191254
SAYI: 2010/02
DAH‹L) 15 Ocak - 1 fiubat 2010 5 TL (KDV
EM‹NE AYNA
Kimse kusura bakmas›n! GAL‹P YALMAN
‹deolojik kesiflmeler
103
NED‹M fiENER
Hrant Dink cinayetinde s›r m› kald›?
RUHU fiAD OLSUN: MANO SOLO’NUN ARDINDAN ( E N T E R N A S Y O N A L
fi A L A L A )
o ses o his
EXPRESS SORUfiTURMA: Ba¤›ms›z bir sinema mümkün AMER‹KAN SA⁄LIK POL‹T‹KALARI: Chesnutt kendini niçin öldürdü?
MERAM 103: RUHU fiAD OLSUN–MANO SOLO’NUN ARDINDAN
O ses, o his ki sene önce, Lastik-‹fl grevini izlemek üzere gitti¤imiz ‹zmit’te, sendika binas›nda denk geldi¤imiz gençten bir iflçiye niçin orada oldu¤umuzu anlatmaya bafllad›¤›m›zda “hangi dergi?” diye sormufltu. Express’i bilebilece¤ine pek ihtimal vermedi¤imiz için, nas›l bir yay›n oldu¤unu anlatmaya haz›rlan›rken “vaay” demiflti ayd›nl›k bir gülümsemeyle, “Enternasyonal fialala, ha!..” Me¤er y›llard›r takip edermifl Express’i, mahallesinden bir abinin tavsiyesiyle bafllam›fl okumaya. Sohbet biraz ›s›n›nca “tamam, uyan›yoruz mânâs›na, mesaj›na ama” dedi, “ nedir bu Enternasyonal fialala allah aflk›na?” Hep oldu¤u gibi, diken üstünde bafllad›k izahata. “Bir Frans›z flark›c› var, Mano Solo diye, onun bir flark›s›, çok sevdi¤imiz bir flark›...” “Diken üstünde”lik birkaç sebepten. Biri, biraz müslüman mahallesi ve salyangoz misali. Bir di¤eri, dilin kendisi. O haiku’daki gibi, “her tan›mlama, bir s›n›rlama”. Mano Solo Frans›z m›? fiark›c› m›? O flark› (ve baflka birçok flark›) sadece bir flark› m›? “Sevdi¤imiz” derken kastetti¤imiz nas›l bir his? Bir his, baflkas›na nas›l hissettirilebilir? Sinemac›lar›n sevdi¤i deyiflle, “karfl› tarafa nas›l geçirilir”? Hele total bir hisse? O hissin “medyum”u total bir insansa? Ve de söz konusu olan total bir flark›ysa? Buyrun, dilin azizli¤i iflte, “total”e toslad›k flimdi de. “Bütünlüklü” desek eksik kalacak, “damardan” desek klifle olacak, içi boflalacak, “kat›fl›ks›z” desek “özcü” gibi t›nlayacak. ‹yisi mi, hissettirmenin, karfl› tarafa geçirmenin yaz›daki ustas› John Berger’a müracaat edelim. “K›ymetini Bil Her fieyin”deki “Tafllar” adl› metinde Pakistanl› Marksist bilge, Noam Chomsky’nin deyifliyle “seküler sufî” ‹kbal Ahmed’i flöyle tarif ediyor: “‹kbal Ahmed’in hayat› bir bütün olarak alg›lad›¤›n› düflünüyorum. Hayat› bölümlere ay›ran oportünistlerin tam z›dd›yd›. Frantz Fanon’un ‘Yeryüzünün Lanetlileri’nden etkilenmifl, baflta Filistin olmak üzere birçok halk kurtulufl hareketine kat›lm›flt›. Trajedinin ne anlama geldi¤ini biliyordu ve onu kabullenmiflti. Dolay›s›yla ola¤anüstü enerjisinin büyük bir k›sm›n› ba¤lar kurmaya sarfetti. Dostluk, siyasî dayan›flma, sadakat, paylafl›lan fliirler, misafirperverlik... Öyle ba¤lar ki, kaç›n›lmaz ayr›l›klara ra¤men bakî kalma flanslar› olsun.” Total dedi¤imiz fley öyle bir fley. Berger’›n dedi¤i mânâda “bütün”. “Vive le Révolution” diye biten “International Shalala” da öyle. T›pk› söyleyeni gibi. Mano Solo’nun en sevdi¤i kelime “amatör”dü. Kendisini de öyle tarif ediyordu: “Her fleyin amatörü”. Total amatör. Onun için öyle söyleyebiliyordu “Enternasyonal fialala”y›. Ceketindeki alâmet-i farikay› Express’e rozet yapmam›z da o yüzden. “Dilin s›n›rlar›”ndan dem vurmufltuk. Mano Solo flark›lar›, o s›n›rlar› afl›yor. Söylediklerini hissetmek için Frans›zca bilmek gerekmiyor. Peki o his karfl› tarafa nas›l geçirilir? Frans›zca söyleyen baflka isimlerden örnekleyerek belki de. Jacques Brel hissi, Edith Piaf hissi, Noir Désir hissi. Bir de okyanusun öte yakas›ndan örnekleyelim: Mos Def - Afl›k Mahzuni - Selda hissi. Rap’çi Mos Def de, yeni albümü “Ecstatic”teki “Supermagic” flark›s›nda Selda’n›n Afl›k Mahzuni türküsü “‹nce ince bir kar ya¤ar fakirlerin üstüne” yorumunu sample’larken herhalde ayn› hissi hissetmifltir. Berger’›n da “masamda bir Bektafli CD’si var” demesi
‹
Desenler: Mano Solo
• fiehir Hatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4 • Gülen medyas›nda KCK . . . . . . . . . 8 • Mavi Daktilo . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 • Yavafl fiehir: Seferihisar . . . . . . . . .10 • ‹tfaiyeciler eylemde . . . . . . . . . . . . 12 • Emine Ayna . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 • Linç salg›n› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18 • Hrant Dink . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 • Nedim fiener . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 • Galip Yalman . . . . . . . . . . . . . . . . . 26 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . . 30 • K›raat & Duman› Üstünde . . . . . 36 • A¤›r Çekim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 • Radyo Brecht . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 • Meflin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . . . 50 Ahmet Gürata, Ali Kesgin, Alican Tayla, Alper Duman, Alpkan Birelma, Asena Günal, Arslan Ero¤lu, Aykut K›l›ç, Aylin Kuryel, Ayfle Çavdar, Batur Gökçeer, Behzat Tafl, Beyhan Demir, Bülent Somay, Cemil Cahit, Ceyhun Can Özkan, Çi¤dem Öztürk, Didem Dan›fl, Doruk Yurdesin, Eda Özdek, Emre Kaya, Ender Ergün, Erdir Zat, Ertan Keskinsoy, Ethemcan Turhan, Evrensel Belgin, Fevzican Abac›o¤lu, F›rat Genç, Foti Benlisoy, Funda Tosun, Göksun Yaz›c›, Hakan Lokano¤lu, Haziran Düzkan, ‹rfan Aktan, Koray Löker, Merve Erol, Muhsin Akgün, Murat Meriç, Nalan Y›rtmaç, Öncel Seçgin, Özay Selmo, Pelin Özer, Pınar Uygun, Rafet Özen, Ragıp Duran, Sait Öztürk, Saner fien, Sarkis Paçac›, Sayat Tekir, Senem Do¤ano¤lu, Serap Güzelcan fienol, Serkan Köybafl›, Selçuk Oktay, Serdar Ceritli, Serra Torun, Siren ‹demen, fiahan Nuho¤lu, Turgut Yüksel, Ulus Atayurt, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu Bask›: Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, Ocak 2010 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressroll@gmail.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 103 15 Ocak 2010 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. 15 GÜNDE B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
(Roll, Ekim ‘09) onu “Supermagic”le buluflturmuyor mu? Roll’un halefi Bir+Bir’de (do¤um tarihi, her fley yolunda giderse 21 Ocak) yay›nlanmak üzere yapt›¤›m›z flark›l› söyleflide, Hendrix’in “If Six Was Nine”›n› dinletti¤imiz tarihçi Cemal Kafadar’dan flu yorum geldi: “Bu Kaygusuz Abdal hissi!..” Mano Solo’nun, örne¤in “La Liberté”sini dinletseydik de ayn› hissi hissederdi herhalde. Kaygusuz ve “La Liberté” demiflken... Malûm, son iki Meram’da “devrimci miras”tan söz ettik. And›¤›m›z isimler, birkaç istisna d›fl›nda, içerdendi. “Peki d›flardan kimler var?” sorusuyla karfl›laflt›k. fiimdi, bu vesileyle, o soruyla ifltigal edelim. Baflta Mano Solo olmak üzere, yukar›da zikretti¤imiz isimlerin her biri, söz konusu miras›n bir parças›. Evet, içlerinden sadece ikisi kalem erbab›. ‹kbal Ahmed’in çoktand›r aram›zda olmamas› Berger’› tek b›rak›yor. Ve do¤rusu, kendimizi bu kadar yak›n hissetti¤imiz baflka bir yaz› insan› akl›m›za gelmiyor. Niyesi, Roll’un and›¤›m›z say›s›nda kendisiyle yapt›¤›m›z söyleflide mevcut, hem de enine boyuna. Berger, Libération’da yay›nlanan bir söyleflide, düflünce dünyas›n›n flekillenmesinde Frans›z düflünürlerin, yazarlar›n belirleyici rolü oldu¤unu söylemifl ve flu isimleri saym›flt›: MerleauPonty, Aragon, Camus, Brel, Piaf ve Noir Désir. Haliyle, bir filozof, bir flair ve bir yazara karfl› üç flark›yazar› saymas› merak›m›z› celbetmifl ve bunu kendisine sormufltuk. Verdi¤i cevap o kadar gönlümüze göreydi ki... “Hiyerarfliye inanmam. Bir rock flark›c›s› pekâlâ bir filozofla k›yaslanabilir. Aralar›nda bir hiyerarfli yok bence, çünkü düflüncelerin, duygular›n ya da gözlemlerin ifade edilmesi aras›nda hiyerarflik bir fark görmüyorum. Merleau-Ponty’yle Brel veya Aragon’la Piaf veya Camus’yle Noir Désir aras›nda o anlamda bir fark yok benim için.” O söyleflide Berger’›n sevgiyle, hayranl›kla and›¤› isimler, bizim de iflaret fifleklerimiz. Roll’daki metnin ak›fl›na ba¤l› kalarak birkaç›n› nakledelim ki, “bulufltu¤umuz yer”in koordinatlar›n› vermifl olal›m: Tom Waits, Zapatista Marcos, Dylan, Marx, Deleuze, Spinoza, Nick Cave, Marquez, Kara Panterler, Prag bahar›n›n gençlik liderleri, Beethoven, Goya, Jim Morrison, Schubert... Mano Solo’dan bahis açsayd›k, kim bilir neler anlat›rd›. Belki de, Marcos için söylediklerine bir “çaprazlama” yapard›: “Ola¤anüstü bir sesi var –çok müzikal bir ses. Karizmas› asla bir politikac›n›n karizmas› de¤il. Sesinde zerre otorite t›n›s› yok. Çok berrak, insan› rahatlatan, güven veren bir ses. Bu benim için flafl›rt›c› oldu. Eril bir kiflilik, fakat müthifl anaç bir ses tonu var. ‹nsan› kucaklayan, sarmalayan, ba¤r›na basan bir ses.” Mano Solo’nun pürüzlü, insan› rahatlatmayan, aksine “ay›ltan”, ama güven de veren, hem sarsan hem kucaklayan sesi, Marcos’unkiyle bulufltu¤unda diyalektik bir terkip ç›k›yor. T›pk› John Berger’›n yaz›lar› gibi, devrimci bir terkip. Uzun zamand›r solun yeni bir dil bulmas›, kurmas› tart›fl›l›yor. Ama nas›l bir sesi olmas› gerekti¤ine dair somut bir fley pek söylenmiyor. Bizim önerimiz malûm, “Enternasyonal fialala”. Mano Solo’dan Marcos’a, John Berger’dan Jacques Brel’e, Mos Def’ten Mahzuni’ye, Dylan’dan Strummer’a, Hendrix’ten Kaygusuz’a uzanan o ses, o his...
3
Kader bizi sola kayd›rd› ANKARA–Tekel iflçilerinin direnifli Ankara d›fl›ndan nas›l görünüyor bilemiyoruz ama, 11 Ocak itibariyle 28. gününe giren direnifl, K›z›lay Meydan›’na yolu düflen Ankaral›lar›n sohbet konusu olmaya devam ediyor. ‹flçilerle münasebet kuran herkes, sanki y›llard›r özlemini çektikleri bir “türe” rastlam›flças›na heyecanla anlat›yor direniflçileri. Dipnot Kitabevi’nde karfl›laflt›¤›m›z bir sendikac› kad›n, polis sald›r›s›n›n oldu¤u gün yaral› iflçilerden birini taksiye bindirip hastaneye götürüflünü anlat›yordu: “Y›llar sonra ilk defa yamal› çorap giyen bir insanla karfl›laflt›m! Gözleri biber gaz›ndan kan çana¤›na dönmüfltü. Belinden darbe ald›¤› için yürüyemiyordu. O haliyle bile bana taksi paras› verdirmedi. Düflünsene, çorab› yamal› bir insan ve taksi paras›n› vermemeyi kendine yediremiyor… O günden sonra baflka biri oldum vallahi!” Hofldere’den K›z›lay’a inerken dolmuflta yaflanan münakafla ise baflka bir hissiyat› yans›t›yor. Bakanl›klar’da biriken polis ekiplerinin dolmufl güzergâh›n› de¤ifltirdi¤ini ö¤renen bir yolcu, Tekel iflçilerine say›p sövmeye bafll›yor. Önde oturan kad›n h›fl›mla dönüp hayk›r›yor: “Onlara sövece¤inize, onlar› aç b›rakanlara sövün. Yeter, b›kt›k sizin gibi insanlardan. Sizin gibiler yüzünden hiçbir fley de¤iflmiyor!” Beriki devam ediyor: “Gitsinler memleketlerinde ba¤›rs›nlar. Bafl› s›k›flan Ankara’ya kofluyor”. O cümleye dolmufl floförü bile kay›ts›z kalam›yor: “Ne yani day›, bafl› s›k›flan Amerika’ya m› gitsin? Ankara’ya gelecek tabii…” Polisin bask›lar›na, hükümetin “ya 4-C ya hiç” restine ve dondurucu Ankara ayaz›na ra¤men Tekel iflçilerinin evlerine dönmeye hiç niyetleri yok. Günlerdir Ankara’n›n barlar soka¤› Sakarya’daki Türk-‹fl binas›n›n önünde kâh halay çekip e¤lenen kâh buz
4
fiEH‹R HATLARI gibi kald›r›ma oturup sigara sararak derin of çeken, bazen aralar›nda hararetli sohbetlere giriflip karfl›s›ndakine söz yetifltirmeye çal›flan iflçiler, büyük direnifle haz›rlan›yor. 14 Ocak’ta Türkiye’deki tüm Tekel iflçilerinin büyük bir gösteri için bir araya gelece¤i Ankara’da flu an bine yak›n direniflçi bulunuyor. ‹lk güne göre say› bir hayli azald›. Çünkü kimi iflçiler polis müdahalesi s›ras›nda Abdi ‹pekçi Park›’ndaki havuza düfltü¤ü için üflüttü, kiminin bronfliti azd›, kimi de fabrikan›n hakl› fesihle iflten ç›karmas›ndan korktu¤u için izin süresi bitince iflinin bafl›na döndü. Ancak bu, Tekel iflçilerinin yelkenleri indirdi¤i anlam›na gelmiyor. Zaten Tek-G›da ‹fl Sendikas›’n›n karar› do¤rultusunda direniflin 23. gününde yap›lan seçimde geçerli 8 bin 180 oydan 8 bin 150’si direniflin sürmesi yönünde kullan›lm›flt›. Direniflin bitirilmesi yönünde oy veren 30 kifli ise 4-C sistemine bile raz› olacak kadar çaresiz kalanlar.
‹flçi nefreti 1996’da Güneydo¤u’da uzman çavufl olarak bulunan ve bir çat›flma s›ras›nda sa¤ kolunu kaybeden Tekel iflçisi fiuayip Geçir, “kader bizi sola kayd›rd›” diyor gülümseyerek. “Mecburen sol kolumu havaya kald›r›yorum. Sa¤ yok ki! fiaka bir yana, sa¤ kolum olsayd› da solu havaya kald›r›rd›m. Hepimiz burada solcu olduk zaten” diyen Geçir, gazi oldu¤u için emekli hakk› kazand›-
¤›n›, ancak emekliye ayr›lmak yerine Tekel’de iflçi olarak çal›flmaya bafllad›¤›n› söylüyor. 4-C’ye geçmezse, ay sonundan itibaren her türlü hakk›n› yitirecek olan Geçir, direnifl bafllad›¤›ndan beri, ‹stanbul’a evine dönmemifl: “Biz dedik, ölmek var ama dönmek yok. K›z›ma söz verdim ben. Herkes gider, ama ben burada kal›r›m. Herkes gider dedi¤ime bakma, kimse gitmez. Tayyip’in bu kadar laf›ndan sonra, hiçbirimiz dönmeyiz. Hükümetin tavr› bize daha da güç kat›yor. Anl›yoruz ki, hükümet iflçiden nefret ediyor. Bilsinler ki, biz de onlardan nefret ediyoruz.”
“Son-Dev’i kuraca¤›z” Türk-‹fl’e ba¤l› Tes-‹fl’in Emek mahallesindeki misafirhanesinin alt kat›nda 150 iflçinin geceledi¤ini söyleyen bir iflçi ise sendikan›n ilgisizli¤inden yak›n›yor: “Biz direnifle devam edersek belli ki Türk-‹fl çok üzülecek. Adamlar›n düzenini altüst ettik. Misafirhane 800 yatakl›ym›fl. Ama oraya iflçileri de¤il, turistleri al›yorlar. Biz de binan›n bodrum kat›nda, konferans salonunda sabahl›yoruz. Jiplerle dolaflan sendikac›lar, elbette ‘bu iflçiler de nereden ç›kt›’ diyordur. Kusura bakmas›nlar, onlar›n da düzenini bozaca¤›z.” S›k s›k “kahrolsun sendika a¤alar›” slogan› atan iflçiler, sendikan›n hükümet lehine verece¤i hiçbir karara uymayacaklar›n› kesin bir dille ifade ediyorlar. Hep bir a¤›zdan “ölmek var,
dönmek yok” diyen iflçilerden biri ise flu anki direnifl koflullar›na flükrettiklerini söylüyor. “Nerede kald›¤›m›z› soranlara ‘Karton Palas’ta’ diyoruz. Konferans salonunda karton bulan, yere serip üstüne yat›yor. Ama hava çok so¤uk say›lmaz.” Gün boyunca Türk-‹fl binas›n›n önünden ayr›lmayan Tekel iflçilerinin sendika binas›na girmesi yasak. Bu yasa¤›n sebebiyle ilgili rivayet muhtelif. Kimi iddialara göre sendika yönetimi, ilk günlerde iflçileri binadan ç›karmak için “bilgisayarlar›m›z çal›nd›” demifl, bunun üzerine iflçiler binaya girmeme karar› alm›fl. Kimine göreyse, görünürlü¤ü art›rmak ve y›lg›nl›¤a mahal vermemek için iflçilerin binaya girmesi yasaklanm›fl. Ancak her halükârda iflçilerin gözünün hâlâ s›cak bir mekânda veya memleket yolunda olmad›¤› aç›k. Ahmet Kaya’n›n yorumlad›¤› Alpay flark›s› “Fabrika K›z›”n›n “fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi” dizesini bir sigara sararak m›r›ldanan Abuzer isimli Ad›yamanl› iflçi ise, b›y›k alt›ndan gülerek “biz karar verdik, Son-Dev’i kuraca¤›z” diyor: “Sonradan Devrimci Olanlar Partisi!” Öte yandan, Tekel iflçileriyle ö¤renci ittifak›n›n ilk meyvesi de al›nmaya baflland›. Yeni düzenleme dolay›s›yla jandarman›n boflaltt›¤› ODTÜ karakoluna ö¤renciler talip oldu. Rektörlü¤ün bu talebe olumsuz yan›t vermesi üzerine ö¤renciler binay› bir süredir iflgal etmiflti. Bir hafta kadar önce on Tekel iflçisi, iflgali sürdüren ve eski karakolda muhtemel bir polis bask›n›na karfl› nöbet tutan ö¤rencileri ziyaret etti. Çi¤köfte yapan Ad›yamanl› iflçiler ve ö¤rencileri BDP milletvekili Ufuk Uras ve baz› ö¤retim üyeleri de ziyaret etti. ‹flçileri Meclis’e de davet eden Uras, Tekel iflçileri için ellerinden geleni yapacaklar› sözünü verdi. Bu arada iflçilerin ö¤rencileri ziyaret ediflinden bir gün sonra ODTÜ rektörlü¤ü, eski karakol binas›n› ö¤rencilerin kültürsanat faaliyeti için kullanmalar›na izin verdiklerini aç›klad›. Tekel iflçileri yavafl yavafl Ankara’daki siyasal faaliyetlere de dahil olmaya bafllad›. Çeflitli panellere, konferanslara kat›l›yor, toplant›lar düzenliyor, geleceklerine, kendilerine destek veren gruplarla da bir araya gelerek karar vermeye çal›fl›yorlar. Elbette bir yanda ‹flçi Partisi’nin “Tekel iflçisi, vatan bekçisi” yaz›l› absürd pankartlar›, di¤er yanda Kürt ve Türk iflçiler aras›nda ortak payda bulmak ad›na kurulan sahtekârl›k kokan dil de sinir bozucu. Express’in bask›ya girece¤i 14
Ocak’ta bafllayacak olan ikinci direnifl dalgas›n›n hem Tekel iflçilerini, hem hükümetin fütursuz ve iflçi düflman› tavr›n› hem de tüm emekçi kesimlerin umutlar›n› nereye sürükleyece¤ini hep beraber görece¤iz. – ‹rfan Aktan - Eda Özdek
Hem organik hem kanser eder MASSACHUSETTS–1970’te Nobel Ekonomi ödülünü alan Paul A. Samuelson 13 Aral›k 2009’da Benton-Massachusetts’te vefat etti. Ve uzun y›llar görev yapt›¤› ünlü MIT’de düzenlenen törenin ard›ndan topra¤a verildi. Allah rahmet eylesin (mi?). Bize ne? 1980’lerde bafllay›p 1990’larda iyice ayyuka ç›kan; 2000’lerde ve özellikle de flu son krizden sonra düflüfle geçen “ekonomiden” ve “s›n›ftan” kaç›fl trendi ne yaz›k ki post post uyuflturdu beyinlerimizi. Altyap› diye diye iktisadî hayat›n üstüne yatt›k. Oysa üretim araçlar› ve üretim iliflkilerini içeren o iktisadî hayat, hegemonyan›n maddî ve ideolojik te-
ve körü körüne savundu¤u flu incinin saçmal›¤›n› örtbas edebildi: “Sermaye mi eme¤i kiralam›fl, emek mi sermayeyi, önemli de¤ildir.” Nas›l olurdu bu? “Her üretim faktörü, sermaye ya da emek, sadece marjinal verimlili¤i seviyesinde bir kazanç elde ederse kim kimi kullanm›fl farketmez.” Gelirin marjinal bölüflümü kuram›ysa ancak baz› matematiksel cambazl›klarla savunulabilecek bir tuhafl›kt›r. Bilimsellikten uzak bu tuzaklar tam da burjuvazinin organik ayd›nlardan talep etti¤i hizmetler. Uluslararas› iktisat için “faktör-fiyat eflitlenmesi” de bu tuzaklardan biridir. Bu önermeye göre, baz› varsay›mlar alt›nda –ki bu varsay›mlar›n kabul edilebilirli¤i tart›fl›lmaz– serbest ticaret yapan iki ülkenin ücretleri ve sermaye kazançlar› uzun dönemde eflitlenecektir. Yani fakir ülkelerin iflçileri dertlenmesinler, öyle göçmenlik filan peflinde de koflmas›nlar. Eninde sonunda serbest ticaret onlar› ihya edecektir.
Paul Samuelson (ortada), 1962’de Washington DC’de toplanan vergi konseyinde
mellerinin at›ld›¤› ve yeniden üretildi¤i yer. Biz affallama yaflasak da, Paul amca her gerçek organik ayd›n gibi fark›ndayd› meselenin. Bak›n ne demifl zaman›nda: “Bir ulusun kanunlar›n› kim yazm›fl –yüksek kurumlar›n› kim tasarlam›fl–, umurumda bile de¤il. ‹ktisat kitab›n› ben yazay›m, yeter.” Yazd› da. Yüz milyonlarca satt› kitab›. II. Dünya Savafl› sonras› Türkiye gibi azgeliflmifl ülkelerin elit üniversitelerinde hatmedildi. K›saca neo-klasik iktisad› Keynesçi soslarla servis eden kitab›, uzun dönemde iflsizli¤in sadece gönüllü olabilece¤ini vaaz ediyordu. Neoklasik sentez denen fleydi bu. Ancak Nobel’i bu sentetik model için almad›. Matemati¤i iktisadî analiz için kullanmaktaki becerisi için ald›. Bu becerisi o kadar kuvvetliydi ki, söyledi¤i
Ne kadar anlams›z ve bofl oldu¤u aç›k de¤il mi? Ancak bu önermeyi süslü püslü bir matematiksel modelleme içinde yaparsan›z sayg›n bir iktisatç› olursunuz, saçmal›klar› da kolayca örtbas edebilirsiniz. Matematiksel modeller ampirik s›navlara tâbi tutulmad›klar› sürece çarp›c› bir etkiye sahip olabilirler. Ama ifl hayat›n gerçeklerine gelince k›r›l›p dökülürler. Ticaret artsa da ülkelerin iflçilere verdikleri ücretler birbirine yaklaflmaz, yaklaflmad› da. Ne gam. ‹ktisat ders kitaplar› aynen devam. Nobel ödülünü almas›n›n hemen sonras›nda Michael Hudson’›n belirtti¤i üzere Samuelson’›n kuramsal modelleri titizce haz›rlanm›fl estetik olarak da büyüleyici saat parçalar›na benzer. Bir araya getirildi¤inde saat do¤ru zaman› gösteremese de, parçalar›n birbiriyle iliflkisi sorunlu olsa da, parçalar›n ayr›
5
ayr› hepsi takdire flayand›r. Oysa dogmatik ve “fiok Doktrinci” Milton Friedman’a karfl› devlet müdahalesini savunurken saf kuramsal düzlemi zerre kadar önemsemez Samuelson. Ö¤rencisi ve sonradan Nobel ödülü alacak olan Joseph Stiglitz’in de hakl› olarak gözlemledi¤i gibi, her dört kifliden birinin uzun y›llar iflsiz oldu¤u Chicago’da sadece etrafa bakmak bile piyasalar›n etkin çal›flmad›¤›n› ve devletin ifle el atmas›n›n zorunlu olduguna ikna etmifltir Paul amcay›. ‹flte kanser eden de budur. ‹fline gelince saf kuram ve modellere göre konuflur organik ayd›n, ifline gelmeyince de hayat›n pratiklerine göre. Saf kuram peflinde matematiksel modeller infla edenleri sadece solcu iktisatç›lar elefltirmiyor art›k. Camian›n a¤›r toplar› da kat›l›yor bu görüfle. Daha da önemlisi, hafif tebessümle matematikçilerden ve fizikçilerden geliyor salvolar. Zanaati adam gibi ö¤renmeden kurgulanan modeller –dinamik genel denge modelleri vb.– iktisad›n ilgi alan›na girmesi gereken ço¤u soruyu d›fllamakla kalm›yor, kompleks ve evrimsel bir organizma olan toplumsal ekonomik dinamikleri kavramakta da matematiksel olarak son derece basit ve üstünkörü görünüyor. En az›ndan flu son kriz ba¤lam›nda en a¤›r elefltirilerden biri de, yeni yeni oluflan ekonofizik (econophysics) alan›ndan geldi. K›saca, “beceremiyorsan›z, ki beceremiyorsunuz, yap-
6
may›n!” dediler. Fizikçilerin ulaflt›¤› bilimsel baflar›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda gerçekten de iktisad›n hali içler ac›s›. Ama iktisatç›lar fizikçilerin hiçbir zaman beceremeyece¤i bir ifli baflarabiliyor. Nüfusun sadece yüzde birinin yüzde seksenin varl›¤›na eflit bir servete sahip olmas›n›n rasyonel oldu¤unu iddia edip bir de o yüzde seksenin önemli bir bölümünü buna inand›rabiliyorlar. Yerseniz! – Alper Duman
‹nsan haklar› baflkentinde Türkiyeli olmak STRASBOURG– Avrupa’n›n ortas›ndaki Basel Havaalan›’n›n “EuroAirport” olarak adland›r›lmas›n›n nedenini uçaktan indi¤im anda anlad›m. Havaalan›n›n üç ç›k›fl› vard›: Biri ‹sviçre’ye, biri Almanya’ya, biri de Fransa’ya. Polis memuru di¤erleri aras›nda en surats›z olan ülkenin, yani Fransa’n›n kap›s›ndan girdim. Ve bir anda her fley sakinleflti. Sabiha Gökçen Havaalan›’ndaki binlerce insan, dört defa “S” yapan pasaport kuyru¤u, 12 kontrol noktas›ndan sadece ikisinin aç›k olmas› ve bafllayan protestolar, ba¤›r›fl-ça¤›r›fl, kuyru¤a kaynamaya çal›flan hac› sakall› amcalar… ‹nsan› insanl›¤›ndan bezdiren bu kargafla içinde, gecikmeli ayr›labildi¤im ‹stanbul’dan, insan haklar›n›n baflkentine gidiyordum: Strasbourg. Basel’den Strasbourg’a ulafl-
man›n tek yolu olan 67 dakikal›k tren yolculu¤una 19 avro ödemifl olman›n flaflk›nl›¤›na, trenin hareket etti¤ini anlayamam›fl olma flaflk›nl›¤›m eklendi: Sallanmayan tren yapm›fllar! Sükûnet içindeki yolculu¤um cam ve çelik konstrüksüyonla koza gibi sar›lm›fl Strasbourg gar›nda sona erdi. Avrupa’n›n bir federal devlete dönüflmesi için çal›flan JEF (Jeunes Européens Fédéralistes – Federalist Genç Avrupal›lar) derne¤inin her sene düzenledi¤i “Strasbourg Görüflmeleri”ne davetliydik. Asl›nda yaln›zca Frans›zlar ve Almanlar aras›nda yap›lan görüflmelere ilk kez üçüncü bir ülke, üstüne üstlük de Türkiye davet edilmiflti. Görüflmelerin ana bafll›¤› fluydu: “Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›ndan yirmi y›l sonra Avrupa’da hâlâ duvarlar var m›?” JEF’in amac›, Fransa ve Almanya’da say›lar› milyonlar› bulan Türkiyelilere karfl› ön yarg›lar› sorgulamak ve mümkünse yok etmekti. Görüflmelere kat›lanlar seviyesinde bunu baflard›lar da. Herkes “bizi” çok sevdi. Tabii JEF üyelerinin milliyetçilikten ar›nm›fl, farkl› kültürlere ve insanlara aç›k gençler olmas› bunda etkili oldu. Ama biz de k›zl›-erkekli alt› kiflilik bir ekiple “beyaz Türkler de var, bafl›m›z aç›k, deveye de binmiyoruz” mesaj›n› çok net verdik. Bir noktadan sonra “al gülüm, ver gülüm”e dönen görüflmeler vesilesiyle geldi¤im insan haklar›n›n baflkentinde bana gerçekten bir fleyler katansa, yan›nda kald›-
¤›m Gökçe oldu. Strasbourg Üniversitesi’ne ba¤l› Avrupa Yüksek Araflt›rmalar Merkezi’nde Avrupa’da ‹nsan Haklar› master’› yapan Gökçe’ye kulak verelim: “Burada Türkiye’ye çok elefltirel bak›l›yor, bu do¤ru. Ama kendilerine de ayn› flekilde elefltirel bak›yorlar. Milliyetçi olmayan ortalama bir Frans›za sordu¤unuzda, ‘benim ülkemde de insan haklar› ihlâl ediliyor’ der. Çünkü görüyor burada yabanc›lara, mültecilere nas›l davran›ld›¤›n›. ” Türk olmas› nedeniyle kimseyle tan›flma ân›nda bir zorluk veya so¤ukluk yaflamad›¤›n› söyleyen Gökçe, samimiyet ilerledikçe, örne¤in bir barda içerken bir anda “Ermenilere ne yapt›n›z?”, “Neden soyk›r›m› tan›m›yorsunuz?” veya “Kürtleri neden öldürdünüz?” gibi sorulara maruz kald›¤›n› anlat›yor. Fransa’daki “Türk Mevsimi”nin de bu sorular› cevaplamakta etkili olmad›¤›n› söylüyor. “Türk Mevsimi”, Paris, Lyon ve Bordeaux’da çok yo¤un flekilde sürüyormufl. Ama, Strasbourg’da bir-iki tiyatro oyunundan ibaret kalm›fl. Ben oradayken, Gençlik Tiyatrosu’nda “Sivas ’93” sahneleniyordu. Gökçe en bilinen sanatç›n›n Orhan Pamuk oldu¤unu söylüyor. Biraz daha yafll› kuflaksa Yaflar Kemal’i de biliyor. Burhan Öcal’›n konserine giden arkadafllar› hayran kalm›fllar, “nas›l bir adam o öyle!” demifller. Gökçe, “ama normal vatandafl›n baflka dertleri var, geçim s›k›nt›s› mesela” dedi¤inde gözlerim
Envai çeflit pasta, çörek ve hamur iflinin ve s›cak flarap kazanlar›n›n aras›nda, Noel flark›lar› eflli¤inde paten kayan “Strazburjuva”lar› görünce, insan›n, bir romantik-komedi setini and›ran bu flehirde geçim s›k›nt›s› oldu¤una inanas› gelmiyor.
flaflk›nl›kla aç›l›yor. Noel pazar›nda sat›lan envai çeflit pasta, çörek ve yerel hamur iflinin ve keskin kokusu sokaklara sinmifl s›cak flarap kazanlar›n›n aras›nda, NotreDame Katedrali’nin yan›na kurulan buz pistinde Noel flark›lar› eflli¤inde paten kayan “Strazburjuva”lar› görünce, insan›n, Hollywood ifli bir romantik-komedi setini and›ran bu flehirde geçim s›k›nt›s› oldu¤una inanas› gelmiyor. Peki, “sokaktaki Strasbourglular”›n Türkiye’ye bak›fl› nas›l? Ald›¤›m yan›t flöyle: “Ço¤u Türkiye’yi ve Türkleri Avrupal› görmüyor. Buna karfl›l›k, Sarkozy’ye muhalif kesim Türkiye’yi çok seviyor. Neredeyse bizden daha çok seviyorlar. Onlara göre, Türkiye dünyan›n en güzel yeri ve Türkiye’siz hiçbir fley olmaz! ‘Bizim de eksiklerimiz var, o kadar da sevmeyin’ demek zorunda kal›yorum.” Derslerde Türkiye’nin ad›n›n s›k s›k geçip geçmedi¤ini sordu¤umda olumlu yan›t al›yorum. “Mahkeme kararlar›n› incelerken s›kl›kla telaffuz ediliyor Türkiye. Ama ‘Türkiye korkunç bir ülkedir’ fleklinde de¤il. Meslekî deformasyona u¤ram›fl hukukçular›n muzdarip oldu¤u flekilde, basit bir isim olarak. Türkiye kelimesi yerine baflka bir ülkenin ad›n› koysan›z, hocalar›n ve ö¤rencilerin gözünde hiçbir fley de¤iflmez. Türkiye’deki darbeleri ö¤rendiklerinde flafl›r›yorlar. Avrupa’daki darbeleri say›n dendi¤i zaman Yunanistan, ‹spanya ve Portekiz’den baflka ülke akla gelmiyor. Fransa’da DeGaulle’ün bafla geliflini bile darbe sayanlar var, ama Türkiye’nin 2000’lerden önceki darbeler tarihini bilmiyorlar. Adam›n akl› alm›yor, ‘nas›l oldu da parlamento Kürt dilini yasaklayan bir anayasa maddesi kabul etti?’ diye soruyor. Parlamento yapmad› ki, darbeciler haz›rlad› o anayasay›. Bunu söyleyince ‘ha tamam’ diyor. Ama genel olarak, bir ‘flafl›rmazl›k’ hali de
var. Frans›z, ‘Türkiye’de iflkence olmufltur, hâlâ da olabilir’ diye düflünüyor. Fransa hakk›nda da çok meflhur iflkence kararlar› var. O zaman ‘Ne? Fransa iflkenceden mahkûm mu oldu?’ diyor. As›l flafl›rd›¤› fley polisin Fransa’da iflkence yapmas› de¤il. ‘Nas›l olur da yarg› bunu gözünden kaç›rm›fl?’ diye bak›yor. Polis dünyan›n her yerinde bir tak›m hukuk d›fl› yollara sapar. Ama yarg›dan bunu cezaland›rmas› beklenir. Burada, Türkiye yarg›s›n›n iflkenceyi cezaland›rmad›¤› düflüncesi var. Türkiye’nin k⤛t üzerinde bir hukuk devleti oldu¤unu, ama ülkenin özel flartlar› nedeniyle insan haklar›n›n ihlal edildi¤ini düflünüyorlar. Bunun yan›nda, çok iyi bilinen fley Türkiye’nin laik bir ülke olmas›. En büyük sayg› duyduklar› mesele bu. Evet, demokrasinin sorunlu olmas›, insan haklar›n›n ihlâl edilmesi, 8 Mart’ta kad›nlar›n dövülmesi vs. kafalar›na kaz›nm›fl durumda. Ama Fransa’dakinden bile daha sert bir laikli¤in benimsenmifl olmas›, halk›n büyük bölümünde ciddi bir sayg› uyand›r›yor. Türkiye’nin Avrupal› olup olmad›¤› tart›flmas›nda Türkiye yandafllar›n›n en büyük kozu da bu zaten. Anayasa Mahkemesi’nin türbanla üniversiteye girifli engelleyen bir karar vermifl olmas›na çok flafl›r›yorlar. Halk›n ço¤unlu¤u çok destekliyor bu karar›. Bir k›sm›ysa ‘ama üniversite oras›’ diyerek çekincesini ortaya koyuyor. Yani neredeyse, Türkiye’deki tart›flmalar burada da yaflan›yor.” Anlafl›lan, Türkiye olarak ‹nsan Haklar› Avrupa Mahkemesi’nin içtihad›na y›llardan beri yapt›¤›m›z katk› yetmezmifl gibi, flimdi gündelik hayattaki muhabbeti de belirliyoruz. Avrupa’n›n kalbini fethetmifliz de haberimiz olmam›fl. Fetihlerle yo¤rulmufl kültürümüzü tan›tmak için “ç›karma yapt›¤›m›z” Fransa’da, flimdilik bizimle ilgili de¤iflen bir
CEMAAT MEDYASINDA KCK OPERASYONU
Kelepçenin kapatt›¤› mesafe 2009’un en mühim siyasî olay› Kürt aç›l›m›yd›. Erdo¤an’›n “din kardeflli¤i”, “analar›n gözyafl›” edebiyat›yla bafllayan aç›l›m f›rt›nas›, y›l sonunda, belediye baflkanlar›n›n, insan haklar› savunucular›n›n, eski milletvekillerinin kelepçeli foto¤raf›yla nihayete erdi. Peki nas›l oldu? Malûm cemaatin bas›n›n› takip edenler, perflembenin geliflini gördüler. Ortam KCK operasyonuna nas›l haz›rland›, cemaat operasyona ilk gününden itibaren nas›l yaklaflt›? Ismarlama öyküler, uyduruk haberler, kelepçeye toslayan yanl›fl hesaplar... CK operasyonuna en h›zl› tepkiyi Zaman gazetesi verdi. Operasyonun ayr›nt›lar›n›n haber merkezlerine yeni düfltü¤ü saatlerde Aziz ‹stegün imzal› bir “analiz”, Zaman’›n web sitesinde yay›nlanm›flt› bile. “KCK operasyonu Kürt siyasetçileri rahatlatacak” bafll›¤›n› tafl›yan analiz, Hatip Dicle’nin Leyla Zana’yla birlikte Meclis’te Kürtçe yemin etti¤ini an›msat›yor, belediye baflkanlar›n›n gözalt›na al›nmas›n› elefltirenlere kulak verdikten sonra flöyle sonlan›yordu: “Ancak bölgeyi yak›ndan takip edenler, ‘ölüm korkusu’nun ortadan kald›r›lmas› halinde PKK çizgisini benimsemeyen, fliddeti d›fllayan Kürtlerin de siyasî arenada yerlerini alabilece¤ini kaydediyor.” Ancak sonra tüm hesaplar malûm foto¤raf›n servislere düflmesiyle altüst oldu. En güzel bafll›k Radikal’den geldi: “Bir Aç›l›m Hat›ras›”. Yaln›zca hükümetin koflulsuz düflmanlar› de¤il, aç›l›m sürecine destek veren yazarlar da bu foto¤raf›n aç›l›m›n tabutuna son çivi oldu¤unu –heveslenerek ya da hay›flanarak– ilan ettiler. Son kongrede AKP MKYK üyesi olan, Dicle Üniversitesi’nden Doç. Mazhar Ba¤l› ise tersine gidiyor, NTV’ye verdi¤i demeçte bu operasyonun demokratik aç›l›m›n en önemli koflullar›ndan biri oldu¤unu, DTP’li belediyelerin iflinin de bu operasyon sayesinde kolaylaflaca¤›n› iddia ediyordu. Ruflen Çak›r, 28 Aral›k’ta Vatan’daki yaz›s›nda operasyonlar›n Gülen cemaatinin fikri oldu¤unu –isim vermeden– belirtip cemaatin stratejisini yayl›m atefline tuttu: “Kimisi akademik titrli, kimisi ‘araflt›rmac›’ etiketli baz› isimler, birkaç ‘think tank’ ve bir medya grubu, ne zamand›r tek engelin KCK oldu¤u yolunda yo¤un bir propaganda ve lobi faaliyeti yürütüyordu. Devletin kendisine k›lavuz olarak onlar› seçmifl oldu¤unu bir kez daha gördük. Yaz›k.”
K
Okuyucuyu aptal yerine koymak Çak›r, Kemalizmin toplum mühendisli¤ini yerden yere vuranlar›n bu operasyonlarla toplum mühendisli¤ine soyunmalar›na dikkat çekiyor, isim vermese de, oklar› Gülen cemaatine yöneltiyordu. Nitekim, Çak›r’›n belirtmemifl oldu¤u bir ayr›nt›ya de¤inelim: Hem Zaman, hem Aksiyon dergisi, bir süredir KCK ile yat›p KCK ile kalk›yordu. Hatta Aksiyon’un 14 Aral›k tarihli say›s›n›n kapak konusuydu KCK. Melik Duvakl› imzal›, haberden çok iddianameye benzeyen dosya yaz›s› Diyarbak›r Emniyeti üzerinde “zil etkisi” yapm›fl olmal› ki, bölgedeki operasyon bafllay›verdi.
8
Foto¤raf›n yaratt›¤› rahats›zl›¤›n bertaraf edilmesi gerekiyordu flüphesiz. Bu da, Diyarbak›r polisiyle aras› iyi olan muhabir tayfas›na kalm›flt›. Ama böyle bir foto¤raf› nas›l aç›klars›n›z ki? Kolaym›fl me¤er: Kendi basiretinizi ba¤lay›p okuyucudan da “sala¤a yatmas›n›” beklerseniz olurmufl. T›pk› Cihan Haber Ajans› / Zaman Diyarbak›r muhabirlerinin 28 Aral›k’ta geçti¤i haberdeki gibi: Güvenlik güçlerine ulaflan istihbarata göre, yaklafl›k befl bin kifli bölgede gösteri dü-
y›n yönetmeni, Kürflat Bumin’den (Yeni fiafak, 29 Aral›k) hak ettikleri ayar› almakta gecikmedi: “Bir gazete, polisin kula¤›na f›s›ldad›¤› bir ‘s›rr›’, üzerinde iki dakika düflünmeden okurlar›na ‘bilgi’ diye sunabiliyor. ‘Ortaya ç›kan s›r’›n içerdi¤i bilgileri yan yana koyarak salim kafa ile ve sadece sa¤duyunuzu esas alarak gözden geçirin. Aktar›lan hikâye size biraz olsun inand›r›c› geldi mi? Polise ulaflt›¤› söylenen ‘istihbarat’ ile foto¤raf karesinde yer alan koca adamlar›n ellerinin kelepçelenip adliye önünde tek kol s›ralanmalar› aras›nda bir münasebet kurabiliyor musunuz? Yoksa siz de benim gibi, önümüzdeki görüntü gibi ‘ortaya ç›kan s›r’› da son derece münasebetsiz mi buluyorsunuz? Hat›rl›yorsunuzdur; yak›n zamanda bu gazete ifli ‘tasfiye edilen gazete(ci)ler listesi’ yay›nlamaya kadar vard›rm›flt›. Di¤erleri kimler olacak bilemem ama, ‘kelepçenin s›rr›’ gibi, okurlar›n›n zekas›na kendince s›n›r koymaya çal›flan haberler yapan gazete(ci)ler, ülkemizdeki düflünce hayat› ‘medenî ölçüler’e yaklaflt›kça mutlaka tasfiye sürecine girecektir.” Bu süreçte Zaman yazarlar›ndan, Ahmet Turan Alkan d›fl›nda, ç›t ç›kmad›. Alkan, foto¤raf› “kafl yapay›m derken göz ç›karmak” olarak tan›ml›yor, foto¤raf›n gazetelere servis edilmesini fiemdinli olay› ile karfl›laflt›r›yordu. Sanki o foto¤raf çekilmese, belediye baflkanlar› tek s›ra halinde ve kelepçeli de¤il de da¤›n›k ve serbest halde tutuklanm›fl olsalard› kafl düzgün yap›lacakm›fl gibi...
“Kötüyse Ergenekondur”
Foto¤raf›n yaratt›¤› rahats›zl›¤›n bertaraf edilmesi gerekiyordu. Ama böyle bir foto¤raf› nas›l aç›klars›n›z ki? Kolaym›fl me¤er: Kendi basiretinizi ba¤lay›p okuyucudan da “sala¤a yatmas›n›” beklerseniz olurmufl. zenleyecek, adliye önüne bask›n yap›larak baz› kifliler kaç›r›lacakt›. Bu s›rada, polis ile bask›n düzenleyenler aras›nda çat›flma yaflanmas› sa¤lanacakt›. Bu bilgi üzerine polis, CMK'n›n verdi¤i yetkiyi kullanarak 'silahl› terör örgütü yöneticisi' olmak flüphesiyle gözalt›na ald›¤› kiflilere kelepçe takt›. Gözalt›ndaki kifli say›s›n›n çok olmas›n› dikkate alan güvenlik güçleri, muhtemel bir kargafla durumunda kontrolü sa¤lamak için bu yönteme baflvurdu. Kelepçe tak›lmas›n›n di¤er bir sebebi ise, gözalt›na al›nanlar›n cuma günü adliyeye ç›kar›l›yor olmas›. Haftan›n son gününde Diyarbak›r adliyesinde bütün davalar›n görüldü¤ü, içeride avukatlarla birlikte yaklafl›k bin kiflinin oldu¤unu dikkate alan polis, güvenlik ve firar endiflesine kap›ld›.” Nas›l? Bu ülkede gerçeklik ile absürd aras›ndaki çizgiyi alabildi¤ine ince k›lan bir haber daha. Asl›nda bu “isimsiz” muhabiri, böylesine çirkin ve vahim bir uygulaman›n aç›klanmas› sürecinde bile insan› gülümsetebildi¤i için kutlamak gerekir. Gerisini aptal yerine konan Zaman okuru düflünsün. Hem muhabir, hem de gazetenin ya-
Daha da beteri var: Bir gün sonraki yaz›s›nda (30 Aral›k, Taraf) Etyen Mahçupyan, bu kelepçeli foto¤raf›n Ergenekon’un bafl›n›n alt›ndan ç›kt›¤›n› iddia ediyordu: “Bunun amac›n›n Kürtlerin k›flk›rt›lmas› oldu¤u aç›k. Di¤er bir deyiflle hükümet, polisi kendi yan›nda görüyor olabilir, ama bu kurumun kritik karar noktalar›nda hâlâ aç›l›m› engellemeye çal›flan, Ergenekon’a yak›n ve yatk›n kifliler var.” Biz de okur-yurttafl sorumlulu¤umuzla bu muhakemeden varaca¤›m›z tek sonuç ile Zaman’›n yay›n yönetmenine “ihbarda” bulunal›m: Diyarbak›r muhabiriniz Ergenekoncularla çal›fl›yor. Mahçupyan’›n tutumu, uzun süredir ‹slâmc›lar ve “liberaller”de görülen bir virüsün tezahürü: Her kötü uygulaman›n ard›nda Ergenekon aramak. Mahçupyan bu yaz›y› biraz daha erken yazsa, Diyarbak›r’daki muhabire daha yarat›c› bahaneler için ipucu vermifl olurdu. Zaman’da özelefltiri say›labilecek bir yaz›, y›l›n son günü, “PKK’y› da¤dan indirmek mi, KCK’y› da¤a ç›karmak m›?” bafll›¤›yla yay›nland›. Gazi Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Hüseyin Yayman, yaz›s›nda, F›rat’›n do¤usundaki her gözalt› ve tutuklaman›n “bir kesime” maledilme çabas›n› k›narken, yaflananlar› “ak›l tutulmas›” olarak nitelendirip cemaat ile kelepçe aras›na mesafe koymaya çal›fl›yordu. Ancak Zaman’›n operasyonun ilk saatlerinden itibaren izledi¤i tutuma bak›l›rsa, o mesafe, ancak kelepçeli iki elin birbirinden uzaklaflabildi¤i kadar uzak. Ertan Keskinsoy
MAV‹ ÖZKÖK B‹TT‹, DO⁄AN G‹TT‹
Senin de çark›n k›r›l›r Böyle olaca¤› belliydi: Siyasî ‹ktidar: 1- Medyatik ‹ktidar: 0... Hürriyet’teki de¤iflimi iyi irdelemek lâz›m. Daha da önemlisi, bundan sonras› için olas›l›klar› hesaplay›p bir perspektif çizmek gerek... rtu¤rul Özkök’ün “Amiral Gemisi”nin kaptan köflkünü terketmesi, ard›ndan armatör Ayd›n Do¤an’›n emekliye ayr›lmas›, Türkiye medya manzaras›nda çok tart›fl›ld›. Kaç›n›lmaz olarak siyasî ve ideolojik boyutlar› da olan bu geliflmeyi, siyasî iktidara yak›n kesimlerin sözcüleri, “Sivillerin Zaferi”, “Darbecilerin/28 fiubatç›lar›n Yenilgisi” olarak yorumlad›. Do¤an Grubu içinden gelen de¤erlendirmelerde ise yenilgiyi do¤ru dürüst tahlil eden pek ç›kmad›, Özkök övgülü yaz›lar okuyup durduk. Özkök’ün kendisi de “uykusuzluk”, “yo¤un çal›flma temposu” gibi kimseyi ikna etmeyen gerekçeler öne sürdü. Sab›k kaptan hâlâ fleffaf de¤il, hâlâ samimi de¤il. M. Barlas, H.B. Kahraman gibi yazarlar ise Hürriyet’in siyasî geliflmeleri iyi okuyamad›¤›n›, bu nedenle Do¤an Grubu’nun güç durumlara düfltü¤ünü savundu. “Siyasî geliflmeleri iyi okumak”, bu tür yazarlara göre, asl›nda siyasî iktidara yak›n durmak demek. Yani 2000’li y›llar›n bafl›ndan itibaren yükselmeye bafllayan AKP’yi desteklemek, hiç olmazsa ona karfl› ç›kmamak.
E
halefet, ordu ve toplum yönetiliyor, bir manfletle insanlar vezir ya da rezil ediliyordu. Bugün bunlar›n hiçbiri gerçekleflmedi¤ine göre, medyatik iktidar›n koflu¤u bir kez daha kan›tlanm›fl oldu. Bilançolar ç›kar›ld›, yirmi y›ll›k genel yay›n yönetmenli¤inin ve Özkök’ün ne kadar devrimci, tabu k›ran, yenilikçi ve baflar›l› oldu¤u yaz›ld›. Tek do¤ru tahlili Umur Talu yapt›. ‹flbu yirmi y›la s›¤anlara bak›lacak olursa, esas olarak ak›lda kalan iki mesele var: Siyasî olarak 12 Eylül ve Kenan Evren övgüsü, meslekî olarak da bildi¤imiz klasik gazetecili¤e ve habercili¤e karfl› aç›lm›fl sinsi bir savafl! Özkök’ün künyesinde sol düflmanl›¤› ve devlet sevgisinin de pek müstesna bir yeri var. Gemi karaya oturmufl, kaptan firarda, armatör gemiyi satacak müflteri ar›yor, iktidarseverler hâlâ utanmadan Özkök’ü öven yaz›lar yaz›yor. Siyasî iktidarla afl›k
DAKT‹LO
Ertu¤rul Özkök, yirmi y›l›n ard›ndan Hürriyet genel yay›n yönetmenli¤i koltu¤unu b›rakt›.
t› Ayd›n Do¤an. Cumhuriyet’i de alacakt› bir ara. Cem Uzan’dan Star TV kald› ona. Uzan dersini iyi çal›flmam›flt› belli ki... Sanal yani medyatik iktidar, dayand›¤› siyasî güç kadar siyasî a¤›rl›¤a sahipti. Gazetecilik, o kadar kolay bir flekilde toplum mühendisli¤i kalaflnikofu olam›yordu iflte. Tekelleflmeye kalkarsan, siyasî iktidar da kendi yandafllar›yla medya tekelini kurmaya bafllar ve bafllad› bile. Burada önemli bir nokta var: Bat›’daki kapitalist siyasî iktidarlar, Erdo¤an gibi bakkal mant›¤›yla hareket etmiyor. Onlar, yine Erdo¤an gibi, intikamc› davran›p medya patronlu¤una soyunmuyor. Erdo¤an’›n göremedi¤i flu: Do¤an tekelini y›k›p ya da zay›f düflürüp kendi tekelini kurmak mümkün de¤il. Kamu bankalar›ndan kredi sa¤layarak da olsa, eski medya flirketlerini yandafllara vermek çözüm de¤il. Çünkü medya tek bafl›na kârl› bir ticarî giriflim de¤il. Hele AKP’nin gerilemeye bafllad›¤› bir periyodda hükümet yanl›s› medya organ› say›s›n› ço¤altmak hiç ak›l kâr› de¤il. Her zaman ve her yerde ilk önce zay›f düflen gazeteler, iktidar› destekleyen gazeteler olmufltur. Erdo¤an ve dan›flmanlar›, zerre demokrat olmad›klar› için, Do¤an’›n medya tekeline karfl› demokratik/kat›l›mc›/ço¤ulcu bir medya ortam›n› yaratmay› düflünemezler. Medyan›n çok kuvetli bir siyasî araç oldu¤unu san›p tüm medyay› ele geçirdiklerinde daha da güçlü, hatta y›k›lmaz, yenilmez olacaklar›n› san›yorlar.
