin Doðasý Ortadoðu'daki devrimci süreçler, devrimlerin doðasýna dair unutulmaya yüz tutan gerçekleri nihayet bir kez daha gösterdi. Devrimlerde göze çarpan en önemli olgu, geniþ halk kitlelerinin, ülkenin siyasi hayatýna bir anda tüm görkemiyle girmesi, normal zamanda kendi yoksul mahallelerine, evlerine, iþyerlerine saplanýp kalan yýðýnlarýn, sistemin merkezi ve kilit bölgelerinde kitlesel olarak arz-ý endam etmeleridir. Coþkun kalabalýklar; kimi zaman festival havasý; kimi zaman yüzlerce þehidin verildiði bir dehþet ortamý; normal hayatta unutulan yardýmlaþmanýn, fedakarlýðýn en üst radde-

15

ye çýkmasý… Tüm bunlar devrimci dönemlere içkindir ve masaya yumruðunu vuran halkýn istediðini almadan yoksul mahallelerine, fabrikasýna, okuluna geri dönmeyeceðine iþarettir. Devrimler ruhsuz dünyada bir umut, renksiz hayatlarda bir renktir. Devrimler, ezilen sýnýflarýn þölenidir. Benzer süreçleri, devrimler tarihinde yapýlacak ufak bir keþif yolculuðuyla da saptayabiliriz. 20. yüzyýlýn pek çok devrimine yakýndan tanýklýk etmiþ, bazýlarýnda da doðrudan önderliðe soyunmuþ, gelmiþ geçmiþ en büyük devrim stratejistlerinden Lev Troçki'nin Rusya'daki devrimi anlattýðý Rus Devriminin Tarihi adlý yapýtý devrimler tarihi çalýþmalarýnda özel bir yeri hak ediyor. Bu kitabýn üçüncü cildinde yer alan Ayaklanma Sanatý adlý bölüm Tunus ve Mýsýr da dahil olmak üzere dünyanýn pek çok yerinde gerçekleþen isyanlarýn doðasýnda temel olan noktalarý ortaya çýkarmak açýsýndan özel bir öneme sahip. Örneðin, burjuva medyanýn alýk alýk sorduðu "Nerden çýktý þimdi bu devrim" minvalli sorularýn daha o zamandan cevabý verilmiþ. Troçki diyor ki: "Devrim baþka yol kalmadýðýnda meydana gelir. … Bir devrimin asli öncülleri, var olan toplumsal rejimin ulusun geliþmesinin temel sorunlarýný çözmekten aciz oluþunda yatar." (Troçki, Rus Devriminin Tarihi Cilt 3) Bu açýdan bakýldýðýnda burjuva medyada dile getirilen, kimsenin devrim beklemediði, bunlarýn bir anda ortaya çýktýðý iddiasý külliyen yalan. Devrimciler devrimleri beklerler, sadece onun ne zaman baþlayacaðýný asla bilemezler, hepsi


MARKSÝST BAKIÞ

bu. Bin Ali ve Mübarek ile yolun sonuna gelinmiþti. (Deutscher, Troçki Cilt 1) Klasik Leninist formülasyonda gözüken, yönetenlerin Kitlelerin ruh hali açýsýndan Troçki'nin tasvir ettiði Rus eskisi gibi yönetemediði, yönetilenlerin de eskisi gibi iþçiler ile Mýsýr halkýný karþýlaþtýrmak oldukça ilginç yönetilmek istemediði devrimci durum Tunus'ta da sonuçlar veriyor. Herkesin kaos gördüðü yerde Troçki Mýsýr'da da zaten bir süredir mevcuttu. Yamanýn artýk iþçilerin kendini gerçekleþtirmesini görüyor; herkesin tutmadýðý er ya da geç görülecekti, görüldü. 30 yýl ülkeyi yýkým gördüðü yerde biz "korkunç bir güzelliðin" doðdemir yumrukla yöneten diktatörler, halkýn isyanýna üç duðunu görüyoruz (Ergin Yýldýzoðlu, Korkunç Bir haftadan fazla dayanamadýlar ve tarihin çöplüðüne gönGüzellik Doðuyor).Troçki, devrimden bir kesiti derildiler. naklediyor: "Her yerde amaçsýz hareketler, karþýt akýmTroçki'nin Marksist tarih yazýnýna katkýsý, "aþaðýdan lar, bir insan anaforu, þaþkýn ve aniden saðýrlaþmýþ tarih yazýmý" olarak adlandýrabileceðimiz bir çerçevede yüzler, rüzgarda uçuþan kaputlar, tüfeði olmayan askergerçekleþmiþtir (Matt Perry, Marksizm ve Tarih). Bu, þu ler, askeri olmayan tüfekler, binlerce sesin uðultusu, demektir: Bir devrimin tarihi yazýlýrken göz önüne alýnkapýp koyvermiþ söylentiler, yersiz kaygýlar, aldatýcý semasý gereken temel husus, devrimi yapan kitlelerin neler vinçler vardýr; sanki bu kalabalýða bir kýlýç gösterilhissettiði, ne diðinde arkasýna bakmadan düþündüðü ve kaçacak sanýlýr. Ama bu çok eylem sürecinde kaba bir göz yanýlsamasýdýr. nasýl davrandýðý Görünürde bir kaostur konularýnda açýk sadece. Aþaðýda kitlelerin bir görüþe sahip olmaktýr. Bu yüzBir devrimin tarihi den tarihçi, yazýlýrken göz önüne alýnkitlelerin gözüyle masý gereken temel husus, görmeli; onlarýn devrimi yapan kitlelerin kulaðýyla duymalý; devrimin neler hissettiði, ne içine iþleyen düþündüðü ve eylem mücadele ruhunu sürecinde nasýl davrandýðý yakýndan tanýkonularýnda açýk bir görüþe malýdýr. Aksi taktirde devrim, salt sahip olmaktýr. Bu yüzden Ayaklanma Yemen’e de yayýlmakta gecikmedi partilerin, iktidar tarihçi, kitlelerin gözüyle sahiplerinin, görmeli; onlarýn kulaðýyla yalancý muhalefetlerin, emperyalist müdahalelerin, ordu yeni eksenler üzerinde yönetimlerinin, merkez komitelerin, kýsaca siyasi hayatta karþý konamaz bir billurlaþ- duymalý; devrimin içine söz sahibi olan "seçkinlerin" bir iç mücadelesiymiþ gibi masý yaþanmaktadýr. Bu iþleyen mücadele ruhunu algýlanýr, oysa devrimler bizzat sokaða inen kitleler kalabalýk kitle henüz yeteyakýndan tanýmalýdýr. Aksi tarafýndan yapýlýr. Bu özellikler idealist tarih yazýmýnýn rince ne istediðini bilmiytaktirde devrim, salt partitemel özellikleridir. Ve bu meselede, gerek Tunus'ta ordur, ama ne istemediðini lerin, iktidar sahiplerinin, gerek Mýsýr'da devrimi "üst" katmanlardaki uzlaþmalara korkunç bir öfkeyle kusuyalancý muhalefetlerin, indirgeyen, ABD'nin müdahalelerine bel baðlayan, yordur. Arkalarýnda tamiri "devrime ordu izin verdi" diyen gerici cenaha karþý mümkün olmayan tarihsel emperyalist müdahalelerin, materyalist tarih yazýmýnýn dilinden cevap vermek bir çöküntü býrakmýþlardýr. ordu yönetimlerinin, merkez gerekmektedir. Devrimi bunlarýn hiçbiri yapmadý, sokak- Artýk geriye dönüþ yoktur. lara dökülen meydanlarý dolduran milyonlarca genç ve Eðer biri çýkýp onlarý daðýt- komitelerin, kýsaca siyasi yoksul insan yaptý, diðerlerini de bu gerçeði kabul etmek sa da bir saat sonra yeniden hayatta söz sahibi olan zorunda býraktý. toplanacaklardýr ve bu yeni "seçkinlerin" bir iç Troçki'nin eserinin önemi de burada yatar, Mýsýr devrikabaran dalga eskisinden mücadelesiymiþ gibi minin tarihi yazýlýrken dikkat edilecek en önemli konu daha dehþetli ve kanlý olaalgýlanýr, oysa devrimler budur. Troçki, Rus devrimindeki o muazzam kolektif caktýr." (Troçki, Rus bizzat sokaða inen kitleler devrimci organizmanýn gözü, kulaðý ama en önemlisi Devriminin Tarihi Cilt 1) yüreði olmuþ; iþçilerin hislerinin tercümaný, kitlelerin Hangi birimiz Mýsýr'da tüm tarafýndan yapýlýr. mücadele azminin cisimleþmiþ ifadesi haline gelmiþtir. bunlarý kendi gözlerimizle Isaac Deutscher þöyle der: "Troçki'nin aklý ve ruhu, fiili gördüðümüzü inkar edebilir, hangimiz bunlara raðmen bir ayaklanmanýn yarattýðý gerilimlerden en güçlü itilim- devrimler çaðýnýn kapandýðýna ikna olabilir? Burjuvaziye leri alacak ve kendi kaynaklarýný en iyi böyle bir ayakinat yine, yeniden, daha gür haykýrmalýyýz: "Varsýn egelanma içinde seferber edecek þekilde yaratýlmýþtýr. men sýnýflar bir komünist devrim korkusuyla tir tir Baþkalarýný cüceleþtiren dev bir sahnede devleþir o." titresinler. Proleterlerin, zincirlerinden baþka kaybedecek

16


þeyleri yok. Kazanacaklarý bir dünya var." Gerçekten de üzerlerine develerle, kýlýçlarla, polis kurþunlarýyla saldýranlara karþý kahramanca mücadele etmedi mi Mýsýr halký, týpký yukarýda tasvir edilen 1917'deki Rus iþçiler gibi? Gerçekten de ne istediklerini bilmedikleri halde ne istemediklerini korkunç bir öfkeyle kusmadýlar mý dünyanýn gözü önünde, Tahrir'de? Elbette henüz yolun baþý. Mücadele dolu 2010 yýlýný kapatýrken 2011'in dünyada sýnýf mücadelesinin yükseliþiyle karakterize olacaðýný iddia etmiþtik. Ama ne yalan söyleyelim, bu kadar çabuk ve bu kadar þiddetli bir kalkýþmayý biz de beklemiyorduk. Ortadoðu'da artýk "devrim çaðý" baþladý. Bu yol nereye gider, hareket nereye savrulur þu an bir düðüm. Arap ülkelerinde ýsrarla rejim deðiþikliði isteyen halkýn önüne rejim içi alternatifler çýkarýlýyor. Kitleler bir süreliðine buna razý gelse bile, bu durum uzun sürmeyecektir. Rejimin, isyancýlarýn aðzýna bir parmak bal çalmasýyla kitlelerin ikna olacaðýný söyleyen ve aslýnda devrimci mücadeleyi de kendi dar çýkar dünyalarýndan görerek, devrimi alt sýnýflarýn devletten ödün koparmasýyla özdeþleyen kokuþmuþ ideologlar daha çok þaþýracaklar. Kýlavuz edindiðimiz "aþaðýdan tarih yazýmý" bunun tam tersini söylüyor çünkü: "O sýrada (devrimin baþlangýcý) devrim henüz babacandýr, herkese güvenir, merhamet doludur. Ancak bir dizi ihanet, aldatma ve kanlý tecrübeden sonra amansýz yüzünü gösterecektir." Ýþçi Sýnýfýnýn Rolü, Ekonomiyle Politikanýn Birliði Ortadoðu'daki devrimlerin sýnýfsal yapýsý özgün bir örnek olarak tarihteki yerini aldý bile. Meydanlarda Mýsýr halkýnýn geniþ katmanlarýný gördük. Medyada Tunus'ta sokaða inenMücadele dolu 2010 lere her ne kadar orta yýlýný kapatýrken 2011'in sýnýf damgasý vurulsa dünyada sýnýf mücadele- da burjuva ideosinin yükseliþiyle karak- loglarýn orta sýnýf tanýmýný ne derece terize olacaðýný iddia geniþ tuttuðunu biz etmiþtik. Ama bu kadar biliyoruz. Hizmet sekçabuk ve bu kadar þid- töründe çalýþan beyaz detli bir kalkýþmayý biz yakalý emekçiler, büro çalýþanlarý, üniversite de beklemiyorduk. öðrencileri, üniversite Ortadoðu'da artýk "devrim çaðý" baþladý. Bu mezunu iþsizler, hepsi yol nereye gider, hareket orta sýnýf bunlara göre. Bu iddia, yýllardýr nereye savrulur þu an bir sürdürülen "iþçi sýnýfýdüðüm. Arap ülkelerinde na elveda" mottosuyla ýsrarla rejim deðiþikliði oldukça uyuþuyor. Bir kez, iþçi sýnýfýna dahil isteyen halkýn önüne olan tüm bu katmanrejim içi alternatifler lara orta sýnýf payesi çýkarýlýyor. Kitleler bir yapýþtýrýlýnca iþçi süreliðine buna razý devrimi tehlikesinin gelse bile, bu durum de bertaraf edildiði uzun sürmeyecektir. sanýlýyor. Artýk iþçi

MARKSÝST BAKIÞ

sýnýfý toplumsal bir güç olarak yok, orta sýnýflar var, Ortadoðu'da önümüzdeki onlarýn da tek derdi Batý süreç de ister istemez iþçi standartlarýnda bir sýnýfýný ön plana çýkaracak. demokrasi zaten! Dünya Kapitalist sistemde hegeburjuva ideologlara güzel! Adý Ahmet olan bir kimse- monik olabilecek iki temel sýnýf bulunur: burjuvazi ve nin adýný basitçe Mehmet yapmakla o kiþinin sahip proletarya. Mücadele içinolduðu niteliklerden deki diðer unsurlar ister hiçbirini deðiþtirmiþ olmaistemez bu ikisinden güçlü yýz. Dolayýsýyla salt kafa olana ve kendi çýkarlarýna karýþtýrmak istemiyorsak Ahmet'e Ahmet demek hitap edene meyledecektir. evladýr. Bu kavram yanýlt- Tarih iþçi sýnýfýna gitgide macasýna da böyle yaklaþdaha büyük bir toplumsal mak gerekir. Medya, uçana kaçana orta sýnýf dedi diye rol yüklüyor. Gençlik öfkeli, küçük burjuvazi tediriþçi sýnýfý atomize olacak deðil. Elbette Mýsýr'da gin, orta sýnýflara dahi kamilyonlarýn arasýnda iþçi pitalizmin vaat ettiði bir sýnýfýna dahil olmayan unsurlar da vardý. Dahasý, þeyin kalmadýðý bir halkýn en çok sefalet çeken evredeyiz. Bu unsurlarýn kimi kesimleri belki sokaða hiçbirinin tek baþlarýna hiç inemedi. Kahire'de rejimleri devirme gibi bir özellikle bunun böyle toplumsal gücü yok. Verili olduðu söyleniyor. Ancak bu sadece iþçi sýnýfýnýn bu düzeni ancak iþçi sýnýfý kökünden sarsabilir, yerine katmanlarýnýn örgütsüzlüðünün ne denli ileri yenisini koyabilir. Buna safhada olduðunu gösterir. muktedir olan odur ve yalÝþçi sýnýfý, devrimde baðýmnýzca odur. sýz ve hegemonik bir güç olarak halkýn diðer katmanlarýný kendi söylemleri etrafýnda toplama baþarýsýný gösterememiþ; eylemlerde sýnýfsal bir içeriði ön plana çýkarmamýþtýr. Ama bunun böyle olmasý, sadece iþçi kitlelerin örgütsüzlüðünün bir getirisidir ve bilinçteki kýrýlmalarýn henüz çok yeni olduðunu gösterir. Buradan yola çýkýp iþçi sýnýfýný yok saymak ise ancak burjuva hilekarlara yakýþan bir aymazlýktýr. En nihayetinde, Mübarek'in ipini çeken þey, o zamana kadar iþe devam eden sanayi iþçilerinin ülkenin dört bir yanýnda grev silahýný kuþanmasý oldu. Beklenen prens, mücadeleye atýlacaðýný gösterdiði anda Mübarek derhal tüymesi gerektiðini kavradý. Ortadoðu'da önümüzdeki süreç de ister istemez iþçi sýnýfýný ön plana çýkaracak. Kapitalist sistemde hegemonik olabilecek iki temel sýnýf bulunur: burjuvazi ve proletarya. Mücadele içindeki diðer unsurlar ister istemez bu ikisinden güçlü olana ve kendi çýkarlarýna hitap edene meyledecektir. Tarih iþçi sýnýfýna gitgide daha büyük bir toplumsal rol yüklüyor. Gençlik öfkeli, küçük burjuvazi tedirgin, orta sýnýflara dahi kapitalizmin vaat ettiði bir þeyin kalmadýðý bir evredeyiz. Bu unsurlarýn hiçbirinin tek baþlarýna rejimleri devirme gibi bir toplumsal gücü yok. Verili düzeni ancak iþçi sýnýfý kökünden sarsabilir, yerine yenisini koyabilir.

17


MARKSÝST BAKIÞ Buna muktedir olan odur ve yalnýzca odur. Parti ve Sendikalar) Tunus ve Mýsýr'da diktatörlerin Öte yandan Ortadoðu'daki politik mücadeleler de derhal devrilmesi sonrasýnda artarak devam eden grevler teorinin ekonomik talepler olarak Arap burjuvalara geri döndü. bu kýsmýyla tamamen uyuþuyor. Ortadoðu burjuvazisi þimdiÞimdi Arap burjuvazisi bu "barýþçýl" eylemlerden nasýl olsun den o efsanevi heyulanýn siluetini kabuslarýnda görmeye da korkmasýn. Politik ve ekonomik mücadelenin dinamik ve baþladý bile. Býrakalým korksunlar. Onlarýn korkularýný diyalektik birliði iþçi sýnýfýnýn þu anki rolünü daha fazla nihayete erdirecek toplumsal sýnýf ise þimdiden büyük bir artýrýyor. Politik mücadele veren iþçi sýnýfý, kendisini serhevesle iþe koyuldu. mayeye baðlayan görünmez zinDevrim Mi, Deðil Mi? cirlerin gittikçe daha fazla ayýrdýOrtadoðu'da yaþananlar bizi na varmaya baþlýyor. Ýþçi klasik Marksist devrim teorisinin sýnýfýnýn eylemlerde aktif rol kimi sorunlarýyla baþ baþa almadýðýndan dem vurup iþçi býrakýyor. Diktatörler devrildi devriminin olanaksýzlýðýný öne fakat diktatörlükler olduðu gibi sürenlerin bunu da bir zahmet yerinde. Dolayýsýyla bunun düþünmeleri gerekir. Kapitalizm tamamlanmýþ bir devrim içindeki sýnýf mücadelesini olduðunu söylemekten çok uzadiyalektik olarak kavramayan ðýz. Dahasý Marksist önderlerin kiþi, þurada ücret artýþý istenen de üretim iliþkilerinde kalýcý bir salt ekonomik mücadeleyi, buradeðiþimin olmadýðý; rejimin kenda ise devlet baskýsýnýn azaltýldini restore ederek hayatta masýný isteyen politik mücadeleyi kalmayý baþardýðý tarihsel olaygörecektir. Gerçekte ise sýnýfýn larý incelerken benzer bir bilinci mücadele sýrasýnda temkinlilik gösterdiðini de biligerçekleþtirdiði sýçramalarla yoruz. geliþir ve ekonomi ile siyasetin Ortadoðu'daki isyanlarda da kabütünlüklü olduðu düþüncesinin pitalizmin kendini restore ederek sýnýf içinde geçerlilik kazanmasý, kozmetik bir operasyonla iþçi sýnýfýnýn bir sýnýf olarak hakimiyetini sürdüreceði bir Ortadoðu'daki isyancý dalgada süreç gözümüze çarpýyor, bunun Ortadoðu'daki hegemonyayý eline geçirmesini saðlayabir süre böyle gideceði gözüküyor. cak ve proleter devrimci bir sürecin Anayasal düzenlemeler, parlamentonun süreçlerde þu an için, kapýsýný açacaktýr. Kendi patronuyla kalýcýlýðýnýn tesisi, kýsmi demokratik Gramsci'nin pasif devrim devletin, sömürülüþ tarzýyla rejimin kazanýmlar... Bunlarýn hiçbiri devrimle kavramý geliþmelere ýþýk birebir iliþkili olduðunu mücadele özdeþ deðildir, bunu en iyi, devrimci tutan bir kavramsal düzenek Marksistler bilirler. Siyasal iktidarýn içinde gören iþçi, kendi sýnýfsal konumunu idrak edecek; bu sorun onu olarak kullanýlabilir. Gramsci sýnýfsal olarak el deðiþtirmediði, mevcut örgütlenme meselesiyle derhal yüz yüze farklý alt anlamlar yüklediði üretim iliþkilerinin aynen sürdürüldüðü, getirecektir. Þu an Arap ülkelerinde bu bu kavramý siyasal yapýda devlette bir dönüþümün yaþanmadýðý bir evredeyiz. Bu yüzden, iyimser olmak olayý zafer kazanmýþ bir devrim olarak alt sýnýflarýn zorlamalarýyla adlandýrmanýn aðýr politik sonuçlarý için birçok sebep var. kimi kýrýlmalarýn yaþandýðý, olacaktýr. Bu, her þeyden önce devrimci Rosa Luksemburg kapitalizmde ekonomik ve siyasal mücadelenin bu süreci sulandýrmaya dönük burjuva proancak muhalefetin diyalektik birliðini ilk kavrayan önderliðinin düzene entegre pagandanýn aðýna düþmek olacak, karþý teorisyenlerden biridir:"Politik mücadedevrimci operasyonlar karþýsýnda iþçi edildiði, kimi kýsmi reformlenin yayýlmasý, sýnýflanmasý ve yoðunsýnýfýný silahsýzlandýrmak manasýna laþmasýyla ekonomik mücadele basit bir larla eski rejimin cilalandýðý gelecektir. bir süreç olarak kullanýr. þekilde gerilemez, ama ayný ölçülerde Ortadoðu'daki süreçlerde þu an için, geniþler, örgütlenir ve yoðunlaþýr. Ýkisi Gramsci'nin pasif devrim kavramý arasýnda tam bir karþýlýklý eylem vardýr. Politik mücadelenin geliþmelere ýþýk tutan bir kavramsal düzenek olarak kullaher yeni zaferi, ekonomik mücadele için güçlü bir itme halinýlabilir. Gramsci farklý alt anlamlar yüklediði bu kavramý ni alýr, çünkü dýþ olanaklarý savunmakla birlikte iþçilerin siyasal yapýda alt sýnýflarýn zorlamalarýyla kimi kýrýlmalarýn kendi koþullarýný düzeltme yolundaki iç eðilimleriyle yaþandýðý, ancak muhalefetin önderliðinin düzene entegre mücadele isteklerini de arttýrýr." ; "Politik bir eylemin elekedildiði, kimi kýsmi reformlarla eski rejimin cilalandýðý bir trikli þoku ile sarsýlan iþçi ilk anda, her þeyden önce kendisüreç olarak kullanýr. Kapitalizmin son modasý da iþte bu: sine en yakýn olan þeye hücum eder: Ekonomik bir köleliðe Devrimleri pasif devrime çevirmek. Tülin Öngen bu konuda karþý savunma. Politik savaþýn kasýrga hareketi ona birden, en doyurucu tespitlerden birini yapmýþ; Gramsci'nin pasif önceden kestirilemeyen bir yoðunlukta ekonomik zincirlerin devrim kavramýný bugünkü devrimci süreçlere uygularken aðýrlýk ve baskýsýný hissettirir." (Luksemburg, Kitle Grevi þunu söylemiþtir: "Yaþanan toplumsal gerilimler tamamen

18


MARKSÝST BAKIÞ kapitalizmin vahþi sömürü ve yaðma mekanizmalarýndan kaynaklandýðý halde sosyal ve siyasal çatýþmalar geleneksel sýnýf saflaþmalarý biçimini almamaktadýr. Bunun yerine düzen içi çekiþmeler, devlet içi kavgalar, parti içi ve partiler arasý rekabet olarak somutlaþmaktadýr. Sermayeyi mücadelenin asýl hedefi olmaktan çýkaran da budur. Tepkisini sermaye düzeni yerine rejime ve onun sorumlusu olarak gördükleri bir kýsým devlet yöneticileri ve organlarýna yöneltenler, bunlardan kurtulduklarý takdirde özgürleþeceklerini sanmaktadýrlar. Siyaseti sýnýf mücadelesinden yalýtan bu anlayýþ yüzünden iþçi sýnýfý da siyasetin öznesi -gerçek ilerici öznesi- olarak boy göstermemektedir." (Öngen, Birgün 12 Þubat 2011) Öte yandan pasif devrim yaklaþýmýnda da akýldan çýkarýlmamasý gereken kimi noktalar var. Birincisi devrimler bir süreç iþidir, bu süreç görece uzun bir zaman dilimine yayýlabilir. Lenin, kendiliðinden faktörün etkisiBunun böyle olmasý, önceden kestirilemeyecek birçok olanaða kapý ni asla dýþlamadan, gününün devrimaralar. Pasif devrimden hareketle iþçi sýnýfýnýn, tayin edici bir sýnýf olarak, aktif bir biçimde isyanlarda yerini alamadýðýný söylemek bir ci görevini þöyle ortaya koymuþtu: tespit olarak doðrudur; bu baþka bir þeydir ama buradan yola çýkarak "Ýstibdadýn, kendisini sürekli olarak zafer kazanan devrim olasýlýðýný dýþtalamak bambaþka bir þeydir. tehdit eden kendiliðinden patlamalarýn Tekrarlayalým. Devrimler bir süreçtir, devrimci süreçler içerisinde sýnýfýn bilinci þekillenir, politik ve ekonomik düþman tek bir cisimde ya da önceden görülemeyen siyasi bütünleþir. Ýkincisi, iþte bu yüzden pasif devrim kavramýný, devrimin karýþýklýklarýn etkisi sonucu çökmesi eksiklerini, egemen sýnýfýn manevra yeteneklerini gösteren, Marksist son derece mümkündür ve böyle ihtimal literatüre uygun bir kavram olarak kullanmak, ama bunu Rosa tarihi olarak çok daha fazladýr. Ama Luksemburg'un yukarýda bahsettiðimiz görüþü paralelinde yaparak maceracý kumarlardan sakýnmak devrimci dönüþüm olanaðýný asla dýþlamadan yapmak gerekiyor. niyetinde olan hiçbir siyasi parti, Öyleyse Ortadoðu'daki ayaklanmalara ne diyeceðiz? Devrimci süreçler yaþandýðý ortada, ama zafer kazanan devrimler yok. Klasik faaliyetlerini, böyle patlamalarý ve Marksist teoriye uymadýðý için kolayca tüm bunlarý devrim katekarýþýklýklarý beklemeye dayandýramaz… gorisinden çýkarmakta zorlanmayabilirdik, ama o zaman bu siyaseten Beklenmedik olaylara ne kadar az bel oldukça yanlýþ bir tutum olurdu. Bütün enerjisini kaybederek ölüden farksýzlaþmýþ unsurlar bu tarz yorumlar yapabilirler. On yýllardýr bur- baðlarsak, herhangi bir "tarihi dönemeç" karþýsýnda hazýrlýksýz yakalanjuva ideologlarýn küreselleþmeci papaðanlarýnýn gýna getiren "Devrimler bitti, tarihin sonu geldi, iþçi sýnýfýna elveda" söylemleri mamýz da o kadar imkansýzlaþýr." verili iken; tarih, devrimcileri birkaç hafta içerisinde bir kez daha (Lenin, Nereden Baþlamalý) Benzer haklý çýkarmýþ iken; Radikal gibi burjuva gazeteler bile çekinmeden þekilde Gramsci de Ýtalya'daki (elbette kavramýn içini boþaltmaya da hizmet ederek) "Devrim" devrimci sürece dair þunlarý söylümanþetleri atarken; soðuk bir teorik üslupla Ortadoðu halklarýnýn yýkýlmaz denen diktatörleri devirdiði tarihsel olaylara "devrim deðil" yor: "Yalnýzca kitlelerin yaratýcý deyip sýrtýmýzý mý döneceðiz gerçekten? Daha neler! yeteneðine bel baðlayýp, her türlü Halihazýrda burjuva gazetecilerden birçoðu, "devrim deðil galeyan", özveriye hazýr, sloganlarý tek vücut "devrim deðil öfke boþalmasý", "devrim deðil bilmem ne" deyip gerçekleþtirmek için yetiþtirilmiþ, devrim yaþananlarýn üstünü örtmek için çabalýyor zaten. Tespitimiz þudur: sorumluluðunu almaya ve onun Yaþananlar bir devrimci süreçtir, buradan ne çýkacaðý süreç iþidir, devrimci süreçler pek çok þeye gebedirler. Çaðýmýzda ise proleter taþýyýcýlarý durumuna gelmeye hazýr, devrimden baþka bir devrim mümkün deðildir. Sürekli devrimin disiplinli ve bilinçli öðelerden oluþan günümüzdeki sloganý þu olmalýdýr: "Devrim, her türlü iþten daha büyük bir orduyu, sistemli bir biçimde fazla, sonuna dek götürülmek zorunda olunan bir iþtir." Bu kabul edildiðinde, eksiklerini vurgulamayý, emekleme döneminde olduðunu örgütlemeye çalýþmamak; iþte bu, iþçi þerh düþerek "Devrim" diye haykýrmak bugünkü devrimci mücadesýnýfýna tam ve kesin bir ihanet olur." lenin þaþmaz siyasi taktiðidir. Devrimci mücadeleye dönük akademik (Gramsci, Komünist Partiye Doðru). soðukluk bugünkü en büyük düþmanýmýzdýr. Devrimin adýndan korkanlar devrimci deðil olsa olsa akademik birer þarlatandýrlar. Bizden uzak, Mübarek'e yakýn olsunlar. Sanmayýn ki Mýsýr halký Mübarek gidip ordu gelince, orduyu baðrýna bastýðý için boynunu eðip kös kös evine döndü. Sanmayýn ki mücadele burada çoktan sona erdi. Ordunun sistemin yapýtaþý olduðunu, geçmiþ iktidarlarýn askeri kökenlerini Mýsýr halký hepimizden iyi biliyor. Gelecekler. Tekrar gelecekler ve bu sefer orduyu da doðrudan karþýlarýna almak zorunda kalacaklar. Bu anlamda Mýsýr devrimi, bitmesini býrakýn, henüz baþlamýþtýr. Geri kalan Arap ülkeleri için de bu böyledir. "Her þey yýkým içindeyse, her þeyi yeniden kurmak gerekir!" Kendiliðindenlik Mi, Ýradecilik Mi, Yoksa Diyalektik Mi? Bu bölümde önderlik sorununu incelememiz gerekiyor. Ortadoðu'daki isyanlarda gözüken baþat olgu kendiliðinden patlayýþýn devrimci süreçlerin yolunu açmasý oldu. Sosyal paylaþým aðlarýnda örgütlenen gençlerin verdiði itki, bir volkan gibi patlayan kitle hareketinin potansiyelini açýða çýkardýðý ölçüde, baþlangýçta mücadele için oldukça faydalý oldu. Ama bu durum, eksiklerini de beraberinde getirdi. Ortaya çýkan sorunlardan birisi hareket halindeki

