Ek id 10

Page 1

Ezilenlerin kurtuluþu için

ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ

YIL: 1

SAYI: 10

1 KASIM 1999

ÝÇÝNDEKÝLER: EKÝM DEVRÝMÝ SUSURLUK Ezilenlerin Þöleni DEVLETÝ Say fa 6 ÝSTEMÝYORUZ 28 Þubat Süreci: S a yf a 4 - 5 Bataklýðý kurutalým S ay fa 3

Ýslami hareket, ordu ve sol? S a yf a 7

BARIÞ HEMEN ÞÝMDÝ!

Sorun Nüfus mu? Pakistan’da darbe

Say fa 8

S ay fa 2

150.000 TL

ÇETELERÝ BESLEYEN SAVAÞA SON

SUSURLUK DEVLETÝ ÝSTEMÝYORUZ Generaller Hükümet demokrasiyi bütçeni al savunamaz baþýna çal Sayfa 7

Sayfa 3


Sayfa 2

Ýþçi Demokrasisi

TEMEL ÝLKELERÝMÝZ YA BA RBA RL IK YA S OSYAL ÝZM Kapitalizmde öncelik insanlarýn ihtiyaçlarý deðil, kâr ve rekabettir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk ve savaþlarýn nedeni küçük bir azýnlýðýn kâr hýrsýdýr. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kollektif olarak bütün zenginliðe, üretimde kullanýlan herþeye el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle, yani sosyalizmle mümkündür. Ý Þ Ç Ý SI NI FI N I N K U R T U L UÞ U K EN DÝ E S ER Ý OL A C A K T I R Sosyalizm ancak iþçilerin kendi eylemiyle gerçekleþebilir. Ýþçiler bunu ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla, aþaðýdan yukarý örgütlenen bir iþçi iktidarýyla gerçekleþtirebilirler. Bunun dýþýndaki çözümler yine bir azýnlýðýn iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. RE F OR M DE Ð Ý L D EV RÝ M Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý patronlarý korumak amacýyla oluþturulmuþtur. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bu sistem ancak iþçilerin kitle eylemleriyle deðiþtirilebilir. Bir iþçi devrimi zorunludur. E N T E RN A SY ON AL Ý Z M Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Ýþçilerin vataný yoktur. Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýki farklý ülkenin iþçilerini karþý karþýya getirecek her þeye karþý çýkýlmalý, diðer ülkelerdeki iþçilerin mücadeleleri desteklenmelidir. T EK Ü LK E DE SO SY AL Ý Z M M ÜM K ÜN DE Ð Ý L DÝ R Rusya deneyimi göstermiþtir ki devrim tek ülkeyle sýnýrlý kalýrsa yaþayamaz. Ýlk ve tek muzaffer iþçi devriminin gerçekleþtiði Rusya’da devrim tek ülkede sýnýrlý kaldýðý için 1928-29’daki karþý devrime yenilmiþtir. Rusya, Doðu Avrupa, Çin, Küba gibi yerlerde sosyalizm deðil bürokratik devlet kapitalisti sistemler yaþanmýþtýr. UL U S AL SO RU N Sosyalistler halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurlar. Ezenlerin milliyetçiliðine karþý mücadele edip, ezilenlerin kurtuluþ mücadelesini desteklerler. A ZI NL I K L A R Sosyalistler ezilen her türlü etnik, cinsel, dinsel azýnlýðýn mücadelesini destekler, onlarýn örgütlenme haklarýný savunurlar. C Ý NS Ý Y E T Ç Ý LÝ K Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Sosyalistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Sosyalistler insanlarýn cinsel tercihleri nedeniyle ezilmesine, eþcinsellere yönelik saldýrý ve aþaðýlamalara karþý mücadele ederler. D E VR ÝMCÝ PA R TÝ Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelesinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti, iþçilerin her mücadelesini destekleyip genelleþtirmeye, tek tek mücadeleleri birleþtirmeye çalýþýr. Sosyalistler iþçi sýnýfýnýn günlük mücadelesi içinde yer alýp en militan iþçileri sosyalizm ve partinin gerekliliði fikrine ikna ederek devrimci bir parti inþa edebilirler. P A R T Ý Ý Ç Ý D EM OK R AS Ý Sosyalist politikanýn temelinde iþçi sýnýfýndan öðrenmek yatar. Tartýþma özgürlüðü, sosyalistlerin iþçi sýnýfýndan ve birbirinden öðrenmesinin vazgeçilmez koþuludur. Tartýþmanýn amacý dünyayý deðiþtirmektir. Bu da parti üyelerinin birlikte hareket etmesiyle gerçekleþebilir. Demokratik merkeziyetçilik devrimci bir parti için zorunludur. DE V R Ý M C Ý GÖ R EV Bu fikirlere katýlan, böylesi bir partinin gerekliliðine inanan herkesi, Ýþçi Demokrasisi Parti Giriþimi’ne katýlmaya çaðýrýyoruz. Ezilenlerin kurtuluþu için ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ Tarih: 1 Kasým 1999 Sayý: 10 Uluslararasý Akým Tanýtým Yayýncýlýk Sahibi: Tülay Koçak / Yazý Ýþleri Sorumlusu: Türkan Uzun / Adres: Ambarlar Yolu, Beyazsaray Apt. 10/30, Sýhhiye Ankara Tel: (0312) 229 3257 Baský: Yön Matbaacýlýk

ISSN 1302-4353

Dünyada nükleer tehdit

1 Kasým 1999

Amerika’nýn önde gelen bilim dergilerinden Atom Araþtýrmalarý Bülteni’nde yayýmlanan bir haberde, ABD’nin 19451977 yýllarýnda, Türkiye’nin de aralarýnda olduðu 20’ye yakýn ülkeye gizlice nükleer silah yerleþtirdiði açýklandý. ABD dýþýndaki 7 ülkede nükleer silahlar bulunuyor. Sadece Amerika’nýn elindeki nükleer silahlar bile dünyayý birkaç defa yok edebilecek kapasitede. Dünyayý nükleer tehdit altýnda tutmaya kararlý olan Amerikan senatosu “nükleer testlerin yasaklanmasý antlaþmasýný” reddetti. Amerikan yönetici sýnýfýnýn bu kararý, gelecek yüzyýlda daha fazla nükleer savaþ, daha fazla insanýn ölmesi ve dünyanýn daha fazla yokedilmesi anlamýna geliyor. ABD Balkanlar’daki son savaþta nükleer bomba (seyreltilmiþ uranyum) denemelerini Sýrbistan üzerinde yaptý. Amerika, Irak’taki savaþta da seyreltilmiþ uranyum kulanmýþtý. Bu bombalar Irak’taki insanlarýn kansere yakalanýp ölmesine neden oldu. Dünyanýn yokedilmesine yönelik bir tehdit olan nükleer silahlara hayýr demeliyiz.

ABD’n in saldýrý bütçesi

ABD Baþkaný Clinton, gelecek yýla ait yaklaþýk 288,8 milyar dolar (134 katrilyon lira, Türkiye’nin 2000 yýlý bütçesinin yaklaþýk 3 katý) tutarýndaki dev savunma bütçesini onayladý. Soðuk savaþ sonrasý ilk kez bu ölçüde bir artýþ yaþanýyor. ABD halkýnýn %15’i açlýk sýnýrýnda yaþarken, çok sayýda evsiz ve iþsiz varken, bu bütçe kimin ihtiyaçlarýný karþýlýyor? Dev silahlanma bütçesi akla önemli bir soru daha getiriyor. 2000 yýlýnda NATO kimi vuracak? 1999’da Sýrbistan’ý bombalayan NATO, Sýrplara yaþam hakký tanýmýyordu. Yýllardýr süren Körfez Savaþý ABD’nin savunma bütçesini nasýl kullanacaðýna ýþýk tutuyor. Körfez Savaþý’nýn her bir gününde harcanan para miktarý ile Afrika’da açlýktan ölmek üzere olan 20 milyon insan doyurulabilir. Bu dev savunma bütçesine ayrýlan para ile insan ihtiyaçlarýna yönelik neler yapýlabilir bir düþünün.... Kapitalist sistemde silahlanma her zaman daha öncelikli. Ýnsan ihtiyaçlarýna yönelik, savaþlarýn olmadýðý bir dünya ancak sosyalizm ile mümkün.

B e n g i Y ý l d ý rý m

PAKÝSTAN’DA DARBE Pakistan Baþbakaný Navaz Þerif’in Orgeneral Pervez Müþerref’i görevden alma giriþimi bir darbe ile sonuçlandý. Baþbakan Þerif askerler tarafýndan konutunun bodrumuna hapsedildi. Baþkent Ýslamaabad kuþatma altýna alýndý. Televizyon ve radyo istasyonlarý da kuþatýlarak halkýn haber alma özgürlüðü askerler tarafýndan yok edildi. Müþerref, “belirsizlikle, karmaþaya sonvermek için yönetime el koyduðunu” açýkladý. “Þerif ülkemizin temellerini derinden sarsmýþtýr. Tüm uyarýlarýma raðmen askerin iþine müdahale etti” diyen Müþerref, darbeyi haklý göstermeye çalýþýyor. Derbeder tarih Pakistan’ýn son 20 yýl içinde düþtüðü ilk felaket bu deðil. Genaral Ziya ül-Hak, 1977’de dönemin baþbakaný Ali Butto’yu devirerek Devlet Baþkaný oldu ve þeriat ilan etti. 1979’da ise Butto idam edildi. 1986’da Butto’nun kýzý Benazir Butto sürgünden dönerek muhalefet lideri oldu. Ziya ül-Hak’ýn bir uçak kazasýnda ölümünden sonra Benazir Butto iktidara geçti. Butto’nun yolsuzlukla suçlanmasý üzerine Þerif baþbakan oldu. Keþmir sorunu Pakistan, Hindistan ile 1947 yýlýndan buyana Keþmir konusunda anlaþmazlýk yaþýyor. 1949’da imzalanan bir anlaþma ile bölgenin üçte birlik bölümünün kontrolü Pakistan’ýn eline geçti. 1996’ya gelinceye kadar Hindistan ordusu ile Keþmir’deki baðýmsýzlýk yanlýsý müslüman gruplar arasýndaki çatýþmalarda 30 bin kiþi hayatýný kaybetti. Bu çatýþmalar Hindistan ve Pakistan arasýndaki yarayý derinleþtirdi. Ve 1998’da iki ülke arasýnda çatýþmalar baþladý. Darbe denokrasi getirmez Demokrasinin “balans ayarý” için gerçekleþtirilen darbelerde ABD her zaman generallerin yanýnda yer aldý. Pentegon, General Eyüp Hak’ýn ve Ziya ül-Hak’ýn diktatörlükleri boyunca Pakistan’dan dostluðunu esirgememiþti. Yanlýz bu son darbe iþi biraz bozuyor. Navaz Þerif gayet “Amerikan sever” bir tutum sergiliyordu.

Pakistanlý bir generalin þu sözleri dikkat çekiyor “ABD bizi Afganistan’a girerken kullanacaðý, iþi bitince tuvalete atýp üzerine sifonu çekeceði bir prezarvatif gibi gördü.” 1997 seçimlerinde Navaz Þerif yüzde 80 oy alarak iktidara geldi ama bu seçime katýlým sadece yüzde 25’di. Þerif, ordunun bir gün baþýna bela olmamasý için generalleri kendine çekmeye çalýþýyordu ve bunu parayla yapabileceðini zannediyordu. Yanýldý. Müþerref, bu giriþime darbe ile yanýt verdi. Açýk ki darbeler hiçbir yerde demokrasi getirmiyor, aksine demokrasiyi yok ediyor. Yozlaþmýþ siyasetçiler ve generallerden býkkýn ülke Pakistan bunun en güzel örneðidir. Bir diðer derbeder ülke Yukarda Pakistan örneðinde yaþananlarýn benzerlerini Türkiye tarihinde de görüyoruz. 27 Mayýs 1960’da seçimle iktidara gelen Demokrat Parti ordu tarafýndan iktidardan indirildi. 15 DP’li milletvekili hakkýnda idam hükmü verildi. Bunlardan 3’ü idam edildi. Generallerin siyasete müdahalesi hukukileþti. Sonraki müdahalelerin önü açýldý. 12 Mart 1971’de bir müdahale daha gerçekleþti. Bu sefer solcu gençler mahkemelerde yargýlandý, iþkenceden geçirildi, idam edildi. Sonra da 12 Eylül 1980 darbesi. Ordu, sýnýf hareketinin yüksek olduðu bir dönemde egemenlerin çýkarýný korumak için yönetime el koydu. Generaller, amaçlarýnýn “çatýrdamaya baþlayan demokrasiyi yeniden saðlamak” olduðunu söylediler. Ordu, Pakistan’da olduðu gibi, radyo ve televizyon istasyonlarýna el koydu, halkýn haber alma özgürlüðünü kýsýtladý. Siyasi partiler, sendikalar kapatýldý, grev hakký ortadan kaldýrýldý. Parti liderleri sürgüne gönderildi. Bu nasýl demokratik bir müdahale? Gerçek demokrasi çoðunluðun iktidarý sosyalizmdir. Yukardan aþaðýya yapýlan müdahaleler demokrasi getiremez. Bu yüzden “Ya barbarlýk, ya sosyalizm” diyerek örgütlü bir mücadele vermeliyiz.

Bahattin Özergin - Özgür Örsoðlu

Özgürlük oyunu Koalisyon ortaklarý MHP, DSP ve ANAP af yasasý konusunda çözüm yolu bulmaya çalýþýyor. Anayasa ise koalisyon ortaklarý üzerinde baský yaratýyor. Anayasa Mahkemesi daha önce “suçlar arasý ayrým yapýlmasýnýn anayasaya aykýrý olduðu” kararý vermiþti. Kendi içinde anlaþmazlýklar yaþayan koalisyon ortaklarýnýn sýrtýndaki anayasa basýncý gitgide artmakta. Af çýkacak beklentisi içindeki tutuklularýn durumu ise içler acýsý. Ankara Devlet Tiyatrolarý’nýn Altýndað Sahnesi’nde

sahnelediði oyun af bekleyen tutuklularýn psikolojilerine ýþýk tutuyor. Oyunun adý: Özgürlük Oyunu. Adem Atar’ýn yazýp Serhat Nalbantoðlu’nun yönettiði oyun zaman zaman seyircinin gözlerini dolduruyor, kimi zamansa seyirciyi kahkalara boðuyor. Oyun cezaevi koþullarýnda yaþamanýn ne kadar güç olduðunu gözler önüne sermekte. Seyirciyi birbuçuk saatliðine bir koðuþun içine koyup suç ve cezanýn sorgulamasýna olanak tanýyor. Oyunda farklý suçlardan dolayý cezaevine koyulmuþ kadýn-

larýn aslýnda ne kadar suçsuz olduklarýný görüyoruz. Cezaevlerinin ise insanlarý topluma kazandýrmak yerine toplum dýþýna itmekte son derece baþarýlý olduðu görülüyor. Bu oyunu seyrederseniz neden ayrýmsýz genel af istediðimizi daha iyi anlayacaksýnýz. Bir katili katil yapan nedir? Bir hýrsýzý hýrsýz yapan nedir? Bir tecavüzcüyü tecavüzcü yapan nedir? Erdemsizlik mi, sistemin dayatmasý mý? Bu soruyu kendimize sormalýyýz.

Özgür Örsoðlu

Sorun nüfus mu? Egemen sýnýf çocuk doðurma özgürlüðümüze de müdahale etmeye baþladý. Kullandýklarý argüman ise “nüfus artýþý çok hýzlý; fakat bu nüfusu besleyecek kadar yiyecek yok. Bunun için insanlar aç.” Bu argümaný çürütebilecek en önemli veri, Afrika’daki aç insanlarýn ihtiyacý olan buðday 10 milyon ton iken Avrupa’da 300 milyon ton buðdayýn stoklanmasý. Ya da Amerika’lý kapitalistlerin buðday fiyatlarýný artýrmak için tonlarca buðdayý, çok daha az harcamayla Afrika’ya götürmek yerine, okyanusa götürüp dökmesi. Buradan “hani artan nüfusu besleyecek yiyecek yoktu?” sorusu ortaya çýkýyor. Soru doðru yere temas ediyor. Nüfusu besleyecek yiyecek var ama asýl mesele bu sistemin amacý nüfusu beslemek mi? Yani insan ihtiyaçlarý mý, rekabet ve birikim mi? Egemen sýnýfýn bu argümanýna karþý sunabileceðimiz diðer bir veri de dünyanýn en zengin 200 kiþisinin, dünyanýn %41’inin yani 2.5 milyar insanýn gelirine sahip olmasý. Þu an ise dünyada 800 milyon insan açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor ve dün-

ya nüfusu altý milyar. Eðer bu 200 kiþi zenginliklerini paylaþsa hem açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþayan 800 milyon kiþi normal standartlarda yaþam hakkýna sahip olur hem de dünya nüfusu býrakýn 6 milyarý, 7.5 milyar da olsa rahatlýkla beslenebilir. Bakýn buradan da bir soru çýktý “sorun nüfus artýþý mý, yoksa küçük bir azýnlýðýn büyük bir çoðunluðun sahip olmasý gereken zenginlikleri elinde tutmasý mý?” Tarihte hiç bir dönem, bir yanda büyük yiyecek yýðýnlarý diðer yanda da bu kadar çok aç insan birarada olmadý. Sorun dünya nüfusunun 6 milyar, ya da 7 milyar olmasý deðil, sorun Afrika açken Amerika’nýn okyanusa buðday dökmesi, 200 insanýn 2.5 milyar insanýn gelirine eþit zenginliðe sahip olmasý. Sorun, insan ihtiyaçlarýna uygun olmayan bu sistem, kapitalizm. Peki sorunu ortadan kaldýrmak için ne yapabiliriz? Cevap açýk, insan ihtiyaçlarý için olan bir sistem yani sosyalizm mücadelesini yükseltmek. Ancak böylece hepimiz eþit þartlarda yaþayabilir insana uygun bir yaþam standartýna sahip olabiliriz.