Üç önemli geliflme
Medya de¤il, siyaset
“Mors Mirabilis / fiahane Ölüm” bafll›kl› yaz›da da tahlil etmeye çal›flt›¤›m üzere (www.apoletlimedya.blogspot.com), Özkök / Do¤an ikilisinin sahneden inmesine esas olarak üç geliflme neden oldu: Siyasî iktidar ile medyatik iktidar aras›nda, Hilton arazisi + Mersin POAfi rafinerisiyle bafllayan ve Abdullah Gül’ün Çankaya’ya ç›kmas›yla zirveye ulaflan çeliflmede, kolayca öngörülebilece¤i üzere, siyasî iktidar galip geldi. Maliye’nin Do¤an Grubu’na kesti¤i vergi cezas›, asl›nda aç›k bir tasfiye mesaj›yd›. Çünkü ceza tutar› neredeyse tüm holdingin kay›tl› sermayesi kadard›. Do¤an siyasî alanda yenildi¤i gibi, malî alanda da havlu atmak zorunda kald›. AKP ile TSK aras›nda giderek keskinleflen çeliflmenin adlî platformu olan Ergenekon sürecinde Hürriyet ve Do¤an Grubu’nun tüm yay›n organlar›, net bir yay›n politikas› gelifltiremedi. Önemli bir kutuplaflma alan› ve konusu olan Ergenekon meselesinde, Hürriyet, siyasî iktidar ile askerî iktidar aras›nda s›k›fl›p kald›. Ne askerlere yaranabildi ne de hükümete. Daha çok askerî cihete meyletmesine ra¤men, o konuda da tutarl› olamad›. De¤iflim asl›nda bir süreç. Özkök’ün mesela son alt› ayl›k yaz›lar›n› gözden geçirdi¤imizde, ayr›l›¤›n iflaretleri var. Günah ç›karmaya bafllam›flt›, samimi gibi görünen itiraflar vard› birçok yaz›s›nda. Oysa ki iki-üç y›l önce, 2020, hatta 2030’a kadar koltu¤unda kalaca¤›n› bile yazm›flt›. O koltu¤un hem sembolik hem de siyasal bir önemi var. Oras› medyatik iktidar›n taht› (idi). Oradan hükümet ve mu-
Birkaç soru daha var, yan›t bekleyen: Arzuhan Yalç›nda¤’›n patronlu¤unda Enis Berbero¤lu’nun Hürriyet’i nas›l bir Hürriyet olacak? Önce bir kuflku: Hürriyet daha ne kadar zaman Do¤an ailesinin mülkiyetinde kalacak? Berbero¤lu, ciddi ve dürüst gazetecili¤iyle tan›nan bir meslektafl›m›z. Ama bu tek Yyönetmen, Hürriyet’i mevcut tüm olumsuzluklar›ndan nas›l azad edebilecek? Öyle bir niyeti var m› acaba? Medyatik dünya, asl›nda çok siyasî bir dünya. Bir baflka deyiflle medyatik ortam, siyasetten do¤rudan ve çok h›zl› bir flekilde etkilenen ve biçimlenen bir mecra. Bu nedenle önümüzdeki dönemde, dar bir aç›dan Yalç›nda¤ ya da Berbero¤lu’nu yak›ndan izlemektense (ki onu da yapmak gerekir), esas olarak AKP’nin nas›l ve nereye do¤ru evrilece¤ini incelemek, kestirmek daha büyük önem arzediyor. Hürriyet’in yay›n politikas›n›, Kürt aç›l›m›, Ergenekon süreci, TSK’n›n tutumu, CHPMHP muhalefeti ve herhalde en çok da toplumun, bu arada parlamento d›fl› muhalefetin etkilemesi muhtemel. Hürriyet’in bu alanlardaki siyasî geliflmeleri do¤ru okuma ihtimali oldukça zay›f. Zaman, Yeni fiafak ya da hükümetin ve Fethullah Gülen okullar›n›n propagandac›s› konumuna düflen liberal “ayd›nlar›n” okuma ve yazma kabiliyetleri ise gün geçtikçe eriyor. ‹flte tam da bu aralar, hakiki halkç›, muhalif, s›k› profesyonel, ciddi bir medya organ›n›n ihtiyac› günefl gibi parl›yor...
Siyasî olarak 12 Eylül ve Evren övgüsü; meslekî olarak klasik gazetecili¤e ve habercili¤e karfl› aç›lm›fl sinsi bir savafl! Özkök’ün künyesinde sol düflmanl›¤› ve devlet sevgisinin de pek müstesna bir yeri var. atabilece¤ini sanm›flt›. Devlet bakan›na telefonda f›rça at›yordu karton fabrikas› konusunda. Gazetecili¤i mühim adamlar›n yan›nda olmak zannediyordu. Yeni mühim adamlar geldi, onlara da yüz verdi ama, onlar almad›. Yeni mühim adamlar onu ve patronunu iplemedi, dinlemedi bile. Gücünü okurdan, kamudan, toplumdan de¤il de, siyasî ya da askerî, belki de ekonomik iktidardan ald›¤›n için, yani ba¤›ms›z olmad›¤›n için ve kendi gücün de öyle san›ld›¤› kadar önemli olmad›¤› ortaya ç›k›nca, laptop’unu al›p gitmek zorunda kal›rs›n. Sabah’› bile almaya kalk›flm›fl-
Rag›p Duran
9
TÜRK‹YE’N‹N ‹LK “SAK‹N” fiEHR‹: SEFER‹H‹SAR
Salyangoz huzuruyla yaflamak Zaman›m›zda h›zl› ve kalabal›k flehirler matah say›l›yor. O flehirlerde yaflayanlar kaçmak için can at›yor, küçük flehirler fabrika arzusuyla k›vran›yor. Ama ‹zmir’in Seferihisar ilçesi gibi do¤ayla uyumlu yaflaman›n de¤erini bilenler de var. Seferihisar, “yavafll›¤›n›” tescilleterek Türkiye’nin ilk “cittaslow”u ve Cittaslow Birli¤i’nin 121’inci üyesi oldu. Seferihisar Belediye Baflkan› Tunç Soyer’i ve Seferihisarl› vatandafllar› dinliyoruz... Nas›l bir yerdir “sakin flehir”, normal bir flehirden ne fark› vard›r? Tunç Soyer: Sakin flehir, 1986 y›l›nda Roma’da anti-fast food hareketi olarak bafllam›fl bir oluflum. Fast food uygulamas›na karfl› giriflilen ve yayg›nlaflan bir tepki hareketi. Bu hareketin ad› önce ‹ngilizceye uygun olarak “slow food” olmufl. Ancak “slow food”, yeme¤i yavafl yemeyi anlatan bir kavram de¤il. Kastedilen, yeme¤in insan›n befl duyusuna hitap eden, ard›nda bir kültürü ve gelene¤i bar›nd›ran bir haz meselesi oldu¤u ve fast food uygulamas› ile bunun dejenere edildi¤idir. Bu anlay›flla yola ç›kan slow food hareketi öncelikle ‹talya’da, ard›ndan dünyan›n pek çok ülkesinde çok benimsenmifl ve yayg›nlafl›yor. 1986’da bafllayan bu anti-fast food hareketi, 1999’a gelindi¤inde kent hareketine dönüflüyor. Dört küçük ‹talyan kenti bir araya gelerek bir kent standartlar› manzumesi oluflturuyorlar. Bu tarihten sonra belirlenen 52 kriterin yar›s›n› yerine getiren kentlere “cittaslow” unvan› verilmeye bafllan›yor. Bu hareket önce “slow city” hareketi ad›n› al›yor. Ancak zamanla, yar›s› ‹ngilizce, yar›s› ‹talyanca, “cittaslow” fleklinde an›lmaya bafllan›yor. Bu hareket, amac›n›, kentlere farkl› bir standart ve yaflam kalitesi getirmek olarak belirliyor. Cittaslow, özü itibariyle anti-kü-
10
Tunç Soyer
Herkes dünyan›n ritminden flikâyetçi. Büyük kentlerin gürültüsü, kirlili¤i, stresi... ‹nsanl›k buna bir çare üretmek zorunda. Cittaslow, küçük ölçekte de olsa alternatif bir model yarat›yor. ‹nsan do¤as›na çok uygun bir alternatif... resel bir hareket. Tröstleflmeye ve tekelleflmeye karfl› bir durufl sergiliyor. Çokuluslu flirketlerin dünya genelinde yaratt›¤› egemenli¤in yerel üretimi ve üreticileri zora soktu¤u fikrinden hareketle, yerel üreticinin korunmas›na ve
yerel üretimin önündeki engellerin kald›r›lmas›na özel bir önem veriyor. Bu flirketlerin dünya üzerindeki farkl› kültürleri ve çeflitlili¤i ortadan kald›rd›¤›na, tek tip kentler, toplumlar ve kültürler yaratt›¤›na inand›¤› için yerel de¤erlerin ön plana ç›kar›lmas› gerekti¤ine inan›yor. Bunu yaparken de, do¤ay› ve çevreyi tahrip etmeden geliflmeyi öngörüyor. Bu noktada çok ça¤dafl bir hareket oldu¤unu söylemek gerekiyor. Çünkü bugün geliflme dendi¤i zaman insanlar›n akl›na do¤an›n ve çevrenin katledilmesi geliyor. Cittaslow hareketinin son dönemlerde ra¤bet görmeye bafllayan “butik turizm” anlay›fl›yla bir ba¤›, yak›nl›¤› var m›? Bu gibi trend’lerle pek bir ilgisi yok. Cittaslow’un güçlü bir felsefî arka plan› var ve modas› geçecek bir fley de¤il. Hatta bir gün tüm dünya kentlerinin sakin flehir olmak için çaba harcayaca¤›na inan›yorum. ‹nsanl›¤›n bu yöndeki iste¤i ve özlemi her geçen gün art›yor. Herkes dünyan›n ritminden flikâyetçi. fiikâyetçi olunan konular›n bafl›nda da büyük kentlerin gürültüsü, kirlili¤i ve stresi geliyor. ‹nsanl›k buna bir çare üretmek zorunda. Bu karmafla ne zamana ve nereye kadar böyle devam edebilir ki? ‹flte cittaslow, bu durumun önüne geçmek ad›na, küçük ölçekte de olsa alternatif bir model yarat›yor. Bütün bunlar›n d›fl›nda varolman›n mümkün oldu¤unu söylüyor. En önemli yan› da, kuflkusuz, insan do¤as›na çok uygun bir alternatif sunmas›. Hareket, kentlerin ritminin insan›n insanî özelliklerini yok etti¤ini, bunun önlenmesi için de do¤aya, yerel yaflama ve yerel üretime sahip ç›k›lmas›, organik tar›m yöntemlerinin benimsenmesi ve do¤al enerji kaynaklar›n›n tercih edilmesi gerekti¤ini söylüyor. Seferihisar ad›na cittaslow unvan› almak için yap›lan baflvurunun öncesinde ya da sonras›nda, belirlenen kriterleri yerine getirmek amac›yla ilçede belirli düzenlemeler yap›ld› m›, yoksa Seferihisar bu kriterlere zaten sahip miydi? Asl›nda Seferihisar, uzun y›llard›r “sakin flehir” olarak yaflayan bir yerdi zaten. ‹lçenin komflular›na bak›ld›¤› zaman bu durum daha da iyi anlafl›l›r. Urla ve Çeflme baflka bir medeniyette yaflar, afla¤›da Özdere ve Kufladas› bambaflka bir medeniyette. Seferihisar ise kuytuda, gölgede kalm›fl bir kentti. Ancak flimdi bu durumun avantajlar›n› yaflamaya bafllad›k. ‹lçemizin bakir ve el de¤memifl olarak kalmas›n›n ne kadar k›ymetli bir fley oldu¤unu anlad›k ve bunu uluslararas› bir kimlikle taçland›rmak için yola ç›kt›k. Yani Seferihisar, cittaslow olmak için gerekli kriterleri önemli ölçüde tafl›yordu. Ancak baflvurunun ard›ndan bir tak›m çal›flmalar da yapt›k. Öncelikle, temel kriterlerden birisini yerine getirmek için köy pazar›n›n kurulmas›n› teflvik ettik. Köy pazar›, küresel krizden en çok etkilenen kesimlerin bafl›nda gelen köy-
Aheste at ad›mlar› 1999 y›l›nda ‹talya’da kurulan Cittaslow Birli¤i, küreselleflmenin flehirlerin dokusunu, huzurunu ve yaflam tarz›n› standartlaflt›rmas›n› ve yerel özelliklerini ortadan kald›rmas›n› engellemek amac›yla Slow Food hareketinden do¤mufl bir kentler birli¤idir. Küreselleflmenin yaratt›¤› homojen mekânlardan biri olmak istemeyen, yerel kimli¤ini ve özelliklerini koruyarak dünya sahnesinde yer almak isteyen kasabalar›n ve kentlerin kat›ld›¤› bir birlik Cittaslow. Hareket, kentlerin özgün ve otantik yanlar›n›n, yerel zanaatlar›n, tatlar›n ve sanatlar›n korunmas›n› ve gelecek nesillere aktar›lmas›n›, hava, gürültü, ›fl›k ve elektro-manyetik kirliliklerin sürekli kontrol alt›nda tutulmas›n›, alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n kullan›lmas›n› savunuyor. Cittaslow’un logosu ise, ruhuyla ve ad›yla müsemma, salyangoz... de bilgilendirme amaçl› sunum yapt›k. Bu toplant›lar› üyeli¤imiz kabul edildikten sonra da sürdürdük. Bugünlerde okullarda bilgilendirme toplant›lar› yap›yoruz. Her sal› bir okulda ö¤rencilere cittaslow’un ne oldu¤unu, gelecekleri için ne kadar büyük önem tafl›d›¤›n› anlat›yoruz. Çünkü bu projenin halk›n deste¤i olmadan yürümesi olanaks›z. Halk›n deste¤ini ve kat›l›m›n› sa¤lamazsan›z, bir baflkan›n fantezisi olarak kalmaya mahkûmdur. Bu projeden k›sa ve uzun vadede beklentiniz nedir? Cittaslow unvan›na sahip olman›n Seferihisar için çok önemli getirileri olaca¤›na inan›yorum. Yerel, ulusal ve uluslararas› bas›ndan çok olumlu tepkiler ald›k. Bizim hiçbir giriflimimiz ve çabam›z olmaks›z›n BBC World, baflvurumuzun ard›ndan Seferihisar’la ilgili bir haber yapt›. Bu proje, insanl›¤›n büyük istek ve özlemle bekledi¤i bir yaflam tarz› sundu¤u için merak ve ilgi uyand›r›yor. Eminim ki, nisan ay›ndan bafllamak üzere Seferihisar sokaklar› c›v›l c›v›l olacak, insanlar buray› merak edecek. Bu durum bile burada yaflayan insanlar›n yaflam kalitesinin yükseltilmesi için önemli bir araç olacak. Bunun için de Seferihisarl›lar bu projeye sahip ç›k›yor. fiimdiden buraya insanlar gelmeye bafllad› bile. Bu da kentimizin, küçük esnaf›n, turizmin kalk›nmas›na neden olacakt›r. Peki Seferihisar, bekledi¤iniz ziyaretçi yo¤unlu¤unu karfl›layacak bir konaklama altyap›s›na sahip mi?
Do¤ay› korusak yeter Cengiz Ertekin: (Seferihisarl› esnaf) Cittaslow’un esnafa ve Seferihisar halk›na ne getirece¤ini henüz bilmiyoruz. Üyelik baflvurusu s›ras›nda halk› bilgilendirmek amac›yla toplant›lar yap›ld›. Anlad›¤›m›z kadar›yla, do¤an›n ve çevrenin korunmas›n› esas alan bir proje. Bu yönüyle destekliyoruz. Do¤ay› korumak zaten yerel yönetimlerin öncelikli görevidir. Bunu yaparsan zaten kendili¤inden sakin flehir olursun. Biz Seferihisar olarak hiçbir zaman kitlesel turizm anlay›fl›n›n benimsendi¤i bir yer olmak istemedik. Seferihisar’›n genel özellikleri düflünüldü¤ünde bu konseptin daha uygun olabilece¤ini düflünüyorum. Ancak flu anda fazla bir fley beklemiyorum. Bekleyip görece¤iz.
Yöre halk› aç›s›ndan iyidir Yusuf fien: (Seferihisarl› esnaf) Seferihisarl›lar, cittaslow’un ne oldu¤unu henüz tam olarak anlayamad›. Çevreyi ve do¤ay› koruma anlay›fl›na sahip olmas› nedeniyle uzun vadede önemli getirileri olaca¤›n› düflünüyorum. Bu sayede tarihî mekânlar›n ve deniz k›y›lar›n›n korunmas› mümkündür. ‹lçenin tan›t›m ve reklam›n›n yap›lmas› anlam›nda da çok önemli. Seferihisar’›n büyük bir bölümü do¤al sit alan› oldu¤u için çok uygun bir proje bu. Buradaki gayr›menkuller de¤er kazanaca¤› için yöre halk› aç›s›ndan iyi olacakt›r. Liman›n deniz kirlili¤ine sebep olaca¤› yönünde bir endifle yafl›yorduk. Cittaslow’un getirdi¤i kriterlerin buna da engel olaca¤›n› düflünüyorum.
Hayalimizdeki Seferihisar, evlerin balkonlar›ndan sardunyalar›n sarkt›¤›, çiçek kokular›n›n denizin kokusuna kar›flt›¤›, gürültünün ve egzos kokusunun olmad›¤›, bir kez gelenin bir daha gelmek isteyece¤i bir kent. Konaklama altyap›s› yeterli de¤il. fiu an için toplam 1500 yata¤›m›z var. Ancak ev ve köy pansiyonculu¤unun gelifltirilmesi için elimizden geleni yapaca¤›z. Ev, köy ve ikinci konut turizmi konusunda kafa yoruyoruz. Bu hem yatak kapasitesini art›racakt›r, hem de cittaslow konseptine uygun bir turizm
anlay›fl› yaratacakt›r. Ayr›ca günübirlik turizm modeli de uygulanabilir. Örne¤in ‹talya’n›n Orvieto kenti bu modeli baflar›yla uygulayan bir cittaslow örne¤i. 16 bin nüfuslu Orvieto, y›lda 1 milyon ziyaretçi al›yor. Kente her gün onlarca otobüs geliyor ve konaklamadan dönüyorlar. S›¤ac›k da böyle bir model için çok uygun bir yer. ‹zmir’den turistler gelip, günlerini burada geçirip dönebilirler. Böyle bir turizm modelini uygulamak için çok büyük yat›r›mlara da gerek yok.
Söylefli: Serap Güzelcan fienol
lülerin ve yerel üreticilerin önündeki engellerin kald›r›lmas› anlam›nda da önemli bir ad›md›r. Eski belediye binas›n›n her odas›n› bir köye tahsis ederek köylülerin ürünlerini hiçbir arac› olmaks›z›n satabilmelerine olanak sa¤lad›k. Haftada bir gün de aç›k alanda pazar kurulmas›n› destekledik. Köy pazar›na gelen üreticiler için bir tek koflul koyduk. O da, kendi ürünlerini satmalar›. Köy pazar› projesinin d›fl›ndaki kriterlerin yerine getirilmesi için g›da güvenli¤i ve temizli¤i sertifika programlar› ve müflteri dostu esnaf sertifika program› uygulad›k. Önümüzdeki süreçte, Seferihisar’›n mevcut sakinli¤inin muhafaza edilebilmesi için neler yap›lmal›? Öncelikle cittaslow’un ulafl›mla ilgili kriterlerini yerine getirmek için bir tak›m düzenlemeler yapaca¤›z. Bunun için de, kent merkezine giren araç say›s›n› azaltarak denetim alt›na alaca¤›z. Belli saatlerde araç girmesine izin vermeyece¤iz. Bisiklet ve yaya ulafl›m›n› teflvik edece¤iz, bisiklet yollar› yapaca¤›z. Seferihisar ve S›¤ac›k aras›na fayton koyarak motorlu araç d›fl›ndaki ulafl›m yöntemlerini de teflvik edece¤iz. Ayr›ca, Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’n›n maddî deste¤iyle, Seferihisar’›n ana caddesini rehabilite edece¤iz ve görsel olarak da cittaslow ruhuna uygun bir çevre düzenlemesi yapaca¤›z. Hayalimizdeki Seferihisar, evlerin balkonlar›ndan sardunyalar›n sarkt›¤›, çiçek kokular›n›n denizin kokusuna kar›flt›¤›, gürültünün ve egzos kokusunun olmad›¤›, bir kez gelenin bir daha gelmek isteyece¤i bir kent. Bunu gerçeklefltirmenin mucize gerektirmedi¤ini bildi¤imiz için elimizden geleni yapaca¤›z. Cittaslow projesine Seferihisar halk›n›n yaklafl›m› nas›l oldu? Bu projeye siz öncülük ettiniz, ikna çal›flmalar› yapt›n›z m›? Halk baflta çok negatif yaklaflt›. Bunun nedeni ise proje hakk›nda bilgi sahibi olmamalar›yd›. Ancak cittaslow’un ne oldu¤unu anlad›kça, destek vermeye ve projeyi sahiplenmeye bafllad›lar. Bu süreçte bizim de çabam›z oldu elbette. Üç hafta boyunca her akflam bir kahve-
11
‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nde de “fetokulli”nin bini bir para. Belediyenin kuruluflu B‹MTAfi, Kanal 7 ve Deniz Feneri’ne ve dolay›s›yla “cemaat”e yak›nl›¤›yla bilinen Beyaz Holding’e ba¤l› flirketlerden Lapis’in Makro’yla ortakl›¤› lehine “itfaiye hizmet al›m›” ihalesine “fesat” kar›flt›r›p kendisini devre d›fl› b›rak›yor. Böylece B‹MTAfi’la sözleflmeli itfaiye çal›flanlar› tafleron iflverenle ve “k›rk sat›r m›, k›rk kat›r m›” tercihiyle baflbafla kal›yor. Ya sendikadan istifa edip sigortas›zl›¤›, güvencesizli¤i, görev tan›ms›zl›¤›n› sineye çekerek üç kurufla talim edecekler ya da iflsiz kalacaklar. Hülâsa, AKP referanslar›yla ifle giren itfaiye iflçileri yine AKP taraf›ndan kündeye getiriliyor. Belediye-‹fl sendikas›na ba¤l› itfaiye iflçilerinin Saraçhane’de, Büyükflehir Belediyesi’nin karfl›s›nda kurduklar› çad›ra 4 Ocak’ta misafir olduk, bir dokunduk, bin ah iflittik. Befl gün sonra, 9 Ocak’ta itfaiyecilerin çad›r› sabaha karfl› üç buçukta ço¤unlu¤u zab›talardan oluflan 250 kiflilik bir grup taraf›ndan bas›ld›. ‹tfaiyecilerin sökülmesine izin vermedikleri çad›r, zab›talar taraf›ndan falçatalarla kesilip al›nd›. Malûm nedenlerle kimliklerinin zikredilmemesini isteyen itfaiye iflçilerinin anlatt›klar›n› müstear isimlerle naklediyoruz...
“BÜYÜKfiEH‹R ÇALIfiIYOR”
‹tfaiye iflçilerine fetokulli 7 Aral›k’tan bu yana direnifltesiniz. Son durum ne? Bahri: Ne Büyükflehir Belediyesi’nde ne de B‹MTAfi’ta bir muhatap bulabiliyoruz. 31 Aral›k’ta sözleflmemiz bitti, ama tebli¤ gelmedi¤i için iflimize gitmeye devam ediyoruz. ‹fle gitti¤imizde, “ç›k›n gidin, ifl elbiselerinizi giymeyin, polis zoruyla sizi att›r›r›z” gibi tehditler al›yoruz ekip amirlerinden. Talebiniz ihalenin geri al›n›p tekrar B‹MTAfi’a verilmesi mi? Bahri: Hay›r, B‹MTAfi bunu bilerek yapt›. B‹MTAfi ihaleyi alsayd›, bu y›l üçüncü ayda toplu ifl sözleflmesine girecektik. ‹smail: Bir belediye kuruluflu olan B‹MTAfi, ihaleyi almamak için, ihaleyi alan
BO⁄AZ KÖPRÜSÜ EYLEM‹ SONRASINDA GÖZALTINA ALINAN ‹TFA‹YEC‹LER ANLATIYOR
‹stanbul uyuma, itfaiyene sahip ç›k! 23 Aral›k’ta Bo¤az Köprüsü’nde yapt›klar› eylemin ard›ndan gözalt›na al›nan Belediye‹fl’e ba¤l› Esenyurt Belediyesi iflçileri ile itfaiye iflçilerine serbest b›rak›ld›klar› Çengelköy karakolu önünde teybimizi uzatt›k... Belediye-‹fl uzun süredir eylemde. Genel s›k›nt› ne? Erhan: 120 gündür Belediye-‹fl’in ‹stanbul aya¤›nda eylemler oluyor. Biri, Esenyurt Belediyesi’nde iflten at›lan 16 arkadafl›m›zla birlikte yürüttü¤ümüz eylem. Di¤eri, itfaiye iflçilerinin eylemi. ‹ki eylemin de temel noktas›, iflverenlerin sendikal örgütlülü¤ümüze yönelik sald›r›lar›. Sendikal› iflçi çal›flt›rmak istemiyorlar. Esenyurt’ta bu nedenle iflten at›lan arkadafllar›m›z için her çarflamba eylem yap›yoruz. Kamuoyuna sesimizi duyurmak için bugün ‹stanbul Bo¤az köprüsünde yapt›k eylemi, itfaiye iflçisi arkadafllar da kat›ld›. 900 itfaiye iflçisinin sözleflmesi 31 Aral›k’ta
12
sona eriyor. Bugüne kadar, Büyükflehir Belediyesi’nin ifltiraki B‹MTAfi flirketi bu ifli yürütüyordu. Bu sene, Fethullah Gülen’e yak›nl›¤›yla bilinen, Kanal 7 ile ba¤lant›l› bir flirket ald› ihaleyi. Bize göre bu flu anlama geliyor: Y›llard›r ‹stanbul itfaiyesine hizmet veren 950 çal›flan tasfiye edilmek isteniyor. K›sacas›, ‹stanbul itfaiyesini özellefltirmek istiyorlar. Nihat: Ben itfaiyede çal›fl›yorum, ayn› zamanda Belediye-‹fl 5 no’lu flube temsilcisiyim. Örgütlenme sürecimiz 1988’e uzan›yor. B‹MTAfi’ta sözleflmeli çal›flan arkadafllar›m›z› da örgütledik. Belediye bir tak›m oyunlar oynad› ve B‹MTAfi’a ihale kaybettirildi. Kanal 7 ve Deniz Feneri’nin ortaklar›n›n da içinde oldu¤unu duydu¤umuz Lapis-Makro ortakl›¤› ald› ihaleyi. Cemaat ba¤lant›s› var iflin içinde. Bu yolla hem sendikalaflman›n önünü kesmeyi hem de iflçileri ve belediyeyi taflerona devretmeyi amaçl›yorlar. Tafleronlaflt›rmaya karfl› 18 Aral›k’ta ifl b›rakma eylemi yapt›k. Meydanlarda, alanlarda, bildiri ve
Lapis-Makro ortakl›¤›ndan 12 trilyon fazla teklif veriyor. Hüseyin: ‹tfaiyeciyiz biz. Ekme¤imizin peflindeyiz, onlar›n kölesi olaca¤›ma giderim baflka iflte çal›fl›r›m. Biz ifl güvencesi istiyoruz. Ben ölüme imza at›yorum. Ama keriz de¤ilim ölüme imza atarken, arkamda kalanlar› düflünmem lâz›m. Bir k›z›m, kar›m, annem, babam var. B‹MTAfi’tayken en az›ndan kefen param›z vard›. ‹tfaiyecisin, her an ölebilirsin. Herkesin kaçt›¤› yere sen koflarak gidiyorsun. Ölünce, ailene ne kal›r? Hiçbir fley. Büyükflehir Belediyesi’nin ifltirak flirketine ba¤l›yd›k, flimdi tamamen ba¤›ms›z bir flirkete veriliyoruz. Hiçbir hakk›m›z hukukumuz kalmayacak. “Garson, vesti-
imza kampanyas› bafllatt›k. 16 Aral›k’ta Büyükflehir’in önünde bir eylemimiz oldu; çok sert polis müdahalesiyle karfl›laflt›k, gaz ve tazyikli su yedik. Bo¤az Köprüsü’nde eylem yapma fikri nas›l olufltu? Erhan: Asl›nda, Taksim’deki eyleme gitmek için Kad›köy’den ç›kt›k, eyleme geciktik. Köprünün üzerinde, otobüsteyiz. “Ne yapal›m arkadafllar?” “Durdurun otobüsü, inelim!” Zincirlerimiz vard› zaten yan›m›zda, Taksim’de kendimizi zincirleyecektik. Geç kal›nca “Bo¤az Köprüsü’nde kendimizi zincirleyelim, trafi¤i kapatal›m” dedik. 40 kifli vard›k. Polisten gelecek sald›r›y›, gaz›, suyu, hepsini göze ald›k. Vatandafl›n da tepkisi olabilirdi. Kendimizi komple birbirimize zincirledik, yolu bir yönde tamamen kapatt›k. Propagandam›z› yapt›k, sloganlar›m›z› att›k. 25 dakika sonra polisler geldi. Makaslarla kestiler zincirleri. Ald›lar bizi kenara. Polis müdahalesi s›ras›nda sloganlar›m›z devam ediyordu: “‹stanbul uyuma, itfaiyene sahip ç›k”, “‹tfaiyeye tafleron giremez”, “Esenyurt iflçileri yaln›z de¤ildir”... Di¤er arkadafllar›m›z ise Taksim’den Galatasaray’a kadar yürüdüler, orada oturma eylemi yapt›lar. ‹tfaiye iflçileri, Esenyurt Belediyesi iflçileri, siyasî partiler
yer, yönlendirme görevlisi, komi olarak çal›flmak üzere, elektrikli, motorlu aletlere dokunmayacak” diye haz›rlad›klar› sözleflmeye imza att›r›yorlar. "Elektrikli motor ve aletlere dokunamazs›n" diyor. E bizim her fleyimiz elektrikle! Sakatlan›nca ne olacak? Al sana imza. Sizi itfaiyeci olarak kabul etmiyorlar m›? Hüseyin: Adam özel flirket, niye kabul etsin ki? “Saat 10’da itfaiyede mesain bitince, benim garsonluk iflim var, 12’de burada ol” da diyebilir. Lapis-Makro ortakl›¤› sizi çal›flt›rmaya devam edecek mi? Hüseyin: Bizi ç›kart›rlar, çünkü imza atmad›k. ‹mzalayanlar da itfaiyeci olarak devam edemiyor. Bugüne kadar imzalad›¤›m›z sözleflmelerde “itfaiyede çal›flt›r›lmak üzere” yaz›yordu. fiimdi, “garsonluk, komilik de yapt›rabilirim” diyor. Bizi silmifller yani. Eskiden dokuz araç ç›k›yordu, art›k alt› araç ç›kar, befl araç ç›kar… Fatih’te 900 çal›flan var. ‹stanbul itfaiyesi 5050 kifli. Ç›kar 900’ü, 4100. 200 kifli idarî kadroyu ç›kart, onu da üçe böl. 50’sini temizlik kadrosu, 50’sini bulafl›kç› kadrosu, 100’ünü bak›m kadrosu olarak ç›kart. Geriye 1000 kifli kalm›yor. ‹stanbul’a 1000 kifli bak›yor yani. Önceden 1600 kifliydi. ‹smail: ‹flten ç›kanlardan sonra kalan 4100 kiflinin ço¤unlu¤u emekli olmay› bekleyen iflçiler, “yang›na git” diyebilece¤in adamlar de¤il, hep geri hizmette çal›flanlar. Bu s›k›nt›n›n alt›ndan nas›l kalkacaklar, çok merak ediyoruz. Dua ediyoruz, büyük bir olay ç›kmas›n. Biz sonuçta insan›z, onlar gibi de¤iliz, üzülürüz. Dört-befl senedir yan yana çal›flt›¤›m›z arkadafl›m›zla flimdi muhalefet halindeyiz, kavgal›y›z. Duran: Arkadafllara imza atmalar› için bask› uygulan›yor. Ailelerine, akrabalar›na telefon aç›l›yor. Müdürlerimiz öyle bir flekil yap›yorlar ki, kim olsa imza atabilir. ‹smail: Gece, devletin arabas›yla gelip
evinden al›yorlar imza att›rmak için. Bize haktan, hukuktan, adaletten bahsediyorlar, hepsinin alt›nda devletin arabas›, cumartesi-pazar özel ifllerinde kullan›yorlar. Sözleflmeyi kaç kifli imzalad›? Hüseyin: 400 falan, geriye 500 kifli kal›yor yani. Ama imza atanlar da noter yoluyla, savc›l›k kanal›yla imzalar›n› geri çekiyor. Biz kimseye atma diye bask› yapm›yoruz. ‹mza atan arkadafllar›m›z da var aram›zda, bize destek veriyorlar. Biz tek bir fabrika çal›flan› de¤iliz ki, bir fabrikada 900 kifli olsak, imza atan olmazd›. Ama fiile’deki adam›n, Çatalca’dakinden, Silivri’dekinden haberi yok. ‹mzalayanlar niçin imzalad›? Hüseyin: Adam› ar›yorlar, “Üsküdar grubu, Kad›köy grubu atm›fl, sen niye atm›yorsun?” diyorlar. “Atanlar›n say›s› 800, sadece 100 kifli kald›n›z; aç›kta kalmay›n, 100 kifliyi iflten atarlar” diyorlar. ‹kna odalar› kuruldu. Duran: Bask›lar› ailelerimizi arayarak yap›yorlar ya da arkadafllar›m›z›n imzalar›n› taklit ederek düzmece belgeler gösteriliyor. “Arkadafl›n imza att›” deniyor. Kaç arkadafl›m›za ayn›s›n› yapt›lar. Ama 247 kiflinin imzalar›n› geri ald›¤› söyleniyor. ‹smal: Grup amirim raporlu arkadafl›m›
Burada kimse AKP referans› olmaks›z›n ifle girmemifltir, referans da akraband›r. Akraban anneni ar›yor: “Sözleflmeye imza atmazsa iflinden olacak.” Annen de “imzan› atmazsan sütümü helal etmem" diyor. Bask›n›n seviyesini düflünün. ar›yor, “Üsküdar’›n hepsi imza att›” diyor. Çocuk bize sormasa, direnifl gösteren bir arkadafl olmasa, gidecek, evinden alacak adam›, imza att›racak. ‹yi niyetli bir amirsen, bir kere söylersin, iki kere söylersin, Makro’nun eleman› gibi çal›flmazs›n. Amirlerin adam bafl›na para ald›¤›n› düflünüyoruz. Bunca bask›n›n baflka bir aç›klamas› yok. Seninle Makro aras›nda nas›l bir iliflki var ki bu insanla-
vard›; CHP, MHP, Saadet de il örgütleriyle gelmiflti. Ana talebiniz ne? Nihat: Talebimiz, bu ihalenin bozulmas›. Tamam, yine ihaleye verilsin ama, Büyükflehir’in ifltirakine gitsin. Ona raz›y›z. O zaman, örgütlenmenin önü daha aç›k olacak, çünkü bakanl›¤›n B‹MTAfi’ta ço¤unlu¤u sa¤lad›¤›m›z yönünde karar› var. Alternatif bir sendika var m›? Nihat: Amaçlar›, bütün taban› Hak-‹fl’in belediyelerdeki sendikas› Hizmet-‹fl’e kayd›rmak. Esenyurt’taki arkadafllar›n sorunu flöyle: Esenyurt’a üç belde ba¤land›. Oradan gelen iflçilere belediye baflkan› “Hizmet-‹fl’e geçeceksiniz, yoksa hepinizin ifl akdini feshediyorum" diyor. Direnen arkadafllar›m›z›n ifl hakk› fesholdu. Belediye baflkan› Kad›o¤lu ifli hakaret boyutlar›na getirdi. Mahmut: Hakareti b›rak, anam›za avrad›m›za sövdü. Belediye baflkan› bizzat üzerimize sald›rd›, bir arkadafl›m›za darpta bulundu, küfür etti. Biz 128 gündür kap›n›n önünde oturma eylemi yap›yoruz. Suat: Belediye baflkan›n›n sövüp sald›rd›¤› benim. Yakuplu’nun bir k›sm› Esenyurt’a ba¤land›. Biz geldi¤imiz yerde sendika üyesiydik. Yeni iflte sözleflme yaparken, Belediye baflkan yard›mc›s›
Emin Batmazo¤lu “Arkadafllar, bu flekilde sizinle çal›flamay›z. Sendikadan istifa edeceksiniz” dedi. Biz kabul etmedik sendikadan ç›kmay›. Mahmut: Emin Batmazo¤lu istifa edin deyince, dedim ki: “Baflkan›m, benim milyarlarca borcum var, üç tane çocu¤um var. Ben buraya isteyerek gelmedim, orada sendikal›yd›m. Sendikal› oldu¤umuzu bildi¤in halde bizi buraya ald›n. fiimdi demokratik hakk›m›z› kulland›rm›yorsun.” Suat: Emin Batmazo¤lu sald›rd›, pankart›m›z› y›rtt›. Bir buçuk ay kadar önce, yine sald›r›ya u¤rad›k. Ben sadece demokratik hakk›m› kullanarak protestoda bulundum, alk›fllad›m, “Say›n baflkan›m, bizi aç b›rakt›n. Bundan mutluluk duyuyor musun?” dedim. Belediye baflkan› “anan›z avrad›n›z...” diye küfrederek ceketini ç›kartt›, sald›rd›. Savc›l›¤a suç duyurusunda bulunduk. Belediyenin kendi kameralar›n›n incelenmesini talep ettik. Daha sonra bizi flikâyet etmifl “tan›mad›¤›m kifliler taraf›ndan fiilî sald›r›ya u¤rad›m” diye. Sendikadan istifa ettirip halk› koyun sürüsüne çevirmek istiyorlar. ‹flverenin iki duda¤› aras›nda olacaks›n. "‹nsan›n baca¤› kangren olursa, ölmesini bekleyemeyiz, kesip atar›z” dedi. Sendikada örgütlü olmay› kangrenli bacak olarak görüyor. Bizi
r› bu kadar zorluyorsun, gecenin 12’sinde arabanla gidip evinden al›yorsun? Duran: Makro’nun ne telefonu belli, ne adresi. Belediyedeki genel sekreter emir vermifl, Makro hiçbir flekilde ne telefonunu ne adresini aç›kl›yor. Ali: Anneniz arasa, “o¤lum, sözleflmeye imzan› atacaks›n, yoksa ak sütümü helal etmem” dese, ne yapars›n›z? Benim grubumdaki arkadafl›ma yapt›lar bu bask›y›. Müdürler senin için referans olan kifliyi ar›yor. Burada hiç kimse AKP referans› olmaks›z›n ifle girmemifltir, referans olan kifli de akraband›r. Akraban anneni ar›yor, diyor ki “böyle böyle, sözleflmeye imza atmazsa iflinden olacak”. Annen de “imzan› atmazsan ak sütümü helal etmem" diyor. Bask›n›n seviyesini düflünün yani. ‹smail: Benim mant›¤›ma göre, bunun askerin yapt›¤› darbeden hiçbir fark› yok. Ha askeriye darbe yapm›fl, ha böyle bir zihniyet devletin bafl›na geçmifl. Adam diyor ki, “buray› ben yönetiyorum, benim dedi¤im olacak, kanun da takm›yorum, devlet de, mahkeme de takm›yorum”. Duran: Babam arad› sabah, benimle tart›fl›yor: “Niye imza atmad›n, niye ifline bafllamad›n?” “Bak baba” dedim, “arkadafllar›m›z geriye dönüyor, bu sözleflme fesholmak üzere. Bir daha, benim karfl›ma ‘niye imza atmad›n’ diye gelme”. Onu da grup amiri aram›fl. ‹smail: Lapis-Makro ortakl›¤›ndaki Lapis, Beyaz Holding’le ve Almanya’daki Deniz Feneri ile ba¤lant›l›, yani geçmifli kirli. Hüseyin: Bafll›k atabilirsin, "yang›nc›yd›lar, h›rs›z oldular" diye. TEKEL iflçilerinin, demiryolu iflçilerinin, 25 Kas›m’da greve ç›kan memurlar›n direniflleri hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Hüseyin: Hükümet sendikay› ve iflçiyi bitirmeye çal›fl›yor. ILO diye bir örgüt var, uluslararas› sendika örgütü, Türkiye’yi kara listeye alm›fl. ILO’da yönetim
temizlik ifllerine verdiler. Biz de “ifltir sonuçta, evimize ekmek paras› götürüyoruz” dedik. Sonra medyaya yans›yan uydurmasyon bahanelerle, 25. maddeden att›lar bizi. Sonuna kadar hakk›m›z› arayaca¤›z. ‹stedi¤iniz gibi sesinizi duyurabiliyor musunuz? Suat: Kaç ayd›r direniflteyiz, sa¤olsunlar, hiçbir bas›n gelmedi. Gelenler oldu da, izlenen bas›nlar gelmedi, ç›km›yor televizyonda. Büyük televizyonlar da patronlar›n; yanlar›nda çal›flan iflçileri uyand›raca¤› için veya halk› uyand›raca¤›ndan, ucu onlara da dokunaca¤› için, maalesef, bas›n hiç ilgilenmiyor. Atv’den muhabir gelmiflti, röportaj yaparken bir telefon geldi, yar›da kesti, gittiler. Bir de yeri gelince “ba¤›ms›z, tarafs›z, özgür haber” diyorlar. Yalan söylüyorlar! Neyse, ben daha fazla konuflmayay›m, konufltukça a¤z›m› bozaca¤›m. Böyle ba¤›ms›z, özgür olunur mu? “Orada ne iflin var?” diye muhabire f›rça at›yorsun, röportaj› yar›da kesip gidiyor. Bunun neresi ba¤›ms›z, özgür? Nereden ç›kar sa¤l›yorlarsa oradan haber yap›yorlar. Size bu eylemle ilgili dava aç›l›yor mu? Erhan: Hay›r, sadece trafi¤i engelledi¤imiz için 140 lira para cezas› verdiler.
13
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu Geçti¤imiz hafta gazetelere s›zan konuflmalar›nda B‹MTAfi Genel Müdürü Ahmet A¤›rtan, kadrolu itfaiye iflçileri için “analar›n› bellerim”, “sendikac› i..eler” gibi sözler kullan›yordu.
fl›nm›yor” diyorlar. “O halde teknik flartnameyi verin, okuyal›m, ço¤altal›m” diyoruz. Yok, ona da gelmiyorlar. Tafleron flirkette örgütlenme ihtimaliniz var m›? Duran: Yok. Öyle bir madde var ki sözleflmede, en ufak bir toplanmada, topluluk kurmada ifl akdini feshediyor. ‹smail: Sendikaya üye olamazs›n›z diye bir madde var. Duran: Sendika örgütlemek imkâns›z. Sözleflmede flöyle bir madde var: Sendi-
Bunun askerin yapt›¤› darbeden hiçbir fark› yok. Ha askeriye darbe yapm›fl, ha böyle bir zihniyet devletin bafl›na geçmifl. Adam diyor ki “buray› ben yönetiyorum, benim dedi¤im olacak, kanun da takm›yorum, devlet de, mahkeme de...” kalaflmak ya da iki üç arkadafl toplan›p ifl hakk›nda, çal›flt›¤›n kurum hakk›nda ileri geri konuflmak, mesela “biz niye böyle eziliyoruz” demek, ifl akdinin feshi için geçerli bir sebep. Sözleflme metninde yaz›yor. Sözleflmeye dayanarak ifl akdimizi feshetme durumundalar. Grup amirimi-
zin sözüne cevap vermedik mi, ifl akdi fesh! ‹fl yerinde arkadafllarla flakalaflt›k m›, ifl akdimiz fesh... B‹MTAfi’a nas›l oldu da sendika girebildi? ‹smail: O zaman da büyük bask› yap›ld›. Duran: Sendikaya girdi¤imizde, “seni Adalar’a süreriz, Avc›lar’a süreriz” deniyordu. Ali: “‹fl akdini feshederiz” diye tehditler savuruyorlard›. Duran: Ço¤umuz bu tehditleri kulak arkas› yapt›k, yolumuzdan dönmedik. ‹smail: Devletin anayasas› var. Senin bir anayasal hakk›n var. O anayasal hakk› kulland›¤›nda, “bunu yapamazs›n” diyor. Bizi tehdit eden insanlar›n kendi çocuklar› bizim yerimizde olsayd›, bu sözleflmeye imza att›r›rlar m›yd›, çok merak ediyorum. Hüseyin: Onlar›n çocu¤u hiçbir zaman bizim yerimizde olmaz. Ali: AKP hükümeti “Türkiye’de herkes sendikal› olacak” diyor; öbür taraftan, sendikal› oldu¤unda ifl feshi veriyor.