19


MARKSÝST BAKIÞ isyancýlarýn karar alma süreçlerinde oldukça yavaþ kalmasý, merkezi bir örgütlenmenin yokluðunda þurada burada farklý eylem kararlarýnýn alýnmasý oldu. Bir diðeri de, hal böyle olunca burjuva muhalefetin hareketin bileþiminden ve örgütsüzlüðünden faydalanarak siyasi tecrübesini kullanýp sözcü katýna yükselmesiyle gerçekleþti. Aþýrý merkeziyetçi bir devlet aygýtý karþýsýnda, örneðin Mýsýr'da isyancýlarýn üssü Tahrir Meydaný oldu da bu sayede daðýnýklýðýn biraz olsun önüne geçilebildi. Yaþanan devrimci süreçlerde kendiliðinden patlamalarla devrimci önderlik arasýndaki iliþkinin niteliðinin nasýl olacaðý sorunu bir kez daha açýða çýktý. Geçmiþte bu alanda birçok eser veren Marksist teorisyenlerin düþüncelerini incelememiz, bu konuda elzem görünüyor. Gizli bir ayaklanma planý hazýrÖrneðin layan, merkezi kararlar alan, Lenin, kendiyurdun çeþitli yerlerinde daðýnýk liðinden fakhalde bulunan iþçi kitlelerini tek törün etkisini bir organizmanýn canlý organlarý asla dýþlahaline dönüþtüren bir mekaniz- madan, gününün devrimci manýn yokluðunda iktidarýn ele görevini þöyle ortaya koymuþtu: "Ýstibdadýn, kengeçirilmesi mümkün deðildir. Kendiliðinden ayaklanmalarýn en disini sürekli olarak tehdit zayýf yaný da iþte burada ortaya eden kendiliðinden patlamalarýn ya da önceden çýkmaktadýr. görülemeyen siyasi karýþýklýklarýn etkisi sonucu çökmesi son derece mümkündür ve böyle ihtimal tarihi olarak çok daha fazladýr. Ama maceracý kumarlardan sakýnmak niyetinde olan hiçbir siyasi parti, faaliyetlerini, böyle patlamalarý ve karýþýklýklarý beklemeye dayandýramaz… Beklenmedik olaylara ne kadar az bel baðlarsak, herhangi bir "tarihi dönemeç" karþýsýnda hazýrlýksýz yakalanmamýz da o kadar imkansýzlaþýr." (Lenin, Nereden Baþlamalý). Kendiliðindenlik ve iradeciliðin Lenin'deki diyalektiðini þu cümlede de görmek mümkün: "Kendiliðinden unsur özünde tohum halindeki bilinçlenmeden baþka bir þey deðildir." (Lenin, Ne Yapmalý) Dolayýsýyla kendiliðinden baþlayan kalkýþma örgütlenmenin kapýlarýný açar, devrimciler için bu tarihsel olanaðýn önemi çok büyüktür. Bunu Ortadoðu'ya uyarlarsak, Ortadoðu halklarýyla, Ortadoðulu devrimcilerin arasýndaki mesafenin zaman içerisinde daha daralacaðýný söyleyebiliriz. Benzer þekilde Gramsci de Ýtalya'daki devrimci sürece dair þunlarý söylüyor: "Yalnýzca kitlelerin yaratýcý yeteneðine bel baðlayýp, her türlü özveriye hazýr, sloganlarý tek vücut gerçekleþtirmek için yetiþtirilmiþ,

20

devrim sorumluluðunu almaya ve onun taþýyýcýlarý durumuna gelmeye hazýr, disiplinli ve bilinçli öðelerden oluþan büyük bir orduyu, sistemli bir biçimde örgütlemeye çalýþmamak; iþte bu, iþçi sýnýfýna tam ve kesin bir ihanet olur." (Gramsci, Komünist Partiye Doðru). Kendiliðinden ayaklanmalar ile politik liderliðin diyalektik birliðine Gramsci'nin diðer yazýlarýnda da rastlamak mümkün. Örneðin: "Kendiliðinden denilen hareketleri ihmal etmek ya da daha da kötüsü küçümsemek, yani, bu hareketlere bilinçli bir liderlik saðlamayý veya politikaya sokarak onlarý daha yüksek bir düzleme çýkarmayý baþaramamak olaðanüstü ciddi sonuçlara yol açabilir." (Gramsci, Hapishane Defterleri) Rosa Luksemburg ise devrimleri partiye, merkez komitelere, öncülüðe, ama esasen parti ve sendika bürokrasilerine indirgeyen bakýþ açýsýna savaþ açar ve þöyle der: "Kliþe halindeki bürokratik mekanik algýlayýþ mücadelenin, yalnýz örgütün belirli bir güç seviyesinin ürünü olmasýný ister. Yaþayan diyalektik evrim ise aksine olarak örgütü, mücadelenin ürünü gibi meydana getirir." (Luksemburg, Kitle Grevi Parti ve Sendikalar) Kendiliðinden bir hareket yýkýcý patlamalarla ilk baþta önünde ne varsa ezip geçebilir. Ancak devrimci süreç hiçbir zaman doðrusal ilerlemez, zikzaklar çizer ve sýnýf mücadelesinde merkezi olan, örgütlü olan son kertede her daim kazanmýþtýr. Devrimci öncü ihtiyacý sýnýfýn içindeki bilinç eþitsizliðinden doðar. Devrimci bir dönemde merkezi bir þekilde örgütlenemeyen iþçi sýnýfý, günbegün geriler, mevzi kaybeder, böylece hareketin içerisindeki geri unsurlar evlerine dönmeye baþlar, mücadeleden umudu keserler. Sonuç olarak kitlesellik yitirilir, mücadele coþkusu sönmeye yüz tutar. Devrimci parti sorunu, Marksizmin devlet teorisiyle de doðrudan baðlantýlýdýr. Marks'a göre ne ekonomik kazanýmlar sosyalizme götürür, ne de siyasal reformlar bu yolun kapýsýný açar. "Sermaye birikimi sonucu emeðin fiyatýndaki bir yükselme, gerçekte ücretli iþçinin kendisi için dövmüþ olduðu altýn zincirin uzunluðunda ve aðýrlýðýndaki bir gevþemedir." (Marks, Kapital 1. Cilt) Marks'ýn ýsrarla vurguladýðý þey, üretim iliþkilerinde temelde bir deðiþim olmadan üretim tarzýnýn deðiþemeyeceði gerçeðidir. Buradan hareketle, iþçi sýnýfýnýn, kendisini sermaye sýnýfýna baðlayan zincirlerden ancak muzaffer bir proleter devrimi sayesinde devlet iktidarýný ele geçirip mevcut üretim iliþkilerini tasfiye ederek kurtulacaðý sonucu çýkar. Ýktidarýn ele geçirilme sorunu ise bizi kaçýnýlmaz olarak devrimci parti sorununa taþýr. Çünkü gizli bir ayaklanma planý hazýrlayan, merkezi kararlar alan, yurdun çeþitli yerlerinde daðýnýk halde bulunan iþçi kitlelerini tek bir organizmanýn canlý organlarý haline dönüþtüren bir mekanizmanýn yokluðunda iktidarýn ele geçirilmesi mümkün deðildir. Kendiliðinden ayaklanmalarýn en zayýf yaný da iþte burada ortaya çýkýyor. Ýþçilerin siyasal partisinin yokluðunda burjuvazi, devrimi bu sayede elini kolunu sallaya sallaya "pasif devrim"e dönüþtürecek toplumsal gücü kendisinde buluyor. Bir diðer deyiþle iþçi sýnýfýnýn örgütsüzlükten doðan güçsüzlüðü, esasen


MARKSÝST BAKIÞ çöküntü halinde olan egemen burjuvalarý güçlü kýlýyor. Ýþte bu yüzden Mýsýr devrimine, dünyanýn dört bir yanýndaki egemen unsurlardan zoraki de olsa sempati mesajlarý eksik olmuyor. Bu yüzden Mübarek'in ruhuna fatiha okuyup, "Kral öldü, yaþasýn yeni kral!" diyebiliyorlar. "Kendiliðinden güçlerin ayaklanmasý resmi tarihçiler, en azýndan demokratlar tarafýndan lutfen, sorumluluðunu eski rejimin taþýdýðý kaçýnýlmaz bir felaket olarak kabul edilir. Bu baðýþlayýcý tavrýn gerçek sebebi, "kendiliðinden" güçlerin ayaklanmasýnýn burjuva rejimin çerçevesini aþamamasýnda yatar." (Troçki, Rus Devriminin Tarihi Cilt 3) Müdahaleciliðin rolü de iþte burada açýða çýkýyor. Ekonomik kaderciliðe düþmeden, devrimci sürece aktif müdahale, ama dýþarýdan deðil, sýnýfýn bizzat içinden çýkan bir unsur olarak bunu baþarma… Ýþte Lenin'in 1917'de baþardýðý buydu. Troçki'nin bir doðumda ebenin müdahalesi olarak kastettiði þey buydu. Kendiliðindenliðin bitip tükenmeyen övgüsü, kitlelerin verili bilinç düzeyini muhafaza etmek isteyen burjuva ideolojisinin iþine gelir. Bunun aksine vurgulamamýz gereken, fitili yakan kendiliðinden hareket ile iradi bir faktör olarak siyasi aygýtýn diyalektik birliði olmalýdýr. John Molyneux'un dediði gibi: "Devrimci örgüt kitlelerin kendiliðinden ayaklanmasýndan taze kan almadýkça muhafaza edilemez ve yenileþtirilemez." (Molyneux, Marksizm ve Parti) Önderliðe Dair Ortadoðu'da devrimci iþçi partilerinin kurulmasý günün en can alýcý görevidir. Bu partiler, iþçi sýnýfýnýn öncüsü olma perspektifine sahip olmalý, sýnýfa dýþarýdan deðil, içeriden öncülük etmeli, ama mutlaka öncülük etmeli, onun ardýndan sürüklenmemeli, devrimci dönüþüm dönemlerinde manevra yeteneðini sergileyecek gerekli esnekliðe sahip olmalý, kriz dönemlerinde tutuculuktan sýyrýlýp eski kimi alýþkanlýklarýný býrakmalý, kitlelerin ruhunu hissetmeli, onlarla beraber nefes almalýdýr. Bolþevik Parti'nin 1917'deki zaferinin arka planýnda yatan tam da böyle bir parti algýlayýþýydý. Bolþevikler, "Kitlelerin gözünde kendi insanlarý haline gelmiþtiler, çünkü hep oradaydýlar, fabrika ya da kýþlalarýn en önemli iþlerinde olsun en küçük ayrýntýlarda olsun yol gösteriyorlardý. Biricik ümit olmuþlardý. Kitleler Bolþeviklerle beraber yaþayýp nefes alýyordu." (Marcel Liebmann, Lenin Döneminde Leninizm Cilt 1) Elbette bu görev kolay baþarýlabilecek bir görev deðildir. Ama bu baþarýlmadan Ortadoðu'da devrimlerin zafere ulaþmasý (iktidarýn iþçilerin eline geçmesi) da mümkün gözükmemektedir. Üstelik devrimci süreçler Ortadoðulu devrimcilerin elini oldukça güçlendirmiþtir, Ortadoðu ülkelerinde defolup giden diktatörlerin yerine kim gelirse gelsin yaraya merhem olamayacaðý açýktýr. Tarih iþçi sýnýfýný olduðu gibi, devrimci gruplarý da tüm cüretkarlýðýyla öne atýlmaya zorlayacaktýr. Bu zorlu görev için çekirdek kadrolarýn oluþturulmasý hayati önemdedir. "Ordu kurmak komutan yetiþtirmekten daha kolaydýr. Dahasý var, komutanlar yiterse yaþayan ordu mahvolmuþtur, ama bilgili,

aralarýnda anlaþmýþ, ortak amaçlarý olan bir komutanlar grubu, yoktan bir ordu yaratmakta gecikmez." (Gramsci, Modern Prens) Bugün Mýsýr'da en güçlü toplumsal hareket olan Müslüman Kardeþler, neoliberal politikalarla devletin sosyal ve kamusal hayattan elini çekmesiyle bu boþluklara nüfuz etmiþ; sosyal yardým aðýný kullanarak ülke içinde önemli bir örgüt haline gelmiþtir. Ancak Müslüman Kardeþler de iliðine kadar kapitalist bir örgüttür ve kitleler arasýnda popüler olmasýnýn nedeni kapitalizmin yarattýðý boþluklarý kýsmi Kendiliðinden bir hareket çözümler getirerek yýkýcý patlamalarla ilk baþta doldurmasýndandýr. Bu önünde ne varsa ezip geçeboþluklarý devrimci bilir. Ancak devrimci süreç propaganda için ne hiçbir zaman doðrusal ilerkadar kullanabiliyoruz? lemez, zikzaklar çizer ve Mesele budur. Mýsýr'da yukarýda bahsettiðimiz, sýnýf mücadelesinde merkezi olan, örgütlü olan son kermeydanlarý dolduran, tede her daim kazanmýþtýr. mücadelede istekli ve büyük ölçüde iþçi Devrimci öncü ihtiyacý sýnýfýn sýnýfýna dahil olan içindeki bilinç eþitsizliðinden toplumsal kesimleri doðar. Devrimci bir dönemde mücadeleye katmak merkezi bir þekilde örgütleöncelikli görevdir. nemeyen iþçi sýnýfý, günÖðrenci gençliðin isyan begün geriler, mevzi kaybeateþi ise eþi bulunmaz der, böylece hareketin bir kaynaktýr. Bu, elbette sanayi iþçilerini içerisindeki geri unsurlar mücadeleye çekme evlerine dönmeye baþlar, amacýný dýþtalamaz, mücadeleden umudu keserama temel görev ler. Sonuç olarak kitlesellik Ortadoðu halklarýnýn yitirilir, mücadele coþkusu geniþ kesimlerinin sönmeye yüz tutar. Devrimci yaþamlarýna ciddi anlamda nüfuz edebile- parti sorunu, Marksizmin devlet teorisiyle de doðrudan cek, onlara baþka bir alternatifin de mümkün baðlantýlýdýr. Marks'a göre ne ekonomik kazanýmlar olduðunu mücadelenin ateþi içerisinde göstere- sosyalizme götürür, ne de cek bir devrimci siyasal siyasal reformlar bu yolun hareketin yaratýlkapýsýný açar. masýdýr. Bu alternatif toplumsal bir güç olarak gözüktüðü ölçüde sosyalist mücadeleye desteðin de çýð gibi büyüyeceðini söylemememiz için hiçbir neden yok. Tam tersine, Ortadoðu'da umut dolu olmak için birçok sebep var. Ve önümüzde, kazanacaðýmýz yepyeni bir dünya var. Kapitalizmi yýkýp, bu yeni dünyayý kurmak için tüm gücümüzle çalýþmalýyýz.

Ferit Eren

21


MARKSÝST BAKIÞ

"Sol Liberalizm" Devrimci Saflardan Ayrýþýyor: Düþene Bir Tekme de Bizden Olsun! 12 Eylül referandumunun ardýndan Türkiye sol hareketinin derin bir ayrýþma içine girdiði, saflarýn netleþmeye, söylemlerin keskinleþmeye baþladýðý yazýlýp çiziliyor. Bu ayrýþmanýn taraflarý sol liberaller tarafýndan þu þekilde ilan ediliyor: bir yanda, bireysel hak ve özgürlüklerden, demokrasiden, insan haklarýndan yana, askeri vesayete karþý özgürlükçü bir sol; diðer tarafta tercihini ulusalcýlýktan, askeri darbelerden, baþçavuþ yalakalýðýndan yana seçmiþ bir sol. Tablo bu kadar vahim! "Özgürlükçü sol" ya da bizim yazýnýn geride kalan kýsmýnda kullanacaðýmýz ifadeyle liberal solun algý dünyasý bu kadar daralmýþ durumda. Sol liberallerin, "Türkiye solu"nu rakipten öte düþman olarak karþýya koyarak, ona ithafen olmadýk karalamalarla, kendilerine düzen tarafýndan açýlan 12 Eylül referandumukapýdan geçmeye çabaladýklarý açýk. Ýktidar yalakasý burjuva gazeteler, televiznun ardýndan Türkiye sol yonlar, sola karþý nefretini kusan, iþçi ve emekçi sýnýflara kapitalizmden baþka hareketinin derin bir ayrýþ- alternatif olmadýðýný, Marksizm'in öldüðünü, yeni bir sosyalizm anlayýþýnýn oluþma içine girdiði, saflarýn turulmasý gerektiðini anlatan liberal aydýnlarla solcu(!)larla süslenmiþ durumda. netleþmeye, söylemlerin Buralarda akla hayale sýðmaz maskaralýklar yaþanýyor. Örneðin, TV'de bir tartýþkeskinleþmeye baþladýðý ma programýnda kendisini liberal olmakla eleþtirenlere DSÝP baþkaný Doðan Tarkan'ýn küçük bir çocuk mýzýkçýlýðýyla "Siz bana liberal derseniz, ben de size yazýlýp çiziliyor. baþçavuþun solu derim." sözleriyle nasýl cevap verdiðini bu programý izleyenler hatýrlayacaktýr. Bir televizyon programýnýn veya dönemsel bir deðerlendirmenin ötesinde, yaþanýlanlar liberal sol þahsýnda kronikleþmiþ bir ruh sarsýntýsýdýr. Sol liberaller savunusuna geçtikleri düzenin pislikleri ölçüsünde kendilerini daha fazla saldýrganlaþmak, bunu yaparken de önlerinde duran her türlü soruna karþý bir bilinç bulanýklýðý yaymak zorunda hissediyorlar. Onlarýn bir suçu da yok aslýnda; efendileri istiyor, onlar yerine getiriyor! Bu karþýlýklý iliþki içerisinde köle efendisinden, ona nasýl yaranabileceðine dair çok þey öðreniyor. "Bir hafta daha Radikal 2'de yayýnlanan bir yazýnýn doðrudan eleþtiri konusu olmak can sýkýcý. Bu defa da Mustafa Kemal Coþkun tarafýndan gene aðýr biçimde eleþtirildim." (Doðan Tarkan, Özgürlüklerin Geniþlemesi Ýçin, 5 Eylül 2010, Radikal Ýki) gibi, eleþtiri karþýsýnda yaþanýlan can sýkýntýlarý ve tahammülsüzlük, giderek baðrýndan çýktýðý deðerlere yabancýlaþma, davranýþ kalýplarýný biçimlendirmektedir. Elbette bu durum liberalizmin sol içinde geliþip filizlendiði tarihsel akýþýn kendisine bulduðu bedenen uyan bir yatak, mantýki bir sonuçtur. Neyse ki Türkiye'deki burjuva siyaseti arenasý onlara büyük fýrsatlar sunuyor. Egemenlerin baðrýnda açýlan kocaman yarýk, kara bir delik gibi pusulasýný þaþýranlarý yutuyor, hem de onlar farkýnda olmadan. Kürt sorunu, askeri vesayet, demokratikleþme gibi konular Marksizm'i ehlileþtirip bizlere ideolojik olarak iþkence yapabilecekleri derecede kavramlarý tahrif etmelerine imkân sunuyor. Birinci olguyla AKP'nin "deðiþimci-dönüþümcü" yüzünü ehveni þer'e

22


sýðýnarak meþrulaþtýrmakta zorluk çekmezlerken; ikinci olgu üzerindeki tutumlarýyla (örneðin Kürt sorunu konusundaki tavýrlarý), liberalizmin üzerlerine sýçrattýklarý çamuru mümkün olduðunca sola yaslanarak saklamaya çabalýyorlar. Meselenin bizim açýmýzdan sýkýntý yaratan noktasý da tam olarak burasý. Çünkü egemen sýnýflarýn AKP-TÜSÝAD sermayesi iþbirliðindeki hegemonya projesine doðrudan bu kanallar üzerinden ikna olmayacak kesimleri eklemleme görevi sol liberalizmin üzerine yýkýlmýþ durumda. "Sol liberalizm" kavramýný kullanmanýn, ele aldýðýmýz aydýn-entelektüelakademisyen camia için fazlaca þirin kaçtýðý bir gerçek. Çünkü, saltanatýný tamamen Marksizm'in katlinden, iþçi ve emekçi sýnýflarýn ideallerinin geçmiþte yaþadýðý yýkýmdan ve kendisini sonsuza kadar alternatifsiz addeden küresel kapitalizmin, tarihi sýnýf mücadelesi yoluyla ilerletmeye göz koymuþ devrimci eðilim karþýsýnda baþlattýðý ideolojik saldýrýlarýndan kurmuþ bir hareketi ele alýyoruz. Elbette pek çoðu kendisine atfedilen solculuðunun yanýnda liberal tanýmlamasýný görmek istemiyor, bu kavramýn yerini "özgürlükçü, yeni" gibi terimler alýyor. Misal, Eyüp Can bile Radikal'de "devrim" yaparken, sol liberal bir yönelime aðýrlýk vereceðini deðil, özgürlükçü sol bir gazete yaratacaklarýný ilan ediyor. Kimileri kendi sol kimliklerinin yanýna liberalizmi enjekte ederken, Eyüp Can gibi süzme muhafazakâr-liberallerse açýlan bu gedikten yararlanarak yeni bir müttefik kazanýyorlar; hatta onlarýn kýlýklarýna bürünebiliyorlar. Referandum Süreci ve AKP ile Açýk Ýþbirliði Referandum kampanyasýnýn sürdüðü dönem, sol liberalizmle AKP'nin adeta balayý oldu. Demokratikleþme ve sivilleþme söylemleri altýnda hep ayný teraneleri, AKP'nin yetmediði yerde sol liberallerden dinledik. Trajik bir þekilde sol liberallerin baþýný çektiði "Yetmez Ama Evet!" kampanyasý AKP'nin söylemi haline dönüþüverdi. AKP Haziran'daki genel seçimin temel sloganý olarak, yeni bir anayasa paketi hazýrlanmasý gereðini seçim politikalarýnýn merkezine yerleþtirecek. Liberallerin üzülmelerine gerçekten gerek yok. Anayasa deðiþikliðinin yetmeyen kýsýmlarý için çok fazla beklemelerine gerek kalmayacak. Peki, liberaller AKP'ye istedikleri "demokratik" dönüþümleri gerçekleþtirebilecek bir parti gözüyle nasýl bakabiliyorlar? Hakkýný vermek gerek, Tayyip Erdoðan baþta olmak üzere AKP'lilerin bu zokayý yutturabilmek için gözyaþlarý sel oldu aktý. Mecliste neredeyse bütün AKP grubunun gözyaþlarý, 12 Eylül darbecilerinin 17 yaþýnda daraðacýna gönderdiði Erdal Eren ve ilk idam olan Necdet Adalý ve elbette onlardan daha çok saygý duyduklarý idam edilen faþistler için sel oldu aktý. AKP ve sol liberaller bizlere referandumda 12 Eylül'ün yargýlandýðýný durmaksýzýn anlattýlar. Fark ise þuradaydý: Ýdam edilen devrimciler için dökülen gözyaþlarýný bir kenara býrakýrsak, AKP pragmatik oy hesaplarý uðruna daha çok, 12 Eylül'ün "maðdurlarý" olan faþistler, eski MHP'liler ve saðcýlar üzerine oynarken, solculara 12 Eylül'le hesaplaþma vaktinin geldiðini anlatmak liberallere düþtü. Bu konuda liberal sol içerisinde iki önemli simaya baþvura-