G ü n e þ Y ý l d ý rý m

Hep ayný terane Her yýl olduðu gibi bu yýlýn bütçesi de patronlarýn çýkarlarý gözetilerek ve hertürlü yükün zam, vergiler ve özelleþtirmelerle emekçilerin cebinden çýkartýlmasý üzerine þekillendi. Buna göre kamu emekçisine ve emekli aylýklarýna yýlýn ilk yarýsý yüzde 15, ikinci yarýsýnda ise yüzde 10 artýþ yapýlacak. IMF’in dayatmasýyla kamu toplu sözleþmeleri çerçevesinde iþçilere altý ayda bir ödenmesi ön görülen yüzde 5’lik pay donduruluyor. Vergilerin yüzde 90’ý faize gidecek. 2000 yýlýnda hükümet üç milyar dolarýn üzerinde özelleþtirme geliri elde etmeyi planlýyor. Akaryakýt ve elektiriðe gelecek zamlarla, depremin faturasýnýn kimden çýkarýlacaðý ortada. Türkiye’de insanlarýn yüzde 54.5’i yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. 150 milyar dolarlýk bir kaynak, sermaye guruplarý arasýnda paylaþýlýyor. Silahlanma için devlet her yýl 10 milyar dolar harcýyor. Eðitim ve saðlýða giderek azalan oranlarda pay aktaran devlet kaynaklarýný savaþa ve silahlanmaya harcýyor. Her yýl bu konuda açýklama yapan yöneticiler, “ülkenin zor bir dönemden geçtiðini, bir süre sýkýntý çekileceðini” söylerler. “Ýþçi ve memurun enflasyona ezdirilmeyeceðini” söyleyip dururlar. Eðer bu bütçeyi alýp baþlarýna çalmazsak gelecek yýl da muhtemelen ayný sözleri duyacaðýz, kapitalizmin sözcülerinin emekçilere söyleyecekleB a n u Ö n ce l ri yegane þey bunlardýr.

Burasý Türkiye

Hani hep deriz ya laf arasýnda “burasý Türkiye”, burada herþey olabilir, Türkiye büyük ve geliþmiþ bir ülkedir. Dýþ mihraklar bizim büyümemizi, geliþmemizi istemezler. Bu yüzden hep içimize fesat sokarlar. TC büyük bir devlettir. Devleti yýpratmamak lazýmdýr. Türkiye insan haklarýna saygýlý, sosyal bir hukuk devletidir. Ýþte bu yüzden bu ülkede insanlar depremden deðil, binalar yüzünden ölüyor. Hem de dünyanýn hiçbir yerinde görülmemiþ þekilde katliam ötesi sayýda insan bir anda ölüveriyor. Ve beklersiniz ki sosyal devlet görevine baþlýyor, kurtarma çalýþmalarý titizlikle sonuçlandýktan sonra enkazlar kýsa sürede kaldýrýlýp derhal geçici konutlar yapýlýyor ve tabii sonra kalýcýlarý. Ancak bu soðuk havada hâlâ insanlar çadýrkentlerde yaþýyor. Ýhtiyaçtan daha az ve yarým yamalak yapýlan prefabrik evleri

su basýyor ve periþanlýk devam ediyor. Bakanlýklarda yapýlan görüþmelerde depremzedelerin ev almalarýný saðlayacak toplu para ödenmesi önerisi “bütçeyi sarsabilir” endiþesiyle reddediliyor. Evet ortada endiþelenen birileri var ama bunlar bizim düþmanýmýz olmasý gereken “dýþ mihraklar” deðil. Bizi çok düþünen bürokratkarýmýz 1000 adet Leopar II tanký için sipariþ veriyor, sipariþ verilen ülke bürokratlarýndan bazýlarý, denenmesi için gönderilmesi istenen tanký, depremden sonra tank alýmýnýn “önceliklerin yanlýþ alana yönlendirilmesi” olarak deðerlendirip, göndermek istemiyorlar. 1000 tank; yani 8.2 milyar dolar, yani yaklaþýk 3.5 katrilyon. Evet tank için 8.2 milyar dolarýmýz var ama depremzedelere ev almalarý için ödeyecek paramýz yok. Burasý büyüyen, iddialý Türkiye.

N ew ro z A sla n


1 Kasým 1999

Ýþçi Demokrasisi

Sayfa 3

Bor Maden iþçisi yol gösteriyor “Kellemizi verir iþimizi vermeyiz” diyerek iþ durduran 2300 Bor Madeni iþçisi fabrikalarýnýn özelleþtirilmesini durdurdular. Beykoz Deri ve Kundura’nýn 750 iþçisi de kapatma kararýna karþý direniþe geçerek fabrikalarýný iþgal etti. Kapatma kararý geri alýnýncaya kadar iþyerini terketmeyeceðini söyleyen iþçiler dayanýþma bekliyor. Sümer Holding’e ait Bakýrköy Tekstil Þubesi’nin satýlmasýna karþý iþçilerin gerçekleþtirdiði eylemler ailelerin katýlýmýyla devam ediyor. Öte yandan çeþitli illerde ücretlerini alamayan belediye iþçileri de eylemler yapýyor. Antep Þehitkamil Belediyesi iþçileri ödenmeyen ücretlerini alabilmek için açlýk grevi yapýyorlar. Ýzmit Bekirpaþa’da iþçiler Belediye’nin önüne yürüdü. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi iþçileri alacaklarý için mücadele ediyorlar. KESK de yüzde 15’lik zamma karþý bu ay çeþitli eylemler yapacak. Önceliði patronlarýn kârlarýný arttýrmak, rantiyere faiz ödemek olan hükümeti ve onun saldýrý bütçesini mücadele ve dayanýþmayla çöpe atmamýz mümkün.

Patronlarýn bütçesini çöpe atalým Ý s me t Þa h i n

Ýstikrar programý adý altýnda IMF destekli ve reçeteli 2000 yýlý bütçesi açýklandý. Bu bütçe açýk ve cepheden iþçi sýnýfýna ve yoksul halka saldýrý niteliðinde. Bizlerin bedel ödemesi ve payýmýza daha çok sefalet düþmesi anlamýna geliyor. “Para yok, kaynak yok o yüzden çalýþanlardan anlayýþ bekliyoruz” diyerek %15’lik maaþ artýþý öneren hükümet 2000 yýlýnda vergi gelirlerinin yüzde 90’nýný iç ve dýþ borçlarýn faizini ödemek için harcayacak. Baþka bir deyiþle peþkeþ çekilecek. Yapýlan hesaba göre dakikada 40 milyar lira faiz ödemesi yapýlacak. Oysa bu para bize eðitim, saðlýk, sosyal haklar ve altyapý

olarak dönmesi gerekirdi. Çalýþanlara depremi de mazeret olarak göstererek vergiler koyan ve bunun faturasýný da iþçi sýnýfýna ödetmeye çalýþan devlet, bir katrilyon liraya yakýn tahsil edilemeyen vergiyi tahsil etmiyor. “Tecil sistemi” adý altýnda 2000 yýlý bütçesiyle devreye sokacaðý sistem ile vergi ertelemelerindeki faizi aylýk yüzde sekizden, yüzde 0.5’e indiriyor. Üstelik bunu da oniki taksitle ödeme imkaný tanýyor. Sermayeye bu kadar geniþ imkanlar bahþeden ve sunan devletimiz asgari ücretten peþin ve kesin olarak vergi almayý unutmamaktadýr. Türkiye’de en zengin ile en yoksul arasýndaki gelir farký 20 kata ulaþtý. En

zengin 2800 kiþinin aile baþýna yýllýk geliri 65 bin dolar civarýndayken toplumun en yoksul kesimini oluþturan 11 milyon kiþi (yine aile baþýna) 3200 dolarda kalýyor. Türk-Ýþ araþtýrmasýna göre, mevcut asgari ücretle çalýþan bir iþçi, 1 kg ekmek alabilmek için 1 Ocak 1999'da 52 dakika çalýþýrken, eylül ayýnda bu süre 1 saat 9 dakikaya çýktý. Asgari ücretli bir iþçi 1 kg et alabilmek için 1 Ocak'ta 7 saat 32 dakika çalýþýrken, eylül ayýnda 8 saat 24 dakika; 1 kg peynir alabilmek için 1 Ocak'ta 4 saat 34 dakika, eylül ayýnda 5 saat 14 dakika emek harcamak durumunda. “Özelleþtirmelerle kaynak ya-

ratacaðýz” safsatasý ile çalýþanlara açýk saldýrý niteliðindeki bu bütçede gözden kaçan nokta devletin sýrtýnda kambur olduðu ve zarar ettiði söylenilen KÝT’lerin hemen hepsinin de fazlasýyla kâr ediyor olmasýdýr. Kâr eden KÝT’leri özelleþtirmeye hýz veren devlet, zarar eden Aktaþ Elektirik’e el koyup, zararýný karþýlamasýný nasýl izah edecektir? “Kaynak sorunumuz var, o yüzden kemer sýkmalýyýz” diyenler her yýl silahlanmaya ve savaþa milyarlarca dolar harcýyorlar. Türk Silahlý Kuvvetleri’nin modernizasyonu için 150 milyar dolar harcamaktan hiç çekinmemektedirler. Nato ülkeleri arasýnda savunma bütcesini sürekli

ÖFKEMÝZÝ ÖRGÜTLÜLÜÐE DÖNÜÞTÜRELÝM Her gün biraz daha fazla iðrençliðe tanýk oluyor, biraz daha öfkeleniyoruz. Irkçý Saðlýk Bakaný Osman Durmuþ’un yardýma koþan Yunan ve Ermenilere yönelik tutumu, Kýzýlay yöneticilerinin vurdumduymazlýðý, depremzedelerin çektiði sefalet, Ulucanlar Cezaevi’ndeki katliam, Adana’da yargýsýz infaz, Bahçelievler katliamýnýn celladý Haluk Kýrcý’ya özel af giriþimleri, kamu çalýþanlarýna hakaret eden yüzde 15’lik zam, mezarda emeklilik, özelleþtirmelere karþý mücadeleyi engellemek üzere çýkarýlan tahkim yasasý, düzenli zamlar, iþsizlik, üniversite sýnavýnýn ertelenmesi, HADEP ve FP’yi kapatma giriþimleri, barýþ çaðrýlarýnýn duymazdan gelinmesi, türbanlý milletvekillinin evine yapýlan baskýn ve son olarak da Kýþlalý cinayeti… Bütün bunlar hükümete olan tepkimizi arttýrýyor. Geniþ kitleler depremzedeye yardým konusunda bile hükümete güvenmiyor. Ahmet Taner Kýþlalý’nýn katledilmesi sonrasýnda Ecevit’in “failin bulunacaðýna söz veremeyiz, yoksa mahçup oluruz” sözleri insanlarý daha da öfkelendirdi. Faili meçhullerin devamý Susurluk devletinin iþine güvenle devam ettiðini gösteriyor. Cinayetler politika yapmanýn aracý olarak kullanýlýyor, biriki tetikçi yakalansa bile cezalandýrýl-

mýyor. Erol Evcil hakkýnda ortaya çýkan gerçekler güvenlik güçleri, devlet bürokrasisi, çete, siyasetçi ve iþverenler arasýndaki o güçlü baðý bir kez daha gözümüze sokuyor, midemizi bulandýrýyor.

Hükümet zayýf IMF’nin “hasta” olarak gördüðü Türkiye ekonomisini kurtarmak için hükümet bize yeni fedakarlýklar dayatýyor. Patronlarýn ve generallerin isteklerini yerine getirmeye çalýþan hükümet, toplumun büyük çoðunluðunun taleplerine kulak týkýyor. Kürtleri, islami hareketi ve iþçileri karþýsýna alýyor. Sistemdeki ekonomik ve siyasal týkanýklýk, hükümetin toplumsal patlamalarý dahi göze alarak her üç kesime birden saldýrmasýna neden oluyor. Ne var ki bir yandan da gelecek seçimleri de düþünmek zorunda olan koalisyon ortaklarý hem birbirleriyle, hem devletin diðer organlarýyla anlaþmazlýklara düþüyorlar. Yönetici sýnýf bölünmüþ, hükümet zayýf durumda. ANAP lideri Yýlmaz’ýn, Yargýtay Baþkaný Sami Selçuk’un, eski DPT Müsteþarý Orhan Güvenen’in sisteme yönelik eleþtirileri, DGM’nin FP milletvekili Merve Kavakçý’yý tutuklama giriþimine Demirel ve Ecevit’in sert tepkisi, Yargýtay Cumhuriyet Baþsavcýsý Vural Savaþ’ýn TBMM ve hükümeti topa tutmasý,

Genelkurmay Baþkaný Kývrýkoðlu’nun 28 Þubat sürecinin gerekirse bin yýl devam edeceði açýklamalarý, Danýþtay Baþkaný’nýn Cumhurbaþkaný ve Baþbakan’ý yargýya müdahale etmekle suçlamasý, taban fiyatlar, memur zammý, af, Öcalan’ýn idamý konularýnda MHP-DSP arasýndaki gerginlikler bu durumun birkaç göstergesi.

“Baþbuð Ecevit” Kýþlalý’nýn cenazesinde “Baþbuð Ecevit” sloganlarý atýlmasý sosyal demokrat kitlenin Ecevit’e olan öfkesini gösteriyordu. Cenaze törenine katýlan DSP’liler de ayný öfkeyi yaþýyordu. Ecevit, Susurluk devletini deðiþtirmek için parmaðýný kýpýrdatmýyor, Baþbuð Devlet Bahçeli ile hükümet kuruyor. Bu durum onu faþist veya Baþbuð yapmýyor ama ona bile suikast düzenleyenlerin partisiyle koalisyon içinde olduðunu hatýrlatýyor. Ecevit’e bu koalisyonu kurduran, ulusal çýkarlar ve ulusal birliði her þeyin üzerinde görmesidir. Bu anlayýþa sahip olan sadece Ecevit deðil. Ýnönü, Karayalçýn, Baykal ve Öymen de ayný politikalardan muzdarip. “Ulusal birlik ve çýkarlar” uðruna kurulan CHP’li ya da SHP’li hükümetler hep bu partilerin tabanýna saldýrdý. 1991-1995 DYPSHP koalisyon hükümeti dönemi faili meçhul cinayetlerin en fazla yaþandýðý dönemdi. Susurluk devleti

solcu aydýnlarý katletti. Sol muhalefet niye zayýf? Büyük çoðunluk bu kadar öfkeliyken ve hükümet bu kadar zayýfken neden muhalefetin sesi çýkmýyor? Toplumun ezici çoðunluðu Susurluk devletinin temizlenmesini, yolsuzluðun, rüþvetçiliðin sonlandýrýlmasýný talep ediyor. Susurluk’tan sonraki “bir dakika karanlýk eylemleri” bunun açýk ifadesiydi. Mesut Yýlmaz, “bir milyon kiþi TBMM’ye yürürse Susurluk çözülür” diyerek politik hayatýndaki ender dürüst tespitlerinden birini yapmýþtý. Mezarda emekliliðe karþý 24 Temmuz’da yapýlan 300 bin kiþilik gösteri bile hükümete geri adým attýrmýþtý. Hem “aydýnlýk için bir dakika karanlýk” eylemleri hem de mezarda emekliliðe karþý yapýlan eylemlerde örgütlü hareketimizin gücünü ve zayýflýðýný birarada gördük. Taban güçlü ve öfkeli, politik liderlik zayýf ve uzlaþmacýydý. Harekete geçen kitleler Susurluk eylemleri sýrasýnda yanlýþ hedefe (kirli savaþ, çeteler ve MHP yerine islami harekete) yönlendirildiler. Çünkü islami hareket de faþistti! Mezarda emeklilik eylemlerinde ise kitleler sonuç alacak darbe vurulmadan (genel grev) evlerine geri gönderildiler. Çünkü Türk-Ýþ lideri Bayram Meral’e göre, o günlerde yapýlacak bir genel grev “ih-

tilal” anlamýna geliyordu ve ihtilale (devrime yani) gerek yoktu! Kirli savaþ ve ordunun siyasete müdahaleleri karþýsýnda da yanlýþ tutum alarak devletle ayný tarafta kalan sosyal demokrat ve sendikal liderlikler, “laik cumhuriyetin çýkarlarý ve devletin bölünmez bütünlüðünü” kendi tabanlarýnýn çýkarlarý üzerinde gördüler. Sosyalist solun büyük kýsmý da bu milliyetçi ve laik cepheci söylemin etkisi altýnda ya tutumsuz kaldý ya da açýkça egemen sýnýfýn yanýnda yer aldý.

Ne yapmalý? Gücünü iþçi sýnýfý ve ezilen kesimlerden alan sol, ancak bu kesimlerin taleplerine sahip çýkarak, bu kesimlerin mücadelesi yükselince büyür. Milliyetçilik ve laik cephecilik iþçi sýnýfýnýn deðil yöneticilerin ideolojileridir. Kendi bindiði dalý kesenler düþmeye mahkumdur. Daha laik cepheci olmak, daha milliyetçi olmak, daha saða kaymak bizi deðil ancak düþmanlarýmýzý güçlendirir. Türkiye’de sol muhalefetin yeniden yükseliþe geçmesinin yolu Kürt halkýnýn barýþ talebine sahip çýkmaktan, ordunun siyasete müdahalesine karþý tutum almaktan, acý reçetenin patronlara yazýlmasý ve Susurluk devletinden kurtulmak için mücadele etmekten geçiyor.

C. Uz u n

arttýran iki ülkeden biriyiz. Saðlýk, eðitim alanlarýna ayrýlan pay ile savunma ve emniyete ayrýlan paya bile þöyle bir bakýldýðýnda bütçenin kimden ve neden yana olduðu çok net olarak görülebilmektedir. Bedelini iþçi sýnýfý ödediði sürece kapitalizmin aþamayacaðý kriz yoktur. Henüz bir taslak ve program olarak önümüze sürülmeye çalýþýlan IMF reçeteli bu bütçeyi buruþturup çöpe atmak mümkündür. Bu saldýrýya karþý direnip, kazanabiliriz. Bunun yolu da mücadeleden, birlikten, iþçi cephesinden geçmektedir. Üretimden gelen gücümüzü kullanmalý, alanlara çýkmalýyýz. Unutmayalým birleþen iþçiler yenilmezler.

Susurluk Devleti Ýstemiyoruz 23 Ekim Cumartesi günü A.Taner Kýþlalý’nýn cenaze törenine katýlan onbinlerce insan faili meçhul cinayetlere öfkeliydi. Öfkeli kalabalýk en çok “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganýný attý. Eylemde, toplumdaki laik-islamcý bölünmesi ve laik cepheci fikirlerin etkisini görmemek mümkün deðildi. Ne var ki çoðunluk generallerin istediði yönde düþünse de Susurluk kazasýyla ortaya dökülen pislik de halen hafýzalardaydý. Sol gruplar ve KESK’in attýðý “Kýþlalý’nýn katili kontrgerilla” sloganýna sempati büyüktü. Laik cepheci fikirlerin etkisi altýnda olsalar da sosyal demokratlar temiz, çetelerden arýndýlmýþ bir toplum talep ediyorlardý. Bu talep, Ýþçi Demokrasisi Gazetesi’nin imzaya açtýðý “Faili meçhul cinayetlere son, Susurluk devleti istemiyoruz” metnine imza atmak için kuyruklar oluþturan DSP’li, CHP’li, ADD’lilerin ve sosyalistlerin ortak talebiydi. 15 Ýþçi Demokrasisi satýcýsý 1254 imza topladý. “Barýþ çaðrýsýna sahip çýk” baþlýklý gazetemizden 165 tane satýldý. 39 kiþi neden sosyalist olmak gerektiðini anlatan “Sosyalizmin iki ruhu” broþüründen satýn aldý. Milliyetçi ve laik cepheci fikirlere sahip olan binlerce kiþinin öfkeli yürüyüþü sýrasýnda bir kez daha gördük ki, sosyal demokratlar sosyalistlerle diyaloða açýk. Yeter ki bu diyaloðu kurmak için doðru politikalara ve diyalog sýrasýnda anlatacaðýmýz doðru fikirlere sahip olalým. Bir protesto niteliðinde olan Kýþlalý cenazesi ve Ýþçi Demokrasisi’nin politik müdahalesi sosyalist fikirlerin ne kadar önemli olduðunu bize bir kez daha açýk bir þekilde gösterdi.