Söylefliler: Emre Kaya
kurulunda görevli bir flah›sla görüfltük. Kendisi de itfaiyeci, ILO bu ifle el koyarsa, hepsinin çözülece¤ini söylüyor. ‹smail: Bizi bitirmek, say›m›z› düflürmek için, geçen sene y›lbafl› gecesi, saatler 12 olmadan, bizden 400 arkadafl› 4 C’ye geçirdiler. Onlar› “kadroya geçirece¤iz” diye kand›rd›lar. ‹mza atanlar sonradan fark›na vard›. Piflmanlar flimdi, ama geri dönüflü yok. Buradaki birçok insan AKP’ye oy verdi. Öyle bir denge kurmufllar ki, “ben kaybedersem sen de kaybedersin” diyor, “benim yerime gelecek parti seni iflten atacak”. fiimdi tersi oldu, kendi att›. Sözleflmeli olmadan önce maafl›m›z 900 lirayd›. Her sene 10-20 lira civar›nda bir art›fl vard›. Duran: ‹ki sene hiç zam almadan devam ettik. Hüseyin: Bu y›l 8 lira zam yapacaklard›. ‹smail: Sendikal› olduk diye maafl›m›z bu kadar düzeldi. Ne zaman sendikal› oldunuz? ‹smail: Bakanl›ktan yetki belgesini 2008’in kas›m›nda ald›k. Hüseyin: 14 Kas›m’da bize toplu ifl sözleflmesi için yetki belgesi geldi. ‹smail: Y›lda 10-20 lira zam gelirken, sendikal› olunca birden 250 lira geldi. fiimdi memurlar itiraz ediyor ayn› maafl› almayal›m diye. Duran: Onlardan fazla para almam›z› kabullenemiyorlar. ‹smail: Sanki para kendi ceplerinden ç›kacakm›fl gibi, zorlar›na gidiyor onlar kadar maafl almam›z. Duran: Onlar›n sendikas›, Bem-Bir-Sen devlet ne derse, belediye ne derse yapt›¤› için, zam da alam›yorlar. Ald›klar› zam da yemek paras› olarak kesiliyor. 25 lira zam verdiler, 28 lira yemek paras› kesiyorlar adamlardan. Hüseyin: Biz eskiden sözleflme imzalarken, teknik flartnameye imza atard›k. Maafl›n›z flu, yapaca¤›n›z ifl flu, her fley yazard›. fiimdi, sadece alt› sayfas›n› gösterdikleri bir ifl talep formu var. Sanki biz bu iflte çal›flm›yormufluz da, d›flar›dan ifle girmek istiyormufluz muamelesi yap›yorlar. Sözleflme madem 36 sayfa, “hepsini getirin” diyoruz. “Çok kal›n, ta-
BARIfi VE DEMOKRAS‹ PART‹S‹ MARD‹N M‹LLETVEK‹L‹ EM‹NE AYNA
Kimse kusura bakmas›n Öfke ve nefret oklar›n›n hedef tahtas›. Büyük medyaya göre “flahin”, baflbakan yard›mc›s› Bülent Ar›nç’a göre “yarat›k”, kimi solculara göre ise “Kürt milliyetçisi”. Buyrun biraz yak›ndan bakal›m. Bakal›m dedikleri gibi mi? Emine Ayna’y› dinliyoruz... 2007’den beri Türkiye’de tan›n›r oldunuz. Milletvekilli olmadan önce ne yap›yordunuz? Siyasete nas›l bafllad›n›z? Emine Ayna: Milletvekilli¤i siyasî kimli¤imin son halkas›. Çocukluktan beri siyasetin içindeyim, ailemde siyasete dahil pek çok kifli var. Diyarbak›rl›y›m, ama liseyi Adana’da tamamlad›m. Çukurova Üniversitesi’nde ekonomi okurken, 1987-88’de Yurtsever Kad›n Hareketi’yle tan›flt›m. Üniversiteyi siyasî faaliyetlerimden dolay› terk ettim. Mezopotamya Kültür Merkezi’nin faaliyetlerinde, çocuklar›n kültürel çal›flmalar›nda yer ald›m. HADEP’le MKM ayn› binada oldu¤u için partiye de gidip gelmeye bafllad›m. Zamanla partinin il yönetimine, ard›ndan da parti meclisine girdim. Hiç tutukland›n›z m›? Gözalt› ve tutuklanma bizim için o kadar s›radan ki, bunlar› anlatm›yorum bile, (gülüyor) Üç ay kadar hapis yatt›m. 1990’larda Adana’da flimdiki gibi etnik gerginlik var m›yd›? fiimdikiyle k›yaslanamayacak kadar azd›. San›yoruz ki, Kürt-Türk gerginli¤i yap›sal bir mesele. Oysa Kürt-Türk çat›flmas›na bu ülkeyi sürükleyen temel etmen, devletin politikalar›. Devlet meseleyi etnik çat›flmaya sürükleyerek Kürtlerin taleplerini bertaraf etmeye çal›fl›yor. Geçmiflte Kürt sorunundan söz edildi¤inde akla TSK-PKK çat›flmas› gelirdi. fiimdiyse Kürt sorunu akla hemen etnik çat›flmay› getiriyor. Sanki Kürtler haklar›n› savunduklar›nda, zorunlu olarak etnik gerginlik ortaya ç›k›yor. Bu büyük bir yan›lg›. Halklar›n birbiriyle sorunu yok. Devletin Kürtlerle sorunu var. 1990’larda devlet söyleminde “Kürt” diye bir sözcük yoktu. Kürt olmay›nca, düflman olarak PKK gösteriliyordu. fiimdi ise devlet “birey olarak Kürdü tan›yorum, ama halk olarak asla” diyor. Halklar› bireyler oluflturmuyor mu? Devlet bu denklemi reddediyor. Kürtlerin bir halk oldu¤unu ifade edenleri PKK’yle özdefllefltirip düflman belliyor. Siyaset bilimci Cenk Saraço¤lu, devlet Kürtlerin varl›¤›n› kabul ederken, orta s›n›f›n Kürtleri tan›d›kça d›fllad›¤› ve çözümün önündeki en büyük engelin bu tepki oldu¤u görüflünde... Orta s›n›flar›n bu tepkisinin zeminini devletin bilinçli olarak yaratt›¤›n› düflünüyorum. Linç giriflimlerini devlet meflru görüyor. Bizzat baflbakan linç girifliminde bulunanlar› hoflgördü¤ü izlenimi uyand›rm›yor mu? Baflbakan bunu yapt›¤›nda, orta s›n›f mensubu linç giriflimcileri sald›rganl›klar›na meflruiyet kat›yor. Kimse devlete ra¤men bu giriflimlerde bulunmuyor. Yasalar›n de¤iflmesiyle bu ifl hallolmaz, çünkü Türkiye’de ›rkç›l›k
Emine Ayna
“Parti meclisine kaç Türk al›rsak Türkiyelilefliriz” gibi bir soruyu veya kayg›y› saçma buluyorum. Türkiyelileflmenin yolu, Türkiye’nin her yerindeki fabrikalara, tarlalara, atölyelere girip toplant›lar yapmak, mücadele hatt› belirlemekle mümkündür. art›k kabul gören bir zihniyete dönüfltü. Bu zihniyet sadece orta s›n›flarda de¤il, emekçi s›n›flarda da yerleflmifl durumda. Alt s›n›flardaki ›rkç› zihniyet egemenlerin ›rkç›l›¤›n›, Kürt karfl›tl›¤›n› tart›flmaya f›rsat vermiyor. ‹zmir gibi, AKP’nin taban oluflturamad›¤› bir yerde hükümet karfl›tl›¤›yla Kürt karfl›tl›¤›n›n paralel ilerlemesini neye ba¤l›yorsunuz? Bir toplumun genlerinde kin, nefret ve ›rkç›l›k olamaz. Toplumu yaflad›¤› ortam ve yönetim biçimi flekillendirir. Türkiye’de sadece Türk ve Kürt halk› yaflam›yor. Bugün en ›rkç› sözleri Karadeniz’de Lazlardan duymam›z, Kürtlere yönelik öfkenin belli bir etnisiteye ait olmad›¤›n› gösteriyor. Çünkü devlet bu ›rkç› öfkeyi Türk d›fl›ndaki etnik gruplara da empoze etti. Dünyada, Türkiye’dekine benzer bir sorun yaflayan ve “bu toplumsal ayr›flman›n hallolmas› mümkün de¤il” dedi¤im ülke Güney Afrika’yd›. Beyazlar›n siyahlara yönelik ›rkç›l›¤›n›n çok uzun y›llara yay›lan bir temeli vard›. Siyah karfl›tl›¤› sosyal, siyasal, felsefî, ekonomik aç›dan da meflrulaflt›r›lm›flt›. Bir siyah›n öldürülmesi neredeyse suç say›lm›yordu. Oysa Türkiye’de Kürt karfl›tl›¤›n›n böyle bir karfl›l›¤› ve taban› hiçbir zaman olmad›. Kürt nefreti kitaplar, filmler üzerinden yay›lm›fl de¤il. Güney Afrika’da bile siyah-beyaz karfl›tl›¤› çö-
züldü. O bak›mdan, Türkiye’deki KürtTürk ayr›flmas›n›n toplumsal düzlemde o kadar kolay derinleflebilece¤ini zannetmiyorum. Burada kritik olan, toplumun zihniyetini oluflturmaya çal›flan devletin söylemidir. Devlet söylemi toplumu ›rkç›l›¤a yönlendirmezse, bu sorun günümüzdekinden daha öteye gitmez. Sonuç olarak, Türk-Kürt çat›flmas›n›n zemini oldu¤una dair de¤erlendirmeleri katiyen kabul etmiyorum. Devletin askerî vesayetini, toplum üzerindeki tahakkümünü sürdürmek için toplumu Türk-Kürt ayr›flmas›na sürükledi¤ine inan›yorum. Devletin en rahat üzerinde tahakküm kurabildi¤i s›n›f ise orta s›n›ft›r. Saraço¤lu’nun araflt›rmas›nda, orta s›n›flarda Kürt karfl›tl›¤› bask›n bir e¤ilim olarak ortaya ç›km›fl olabilir. Ancak, bu sonuç orta s›n›flar›n ›rkç›l›¤›na de¤il, devletin orta s›n›flar üzerinde söylemini daha rahat dile getirdi¤ine iflarettir. Güney Afrika örne¤inden gidersek, Kürtlerin Türkiye’nin siyahlar› olarak alg›land›¤› de¤erlendirmesini nas›l yorumluyorsunuz? O aflamaya gelindi¤ini kesinlikle düflünmüyorum. Etnik kimlik üzerinden egemenlik yaratanlar Türkiye’de pastan›n tümüne sahip, pastay› kimseyle paylaflmamak için de zaten pastadan nasiplenmeyen kesimlerle Kürtleri çat›flt›rmaya çal›fl›yor. Bu bir iktidar paylafl›m› meselesidir. Bir yandan, Osmanl› zihniyetini sürdürmek isteyen, bir yandan da cumhuriyetin malûm kurumlar›n› gözard› etmeyen, merkeziyetçi, çoklu toplumuna ra¤men tekçi, tuhaf bir yönetim var ortada. Ama ben Türkiye halklar›na güvenerek iyimser konufluyorum. Devletin her türlü flantaj›na ra¤men, halklar›n tamamen birbirinden ayr›flmas› o kadar da kolay de¤il. Devletiyle, medyas›yla, toplumuyla Kürtlere veya son dönemde oldu¤u gibi Romanlara yönelik sald›rganl›klar, uzun vadede ayr›flma tehlikesini do¤urabilir mi? Valla bu, biraz da bizim bar›fl ve beraberlik konusunda gösterece¤imiz emek ve çabaya ba¤l›. Devletin ayr›flt›rmac› politikalar›na karfl›, halklar›n bir aradal›¤›n› sa¤lamak için, halka gerçekleri anlatmak zorunday›z. Nitekim, bizim esas niyetimiz art›k Bat› illerine yönelip Türk halk›na gerçe¤i anlatmak. Devletin “aç›l›m” dedi¤i süreçten ne kastetti¤ini bilemedik. Ortaya somut hiçbir fley konmad›. Ama somut bir söz vard›: “Analar a¤lamas›n.” Bunu bizzat Erdo¤an söyledi. Peki ama, analar nas›l a¤lamaz? Çocu¤u ölmezse a¤lamaz. Tamam, yasalar› de¤ifltirmeyebilir, DTP’yi kapatabilir, Kürtlere “size siyaset hakk› tan›m›yorum” diyebilirsiniz. Ama savafl› bitirebilirsiniz, analar› a¤latmayabilirsiniz. Bunun için Kürtlere yönelik temel politikalar›n›z› de¤ifltirmek zorunda da de¤ilsiniz. Çok basit: Analar a¤lamas›n, çocuklar ölmesin. Çocuklar›n ölmemesi için silahlar›n susmas› lâz›m. Bana göre, “analar a¤lamas›n” demek, “operasyon yapmayaca¤›m” demekle eflanlaml›d›r. Peki, devlet operasyonlar› sonland›rd› m›? Aç›l›m sürecinde ne oldu, biliyor musunuz? Öldürülen bir
15
gerillan›n cenazesini askerler sürüklerken, bir asker de tekme at›yordu. Bu görüntüler Roj TV’de yay›nlan›nca, telefon ettim. “Görüntü ne zaman elinize ulaflt›” diye sordum. Alt› ay önce ulaflm›fl, ama aç›l›m tart›fl›l›rken Kürtlerde infial uyand›rmas›n diye yay›nlamam›fllar. Emek ve çabadan kast›m bu: Biz bu tür olaylar› topluma ne kadar duyurabildik? Sinan Çetin gibi bir yönetmen geçenlerde bir ç›k›fl yapt›. Daha sonra televizyona ç›kt›. Düflünün, Sinan Çetin, Bülent Ersoy’un “o¤lum olsa askere gitsin istemem” ç›k›fl›ndan bîhabermifl. Olup bitenlerden bu kadar habersiz bir toplumdan söz ediyoruz. Otuz y›ld›r söyleniyor, “Kürtler cumhurbaflkan› bile oluyor”. Yahu, kalk gel de o otuz y›ll›k kirli savaflta Kürtler ne hale getirildi, bir gör! B›rak PKK sürecini, daha PKK yokken neler yafl›yordu Kürtler? Türklerin bunlardan gerçekten haberi yok. O “Türkler” sokakta k⤛t toplayan gençlerin, mendil satan çocuklar›n, çöp kar›flt›ran yoksullar›n Kürt oldu¤unu bilmiyor mu? Biliyorlar ama, “burada ne iflleri var, köylerine dönsünler” diyorlar. Zannediliyor ki Kürtler, onlar›n ekme¤ine ortak olmak için göç etti. Kimse yak›l›p y›k›lan köylerden, yaflanan zulümden haberdar de¤il ki. Üstelik insanlara bölgede yaflananlar› anlatt›¤›m›zda, kendilerini kand›rmaya çal›flt›¤›m›z› san›yorlar. Sanki senin beynin y›kanm›fl, sen de onun beynini y›k›yormuflsun... Böyle anl›yorlar. Geçti¤imiz günlerdeki KCK operasyonlar›n›, size yönelik tepkileri nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bunlar›n DTP’nin son kongresindeki ç›k›fl›m›zla ilgili oldu¤unu düflünüyorum. Orada dedik ki: “Milletvekilleri olarak bölge siyasetini seçilmifllerimize ve halk›m›za b›rak›yoruz. Biz art›k bölgeye de¤il, ‹stanbul’a, ‹zmir’e, Adana’ya, Mersin’e, Ege’ye, Akdeniz’e gidip Türk halk›na gerçekleri anlat›p oralarda örgütsel çal›flmalar›m›z› yürütece¤iz.” Hemen ard›ndan bize yönelik operasyonlar bafllad›. Çünkü Türkiye’nin her taraf›na aç›lmam›z demek, devlet politikalar›n›n Türklere de teflhir edilmesi anlam›na geliyordu. Devlet diyor ki, “F›rat’›n ötesinde siyaset yapma hakk›n›z yok.” Bundan ç›kard›¤›m›z ders ise flu: Art›k tam da bat›da çal›flmalar›m›z› yo¤unlaflt›rmal›y›z. Her defas›nda Kürt siyaseti içinde bir “kötü insan” veya “flahin” belleniyor ve sorunlar›n kayna¤› olarak o kifli gösteriliyor. DTP’nin kapat›lmas›ndan bile neredeyse siz sorumlu tutuldunuz. Baz› köfle yazarlar›, “flimdi Emine Ayna zil tak›p oynayabilir” dedi. Size yönelik bu öfkenin kayna¤› nedir? Valla beni tan›yan insanlar, bu tepkiler üzerine floke oluyor. Bir kere çok sakin, kolay öfkelenmeyen bir insan›m. Kolay kolay kavga etmem, parlamam. Ama laf›m› da asla doland›rmam. Kimileri diyor ki, en son söylenecek sözü en baflta söylüyorsunuz. Do¤rudur, çünkü ben esas sözü ilk önce söylerim. Tepki görmesin diye cümlelerimi süslemeye, edebîlefltirmeye mecbur de¤ilim, benim derdim so-
16
runlar› dile getirmek. Üstelik, ben konuflurken her fleyin gerekçesini, tarihçesini anlat›yorum. Ancak, mesela geçenlerde Akflam’a uzun bir röportaj verdim. Türkiye’nin pek çok meselesini uzun uzad›ya anlatt›m. Röportaj bir ç›kt›, anlatt›klar›m›n onda biri. O da PKK ve Öcalan’la ilgili k›s›mlar. Bir sözü ba¤lam›ndan kopar›p yay›nlad›¤›n›zda elbette sert gelir. Muhtemelen bana, “ya PKK ve Öcalan’dan hiç söz etme ya da söz edersen biz de söyledi¤in tüm fleyleri yok say›p sadece bu sözlerine yer veririz” diyorlar. Kimse kusura bakmas›n, ben PKK ve Öcalan meselesinden söz edece¤im. Size yönelik tepkilerin artmas›, yerel seçim çal›flmalar› s›ras›nda “DTP’ye oy vermeyenler Kürtlüklerini sorgulamal›d›r” cümlenizle bafllad›. Bu sözünüz, DTP d›fl›ndaki Kürt siyasetçileri taraf›ndan çok elefltirildi. ‹çinde yer ald›¤›n›z siyaset gelene¤inde özelefltiri mekanizmas›n›n iflletildi¤i söyleniyor. Bu cümlenin özelefltirisini yapt›n›z m›? Hay›r, ben hâlâ o cümleyi do¤ru buluyorum. Bir Kürt bugün kalk›p AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veriyorsa, elbette Kürtlü¤ünü sorgulamal›d›r. Devlet politikas›, Kürtlerin inkâr› üzerinden flekilleniyor. ‹smini and›¤›m siyasî partiler devletin bu politikas›n›n sürdürücüleri. O halde bir Kürt olarak bunlara oy vermek veya gidip AKP’den milletvekili olmak, seni inkâr edeni desteklemektir. Erdo¤an Hakkâri’de “tek millet, tek dil” demedi mi? Tek millet, Türk, tek dil de Türkçe demek. Ee, Kürtler ne olacak ? Bunu söyleyen bir siyasetçiye bir Kürt olarak oyu-
Bana Kürt milliyetçisi, savafl yanl›s›, fiziksel özelliklerime atfen çirkin diyorlar. Kral ç›plak demek kolay de¤il, ben kral ç›plak diyorum. Ha, e¤er güzel, al›ml› bir kad›n olsayd›m, bu sefer de ahlâkî bir sald›r›yla karfl›laflacakt›m. nuzu nas›l verirsin? Bu soruyu sorunca ›rkç› m› oluyorsunuz Allah aflk›na! Ne yani, ç›k›p “kimin Kürt olup olmad›¤›n› kan tahliliyle ö¤renelim” mi diyorum? Kürt olmak, kendini belli bir etnik gruba ait hissetmektir. E¤er içinde böyle bir his varsa, o hissini yok etmeye çal›flan bir zihniyete oyunu nas›l verirsin? Devlet art›k Kürt kimli¤ini inkâr etmedi¤ine göre, Kürt hareketinin bundan böyle Kürt kimli¤ini kabul ettirme çabas› yerine baflka bir siyasî kanal üzerinden yol almas› gerekmez mi? ‹yi de biz sadece Kürt halk›n›n varl›¤›n› kabul ettirmek için siyaset yapm›yoruz. Sadece Kürtlerin haklar› için de mücadele vermiyoruz. Meclis çal›flmalar›m›za bak›n, tüm emekçi kesimler, tüm etnik gruplar için hak talebinde bulundu¤umuzu görürsünüz. Ahmet Türk’ün eflbaflkan olmad›¤› dönemde grup konuflmalar›n› ben yap›yordum. O zaman özellikle vurgulam›flt›m, Anayasa’n›n Türk, Sünni, Hanefi ve erkek oldu¤unu söylemifltim. Anayasa’n›n tekçili¤ine iflaret ederken, bu anayasan›n ço¤ulcu olmas›n›n tek yolunun Kürt kimli¤inin kabul edilip Anayasa’ya dahil edilmesi olmad›¤›n› vurgulam›fl oluyoruz. Türkiye’de sa-
dece Kürtler ve Türkler yaflam›yor, bunun bilincindeyiz. Anayasa’n›n temsil etmedi¤i, yok sayd›¤›, inkâr etti¤i kim veya ne varsa, o haklar› savunuyoruz. Bizim söylemimizde Kürt haklar›n›n çok öne ç›kmas›n›n nedeni, hak gasp›na u¤rayan di¤er kesimleri devletin do¤rudan öldürmeyi gerekli görmemesindendir. Kürt meselesi, di¤er meselelerden farkl› olarak, can alan bir meseledir. Aleviler soka¤a ç›k›p haklar›n› istediklerinde öldürülmüyor, ama Kürtler soka¤a ç›kt›¤›nda Erdo¤an “kad›n da olsa, çocuk da olsa” deyip atefl emri veriyor. Ayr›ca, Kürtlerin hak talebinin görünür olmas›n›n temel sebeplerinden biri de örgütlü olmalar›. Kürtler örgütlü bir halk olmasa, kimse yaflad›klar› sorunlar› dile bile getirmezdi. DEHAP’›n kapanmas›ndan sonra DTP hemen kurulup örgütlenmedi¤i için AKP bölgede örgütlerini kurdu ve Kürt söylemini kulland›. Biz de 2007 seçimlerinden önce, AKP’yi çok elefltirmemeye gayret ettik. “AKP çözecekse, biz engel olmayal›m” diyorduk. Fakat Meclis’e girdi¤imizin ikinci günü Erdo¤an kürsüden bizi hedef gösterdi ve “ya PKK’ye terörist dersiniz veya sizi dikkate almam” dedi. Devlet diyor ki, “bak›n milletvekili say›n›z› 22’de tuttum. Demokles’in k›l›c› gibi, istedi¤im zaman keserim.” Anayasa Mahkemesi de bunu yapt› zaten. Milletvekili say›n›zla devletin politikas› aras›nda nas›l bir iliflki var? 2007’de de yerel seçimlerde de oylarla oynand›¤›na inan›yoruz. AKP’nin gerçek kimli¤ini görünce, “tamam, buraya kadar” dedik. Siyaset sadece Meclis’te yap›lmaz. AKP’nin gerçek yüzünü iffla etmeye yönelik politika yapmaya bafllad›k. Bunu yo¤un olarak bölgede yapt›k, çünkü AKP ekonomik anlamda Kürtleri sat›n almaya çal›flan çirkin bir politika güdüyordu. Ve buna devam ediyor. Ya AKP’li olacaks›n ya da ifl bulamazs›n, bakkal bile açamazs›n dayatmas› yap›ld›. AKP, Kürtlere haklar›n› vermeden, ama veriyormufl gibi yaparken sessiz kalmam›z düflünülemezdi. AKP’yi iffla ederken çok y›prand›k, kiflisel olarak da y›prand›m. Çok üzerimize gelindi, çok sald›r›ya u¤rad›k, ama AKP’nin ne oldu¤unu da herkese gösterdik. Meclis’te di¤er partilerin milletvekillerinin size yaklafl›m› nas›l? Kimseye sataflm›yoruz. Gazeteciler de sanki Beyo¤lu’ndaki magazinciler gibi, bize manflete ç›karabilecek laflar söyletmeye çal›fl›yor. Kendilerine de söylüyorum, bu çok çirkin bir tav›r. Kürt sorununu da magazinlefltirmek istiyorlar. Bizim burada ciddi bir sosyal derdimiz varken, gazetecilerin magazin muhabirleri gibi bizden söz koparmaya çal›flmas› çok çirkin. Bak›n, geçen gün üç bakan bir üniversitede konferansa gitti. Salona ö¤rencilerin girifli yasaklanm›fl! Ama gazeteciler sanki ö¤renciler ilgi göstermemifl gibi haber yapt›. Bu nas›l bir anlay›fl, insan›n akl› alm›yor. fiahin-güvercin laf›n› ilk kullanan gazete Taraf’t›r. Yeni fiafak, Zaman AKP’nin gazeteleri. Ama Taraf AKP’li gibi görünmeyip AKP’yi meflrulaflt›ran bir gazete. Bizi her taraftan kufla-
Ömer Ayna’n›n öldürülmesi, ailenizde nas›l bir etki yaratm›flt›? Dedemler fieyh Sait hareketi içinde yer alm›fllar. Babam, amcalar›m da hep Kürt hareketi içinde yer ald›lar. Zaten her Kürt ailesi bir biçimde siyasetin içinde yer alm›flt›r. Amcalar›m babam› abi gibi de¤il, baba gibi görürlerdi. Babam kardefllerine çok düflkündür. Anneleri çok küçük yaflta vefat edince, kardefller birbirine kenetlenmifl. Amcam›n öldürülmesinden sonra, ailede y›llarca kimse kendisinden söz etmedi. Evin bütün duvarlar› onun yapt›¤› resimlerle doluydu. Babam›n sand›¤›nda, Ömer amcam›n günlükleri, resimleri, plaklar›, kasetleri, dergileri, kutsal emanet olarak durur. Babam hiç anlatmazd›, biz de onun yan›nda bundan söz etmezdik. Y›llar sonra biz sormaya, o da anlatmaya bafllad›. Dedem otoritesi olan bir a¤a. Babam, Ömer amcam›n kendi babas›na karfl› nas›l mücadele verdi¤ini, dedemin köylülere yapt›klar›na nas›l karfl› ç›kt›¤›n› anlat›rd›.
“Aç›l›m bitti” dedi¤im için Ar›nç bana “yarat›k” dedi, ama “aç›l›m bitmedi, çünkü flunlar› flunlar› yapt›k, yap›yoruz, yapaca¤›z” demedi. Aç›l›m›n bitmedi¤ine iliflkin bir çift cümle edebilir mi? Edemez. Böyle bir aile gelene¤ine ra¤men, DTP içinde “Kürt milliyetçisi milletvekili kimdir” diye soruldu¤unda, neden siz iflaret ediliyorsunuz? (kahkahalar) Kimin benim için ne dedi¤ini pek önemsemem, ama bana milliyetçilik yaftas›n› yap›flt›rmak kime, ne kazand›r›r? Ben size ne anlat›yorsam, yak›n çevreme de ayn› fleyleri anlat›yorum. Sistem korktu¤unu hep kötüler. Bana Kürt milliyetçisi, savafl yanl›s›, fiziksel özelliklerime atfen çirkin diyorlar. Kral ç›plak demek kolay de¤il, ben kral ç›plak diyorum. Ha, e¤er güzel, al›ml› bir kad›n olsayd›m, bu sefer de ahlakî bir sald›r›yla karfl›laflacakt›m. Kimseye yalan borcum yok, Türk anne-baban›n k›z› da olsayd›m, bugün söylediklerimin ayn›s›n› söy-
lerdim. Cumhurbaflkan›, baflbakan, Bülent Ar›nç gibi isimler bana dair pek çok fley söylediler. Dikkat edin hepsi bana flahsî sald›r›da bulunuyor. “Aç›l›m bitti” dedi¤im için Ar›nç bana “yarat›k” dedi, ama “aç›l›m bitmedi, çünkü flunlar› flunlar› yapt›k, yap›yoruz, yapaca¤›z” demedi. Aç›l›m›n bitmedi¤ine iliflkin bir çift cümle edebilir mi? Edemez, çünkü cevab› olmayanlar hakaret eder. Osman Baydemir’in KCK operasyonlar› üzerine aç›klama yaparken küfretmesini neye ba¤l›yorsunuz? O küfrü tasvip etmiyorum, ama Osman bey bir kifliye hakaret etmedi. Bir yaklafl›ma küfretti. Fakat küfür bir fliddettir. KCK operasyonlar› partinizi çok zay›flatt› m›? Elbette çal›flmalar›m›z sekteye u¤ruyor, ama bizim hareketimiz bu tür operasyonlarla y›ld›r›lamaz. Devlet bu operasyonlar üzerinden, kurmaya çal›flt›¤›m›z yeni sistemi k›rmak istiyor. Nedir o sistem? Türkiye’deki mevcut örgüt modellerinin d›fl›nda bir model kurmaya çal›fl›yoruz. Hiçbir karar›m›z›, halktan ba¤›ms›z olarak almaman›n yollar›n› ar›yoruz. Mesela, belediye baflkan› belediye encümenlerini toplay›p mevcut paray› söylüyor, mahallelerin sorunlar›n› ele al›yor. O parayla hangi sorunlar›n giderilebilece¤ine mahalledeki halk toplant›lar› üzerinden karar veriliyor. Aday seçimlerinde de ayn› flekilde karar veriyoruz. Devlet ise KCK operasyonlar› ad› alt›nda bizim örgütlenme biçimimize sald›r›da bulunuyor. Bak›n, bir arkadafl›m›za savc› “neden bekârs›n” diye sorabiliyor. Bekârl›¤›n› örgüt üyeli¤inin gerekçesi yapmaya çal›fl›yor! Kürt hareketinin özgün bir toplumsal hareket haline gelmesinden korkuldu¤u için bu operasyonlar gerçeklefltiriliyor. Çünkü bizim bu fleffaf ve demokratik modelimiz hayata geçerse, yar›n öbür gün bütün yurttafllar kendi partilerinden ve devletten bu fleffafl›¤› bekleyecekler. Devlet bunu göze alamad›¤› için bizi sindirmeye çal›fl›yor.
Söylefli: ‹rfan Aktan
t›p marjinalize etmeye çal›fl›yorlar. DTP’nin kapat›lmas›ndan sonra, hem bir umutsuzlu¤un ifadesi hem de siyasî bir tav›r olarak Meclis’i terk etme karar› ald›n›z. Sonra bu karardan vazgeçtiniz. BDP çat›s› alt›nda flu ana kadarki siyasî hatta m›, yoksa yeni bir söylemle mi yola devam edeceksiniz? Kürt sorununu, flu ana kadarkinden daha yo¤un biçimde, bilmeyenlere anlatmaya çal›flaca¤›z. Haklar sorununun çözümü ezilenlerin birli¤iyle mümkündür. Bu birli¤i sa¤larsak, hak sorunlar›n›n çözümünü sa¤layabiliriz. Son iki y›ld›r yapamad›¤›m›z fley buydu. Fakat yapamamam›z›n gerekçeleri de var. Bizim, öncelikle AKP’nin kand›rma giriflimlerini bertaraf etmemiz gerekiyordu. Nitekim, art›k Kürtlerin AKP’ye bak›fl› eskisi gibi de¤il. Yedi y›l boyunca tek parti iktidar›nda hiç mi ad›m at›lamaz? DTP’nin kapat›lmas›, Habur’dan gelifllerin tersi yönde sonuç yaratmas›, KCK operasyonlar›, Terörle Mücadele Kanunu’yla ilgili düzenlemenin Meclis’ten son anda geri çekilmesi, linç giriflimleri... Bu tür vakalar›n, Kürtlerde sürekli yeni travmalar yaratt›¤›n› ve bunun toplumun ruh halini bozmaya bafllad›¤›n› söylüyor baz› sosyologlar. Sizin bu konudaki gözlemleriniz neler? Üzücü olan flu: Kürtler, bu travmalar sonucunda yaflayacaklar› gerilemenin gerekçelerine s›¤›nabilir. Ama ayn› travmay› ileride Türkler yaflad›klar›nda, bunun bir gerekçesi olmayacak. Linç edilen insanlar, ma¤duriyetlerine s›¤›nabilir. Peki, flimdinin linççi gençleri, ileride bunu kendilerine nas›l anlatacaklar? Kürtler kaç›yor, Romanlar d›fllan›yor... Türkler tek bafllar›na kald›klar›nda ne hissedecekler? Türkler hâlâ kaz›k dikmeyi tarihlerinden silemiyor. Düflünsenize dünyada Türklerin imaj›n›: ‹ngilizler centilmen, Frans›zlar romantik, Türkler barbar! Bu a¤›r imaj› hep beraber da¤›tmak zorunday›z. Almanlar elli y›ld›r Yahudilerden özür diliyor. Kahvehanede bir genç Kürtçe flark› söyledi diye, di¤erlerinin kalk›p onu linç etmeye çal›flmas› sadece linçe maruz kalan Kürt gencinin travmas› de¤il ki! Bilmedi¤in bir dilde flark› dinlenmesine tahammül edememek travma de¤ildir de nedir? Amcan›z Ömer Ayna, Mahir Çayan’larla birlikte K›z›ldere’de öldürülen devrimci gençlerden biriydi. Kürt-Türk birlikteli¤inin böyle bir miras› varken, bugün sosyalist Kürtler ve Türkler neden bir arada mücadele yürütmüyor? Örgütlerin birleflmesi flart de¤il. “BDP’nin parti meclisine kaç Türk al›rsak Türkiyelilefliriz” gibi bir soruyu veya kayg›y› da saçma buluyorum. Türkiyelileflmenin yolu, Türkiye’nin her yerindeki fabrikalara, tarlalara, atölyelere girip toplant›lar yapmak, mücadele hatt› belirlemekle mümkündür. Bizim “çat› partisi” çal›flmalar›m›z sürüyor, ama bu çok zorlu bir yol. Zorlu¤u kolaylaflt›rman›n yolu, net hedefler etraf›nda bir araya gelmekten geçiyor. Ömer Ayna’lar, Mahir Çayan’lar net hedefler üzerinden bir araya gelmifllerdi.
17
L‹NÇ FURYASININ SOSYO-POL‹T‹K TEMELLER‹ VE “TANIYARAK DIfiLAMA”
Orta s›n›f›n Kürt düflmanl›¤› Soludu¤umuz hava giderek daha fazla ›rkç›l›k kokuyor. Birkaç y›l önce, Trabzon’daki linç giriflimi –TAYAD’l›lara Kürt zannedilerek sald›r›lmas›– ve Erdo¤an’›n “vatandafl hassasiyeti” aç›klamas› hayret vericiydi. Art›k irili ufakl› linç giriflimleri gündelik hayat›n bir parças›, “vatandafl hassasiyeti” de ›rkç›l›¤›n göbek ad› olarak devlet ve hükümet yetkililerinin dilinde pelesenk. O “hassasiyet”in hedef yelpazesi, en son Manisa hadisesinde gördü¤ümüz gibi, bir hayli genifl. Ama bir numaral› hedefin Kürtler oldu¤u aflikâr. Gelgelelim, bu ne yaman çeliflki dedirten bir paradoks söz konusu: Devlet inkâr politikas›ndan çarkedip Kürt varl›¤›n› tan›maya bafllarken, hükümet “aç›l›m” sak›z› çi¤nerken Kürt karfl›t› “vatandafl hassasiyeti” hararetleniyor. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü ö¤retim görevlisi Cenk Saraço¤lu’nun 2006’dan beri ‹zmir’de yürüttü¤ü ve orta s›n›f›n anlam dünyas›nda Kürtlere yönelik d›fllay›c› söylemin nas›l flekillendi¤ini inceledi¤i araflt›rmas›, bu hararetin sebeplerine dair önemli ipuçlar› veriyor.
Praksis dergisindeki yaz›n›zda, linç giriflimlerini kentli orta s›n›f Türklerin Kürtleri “tan›yarak d›fllama” e¤ilimi olarak yorumluyor, “siyaset Kürtleri tan›rken, flehirler d›fll›yor” diyorsunuz. fieyhmus Diken’in “‹syan Sürgünleri” kitab›ndan da biliyoruz ki, fieyh Sait isyan›ndan sonra çeflitli bölgelere sürülen Kürtler de “kuyruklu Kürtler”, “pis Kürtler” denerek d›fllan›yordu. “Tan›yarak d›fllama” dedi¤iniz e¤ilimi ortaya ç›karan etmenler neler? Cenk Saraço¤lu: “Tan›yarak d›fllamak”, sadece Kürtlerin tan›nmas›na, varl›klar›n›n bilinmesine de¤il, belli bir tan›ma biçimine denk düflüyor. Bu tan›ma biçimi, son dönem yaflanan geliflmeler ba¤lam›nda anlamland›r›labilecek bir hissiyata tekabül ediyor. “Kuyruklu Kürt” imgesi Kürtlerin gündelik hayat pratikleri içinde tan›nmas›yla ortaya ç›kan bir imge de¤il, daha ziyade hayalî bir öteki yaratma biçimi. “Kuyruklu”, gerçe¤e tekabül etmeyen bir fantezi. Tan›yarak d›fllamada ise Kürtlerle gündelik hayat içinde edinilen deneyimler referans al›narak
18
“Haks›zl›¤a” u¤rad›klar›n› düflünen ‹zmirliler DTP konvoyunu beklerken...
Kürt alg›s› gelifltiriliyor. ‹zmir’de yapt›¤›n›z araflt›rmada görüfltü¤ünüz kifliler bu de¤erlendirmelerinizi destekleyecek neler söyledi? Örne¤in biri, daha önce Kürtleri çok mert, dayan›kl› insanlar olarak bilirmifl; tan›d›kça, gördükçe, o Kürt imgesinin tamamen de¤iflti¤ini söylemiflti. “Mert ve dayan›kl›” imgesinin yerine, tan›yarak d›fllamay› yaratan belli stereotipler gelifltirmifl: Cahil, kent hayat›n› mahveden, iflgalci, bölücü... fieyh Sait sonras› sürgünler örne¤inde ise böyle stereotiplerin gelifltirilebilece¤i bir ortam yok. Araflt›rma alan› olarak ‹zmir’i seçmenizin sebebi ne? ‹zmir’in tekil olarak fark›ndan bahsedemeyiz; ‹zmir, Mersin, Bursa, Adana’n›n di¤er illerden farkl›l›klar›na vurgu yapabiliriz. Bu iller 1980’den önce, belli bir yerde kümelenmifl Kürt nüfusu içermiyordu. Oralarda yaflayan az say›daki Kürt de kimliklerini flehir hayat›na yans›tam›yordu. ’80 sonras›nda bu flehirler kitlesel göç ak›n›na u¤ray›nca, ciddi bir demografik altüst olufl ortaya ç›kt›. Kürt-
ler, k›sa sürede, kent hayat›nda belli bir yerde konumlanm›fl bir topluluk olarak varoldular. Dolay›s›yla, mesele ‹zmir’e özgü gösterilip daralt›lmamal›. Kürtlerin karfl›laflt›¤› ›rkç› tepkiler, Avrupa’daki göçmenlerin yaflad›klar›yla k›yaslan›yor. Böyle bir paralellik kurmak do¤ru mu? Pek çok d›fllama ve ›rkç›l›k biçimi oldu¤unu biliyoruz. Bunlar›n ortak özelli¤i, belli bir gruba bir tak›m özsel, de¤iflmeyece¤i varsay›lan özellikler atfetmektir. Avrupa’daki ›rkç›l›kla, Türkiye’de ›rkç›l›¤a orta s›n›flar›n daha teflne oluflundan kaynaklanan bir benzerlik var. Di¤er yandan, Türkiye’de Kürtler kendi ülkelerinde böyle bir muameleyle karfl›lafl›yor. Avrupa’ya ise uluslararas› göç ak›n› yaflan›yor. Avrupa’daki göçmenler vatandafll›k statüsünden kaynaklanan bir eflitsizli¤e u¤ruyor. “Tan›yarak d›fllama” kavram›yla flunu vurgulamaya çal›fl›yorum: Devlet, çok uzun süre, son on y›la kadar, asimilasyoncu ve inkârc› politikalar›n› sürdürdü ve resmî olarak Kürtlük kategorisini tan›mayarak o kategorinin içini bofl b›rakt›, anlamland›rmad›. Bu nedenle, birçok kifli Kürtlük kategorisini anlamland›rabilece¤i “malzemelerle” iç göç sürecinde tan›flt›. Avrupa’daki Müslümanl›k imgesi ise Türkiye’deki Kürtlük imgesi kadar bofl de¤ildi, orada yüzy›llard›r hâkimiyetini sürdüren oryantalist bir bak›fl aç›s› var. Devlet Kürtlük kategorisinin içini bofl b›rakmasayd›, büyük flehirlerde Kürtlerle Türklerin karfl›laflmas› bu kadar sert olmayabilir miydi? Devlet bir Kürt imgesi yaratsa, iç göç de yaflanmazd›. Zorunlu göç savafl sürecinde yafland›. Savafl ise devletin asimilasyoncu politikalar›ndan do¤du. Devletin tan›mama üzerine kurulu stratejisi, niyet edilmemifl bir flekilde, Kürtlerin tan›narak d›fllanmas›n›n zeminini oluflturdu. Devletin inkâr etti¤i Kürtlük, kent hayat›nda bir duruma tekabül ediyordu. Dolay›s›yla, MHP “Kürt yoktur” derken, MHP’li orta s›n›flar “Kürt var ve flehrimizi berbat ediyor, bedavadan geçiniyor” demeye bafllad›. Devlet y›llar y›l› Kürtleri Türk milletinin bir parças› olarak kabul edip tan›mazken, ›rkç› e¤ilim gösteren kentli orta s›n›flar iç göçle flehirlere kaçan Kürtleri “tan›yor”, ama olumsuzluklar atfederek d›fll›yor. Tan›yarak d›fllamayla reddetme aras›nda taban tabana z›tl›k var. Bu z›tl›¤a kaynakl›k eden etmenleri araflt›r›yorum. AKP’nin “aç›l›m”›yla muhtelif kentlerde vuku bulan linç giriflimleri aras›ndaki paradoks da dikkat çekici. Kürtleri asimile ederek Türk milletine dahil etmeye çal›flan devlet de art›k Kürtleri ve Kürt sorununu tan›yor. Bu anlamda, örne¤in ‹zmir’de Kürtlere sald›ran Türkler, hem Kürtlere hem de devlete, hükümete tepki göstermiyor mu? ‹zmir’de derinlemesine görüflme yapt›¤›m doksan kifli içinde, AKP sempatizan› olup Kürt karfl›t› söylemi dillendirenler de vard›. AKP karfl›tl›¤›n›n zorunlu olarak bir Kürt karfl›tl›¤›na veya tersi duruma dönüfltü¤ünü zannetmiyorum. Bu
ikisi aras›ndaki iliflkinin biraz olumsal oldu¤unu düflünüyorum; ikisi paralel ilerliyor, ama biri öbürünün koflulu de¤il, pekifltiricisi gibi görünüyor. AKP’nin Kürtleri tan›maya yönelik politikalar›, Kürtlerin orta s›n›f nazar›nda stereotipler üzerinden yaftalanmalar›n› aç›klamaya yetmez. Kürtlerin, adeta tek bir a¤›zdan iflgalci, cahil olarak yaftalanmas›n›n arkas›nda AKP’nin “aç›l›m” politikas› yatm›yor. Ama bu yaftalaman›n genifl kitleleri kuflatmas›nda bunun pay› olabilir. Araflt›rman›zda, Kürtlerin hangi kliflelerle yaftalad›¤›n› tespit ettiniz? Cahillik, haks›z kazanç sa¤layarak geçinme, iflgalcilik, kent hayat›n› mahvetme, bölücülük… Haks›z kazanç söyleminin kökenine bakal›m mesela: Bu söylem daha önce gecekonduda yaflayanlar için kullan›l›yordu. Orta s›n›f mensuplar› “biz eme¤imizle çal›fl›p y›llarca ev almaya u¤rafl›rken, taflradan gelenler bir arsa çevirip ev yap›yor” diyordu. 1990 sonras›nda, baz› kentlerde gecekondu alanlar›na tamamen Kürt göçmenlerin yerleflmesi ve buralar›n “Kürt mahallesi” olarak an›lmas›yla, haks›z kazanç söylemi etnikleflerek Kürtlere mal edildi. Cahil, iflgalci, kent hayat›n› bozma gibi stereotipler için de ayn› dönüflüm geçerli. Orta s›n›f mensuplar›, kendilerini vergi veren, düzenli çal›flan, devlete isyan ve ihanet etmemifl, az maafl alan ideal vatandafll›k söylemiyle tan›ml›yor. Kürtleri ise kendilerinin negatif ötekisi olarak tan›mlayarak flöyle diyorlar: “Do¤udan gelip Kadifekale’de ev sahibi oluyorlar. Vergi ödemeden sokakta midye sat›yor; hem halk› zehirliyor hem de bir sürü para kazan›yorlar. On çocuk yap›p hepsine çiçek ve selpak satt›r›yorlar. Bizden daha fazla kazan›yorlar…” Bu haks›zl›¤a u¤ram›fll›k duygusu AKP’nin Kürtlere bir tak›m haklar tan›ma niyeti sonucunda daha da pekiflebilir; hele ki ekonomik krizin emekçi kesimleri vurdu¤u bir dönemde, daha da alevlenebilir. Orta s›n›flara göre, bu kriz ve yoksulluk döneminde kazançl› ç›kan tek grup Kürtler. Bu nedenle, haks›z kazançla geçinen Kürtler imgesi son siyasal süreçten etkilenerek tehlikeli bir biçimde ulusal ölçe¤e yay›lan bir tepkiye dönüflebilir. As›l tehlike bu zaten, çünkü makro siyasal süreçler içinde bu imge sürekli do¤rulan›yor. Tan›yarak d›fllama e¤ilimi, ABD’nin Irak iflgalinden sonra, orta s›n›flar›n zihninde do¤rulanmaya bafllad›, orada da Kürtler “kazanan, ç›karlar elde eden” pozisyonuna oturtuldu. ABD iflgali bu alg›n›n geliflmesinde büyük rol oynad›. Kürtlerin ‹zmir’i iflgal etmekte oldu¤una inanan orta s›n›flar, Kürtlerin Kerkük’te nüfus üzerinden nüfuz oluflturduklar›na dair bir haber okuduklar›nda, ayn› fleyin ‹zmir’de de yaflanaca¤›n› düflünmeye bafll›yorlar. Böylelikle, gündelik hayatta devflirdi¤i iflgalci yaftas›n› genel siyaset ak›fl› içinde do¤rulat›yor ve daha rasyonel, daha siyasal bir forma sokmufl oluyor. Aralar›nda sekiz PKK militan›n›n da oldu¤u bar›fl grubu Habur’a geldi¤inde, s›n›r kap›s›nda görev yapan Manisal› bir polis memuruyla konuflmufltuk. Po-
lis, “Kürtlerin Irak’ta bir devleti olsun, buna bir fley demiyoruz. Ama o devlet, buradakilerin devlet iste¤ini tatmin edecekse olsun. Buradaki Kürtler de devlet isterse, o zaman olmaz” demiflti. 2006’da ‹zmir’de araflt›rmaya bafllad›¤›mda gördüm ki, tan›yarak d›fllama e¤ilimine kaynakl›k eden temel olay, Kuzey Irak’taki geliflmeler. fiu anda, oradaki mesele bir biçimde kabullenildi, ama d›fllama hissi yerleflti. Dolay›s›yla, art›k Kerkük’te ne olup bitti¤ine bakma gere¤i duymuyorlar. Gelece¤e dair düflüncelerini do¤rulad›klar›n› ve tekrar do¤rulatmaya gerek olmad›¤›n› düflünüyorlar: Kürtler ‹zmir’i iflgal ediyor! Kürtlerin haks›z kazanç sa¤lad›¤› söylemi yay›l›rken, Türkiye’de iflçi s›n›f›n›n a¤›rl›kl› olarak Kürtleflti¤ini söyleyenler de var... Yoksulluk kavram› da Kürtlükle eflanlaml› hale geldi. Yoksullu¤un en uç formlar›n›n, gecekonduda oturman›n en
Cenk Saraço¤lu
MHP “Kürt yoktur” derken, MHP’li orta s›n›flar “Kürt var ve flehrimizi berbat ediyor” demeye bafllad›. Devlet Kürtleri tan›mazken, ›rkç› e¤ilim gösteren orta s›n›flar Kürtleri tan›yor”, ama olumsuzluklar atfederek d›fll›yor. belirgin biçimlerinin Kürtler taraf›ndan temsil edilmeye bafllanmas›yla, yoksulluk Kürtlerin do¤al bir kimli¤i olarak alg›lan›r oldu. Orta s›n›flar, özellikle neoliberal ekonomik süreçlerde kendilerini tehdit alt›nda hissettikleri, ama ayn› zamanda kendilerini ideal vatandafl konumunda gördükleri için, gecekondularda yaflayan, enformel sektörle geçinen di¤er emekçi kesimlerin –elektrik paras›, kira, vergi ödemeyerek– kendilerinin pay›ndan çald›¤›n› düflünmüfllerdir. Yoksul göçmenlere yönelik ›rkç› hissiyat her zaman vard›, flimdi bütün bu pratikler Kürtler taraf›ndan temsil edilmeye baflland›¤› için, ›rkç› söylem kent hayat› içinde etnikleflerek ifade edilmeye baflland›. Daha önce bu söylem, üst s›n›flarda dil-
lendiriliyordu, örne¤in Serdar Turgut, Ertu¤rul Özkök bu söylemin yans›malar›n› temsil ediyordu. Ama bu söylem art›k orta s›n›fta hâkim olmaya bafllad›. Bunun nedeni ne? Üst s›n›flar güvenli sitelerde, yoksul halka de¤meden yaflama olana¤›na erifltiler. Sitelerinde al›flverifl merkezleri, postaneler, banka flubeleri var. Arabalar›na atlay›p ifle gidiyor, sonra güvenli ve steril hayatlar›na dönüyorlar. Kentin içinde ise orta s›n›flar ve yoksullar karfl› karfl›ya kal›yor. Dolay›s›yla, artan yoksulluk üst s›n›flar› rahats›z etmemeye bafllad›. Lüks sitelerde yaflama flans›na eriflemeyen orta s›n›flar, sadece mekânsal olarak de¤il, yaflam pratikleri aç›s›ndan da Kürt göçmenlerle irtibat halinde. Mesela, pazardan al›flverifl yapanlar genelde orta s›n›f, dar gelirli insanlar. Onlar› sebze satan Kürtle karfl›laflt›ran da s›n›fsal iliflki. Kürt alg›s›n›n etnikleflerek orta s›n›fa nakledilmesinin alt›nda yatan temel etmen bu. Görüfltü¤ünüz orta s›n›f Türkler Kürt sorununun çözümü için ne öneriyorlar? Beni kentsel, toplumsal süreçlere yönlendiren etmenlerden biri de, Kürt karfl›t› hissiyat›n do¤rudan siyasal terminolojiyle ifade edilmiyor olufluydu. CHP’li, MHP’li veya AKP’li olmak Kürtlere bak›fl› farkl› k›lm›yor; hatta bu insanlar›n Kürt sorununa bak›fllar› ile Kürtlere bak›fllar› aras›nda belli bir aç› olabiliyor. Genel siyasete bak›fllar› ile kentsel hayat içinde devflirdikleri pozisyon aras›nda belli bir aç› var. Ancak, “tan›ma”yla beraber bu aç›n›n kapand›¤›n› tahmin ediyorum. Bir Kürt için “haks›z kazanç sa¤l›yor” diyebiliyorsun, ama Kürtlere fizikî sald›r›da bulunman için bu yeterli koflul oluflturmuyor. Kürtlere karfl› kitlesel olarak mobilize olmak, çok daha meflru, kabul edilebilir sebepler gerektirir. Aç›kças›, PKK veya sempatizanlar›n›n sivil hedefler bellemesiyle bu öfkenin prati¤e geçirilece¤i meflru kanallar›n ortaya ç›kmas›ndan korkuyorum. fiimdiye kadar Kürtlere yönelik sald›r›lar hep belli bir “meflrulaflt›r›lm›fl” kanal üzerinden ifade edildi. “Bunlar cahildir, o yüzden sald›r›yoruz” yerine, “k›zlara laf att›lar” gibi, belli bir mukaddes üzerinden bir kanal aç›yorlar. Bu mukaddes kimi zaman bayra¤a sald›r›, kimi zaman k›zlara laf atma, kimi zaman da bir cinayet olabilir. Linç giriflimlerinin giderek artmas›, ›rkç› orta s›n›flar›n art›k meflrulaflt›r›c› görünür bir sebebe ihtiyaç duymadan topyekûn sald›r›ya geçmeleri tehlikesini do¤urur mu sizce? Y›llar y›l› devletin ve medyan›n “Kürtlerle bir sorunumuz yok” veya “KürtTürk kardefltir, bölücüler kallefltir” söyleminin hâkim olmas› sald›r›y› meflrulaflt›r›c› sebebi zorunlu k›l›yordu. Bu zeminin yavafl yavafl afl›nd›¤› söylenebilir, çünkü art›k devlet de Kürtleri tan›yor ve Kürtlerin PKK’y› destekledi¤i toplum taraf›ndan biliniyor. Kürtlerin PKK’yla özdefllefltirilmeye bafllanmas›, Kürt karfl›t› ›rkç› söyleme “meflruiyet” kazand›r›yor. PKK’n›n her eylemi, Kürtler taraf›ndan yap›lm›fl gibi alg›lan›yor art›k. ‹zmirli orta s›n›f Türkler Kürt sorunu-
19
20
çal›fl›yor. ‘90 öncesine kadar belli bir bölgeyle s›n›rl› kalan Kürt sorununun zorunlu göçle kent hayat›n›n içine girmesi, “PKK eflittir kökü d›flar›da örgüt”, “Öcalan eflittir Ermeni dölü” alg›s›n› ortadan kald›rd›. Bu alg›n›n ortadan kalkmas› önce bir “ayd›nlanma”ya sebep oldu, Türkler Kürt sorununun ay›rd›na vard›. Ancak, bu “ayd›nlanma” baflka bir genelleme ve yan›lsaman›n kayna¤›n› oluflturdu. Bölücü kavram› daha önce PKK veya HADEP’i kapsarken, art›k tüm Kürtleri kapsar hale geldi, çünkü PKK veya DTP Kürtlerin temsilcisi olarak tan›nmaya baflland›. Yapt›¤›m araflt›rmadan edindi¤im en önemli bilgi flu: Kürt karfl›tl›¤›, Türklerin Kürt alg›s› de¤il, orta s›n›f kentsel yaflam pratiklerinden türemifl bir alg›d›r. Kentsel yaflam pratiklerine vurgu yapt›¤›m›zda, orta s›n›f› düflman bellemek yerine, yaflam koflullar›n›n yaratt›¤› sonuçlara dikkat çekmifl oluruz.
Ayn› kaynaktan beslenen iki olgu var. Kaynak: Orta s›n›f. Olgular: Kürt ve AKP karfl›tl›¤›. Orta s›n›f mensubiyeti AKP ve Kürt karfl›tl›¤›na da kaynakl›k edebilir. Ama bu, iki karfl›tl›k aras›nda do¤rudan korelasyon kurmay› gerektirmez.
rinden bir karfl›tl›k ortaya ç›kmaz. Mesela yoksul Türklerin “cahil Kürtler” veya “kent hayat›n› mahvediyorlar” diye ortaya ç›kmayaca¤›n› söyleyebiliriz. Kürt düflmanl›¤›n› hiç de¤ilse azaltmak için sizce ne yap›lmal›? Bütün müfredat› de¤ifltirerek, devlet söylemini yumuflatarak bugünden yar›na Ermeni, Rum ve Yahudi düflmanl›¤›n› azaltabilirsiniz. Ama ayn› yolla Kürt düflmanl›¤›n› ortadan kald›ramazs›n›z. Ermeni, Rum veya Yahudi deneyimlenmemifl ötekilerken, Kürtler art›k deneyimlenmifl öteki. Kürt karfl›tl›¤›, Türkiye’deki kapitalizmin durumunu tart›flmadan halledebilece¤imiz bir mesele de¤il. O nedenle de do¤rudan maddî süreçlere müdahale etmek gerekir. Nas›l yap›lacak bu? Beni karamsar k›lan da bu. Kapitalizmin çarklar› bu müdahaleye cevaz vermiyor. Dolay›s›yla, neoliberalizmin ma¤durlar›n›n kendilerini etnik kimlikleri üzerinden de¤il, makro ekonomik süreçlerin ma¤duru olarak tan›mlamas›, aralar›nda ittifaklar kurup politikleflme sürecine girmesi gerekiyor. Orta s›n›flara, ma¤duriyetlerinin kayna¤›n›n Kürtler de¤il, ne-
Akyaz›l›lar Emniyet Merkezi’nden dört Diyarbak›rl› iflçiyi almaya çal›fl›rken
Kürt düflmanl›¤›n› önlemeye çal›fl›rken, stereotip bir Türk imgesi yarat›p onu düflman haline getirmemifl oluruz. Tan›yarak d›fllama ideolojisini ve maddî koflullar›n› karfl›na alabilirsin, ama Türkü veya orta s›n›f› bir bütün olarak karfl›na almak hem politik ve ideolojik hem de bilimsel olarak çok ciddi bir hata. Giderek artan “Türkler bölünmek istiyor” veya “faflist ‹zmir” temal› yaz›lar›n hem politik hem de olgusal olarak yanl›fl ve hedef flafl›rt›c› oldu¤unu düflünüyorum. Peki, yoksul Kürtlerle yoksul Türklerin iliflkisine dair gözlemleriniz neler? ‹leride araflt›rmak istedi¤im konu tam da bu. Yoksul Türklerin s›n›fsal konumlar›n›n orta s›n›flar kadar keskin bir Kürt karfl›tl›¤›na elvermedi¤ini düflünüyorum. Elverse dahi, orta s›n›f›n argümanlar› üze-
oliberal politikalar oldu¤unu anlatacak politik bloklar oluflturmak gerekiyor. Ne yaz›k ki flu anki Kürt-Türk ayr›flmas›, böyle bir blo¤un oluflmas›n›n da en büyük engeli. Demokratikleflme süreci de tan›yarak d›fllama olgusunu çözemez. Demokratikleflme yaflan›rken Kürt karfl›tl›¤› pekiflerek varl›¤›n› sürdürülebilir. O yüzden, bu meseleyi demokratikleflme paradigmas›n›n ötesine geçerek tart›flmak zorunday›z. Kürt sorunu art›k Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinden ibaret bir sorun de¤il. Kürt sorunu tan›yarak d›fllamay› da içeren bir sorundur. Bugün “aç›l›m” dolay›s›yla Kürt karfl›tl›¤› artarken, yar›n baflka bir “mukaddes” üzerinden ortaya ç›kabilir. Bu nedenle, Türkiye’nin yaflanmaz bir ülke haline gelme riski var.