MARKSÝST BAKIÞ

caðýz: "12 Eylül'de halkoylamasýný güven oylamasýna dönüþtüren solcularýn önemli bir kýsmý bugün topluma güvenmediði için bu ipe sarýlýyor. 12 Eylül günü evet oyu kullanan özgürlükçü, demokrat sol seçmenler ne, AKP'ye evet diyecekler ne de Erdoðan'a güvenoyu verecekler. "Halk için, halka raðmen" sloganýnýn arkasýnda yatan zihniyetle göbek baðlarýný kestikleri için, özgüven içinde evet diyecekler." (Ahmet Ýnsel, Güven oylamasý deðil halk oylamasý, 7 Eylül 2010) "Eðer "evet" oylarý kazanýrsa toplum daha fazla özgürlük için, 12 Eylül Anayasasý'na karþý mücadele için daha kararlý bir hale gelecek. Kendisine güveni artacak… Evet kazanýrsa, toplum özgürlükler için mücadele etmekte daha kararlý olacaktýr ve bu kararlýlýðý sokaða çýkarmak ve daha kapsamlý özgürlükleri savunmak için sosyalistlerin önünde yeni bir yol açýlacak." (Doðan Tarkan, Özgürlüklerin Geniþlemesi Ýçin, 5 Eylül 2010, Radikal Ýki) 12 Eylül'le Hesaplaþtýk! Peki Ya Sonrasý? 12 Eylül Referandumunun üzerinden nerdeyse beþ aylýk bir zaman geçti. Henüz 12 Eylül'le hesaplaþmanýn önünde açýlan bir yol göremedik. Aksine referandum, AKP'nin sýnýf düþmaný politikalarýna ve emekçilerin haklarýna yönelik saldýrýlarýna karþý koyanlarýn, kendilerine da- "Sol liberalizm" yatýlan geleceksizliðe karþý kavramýný kullanmanýn, baþkaldýran öðrenci ele aldýðýmýz aydýngençliðin önündeki yollara polis iþbirliðiyle set çekil- entelektüel-akademisyen mesiyle sonuçlandý. AKP camia için fazlaca þirin size 8 yýllýk iktidarý boyunca kaçtýðý bir gerçek. Çünkü, hiç mi bir þey öðretmedi, " d e m o k r a t i k l e þ m e " saltanatýný tamamen dediðiniz þeyin ancak oylarý Marksizm'in katlinden, artýrmak için sallanan bir iþçi ve emekçi sýnýflarýn terane olduðunu hiç mi ideallerinin geçmiþte göremediniz? Sormak gerek iþçiler ve yaþadýðý yýkýmdan ve emekçiler torba yasaya karþý kendisini sonsuza kadar eylem yaparken, gençlik geleceðini sokaklarda alternatifsiz addeden kovalarken bu baylar ne küresel kapitalizmin, yapýyorlardý? Bu sorunun tarihi sýnýf mücadelesi cevabýný isterseniz Doðan Tarkan'ýn Zaman gazetesine yoluyla ilerletmeye göz verdiði bir röportajdan koymuþ devrimci eðilim alalým: karþýsýnda baþlattýðý "Devrimci Sosyalist Ýþçi Partisi Genel Baþkaný ideolojik saldýrýlarýndan Doðan Tarkan da gergin- kurmuþ bir hareketi ele liðin artmaya devam etmesi alýyoruz. halinde (öðrenci eylemlerini kastediyor.) baþka güçlerin bu durumu kullanabileceðine vurgu yaptý. "Öðrenciler çok aðýr bir þiddete maruz kaldý. Devlet ve hükümet daha sakin davransa, polisin þiddetini önlese daha iyi olurdu." diyen Tarkan, yumurtalý bir tepkiden ziyade alkýþla veya benzer bir yöntemle verilecek

23


MARKSÝST BAKIÞ

bir tepkinin daha doðru olacaðýný söyledi. "Þiddet kullan- çaðýrmýyorlar mýydý? Maalesef AKP'nin özgürlük dünyasý manýn yanlýþ olduðu çok açýk." dedi." (Demokratik Tepkiye daha baþýnda kendi kabuðuna dayandý; bu sýnýrlarýn da, Evet, Þiddete Hayýr, 11 Aralýk 2010, Zaman) emekçi sýnýflar gerçek anlamda ipleri eline almadan aþýlaDoðan Tarkan devleti sakin olmaya, þiddetten uzak durmaya mayacaðý görüldü. çaðýrýyor; öte yandan öðrenci eylemlerinin baþka güçler Ýþçi Sýnýfý ile Ayrýlan Dünyalar tarafýndan kullanýlabileceði varsayýmýný, ayný çirkin kampan- Ancak sol liberaller, tarihsel olarak iþçi ve emekçi sýnýflarýn yayý döne dolaþa gazetesinde iþleyen cemaat gazetesine açýk- yükselteceði mücadelenin, tarihin devindirici gücü olduðunu lýyor. Hatýrlanacaktýr liberal-Ýslamcý basýnda sýk sýk eylem- unutalý çok uzun zaman oluyor: lerin bir Ergenekon operasyonu olduðu savunuluyor, bununla "… Ýþçiler ve dar anlamda iþçi sýnýfý geleceðin toplumunun da yetinilmeyerek tam da Doðan Tarkan'ýn öðrenci eylemler- tohumlarýný içinde barýndýran, umut dolu bir geleceðin kenine pislik attýðý sayfalarda "Marksist Bakýþ" da dâhil olmak disine içkin olduðu kurtarýcý sýnýf statüsünü yitirdi. üzere pek çok sol grup, Ankara emniyetinden alýnmýþ bir 1970'lerde hala gerçek hayattaki iþçilere benzemeyen, yaðýz, haberle eylemlerin arkasýndaki "karanlýk güçler" olarak yaf- iri pazulu, atletik vücutlu iþçi resimleri birçok sol hareketin talanýyordu. dergilerini, pankartlarýný süslemeye devam etse de, bu üstün Tarafsýz Yargý mý Demiþtiniz? insan figürleri geçmiþten kalan bir simgenin zaman içinde AKP'ye verilen açýk desteðe kamuoyunu ikna edebilmek için, gerçekliðinden özerkleþerek mitoslaþmasýný ele veriyordu. Bir öncelikle AKP'nin yargý üzerinde ve Ýslami konularda gizli zaman sonra onlar da kayboldu." (Ahmet Ýnsel, Üç Tarihsel bir ajandasýnýn bulunmadýðýna ikna etmek gerekiyordu. Þok ve Solun Geleceði, Birikim 249, s.11, Ocak 2010) Bizim liberaller boþ durur mu: Tarihin ironisi belki de burada. Ayný Ahmet Ýnseller, ayný sol "Yürütmenin yargý üzerinde tahakkümünün pekiþmesi iddiasý liberaller bugün Tunus ve Mýsýr iþçi sýnýfýnýn zorba diktatörbugünkü duruma göre nesnel açýdan savunulmasý zor, daha leri devirmesini "gönül"den alkýþlýyorlar. Devam edelim. çok niyet okumayla varýlabilecek bir deðerlendirme olmaktan Ayný yazýda Ahmet Ýnsel iþçi sýnýfýný rafa kaldýrmakla da yetöteye gitmiyor." (Ahmet Ýnsel, Güven oylamasý deðil halk inmiyor ve onun rolünü tam da karþýtý olan sýnýfýn temsilcileoylamasý, 7 Eylül 2010) rine býrakýyor: Bizleri de korkulardan beslenmek"Sola özgü politikalarýn le suçlamamalarý için sözü, baþýný liberal sað hareketler evet kampýnýn renkli simalarýndan tarafýndan hayata geçiOsman Can'ýn çektiði Demokrat rilmesine, liberal saðýn Yargý Derneði'nden hâkim Faruk soldan anlamlý biçimde Özsu'ya býrakalým: insan kaynaðý devþirme"Çok açýk söylüyorum: Yeni oluþan sine þahit olabiliyoruz." (agy, s.13) HSYK'nýn tahmin edilen ideolojik Burada bir noktaya paranyapýsý ve gücü karþýsýnda bir tez açmak gerekiyor. yargýcýn Baþbakan aleyhine karar Ahmet Ýnsel bugün sol liverebilmesi için kelleyi koltuða berallerin izlediði siyaseti almýþ olmasý gerekir." (Faruk Özsu, Ýþler anlayabilmek için bir püf Deðiþti, 23 Ocak Sormak gerek iþçiler ve emekçiler torba yasaya noktasý veriyor. Sol libekarþý eylem yaparken, gençlik geleceðini 2011, Radikal Ýki) raller özellikle toplumun Adamcaðýz daha sokaklarda kovalarken bu baylar ne yapýyortemel sorunu olarak kabul ne kadar açýk lardý? Bu sorunun cevabýný isterseniz Doðan ettikleri askeri vesayetin çözülmesinde Ýslami k o n u þ s u n ! Tarkan'ýn Zaman gazetesine verdiði bir röpor- hareketlere büyük anlamlar atfetmektedirler. Halbuki liberal tajdan alalým: AKP ile baþýný TSK, CHP ve devlet bürokrasolun AKP'den "Devrimci Sosyalist Ýþçi Partisi Genel Baþkaný sisinin çektiði Kemalist blok arasýndaki beklentisi yargýyý savaþýmda bu çeliþkiyi çözebilmenin en kolay Doðan Tarkan da gerginliðin artmaya devam kontrol altýna yolu olarak AKP ile iþbirliðini seçmektedirler. almasý deðil, etmesi halinde (öðrenci eylemlerini kastediAKP ile iþbirliði þimdilik sandýklarda ve toplumsal özgür- yor.) baþka güçlerin bu durumu kullanabile- kalemlerde gerçekleþmiþ durumda. Þimdilik, lükler alanýný ceðine vurgu yaptý. "Öðrenciler çok aðýr bir Roni Margulies'in 2007 seçimlerinde baðýmsýz geniþletmesi ve þiddete maruz kaldý. Devlet ve hükümet daha sol adaylar olmasaydý AKP'ye oy verebileceðidaha fazla sakin davransa, polisin þiddetini önlese daha ni açýklamasýný, AKP Gençlik Kollarý'nýn semidemokratikleþme- iyi olurdu." diyen Tarkan, yumurtalý bir tepki- nerlerine konuþmacý olarak çaðrýlmasýný, si deðil miydi? den ziyade alkýþla veya benzer bir yöntemle referandum sürecinde "Yetmez ama evet" kamHepimizi özgürpanyasý afiþlerinin AKP'nin kampanya çalýþverilecek bir tepkinin daha doðru olacaðýný l ü k l e r i n masýndan sorumlu þirket tarafýndan asýlmasýný söyledi. "Þiddet kullanmanýn yanlýþ olduðu çok ve karþýt noktadan hareketle Recep Tayyip geniþlemesi için hep bir aðýzdan açýk." dedi." (Demokratik Tepkiye Evet, Erdoðan'ýn referandumun sonuçlandýðý gece AKP'yi itelemeye Þiddete Hayýr, 11 Aralýk 2010, Zaman) yaptýðý teþekkür konuþmasýnda "Devrimci

24


MARKSÝST BAKIÞ

Solcu Ýþçi Parti"li kardeþlerine teþekkür etmesini bir kenara býrakýrsak elimizde somut iþbirliðine dair "açýk bir kanýt" bulunmuyor. Meselenin bir diðer boyutu Ýslamcýlarla açýk iþbirliðinin sokaklarda karþýlýðýný bulmuþ olmasý. Sol liberaller ve özellikle burada DSÝP çevresinin hakkýný teslim etmek gerek; darbelere karþý Vakit gazetesiyle, Nazlý Ilýcak'larla, Hak-Ýþ, Memur Sen gibi sahte sendikalarla, Mazlum-derlilerle, Genç Sivillerle bir an olsun sokaklarý terk etmediler. Topluma sürekli TSK içerisindeki General Kornilovlarla* nasýl mücadele edile(meye)ceðini gösterip durdular. Kýsacasý, Bolþevik bir politika olarak yüz yýla yakýn süredir iþçi sýnýfýnýn mücadele haznesinde saklanan "Birleþik Ýþçi Cephesi" taktiðini bir çýrpýda sýnýf iþbirliðine dönüþtürmeyi baþardýlar. Lenin ve Troçki eminiz bu "Marksistler" yüzünden mezarlarýnda ters dönüyorlardýr. Lenin diyor ki: “Benim inancým þu ki, ilkesizliðe düþenler (Volodarski gibi) hükümeti savunma fikrine, ya da (diðer Bolþevikler gibi) sosyalist devrimcilerle birlikte Geçici Hükümeti destekleyen bir blok fikrine kayan insanlardýr. Bunlarýn tutumu tamamen yanlýþ ve ilkesiz bir tutum. Biz ancak iktidar proletaryaya devredildikten sonra, bir barýþ önerisinde bulunulduktan sonra, bankalarla yapýlan gizli anlaþmalara ve bunlarla kurulan baðlara bir son verildikten sonra -ancak bunlardan sonra- savunmacý bir tutumu benimseyeceðiz… O günler gelinceye kadar biz proletarya devrimini savunuyoruz; biz hükümetin destekçisi deðiliz.” (Aktaran Tony Cliff, Lenin 1) Teslimiyetçi Kölenin Solla Alýp Veremediði Liberallerimiz ar damarlarýný sonuna kadar çatlatmýþtýr. Bir itirazda bulunduðunuzda týpký Doðan Tarkan'ýn Zaman gazetesine verdiði röportajdaki gibi "Türkiye solunun bütünü halký koyun olarak görüyor." demekten kendilerini alamayacaklardýr. Ayrýca kendi zayýflýklarýný veya devrimci hareketin dönemsel güçsüzlüðünü AKP'yi desteklemenin bir aracý haline dönüþtürmeye çalýþacaklardýr. Mesela Doðan Tarkan Zaman'daki röportajýna solun bütününü yaftaladýktan sonra týpký sahibine her þeyini satmýþ bir kölenin acizliðiyle þöyle diyor: "Solun bütünü koyun gibidir. Bütünü bu ruh halinde. Þimdi bakýn ilginç bir þey yaþýyoruz þu günlerde. Ýþte bu Hanefi Avcý'nýn arkasýnda Devrimci Karargâh örgütü var iddiasý. Bu operasyon üzerine fazla bilgim yok ama bir kýsým solcu gözaltýna alýndý. Bunlarý pek tanýmam ama benim eski örgütümden gelen insanlar. Bize anlattýklarý þu: Solun yükseliþini önlemek için AKP bu operasyonu yapýyor! Bu o kadar kendini beðenmiþ ve dünyadan bihaber bir iddia ki. Toplam yüz kiþisin. Yüz kiþi, iktidar bizi yok etmek için bu operasyonu yapýyor diyor. Ýktidar üf dese yok olacaðýz zaten. O kadar zayýfýz." (Asýl Mücadele Þimdi Baþlýyor, 14 Eylül 2010, Zaman) Bu ifadelerin, kendisine "devrimci" diyen birisi açýsýndan vermesi gereken utancý bir kenara býrakarak, karþýmýzdaki anlayýþýn kökenlerini bulmak amacýyla tarihten yararlanabiliriz. 1904 yýlýnda o dönem Roni Margulies'in 2007 Menþeviklerin gazetesi olan Iskra þöyle yazýyor: seçimlerinde baðýmsýz sol "Rusya'daki mücadele sahnesine baktýðýmýzda ne görüyoruz: Çarlýk otokrasisi ve liberal burjuvazi. Bunlardan ikincisi örgütlü ve muazzam bir özgün aðýrlýðý a d a y l a r o l m a s a y d ý A K P ' y e o y var. Emekçi kitleler bölünmüþ ve yapabilecekleri hiçbir þey yok; baðýmsýz bir v e r e b i l e c e ð i n i a ç ý k l a m a s ý n ý , güç olarak yokuz; öyleyse görevimiz bu ikinci güce liberal burjuvaziye destek AKP Gençlik Kollarý'nýn olmaktýr; ona cesaret vermeliyiz ve hiçbir þekilde proletaryanýn baðýmsýz talepseminerlerine konuþmacý lerini öne sürerek onu korkutmamalýyýz." (Aktaran Tony Cliff, Lenin 1-Partinin o l arak çaðrýlmasýný, referanÝnþasý, s.159) Görüldüðü üzere o dönem Menþeviklerin yapmaya çalýþtýðý þey neyse, bugün d u m s ü r e c i n d e " Y e t m e z a m a DSÝP çevresi ve Doðan Tarkan da tam olarak sýnýf iþbirlikçiliðinin gereklerini e v e t " k a m p a n y a s ý a f i þ l e r i n i n AKP'nin kampanya çalýþyerine getiriyorlar. Taraf sayfalarýnda 1968 gençlik hareketinin katledilmiþ m asýndan sorumlu þirket önderlerine olmadýk hakaretler, Ýslamcýlarla kol kola yapýlan mitingler, Doðan Tarkan'ýn Zaman gazetesindeki röportajýnda ifade ettiði gibi partinin ambletarafýndan asýlmasýný ve minde yer alan kýzýl yumruðun insanlarý ürkütebileceðini, daha þirin semboller karþýt noktadan hareketle bulmak gerektiðini söylemesi, referandumda AKP'ye verilen "yetmez ama evet" Recep Tayyip Erdoðan'ýn aþýsý, cemaat gazetesine güçsüzlük gösterisi ve daha pek çok örnek… referandumun sonuçlandýðý Karþýlýðýnda da en fazla, isimlerini bile doðru düzgün söyleyemeyen baþbakang ece yaptýðý teþekkür konuþdan alacaklarý bir teþekkürdür. Doðan Tarkan, Zaman gazetesinde bu teþekkürü masýnda "Devrimci Solcu ayný yalaka üslupla baþbakanýn inceliði olarak niteledi. Bu, liberallerin artýk solÝþçi Parti"li kardeþlerine dan ne kadar kendilerini sýyýrdýklarýnýn bir göstergesidir, umarýz baþbakanlarýnýn teþekkür etmesini bir gözüne yeterince girebilmiþlerdir. 28 Þubat'ýn ardýndan Doðu Perinçek'in Ýþçi Partisi, TKP gibi ulusalcý-þoven kenara býrakýrsak elimizde akýmlarýn egemenler arasýndaki çatýþmada belirli bir safa yedeklenerek düzen somut iþbirliðine dair "açýk saflarýna sýzma giriþiminin dik alasýný bugün sol liberaller yerine getirmektedir. bir kanýt" bulunmuyor. Nasýl Ýþçi Partisi, faþistlerle Kýzýl Elma ittifaký çerçevesinde sol harekete karþý

25


fiziki saldýrýya baþvurduysa ve TKP hýzla sol hareketle ideolojik olarak ciddi bir açý farký ortaya koyarak sosyal þoven bir hatta yöneldiyse; bugün ayný þekilde sol liberaller de kendilerini sol hareketin mirasýndan temizlemeye, aradaki baðlantýyý koparmaya ve resmen bir küfür edebiyatýyla karalamaya çalýþmaktadýr. Liberal solun dýþýnda, burjuva medya da bu ayrýþmaya müdahale ederek, Radikal örneðinde olduðu gibi yazarlarýn yazýlarýný kesip birbirlerine karþý vurucu noktalarýný ön plana çýkararak, baþlýklarý kafalarýna göre deðiþtirerek (Ömer Laçiner'in bir yazýsýnýn baþlýðýna "Sosyalistler Gericilik Odaðý" baþlýðý atmalarý ve bu ayrýþmanýn gerçek ideologu Laçiner'in bundan rahatsýz olmasý bir örnektir.) liberallerle diðer sol gruplarý resmen keskin bir ayrýþma içerisine sokmaktadýr. (Radikal, "Sosyalist Solda Derin Yarýlma", 1 Ocak 2011) On yýllardýr kendisini Türkiye solunun entelektüel hamiliði pozisyonuna oturtan Ömer Laçiner ve Ahmet Ýnsel öncülüðündeki Birikim Dergisi de ayrýþmayý derinleþtirmeye ve liberallerin önlerinde kapýsý aralanan yeni dünyayý nasýl algýlamalarý gerektiðini tasarlama konusunda oldukça istekliler: "Sosyalist sýfatlý bu mikrokozmoz, böylesi bir eðik düzlemde gidiþini sürdürürken, bu yol ve gidiþten kurtulabilmek için hepsi de baþarýsýzlýkla sonuçlanan ayný birleþme formülünün deðiþik varyantlarý içinde uðraþmaktan baþka bir yol da bulamamýþtýr. Birikim'de bu durum ve gidiþin önlenemez olduðu; çünkü söz konusu odaklarýn tümünün içinde yer aldýðý geleneksel, harcýalem tanýmlý sosyalizm anlayýþýnýn, perspektifinin bu kaderi kaçýnýlmaz kýldýðý baþlangýçtan beri vurgulanarak anlatýldý. Sosyalizmin gerçek bir düzen ve insanlýk durumu alternatifi olabilmesinin mutlak önkoþulu, sosyalizmin yeni baþtan tanýmlanmasýdýr denildi. Birikim, bu yeni baþtan tanýmlamanýn "ortak bir eser" olmasý için anlayýþý gereði özel bir çaba gösterdi. Her ne kadar artýk apayrý zihniyet dünyalarýnda olduðumuzu daha bir açýklýkla gördüðümüz bu mikro-dünyanýn bileþenleri ile giderek uzlaþma noktalarýmýzýn yok olduðunu fark etmekle birlikte, ortak tarihimiz ve mirasýmýz hatýrýna diyalog kanallarýný daima açýk tutmaya gayret eden bir dil ve tavýr içinde olduk bugüne deðin. Ama iki sayý önce de belirttiðimiz gibi bunun, bu yolun sonuna geldiðimizi kabul etmek zorundayýz. Bu, yalnýzca bir zorunluluk deðil ayrýca ahlaki bir yükümlülük, görevdir artýk. Önümüzdeki sayý bu görev baþlayacaktýr."(Ömer Laçiner, Yeni Bir Dönemin Eþiðinde, Birikim 258) Hafýzalarýmýz aslýnda bunun ilk giriþim olmadýðýný da söylüyor. Her birisi, bir öncekinden aldýðý rüzgârla daha fazla saða savrulmaktadýr. Bunun sonucu olarak þimdiye dek sol liberalizmin üzerinde yükseldiði hiçbir platformun temelinde iþçi ve emekçi sýnýflarýn harcýný da görebilmiþ deðiliz. Baskýn Oran'ýn baðýmsýz adaylýðý üzerinden yürütülen kampanyanýn, Ufuk Uras'ýn 4 yýllýk milletvekilliðinin, Birikim tayfasýnýn da dümeninin bir yerinden tuttuðu ama sonra koyverdiði EDP projesinin, þimdiye kadar düzen siyasetinin sýnýrlarýnýn dýþýna çýktýðýný, sistemin kanayan yaralarýna çomak soktuðunu duyan varsa beri gelsin. Birikim'in önderleri gelecek adýna nasýl bir oluþum öngörüyordur þimdilik bilemiyoruz; ancak

26

MARKSÝST BAKIÞ

kendilerinden, yeni YÖK Baþkanýnýn paralý üniversite planýna balýklama atlayan Baskýn Oran'ýn, meclise büyük umutlarla giren ama tam bir fiyasko olan Ufuk Uras'ýn veya þimdiye dek bu kadarýna da pes dedirten DSÝP çevresinin performansýný beklemiyor deðiliz. Bu ayrýþma sürecinin en hararetli yaþandýðý yerlerden birisi de ÖDP olmuþtur. Zoraki bir ittifaka dayanan Ufuk Uras önderliðindeki Özgürlükçü Sol çevresiyle, Oðuzhan Müftüoðlu'nun baþýný çektiði Devrimci Yol kökeninden gelenlerin aðýrlýkta olduðu kanat gürültülü bir ayrýþma süreciyle partiyi böldüler. Elbette herkesin kendine ait bir sosyalizm tahayyülü var ve bunlarýn eleþtirisini bir yana býrakýyoruz. Ancak Ufuk Uras'ýn fýrsatýný bulduðu her anda Zaman gibi gazetelere canhýraþ bir þekilde karþý tarafý suçlamasýna ne demeli? Büyük gayretkeþlikle, en kokuþmuþ sað basýnda Türkiye soluna bel altý saldýrýlarda bulunmak tam da sol liberallere göre bir davranýþ doðrusu. Sol Liberaller AKP'ye Verdikleri Dikkatli Destekten Vazgeçebilirler mi? Þimdiye kadar yazdýklarýmýzla, umarým sol liberallerin zaman zaman üstü örtülü, zaman zaman açýktan var olan AKP karþýsýndaki teslimiyetçiliðini, onlarý bu noktaya getiren tahrifatçýlýðý, sapmalarý teþhir edebilmiþizdir. Aldýklarý her tavýr, söyledikleri her söz eteklerine sýðýndýklarý büyük güce kýrpýlmýþ bir göz gibidir ve karþýlýðýný almayý bekleyen bir sadakatle ayný teslimiyetçiliðe devam etmektedirler. Bu dengeyi alt üst edebilecek tek geliþme ise sýnýf mücadelesinin yükselmesidir. Azgýn iþçi emekçi düþmaný saldýrýlarýn yöneticisi olan AKP'nin de, yalakalýðýný yapan sol liberallerin de maskesini düþürecek olan emekçilerin ve gençliðin mücadelesidir. Geçtiðimiz yýla damgasýný vuran Tekel direniþinde demokrasi ve özgürlük þampiyonlarýnýn ne kadar zorlandýðýný hatýrlýyoruz. Türkiye'de henüz uzun bir zaman dilimini kapsayacak sosyal bir mücadele alanýna dönüþmese de, son dönemde özellikle öðrenci gençliðin mücadelesinin ve torba yasaya karþý sokaklara dökülen emekçilerin yarattýðý gündem, AKP'nin imajýndan ciddi bir haleyi koparmýþtýr. Peki, sol liberaller bu ayrýþmanýn neresinde duruyor? AKP'nin özellikle polis eliyle yürüttüðü saldýrýlara karþý belki de en sert(!) tepki Baskýn Oran'dan geldi: “AKP'nin gençleri ezmesine karþý duracaðýz. Reform yaptýðý için bugüne kadar zaman zaman verdiðimiz dikkatli desteði ânýnda bitiriveririz.” (Baskýn Oran, Yumurta, Radikal Ýki, 19 Aralýk 2010) Baskýn Oran kelimeleri akademisyen titizliðiyle nasýl da dikkatli kullandýðýný bizlere burada gösteriyor. Daha üç yýl öncesine kadar paralý eðitimi savunan, paralý eðitime karþý sokaða çýkan gençlere yapmadýðýný býrakmayan AKP'ye ve polise karþý Bakýn Oran'ýn dikkati nerelerdeydi acaba? Ancak, yumurta AKP'lilerin kurduðu barikatlarý devirip Roni Margulies gibi liberallerin de tepesine yaðmaya baþlayýnca Baskýn Oran eteðindeki taþlarý döküveriyor: "…Ýkincisi, yumurta atýp aferin alanlar yarýn boya, yarýndan sonra taþ atabilir: "ÝHD paneline saldýrý. Kendilerini ÖDP ve Halkevi 'öðrenci kolektifi' üyesi olarak tanýtan bir grup, paneldeki konuþmacýlara yumurtalý ve yaðlý boyalý saldýrý düzenledi". Yapanlarýn açýklamasý: "Marguiles'in (Margulies) Türkiye devrimci deðerlerine yapmýþ olduðu saldýrýlardan