T ül a y K oç a k


Sayfa 4

Ýþçi Demokrasisi

1 Kasým 1999

DENÝZER CÝNAYETÝ:

FAÝLÝ MEÇHUL CÝNAYETLERE SON

FAÝLÝ BELLÝ MÝ?

SUSURLUK DEVLETÝ ÝSTEMÝYORUZ

Türk-Ýþ Genel Sekreteri ve Genel Maden-Ýþ Sendikasý Genel Baþkaný Þemsi Denizer de 6 Aðustos 1999 gecesi kiralýk bir katil tarafýndan öldürülmüþtü. Tetikçi Cengiz Balýk yakalanmýþ ve cinayetin bir alacak-verecek meselesi olduðu hemen herkese kabul ettirilmiþti. Emeklilik yasa tasarýsýnýn TBMM’de görüþüldüðü ve iþçi sýnýfýnýn genel grev silahýný kullanma tehditlerinin olduðu günlerdi. Ancak Türk-Ýþ Baþkaný Bayram Meral, hükümetle yalnýz baþýna yaptýðý görüþmeden sonra, “genel greve bir kez çýkýnca sonuna kadar gitmen gerekir. Sonuç alamazsan kellen gider. Genel grev ihtilal demektir” diyerek genel grev tehdidini geri çekmiþti. 24 Temmuz’da yüzbinlerce emekçiyi Kýzýlay Meydaný’na yýðan Emek Platformu da daðýlma noktasýna gelmiþti. Þemsi Denizer ise tabanýn hislerine tercüman olarak, Bayram Meral’in tek baþýna karar veremeyeceðini, TürkÝþ’in eylem kararýndan vazgeçmediðini açýklamýþtý. Bir çok kiþinin “artýk bitti” dediði bir anda hem Emek Platformu’nun daðýlmasýný önlemiþ hem de yeni bir genel grev kararý alýnarak tasarýnýn geçici de olsa TBMM gündeminden çekilmesine öncülük etmiþti. Meral’den daha radikal bir tutum alarak tabandaki öfke ve isteðin, yapýlacak bir genel grevin lideri olmaya aday olduðu mesajýný vermiþti. Meral de bunun üzerine hükümetle anlaþmasýný unutup ‘eyleme devam’ demek zorunda kalmýþtý. Denizer’in bu tutumu tabandaki öfkenin birleþmesi ve açýða çýkmasýný, sýnýfýn mücadele etmesini kolaylaþtýracaktý. Bu nedenle de hükümeti rahatsýz edip emek cephesindekileri sevindirmiþti. Ýþçiler öfkeliydi. Mezarda emekliliðe karþý birþeyler yapmaya hazýrdýlar. Toplumdaki diðer muhalif kesimler de emekçilerin arkasýndaydý. Ancak tabanda bu potansiyeli eyleme dönüþtürebilecek baðýmsýz ve güvenli bir örgütlenme yoktu. Bu nedenle hareket büyük ölçüde sendika liderlerinin kontrolündeydi. Hükümetin saldýrýsýna karþý iþçilerin mücadelesi sendika liderlerine bu kadar baðýmlýyken Denizer, Türk-Ýþ içinde Meral’den daha mücadeleci ve ona alternatif olabilecek en önemli liderdi. Yönetici sýnýf 28 Þubat 1997 Muhtýrasý ardýndan kendisini hiç bu kadar zayýf hissetmemiþti. Ýslami harekete ve ardýndan da Kürt hareketine karþý kazandýðý baþarýlar egemenlerin kendilerine güvenini artýrmýþ, bu güvenle (ve baþka çaresi de olmadýðý için) iþçi sýnýfýna azgýnca saldýrýya geçen yönetici sýnýf bu kez “baltayý taþa vurduðu” endiþesi içindeydi. Mezarda emeklilik öngören yasa tasarýsýna karþý sýnýfýn hemen her kesimi biraraya gelmiþ, ortak eylemler yapmaya baþlamýþ, bunu 24 Temmuz Ankara mitingi izlemiþti. Þimdi de genel grev tehditleri vardý. Ýþçi sýnýfýnýn sokaklara dökülmesi, düzenden rahatsýz olan her kesimin kendisini ifade edebileceði alanlarý geniþletmiþti. Yönetici sýnýf endiþe etmekte haklýydý. Bu koþullar altýnda Meral’le masaya oturan hükümet Türk-Ýþ’i eylemden vazgeçmeye tam ikna etmiþken Denizer çýkmýþtý ortaya. Denizer, olasý bir genel grevin en önemli lideri durumundaydý. Ve evinin önünde öldürüldü. Bundan sonrasýný Gülden Aydýn tarafýndan hazýrlanan ve 4-5 Ekim 1999 günleri Hürriyet Gazetesi’nde yayýmlanan diziden aktaralým:

Onlarýn devleti, bizim devletimiz 1 Kasým 1999

Denizer’in kardeþi Ramazan Sarýbaþ anlatýyor: ‘‘Aðabeyimin olayýný Zonguldak’a hapsetmek istediler.’’ “Aðabeyim gündemde olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarýsý, SSK ve Tahkim Yasasý’na karþýydý. Sendikal çerçevede kilit isim olduðu için öldürüldü.” “TÜRK-ÝÞ çekilme kararý aldýðý halde, aðabeyim Ýstanbul’a giderek sendikacýlarla toplantý yaptý, Emek Platformu’nu birleþtirdi. Bundan hemen sonra öldürüldü.” “Emek Platformu’nda birleþtirici olmuþtu. Birileri hazmedemedi. Emek Platformu sýrasýnda saðcýsý, solcusu hepsi aðabeyimin yanýnda birleþtiler.’’ “Katil Cengiz Balýk’ýn istediði para miktarýný dört kez deðiþtirdiði ifadesi gülünç. Balýk’ý, karanlýk güçler kullandý.’’ “Belki Balýk neden vurduðunu bile bilmiyor.” “Tanýklar anlatýyor. Cengiz Balýk 15 metre uzaklaþýyor. Kendi kendine konuþuyor. ‘Ben görevimi yaptým. Þemsi Denizer’i öldürdüm. Gelin beni alýn.’ Yanýndaki suç ortaðýnýn ise þu sözleri duyuluyor: ‘Ölmedi, bak!” Bu sýrada Denizer inliyor. Balýk sol ön kapýyý açýyor ve o öldürücü son kurþunu sýkýyor. Yanýndakilere ‘kaçýn’ diyor. “Çevre apartmanlardan olayý gören dört tanýk var. Bir tanýk ifade vermek için gitti. Ama ondan sonra irtibat kesildi.” “Zonguldak Emniyeti bir tanýðýn ev adresini telefon numaralarýný alýyor. Tanýk eve döndüðü an telefon çalýyor. Telefonda ilk tehdit geliyor. ‘Aðzýndan gýk çýkarsa seni öldürürüz!’ Kim aldý çabucak telefon numarasýný, eve gelir gelmez arýyor? Emniyetten biri vermese arar mý? Tüylerim diken diken oluyor. Olayýn boyutu bu kadar büyük” ‘‘Emniyete kesinlikle güvenmiyoruz.”

Denizer’in eþi Þennur Denizer anlatýyor: ‘‘Benim eþim 40 milyon lira için öldürülmedi. Benim eþim, sendikal harekette baþarýlý olduðu için, iþçinin ufkunu açtýðý için öldürüldü.” “Þemsi’nin öldürülmesinin ardýndan bir hafta geçmiþti. Biri geldi eve. ‘Yenge beni tanýmazsýn. Yeni taþýndým buraya’ dedi. Olayý baþýndan itibaren görmüþ. Balkondaymýþ. ‘Tek kiþi deðildi. Ýki yandan, çapraz gibi olmasa da ikili ateþ ettiler’ dedi. Sayýlarýný tam bilmiyorum ama üç kiþiydiler sanýrým’ dedi. Emniyete gidip ifade verdi.” “Tamam katil yakalandý. Konuþturamadýlar. Arkalarýndaki gücü öðrenmek istiyorum.” Denizer’in kardeþi Genel Maden Ýþçileri Sendikasý (GMÝS) Eðitim Sekreteri Sarýbaþ, geçen ay sonu yaptýðý baþka bir açýklamada ise suikastte üçüncü bir tetikçinin de olduðunu ve bu kiþinin MÝT elemaný olduðunu ileri sürdü. Sarýbaþ, þöyle konuþtu: “Bu tanýk daha önceki bazý olaylarda bazý güçler tarafýndan kullanýlmýþ. Tanýk bunu ifade etmiþ. Tanýk, daha önce kullanýlýp çýktýðýný piþman olduðunu söylüyor. Kendi isteði ile bu ifadeleri veriyor. Bunlarý mahkemede de anlatacak. Sözünü ettiðim gizli tanýk, ifade vermeye gittiði vakit, ileride bir parti baþkanýnýn veya bir aydýnýn öldürüleceðini de söylemiþti. Ardýndan da Ahmet Taner Kýþlalý öldürüldü zaten.”

Ser tu ð Çi ç ek

Türkiye 21 Aðustos sabahý Ahmet Taner Kýþlalý cinayeti haberiyle çalkalandý. Günümüz sosyal demokratlarýnýn çoðu gibi Kýþlalý da vatansever, kemalist, devletçi ve laik cepheci bir siyasetçi, bilimci ve gazeteciydi. Hain bir saldýrýyla öldürüldü. Yönetici sýnýfýn eski ve yeni sözcüleri, týpký Uður Mumcu’nun öldürülmesindeki gibi yine laik-islamcý çatýþmasýný öne çýkardýlar, “dýþ güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarýndan” söz ettiler. “Laik cumhuriyete sahip çýkmamýz, vataný bölmek ve parçalamak isteyenlere karþý birlik olmamýz” yönünde vaazlar verdiler. Kýþlalý cinayetini, depremle ciddi olarak sarsýlan devleti güçlendirmek için kullanmaya çalýþtýlar. Yöneticiler, islamcý kesimi daha çok yalnýzlaþtýrmayý, terörize etmeyi hedefliyorlar. Ýslami hareketle mücadele amacýyla demokrasinin daraltýlmasýna karþý tepki gösterenleri suçlu ilan ediyorlar. Daha çok demokrasi diyerek 28 Þubat sürecine muhalif olan herkesi bu konuda geri basmaya zorluyorlar. Toplumu terörize ederek, Kürt hareketinin ýsrarla ittiði barýþ sürecini sertleþtirmeye çalýþýyorlar. Ne var ki tarihin akýþýný sadece yöneticiler belirleyemiyor. Toplumun azýmsanamayacak kadar önemli bir kesimi cinayeti hýzla devletle iliþkilendirdi. Kýþlalý’nýn cenaze töreninde “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganý atanlar “Kýþlalý’nýn katili kont-gerilla”, “çeteler halka hesap verecek” gibi sloganlara da katýldýlar. Köþe yazarlarý, televizyon yorumcularý, tanýnmýþ bir çok aydýn Kýþlalý cinayeti ile “Susurluk devleti” arasýnda iliþki kurdu. Ancak yöneticiler, özellikle de generaller, bu durumdan çok rahatsýz oldular. Birþeyler onlarýn istediði gibi olmamýþtý. Genelkurmay Baþkaný Kývrýkoðlu, “bu saldýrý 28 Þubat sürecine sýkýlan bir kurþundur… Baçev zý reler millet ile devletin, ordu ile halkýn arasýný açmak istiyor” diye sýkýntýsýný açýða vurdu. Yargýtay Baþsavcýsý Vural Savaþ da, kendisinin bile can güvenliði kalmadýðýný, bu nedenle de demokratik haklarýn kýsýtlanmasý gerektiðini anlattý. Onlarýn cinayetten çýkarýlmasýný istedikleri dersler bunlardý. Yaþadýðýmýz geliþmeler, egemen sýnýfýn toplumdaki

Susurluk Devleti’nin çetelerinden kurtulmanýn ilk adýmý barýþ çaðrýsýna destek olmaktýr. fikirleri belirlemekteki sýnýrlýlýðýný da gösterdi. Ýnsanlarýn devlete ne kadar az güvendikleri ortaya çýktý. Kýþlalý’nýn ölümü sonrasý Susurlukta ortaya saçýlan pisliðin halen hafýzalarda olduðu anlaþýldý. Bizler, Ahmet Taner Kýþlalý cinayetinin de Musa Anter, Muammer Aksoy, Uður Mumcu ve unutturulmaya çalýþýlan bir çok siyasi cinayet gibi faili meçhuller listesine eklenmesini istemiyoruz. Devlet yöneticileri arasýnda bu tür cinayetleri bir “devlet hizmeti” olarak görüp, açýkca savunanlar olduðunu biliyoruz. “Devlet için kurþun atan da kurþun yiyen de þereflidir” diyerek faþist çeteler aracýlýðýyla “1000 operasyon” yaptýklarýný göðüslerini gere gere anlatan baþbakanlarý, bakanlarý, milletvekillerini tanýyoruz. Hükümet ortaðý olan MHP’nin bu çetelerle ne kadar

Her taþýn altýnda MHP Susurluk kazasý sonrasý açýkça þehir yoluna çýktýk... O iki kiþiyi in- sendikacýnýn katilleri aynýydý. Milligörüldü ki devlet içinde yuvalanmýþ dirdim. Tümseðe yüzü koyun yatýr- yet baþyazarý Abdi Ýpekçi’yi öldüren çeteler vardý ve devletin alenen dým. Her birinin kafasýna üçer tane Mehmet Ali Aðca da, olayda adý yapmak istemediði iþler bu çetelere mermi sýktým ve arabaya döndüm. geçen Oral Çelik de “ülkücü” kimyaptýrýlýyordu. Devletin en üst ma- Tekrar eve geldik. Kalan beþ kiþinin likleriyle tanýnýyordu. kamlarýnca da bilinen ve kabul edi- baygýn vaziyette yattýðýný gördük… 1 Mayýs 1977, Maraþ 1979, Çolen bu çeteler “faili meçhul” cina- Bunlarý boðarak öldürmenin daha rum 1980, Gazi Mahallesi 1995 yetler iþlemek için de kullanýlýyordu. doðru olacaðýný söyledim… elTden katliamlarýndaki rolleri bilinen bu Cinayet iþlemeyi “devlete hizmet” yapýlmýþ bir askýyý aldým ve birini katiller sürüsü devletin gizli operasolarak gören çetelerin tetikçileri ise onunla boðmaya çalýþtým, ancak yonlarýnda kullanýldýlar. Eski içiþleri genellikle MHP-Ülkü Ocaklarý bað- boðamadým. Bunun üzerine bir bakaný Mehmet Aðar’ýn itiraf ettiði lantýlý, çoðu katliam suçuyla yargýla- havluyu aðzýna ve burnuna bastýra- “1000 gizli operasyon” bu çeteler nan “firardaki” faþistlerdi. rak boðdum… Dierðlerini bu þekilde tarafýndan gerçekleþtirildi. Musa Örneðin, Susurluk’un baþ kahra- öldürmenin çok zor olacaðýný, onla- Anter, Mehmet Sincar, Vedat Aymaný Abdullah Çatlý baþta 7 TÝP’li- rýn gitmelerini, baygýn olanlarý ayýl- dýn gibi Kürt aydýnlarýnýn öldürülnin vahþice öldürüldüðü Bahçeliev- týp hepsinin kafasýna kurþun sýkarak mesindeki rolleri yadýrganmayan ler katliamý olmak üzere birçok ci- öldürebileceðimi söyledim… ban Ta - bu eli kanlý katillerin Bahriye Üçok, nayetten aranan bir faþistti. Onlar- cadaki mermilerin hepsini boþalttýk- Uður Mumcu, Turan Dursun ve son ca insaný bizzat öldüren ya da ölüm tan sonra dýþarý çýkýp kaçmaya baþ- olarak da Kýþlalý cinayetlerinde paremrini verdiði söylenen Çatlý’nýn ladým. Dörtyolda Abdullah’ýn bu- maðý olmadýðýný kim iddia edebilir? yakýn mesai arkadaþlarýndan birisi lunduðu eve gittim… ” Son olarak sendika lideri Þemsi de þu an cezaevinde olan Haluk KýrDemokrat bir savcý olan Doðan Denizer’in “faili belli” cinayetinde cý. Çýkarýlacak af kapsamýna girme- Öz dönemin Baþbakaný Ecevit’e de ülkücü mafyanýn parmak izleri si için MHP’nin büyük çaba sarfetti- verdiði raporda þöyle diyordu: var. Tetikçinin kullandýðý arabanýn ði Baçelievler katliamý suçlusu Kýr“Þiddet olaylarýnýn amacý de- MHP’nin Çatalaðzý belediye baþkan cý’yý ve “dava arkadaþlarýný” kendi mokrasi umudunu yok etmek, adayýnýn galerisinden alýnmasý, Desöylediklerinden tanýyalým: onun yerine faþizmi kökleþtirmek- nizer’in 465 bin dolarlýk bir çekinin “Olayý bütün açýklýðýyla kabul tir. Devlet içinde yuvalanmýþ bazý ülkücü mafya babasý Sedat Peker’in ediyorum. Bu suçu iþledim, ancak örgütler, devlet aygýtýný geniþ ölçü- bir adamýnda çýkmasý bu izlerden piþman deðilim. Kapýyý iki kere çala- de kendi amaçlarýna uygun þekle birkaçý. rak içeri girdik. Eter þiþesini vererek dönüþtürerek demokrasi düþmaný MHP’lilerin Susurluk çetelerine bunlarý Abdullah’ýn (Çatlý) gönder- akýmlarý iktidar yapmayý öngörmüþ- sahip çýkmalarý, “Çatlýlar ölmez” diðini ve ‘onlarý bayýltalým’ dediðini lerdir.” diye baðýrmalarý, Kýrcý’nýn af kapsasöylediler. Dýþarý çýktým, bu böyle Öz, bu raporu sunduktan 2 ay mýna girmesi için çabalamalarý boolmaz evdekileri ikiþer ikiþer ve ya sonra, 24 Mart 1978’de, bir baþka þuna deðil. birer birer dýþarý çýkarýp tenha bir ülkücü Ýbrahim Çiftçi tarafýndan ölBir zamanlar “kontr-gerillayý dayerde öldürmemiz gerektiðini söy- dürüldü. Adana Emniyet Müdürü ðýtacaðým” vaadiyle oy toplayan, ledim. Abdullah ‘olur’ dedi. Baðla- Cevat Yurdakul da 1979 Eylül’ünde kendisine yapýlan suikastten kontrdýðýmýz kiþilerden ikisini alarak Kür- Ülkü Ocaklarý’na iliþkin soruþturma gerillayý sorumlu tutan Ecevit ise þat ile beraber arabaya götürdük…yaparken öldürülmüþtü. þimdi çetelerle içli dýþlý olan MHP’yle Çatlý arabayý hareket ettirdi ve EskiOnlarca gazeteci, bilim adamý ve koalisyon içinde.

içiçe olduðunu hatýrlýyoruz. Çete baþlarýndan biri olan Haluk Kýrcý’nýn af kapsamýna alýnmasý için bu partinin nasýl canla baþla çalýþtýðýný izliyoruz. Ayný çetelerin Ulucanlar Cezaevi’nde 10 mahkumun katledilmesi ve Adana’da yargýsýz infazdaki yüzlerini seçebiliyoruz. Yýllardýr süren savaþýn bitmesini istemeyen bu çetelerin barýþ çaðrýlarýna karþý kin ve nefreti körüklediklerini görüyoruz. Polis, ordu, yargý, MÝT ve bürokrasinin üst kademelerince bu çetelerin teþvik ve himaye edildiðinden haberdarýz. Bizler,Kýþlalý’yý öldürten güçlerin ortaya çýkarýlmasýný, bütün faili meçhul cinayetlerin aydýnlatýlmasýný, Susurluk’ta açýða çýkan çeteler ve bunlarý koruyanlarýn cezalandýrýlmasýný, çetelerin beslendiði savaþýn bitirilmesi amacýyla siyasi adým atýlarak barýþ saðlanmasýný istiyoruz.