Söylefli: ‹rfan Aktan
nun çözümü için ne öneriyor? Ço¤unlukla, Kemalizmin kalk›nmac› söylemi devreye giriyor. “Kürtleri ortadan kald›ral›m, mahvedelim” diyenler de var, ama genelde, “bunlar› e¤itmek lâz›m” diyorlar. “Köylerine dönsünler” diyenler de oluyor. Kürtlü¤ün tan›m›nda, alg›lan›fl›nda ortakl›k olsa da, “ne yapmal›” sorusunu sordu¤unuzda politik farkl›l›klar ortaya ç›k›yor. Son dönemde dile getirilen “faflist ‹zmir” gibi tan›mlamalar› ne diyorsunuz? Bu çabalar çok yan›lt›c›d›r. Böyle bakarsak, ›rkç› sald›r›lar› normallefltirmifl oluruz. Ayn› zamanda, baflka bir ilde benzer ›rkç› tepkiler ortaya ç›kt›¤›nda, onu aç›klayacak araçlardan mahrum kal›r›z. Nitekim, benzer sald›r›lar Adana, Mersin gibi illerde de yaflan›yor. Baflta söyledi¤im gibi, ‹zmir’i kendine has özelliklerinden de¤il, pratik nedenlerden ötürü araflt›rma alan› olarak seçtim. Elbette ‹zmir’e mahsus olan Kemalizmin a¤›rl›¤›, tan›yarak d›fllama olgusunun di¤er metropollerden biçimsel farkl›l›klarla ortaya ç›kmas›na ve daha bask›n biçimde tebarüz etmesine sebep olmufl olabilir. Tan›yarak d›fllama olgusunu Kemalizm neden daha bask›n hale getiriyor? Sekülerlik, Müslümanl›ktan farkl› olarak, bir özdeflleflmeyi engelledi¤i için tan›yarak d›fllama olgusunu daha kolay meflrulaflt›r›yor olabilir. Ancak hep vurgulad›¤›m gibi, Kürt karfl›tl›¤› genelde politik angajman üzerinden dile getirilmedi¤i için, tan›yarak d›fllama e¤ilimi tüm orta s›n›flar› kuflatabilen bir e¤ilimdir. Görüfltü¤üm insanlar içinde AKP’li de vard›, CHP’li de, Fethullahç› da... Kürt karfl›tl›¤› her ideolojiden, tüm orta s›n›f mensuplar›nda ortaya ç›kabilir. Bilimsel ad›yla “yan›lt›c› iliflki” meselesine dikkat edelim. Ayn› kaynaktan beslenen iki olgu var. Kaynak: Orta s›n›f. Olgular: Kürt ve AKP karfl›tl›¤›. Orta s›n›f mensubiyeti AKP karfl›tl›¤›na da, Kürt karfl›tl›¤›na da kaynakl›k edebilir. Ama bu, AKP karfl›tl›¤›yla Kürt karfl›tl›¤› aras›nda do¤rudan korelasyon kurmay› gerektirmez. Zaten bütün yan›lt›c› analizler yanl›fl korelasyon kurmaktan kaynaklan›yor. Yan›lt›c› analizlerin politik ve ideolojik koflullanmadan kaynakland›¤›n› düflünüyorum, çünkü AKP’nin ideolojik olarak fethedemedi¤i bir yer ‹zmir. AKP ve yandafllar›, AKP’li olmamay› bir patoloji olarak görmeye bafllad›lar. O nedenle, her patolojiyi de AKP karfl›tl›¤›yla iliflkilendiriyorlar. AKP karfl›tl›¤› bir hastal›k gibi lanse edilmeye baflland›. ‹ktidarda CHP olsa ve “aç›l›m›” CHP yapsayd›, orta s›n›f›n reaksiyonu ayn› olur muydu? AKP karfl›tl›¤›yla Kürt karfl›tl›¤› olgular› birbirini pekifltirebilir. Ama bu, ikisi aras›nda bir nedensellik kurmay› zorunlu k›lmaz. Kürt karfl›t› hissiyat besleyen birinin, Kürtlere haklar tan›d›¤›n› düflündü¤ü bir hükümeti düflman bellemesi flafl›rt›c› de¤il. Ayn› zamanda, AKP iktidardan düfltü¤ünde Kürt karfl›tl›¤› devam edebilir. Kürt karfl›tl›¤›n› AKP karfl›tl›¤›yla aç›klamaya kalkanlar, Kürt sorununu yaratan sebepleri görünmez k›lmaya
Hofl kelimelere karn›m›z tok Hrant Dink, A¤ustos 2006’da internetten yay›n yapan Nor Radyo’da, Sayat Tekir’in Anuflabur program›n›n konu¤uydu. Agos’un 10. y›l› vesilesiyle yap›lan programda, 301’den demokratikleflmeye, Ermeni meselesine, beraber nas›l yaflayabilece¤imize dair düflüncelerini de özetliyordu. Kula¤›m›zda yank›lanan sesiyle, Hrant Dink’i dinliyoruz... Agos 10. y›l›nda nerden nereye geldi? Hrant Dink: Agos hedeflerini teker teker gerçeklefltirdi. Bunlardan biri, Ermeni toplumunu büyük topluma açmak, toplumun sorunlar›n› büyük toplumun sorunlar› haline dönüfltürüp çözüm sa¤lamaya çal›flmakt›. Onu yapt›k. Bugün Ermeni toplumunun gizli kalm›fl bir sorunu yok. Ermeni toplumunun sorunlar› nedir, siyasetçisi de, hükümeti de, kamuoyu da, bas›n› da, üniversitesi de biliyor. ‹kincisi, Türkiye’nin sorunlar›n› bizim toplumumuzun sorunlar› haline dönüfltürmekti. Bunu da gerçeklefltirdi¤imizi düflünüyorum. Bugün Agos okurlar› Ermeni toplumunun gelece¤ini düflündükleri kadar Türkiye’nin gelece¤ini de düflünüyorlar ve Ermeni toplumun gelece¤inin Türkiye’nin gelece¤inden geçti¤ini idrak ediyorlar. Üçüncüsü ise Agos’u arzu edenlerin gelip kendi yemeklerini piflirdikleri bir mutfak haline dönüfltürmekti. Say›s›z insan geldi Agos’a. Agos’un kap›s› herkese aç›k. Daha baflka, haddini aflan bir ifllev üstlendi Agos. Bugün art›k dünyada da tan›nan bir gazete. Türkiye’de hemen hemen bütün kesimlerce tan›nan bir gazete. Bu kadar k›sa zamanda bu kadar popüler olmufl ve ifllevsel bir hacim yaratm›fl bir gazete oldu¤unu düflünmüyorum. Bunu becerdik. Bundan sonra da demokratikleflme, sivilleflme, fleffaflaflma yolunda hangi mücadele gerekiyorsa, bunu vermeye devam edece¤iz. Bizim için k›flk›rt›c› diyebilirler. Bizim için birli¤imizi, bütünlü¤ümüzü bozuyor diyebilirler.
Bu düzeni sarsmadan yeniden düzenlemenin mümkün olmayaca¤›n› biliyoruz. Bizim görevimiz kafalar› kar›flt›rmakt›r. Ve sorular sordurmakt›r. Birlik, bütünlük hofl kelimeler ama, bizim karn›m›z fazlas›yla tok. Bunlar dayatmac› iktidarlar›n kulland›¤› laflar. Böyle birlik, bütünlük ad›na demokratik davranma hevesimizi kurban edemeyiz. Gerçek birlik ve bütünlük dayat›lan de¤il, yarat›lan bir fleydir. Onu ancak demokratikleflerek yaratabiliriz. Örterek birlik, bütünlük olmaz. A盤a ç›kararak olur. Herkes görsün bu toplumun muhafazakârlar› kimler, ça¤dafl düflünenleri kimler. Jamanak ve Agos’a yönelik ilan ambargosunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Yeri geldi¤i zaman hiç çekinmeden en kutsal say›lan –t›rnak içinde kutsal tabii–, dokunulmaz say›lan kurumumuzu da, o kurumu temsil eden patri¤i de elefltiriyoruz diye. Elefltirmemizi a¤›r buluyorlar, k›flk›rt›c› buluyorlar, seviyesiz buluyorlar. Bence elefltirmemize tahammül edemiyorlar. Yoksa seviyemizi korudu¤umuzu düflünüyorum. Bas›n›n ba¤›ms›z kalmas› gerekiyor ki, kendisinden beklenen ifllevi yerine getirebilsin. Ne yaz›k ki zaman zaman baz› vak›f yönetimlerinden, zaman zaman da patrikhanemizden bu tür bir bask›y-
Her kesimin beni desteklemesinden de hicap duyar›m. Adam muhafazakârsa, gericiyse, ça¤d›fl› bir zihniyete sahipse, toplumu, ça¤› alg›lamakta zorlan›yorsa ve beni destekliyorsa, o zaman kendimden flüphe duyar›m.
la, yapt›r›mla karfl›lafl›yoruz. ‹lan verip vermemeyi bir koz olarak kullanmaya çal›fl›yorlar. Ama ba¤›ms›z bir gazetenin ilana angaje olmamas› lâz›m. Ona ba¤›ml› olacaksak, onlar›n istedi¤i gibi bir bas›n olmak zorunday›z demektir. Agos böyle bir gazete de¤il, olmayacak da. Devlete karfl› verdi¤imiz demokrasi mücadelesini kendi toplumumuz içerisindeki yönetimlere karfl› da vermek durumunday›z. Muhalefet böyle muhalefet olabilir ancak. Demokratl›k ancak böyle olabilir. Kendi evinin içindekini görmemek do¤ru bir durufl de¤il. Agos fleffaf bir gazete. Kimseden saklayacak bir fleyimiz yok. Bir toplum “kol k›r›l›r, yen içinde kal›r” gibi atasözleriyle, güzel laflarla yönetilmez. Dünyaya bakt›¤›n›z zaman, bütün toplumlar sivillefliyor, fleffaflafl›yor, demokratikleflmeye çal›fl›yor. Ermeni toplumunu bundan ayr› tutmak mümkün olmaz. Ermeni toplumu da demokratikleflecektir, fleffaflaflacakt›r, sivilleflecektir. Türkiye’nin demokratikleflme süreciyle ilgili ne düflünüyorsunuz? 301’le ilgili dün yeni bir dava daha aç›ld›, Reuters’e verdi¤imiz bir beyanattan ötürü. 301, bafl›ndan beri söylüyorduk, ifade özgürlü¤ü üzerinde sallanan Demokles’in k›l›c›d›r. Kald›r›lmas› gerekir. Yaflanan geliflmeler hakl› oldu¤umuzu do¤rulad›. Türkiye demokratikleflme sürecinden geriye ad›m atamaz. Zikzaklar olacakt›r, ama yeflermeye bafllayan iç dinamikler art›k belirleyicidir ve o iç dinamikler Türkiye’nin demokratikleflmesini sonuna kadar zorlayacakt›r. Bu davalar sürecinde yaln›z kald›¤›n›z› hissettiniz mi? Hay›r. Yaln›z kalsam dayanabilir miyim bu kadar bask›ya, s›k›nt›ya? “Yaln›z kald›” diyenler kendilerini toplumun yerine koymas›nlar. Ay›p ederler. Bir de tabii flu var: Her kesimin beni desteklemesinden de hicap duyar›m. Adam muhafazakârsa, gericiyse, ça¤d›fl› bir zihniyete sahipse, toplumu, ça¤› alg›lamakta zorlan›yorsa ve beni destekliyorsa, o zaman kendimden flüphe duyar›m. Sivilleflmeyle ilgili bir projeniz var m›? Ben sivilleflmeyle ilgili proje gelifltirmem. Ben sadece yazar›m, yaz›lar›mla uyar›r›m. Onun ötesi, bireylerin siyaset üretebilmeleriyle ilgilidir. Türkiye Ermeni toplumu siyaset yapmaktan kaç›namaz; siyaset üretmelidir, hem kendi sorunlar› için, hem Türkiye’nin genel sorunlar› için. Siyasetsiz bir birey düflünülemez. Siyaset üretemeyen bir toplum kendi sorunlar›na çare bulamaz. Bizler ancak siyaset üretilmesine katk›da bulunabiliriz. Ben bunu yapmaya çal›fl›yorum. Düflüncelerim neyse yaz›yorum. Karfl›mda fikir ya da düflünce gelifltirilmesinden de hiç gocunmuyorum. Bundan haz duyuyorum. Kula¤›ma geliyor, hakk›m›n nush de¤il, kötek oldu¤unu bildirenler dahi ç›k›yor. Ama hepsini hoflgörüyle karfl›layabiliyorum. Fikrini beyan eden insan ister bana karfl› olsun, ister yandafl›m olsun, ikisini birbirinden ay›rmam. Onlardan, o düflüncelerden yararlanmaya çal›fl›r›m.
Söylefli: Sayat Tekir
ÖLÜMÜNÜN ÜÇÜNCÜ YILINDA KEND‹ SES‹NDEN HRANT D‹NK
21
SAMAST’A Y‹RM‹, HAYAL’E OTUZ, NED‹M fiENER’E OTUZ ‹K‹ YIL HAP‹S ‹STEM‹
S›r m› kalm›fl ortada? Evet, istenen cezalar yukar›daki gibi. Nedim fiener’inki 32 sene. Ogün Samast’›n, Yasin Hayal’in, Erhan Tuncel’in cürmü malûm. fiener’inkiyse kitap yazmak, istihbarat birimlerinin “kasd› içeren ihmallerini”, özellikle Emniyet’inkileri soruflturmak, iddianamelerde ve komisyon raporlar›nda yer alan baz› belgeleri bir araya getirmek. Hrant Dink cinayetinin üçüncü y›ldönümünde, “Dink Cinayeti ve ‹stihbarat Yalanlar›” kitab›n›n yazar› Nedim fiener’e ve Dink ailesinin avukatlar›n›n raporuna ba¤lan›yoruz... Hrant Dink cinayetine istihbarat kurumlar› üzerinden bakt›¤›m›zda ne görüyoruz? Nedim fiener: Hrant Dink’in öldürülmesi, bana bafltan sona ciddi bir proje, güvenlik birimlerinin ortak bir projesi gibi geliyor. Sadece 19 Ocak 2007’ye de¤il, çok daha geriye giderek olaya bakt›¤›n›z zaman o gün yaflanan fleyi anlayabiliyorsunuz. Foto¤raf› zaten herkes afla¤› yukar› görüyor; önemli olan, aradaki parçalar› doldurmak. Hrant Dink’in yan›nda olursunuz veya olmazs›n›z, elefltirirsiniz veya elefltirmezsiniz, ama bir fley için u¤rafl›yordu. O süreçte ona karfl› ç›kanlar ve onlar›n iliflkide oldu¤u baflkalar› vard›. O kifliler, görevlerini ihmal ederek veya o sürece katk›da bulunarak bu sonucun yaflanmas›n› sa¤lad›lar. Ben kitapta puzzle’›n eksik parçalar›ndan bir-iki tanesini tamamlamaya çal›fl›yorum. Bir k›sm› zaten tamamlanm›fl, Trabzon’da cinayet planlan›rken Jandarma personelinin nas›l seyirci kald›¤›n› biliyoruz... ‹çinde kast› da bar›nd›ran ihmaller uzun süredir mevcut. Cinayet planlanmadan önce, Hrant Dink’in korunmas› gereken dönemde var bu ihmaller. Biliyorsunuz, Yasin Hayal 2006’n›n bafl›ndan itibaren bu cinayeti dillendiriyor, hapishaneden ç›kt›ktan sonra Ermenilere kin beslemeye bafll›yor nedense. Ve hayat›nda hiç tan›mad›¤›, yaz›lar›n› okumad›¤› Hrant Dink’i hedef al›yor. “Türkün kan› Ermeni kan›yla temizlenecek” gibi, uydurulmufl bir cümle herkesin a¤z›ndayd› çünkü... Evet, ama Pelitli’de kahvede konuflulacak konu de¤il ki. O dönemde toplumda yayg›n olarak tart›fl›ld›¤›n› da hat›rlam›yorum. Hrant Dink çok dar alanda birilerinin hedefiydi, o da bunu çok iyi biliyordu, hepimizin gözü önünde yaflan›yordu durum. Ama Yasin Hayal ve arkadafllar›n›n bir seneye yak›n bu cinayeti planlad›¤›n›, silah aray›fl›nda oldu¤unu Jandarma da, Emniyet de –kitab›n›zdaki resmî kay›tlara göre– biliyordu. Anadolu’nun baflka flehirlerinde de böyle planlar yayg›n m›ym›fl, yoksa Hayal ve arkadafllar› tek bir oluflum mu? Hay›r. Sadece Trabzon’da var. ‹stanbul’da davalar›na Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz gibileri müdahil oluyor, olaylar ç›kar›yorlar, ama “ben gidip flunu bir öldüreyim” diyen yok. Bir tak›m gölgeleri hep hissediyor Hrant, ama Trabzon’dan 19 yafl›nda bir çocuk ç›kacak da gelip vuracak! Son duruflmalar›n birinde silah› gösterdiler, Ogün Samast silah› bile tan›-
22
Nedim fiener
Ali Bayramo¤lu diyor ki, “biz hep k›fllaya bakt›k, o gözle Emniyet’e hiç bakmad›k”. Bakmad›lar, çünkü Emniyet onlar› da yönlendirdi. Medyada, özellikle “Hrant’›n dostuyum” diyen kesimlerde, liberal gruplarda hiç bunun üzerinde durulmuyor. m›yor. O zaman soruyorsunuz, o mu kulland› silah›, baflkas› m›? O silah temizlenmifl ve eksik mermiler tamamlanm›fl olarak Samast’›n üzerinde bulundu sonra. Ama duruflmada dedi ki, “Trabzon’dan otobüse binerken silah› belime koydum, dört gün hiç ç›karmad›m”. ‹nsan›n do¤as›na ayk›r› bir fley, hiç düflmez mi o silah dört gün? Neyse, bu ihmaller Hrant’›n hedef olarak belirlendi¤i 2004’te bafll›yor, cinayet s›ras›nda da, cinayet ifllendikten hemen sonra da, bugün dava yürütülürken de bir sürü ihmal var. Bafl›ndan sonuna ihmaller zinciri. Siz faillerden daha fazla cezayla yarg›lan›yorsunuz, ama kamu görevlilerinin birço¤u mahkemeye dahi ça¤r›lam›yor. Yani Hrant Dink cinayeti meselesinde en büyük suçu siz ifllemiflsiniz gibi bir durum var. Bu kitab› haz›rlarken yönteminiz neydi, hiç duyulmam›fl fleyleri mi yazd›n›z, kimsenin ulaflamayaca¤› bir tak›m belgelere mi ulaflt›n›z? Nedense Dink cinayetiyle ilgili ana dava olaya çok dar bir pencereden bak›yor. Mahkemeye göre katiller bulunmufl, maktûl de, fail de belli, deliller zaten ortada, gereken ceza verilecek ve herkes yoluna gidecek. Bu süreçte Emniyet’in
içinde çok ciddi manipülasyonlar yap›ld›¤›, çok önemli belge ve bilgilerin mahkemeye verilmedi¤i söyleniyordu. Medyadaki genel alg› fluydu: Bu suçu her melânette oldu¤u gibi askerler ifllemifltir, zaten belli, Ali Öz diye bir adam, yan›nda da jandarmalar var. Ali Bayramo¤lu da diyor, “biz hep k›fllaya bakt›k, o gözle Emniyet’e hiç bakmad›k”. Bakmad›lar, çünkü Emniyet onlar› da yönlendirdi, ayn› dava sürecinde oldu¤u gibi. Oysa çok kritik bir fley var: Erhan Tuncel, polisin eleman›. Yar› polis. Sadece elinde silah› yok, fliddet kullanam›yor, ama ona duyulan sayg› hep ‹stihbarat’›n adam› oldu¤u için. Ve yakalan›p ‹stanbul’a getirildi¤i gün bu adam her fleyi anlat›yor. O befl sayfal›k tutana¤› reddediyor ama, o kadar çok ciddiye al›nmas› gereken bir fley ki. Medyada, özellikle “Hrant’›n dostuyum” diyen kesimlerde, liberal gruplarda hiç bunun üzerinde durulmuyor. Bunun bir nedeni, polisin sadece bu süreci de¤il, medyay› da kontrol ediyor olmas›. ‹stihbaratç›lar kendilerine yönelecek suçlar› çok kolay bertaraf edebiliyorlar, belge gösteriyorlar, “bak›n” diyorlar, “biz uyard›k, 17 fiubat’ta ‹stanbul’a gönderilmifl belgede ‘Hrant Dink’e yönelik ses getirici bir eylem’ yaz›yor” diyorlar. “‹stanbul polisi bu ihbar› ciddiye almam›fl, Hrant’› korumam›fl” diyor Ankara’dan ‹stihbaratç›lar. Peki 17 fiubat 2006 tarihli as›l ana raporu niye gizliyor ‹stihbarat? ‹stanbul’a gönderilmemifl olan ana raporda sadece “ses getirici eylem” yazm›yor, “Yasin Hayal’in ne pahas›na olursa olsun Hrant Dink’i öldürece¤i” aç›k ve net biçimde yaz›l›yor. Bu, Hrant Dink’i koruma alt›na almak için bir sebep, ama ‹stihbarat Daire Baflkan›, bu belgeleri uzun süre mahkemeye göndermek istemedi. Sonra “ancak bir naip hâkim eflli¤inde okuyabilirsiniz, ard›ndan imha edin” diye devlet s›rr› kapsam›na soktu. Ben de onlar› bir yerlerden bulup kitaba koydum, burada as›l ihmalin Emniyet ‹stihbarat aya¤›nda oldu¤unu, hatta ve hatta bu ihmallerin neyi amaçlad›¤›n› ortaya ç›karmaya çal›flt›m. Bir de flu var: 2004’ün aral›k ay›nda Hrant Dink’i ‹stanbul Valili¤i’nde bir M‹T’çinin tehdit etti¤i söylenir hep. Bu bir efsaneydi, sonra Hrant son yaz›s›nda da yazd›, ama ismini filan bilmiyordu. Hrant’›n ard›ndan da çok yaz›l›p çizildi, güzel, ama o M‹T’çinin kim oldu¤u önemli de¤il mi? U¤raflt›m, ö¤rendim, o M‹T’çinin kim oldu¤unu yazd›m kitaba (dönemin M‹T ‹stanbul Bölge Baflkan Yard›mc›s› Özel Y›lmaz). Fakat kendilerine “Hrant’›n dostu” diyen yazarlar bu konuya hiç girmiyorlar. Ne zamana kadar? O M‹T’çinin Bedrettin Dalan’a kaç diyen M‹T’çi oldu¤u anlafl›lana kadar. Yeni fiafak manflet yapt› sonra, “Dink’i tehdit eden buymufl” diye. Türkiye’deki pek çok olayda oldu¤u gibi, Hrant Dink cinayetini de herkes pozisyonuna göre kullanmaya çal›fl›yor. Herkes bu cinayeti kullanarak bir sürü fley anlatmaya çal›fl›yor, ama gerçekler arada süpürülüp gidiyor. Ben o çöpün içinden belgeleri toplay›p bir araya getirmeye çal›flt›m ve ad›na da “‹stihbarat Ya-
lanlar›” dedim. Bu ülkede baz› fleyleri yazabilirsiniz, derin devlet dersiniz, çok kal›n laflar edebilirsiniz, derin devlet size dava açamaz, ama ben hepsinin yalanc› oldu¤unu yazd›m –bu, en kibar anlat›m›. Daha a¤›r anlat›m› TCK’n›n 82. maddesi, yani ihmal yoluyla ölüme sebebiyet vermek. Suça ortak olmaya yak›n bir pozisyon asl›nda. Esas olarak bu pozisyonda olan belli bir istihbarat birimi mi? Hepsi var. Ama mesela Jandarma medyay› iyi manipüle edemedi¤i için sahipsiz ve yaln›z. O yüzden üzerine gide gide hakk›nda dava aç›labildi. Peki, “Hrant’›n dostuyum” diyen gruplarda Emniyet için de dava aç›lmas› yolunda en ufak bir çaba var m›? Benim çabam var, 30 y›lla yarg›lan›yorum. Erhan Tuncel’in konumu baflkalar›n›n bu çabay› göstermesi için neden yeterli olam›yor? Tuncel, “cinayetten üç-dört ay önce güya Emniyet’le iliflkim kesilmifl” diyor duruflmada, “ama bunu bana söylemediler”. Oysa haber verilmesi lâz›m. ‹flleyebilece¤i herhangi bir suç Emniyet’i ba¤lamas›n diye bildirilir bu durum. Erhan Tuncel zeki bir çocuk, diyor ki, “benim Emniyet’le iliflkim kesilmemiflse ne olur sonuçlar›?”. Mahkemede soruyor bunu, herkes de bak›yor. Ne olur sizce, kimin parma¤› nerede olur? Emniyet’ten “biz Erhan Tuncel’le Kas›m 2006’da iliflkimizi kestik” diyorlar, ama kitapta kesmediklerini gösteriyorum, telefonla görüflme say›lar›n› da koydum. Bir de Erhan Tuncel’i Trabzon’da muhbirli¤e alan, cinayet esnas›nda Bayburt teflkilât›nda bulunan polis memuru Muhittin Zenit’le cinayetin hemen ard›ndan yapt›klar› bir telefon görüflmesi var ki, feci... O konuflma son âna kadar irtibatta olduklar›n›, bir tak›m bilgileri paylaflt›klar›n› gösteriyor. Bayburt’tan MSN’den görüfltüklerini anl›yoruz o konuflmada, MSN kay›tlar›n›n gelmesi lâz›m, ama hiç kimse peflinde de¤il. “MSN’e geç” diyor telefonda, bayramdan bayrama konufltu¤un adam›n MSN’ini bilir misin? Hem bir kayg›n, korkun yoksa niye MSN’e geçirtiyorsun? Cinayet gecesi Emniyet’te misafir ediliyor Erhan Tuncel. Bunlar›n hesab›n› hâlâ kimse sormad›. Ben kitapta kenara süpürülmüfl parçalar›n içinde ifle yararlar› ald›m, Trabzon, Rize, Ankara, ‹stanbul’daki dosyalar› da bir araya getirdim, bilgileri çak›flt›rd›m. Böyle bak›nca, bir yerde bir türlü konuflan adam›n bir baflka yerde farkl› konufltu¤unu anl›yorsunuz. Cinayetin hemen ard›ndan, aralar›nda size dava açanlar›n da bulundu¤u, art›k farkl› illerde olan polis müdür ve memurlar› aras›nda bir telefon trafi¤i bafll›yor, Trabzon’dan Afyon’a, Bayburt’tan Ankara’ya... Böyle bir olay oldu¤u zaman hemen bir masa kurulur, Hrant Dink’le ilgili tüm bilgiler, raporlar, ald›¤› tehditler bir araya getirilerek bir flema oluflturulur. Biriki saatlik bir ifl bu, fakat cinayet ifllendi¤i zaman Emniyet’in ‹stihbarat Daire
Erhan Tuncel
Ogün Samast
Yasin Hayal
Cinayetin hukukî ve ahlâkî sorumlulu¤u hâlâ ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü, Cerrah ve adamlar›n›n üzerinde. Ama bir de cinayetin y›llar süren planlanma aflamas› var. Trabzon ilk halka, Ankara ikinci, ‹stanbul üçüncü halka. Baflkan› ve alt›ndakiler bu masa için konuflmuyorlar birbirleriyle, devlet için çal›flm›yorlar. Neyin pani¤i bu? 22 Ocak’ta Erhan Tuncel her fleyi anlatt›¤› zaman oyun bozuluyor. Mahvoluyorlar, biliyorum ki en iyi istihbaratç›lar tutuklanmay› bekliyor o günlerde. Bir defa, suçluyu Emniyet’e ba¤lam›fllar: Yasin Hayal’in McDonald’s’a att›¤› bombay› yapan Erhan Tuncel. Ve Tuncel Dink cinayetinde Emniyet’in aya¤›ysa e¤er, dedi¤i do¤ruysa ve Emniyet’ten ayr›lmad›ysa, onunla iliflkide olanlar bu davada niye yoklar? San›k olarak demiyorum, onu tayin etmek hukukun ifli, ama tan›k olarak niye yoklar? ‹stanbul’a, mahkemeye gelmiyorlar, ifadelerini Ankara’dan veriyorlar, ama bana açt›klar› davay› bilfiil takip edebiliyorlar. Bana iftiradan dava aç›lmad›, biri Terörle Mücadele Yasas›’na ayk›r›l›k, yani terörle mücadele eden kiflileri örgütlere hedef göstermiflim. ‹ki, gizli belge temin etmek, üç, gizli belge yay›nlamak... Bu, A¤›r Ceza Mahkemesi’ndeki davalar›m. Bir de Asliye Ceza’da haberleflmenin gizlili¤ini ihlâl, kamu görevi yapan devlet memuruna hakaret, adlî yarg›lamay› etkilemeye teflebbüs var. Bir defa, onlara aç›lm›fl bir dava yok ki, etkileyeyim. Haberleflmenin gizlili¤ini ihlâl de, Erhan Tuncel’le Muhittin Zenit’in konuflmas›. Devlet memuruna hakaret de etmiyorum, Baflbakanl›k Teftifl Kurulu bu kiflilerin görevini ihmal etti¤ini yaz›yor, ben de bu kadar›n› yazm›fl›m zaten. Fakat bas›n› manipüle etmeye çok al›flm›fllar, böyle yafl›yorlar, operasyonlar›n bir aya¤› hep bas›nla yürüyor. Ben o zincirin halkas› olmad›¤›m için tepki çekiyorum. Onlar›n etkiledi¤i
gazeteciler hiçbir zaman benim davay› köflelerine filan alm›yorlar. Ama Zaman, Yeni fiafak, Taraf gibi gazeteler baflka gazeteciler için manfletler at›yor kaç sefer. Biri Güler Kömürcü’yle Tu¤rul Türkefl’in ahlâka mugayir konuflmas›n› yay›nlam›fl, hakaretten ceza al›yor adam, “bas›n özgürlü¤ü” diyor, hemen görüyorlar. Baflbakanl›k Teftifl Kurulu, raporunda Emniyet’in ihmalini nas›l anlat›yor? Eski ‹stihbarat Daire Baflkan›, konumu itibariyle, cinayetin planlanmas›ndan ifllenmesine kadar bütün süreçlerden haberdar diyor. Ayn› kifli, Ramazan Akyürek, Santoro cinayetinin ifllendi¤i dönemde de Trabzon Emniyet Müdürü, de¤il mi? Evet, orada. McDonald’s bombaland›¤›nda, Erhan Tuncel muhbir yap›ld›¤›nda hep orada. O dönem Hrant Dink’le ilgili raporlarda kendi imzas› var. O raporlarda “Yasin Hayal ve grubu” deniyor, cinayet için tetikçi de¤ifltirdi¤i takip ediliyor. Hatta ‹stihbarat’a karfl› koyma tekniklerinden de haberdar Yasin Hayal, cep telefonunu Maçka’ya gönderiyor, kendisi ‹stanbul’a geliyor. Çünkü flehir de¤ifltirdi¤inde gitti¤i ile haber verilmesi gerekiyor... Evet, ama ne diyor polis, “gitti¤i eve, oturdu¤u koltu¤a kadar biliyoruz”. Ama ‹stanbul’a gelmifl bu adam. Sonra Zeynel Abidin Yavuz var, Ogün Samast’tan bir önceki tetikçi, temmuzda ortadan kayboluyor. “Araflt›rd›k” diyorlar, “Kocaeli’ne gitmifl”. Hemen uyanmas› gerekir bir istihbaratç›n›n. Ama çal›flmaya gitmiflmifl. Sonra onun de¤iflti¤i de biliniyor, telefonda “hani bir çocuk vard›” diyor Zenit, Erhan Tuncel’e. Bir tak›m fleyler biliniyor yani. Ama hiçbir mahkeme bu genifllikte onlar›n ifadelerini alm›yor. Komisyonlara konufluyorlar, ama mesela bir TBMM komisyon raporu var, anlafl›lmamas› için her türlü fley yap›lm›fl, birçok bölüm ç›kar›lm›fl. Geliyor bir cümle, sonra nokta
23
var, onlar bu ifllerin içinde olmazlar, ama vurucu yap›da olan insanlar da var. Bunlar tetikçinin nerede bulunaca¤›n› çok iyi biliyorlar. fiehrin göbe¤inde bulamazlar belki, ama sa¤›ndan solundan, Pelitli gibi baz› mahallelerden, itilmifl kak›lm›fl yerlerden nas›l bulunaca¤›n› çok iyi biliyorlar. Yasin Hayal de bence özellikle üzerine çal›fl›lm›fl bir adam. Duruflmalara gitti¤iniz zaman, san›klar›n birbirleriyle temaslar›nda, el kol hareketlerinde bunu görüyorsunuz. “Bu cinayet adi bir cinayettir, biz planlad›k, alaca¤›m›z cezalar belli zaten” gibi bir anlaflma yap›lm›fl aralar›nda sanki. Üniversite okudu¤undan ve hayat›n›n kayaca¤›n› bildi¤inden Erhan Tuncel biraz feryat ediyor, ama Yasin Hayal “yatal›m, evimize gidelim” havas›nda. Mahkeme de adaletin bu s›-
Santoro cinayetinin, Malatya olay› gibi olaylar›n yan›nda Dink cinayeti için de “tipi, ifllenifl biçimi aç›s›ndan bu örgütün yap›s›na uygundur” denmedi mi? Peki niye Hrant Dink cinayetiyle Ergenekon birlefltirilmiyor?
Foto¤raf: Mehmet Kaçmaz / NarPhotos
nokta nokta, paragraf bafl›na geçiyor. Acaba neler var o boflluklarda, niye kesiyorsun ki cümleyi? Baz› ifadeleri okurken adam›n vücut kokusunu bile alabiliyorum, ama burada kesip kesip tek parçal›k tek bir cümle haline getirmifller bütün raporu, anlayabilene aflkolsun. Bu davadan beraat karar› alsan›z yahut ceza çekseniz, size dava açanlara ziyarete, sohbete gider misiniz? Hay›r. Niye? McDonald’s bombalamas›ndan hapis yat›p ç›k›nca Yasin Hayal neden Terörle Mücadele’ye “nezaket ziyaretleri” yap›yor? (gülüyor) Tuhaf›n tuhaf›. Trabzon’da McDonald’s her gün bombalanm›yor ki, adam› unutman mümkün de¤il, o gelecek olsa bile senin “hop birader!” demen lâz›m. ‹kincisi, Yasin Hayal’le dönemin Terörle Mücadele fiube Müdürü Yahya Öztürk aras›ndaki iliflki çok farkl› boyutlarda, çok irdelenmesi gerekir o iliflkinin. Baflbakanl›k Teftifl Kurulu bence orada sa¤l›kl› bir tespitte bulunmuyor. Cebin-
den Kur’an ç›karmak, Muhsin Yaz›c›o¤lu’nun resmini göstermek gibi hareketleri, “bayrak yere düfltü, siz kald›racaks›n›z” gibi laflar› müfettifller, karfl› taraftan bilgi almak, kontrol alt›nda bulundurmak için “iyi polis numaras›” gibi yorumluyor. Bunu anlayabilirdim, sadece Yasin Hayal’le s›n›rl› kalsayd›. Ama fiube Müdürü, Yasin Hayal’in babas›na da söylüyor iki kez. Onun karfl›s›nda niye “iyi polis”i oynas›n? “Merak etme” diyor, “raporlar› öyle bir yazaca¤›z ki, o¤lun k›sa sürede ç›kacak”. Bunu niye söylüyor babas›na? Burada çok farkl› bir anlay›fl var. Büyük Birlik Partisi’ne, o anlay›fla bakmak gerekiyor bu noktada. Emniyet’teki etkisinden baflka, flehrin bir sürü zengini, tüccar› da BBP’li... Trabzon’un kendisi zaten bir proje. Etnik ve tarihsel nedenlerden ötürü bir proje. Binnaz Toprak’la Mahalle Bask›s› araflt›rmas›na kat›lm›flt›m, Trabzon’a da gitmifltim. Forum Trabzon aç›lm›fl, bir sürü ilde var. Forum kelimesinin düz çizgisinin, R’nin alt›na da ilin ad›n› yaz›yorlar. Yani, “Rum Trabzon” oluyor. Bunu manflet yapm›fllar gazetelerde, böyle paranoyalarla, bu düflünceyle yat›p kalk›yorlar orada. Trabzon’un çok önemli aileleri
24
n›rlarda tecelli etmesi için elinden geleni yap›yor. Cinayetin ard›ndan Erhan Tuncel’le görüflmesinde Muhittin Zenit, “ama kaçmayacakt›” diyor. Ogün Samast’›n kaçmas› istenmiyor muymufl? Öyle görünüyor. Yakaland›¤› zaman, Trabzon’dan milliyetçi duygularla gelmifl bir genç olacak, hiçbir irtibat›, iliflkisi bulunamayacak. Hatas›, kaçm›fl olmas› asl›nda. fiemsi Denizer öldürüldü, Cengiz Bal›k diye bir adam elinde silah, “ben öldürdüm” diye ç›kt›, kapand› dosya, arkas›ndaki güçler irdelenemedi. Dink cinayeti de öyle olacakt›. Burada belki ikili bir yap› da var. Belki kaçt›¤› zaman Erhan Tuncel, Trabzon’da Samast’› Emniyet’e teslim edecekti, biliyordu kaçt›¤›n› çünkü. Yani otobüs mü bekleniyor o s›rada Trabzon’da, “biz yakalad›k” demek için? Evet, telefonda Erhan Tuncel “gerekirse teslim ederiz” filan diyor. Ve Ogün Samast Trabzon otobüsündeyken, Yasin Hayal ve arkadafllar› gözalt›na al›nm›flken, Erhan Tuncel Emniyet ‹stihbarat’ta çay içiyor... Duruflmada “o gece bana ‹stihbarat’ta
neskafe ›smarlad›lar” diyor, “bunun ne anlama geldi¤ini yaln›zca istihbaratç›lar bilir, zaman› geldi¤inde aç›klar›m”. Hâlâ “neskafe”nin ne oldu¤unu bilmiyoruz. Erhan Tuncel’in oradaki pozisyonu, herhalde orkestra flefi gibi iflleri yürütmek üzerine kurulu. Yasin Hayal baflka bir rol oynuyor. E¤er Samsun’da yakalanmasayd› Ogün Samast, bence teslim edilece¤i yer Trabzon’du. Yasin Hayal’in McDonald’s eyleminden sonra ‹stanbul’da yakalanmas› da, muhtemelen Erhan Tuncel’in ya da Hayal’in daha önce iliflkili oldu¤u polis muhbiri Sinan Raflito¤lu’nun bilgisiyle gerçekleflen bir operasyondur. Yasin Hayal’in bütün eylemlerinde bir istihbaratç› var, Baflbakanl›k Teftifl Kurulu bu noktaya özellikle de¤iniyor. Bombalama eylemi öncesi ve sonras›nda Sinan Raflito¤lu’yla sürekli görüflme yapt›¤› biliniyor. Raflito¤lu, t›pk› Tuncel gibi, eylemden bir süre önce elemanl›ktan ç›kar›l›yor. Yani Yasin Hayal’e birileri “Abdullah Çatl› rolü” vermifl. Samast’›n Trabzon’a ulaflmas›na tafl koyan ‹stanbul Emniyet’i mi oluyor? “Nerede olursa olsun, bir an önce yakalans›n” derdinde onlar. ‹stanbul Emniyeti’nin Dink’i koruyamamaktan kaynaklanan ihmal suçlamas›nda Celalettin Cerrah’› vali Güler’in korudu¤unu söylüyorsunuz, ama can› yanan ve görevden al›nan, Samast’›n Trabzon’a gitmesini engellemifl bulunan ‹stanbul ‹stihbarat fiube Müdürü Ahmet ‹lhan Güler oluyor... O da bas›n biraz durulsun, ortal›k yat›fls›n diye herhalde. Yoksa ‹stanbul Emniyeti görevini yapmam›fl, bu tart›fl›lmaz. Gazetesinin önüne kadar gelip tehdit ediliyor, evine öldürme amaçl› insanlar geliyor, sen polisler gönderiyorsun, tehdit mektuplar› ortalarda geziyor. Ve siz bu insan› koruyam›yorsunuz. Bunun gerekçesi olamaz. Bu cinayetin hukukî ve ahlâkî sorumlulu¤u hâlâ ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü, Cerrah ve adamlar›n›n üzerindedir, bunu kimse inkâr edemez. Ama bir de cinayetin y›llar süren bir planlanma aflamas› var. Bu olay›n bafllad›¤› yer Trabzon ve oradan bafllay›p zincirin halkalar›n› do¤ru yerlefltirmeliyiz. Trabzon ilk halka, Ankara ikinci ve cinayetin ifllendi¤i ‹stanbul üçüncü halkad›r. Ama eski ‹stihbarat Daire Baflkan› Ramazan Akyürek’in görevden al›nmas›nda Dink cinayeti etkili olmufl mudur, emin de¤ilim. Belki iyi bir ad›m olabilir, mahkemeye gelirse san›klar›n aç›klamalar›n› gelifltirebilir. Bu, Trabzon ve ‹stanbul fiube Müdürleri için de geçerli. Hrant Dink cinayeti esnas›nda az›nl›klara yönelik tehditlere dair istihbarattan sorumlu olan ‹stihbarat Dairesi C fiube Baflkan› Ali Fuat Y›lmazer, cinayetin ard›ndan, daha önce Trabzon Emniyet Müdürü olan ‹stihbarat Daire Baflkan› Ramazan Akyürek taraf›ndan ‹stanbul ‹stihbarat fiube Müdürü olarak atan›yor. Bayburt’ta bulunan Muhittin Zenit de Ankara’ya, Emniyet ‹stihbarat genel merkezine çekiliyor. Bunlar enteresan geliflmeler de¤il mi? Öyle. Baflbakanl›k Teftifl Kurulu’nun tes-
görmeyenlerin durumuna düflerim. Bu ifli soruflturmak bir ekibin ifli; herhangi bir ba¤la bir yere ba¤l› olmayan, namuslu, cesur insanlar›n seçilmesi gerekir bu ekip için. Baflbakan›n imzas›n› tafl›yan rapor zaten Akyürek ve Y›lmazer hakk›nda önemli tespitlerde bulunmufl. Ha, bir suçlar›, ihmalleri yoksa görevlerine devam etsinler, benim derdim gerçe¤in ortaya ç›kmas›. Bu cinayette en önemli s›rlardan biri de herhalde bankan›n kamera kay›tlar›n›n silinmifl olmas›... Evet, bunun da hiç üzerine gidilmiyor. Üç-dört günün kayd› duruyor, ama o saatlerin kayd› yok. Osman Hayal de belki ‹stanbul’dayd›, belki de gitmemiflti ‹stanbul’dan. Hrant Dink’le konuflan M‹T görevlisi bölge baflkan yard›mc›s›y-
Yasin Hayal’in bütün eylemlerinde bir istihbaratç› var. Bombalama eylemi öncesi ve sonras›nda Sinan Raflito¤lu’yla sürekli görüflme yapm›fl. Raflito¤lu, t›pk› Tuncel gibi, eylemden bir süre önce elemanl›ktan ç›kar›l›yor. d›, Valili¤e görevli gittiyse görev k⤛d›n›n, dönüflte yazd›¤› raporun olmas› lâz›m, mahkeme bunlar› neden talep etmiyor? Bu cinayete proje dememin nedeni bu, her aya¤› var. Ama hiç kimse ç›plak gerçe¤in peflinde de¤il. Dönüp dolafl›yoruz, herkes “Hrant Dink cinayetini nas›l kullan›r›z” derdinde. Ad›na Ergenekon deyin demeyin, oradaki tipler bu iflin içinde bir flekilde. Böyle diyenlere tamam diyorum, ad›na Ergene-
Çat›flan kurumlar›n tek ortak noktas› Cinayet öncesi süreçte yaflanan bütün geliflmelere, yasal düzenlemelere, TBMM ‹nsan Haklar› Komisyonu ve Baflbakanl›k Teftifl Kurulu raporlar›nda, “Hrant Dink’in yaflam›n›n yak›n ve ciddi tehdit alt›nda oldu¤unun Emniyet birimleri taraf›ndan de¤erlendirilmifl olmas› gerekti¤i ve kendisine koruma sa¤lanmas› gerekti¤i” yönündeki somut tespitlere ra¤men Hrant Dink’e neden koruma sa¤lanmad›¤› ve koruma sa¤lamayanlar›n neden yarg›lanmad›¤› sorular› hep cevaps›z kald›. Gelinen noktada, M‹T, Jandarma ve Emniyet’in Hrant Dink’in öldürülmesi olay›ndaki sorumluluklar› ve iflbirli¤i ve koordinasyon sa¤lama konusundaki kusurlar›, birbirlerinden bilgi ve belge saklad›klar›, kendilerini kurtarmak için birbirlerini suçlad›klar› bütün ç›plakl›¤›yla ortaya ç›kt›. Birbirleriyle kavgal› bu üç kurumun aralar›ndaki çat›flmaya ra¤men iki konuda uyum içinde olmalar› ve birlikte hareket etmeleri dikkat çekiciydi: Hrant Dink’in öldürülece¤ini bilmelerine ra¤men onu korumak konusunda hiçbir önlem almama konusundaki kararl›l›klar› ve Hrant Dink’in katil zanl›s›na/zanl›lar›na kahraman muamelesi yapmalar›... Bu flekilde yürütülen incelemeler ve soruflturmalarla bu suikast›n ayd›nlat›lamayaca¤›, cinayet öncesi ve sonras›ndaki sürecin bir bütün olarak ele al›narak ana davada birlefltirilmesi gerekti¤i sonucu ortaya ç›kt›. Yap›lan yarg›lama s›ras›nda dosyaya gelen belgelere göre, cinayetin planlay›c›lar›ndan Yasin Hayal, cinayetin ifllenmesi s›ras›nda olay yerinde bulundu¤una dönük kuvvetli flüphe bulunan Osman Hayal ve öldürülen Hrant Dink, Emniyet taraf›ndan takip edilmektedir. Bu bilgi, Rahip Santoro ve Malatya’da katledilen Zirve Yay›nevi çal›flanlar›n›n da öldürüldükleri s›rada Emniyet taraf›ndan takip edilmekte oldu¤u bilgisiyle birlefltirilince, çok dikkat çekici sonuçlar ortaya ç›kmaktad›r. Devletin bu kadar ya-
k›ndan izledi¤i kifliler öldürülmekte, ancak yine devletin izledi¤i faillerle ilgili maddî gerçe¤e ulafl›lamamaktad›r. Bu durum düflündürücüdür. Devlet, bu cinayetin sorumlulu¤undan kurtulmak istiyorsa, en az›ndan kendi kurumlar› taraf›ndan yürütülen incelemeler sonucunda ulafl›lan tespitler ›fl›¤›nda sorumlular› yarg› önüne ç›karmal›, yarg› kurumlar› da tüm bu dava ve soruflturmalar› bir bütün halinde ve tek elden yürütülmesi için kararl›l›kla harekete geçmelidir. Cinayetin üzerinden geçen üç y›lsonunda bafllad›¤›m›z yerde oldu¤umuzu söylemek hiç de abart›l› bir tespit de¤il. Ancak, bu üç y›l›n sonunda cinayetin gerçek faillerinin ortaya ç›kar›lmas› yönünde kayda de¤er bir geliflme olmamakla birlikte, cinayetin ifllenmesine zemin haz›rlayan süreç ve ard›ndan geçen üç y›lda yaflanan geliflmeler bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda failin kim ya da kimler oldu¤u konusunda ciddi emareler sunuyor. Bizi, ikinci y›l raporunda sordu¤umuz sorular›n cevaplar›na biraz daha yaklaflt›r›yor. Özellikle içinden geçti¤imiz süreçte, bir tak›m soruflturmalar ve yarg›lamalarla ortaya ç›kan psikolojik savafl harekâtlar›, eylem planlar›, “sonuna kadar gidilecek” aç›klamalar›na, yüzlerce sayfal›k raporlara ra¤men cinayetin çözülmeyifli, Hrant Dink’in neden öldürüldü¤ü sorusunu bir kez daha sormay› ve yan›tlamay›, Hrant Dink cinayetinin Türkiye siyasetinde nereye oturdu¤unu bir kez daha de¤erlendirmeyi gerektiriyor. Bu dava san›klar›n›n, cinayeti iflleyen büyük ve profesyonel örgütlemenin sadece bir bölümünü oluflturdu¤u yönündeki iddiam›z›n soyut bir varsay›mdan ibaret olmad›¤›, gerçe¤i iflaret etti¤i, davad›fl› geliflmelerle, bu dava d›fl›nda yürütülen inceleme ve soruflturmalarla her geçen gün biraz daha ve yeniden do¤rulanmaktad›r.
kon demesem de, o iliflkiler bütünü için görülen davan›n ilk iddianamesinde Santoro cinayetinin, Malatya olay› gibi olaylar›n yan›nda Dink cinayeti için de “tipi, ifllenifl biçimi aç›s›ndan bu örgütün yap›s›na uygundur” denmedi mi? Peki niye Hrant Dink cinayetiyle Ergenekon birlefltirilmiyor? Dan›fltay cinayeti, Osman Y›ld›r›m ad›nda müebbet alm›fl bir adam›n tart›flmal› bulunan ifadeleriyle Ergenekon’a ba¤land›. Tart›fl›ls›n tart›fl›lmas›n, o da bizim iflimiz de¤il, ama bir kiflinin ifadesiyle yap›lm›fl bu ba¤lanma. Kitapta Emniyet Müdürlü¤ü’nün yapt›¤› iddia edilen flemay› koyuyorum, Ergenekon san›klar›yla Dink cinayeti san›klar› aras›nda telefon irtibat›n› gösteren bir flema bu, iddianameyi koyuyorum, bir fley olmuyor. Bafl›ndan beri “Dink cinayetini Ergenekon yapm›flt›r” diyenler niye ›srarc› de¤iller? Dink cinayetinin san›klar› Silivri’dekilerin aras›na kar›fl›rlarsa baflka bir fley anlatmalar›ndan m› korkuluyor acaba? ‹deolojik bir yaklafl›m›m yok, hukuku ar›yorum. Onlar›n diliyle konufluyorum, “evet, Ergenekon yapm›flt›r” diyorum, hak hukuk noktas›ndan bak›yorum, çok k›z›yorlar. Elektrik dü¤mesine basars›n›z, ortal›k ayd›nlan›r ya, Dink cinayetinde gerçe¤e o kadar yak›n›z asl›nda. Ama e¤er o elimizi k›rarlarsa, hep karanl›kta kalmaya mahkûm bu ifl. Ben dü¤meye dokundum, ama elimi k›rmaya çal›fl›yorlar. Bu cinayet ayd›nlanmazsa, kim olursan›z olun, sizin de güvenli¤iniz yok demektir.