MARKSÝST BAKIÞ dolayý bugün bir insan haklarý savunucusu olarak karþýmýza çýkmasýný protesto etmek istedik ve linç giriþimiyle karþýlaþtýk." Utanmadan bir de mazlumluk iddiasý. Özrü de kabahatinden büyük. Böyle "devrimci, antiemperyalist gençler" varken faþistlere ne gerek var?" (Baskýn Oran, Yumurta, Radikal Ýki, 19 Aralýk 2010) Hatýrlanacaðý üzere o dönem bütün liberal camia yumurta atan gençlere karþý "faþist, Yahudi düþmaný, ýrkçý" gibi nitelemeler üzerinden saldýrýya geçmiþ, hedef tahtasýna oturtmuþtu. Biz de www.bolsevik.org adresinde yayýnladýðýmýz bir eleþtiri yazýsýyla Roni Margulies'e yönelik yumurtalý ve boyalý saldýrýyý gerçekleþtirenlerin, kendileriyle ayný görüþleri paylaþmasak da, hedef tahtasýna oturtulmasýna, Egemenlerin baðrýnda bilhassa da bugüne kadar emekçilerin hak arama mücadelelerine sýrça saraylarýndan açýlan kocaman yarýk, çýkýp bir kez bile dönüp bakmayanlarýn, aksine ona karþý küçümsemeyle yaklaþanlarýn, kara bir delik gibi pusugençlik talepleri için sokaða çýktýðýnda arkasýnda bityeniði arayanlarýn egemenlerin lasýný þaþýranlarý yutuyor, lügatýndan aþýrdýklarý bir üslupla saldýrmalarýna karþý durmuþtuk. Kimse Baskýn Oran hem de onlar farkýnda AKP iktidarýna "dikkatli destek verirken" (ki bu dikkati þimdiye kadar harekete geçirdiðine tanýk olmuþ deðiliz) sokakta hakkýný arayan gençliðin taleplerini, olmadan. Kürt sorunu, askeri vesayet, demokratikdüþüncelerini dile getirmesine sýrt çevirmemizi beklemesin! En azýndan, sol liberallerden AKP'ye destek veriyorlarsa bile þunu anlamalarýný bekli- leþme gibi konular yoruz: AKP'nin kendilerine hürmeti gelip geçicidir. Belki de sütten aðzý ilk yanan Ahmet Marksizm'i ehlileþtirip Altan'a baþbakan tarafýndan açýlan davayý ibret almalýlar. Bununla da yetinmeyen bizlere ideolojik olarak baþbakanýn sözlerine kulak vermeliler: "Hükümet ile liberaller arasýndaki ittifak çatýrdadý' deniliyor. Ben çatýrtý falan duymu- iþkence yapabilecekleri yorum. Oluþturulmuþ bir ittifak da yok. Doðal olarak oluþmuþsa ayrý. AK Parti iktidarýn- derecede kavramlarý tahrif dan önce, entelektüel kesim yok muydu? Varsa tüm desteklerini niye vermiyordu, veri- etmelerine imkân sunuyor. yorlardýysa, bu tür adýmlar neden atýlmýyordu? AK Parti iktidarý, çeteleri, mafyayý açýða Birinci olguyla AKP'nin çýkarýrken destekleri olduysa sað olsunlar. Ama bizi bazý zamanlarda ciddi sýkýntýya sok- "deðiþimci-dönüþümcü" muþlardýr. yüzünü ehveni þer'e sýðýBu kadar rahat baþbakanýna hakaret edebilen, 'utanmaz' diyecek kadar ileri giden, entelektüel olabilir mi? Entelektüelliðin kitabýnda bu tür þeyler var mý? 'Haziranda narak meþrulaþtýrmakta görürsün' deniyor. AK Parti yine tek baþýna iktidar olursa, sen neyi göreceksin? Yeni bir zorluk çekmezlerken; ikinci senaryo kuruyorlar. Biraz bizim senaryomuza takýlýn. Her hafta sonu Anadolu'dayýz. olgu üzerindeki tutumGelin meydanlarý görün. Sandýðý entelektüelin dili deðil, milletin dili belirliyor. larýyla (örneðin Kürt Entelektüelin diliyle, milletin dili uyumlu deðil. Söylediðini karþýdaki anlamýyorsa, o sorunu konusundaki tavýrzaman çýkmaz var demektir. Ama halk anlýyorsa, o zaman alýrsýn arkana, sürükler larý), liberalizmin üzerlegötürürsün." Görüldüðü gibi liberallerin AKP'ye destek vermekte kullandýðý temel savlardan biri olan rine sýçrattýklarý çamuru sandýðýn dili, bir sopa olarak onlara doðrultuluyor. Bizce bu uyarýyý dikkate almalýlar. mümkün olduðunca sola Sýrrý Süreyya Önder'in Roni Margulies'i eleþtirdiði yazýsýnda kullandýðý bir atasözü sol yaslanarak saklamaya liberallere cuk diye oturdu doðrusu: "Beylerle bostan ekenin bir yerinde hýyar biter.". çabalýyorlar. Meselenin Sonuç Olarak Yavaþ yavaþ genel seçim atmosferine girmek üzereyiz. Merak ettiðimiz konulardan birisi bizim açýmýzdan sýkýntý de sol liberallerin seçimlerde alacaðý tavýr. Þimdilik açýklamýþ olduklarý bir proje yok. yaratan noktasý da tam Bekleyip göreceðiz. Üstelik, normal olarak bizlerden AKP'ye destek vermemiz için kul- olarak burasý. Çünkü egelandýklarý korku kaynaklarýndan birisi olan askeri darbe tehlikesi ve bunu gerçekleþtire- men sýnýflarýn AKP-TÜSÝAD cek paþalar da huzura erdiðine göre tavýrlarýnda bir deðiþiklik beklememiz gerek. Burada sermayesi iþbirliðindeki yaptýklarý yapacaklarýnýn teminatýdýr demekle yetiniyoruz ve bu konuyu tartýþmayý hegemonya projesine ilerleyen dönemlere býrakýyoruz. Anlattýklarýmýz, sol liberalizmin çizdiði zikzaklarý, burjuva siyasetini bize meþru- doðrudan bu kanallar laþtýrýrken attýklarý taklalarýn izahýný içeriyor. Kapitalist siyasetin alabildiðine tutarsýz, üzerinden ikna olmayacak ilkesiz tartýþmalarý neyse ki sol liberallerin de ilkesizliklerini, teslimiyetlerini ortaya kesimleri eklemleme görevi seriyor. sol liberalizmin üzerine "Sol liberalizm" baþlýðý altýnda tartýþýrken atladýðýmýz birçok isim elbet var. Cengiz yýkýlmýþ durumda. Çandarlara, Oral Çalýþlarlara, Nabi Yaðcýlara, reklamýný yapmak için Deniz Dezmiþ'e bile dil uzatan Rasim Ozan Kütahyalýlara, Altan biraderlere çok fazla yer veremedik. Bu daha çok, artýk sol liberalizmin de ötesinde soldan, katýksýz burjuva liberalizmine doðru sýçramalarýný tamamlamýþ olmalarýndan kaynaklanmamaktadýr ve farklý açýlardan ele alýnmayý hak etmektedirler. Ancak kendilerini ýsrarla Türkiye solundan ayrýþtýrmak isteyenler bundan sonraki süreçte bizden de bekledikleri yardýmlarý göreceklerdir. Onlara soldan uzaklaþmak istedikleri her dönemeçte eleþtirilerimizle ve teþhirimizle tekme atmaktan imtina etmeyeceðiz.

Fikret Seyhan

27


MARKSÝST BAKIÞ

MISIR DOSYASI

Ýsyan Ateþinin Tek Çýkýþ Yolu Sürekli Devrimdir 2011 yýlýnýn sýnýf mücadelesi anlamýnda epey hareketli geçeceði, hemen her kesimden politik gözlemcinin paylaþtýðý bir öngörüydü. Ama yeni yýlýn tüm dünyayý sallayan devrim kasýrgasýna sahne olacaðýný çok az kiþi tahmin edebilirdi. 2010'un son günlerinde 26 yaþýndaki üniversite mezunu iþsiz Tunus'lu Muhammed Buazizi manav tezgahýna el konulmasýný protesto etmek için üzerine döktüðü tineri ateþe verdiðinde yanan sadece kendi bedeni olmayacaktý. Alevler önce Tunus'u ardýndan Mýsýr'ý sonra da Libya'yý sardý. Tunus dünya sistemi için küçük bir ülkeydi, tolere edilebilirdi ama ayaklanma dalgasý Mýsýr'a sýçradýðýnda tüm dünyanýn sallandýðýný hepimiz hissettik. Bütün dünya canlý yayýnda Mýsýrlý emekçilerin ayaklanmasýný anbean izledi. Emperyalist kapitalizmin aðababalarý panik olduklarýný gizleyemediler. Sonunda son firavun Mübarek gitti. Þimdilerde Mýsýr ve Tunus devrimlerinin ilham verdiði iþçiler - gençler Ýran'dan Yemen'e, Ürdün'den Bahreyn'e, Kürdistan'dan Bolivya'ya, Cezayir'den Hollanda'ya Libya'dan Kýbrýs'a sokaktalar, çatýþmadalar... Mýsýr'da Tunus'ta, tüm Ortadoðu'da ve dünyada emekçilerin kaderi nasýl çizilecek? Baþka bir dünyaya giden yola girmek için ne yapMýsýr büyükelçiliði önünde malý, nasýl yapmalý? Cevaplanmasý gereken bu sorular þimdilik bir yana, ama en eylem yapan Faslýlar, gösteri kötümserlerin bile kabul etmesi gereken bir gerçekten bahsedebiliriz: Dünya sýnýf boyunca Che’nin bayraðýný mücadelesi tarihinin 20 yýlýný dolduran SSCB sonrasý döneminde önemli bir viraj dönülmekte ve yeni bir safhaya geçilmektedir. Kuþkusuz bu, emperyalist kapitalist sistaþýdýlar. temin içinde bulunduðu krizle ve politize olan yeni ve farklý bir jenerasyonun ortaya çýkýþýyla doðrudan baðlantýlýdýr. Bütün bu tarihsel eðilimleri ortaya koymak ve proletaryanýn en ileri çýkarlarýný ifade eden programatik sonuçlara ulaþmak Marksistlerin birincil görevidir. Köhnemiþ Stalinist formülasyonlar ve bunlarla el ele giden Kemalist-ulusalcý refleksler ya da ucu liberalizme çýkan postmodern yönelimlerle devrimci Marksizmin bir hayli uzaðýna düþen Türkiye solunun esas gövdesi, eðer en ufak bir canlýlýk emaresi taþýyorsa içi boþ güzellemelerin ötesine geçerek Tunus ve Mýsýr devrimlerinin derslerini çýkarmaya odaklanmalýdýr. Ulusal Darkafalýlýða Karþý Devrimler Seridir Kapitalist sistemin dünya çapýndaki buhraný dost düþman herkese Marks'ý yeniden hatýrlatmýþtý. O kadar ki, kapitalistlerin önde gidenleri bile serbest piyasada yanlýþ olan bir þeyin olduðunu söylemek zorunda kaldýlar ve hatta içlerinden kimileri Marks'ýn haklý çýktýðýný dillendirebildi. Kriz o sýralar bankalarý batýrýyor, þirketleri iflas ettiriyordu ama krizin emekçi sýnýflarý vurmasý biraz daha zaman alacaktý. Þimdilerde bu gerçekleþiyor ve açýk ki önümüzdeki yýllarda da gerçekleþmeye devam edecek. Ortadoðu'yu ve dünyayý sallayan son isyan dalgasý da doðrudan emperyalist kapitalist sistemle, onun krizi karþýsýnda emekçi sýnýflarýn refleksleriyle alakalý. Bugünlerde Yunanistan'da yaþanan büyük buhran ve tarihsel önemdeki sýnýf kapýþmasý da, Fransa'da emeklilik yaþýnýn 68'e çýkarýlmasýna karþý Avrupa'yý sarsan

28


emekçiler de, Ýngiltere'de katlanan harçlara karþý (kendilerinden sonraki öðrencileri etkileyecek olan) 30 yýldan sonra ilk kez on binleri sokaklara dökülen üniversite öðrencileri de, Hollanda'da eðitimdeki tasarruf tedbirlerini protesto eden öðrenciler de, Bolivya'da artan gýda fiyatlarýný protesto etmek için alanlarý dolduran emekçiler ve burada sayamadýðýmýz, mücadele eden dünyanýn dört bir yanýndan gençler ve emekçiler Tunus ve Mýsýr'daki sýnýf kardeþleriyle çok benzer gerekçelerle ayný cephede savaþýyorlar. Avrupa'nýn Ortadoðu'dan bu konudaki farký Avrupalý hakim sýnýflarýn ellerinin (henüz!) geniþ olmasýdýr. Sistemin meþruluk kaynaklarý henüz güçlü olduðu gibi sistemin bekasý adýna devreye girecek emniyet sübaplarý bulunmaktadýr. Bunlar iþçi hareketinin dost görünümündeki düþmanlarýdýr: sendikal bürokrasi, reformist ve merkezci sözde sosyalist ve komünist partiler ve diðer sivil toplum örgütleri... Kapitalist düzenin bu ajanlarý, kapitalist kriz döneminde militan sýnýf mücadelesini frenlemek konusunda sistem adýna hayati bir fonksiyona sahip. Bu konuda çokça örnek verilebilir ama en son Fransa'daki eylemler sýrasýnda en önemli iþçi örgütü CGT'nin ve bu sendikanýn tepesine çöreklenmiþ olan Fransýz Komünist Partisi'nin rolünü incelemek zihin açýcý olacaktýr. Diðer taraftan Mýsýr ve Tunus gibi az geliþmiþ kapitalist ülkelerde egemen sýnýflar toplumsal çeliþkiler karþýsýnda merkezi kapitalist ülkelerdeki sýnýf kardeþlerine nazaran zayýf durumdadýr. En önemli noktalardan birisi, sistemin ayakta kalmasý için sýnýf hareketini frenleyebilecek ara mekanizmalara sahip deðiller. Az geliþmiþ ülkelerdeki burjuva rejimlerin emekçiler karþýsýnda salt kaba kuvvetten baþka mücadele araçlarý yok. Acýmasýz gizli polis, acýmasýz yasalar, acýmasýz hapishaneler, acýmasýz cellatlar… Bunlar insanlarý sindirmekte kuþkusuz etkili araçlar, hatta bunlar sayesinde iktidardaki kan emici zorbalar uzun yýllar boyunca saltanat sürebiliyorlar. Kendilerine emperyalist merkezlerden dostlar ediniyorlar ve emekçi sýnýflarýn sömürüsünden onlara da gerekli paylarý altýn tepside sunabiliyorlar. Ama en umutsuz gözüken durumda bile kýrýlma anlarý ile beraber isyancý eðilimler her an kapýda bekler. Koþullar olgunlaþtýðýnda, umuda açýlan kapýlardan birkez geçildiðinde kitleler artýk korkunun ecele faydasý yok derler. Böylece isyan baþlar… Bundan sonrasý birçok öznel faktöre baðlý olsa da Mýsýr ve Tunus örneklerinde gördük ki emekçi sýnýflarýn gücü düzenin kolluk kuvvetlerini tarafsýzlaþtýrabiliyor. Emperyalist kapitalizm en gözde adamlarýný kurban etmek zorunda kalabiliyor. Neticede az geliþmiþ kapitalist ülkelerde, halkýn hemen her türlü örgütlenmesini kýran baský rejimleri ayný zamanda olaylarýn önüne geçmesini isteyeceði, korkutacaðý, rüþvet vereceði sistemin devamý için devreye girecek uzlaþtýrýcý emniyet sübaplarýna da sahip olamýyor. Diðer taraftan patlama þeklinde ortaya çýkan kitle hareketi de, uzun yýllarýn baskýsýnýn neticesi olarak tam anlamýyla kendiliðinden, daðýnýk ve bu anlamda savunmasýz durumda. Toplumsal dinamikler mevcut olaný yýkmaya yetenekli iken yeni bir düzenin inþa edilmesinin önünde bu durum büyük bir

MARKSÝST BAKIÞ

eksikliðin ifadesi anlamýna geliyor. Toparlayacak olursak sistemin dayanaklarý, toplumsal muhalefetin gücü ve örgütlülüðü farklý olabilir ama Avrupa'daki direniþlerle Ortadoðu ve Kuzey Afrika'daki ayaklanmalar ayný kaynaktan besleniyor. Emperyalist kapitalist sistemin krizi meselenin bir yönüyse diðer yön dünya çapýnda yeni ve farklý bir kuþaðýn yetiþiyor oluþudur. Bu kuþak kapitalist merkezlerde refah devletinin tümden yýkýma uðradýðý bir dönemde yetiþti; gelecek kaygýsý, iþsizlik ve yoksulluk hýzla týrmanýþtayken bu ülkelerde egemen sýnýflarýn krizin faturasýný emekçilere ödetme çabasý kaçýnýlmaz bir þekilde bu kuþaðý kavga alanýna sürüyor. Az geliþmiþ kapitalist ülkelerde de vahþice uygulanan neoliberal politikalar toplumsal eþitsizliði katbekat arttýrdý. Vahþi ve ucuz sömürü cehennemlerine dönüþen bu ülkelerde yeni kuþak, eski kuþaklar gibi daha büyük acýlarýn anýlarýyla kanaatkar ve atalet hallerinde deðil. Önceki kuþaklardan farklý olarak yeni kuþak, rejimin resmi medyasýna mahkum deðil, internet ve uydu tvler sayesinde Az geliþmiþ kapitalist tüm dünyayý takip edeülkelerde, halkýn hemen biliyorlar. Eðitim seviyeleri yükselen, haher türlü örgütlenmesini yattan beklentileri olan kýran baský rejimleri ayný bu kuþak tam bir gelezamanda olaylarýn önüne ceksizlikle karþý karþýya, geçmesini isteyeceði, diðer taraftan baþka korkutacaðý, rüþvet veredünyalarýn da olabileceðini görüyor ve biliyor. ceði sistemin devamý için devreye girecek Ayrýca neoliberal politikalarýn sonucunda hýzla uzlaþtýrýcý emniyet sýnýfsal pozisyonunu sübaplarýna da sahip kaybeden ve proleterolamýyor. Diðer taraftan leþen eðitimli genç nüfus patlama þeklinde ortaya sýnýf hareketinin önemli bir bileþenine dönüþmüþ çýkan kitle hareketi de, uzun yýllarýn baskýsýnýn durumda. neticesi olarak tam Polis devletinin baskýlarýndan bunalmýþ anlamýyla kendiliðinden, yeni gençlik kuþaðý bir daðýnýk ve bu anlamda yandan da onurunu yitir- savunmasýz durumda. miþ, kimliksiz, Batý'nýn Toplumsal dinamikler uydusu olmuþ bir ülkede yaþamaya tahammül ede- mevcut olaný yýkmaya yetenekli iken yeni bir mez hale gelmiþ. Bütün düzenin inþa edilmesinin bunlarýn neticesi olarak deðiþime duyulan özlem önünde bu durum büyük büyüdü, uzun zaman bir eksikliðin ifadesi boyunca birikti ve anlamýna geliyor. 2011'in baþýnda amansýz bir sele dönüþtü. Deðiþimin nasýl olacaðýný ve yerine ne kurulacaðý konusunda kafalar karýþýk elbette ama yine de Tunus'tan Fas'a, Yemen'den Mýsýr'a ve Ýran'a eylemlerde Che Guevera posterlerinin açýldýðýna þahit olduk. Bu ne anlama gelir? Her ne kadar Stalinizmin ve sol olarak bilinen laik Arap milliyetçiliðinin iflaslarý uzun bir süre için Ortadoðu'da solun büyük ölçüde silinmesine neden olsa da, iklim ve toprak sosyalist tohumun yeþermesi için

29


MARKSÝST BAKIÞ

uygundur. Che Guevera figürüne dikkat edilmelidir, çünkü o kadar tahribattan sonra Che, sosyalizmin ve devrimin kirlenmemiþ bayraðýný temsil etmektedir. Tohumlar filizlenecektir, yeter ki sosyalizm Marksizmin ýþýðýnda örgütsel ifadesini bulsun. Ayaklanmalarda gözükmüþtür ki gençliðin yüzü birilerinin art niyetli þekilde anlattýðý gibi siyasi Ýslama dönük deðildir. Söz konusu ayaklanmalar, bileþimi, talepleri ve geliþimi itibariyle proleter ayaklanmalardýr, dolayýsýyla hareket dünyevidir. Emekçiler ve gençler yeryüzünde baþka bir dünyanýn yaratýlmasý için meydanlara çýkýp kanlarýný akýttý. Sýnýf hareketinin büyük canlanýþý sosyalizme ilgiyi kaçýnýlmaz bir þekilde arttýracaktýr. Söke söke kazanýlan zaferler dünyanýn her yerinde hak mücadelesi verenler için eþsiz bir emsal oluþturmuþtur. Bu da tüm dünyada belirmeye baþlayan uyanýþ için çok büyük bir kazanýmdýr. Bütün Dünyanýn Ýþçileri Birleþin Son ayaklanmalar, 1848 Devrimleri'ni andýrýrcasýna geniþ bir coðrafyada derhal mutlak bir duygu birliði yarattý, çok canlý bir ilham ve esinlenme kaynaðý teþkil etti, dünyadaki tüm ilericilerde büyük bir sempati ve dayanýþma aðlarý oluþturdu. Emperyalistler, liberal burjuvalar ve diðer kapitalist sahtekarlar da selin önünde duramayacaklarýný gördüklerinden sevinmiþ gibi yaptýlar. Ama ilk etapta örneðin Fransa devlet baþkaný Sarkozy'nin Tunus'ta henüz devrilmemiþ olan diktatöre özel askeri birlik yardýmýnda bulunmayý teklif ettiðini herkes biliyor. Diktatörlere karþý tavýr alýyormuþ gibi yapsalar da bu, tamamen mecburiyetten. Kapitalist sýnýfýn tek güvencesi kitlelerin örgütsüzlüðü ve Marksizmin isyan içindeki genel zayýflýðý. Bu boþluðu doldururuz, bu yangýn diner, biz de sistemi yeniden tesis ederiz hesabýndalar. Gelgelelim Mýsýr ve Tunus sadece Arap coðrafyasý için deðil tüm dünyaya mücadeleyle en kanlý diktatörlerin bile dize getirilebileceðini göstererek emsal yarattý. Artýk Mýsýr modeli tüm haksýzlýklara karþý emekçilerin ve ezilenlerin yol haritasýný oluþturacaktýr. Yine 1848 tarihli Komünist Manifesto'da Marks ve Engels tarihin o en unutulmaz ifadelerini, "bütün dünyanýn iþçileri birleþin"i sloganlaþtýrmýþlardý. Enternasyonalizm ahlaki bir ilke deðil sýnýf savaþýmýnýn maddi bir zorunluluðuydu. Tüm dünyayý sarýp sarmalayan kapitalist sistemin krizleri küreseldi, zincirlerinden baþka kaybedecek bir þeyleri olmayan proleterler de vatansýz sýnýf kardeþleriydi. Marksizmin bu temel önermeleri bugün bir kez daha vücut buluyor. Ayný kaderi paylaþan sýnýf kardeþlerinin giriþtiði her büyük mücadele diðer coðrafyadakiler için heyecan ve emsal kaynaðý olmuþtur. Bu yüzden sýnýf mücadelesinin bulaþýcý bir niteliði vardýr. Devrimler seridir. Kapitalizmin Ayaklanmalarda gözükmüþtür ki gençliðin yüzü birilerinin zincirleri ilk olarak bir ülkede kýrýlýr fakat kapitaart niyetli þekilde anlattýðý gibi siyasi Ýslama dönük lizmin tasfiyesi ancak dünya çapýnda mümkündür. deðildir. Söz konusu ayaklanmalar, bileþimi, talepleri ve Bunun anlamý sosyalist devrimin sürekli bir hal geliþimi itibariyle proleter ayaklanmalardýr, dolayýsýyla almasý ve kapitalizmin bütün surlarý yýkýlana kadar hareket dünyevidir. Emekçiler ve gençler yeryüzünde baþka devam etmesidir. Mýsýr ve Tunus devrimleri bunun bir dünyanýn yaratýlmasý için meydanlara çýkýp kanlarýný hiç de hayal olmadýðýný uygulamalý olarak göstermiþtir. Sosyalist dünya devrimine inanmayan akýttý. Sýnýf hareketinin büyük canlanýþý sosyalizme ilgiyi ulusal darkafalýlýk emekçi sýnýflarýn deneyiminden kaçýnýlmaz bir þekilde arttýracaktýr. Söke söke kazanýlan zaferler dünyanýn her yerinde hak mücadelesi verenler için ders çýkarmalýdýr. Dogmatizmin ve önyargýlarýn kesin ilacý her zaman pratiðin kendisi olmuþtur. eþsiz bir emsal oluþturmuþtur. Bu da tüm dünyada belirDemokrasi Meselesi meye baþlayan uyanýþ için çok büyük bir kazanýmdýr. Tunus'un ardýndan Mýsýr'da da diktatörün devrilmesi burjuva camia içerisinde ikiyüzlü bir kutlama ve tebrik havasýnýn yaþanmasýna neden oldu. Türkiye'de de AKP yanlýlarý Ortadoðu'da Türkiye'nin model ülke olduðu demokrasiye geçiþ sevinci yaþadý. Tabi ki böylelerinde samimiyetin kýrýntýsýný aramak boþuna. Ortadoðu'da ve aslýnda her yerde Mübarek ve Bin Ali türünden katliamcý diktatörleri destekleyenler emperyalist kapitalist sistemden baþkasý deðildir. Zaten Mübarek'in devrilmesi sýrasýnda son ana kadar, bir yandan kanlarý dökülen kitlelere boncuk daðýtýrken bir yandan da Mübarek'i ayakta tutmaya çalýþmadýlar mý? Baktýlar bu mümkün olmayacak Mýsýr'ýn Mübarek sonrasý geleceðinin þekillenmesinde masada kalmak adýna mecburen deðiþimi onaylamak durumunda kaldýlar. Halen ABD önderliðinde olan dünya kapitalizminin (Rusya ve Çin gibi diðer emperyalistlerin bu tarz iddialarý zaten yok) demokrasiye gram deðer vermediði, önemli olanýn ABD çýkarlarýnýn ne tip rejimler altýnda olursa olsun istikrarla sürdürülmesi olduðunu, ruhunu satmýþ yalakalar dýþýnda herkes bilir. Örnek vermek gerekirse Ürdün,

30


Suudi Arabistan, Mýsýr ilk akla gelenler. Bunlar Batý'nýn müttefiki kanlý diktatörlükler deðil midir? Bunlar ne karþýlýðýnda destekleniyorlar? Uslu durmalarý, ABD çýkarlarý ile ters düþmemeleri, Ýsrail'e iliþmemeleri ve tabi ki uluslararasý sermaye ile tam entegrasyon ve neoliberal politikalarý uygulamalarý karþýlýðýnda. Dolayýsýyla meþrebi AB, ABD olan her türden zevatýn Mýsýr, Tunus ve diðer ülkelerde esen demokrasi rüzgarýndan dem vurmasý klasik kokuþmuþ burjuva sahtekarlýðýndan baþka bir þey deðil. Ortadoðu'da peþpeþe patlak veren isyan dalgasýnýn 1848 Devrimlerini hatýrlattýðýný ifade etmiþtik. 1848 Devrimleri baþlarken Marks ve Engels dahil hemen tüm ilericiler, baþta Almanya olmak üzere, Avusturya, Ýtalya, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde burjuva demokratik devrimlerin beklentisi içerisindeydiler. Ama 1848 Devrimlerinin sonucunda ortaya çýktý ki, burjuvalarýn iþçi sýnýfý ve yoksullarýn uyanýþýndan duyduðu korku krallara ve aristokratlara karþý duyduðu tiksintiden katbekat fazladýr. Bu yüzden de feodal kalýntýlarla yan yana var olmak onlara çok daha mantýklý görünüyordu. Marks ve Engels burjuvazinin bu kaypaklýðýný acýmasýzca teþhir ettiler ve proletaryanýn, devrimi sosyalizm hedefine varana deðin süreklileþtirmesi gerektiðini iþlemeye baþladýlar. 1850'de kurulan Devrimci Komünistler Evrensel Derneði'nin tüzüðünde sürekli devrim ifadesi Marks ve Engels'in kullanýmýyla en açýk ifadesini aldý: "Örgütün hedefi tüm ayrýcalýklý sýnýflarý alaþaðý etmek; insanoðlunun son birleþim þekli olan komünizm gerçekleþinceye kadar, devrimin sürekliliðini koruyarak bu ayrýcalýklý sýnýflarý proletarya diktatörlüðünün boyunduruðu altýnda tutmak" (Bkz. Marx-Engels, Werke, cilt 7, s.553-554.) Bugün Ortadoðu'da krallýklar ya da krallarý aratmayan diktatörler, on yýllardýr baþýnda bulunduklarý baskýcý rejimlerini korumaya çalýþýyorlar. Yerli ve yabancý kapitalistler, ABD ve avantalarla beslenen ordunun üst düzey komuta kademesi bu tarz diktatörlüklerin arkasýndaki sýnýfsal bloðu oluþturuyor. Son ayaklanmalarda bu diktatörlerden ikisi emekçi halkýn olaðanüstü çabasý ve ödediði bedellerin neticesinde devrildi. (Bu yazý kaleme alýndýðý sýralarda Kaddafi'nin durumu henüz netleþmemiþti) Bu diktatörlerin arkasýndaki sýnýfsal blok durumu kabullenmek zorunda kaldý, yeni pozisyon alarak Mübarek ve Bin Ali sonrasý oluþacak yeni düzeni þekillendirmeyi deneyecekler. Burjuvalar bu anlamda emekçi kitleleri manipule etmek, bütün dünyada devrimlere karþý oluþan yaygýn sempatiyi yanlýþ yönlendirmek için "demokrasiye geçiþ" martavallarýný iþlemeye çalýþýyor. Onlarýn hiçbir zaman böyle bir dertlerinin olmayacaðýný ifade etmiþtik. Ýran'da demokrasi diye ayaða kalkarlar ama Suudi Arabistan'ýn en büyük destekçisi olurlar, Mübarek rejimine her yýl milyarlarca dolar yardým yapar vs. Ortadoðu'da yaþanan isyanlarý burjuva demokratik devrimler olarak deðerlendiren liberal yorumculara