Toplumun nasýl yönetileceðine iliþkin kararlarý verenler, üretimde kullandýðýmýz fabrikalar, ofisler, toprak, araç-gereç, kýsacasý sermaye üzerinde kontrolü olanlardýr. Yani her kapitalist toplumda sermayenin diktatörlüðü vardýr. Çoðunluðun sahip olduðu tek sermaye emek güçleridir. Bu çoðunluk, yaþayabilmek için, emek güçlerini sermayeyi kontrol edenlere satmak zorunda býrakýlmýþtýr. Dolayýsýyla ne üretileceði, nasýl üretileceði, ürünün nasýl paylaþýlacaðý gibi önemli konularda büyük çoðunluðun söz hakký yoktur. Böylece egemen olan azýnlýk, büyük çoðunluðun sýrtýndan, onlarý sömürerek yaþayabilir. Toplumun küçük bir azýnlýðýný oluþturan büyük sermayedarlar, üst düzey bürokrasi, generaller, üst düzey yargýçlar, yani yönetici sýnýf, kendi çýkarýna iþleyen bu sistemin devamýný saðlamak için devlete ihtiyaç duyar. Engels devlet için “burjuvazinin kollektif icra organýdýr” der. Lenin ise devleti “bir sýnýfýn diðer bir sýnýf üzerindeki baský ve tahakküm aracýdýr” diye tanýmlar.

Pi ra mi t

Kapitalist devlet, büyük çoðunluk üzerinde baský kurma aracý olarak, yönetici azýnlýðýn ihtiyaçlarýna göre örgütlenir. Küçük bir azýnlýk tarafýndan kontrol edilebilecek þekilde yukarýdan aþaðýya örgütlenmiþ, emir-komuta mekanizmasý üzerine kurulu, gýnlaþtý. Hatta bir Alman mahke- ast-üst iliþkilerine dayalý, bümesi’ndeki uyuþturucu davasýnda rokratik bir merkeziyetçiliðe dönemin Baþbakaný Tansu Çiller’in sahiptir. Aksi takdirde azýnlýk adý geçti. Susurluk kazasý ardýndan içiþleri bakanlýðýndan istifa etmek olan sýnýf toplumun çoðunluzorunda kalan Mehmet Aðar açýk- ðu üzerinde kontrol sahibi ça “1000 operasyon yaptýk ama olamaz. bunlar açýklanmaz… eN yaptýysak Toplumsal ihtiyaçlarý ve MGK kararlarý doðrultusunda yap- öncelikleri belirleyenler, ekotýk… Hesabýný vermeyeazý h rým…”i-d nomik-sosyal kararlarý verenyordu. Acaba bu operasyonlar ler bu piramidin yukarýsýndaarasýnda Jandarma Genel Komukilerdir. Piramidin altlarýna taný Eþref Bitlis’in, MÝT Müsteþarý Hiram Abas’ýn öldürülmeleri de doðru indikçe insanlarýn karar verme mekanizmasýnda var mýydý? Ýki itiraçý anlattý: “Vedat Aydýn ve Mehmet Sincar’ý hemen hiç doðrudan etkisi devletin emri ile biz öldürdük… ve söz hakký kalmadýðý görüAðar’la tanýþtýk… Ünal Erkan’ýn (Dö- lür. nemin OHAL Bölge Valisi) bizden Çoðunluðun sýrtýndan haberi var… Musa Anr’i te biz öldür- geçinen, bizlerin ürettiði artýdük…” deðeri kontrol eden yönetiÇetelerle içli dýþlý olan sadece polis, MÝT, aþiretler deðildi. Susurluk ciler ise öncelikleri kendi dudosyalarýnda adý geçen ordu men- rumlarýna ve çýkarlarýna uysuplarýndan bazýlarý þunlardý: Tuð- gun olarak belirlerler. Onlageneral Veli Küçük, albay Hamdi rýn çýkarlarý ise daha fazla kâr Poyraz, yarbaylar Kamber Oður, için ulusal ve uluslararasý düMehmet Emin Yurdakul, Korkut zeyde daha fazla rekabet, Eken, binbaþýlar Ali Yýldýz, Cem Er- daha fazla birikim yapmaktýr.

Çeteler savaþtan besleniyor Susurluk kazasý sonrasý bir kýsmý ortaya çýkan gizli iliþkiler gösterdi ki devlet için görev yapan ve devletin hemen her kurumunca korunup desteklenen çetelerin beslendiði en önemli olgu OHAL bölgesinde yýllardýr süren savaþ. 1980 darbesinin ardýndan baþlangýçta Türkiye’nin diðer ülkelerdeki gizli pis iþlerini yapan Çatlý ve “dava arkadaþlarý” 80’lerin sonlarýndan itibaren OHAL bölgesinde Kürt hareketine karþý yoðun olarak kullanýlmaya baþlandýlar. Bu katiller sürüsü, çekinmeden insan öldürme becerilerini gösterirlerken “devlet adýna kuþun atan ve kurþun yiyen kahramanlar” olarak devletin her kademesinden saygý gördüler. Amaç “terörün kökünü kazýmaktý.” MÝT, JÝTEM, Özel Harekat Timi’nin operasyonlarýný gerçekleþtirdiler. 3000’den fazla köyün yakýlýp yýkýlarak 3 milyon kiþinin göçe zorlanmasýnýn baþ aktörleri oldular. Köylülere insan dýþkýsý yedirip, öldürdükleri kiþilerin kulaklarýndan kolye yapacak kadar gözleri dönmüþtü. Onlar “bölücü teröre karþý canlarýný ortaya koymuþtu.” Bu nedenle yaptýklarý hiçbir þeyin hesabýný vermek zorunda deðillerdi. “Konuþurlarsa Türkiye’de yer yerinden oynardý.” Uyuþturucu iþine de hýzla el attýlar. Özel Harekat Timi polisleri korumasýnda askeri zýrhlý araçlarla milyonlarca dolarlýk uyuþturucuyu batýya taþýdýlar. Buradan akan paranýn yarattýðý güç, devlet görevlilerinin teþvikleriyle birleþince siyaset içinde de doðrudan temsilcilere sahip oldular. Uluslararasý düzeyde Türk devleti’nin bizzat uyuþturucu kaçakçýlýðý iþi yaptýðý ya da buna göz yumduðu iddialarý yay-

sever, yüzbaþý Sinan Yaþar. 1970’lerde daha çok solculara, iþçi hareketine ve alevilere karþý kullanýlan devlet içindeki bu gizli çeteler (diðer adýyla KONTR-GERÝLLA), bölgede yýllardýr süren savaþta da yoðun olarak devletin kirli iþlerini yaptýlar. Yapýlan barýþ çaðrýlarýna kulak týkayan Ecevit Hükümeti savaþta akan kanla beslenen çetelerin deðil, barýþ isteyenlerin sesine kulak vermelidir. “Aydýnlarýmýz öldürülmesin” diyen, “daha çok özgürlük ve demokrasi” isteyen, “temiz toplum” talep eden CHP’nin ve sendikalarýn liderleri barýþ talebine destek olmalýdýrlar.

Pa rl am en to n u n g ü c ü Parlamento bu diktatörlüðün devamýna engel olmadýðý sürece iþletilir. Beþ yýlda bir yapýlan genel seçimler öncesi, siyasi partiler hükümet olduklarýnda uygulayacaklarý programlarý anlatýrlar bize. Ýktidara geldiklerinde büyük çoðunluðun yaþam koþullarýný düzelteceklerine dair sözler verirler. Bizden oyumuzu isterler. Ancak her seferinde görürüz ki, verdikleri sözleri ikti-

dara geldiklerinde unuttururlar. Siyasi, ekonomik ve hukuksal hayatta yine parasý ve gücü olanlarýn borusu ötmeye devam eder. Çoðunluðun fikri sadece 4-5 yýlda bir oy verirken sorulur. Siyasetçilerden bir þeyleri deðiþtirmesini bekleyen milyonlarca kiþinin kendi seçtiði milletvekillerinin kararlarý üzerinde dahi kontrolü yoktur. Oysa meclisten geçirilen kararlar ve hükümet uygulamalarý doðrudan bizim yaþamýmýzý etkiler. O kararlar alýnýrken halkýn fikrini soran bir mekanizma olsa söyleyeceðimiz çok þey olduðunu biliriz. Siyasetçilerin ettiði laflarý dinlerken, bize geçirdikleri kazýklarýn acýsýný çekerken hep söyleniriz, “allah belanýzý versin” deriz. Bu duruma isyan ederiz, “ellerim kýrýlsaydý da onlara oy vermeseydim” diye yakýnýrýz. Yönetici sýnýfýn borusunu öttürmek istemeyen milletvekilleri de seçilir arada bir. Hatta mecliste çoðunluk bile olabilirler. Ne var ki toplumdaki esas gücü elinde tutan, yani sermayeyi kontrol eden parlamento deðildir. Bu nedenle milletvekilleri istese bile çoðunluðun çýkarýna olan politikalarý uygulamaya sokamazlar. Sermayenin diktasý, gerektiðinde siyasetçileri de hapse yollayarak kendi programlarýný polis ve ordunun silahlý gücüyle uygular. Buna direnmek isteyenler sürülür, hapse atýlýr ve hatta devletin gizli örgütleri tarafýndan öldürülür. Gerektiðinde parlamento dahi daðýtýlarak ordu yönetime el koyar. Hiyerarþi ve emir-komuta zincirinin en etkin ve sert yaþandýðý kurum olan ordu devletin belkemiðidir. Yönetici sýnýf açýsýndan çok sýkýþýnca baþvurulan en güvenilir araçtýr.

N as ý l d eð i þ i r ? Bu düzeni deðiþtirmek isteyenlere sunulan çözümlerden birisi, “devleti ele geçirmek, devlet içinde kadrolaþmaktýr.” Ama devlet örgütleniþinde piramidin zirvesine doðru yaklaþanlar arasýnda zirvedekilerin çýkarlarýna uygun davranmayanlar elenirler. Yargý, medya, polis, cezaevleri ve gerektiðinde ordu tarafýndan durdurulurlar. Kadrolaþmayý çözüm olarak gören sol ve sað politik hareketlerin devlet kadrolarýndan nasýl temizlendiðini 12 Eylül 1980 darbesiyle ve 28 Þubat 1997 muhtýrasý ile gördük. Devletin egemen sýnýfýn devleti olduðunu ve toplumdaki diðer çýkar gruplarýna karþý kullanmak üzere örgütlendiðini her seferinde bir daha bir daha yaþayarak görüyoruz. Artýk bu gördüklerimizden ders çýkarmak zorundayýz. Bu devleti ele geçirip kendi ihtiyaçlarýmýz için kullanamayýz. Egemen sýnýf buna

Ýþçi Demokrasisi

Sayfa 5

izin vermez. Bu yol tam bir hayal. Tek çýkar yol, azýnlýk devleti yerine çoðunluðun devletinin, yani bir iþçi devletinin kurulmasýdýr.

Ý þ çi d e vl e t i Çoðunluðun doðrudan yönetimi olmazsa küçük bir azýnlýðýn kâr güdüsü ve rekabet üzerine kurulu bu düzen deðiþmez. Rekabete dayanan piyasa ekonomisi içinde iþsiz, geleceksiz, eðitimsiz, plansýz, programsýz yaþamaya mahkum oluruz. Bu düzenin deðiþebilmesi için üretenlerin söz ve karar sahibi olduðu, bu devletten tamamen farklý bir devlet örgütlenmesine ihtiyacýmýz var. Sistemin deðiþmesi üretenlerin üretim birimlerinde, bölgelerinde karar organlarý oluþturup kendi önceliklerini belirlemesiyle mümkün olabilir. Bu bir iþçi devleti olacaktýr. Ýþçi komiteleri üzerine yükselen sosyalist devlet, iþyeri temsilcilikleri üzerine aþaðýdan yukarý doðru örgütlenir. Her düzeydeki temsilci, temsil ettiði kiþilerin doðrudan denetimi altýndadýr. Temsilcilerin görevine temsil ettiði kiþiler tarafýndan her an son verilebilir. Temsilciler, temsil ettikleri kiþilerden daha avantajlý koþullarda yaþayamaz, ortalama ücretden fazlasýný alamazlar. Böylece yöneticilerin toplumun çoðunluðundan ayrýcalýklý bir sýnýf olmasý engellenir. Düzenli ordu ve polisin yerini her bölgede bizzat emekçilerin oluþturduðu milisler alýr. Böylece silah sahibi olanlarýn toplumdan ayrý bir güç olmasý, toplumdan baðýmsýzlaþmasý, çeteleþmesi engellenir.

M ü mkü n m ü ? Sosyalist bir sistemin mümkün olmadýðý, hoþ bir hayal olduðu iddia edilir. Ama küçük bir azýnlýðýn diktatörlüðü altýnda yaþamanýn ne kadar akýl dýþý olduðu anlatýlmaz. Daha çok ürettikçe daha da yoksullaþmamýzýn nedeni olan kapitalist sistemin ihtiyaçlarýmýza uygun olmadýðý ortada. Toplumlar kendi kaderlerini kendileri yazarlar. Küçük bir azýnlýk lüks içinde yaþarken büyük çoðunluðun yoksulluk, iþsizlik, savaþ, sömürü ile yaþamasý deðiþtirilemeyecek bir kader deðildir. Hepbirlikte tükürsek tükürüðümüzle bile boðabiliriz bu azýnlýk sisteminin koruyucularýný. “Bu millettten adam olmaz” fikri sistemden rahatsýz olanlarýn umutsuzluðunu ve güvensizliðini ifade ediyor. Bu zayýflýk, örgütsüzlükten ve mücadele tarihimizi bilmemekten kaynaklanýyor. Örgütlenmek, bizim adýmýza baþkalarýnýn yapabileceði bir þey deðil. Adým atmalý, sosyalist bir dünya için mücadele etmeliyiz.


Sayfa 4

Ýþçi Demokrasisi

1 Kasým 1999

DENÝZER CÝNAYETÝ:

FAÝLÝ MEÇHUL CÝNAYETLERE SON

FAÝLÝ BELLÝ MÝ?