Söylefli: Merve Erol
pitine ra¤men ‹stanbul ‹stihbarat fiube Müdürü olabildi Y›lmazer. fiimdi ‹stihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yard›mc›s›. Biz ne bekliyoruz bu insanlardan? Dink cinayetiyle ilgili bilgi gelirse, olay› ayd›nlatmalar›n›. Mahkeme bir fley isteyince “devlet s›rr›” diyen adamlar bunlar. Hrant Dink ölmüfl, s›r m› kalm›fl ortada? Kitab›n›zda Akyürek ve Y›lmazer’in Fethullahç› oldu¤una dair bir bilgi notu da var. Geçti¤imiz günlerde Ergenekon san›¤› Adil Serdar Saçan da Akyürek’in Emniyet’te Fethullahç› örgütlenmeyi bafllatan adam oldu¤unu söylüyordu. Sizin bu isimlerin üzerine gitmenizde bunun pay› var m›? Ramazan Akyürek’in Fethullahç› oldu¤una dair sicil notu, Vali Erol Çak›r’a ait. Ali Fuat Y›lmazer’in Gülen cemaatine yak›nl›¤› ise, Emniyet Genel Müdür Yard›mc›s› Necati Alt›ntafl imzal› Ankara Cumhuriyet Savc›l›¤›’na gönderilmifl bir bilgi notu olarak var. Velev ki bunlar do¤ru olsun, bu beni Gülen cemaatine yak›n olan insanlar›n kötü oldu¤u gibi bir sonuca vard›rmaz. Benim için önemli olan, ortada ayd›nlat›lmas› gereken bir cinayetin olmas›. Kitab› yazarken Emniyet içinde F tipi yap›lanma iddialar›na hiç odaklanmad›m. Benim için görevi ihmal hasebiyle bir insan›n ölümüne sebebiyet vermek yeterli bir veri. Amac›m Dink cinayeti üzerinden Fethullahç›larla kavga etmek de¤il. Hukukî ve ahlâkî olarak iflin peflindeyim, aksi takdirde Akyürek ve Y›lmazer hakk›ndaki iddialar›
Bu son derece profesyonel örgütlü yap›n›n ortaya ç›kar›labilmesi için olay› temsil eden tüm delillerin toplanmas›, bütünü temsil etme ihtimali olan tüm parçalar›n birlefltirilmesi, örgütü deflifre edecek tüm ipuçlar›n›n de¤erlendirilmesi, etkin ve etkili soruflturma aç›s›ndan da zorunludur. ‹flte bunun için, Hrant Dink cinayetinde cinayetin tetikçileri ile cinayetin haz›rl›k sürecinde onu aç›k hedef haline getirenlerin, onu toplumda yaln›zlaflt›ranlar›n, bu plan›n medyadaki ayaklar›n›n, yarg› mensuplar›n›n bu kampanyada durduklar› yerin, yine bu süreçte, görevlerini yapmayarak cinayeti kolaylaflt›ranlar›n birlikte ele al›n›p de¤erlendirilmesi, suç oluflturan eylemdeki rollerinin ve örgütle iliflkilerinin araflt›r›lmas› gerekir. ‹flte bu nedenlerle soruflturma safhas›ndan bafllayarak yarg›laman›n bütün aflamalar›nda bu cinayete iliflkin tüm dava ve soruflturmalar›n tek elden yürütülmesi gerekti¤ini, parçalara ayr›larak bütünlü¤ünden kopar›lan dava ve soruflturmalarla maddî gerçe¤e ulaflman›n imkâns›zl›¤›n› dile getirdik. Bugüne kadar izlenen yöntemle bu cinayet ayd›nlat›lamaz. Bu cinayetin milliyetçi duygulara sahip üç-befl gencin ifli oldu¤una inanmak mümkün olmad›¤› gibi, bir biçimde Emniyet ve Jandarma bünyesine de s›zm›fl, hukukd›fl› bir güç ve yetki kullanan daha örgütlü bir yap›n›n bu üç-befl genci kullanarak bu cinayeti iflletti¤ine inanmak da mümkün de¤il. Genelkurmay Baflkanl›¤›’ndan yarg›sal makamlara, hükümet sözcülerinden güvenlik birimlerine, medyadan paramiliter güçlere, tüm resmî/siyasî aktörlerin Hrant Dink’in öldürülmesinde, cinayetin önlenmemesinde, gerçek faillerin ortaya ç›kar›lmamas›nda sorumlulu¤u vard›r. (Avukat Fethiye Çetin ve Avukat Deniz Tuna’n›n haz›rlad›¤› “Hrant Dink Cinayeti Üçüncü Y›l Raporu”ndan k›saltarak)
25
DEVLET‹N MUTASYONU, “S‹V‹L TOPLUM” VE “ORGAN‹K” AYDINLAR
Kesiflen ideolojiler Neoliberalizm dünyan›n dört bir yan›nda madara olurken, en iddial› temsilcileri bile düflük profil sergilerken nas›l oluyor da Türkiye’de hâlâ tabiat kanunu muamelesi görebiliyor? Nas›l oluyor da demokrasiyle uzlaflmaz çeliflki içinde olan serbest piyasa rejimi, hâlâ demokrasinin önkoflulu olarak önümüze sürülüyor? Nas›l oluyor da devlet s›n›flar›n d›fl›nda / üstünde bir özne olarak addedilebiliyor? Nas›l oluyor da sa¤daki ve soldaki liberalizm vaizleri hem muhalif hem hegemonik olabiliyor? Galip Yalman’a kulak kesiliyoruz... Kitab›n›zda (“Transition To Neoliberalism / The Case Of Turkey In 1980’s / Neoliberalizme Geçifl –1980’lerde Türkiye Vakas›”) neoliberal dönüflümün merkezinde yer alan sivil toplum tart›flmalar›na elefltirel bir yaklafl›m getiriyorsunuz. Bu yaklafl›m› gelifltirirken hareket noktalar›n›z nelerdi? Galip Yalman: Korkut Boratav, Zimbabwe’de bir dönem çal›fl›p Türkiye’ye döndü¤ünde ANAP’›n parlak dönemi inifle geçmiflti. O zaman Boratav’la 1980’ler de¤erlendirmesi yapmak üzere bir dizi çal›flma yürüttük. O çal›flmalarda ortaya ç›kan temel unsur, solun sadece üniversitelerde de¤il, sendika ve emek dünyas›nda ald›¤› darbenin muazzam boyutuydu. 1980’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren Türkiye’de yavafl yavafl bir sivil toplum hareketlenmesi bafllam›flt›. Biz de s›n›f temelli bakarak, darbe sonras›nda nas›l bir bölüflümün yafland›¤›n› analiz etmeye çal›flm›flt›k. Daha sonra bunun halk üzerindeki etkilerini araflt›rd›k. Bunu yapt›¤›m›z ölçüde, Türkiye’deki devlet-toplum iliflkilerini, devletin niteli¤ini gözlemleme flans›m›z da oldu. Fakat s›n›f temelli analiz yapmak, s›n›f temelli siyasetin ald›¤› darbeyle, moda olmaktan ç›km›flt›. Dünyada da s›n›f›n ontolojik bir kategori olarak önemini yitirdi¤i üstüne epey çeflitleme yap›ld›. Bunun asl›nda burjuvazinin egemenli¤ini sürdürmesine ideolojik ifllev kazand›rd›¤›n› saptad›k. Ayn› zamanda Türkiye’ye o zamana kadar pek girmeyen “Gramsci dili”nin giderek yayg›nlaflt›¤›n› gördük. Bunun liberal sol versiyonlar›na da tan›kl›k ettik. Bunlar›n elbette bir demokratikleflme kayg›s› vard›. Ancak piyasa temelli anlay›fl›n demokratikleflmeye dair herhangi bir kayg›s› yoktu. Bat›’daki tabirle bu, yeni sa¤ yaklafl›md›. Dolay›s›yla, yeni sa¤la sivil toplumculu¤u ayn› kaba koymamak lâz›m. ‹kisi de burjuva ideolojileridir, ama önemli farkl›l›klar içerir. Türkiye’de garip kesiflmeler oldu. Piyasa temelli bir iktisat modelinin Türkiye’deki egemen komuta ekonomisi modelini k›raca¤›, bunun da demokratikleflmeyi ve sivil toplum geliflimini beraberinde getirece¤i iddias› dile getiriliyordu. Fakat garip bir biçimde, bu anlay›fl asl›nda darbeyi yapanlar›n benimsedi¤i bir anlay›flt›. Dolay›s›yla demokratikleflme denen fley, bu s›n›rlar çerçevesinde ele al›nd›. Öte yandan, Marksist devlet kuramlar›ndan yararlanarak flu tespite ulafl›yoruz: Türkiye’de 1980 sadece bir rejim de¤iflikli¤i de¤il, ayn› zamanda bir devlet biçimi de¤iflikli¤i-
26
Galip Yalman
“Transition To Neoliberalism –The Case Of Turkey In 1980’s” (Neoliberalizme Geçifl –1980’lerde Türkiye Vakas›)” adl› kitab› geçti¤imiz günlerde Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›’ndan ç›kan Galip Yalman, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde ö¤retim üyesi ve Türk Sosyal Bilimler Derne¤i Baflkan›.
dir. Çünkü toplumsal s›n›flar aras›ndaki dengeyi de¤ifltirdi. 1983’te sivil yönetime geçilmesi, beraberinde yeni bir devlet biçimi de¤iflikli¤ini getirmedi. Dolay›s›yla, parlamenter bir rejim çerçevesinde hâlâ otoriter devlet biçimi varl›¤›n› sürdürüyor. Onun için de demokratikleflme tart›flmalar› mevcut rejimin s›n›rlar›n› geniflletme amac›yla yürütüldü¤ü ölçüde, s›n›fsal dengeleri pozitif anlamda de¤ifltirecek bir de¤iflimi hiçbir zaman öngörmedi. Egemen olmayan s›n›flar›n devred›fl› b›rak›lmas›yla, baflka bir çat›flma ekseni Türkiye’nin gündemine geldi. O “baflka çat›flma eksenleri” nelerdir? Laik/laik olmayan veya etnik temelli çat›flma eksenleri ortaya ç›kt›. Demokratik-
Ceberrut devlete karfl› mücadele eden örgütlerin, bireylerin bunu nas›l yapt›klar› çok önemli. S›n›fsal niteli¤i gözden kaç›rtt›klar›, devleti öznelefltirdikleri ölçüde, bir s›n›f›n öbür s›n›f üzerindeki tahakkümünü tart›flmaktan uzaklafl›l›yor. leflme tart›flmalar› da hep bu eksende yürütüldü ve yürütülüyor. Kitapta da temel vurgum odur: Hiçbir zaman s›n›f temelli bir demokratikleflme tart›flmas› gündeme getirilmedi. Bu tart›flmay› gündeme getirmek isteyen aktörler de hep c›l›z kald›. Belli oranda gündeme gelince de hemen müdahale edildi. Örne¤in, 1991’de DYP-SHP koalisyonu protokolünde buna dair unsurlar vard›, ama k⤛t üstünde kald›. Zaten o hükümet pek uzun ömürlü olmad›. Türkiye burjuvazisi hiçbir zaman, bu anlamdaki bir demokra-
tikleflmenin tafl›y›c›s› olmad›. Elefltirel yaklaflt›¤›n›z sivil toplum fikri ne? Sivil toplum, Bat›’da kiminin sol-liberal diye tabir etti¤i, Gramsci’den yararlan›lsa da esas olarak 18. yüzy›l düflüncesi olarak devlet/sivil toplum karfl›tl›¤›na iflaret eder. Sivil toplum örgütleri, devlete karfl› bireyi koruyan bir yap› olarak alg›land› ve Türkiye’ye de bu söylemle geldi. Asl›nda 12 Eylül rejimi çerçevesinde bunun bir mant›¤› da vard›. Ama kurulan yap›lanmalar, “12 Eylül öncesine dönmeme” kayd›yla hareket edebildiler. Aksini talep eden sivil toplum örgütlerine de “haddinizi bilin” dendi. Sermaye de 12 Eylül’den sonra kendisini bir nevi “sivil toplum” olarak sunmad› m›? Elbette, onu kastediyorum. Zaten STK denen fleyler de, devekuflu misali yol ald›lar. Fakat ‹HD gibi STK’lar da var. Bu çeflitlenme olumludur. Fakat sivil toplum/devlet ayr›m›n› mutlaklaflt›rd›¤›n›z ölçüde, sivil toplum örgütleri, siyasal toplumun d›fl›nda kal›yorlar. Di¤er bir deyiflle, siyasal iktidar mücadelesi yapmayan unsurlar olarak tan›mlan›yorlar. Ve garip bir durum ç›k›yor ortaya. Oysa bir sürü talep var ve bu talepler ancak siyasal iktidar mücadelesi çerçevesinde gerçeklefltirilebilir. Ancak siyasal toplumla sivil toplumu birbirinden kopard›¤›n›zda, hatta mümkün mertebe iliflkisini kesti¤iniz ölçüde –ki 12 Eylül anayasas›n›n özü budur– toplumsal taleplerin önünü t›kam›fl olursunuz. Sivil toplum örgütlerinin etkisiz gibi görünme sebebi de budur. Tabii belli dönemlerde, iktidarlar›n tav›rlar› do¤rultusunda ekonomik kaynak da¤›l›m› mekanizmas›n›n nas›l kullan›ld›¤›na ba¤l› olarak, burjuvazinin belli kesimleri de bundan flikâyet edebiliyor. Ama sivil toplum/devlet ayr›m›n›n, burjuvazinin her fleye ra¤men iktidar oldu¤unu gözden kaç›rtan bir yan› da var. Türkiye’nin Bat›’dan farkl› bir kapitalistleflme çizgisi oldu¤u, devlet güdümlü bir toplum ve burjuvazi oldu¤u için sivil toplumun da geliflemedi¤i de¤erlendirmesine kat›lmak mümkün de¤il. Türkiye’deki temel çat›flma merkez/çevre ayr›m› üzerinden okunuyor. O zaman flu abes soru ortaya at›labiliyor: Çevrenin temsilcileri iktidara geldi¤i zaman merkez/çevre ayr›m› kalm›yor mu? Tart›flma böyle olunca, ciddi bir yan›lg› ortaya ç›k›yor. Çünkü iktidar›n, devletin s›n›fsal niteli¤i büyük ölçüde gündemden düflüyor. S›n›f temelli elefltirel analizin gereklili¤i bu yüzden çok önemli. Sivil toplum dünyas›nda yer alan ak törler veya devletin ceberrut yap›s›na muhalif, bireyi gerçek anlamda devlete karfl› korumaya çal›flan STK’lar için ne söylüyorsunuz? Her devletin bir ceberrut yan› var. Marksist literatürdeki ad›yla bask› ayg›tlar›n›, Weberyen terminolojideki ad›yla da meflru fliddet tekelini elinde bulunduran güçtür devlet. Bu, devletin de¤iflmeyen bir yüzüdür. Zaten devlet, s›n›fl› bir toplumun ürünüyse, böyle olmak zorunda. Ama devleti sadece böyle görmemek
üzerine epey mürekkep harcand›. Çok de¤iflik bak›fl aç›lar›, devletin sadece bir bask› arac› oldu¤unu söylemenin yan›lt›c›l›¤›na iflaret eder. Bask› arac› gerçekli¤inin yan›s›ra, toplumsal bütünlü¤ün –kapitalist bir toplumda yaflad›¤›m›za göre, kapitalist toplumun yeniden üretiminin nas›l sa¤lanaca¤›n›n– mekanizmalar›n› da görmek zorunday›z. Baflka bir deyiflle, hegemonya araçlar›n› da irdelemek ve çözümlemek zorunday›z. Ceberrut devlete karfl› mücadele eden örgütlerin, bireylerin, bunu nas›l yapt›klar› da çok önemli. S›n›fsal niteli¤i gözden kaç›rtt›klar›, temel çat›flma ekseninin bir taraf›na devleti koyup onu öznelefltirdikleri ölçüde, mücadelenin niteli¤i, bir s›n›f›n öbür s›n›f üzerindeki tahakkümünü tart›flmaktan uzaklafl›l›yor. Daha do¤rusu, bunun s›n›fl› bir toplum düzeni oldu¤unu tart›flamaz hale geliyorsunuz. Sistem sorunlar›n› sadece s›n›f eksenli elefltiriye tâbi tutmak yan›lt›c› olmaz m›? Elbette hiçbir kapitalist toplum sadece s›n›flardan oluflmuyor. Baflka eksenler, kimlikler var. Tabii ki bunlar›n bileflkesinden, bir eklemlenme içinde s›n›fsal pozisyonlar ve mücadeleler ortaya ç›k›yor. Ama devletin bir biçimi oldu¤unu ve bunun, toplumsal niteli¤ine göre de¤iflime u¤rad›¤›n› gündeme getirmeden, ifli sadece devlet yandafll›¤› veya karfl›tl›¤›na indirgerseniz, uzunca süredir yaflad›¤›m›z gibi, k›s›r ve çok zararl›, toplumsal dokuyu büyük ölçüde zedeleyen tart›flma eksenleri içinde bulursunuz kendinizi. Elbette kimlik meselelerini, baflka toplumsal kolektif haklar› tart›flaca¤›z. Ama bu sorunlar›n çözümünü devletin de¤iflebilen bir yap› oldu¤u gerçe¤inden kopard›¤›n›z zaman, iflin içinden ç›kam›yorsunuz. Sivil toplum - piyasa özdefllefltirmesini demokrasinin olmazsa olmaz› olarak kurgulayan anlay›fl, Türkiye’deki neoliberal yap›n›n de¤iflik krizlerden geçerek sars›lmas› yerine, pekiflmesine neden oldu. Türkiye’nin Arjantin’den en önemli fark› bu. 2001 krizinde Arjantin sars›l›rken, oradaki neo-liberal model de büyük ölçüde sars›ld›. Ama Türkiye’de 2001 krizi, neoliberalizmin pekiflmesine neden oldu. Neden böyle oldu? Bir tarafa devleti koydunuz –IMF ve Dünya Bankas› zaten bunun ideolojik deste¤ini sa¤l›yor–, Türkiye gibi devletlerin neoliberal reformlar› yeterince tafl›y›c› kapasiteye sahip olmad›¤› söylemiyle bu düflünce birleflince ne oldu? IMF, Dünya Bankas› ve bir de AB çapalar›, bizi “istikrara” kavuflturacak! Bu ne demek? Neoliberal model çerçevesinde belli bir s›n›f›n egemenli¤inin sürdürülmesi demek. Bu, egemen s›n›f aras›nda yeni çat›flmalar, çekiflmeler ç›kmayaca¤› anlam›na gelmez. Laik veya ‹slâmc›, farkl› hegemonya projeleri var elbette. Fakat bunun ortak noktas›, devleti bir çat›flman›n öznesi olarak görüp ona karfl› mücadele etmek! Bu s›rada siz devleti güya siyasal mücadelenin d›fl›na iteceksiniz! Oysa öyle bir fley yok ki! Devlet, s›n›fsal iliflkilerin, toplumsal mücadelenin oldu-
¤u her yerde vard›r. Niteli¤i, biçimi de¤iflebilir, daha demokratik olur veya olmaz. Ama bunu s›n›fsal temelden kopararak tart›flmak, çok önemli bir aya¤›n› eksik b›rakmak olur. Benim “muhalif ama hegemonik” dedi¤im bir entelektüel çevre, devlete karfl› muhalif tav›r ald›¤› ölçüde –tart›flma gündemini de belirledikleri için– ayn› zamanda kendi kurgular›n›n do¤rular›n› gerçekmifl gibi göstermekte çok ustalaflt›. Medyan›n da büyük etkisiyle, Gramsci anlam›nda yeni organik ayd›nlar do¤du. Bunun ‹slâmc›s› var, liberali var, eski Marksisti var... Kendi içlerinde de farkl›laflabiliyorlar: AKP’ye yandafl veya karfl› olanlar var. Ama ortak noktalar›, devleti bir özne, Türkiye gibi bir toplumun kurucu unsuru olarak görüp Bat›’dakinden farkl› bir devlet kavramsallaflt›rmas› yapmalar›. Onun için sanki Türkiye devletiyle Bat›’daki devlet aras›nda ontolojik bir fark varm›fl gibi yaklafl›l›yor. Bu da açmaz yarat›yor, çün-
Çünkü Türkiye burjuvazisi bundan nefret ediyor. Bu konuda her zaman tavr›n› ortaya koyuyor. Kitapta da de¤indim: ‘80’lerin sonunda Özal Avrupa Toplulu¤u’na baflvurdu¤unda, AB’ye dahil olmay› isteyenler dahil Türkiye burjuvazisi, ifl 12 Eylül’ün emek/sermaye dengesini de¤ifltirmeye vard›¤›nda, “durun bakal›m” diyordu. Bunu anlamak için o dönemin gazete arflivlerini taramak yeterli. Dolay›s›yla, tart›flmay› Türkiye burjuvazisinin demokratik bir devlet biçimine haz›r olup olmad›¤›na getirmek gerekiyor. Ama öyle fleyler var ki gündemde, tart›flmay› bu tarafa çekmeye bir türlü f›rsat olmuyor. Oysa çal›flanlar›n karfl› karfl›ya oldu¤u devasa sorunlar var. ‹flçi s›n›f› neden kendi gündemini dayatam›yor? S›n›f homojen bir yap› de¤il ki. Daha do¤rusu, tek bafl›na bir aidiyet de¤il. Gramsci’nin dedi¤i gibi, bir ortak irade nas›l oluflur? ‹flçi s›n›f›n›n belli bir irade-
Desen: Nalan Y›rtmaç
Sivil toplum - piyasa özdefllefltirmesini demokrasinin olmazsa olmaz› olarak kurgulayan anlay›fl, neoliberal yap›n›n de¤iflik krizlerden geçerek sars›lmas› yerine, pekiflmesine neden oldu. kü nas›l dönüfltürece¤inizi bilemez hale geliyorsunuz. Sanki devlet, orada duran bir fley. Halbuki devlet, toplumsal mücadelelerle dönüflen bir fley. Bizdeki gibi devleti öznelefltirdi¤iniz zaman, kafas›n› kesmek d›fl›nda bir flans›n›z olmad›¤› anlay›fl› yayg›nlafl›yor. Demokratik bir toplum yap›s›na ulaflman›n yolu nereden geçer? ’82 Anayasas›’n›n getirdi¤i, özellikle s›n›fsal temelli mücadelelerin üstündeki k›s›tlamalar kalkmad›kça, böyle bir yol aç›lmaz. O k›s›tlamalar›n kalkmas›yla da sorun çözülmez elbette. Ama o k›s›tlamalar kalkmasa da demokratik bir toplum projesinin kurgulanabilece¤i san›l›yor. AB ile müzakerelerde aç›lamayan bafll›klar, bu k›s›tlamalar›n kald›r›lmas›n› da içeriyor. Fakat bu bafll›klar›n aç›lmas› için bile toplumda bir talep yükselmiyor.
yi, sadece kendi s›n›f ç›karlar› için de¤il, toplumun geneli için geçerli k›lacak bir pozisyona gelmesi lâz›m. Bunu yapabilmenin mekanizmalar›n› bulmak lâz›m. Yoksa ç›k›p “iflçi s›n›f› niye orada oturup duruyor” demekle olmuyor. Hiçbir zaman karamsar olmad›m, ama çok engel var. Umar›m bundan sonra koflullar de¤iflir, bizim çocuklar›m›z daha iyi bir dünyada yaflarlar. “Muhalif, ama hegemonik” dedi¤iniz entelektüel çevrenin genifllemesi, devlet yap›s›n›n farkl› bir elefltiriye tâbi tutulmas›n› sa¤lamaz m›? “Muhalif, ama hegemonik” dedi¤im fley, bu flekilde adland›r›lmasa da, belli bir kesim taraf›ndan tepki çekiyor. Bunu AKP’ye yak›nl›k veya uzakl›k ba¤lam›nda söylemiyorum, o ayr› bir mevzu. 2001 krizi öncesi ve sonras›nda belirgin bir ölçüde iktisat politikas› tart›flmalar› yürütülmüfltü. Krizin nedenleri üzerine, finans krizi, bankac›l›k krizi veya d›fl ödemeler dengesi krizi üstüne bafllayan ve devam eden, o zaman›n deyimiyle “televole iktisatç›lar›” çeflitli tart›flmalar yürütüyordu. Fakat flimdiki durum, o televo-
27
le iktisatç›lar›n› bile arat›yor. Liberal iktisad›n Türkiye’de de destekçilerinin olmas› do¤al. O zaman bile flikâyet etti¤imiz “piyasa ekonomisi do¤rudur, müdahalecilik yanl›flt›r” dikotomisinin üstünden de¤erlendirme yanl›flt›. Bunu, küreselleflmenin bir zorunlulu¤u olarak aktard›¤›n›z zaman, yanl›fl daha da katmerleniyordu. Bir yandan Kürtlerin kolektif haklar› ya da 12 Eylül anayasas›, sanki önceki anayasalar›n genel özelli¤ini yans›tm›yormufl gibi tart›fl›l›yor. Öbür yandan ‹slâm/laiklik, onun öncesinde Susurluk tart›flmalar›n›n hepsinin kesiflti¤i noktada bir “devlet” var. Sanki bu tart›flmalar bize özgüymüfl gibi yap›l›yor. ‹ster Tanzimat’a, ister cumhuriyetin ilk dönemine gidin, öykündü¤ümüz Bat›l› toplum gibi bir türlü olamaman›n de¤iflik söylemlerle kesiflti¤i noktada yine o “devlet” var. Çünkü Osmanl›’dan cumhuriyete, devletin oluflturdu¤u bir toplum var. Halbuki Bat›’da hep tersi varsay›l›r: Toplumun içinden ç›kan, sözleflme temelli bir devlet. Bu da kurgudan baflka bir fley de¤il, ama laf› uzatmamak için ayr›nt›ya girmeyelim. Sonuç itibariyle, “Bat› dünyas›, ça¤dafl, medenî toplumlar böyle geliflir, biz farkl›y›z, dolay›s›yla baflka bir dünyaya aidiz; ne yapaca¤›z?” sorusu ortaya at›l›yor. Tart›flma böyle bafllay›nca, devlet, modernleflme sürecinin de lokomotifi olarak öne ç›kar›l›yor. Sadece 12 Eylül öncesi için de¤il, 24 Ocak Kararlar› için de ayn› yöntemle de¤erlendirmeler yap›l›yor. Nedir Turgut Özal? Baflbakanl›k müsteflar›, baflbakan, cumhurbaflkan›... Sanki devletin d›fl›nda biri ve devlete ra¤men yükselmifl. Oysa hep pohpohlanm›fl, göklere ç›kar›lm›fl bir adam. Kitapta da de¤indim: Özal, 1992’deki ‹zmir Kongresi’nde “devleti mutasyona u¤ratt›k” diyor, bununla övünüyor. Dolay›s›yla, devlet yine reformlar›n gerçek tafl›y›c›s› olarak kurgulanm›fl oluyor. Oysa bu, bir kurgudan baflka bir fley de¤il. Fakat bu gözard› ediliyor. 1980’lerde “devlet küçülsün, piyasadan elini aya¤›n› çeksin” diskuru hâ-
kimken, 1990’larda belirgin bir biçimde “piyasa dostu devlet” diskuru öne ç›k›yor. Böylece devlet, yine birinci unsur haline geliyor. Fakat devletin bunu yapabilmesi için, kendini reforma tâbi tutmas› lâz›m. Özal’›n bütün özelli¤i, ‘80’lerde bir türlü, ‘90’larda baflka türlü, bu diskurlar› izleyebilen biri olmas›. Mutasyona u¤rayan devlet, yeni görevlerini üstlenebilecek bir aktör haline geliyor. Bugün yürütülen tart›flmalar›n temel yanl›fl›, bunu gözard› etmesi. Sanki devlet bir yerde duruyor, zaman devlet için donmufl, ama etraf›ndaki her fley de¤ifliyor! AKP döneminin bu aç›dan fark› nedir? 2001 krizine kadarki tart›flma, ekonomik temelli gidiyor: “Dünya ekonomisiyle sorunlar›n› çözememifl Türkiye!” 2001
Temel çat›flma merkez/çevre ayr›m› üzerinden okunuyor. Çevrenin temsilcileri iktidara geldi¤i zaman merkez/çevre ayr›m› kalm›yor mu? Tart›flma böyle olunca, iktidar›n, devletin s›n›fsal niteli¤i büyük ölçüde gündemden düflüyor. krizinden itibaren, Kemal Dervifl sürecinde “sorunlar›n› çözmüfl”, “15 günde 15 kanun” ç›kar›lm›fl, dolay›s›yla mutasyon süreci tamamlanm›fl. Bunun arkas›ndan AKP geliyor; gelene¤in ruhuna sad›k bir biçimde özellefltirmeleri h›zland›r›yor vesaire... AKP’nin program›ndaki devlet, tam da bu neoliberal sürece denk geliyor. Hem “küçük hizmet devleti” hem de ‘80’lerden itibaren sol-liberal çevrelerin de vurgulad›¤› gibi “ideolojisi olmayan devlet”. “Devletin ideolojisi olmaz” laf›, Türkiye’de ciddi bir flekilde tart›fl›ld›. Çünkü Kemalist bir ideoloji vard› ve tüm olumsuzluklar›n müsebbibi buydu! Peki, devleti nas›l de¤ifltireceksin? Bunun araçlar›, bu kavramsal çerçeve içinde yok. Onun için “d›fl müdahaleler” bekleniyor. AB, IMF veya baflka etmenler... Çünkü devleti bir özne olarak kurgulad›¤›n zaman, içerideki dinamiklerle devleti dönüfltürme flans›na sahip olamazs›n. Toplumun d›fl›nda, ama ona hükmeden bir devlet tan›m› yap›l›yor. O
halde biz toplum olarak neyiz? Bat›’da da otoriter, faflist devletler vard›. Fakat orada, toplumun içinden ç›k›p otoriter hale gelen bir devlet vard›r. Türkiye’deyse sanki önce devlet oluflmufl, sonra toplumu yaratm›fl. O yüzden “kurucu” laf›n› hep kullan›rlar. Böyle olunca da, devletin yaratt›¤› toplumun devleti dönüfltüremeyece¤i san›l›yor. Tek yol olarak da devleti ortadan kald›rmak kal›yor. Bunu nas›l yapacaks›n? Böyle bir fley yok ki! Türkiye solunun zay›fl›¤›n› nereye koymak lâz›m? Neden bir türlü s›n›f siyasetini gündeme getirip kitleselleflemiyor? 12 Eylül’ün bundaki katk›s› ortada. 12 Eylül öncesi yap›lanmay› güçlü bir flekilde yerle bir etme konusunda baflar›l› olundu. Örgütsüz mücadele ortam›nda sivil toplum mücadelesi ortaya ç›kt›. STK’lar veya gazeteler üzerinden siyaset yap›l›r hale geldi. Bunun arkas› yok. Tabir caizse, organik ayd›nlar ortaya ç›k›yor. Yayg›n medya A sorunu olunca, belli kiflilere mikrofon uzat›yor. Bu “organik ayd›nlar›n” görüfllerinin belli bir izdüflümü de var, insanlar›n fikirlerini belirlemede etkili olabiliyorlar. Onun için “muhalif, ama hegemonik” kesimden söz ediyorum. De¤iflim talebiyle ortaya ç›k›yor “muhalifler”, fakat adeta iktidarda kimin oldu¤undan ba¤›ms›z olarak muhalefet yürütüyorlar. Toplumsal›n d›fl›nda bu muhalefeti yürütenler kimler: Organik ayd›nlar! Köfleleri var, televizyonlar›n müdavimi konumundalar. Bir k›s›m insan Radikal ‹ki sayfalar›nda siyaset yap›yor. Yine de küçümsemiyorum, yanl›fl anlafl›lmas›n. Bence Bask›n Oran’›n aday olmas› önemliydi, ama bunun geçmifli de var: Yeni Demokrasi Hareketi. Nereye vard›¤›n› hepimiz biliyoruz. Di¤er yandan, bugün geldikleri noktada, AKP’nin AKP olmaktan kaynaklanan bir tak›m zay›fl›klar›ndan yararlanarak AKP’yi yönlendirebileceklerini düflündüler. Özellikle AB parametresi üstünden bu yap›lmaya çal›fl›ld›. Oysa AB’yi AKP kulland›; “kamusal ayd›nlar” ise
Geçen say›da belirtmeyi atlam›fl›z, Nalan Y›rtmaç bu harikulâde iflleri yaparken foto¤raflar›ndan yararland›¤› Gundula Friese’ye bin teflekkür ediyor...
‹flçi s›n›f›n›n belli bir iradeyi, sadece kendi s›n›f ç›karlar› için de¤il, toplumun geneli için geçerli k›lacak bir pozisyona gelmesi lâz›m. Bunun mekanizmalar›n› bulmak lâz›m. Yoksa “iflçi s›n›f› niye orada oturup duruyor” demekle olmuyor. n›n alt›nda, alternatif d›fl kaynak bulmas› yat›yordu. Ama AKP’nin Bat› dünyas›yla neoliberal bir bütünleflmenin sad›k takipçisi olmaya devam edece¤i aç›k. Erdo¤an’›n Davos ç›k›fl› ve Bat›’yla “çeliflmesi” ise global anlamda baflka bir seyirciye hitap etme ihtiyac›ndan kaynaklan›yor. Böylece Bat›’ya, “bu flekilde Bat›’n›n ç›karlar›n› bölgede daha iyi temsil ederim” mesaj› veriliyor asl›nda. Bu da Ahmet Davuto¤lu’n›n d›fl politika anlay›fl›yla yürütülüyor. “Çevre merkeze geldi” veya “AKP’nin muhalif yan› kald›/kalmad›” tart›flmalar›na ne diyorsunuz? Dikkat edersek, AKP tam da muhalif konumunu sürdürmenin avantajlar›n› kullanmaya çal›fl›yor. Bu, derin devlet, Ergenekon gibi yap›lanmalar›n olmad›¤›, devletin bir tak›m hastal›kl› özellikleri olmad›¤›, yasad›fl› ifllerin yap›lmad›¤› anlam›na hiç gelmiyor. Ama devletin demokratiklefltirilmesi tart›flmalar› iflin özüne inmeyen tart›flmalar olarak kald›¤› sürece, kimin kimi kulland›¤› daha iyi anlafl›l›r. AKP kendi politikalar› çerçevesinde Türkiye’deki liberal ayd›n kesiminin bir k›sm›n› m› kullan›yor, yoksa bu ayd›nlar kendilerince AKP’yi do¤ru yola m› çekiyor tart›flmas› var. Bu “taraflar” aras›nda bir çekiflme yaflan›nca ne oluyor? Ayd›nlar›n deklarasyonlar› veya imza kampanyalar› ortaya ç›k›yor: “AB yolundan ç›kma”, “AB meselesini ciddiye al”. Bu, Özal’›n tabiriyle, devletin yeterince mutasyona u¤ramad›¤›, ideal konuma gelmedi¤i fikrinin ifadesi. Halbuki bütün bunlar, Türkiye’deki toplumsal mücadelenin önemli ölçüde bast›r›lmas›ndan kaynaklan›yor. Güneydo¤u sorununu
toplumsal-ekonomik bir sorun veya tarihsel miras›n kötü bir kal›nt›s› olarak görmek yerine, baflka bir yerden tart›fl›r oluyoruz. Sanki o anlamda kolektif haklar sa¤lan›rsa, sorun ortadan kalkacak. Türkiye’deki devlet meselesini kendine özgü, ontolojik bir farkl›l›k içeren, toplum d›fl› ve topluma hükmeden bir özne gibi alg›lamaktan ve kitlelere bu çerçevede bakmaktan vazgeçmedi¤imiz müddetçe, sadece Kürt meselesini de¤il, hiçbir meseleyi çözemeyiz. Devleti bir özne de¤il, biçim olarak alg›larsan, sivil toplum/devlet ayr›flmas›na gitmeden devletin de bir mücadele alan› oldu¤unu kabul edersen, devleti de¤ifltirebilirsin. Elbette de¤iflimden kas›t, kapitalist bir devletin de¤iflimi. Aksi halde, devleti siyasetsizlefltirmeyi amaçlam›fl oluyorsun. Devlet, siyasal da¤›t›m mekanizmalar›n›n d›fl›na ç›kacak: Kemal Dervifl’in diskuru da öyleydi. Üst kurullar kurmak, ba¤›ms›z Merkez Bankas› oluflturmak... Piyasa rasyonalitesine göre davran›p devleti siyasal alan›n d›fl›na ç›karmaya çal›flman›n alt›nda yatan etmen, o bak›mdan da ideolojiktir. Anayasan›n de¤ifltirilmesi, bu aç›dan temel kaide gibi mi görünüyor? Hay›r, benim öyle bir iddiam yok. Dört tane anayasa de¤ifltirmiflsin, ama bir fley de¤iflmemifl. Yeni anayasan›n bu anlamda de¤iflimi sa¤layaca¤›n›n hiçbir garantisi yok. Yeni anayasay› kim yapacak? Onun için, tart›flmay› çok temel bir felsefî noktadan bafllatmak gerekiyor. Ancak, “muhalif, ama hegemonik” dedi¤im kesim, buna haz›r de¤il. Çünkü hem hegemonyalar› sars›lacak, hem de bugün çok sevdikleri o “devlete karfl› mücadele eden” konumlar›n›n temelleri, ayaklar›n›n alt›ndan kay›p gidecek. Bundan korktuklar› için, devleti sanki de¤iflmez bir yap› olarak öznelefltirip ona karfl› mücadele ediyorlar.
Söylefli: ‹rfan Aktan - Göksun Yaz›c›
AKP’yi kulland›klar›n› sand›. Kimin kimi kulland›¤› bence belli. S›n›f hareketlerinden veya hareketsizli¤inden ba¤›ms›z olarak kanaat önderleri üzerinden yürüyen tart›flmalar, AKP’nin bu alanda da kendi “organik ayd›nlar›n›” öne ç›karmas›n› kolaylaflt›rmad› m›? E¤er gündem o “ayd›nlar›n” fikirleriyle flekilleniyorsa ve kitle hareketleri ortada yoksa, sadece “ayd›nlar›n” niteli¤ini de¤ifltirerek, yandafl› ayd›nlara daha fazla görünürlük sa¤layarak belli konular› tart›fl›l›r, baflkalar›n› da tart›fl›lmaz k›lm›yor mu iktidar? ‹ngiltere üzerinden bunu daha rahat de¤erlendirebiliriz. 1990’larda ‹flçi Partisi’nin güçlenerek, iktidara gelip tekrar tökezlemeye bafllamas›na bakt›¤›m›z zaman, benzer bir süreç görürüz. Siyaset denen fley, asl›nda içeriksizlefliyor. Bu da vatandafl› müflteri olarak görme anlay›fl›n› ortaya ç›kar›yor. Vatandafl›na pazarlad›¤›n fleyin önemi yok, demokrasi veya güvenlik pazarlayabilirsin. Bu meseleler ‹ngiltere’de uzun süre tart›fl›ld› ve yans›malar› Türkiye’de de oldu. “Yeni sol” gibi haz›r kopyac› laflar›m›z da buraya dayan›yor. Afganistan tart›flmalar›nda “d›flar›dan demokrasi dikte edilemez” laf› çok moda, ama Türkiye’de yaflanan tam da bu. Ortal›kta belki silah filan yok ama, kendi dinamiklerinle yapamad›¤›n› AB kriterleri, Dünya Bankas› kriterleri üzerinden yap›yorsun. Getirilen her fleye kötü demek yanl›fl olur, bunun alt›n› özellikle çizeyim. ‹dam cezas›n›n kald›r›lmas›ndan bafllayarak bir tak›m önemli de¤iflikler de oldu. ’82 anayasas›nda yap›lan ve hayat› birazc›k yaflan›r k›lan de¤ifliklikleri de gözard› etmiyorum. Organik ayd›n meselesini biraz açal›m: Siz “ayd›nlara” örne¤in televizyona ç›kmamalar›n› m› öneriyorsunuz? Nas›l bir yol izlenmeli? Zor bir soru bu. Ama mücadeleyi o planda da yürütmek gerekiyor. Belli konjonktürde, örne¤in ekonomik kriz yafland›¤›nda, Korkut Boratav veya Erinç Yeldan’a kap›lar› aç›yor büyük medya. Veya dünya çap›nda kriz yaflan›nca, bütün dünya Marx’› “keflfediyor”. Fakat o konjonktür geçti¤i an, meselenin bu boyutu örtülüyor. Türkiye’nin tart›flma üslûbunun en zararl›, en k›s›rlaflt›r›c› yan›, belli kal›p “do¤rular›n” olmas›. O “do¤rulara” karfl› ç›kt›¤›n zaman dinozor addediliyorsun. En son gelinen noktada, tiksindirici bir biçimde, “darbeci” veya “Ergenekoncu” oluyorsun. Darbe sonras› ANAP’la 2001 krizi sonras› AKP’yi karfl›laflt›racak olursak, ekonomi politikas› aç›s›ndan, devletin mutasyona u¤rat›lmas› konusunda nas›l bir ifllevi oldu AKP’nin? Türkiye’deki sa¤ iktidarlar, alternatif d›fl kaynak bulduklar› ölçüde, ifllerine gelmedi¤i takdirde IMF’nin politikalar›na kafa tutarlar. Bunu Menderes döneminde de görürsünüz. Amerikan yard›mlar›na güvenip IMF ve Dünya Bankas›’n› kap› d›flar› etti, ama befl sene sonra kriz daha vahim bir hal al›nca, 1958 istikrar program›n› uygulamak zorunda kald›. 2008’de hükümetin IMF’ye kafa tutmas›-
29
ARJANT‹N YERL‹ SANATI
26 ARALIK 2009 - 11 OCAK 2010
Blackwater’a noel hediyesi
Patraeus’un tehdidi
IRAK Amerikal› yarg›ç, 2007’de, Ba¤dat’›n Nisur Meydan›’ndaki bir kavflak noktas›nda halk›n üzerine atefl açarak 17 silahs›z Irakl›y› öldürmekle suçlanan Blackwater’a ba¤l› befl paral› askerin yarg›land›¤› davay› düflürme karar› ald›. Gerekçe olarak ABD yönetiminin yapt›¤› usulsüzlükleri gösterdi. Mahkeme karar›na Ba¤dat’tan tepki geldi. Irak hükümet sözcüsü Ali Debba¤, hayalk›r›kl›¤›na u¤rad›klar›n›, Irakl› yetkililerin yürüttü¤ü soruflturman›n san›klar›n “a¤›r suç” iflledi¤ini gösterdi¤ini, Blackwater’›n gerekli olmad›¤› bir durumda silah kulland›¤›n› ve bu iflin peflini b›rakmayaca¤›n› söyledi.
‹RAN ABD’nin Ortado¤u ve Körfez Bölgesi’nden sorumlu komutan› David Petraeus, ‹ran’›n nükleer program›n› durdurmak için haz›rlanan eylem plan›ndan bahsederken “buna nükleer tesisleri bombalamak da dahil” dedi. ‹ran ise füze savunma kapasitesinin “düflman›n tahmininden çok daha güçlü” oldu¤unu aç›klad›. Savunma Bakan› Ahmed Vahidi, “düflmanlar›n propaganda ve iddialar›n›n aksine, ‹ran’›n cayd›r›c› gücünün, ülke ve bölge güvenli¤ini sa¤lamaya yönelik oldu¤unu” savundu. ‹ran’›n yerli savunma gücünün en önemli bölümünü k›sa, orta ve uzun menzilli füzeler oluflturuyor.
F‹L‹ST‹N Kâbustan bir y›l sonra ‹srail sald›r›lar›n›n birinci y›ldönümünde Gazze’de olmak üzere binlerce kilometre yol kateden insanî yard›m konvoyu Viva Palestina, jandarmal›k taslayan M›s›r yönetimi yüzünden randevusuna geç kald›. Ama sonuçta yard›m› Gazze’ye ulaflt›rd›. AKP’nin eyleme dört elle sar›lmas› bir hayli dikkat çekiciydi. 27 ARALIK 2008, Cumartesi günü, ö¤le 11 sular›nda, ‹srail’e ait altm›fl F-16 savafl uça¤› Gazze semâlar›nda belirdi ve 3 dakika 40 saniye içinde elliden fazla hedefi bombalay›p çekildi... Gazze flehrinin t›pat›p maketinin üstünde planlanan bu âni bask›ndan sonra güdümlü füzelerle devam eden ‹srail sald›r›lar›, ilk günün sonunda ortaya dramatik bir say› ç›kard›: 290 ölü. Katliam›n boyutlar› korkunç bir gerçe¤e iflaret ediyordu; 1967’deki Arap-‹srail Savafl›’ndan beri Filistin’de tek bir günde bu kadar insan ölmemiflti... Bilanço her geçen gün artt›. ‹srail ordusunun üç hafta süren sald›r›lar› bitti¤inde, 1300’ün üstünde Filistinli hayat›n› kaybetmiflti. Binlerce yaral› ve evsiz vard›. ‹srail’in kara, deniz ve havadan kuflatarak ablukaya ald›¤› Gazze’de halk, gökyüzünden ya¤an füzelerin yerle bir etti¤i hastaneler, okullar ve konutlar›n aras›nda elektriksiz, susuz, g›das›z ve ilaçs›z kalm›flt›. Viva Palestina adl› uluslararas› insanî yard›m kuruluflu, ‹srail sald›r›lar› henüz sürmekteyken Britanyal› sosyalist parlamenter George Galloway öncülü¤ünde Londra’da kuruldu. Kitle taban›n› ‹ngiliz iflçi s›n›f› oluflturuyordu, bütün dinlerden ve farkl› uluslardan bireylerin biraraya geldi¤i heterojen bir yap› arzediyordu. Örgütün ilk insanî yard›m konvoyu, 14 fiubat’ta Manchester’den yola ç›k›p Belçika, Fransa, ‹spanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve M›s›r rotas›n› izleyerek 9 Mart’ta Gazze’ye ulaflt›. Konvoy ba¤›fllarla elde edilen 1.6 milyon dolar de¤erinde malzeme tafl›yordu; ‹tfaiyeciler Sendikas›’n›n ba¤›fllad›¤› bir itfaiye arac›, bir cankurtaran botu, 12 ambulans, kamyonlar dolusu ilaç, gereç, giysi, battaniye ve çocuklar için haz›rlanm›fl hediyeler... Bunlara Kaddafi Vakf›’n›n Libya’da yapt›¤› 180 kamyonluk yard›m malzemesi ba¤›fl› da eklendi. Ne var ki, M›s›r hükümeti sadece t›bbî malzemenin Gazze’ye ulaflmas›na izin verdi.
30
17 Temmuz’da, hayat› sinemaya aktar›lan ünlü bar›fl yanl›s› Vietnam gazisi Ron Koviç ile Galloway’in öncülük etti¤i ve havayoluyla gelen 200 Amerikal› aktivistin kat›ld›¤› ikinci konvoy, M›s›r üstünden Gazze’ye girdi. ‹lk konvoy yola ç›kmadan bir gece önce organizatörlerden dokuzu “terörist faaliyetlerde bulunmak” suçlamas›yla tutuklanm›fl, BBC bunu Viva Palestina’ya karfl› bir karalama kampanyas›na dönüfltürmüfltü. Galloway ve onu destekleyen iflçi sendikalar› Hamas yanl›s› olmakla suçlan›yordu. Ço¤u “esmer vatandafl” olan bu dokuz kifli sonradan suçsuz bulunarak serbest b›rak›lsa da, BBC’nin yay›nlar› yüzünden ba¤›fl kampanyas›nda yüzde 80 dolay›nda düflüfl yafland›. Hamas temas›, ikinci konvoy için de gündeme getirildi. Bu defa ABD’deki yahudi örgütleri, Viva Palestina’n›n “terörist” etkinlikleri hakk›nda Adalet Bakanl›¤›’na suç duyurusunda bulundu. Gene bir fley ç›kmad›!
Üçüncü konvoyda AKP damgas› ‹srail’in Gazze’ye uygulad›¤› ambargoyu k›rmay› amaçlayan Viva Palestina, üçüncü konvoy için yeni bir rota ve o rota üstünde yaflayan yeni müttefikler seçti. Ne de olsa, Erdo¤an’›n “one munite” ç›k›fl›yla simgeleflen post-Davos dünyada Gazze’ye giden yollar ‹stanbul’dan geçiyordu. 6 Aral›k’ta Londra’dan yola ç›kan “Gazze’ye Özgürlük” kervan›, bölgeye bu kez Fransa, Belçika, Lüksemburg, Almanya, Avusturya, ‹talya, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Ürdün ve M›s›r hatt›ndan ulaflacakt›. ‹tfaiye, ambulans, kamyon, otobüs, cip ve otomobillerden oluflan ve yol boyunca çeflitli ülkelerden kat›l›mlarla büyüyen 80 araçl›k Viva Palestina konvoyu, ‹stanbul’a 16 Aral›k günü ulaflt› ve Türkiye’nin dört bir yan›ndan gelen 70 araçl›k grupla birleflti. Bunlara Mersin liman›nda, ABD’den deniz yoluyla gelen 47 araç daha kat›ld›. Örgüt konvoyu 200 araçla s›n›rl› tutma
ve araçlar›n tümünü Gazze’de b›rakma karar› alm›flt›. Kontenjan daha Arap ülkelerine girmeden doldu. Sonuçta korteje Britanya, Türkiye ve ABD’den kat›lan gruplar a¤›rl›¤›n› koydu. Ankara’da s›cak karfl›lanan Viva Palestina temsilcileri, baflta TBMM Baflkan› Mehmet Ali fiahin olmak üzere, Abdülkadir Aksu, Zafer Üskül gibi AKP’nin a¤›r toplar›yla ve Ankara’n›n diplomasi çevresiyle görüfltü. AKP eyleme büyük bir flevkle sahip ç›kt›, hattâ kendi projesiymifl gibi görünmesi için elinden geleni yapt›. Dolay›s›yla, Arap ülkelerini afl›p planlanan zamanda Gazze s›n›r›na ulaflan konvoyun M›s›rl› makamlarca al›konmas›, ard›ndan baflgösteren gerginlik, Refah s›n›r kap›s›n›n iki yan›nda ç›kan çat›flmalar ve konunun uluslararas› diplomatik krize dönüflmesi do¤rudan Türkiye’nin meselesi hâline geldi.
GALLOWAY GAZZE’DEN B‹LD‹R‹YOR
Utanç duvar› nas›l y›k›l›r? ‹SRA‹L sald›r›s›n›n birinci y›ldönümüne denk gelen 27 Aral›k günü Gazze’de olmay› hedefleyen Viva Palestina insanî yard›m konvoyu, M›s›r hükümetiyle ç›kan anlaflmazl›klar yüzünden Refah s›n›r kap›s›nda bir haftadan fazla bekledi. Bu s›rada M›s›r güvenlik güçleri hem konvoydakilerle, hem de s›n›r›n öte yan›nda protesto gösterisi yapan Filistinlilerle çat›flt›. Democracy Now’›n, konvoy lideri Britanyal› sosyalist parlamenter George Galloway ile, 7 Ocak’ta Gazze’den yapt›¤› canl› telefon görüflmesine ba¤lan›yoruz. Konvoyda bulunan çok say›da insan›n dövüldü¤ü, baz›lar›n›n hastaneye kald›r›ld›¤›na iliflkin haberler al›yoruz. Bize ne oldu¤unu anlat›r m›s›n›z? George Galloway: 55 yaral› var, baz›lar› a¤›r durumda. On arkadafl›m›z› hastaneye kald›rmak zorunda kald›k. Herkes bizimle birlikte Gazze’ye girdi, ama ortada bir y›¤›n k›r›lm›fl kafa, alç›l› kol, yaral›
Güneyde içsavafla do¤ru
Suudi ordusu Husilere karfl›
Kanl› y›lbafl› bask›n›
Çürüme de büyüyor
SUDAN Güney Sudan’da, Nuer kökenli bir grubun Dinka çobanlar›na sald›rarak binlerce büyükbafl hayvana el koymas›yla bafllayan etnik çat›flmalarda en az 140 kifli yaflam›n› yitirdi. Güney Sudanl› politikac›lar, devlet baflkan› Ömer El Beflir’in müttefiklerini, güneyde sorun yaratmak amac›yla has›m gruplar› silahland›rmakla suçluyor. El Beflir’in as›l amac›n›n nisan seçimleri ve Güney Sudan’›n ba¤›ms›zl›¤› için yap›lacak referandumu sabote etmek oldu¤u söyleniyor. BM verilerine göre, geçen y›l›n ocak ay›ndan bu yana bölgedeki farkl› etnik gruplar aras›nda yaflanan çat›flmalarda en az 2 bin kifli öldü.
YEMEN fiii Husi gerillalar›yla Suudi Arabistan ordusunun ülkenin kuzey s›n›rboyundaki çat›flmalar› fliddetleniyor. Suudi Arabistan devlet televizyonu, 12 Ocak’ta ç›kan çat›flmada 82 Suudi askerinin öldürüldü¤ünü aç›klad›. Bunun üstüne Suudi kuvvetlerinin s›n›rdaki Husi köyü El Cebri’yi ele geçirdi¤i ve burada konufllanan gerillalar›n tamam›n› “imha etti¤i” bildirildi. Savunma Bakan› Yard›mc›s› Halid Bin Sultan, “köyün 48 saat içinde boflalt›lmas› için ültimatom verdiklerini, fakat gerillalar›n buna uymad›¤›n›” söylese de, ba¤›ms›z kaynaklar sald›r›da sivillerin zarar gördü¤ünü rapor etti.
KOLOMB‹YA Obama yönetiminin askerî deste¤ini alan Kolombiya ordusu, marksist FARC gerillalar›na karfl› sald›r›lar›n› yo¤unlaflt›rd›. Y›lbafl› gecesi cang›ldaki kampta e¤lenen gerillalara düzenlenen hava sald›r›s›, 18’inin can›n› ald›. Daha sonra kampa bask›n düzenleyen Kolombiya kuvvetleri hayatta kalan 13 gerillay› ele geçirdi. Uribe yönetimi, sald›r›dan bir hafta önce güneydeki Caqueta eyaletinin valisi Luis Francisco Cuellar’›n kaç›r›l›p bo¤az› kesilerek öldürülmesi eyleminden FARC’› sorumlu tutmufltu. Caqueta, tarihsel olarak FARC’›n en güçlü oldu¤u bölgelerden biri.
Ç‹N Alman ulusal istatistik bürosuna göre Çin, Almanya’y› geçerek dünyan›n en büyük ihracatç›s› konumuna ulaflt›. Geçen y›l›n ilk 11 ay›nda, Çin’in ihracat› 1.07 trilyon dolar› bulurken, Almanya’n›n ihracat›, 1.05 trilyon dolarda kald›. Öte yandan, ekonomik büyümenin sefas›n› süren Çin’de, hükümet yetkilileri yolsuzluk bata¤›ndan kurtulam›yor. Yolsuzluk denetleme örgütünün verilerine göre, 2009 y›l›nda 106 bin hükümet yetkilisi yolsuzluktan suçlu bulundu. Bu da bir önceki y›la göre yüzde 2.5’lik art›fl demek. Ayr›ca zimmetine para geçirirken yakalanan memur say›s› yüzde 19’a s›çrad›.
Filistin’i destekleyen birçok siyasî hareketle eylem birli¤i yapan Galloway, AKP ile böyle bir ba¤lamda dayan›flmaya girmeyi izah etmekte zorlanmayacakt›r. Buna ra¤men, Britanyal› sosyalistlerle dayan›flma eylemi örgütleyenlerin neden Türkiyeli sosyalistler de¤il baflkalar› oldu¤u, iki taraf aç›s›ndan da düflündürücüdür. Öte yandan, Viva Palestina görevini baflar›yla tamamlay›p Gazze’den ayr›l›rken Türkiye-‹srail aras›nda kopan yeni kriz, AKP iradesinin sa¤lamas›n› yapt›. Davos’ta bafllayan gerilim 2009 boyunca devam etmiflti. Son olarak, “Kurtlar Vadisi Pusu” dizisinde Polat Alemdar’›n tek kurflunla patlatt›¤› beyinden ‹srail bayra¤›na s›çrayan kan vizyona girdi. Cevaben ‹srailli ›rkç›lar›n küstahl›k duygular› kabard›. Galloway acaba Polat Alemdar’›n hükümet için çal›flt›¤›n› biliyor mu? Erdir Zat
yüz ve kanl› giysi var. Bunlar, M›s›r hükümetinin bu kuflatmada oynad›¤› rolün ispat›. Tamamen sebepsizdi. Silahs›z sivillere yönelik bir sald›r›yd›. Ürkütücü ve vahfliydi. Ve tabii bu, Gazze Özgürlük Yürüyüflü’nün, sadece birkaç gün önce, turistik sezondaki Kahire’nin merkezinde gördü¤ü muameleyle ayn›yd›. Sald›r› M›s›r medyas›nda nas›l yer ald›? Hükümetin, daha sonra konvoyun geçifline izin vermesinde etkili oldu mu? Neyse ki, M›s›r’da kimse M›s›r medyas›n› takip etmiyor. Herkes Arap dünyas› diktatörlü¤ünün sansür duvarlar›n› y›kan uydu kanallar›n›, El Cezire gibi pan-Arabik kanallar› izliyor. Bu yüzden M›s›r’da herkes o küçük El Arifl liman›nda neler yafland›¤›ndan haberdar ve eminim halk›n büyük bir ço¤unlu¤u bunu onaylam›yor, hattâ k›n›yor. M›s›rl›lar, tamamen kuflatma alt›ndaki Filistinlilerin arkas›nda. Fakat ne yaz›k ki, kendilerini kötü temsil eden, benim flu anda bulundu¤um yerden birkaç kilometre ötede, afla¤›l›k bir rol oynayan bir hükümetleri var. M›s›r hükümeti, Gazze’ye hayat getir-
menin ‹srail d›fl›nda tek baflka yolu olan tünelleri t›kayarak ABD ordusuyla birlikte utanç duvar› infla ediyor. Bu tünellerle koyun, tavuk, petrol, do¤algaz ve yaflam› idame ettirecek ilaç d›fl›ndaki di¤er malzemeler tafl›n›yor. Haberlerde g›da ve ilaç tafl›d›¤›m›z söylendi, düzeltmeme izin verirseniz, biz sadece ilaç götürüyorduk. Çünkü Refah kap›s›ndan Gazze’ye g›da sokulmas›na izin verilmiyor. G›da, ‹srail kanallar› üzerinden geçmeli. Tabii ki, “g›da güvenli¤i konusunda endiflelendiklerini” söylüyorlar. Gazze’de herhangi bir g›da zehirlenmesine (!) yol açmak istemiyorlar. Anl›yorsunuz de¤il mi? Gazze’deki durumu anlatabilir misiniz? Çaresiz. Küçük bir örnek vereyim; burada sessiz, güzel bir oteldeyim. Fakat otelde yiyecek yok. Ne kahvalt› ne de ö¤le yeme¤i için. E¤er Gazze’nin en iyi otelinde yemek yoksa, insanlar›n ne çekti¤ini siz hayâl edin art›k. Filistinli kad›nlar›n ve k›zlar›n sabah›n erken saatinde çöp y›¤›nlar›n› kar›flt›rd›¤›n› kendi gözlerimle izledim. 2010 y›l›nda, müslüman-Arap bir ülkede böyle bir kepazelik yaflan›-
yor. Bunun neden ve nas›l ortaya ç›kt›¤›n› unutmay›n. Do¤al bir felaket de¤il bu, insan eliyle yap›ld›: Özgürce yap›lan bir seçimde, sizinkiler, benimkiler ve ‹srail dahil büyük güçlerin hazzetmedi¤i bir partiye oy veren Filistin halk›n› cezaland›rmak için. Ben Hamas yanl›s› de¤ilim, Filistinli olsayd›m onlara oy vermezdim. Ancak Filistin liderini seçme yetkisi sadece Filistinlilere aittir. Gazze Özgürlük Yürüyüflü’nün girifline izin verilmemesinin nas›l bir aç›klamas› var ve M›s›r hükümeti neden bar›fl yanl›s› eylemcilerin Gazze’ye girmesine engel oluyor? Her aflamada, konvoyda bulunan herkesin Gazze’ye girmesi konusunda ›srarc› oldu¤umuzu ve M›s›r güvenlik güçlerinin tutuklad›¤› alt› kifliyi almadan El Arifl’i terk etmeyece¤imizi belirtti¤imizi memnuniyetle söyleyebilirim. Baz› konvoy üyelerinin M›s›r’dan s›n›rd›fl› edilmesini kabul etmedik. Bafllang›çta hepsi ülke d›fl›na ç›kar›l›yordu, ama sonunda izin verildi ve flimdi Gazze’de hep beraberiz. Dolay›s›yla dayan›flma ba¤lam›nda elde etti¤imiz kazan›mdan
gurur duyuyorum. M›s›r hükümetinden herhangi bir aç›klama gelmedi. Zaten bu nas›l olabilir ki? Bir zamanlar Arap dünyas›n›n kalbi olan M›s›r’›n, flimdi, boyun e¤mezlerse açl›ktan ölmeye terk edilecek ›st›rap içindeki insanlar›n etraf›na demir bir utanç duvar› infla edilmesine yard›m etti¤ini nas›l aç›klars›n›z? Filistin yönetimi, sizce ABD siyasetine nas›l bak›yor? Radyo, televizyon vs. programlar›nda Barack Obama’n›n seçilmesi için mücadele vermifl bir insan olarak, sol kesimleri, Obama’y› desteklememekle ütopik bir hata yapt›klar›na inand›rmak için çok u¤raflt›m. Burada, Filistin’de çok büyük bir hayalk›r›kl›¤› var. Daha büyük hayalk›r›kl›¤›, Baflkan Obama’n›n flimdi oynad›¤›, daha do¤rusu oynamad›¤› rol konusunda. Kahire’de [‹slâm âlemine] yapt›¤› konuflmayla muazzam bir ifl ç›karm›flt›. Büyüleyiciydi. Bush y›llar›ndan sonra nihayet biraz umut olabilece¤ini göstererek Arap kamuoyunu flafl›rtm›flt›. Ama pratikteki siyaseti –ki bunu Hillary Clinton yürütüyor gibi görünüyor– Bushçular›n buradaki insanlara uygulad›¤›yla t›pat›p ayn›. Ve bu çok ama çok ac› bir hayalk›r›kl›¤›. Çeviren: Zeynep Nuho¤lu
31
Türkiye’den tazminat talebi
Eflcinsel evlilik kap›da
BULGAR‹STAN 1913’den sonra Türkiye’den göç eden Bulgarlar›n b›rakmak zorunda kald›¤› mal ve mülkler için Türkiye’den 10 milyar dolar tazminat talep eden Bulgaristan, resmi baflvuruya haz›rlan›yor. Sorumlu Devlet Bakan› Bojidar Dimitrov, tazminat›n ödenmemesi durumunda Türkiye’nin Avrupa Birli¤i üyeli¤inin Bulgaristan taraf›ndan engellenece¤inin sinyalini verdi. Tazminat baflvurusu için devlet arflivinin incelendi¤ini kaydeden Dimitrov, 2009’da 306 mirasç›ya tasdikli tapu ve evrak kopyas› verildi¤ini aç›klad› ve hak sahiplerine baflvuruda bulunmalar› için ça¤r› yapt›.