MARKSÝST BAKIÞ

fazla bir þey demeye gerek yok. Bu olsa olsa onlarýn temennileridir. Zira onlar da atýp tuttuklarý despot rejimlerden çok serbest piyasaya ve özel mülkiyete yönelecek emekçi sýnýflarýn hareketinden korkarlar. Bir de demokratik devrim programýna sahip olan sol hareketler var ki onlar için biraz zaman ayýrmak gerekir. Bunlar, donmuþ ve hayatýn akýþýnýn gerisinde kalmýþ formüllerle devrime bakýyorlar. Dogmatizmin dipsiz kuyusu, bu arkadaþlarýn sonsuz bir atalet içerisinde Marksist teorinin pratikteki yansýmasýný yorumlayamamasýna neden oluyor. Eski for- Parlamenter liberal rejim müllerinin varacaðý lerin kurulmasý ve bu yerin emperyalizminrejimlerin istikrarlý bir kiyle ayný olacaðýný iþleyiþe sahip olmasý öyle göremiyorlar. Oysa kolay gerçekleþecek türden Nepal Devrimi'nin anýlarý hala çok taze, bir þey deðildir. Bu rejimler hatta "demokrat devrim- her þeyden öte egemen ciliðin" ihaneti Nepal'de sýnýfýn ciddi bir derinliðe halen son perdeyi oynasahip olmasýný gerektirir. madý. Devrimin baþrol Kapitalist düzen yere oyuncusu olan Nepalli Maoistler demokratik saðlam basmalý, emniyet devrim programý gereði sübaplarý bulunmalý, güçlü iþçi ve emekçi iktidarýna meþruiyet araçlarý var karþý çýktýklarýnda aslýnolmalýdýr. Bütün bunlarýn da Nepal sermayesi ve temelinde de iktisadi uluslararasý emperyalizmin, baþta da kalkýnmýþlýk düzeyi Hindistan egemen gelmektedir. Tam bir gelesýnýflarýnýn ve ABD'nin ceksizlik ve mutlak bir yok iþini görmüþ oldu. sulluk hallerinde sistemin "Emperyalist çaðýn m eþruluðundan bahsetmek koþullarýnda, ulusal oldukça güçtür. Burjuva demokratik devrim, ancak ülkedeki toplum- demokratik rejimler, ege sal ve politik iliþkiler men sýnýflarýn aralarýndaki proletaryayý halk birliði çok önceden tesis kitlelerinin önderi olarak iktidara getirecek etmiþ olduklarý ülkelerde hayata geçirilebilir. Bunun karar olgunlaþmýþsa, muzaffer bir sona ulaþa- dýþýndaki ülkelerde ege bilir. Peki, ya durum men sýnýflar ve onlarýn böyle deðil ise? O uluslararasý ortaklarý tedirzaman ulusal kurtuluþ gindir, kendilerini güvende mücadelesi ancak çok kýsmi sonuçlar verecek- hissetmez ve bundan tir ve bunlar da dolayý ellerinden sopayý bütünüyle emekçi asla býrakmak istemezler. kitlelere karþý yöneltilmiþ olacaktýr." (Troçki, Sürekli Devrim) Nitekim Nepal'de durum tam da böyle. Nepal'de toprak reformu ya da ulusal sorun gibi demokratik görevlerin hiçbiri çözümlenemedi ama Nepal'in ucuz emek cenneti olarak uluslararasý sermaye ile tam entegrasyonu projesi halen uygulamada.

31


MARKSÝST BAKIÞ

Mýsýr ve Tunus'ta bundan sonra yaþanacaklar Nepal ile benzerlikler taþýyor. Ya emekçiler inisiyatifi býrakmayacak ve devrimin duraksamamasý için ilerlemeye devam edecekler, ya da inisiyatif emperyalist kapitalist sistemin eline geçecek. Mýsýr'ýn aksine Nepal'de belirli bir önderlik mevcuttu. Maoistlerin emperyalist kapitalist programa entegre olmasý Nepal Devrimi için bir karabasana dönüþtü. Mýsýr'da ise genel örgütsüzlük, kitleleri uzlaþma yönünde ikna edecek reformist aygýtlarýn da yokluðu anlamýna geliyor. Nitekim Mýsýr'da ve Tunus'ta emekçiler grev yasaklarýna aldýrmýyor, her yer eylem alaný halinde. Kitleler örgütsel ve nihai hedef anlamýnda güçlerini ve taleplerini somutlayamasalar da bu isyan temelde düzene karþý bir isyandýr. Diktatör devrilmiþtir ama burjuva diktatörlük tüm kurumlarýyla ayaktadýr. Düzene karþý isyan yolu içkin olarak sosyalizme doðru bir eðilimi içerisinde barýndýrýr. Burjuva demokratik devrimin koca bir yalandan ibaret olduðunu görmemek için kör olmak gerekir. Mýsýr'da Tunus'ta ve diðer ülkelerde emekçilerin en temel talepleri bile kökten deðiþiklikleri gerektirmektedir ki bunlar burjuva düzen sýnýrlarý içerisinde karþýlanamaz. Halkýn refah ve insan onuruna yakýþýr bir yaþam özlemini burjuva düzen saðlayamaz. Burjuva düzen yýkýlmadýkça diktatörlerin inþa ettiði yapý -gizli polis, rüþvet mekanizmasý, askeri oligarþi vb- gerçek anlamda kesinlikle tasfiye edilemez. Emperyalizmle iliþkileri burjuva sistem kesip atamaz. Mýsýr'da toprak sorununu çözemez, Hýristiyan-Müslüman halk arasýndaki gerçek kalýcý kardeþleþmeyi tesis edemez… Ýþçi sýnýfý, emekçiler açýsýndan zaruri olan bu talepleri hayata En umutsuz gözüken durumda geçirmek için köylüler ve ezilen halk kesimlerinin desteðini bile kýrýlma anlarý ile beraber alarak iktidarý ele geçirmelidir. Zira bu taleplerin hepsi birer isyancý eðilimler her an kapýda devrim nedenidir. Bunlarýn herhangi birisi için burjuvazi uluslararasý dostlarýnýn da yardýmlarýyla savaþý göze alacaktýr. Savaþtan kastýmýz bekler. Koþullar olgunlaþtýðýnda, bir askeri cunta giriþimi, bir büyük katliam olabilir ya da bir iç savaþ. umuda açýlan kapýlardan birkez Kýsacasý o aþamada burjuvalar demokrasicilik oynamayacaklardýr. geçildiðinde kitleler artýk korkuBurjuva demokratik görevler ancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn iktidarý nun ecele faydasý yok derler. tarafýndan sosyalist tedbirlerle birlikte hayata geçirilebilir. Ýþçi sýnýfý Böylece isyan baþlar… ancak ve ancak iktidarý ele geçirdikten sonra alabileceði demokratik önlemleri ayný zamanda iþçi demokrasisi organlarýyla en ileri burjuva demokrasilerinin bile fersah fersah ilerisindeki bir rejimle birlikte uygulamaya sokacaktýr. Demokratik önlemlerle beraber sosyalist tedbirler de alýnacak ve Mýsýr devrimi derhal uluslararasý sosyalist bir devrim dalgasýnýn merkez üssü haline gelecektir. Son isyan dalgasý böylesi uluslararasý bir atýlýmýn kesinlikle imkansýz olmadýðýný herkese gösterdi. Ýsyanlarla ayaða kalkan, bedel ödeyen þanlý Arap emekçi sýnýfýnýn tek kurtuluþ yolu temel özelliklerini kýsaca çizdiðimiz sürekli devrim programýný hayata geçirmekten geçmektedir. Parlamenter Hayaller Mýsýr ve Tunus'taki devrimlerden sonra burjuvalar kitlelerde parlamenter hayaller yaratmak istiyorlar. Tabi ki devrimin daha radikal bir hale gelmesi hele antikapitalist bir yörüngeye oturmasý onlar için kabus demek. Bu nedenle mücadele sýnýfsal içeriðinden soyutlanarak diktatörlük - demokrasi ikilemi þeklinde sunulmaya çalýþýlýyor. Demokrasiden kasýtsa o veya bu þekilde yapýlacak olan seçimler oluyor. Bu da Irak ve Afganistan'da yapýlan seçim komedilerini akýllara getiriyor. Gülünç de olsa yapýlacak seçim oyunlarý ABD ve Avrupa önderliðindeki burjuva alem için en mühim meþruluk kaynaðý olarak görülüyor. Böylelikle emekçi kitlelerin gerçek problemlerinin üzerine bir örtü örtmüþ olacaklarýný düþünüyorlar. Diðer yandan, þu an Mýsýr'da oluþan askeri rejimin göstermelik de olsa seçimlere gideceðinin hiçbir garantisi yok. Bu noktada burjuva demokrasisi ve sýnýf mücadelesi konusunu kýsaca açýklamak faydalý olacaktýr. Burjuva demokrasisi kuþkusuz burjuva diktatörlüklerin içerisinde kapitalistler adýna en geliþkin yönetim biçimidir. Gelgelelim, parlamenter liberal rejimlerin kurulmasý ve bu rejimlerin istikrarlý bir iþleyiþe sahip olmasý öyle kolay gerçekleþecek türden bir þey deðildir. Bu rejimler her þeyden öte egemen sýnýfýn ciddi bir derinliðe sahip olmasýný gerektirir. Kapitalist düzen yere saðlam basmalý, emniyet sübaplarý bulunmalý, güçlü meþruiyet araçlarý var olmalýdýr. Bütün bunlarýn temelinde de iktisadi kalkýnmýþlýk düzeyi gelmektedir. Tam bir geleceksizlik ve mutlak bir yoksulluk hallerinde sistemin meþruluðundan bahsetmek oldukça güçtür. Egemen sýnýfýn, toplumu derinliðine saramadýðý, sistemin meþruluðunun sallantýda olduðu ülkelerde parlamenter demokratik bir rejim uygulanamaz mý? Burjuva anlamda da olsa özgürlüklerin verilmiþ olduðu son derece yoksul ve genç bir ülkede alt sýnýflarýn uyanýþýnýn, politik hareketlerin ve radikalleþmenin önü sonra nasýl alýnýr? Sistemin bun-

32


MARKSÝST BAKIÞ larý bünyesinde soðurabilecek gücü olacak mýdýr? Bizden Lafý bu noktada baðlayalým: Az geliþmiþ ülkelerde örnek verirsek, Türkiye kapitalizminin sözcüleri "27 Mayýs demokrasi sorunu her þeyden öce emperyalist kapitalist sisAnayasasý bize bol geldi" dediklerinde bir gerçeði ifade temle kökten bir çeliþkiyi ortaya koyar. Bunun anlamý, ediyorlardý. Sonrasýnda da zaten faþist hareketi, kontrgerildemokrasi sorununun, sürekli devrim programýnýn ifade layý ve askeri darbeleri örgütlediler. Emekçi sýnýflarýn ettiði gibi, kopmaz bir þekilde sosyalizm ve iþçi iktidarý oldukça daðýnýk bir halde etnik-mezhepsel-yaþam biçimleri sorununa baðlandýðýdýr. Parlamenter demokrasi, demokratik üzerinden bölünmüþ olduðu günümüz Türkiyesi'nde bile devrim, liberal rejim türünden hülyalar sýnýf savaþýmýnda dünyanýn hiçbir yerinde bir örneði daha burjuvalarýn kitlelerin beklentilerini Kuzey Afrika ve Ortadoðu'da utanmazca istismar etmek için kulolmayan %10 seçim barajý özenle emekçi sýnýflar, þanlý korunuyor. Neden? Düzen dýþý unsurlar landýklarý birer araçtan baþka bir þey ayaklanmalarýnýn emperyalist deðildir. Bu nedenle iþçi sýnýfý, diktatörparlamenter süreçlerden uzak dursun kapitalist sisteme ve onun diye. lüklere karþý verdiði mücadelede Burjuva demokratik rejimler, egemen demokrasi sloganýný sýnýf savaþýmýnýn yerli ortaklarýna karþý bir sýnýflarýn aralarýndaki birliði çok öncediðer sloganlarý ile birleþtirmeli ve kalkýþma olduðunu bilince den tesis etmiþ olduklarý, en gönençli emekçi sýnýflarýn beklentilerinin ancak çýkarýp bunun örgütsel ve en güvenli durumda bulunduklarý sosyalist devrim ve iþçi iktidarý ile ifadelerini inþa etmeye ülkelerde hayata geçirilebilir. Bunun saðlanabileceðini akýldan çýkarmagiriþirlerse tüm dünya dýþýndaki ülkelerde egemen sýnýflar ve malýdýr. sömürülenleri için en ileri onlarýn uluslararasý ortaklarý tedirSonuç sonuçlara ulaþmýþ olacaklar. gindir, kendilerini güvende hissetmez Kuzey Afrika ve Ortadoðu'da emekçi Emekçilerin ve ezilen her ve bundan dolayý ellerinden sopayý asla sýnýflar, þanlý ayaklanmalarýnýn kesimin tek kurtuluþ yolu býrakmak istemez-ler. proleter devrimler ile küresel emperyalist kapitalist sisteme ve onun Tunus'ta, Mýsýr'da, Fas'ta, Yemen ve yerli ortaklarýna karþý bir kalkýþma kapitalizme karþý topyekün Irak'ta bazý gençlerin son olaylarda olduðunu bilince çýkarýp bunun örgütsel savaþa giriþmektir. Böyle bir Che bayraklarý ile yürüdükleri gözlenifadelerini inþa etmeye giriþirlerse tüm savaþ ancak ve ancak iþçi di. Örgütlenme hakkýnýn önündeki dünya sömürülenleri için en ileri sýnýfýnýn öncülerinden oluþan sonuçlara ulaþmýþ olacaklar. engeller ortadan kalktýðýnda Che bir genelkurmayýn varlýðý bayraðý sallayan gençlerin sayýsýnýn her Emekçilerin ve ezilen her kesimin tek koþullarýnda mümkün olabilir. kurtuluþ yolu proleter devrimler ile yerde artmayacaðýnýn garantisini kim Bu genelkurmay Bolþevik verebilir? Ya bu Che bayraklý gençler küresel kapitalizme karþý topyekün ilkelerle örgütlenen Marksist savaþa giriþmektir. Böyle bir savaþ birleþir ve örgütlenmeye giderse ne partilerden ve onlarýn da olacak? Emperyalistler ve yerel iþbirancak ve ancak iþçi sýnýfýnýn öncülikçileri sizce buna nasýl bakacaklardýr? liderliðini ifade eden yeni bir lerinden oluþan bir genelkurmayýn varenternasyonalden baþkasý Ya da serbest ve adil seçimler lýðý koþullarýnda mümkün olabilir. Bu yapýldýðýnda iþbaþýna Batý'nýn hiç de deðildir. genelkurmay Bolþevik ilkelerle örgütlesevmediði birileri gelirse ne olacak? nen Marksist partilerden ve onlarýn da Hele bu hükümet, halkýn istediðini yaparak Ýsrail ile kapýþliderliðini ifade eden yeni bir enternasyonalden baþkasý mak isterse durum nerelere gidecek? Gazze sýnýr kapýsýný deðildir. açmak isteyen bir Mýsýr hükümeti nasýl bir etki yaratacaktýr? Tüm dünyada sýnýf hareketinin yükseliþinin esas öznesi olan ABD ve Ýsrail karþýtlýðýnýn tüm Arap dünyasýnda en çok yeni kuþak içerisinden en atýlganlarý Marksist fikirlere ortaklaþýlan konu olduðu ortadayken serbest seçimlerin kazanýlmalý ve Bolþevik öncülerin örgütleyicisi haline getirsonuçlarý tüm dünya kapitalizmi için çok radikal süreçlerin ilmelidir. Ýçine girdiðimiz atýlým döneminin biz devrimci kapýsýný kuþkusuz aralayacaktýr. 80 milyonluk genç ve yokMarksistlere yüklediði en büyük görev budur. Bu noktada sul; ayný zamanda hayati önemdeki stratejik Mýsýr bu yüzTroçki'nin sürekli devrim perspektifi ve sosyalist dünya den egemenlerin uykusunu kaçýrmaktadýr. Bu konuda devrimi için yeni bir komünist enternasyonal programýna ellerindeki tek kozlarý Müslüman Kardeþler ile kapýlar sahip olunmadan burjuva düzenin sýnýrlarýnýn aþýlamayacaðý arkasýnda yürütecekleri kirli pazarlýklar ile seçim sonuçlarýný akýllardan çýkarýlmamalýdýr. önceden tayin etmek olabilir. "Ya sürekli devrim ya da sürekli katliam! Sonucu insanEmekçi kitlelerin kendi haklarý için mücadeleye devam lýðýn kaderi olacak kavga iþte budur!" (Troçki, 1917 Yýlý, etmeleri onlarý kaçýnýlmaz þekilde ordu, ABD ve resmi Köz Yay., Birinci Baský, s.78) muhalefetle karþý karþýya getirecektir. Resmi muhalefetin en meþhur temsilcisi olan Müslüman Kardeþler de emekçi Veli U. Arslan kitlelerin radikalliðinden büyük kaygý duyuyor, bir an evvel olaylarýn yatýþmasý için elinden geleni yapýyor. Zira, kendileri de kapitalistleþmiþ olan bu örgütün liderliðinin sýnýfsal çýkarlarý emekçilerinkiyle tam bir zýtlýk içerisindedir. Elde etmiþ olduðu sömürücü pozisyon bu örgütü dolaylý bir þekilde emperyalist kapitalist sisteme baðlamaktadýr.

33


MARKSÝST BAKIÞ

Mýsýr Dosyasý Bir Siyasi Ýslam Prototipi:

Müslüman Kardeþler Mýsýr'da 30 yýldýr devlet baþkaný olan Mübarek'i yerinden eden ayaklanma sýrasýnda ve sonrasýnda, egemen sýnýflarýn gerek direniþin prestijini düþürmek gerekse gelecek süreçte yaþanacaklar konusunda kaygý uyandýrmak adýna Müslüman Kardeþler üzerine yürüttükleri çeþitli spekülasyonlara tanýklýk ettik. Mýsýr'da en büyük muhalefet örgütü olan Müslüman Kardeþler'in Ýslamcýlýðý vurgulanarak yaþananlarýn 1979 Ýran devrimine benzediðine, Mýsýr'ýn Ortadoðu'nun yeni Ýran'ý olacaðýna, Ortadoðu'da ardý ardýna patlayan ayaklanmalarla eski diktatörlükler yýkýlýrken yerlerini Ýslami rejimlerin alacaðýna dair tartýþmalar gündemi kapladý. Ortadoðu halklarýnýn yýllar yýlý nefretini kazanmýþ baskýcý diktatörlüklerin teker teker alaþaðý edilmekte olduðu aþikar olsa da önderliksiz kitlelerin kendiliðinden kalkýþmalarýnýn sonuçlarýnýn ne olacaðý, devrimlerin meyvelerinin kimler tarafýndan yenileceði ve rejimlerin kaderinde ne ölçüde bir deðiþiklik olacaðý, çok sayýda faktörün etkili olduðu bilinmezlikler ve belirsizlikler dolu bir sürecin sonunda netleþecektir. Mýsýr örneðini ele aldýðýmýzda karþýmýza þu soru çýkýyor: Mýsýr'da destansý bir direniþ ortaya koyan kitleleri bundan sonra ne bekliyor? Unutulmamalý ki Mübarek kadrolarý bile tamamen tasfiye Dünyanýn en eski ve en büyük Ýslamcý edilmiþ deðil. Söz konusu olan Ortadoðu'nun yeniden þekillenmesi sürecidir. Bu örgütü olan Müslüman Kardeþler (alþekillenmede Mýsýr en belirleyici ülke durumunda. ABD, en yakýn Ikhwan al-Muslimin) 1928 yýlýnda ortaklarýndan Mübarek'i kaybetti, yeniden duruma hakim olmaya Hasan Benna tarafýndan Ýsmailiyye'de çalýþacaktýr. Bu noktada Müslüman Kardeþler kritik bir yerde duruyor, kuruldu. çünkü Mýsýr'ýn en örgütlü kurumsal oluþumu onlar, ABD ile hangi zeminlerde iliþki kuracaklar bu çok önemli. Yeni düzenin þekillenmesinde Müslüman Kardeþler'in hangi yönde ve ne derecede inisiyatif alacaðý büyük bir belirleyiciliðe sahip olacak. Ýnisiyatif almama tavrýnýn kendisinin de çok stratejik bir politika olduðu gözlerden kaçmamalýdýr. Müslüman Kardeþler'in bundan sonra nasýl bir tavýr takýnacaðý aslýnda siyasi Ýslam'ýn analizi bakýmýndan da önem taþýyor ki bu konu Türkiye'deki Ýslamcýlýk tartýþmalarý ile de doðrudan alakalý. Mýsýr'ýn ve Ortadoðu'yu saran devrim dalgasýnýn geleceði hakkýnda saðlýklý yaklaþýmlarda bulunabilmek için olduðu kadar, Siyasal Ýslam'ýn potansiyellerini bilmek ve bölgemizi tanýmak için de Müslüman Kardeþler'i analiz etmek büyük önem taþýyor.

34


MARKSÝST BAKIÞ

Müslüman Kardeþler'in Mýsýr'da Tarihsel Geliþimi Dünyanýn en eski ve en büyük Ýslamcý örgütü olan Müslüman Kardeþler (al-Ikhwan al-Muslimin) 1928 yýlýnda Hasan Benna tarafýndan Ýsmailiyye'de kuruldu. 1936 yýlýna kadar aslen dini planda etkili, bir tür yardým/dayanýþma hareketi olarak varlýk gösteren Müslüman Kardeþler, Filistinli Araplarýn Siyonist geniþlemeye ve Ýngiliz manda yönetimine karþý ayaklanmasýna verdiði destekle Ýslami hayýr iþleri modellerine siyasal aktivizmi de eklemiþ oldu. Baþlangýçta Ýslami deðerleri ve çalýþmalarý yaygýnlaþtýrmak, Ýslami bir sosyal yardým aðý oluþturmak hedefindeki hareket böylece kýsa süre içinde Filistin gündemi üzerinden siyasallaþtý. Müslüman Kardeþler ulusal çaptaki ilk eylemlerini de Filistin'de yaþanan sorunlar üzerine Ýskenderiye, Kahire, Raþid, Port Said, Ýsmailiyye ve Asyut'ta geniþ katýlýmlý gösteriler örgütleyerek yaptýlar. Chris Harman'ýn belirttiði gibi "Müslüman Kardeþler, burjuva ulusalcý Wafd'ýn Ýngilizlerle uzlaþmasýndan kaynaklanan hayal kýrýklýðýndan aldýðý destek ile 1930'lu ve 40'lý yýllarda hýzla büyüdü. Ýsrail'in kuruluþunu destekleyecek kadar sapan, Stalin'in etkisi altýnda kalan solun yaptýðý dönüþlerle de güç kazandý. Filistin'de ve Mýsýr Kanal Bölgesi'ndeki Ýngiliz iþgaline karþý savaþmak için gönüllüler örgütleyen Kardeþler anti-emperyalist mücadeleyi destekliyormuþ gibi göründü." (Harman, Peygamber ve Ýþçi Sýnýfý) Bu sayede hareket kýsa sürede, Mýsýr'da Ýngiliz sömürge yönetimine karþý mücadele eden ulusal tepkinin önde gelen sembolüne dönüþtü. Bu süreçte Ýslamla ulusalcýlýðý birleþtiren bir söylemle hareket eden Müslüman Kardeþler, bir yandan Ýngiliz güçlerinin çekilmesi için kampanyalar örgütlüyor, diðer taraftan da silahlý kanadý aracýlýðýyla Ýngiliz yönetimine karþý bir dizi suikast ve bombalama gerçekleþtiriyordu. Ýngiliz güçlerine karþý mücadelede oynadýðý rolle özellikle gençlik ve eðitimli sýnýflar arasýnda büyük sempati ve destekçi toplayan hareket, kýsa zamanda hýzla büyüyerek 50'den fazla þube ile ülke çapýnda büyük bir að yarattý; hayatýn birçok alanýna tesir etmeye baþladý. 1940'lý yýllara kadar asker, öðrenci, öðretmen, esnaf ve imam birlikleri oluþturan Müslüman Kardeþler, okuma yazma kurslarýnýn yaný sýra hastane ve klinikler açarak yoksul kitlelere ücretsiz saðlýk hizmeti saðladý. Bu süreçte çok sayýda ticari, sýnai ve tarýmsal teþebbüse de giriþerek mali kaynak yaratma yolunda adýmlar attý. Müslüman Kardeþler, 1940'larýn baþýnda ülke çapýnda 1500'e yakýn dernek, vakýf ve þubesi bulunan, yüzbinlerce üyesi olan ve öðrenci dernekleri, esnaf örgütleri, öðretmen ve avukat birliklerini etkisi altýna almýþ bir hareket niteliðine büründü. Özellikle kýrsal kesimde en iyi örgütlenmiþ güç haline geldi. Müslüman Kardeþler'in artan gücünden tedirgin olan Ýngiliz iþbirlikçisi yönetimin, örgütü, Ýngiliz ve Yahudilere yönelik saldýrýlarý nedeniyle yasadýþý ilan etmesi üzerine hareket yeraltýna çekilmiþ ve cevap

olarak da baþbakan Nukraþi'yi 1948'de bir suikastle öldürmüþtür. Ancak egemenler bu saldýrýyý karþýlýksýz býrakmamýþ, hareketin kurucusu ve lideri Hasan Benna 1949 yýlýnda suikast sonucu öldürülmüþtür. Liderlerinin kaybý, hareketin tarihsel geliþiminde merkezi bir dönemin bitiþini, yeni bir dönemin baþlangýcýnýn iþaretlerini veriyordu. Bu yeni dönem hareket açýsýndan önce yasal alanda faaliyetlerle baþlamýþ, ancak Nasýr rejimiyle ters düþtükleri oranda yeraltýna doðru kaymýþtýr. Mýsýr'da albay Nasýr'ýn önderlik ettiði "Hür Subaylar" adlý grubun düzenlediði askeri darbe sonucu 1952'de Kral Faruk'un tahttan indirilmesiyle Ýngiliz sömürü rejimi sona ermiþ, Nasýr önderliðinde yeni kurulan rejim, baþlangýçta Müslüman Kardeþler örgütüyle iyi iliþkiler kurmaya özen göstermiþti. Darbeye katýlan subaylarýn içinde oldukça önemli sayýda Müslüman Kardeþler üyesi ve sempatizaný olmasýnýn yaný sýra yeni rejim meþruiyetini artýrmak için Müslüman Kardeþlerin desteðine ihtiyaç duyuyordu. Darbeyi gerçekleþtiren askerlerin Müslüman Kardeþler'in Ýslami bir anayasa beklentilerini karþýlýksýz býrakmasý iþbirliði iliþkisinin bozulmasýný beraberinde getirdi. 1954'te Ýngilizlerin Mýsýr'dan çekilmesini saðlayan anlaþmayý Müslüman Kardeþler'in kabul etmemesi ve ayný yýl Nasýr'a karþý örgütlenen suikast giriþimi Müslüman Kardeþler'in rejimle Müslüman Kardeþler arasýndaki ipleri Mýsýr'ý yeni bir Ýran'a tamamen koparttý. Nasýr dönüþtüreceði, bir þeriat rejimi örgütü yasaklamýþ ve devleti kuracaðýný birçok üyesini idam etmiþ ya da müebbet hapse düþünenler; yüz binler, mahkum etmiþtir. Ülkede milyonlar Tahrir meydanýnyükselen komünist harekete da caný pahasýna direnmeye karþý ittifak kurmak için 1964 genel affýyla hareketin hazýrken Müslüman kadrolarý serbest býrakýlsa Kardeþler'in koþa koþa da, 1965 yýlýndaki Nasýr'a Mübarek rejiminin en kanlý yönelik suikast giriþimi sonrasý Müslüman kanadý, ABD ve Ýsrail ile en Kardeþler'in önde gelen rezil, karanlýk ittifaklarý kiþilerinden Seyyid Kutub yapan Ömer Süleyman'la idam edilmiþtir. Nasýr döneminde hareket pazarlýk masasýna içindeki rakip gruplarýn oturduðunu, en geri iktidar kavgasýyla güçsüuzlaþmayý kabul ettiðini ve zleþen ve bu nedenle de çok güçlü ve kitlesel olmasýna burjuva politikasýna yakýþýr raðmen Nasýr tarafýndan þekilde müzakere sonuçlarýný ezilebilen Müslüman Tahrir meydanýnda bile Kardeþler, 1960'larýn sonunda hedeflerini artýk açýklamaya ihtiyaç net bir þekilde, Mýsýr rejimi- duymadan parlamento ni devirmekten, oluþturakürsülerinden duyurmasý caklarý baský ile toplumu Ýslami yönde reforma üzerine tekrar düþünsünler. yöneltmeye doðru evirttiler.