SUSURLUK DEVLETÝ ÝSTEMÝYORUZ

Türk-Ýþ Genel Sekreteri ve Genel Maden-Ýþ Sendikasý Genel Baþkaný Þemsi Denizer de 6 Aðustos 1999 gecesi kiralýk bir katil tarafýndan öldürülmüþtü. Tetikçi Cengiz Balýk yakalanmýþ ve cinayetin bir alacak-verecek meselesi olduðu hemen herkese kabul ettirilmiþti. Emeklilik yasa tasarýsýnýn TBMM’de görüþüldüðü ve iþçi sýnýfýnýn genel grev silahýný kullanma tehditlerinin olduðu günlerdi. Ancak Türk-Ýþ Baþkaný Bayram Meral, hükümetle yalnýz baþýna yaptýðý görüþmeden sonra, “genel greve bir kez çýkýnca sonuna kadar gitmen gerekir. Sonuç alamazsan kellen gider. Genel grev ihtilal demektir” diyerek genel grev tehdidini geri çekmiþti. 24 Temmuz’da yüzbinlerce emekçiyi Kýzýlay Meydaný’na yýðan Emek Platformu da daðýlma noktasýna gelmiþti. Þemsi Denizer ise tabanýn hislerine tercüman olarak, Bayram Meral’in tek baþýna karar veremeyeceðini, TürkÝþ’in eylem kararýndan vazgeçmediðini açýklamýþtý. Bir çok kiþinin “artýk bitti” dediði bir anda hem Emek Platformu’nun daðýlmasýný önlemiþ hem de yeni bir genel grev kararý alýnarak tasarýnýn geçici de olsa TBMM gündeminden çekilmesine öncülük etmiþti. Meral’den daha radikal bir tutum alarak tabandaki öfke ve isteðin, yapýlacak bir genel grevin lideri olmaya aday olduðu mesajýný vermiþti. Meral de bunun üzerine hükümetle anlaþmasýný unutup ‘eyleme devam’ demek zorunda kalmýþtý. Denizer’in bu tutumu tabandaki öfkenin birleþmesi ve açýða çýkmasýný, sýnýfýn mücadele etmesini kolaylaþtýracaktý. Bu nedenle de hükümeti rahatsýz edip emek cephesindekileri sevindirmiþti. Ýþçiler öfkeliydi. Mezarda emekliliðe karþý birþeyler yapmaya hazýrdýlar. Toplumdaki diðer muhalif kesimler de emekçilerin arkasýndaydý. Ancak tabanda bu potansiyeli eyleme dönüþtürebilecek baðýmsýz ve güvenli bir örgütlenme yoktu. Bu nedenle hareket büyük ölçüde sendika liderlerinin kontrolündeydi. Hükümetin saldýrýsýna karþý iþçilerin mücadelesi sendika liderlerine bu kadar baðýmlýyken Denizer, Türk-Ýþ içinde Meral’den daha mücadeleci ve ona alternatif olabilecek en önemli liderdi. Yönetici sýnýf 28 Þubat 1997 Muhtýrasý ardýndan kendisini hiç bu kadar zayýf hissetmemiþti. Ýslami harekete ve ardýndan da Kürt hareketine karþý kazandýðý baþarýlar egemenlerin kendilerine güvenini artýrmýþ, bu güvenle (ve baþka çaresi de olmadýðý için) iþçi sýnýfýna azgýnca saldýrýya geçen yönetici sýnýf bu kez “baltayý taþa vurduðu” endiþesi içindeydi. Mezarda emeklilik öngören yasa tasarýsýna karþý sýnýfýn hemen her kesimi biraraya gelmiþ, ortak eylemler yapmaya baþlamýþ, bunu 24 Temmuz Ankara mitingi izlemiþti. Þimdi de genel grev tehditleri vardý. Ýþçi sýnýfýnýn sokaklara dökülmesi, düzenden rahatsýz olan her kesimin kendisini ifade edebileceði alanlarý geniþletmiþti. Yönetici sýnýf endiþe etmekte haklýydý. Bu koþullar altýnda Meral’le masaya oturan hükümet Türk-Ýþ’i eylemden vazgeçmeye tam ikna etmiþken Denizer çýkmýþtý ortaya. Denizer, olasý bir genel grevin en önemli lideri durumundaydý. Ve evinin önünde öldürüldü. Bundan sonrasýný Gülden Aydýn tarafýndan hazýrlanan ve 4-5 Ekim 1999 günleri Hürriyet Gazetesi’nde yayýmlanan diziden aktaralým:

Onlarýn devleti, bizim devletimiz 1 Kasým 1999

Denizer’in kardeþi Ramazan Sarýbaþ anlatýyor: ‘‘Aðabeyimin olayýný Zonguldak’a hapsetmek istediler.’’ “Aðabeyim gündemde olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarýsý, SSK ve Tahkim Yasasý’na karþýydý. Sendikal çerçevede kilit isim olduðu için öldürüldü.” “TÜRK-ÝÞ çekilme kararý aldýðý halde, aðabeyim Ýstanbul’a giderek sendikacýlarla toplantý yaptý, Emek Platformu’nu birleþtirdi. Bundan hemen sonra öldürüldü.” “Emek Platformu’nda birleþtirici olmuþtu. Birileri hazmedemedi. Emek Platformu sýrasýnda saðcýsý, solcusu hepsi aðabeyimin yanýnda birleþtiler.’’ “Katil Cengiz Balýk’ýn istediði para miktarýný dört kez deðiþtirdiði ifadesi gülünç. Balýk’ý, karanlýk güçler kullandý.’’ “Belki Balýk neden vurduðunu bile bilmiyor.” “Tanýklar anlatýyor. Cengiz Balýk 15 metre uzaklaþýyor. Kendi kendine konuþuyor. ‘Ben görevimi yaptým. Þemsi Denizer’i öldürdüm. Gelin beni alýn.’ Yanýndaki suç ortaðýnýn ise þu sözleri duyuluyor: ‘Ölmedi, bak!” Bu sýrada Denizer inliyor. Balýk sol ön kapýyý açýyor ve o öldürücü son kurþunu sýkýyor. Yanýndakilere ‘kaçýn’ diyor. “Çevre apartmanlardan olayý gören dört tanýk var. Bir tanýk ifade vermek için gitti. Ama ondan sonra irtibat kesildi.” “Zonguldak Emniyeti bir tanýðýn ev adresini telefon numaralarýný alýyor. Tanýk eve döndüðü an telefon çalýyor. Telefonda ilk tehdit geliyor. ‘Aðzýndan gýk çýkarsa seni öldürürüz!’ Kim aldý çabucak telefon numarasýný, eve gelir gelmez arýyor? Emniyetten biri vermese arar mý? Tüylerim diken diken oluyor. Olayýn boyutu bu kadar büyük” ‘‘Emniyete kesinlikle güvenmiyoruz.”

Denizer’in eþi Þennur Denizer anlatýyor: ‘‘Benim eþim 40 milyon lira için öldürülmedi. Benim eþim, sendikal harekette baþarýlý olduðu için, iþçinin ufkunu açtýðý için öldürüldü.” “Þemsi’nin öldürülmesinin ardýndan bir hafta geçmiþti. Biri geldi eve. ‘Yenge beni tanýmazsýn. Yeni taþýndým buraya’ dedi. Olayý baþýndan itibaren görmüþ. Balkondaymýþ. ‘Tek kiþi deðildi. Ýki yandan, çapraz gibi olmasa da ikili ateþ ettiler’ dedi. Sayýlarýný tam bilmiyorum ama üç kiþiydiler sanýrým’ dedi. Emniyete gidip ifade verdi.” “Tamam katil yakalandý. Konuþturamadýlar. Arkalarýndaki gücü öðrenmek istiyorum.” Denizer’in kardeþi Genel Maden Ýþçileri Sendikasý (GMÝS) Eðitim Sekreteri Sarýbaþ, geçen ay sonu yaptýðý baþka bir açýklamada ise suikastte üçüncü bir tetikçinin de olduðunu ve bu kiþinin MÝT elemaný olduðunu ileri sürdü. Sarýbaþ, þöyle konuþtu: “Bu tanýk daha önceki bazý olaylarda bazý güçler tarafýndan kullanýlmýþ. Tanýk bunu ifade etmiþ. Tanýk, daha önce kullanýlýp çýktýðýný piþman olduðunu söylüyor. Kendi isteði ile bu ifadeleri veriyor. Bunlarý mahkemede de anlatacak. Sözünü ettiðim gizli tanýk, ifade vermeye gittiði vakit, ileride bir parti baþkanýnýn veya bir aydýnýn öldürüleceðini de söylemiþti. Ardýndan da Ahmet Taner Kýþlalý öldürüldü zaten.”

Ser tu ð Çi ç ek

Türkiye 21 Aðustos sabahý Ahmet Taner Kýþlalý cinayeti haberiyle çalkalandý. Günümüz sosyal demokratlarýnýn çoðu gibi Kýþlalý da vatansever, kemalist, devletçi ve laik cepheci bir siyasetçi, bilimci ve gazeteciydi. Hain bir saldýrýyla öldürüldü. Yönetici sýnýfýn eski ve yeni sözcüleri, týpký Uður Mumcu’nun öldürülmesindeki gibi yine laik-islamcý çatýþmasýný öne çýkardýlar, “dýþ güçlerin Türkiye üzerindeki oyunlarýndan” söz ettiler. “Laik cumhuriyete sahip çýkmamýz, vataný bölmek ve parçalamak isteyenlere karþý birlik olmamýz” yönünde vaazlar verdiler. Kýþlalý cinayetini, depremle ciddi olarak sarsýlan devleti güçlendirmek için kullanmaya çalýþtýlar. Yöneticiler, islamcý kesimi daha çok yalnýzlaþtýrmayý, terörize etmeyi hedefliyorlar. Ýslami hareketle mücadele amacýyla demokrasinin daraltýlmasýna karþý tepki gösterenleri suçlu ilan ediyorlar. Daha çok demokrasi diyerek 28 Þubat sürecine muhalif olan herkesi bu konuda geri basmaya zorluyorlar. Toplumu terörize ederek, Kürt hareketinin ýsrarla ittiði barýþ sürecini sertleþtirmeye çalýþýyorlar. Ne var ki tarihin akýþýný sadece yöneticiler belirleyemiyor. Toplumun azýmsanamayacak kadar önemli bir kesimi cinayeti hýzla devletle iliþkilendirdi. Kýþlalý’nýn cenaze töreninde “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganý atanlar “Kýþlalý’nýn katili kont-gerilla”, “çeteler halka hesap verecek” gibi sloganlara da katýldýlar. Köþe yazarlarý, televizyon yorumcularý, tanýnmýþ bir çok aydýn Kýþlalý cinayeti ile “Susurluk devleti” arasýnda iliþki kurdu. Ancak yöneticiler, özellikle de generaller, bu durumdan çok rahatsýz oldular. Birþeyler onlarýn istediði gibi olmamýþtý. Genelkurmay Baþkaný Kývrýkoðlu, “bu saldýrý 28 Þubat sürecine sýkýlan bir kurþundur… Baçev zý reler millet ile devletin, ordu ile halkýn arasýný açmak istiyor” diye sýkýntýsýný açýða vurdu. Yargýtay Baþsavcýsý Vural Savaþ da, kendisinin bile can güvenliði kalmadýðýný, bu nedenle de demokratik haklarýn kýsýtlanmasý gerektiðini anlattý. Onlarýn cinayetten çýkarýlmasýný istedikleri dersler bunlardý. Yaþadýðýmýz geliþmeler, egemen sýnýfýn toplumdaki

Susurluk Devleti’nin çetelerinden kurtulmanýn ilk adýmý barýþ çaðrýsýna destek olmaktýr. fikirleri belirlemekteki sýnýrlýlýðýný da gösterdi. Ýnsanlarýn devlete ne kadar az güvendikleri ortaya çýktý. Kýþlalý’nýn ölümü sonrasý Susurlukta ortaya saçýlan pisliðin halen hafýzalarda olduðu anlaþýldý. Bizler, Ahmet Taner Kýþlalý cinayetinin de Musa Anter, Muammer Aksoy, Uður Mumcu ve unutturulmaya çalýþýlan bir çok siyasi cinayet gibi faili meçhuller listesine eklenmesini istemiyoruz. Devlet yöneticileri arasýnda bu tür cinayetleri bir “devlet hizmeti” olarak görüp, açýkca savunanlar olduðunu biliyoruz. “Devlet için kurþun atan da kurþun yiyen de þereflidir” diyerek faþist çeteler aracýlýðýyla “1000 operasyon” yaptýklarýný göðüslerini gere gere anlatan baþbakanlarý, bakanlarý, milletvekillerini tanýyoruz. Hükümet ortaðý olan MHP’nin bu çetelerle ne kadar

Her taþýn altýnda MHP Susurluk kazasý sonrasý açýkça þehir yoluna çýktýk... O iki kiþiyi in- sendikacýnýn katilleri aynýydý. Milligörüldü ki devlet içinde yuvalanmýþ dirdim. Tümseðe yüzü koyun yatýr- yet baþyazarý Abdi Ýpekçi’yi öldüren çeteler vardý ve devletin alenen dým. Her birinin kafasýna üçer tane Mehmet Ali Aðca da, olayda adý yapmak istemediði iþler bu çetelere mermi sýktým ve arabaya döndüm. geçen Oral Çelik de “ülkücü” kimyaptýrýlýyordu. Devletin en üst ma- Tekrar eve geldik. Kalan beþ kiþinin likleriyle tanýnýyordu. kamlarýnca da bilinen ve kabul edi- baygýn vaziyette yattýðýný gördük… 1 Mayýs 1977, Maraþ 1979, Çolen bu çeteler “faili meçhul” cina- Bunlarý boðarak öldürmenin daha rum 1980, Gazi Mahallesi 1995 yetler iþlemek için de kullanýlýyordu. doðru olacaðýný söyledim… elTden katliamlarýndaki rolleri bilinen bu Cinayet iþlemeyi “devlete hizmet” yapýlmýþ bir askýyý aldým ve birini katiller sürüsü devletin gizli operasolarak gören çetelerin tetikçileri ise onunla boðmaya çalýþtým, ancak yonlarýnda kullanýldýlar. Eski içiþleri genellikle MHP-Ülkü Ocaklarý bað- boðamadým. Bunun üzerine bir bakaný Mehmet Aðar’ýn itiraf ettiði lantýlý, çoðu katliam suçuyla yargýla- havluyu aðzýna ve burnuna bastýra- “1000 gizli operasyon” bu çeteler nan “firardaki” faþistlerdi. rak boðdum… Dierðlerini bu þekilde tarafýndan gerçekleþtirildi. Musa Örneðin, Susurluk’un baþ kahra- öldürmenin çok zor olacaðýný, onla- Anter, Mehmet Sincar, Vedat Aymaný Abdullah Çatlý baþta 7 TÝP’li- rýn gitmelerini, baygýn olanlarý ayýl- dýn gibi Kürt aydýnlarýnýn öldürülnin vahþice öldürüldüðü Bahçeliev- týp hepsinin kafasýna kurþun sýkarak mesindeki rolleri yadýrganmayan ler katliamý olmak üzere birçok ci- öldürebileceðimi söyledim… ban Ta - bu eli kanlý katillerin Bahriye Üçok, nayetten aranan bir faþistti. Onlar- cadaki mermilerin hepsini boþalttýk- Uður Mumcu, Turan Dursun ve son ca insaný bizzat öldüren ya da ölüm tan sonra dýþarý çýkýp kaçmaya baþ- olarak da Kýþlalý cinayetlerinde paremrini verdiði söylenen Çatlý’nýn ladým. Dörtyolda Abdullah’ýn bu- maðý olmadýðýný kim iddia edebilir? yakýn mesai arkadaþlarýndan birisi lunduðu eve gittim… ” Son olarak sendika lideri Þemsi de þu an cezaevinde olan Haluk KýrDemokrat bir savcý olan Doðan Denizer’in “faili belli” cinayetinde cý. Çýkarýlacak af kapsamýna girme- Öz dönemin Baþbakaný Ecevit’e de ülkücü mafyanýn parmak izleri si için MHP’nin büyük çaba sarfetti- verdiði raporda þöyle diyordu: var. Tetikçinin kullandýðý arabanýn ði Baçelievler katliamý suçlusu Kýr“Þiddet olaylarýnýn amacý de- MHP’nin Çatalaðzý belediye baþkan cý’yý ve “dava arkadaþlarýný” kendi mokrasi umudunu yok etmek, adayýnýn galerisinden alýnmasý, Desöylediklerinden tanýyalým: onun yerine faþizmi kökleþtirmek- nizer’in 465 bin dolarlýk bir çekinin “Olayý bütün açýklýðýyla kabul tir. Devlet içinde yuvalanmýþ bazý ülkücü mafya babasý Sedat Peker’in ediyorum. Bu suçu iþledim, ancak örgütler, devlet aygýtýný geniþ ölçü- bir adamýnda çýkmasý bu izlerden piþman deðilim. Kapýyý iki kere çala- de kendi amaçlarýna uygun þekle birkaçý. rak içeri girdik. Eter þiþesini vererek dönüþtürerek demokrasi düþmaný MHP’lilerin Susurluk çetelerine bunlarý Abdullah’ýn (Çatlý) gönder- akýmlarý iktidar yapmayý öngörmüþ- sahip çýkmalarý, “Çatlýlar ölmez” diðini ve ‘onlarý bayýltalým’ dediðini lerdir.” diye baðýrmalarý, Kýrcý’nýn af kapsasöylediler. Dýþarý çýktým, bu böyle Öz, bu raporu sunduktan 2 ay mýna girmesi için çabalamalarý boolmaz evdekileri ikiþer ikiþer ve ya sonra, 24 Mart 1978’de, bir baþka þuna deðil. birer birer dýþarý çýkarýp tenha bir ülkücü Ýbrahim Çiftçi tarafýndan ölBir zamanlar “kontr-gerillayý dayerde öldürmemiz gerektiðini söy- dürüldü. Adana Emniyet Müdürü ðýtacaðým” vaadiyle oy toplayan, ledim. Abdullah ‘olur’ dedi. Baðla- Cevat Yurdakul da 1979 Eylül’ünde kendisine yapýlan suikastten kontrdýðýmýz kiþilerden ikisini alarak Kür- Ülkü Ocaklarý’na iliþkin soruþturma gerillayý sorumlu tutan Ecevit ise þat ile beraber arabaya götürdük…yaparken öldürülmüþtü. þimdi çetelerle içli dýþlý olan MHP’yle Çatlý arabayý hareket ettirdi ve EskiOnlarca gazeteci, bilim adamý ve koalisyon içinde.

içiçe olduðunu hatýrlýyoruz. Çete baþlarýndan biri olan Haluk Kýrcý’nýn af kapsamýna alýnmasý için bu partinin nasýl canla baþla çalýþtýðýný izliyoruz. Ayný çetelerin Ulucanlar Cezaevi’nde 10 mahkumun katledilmesi ve Adana’da yargýsýz infazdaki yüzlerini seçebiliyoruz. Yýllardýr süren savaþýn bitmesini istemeyen bu çetelerin barýþ çaðrýlarýna karþý kin ve nefreti körüklediklerini görüyoruz. Polis, ordu, yargý, MÝT ve bürokrasinin üst kademelerince bu çetelerin teþvik ve himaye edildiðinden haberdarýz. Bizler,Kýþlalý’yý öldürten güçlerin ortaya çýkarýlmasýný, bütün faili meçhul cinayetlerin aydýnlatýlmasýný, Susurluk’ta açýða çýkan çeteler ve bunlarý koruyanlarýn cezalandýrýlmasýný, çetelerin beslendiði savaþýn bitirilmesi amacýyla siyasi adým atýlarak barýþ saðlanmasýný istiyoruz.

Toplumun nasýl yönetileceðine iliþkin kararlarý verenler, üretimde kullandýðýmýz fabrikalar, ofisler, toprak, araç-gereç, kýsacasý sermaye üzerinde kontrolü olanlardýr. Yani her kapitalist toplumda sermayenin diktatörlüðü vardýr. Çoðunluðun sahip olduðu tek sermaye emek güçleridir. Bu çoðunluk, yaþayabilmek için, emek güçlerini sermayeyi kontrol edenlere satmak zorunda býrakýlmýþtýr. Dolayýsýyla ne üretileceði, nasýl üretileceði, ürünün nasýl paylaþýlacaðý gibi önemli konularda büyük çoðunluðun söz hakký yoktur. Böylece egemen olan azýnlýk, büyük çoðunluðun sýrtýndan, onlarý sömürerek yaþayabilir. Toplumun küçük bir azýnlýðýný oluþturan büyük sermayedarlar, üst düzey bürokrasi, generaller, üst düzey yargýçlar, yani yönetici sýnýf, kendi çýkarýna iþleyen bu sistemin devamýný saðlamak için devlete ihtiyaç duyar. Engels devlet için “burjuvazinin kollektif icra organýdýr” der. Lenin ise devleti “bir sýnýfýn diðer bir sýnýf üzerindeki baský ve tahakküm aracýdýr” diye tanýmlar.