PORTEK‹Z Parlamento, eflcinsel evlili¤e izin veren yasay› meclisten geçirirken, eflcinsellerin çocuk evlat edinmesinin önünü açan tasar›y› geri çevirdi. ‹ktidardaki Sosyalist Parti ve di¤er sol partilerin deste¤iyle geçirilen yasa, ülkenin muhafazakâr kesiminden büyük tepki gördü. Sa¤ partiler konuyla ilgili ulusal referandum düzenlenmesi için 90 binin üzerinde imza toplad›, ancak teklifleri kabul edilmedi. Cumhurbaflkan›n›n onaylamas› halinde yasa nisan ay›nda, yani eflcinsel evlili¤in ateflli muhalifi Papa 16. Benediktus’un Portekiz ziyaretinden sadece bir ay önce yürürlü¤e girecek.
DÜNYADA IRKÇILIK TIRMANIYOR Az›nl›klar tehlikede DÜNYA, Avrupa’dan Okyanusya’ya farkl› ülkelerden gelen ›rkç› haberlerle çalkalan›yor. Az›nl›klara yönelik hoflgörüsüzlük yer yer fliddet olaylar›na dönüflürken, son günlerin en ciddi krizi, ‹talyan faflistlerinin siyah göçmenlere sald›rmas›yla patlak verdi. Az›nl›k k›y›m›n›n son iki hafta içindeki dökümü flöyle: • ‹talya’n›n güneyindeki Rosarno’da göçmenlere haval› tüfekle atefl aç›l›p iki kiflinin yaralanmas› üzerine olaylar
ABD Chesnutt kendini niçin öldürdü? ABD’nin ak›llara ziyan sa¤l›k sistemi en sonunda de¤ifliyor; baflka bir ak›l almaz sistemle. Seçim kampanyas›nda herkese evrensel sa¤l›k hizmeti sözü veren, bunu kamu kaynaklar›yla yapaca¤› için “sosyalist” damgas› yiyen Obama çok çabuk tornistan etti. Sa¤l›k reformu halk› de¤il, kâr›n› misliyle katlayacak olan sa¤l›k endüstrisini ihyâ edecek. Kazanan gene kapitalizm, kaybeden gene Vic olacak... ABD’N‹N sayg›n muhalif blog sitelerinden Crooks and Liars (Sahtekârlar ve Yalanc›lar), Amerikal› müzisyen Vic Chesnutt’un yürek burkan ölümünü flu bafll›kla vermeyi tercih etmiflti: “Ozan Vic Chesnutt, ABD’nin Gayr›insani Sa¤l›k Sisteminin Son Kurban›.” Chesnutt, kendisini 18 yafl›nda tekerlekli sandalyeye mahkûm eden kazadan beri, tedavi ve hastane masraflar›yla bo¤ufluyordu. Yeni albümü ç›kt›ktan hemen sonra kendisiyle yap›lan bir söyleflide, sa¤l›k sigortas› için ayda 800 dolar ödemesine ra¤men hastanelere 50 bin dolar borcunun birikti¤ini söylüyordu. O s›ralarda tam gaz devam etmekte olan sa¤l›k reformu tart›flmalar›yla ilgili, “Obama beceriksizin teki, sa¤c›lar da gerizekal›” diyordu: “Tart›flma mundar oldu, k›smen Obama’n›n beceriksizli¤i, k›smen sa¤c›lar yüzünden. Yap›lmas› gereken, Reagan döneminde ç›kar›lan yasalar›n la¤vedilmesi. Ulusal Sa¤l›k Enstitüsü’ne, araflt›rmaya bir sürü para harc›yoruz, karfl›l›¤›nda hesap yine bize kesiliyor. Ayr›ca sa¤l›¤a verilen teflviklerin de, patent yasalar›n›n da de¤iflmesi gerekiyor. 80’lerde geçirilen yasadan önce Ulusal Sa¤l›k Enstitüleri araflt›rmaya milyonlarca dolar harcar, ama patentler, herkesin kullan›m›na aç›k olur, jenerik üreticiler de ucuz ilaçlar üretirdi. fiimdi, ilaç firmalar› araflt›rmaya ay›rd›klar› kaynaklar›, yaln›zca daha fazla para kazanmak amac›yla kullan›yor.”
sa¤l›k sigortas›ndan yararlanam›yor. ABD, bu ak›lalmaz harcamalara ra¤men, sa¤l›k hizmetleri kalitesinde dünyada hemen tüm geliflmifl ülkelerin ard›nda, kendine 37. s›rada yer bulabilmifl. ABD, kamusal sa¤l›k hizmetlerinin iki göstergesi kabul edilen ortalama yaflam süresinde dünyada 50., çocuk ölümlerinin düflüklü¤ünde ise binde 6,26 ile 46. s›rada (kaynak: CIA World Factbook). Reagan döneminin yaratt›¤› farka de¤inmifltik: 1960’ta çocuk ölümlerinde 12. s›rada iken, 1990’da 23.’lü¤e, flimdi ise o oran›n bile fersah fersah gerisine düflmüfl bir ‘geliflmifl’ ülkeden söz ediyoruz. Geçti¤imiz say›larda sözünü etti¤imiz Amerikan istisnac›l›¤›ndan kaynakl› olsa gerek, bu istatistik, ABD yöneticilerini pek rahats›z etmiyor. Di¤er geliflmifl kapitalist ülkeler-
Reagan’›n sa¤l›k kâbusu Michael Moore’un “Sicko” belgeselini izleyenler, ya da Amerikan kapitalizminin iflleyifli hakk›nda az çok fikir sahibi olanlar için Chesnutt’›n çizdi¤i bu resim flafl›rt›c› de¤il. Neoliberalizmin kendini ABD’de en vahfli biçimde hissettirdi¤i alan, ne di¤er hizmet sektörleri, ne de –silah dahil– endüstriler. Amerikan sa¤l›k sistemi, Reagan döneminde gerçekten de insanl›k d›fl› bir hale getirildi. Öyle ki, ABD bütçesinin yüzde 37’si, gayri safi milli has›las›n›n yüzde 16’s› sa¤l›¤a harcan›rken –ABD, bu harcamalar›yla dünyada aç›k ara birinci s›rada–, ülkenin yüzde 15’i, yani 50 milyon kifli, herhangi bir
32
Vic Chesnutt
1964-2009
ç›kt›. Yerli ‹talyanlar, isyan ç›karan Afrikal› iflçilere demir sopalarla sald›rd›. ‹kisi a¤›r onlarca kiflinin yaralanmas› üzerine polis 320 göçmeni bölgeden tahliye etti. Yüz kadar göçmen ise kendi çabalar›yla kaçt›. Göçmen karfl›t› ‹çiflleri Bakan› Roberto Maroni, “Gerginlik, el alt›ndan süren göçe afl›r› tolerans gösterilmesinin eseridir” dedi. Baflbakan Berlusconi’nin gazetesi Il Giornale gazetesi ise ›rkç›l›¤› ›l›ml› bir kisveyle sürdürdü: “Bu insanlar bir kera geldi mi onlar› istismar edemeyiz. Bizim iflsizlerimizin omuz silkti¤i iflleri yap›yorlar.”
de, hatta Reagan’›n ikiz kardefli Thatcher’›n ülkesi ‹ngiltere’de dahi, neoliberalizmin aktörleri, yüzy›llar süren s›n›f kavgas›n›n sonucunda ortaya ç›kan kapsay›c› sa¤l›k sistemlerini özel sigortalarla dejenere etmeye cesaret edemedi; onun yerine, patent gibi konulara odaklanmay› tercih etti. ABD’deki durum ise, sa¤l›k sigortac›lar›n›n Reagan ile birlikte kurduklar› krall›¤›n egemenli¤inin her geçen y›l pekifltirilmesi olarak özetlenebilir. Asl›nda ABD’de durum s›f›ra s›f›r de¤il. 1965’te oluflturulan Medicare ve Medicaid adl› iki sistem, halen kör topal da olsa iflliyor. Medicare, 65 yafl üzeri ve engellileri kapsarken, Medicaid, bizdeki yeflil kart›n muadili. Ancak bu sistemlerin insaniyetinin de s›n›rlar› var: Chesnutt, bir engelli olmas›na ra¤men, müzik yapabildi¤i için bu kategoriye dahil edilmedi ve Medicare’den yaflam›n›n hiçbir an›nda yararlanamad›. Yaln›zca Chessnut m›? E¤er HIV tafl›yorsan›z, Medicare’den yararlanabilmek için AIDS olmay› –T-hücre say›s›n›n 200’ün alt›na düflmesini– beklemeniz gerekiyor. Belirtelim, bu say›m 350’nin alt›na düfltükten sonra terapinin h›zla bafllamas› gerekiyor. Ancak sistem, size para harcamak için ölüme biraz daha yak›n olman›z› bekliyor ki, maliyet azals›n.
• M›s›r’›n Naga Hamadi kentinde müslümanlar ile K›ptî h›ristiyanlar birbirlerinin ev ve iflyerlerini yak›yor. Müslüman bir k›z›n kas›m ay›nda bir K›ptî gencin tecavüzüne u¤ramas› üzerine t›rmanan olaylar, Noel günü K›ptî kiliselerinin bulundu¤u bir caddede üç müslüman militan›n otomatik silahlarla atefl aç›lmas›yla katliama dönüfltü, 6 K›ptî öldürüldü. • Pakistan’da fiii az›nl›¤a yönelik sald›r›lar sürüyor. Son olarak Karaçi’de bir fiii töreni bombaland›, 43 kifli öldü. • Uganda’da gay’lere idam cezas› öngören yasa çal›flmalar› sürüyor. Uluslararas› bask› nedeniyle hükümet idam cezas›n-
dan geri ad›m atabilir, ama gaylere yönelik sert önlemler al›naca¤› kesin gibi. • “Il›ml› ‹slâm ülkesi” olarak bilinen
Uzun sözün k›sas›, ABD’deki sa¤l›k sistemi, dökülüyor. Ancak ayn› fikirde olmayanlar da var: Sa¤l›k sektörünün dev firmalar› ve sa¤c›lar. ABD’deki sa¤l›k ‘endüstrisine’ harcanan toplam miktar, 2,5 trilyon dolar› buluyor! Peki bu kadar para harcay›p da bu kadar sa¤l›ks›z bir toplum olmak nas›l mümkün? Paray› var güçle baflkalar›n›n cebine ak›tarak: Bu giderlerin yaklafl›k 400 milyar dolar›, bürokratik/idarî ifllemlere gidiyor. Bu ifllemlerin ço¤u, özellikle sigorta flirketlerinin yaratt›¤› dolambaçl› yollar›n kalemleri.
Obama’n›n manevras› Sa¤l›k Reformu tart›flmalar›, geçti¤imiz nisan ay›nda bu karamsar tablo eflli¤inde bafllad›. Amerikan sa¤›, tart›flman›n bafl›ndan itibaren temel argüman olarak “devlet sizden daha fazla vergi alacak, istemeyeni bile zorla sigortalayacak” lafz›yla bafllad›, “sosyalizm geliyor”a kadar vard›. Kendi içindeki liderlik sorununu henüz çözememifl olan Cumhuriyetçiler, özellikle taflrada, kontrolden ç›kt›lar. Hem ham ›rkç›l›k, hem de iki kutuplu dünyan›n klasik antikomünist argümanlar› çekmecelerden ç›kar›ld›. ‹flin ilginci, bu argümanlar Amerikan toplumunun muhafazakâr kesiminde karfl›l›¤›n› buldu: ‹ronik olan, Obama’dan nefret eden, yafll› ortas›n›f beyazlar›n ço¤unun yine kendilerince ‘sosyalist’ bir uygulama olan Medicare’den yararlan›yor olmas›. Sa¤l›k reformunu protesto eylemleri s›ras›nda tafl›n›lan dövizlerde, pankartlarda neler yazm›yordu ki: “Obama = Sosyalizm, Sosyalizm = Kötülük”, “Obama, Hitler, Carl Marx, Dur! fiimdi!” –tashih hatas› yoktur, Karl, Amerikan muhafazakâr›n›n eline düflünce Carl olabiliyor–, “Irkç› Obama”, “Barrack Hüseyin Obama, Do¤um Yerin Neresi?”... K›saca, Sa¤l›k Reformu tart›flmalar›, Amerikan sa¤›na, seçim öncesinde sergileyemedikleri ›rkç›, gerici tutumu tüm dehfletiyle soka¤a dökme f›rsat› verdi. ABD’nin ilk siyah baflkan›n›, ›rkç›l›¤› siyaset yap›s›ndan uzaklaflt›ral› henüz yar›m yüzy›l geçmifl bir ülkenin beyaz alt-orta s›n›f›n›n bu kadar kolay hazmetmesi beklenemezdi zaten. Tart›flmalar, ›rkç›l›¤›, yirmi y›ld›r rafa kald›r›lm›fl olan anti-komünizm ile harmanlayan Amerikan sa¤›na gövde gösterisi f›rsat› verdi. Öyle ki, Baflkanl›k aday adaylar›ndan Mike Huckabee, ifli Lenin ve Stalin’in Obama ile tan›flsa kendisini çok sevece¤ini söylemeye kadar vard›rd›. Obama’n›n ad›n›n sosyalizm ile yanyana gelmesinden rahats›zl›k duyan ABD sosyalistleri ise, “Bu adam bizden de¤il, sizden” diye peflpefle demeç vermek zorunda kald›lar.
Malezya’da dinsel az›nl›klara yönelik fliddet t›rman›yor. Bir mahkemenin h›ristiyan yay›nlar›nda “Allah” sözcü¤ünün kullanmas›na izin vermesinin ard›ndan baflkent Kuala Lumpur’da üç kilise kundakland›. Malezya nüfusunun yüzde 10’u h›ristiyan. • Sydney’de yaflayan Hint as›ll› bir adam›n b›çaklanarak öldürülmesinden sonra Hindistan’daki bir gazete, Avustralya polisini ›rkç› örgüt Ku Klux Klan üyeleri gibi gösteren bir karikatür yay›nlad›. Diplomatik kriz ç›karan bu olay›n ard›ndan, bir baflka Hintli, Melbourne’de ›rkç› bir çete taraf›ndan benzin dökülerek yak›ld›. Vü-
Ancak reform paketinin ilk ayr›nt›lar› gün yüzüne ç›kmaya bafllad›¤›nda, Obama yönetiminin Amerikan sa¤›n›n sataflmalar›n› hakedemeyecek denli utangaç oldu¤u ortaya ç›kt›. Obama’n›n seçim kampanyalar› s›ras›nda sözünü etti¤i, devlet taraf›ndan örgütlenen kamu sa¤l›k sigortas› modelinin (public option) yerini, herkesin özel sektör taraf›ndan sigortalanmas›n›n zorunlu k›l›naca¤› baflka bir model alm›flt›. Yanl›fl okumad›n›z, hem Temsilciler Meclisi, hem Senato’dan geçen tasar›lar, tüm ABD yurttafllar›n›n bir sa¤l›k sigortas›na kavuflmas›n› zorunlu k›l›yor, ancak kendilerinden bir kamu modeli yerine havuzdaki sigorta flirketlerinden birini seçmeleri isteniyordu. Sigortalanmayanlara uygulanacak a¤›r vergi cezalar› cabas›. Bir di¤er deyiflle, devlet, yurttafllar›n› özel teflebbüsten hizmet almaya yasa ile zorluyor. Böylece as›l kazanan›n kim oldu¤u aç›k: durup dururken ceplerine fazladan 450 milyar dolar akacak olan sigorta flirketleri. Ne reform ama!
Kamuya karfl› lobi Peki bu ucube nas›l ortaya ç›kt›? K›smen Senato aritmeti¤i yüzünden. Baz› muhafazakâr eyaletlerden seçilen bir elin parma¤› kadar demokrat Senato üyesi, devlet müdahalesine evet oyu vermeyeceklerini söyleyince, 100 oyun 60’›n› almas› gereken, zaten Senato’da o kadar sandalyesi olan Demokratlar’›n projesi yatt›. Do¤rusu, Obama da fazla üstelemedi. Halbuki Temsilciler Meclisi’nin sundu¤u tasar›, devlet müdahalesini telaffuz etmese de, Senato’nun tasar›s›yla karfl›laflt›r›nca radikal farklar içeriyor. Örne¤in, çal›flanlar›n sigortas›ndan iflverenin sorumlu k›l›nmas› –yeni sistemde herkes kendi sigorta primini ödemekle yükümlü. ‹kinci ve daha güçlü neden ise, sa¤l›k endüstrisi lobisinin etkinli¤i. Özellikle may›s ay›ndan sonra Washington’a y›¤›nak yapan lobiciler, günde 2,3 milyon dolara varan paralar harcay›p, hem Temsilciler Meclisi’ndeki, hem Senato’daki ‘halk temsilcileri’ni kendi yanlar›na çekmeyi, kamu sigortas›n› gündemden düflürmeyi baflard›lar. Bunun karfl›s›nda, kamu sigortas›n› destekleyen meslek ve sivil toplum örgütleri ise Senato Maliye Komitesi’ndeki toplant›lara davet edilmedi, gelseler de al›nmad›. Kamu modelinin böyle afla¤›lay›c› biçimde pencereden d›flar› at›lmas›, Obama’y› destekleyen –Vic Chesnutt da bir söyleflide, umutlu olmasa da ehven-i fler kontenjan›ndan Obama’ya oy verdi¤ini söylemiflti– ›l›ml› solcular› ikiye
cudunun yüzde 15’i yanan genç hayatî tehlikeyi atlatt›. • Irkç›l›¤›n t›rman›fl gösterdi¤i Türkiye de bu listeye girdi. Manisa’n›n Selendi ilçesinde, y›lbafl› gecesi kahvehanedeki Roman vatandafllara çay vermeyen kahveci yüzünden bafllayan gerginlik, birkaç gün içinde Romanlara karfl› ›rkç› sald›r›ya dönüfltü. 5 Ocak gecesi yüzlerce kifli Roman çad›rlar›na, evlerine ve arabalar›na sald›rd›. Can güvenli¤ini almakta zorlanan ilçe yönetimi, Roman mahallesindeki 15’i çocuk, 20’si kad›n 74 kifliyi Selendi’den Gördes ilçesine göndererek ayr›mc›l›¤a “tehcir” boyutunu ekledi.
böldü. Aralar›nda Ulusal Sa¤l›k Program› için Doktorlar’›n oldu¤u bir bölüm, ‘Sa¤l›k Sigortas› Reformu’ ve ‘Sa¤l›k Deformu’ adlar›n› takt›klar› bu tasar›lar› boykot edeceklerini ilan edip Senato’daki Demokratlar› tasar›ya hay›r oyu vermeye ça¤›rd›lar. Di¤er ›l›ml›lar ise, bu modelin, t›pk› Obama gibi, mükemmellikten uzak olsa da kötünün iyisi oldu¤unu, o yüzden evet oyu verilmesi gerekti¤ini savundular. Do¤rusu, 1990 sayfal›k Temsilciler Meclisi tasar›s› da, bir o kadar sayfal›k Senato tasar›s› da, sigorta rezaleti d›fl›nda, Yerliler için Sa¤l›k Merkezi kurulmas›, sa¤l›k ocaklar› kurulmas› ve iyilefltirilmesi, Medicaid’in yoksulluk s›n›r›n›n (Senato tasar›s›na göre) yüzde 133 ilâ (Temsilciler Meclisi tasar›s›na göre) yüzde 150’sini kazananlar› da dahil edecek biçimde art›r›lmas›, sa¤l›k alan›nda çal›flan profesyonellerin meslek içi e¤itimlerinin güncel ve verimli k›l›nmas› vb. konularda olumlu ad›mlar içeriyor. Ancak tekil yasalarla pekala ele al›nabilecek bu tür düzeltmeler, devasa sigorta k›ya¤›n›n yan›nda önemsizlefliyor. fiimdi ne olacak? Temsilciler Meclisi, 12 Ocak’ta tatilden dönüp yeniden iflbafl› yapt›. ‹lk gündem maddesi, sa¤l›k reformu. Senato ile pazarl›klar bafllayacak, iki tasar›n›n ortas›nda bir yer bulunup, tasar› onaylan›p, yasa Obama’n›n Ocak ay› sonunda ya da fiubat bafl›nda yapmay› düflündü¤ü ‘ulusa seslenifl’ konuflmas›na yetifltirilecek. Obama da ne flifli ne kebab› yakm›fl olman›n gururuyla, konuflmas›nda Afganistan’da kazan›lmas› gereken ‘teröre karfl› savafl’›n, ‘düzelmekte olan ekonomi’nin yan›na, sa¤l›k konusunda at›lm›fl ve at›lacak olan ad›mlar› ekleyecek. O konuflmay› izleyen sosyalistler, Obama’ya sosyalist dendi¤ini, solcu demokratlar ise yedikleri kaz›¤› ve flirket Amerikas›’n› altetmenin zorlu¤unu bir kez daha an›msay›p bafllar›n› ac› ac› sallayacaklar. ABD’nin toplumsal, siyasi, ekonomik yap›s›nda en ufak bir tafl› yerinden oynatmak için gereken çaban›n ne kadar dipten gelmesi gerekti¤inin çarp›c› kan›tlar›ndan biri olarak, bu ‘reform’ da tarihe not düflülecek. T›pk› Amerika’n›n yetifltirdi¤i en mühim ozanlardan birinin asl›nda intihar etmedi¤i, kapitalizm taraf›ndan öldürüldü¤ü tashihinin düflülece¤i gibi. Ertan Keskinsoy ABD’deki Sa¤l›k Reformu tart›flmalar›n› takip etmek için: http://healthcare.change.org/ Chesnutt’un yak›n dostu müzisyen Kristin Hersh, kendi web sitesinde Chesnutt’un ailesinin hastane masraflar›n› ödeyebilmesi için bir kampanya sayfas› açt›: http://kristinhersh.cashmusic.org/vic/
33
Atina, Yunanistan ARALIK 2008
Urumçi, Çin TEMMUZ 2009
Kahire, M›s›r MAYIS 2009
KÜRESEL ‹SYAN Yüzergezer bir heyulâ Küresel krizin ac› meyveleri her yerde bitmeye bafllad›. Atina’dan Tahran’a, Paris varofllar›ndan Karaçi’ye dünyan›n dört bir yan›nda halklar›n öfkesi sokaklarda isyana dönüflerek patl›yor. Alain Betho’nun “ça¤dafl devletin aynas›” dedi¤i bu isyanlar aralar›nda benzerlikler gösterse de ortak bir siyasal söylemden yoksun... FRANSIZ antropolog Alain Bertho, yeni kitab› “‹syan Zamanlar›”nda, dünyan›n bütününe yay›lm›fl bir isyanlar dönemi yaflad›¤›m›z› söylüyor. Ça¤›m›z›n bu alametinin y›llard›r izini süren Bertho, kendi haz›rlad›¤› internet sitesinde (berthoalain.wordpress.com) bu ayaklanmalar›n tek tek kayd›n› tutuyor. Son y›llarda ivmeli bir art›fl gösteren küresel isyan›n haritas›n› buradan izlemek mümkün. Sadece son birkaç haftada kay›tlara düflen toplumsal olaylar bile, Bertho’nun tezlerinin sa¤lamas›n› yapmaya yetiyor: Chanteloup-les-Vignes’deki kargaflalar, Jakarta’da ö¤renci isyanlar›, Kongo’da ölümle sonuçlanan çarp›flmalar, Rostock’ta futbol maç› sonras›nda kopan ayaklanmalar, Venezüella’da kar maskeli Chavez karfl›t› gösteriler... Ana haber bültenlerinden uzak tutulan küresel isyan, interneti etkili bir silah olarak kullan›yor. Les Inrockuptibles dergisinin Alain Bertho ile yapt›¤› söylefliye ba¤lan›yoruz... ‹syanlara odaklanan bu okuma dünyam›z hakk›nda ne diyor? Alain Bertho: Son iki as›rda Avrupa’da ve dünyan›n di¤er bölgelerinde eflzamanl› üç fliddetli siyasal hareketlenme oldu: 1848 Halklar›n ‹lkbahar›, Ekim 1917’yi takip eden ayaklanma hareketleri, “68’ler” diye hat›rlanan 60’l›, 70’li y›llar. Birkaç y›l önce, su götürmez bir biçimde, gene böyle bir döneme girdik. Yaflamakta oldu¤umuz fleyin iki özgüllü¤ü var: Çok daha genifl bir co¤rafyaya yay›lan bu ayaklanmalar dizisi öncekilere göre daha uzun süreli olaca¤a da benziyor ve ayn› zamanda, bir anlamda “göze görünmüyor”, çünkü bu say›s›z kitlesel öfke kabarmalar› ortak ve net siyasal anlamdan yoksun. Siyasal olsun, toplumsal ya da kültürel olsun, bir dünya devriminin arefesinde olmad›¤›m›z aflikâr. Fransa’n›n kenar mahallelerinde, Guadeloupe’da, Atina, Karaçi, Lhassa ya da Tahran’da meydana gelen ayaklanmalar farkl› siyasal ba¤lamlar›n sonucu olsalar da yaflad›¤›m›z döneme dair nas›l bir ortak noktaya iflaret ediyor?
34
Ayaklanmalarda yer alanlar aç›s›ndan, bu eyleme geçme tarz›n›n çok a¤›r ve ciddi bir yan› var: ‹nsanlar kaybedeceklerinden neredeyse emin olduklar› halde, bedenlerini, hayatlar›n› tehlikeye at›yorlar. Bunun tekrar tekrar karfl›m›za ç›kmas›n›n bizi düflünmeye sevk etmesi lâz›m. Bu olgu çok aç›k bir flekilde, bize halklar›n ac›lar›n›n ve umutlar›n›n temsili anlam›nda siyasal alan›n dünya çap›nda çöktü¤ünü söylüyor. ‹nternet üzerinden yay›lan görüntüleri, öfkeleri, eylemleri, hareketleri bu denli benzer k›lan da bu. Ayaklanmalar küreselleflmifl dünyan›n çokkatmanl› çatlaklar›. Her çatla¤›n kendi hikâyesi var, ama sallanan bütün ev. “Yüzergezer ve elegelmez” bir nesne olarak tan›mlad›¤›n›z bu tabloda resmin tamam›n› yakalayabilmek için nas›l bir yöntemle çal›fl›yorsunuz? Elbette bu tablonun eksikleri var. Fakat küreselleflmenin isyanlar› küreselleflmenin kendi sahnesinde gözler önüne seriliyor zaten. ‹nternet önceden olmayan eflsiz bir kaynak, hattâ ayaklanmalar›n kahramanlar› görüntüleri kendileri Youtube ya da Dailymotion’a koyduklar›nda birinci elden bir kaynak. “Online-öncekigün” etnoloji için yeni bir araflt›rma sahas› haline geldi. Ve bu “önceki-gün”ün sonuçlar›n›n internete konmas› kesinlikle çok heyecan verici “reaktif” etki ihtimallerine aç›l›yor. ‹nternet yaflayan ve karfl›l›k vermeye aç›k bir enformasyon kayna¤›, dünyan›n ateflini ölçen bir barometre gibi. ‹syan›n bir tipolojisini ç›karmak mümkün mü? Polisle fliddetli çat›flmalar, açl›k isyanlar›, kent isyanlar›, köylü ayaklanmalar›... ‹syanc›lar›n kulland›klar› çeflitli eylem biçimleri neler? Dünya ölçe¤inde çok güçlü harekete geçirici ortak hatlar var. Örne¤in, öldürülen gençlik Senegal’de de, Portekiz’de de, Çin, Yunanistan, Brezilya ya da Fransa’da da ayn› derecede etkili bir yönlendirici. Finansal mant›¤a karfl› duyulan öfke de farkl› biçimlerde a盤a ç›ksa da bir baflka ortak etken: Hayat pahal›l›¤›na, elektrik kesintilerine, toprak spekülasyonuna karfl› isyanlar fleklinde görülebiliyor bu. Eylem
tarzlar›n›n ise epey umumî oldu¤unu söyleyebiliriz. Geçmiflteki barikatlar yok art›k. Bugünün özgünlü¤ü: Kar maskeleri, setler, atefle vermeler, h›zla yer de¤ifltiren taciz sald›r›lar› ve görüntüleri internete koyma... ‹syan, gençli¤in siyasetle iliflkisinin, bu iliflkinin yoklu¤unun “vurucu” bir emaresi mi? Bu öncelikle günümüz dünyas›n›n gençli¤iyle iliflkisinin emaresi. 20. yüzy›l devrimlerinin baflar›s›zl›¤› ve ekolojik tehdit, siyasal ya da toplumsal alanda olsun, modern tarihsel ilerleme fikrini y›kt›. Gençlik art›k dünyan›n gelece¤i olarak de¤il, bugünün düzenine tehdit olarak görülüyor. Gençli¤e yönelik zapturapt
Kuala Lumpur, Malezya A⁄USTOS 2009
Tahran, ‹ran ARALIK 2009
Tegucigalpa, Honduras A⁄USTOS 2009
Kampala, Uganda EYLÜL 2009
Buenos Aires, Arjantin ARALIK 2009
Rosamo, ‹talya OCAK 2010
söylemi d›fl›nda, hiçbir siyasal söylem yok art›k. Gençlik de tepki gösteriyor. Bütün dünyada üniversite ve lise ö¤rencilerinin mobilizasyonlar›, flenlik gösterileri, sportif karfl›laflmalar olsun, iktidar güçleriyle gittikçe daha da fliddetlenen çat›flmalara dönüflüyor. Bütün k›talarda ayn› hareketler, ayn› jestler, ayn› öfke. ‹syan modern devlete karfl› derinden ve ciddi bir tehdit oluflturuyor mu? Yoksa devletin toplumu kontrol alt›nda tutma ve bast›rma teknikleri onu korumaya yetiyor mu? ‹syan ça¤dafl devletin aynas›. Onun ürünü; bazen de dublörü: komfluyu, ötekini, yabanc›y› hedef ald›¤›nda... Ulusal rejimlerin ve gelenek-
lerin ötesinde, küreselleflme süreci ve mekanizmalar›yla yerlefltirilen “yeni yönetim tarz›” denen fley asl›nda “uzaktan yönetim” sistemi. Bu sistem bürokrasiyi, otoriterli¤i, insanlar› afla¤›lamay›, farkl› ayr›mc›l›k yöntemlerini harmanlayarak birlefltiriyor; devlet meflruiyetini büyük ölçüde yitiriyor. Toplumlar›n ço¤u zaman sessiz muhalefetine, her yerde, giderek artan bir flekilde güvenlik ve bast›rma mant›¤›yla karfl›l›k veriyor. Finansal ve devlet muktedirlerinin kibiri ve siyasal örgütlenmelerin otizmi oran›nda, halklar›n hid-
deti ve öfkesi yükseliyor, sabr› tafl›yor. Bugün, bu çat›flmalar dizisinin kal›c› olmas› için bütün flartlar mevcut. Ayaklanma karfl›s›nda ise Sao Paolo’dan Urumçi’ye, Atina’dan Villiers-leBel’e, Cezayir’den Dakar’a askerî mant›k galip geliyor. Savafl bir anlamda yönetim biçimi haline geldi¤ine göre, bu çat›flman›n t›rmanmas›ndan çekinebiliriz. Çeviren: Siren ‹demen
35
k›raat
X - KÜTÜPHANE Aliflan Çapan Güle Güle ki Tarif Edemem (Adam) Cemal Kafadar Kim Var imifl Biz Burada Yo¤ iken –Dört Osmanl›: Yeniçeri, Tüccar, Dervifl ve Hatun (Metis) Daniel Bensaïd Köstebek ve Lokomotif (Yaz›n) E.L. Doctorow Caz Dönemi (Can) Eduardo Galeano Aynalar (Sel) Elio Vittorini Sicilya Konuflmalar› (Helikopter) Enderunlu Faz›l Güzel O¤lanlar Kitab› (Sel) Flannery O’Connor ‹yi ‹nsan Bulmak Zor (Metis) Felix Guattari Nakaratlar (Dost) Judith Butler Ulus Devlet Marfl›n› Kim(ler) Söyler (Agora) Metin Üstünda¤ fiiyir Seviflgenleri (Sel) Murathan Mungan ‹kinci Hayvan (Metis) Nedim fiener Dink Cinayeti ve ‹stihbarat Yalanlar› (Güncel) Orhan Kemal Avare Y›llar (Alfa) Paul Auster Görünmeyen (Can) Saime Tu¤rul Ebedi Kutsal Ezeli Kurban –Çok Tanr›l›l›ktan Tek Tanr›l›¤a Kutsal Ve Kurbanl›k Mekanizmalar› (‹letiflim) Susan Buck-Morss Görmenin Diyalekti¤i –Walter Benjamin ve Pasajlar Projesi (Metis) Taner Akçam 1915 Yaz›lar› (‹letiflim) Tan›l Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm (Birikim) Vecdi Ç›rac›o¤lu Gladyatör –Futbol Arenalar›nda Bir ‹syan›n Hikâyesi: Metin Kurt (Everest)
•
Eric Rohm)er
ïd Daniel Bensa )
(1920 - 2010
(1946 - 2010
Ocak’ta ayla yitirdik. 11 ç›nar› bir gün ar enli¤e iki tm ne an yö ol i ›n e¤ ¤›n k em ni Dalga kufla Ye ilk , Üzerimizde büyü er endi. rd hm le Ro en i yuman Eric aç›k yönetm dünyaya gözlerin da, hâlâ zihni en denfl›n rin le ya m 90 isi l ›. bo ›yd ufl olan May›s›n›n sem 8 ‘6 se en son soyunm zel d’ aï gü ns aksisini bizim t eden Daniel Be vrimci miras›n pr de Ertesi gün vefa r . bi r.. an yo an flü uz dü etmek njamin’e iki ustay› da takip di. Troçki’den Be lefltirmiflti. Bize rin de n içi ›z am yaflam
*
36
Orhan Dink: Cinayetin oldu¤u gün üç kurumdan bahsediyoruz. Trabzon Polisi, ‹stanbul Polisi ve Jandarma. Cinayetin oldu¤u gün bu üç kurum ne yap›yor? fiubat 2006’da gelen ihbarda Osman Hayal’in ad› geçiyor. Ne yapar ‹stanbul? Yapaca¤› ilk fley, kendine göre ismi araflt›r›r. Sonradan ortaya ç›k›yor ki, 19 Ocak günü Osman Hayal ‹stanbul’da, saat 11 gibi telefonu sinyal veriyor. ‹stanbul Polisi bu bilgiyi nedense ortaya ç›karm›yor. Trabzon Polisi’nin özellikle istihbarat›, Erhan Tuncel’i al›yor o gece. Muhittin Zenit, Engin Dinç, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Y›lmazer, Ercan Demir, bunlar bir bir hareketleniyor. Çünkü ellerinde bilgiler var. Bu flunu gösteriyor: Ellerinde abimin öldürülece¤ine dair bilgiler var. Zaten Muhittin Zenit son ifadesinde bunu itiraf ediyor. Jandarma ne yap›yor? Jandarma da kendine daha önce gelmifl bilgiyi sanki o anda gelmifl gibi belge düzenliyor. (...) Tamamen devletin içindeki illegal bir yap›lanman›n sonucu öldürüldü¤üne ta bafltan beri inan›yorum. Geldi¤imiz noktada bunun böyle oldu¤u, kamuoyu vicdan›nda da böyle oldu¤u görülüyor. Ama hukuken ne sonuç al›r›z, bilmem.
*
• Bu kitapta ele al›nan dört kifliden hiçbiri, bir ulusun bireyi/parças› de¤il. “Tabii can›m, onlar bir ümmetin parças›” demek kolay, ama bu da sorunsuz de¤il. Bir kere, Osmanl› toplumunda yekpare bir Müslümanl›k yoktu (makalelerde ele al›nan kifliler dolay›s›yla tart›flmay› Müslümanlar ile s›n›rl›yorum, ama söylediklerimin, üç afla¤› befl yukar›, di¤er cemaatler için de geçerli oldu¤unu düflünüyorum). K›z›lbafl veya Sünni olmak, köylü veya flehirli olmak, tarikat mensubu olmak veya olmamak gibi nice fark düflünebiliriz. Hemflehri (hemfleri) olan Sünni Müslümanlar aras›nda bile de¤iflik tasavvurlar oldu¤unu, hatta zaman zaman bunlar›n çat›flt›¤›n› biliyoruz. On yedinci yüzy›l›n ortalar›nda ‹stanbul ahalisinin yaflad›¤› keskin kamplaflmadaki fay hatlar›ndan birisi, “ümmet-i Muhammed’den” olan kimselerin “millet-i ‹brahim’denim” demesinin caiz olup olmad›¤› etraf›nda biçimlenmifltir. Kâtip Çelebi’ye göre “‹brahim milletindenim, halk aras›nda yay›lm›fl ve kökleflmifl bir sözdür”. Bir yandan da, Müslümanlar›n kendilerini bu flekilde tan›mlamas›na fliddetle karfl› ç›kanlar vard›r. Müslüman kimli¤ine sahip ç›karken, di¤er semavi dinlerle ba¤›n› vurgulamay› da seçebilirsiniz, s›n›rlar› tahkim etmeyi de. Modernizm, kendine biçti¤i büyük tarih anlat›s›nda, geleneksel, modern öncesi gibi nitelemelerle ele ald›¤› toplumlar›n, mesela bu kitapta ele al›nan 16.-17. yüzy›l Osmanl› flehir ehlinin ne derece sofistike oldu¤unu gözlerden uzak tutmay› baflarm›flt›r.
‹stanbul Rum güzeli sonsuz mükemmelli¤in, matematiksel biçimin, eski zamanlar›n zarafetinin ve modern melankolinin bileflkesi. Ne de olsa Bo¤az’›n Avrupa yakas› güzelli¤in vatan›. Bu sabah Galata’dan, güneflli ve adeta çifte bir gökyüzünün ihtiflam› içinde flehvetli bir grup Avrupal›n›n arkas›nda ç›kan bu yeniyetmeyi Tanr› Akdeniz ülkelerinin bütün inceliklerini kullanarak yaratm›fl. Eflekler, köpekler, hamallar, tespihli Efendiler aras›nda yürürken bir elinde ayaklar› ba¤lanm›fl canl› bir hindi var ve öbür eliyle de lal renkli a¤z›na, bal› güneflte parlayan bir pasta götürüyor. Beni görünce çevik ad›mlar atmaya bafll›yor ve göz k›rpmamla alay ediyor. Beyaz, bükükboynu nazl› prensin kumrular›n› afla¤›l›yor. Konufltu¤unda, kufllar› büyüleyen Süleyman konufluyor san›rs›n›z. Küçük bir telaffuz kusuru var: Pafla diyemiyor, Pasa diyor. Bu küçük talihsizlik, baz› çarp›c› anlam kar›fl›kl›klar›na yok aç›yor: fl›k sik oluyor sözgelimi; olsun! ‹nce, uzun, tombul kollar›nda bir tek tüy yok. Kendisine çok yak›flan bir gururu var: Güzel ‹stanbul’umuzda koca k›çl› dam›zl›klar ticareti yok olsa bile bu eflsiz yeniyetme dilenmez.Elli yafl›ndaki Yorgaki’nin aflk uyand›rma flans› hiç bitmeyecektir. Türklerden içten içe nefret ediyor tabii ki ama, eski bir diplomat gibi gizlemeyi biliyor bunu ve alemlerde Tanr›’n›n Osmano¤lu’nu Büyük Konstantinos’un kentinden kovmas›n› bekliyor. Elinden gelse Müslüman çocuklar›n› analar›n›n karn›ndan kopar›p ç›karacak: Bugün sadece tavernalarda dans ederek Eyüp’ün bütün sofular›n› iflas ettirmekle meflgul.
Ad›m “Çizgi Metin”e ç›km›flt›, meflin yuvarla¤› taç çizgisi üzerinden sürerdim ço¤unlukla ve bacaklar›m›n aras›ndan mekik dokuyan topu kimse alamazd›. Bu asl›nda – her ne kadar stil olsa da– verilen bir takti¤in uygulanmas›ndan baflka bir fley de¤ildi. Beni izleyenler o zamanlar sahalar›n taç çizgilerine yak›n bölümlerinin çim olmas› nedeniyle o yönde futbol oynad›¤›m› san›rlard›. Düfltü¤ümde sakatlanmamak için burada top sürdü¤üm izlenimi verirdim. Bu izlenimden uzaklaflmam için çizginin halka en yak›n yer oldu¤unu, halka en yak›n yerde olmak istedi¤imi soranlara anlat›r, yedek kulübesi ve fleref tribünü önündeki çizgide de¤il de, halk›n tercihi aç›k tribün önünde top koflturmaya özen gösterirdim. Sahadaki bu stilim dikkat çekerdi tabii ki! Bu konuda bana yöneltilen sorulara, yine onlara yöneltti¤im sorularla cevap verirdim. Halka en yak›n yer neresi? Çizgi. Ben de çizgide topu bekler ve oradan ata¤a kalkar›m. Teknik direktörlerin, idarecilerin ve politikac›lar›n oldu¤u tarafta oynamay› sevmiyorum. Halk nerede? Aç›k tribünde. O zaman kapal› tribünün önünde oynamak yerine, aç›k tribün önünde sa¤aç›k, bir devrede solaç›k oynayarak görevimi kendimce yerine getirmifl olurum.
Duman›
üstünde
Ham olan›n hazz› Roland Barthes - Nas›l Birlikte Yaflan›r? Çev: Necmettin Sevil (Sel Yay›nc›l›k)
itap olmas› düflünülmemifl günlüklerin, yar›m kalm›fl fliirlerin, mektuplar›n ve her türden notun yazar›n›n ölümünün ard›ndan kitaplaflt›r›lmas› baz› okurlar için çok caziptir. ‹fllenmemifl metnin bu cazibesini sadece yazar›n daha fazla sözcü¤ünü okuma arzusuyla aç›klamak kolayc›l›k olurdu. Belki de okur, yazar›n r›zas›z yaln›zl›¤›n› ele geçirdi¤i için düflünce motorunu daha iyi çal›flt›r›r ve bir çeflit borçlanma hissiyle onun zihnine daha temkinli bir özenle yaklafl›r. Okurlar, evrak-› metrukenin tamamlanmam›fl bir cümlesinde ya da karalanm›fl bir kafa kar›fl›kl›¤›nda sevdikleri yazar› haz›rl›ks›z (kostümsüz, biçimsiz, dolay›s›yla kendine daha benzer bir halde) yakalam›fl olman›n getirdi¤i yak›nl›¤› da kollarlar. Bu tan›kl›k, sevilen özneyi daha çekici k›lar, onun çal›flma ve yaflama alan›na yaklaflabilmenin mümkün oldu¤u hissini verir. Ham olan›n, biçimine henüz kavuflmad›¤› için bir bak›ma halen çok yak›n›m›zda oldu¤unu bilmenin hazz›, eksik yap›t›n, kitap olmas› düflünülmemifl konuflma notlar›n›n, iskeletin de¤erini art›r›r. Roland Barthes’›n, ölümünden bir süre önce Collège de France’ta
K
verdi¤i ders notlar›n›n çevirilerini takip ediyoruz. “Roman›n Haz›rlan›fl›”n›n ard›ndan flimdi, Claude Coste’un çal›flmas›yla “Nas›l Birlikte Yaflan›r?” gibi can al›c› bir soru sunan yeni cilt de masam›zda. Düflünce labirentinde, kuflkunun ve karfl›tl›¤›n olanak üreten sakin ad›mlar›yla... Belki de “biz Barthes’›n masas›nday›z” demek daha do¤ru. Masan›n bir önüne, bir arkas›na gidip geliyoruz. Onun nas›l olup da hâlâ düflünce üretmeye devam eder gibi göründü¤üne kafa yoruyoruz. Bizi flafl›rtmaya, bizi flafl›rtt›¤›na flafl›rmaya devam ediyor sanki. Bu kitab› okumaya bafllad›¤›m›zda da, örne¤in, kitaba Eric Marty’nin yazd›¤› önsözde onun sözle yaz› aras›ndaki fark üstüne de düflünmüfl oldu¤u bilgisine rastlad›¤›m›zda, nas›l oluyor da y›llar öncesinden defterlerinin bafl›na gelecekleri görmüfl acaba diye soruyoruz. Giderek kendi düflüncesinin uçlar›n› yay›nlanan yaz›lar›n› birbirine teyelleyerek birlefltirdi¤ini keflfetmek her seferinde keyif veriyor. Onun bir düflünce jonglörü oldu¤unu kendimize hat›rlatarak havada dönen toplara dal›p gitti¤imizde; o toplar›n halen havada, ayn›, ilk seferde yakalanm›fl uyumla dönüp durdu¤unu görmemizi sa¤layacak malzeme var elimizde. Barthes, 1950’de “L’Artisanat du Style” (Biçemin Zanaatkârl›¤›) makalesine Valéry’nin flu sözleriyle bafllam›fl: “Valéry, kendisine Collège de France’taki derslerini neden yay›nlamad›¤› soruldu¤unda, biçimin maliyeti yüksektir, diyordu. Bununla birlikte, biçimin düflünceyle hemen hemen ayn› de¤erde oldu¤u bir devir, egemen
kentsoylu yaz›’n›n dönemi yafland›.” Barthes, derslerinde biçime kavuflmufl olsa da kitap olmaya direnen bu notlar›n “yoksullu¤u”na da de¤inmifl. “Bir Aflk Söyleminden Parçalar” üzerine, “Kitap seminerden daha yoksul olabilir, ama kitab› daha gerçek görüyorum” demifl. Okura “gerçek”le yetinip “yoksul”a arzu duyman›n yaratt›¤› eksiklik duygusunun tuhaf aradahazz›n› uzatarak... Hatta az ileride, bir “düfl k›r›kl›¤›” vaat ederek... “Düfl k›r›kl›¤›n›n erdemler bar›nd›rd›¤›n›” ve “s›radan baflar›s›zl›k örne¤ine dayan›larak anlafl›lamayaca¤›n›” da bize o hat›rlatm›flt› ne de olsa. Barthes, 1959’da ise Yeni Roman üzerine yap›lan bir yuvarlak masa toplant›s›n›n yay›mlanmas›n›n ard›ndan flöyle yazm›fl: “Yazar›n (örne¤in radyoda) konuflmas› bir yana, solu¤undan, sesinin tavr›ndan bir fleyler ö¤renilebilir yine de; ama daha sonra bu söz, dillerin do¤as› farkl› de¤ilmifl gibi yaz›ya aktar›l›rsa (...) bu, ne yaz›l› fleyin çarp›c› uzakl›¤›na, ne de sözlü fleyin fliirsel bask›s›na sahip olabilen k›rma ve anlams›z bir yaz› üretmekten baflka bir fley de¤ildir. K›sacas›, her yuvarlak masa en parlak yazarlar›n en kötü sözünü: Söylemi çekip al›r. Oysa, söz ve yaz› ne aralar›nda de¤ifltirilebilir ne de birbirleriyle efllefltirilebilir, çünkü aralar›nda var olan fley bir meydan okumay› and›r›r: Yaz›, bütün öteki dillerin yads›nmas›ndan oluflmufltur.” Barthes, 1976-1977 ders y›l›nda verdi¤i bu derslerde “özel bir düfl evreninin araflt›r›lmas›”n› amaçlam›fl. “‹çinde ayn› uzam› paylaflman›n bireysel özgürlü¤ü engellemedi¤i çok k›s›tl› topluluklar›n birlikte
yaflam›n› özellikle Aynarozcu kimi dini örneklerden esinlenerek “düfl evreni idyoritmi fantazmas›” olarak adland›rm›fl. Barthes, derste kulland›¤› –kendi deyimiyle– “gereçleri” de Do¤u kefliflli¤inden devflirmifl. Öznenin ya da grubun gündelik yaflam›n›n belirgin bir uzama ba¤l› oldu¤u kimi belgesel ve romanlardan da kesitler alm›fl: André Gide’in “Poitiers’li Zoraki Mahkûm K›z”› “münzevi odas›”na, Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe’su “bar›nak”a, Palladios’un “Lausika Historia”s› “çöl”e, Thomas Mann’›n “Byülü Da¤”› “büyük otel”e, Emile Zola’n›n “Apartman”› ise “burjuva binas›”na yans›m›fl. “‹dyoritmik öbek olanakl› m›d›r? Telos’suz, Neden’siz varl›klardan meydana gelmifl bir topluluk olabilir mi?” sorusu eflli¤inde. Yan›t›n olumsuzlu¤unun getirdi¤i olanaklarla zenginleflerek ve çekirdek etraf›nda koza ürerken iskelet üretmenin o tersine, bütünü söken talep edilmemifl maharetiyle... – Pelin Özer
Ozan›n k›lavuzlu¤u Ursula K. Le Guin - Lavinia Çev: Gürol Koca (Metis)
“
‹lahi Komedya”da Dante’ye öte dünyada k›lavuzluk eden Vergilius, Ursula K. Le Guin’e k›lavuzluk ederse ne olur? Öte dünya de¤il de, bir dünya kurulur, hem de bir kad›n›n sesiyle. Vergilius “Aeneas” destan›nda Romal›lar›n kökenini Troyal› yi¤it Aeneas’a dayand›rarak soylu köken aray›fllar›n›n önemli bir örne¤ini vermifltir, Dante’nin onu kendine k›lavuz seçmesinin sebebi de bu soyluluk iddias›yla temellenir, elbette Dante için sadece bu dünyaya sahip olmak yetmez, öte dünya da ayn› soyluluk ve H›ristiyan anlay›fl›yla bezenmelidir. Dante, k›lavuzuna ne kadar sayg› duysa da, H›ristiyan cennetinde ona yer vermez –onun da elinden çok fley gelmez elbette, çünkü emir-
‹
ler bellidir. Vergilius’un “komedya”daki yeri cehennemin birinci kat›d›r; Homeros, Achilles, Hector ve Socrates gibi H›ristiyanl›k öncesinde yaflam›fl, ama Dante’nin “kanon”unda olanlarla birlikte, cehennemde “ayr›cal›kl›” bir yere sahiptir; Dante’nin ve H›ristiyan Tanr›’n›n cömertli¤i bu kadard›r. Ursula K. Le Guin de “Lavinia” roman›nda benzer bir “kanon” anlay›fl›yla Vergilius’u k›lavuz olarak seçiyor kendine, fakat Vergilius’un ihtiflama ve soylu kökene yapt›¤› vurgu için de¤il, “fliirinin na¤mesi ve güzelli¤i” için ve “kanon”u o kadar tersten okuyor ki, ortaya ç›kan eser tüm “Bat› medeniyetinin” kendisine biçti¤i soylulu¤u ve ihtiflam› tersyüz ediyor; geriye “yoksulluk, sadakat, tevazu ve sorumluluk gibi basit ama hassas de¤erler” kal›yor. Di¤er bir deyiflle, Le Guin Dostoyevski’nin “Ecinliler”indeki anarflistleri cinlerinden temizleyip “Mülksüzler”deki anarflistleri nas›l anlat›yorsa, “Lavinia” roman›nda da “Bat› medeniyeti” ve onun atalar›ndaki cinleri ç›kar›p Hesiodos’un “‹fller ve Günler”indeki sadeli¤e çeviriyor tüm anlat›y›: “ ‹ki türlü Kavga vard›r bu dünyada / Biri övülmeye de¤er, öteki yerilmeye / Özden apayr›d›r bu iki Kavga / ‹nsan› kanl› savafla götürür birisi /.. / (di¤eri) eli tutmaz insan› bile ifle sürükler”.