35


MARKSÝST BAKIÞ

Bu bakýþ açýsý iktidara gelen Enver Sedat ile uyum halinde var olabilecek reformist, ýlýmlý Ýslamcý bir çizgiyi temsil ediyordu. Nasýr sonrasýnda iktidara gelen Enver Sedat, 1970'ler boyunca yükselen komünist harekete karþý Müslüman Kardeþler hareketine daha geniþ bir özgürlük alaný sundu. Uygulamaya sokulan liberal ekonomi politikalarý çerçevesinde, Ýslami þirketler kurulmasý yoluyla hareketin yeni ekonomik sistemden karlý çýkmasý saðlandý. Böylelikle Müslüman Kardeþler sisteme entegre oldular. Sedat'ýn liberal ekonomi politikalarý neticesinde temel tüketim maddelerinin fiyatlarýnýn artmasý, Ocak 1977'de 13 büyük kentin tamamýnda, Ýngilizlere karþý 1919'da gerçekleþen isyaný aratmayacak kadar büyük bir grev, eylem ve isyan dalgasýný patlattýðýnda, Müslüman Kardeþler'in tavrý ayaklanmayý komünist bir tertip olarak kýnamak ve rejimi desteklemek oldu. Bu süreçte daha radikal silahlý Ýslamcý hareketler güçlerini artýrýrken, bunlarýn asýl etkisi 1977 yýlýnýn sonlarýnda Ýsrail ile müzakere sürecinin baþlamasýyla ve 1979'da barýþ anlaþmasýnýn imzalanmasýyla oldu. 1981 yýlýnda Enver Sedat bu radikal unsurlarýn düzenlediði bir suikast sonucu öldürüldü. Devlet hareketin binlerce militanýný tutuklayýp liderlerini idam ederek radikal unsurlarý büyük oranda ezmeyi baþardý. Bu süreçten sonra iktidara gelen Mübarek ýlýmlý ve radikal Ýslamcý hareketler arasýnda ayrým gözeten bir politika izledi. Bu çerçevede Müslüman Kardeþler'in varlýðýna ve örgütlenmesine göz yumulurken diðer yandan da devletin hukuk sistemine bazý þeriat kurallarý dahil edilerek ýlýmlý Ýslamcýlar memnun ediliyordu. Mübarek rejimi 1990'a kadarki erken dönemlerinde ýlýmlý Ýslamcý gruplara muhalefet yapmalarý için belli bir alan açtý. Müslüman Kardeþler de bu fýrsattan istifade ederek 1980'li yýllarda siyasal bir harekete dönüþmek ve politikada aktif bir rol almak için çabasýný artýrdý. Bu süreçte çeþitli partilerle ittifaklar kurarak ya da baðýmsýz adaylarla seçimlere katýlan Müslüman Kardeþler, Mübarek rejiminin türlü hile ve engellemelerine raðmen parlamentodaki sandalye sayýsýný zaman içinde artýrmayý baþardý. 1987'de 35 milletvekili kazanan hareket 2005'te büyük bir süprizle seçime katýlanlarýn %20'sinin oylarýný alarak 444 kiþilik Hareket, geniþ kitlesini ve tabanýný parlamentonun 88 milletvekilini aldý. yoksul emekçilerde bulur. Bu taban Mübarek rejimiyle Ýslamcý oluþumlarýn arasý, Mübarek'e 1995'te neoliberal politikalarýn vahþi Etiyopya ziyareti sýrasýnda gerçekleþen suikast giriþimi ile bozuldu ve sömürüye terk ettiði geniþ kent yok- Mübarek Ýslamcý gruplara karþý baskýyý yoðunlaþtýrdý, bundan Müslüman Kardeþler de nasibini alacaktý. sullarýdýr. Müslüman Kardeþler Mübarek rejiminin, IMF programlarýnýn neo-liberal ekonomik gereklilik"hayýr" iþleri sayesinde emekçilerin lerini uygularken sosyal alanda yarattýðý yoksunluklarýn, Müslüman desteðini kazanmaktadýr; ama bu Kardeþlerin sosyal dayanýþma aðlarý ile doldurulmasý, hareketin gücünü destek doðasý gereði minnettarlýða artýrmanýn yaný sýra örgütün toplumsal dokuya derinlemesine nüfuz etmesini saðladý. Gücünü ve kitleler içindeki desteðini artýran Müslüman dayanan, politik canlýlýktan uzak, pasif bir destektir. Harekete canlýlýk Kardeþlerin 2005 yýlýnda seçimlerde elde ettiði baþarýnýn tekrarlanmamasý için rejim tarafýndan 2010 seçimlerinde usülsüzlükler yaþama geçikatan aktivistler yoksul kesimlerden rildi. Muhalefete yönelik artan baskýlar, artan yoksulluk ve neden olduðu deðil orta sýnýflara mensup eðitimli toplumsal hoþnutsuzluk birleþince 2011 yýlýnýn baþýnda Mübarek'in kiþilerden çýkmaktadýr. Bir harekete sonunu hazýrladý. Müslüman Kardeþler'in Sosyo-Politik Niteliði gerçek niteliðini veren, hareketin ve Hedefleri politikasýný tayin eden önderlik ise Kuruluþundan itibaren Müslüman Kardeþler, Ortadoðu coðrafyasýnýn orta sýnýf kökenli olmakla birlikte siyasi hayatýný etkileyen merkezi bir unsur olmuþtur ki bu etkisini de, hareketin tarihsel geliþimi sürecinde Ýslami olarak örgütlenmiþ yeni bir sosyal ve politik düzenin kurulmasýný savunan Kuzey Afrika'dan Ortadoðu'ya çok sayýda Ýslamcý harekete giderek daha büyük çapta bir seröncülük etmesine borçludur. Müslüman Kardeþler hareketi kendisini maye birikimini kontrol eder hale Sudan, Suriye, Ürdün, Kuveyt, Yemen, Pakistan, Kuzey ve Orta Afrika gelmiþ ve kapitalistleþmiþtir. Çeþitli ile Avrupa'ya öðrenciler ve sürgünler aracýlýðýyla yaymayý baþarmýþtýr. ticari, sýnai ve tarýmsal teþebbüsler Her bir ulusal fraksiyon hedefine ulaþmak noktasýnda farklýlýklar taþýsa üzerinden hareketin mali gücü da ortak biçimde cihat yöntemini reddedip ýlýmlý bir model sunmaktadýrlar. büyüdükçe büyümüþtür. "Çözüm islamda" sloganýyla hareket eden Müslüman Kardeþler kuru-

36


MARKSÝST BAKIÞ luþunun ilk döneminde Ýslami hayýr örgütü olarak yola çýkAyaklanma Sonrasý Mýsýr'da Müslüman mýþ, ancak kýsa zamanda siyasallaþmýþtýr. Müslüman Kardeþler'in Projesi Ne? Kardeþler kent merkezli bir kitle örgütüdür ve hem dini hem Öncelikle þunu belirtmek gerekir ki Müslüman Kardeþler, de politik bir hareket nosyonlarýný bünyesinde barýndýrmak- Mübarek'i deviren gösterilerde öncü bir rol oynamadýklarý tadýr. gibi olaylar esnasýnda da inisiyatif almamýþlardýr. Genel Müslüman Kardeþler sadece politik bir güç deðil ayrýca olarak olaylarý izlemiþler, Mübarek karþýtý demeçlerle yetinsaðlýk, eðitim gibi alanlarda çalýþan, dayanýþma kampanyalarý miþlerdir. Esasýnda Müslüman Kardeþler'in emekçi kitlelerin örgütleyen devlete alternatif Ýslamcý sosyal bir hizmet radikalliðinden, süregiden grev hareketlerinden rahatsýzlýk saðlayýcýsýdýr. Harekete yönelik kitlesel duyduðu ortadadýr. Protestolarýn dindesteðin nedeni büyük oranda; mali mesi için Mübarek'in gitmesinin Müslüman Kardeþler, kaynaðý baðýþçýlar, Ýslami banka ve yeterli olduðunun altýný çizmiþ, giriþimler, yatýrým þirketleri, dayanýþ- Mübarek'i deviren gösterilerde Mübarek'in en önemli adamlarýndan ma vakýflarý, sendikalar olan eðitim, öncü bir rol oynamadýklarý gibi iþkencecibaþý Ömer Süleyman ile saðlýk, ilk yardým, iþ eðitimi gibi olaylar esnasýnda da inisiyatif görüþmeye hazýr olduklarýný belirtbirçok alanda faaliyet gösteren sosyal miþlerdir. Tahrir Meydaný'nýn boþalalmamýþlardýr. Genel olarak hizmet programlarý aðý olarak göstermasý ile grev ve gösterilerin sonlanolaylarý izlemiþler, Mübarek dikleri çalýþmalardýr. Düþük hayat masý Mübarek sonrasý Müslüman standartlarý, yoksulluk, sýnýflar arasý karþýtý demeçlerle Kardeþlerin de en çok arzuladýðý þey artan uçurum gibi, ülkenin sosyoolmuþtur. yetinmiþlerdir. Esasýnda ekonomik sýkýntýlarýný hedef alan Müslüman Kardeþler'in emekçi Müslüman Kardeþler'in Mýsýr'ý yeni söylemleriyle kentlerde ve kýrsaldaki bir Ýran'a dönüþtüreceði, bir þeriat kitlelerin radikalliðinden, kitleleri etkileyen Müslüman devleti kuracaðýný düþünenler; yüz Kardeþler, sendikalarýn yaný sýra süregiden grev hareketlerinden binler, milyonlar Tahrir meydanýnda üniversite kampüslerinde de hege- rahatsýzlýk duyduðu ortadadýr. caný pahasýna direnmeye hazýrken monik bir güçtür ve yabancýlaþma, Müslüman Kardeþler'in koþa koþa Protestolarýn dinmesi için iþsizlik ve ekonomik belirsizlikten Mübarek'in gitmesinin yeterli Mübarek rejiminin en kanlý kanadý, büyük oranda etkilenen eðitimli orta ABD ve Ýsrail ile en rezil, karanlýk ittiolduðunun altýný çizmiþ, sýnýflar hareketin önemli bir bileþenifaklarý yapan Ömer Süleyman'la Mübarek'in en önemli dir. pazarlýk masasýna oturduðunu, en geri Hareket, geniþ kitlesini ve tabanýný uzlaþmayý kabul ettiðini ve burjuva adamlarýndan iþkencecibaþý yoksul emekçilerde bulur. Bu taban Ömer Süleyman ile görüþmeye politikasýna yakýþýr þekilde müzakere neoliberal politikalarýn vahþi sonuçlarýný Tahrir meydanýnda bile hazýr olduklarýný belirtsömürüye terk ettiði geniþ kent yokaçýklamaya ihtiyaç duymadan parlamiþlerdir. Tahrir Meydaný'nýn mento kürsülerinden duyurmasý üzersullarýdýr. Müslüman Kardeþler "hayýr" iþleri sayesinde emekçilerin boþalmasý ile grev ve ine tekrar düþünsünler. Müslüman desteðini kazanmaktadýr; ama bu Kardeþler'in ABD ve ABD'nin gösterilerin sonlanmasý destek doðasý gereði minnettarlýða destekleyeceði yeni rejimi karþýsýna Mübarek sonrasý Müslüman dayanan, politik canlýlýktan uzak, alamayacak bir uzlaþmacý olduðunun Kardeþlerin de en çok pasif bir destektir. Harekete canlýlýk kanýtlarýný ABD'li gazeteci Caryle arzuladýðý þey olmuþtur. katan aktivistler yoksul kesimlerden Murphy'e konuþan Müslüman deðil orta sýnýflara mensup eðitimli Kardeþler sözcüsü Essam al-Erian'ýn kiþilerden çýkmaktadýr. Bir harekete þu sözlerinde bulmak mümkündür: gerçek niteliðini veren, hareketin politikasýný tayin eden "Neden ABD gibi kapitalist bir ülke bize bu kadar karþý önderlik ise orta sýnýf kökenli olmakla birlikte hareketin tar- anlamýyorum. Biz onlarýn burada bulabileceði en iyi ihsel geliþimi sürecinde giderek daha büyük çapta bir ser- ekonomik partneriz." (Caryle Murphy, Passion for Islam: maye birikimini kontrol eder hale gelmiþ ve kapital- Shaping the Modern Middle East: The Egyptian Experience, istleþmiþtir. Çeþitli ticari, sýnai ve tarýmsal teþebbüsler New York: Scribner, 2007) üzerinden hareketin mali gücü büyüdükçe büyümüþtür. Müslüman Kardeþler cumhurbaþkanlýðý seçiminde ABD'nin Müslüman Kardeþler'in çeþitli iþletmeler aracýlýðýyla adamý El Baradey'i destekleyeceðini duyurmuþtur. Seçimlere ekonomik yapýya entegre olmasý, hareketin radikal dönüþüm- kadarki 6 aylýk süre süprizleri içinde barýndýrsa da Müslüman lerden deðil ýlýmlýlýktan yana tavýr almasýný beraberinde getir- Kardeþler'in kendilerini parlamentonun üçte biri ile sýnýrlayan miþtir. Müslüman Kardeþler'in, rejimle ve uluslararasý güçler- bir pazarlýðý kabul ettiði dedikodusu dolaþmaktadýr. le karþý karþýya geldiðinde, kaybedecek çok þeyi vardýr. Bu Müslüman Kardeþler, Mübarek rejimi kalýntýlarýna ve Batý'ya, baðlamda, Müsüman Kardeþler bir yandan uluslararasý uzlaþma yanlýsý bir profil çizerek kendini pazarlamaya çalýþekonomik ve politik güçlerle bir çatýþma yaþamamaya maktadýr. çabalarken, diðer yandan da varlýðýnýn radikal Ýslamcý gru- Müslüman Kardeþler'in bundan sonraki en önemli taktiði yeni plarýn güçlenmesi önünde bir engel olduðunu vurgulayarak süreçte baþrol oyuncusu olmaktan kaçýnmak olacaktýr. Perde kendini meþrulaþtýrmaya çalýþmaktadýr. gerisinde kalmak, hareketin yýpranmasý ya da büyük ve riskli

37


MARKSÝST BAKIÞ kavgalara girmesi tehlikelerine karþý en çýkar yol gibi gözükmektedir. El Baradey'i öne sürmeleri ve iktidarda olmayacaklarýný açýklamalarý boþuna deðil. Ýktidara gelmek Müslüman Kardeþler'in pek isteyeceði türden bir þey deðil. Ýktidarda ABDÝsrail aleyhtarý bir çizgi izlemek büyük riskleri göze almak demek olacaktýr ki örgütün hiç de böyle bir niyetinin olmadýðý sözcülerinin yukarýda alýntýladýðýmýz açýklamalarýnda da gözüküyor. Kaybedecekleri çok þeyleri olan Müslüman Kardeþler emperyalist kapitalist sistemle kesinlikle çatýþmayacaktýr. Diðer taraftan iktidarda ABD-Ýsrail ile iyi iliþkiler kurmak demek Müslüman Kardeþler için tabanýný kaybetmek, yýpranmak ve muhtemelen bölünmek anlamýna gelecektir. Ýsrail ile geçmiþte yapýlan barýþ anlaþmalarý gibi, Gazze sýnýrýnýn kapatýlmasý gibi, ABD ile iliþkiler gibi çözümlenmesi gereken somut sorunlar yeni hükümeti bekleyecektir. Müslüman Kardeþler'in bu zor iþlerle yüzleþmek istememesi kendileri açýsýndan mantýklý görünüyor. El Baradey ya da oluþacak diðer alternatiflere dýþarýdan destek olmak, bu sayede onlardan taviz ve nimetler koparmak yoluyla güçlenmek, bir yandan da elini taþýn altýnda sokmadan hükümetin icraatlarýndan dolayý birinci derecede zan altýnda kalmamak, Müslüman Kardeþler'in en muhtemel stratejisi olacaktýr. Güçlü ama uzlaþmacý ana muhalefet partisi konumu Müslüman Kardeþler'in gelecek beklentisidir. Müslüman Kardeþler'in bu ince çizgide yürüyüp yürüyemeyeceklerini zaman gösterecek. Zira koþullarýn olaðanüstü basýncý altýnda saða sola savrulmadan örgütsel bütünlüðü koruyarak ilerlemek oldukça güç olacaktýr. Yukarýda bahsettiðimiz hassas siyaseti yürütebilseler bile pazarlýklar ve perde arkasý oyunlarýn ardýndan serbest siyasetin önünün açýlabildiði durumda inisiyatif almamanýn kendisi de Müslüman Kardeþler'i bir hayli zorlayacaktýr. Müslüman Kardeþler'in eli kanlý Ömer Süleyman ile pazarlýk masasýna oturmasý, ABD'nin has adamý Baradey'i destekleyeceðini açýklamasý, devrimin fitilini ateþleyen ve itici gücü olan gençlik hareketini yok saymasý, gençlikle arasýna duvar ördüðü gibi uzlaþmacý çizgisi daha þimdiden örgütün gerek Mýsýr gerekse Arap halký gözünde ve dünya çapýnda prestij kaybýna uðramasýna neden olmaktadýr. Halihazýrda Ýran'da Ýslami rejim karþýtý laik halk hareketinin varlýðý siyasi Ýslam açýsýndan büyük prestij kaybý yaratýyorken Mýsýr'da Müslüman Kardeþler'in yaratacaðý muhtemel hayal kýrýklýðý, Ortadoðu coðrafyasýnda Ýslamcýlýðýn büyük oranda zemin kaybetmesine neden olabilir. Sýnýf hareketi geliþtiði oranda bu daðýlma hýzlanacaktýr.

38

Müslüman Kardeþler'in eli kanlý Ömer Süleyman ile pazarlýk masasýna oturmasý, ABD'nin has adamý Baradey'i destekleyeceðini açýklamasý, devrimin fitilini ateþleyen ve itici gücü olan gençlik hareketini yok saymasý, gençlikle arasýna duvar ördüðü gibi uzlaþmacý çizgisi daha þimdiden örgütün gerek Mýsýr gerekse Arap halký gözünde ve dünya çapýnda prestij kaybýna uðramasýna neden olmaktadýr. Halihazýrda Ýran'da Ýslami rejim karþýtý laik halk hareketinin varlýðý siyasi Ýslam açýsýndan büyük prestij kaybý yaratýyorken Mýsýr'da Müslüman Kardeþler'in yaratacaðý muhtemel hayal kýrýklýðý, Ortadoðu coðrafyasýnda Ýslamcýlýðýn büyük oranda zemin kaybetmesine neden olabilir. Sýnýf hareketi geliþtiði oranda bu daðýlma hýzlanacaktýr.


MARKSÝST BAKIÞ

MISIR DOSYASI Nasýr'ýn Projesi Diriliyor mu? Arap Milliyetçiliði Yeniden Yükselebilir mi? 2011 yýlýnýn ilk haftalarýnda yükselen protestolar Arap halklarýnýn otoriter rejimlerin politik baskýlarýna ve ekonomik darboðazlarýn yaþamlarýnýn çekilmez hale Cemal Abdül Nasýr getirilmesine karþý birikmiþ öfkelerinin dýþavurumuydu. Üniversite mezunu bir gencin iþsizlikten dolayý yanan bedeni büyük bir isyan dalgasýnýn ilk kývýlcýmlarýný atýyordu. Bu ateþ yýllardýr koltuklarýný terk etmeyen, meþruiyetini çoktan yitirmiþ; ama halinden memnun liderlerin köþklerini de yaktý. Gölgesini kitlelerin üzerinden eksik etmeyen baskýcý, otoriter rejimlere, giderek artan sefalete karþý Tunus'ta baþlayan isyanlar bir anda bütün Arap dünyasýný kasýp kavururken Mýsýr'daki geliþmelerle dünyanýn gözü kulaðý Arap coðrafyasýna çevrildi. Mübarek birtakým dönüþüm vaatleriyle yerini saðlama almaya çalýþýrken, pes etmeden "Defol Mübarek!" diye haykýran kitleler Mübarek'in verdikleriyle yetinmeyip istediklerini aldýlar ve 30 yýlýn sonunda Mübarek'i alaþaðý etti-

39

ler. Ýlk günden itibaren Mýsýr'da ki geliþmeler, kitlelerin türlü baskýlara (develi saldýrýlar, mahkumlarýn serbest býrakýlýp protestoculara saldýrmalarýnýn istenmesi vs) raðmen Tahrir Meydanýný terk etmemesi heyecanla takip edildi. 30 senelik yönetimi boyunca konumunu korumak için ekstra bir çaba harcamak zorunda kalmayan Mübarek'in birden kabaran isyan dalgasýyla düþüþü "Peki þimdi ne olacak?" sorusunu zihinlere taþýdý. "Bu ayaklanmalar Arap milliyetçiliðinin yeni bir yükseliþine gebe midir?" sorusunun yanýtý, yine Mýsýr tarihine dönüp bakýldýðýnda daha kolay cevaplanýr duruyor. Mýsýr, Batý dünyasý ve Ortadoðu'da ABD'nin ileri karakolu Ýsrail açýsýndan kilit bir noktada duruyor bugünlerde. Dolayýsýyla Mýsýr'ý kolay kolay kendi kaderine terk etmeyecekleri açýk. Bu anlamda iç dinamiklerin yüksek siyaseti ne derece de etkileyeceði bilinmez; ama bu iç dinamiklerin ne yönde olacaðý tartýþýlmaya deðer. Mýsýr'ý ilgiyle takip edenler üzerinde hareketli günlerin yarattýðý heyecan önemli ölçüde yerini Mýsýr'da ortaya çýkacak olasý senaryolarýn nereye varacaðý, protestocularýn öfkesinin hangi yöne kanalize olacaðý sorularýnýn cevaplandýrýlmasýný bekleyen bir sessizliðe býraktý. Mýsýr'ýn geleceði hakkýnda yorum yapmak, yüksek siyaset kulisinde dönecekleri bugünden söylemek için henüz oldukça erkense de eylemciler arasýnda geliþebilecek eðilimlerin ne olduðu aþaðý yukarý tahmin edilebilir görünüyor. Uluslararasý basýnda ismi dolaþan, Batý tarafýndan da desteklenen, en öne çýkan sima Baradey, Mýsýr halkýnda ciddi bir heyecan yaratacak gibi görünmüyor. Peki bu süreçten hangi siyasi aktörler kazançlý çýkacaktýr? Yeni geliþecek süreçten Mýsýr'da en etkili muhalefet odaðý olan Müslüman Kardeþler'in nemalanmasý beklenebilir. Arap halklarý arasýnda yaygýnlaþan ayaklanma dalgasýnýn dünyevi niteliði ve talepleri "acaba yeni bir laik Arap milliyetçiliði dalgasý mý


doðuyor" sorularýný beraberinde getirmektedir. Nasýr'la ifadesini bulan Arap milliyetçiliði, bugün Mübarek rejiminin ABD ve Ýsrail'le geliþtirdiði yakýn iliþkiye duyulan nefretin de etkisiyle yeniden canlanmaya uygun bir atmosfer bulabilir mi sorusuna yanýt verebilmek için Nasýr ve ifade ettiklerini yeniden deðerlendirmek isyanlarla çalkalanan Arap coðrafyasýnýn geçmiþine ýþýk tutarken, yakýn gelecekte ortaya çýkabilecek olasýlýklara da iþaret ettiðinden önemli bir noktada duruyor. Bir Devrin Öyküsü: Nasýrcýlýk Mýsýr Osmanlý Devleti'nin egemenliðinden çýkýþýnýn hemen ardýndan yeni bir emperyalist sömürü denklemi içinde buldu kendini. Osmanlý yönetiminin ardýndan þekli bir baðýmsýzlýk dönemi yaþayýp bu sefer de Ýngiltere'nin tahakkümü altýndaydý. Asya tipi üretimin hakim olduðu Osmanlý'nýn uzun süren tahakkümü sebebiyle bu devletin ekonomik koþullarýna özgülenmiþ Mýsýr'da Ýngiliz kapitalinin bölgeye giriþiyle birlikte cýlýz da olsa sanayi hamlelerinin yapýldýðý ve cýlýz bir milli burjuvazinin tarih sahnesine çýktýðý görülüyordu bu dönemde. Eþ zamanlý olarak Arap milliyetçiliði de kendine geliþme alaný buluyordu böylelikle. Ne var ki uzun sürecek Ýngiliz yönetiminin yarattýðý koþullar altýnda Arap milliyetçiliði her ne kadar içten içe geliþse de ifade edilebileceði ortamý bulmak için 1940'lý yýllarýn sonuna kadar bekleyecekti. Bölge üzerinde bu dönemlerde güneþi batmayan imparatorluk olarak adlandýrýlmaya devam edilen Britanya'nýn hakimiyetine karþý duyulan öfkeyi pratikte taþýyacak bir sivil toplumun bulunmamasý, bu misyonun taþýyýcýlýðýný yapacak kurumsal yapýnýn ordu olmasý anlamýna geliyordu. Burada bir ara parantez açýp Osmanlý Devleti egemenliði altýnda yaþamýþ, onun mirasýyla beslenen Doðu toplumlarýnýn neredeyse hepsinde milliyetçiliði taþýyan unsurlarýn ordu içinden çýktýðýný söylemek gerek. Türkiye örneði ile yapýlacak karþýlaþtýrma bunu netleþtirir. Türkiye'de de bir burjuva ideolojisi olan milliyetçiliði taþýyacak burjuva unsurlarýnýn olmamasý bu misyonu ordu içindeki genç aydýn subaylarýn sahiplenmesine yol açtý ve milli burjuvazi bizzat bu unsurlar tarafýndan yaratýldý. Ordunun ulusal hareketi sahiplenmesi ve anti emperyalist bir jargona sýðýnmasý Türkiye solu üzerinde derin ideolojik hatalara sebebiyet vermiþ, Kemalizm'e buradan doðru ilerici roller atfedilmiþtir. Mýsýr üzerinde Nasýr'ýn yarattýðý etki de benzerdir.