Pi ra mi t

Kapitalist devlet, büyük çoðunluk üzerinde baský kurma aracý olarak, yönetici azýnlýðýn ihtiyaçlarýna göre örgütlenir. Küçük bir azýnlýk tarafýndan kontrol edilebilecek þekilde yukarýdan aþaðýya örgütlenmiþ, emir-komuta mekanizmasý üzerine kurulu, gýnlaþtý. Hatta bir Alman mahke- ast-üst iliþkilerine dayalý, bümesi’ndeki uyuþturucu davasýnda rokratik bir merkeziyetçiliðe dönemin Baþbakaný Tansu Çiller’in sahiptir. Aksi takdirde azýnlýk adý geçti. Susurluk kazasý ardýndan içiþleri bakanlýðýndan istifa etmek olan sýnýf toplumun çoðunluzorunda kalan Mehmet Aðar açýk- ðu üzerinde kontrol sahibi ça “1000 operasyon yaptýk ama olamaz. bunlar açýklanmaz… eN yaptýysak Toplumsal ihtiyaçlarý ve MGK kararlarý doðrultusunda yap- öncelikleri belirleyenler, ekotýk… Hesabýný vermeyeazý h rým…”i-d nomik-sosyal kararlarý verenyordu. Acaba bu operasyonlar ler bu piramidin yukarýsýndaarasýnda Jandarma Genel Komukilerdir. Piramidin altlarýna taný Eþref Bitlis’in, MÝT Müsteþarý Hiram Abas’ýn öldürülmeleri de doðru indikçe insanlarýn karar verme mekanizmasýnda var mýydý? Ýki itiraçý anlattý: “Vedat Aydýn ve Mehmet Sincar’ý hemen hiç doðrudan etkisi devletin emri ile biz öldürdük… ve söz hakký kalmadýðý görüAðar’la tanýþtýk… Ünal Erkan’ýn (Dö- lür. nemin OHAL Bölge Valisi) bizden Çoðunluðun sýrtýndan haberi var… Musa Anr’i te biz öldür- geçinen, bizlerin ürettiði artýdük…” deðeri kontrol eden yönetiÇetelerle içli dýþlý olan sadece polis, MÝT, aþiretler deðildi. Susurluk ciler ise öncelikleri kendi dudosyalarýnda adý geçen ordu men- rumlarýna ve çýkarlarýna uysuplarýndan bazýlarý þunlardý: Tuð- gun olarak belirlerler. Onlageneral Veli Küçük, albay Hamdi rýn çýkarlarý ise daha fazla kâr Poyraz, yarbaylar Kamber Oður, için ulusal ve uluslararasý düMehmet Emin Yurdakul, Korkut zeyde daha fazla rekabet, Eken, binbaþýlar Ali Yýldýz, Cem Er- daha fazla birikim yapmaktýr.

Çeteler savaþtan besleniyor Susurluk kazasý sonrasý bir kýsmý ortaya çýkan gizli iliþkiler gösterdi ki devlet için görev yapan ve devletin hemen her kurumunca korunup desteklenen çetelerin beslendiði en önemli olgu OHAL bölgesinde yýllardýr süren savaþ. 1980 darbesinin ardýndan baþlangýçta Türkiye’nin diðer ülkelerdeki gizli pis iþlerini yapan Çatlý ve “dava arkadaþlarý” 80’lerin sonlarýndan itibaren OHAL bölgesinde Kürt hareketine karþý yoðun olarak kullanýlmaya baþlandýlar. Bu katiller sürüsü, çekinmeden insan öldürme becerilerini gösterirlerken “devlet adýna kuþun atan ve kurþun yiyen kahramanlar” olarak devletin her kademesinden saygý gördüler. Amaç “terörün kökünü kazýmaktý.” MÝT, JÝTEM, Özel Harekat Timi’nin operasyonlarýný gerçekleþtirdiler. 3000’den fazla köyün yakýlýp yýkýlarak 3 milyon kiþinin göçe zorlanmasýnýn baþ aktörleri oldular. Köylülere insan dýþkýsý yedirip, öldürdükleri kiþilerin kulaklarýndan kolye yapacak kadar gözleri dönmüþtü. Onlar “bölücü teröre karþý canlarýný ortaya koymuþtu.” Bu nedenle yaptýklarý hiçbir þeyin hesabýný vermek zorunda deðillerdi. “Konuþurlarsa Türkiye’de yer yerinden oynardý.” Uyuþturucu iþine de hýzla el attýlar. Özel Harekat Timi polisleri korumasýnda askeri zýrhlý araçlarla milyonlarca dolarlýk uyuþturucuyu batýya taþýdýlar. Buradan akan paranýn yarattýðý güç, devlet görevlilerinin teþvikleriyle birleþince siyaset içinde de doðrudan temsilcilere sahip oldular. Uluslararasý düzeyde Türk devleti’nin bizzat uyuþturucu kaçakçýlýðý iþi yaptýðý ya da buna göz yumduðu iddialarý yay-

sever, yüzbaþý Sinan Yaþar. 1970’lerde daha çok solculara, iþçi hareketine ve alevilere karþý kullanýlan devlet içindeki bu gizli çeteler (diðer adýyla KONTR-GERÝLLA), bölgede yýllardýr süren savaþta da yoðun olarak devletin kirli iþlerini yaptýlar. Yapýlan barýþ çaðrýlarýna kulak týkayan Ecevit Hükümeti savaþta akan kanla beslenen çetelerin deðil, barýþ isteyenlerin sesine kulak vermelidir. “Aydýnlarýmýz öldürülmesin” diyen, “daha çok özgürlük ve demokrasi” isteyen, “temiz toplum” talep eden CHP’nin ve sendikalarýn liderleri barýþ talebine destek olmalýdýrlar.

Pa rl am en to n u n g ü c ü Parlamento bu diktatörlüðün devamýna engel olmadýðý sürece iþletilir. Beþ yýlda bir yapýlan genel seçimler öncesi, siyasi partiler hükümet olduklarýnda uygulayacaklarý programlarý anlatýrlar bize. Ýktidara geldiklerinde büyük çoðunluðun yaþam koþullarýný düzelteceklerine dair sözler verirler. Bizden oyumuzu isterler. Ancak her seferinde görürüz ki, verdikleri sözleri ikti-

dara geldiklerinde unuttururlar. Siyasi, ekonomik ve hukuksal hayatta yine parasý ve gücü olanlarýn borusu ötmeye devam eder. Çoðunluðun fikri sadece 4-5 yýlda bir oy verirken sorulur. Siyasetçilerden bir þeyleri deðiþtirmesini bekleyen milyonlarca kiþinin kendi seçtiði milletvekillerinin kararlarý üzerinde dahi kontrolü yoktur. Oysa meclisten geçirilen kararlar ve hükümet uygulamalarý doðrudan bizim yaþamýmýzý etkiler. O kararlar alýnýrken halkýn fikrini soran bir mekanizma olsa söyleyeceðimiz çok þey olduðunu biliriz. Siyasetçilerin ettiði laflarý dinlerken, bize geçirdikleri kazýklarýn acýsýný çekerken hep söyleniriz, “allah belanýzý versin” deriz. Bu duruma isyan ederiz, “ellerim kýrýlsaydý da onlara oy vermeseydim” diye yakýnýrýz. Yönetici sýnýfýn borusunu öttürmek istemeyen milletvekilleri de seçilir arada bir. Hatta mecliste çoðunluk bile olabilirler. Ne var ki toplumdaki esas gücü elinde tutan, yani sermayeyi kontrol eden parlamento deðildir. Bu nedenle milletvekilleri istese bile çoðunluðun çýkarýna olan politikalarý uygulamaya sokamazlar. Sermayenin diktasý, gerektiðinde siyasetçileri de hapse yollayarak kendi programlarýný polis ve ordunun silahlý gücüyle uygular. Buna direnmek isteyenler sürülür, hapse atýlýr ve hatta devletin gizli örgütleri tarafýndan öldürülür. Gerektiðinde parlamento dahi daðýtýlarak ordu yönetime el koyar. Hiyerarþi ve emir-komuta zincirinin en etkin ve sert yaþandýðý kurum olan ordu devletin belkemiðidir. Yönetici sýnýf açýsýndan çok sýkýþýnca baþvurulan en güvenilir araçtýr.

N as ý l d eð i þ i r ? Bu düzeni deðiþtirmek isteyenlere sunulan çözümlerden birisi, “devleti ele geçirmek, devlet içinde kadrolaþmaktýr.” Ama devlet örgütleniþinde piramidin zirvesine doðru yaklaþanlar arasýnda zirvedekilerin çýkarlarýna uygun davranmayanlar elenirler. Yargý, medya, polis, cezaevleri ve gerektiðinde ordu tarafýndan durdurulurlar. Kadrolaþmayý çözüm olarak gören sol ve sað politik hareketlerin devlet kadrolarýndan nasýl temizlendiðini 12 Eylül 1980 darbesiyle ve 28 Þubat 1997 muhtýrasý ile gördük. Devletin egemen sýnýfýn devleti olduðunu ve toplumdaki diðer çýkar gruplarýna karþý kullanmak üzere örgütlendiðini her seferinde bir daha bir daha yaþayarak görüyoruz. Artýk bu gördüklerimizden ders çýkarmak zorundayýz. Bu devleti ele geçirip kendi ihtiyaçlarýmýz için kullanamayýz. Egemen sýnýf buna

Ýþçi Demokrasisi

Sayfa 5

izin vermez. Bu yol tam bir hayal. Tek çýkar yol, azýnlýk devleti yerine çoðunluðun devletinin, yani bir iþçi devletinin kurulmasýdýr.

Ý þ çi d e vl e t i Çoðunluðun doðrudan yönetimi olmazsa küçük bir azýnlýðýn kâr güdüsü ve rekabet üzerine kurulu bu düzen deðiþmez. Rekabete dayanan piyasa ekonomisi içinde iþsiz, geleceksiz, eðitimsiz, plansýz, programsýz yaþamaya mahkum oluruz. Bu düzenin deðiþebilmesi için üretenlerin söz ve karar sahibi olduðu, bu devletten tamamen farklý bir devlet örgütlenmesine ihtiyacýmýz var. Sistemin deðiþmesi üretenlerin üretim birimlerinde, bölgelerinde karar organlarý oluþturup kendi önceliklerini belirlemesiyle mümkün olabilir. Bu bir iþçi devleti olacaktýr. Ýþçi komiteleri üzerine yükselen sosyalist devlet, iþyeri temsilcilikleri üzerine aþaðýdan yukarý doðru örgütlenir. Her düzeydeki temsilci, temsil ettiði kiþilerin doðrudan denetimi altýndadýr. Temsilcilerin görevine temsil ettiði kiþiler tarafýndan her an son verilebilir. Temsilciler, temsil ettikleri kiþilerden daha avantajlý koþullarda yaþayamaz, ortalama ücretden fazlasýný alamazlar. Böylece yöneticilerin toplumun çoðunluðundan ayrýcalýklý bir sýnýf olmasý engellenir. Düzenli ordu ve polisin yerini her bölgede bizzat emekçilerin oluþturduðu milisler alýr. Böylece silah sahibi olanlarýn toplumdan ayrý bir güç olmasý, toplumdan baðýmsýzlaþmasý, çeteleþmesi engellenir.

M ü mkü n m ü ? Sosyalist bir sistemin mümkün olmadýðý, hoþ bir hayal olduðu iddia edilir. Ama küçük bir azýnlýðýn diktatörlüðü altýnda yaþamanýn ne kadar akýl dýþý olduðu anlatýlmaz. Daha çok ürettikçe daha da yoksullaþmamýzýn nedeni olan kapitalist sistemin ihtiyaçlarýmýza uygun olmadýðý ortada. Toplumlar kendi kaderlerini kendileri yazarlar. Küçük bir azýnlýk lüks içinde yaþarken büyük çoðunluðun yoksulluk, iþsizlik, savaþ, sömürü ile yaþamasý deðiþtirilemeyecek bir kader deðildir. Hepbirlikte tükürsek tükürüðümüzle bile boðabiliriz bu azýnlýk sisteminin koruyucularýný. “Bu millettten adam olmaz” fikri sistemden rahatsýz olanlarýn umutsuzluðunu ve güvensizliðini ifade ediyor. Bu zayýflýk, örgütsüzlükten ve mücadele tarihimizi bilmemekten kaynaklanýyor. Örgütlenmek, bizim adýmýza baþkalarýnýn yapabileceði bir þey deðil. Adým atmalý, sosyalist bir dünya için mücadele etmeliyiz.


Sayfa 6

Ýþçi Demokrasisi

1 Kasým 1999

Ezilenlerin Þöleni:

EKÝM DEVRÝMÝ Þubat Dev rimi

Eski Rus takvimine göre 23 Þubat 1917’de Dünya Kadýnlar Günü kutlamalarý yapýldý. Bu ayný zamanda devrimin de baþlangýcý oldu. Kutlamalarýn ertesi günü Petrograd’da 200 bin iþçi greve gitti. Ýkinci gününde genel grev kenti sardý ve grevcilerin bir kýsmý ordu tarafýndan öldürüldü. 27’sinde muhafýz alaylarýnda isyan oldu. Askerler göstericilere ateþ açmayý reddediyordu ve bazý durumlarda ateþ emri veren subaylar askerler tarafýndan öldürülüyordu. Çar tahttan çekildi. Bu arada ilginç olan þey Çar’ýn istifasýndan bir gün önce iþçi delegelerinden oluþan bir sovyetin kurulmuþ olmasýydý. 1905 Devrimi’nin hafýzasý geliþmeler üzerinde hýzlandýrýcý bir etki yaratýyordu. Bütün iþyerleri sovyete delege gönderdiler. Devrim tam anlamýyla kendiliðinden ve plansýz geliþmiþti. Troçki’nin de vurguladýðý gibi, “eldeki bütün verilere dayanarak kesin bir þekilde söyleyebiliriz ki, hiç kimse, ama hiç kimse 23 Þubat’ýn monarþiyi devirecek bir hareketin baþlangýcý olacaðýný düþünmüyordu.” Devrimin parlak gözlemcisi Sukhanov’unda belirttiði gibi “partilerden birisi bile bu büyük ayaklanmaya hazýrlanmýyordu.” Ayný þekilde Çarlýðýn gizli polisi Okhrfana’nýn yöneticisi de “tümüyle kendiliðinden geliþen bir olay, hiçbir þekilde parti ajitasyonunun meyvesi deðil” diyordu. Milyonlar hayatýnda ilk defa politikaya adým atarken Bolþevik Parti çok marjinal görünüyordu, Þubat Devrimi sonrasý üye sayýsý 23 bin olmuþtu. Bolþevikler, ilk genel grev çaðýran bildiriyi 25 Þubat’ta çýkattýlar, o zamana kadar zaten 200 bin iþçi iþ býrakmýþtý! Sovyet seçimlerinde Bolþevikler küçük bir azýnlýktý. 15001600 delegenin sadece 40’ý yani yüzde 2,5 kadarý Bolþevikti.

Ýk il i Ýk t id a r Prens Lvov’un liderlik yaptýðý Geçici Hükümet ile Sovyet hükümeti yanyana duruyorlardý. Bu nedenle ikili iktidar vardý. Böylesi bir durum uzun süre devam edemezdi. Ýki hükümetten birisi diðerine yol vermeliydi. Sovyet, baþlangýçta Lvov Hükümeti’ni destekledi. 2 Mart Sovyet toplantýsýnda iktidarýn Geçici Hükümet’e yani burjuvaziye geçmesi için karar önergesi verildi. Sadece 15 delege bu önergeye karþý oy kullandý. Bunun anlamý Bolþeviklerin 40 üyesinin tamamý bile karara karþý çýkmadý. 1600 delegeden gelen kitle basýncý Bolþevikleri

yazdý. Ebe, bebeðin kendisi deðil, sadece onun dünyaya gelmesine yardým edendir. Ekim Devrimi’nde ölenlerin sayýsý, yönetmen Eisenstein’in “Ekim” filmi çekimlerinde ölenlerden daha azdýr. Devrimi takip eden içsavaþta yüzbinlerce insan öldü. Ancak bu Sovyet Hükümetinin eylemleri nedeniyle deðil 16 yabancý ülke ordusunun iþgali sonucu yaþandý. Bu ülkeler Almanya, Fransa, Ýngiltere, Japonya, Amerika, Polonya, Türkiye, Litvanya, Latviya, Estonya ve Finlandiya’ydý. Bolþevikleri bu þiddetten dolayý yargýlamak, kendisini bir katilden savunan bir þahsý þiddet kullandý diye yargýlamaya benzer.

Bolþevikler sözlerini tuttu

Devrim bir günlük iþ deðil bir süreçtir. Kendiliðinden baþlayan Þubat Devrimi’nden Ekim Devrimi’ne uzanan süreçte Bolþevik Parti tarihi bir rol oynadý. bir yana büküyordu. Sovyete egemen olan partiler, Menþevik ve Sosyal Devrimciler de karýþýk bir tutum alýyorlardý. Sovyetleri destekliyorlardý ancak Geçici Hükümeti de destekliyorlardý. Barýþ istiyorlardý ama savaþý destekliyorlardý. Köylülerin toprak taleplerine sýcak bakýyorlardý ancak toprak aðalarýnýn sözcüsü olan hükümeti destekliyorlardý. Ancak devrim orta yolcu bir uzlaþmaya izin vermez. Hayat her soruyu en keskin þekilde ortaya koyuyordu. Rusya’daki Bolþevik liderliðin kendisinin de kafasý çok karýþýktý. 3 Mart’da Bolþevik Partisi’nin Petersburg Komitesi “iþçi sýnýfýnýn ve demokratik halk kitlelerinin çýkarlarýna uygun davrandýðý sürece Geçici Hükümet’in iktidarýna karþý çýkmayacaðý” kararýný aldý. “Sürece” (postolku, poskolku) diye ifade edilen formül Petrograd Sovyeti Yürütme Komitesi’nin Geçici Hükümet’e iliþkin kararýnda da vardý ve hükümete verilen politik desteði ifade ediyordu. Lenin o sýrada Ýsviçre’de sürgündü. Bolþeviklerin “gericiliðe veya karþý-devrime karþý mücadele ettiði sürece” Geçici Hükümete kararlý bir destek vereceðini açýkladýðý Pravda’yý okuduðunda öfkeden kudurdu. Bu durumda karþý-devrimin en önemli ajanýnýn hükümetin ta kendisi olduðunu görmemiþlerdi.