Cinsellik de¤il, iktidar kötü Vergilius ölümsüzlük bahfletti¤i, ama bir yaflam ve bir ses vermedi¤i Lavinia’n›n karfl›s›na Hades’ten gelen, ondan yüzlerce y›l genç bir ölü olarak dikiliyor. Latium kral›n›n k›z› Lavinia’n›n Vergilius’un söyledi-
Ursula K. Le Guin
¤i gibi alt›n sar›s› saçlar› yok, esmer tenli, t›knaz bir kral k›z› olarak taliplerinin aras›nda flafl›rm›fl bir durumda. Annesinin ye¤eni Ardeal› Turnus tüm talipler aras›nda en kuvvetlisi ve Lavinia’y› en çok korkutan›. Le Guin Turnus’u iktidar istencinin –ki Nietzsche’nin erk istenciyle kar›flt›r›lmamas› gerek– ete kemi¤e bürünmüfl hali olarak sunuyor. O¤ullar›n›n ölümünün ard›ndan delirmifl Ardeal› Kraliçe k›z›n›n ye¤eniyle evlenmesini istiyor, hem de ye¤enine güçlü bir cinsel arzu duyarak. Le Guin okurlar› iyi bilirler ki, Le Guin cinselli¤e ya da arzuya kötülük yüklemez. Le Guin dün-
Praksis 10 yafl›nda “Tarihin mele¤i”nin, arkas›na bakt›¤›nda, yaln›zca yenilen ya da teslim al›nan devrimci at›l›mlar› ve çöken ülkeleri gördü¤ü karamsar bir dönemdi. Akademide, özellikle elefltirel gelenek içinde, yap›salc›l›k sonras› ak›mlar genel olarak hegemonya kurmufltu. Sermaye, bir yandan, küreselleflme olarak adland›rd›¤› sürece yön veren neoliberal politikalarla tahakkümünü güçlendirirken, öte yanda çöküfl içerisindeki burjuva ideolojisi, kendi kinik, anlams›z ve umutsuz, geçmiflsiz ve geleceksiz metafizi¤ini “tarihin sonu” üstbafll›¤›yla sunuyor ve bunu dünyan›n yegane olanakl› epistemolojik temsili olarak kutsuyordu. “Klasik hakikat, ak›l, kimlik ve nesnellik kavramlar›ndan, evrensel ilerleme ve kurtulufl fikrinden, bilimsel aç›klaman›n baflvurabilece¤i tekil çerçeveler, büyük anlat›lar ve nihaî zeminlerden” duyulan kuflkuyla karakter kazanan bu metafizik, elefltirel oldu¤u zann›ndaki ayd›nlar aras›nda da yay›l›yor, sol/sosyalist ayd›nlar›n ço¤u s›n›flararas› uzlaflmaya, siyaset-
38
sizli¤in siyasetine, teorik alan› “dil oyunlar›yla söz mezbahas›na çevirmeye” yönelerek, tarihsel materyalist geleneklerden h›zla uzaklafl›yorlard›. 18 yüksek lisans ya da doktora ö¤rencisi, böyle bir ortamda, Thompson’un sözleriyle, “herkesin not ya da terfi için de¤il, toplumu dönüfltürmek için çal›flt›¤›, elefltiri ve özelefltirinin hararetli ama karfl›l›kl› yard›m›n, teorik ve pratik bilgi de¤ifliminin de yo¤un oldu¤u” bir alan açarak, “do¤rudan kendilerinin olan bu alanda” sermayeden ve devletten ba¤›ms›z bir bilimsel çal›flma içinde bulunabilmek amac›yla bir araya geldiler. Bu bir araya geliflin sonucunda, tarihsel materyalist sosyal bilimler dergisi Praksis do¤du. Praksis, dergi olarak, hem tarihsel materyalizmi güncellemeyi
yas›ndaki tek kötülük, içinde yaflad›¤›m›z dünyadaki kötülük, yani iktidar arzusu ve yanaflmas›d›r. Kraliçe’nin ve Turnus’un kardefli Juturna’n›n Turnus’a duyduklar› bu cinsel arzu iktidar›n flehvetine bulanm›fl oldu¤u için romandaki en sakil duygu ve güdü olarak beliriyor. Bir genç k›z›n bafl›na gelebilecek en korkunç fley annesi taraf›ndan eziyet görmek olsa gerek, çünkü kendi kad›nl›¤›n› annesinde gören genç k›z için bu eziyet kendi gelece¤i taraf›ndan kabul edilmemek ve eza görmek olarak okunur. ‹flte Vergilius’un Lavinia’ya tek yapt›¤› k›lavuzluk, kraliçenin k›z›n› iktidar
hem de dünyan›n bilgisini devrimler ça¤›n›n ayd›nl›¤›nda, teori-pratik birli¤inden kopmadan edinmeyi ve paylaflmay› amaçlad›. Her geçen gün “dil oyunlar› mezbahas›nda” birbirinden daha çok kopan sosyal bilimler ve toplumsal gerçeklik aras›ndaki ba¤› yeniden kurabilmek için, 11. Tez’in salt etik olmayan epistemolojik yorumunu, sadece “dünyay› de¤ifltirmek için” de¤il, “dünyay› anlayabilmek için de” de¤ifltirme eylemi içinde olunmas› gerekti¤ini öne ç›kard›. Ç›kmaya bafllad›¤› koflullarda, tarihsel materyalist yaklafl›m›n ve s›n›f temelli siyasetin, baflta iflçi hareketi olmak üzere, kapitalizmi aflmak isteyen tüm kapitalizm karfl›t› hareketler için vazgeçilmez oldu¤unu vurgulad›. Praksis dergisi, hem sosyal bilimlerde hem de Marksizmde, kal›plaflm›fl, sulanm›fl, orijinal anlam›ndan uzaklaflm›fl ya da kullan›lmaz hale gelmifl kavram ve kavram kümelerinin yol açt›¤› teorik biçimsizleflme ile yüzleflmeyi, kapitalizmin elefltirisini güncelleyip canl› tutarken, sosyalist infla süreçlerini ve komünist gelecek tahayyülünü tart›flmay› ve gelifltirmeyi, dünyay› de¤ifltirme mücadelesine kat-
arac› olarak görerek onu flehvetle ye¤eniyle evlenmeye zorlamas›na karfl› kendi gelece¤inden korkan Lavinia’ya Aeneas’›n müjdesini vermesi, iktidara karfl› bir direnç sunmas›: “Akflam y›ld›z›n›n ›fl›¤›ndan olma bir adam.” Le Guin’in “kanon”u ters çevirmesi hem burada hem de sonras›nda daha da netlefliyor. Vergilius için “soylu köken” olan Aeneas yi¤itlik gibi bir erdemi tafl›sa da, hiç de Vergilius (ve Dante’nin) ata olarak kabul etmek isteyecekleri bir “yi¤it” de¤il. Kar›s›n› Troya’da alevler içinde b›rakm›fl, ona olan aflk›n› kalbinde tafl›m›fl, Afrikal› Kraliçe Dido’ya afl›k olmufl, ama yurdunu kurmak için yolculu¤una devam etmifl, Dido’nun intihar›n›n ard›ndan a¤lam›fl bir adam ve Lavinia da afl›k olacak. Lavinia’ya da Dante’nin Beatrice’si gibi bir kad›n de¤il, bildi¤imiz etten kemikten bir kad›n. Vergilius Lavinia’ya gelecekten haber vermek için yar›m kalan destan›n› ona okuyor: Kim kimin bo¤az›n› kesti? Yani Lavinia onu böyle dinliyor. Kral k›z›n›n talipleri aras›ndaki gerilim bir çocu¤un bir geyi¤i yaralamas›yla savafla dönüflür. “Her fley bir geyik ve t›knaz bir k›z için miydi?” Kimisi karg›yla kimisi m›zrakla öldürülür, kimisi kalbinden kimisi gözünden vurulur, birisinin bafl› baltayla parçalan›r. Sonunda Aeneas Turnus’un bo¤az›n› keser ve kavga biter, destan da tam burada yar›da kal›r. Vergilius’un k›lavuzlu¤u burada biter, ozan›n sesi kaybolur. Le Guin’in roman›nda Vergilius’un k›lavuzlu¤u Lavinia’ya iktidara, annesinin iktidar flehvetine karfl› direnç sunmak ol-
k› sa¤lamay› hedefledi. Bir dergi olarak, eflitlik ve özgürlük idealine ba¤l›l›¤›n› korusa, emekten ve sosyalizmden yana konumlansa bile, düflüncelerini ve üretimlerini yayacak kanallardan yoksun olduklar› için baflka baz› kanallara yönelmeyi seçen ya da motivasyonu köreldi¤i için yay›n yapmaktan uzak duran akademisyen ve araflt›rmac›lar için de bir tart›flma ve iletiflim kanal› olabilmeyi umuyordu. Bugüne dek Praksis dergisi 21 say› yay›nlad›; tek tek anmayaca¤›m baz› say›lar› özellikle ilgi gördü, ama hemen hemen her say›s› referans al›nan bir say› oldu. Unutturulmaya çal›fl›lan tarihsel materyalizmin elefltirel geleneklerini, örne¤in s›n›f analizini diriltmekle kalmad›, bu yolda geliflen, Braverman’›nki gibi öncü emek süreci çal›flmalar›n›n yöntemsel katk›lar›yla beslenmifl emek süreci analizleri, saha çal›flmalar› yay›nlad›. Baflta Gramsci olmak üzere o güne dek Türkiye’de farkl› yorumlanagelmifl devrimci düflünürleri kendi devrimci temelleri üzerinde görünür k›ld›. Yan›s›ra, pek bilinmeyen “elefltirel gerçekçilik”, “içsel iliflkiler”, “devlet türetme okullar›” gibi baz› ak›mlar› elefltirel di-
mufltur, ama ozan›n sonras› için yani ifller ve günlerin dünyas› için söyleyecek bir sözü yoktur. Destan hem yar›md›r hem de fazlad›r. Le Guin Augustus’a yaraflacak saraylar›, taçlar›, toplu kurban törenlerini siler, mermerler kalkar, yerine ahflap ve tu¤la örülür, insanlar›n seçimlerine kar›flan Greko-Romen tanr›lar Styx ›rma¤›n›n suyunu içip seslerini kaybeder. Bir tek Vesta kal›r. Akflam y›ld›z›n›n ›fl›¤›ndan Aeneas ve t›knaz kral k›z› Lavinia, evin oca¤›n› tüttüren Vesta ile ozan›n sustu¤u dünyada kendi yollar›n› kendileri bulurlar. Ama “masal” flimdi bafllar.
Erke¤in üç kad›n› Gaia ve Gaius. Genius ve Juno. Kad›n ve erke¤in birlikteli¤inden do¤an bir medeniyet. Le Guin, Lavinium’un kuruluflunu anlat›rken “bafllang›ç mit”lerine karfl› da bir ad›m at›yor. Kad›n ve erkekten türeyen insano¤lunun kand›r›lm›fl fleytan kad›n›ndan farkl› Lavinia ve Gaia’ya eziyet eden Uranüs’ten farkl› Aeneas. Mitlerin hiç hesaba katmad›¤› bir etkileflim türüyle kuruyorlar Lavinium’u: fiefkat. Kalpsiz bir dünyan›n kalbi olsun diye burjuva de¤erlerinin anneli¤e yükledi¤i ve ac›ma duygusuyla kar›flan tüketici flefkatten çok farkl› olan bu flefkat, kad›na hikmeti, erke¤e de kahramanl›¤› sorgulama yetisi kazand›r›yor. Turnus’un bo¤az›n› kesen Aeneas, bu eyleme yüklenen hiçbir kahramanl›¤› kabul etmiyor. Gelece¤i gören Aeneas, Dante’nin cehennemin üçüncü kat›na yerlefltirdi¤i kahinlerin intikam›n› al›r gibi hem gelece¤i hem de geçmifli bu
yalog kurarak tan›tt›. Kent, medya çal›flmalar›, tarih yaz›m›, bilimsel yöntem gibi konularda aflina olunmayan tarihsel materyalist yaz›n› güncelledi ve bu yaz›na katk› sundu. En önemlisi ise, bizzat içinde yaflad›¤›m›z dünyan›n, bölgenin ve ülkenin somut bilgisini edinmek için Praksis kolektifinin gösterdi¤i azamî çabad›r. Dergi say›lar›n›n büyük ço¤unlu¤u bu çabaya hasredildi¤i gibi, kuramsal say›labilecek say›lar›nda da bu çabaya hasredilmifl makaleler di¤erleriyle efl say›da yer alm›flt›r. Praksis dergisi, birkaç y›ld›r internet yay›n›n› www.praksis.org adresinden sürdürüyor; ulafl›lamayan eski say›lar›n›n hepsine bu adresten eriflilebiliyor. Bir dergi olarak amaçlar›, hedefleri ve niyetleriyle de¤erlendirildi¤inde, haz›rl›k çal›flmalar› dikkate al›nd›¤›nda, bugün ulaflt›¤› onuncu y›lda 21 say› ç›kabilmifl olmas›, elbette baflar› hanesine yaz›lmas› güç say›sal bir göstergedir. Bir kolektif olarak yaflad›¤› ve baz› yol arkadafllar›n›n kolektiften çekilmesini do¤uran, anlams›z de¤ilse de talihsiz tart›flmalar da bu baflar›s›zl›klar hanesinde durabilir. Buna ra¤men, bu 21 say›da
dünyaya getiriyor. Gelecek, Lavinia ile yaflad›klar› an›n içinden geçip kendisini biçimlendiriyor. Lavinia, Aeneas’›n ölümünden sonra o¤lu Silvius ve Aeneas’›n o¤lu Ascanius’la kal›yor. Yetersizli¤in getirdi¤i iktidar h›rs›n›n örne¤i olan Ascanius üvey kardefli Silvius’u kendisi gibi “erkek” olarak yetifltirmek için Lavinia’dan koparmaya çal›fl›yor, difli bir kurda dönüflen Lavinia, Aeneas’tan ald›¤› bilicili¤iyle hem kendisini hem de Silvius’u iktidar kavgalar›ndan kurtarabiliyor. Hecate’nin üç yüzü; bakire-kad›n-kocakar›: “Erkekler kad›nlar için sadakatsiz, de¤iflken yak›flt›rmalar›nda bulunurlar ve bu laflar› her daim tehdit alt›nda olan cinsel onurlar›ndan kaynaklanan bir k›skançl›k içinde söyleseler de, sözlerinde bir do¤ruluk pay› vard›r. Biz hayat›m›z›, varl›¤›m›z› de¤ifltirebiliriz; istesek de istemesek de de¤ifltiriliriz. Ay de¤iflti¤i halde nas›l tekse, biz de bakire, efl, anne, büyükanneyizdir. Erkekler ise bütün o tez canl›l›klar›na ra¤men neyse odurlar, bu yüzden kat›l›¤› bir erdem haline getirirler.” Erkekle iliflkisine göre tan›mlanan kad›n›n üç yüzünü de sunan Lavinia, istese de, istemese de de¤ifltirilen kad›n Lavinia, Vergilius’un ona yaflam vermeden sundu¤u ölümsüzlük için de de¤ifliyor. Akl›n uykusu derinleflip canavarlar yaratmadan, gecenin en karanl›k vakti eriflmeden havalanan difli bir baykufl oluyor sonunda: “Yumuflak ve titrek bir ses ç›kar›yorum –i, –i diye hayk›r›yorum. Hadi git! Ruhum bazen yaln›zca bir kad›n olarak uyan›yor tekrar.” – Göksun Yaz›c›
yap›lanlar yan›nda, devletten ve sermayeden tümüyle ba¤›ms›z böyle bir mecran›n tüm eksiklikleriyle birlikte de olsa yafl›yor olmas› bafll› bafl›na baflar› say›lmal›d›r. Kolektif bilgi üretim faaliyeti ve bir mecra olarak Praksis dergisi, geçen yüzy›lda a盤a ç›kan akademik Marksizm/politik Marksizm ikili¤ini, politik hareketlere olan eflit mesafesini yitirmeden, kapitalizme karfl› geliflen siyasal iflçi hareketi ve ba¤lafl›¤› devrimci toplumsal hareketlerle üretken bir iliflki temelinde y›rt›p atamad›kça, bu baflar›n›n kendi mecras›yla s›n›rl› kalaca¤›n›n, faaliyetin toplam›n›n bilincinde oldu¤unu da eklemeliyiz. Praksis dergisi, bir trafik kazas›nda yitirdi¤i kurucu emektar›, hiç solmayacak çiçe¤i Sevilay Kaygalak’›n yoklu¤unda, ama capcanl› an›s›n›n izinde insanl›¤›n komünist gelece¤ine umutla bakarak, tarihsel materyalizmin elefltirel yürüyüflünü, bugün her biri birbirinden de¤erli 37 yay›n kurulu üyesi ve 33 dan›flma kurulu üyesiyle birlikte kolektif bir faaliyet olarak, Dipnot Yay›nlar›’yla iflbirli¤i içinde daha da güçlenmifl flekilde sürdürüyor. – Mustafa Bayram M›s›r
Haz›rlayan: Ahmet Gürata
A
⁄
I
R
Ç
E
K
‹
M “Kosmos “ (Reha Erdem)
TÜRK‹YE S‹NEMASINDA DA⁄ITIM SORUNUNU AfiMAYA DO⁄RU
¤unu kaydederek, filmin Türkiye da¤›t›m›n› üstleneceklerini ifade etti.
Ba¤›ms›z bir sinema mümkün
Gifle rakamlar› ne diyor?
Türkiye’de iyi filmler çekiliyor mu? Çok flükür, evet. Peki izleyiciyle buluflabiliyorlar m›? Galiba hay›r. Sadece izleyici tercihi de¤il, büyük prodüksiyon flirketlerinin hegemonyas› da bu tabloda etkili. Bir dayan›flma a¤›n›n ipuçlar›n› araflt›r›yoruz... eçen say›da, Gezici Festival’le birlikte konuk oldu¤umuz Artvin izlenimlerini naklederken, sineman›n seyirciyle iliflkisinin önünde çeflitli engeller bulundu¤unu belirtmifltik. Uygun bir ortam sa¤land›¤›nda, seyirci “sanat sinemas›” olarak nitelendirilen ya da genifl kesimlere hitap etmeyece¤i düflünülen filmleri de ilgiyle izliyordu. Ancak, bu filmler yeterince genifl bir kesime ulaflm›yordu. Çözüm olaraksa, “alternatif bir da¤›t›m a¤› kurulmas› ile farkl› gösterim mecralar›n›n yarat›lmas›n›n” akla yatk›n seçenekler oldu¤unu kaydetmifltik. 2010’un ilk günlerinde, konu bir kez daha gündemimize geldi. Reha Erdem, NTV’de konuk oldu¤u bir programda, 8 Ocak’ta vizyona girmesi beklenen yeni filmi “Kosmos”un gösterimini erteledi¤ini aç›klad›. Filmi göstermeye haz›r olan sinema salonlar› vard›. Ancak, Erdem “Kosmos”un yeterli say›da salonda gösterilmemesinden ve k›sa sürede gösterimden kald›r›lmas›ndan kayg› duyuyordu. Geçmiflte buna benzer örnekler s›kça yaflanm›flt›. Büyük yap›m flirketlerinin ürünü olmayan pek çok film apar topar gösterimden kald›r›lm›flt›. Reha Erdem, çözümün ba¤›ms›z gösterim imkânlar›nda yatt›¤›n› belirterek, ‹stanbul’da ba¤›ms›z filmler gösteren bir sinema salonu kurmak için kollar› s›vad›klar› müjdesini verdi. Bir baflka sevindirici haber de, “Sonbahar” filmi için farkl› da¤›t›m-gösterim mecralar›n› zorlayan ve kendi filminin izleyicisini yaratan Özcan Alper’den geldi. Alper, keyfî sansür uygulamalar›-
G
40
na karfl› ve alternatif bir da¤›t›m a¤› kurulmas› için bir grup sinemac›yla düzenli toplant›lar yapt›klar›n› duyurdu. Özcan Alper, bu grubun ilk giriflimlerinden birinin “Min Dît” (Miraz Bezar) filminin da¤›t›m›n› üstlenmek olaca¤›n› belirtti. Diyarbak›r’da Kürtçe olarak çekilen film, çeflitli uluslararas› festivallerin yan›s›ra, Alt›n Portakal’da da gösterilmiflti. Ancak, Türkiye’de hiçbir da¤›t›m flirketi filmi göstermeye yanaflmad›. Alper, bu durumun bir tür sansür oldu-
Meseleye bir de 2009’un gifle verileriyle bakal›m. Antrakt Sinema Gazetesi’nin verilerine göre, sat›lan 38.5 milyon biletle 2008’de en yüksek seviyesine ulaflan izleyici say›s›, geçti¤imiz y›l 2.3 milyon gerileyerek 36.2 milyona indi. Yerli filmler için sat›lan bilet miktar› 22.6’dan 18.2 milyona gerilerken, yabanc› filmlerin izleyicisi 15.6’dan 17.9 milyona yükseldi, yerli filmlerin pazar pay› yüzde 52, yabanc›lar›nki ise yüzde 48 olarak gerçekleflti. Bu oran 2008’de 60’a 40’la yerli filmlerin lehineydi. Baz› yorumcular, bu gerilemenin nedeni olarak ekonomik krizi ve gnctrkcll’in bedava bilet kampanyas›n›n son bulmufl olmas›n› gösteriyor. Halbuki, nedenleri baflka yerde aramak gerekiyor.
Popüler kültürün hegemonyas›na karfl› bir yuva özlemi Reha Erdem: (yönetmen) “Kosmos”un ç›k›fl tarihini erteleme nedenimiz malûm, istedi¤imiz salonlardaki yer k›s›tl›l›¤›. Daha do¤rusu, yerden çok, süre k›s›tl›l›¤›. Asl›nda bu tarz filmler bütün dünyada gösterim s›k›nt›lar› yafl›yor. Bu filmlerin seyirci say›lar› k›s›tl›, bunu biliyoruz. Da¤›t›m olanaklar›n›n k›s›tl›l›¤› da do¤rudan bununla ilgili. Dolay›s›yla, bunun sorumlusu ne da¤›t›mc›lar, ne salon sahipleri, ne de popüler film sahiplerinin ifltah›. Tam tersine, ço¤u da-
¤›t›mc› ve salon sahibinin bizim filmlerimize olan ilgilerini bizzat biliyorum. Sorun, “ba¤›ms›z” diye adland›raca¤›m›z (“ba¤›ms›zl›¤›” sadece “seyirci say›s› kayg›s›ndan ba¤›ms›z” anlam›nda kullan›yorum) sineman›n kendi “ba¤›ms›z” gösterim imkânlar›n› yaratmas›nda. Bunun birçok farkl› örne¤ini dünyan›n çeflitli kentlerinden biliyoruz. Biz bunun ilk hayalini ba¤›ms›z bir sinema salonuyla kuruyoruz. Ama as›l mesele, böyle bir salonun flimdiye kadar gördü¤ümüz örneklerdeki gibi yeralt›nda, rutubet içinde, sesi duyulmaz, neredeyse sineman›n afla¤›land›¤› bir ortam›n ötesine tafl›mak. Yapt›¤›m›z iflleri, sineman›n en güzel flekliyle, büyük perdede, teknolojinin bütün imkânlar›n›n hizmette oldu¤u, rahat ve merkezî bir salonda ya da salonlarda gösterebilmek amaç. Farkl› yöntemlerle, haftada 10’a yak›n filmin dönerek, fakat çok uzun süre programda kalaca¤›, “flevk veren” bir yap› hevesi bu. Kültürün ve sanat›n afl›r› derecede afla¤›land›¤› bir ülkede, seviyesi günden güne düflen popüler kültürün hegemonyas›n›n sökmeyece¤i, güçlü, ba¤›ms›z bir yuva özlemi bu. Evet, kolay ifl de¤il. Ama film yapmaktan daha zor oldu¤unu düflünmüyorum.
‹lkin, büyük yap›m flirketlerinin “agresif” politikalar izledikleri sinema sektöründe, iddialar›n aksine “serbest rekabet koflullar›n›n” bulunmad›¤›n› belirtmek gerek. ‹ddial› yap›mlardan “Kurtlar Vadisi: Gladio” örne¤iyle aç›klamaya çal›flal›m. Filmin yap›mc›s› Pana Film, gösterim tarihi olan 20 Kas›m’dan aylar önce sinemalarla temasa geçti. Gönderdi¤i yaz›larda, filme alt› hafta ayr›lmas›n›, ayr›ca en iyi salonlar›n tahsis edilmesini flart kofluyordu. Pek çok sinema salonu için bu koflullar› kabul etmekten baflka çare yoktu. Yüksek bütçeli bir reklam kampanyas›yla gösterime giren “Kurtlar Vadisi”, izleyiciden bekledi¤i ilgiyi bulamad› ve 863 bin izleyicide kald›. Ancak, filmin gösterimde oldu¤u tarihlerde, pek çok film salon bulamad›. Gelinen noktada, popüler yerli filmler di¤er filmlerin gösterimine engel
oluyordu. Sonuçta, 2009’da gösterime giren yerli filmlerin say›s› 69’a yükselmifl (2008’de 50), ama bu filmlerin izleyici say›s› 4.4 milyon gerilemiflti. Kimi durumlarda ise, yap›mc›lar›n ve da¤›t›mc›lar›n çabalar›na karfl›n sinema salonlar› baz› fimleri göstermekte isteksiz davran›yordu. K›sacas›, yap›mc›, da¤›-
Yüksek bütçeli bir reklam kampanyas›yla gösterime giren “Kurtlar Vadisi”, izleyiciden bekledi¤i ilgiyi bulamad› ve 863 bin izleyicide kald›. Ancak, filmin gösterimde oldu¤u tarihlerde, pek çok film salon bulamad›. t›mc› ve salon sahibi üçgeninde aksayan bir fleyler oldu¤unu vurgulamak gerek. Buna bir de, kifli bafl›na millî gelire oranla yüksek olan bilet fiyatlar›n› ve al›flverifl merkezlerinde bulunan, bu nedenle de özel arac› olmayan seyirciler için ula-
“Kader”e Cem Y›lmaz kadar reklam yap›lsa ‹nan Temelkuran: (yönetmen) Reha Erdem’in yapmaya çal›flt›¤› ba¤›ms›z salonlar meselesini bizim grubumuz da yapmaya çal›fl›yor. Bu konularda art›k flikâyet etmek veya da¤›t›mc›larla bo¤uflmak yerine, ki da¤›t›mc›n›n bu konuda çok fazla suçu yok, harekete geçme zaman›. Bütün da¤›t›mc›lar popüler filmleri da¤›t›rlar, da¤›tmak zorundalar. Sistem basit olarak flu flekilde ifller: Da¤›t›mc›, salonlara (gruplar, ba¤›ms›z salonlar, toplu gösterim yapan kültür merkezleri vs.) filmi teklif eder. Salon sahibi de o filmin ifl yap›p yapmayaca¤› üzerine bir tahminde bulunup filmi kabul eder veya etmez. Bundan sonra, e¤er bu çember içerisindeki numaralar› baflkalar› anlatmazsa, ben anlat›r›m, ama ben flunu söylemek istiyorum: Popüler filmlerde sevdi¤i oyuncular›n veya türlerin takipçileri, popüler olmayan filmlerin takipçilerinden çok daha sad›k. Art›, ülkedeki genel kültürel çöküfl ve kendiyle
yüzleflme korkusu (gerçekçi bir sinema için risk) bu filmlerin salon sahipleri taraf›ndan al›nmamas› sonucunu do¤uruyor. Ama bir gün de flu denensin isterim: Mesela bir “Kader” filmine Cem Y›lmaz filmi kadar reklam yap›lsayd› ne olurdu?
Okul misali bir sinematek Özgür Do¤an: (yönetmen) Da¤›t›m ve gösterim konusunda yaflanan en temel s›k›nt›, da¤›t›mc›lar›n size önem vermemeleri. Çünkü filmleriniz milyonlara ulaflmay›nca, onlar için hiçbir fleysiniz. Dolay›s›yla bu tür filmleri yük olarak görüyorlar. Ayn› yaklafl›m sinema sahipleri için de geçerli. Daha kârl› oldu¤u ve ço¤u zaman senenin bafl›nda anlaflmalarla dayat›ld›¤› için onlar da popüler filmleri tercih ediyorlar. Bizler memleket meselelerine dair filmler yap›yoruz. Bu nedenle de, sivil toplum kurulufllar›n›n, örgütlerin, derneklerin ve siyasî partilerin deste¤i çok önemli. “‹ki Dil Bir Bavul” için bu kurulufllar›n deste¤ini alarak toplu gösterimler düzenledik. Orhan Eskiköy’le birlikte bu gösterimlerin hemen hemen hepsine kat›lmaya çal›flt›k ve söylefliler yapt›k. Kendi izleyici kitlemizi oluflturduk diyebiliriz. Bu anlamda “Sonbahar” filmi için iz-
lenen bir yöntemden ilham ald›k. Memleket meselelerine duyarl› insanlar›n –bu kurulufllar›n üyelerinin– yeterli sinema al›flkanl›¤› yok. Bu insanlar› sinemaya ça¤›rman›n bir yolunu bulmak gereki-
yor. Bu anlamda, “‹ki Dil Bir Bavul” gibi belgesel bir filmin 80 binin üzerinde izleyiciye ulaflmas› sevindirici. En az›ndan bir sonraki filmimizin finansman› aç›s›ndan önemli. Ancak, bu say› daha da art›r›labilir. Bunun d›fl›nda, ba¤›ms›z filmler lehine sinema salonlar›na belli kotalar konmas› ve bu filmlerden al›nacak verginin düflürülmesi düflünülebilir. Zaten tan›t›m yapam›yorsunuz, anaak›m medyada yer alman›z çok zor. ‹zleyicinizin (flayet varsa) ço¤u zaman haberi olmuyor filmlerden. Bu tür bir kotadestek arac›l›¤›yla en az›ndan filmler belli bir süre sinemada kalabilir. Daha ilerisi için yap›lmas› gerekense, sinematek mant›¤›nda “arthouse” sinemalar aç›lmas›, buralarda bir sinema izleyici kitlesinin yetifltirilmesi. San›r›m bunlar yap›ld›kça ba¤›ms›z sinema kendi seyircisini ve dolay›s›yla kendi da¤›t›m olanaklar›n› yaratabilecektir.
fl›lmas› güç olan sinema salonlar›n› ekleyince, “kriz” de¤ilse bile, duraklama kaç›n›lmaz oluyor. Sevindirici nokta, çekilen filmlerin önemli bir bölümünün gösterim flans› bulmas›. Ancak, elefltirel ilgi gören ve ödüller kazanan “11’e 10 Kala” (13 bin), “Bornova Bornova” (12 bin), “Hayat Var” (9.500), “Pandora’n›n Kutusu” (27 bin) ve “Süt” (6.600) gibi pek çok film giflede baflar›l› olamad›. Elbette, anaak›m›n d›fl›nda kalan ve tür kal›plar›na yaslanmayan filmler her yerde görece az ilgiyle karfl›lan›yor. Ancak, Türkiye nüfusuna oranla bu rakamlar›n da oldukça düflük oldu¤unu teslim etmek gerekiyor. Nedenler, yukar›da s›ralad›¤›m›z sorunlarda aranmal›. fiimdi yönetmenlere, da¤›t›mc›lara ve salon sahiplerine kulak verelim... Ahmet Gürata
Birbirimize mecburuz ‹rfan Demirkol: (Büyülü Fener Sinemalar› sahibi) Sorun herkesin filmleri için en iyi zaman dilimini almak istemesinden kaynaklan›yor. Özellikle ocak ve flubat aylar›, okullar›n ara tatili nedeniyle, en yo¤un dönemler. Nisan ay›ndan itibaren program biraz daha rahatl›yor. Bir de yap›mc›lar›n sinema salonlar›na dayatt›¤› koflullar var. Örne¤in, son dönemin popüler yerli filmlerinin yap›mc›lar›, ilk iki haftas› en büyük salonda olmak üzere, alt› hafta gösterimde kalmak kofluluyla filmlerini veriyor. Bu koflullara ancak büyük sinema zincirleri direnebiliyor. ‹flin tuhaf›, bu koflullarla gösterime giren bir popüler film çal›flmad›¤›nda, anlaflma gere¤i gösterimden kald›ram›yorsunuz. Bu durumda salonunuz bofl kal›yor. Ayn› dönemde, istedi¤iniz filmleri gösteremiyorsunuz. Yap›lmas› gereken, yap›mc›, da¤›t›mc›lar ve salon sahipleri aras›nda sorunlar›n tart›fl›larak bir anlaflmaya var›lmas›. Zira birbirimize mecburuz, ortak hareket etmemiz lâz›m. Biz “ba¤›ms›z” olarak nitelenen yap›mlara önem ve de¤er veren bir grubuz. Ancak, tek bafl›na bu filmlerle ayakta kalabilmemiz imkâns›z. Bu nedenle de, hem “Avatar” gibi yabanc› filmleri, hem de “Recep ‹vedik” gibi popüler yerli filmleri göstermek durumunday›z. Bizim arzumuz, herhangi bir s›k›nt› yaflamadan bu üç gruptaki filmleri de birlikte gösterebilece¤imiz bir gösterim ortam›.
41
Üretken izleyici ve Nusaybin modeli Özcan Alper: (yönetmen) “Sonbahar”›n gösterimlerinde ba¤›ms›z ya da politik film meselesini çok tart›flt›k. Ba¤›ms›z yap›m ve üretim koflullar› elbette önemli. Ancak, film, ba¤›ms›z da¤›t›m koflullar›yla de¤il de, çokuluslu flirketler taraf›ndan da¤›t›l›yorsa, ne kadar ba¤›ms›z olabilir? Diyelim ki “çizgiyi aflt›n›z”, da¤›t›m flirketi çeflitli gerekçelerle –ki bunlar genellikle ticarî argümanlar oluyor– filminizi da¤›tmay› reddedebilir. Ba¤›ms›z filmin yap›m›n›n oldu¤u kadar da¤›t›m›n›n, hatta gösteriminin de ba¤›ms›z olmas› gerekiyor... “Sanat filmi” kavram› da sorunlu. Sinema sanat› bir bütün olarak görülmeyip sadece tecimsel taraf›yla kodlan›nca, bizim yapt›¤›m›z filmler sanat filmleri kategorisine s›k›flt›r›l›yor. Ve böylece, bu tarz filmlerin yeterince seyirciye ulaflamayaca¤› önkabulüyle, yaln›zlaflt›r›lmaya itiliyor. Yani filmin sanatsal de¤erini belirleyen fley seyirci say›s› de¤il her zaman. “Sonbahar”› gösterime sokmadan önce, önümüzde çeflitli örnekler vard›. Örne¤in, Handan ‹pekçi’nin, hem de henüz bugünkü koflullar yokken, ilk filmi “Babam Askerde”nin bobinlerini al›p flehir flehir dolaflt›¤›n› biliyorduk. Üçüncü dünya sinemas› deneyimleri, özellikle de Latin Amerika sinemas›n›n hayata geçirdi¤i uygulamalar ya da Genç Alman Sinemas› örnekleri teorik olarak bildi¤imiz, tart›flt›¤›m›z meselelerdi. Bunlar› göz önüne alarak, engelleri aflmaya çal›flt›k. Yapt›¤›m›z ifl asl›nda bir yönüyle seyirciyle yeniden temas kurma ve yeni bir seyirci yaratma süreciydi. Bu amaçla birçok
flehre gittim ve gösterimlere kat›ld›m. Her seferinde salonlar doldu. En önemlisi, seyircinin kat›l›m›yla sa¤lad›¤› destekti. Seyirci, filmi izleyen olmaktan çok, filmin o flehirde gösterilmesini sa¤layan ve sonras›ndaki etkinliklerin yap›lmas›na katk›da bulunan bireylerdi. Normalde pek çok flehirde gösterime girme olana¤› yokken, seyircilerin sinema salonlar› üzerinde yaratt›¤› etki ile gösterime girdik. Popüler filmlerin en çok gifle yapt›¤› haftalarda için salon bulmak zor oluyordu. Örne¤in, “Sonbahar” Trabzon’da popüler filmlerin gösterimde oldu¤u bir dönemde seyircinin bask›s›yla ikinci hafta zorla gösterime girdi ve 5-6 bin seyirciye ulaflt›. Ya da ‹negöl’de izleyiciler, filmi almak istemeyen salon sahibine gidip, “popüler bir film haftasonu ne kadar yap›yor” deyip o kadar bilet ald›lar. Tüm bu kat›ld›¤›m gösterimlerde tabii yaln›z-
ca film üzerine konuflmad›k. Bu sorunlar› aflmak için neler yap›labilir, onu da tart›flt›k. Da¤›t›m sorunlar› ve buna ba¤l› olan keyfî sansür uygulamalar›n› aflmak için öncelikle yap›lmas› gereken, filmleri seyirciyle buluflturacak mekânlar yaratmak. Bütün dünyada bunun örnekleri mevcut. Ticarî kayg› gütmeyen belediye ya da devlete ait olan sinematek gibi kurumlar... Neredeyse her ilde bir üniversite aç›ld›. Bu flehirlerde 150-200 kiflilik birer sinema salonu aç›lsa... Ya da b›rakal›m bu illeri, ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Bursa gibi birkaç büyük flehirde böyle salonlar aç›lsa, filmlerin seyirciye ulaflmas› aç›s›ndan önemli bir zemin oluflacakt›r. Bu salonlar›n belirli bir konfora sahip olmas› da önemli. Tabii tek bafl›na salonlar›n aç›lmas› yeterli olmayacak. Sinema seyircisinin yarat›lmas›, ayn› zamanda bir kültür ifli. Seyirciyle buluflamamaktan yak›nan yönetmenlerin de bu süreçlere farkl› katk›lar› olabilir. Örne¤in çeflitli kentlerde gösterimlere kat›lsalar, bir fleyler k›r›labilir. Böylesi bir giriflim, politik bir öngörü ve bak›fl aç›s› da gerektiriyor. Buradan hareketle, E¤itim-Sen, KESK, D‹SK ve TMMOB gibi örgütlerle görüfltük, toplu gösterimler yapt›k. Bu sendikalar her ilde örgütlü, ancak ne yaz›k ki üyeleri “Recep ‹vedik” gibi filmler izlemek zorunda kal›yor. Oysa bu örgütlerin konferans salonlar› var. Dijital teknolojinin sundu¤u imkânlar giderek art›yor. Bu salonlar çok-amaçl› biçimde kullan›labilirse, filmleri seyirciyle buluflturmak için önemli bir mecra olabilirler.
K›s›rdöngüyü aflmak için dayan›flma Tolga Esmer: (yap›mc›) Zorluk, zincirin sonundan, yani ba¤›ms›z filmlere olan talepten bafll›yor. Asl›nda birbirini besleyen, karmafl›k bir k›s›rdöngü söz konusu. Seyirci aç›s›ndan bakarsak: Öncelikle, seyirci, ba¤›ms›z filmleri bizim arzu etti¤imiz ölçüde talep etmiyor (hem yerli, hem yabanc› yap›mlar için). Ba¤›ms›z filmler çok k›s›tl› say›da salonda gösterime girdi¤inden, bu filmleri izlemek için bazen uzaklara gitmek gerekiyor ya da atik davran›p filmi ilk günlerde izlemek (bu da filmin erken vizyondan kalkmas›na neden oluyor, daha sonra seyretmek isteyenler filmi salonda bulam›yor). Sinemac› aç›s›ndan bakarsak: Sonuçta hepsi birer ticarî iflletme. Ba¤›ms›z filmlerin ticarî baflar› göstermeyece¤ini düflündükleri için da¤›t›mc›lardan bu filmleri talep etmiyorlar. Gösterenler de ya sinema aflk›na ya da da¤›t›mc› bask›s›yla gönülsüz olarak bu filmleri programlar›na al›yor. Da¤›t›mc› aç›s›ndan: Onlar da birer ticarî iflletme, kazançlar› bilet gelirinin belirli bir yüzdesi, bu durumda da elbette gifle yapaca¤›n› düflündükleri filmlere daha çok emek sarfediyorlar ve gifle filmlerini sinema-
42
lara daha kolay kabul ettirebiliyorlar. Ba¤›ms›z yap›mlar› da¤›tmay› kabul eden da¤›t›mc› flirket say›s› da hayli k›s›tl›. Onlar da baz› sinema salonlar› gibi ya sinema aflk›na ya da yap›mc› hat›r›na bu ifli yap›yor. Ba¤›ms›z yap›mc› aç›s›ndan bakarsak: Kopya, ilan, da¤›t›m masraflar›n› düflünerek ve zaten talep olmayaca¤›n› tahmin ederek düflük say›da kopyayla vizyona girmeyi kabul ediyor. Sinemac›, da¤›t›mc› ve yap›mc›n›n düflük talep yönündeki bu ortak alg›s› zincirleme olarak birbirini besliyor ve da¤›t›mda bir t›kan›kl›¤a yol aç›yor. Peki bu konuda neler yap›labilir? Talebi art›rmak için alternatif yollar uygulamaya konabilir (bunlar›n bir k›sm› “Sonbahar” ve “‹ki Dil Bir Bavul” örneklerinde oldu¤u gibi hayli baflar›l› oluyor). Ba¤›ms›z sinema eseri üretenler bir araya gelerek “piyasa”da daha güçlü bir duruma gelebilir (ki flu anda bunun üzerinde çal›fl›yoruz); da¤›t›m konusunda ortak hareket etmek, ortak bir da¤›t›m flirketi, hatta –Reha Erdem örne¤inde oldu¤u gibi– sinemalar kurmak, böyle bir hareketin örnekleri olabilir.
Artvin’deki Gezici Festival ya da Hopa’daki Kafkas Film Günleri örnekleri de gösteriyor ki, sinemay› seven ve özleyen bir seyirci kitlesi var. Örne¤in, Kafkas Film Günleri’nde Aleksandr Sokurov’un “Aleksandra” ve “Otar Gitti¤inden Beri” (Julie Bertucelli, 2003) filmleri gösterildi. Türkçe altyaz›l› bu filmleri 300-400 kifli tahta sandalyeler üzerinde oturarak izledi. Üstelik de keyif alarak, hiç s›k›lmadan. Çünkü filmler ilgilerini çekti, bir yerlerine dokundu. Demek oluyor ki, mevcut koflullar sa¤lansa, gösterim bulamayan bu filmlerin asl›nda ciddi bir seyircisi var ve gittikçe de artacak. Bu arada, unutmadan söylemek gerekir ki, DTP (art›k BDP) belediyeleri bu konuda gerçekten ciddi bir çaba sarfediyorlar. fiu an bu konuda örnek, en iyi salonlar Batman, Urfa Viranflehir ve Mardin Nusaybin gibi yerlerde bulunuyor... Ve bu durum için iyi bir model teflkil ediyorlar. Bu ülkede, bu sistemde bu meselenin nas›l çözülece¤i gözüküyor. Sol siyaset de bu konuya duyars›z kalmamal›, “bana ne ba¤›ms›z sinemadan” dememeli. Yeni kurulacak bir sol sosyalist partinin program›nda “en az k›rk tane ba¤›ms›z sinema salonu aç›lmal›” hedefini gördü¤üm zaman “evet, bir fleyler de¤ifliyor” derim. Express’te iki say›d›r süren tart›flma üzerinden bitirelim: Sola ba¤›ms›z sinematekler lâz›m! Neden olmas›n? Befl y›ll›k ÖDP belediyecili¤i zaman›nda bir kültür merkezi binas› yapmay› ak›l edemeyen Hopa’da, bir grup genç birkaç ayd›r “Kafkaslara kültür merkezi gerek” diye bir imece bafllatt›lar. Gördük ki, oluyor da….
Ba¤›ms›z bir a¤ lâz›m Ersan Congar: (Bir Film genel müdürü) “Sanat / festival filmleri” ya da “ba¤›ms›z sinema” dedi¤imiz türden filmlerin sinemadaki seyirci say›s›nda son y›llarda gözle görülür bir düflüfl var maalesef. Buna sebep olarak filme ulafl›labilen mecralar›n art›fl›ndan sinemalar›n pahal› olmas›na kadar pek çok etken say›labilir. Bu tip filmlerin seyircilerindeki düflüfl nedeniyle, sinema salonlar› da ba¤›ms›z filmlere çok s›cak yaklaflm›yor. Ancak biz yine de ba¤›ms›z filmlerden nitelikli bir seçkiyi her y›l sinemaseverlerle buluflturmaya çal›fl›yoruz. Asl›nda bu konuda y›llard›r savundu¤umuz fley, sanat / festival filmleri için ayr› bir sinema a¤› ve zincirinin oluflmas›. Belli bir sponsorluk veya destekle de güçlendirilebilecek bu zincir çerçevesinde Türkiye’nin çeflitli illerinde sinemalardan oluflturulacak bir a¤ ile bu filmlerin daha fazla izleyiciye ulaflmas› sa¤lanabilir diye düflünüyoruz.
“AVATAR”: GELECEK fiU AN BURADA
Ya barbarl›k ya Pandora Büyük Hollywood yap›mlar› “zaman›n ruhu”nu temsil eder genellikle. ABD’nin dünyan›n kalan›yla kurdu¤u iliflkiyi mecazlaflt›ran “Avatar” da farkl› de¤il. Amerikan muhafazakârlar›n› ç›ld›rtan film, soldan da “beyaz adam›n pisli¤ini yine beyaz adam temizliyor” minvalinde elefltiriler ald›. Bu pahal› distopyan›n anahatlar›na bak›yoruz...
bir beis olmad›¤›n› aç›kça söylüyor. Bu flirket destekli ›rkç› beyanat›n alt›nda Shell’in logosu da olabilirdi ve bahsedilen “vahfliler” de Nijerya halk› olabilirdi mesela. Manidar olan bir di¤er sahnede ise, yine muzaffer komutan istilâc›lara teslim olmak istemeyen isyanc› Na’vileri “terörist” olarak tan›ml›yor. Amerika’n›n bugünkü “terörist” tan›m›n›n ayn›s›.
Jake Sully’nin dönüflümü ames Cameron’›n son filmi “Avatar”, teknik bir gövde gösterisi olarak ve üç boyutlu simülatif bir deneyim sunma vaadiyle gifleleri altüst etti. Tarihin en pahal› filmi olarak, flimdiden tarihin en çok kâr getiren filmlerinden biri oldu. Böyle bir Hollywood bombas›ndan insan ilk bak›flta basit bir e¤lencelik bekliyor, ama “Avatar” flafl›rt›c› bir flekilde pahal› bir e¤lencelik olmaktan öteye gidiyor ve günümüzdeki insanl›k durumuna dair ciddi bir analiz ve insanl›¤›n gelece¤ine dair ürkütücü bir uyar› sunuyor. Hikâyeyi flöyle bir özetleyelim: 2154 y›l›na gelinmifltir ve dünya kaynaklar› tükenmifl, fakat dünyadaki tüketim ifltah›nda hiçbir azalma olmam›flt›r, dolay›s›yla tek çare dünyad›fl› kaynaklar› sömürgelefltirmektir. Bu nedenle dünyadaki dev flirketler gözünü uzak bir gezegen sisteminde yer alan Pandora adl› bir gezegende varolan de¤erli bir madene dikmifltir ve bu madeni edinmek için dünyan›n en büyük flirketi olan RDA’n›n temsilcileri, askerî kuvvetler ve biliminsanlar›ndan oluflan bir ekip halinde Pandora’ya gönderilmifltir. Pandora’da yaflayan “insans›” yerlilerden oluflan Na’vi halk› do¤ayla, daha do¤rusu, bütün canl›lar›n parças› oldu¤u biyo-botanik sinirsel flebekeyle uyum içinde yaflamaktad›r. Do¤rudan bir istilâ hareketi “dünyada çok tepki çekece¤i için” güleryüzlü bir hegemonya kurulmas› planlanm›flt›r ve bu nedenle Avatar program› gelifltirilmifltir. Hedeflenen fley, Na’vi’lerin görünüflüne sahip olan Avatarlar› yerli halk›n aras›na sokup istilây› diplomatik yoldan halletmek ya da “askerî operasyon” için gerekli istihbarat› toplamakt›r. Ama eski asker, yeni Avatar Jake Sully Na’vi’lerin yaflam fleklinin içine girdikçe, “uygar” insanlar›n içindeki kötülü¤ü görmeye bafllar ve yerli halk›n istilâc›lardan kurtulmas› için mücadele etmeye bafllar.