MARKSÝST BAKIÞ

Kýsaca bu ülkelerde ulus devletlerin kuruluþu tabandan gelen bir harekete dayanmayýp tepeden inen darbelerle þekillenir ve bu subaylara kurtarýcý rolü biçilirken, her iki ülke solunun da darbecilere atfettiði deðerler ortaktýr. Mýsýr'da da milliyetçiliði taþýyan ordu içinde Batý rejimlerine ve sömürgeciliðe karþý tepkisi büyüyen subaylarýn sayýsý günden güne artýyordu. Ýþte Cemal Abdül Nasýr, Sudan'daki Mýsýr ordusunda görev yapan ve 3 subay arkadaþýyla birlikte Ýngiliz egemenliðine ve Britanya

yanlýsý Mýsýr monarþisine karþý askeri darbeyi gerçekleþtirecek "Hür Subaylar Hareketi"nin kurucusu olarak, Mýsýr ve Arap dünyasýndaki uzun bir politik dönemin en önemli simalarý arasýnda yerini ilk sýrada alacaktý. 1948 yýlýnda Ýsrail'in kurulmasý Arap ülkelerinde büyük bir hoþnutsuzluk yarattý. Ýsrail'in kuruluþunu takip eden dönemde Ortadoðu, Ýngiltere'nin de Arap ülkelerini teþvikiyle Birinci Arap-Ýsrail savaþýna tanýk olacaktý. Ýsrail'le girilen savaþ sonucu Arap dünyasý umduðu zaferi kazanamadý ancak demir tavýnda dövülüyordu; bu yenilgiden dolayý Libya'dan Suriye'ye, Irak'tan Mýsýr'a kadar geniþ bir coðrafyayý kapsayacak milliyetçilik dalgalarý yükselecekti. Ýþte Cemal Abdül Nasýr bu tarihsel koþullar altýnda Mýsýr'da liderliði ele geçirecek ve Arap milliyetçiliðini sistematize

40

Nasýr tüm baskýlara inat 26 Temmuz 1956'da Süveyþ Kanalýný millileþtirdiðini açýkladý. Buradan elde edilecek gelir ve SSCB'nin mali yardýmý Asvan Barajý'na kaynak olarak aktarýlacaktý. Süveyþ Kanalý'nýn millileþtirilmesinden dolayý ilgili devletlerin vereceði tepki Nasýr'a ikinci zaferini yaþatacaktý. Ýngiltere, Fransa ve Ýsrail bu olayý bardaðý taþýran son damla olarak yorumladýlar ve Nasýr'a gerçekleþtirmek istedikleri müdahale için uygun fýrsatý buldular. Arap halklarý bu savaþý sadece Mýsýr'ý deðil; Arap milli-yetçiliðinin bütününü hedef alan bir savaþ olarak nitelendiriyorlardý. Bütün Arap ülkeleri kenetlenecek ve Nasýr'ýn yanýnda olduklarýný ifade edeceklerdir savaþýn ilaný ile birlikte. Fakat ABD, yine ayný yýl SSCB tarafýndan Macaristan'da baþlayan iþçi ayaklanmasýný bastýrmak amaçlý gerçekleþtirilen kanlý saldýrýnýn bu savaþla gölgede kalacaðýný düþündüðünden destek vermedi. SSCB ve BM'nin baskýlarýyla yalnýzlaþan Ýngiltere ve Fransa Mýsýr'dan çekilmek zorunda kaldý ve Süveyþ Kanalý artýk Mýsýr'ýn egemenliðindeydi.


MARKSÝST BAKIÞ

Amaç ABD ve SSCB dýþýnda üçüncü bir blok oluþturederek ülkesinin sýnýrlarýný aþan bir ün edinecek, pek maktý. Baðlantýsýzlar Hareketi'nde yer alan ülkeler çok lider tarafýndan örnek alýnacaktý. 1952 yýlýnda üçüncü dünya ülkeleri olarak anýlacaktý. Nasýr Nasýr'ýn baþýný çektiði Hür Subaylar Hareketi'nin Baðlantýsýzlar Hareketini önemsiyor, bu birlik gerçekleþtirdiði askeri darbe, 1948 yenilgisini içerisinde liderliði ele geçirme gibi bir iddiayý da hazmedememiþ olmanýn doðrudan sonuçlarý arasýntaþýyordu. Ne var ki söz konusu ülkelerin geliþim daydý ve Mýsýr'da yepyeni bir dönemin baþlangýcýydý. düzeyi geliþmiþ kapitalist devletlerle boy ölçüþmeye Aslýna bakýlýrsa Nasýr sadece Mýsýr'da deðil, bölgenin yetmedi. Nasýr'ýn zorlamasý ve geç kapitalistleþmiþ birçok devle1955 yýlýnda Mýsýr, verdiði politik motivasyon tinin tarihinde önemli etkilere sahiptir. Örneðin Kaddafi Yugoslavya, Hindistan Soðuk uzun ömürlü bir sonuç vermedi. Bu birliktelik, üyelerin Libya'sýna, Baas Suriyesi'ne Savaþ denklemleri içinde ABD ve SSCB arasýnda tercih bakýldýðýnda geniþ ölçüde Nasýr'dan etkilenmiþ bir kuþaðýn kendine bir yer edinme çabasý yapýp daðýlmalarýyla sonile Bandung Konferansýný lanacaktý. izlerini takip ederiz. Bu devletNasýr'ýn SSCB ile kurduðu lerin temel þiarlarý ayný ideolotoplayýp Baðlantýsýzlar yakýnlýk ve imzaladýðý geniþ jik hatta oturtulmuþtur. Hareketini ilan etti. çaplý silah anlaþmasý Batý'da Kapitalist ekonominin ilerAmaç ABD ve SSCB dýþýnda geç olmadan tepkisel yaklaþýmletilmesi için uygulanan ulusal üçüncü bir blok oluþturmaktý. larýn geliþmesine yol açtý. Ýlk kalkýnmacýlýk modelleri hepsinin ortak özellikleridir ve Baðlantýsýzlar Hareketi'nde yer refleks, Mýsýr'a uygulanmaya baþlanan ekonomik ambargo Nasýr tarafýndan teorize alan ülkeler üçüncü dünya oldu. Nasýr'ýnsa bu ambargoya edilmiþtir. Hatta Türkiye'de ülkeleri olarak anýlacaktý. vereceði cevap, yeni yeni 1960 darbesinin ardýndan bu Nasýr Baðlantýsýzlar Hareketini geliþmekte olan ve ABD 'yi darbeyi yeterli görmeyen Talat önemsiyor, bu birlik içerisinde son derece huzursuz eden Aydemir gibi unsurlarýn da Çin'in 1956'da tanýnmasý oldu. temel hedefi, Mýsýr'da olduðu liderliði ele geçirme gibi bir gibi bir askeri darbe yolu ile iddiayý da taþýyordu. Ne var ki Ýliþkiler gittikçe geriliyordu ve kopma noktasýna gelmiþti. ulusal kalkýnmacýlýk programýný söz konusu ülkelerin geliþim ABD ve Ýngiltere bir yandan hayata geçirmekti. Nasýr'ý bu düzeyi geliþmiþ kapitalist ekonomik ambargonun dozakadar vazgeçilmez yapan ve jýný arttýrýyor bir yandan da üçüncü dünya tabir edilen devletlerle boy ölçüþmeye ülkelerin politikalarý üzerinde yetmedi. Nasýr'ýn zorlamasý ve Nasýr'a Ýsrail ile olumlu iliþkiler kurmasý için baský yapýyoretki sahibi haline getiren faktörverdiði politik motivasyon du. Nasýr'ý Nasýr yapan ve tarileri iki ana baþlýk altýnda toplauzun ömürlü bir sonuç verme- he geçmesini saðlayan asýl mak mümkündür: geliþtirdiði Arap milliyetçiliði ile Batý kapi- di. Bu birliktelik, üyelerin ABD hamle bundan sonra gelecekti. talizmine kafa tutan bir dýþ polive SSCB arasýnda tercih yapýp Nasýr tüm baskýlara inat 26 Temmuz 1956'da Süveyþ tika izleyip "anti-emperyalist" daðýlmalarýyla sonlanacaktý. Kanalýný millileþtirdiðini açýkbir jargon geliþtirmesi ve özelladý. Buradan elde edilecek gelir likle 1956'dan sonra ortaya koyve SSCB'nin mali yardýmý Asvan Barajý'na kaynak duðu, milliyetçiliðiyle harmanladýðý Arap "sosyalizolarak aktarýlacaktý. Süveyþ Kanalý'nýn millileþtirmi". ilmesinden dolayý ilgili devletlerin vereceði tepki Arap Milliyetçiliði Batý Kapitalizmine Nasýr'a ikinci zaferini yaþatacaktý. Ýngiltere, Fransa ve Kafa Tutuyor Ýsrail bu olayý bardaðý taþýran son damla olarak Nasýr izlediði dýþ politikayla kitleler üzerinde olumlu yorumladýlar ve Nasýr'a gerçekleþtirmek istedikleri bir intiba býrakmýþ ve büyük bir heyecan yaratmýþtý. müdahale için uygun fýrsatý buldular. Arap halklarý bu Uzun yýllar boyu Batý kapitalizminin boyunduruðu savaþý sadece Mýsýr'ý deðil; Arap milliyetçiliðinin altýnda yaþamýþ Mýsýrlýlarýn, Nasýr'ýn Batý'ya kafa tutbütününü hedef alan bir savaþ olarak nitelendiriyormasý karþýsýnda ulusal gururlarý okþanýyordu. Aslýna lardý. Bütün Arap ülkeleri kenetlenecek ve Nasýr'ýn bakýlacak olursa iktidara geldikten sonra bir müddet yanýnda olduklarýný ifade edeceklerdir savaþýn ilaný ile ABD ve Ýngiltere ile iliþkilerini koparmadýðý hatta birlikte. Fakat ABD, yine ayný yýl SSCB tarafýndan ordu için gereken silah yardýmýný ABD'den istediði bilinmektedir. Ne var ki ABD, Nasýr'a destek vermeye Macaristan'da baþlayan iþçi ayaklanmasýný bastýrmak amaçlý gerçekleþtirilen kanlý saldýrýnýn bu savaþla yanaþmayýnca. SSCB ile iliþkilerin geliþtirildiði gölgede kalacaðýný düþündüðünden destek vermedi. görülmüþtür.1955 yýlýnda Mýsýr, Yugoslavya, Hindistan Soðuk Savaþ denklemleri içinde kendine bir SSCB ve BM'nin baskýlarýyla yalnýzlaþan Ýngiltere ve Fransa Mýsýr'dan çekilmek zorunda kaldý ve Süveyþ yer edinme çabasý ile Bandung Konferansýný toplayýp Kanalý artýk Mýsýr'ýn egemenliðindeydi. Böylelikle Baðlantýsýzlar Hareketini ilan etti.

41


MARKSÝST BAKIÞ Nasýr'ýn Arap dünyasý gözünde oluþan imajý tam anlamýyla pekiþmiþti. Cumhurbaþkaný olan Nasýr bu dalganýn saðladýðý güvenle tüm Araplarýn tek bir devlet altýnda birleþmesini savunan görüþünü uygulamaya koydu. Bu O'nun Arap milliyetçiliðinin en net ifadesiydi. 1958 yýlýnda Suriye ile birleþerek Birleþik Arap Cumhuriyetinin kurulmasýnda öncü rol oynadý. Suriye'nin bu projeye dahil olmasýnýn en önemli sebeplerinden biri Baas partisinin yaklaþan seçimlerde

1967'de 6 Gün Savaþý'nda Mýsýr Ýsrail karþýsýnda büyük bir yenilgi almýþ; bu yenilgi dolayýsýyla Arap milliyetçiliði kolay atlatýlamayacak büyük bir sarsýntý yaþamýþtýr. kendine yeterince güvenememesiydi. Ancak Nasýr'ýn bu birleþmeden beklediðinin Suriye'nin de lideri olmak olduðunu anlaþýlýnca bu proje daha fazla süremedi ve 1961 yýlýnda BAC daðýldý. Elbetteki Nasýr'ýn Batý'ya sýrtýný çevirip kendi kurtuluþlarýný Arap birliðinde görmesine anti-emperyalist anlamlar yüklemek yanlýþ olur. Ki Nasýr'ýn da ABD ile olan iliþkilerini darbeden hemen sonra deðil de kendi çýkarlarýna ters düþtüðü anda kopardýðýný ve buna paralel olarak diðer bir emperyalist güç olan SSCB ile yakýnlaþmaya giriþtiðini görmek önemlidir. Emperyalizme karþý olmak, kapitalizme karþý olmanýn dýþýnda bir anlam taþýmazken, Nasýr'ýn anti-emperyalist söylemleri yoðun bir Arap milliyetçiliðinin yansýmasýdýr, kapitalizm karþýtlýðýnýn deðil. Ýngiliz sömürgesi olan Mýsýr'da yaþayan Arap halký sömürgecilikten kurtulma ve politik anlamda bir baðýmsýzlýk yakalama hedefine sahipti. Bu hareketi sahiplenen Hür Subaylar Hareketi ve Nasýr'ýn mücadelesi de sömürgeciliðe karþýydý. ABD ve Ýngiltere baþta olmak üzere emperyalist ülkelerle herhangi bir sebeple çeliþkiye düþmüþ olduðu için Nasýr'ýn gerçekten anti-emperyalist

42

olduðunu söylemek yanlýþ olur. Ancak SSCB'de bu dönem de sömürgeciliðe karþý verilen ulusal mücadeleleri anti-emperyalist mücadele olarak payelendirdiði için, bu manipülasyon yaygýn kabul görmüþ ve Nasýr'a duyulan saygýnýn temelleri iþte bu çarpýk anti-emperyalizm anlayýþý, doðru ifadesiyle ABD ve Ýngiliz sömürgeciliðe karþý vermiþ olduðu mücadele sayesinde atýlmýþtýr. Nasýr'ýn "Kapitalist Olmayan Kalkýnma Yolu" Sadece Mýsýr deðil, siyasi baðýmsýzlýðýný geç kazanmýþ geri kapitalist ülkeler için de bu dönemde SSCB'nin çizdiði yol "kapitalist olmayan kalkýnma yolu" adý verilen bir ara formülasyondu. Kapitalist olmayan kalkýnma yolundan kasýt, ekonominin devlet tarafýndan planlanmasý ve özel sektörün ekonomiyi belirleyici bir nitelik taþýmamasýydý. Kapitalist sistemle bir derdi olmayan bu iþleyiþin devlet eliyle þekillendirilmesini öngören bu yol Nasýr tarafýndan deneyimlenmiþ ve Nasýr'ýn 60'larda hayli revaçta olduðu Türkiye'de de MDD tezlerine yön vermiþ, TÝP programýna girmiþtir. Nasýr'ýn 1956'dan sonra Mýsýr'da SSCB ile geliþtirilen yakýn iliþkilerin de etkisiyle birtakým yapýsal deðiþikliklere gitti. Yabancý bankalarýn ve sigorta þirketlerinin millileþtirilmesi, aðýr sanayi hamlelerinin yapýlmasý ve toprak reformu bu döneme rastlamaktadýr. 1960'ta Mýsýr Bankasý devletleþtirildi, 61'de sermaye üzerindeki vergiler arttýrýldý; özel kiþilerin 100 bin Mýsýr pound'undan fazla paraya sahip olmalarý yasaklandý. 1962'de 228, 1963'te 240 sanayi iþletmesi kamulaþtýrýldý. Sanayi de kamu sektörü %90'lara ulaþan bir aðýrlýða sahip kýlýndý. Günlük çalýþma süresinin 7 saate indirilmesi, iþletmelerin net karýnýn %75'inin çalýþanlara verilmesi gibi birtakým düzenlemeler yapýldý (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi). Bu düzenlemelerin iþçilerin aleyhine olduðu söylenemez. Ancak iþçi haklarýyla ilgili ve çalýþma yaþamýný düzenleyen kurallarda iþçilerin karar mekanizmalarýna katýlmasý söz konusu deðildi. Bunlarýn hepsi ulusal kalkýnma planý içinde sýnýflar üstü devlet anlayýþýnýn yansýmasý olarak Nasýr tarafýndan kararlaþtýrýlýyordu. Nâsýr'ýn Milli Birlik Partisinin adý, Arap Sosyalist Birliði olarak deðiþtirildi. Komünist Parti, Nasýr'ýn yaptýðý baskýlar sonucu baþka bir partiye gerek kalmadýðýný söyleyerek kendilerini laðvettiler. Ýsrail'in Arap uluslarýný hedef alan ikinci saldýrýsý Nasýr'ýn sonunu hazýrladý. Süveyþ Savaþý'ndan sonra bu sefer tek baþýna Ýsrail tarafýndan gerçekleþtirilen saldýrý Arap milliyetçilerinde büyük bir þok etkisi yapmýþtý. Ve 1967'de 6 Gün Savaþý'nda alýnan yenilgi ile Arap milliyetçiliði kolay atlatýlamayacak büyük bir sarsýntý yaþadý. O kadar ki Nasýr bu yenilginin ardýndan istifa etmek istediðini dahi açýkladý. Ne var ki ortada bir ulusal kahramanýn tarih sahnesinden çekilmesi söz konusuydu ve Mýsýr halký bunu çok kolay kabullenemedi. Nasýr'ýn gidiþi geminin rotasýnýn deðiþeceði sinyalini veriyordu. Nitekim 3 yýl sonra ölen Nasýr'ýn ardýndan, Mýsýr'da bugüne dek uzanan yepyeni bir


MARKSÝST BAKIÞ dönem açýldý. Artýk zaman neoliberalizme entegre olmanýn, yýllardýr küs kalýnan Batý kapitalizmi ile barýþmanýn zamanýydý. Geçtiðimiz günlerde devrilen Mübarek yönetimi ve onun önceli Enver Sedat, Nasýr'ýn aksine Batýlý emperyalist güçlerle bir sorununun olmadýðý ortadadýr. Ancak Mýsýr halkýnýn iradesinin bu yönde olmadýðý da aþikardýr. Son yaþananlarýn doðrudan mesajý ABD ile geliþtirilen yakýn iliþkiler deðildi; hatta daha çok yaygýn sefaletin yarattýðý etkilere yönelmiþ emek eksenli eylemlerdi. Dolayýsýyla ayaklanmalara damgasýný vuran milliyetçi bir söylem deðil baskýcý diktatörlüklere ve artan yoksulluk ile bu rejimlerin yarattýðý sefalete karþý amansýz bir öfkedir. Sonuç Olarak Kitle hareketi dalga dalga Arap topraklarýna yayýlmýþtýr yayýlmasýna, ancak ötesine de taþmýþtýr. Arap halklarýnýn yaný sýra Ýran ve Kürdistan'da da yükselen direniþler Arap milliyetçiliðinin yükseliþini deðil, Ortadoðu coðrafyasýnýn yoksul emekçi halkýnýn diktatörlükleri ve onlarýn yarattýðý sefalet düzenine karþý baþkaldýrýþlarýný müjdelemektedir. Kýsacasý ayaklanmalar þimdiden Arap sýnýrlarýný aþmýþ, dünya üzerinde yaþayan milyonlarca yoksul emekçiye ilham kaynaðý olmuþlardýr. Ortadoðu'nun Arap toplumlarýný ardý ardýna saran bu direniþ dalgasý yükselen Arap milliyetçiliðini deðil aksine mücadelenin enternasyonalist niteliðini ve sürekli devrimin gerçekliðini göstermektedir. Arap milliyetçiliði Osmanlý imparatorluðundan sonra bölgeyi kontrolüne alan Ýngiliz emperyalizminin sömürgeci yönetimine karþý Arap halklarýnýn öfkesi olarak ortaya çýkmýþ, özgün koþullarýn bir sonucu olmuþ bir harekettir. Bugün Ortadoðu coðrafyasýnýn en etkili gücü olan Mýsýr'da ve bölgedeki diðer ülkelerde Arap milliyetçiliði söylemiyle kitleleri kendi siyasal Kahire’de Tahrir meydanýnda perspektifinden yana çekecek dikkate deðer siyasi öznelerin eylemlere katýlan modern görünümlü yokluðunda bölgede tekrardan Arap milliyetçiliðinin yükselmesi daha bir ihtimal dýþý kalmaktadýr. ve Che figürünü kullanan bu iki kadýn

ve daha birçok örnek, yaygýnlaþan ayaklanma dalgasýnýn dünyevi nitelik ve taleplerini iþaret ettikleri ölçüde “acaba yeni bir laik Arap milliyetçiliði yükseliþi yaþanabilir mi” sorusunu da akýllara getiriyor.

43

Gülcan Berkmen


MARKSÝST BAKIÞ

Hizbullah Kürt Hamas'ý Olabilir Mi? 31 Aralýk 2010'da CMK'nýn tutukluluk sürelerini sýnýrlayan deðiþikliklerinin yürürlüðe girmesi sonrasýnda, 4 Ocak günü Hizbullah lider kadrosunun tam tekmil tahliye edilmesiyle birlikte bu salývermenin arkasýndaki niyetlere dair büyük bir tartýþma baþladý. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) tutukluluk sürelerini kýsýtlayan 102. maddesi hakkýndaki deðiþiklik 2004 yýlýnda yapýlmýþ, 2005'te yürürlüðe girmiþ; ancak geçiþ sürecine ihtiyaç olduðu gerekçesiyle uygulanmasý 31 Aralýk 2010 tarihine kadar ertelenmiþti. Bu deðiþikliklere göre (Yargýtay dâhil yargýlama sürecinin tamamlanmasý için) tutukluluk süresi adli suçlar için 5, örgütlü suçlarda 10 yýl olarak belirlenmiþti (sürelere dair itirazlar bulunmakta). Dolayýsýyla 31 Aralýk tarihinde deðiþiklik yürürlüðe girdiði andan itibaren, tutukluluk süresi 10 yýlý aþan Hizbullah lider kadrosunun serbest kalacaðý uzun zaman öncesinden gözüküyordu. Ancak tahliyelerin kamuoyunda yarattýðý infialden sonra Yargýtay, Hizbullah dosyasýnýn kendilerine 5-6 ay önce geldiðini söyleyerek; AKP hükümeti ise deðiþiklikleri yürürlüðe sokmak için 6 yýldan fazla beklediklerini ve Yargýtay'ý uzun süre önce iþleri hýzlandýrmasý yönünde uyardýklarýný belirterek topu karþý tarafa atmaya çalýþýyorlar. Farklý cephelerden, Hizbullah'ýn serbest býrakýlmasýnda

44

AKP'yi zora sokmak niyetindeki Yargýtay'ýn sorumlu olduðu ya da olayýn hem Hizbullahçýlarýn desteðini almak hem de PKK'nin gücünü kýrmak isteyen AKP'nin iþi olduðu iddialarý dillendiriliyor. Ancak, 2000'li yýllarda önemli tehditlerden biri olarak nitelenen Hizbullah'ýn yönetici kadrosunun serbest kalmasýndan habersiz olmasý düþünülemeyecek olan MGK toplantýsýndan kýsa süre sonra tahliyelerin yaþanmasý (istense yine ertelenebilirdi) ve Hizbullah'a yönelik bir adýmýn Yargýtay ve AKP'yi aþýp egemenler arasýnda ittifak gerektiren niteliði, bu konuda egemen sýnýflar nezdinde bir ortaklaþmýþlýk olduðu fikrini akýllara getiriyor. Basit bir takip önleminin bile alýnmamasý neticesinde Hizbullah liderlerinin sýrra kadem basmasý, daha önceleri de Hizbullah lider kadro-


MARKSÝST BAKIÞ

Hizbullah'ýn Türkiye kamuoyu tarafýndan duyulmasý 1991 sonlarýnda PKK ile çatýþmasýyla baþladý. Kýrsalda hakimiyetini büyük oranda kurmuþ olan PKK'nin kentlerde kontrol sahibi olmamasý için egemenler tarafýndan kent merkezlerinde Hizbullah kozu sahneye sürüldü. Kolluk güçlerinin, kontra örgütlerin her türlü desteðini arkasýna alan Hizbullah, aldýklarý eðitim ve üst düzey gizlilik gibi iþleyiþe dair stratejilerle, kent örgütlenmesi konusunda avantajlý durumuyla Kürt coðrafyasýndaki il ve ilçe merkezlerinde korku ve dehþeti hâkim kýldý. PKK ile kýrsal alanda çatýþmaya girmeyen Hizbullah, Diyarbakýr, Batman ve Mardin il merkezleriyle bölgenin önde gelen birçok ilçesinin merkezinde sokak hâkimiyetini ele geçirdi.