Lenin partiyi yenid en s ila h la nd ýr ý y or 3 Nisan 1917’de Lenin Petersburg’a vardý. Petersburg Komitesi Lenin’i kentin Finlandiya istasyonunda karþýlamak üzere binlerce iþçi ve askeri se-

ferber etti. Sovyet Baþkaný Menþevik Shcheidze muzaffer Rus Devrimi adýna Lenin’i karþýladý. Lenin’in yanýtý çok netti: “Hangi muzaffer Rus Devrimi? Bunu Fransa’da bir asýr önce yaptýlar. Kapitalistler hâlâ fabrikalarýn sahibi, hâlâ toprak aðalarý topraklarýn sahibi, emperyalist savaþ hâlâ devam ediyor. Emperyalist savaþa son! Toprak, ekmek ve barýþ, bütün iktidar sovyetlere!” Aranýzda Lenin’in bu deklarasyonunun büyük destek ve alkýþ alacaðýný umut edenler olabilir ancak onun yerine kitle hayretten konuþamaz hale geldi. Tam bir sessizlik hakimdi. Duyulan tek ses Bolþevik Merkez Komitesi’nin eski bir üyesi Ý.P Golberg’e aitti: “Lenin çýldýrmýþ!” Devrimciler tabii ki kitleleri etkilemeye çalýþýr. Ancak bu tek yönlü bir sokak deðildir. Büyük kitlelerin fikirleri de devrimcileri etkiler. Birkaç gün sonra Lenin, Bolþevik Partisi’nin Petersburg Komitesi ile görüþtü. Nisan Tezleri’nin nedenlerini tartýþtý. Toplantýya katýlan 16 kiþiden ikisi Lenin’i desteklemek üzere oy verdi, 13’ü karþý çýktý, bir kiþi tarafsýz kaldý. Bu olumsuz baþlangýca raðmen Lenin, partinin büyük bir kýsmýný þaþkýnlýða uðratacak bir hýzda kendi pozisyonuna kazandý. Bu durum Lenin’in tutarlýlýðýyla birlikte milyonlarýn kendi günlük deneyimlerinin sonucuydu. Savaþ sürüyor binlerce insan ölmeye devam ediyordu, toprak aðlarý köylüleri hâlâ insafsýzca sömürüyordu, kapitalistler lüks bir hayat yaþarken iþçiler sefalet içindeydiler. Lenin’in partiyi kazanmasý bir ay kadar sürdü.

Sovyetleri kendi fikirlerine kazanmasý ise biraz daha fazla zaman aldý. Eylül baþýnda Bolþevikler Petersburg Sovyeti’nde çoðunluðu kazandýlar, Troçki baþkan seçildi. Ayný zamanda Moskova’da da Bolþevikler çoðunluðu kazandý ve Kamanev sovyet baþkaný oldu. Bundan sonra Ekim Devrimi’nin zaferine ramak kalmýþtý. Þubat Devrimi kendiliðinden olmuþtu ancak Ekim Devrimi planlandý. 10 Ekim’de Bolþevik Partisi Merkez Komitesi silahlý ayaklanma çaðrýsý yaptý. Üç gün sonra Petrograd Sovyeti’nin asker temsilcileri tüm askeri otoritenin Headquarters’dan Troçki’nin baþkanlýðýndaki Devrimci Askeri Komiteye devredilmesini oyladý. 16 Ekimde Petrograd Komitesinin Yürütme Komitesi, Askeri Örgütlenme, Petrograd Sovyet üyeleri, sendikalar, fabrika komiteleri, Petrograd Bölge Komitesi ve demiryolu iþçilerinin katýldýðý geniþletilmiþ Bolþevik Partisi Merkez Komitesi (Plenium) oturumu askeri ayaklanma kararýný yeniden onayladý. Devrimci Askeri Komite 20 Ekim’de ayaklanma hazýrlýklarýna baþladý. 25 Ekim’de de ayaklanma gerçekleþti. Troçki ayaklanmayý çok baþarýlý bir þekilde örgütlemiþti. Daha sonra iç savaþdan zaferle çýkan Kýzýl Ordu’yu da ayný baþarýyla örgütleyecekti. Ekim Devrimi çok iyi planlandýðý ve uygulandýðý için hemen hiç kan dökülmedi. Þubat Devrimi’nde çok daha fazla insan ölmüþtü. Genellikle devrim özünde basit bir þiddet eylemi olarak sunulur. Marks þiddetin “yeni bir toplumun ebesi” olduðunu

Devrim sonrasý toprak aðalarýnýn topraklarý köylülere daðýtýldý. Fabrikalar devletleþtirildi ve iþçi kontrolü altýnda çalýþtýrýlmaya baþlandý. Ezilen azýnlýklar kendi kaderini tayin etme hakký kazandý. Çok sayýda ulus için bir hapishane olan Rusya özgür ve eþit halklarýn federasyonu haline geldi. Çarlýk Rusya’sýnda yüzyýllardýr anti-semitizm yaygýndý. 1881 yýlýnda Yahudilere karþý 500 toplu katliam gerçekleþtirilmiþti. Ýki büyük þehir Moskova ve Petersburg’da Yahudilerin yaþamasý yasaktý, özel izne tabiydiler. Þimdi, Petersburg Sovyet Baþkaný Troçki bir Yahudi, Moskova Sovyeti Baþkaný Kamanev bir Yahudi, Sovyetler Cumhuriyeti’nin Baþkaný Sverdlov bir Yahudi idi. Troçki Kýzýl Ordu’nun baþýna geçince onun yerine Petersburg Sovyeti Baþkaný Zinoviev oldu, o da bir Yahudi idi. 1917’de devrim aylarý boyunca çok parlak bir konuþmacý olan Anatoly Lunacharsky 3040 bin kiþilik toplantýlar düzenliyor, William Shakespeare, Yunan dramasý gibi konularda iki üç-saat süren konuþmalar yapýyordu. Bugün Londra nüfusu o günkü Petersburg nüfusundan dört kat daha fazla. Ýngiliz iþçileri de çok daha eðitimli. Ancak Londra’da böylesi bir toplantýnýn yaþanmasý hayal bile edilemez. Sovyet Hükümeti kadýnlarýn kurtuluþunu hedefleyen dünyadaki en ilerici yasalarý getirdi. Boþanma hakký serbest býrakýldý, dünyada ilk kez “talep üzerine kürtaj hakký” getirildi, kadýnlarý mutfaktan kurtarmak için toplumsal yemekhaneler açýldý, çocuk yetiþtirme toplumsallaþtýrýldý, Eþcinsellere karþý olan bütün yasalar kaldýrýldý. Devrim, ezilenlerin þöleni oldu.

T ony C l i ff Ç e v i r e n : T ü r k a n U zu n


1 Kasým 1999

Ýþçi Demokrasisi

Sayfa 7

28 ÞUBAT is la mi ha re ket, SÜRECÝ Beþ sivil beþ askerden oluþan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) her ay toplanýyor. Kurul, devletin iç ve dýþ güvenliðinden sorumlu. Herkes çok iyi görüyor ki bu kurul TBMM, hükümet, yargý organlarý üzerinde büyük bir etkiye sahip. Bunun nedeni de kuruldaki asker üyelerin temsil ettiði silahlý güç. Anayasa ve yasalar uyarýnca Baþbakan ve Milli Savunma Bakanlýðý’na baðlý olarak çalýþmasý gereken generaller kontrol ettikleri bu silahlý güç nedeniyle siyasi iradenin temsil edildiði TBMM ve hükümetin üzerinde baský kurabiliyorlar. Generallerin gücü Generaller, yaklaþýk 800 bin kiþilik bir ordunun barýnma, beslenme, giyinme gibi en temel ihtiyaçlarýndan, otel, tatil, eðlence gibi ihtiyaçlarýna kadar her türlü harcama ve gelirin kontrolünü elinde tutuyorlar. Türkiye’de bütçenin %40’ý “savunma sektörü” için kullanýlýyor. Bu devasa kaynaðý generaller kontrol ediyor. Ordu, Türkiye’de devlet ve özel sektörden sonra adeta üçüncü bi sektör olarak sanayi ve ticarette de kendini hissettiriyor. 1961 darbesi sonrasýnda kurulan Ordu Yardýmlaþma Kurumu (OYAK) aracýlýðýyla ordu bu alana doðrudan girdi. Otomotiv, sigorta, gýda, çimento, petro-kimya, petrol ve lastik üretiminde otel ve turizm sektörlerinde önemli bir paya sahip oldu. Denetim dýþý ve izole edilmiþ Ordu üzerinde halkýn doðrudan bir denetimi de söz konusu deðil. Generaller seçimle görevlendirilmiyor. Rütbeler kendi belirledikleri kurallar içerisinde daðýtýlýyor. Kuruma girenler 15 yaþýndan itibaren düzeni koruma ve kollama misyonuna göre yetiþtiriliyor. Askeri liselerden baþlayan bu eðitim harp okullarýnda, daha sonra da harp akademilerinde devam ediyor. Türk Silahlý Kuvvetleri (TSK) personeli genelde kapalý bir toplum olarak lojmanlarda, orduevlerinde yaþýyorlar. Toplumdaki temel çeliþkilerden ve endiþelerden izole ediliyorlar. Tatillerini, düðünlerini bile sadece kendi mensuplarýna açýk olan tesislerde yapýyorlar. 90-100 bin civarýndaki subay ve astsubay çekirdeðinden oluþan bu güç emir-komuta zinciri dýþýnda yönetilemez biçimde örgütlü. Ordunun devletin diðer kurumlarý gibi (adalet sistemi, polis, maliye, sanayi ve ticaret vb. devlet büroksisi) toplumun büyük çoðunluðuyla doðrudan ve sürekli bir iliþkisi yok. Bu nedenle toplumun büyük çoðunluðunun gözünde diðerlerine göre daha temiz ve güvenilir bir kurum olarak görülüyor. Ordu tarafsýz mý? Ordunun “sistemin ve siyasi çýkarlarýn üzerinde, tarafsýz, kendi içinde bütün ve dýþýndaki yozlaþmadan baðýþýk” olduðu fikri kabul görüyor. Ancak sistem derin bir krize girdiðinde ordu açýkca tutum alýyor. Türkiye’de toplumsal muhalefetin yükseldiði ve siyasi krizin derinleþtiði dönemlerde (27 Mayýs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de olduðu gibi) çok partili parlamenter demokrasiye müdahale eden generaller ülkedeki yönetici sýnýfýn bir parçasý olduklarýný kanýtlýyorlar. Sistemin

korunmasýndan doðrudan çýkarlarý olduðunu pratikte gösteriyorlar. 27 Mayýs ve 12 Eylül tarihlerinin Türkiye’de kapitalist sermaye birikim modeli deðiþikliklerinde önemli mihenk taþlarý olmasý bir tesadüf deðildir. Ýþçi hareketinin militanlaþtýðý ve devlet kontrolü dýþýna çýktýðý 60’larýn sonu 70’lerin baþlarýnda demokratik haklarýn, örgütlenme özgürlüklerinin daraltýlmasýný saðlayan, memur sendikacýlýðýný yasaklayan 12 Mart müdahalesi olmuþtu. 12 Eylül darbesi Darbe sonrasý Türkiye Ýþveren Sendikalarý Konfederasyonu (TÝSK) Baþkaný Halit Narin, “yirmi senedir biz aðladýk onlar güldü. Biraz da onlar aðlasýn” diyordu. 12 Eylül askeri rejimi iþçiden iþverene büyük bir gelir transferini mümkün kýldý. 1980-88 arasýnda maaþ ve ücretlerin ulusal gelir içindeki payý yüzde 13’e inerken kâr, faiz ve rant gelirlerinin payý yüzde 42’den yüzde 73’e çýktý. Türkiye dünyanýn gelir daðýlýmý en bozuk altýncý ülkesi oldu. 12 Eylül döneminde 650 bin kiþi gözaltýna alýndý. Onlarcasý iþkencede ve idam sehpalarýnda katledildi. 12 Eylül askeri rejiminin en önemli farklýlýðý, yöneticilerin “yeniden seçilebilmek için dayandýðý toplumsal sýnýfýn desteðine ihtiyaç duyan milletvekillerine” baðýmlý olmamasýydý. Egemen sýnýf, 24 Ocak (emekçinin kemerini sýkma) kararlarýný TSK’nýn seçilmemiþ generalleri aracýlýðýyla yaþama geçirebildi. Darbecilerin din kozu Ancak o dönemde MGK artan iþsizlik, düþen ücretler ve bozulan gelir daðýlýmýnýn kuru bir Atatürkçülük propagandasýyla unutturulamayacaðýnýn bilincindeydi. Sol düþüncenin etkisini gidermek ve toplumu apolitikleþtirmek için askeri rejim dini kullandý. Darbe döneminde din dersleri zorunlu hale getirildi, kuran kurslarý hýzla yayýldý. Cami sayýsýnda patlama oldu. Devlet ile uyumlu islami cemaatlerin güçlenmesine izin verildi. Din egemen sýnýf tarafýndan toplumsal afyon olarak kullanýlýyordu. Ancak egemenlerin yýllardýr “toplumsal afyon” olarak kullandýklarý din 1990’larda muhalif bir hareketin bayraðý haline geldi. SSCB’nin etkisi Ýran’da Þah’ý yýkan devrim, solun hatalarý sonucu molla rejimine dönüþmüþtü. Baskýcý þahlýk rejimi karþýsýndaki zaferi ve Amerika’ya karþý direniþi islami harekete bütün dünyada prestij kazandýrmýþtý. SSCB ve Doðu Avrupa ülkelerinde sosyalizm diye yutturulan devlet kapitalizmlerinin çöküþüyle ortaya çýkan boþluk müslüman nüfusun yoðun olduðu ülkelerde radikal islami hareketler tarafýndan doldurulmaya baþlandý. Ýslamcýlar, Mýsýr, Cezayir gibi ülkelerde egemen sý-

ordu ve sol nýfa karþý muhalefetin ana odaðý haline geldiler. Ýslami hareket, Türkiye’de de cami, cemaat, kuran kurslarý, imam hatipler aracýlýðýyla egemen sýnýfa karþý islami ideoloji etrafýnda örgütleniyordu. Solun çöküþü Refah’ýn yükseliþi Ýþçi hareketi 1980’lerin sonunda yeniden yükseliþe geçmiþ, sosyal demokrasinin temsilcisi SHP güçlenmiþti. Emekçilerin yaþam koþullarýný düzelteceði, barýþ saðlayacaðý, Kürt sorununu çözeceði, 12 Eylül yasalarýný deðiþtireceði vaadleriyle 1991’de iktidara gelen DYP-SHP koalisyonundan beklenti çok yüksekti. Ne var ki bu hükümet, vaadlerinin aksine, kirli savaþý týrmandýrdý, iþçi sýnýfýnýn yaþam koþullarýný kötüleþtirdi, demokratikleþme konusunda adým atmak bir yana, Bazý Kürt milletvekillerinin tutuklanmasýna, bir tanesinin de öldürülmesine seyirci kaldý. Sosyal demokrasinin yarattýðý hayal kýrýklýðý ve stalinist solun ideolojik çöküþü islami hareketi toplumsal muhalefetin çekim gücü haline getirdi. Sol, en güçlü kalelerini bile Refah’a kaptýrdý. Küçük sermaye sahipleri ve orta sýnýflarýn çýkarlarýný temsil eden Refah Partisi 1991’de oyunu yüzde 20’ye, üye sayýsýný üç milyona çýkardý. “Adil Düzen” propagandasýyla hükümetin hayal kýrýklýðýna uðrattýðý kitleleri kendine çekmeyi baþardý. RP’nin yükselmesi toplumdaki hoþnutsuzluðun ve arayýþýn ulaþtýðý boyutlarýn göstergesiydi. Adil düzen programýyla kent yoksullarýný da arkasýna almayý baþaran Refah liderliði 28 Þubat’ta karþýsýnda orduyu buldu. 28 Þubat Muhtýrasý ile Refah Partisi Türk egemen sýnýfýnýn açýk hedeflerinden biri haline geldi. 28 Þubat süreci 28 Þubat 1997’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Refahyol hükümetine 18 maddelik bir muhtýra verdi. MGK “irticayý” düzene karþý “en önemli tehdit” olarak deðerlendiriyor, bir dizi önlem alýnmasýný istiyordu. Generaller meclis ve Cumhurbaþkaný Demirel üzerinde basýnç oluþturarak DYP-RP koalisyon hükümetini düþürdü. Yerini ANAPDSP azýnlýk hükümeti aldý. 8 yýllýk eðitim uygulamasý Refah’a kadro yetiþtiren imam hatiplerin orta kýsmýný kapatmak üzere uygulamaya sokuldu. Refah Partisi kapatýldý, liderlerine siyaset yasaðý getirildi. Devletin çeþitli kurumlarýndan islami kadrolarýn temizlenmesi ve izole edilmesi süreci baþlatýldý. Ýrticanýn sembolü olarak görülen türban devlet kurumlarýnda yasaklandý. Türbanlarýný çýkarmaya direnen kadýnlar “kýlýk kýyafet yönetmeliðine uymadýklarý gerekçesiyle” iþten atýldýlar. Türbanlý öðrencilerin derslerine devam etmeleri ve okula kayýt yapmalarý engellendi. Ýslami sermayenin temsilciliðini yapan MÜSÝAD üyesi sermayedarlar teþhir edildi, ekonomik faaliyetleri sýnýrlandýrýldý. Ýstanbul’un FP’li Belediye Baþkaný Tayyip Erdoðan görevden alýndý, okuduðu bir þiirden dolayý mahkum oldu, siyasetten uzaklaþtýrýldý. Türban ile meclise girmeye çalýþan Merve Kavakçý TBMM’den kovuldu, vatandaþlýktan atýldý ve hakkýnda bölücülükten dava açýldý. Bir dizi dini cemaatin lideri ve faaliyetleri ka-

muoyuna teþhir edildi, üyeleri devlet kurumlarýndan temizlenmeye çalýþýldý. Laik cephe Türkiye’nin en çok üyeye sahip, TBMM’de en çok milletvekili olan, toplumsal desteði en çok olan bir partiye ve onun temsil ettiði muhalefete karþý mücadele etmek egemenler açýsýndan oldukça tehlikeliydi. Üstelik bu parti egemenlerin yýllardýr afyon olarak kullandýklarý dini mücadele bayraðý haline getirmiþti. Yoksulluk, iþsizlik ve Kürt sorunun üzerine bir de islami hareket çýkmýþtý. Sisteme karþý toplumsal bir patlama yaratmadan islami hareket nasýl durdurulabilirdi? Egemen sýnýf bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için islami harekete karþý toplumda laik bir cephenin oluþmasýný istedi. Türk-Ýþ ve DÝSK ile birlikte patron örgütleri TOBB, TÝSK ve TESK “5’li sivil inisiyatif” adýyla “irticaya” karþý birleþik bir cephe kurdular. Sosyal demokrasi ve iþçi hareketinin liderleri orduya destek verdi. Kendisini sosyalist olarak tanýmlayan gruplar bile ordunun müdahalesini alkýþladýlar. En militan ve solcu sendikalardan biri olan Eðitim-Sen 28 Þubat Muhtýra’sýnýn temel talebi olan 8 yýllýk eðitim için mitingler düzenledi. Bu çatýþmada MGK müdahalesini “ilerici” olarak görenler, ordunun þeriatçýlara karþý demokrasiyi ve insan haklarýný koruduðuna inanýyorlardý. Ordunun iþlevini iyi bilen sosyalistler bile “islamcýlar gelse daha mý iyi olacak” fikriyle ordunun 28 Þubat müdahalesine karþý çýkmýyordu. Artýk iþçi sýnýfý örgütlerinin liderliði ve solun desteðiyle laik cephe kurulmuþtu Sol ne yaptý? Türkiye’deki sosyalist gruplarýn çoðu ise ya açýkça generallerden yana tavýr aldý ya da bu çatýþmaya sýrtlarýný çevirdiler, “tarafsýz” kaldýlar. “Ýt dalaþý”, “TÜSÝAD-MÜSÝAD sermayelerinin çatýþmasý”, “Ne þeriat, ne darbe” deðerlendirmeleri yaptýlar. Ýslami hareketi “baþý ezilmesi gereken faþist bir akým” olarak gördüler. Bu anlayýþlarýn doðal sonucu olarak sosyalist partilerin üyeleri arasýnda bile türbanlý iþ arkadaþlarýný “laik” yöneticilerine ispiyon edenler çýktý. Sol muhalefet, islami hareket üzerindeki baskýlara karþý tutum almayarak bu çatýþmada genel olarak egemen sýnýfýn yanýnda yer aldý. Ýslamcýlara karþý devleti destekleyen, 28 Þubat müdahalesini ilerici olarak gösteren soldaki tutum, bu düzeni deðiþtirmek isteyen ve radikalleþenleri islami hareketin kucaðýna itti. Sorun islami hareket mi? Bize, “korunmasý gereken bir sistem” olarak yutturulmaya çalýþýlan bu sistem yoksulluk, savaþ, adaletsizlik, iþkence, ölüm olarak kendini ortaya koyuyor. Ýslami hareket ise bu sistemin pisliklerinin sorumlusu deðil, sonucudur. Ýslamcýlar olsa da olmasa da eþitsizlik ve haksýzlýklar var. Asýl sorun islami hereket deðil egemen sýnýftýr. Onun silahlý bekçileridir. Ýslami hareketin zayýflatýlmasý ya da yok edilmesi bu sorunlarý ortadan kaldýrmayacaktýr. Aksine, bu saldýrýlar demokrasiyi, ekmeði, özgürlükleri biraz daha azaltacak,

sistemin asýl sahibi yönetici sýnýfý güçlendirecektir. Onlarý mý destekleyeceðiz? Bu küçük azýnlýðýn iktidarý devam ettikçe ütopist (hayalci) küçük burjuva hareketler her zaman olacak ve iþçi sýnýfýný da kendi arkalarýna çekmek isteyeceklerdir. Ýslami hareket de bunlardan biridir. Ýslami hareket, küçük sermaye sahiplerinin, yeni orta sýnýfýn hareketi olarak bir yandan sermaye düzenine (kapitalizme) sahip çýkar, bir yandan da onun sonuçlarýna itiraz eder. Bu nedenle çeliþkilerle doludur, tutarsýz ve çözümsüzdür. Patronlardan ve yönetici sýnýftan kurtulmayý deðil faziletli-dindarahlaklý yöneticilere sahip olmayý hedefler. Bu da, çözümsüzlüðün “islamcý” yöneticiler tarafýndan devam ettirilmesi anlamýna gelir. Kendileri için insan haklarý ve demokrasi isterken, baþkalarýnýn bu haklarýný reddeder. Kendi partilerinin kapatýlmasýna karþý çýkar ama baþka partilerin kapatýlmasýný destekler ya da sessiz kalýr. Kadýnlara karþý cinsiyetçi, eþcinsellere karþý saldýrgandýr. Dinsel ve etnik azýnlýklara karþý ayrýmcýdýrlar. Bu nedenlerle, zaman zaman devletle olan çatýþmada ayný tarafa düþsek bile, islami hareket bizim ittifak kurabileceðimiz, birleþik bir cephe oluþturabileceðimiz politik bir akým deðildir. Rekabet ettiðimiz küçük burjuva ütopist bir politik güçtür. Sol ne yapmalý? Generallerin saldýrýlarý karþýsýnda asla devletle ayný tarafta olmamalýyýz. Türbanlý kadýný devlete karþý savunmaksýzýn kýlýk kýyafet özgürlüðümüzü savunmak mümkün deðil. Solun, devletin türbanlý kadýnlara karþý gerçekleþtirdiði saldýrýyý geri püskürtmesi, demokrasi talebine sahip çýkmasý için islami hareketin peþine takýlmasý gerekmez. Saldýrýlarý geri püskürmek için baðýmsýz tutum almak, tutarlý, demokrat, sol bir çekim gücü yaratmak mümkündür. Ancak böyle bir çekim gücü islami hareketin tutarsýzlýðýný teþhir edip ona alternatif olabilir. 28 Þubat süreci nasýl biter? Genel Kurmay Baþkaný Kývrýkoðlu “28 Þubat süreci bitmedi, gerekirse yüz yýl, gerekirse bin yýl sürer” diyor. Bu sözler, generallerin ne kadar kararlý olduðunu ifade ediyor. Generaller, küçük bir azýnlýðýn çýkarlarýný ne pahasýna olursa olsun koruyan bu sistemin yöneticileri arasýndalar. Sistemin devamýný garantiye almak için oluþturulmuþ ve gerektiðinde müdahale eden silahlý bir kurumun baþýndalar. Toplumsal muhalefetin karþýsýna dikilen en önemli baský gücünü yönetiyorlar. Daha çok demokrasi ve özgürlük isteyenler, daha çok ekmek isteyenler, barýþ isteyenler, çoðunluðun çýkarýna bir sistem isteyenler devlet baskýsýna karþý demokrasinin tutarlý savunucularý olmalýdýrlar. Kalýcý demokrasi ise ancak iþçi iktidarýyla mümkündür. Bugün, 28 Þubat sürecine karþý yapýlmasý gereken þey, iþçi iktidarý için mücadele eden ve ezilenlerin her koþulda kürsüsü olmakta kararlý bir devrimci parti inþa etmektir.

Çi ð d e m Ö z b aþ


Ezilenlerin kurtuluþu için

ÝÞÇÝ DEMOKRASÝSÝ

YIL: 1

SAYI: 10

1 KASIM 1999

150.000

Avrupa Birliði demokrasi getirir mi? Türkiye egemen sýnýfý Avrupa Birliði’ne (AB) girmek istiyor. AB’ye girince Türkiye’nin “çað atlayacaðý”, ekonomik olarak hýzla sanayileþip refahýn yükseleceði, insan haklarý ve demokrasi sorunlarýnýn çözüleceði söyleniyor. Bütün bunlar toplumu ikna etmek üzere kullanýlan havuçlar. Arkasýnda duran sopadan kimse bahsetmiyor. AB ülkelerinde Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý görülen en yüksek iþsizlik yaþanýyor. Ekonomik büyüme oranlarý düþtü. AB’nin ekonomik programý iþçilerin kemerini sýkmakla meþgul, sosyal devlet parçalanýyor, iþçi sýnýfýnýn tüm ka-

Di ya r ba ký r ba r ýþ i st iyo r

BARIÞ HEMEN ÞÝMDÝ Cumhurbaþkaný Demirel, Baþbakan Ecevit ve çok sayýda bakan 24 Ekim’de Diyarbakýr’a giderek çeþitli açýlýþlar yaptýlar. Lice’de sanayi kompleksinin temelini attýlar. Ayný gün dünyanýn en zengin iþadamlarýndan ABD Yabancý Ýliþkiler Konseyi Onursal Baþkaný Rockefeller da 17 kiþilik bir heyetle Diyarbakýrda’ydý. Ekim ayýnda bir çok yabancý iþadamý ve yöneticiden oluþan heyet, Güneydoðu Anadolu Projesi (GAP) ve yaratacaðý yatýrým fýrsatlarýný bahane ederek bölgeyi ziyaret ettiler Ulusal ve uluslararasý düzeyde bu bölgenin güvenliði, geliþimi ve istikrarýna verilen önem gösteriliyordu böylece. Sloganlý karþ ýlama Bölgede yaþayanlar Demirel ve Ecevit’i HADEP bayraklarýyla, “barýþ hemen þimdi” ve “idama hayýr” sloganlarýyla karþýladýlar. Oysa Ecevit, Abdullah Öcalan’ýn yakalanmasýndan hemen sonra Diyarbakýr’a yaptýðý ziyarette halktan büyük bir tepki görmüþtü. O gün çocuklar ve resmi devlet görevlileri hariç hemen hiç kimse sokaða çýkmayarak Ecevit’i protesto etmiþti. Ecevit, sloganlar arasýnda yaptýðý konuþmasýnda, barýþ talep eden bayrak, pankart ve sloganlarý kastederek “barýþ çaðrýlarýný duydum” diyerek sözlerine þöyle devam etti:

“15 yýl Türkiye’yi kana boðanlarýn, onlarýn da bu çaðrýlarý duymalarýný ve gereðini yerine getirmelerini istiyorum.” Ecevit, bu çaðrýlarýn kendisinin temsil ettiði devlete yapýldýðýný görmezden geliyor. PKK’nin yaklaþýk 6 yýldýr “siyasi çözüm” için çaba sarfettiðini bilmezden geliyor. Oysa yýllardýr savaþ koþullarýnda yaþayan bölge halký bu gerçekleri ve taraflardan birinin silahlý mücadeleyi býraktýðýný çok iyi biliyor. Akan kanýn durmasý için siyasi çözüm bekleyen halk, Ecevit’ten idamýn kaldýrýlmasýný, genel af çýkarýlmasýný, demokratik haklarýnýn tanýmasýný, OHAL’in kaldýrýlmasýný, operasyonlarýn durdurulmasýný istiyor. Barýþ iç in ne yapmalý? Ecevit “tuttuðumuz yolda kararlý bir þekilde yürümeye devam edeceðiz” diyor. Bu yolun 15 yýldýr kanlý bir yol olduðunu biliyoruz. Kürt kimliðini bile inkar eden yöneticiler sorunu hep daha fazla baskýyla çözmeye çalýþtýlar. Bu durumdan rahatsýz olan öfkeli çok insan var. Diyarbakýr’daki demokrasi ve barýþ çaðrýlarýna sahip çýkmalý, Türkiye’de savaþ çýðýrtkanlarýný geri püskürtmeliyiz. Batýda ýrkçý ve milliyetçi çözümlere karþý tutum almadan demokrasi ve toplumsal barýþ kazanýlamaz. Barýþýn yolu bulunduðumuz alanda ýrkçýlýða ve milliyetçiliðe karþý tartýþ-

maktan ve barýþ isteyenler cephesini güçlen dir mek ten geçiyor. Maliy etini biz ö d ü yo r u z Bu savaþta 25 binden fazla Kürt genci öldü, üç bin Kürt köyü boþaltýldý, göçe zorlanan milyonlarca Kürt savaþýn maliyetini en aðýr þekilde ödedi. Devletin PKK ile silahlý mücadelesi sonucu bedel ödeyen sadece Kürt halký olmadý. Savaþýn Batý’daki faturasýný biz emekçiler ödüyoruz. Depremzedeye, eðitime, saðlýða para bulamadýðýný söyleyen, kemer sýkmamýzý isteyen yöneticiler kaynaklarýmýzý savaþ için harcadýlar ve buna devam ediyorlar. Tank, helikopter, bomba masraflarýndan dolayý kamu çalýþanlarý ücretlerine komik zamlar yapýlýyor. Hastaneler, okullar, fabrikalar özelleþtiriliyor. Üstelik, general, milletvekili, üst düzey bürokrat, polis þefi ya da TÜSÝAD üyesi patronlarýn çocuklarý sýcak çatýþmalar yaþanan bölgelerde askerlik yapmýyorlar. Oralarda ölenler hep yoksul ailelerin çocuklarý oluyor. PKK ile mücadele ettiklerini söyleyen, bu nedenle de istediklerini yapmaya hakký olduðunu düþünen çeteler savaþla besleniyor. Artýk çocuklarýmýzýn bu

kirli savaþta ölmesini istemiyorsak, daha iyi koþullarda yaþamak istiyorsak, depremzedelere yeterli yardým yapýlmasýný istiyorsak, hastane önlerinde ölmek istemiyorsak, üniversite kapýlarýnda elenmek istemiyorsak, fabrikalarýmýzýn mafyaya peþkeþ çekilerek kapatýlmasýný istemiyorsak, Susurluk devleti istemiyorsak bugün Kürtlerin Diyarbakýr’da dile getirdikleri taleplere sahip çýkmalýyýz. Hükümet kulak týkýyor Barýþ taleplerini Meclise taþýmak amacýyla yola çýkan “Barýþ Analarý”nýn Ankara’ya girmesi polis tarafýndan engellendi. Türkiye dýþýna çýkmak isteyen gerillalara yönelik operasyonlar da devam ediyor. Ayný zihniyet, mümkün olsa, PKK liderliðinin samimiyetini göstermek üzere teslim olmak için gelen gerilla gruplarýný da Türkiye’ye almayacak! Hükümet PKK’nin silah býrakma sürecini kolaylaþtýrmaktan ziyade zorlaþtýrmak için elinden geleni yapýyor. Gerillalara daðda

zanýmlarýna saldýrýlýyor. Tepki olarak aþýrý sað ve faþist hareketler yükseliyor. AB programýna karþý iþçiler, öðrenciler öfkeli. Fransa’da, Almanya’da son yýllarýn en geniþ katýlýmlý eylemleri yaþanýyor. Avrupa’da iþçi sýnýfý “Patronlar’ýn Avrupasýna karþý mücadele ediyor. Ulus lararasý Rekabet Uluslararasý rekabetin baskýsý yalnýzca ulusal sýnýrlar içerisinde büyük sermaye birimleri oluþturmakla kalmýyor, yeni uluslararasý bloklara yol açýyor. Uzak Doðu Asya’da Japonya çevresinde, Güney ve Kuzey Amerika’da da ABD çevresinde oluþan bu bloklar, Avrupa ülkeleri için de yeni yapýsal düzenleme ihtiyacýný zorunlu kýlýyor. Patr onlarýn Bir liði Patronlar uluslararasý düzeyde daha etkili rekabet edebilmek için “Avrupa Devleti” istiyorlar. AB ülkelerinin en önemli hedefi Avrupa Para Birliði. Para birliðine geçiþin olmazsa olmaz koþulu ise kamu açýklarýnýn milli gelirin yüzde 3’ünün altýna düþürülmesi. Bu hedefe ulaþmak için AB’nin üye ve aday üyelere sunduðu reçete ise þöyle özetlenebilir: - Ýþsizlik parasý, gelir ve kira yardýmý, saðlýk ve eðitim harcamalarý gibi alanlardaki bütün sosyal harcamalarda kesinti yapmak. - Kamu çalýþanlarýnýn ücret ve sosyal yardýmlarý ile emeklilik gelirlerini düþürmek. - Toplutaþým, elektrik, gaz, su, telekomünikasyon gibi kamusal hizmetlerin verildiði alanlarda kamu yararýný öne çýkaran devlet iþletmeciliðine son vererek bu alanlarda özelleþtirmeler yapmak. - Tüm bu iþleri yaparken muhalefeti enaza indirebilmek ve bastýrabilmek için sendikalarý iþlevsizleþtirmek. - Verimliliði, sömürüyü artýrmak. - Irkçý yasalarla AB sýnýrlarýný dýþ dünyaya karþý saðlamlaþtýrmak. AB Demokrasi m i getirir ? AB’yi “geliþmiþ demokrasi ve iþçi haklarýnýn birliði” olarak görmek büyük bir yanýlgýdýr. AB ülkelerinde iþçi sýnýfýnýn mücadelesiyle kazanýlmýþ olan haklarýn kaðýda dökülmesinden ibaret olan Avrupa Sosyal Þartý gibi düzenlemeler AB’nin niteliðini açýklamaz. AB’nin demokrasi, insan haklarý vb konulardaki söylemi yalnýzca bir göz boyamadýr. Türkiye’deki insan haklarý ve Kürt sorunu konusundaki yaklaþýmlarýnda ne denli samimi olduklarýný PKK lideri Öcalan’ý taþýyan uçaðýn Avrupa’da inecek bir havaalaný bulamadýðý günlerde daha iyi anladýk. Ýnsan haklarý, demokrasi vs alanýndaki geliþmeleri AB üyeliðine baðlamak büyük bir yanýlsamadýr. Avrupa’daki yöneticiler de en az Türkiye’deki meslekdaþlarý kadar aç gözlü ve saldýrgan. Onlar için asýl mesele insan haklarý demokrasi vs deðil, uluslararasý rekabette daha fazla güç toplamak. AB, sýradan insanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için deðil; sömürü ve rekabetin önündeki engelleri kaldýrabilmek için var. Ýþçi sýnýfý patronlarýn AB’sine karþý çýkmalý, AB’nin saldýrgan politikalarýna karþý mücadele eden Avrupalý iþçilerle dayanýþmalýdýr.

mücadeleye devam etmekten baþka çözüm yolu býrakmýyor. Savaþ tüccarlarýna, çetelere sahip çýkmakta sorun görmeyen hükümet, Diyarbakýr ve Ýstanbul’dan gelen þehit asker ve gerilla annelerinin oluþturduðu “Barýþ Analarý” gurubunu görmek istemiyor. Medya’da “Apo’yu diri diri yakalým” diyen annelerin acýsý haber olmaya deðecek kadar büyük de barýþ isteyen annelerin acýsý deðil mi! MHP ortaklý hükümet, Susurluk çetecilerine af çýkartýp aklamaya çalýþýrken, Kürt gerillalarýna piþmanlýk yasasýyla ihanet ve teslimiyet dayatýlýyor. Ýdam uygulanmasýn PKK Genel Baþkaný Abdullah Öcalan için verilen idam kararý Yargýtay’da

görüþülüyor. Eðer karar onaylanýrsa TBMM’de oya sunulacak. Öcalan’ýn idam edilmesi ýrkçýlýðýn ve yaþanýlan sorunlarý inkar ederek savaþtan çýkar saðlayan çevrelerin zaferi olacaktýr. Yargýlanan ve idama mahkum edilen sadece Öcalan deðil, onun þahsýnda Kürt halkýnýn haklý talepleri olacaktýr. Ýdam kararýnýn kaldýrýlmasý halklarýn kardeþliði yolunda atýlacak önemli bir adýmdýr.

So n g ü l Ö z d emi r


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.