sunun, cezaevinden her türlü eriþim imkanýna sahip olmasý gibi bilgiler, son tahliyelerin belirli bir proje temelinde gerçekleþtirildiði iddiasýný güçlendiriyor. Diyarbakýr'da binlerce kiþinin tekbir çekerek, halaylarla yaptýðý tahliye kutlamalarýnýn da ortaya koyduðu bir tablo var ki Hizbullah'ýn, gücünü muhafaza etmeyi baþarmýþ bir odak olarak gelecek dönemde o ya da bu stratejiyle Türkiye ve özellikle Kürdistan siyasetinin önemli aktörlerinden biri olarak daha çok gündemimize çýkacaðýný gösteriyor. Bölgede zaten doðal bir tabaný olan Hizbullah'ýn bunu dernek vb. sivil faaliyetlerle geniþletmesi, AKP iktidarý ile yakýnlaþmasý, Kürt milliyetçiliðini daha yoðun bir þekilde iþlemeye baþlamasý gibi tüm veriler PKK'nin karþýsýna güçlü Ýslami bir örgütün çýkmaya hazýrlandýðýný ortaya koyuyor. Þayet devletle PKK belirli bir uzlaþmaya varacak ve bunun sonucu olarak gerilla tasfiye olacaksa ya da en azýndan uzun süreli bir ateþkes saðlanacaksa bunun anlamý Hizbullah'ýn bu süreçten itibaren Kürt bölgelerinde kesin otorite haline geleceðidir. Eðer PKK'nin devletle savaþý tansiyon hiç düþmeyecek þekilde sürecekse o zaman da Hizbullah geçmiþi hatýrlatýrcasýna sert ve güçlü bir düþman olacaktýr. Bu baðlamda, Hizbullah örgütünün ortaya çýkýþ ve geliþim sürecine, kontra güçlerle iliþkilerine bir göz atmak, Hizbullah tahliyelerinin anlamý ve gelecek dönemin nasýl þekilleneceðine yönelik analizlerimiz için zihin açýcý olacaktýr. Hizbullah'ýn Ortaya Çýkýþý 12 Eylül'den çok kýsa bir süre önce Ýran Devrimi'nden ve Müslüman Kardeþler örgütünden etkilenerek, bir grup radikal Ýslamcý Kürt tarafýndan kurulan Hizbullah, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hemen ardýndan egemenlerin toplumsal yaþama enjekte etmeye çalýþtýðý Ýslami deðerlerin yükseliþine paralel olarak kurumsallaþmaya baþladý. Hizbullah'ýn kadro ve yöneticileri Ýran'a giderek askeri ve siyasi eðitim görmüþ, çalýþmalarýnda Ýran'ýn desteðini almýþ ve Ýran'la organik iliþki içinde olmuþlardý. Örgütün lideri Hüseyin Velioðlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) öðrencisi olduðu dönemde Türk milliyetçisi ve komünizm düþmaný Milli Türk Talebe Birliði (MTTB) üyesi olup Milli Selamet Partisi (MSP) sempatizanlarýnýn ülkücülere rakip aksiyoner gençlik temsilcisi Akýncýlarla birlikte de hareket etti. Menzil kitabevi etrafýnda baþlayan örgütlenme sürecinde bileþenler ideolojik ayrýma düþerek Ýlim ve Menzil olmak üzere iki gruba ayrýldý. Velioðlu liderliðinde Diyarbakýr'da kurulan Ýlim grubu tüm Ýslami kesimleri sadece kendi çatýsý altýnda toplayarak, amaçlarýna ulaþmak için þiddete dayalý bir faaliyet tarzýný benimserken, Menzil grubu Ýslami ilkelerin þiddet yoluyla yaþama geçirilmesine toptan karþý olmamakla birlikte daha mesafeli bir duruþla kendilerini dini eðitimlerle ve Ýslami bir devlete ulaþmak için barýþçýl bir hareketle sýnýrlandýrýyorlardý. Uzun bir dönem gizli olarak ve ev toplantýlarý þeklinde ilerleyen örgütlenme çalýþmalarý 1987'de alenileþti. Bir süre, gizli teblið ve davet olarak nitelendirdikleri, halk arasýnda gizli propaganda çalýþmasý yürüten örgüt, cihat aþamasý dedikleri silahlý saldýrýya bir an önce baþlamak gayesindeydi. Ancak cihatlarýný, manidar þekilde, Ýslami ilkelerle yönetilmediði açýk olan devlete deðil PKK ve ýlýmlý Ýslami gruplara karþý yönelteceklerdi. Hizbul-Kontra: PKK'ye Karþý Hizbullah Hizbullah'ýn Türkiye kamuoyu tarafýndan duyulmasý 1991 sonlarýnda PKK ile çatýþmasýyla baþladý. Kýrsalda hakimiyetini büyük oranda kurmuþ olan PKK'nin kentlerde kontrol sahibi olmamasý için egemenler tarafýndan kent merkezlerinde Hizbullah kozu sahneye sürüldü. Kolluk güçlerinin, kontra örgütlerin her türlü desteðini arkasýna alan Hizbullah, aldýklarý eðitim ve üst düzey gizlilik gibi iþleyiþe dair stratejilerle, kent örgütlenmesi konusunda avantajlý durumuyla Kürt coðrafyasýndaki il ve ilçe merkezlerinde korku ve dehþeti hâkim kýldý. Hizbullah Kürt ulusal hareketinin militanlarýna ve destekçilerine okullarda, sokak aralarýnda sopalarla, satýrlarla saldýrmakla yetinmiyor; enseden tek kurþunla infazlar gerçekleþtiriyor ve kaçýrdýklarý insanlarý domuz baðý ile baðlayýp iþkence seanslarý arasýnda diri diri topraða gömerek öldürüyordu. Hizbullah'ýn þiddeti sadece Kürt ulusal hareketine yönelmemiþ, bölgedeki diðer sol hareketlere, gazetecilere, "Ýslam'a uygun yaþamadýðýný" iddia ettiði kiþilere de (örneðin Gonca Kuriþ Ýslamcý feminist olduðundan hedef haline gelmiþti) yönelmiþti. PKK ile kýrsal alanda çatýþmaya girmeyen Hizbullah, Diyarbakýr, Batman ve Mardin il merkezleriyle bölgenin önde gelen birçok ilçesinin merkezinde sokak hâkimiyetini ele geçirdi. Bu çatýþma döneminde 500'ü Hizbullah; 200'ü PKK tarafýndan 700'e yakýn sempatizan ve militan öldürüldü. Mart 1993'te PKK ve Hizbullah arasýnda yapýlan bir protokol uyarýnca çatýþma sona erdi ve sonrasýnda da yaþanmadý.

45


MARKSÝST BAKIÞ

Hizbullah - Burjuva Devlet Ýliþkisi 1991 yýlýnda Kürt coðrafyasýnda Kürt ulusal hareketinin temsilcilerini ve Kürt-Ýslamcýlarý vahþi yöntemlerle katletmeye baþlayan Hizbullah'ýn burjuva devlet ve JÝTEM'le iliþkileri yetkili aðýzlardan kabul edilirken; 2000'li yýllara gelindiðinde bu kontra iliþkiler aðý, Diyarbakýr, Mardin, Batman, Þýrnak, Bingöl ve Siirt illerindeki toplam 11 bin 256 faili meçhul dosyasý ve 17 bin 500 cinayeti gerisinde býraktý. Kürt ulusal hareketinin etkisini en azýndan kent merkezlerinde frenlemek için Batman, Diyarbakýr, Van, Urfa, Gercüþ, Silvan, Kýzýltepe, Mazýdaðý vb. il ve ilçelerde Hizbullah taþeronluðunda baþlatýlan kontra faaliyet, burjuva devlet tarafýndan çeþitli makamlarca da açýkça dillendirildiði gibi, desteklendi. Diðer türlü Diyarbakýr gibi bir þehirde gündüz vakti, en kalabalýk caddelerde rahatça cinayetler örgütlenmesi düþünülemezdi bile. Tüm bu saldýrý, öldürme, iþkence etmeye raðmen hiçbir Hizbullah üyesinin gözaltýna alýnmamasý; onlarca þikayetin emniyet ve jandarmanýn arþivlerinde beklemesi de ayan beyan verilen desteði ortaya koymaya yeter de artar bile. Ancak yine de baðlantýlarý ortaya koyan bazý belge ve açýklamalara göz atalým. Hizbullah'ýn 1991 yýlýnda baþlayan kontra saldýrýlarýna üs olarak Silvan'ýn Susa köyünü seçmesi tesadüf deðildi. O dönemde JÝTEM adýna belgelenmiþ bir çok faili meçhul cinayet iþleyen tetikçiler Adem Yakin, Abdulhakim Güven, Hýdýr Altuð, Abdülkadir Aygan (Aziz Turan), Ali Ozansoy (Ahmet Turan Atlý), Hüseyin Tilki (Hüseyin Eren), Adil Timurtaþ, Fethi Çetin (Fýrat Can Eren), Kemal Emlük (Erhan Berak), Recep Tiril (Recep Erkal), Mehmet Zahir Karadeniz, Hayrettin Toka, Lokman Gündüz, Silvan 10'uncu Er Eðitim Alay'ýnda askerlik görevlerini yapýyorlardý! Suriye uyruklu Ýbrahim Babat da burada JÝTEM faaliyetlerinde bulunuyordu. Hizbul-kontranýn varlýðý, çeþitli dönemlerde bölgede görev yapan OHAL Valileri dahil bir çok kiþi tarafýndan dile getirildi. OHAL Valisi Hayri Kozakçýoðlu bir söyleþisinde "JÝTEM, MÝT ve Emniyet'in Hizbullah'la o dönem istihbarat alýþveriþi yapmasý gayet doðal bir durum" demiþti. Dönemin Batman Emniyet Müdürü Öztürk Þimþek ise "Bunlarýn Gercüþ'ün Çiçekli, Sekilli ve Gönüllü köylerinde kamplarý var. Silah eðitimini de jandarmadan gelen bazý subay ve astsubaylardan alýyorlar" diye anlatmýþtý. Dönemin Ýçiþleri Bakaný Ýsmet Sezgin ise "Hizbullah, PKK'ye karþý örgütlendirildi" diyerek devlet baðlantýsýný en yetkili aðýzdan itiraf ediyordu. Sezgin'in, bir gazetecinin "Hüseyin Velioðlu aranýyor mu?" sorusuna karþýlýk 'ne sen sormuþ ol, ne ben duymuþ olayým' cevabýný vermesi de oldukça çarpýcýdýr. OHAL valilerinden Ünal Erkan da itiraflarý bir adým ileri götürerek; "PKK çökertilmedikçe, Hizbullah tipi militan örgütleri çözmeye niyetli deðiliz" açýklamasýnda bulunmuþtu. Yine Ergenekon iddianamesinde Emekli Tuðgeneral Veli Küçük ile birlikte Hizbullah'ý kurmakla suçlanan emekli Orgeneral Teoman Koman, "Hangi Hizbullah? Bir Ýran'daki Hizbullah vardýr; bir de PKK baskýsýna karþý kendini koruyan dini bütün vatandaþlar" ifadesini kullanarak

Hizbullah'ýn egemenler açýsýndan durduðu yeri ortaya koymuþtu. JÝTEM'in kurucusu Cem Ersever'in avukatý Emin Emir ise þunlarý söylemiþti: "Ersever bana, Velioðlu'ndan PKK'yla ilgili bilgiler aldýðýný anlattý. Hizbullah'ý seviyordu, sempatisi vardý. Bu arkadaþlar vasýtasýyla soruþturma yapsam, Güneydoðu'daki bazý cinayetlerin faillerini öðrenebilirim. Ama ölenler zaten PKK'lý. Özel bir gayret göstermeye gerek yok. Hizbullah, yapýlmasý gerekeni yapýyor." Hizbullah Iskartaya Çýkartýlýyor Egemenler 1999 yýlýnda PKK lideri Abdullah Öcalan'ýn yakalanmasý ve ardýndan PKK'nin ateþkes ilan etmesi üzerine Kürt ulusal hareketinin daðýldýðý hesaplarýyla artýk Hizbullah'a ihtiyaç kalmadýðýný düþünerek örgüte karþý tasfiyeye giriþti. Hizbullah'a yönelik operasyonlar 1999 yýlý sonunda baþladý. 17 Ocak 2000 tarihinde Ýstanbul Beykoz'da bir villaya yapýlan þüpheli bir baskýnda örgüt lideri Hüseyin Velioðlu'nun öldürülmesi sonrasýnda operasyonlar birçok kentte ayný anda organize edildi. Ýlginçtir ki 4,5 saat süren operasyonda Velioðlu'na onlarca mermi isabet ederken, ayný villada bulunan iki üst düzey Hizbullah yöneticisinin burnu bile kanamayacaktý. Ýki yýla yakýn süren Hizbullah operasyonlarýnda 6 bin kiþi gözaltýna alýnmýþ, 3 bine yakýný ise tutuklanmýþtý. Ancak,

Hizbullah Kürt ulusal hareketinin militanlarýna ve destekçilerine okullarda, sokak aralarýnda sopalarla, satýrlarla saldýrmakla yetinmiyor; enseden tek kurþunla infazlar gerçekleþtiriyor ve kaçýrdýklarý insanlarý domuz baðý ile baðlayýp iþkence seanslarý arasýnda diri diri topraða gömerek öldürüyordu. Hizbullah'ýn þiddeti sadece Kürt ulusal hareketine yönelmemiþ, bölgedeki diðer sol hareketlere, gazetecilere, "Ýslam'a uygun yaþamadýðýný" iddia ettiði kiþilere de yönelmiþti. 29 Temmuz 2003 tarihinde çýkarýlan ve PKK'lileri silah býrakmaya teþvik amacýyla hazýrlandýðý söylenen Topluma Kazandýrma Yasasý'ndan en çok Hizbullah sanýklarý yararlanmýþ; militanlarýn büyük kýsmý tahliye edilmiþti. Yine deðiþen CMK'dan en çok yararlanan Hizbullah sanýklarý

46


olmuþtur ki bu seferkiler sýradan üyeler deðil lider kadrodur. Bunun örgüte büyük bir motivasyon kaynaðý olacaðý kesindir. Öcalan'ýn yakalanmasýndan sonraki süreçte Hizbullah'a yapýlan operasyonlarla örgütün aðýr darbeler aldýðý doðrudur ama Hizbullah'ý tamamen bitirme yönünde katý bir iradenin sergilenmediði de ortadadýr. Hizbullah için cezaevinde uygun koþullar oluþturulmuþ, tutuklularýn bir an evvel serbest kalmalarý saðlanmýþtýr. Geçtiðimiz günlerde tahliye edilen Hizbullah liderlerinin Diyarbakýr Cezaevi'nde, örgütle ve militanlarla MSN ile haberleþtikleri; Skype'la görüntülü konuþtuklarý ve scanner cihazý aracýlýðýyla tarayarak belge alýþveriþi yaptýklarý ortaya çýkmýþtý. Yine ayný Hizbullah sanýklarýna mahkemenin "iyi hal indirimi" yaptýðý ve savcýlýðýn bu indirimi temyiz etmediði görüldü. Hizbullah Sivil Aðýný Geniþletiyor Hizbullah, operasyonlardan sonra silahlý faaliyetleri askýya alýp yasal alanda sivil toplum kuruluþlarý üzerinden cemaat üyelerini biraraya getirerek, buradan elde ettiði toparlanmayla sosyal t a b a n ý n ý geniþletmeye k o y u l d u . Diyarbakýr, Batman, Van, Urfa, Mardin, Bingöl gibi kentlerde ve onlarca ilçede y e n i d e n Hizbullah, operasyonlardan ö rgütlenmeye sonra silahlý faaliyetleri askýya b a þ l a y a n alýp yasal alanda Mustazaf Hizbullah, webdernekleri gibi sivil toplum siteleri, yayýnevkuruluþlarý üzerinden cemaat leri, gazeteler, üyelerini biraraya getirerek, vakýflar, dernekburadan elde ettiði toparlanler aracýlýðýyla mayla sosyal tabanýný geniþlet- siyasi ve sosyal meye koyuldu. örgütlenmesini yürütmekte. Yoksullara yapýlan yardýmlarla destekçilerinin sayýsýný geniþletmeye çalýþan örgüt bir yandan da ticaret üzerinden parasal kaynaklarýný artýrýyor. Vahþi kontra faaliyetlerin yürütücüsü sanki kendisi deðilmiþcesine Hizbullah, kurduðu derneklere masum, ezilmiþ anlamýna gelen "Mustazaf" ismini verdi. Bu kurumlar aracýlýðýyla Hizbullah, siyasallaþma ve sivilleþme yönünde önemli adýmlar attý. Örgüt, Kürt coðrafyasýnda PKK çizgisine alternatif bir oluþum olarak deðiþik kanallardan varlýðýný sürdürdüðü gibi gücünü de koruyor. Hizbullah, 2001 Ocak'ýnda Diyarbakýr Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'a düzenlediði suikastla örgütün varlýðýnýn devam ettiðini göstermiþti. 2006 Þubatýnda Diyarbakýr Ýstasyon Meydaný'nda on binlerce kiþinin "Peygambere

47

MARKSÝST BAKIÞ

Saygý Mitingi"nde biraraya gelip Hz. Muhammed karikatürlerini protesto etmesi ve 2006 Nisan'ýnda yine Diyarbakýr'da düzenlenen "Peygamber'e Sevgi" toplantýsýna on binlerce kiþinin katýlmasý örgütün gücüne dair iþaretler verdi. Son olarak Hizbullah sanýklarýnýn tahliyesi nedeniyle yapýlan kalabalýk kutlamalarda Hizbullah'ýn hücrelerinin hala canlý olduðu ve þimdi daha geniþ bir çeperi etrafýnda barýndýrdýðý gözüktü. Önümüzdeki Süreçte Kürt Sorunu ve Moral Takviyeden Sonra Hizbullah Kürt halkýnýn ulusal mücadelesini zayýflatmak için zamanýnda burjuva devletin maþasý olarak hizmet eden Hizbullah, PKK'nin bittiði düþünülen bir dönemde egemenler tarafýndan ýskartaya çýkarýldý. Ancak Kürt ulusal hareketi varlýðýný koruduðu ve gücünü devam ettirdiði sürece Hizbullah'ýn da toparlanmasý için eve dönüþ yasalarýyla çeþitli olanaklar yaratýldý. Bugün gerçekleþen tahliyeler de gerekli olduðu koþullarda Hizbullah'ýn yeniden sahneye çýkarýlmak üzere el altýnda bulunmasýný hedeflemektedir. Hizbullah'a verilen bu moral destek Kürt halkýnýn, taleplerinde ýsrarcý olmasý karþýsýnda bir gözdaðý unsurudur. Hizbullah'ýn girdiði yeni þekillenme sonrasýnda vahþi kontra faaliyetlere tekrar dönüp dönmeyeceðini zaman gösterecek olsa da, Hizbullah'ýn, her zaman Demokles'in Kýlýcý gibi Kürt halkýnýn baþýnda sallanmasý istenmektedir. PKK'ye raðmen bölgede varlýk gösterebilen tek örgüt olarak Hizbullah'ýn varlýðý uluslararasý güçler de dahil olmak üzere birçok odaðýn iþtahýný kabartmaktadýr. AKP, yargý, ordu; kýsacasý egemen sýnýfýn farklý bileþenleri Hizbullah tahliyeleri konusunda ortaklaþmasalardý bu tahliyeler gerçekleþebilir miydi? Taraflardan biri Hizbullahçýlarýn tahliyesini engelleyebilirdi, ama engelleyen çýkmadý. AKP, Yargýtay'a fýrsat býrakmadan yasanýn yürürlüðe girmesini erteleyebilir ya da Yargýtay yasayý farklý yorumlayarak uygulamaya sokabilirdi (sonrasýnda geliþen temyiz sürelerinin 10 yýllýk tutukluluða dahil edilmemesi gerektiði iddiasýyla hareket etmek gibi). Dolayýsýyla bu güçler Kürt ulusal hareketinin bölgede gücünün kýrýlmasý ya da en azýndan dengelenmesi yönünde yeni bir siyasal yapýlanma -görünüþe göre bu sivil bir hareket olarak þekillendirilmeye çalýþýlmaktadýr- için harekete geçmiþlerdir. Egemen sýnýflar, Kürt halkýnýn ve Kürt ulusal hareketinin özgüveni ve talepleri karþýsýnda baský siyasetini yaþama geçirmiþler, ancak bununla da yetinmeyerek bölgede bu ulusal canlanýþý frenleyecek ve Kürt ulusal hareketini dengeleyecek bir güç olarak, geçmiþte bunu en azýndan kentlerde baþarmýþ olan Hizbullah'ý yeniden etkili bir aktör olarak sahneye taþýmaktadýrlar. Kürt coðrafyasýnda örgütlenmesini güçlendirmeye çalýþan Diyanet, Gülen cemaati gibi oluþumlarýn Ýslami söylemlerinin Türk milliyetçiliði vurgularý nedeniyle yeterince etkileyici olamamasý gerçeði karþýsýnda egemenler, Kürt kimliðine sahip bir Ýslami hareketi Kürt ulusal hareketinin karþýsýna çýkarmak ve böylece onun alanýný daraltmak istemekteler. Hizbullah, kurulduðu süreçte, çoðunluðu Kürtlerden oluþmasýna raðmen sadece radikal Ýslamcý bir


MARKSÝST BAKIÞ

vurgu ile hareket ederken; geldiðimiz süreçte Kürt halkýnýn ulusal kimliðini sahiplenmesinin bir sonucu olarak radikal Ýslamcý söylemine Kürt ulusalcý bir duruþ eklemeye çalýþmaktadýr. Hizbullah'ýn Kürt milliyetçisi bir çizgiye kaymasýnýn anlamý, Hizbullah'ýn Kürt ulusal mücadelesinde ikinci bir aktör konumuna yükselmek istemesidir. Ulusal hareketlerin baþarýsý konusundaki en hassas nokta, liderliðin ulusal birliðin ifadesi olacak þekilde tek bir çatý altýnda toplanmasýdýr. Ulusal hareketlerdeki bölünmeler kaçýnýlmaz þekilde mücadeleyi zayýflatacaktýr. Bunu iyi bilen egemenler de bu tarz ayrýþtýrmalarý mümkün mertebe hýzlandýrmak isterler. Bunun bilinen en iyi örneði Ýsrail'in Hamas'ý, kuruluþu sýrasýnda desteklemesidir. Gerçekten de Hamas zamanla FKÖ'nün yanýnda ikinci bir güç olmuþ ve Filistin hareketi kendi iç çatýþmalarýnda büyük güç kaybý yaþamýþtýr. Hamas'ýn daha radikal eylemler düzenlemesi Kürt halkýnýn ulusal gerçekte Ýsrail'i yormadýðý gibi, çoðu zaman bu eylemler Ýsrail'in iþine bile mücadelesini zayýflatmak için zamanýnda burjuva devletin gelmiþtir. Dini duyarlýlýðý yüksek Kürt illerinde dinsel radikalizmi Kürt milliyetçiliði ile maþasý olarak hizmet eden birleþtiren güçlerin Kürt ulusal hareketinde bölünme yaratmasý gayet mümkün Hizbullah, PKK'nin bittiði gözükmektedir. Bu nedenle Öcalan'ýn "Kürt Hamas'ý yaratmak istiyorlar" çýkýþý düþünülen bir dönemde egegelecek için meseleyi aydýnlatýr mahiyettedir. AKP iktidarý dönemi zaten bu tarz menler tarafýndan ýskartaya bir geliþme için biçilmiþ kaftan gibidir. Týpký Özal döneminde Ýslami cemaat ve çýkarýldý. Ancak Kürt ulusal örgütlenmelerin epey yol kat etmesi gibi AKP döneminde de Hizbullah aldýðý hareketi varlýðýný koruduðu darbelerin yaralarýný sarmýþ, taktik deðiþtirerek ilerlemeye baþlamýþtýr. Þu ve gücünü devam ettirdiði sýralarda da gelecek süreçte atýlým yapmaya hazýrlanmaktadýr. Toplumsal sürece Hizbullah'ýn da topardokuyu muhafazakarlaþtýrmak isteyen AKP için "sivilleþmiþ" bir Hizbullah, laik lanmasý için eve dönüþ ve solcu PKK karþýsýnda kuþkusuz sevimli bir güçtür. yasalarýyla çeþitli olanaklar Hizbullah, Kürt halký içinde ciddi bir tabana sahip bir güç olarak, Kürt ulusal yaratýldý. Bugün gerçekleþen hareketine karþý siyasal bir alternatif olarak Türkiye ve bölge siyasal denklem- tahliyeler de gerekli olduðu lerinde yerini almýþtýr. Hizbullah'ýn websitesinde yayýmlanan bir yazýda koþullarda Hizbullah'ýn "Hizbullah cemaati, doðduðu topraklarda geniþ halk kitlesinden aldýðý destekle yeniden sahneye çýkarýlmak varlýðýný sürdürmektedir. Bu süreçten sonra herkes, bu ülkenin bir gerçeði olan üzere el altýnda bulunmasýný Hizbullah'ý kabul etmeli, Hizbullah ile yaþamayý öðrenmelidir." denmesi boþuna hedeflemektedir. Hizbullah'a deðildir. verilen bu moral destek Kürt Hizbullah, tahliye sonrasýnda yaptýðý açýklamalarla geçmiþin özeleþtirisine pek giriþmeden yeni bir konum almak gayesindedir. Hizbullah'ýn askeri sorumlusu halkýnýn, taleplerinde ýsrarcý olarak tanýtýlan Hacý Ýnan, 10 yýllýk tutukluluðun ardýndan serbest býrakýlýrken olmasý karþýsýnda bir gözdaðý gazetecilerin "Piþman mýsýnýz" sorusunu, "Neden piþman olacaðýz ki? Biz unsurudur. Hizbullah'ýn Müslümanýz. Ýslam'da piþman olunmaz" þeklinde yanýtlamýþtýr. Hizbullahçýlar girdiði yeni þekillenme sondiðer taraftan da PKK'ye, geçmiþte yaþanýlan çatýþmalardan "Kemalist rejim ve rasýnda vahþi kontra onun derin unsurlarý"nýn en çok yararlananlar olduðunu söyleyip; PKK ile çatýþ- faaliyetlere tekrar dönüp malar durduktan sonra devletin kendilerine saldýrdýðýna ve bu bilinçle silah dönmeyeceðini zaman býraktýklarýna vurgu yaparak "býçak kemiðe dayanmadýkça sizinle fiili çatýþ- gösterecek olsa da, madan kaçýnacaðýz" demekte ve hatta bir ateþkes ve iþbirliði çaðrýsýnda bulun- Hizbullah'ýn, her zaman maktadýrlar: "Ateþkes, çatýþmasýzlýk ve gerekirse halkýmýzýn çýkarýna olacak Demokles'in Kýlýcý gibi Kürt bazý konularda anlaþma dâhil birçok alternatife açýðýz. Ancak her ne olacaksa halkýnýn baþýnda sallanmasý yetkili kiþi ve organlar tarafýndan yapýlmalý ve bunun resmi bir statüye kavuþ- istenmektedir. masý gerekir." PKK, Hizbullah'ýn tahliyesini kendilerinin gücünü dengelemek için egemenlerce yapýlan bir hamle olarak algýlamakta; diðer yandan da geçmiþinden koptuðu ölçüde Hizbullah'la birlikte harekete açýk olduðu vurgusu yapmaktadýr. Öcalan, Hizbullahçýlarýn tahliyesine tepki göstererek, AKP'nin bir süredir dillendirdiði, bölgede birleþtirici din vurgusuyla muhafazakârlýðý arttýran ve bir takým reformlarla Kürt sorununun önünü alan bir proje doðrultusunda Kürt ulusal hareketinin siyasal Ýslam ile bitirilmek istendiðini söylemektedir. Son Olarak Ortadoðu, çeliþkilerle dolu sert bir coðrafyadýr. Kürdistan da devinimin yüksek olduðu en sert bölgelerden birisi. PKK, böyle bir bölgede ayakta kalmanýn gereklerini uygulayarak Kürt ulusal duygularýnýn taþýyýcýsý olmuþ ve birçok kazaným elde etmiþtir. Diðer taraftan PKK'nin mevcut haliyle ilelebet ayný noktada kalmasý mümkün olmayacaktýr. Devinim ve çeliþki bünyeyi bir yere doðru sürükleyecektir. Radikal Kürt topraklarýnýn yeni, keskin aktörler üretmesi kaçýnýlmazdýr. Kürdistan iþçi sýnýfý, kent yoksullarý ve kýr emekçilerinin içinde Marksist Kürt damarýnýn geliþimi ise tarihsel önemde bir olay olacaktýr.

Aynur Akman

48


Tüm dünyada sýnýf ha reketinin yükseliþinin esas özne si olan yeni kuþak içerisinden en atýlganlarý Marksist fikirlere kazanýlmalý v e Bolþevik öncülerin örgütleyicis i haline getirilmelidir. Ýçine girdiðimiz atýlým döneminin biz devrimci Marksistle re yüklediði en büyük görev budur. B u noktada Troçki'nin sürekli dev rim perspektifi ve sosyalist dünya devrim i için yeni bir komünist enternasyon al programýna sahip olunmadan burj uva düzenin sýnýrlarýnýn aþýlamayac aðý akýllardan çýkarýlmamalýdýr: "Ya sürekli devrim ya d a sürekli katliam! Sonucu insanlýðýn kad eri olacak kavga iþte budur!"


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.