J
Ço¤u distopya gibi, “Avatar” da felâketlerin sarmalad›¤› gelece¤in dünyas›n›n kötü tohumlar›n›n günümüzde yatt›¤›n› gösteriyor ve gelecek görüntüsü alt›nda bir flimdiki zaman elefltirisi sunuyor. yor –durdurulmas› mümkün olmayan canavar› besleyecek sömürgeler. Kapitalizm bu canavar› her ne pahas›na olursa olsun besliyor ve beslemeye de devam edecek. Asl›nda ço¤u distopya gibi, “Avatar” da felâketlerin sarmalad›¤› gelece¤in dünyas›n›n kötü tohumlar›n›n günümüzde yatt›¤›n› gösteriyor ve gelecek görüntüsü alt›nda bir flimdiki zaman elefltirisi sunuyor. Filmde askerî birimlerin kulland›¤› “yöntem”, Amerika’n›n bugünkü ak›l almaz d›fl politikas›yla birebir örtüflüyor. Na’vileri vahfli yerliler olarak gören komutan “önleyici savafl”tan söz ediyor. Onlar bizi yok etmeden önce... Evet, Afganistan ve Irak’ta oldu¤u ve daha birçok yerde olabilece¤i gibi. Bush doktrini ve feci sonuçlar›... Komutan›n hemen arkas›nda da dev flirketin temsilcisi duruyor ve dünyadaki flahane uygarl›¤›n bekas› için bu “vahfli”lerin katledilmesinde hiç-
“Avatar”› kayda de¤er bir film yapan fley, tam da olan biteni “öteki”nin, “terörist”lerin gözünden sunmas› ve as›l teröristin istilâc›lar oldu¤unu göstermesi. Pandora’y› talan eden buldozerlerin ve füzelerin Na’vilerin bak›fl aç›s›yla çekildi¤i sahneler, üç boyutlu teknolojinin de yard›m›yla, insan› ürpertip irkiltiyor. Uygarl›k denilen canavar, bu buldozerler ve füzelerde cisimlefliyor. Kendi ›rk›na “ihanet eden” ve Na’vilerin taraf›na geçen Jake Sully’nin geçirdi¤i “insanc›l dönüflüm” de bir uygarl›k elefltirisine dönüflüyor. Video-günlü¤üne yapt›¤› bir konuflmada “onlara verece¤imiz hiçbir fley yok” diyor, “ne verebiliriz, light bira ve kot pantolon mu?”... ‹flte bu noktada bu saçma ürün y›¤›nlar› için yok edilen dünyaya üzülmemek ve dünyay› felakete sürükleyen trajikomik tüketim manyakl›¤›na öfkelenmemek mümkün de¤il. Lokomotifi kapitalizm olan uygarl›¤›n tarihi, vahfli katliamlarla ve yerli kültürlerin yok edildi¤i istilâlarla dolu. Art›k daha da “geliflmifl” ve sinsileflmifl olan kapitalizmin ak›ld›fl› canavarl›¤›n›n da vahflileflerek sürece¤i ve küresel hegemonyay› daha da kuvvetlendirece¤i aflikâr. “Avatar”, bu gidiflat›n varaca¤› yere iflaret ediyor. O korkutucu gelece¤in çok benzeri flu an buralarda yaflan›yor asl›nda. Bu bak›mdan son derece gerçekçi bir film “Avatar”. Ama finalindeki iyimserlik –istilâc›lar›n alt edilmesi– bu anlamda pek “gerçekçi” olmayabilir. Zira istilâc›lar yaflam dengesini korumak isteyen “do¤a anan›n” yard›m›yla, mucizevî bir flekilde def edilebiliyor. Günümüz dünyas›nda mütehakkim iktidarlar› ve dizginsiz emperyalistleri cezaland›rabilecek bir “do¤a ana” var m› acaba? Ahmet Ergenç
Teröristlere karfl› önleyici savafl Karanl›k bir gelece¤i tasvir eden bu hikâye kula¤a çok tan›d›k ve güncel geliyor asl›nda. Na’vi’lerin yerine Irak halk›n›, hayalî de¤erli madenin yerine petrolü, Avatarlar›n yerine emperyal tehdidin tafl›y›c›s› olan sözde arabulucular›, 22. yüzy›l dünyas›n›n en büyük flirketi olan RDA’n›n yerine Amerikal› petrol flirketlerini koyarsan›z, ortaya bugüne dair gerçekçi bir film ç›k›yor. T›pk› flu anda oldu¤u gibi, Amerika as›ll› dev bir flirketin önderli¤indeki sömürgeci giriflim ordu ve bilim dünyas›yla iflbirli¤i içinde kendine sürekli yeni sömürgeler yarat›-
James Cameron’un filmi ABD’de büyük tart›flma açt›, tüm dünyada izleyici rekorlar› k›rarak pek çok insana tercüman oldu
43
Haz›rlayan: Koray Löker
Sansür yay›l›yor, insanlar sorguluyor Türkiye’nin, internet sansürü meselesinde, anayasas› bulunmayan Dubai Emirli¤i ve Çin Halk Partisi taraf›ndan s›k› bir denetime tâbi tutulan Çin’le yar›flt›¤› art›k herkesin malûmu. Sansürün bafllad›¤› 2001 y›l›ndan beri yasaklanan site say›s›n›n 6 bin s›n›r›na dayand›¤› tahmin ediliyor. Bu da ülkede günde ortalama 1.5 sitenin kapat›ld›¤›na iflaret ediyor. Ancak intertnet ortam›n› denetleme ve sansürleme yetkisine sahip olan Telekomünikasyon ‹letiflim Baflkanl›¤› (T‹B), 2009 y›l›
raporunda eriflimi engelllenmifl sitelerin bir listesini vermedi¤i için bu say›n›n tahminî oldu¤unu ak›lda tutmakta fayda var. Türkiye’de internet sansürünün hukukî dayana¤›n›, uzun ismiyle 5651 Say›l› “‹nternet Ortam›nda Yap›lan Yay›nlar›n Düzenlenmesi ve Bu Yay›nlar Yoluyla ‹fllenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakk›nda Kanun” teflkil ediyor. K›saca “‹nternet Kanunu” diye adland›r›lan 5651 no’lu yasan›n 8. maddesi internete türlü çeflit hizmet sa¤layanlar›n
‹ZM‹R’DE ÇA⁄DAfi SANATIN HAFIZASI D‹J‹TAL ORTAMDA
“Art-disk”te birikenler Borga Kantürk, “-1 ‹zmir Güncel Sanat Arflivi” kapsam›nda, toplayabildi¤i tüm sanat yap›tlar›n› 1 terrabaytl›k bir hard disk içerisinde sakl›yor, izleyicisine sunuyor, böylelikle sanat› mekândan koparmaya çal›fl›yor. Kantürk ile niyetini konufltuk.. Bu kolektif arflivin nas›l iflledi¤ini anlat›r m›s›n? Borga Kantürk: Bu, ‹zmir güncel sanat›n› haritaland›rmak ve kayda geçirmek ad›na oluflturulmufl, geniflleyebilir ve sürdülebilir bir arfliv projesi. Bir depo ve mekân› bir adet hard disk. Bu bak›mdan kopyalanabilir, ço¤alt›labilir ve tafl›nabilir bir veri bütünü. Bu arflivde dijital yolla üretilmifl sanat yap›tlar› sergilenmiyor. Bu bak›mdan bir galeri ya da yap›tlar›n bulundu¤u sanal bir müze de¤il. Daha çok belge üzerine kurulu dijital-nesnel her türlü güncel sanat›n farkl› disiplinlerinden gelen sanatç›lar›n üretimleri, sergileri, ba¤l› ol-
duklar› kurumlar, kolektifler gibi tarihsel birikimi kay›t alt›na almay› ve onlar› tasniflemeyi hedefleyen bir proje. Henüz geliflme aflamas›nda. Biraz ön bel-
Kategorize etmek ve haritaland›rmak gerekiyor ki, bir flecere ç›kartabilelim. Sonra soruyoruz, acaba ne vard› burada 2000’li y›llar›n bafllar›nda diye. 1990’lardaki, ‘80’lerdeki sanat üretimine dair belge o kadar k›s›tl› ki. lek yaz›m› türünde bir çal›flma. ‹zmir ve ‹zmir’deki güncel sanat›n üretim hikâyesine, geçmifline ve bugününe odaklan›yor. Bu bir ön kaynak, bu referans noktas› üzerine küratörler, kuram-
ne gibi suçlardan uzak durmas› gerekti¤ini TCK’ya referansla s›ral›yor. Çocuk istismar›ndan uyuflturucu kullan›m›n› teflvike kadar uzanan listenin en ilgi çekici noktas› ise “5816 say›l› Atatürk Aleyhine ‹fllenen Suçlar Hakk›nda Kanun”da say›lan suçlar›n da kapsama al›nm›fl olmas›. Yaln›z, ‹nternet Kanunu’nun mevcudiyeti, internette yasaklanan sitelerin sadece bu kanundan mülhem kapat›ld›¤› izlenimi vermemeli. Zira TC. mahkemeleri, kanunun
c›lar, yazarlar, sosyologlar, sanatç›lar, araflt›rmac›lar çal›flma yaps›n veya yaparken haz›r, daha önce ulafl›lmam›fl, derlenmemifl bilgi bütününe baflvurabilsinler amac›n› da tafl›yor. Hedef kitlesi, izleyiciden çok, araflt›rmac›lar. Projenin bir sanal galeri olmad›¤›n› söylemifltim. Bu noktada arfliv ile galeri aras›ndaki fark› vurgulamak gerekiyor. ‹zleyici galerinin arka taraf›, belle¤i ile de¤il, genelde ön yüzü ile ilgilenir. Araflt›rmac› arka yüze, belgelerin, tarihin oldu¤u k›sma yönelir. Burada amaç arka tarafa bakma e¤ilimi olanlar› tatmin etmek. Diyelim ki ‹zmir’de üretim yapan “X” sanatç›n›n bir iflini gördünüz, ad› haf›zan›za kaz›nd›. Ona dair baflka verilere ulaflmak istiyorsunuz. Bu hard disk o kiflinin daha önceki sergilerinin görsellerine, bas›n bültenlerine, hakk›nda yaz›lanlara dair dijital veriye ulaflabilmenizi sa¤l›yor. Neden böyle bir proje? Fiziksel mekâna ba¤l› kalmak istememenizin nedenleri neler? Bunun nedeni “bellek-haf›za ve kay›t”
Güncel sanat›n dijital haf›zas› üncel sanat›n arflivlenmesi önemli. Yeni teknolojilerin çeflitli araçlar›, ‘90’l› y›llar›n bafllar›ndan itibaren bir arfliv ve belgeleme ortam› olarak kullan›l›yor. Yeni teknoloji endüstrisinin araflt›rma enstitüleriyle birlikte çal›flmaya bafllad›¤› ve az›nsanmayacak say›da güncel sanat üretiminin internet uzam›n›n s›n›rlar› içinde denendi¤i bu y›llar, teknolojiyi k›sa sürede eskiten geliflimin h›z›na karfl›, bu ifllerin korunmas›, belgelenmesi ve de uzun ömürlü k›l›nmas›na yönelik ihtiyac› da beraberinde getirmiflti. Böylece ilk y›llarda internet ya da bilgisayarlar üzerinde yarat›c› üretimin arflivlenme denemeleri, daha çok yeni teknolojilerle iliflkili iflleri kapsad›. ‘90’lar›n bafl›nda “teknolojiye bulaflm›fl ifllerin arflivi” iflleviyle tan›t›m› yap›lan Hollanda ç›k›fll› Montevideo, 1996 tarihli Kuzey Amerika ç›k›fll› Turbulence, ya da Avusturya’dan The Database of Virtual Art, “dijital sanat”›n çeflitli yorumlar›n› toplamaya çal›flt›. Amaç, medya sanat›n› daha çok kifliye ulaflt›rmak, sanatç›lar›n, küratörlerin, araflt›rmac›lar›n yararland›¤› ve bazen de e¤itim amaçl› kullan›labilecek bir kaynak oluflturmakt›. Ço¤u kâr amac› gütmeyen bu giriflimler, bu “aç›k platform” sayesinde hem fikir al›flverifli ve ortak üretimi hedefliyor, hem de bu yeni pratikler etraf›nda bir “a¤” oluflturmay› deniyorlard›. Böylece bir anlamda yeni medyan›n tan›m› üzerine de bir rol üstlenmifl oluyorlard›. Zamanla bu a¤lar, sanatç› portfolyola-
G
44
Yeni medya sanat›n›n önemli arflivlerinden rhizome.org sitesinden yak›n tarihli bir çal›flma: Arantinli sanatç› Gustavo Romano, Silikon Vadisi’nin giriflinde "bofl zaman›n›" pazarl›yor.
r› ve ço¤u internet üzerinde gerçekleflen sergilerle birlikte, aç›k bir tart›flma platformuna döndü. Baz›lar› yeni medya arac›l›¤›yla üretilen ifllerin koruma teknikleri üzerine araflt›rmay›, saklama ve kay›t alt›na alma koflullar›n› belirlemeye yönelik araflt›rmay› da kapsam› içine ald›. Bu a¤lar›n en büyüklerinden biri olan Rhizome, arflivinde, pek çok videonun yan›s›ra, yeni medyan›n software, kod üretimi, web sitesi, hareketli görüntü, oyunlar ya da arayüzleri gibi malzemelerinin estetik ve elefltirel yönüyle ilgili 2500’den fazla ifli sakl›yordu. Kuzey Amerika’n›n en etkili güncel sanat enstitülerinden birisi olan Walker Sanat Merkezi’nin sadece
internet üzerindeki sergilere yer veren çevrimiçi bir galeri olarak kurgulad›¤› Gallery 9, 1997’de aç›ld› ve 2003’e kadar da ifllevini korudu. Bu y›llardan sonra dijital teknolojiler, internet ya da bilgisayar diskleri arac›l›¤›yla bir arfliv ve belgeleme alan› olarak giderek daha da büyük önem kazand›. Nitekim, merkezin web sitesi bugün – yeni teknolojiler arac›l›¤›yla üretilsin ya da üretilmesin– sanatç› bloglar›na, iTunes’dan ücretsiz indirilebilen konuflma, tart›flma ya da performans videolar›na, çok say›da yay›na yer veriyor. Arflivleme, güncel sanat›n yorumu ve elefltirisi için önemli bir rol üstleniyor. Ama elbette her arfliv de bir arfliv, bir seçim demek...
tiflerin üzerinde anlaflt›¤› temel birkaç nokta var: Kanunî düzenlemeler yetersiz olduklar› gibi, hukuk, internetin toplumsal yay›l›m h›z›na ayak uydurma konusunda çok yavafl kal›yor. ‹flin hukukî boyutunu münhas›r kanunlara çözmek yerine düflünce ve ifade özgürlü¤ü, iletiflim özgürlü¤ü gibi temel haklardan yola ç›kan bir anayasal de¤ifliklik elzem kabul ediliyor. ‹flte bu nedenle 9 Ocak 2010 tarihinde, ‹stanbul Barosu Biliflim Hukuku Merkezi taraf›ndan düzenlenen “Internetin Getirdi¤i Yeni Haklar Ve Özgürlükler
meselelerinin ço¤u alanda Türkiye’de es geçilmifl olmas›yla ilgili. Çünkü bu alanda çal›flan kurum ve birey az. Üretmek farkl›, kayd›n› tutmak farkl›, dolafl›ma sokmak farkl› zeminler. Kategorize etmek ve haritaland›rmak gerekiyor ki, bir flecere ç›kartabilelim. “Bellekmekân” bileflimi için adaptasyonu yok insanlar›n, özellikle de ‹zmir’de. fiöyle bir soru ç›k›yor: “Zaten az etkinlik var, neden bunlar›n arflivine bakay›m? Onun yerine bu flehre yeni fleyler, etkinlikler getirmek lâz›m de¤il mi?” Bu soru sorulmal›, evet ama, herkes yeni bir fley yapmaya ve yapma eylemi ile kolektifçe meflgul oldukça her yeni yap›lan fley “kay›t-d›fl›” kalmaya mahkûm oluyor. Sonra soruyoruz, acaba ne vard› burada 2000’li y›llar›n bafllar›nda diye. 1990’lar› ve 1980’leri soram›yoruz, çünkü buradaki sanat üretimine dair belge o kadar k›s›tl› ki. Hard diskin editörü olarak eserleri neye göre seçiyorsun? Eser belirlemiyorum. Tarihe bak›yorum, kitaplara, sergilere, anlat›lanlara, halen yaflayan ve üreten farkl› kuflaktan sanatç›lara, onlar›n anlatt›klar›na. Bu bir çeflit küratöryal çal›flma ve zemin araflt›rmas›. Bu editoryal yap›y› üstleniyorum. Belirleyicilik, kategorileri olufltururken ortaya ç›k›yor. Sergilemek ad›na sanatç› seçmiyorum ve bu arfliv içinde onlar› sergilemiyorum. Hard diskin içinde sanatç›lar var, sergiler var, me-
Konferans›”nda iletiflim özgürlü¤ü, internet eriflim hakk›, özel hayat›n dokunulmazl›¤›, mahremiyet hakk›, bilgi edinme hakk›, dijital aktivizm, örgütlenme hakk› gibi bir dizi hayatî konu masaya yat›r›ld›. Tam özgürlükçü dijital aktivistlerden ifle bireysel haklar ba¤lam›nda bakan hukukçulara kadar kat›l›mc› yelpazesinin oldukça genifl oldu¤u konferans›n zaman›n ruhuna uygun k›sm›ysa, www.zeitin.com/nethukuku sitesinden canl› olarak izlenebilmesiydi. Tart›flman›n tortular›n› sitede yer alan twitter mesajlar›ndan izlemek mümkün.
Borga Kantürk
kânlar, kolektifler var; bunlar›n tasnifiyle u¤rafl›yorum. Gördü¤ünüz fley, bu anlat›lara veya aktörlere iliflkin belgeler, dokümanlar. Bunlar zaten ortak kabul görmüfl aktörler, benim bu noktada rolüm, bu içeri¤e neyin girece¤ini seçmekten çok, neyin ne flekilde nereye girece¤ini belirlemek. 2000’lerden sonraki kay›tlara daha çok yer var, çünkü benim kufla¤›m›n buradaki üretimleri henüz geçmifle dönüflmedi. Editoryal çal›flmada bir kez referans yap›lm›fl kifli, kurum, gruplar› kay›t alt›na almak gerekti¤ini düflünüyorum. Bu yap› editoryal bir ça¤r› etraf›nda oluflan kolektif bir yap›.
Bir ortak kitapl›k/bellek var ve kitaplar da¤›lm›fl durumda; bir kütüphaneciye ihtiyac›n›z var. Kütüphaneci da¤›n›kl›¤› temizleyip verileri raflara do¤ru bir biçimde yerlefltirmeye, çal›fl›yor. Böyle bir projenin maddî temeli nedir? Projenin aç›kças› ciddi bir maddî temeli yok. Olabilecek en düflük maliyet, bir bilgisayar, bir hard disk, kimi durumlarda taray›c› ve di¤er ekipmanlar. Bunlar benim kiflisel malzemelerim. ‹zmir’de yaflayan, çal›flan veya bir zaman diliminde burada üretmifl kiflilerin bana sa¤layabilecekleri veri deste¤i önemli. Maddî kaynak, çal›flman›n ikinci etab›yla, görünürlük ve insanlara ulafl›labilirli¤ini art›racak arayüzlerin devreye girmesinde gerekiyor. Kurumsal bir sponsorunuz ya da destekçiniz var m›? Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi kurumsal sponsorumuz olacak. Platform Türkiye’deki en büyük güncel sanat arflivini elinde tutuyor. Bu aç›dan, “-1 ‹zmir Güncel Sanat Arflivi” projesini destekliyor olmalar› büyük avantaj. Sanal ortamlarda sanat›n paylafl›lmas›, yeni teknolojiler sanata ne gibi katk›lar sunacak? Sanat asla s›radanlaflmaz. Sanat›n her bölgede tüketicisi, al›c›s› var. Derdimiz güncel sanat ise durum daha da farkl›. Asla buna sinema veya müzik sektörü gibi bakamay›z. Zeminler farkl›, insanlar hâlâ sergi geziyor, bienali takip ediyor, müzelere gidiyor. Bu, haf›za ve nesnellikle ilgili. Asl›nda büyük bir güç. Sinema filmini evinde izliyor, indiriyor, müzi¤i paylafl›yor, ama örne¤in bir video enstalasyonunun DVD kayd›n› evinde izlemekten keyif alam›yor. Onu müzede veya sergi mekân›nda görmek gerek diye düflünülüyor. Yeni teknolojiler hayat›m›za giriyor, ama bu o kadar da belirleyici de¤il. Asla “nesnel” olandan vazgeçmiyoruz mesela. Onca PDF kütüphanesi var, ama hâlâ ç›kt› al›p okuyoruz. Hâlâ müzayedeler var, hâlâ baz› yap›tlar çok büyük paralarla koleksiyonlara dahil ediliyor.
Söylefli: Selçuk Oktay
8. maddesinden azade olarak “kiflisel gizlili¤in ve itibar›n zedelenmesi”, “kamu düzeni”, “ulusal güvenlik” gibi bir dizi mu¤lak bafll›k alt›nda, önümüze gelene bir tekme misali, bafllar›na buyruk site kapatmay› kendilerine görev biliyor. Doç.Dr. Yaman Akdeniz, T‹B’in geçti¤imiz may›s ay›nda yay›nlanan son raporuna göre 197 web sitesinin, 5651 no’lu kanunda zikredilmeyen suçlardan dolay› kapat›ld›¤›n› aktar›yor. Kesin say›ya ulaflmak ise yine imkâns›z. Bu manzara karfl›s›nda hukukçular›n, internet aktivistlerinin ve sair insiya-
Müzik dolab›
Afrika’n›n bar›fl tamtamlar› Vampire Weekend / Contra (XL) The Very Best / Warm Heart Of Africa (Green Owl)
Vampire Weekend
The Very Best
üney Afrika’da apartheid’a
G karfl› Siyahlar›n flark›lar›yla
10 albüm Amazigh Kateb Marchez noir Angélique Kidjo Oyo Anouar Brahem The Astounding Eyes of Rita Eels End Times Gun Club Death Party Mari Boine Sterna Paradisea Rupa & The April Fishes Este Mundo Wyclef Jean Welcome to Haiti: Creole 101 The XX XX Yasmin Levy Sentir
5 flark› Kesmefleker Ekme¤in Emrindeyim K›r›ka Kabasaz Kibariye ‹lle de Roman Olsun Mano Solo Sha La La The Slits Reggae Gypsy
DEVR‹M, TELEV‹ZYONDA gösterilmeyecek! Belki, Siyah folkun öncü ismi Gil-Scott Heron’u en çok bu cümleyle, bu flark›s›yla hat›rl›yoruz. ‘60’lar›n haklar mücadelesinin önemli ismi Heron y›llard›r kay›plara kar›flm›fl, fakirleflmiflti. Geçen sene yeniden keflfedilip müzik çal›flmalar›na bafllayan Heron, 13 y›l aradan sonra ilk albümü “I’m New here”› bu ay sonunda yay›nl›yor. Spoken word a¤›rl›kl› albümde bir Smog cover’› da var. WAR CHILD yarar›na haz›rlanan David Bowie tribute albümüne girmesi kesinleflen isimler aras›nda Duran Duran, Devendra Banhart ve Sarkozy’nin efli Carla Bruni var. ELVIS COSTELLO unutamad›¤› konserleri yay›nlamaya devam ediyor. Serinin ikinci aya¤›, 1978 tarihli Hollywood High konseri “Live at the El Mocambo” ad›yla yay›nland›. JIMI HENDRIX’IN martta yay›nlanacak yeni albümü “Valleys Of Neptune”de 1968-70 aras› stüdyo kay›tlar› var. ‹lk defa yay›nlanan kay›tlar aras›nda Cream’in “Sunshine Of Your Love”unun Hendrix yorumu da var. “2010’DA G‹D‹LECEK 31 Yer” listesinin bafl›na Sri Lanka’y› oturtan New York Times, M.I.A.’n›n öfkesine sebep oldu. M.I.A., NY Times makalesine Tamil Kaplanlar›’na yönelik soyk›r›m›n foto¤raflar›na göstererek yan›t verdi. Sanatç›n›n yeni albümü bu yaz yay›nlanacak. FLAMING LIPS’IN yeni albümü yay›nland›. Yeni dediysek, albüm eski. Bildi¤imiz, boydan boya “Dark Side Of The Moon”. Pink Floyd klasi¤ini icra ederken gruba Heny Rollins ve Peaches da efllik ediyor.
46
mücadele eden Johnny Clegg’den bu yana, kara Afrika’yla bu kadar hafl›r neflir bir beyaz müzi¤i duymam›flt›k. New York’un indie âleminin göbe¤inde iki senedir adeta tamtamlar yank›lan›yor ama... Tamtam laf›n gelifli tabii. Yoksa bu dört kiflilik standart rock teflekkülünün de gösterdi¤i gibi, binbir rengi ve ritmiyle Afrika müzi¤inin tamtam laf›n›n an›flt›rd›¤› savaflkan halle ilgisi yok. Afrika müzi¤i, k›taya yay›lm›fl çeflitlili¤i içinde, belki dünyan›n en naif, iyimser, güleç yüzlü müzi¤i. Onlara ilkelli¤i yak›flt›ran beyaz adam›n asabi müzikleriyle karfl›laflt›r›ld›¤› zaman hele... Vampire Weekend’in ikinci albümü “Contra”, ilkine oranla daha bütünlüklü, Afro geleneklerinde –popunda ve rock’unda da– daldan dala atlayan bir albüm olmufl. “Contra”, Nikaragua’n›n kontrgerillalar›ndan mülhem, ama The Clash’in “Sandinista”s›na selamla. Zaten albüm boydan boya –“The Diplomat’s Son” gibi
bir flark›yla hatta– Joe Strummer’a ç›kar›lan flapkalarla dolu... Vampire Weekend’in ilk hiti “Cape Cod Kwassa Kwassa”y› The Very Best isminde bir grup da yorumlam›flt›. Hatta ilk dinledi¤imizde “vay me¤er flark›n›n orijinali buymufl” demifltik. Hay›r, bir indie grubunun Afrikano rock’unu al›p iyiden iyiye öze döndürmüfl, cilas›ndan s›y›rm›flt› Esau Mwamwaya ve arkadafllar›. Myamwaya, Malawi do¤umlu bir müzisyen. Belçikal› prodüktör ikili Radioclit’le beraber kurdu¤u grubun ad› The Very Best. Onlar›n da ilk resmî albümü “Warm Heart Of Africa” geçti¤imiz günlerde yay›nland›. C›v›l c›v›l bir Afro-pop var “Afrika’n›n s›cak kalbi”nde...
Vampire Weekend’in vokalisti Ezra Koenig, The Very Best’e bir flark›da konuk olmufl. Bir baflka konuk, müzikal yaklafl›m›yla yeni zaman popunu, sample al›flkanl›¤›n› kökten de¤ifltiren Sri Lanka kökenli –babas› Tamil Kaplan›– M.I.A... “Contra”da da sample’larla baflvurulmufl kendisine... Geçenlerde bir abimiz söylüyordu: “‹nsanl›k tarihinin en büyük insanlar›, d›fllanma ve yaln›zlaflma pahas›na, Siyahlar›n yan›nda yerini alanlar...” Art›k o kadar zor de¤il belki Siyahlarla yan yana, Afrika’n›n yan›nda durmak, ama bu iki albümün yolu da onlar›n yolu. Fark, ço¤alarak ilerlemelerinde. Üstelik, Strummer ve Clegg gibi kahramanlar›n ruhunu her notada yad ederek... – M.E.
O yaz, içimizde en derin haz Erkut Taçk›n / En ‹yileriyle Erkut Taçk›n (Ossi)
emleket rock’unun milâd›n›n neredeyse rock’n’roll’un ortaya ç›k›fl›yla bir oldu¤unu pek kimse bilmez. Bu müzi¤in Deniz Harp Okulu ö¤rencileri taraf›ndn memlekete getirildi¤ini de! Aralar›nda Durul Gence, Erkan Gürsal, Güngör Yücel gibi isimlerin bulundu¤u z›p›r Harp Okulu ö¤rencileri, 1955’te, Heybeliada’da (ecnebi memleketlere yapt›klar› gezilerde ald›klar› gitarlarla) rock’n’roll terennüm ederken onlara genç bir solist kat›l›yor: Erkut Taçk›n, bu kat›l›mla Türkiye’nin rock’n’roll kral› olma yolunda ilk ad›m›n› at›yor. Taçk›n’›n baflta do¤al olarak ‹ngilizce süregelen rock’n’roll maceras›, Anadolu-pop’un herkesi etkiledi¤i günlerde türkü düzenlemelerine uzan›yor ve nihayetinde ‘70’li y›llar›n ortalar›nda bol “aranjman”l› bir Türkçe albümle taçland›r›l›yor. Kariyeri sahne çal›flmalar›yla bugüne kadar uzan›yor, ama bu albüm Erkut Taçk›n’›n yapt›¤› tek LP olarak tarihin karanl›klar›nda kayboluyor. Memleketin bulunmas› en zor albümlerinden birinin, içindeki flahane flark›larla yok olmas› elbette fena, lâkin geçti¤imiz günlerde yay›nlanan bir CD bu yok oluflu ortadan kald›rd›. Erkut Taçk›n’›n 1975 tarihli albümü bonus’lar›yla raflarda yerini ald› ve gençlere rock’n’roll’un esasen nerelere kadar gitti¤ini etüd etme f›rsat› verdi. Hakan Eren’in prodüktörlü¤ünde Ossi Müzik taraf›ndan yay›nlanan “En ‹yileriyle Erkut Taçk›n”, 19 flahane Erkut Taçk›n flark›s›ndan müteflekkil. Elbette “Beyaz Ev”le aç›l›yor ve Türkçe rock’n’roll flark›lar›yla devam ediyor. “Daha Dün Gibi”, “Çaren Yok”, “Gitmek Düfltü Bana”, “Seni Görünce” gibi mücevherler birbiri ard›na kulaklar›m›z›n pas›n› al›rken hiç bilmedi¤imiz Erkut Taçk›n
M
Erkut Taçk›n’›n tek long-play’i, sene 1975
flark›lar›n› ö¤renmek iflin kayma¤› oluyor. Taçk›n’›n 1973 y›l›nda bir televizyon program› için haz›rlad›¤› master banttan bize ulaflan bu flark›lar, rock’n’roll klasiklerine “bizden” bir yorumun nas›l olaca¤›n›n ispat›. Albüm, Erkut Taçk›n’›n tüm flark›lar›n› bize ulaflt›rma iddias›nda de¤il, ama bu bir sorun da de¤il. Yine de tek eksik memleket havalar›n›n rock’n’roll’la bulufltu¤u “Mühür Gözlüm / Özlem” 45’li¤i. Bu kay›tlar da bu albüme al›nabilseydi, memleket rock tarihinin en önemli köfletafl› olan Erkut Taçk›n, her yönüyle elimizin alt›nda olacakt›. Bu flark›larla bir gün bir yerde elbet karfl›lafl›r›z, lâkin Erkut Taçk›n flark›lar›n› toplu dinleme f›rsat›na her daim eriflemeyiz. Onun için, “En ‹yileriyle Erkut Taçk›n”, mutlak surette kaç›r›lmayacak bir albüm! – Murat Meriç
CHESSNUTT, LHASA... VE MANO SOLO...
Üç ölüm, bir umut rd› ard›na gelen üç haberle, üç
A ölüm haberiyle sars›ld›k, içimizden üç can koptu gitti. 25 Aral›k’ta Vic Chesnutt, 1 Ocak’ta Lhasa de Sela, 10 Ocak’ta Mano Solo... Üçü de, müzisyenden umdu¤umuz hakikat ifadesini ci¤erlerinden avuç avuç ç›kar›p önümüze serdi. En trajik flark›lar›nda bir yaflama tutunma, do¤mufl olmaya flükür, ölüme direnifl, yaflarken öldürenlerden tiksinifl vard›. Hançerelerinden verdikleri, böylesi bir bilincin 盤l›¤›yd›... 18 yafl›nda salak bir trafik kazas›yla tekerlekli sandalyeye mahkûm kalan Vic Chesnutt belki daha o anda hayata küsmüfltü, gitar›na tutundu. fiark›s›nda dedi¤i gibi, intihar fikriyle hep flört etti. Geçen sene iki albüm birden f›rlatt› önümüze, “At The Cut” Express y›l sonu listesinde intihar haberinden önce birincilik koltu¤una oturmufltu. Böylesi bir baflyap›t›n ard›ndan, herhalde gönlü rahatt›... Dileriz Chesnutt’›n gözü arkada kalmam›flt›r, ama Lhasa’da öyle de¤il. Meksika’dan Fransa’ya, çigan havalar›ndan amerikanaya, dünyan›n flark›s›n› billur sesinde devflirmeyi bilmiflti. fiark› söylemeyi seviflini, iki cümle aras› sessizliklerini seviyorduk. 38 yafl›nda, gö¤üs kanseri onu aram›zdan al›rken, sanat›nda taml›¤a ermenin hayalindeydi. Chesnutt’›nki cinayetle kar›fl›k bir intihar, Lhasa’n›nki zalim kader. Mano Solo’ysa, her an yar›m kalabilece¤inin bilinciyle, b›rakt›¤›yla yetinme tevazuuyla y›llar y›l› koflarad›m bir huzurla yaflad›... Bir sanat ve siyaset çevresine do¤mufltu. Babas›, Charlie-Hebdo’nun, Canard Enchaîné’nin çizerlerinden Cabu, annesi Isabelle Monin, çevre eylemcisi, yeflil dergi La Gueule ouverte’in kurucular›ndan. 15’inde, sokaklarla, üç akorla, fl›r›ngalarla tan›fl›yor. 24’ünde kap›ld›¤› AIDS, o fl›r›ngalardan...
Mano Solo (24 Nisan 1963 - 10 Ocak 2010)
O günden bu yana, sakin sakin, elinden geleni yapt› Mano Solo. Resim yapt› (albümlerinde yer alan bütün desenler kendisine ait), sergiler açt›. Romana, fliire aç›ld›, k›sa filmler yapt›. Ama en çok müzi¤e ba¤land›, Frans›z flark›s›nda etkisi belki ancak Jacques Brel’e benzer bir 盤›r açt›. Asl›nda punk’tan, deli gitarlardan geliyordu. Normalde, grup adam›. ‹lk ekibi, 17 yafl›ndayken üyesi oldu¤u les Chihuahuas. Ard›ndan La Marmaille Nue geliyor, Mano Negra, Les Négresses Vertes gibi akraba gruplarla beraber sahne al›yorlar. ‘90’lar›n bafl›, Mano Solo’nun solo y›llar› demek. 1993’te grubunun ad›n› tafl›yan “La Marmaille Nue”, iki sene sonra “Les Années Sombres”, akordeonlar›n al›p sürükledi¤i bir rock’la örülmüfl iki hazine... 1996’da yay›nlad›¤› “Les Frères Misère”de les Chihuahuas’tan arkadafllar› ve daha sert bir üslûp var. Sonralar› “Les Animals”, “In The Garden”, nihayet geçen sene “Rentrer au port”... Son albüm için verdi¤i konserlerden birinin ard›ndan fenalafl›yor, apar topar hastaneye kald›r›l›yor... Mano Solo’da orkestra pek öyle bask›n ç›kmaz. fianson-caz k›vam›nda dinamik bir ekip tansiyonu düflürmemeye çal›fl›rken Mano Solo gö¤sünden, g›rtla¤›ndan de¤il, bedeninden ç›kard›¤› sesiyle aflk›, aflks›zl›¤›, ölümü, s›radan insanlar›, iliflki hallerini, umudu, arzuyu, hayal k›r›kl›klar›n›, banliyö sokaklar›n› anlat›r durur. Ölüm fikriyle bunca halvet olmufl bir adam›n hayat dolu flark›lar›, elbette ç›r›lç›plakt›r. Onu baflka herkesten ay›ran da herhalde bu ç›plakl›k... Chesnutt, Lhasa, Mano Solo... Üç ölüm de bizi y›k›p geçti. Yaflad›¤›m›z her âna, durdu¤umuz her zerreye dair bir düflünce, bir minnet, bir umut, bu hayat› çekilmez k›lanlara karfl› bir mücadele azmi b›rakarak... – Merve Erol
KARA TREN: LHASA DE SELA (27 Eylül 1972 - 1 Ocak 2010)
fiark›lar y›ld›zlar›m Lhasa de Sela’n›n gencecik yaflta, gö¤üs kanserinden ölümü hepimizi y›kt›. Daha geçen sene yay›nlanan üçüncü albümü “Lhasa”da, Les Inrockuptibles’e verdi¤i mülâkatta kendisi de söylüyor, sesini iyiden iyiye olgunlaflt›rmaya bafllam›flt›. Dünyan›n genifl co¤rafyas›n›n müziklerine uzanan daha nice albüm yapacakt›...
48
Bugün albüm yapmaya paranoyakça yaklafl›l›yor, insanlar kendi içlerinde mükemmele ulaflmaya çal›flacaklar› yerde, albümde mükemmeliyetçili¤in peflinde kofluyor. Asl›na bakarsan, baya¤› faflistçe bir yaklafl›m bu. de bu, ilerlemek, bir yol izlemek istiyorum. En korkuncu, insanlar›n benden bekledi¤i fleyi yapmak olur. Benim aç›mdan ölüm bu. Do¤ru, herkes “La Llorona 2”yi bekliyordu... Albümün yakalad›¤› baflar›ya ra¤men, bir isyan duygusuna kap›lm›flt›m, bütün bedenimle hissediyordum bunu. Hatta bir tür panik diyebilirim. Bir klifle, bir formül haline gelmek istemiyordum. Bu, saplant› haline gelmiflti. S›rf üç dilde flark› söylüyorum diye çokkültürlülü¤ün
sözcüsü gibi görülmek istemiyordum. Bütün bu içe kapanma biçimleri beni rahats›z ediyor. Benim istedi¤im kendim olmak, kendime karfl› dürüst olmak. En çok esinlendi¤in kifli olarak Al Green’in ad›n› s›k s›k zikrediyorsun, ama albümde, özellikle de “Fool’s Gold”da country etkisi de hissediliyor. Country’nin eskiden beri kad›nlar›n kad›nl›klar›n›, duygular›n› d›flavurmalar›nda bir katk›s› olmufltur sanki... Ben hiç country dinlemedim. Küçüklü¤ümde, annem arada s›rada Patsy Cline dinlerdi ama, çok de¤il. Son y›llarda country’ye beni yaklaflt›ran Bonnie Prince Billie’nin albümleri oldu, ama aç›kças›, bunun d›fl›nda pek yak›nl›k duydu¤um, inceledi¤im bir tür de¤il. Kaydettikten sonra “Fool’s Gold”u dinledi¤imde, “nereden ç›kt› bu böyle?” diye düflündüm. Bence daha çok bir ‹rlanda melodisi. Küçüklü¤ümde, annem çok ‹rlanda müzi¤i dinlerdi. O dönemlerden içime ifllemifl, flimdi de fark›na varmadan d›fla vurdu¤um bir fley olmal›. Albümün iki baflka albümü daha insan›n akl›na getiriyor: Neil Young’›n “Harvest”› ve Cowboy Junkies’in “The Trinity Sessions”›. Her ikisinin de kanadal› olmas›n›n d›fl›nda, sen arada bir ba¤lant› kuruyor musun? Bir ba¤ görüyorum asl›nda. O albümler de, benimki de geminin karaya yanaflmas›, uça¤›n yere inifli gibi... Neil Young “Harvest” bel f›t›¤› yüzünden korseyle yatarak kaydetmiflti. Sen de uzun bir hastal›k devresi geçirdin... Evet, turnede geçen onca y›l›n, koflturmacan›n sonunda her fleyi b›rakmak zorunda kald›m. Hastaland›m, ses tellerimde sorunlar baflgösterdi. Ameliyat olmam gerekti. Biraz da onun neticesinde, yeni flark› söyleme biçimim ayn› zamanda bir düflünme sürecinin ürünü. Sesim her an tamamen k›s›lman›n efli¤indeydi, sesime kendi perdesini bulma flans› tan›d›m. Eskiden sürekli gerilim halindeydim, bugünse flark› söylemek bir zevk haline geldi, sanatsal varl›¤›mla derindeki benli¤im aras›ndaki uyumu buldum. Hakiki sesimi buldu¤umu hissediyorum. Bu albümde hapishaneden, kaçma arzusundan çok söz ediyorsun... Önceki iki albümümün de ayn› duyguyu dile getirdi¤ini san›yorum. Mizac›m›n bir yans›mas› olmal›. Bu tarz fleylerden baflka bir fley yazmay› bilmiyorum. ‹lerlememe yolumu bulmama yard›m etsinler diye flark› yaz›yorum. fiark›lar benim y›ld›zlar›m. Geceleyin bana k›lavuzluk ediyorlar.
Çeviren: Siren ‹demen
bi kendimi yans›tmak, ortaya koymak, küçük tutku roketleri f›rlatmak yerine, huzura ermek istiyordum. Bu derece hafif ve derin bir söyleyifl biçimine ulaflmamda Al Green’i dinlememin çok de¤erli katk›lar› oldu. Bugün art›k hedefim bu. Hep içe dönük bir insand›m, ‹spanyolca söylemek kendi kendimden ç›kmam›, fazla yükü boflaltmam› sa¤l›yordu. Ama art›k o evreyi geçtim, kendi dilimden baflkas›na ihtiyac›m kalmad›. “La Llorona” ve “The Living Road”da flark› söyleyiflinde bir hiddet de hissediliyordu. O öfke nereye gitti? O zamanlar üstad›m Chavela Vargas’t›, bugünse Al Green. Bugün belki daha da hiddetliyim, ama o zamanlar daha az olgundum. “La Llorona” benim punk albümüm say›l›r. ‹ki albüm aras›nda hep bu kadar çok zaman geçmesinin sebebi
Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu
‹lk iki albümün “La Llorona” ve “The Living Road” ‹ngilizce, ‹spanyolca ve Frans›zca seslendirdi¤in flark›lar›nla bizi müzikal oldu¤u kadar dilsel bir yolculu¤a da ç›kar›yordu; son albümünün dura¤anl›¤›ysa flafl›rt›yor... Lhasa de Sela: Albümlerim hep flu ya da bu flekilde bir iç yolculuk. Bu albümdeki bütünlük ve birlik duygusu hakiki bir grupla kaydedilmifl olmas›ndan kaynaklan›yor. Prodüksiyonunu kendim yapt›m, düzenlemeleri grup elemanlar›yla beraber yazd›m. Prodüksiyonun mümkün oldu¤unca az görünür olmas›n›, ç›plakl›¤a yaklaflmay›, flark›lar›n hiçbir ekleme olmadan ayakta durabilmelerini istiyordum. “Love Came Here”in sonunda hafifçe güldü¤üm duyuluyor. San›r›m o gülüfl her fleyi anlat›yor; böylesine mükemmel bir ahengi yakalaman›n hem flaflk›nl›¤› hem de mutlulu¤unu duyuyorduk. ‹nanmaz gözlerle birbirimize bak›yorduk, sanki Tanr› bize harikulâde bir flaka yap›yor gibiydi. Analogu tercih etmen dijitalin getirdi¤i standartlaflmaya bir tepki miydi? Bu seçimin iki sebebi var. Bir kere o dönem, a¤›rl›kl› olarak Al Green ve Sam Cooke dinliyordum; ikisi de duygular›n› yans›tmak için karmafl›k, incelikli prodüksiyonlara ihtiyaç duymayan solistler. fiark›lar› kendi kendilerine yetiyor. Sanki bir kaynaktan öylesine ak›yor gibi... Halbuki bu dinledi¤imiz sonuca ulafl›ncaya, her parça kalbine dokunuyormufl hissini uyand›r›ncaya kadar Al Green ne kadar çok çal›fl›yordu. Analog kaydetmek istememin ikinci sebebi ise, bugün müzi¤e yaklaflma biçimini çok hoyrat bulmam. Metronomu kurup ayr› ayr› kaydedilmifl sekanslar› bir flark› ilüzyonu yaratmak üzere uç uca getirmek bana çok hoyratça geliyor. Albümün yüzde 80’ini canl› kaydettik. Dolay›s›yla, müzisyenler aras›ndaki uyum atmosfere yans›yor. Bunun bir fiyat› yok! Bugün genel olarak yap›lan›n tam z›tt› yani. Albüm yapmaya paranoyakça yaklafl›l›yor, insanlar kendi içlerinde mükemmele ulaflmaya çal›flacaklar› yerde, albümde mükemmelliyetçili¤in peflinde kofluyor. Asl›na bakarsan, baya¤› faflistçe bir yaklafl›m bu. Albümde dilsel aç›dan da birlik var. ‹spanyolca ve Frans›zcay› b›rakm›fls›n... ‹ngilizce benim anadilim. Babam Meksikal› oldu¤u için ‹spanyolca, Montréal’de yaflad›¤›m için de Frans›zca konufluyorum. Yine de ‹ngilizceyle olmayan küçük bir çaba gerektiriyorlar. Yüzde yüz varoldu¤um dil ‹ngilizce. Bu albümde, önceki albümlerde oldu¤u gi-
Ulusal kimlik ucubesi En a¤›r Arap havalar›yla rock’un nimetleri aras›nda modern bir denge kuran Rachid Taha, her zamanki prodüktörü Steve Hillage’dan ayr› düfltü¤ü yeni albümü “Bonjour”da kufl gibi hafif flark›lar söylüyor. Les Inrockuptibles’den naklen... “Bonjour”, en romantik albümün... Rachid Taha: Öyle. Böyle bir mesle¤e, hele de bu kadar uzun süre ba¤lanmak, her ân› organizasyonlar›n somutlu¤u ile duygular›n soyutlu¤u aras›nda gelgitlerle yaflamak demek. San›yorum bütün bunlar›n içinde biraz kaybolmufltum. Aflk hayat›m, somunlar›n› s›kmay› unuttu¤un bir Ikea mobilya gibi olmufltu. Her seferinde yere seriliyordum. fiimdi, nerdeyse üç y›ld›r ayn› kifliyle beraberim, “Bonjour” da bu iliflkinin yaratt›¤› taml›k duygusunu yans›t›yor. John Lennon da Yoko Ono’yla tan›flt›ktan sonra aflk flark›lar› yazmaya bafllam›flt›. Önceki hayat›ndan vazgeçti¤ini dile getirmenin bir biçimi mi bu? Aflk flark›s› söylemek, gard›n› düflürmektir. Aflk› yaflamaksa fedakârl›k istiyor. Bu s›ralarda tuhaf, ürtkütücü sorular kafama tak›l›p duruyor: E¤er fiziksel olarak ba¤›ml› hale gelirsem, sevgilim k›ç›m› temizler mi? Ben ayn› fleyi yapar m›y›m? Aflk, romantizme art›k pek yer kalmayan böyle bir noktaya kadar gidebilir mi? fiu an yaflad›¤›m fley bana evet dedirtiyor, oraya kadar gidebilirim. Aflk flark›s› deyince akl›na hangi müzisyenler geliyor? Hiç düflünmeden, Johnny Cash. Duygular›n› sahneye yans›tma tarz›yla ve tabii sesiyle beni en çok etkileyen o. Müthifl bir derinli¤i var. Marvin Gaye de öyle. Hep gözümün önüne Tammi Terrell’la ikisinin yan yana görüntüleri geliyor. En güzel düetleri onunla yapm›flt› ve beyin tümörüne yakalanan Tammi Terrell onun kollar›nda hayata veda etmiflti. Listeye elbette Ferid el Atrafl, Abdülhalim Haf›z ve Ümmü Gülsüm de lâz›m. “Diwan 2” albümünde Abdülhalim Haf›z’dan bir cover yapm›flt›m; Joy Division’›n “Love Will Tear Us Apart”›yla trip’lere girenler Haf›z’› mutlaka dinlemeliler, aflk ac›s› konusunda üstüne kimseyi tan›m›yorum. Onlar imkâns›z aflklar› anlat›yordu, sense sonuna kadar yaflanan aflklar›... Çünkü onlardan daha flansl›y›m. Onlar otuzuna gelip de evlenmemifl bir kad›na zavall› gözüyle bak›lan geleneksel ve bask›c› bir toplumda aflk› anlat›yorlard›. Onlar›n aflk hikâyeleri hep gizlilik içinde yaflan›r ve ç›kmaza girer. Albümümdeki “Agi” bunun tam z›tt› bir hikâye. Sevdi¤imin gözlerinin içine bakarak yazd›¤›m bir ilan-› aflk flark›s›. Çocuklu¤un ‹slâmî geleneklerin a¤›rl›¤›n›n hissedildi¤i bir ortamda m› geçti? Hem evet, hem hay›r. Cezayir’deyken babam› hiç görmezdim. D›flarda arkadafllar›yla tak›l›r, içmeye gider, erkek erke¤e e¤lenirlerdi. Kad›nlar ve erkekler
paralel hayatlar sürdürürdü. Fransa’da annemle babam›n evlili¤i asl›nda sa¤lamlaflt›. Babam fabrika ç›k›fl› dosdo¤ru eve geliyordu. Nihayet aile sofras› denen fleyin keyfini tad›yordum. K›zkardeflimle ayn› odada yat›yorduk, geceleri yan odadan anemle babam›n oynaflmalar›n› duyar, kikirderdik. Göç denince, eskiden, köksüzleflme, özlem duygusu ve bu ülkede yer edinmekte zorlanman›n getirdi¤i s›k›nt›lardan ziyade, entelektüel bir yaklafl›m›n ürünü olarak kendi içine dönük bir tavr› benimsiyordum. Bugün ayn› flekilde yaflam›yorum. ‘80’lerde, Charles Trenet’nin “Douce France”›n› cover’larken, bu pek de kucaklay›c› olmayan ülkeye karfl› hislerini anlat›rken ironiye baflvuruyordun. Bugün, ulusal kimlik tart›flmalar›yla birlikte o flark›n›n tazeli¤ini korudu¤unu düflünüyor musun? Nerdeyse yeniden kaydetmeyi bile düflünece¤im o flark›y›. Toplumun kat etti¤i mesafeyle, gelinen melezleflmeyle, farkl›
Abdülhalim Haf›z’dan bir cover yapm›flt›m; Joy Division’›n “Love Will Tear Us Apart”›yla trip’lere girenler Haf›z’› mutlaka dinlemeliler, aflk ac›s› konusunda üstüne kimseyi tan›m›yorum.
topluluklar›n iyi-kötü yan yana, bir arada yaflamay› ö¤renmifl olmas›yla bafl›m›za bu ulusal kimlik ucubesini saran gerici söylem aras›ndaki uçurum insan› irkiltiyor. Bu söylemin bir bedeli olacakt›r, insanlar tekrar içlerine kapanacak, tesettürlü, burkal› kad›nlar›n say›s› artacakt›r. Hep ayn› Frans›z paradoksu: Bir yandan, özgürlük, eflitlik, kardefllik söylemini yüceltiyorlar, bir yandan da bu slogan›n temel ilkelerine uygun davranam›yorlar. Sürekli bir so¤uk-s›cak ikili¤ine mahkûm ediliyoruz. Son y›llar›n en popüler Frans›z filmi Dany Boon’un yönetti¤i, Kad Merad’›n oynad›¤› “Bienvenue chez les Ch’tis”di, ikisi de Kuzey Afrika kökenli. En popüler flahsiyetler hep d›flardan gelmifl olanlar: Yannick Noah, Rama Yade, Zinedine Zidane... Kapanmas› zor yaralar›n da var, “Tékitoi” ya da “Mine Jai”deki sorgulamalar›n›n alt›nda bunlar yat›yor herhalde. En baflta, Cezayir savafl› s›ras›nda Frans›z paraflütçülerin helikopterden att›¤› amcan geliyor akla... Frans›z vatandafll›¤› almak istemememin birinci nedeni bu. Ama geçen gün, Britanya konsoloslu¤unda vize kuyru¤unda beklerken, vatandafll›k baflvurusunda bulunmay› içimden geçirmedim de¤il. Hep ayn› hikâye. Cezayir Schengen üyesi olmad›¤› için, ne zaman baflka bir ülkeye gidecek olsam ayn› eziyeti çekiyorum. Sabah›n sekizinde orada dikiliyorsun, üç saat kuyrukta periflan oluyorsun, parmak izini veriyorsun... Fransa vatandafll›¤›na baflvurursam da aflk yüzünden olur, sevgilim “hadi yar›n Brezilya’ya gidelim” dedi¤inde, “ben yar›n gelemem, önce vize almam lâz›m” diyerek onu hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmamak için. Bugün hayatlar› pahas›na ülkelerinden kaçmak isteyen göçmenlerden bir servet isteyen insan tacirlerini gördükçe tüylerim diken diken oluyor. Ben baflka bir dönemde ve baflka koflullarda göç ettim, ama pekâlâ onlardan biri de olabilirdim. Benim hikâyem onlar›nkinden ayr› de¤il. Baz› flark›lar› yazarken, bütün bu ac›lar› yeniden yafl›yorum. Mesela, “It’s An Arabian Song”, bütün bunlara dair: Amcam, 1961’de Paris’te Cezayirlilerin katliam›, Yahudi soyk›r›m›, Sabra ve fiatila, denizlerde bo¤ularak ölen kaçak göçmenler... Bu s›ralar daha çok ne dinliyorsun? Diam’s’›n yeni yapt›klar›n› merak ediyorum... Örtünme karar›na ne diyorsun? E¤er öyle mutluysa ve bu flekilde bir denge bulduysa, beni rahats›z etmez. Kimseyi öldürmedi ya. Türban takan ya da burkaya giren kad›nlar›n ço¤u, sonradan din de¤ifltirenler. Bence bu da bir moda, geçici bir fley. Bu k›zlar›n ço¤u burjuva ailelerden geliyor. Burka proleterleflmenin bir iflareti de¤il, tam z›tt›. Meflin ceket giymek ya da piercing yapt›rmak gibi; insanlar› floke etmenin bir biçimi. Bu konuyu tart›flma gündemine oturtmak, hele s›n›rlay›c› kanunlar ç›karmak çok anlams›z. Bu tür fleyler radikalleflmeye katk›da bulunur sadece.
Çeviren: S.‹.
RACH‹D TAHA YEN‹ ALBÜMÜNDE “BONJOUR” D‹YOR
49
‹ran’dan fair-play fake’i
Mulyadi gol gol gol!
Yeni y›l için tüm dünyadaki futbol federasyonlar›na tebrik mesaj› yollayan ‹ran Futbol Federasyonu adres listesini kontrol etmeyi unutunca ‹srail Futbol Federasyonu’nun da yeni y›l›n› kutlam›fl oldu. ‹srail Futbol Federasyonu sözcüsü bunun yanl›fll›kla olup olmad›¤›n› bilmediklerini, mesaja cevaben kendilerinin de ‹ran’›n iyi insanlar›n›n yeni y›l›n› kutlad›klar›n›, sonuna da bir göz k›rpma iflareti eklediklerini söyledi. ‹ran Futbol Federasyonu’nun d›fl iliflkiler sorumlusu görevden al›nd›.
Jakarta’da 40 bin kiflinin izledi¤i Endonezya – Umman maç›nda tak›m›n›n yenik duruma düflmesine ve kötü oyuna isyan eden bir taraftar sahaya girip topu kaparak sol kanattan atak bafllatt›. Topu ç›plak ayakla yaklafl›k 30 metre süren Hendri Mulyadi güvenlik görevlilerince yakalanmadan önce ceza alan›n›n içine girip flutunu da çekti, ancak görev yerini b›rakmayan Umman kalecisi topu kurtard›. Youtube’daki görüntülere yap›lan yorumlarda genel kan›, Mulyadi’nin gelecek vaat etti¤iydi.
MEMLEKET FUTBOLUNUN SEV‹MS‹ZL‹⁄‹
Bu ifl zor Yonca 5 Ocak günü NTV Spor’da yay›nlanan Spor Servisi’nin ilk dört haberi, memleket sporunun hayli sevimsiz durumunun özeti gibiydi. Mehmet Demirkol’a “program bafllayal› 22 dakika oldu, flu konufltuklar›m›za bak” dedirten, fazla yoruma yer b›rakmayan bu haberlere flöyle bir bak›p spor deyince önümüze neler geldi¤ini görelim ve mecburen, bahis meselesine biraz daha bakal›m... gün haberlerin ilki, bahis skandal› meselesiydi. Bochum Savc›l›¤›’n›n yürüttü¤ü “Soruflturma Raporu” henüz Türkiye Futbol Federasyonu’na bile yollanmadan, bir flekilde Milliyet’in eline geçmifl, spor sayfas›ndaki manflete konmufltu. Rapor 3500 sayfa ve eklerinde 50 bin sayfal›k telefon kay›t dökümleri bulunuyor. Telefon kay›tlar›n›n 100 saatinden fazlas› Türkiye’yi ilgilendiriyor, bildik tak›m ve isimler bu sayfalar› süslüyor. Raporun en ac›kl› k›sm› flu cümleler: “Yap›lan incelemelerde elde edilen bilgiler ›fl›¤›nda görülmüfltür ki, Türkiye 1., 2. ve 3. liglerinde oynanan baz› maçlar manipüle edilmifl ve bu durum Türkiye’de adeta her gün yap›lan s›radan bir ifl haline gelmifltir. Öyle ki, flike olaylar›na kar›flan futbolcular, sorumlular, futbol kulüp temsilcileri en çok paray› kim verecek noktas›ndan hareketle bu ifllemi yapmaktad›r.” ‹kinci haberde, 3 Ocak’ta Ankaragücü’nde Ola¤an Genel Kurul’da tek listeyle seçime gidip tekrar baflkan seçilen Ahmet Gökçek’in ayn› gün yapt›¤› Geremi flovunun sekteye u¤ray›fl› vard›. Konfetiler eflli¤inde genel kurula ç›kart›lan Newcastle United oyuncusu için hemen ertesi günü kulübünden bir duyuru yap›lm›fl, “her ne kadar kendisini isteyen birkaç kulüp bulunsa da, Geremi’nin St. James Park’› terk etmesi flu an için söz konusu de¤ildir” denmiflti. Geçti¤imiz yaz döneminde de bas›n taraf›ndan Befliktafl’a transferi bitirilen Geremi nihayetinde Kamerun Millî Tak›m›’yla Afrika Uluslar Kupas›’na gitti ve sonraki bir hafta içinde bu anlaflmazl›¤›n çözüldü¤üne dair bir haber yer almad›. Bu yaz› yaz›ld›¤› s›rada da New-
O
50
castle’›n sayfas›nda hem bu duyuru hem de Geremi’nin profili duruyordu. 24 federasyonun verdi¤i 357 millî sporcu belgesinden 102’sinin sahte oldu¤unun ortaya ç›kmas›, üçüncü haberdi. Bu belge sahiplerinden baz›lar› hiç millî olmam›fl, baz› lisanslar da Türkiye’de tan›nmayan organizasyonlardan al›nm›flt›. Spor akademilerine giriflte önceli¤e, Kredi Yurtlar Kurumu yurtlar›ndan yararlanmaya, üç kat fazla burs almaya, KPSS’ye girmeden ö¤retmen olarak atanmaya, askerli¤i tecil ettirmeye yarayan belgeler ivedilikle iptal edilmiflti, 10 kadar federasyonda incelemeler sürüyordu. Ve son olarak yabanc› m›, yerli mi olsun derken y›lan hikâyesine dönen Millî Tak›mlar Teknik Direktörlü¤ü meselesinden bir haber geldi. Fanatik gazetesindeki bir iddiaya göre, eski Real Madrid teknik direktörü Bernd Schuster’in menajeri, Schuster’i bu göreve getirtmek için baflka arac›lar› devreden ç›kartarak
Bochum Savc›l›¤›’n›n soruflturmas›n›n kapsam› bile çok dar. Yay›nlanan rapora göre, takip edilen ve davaya dâhil edilen milyonlarca avroluk çeteden çok daha güçlüleri dolafl›yor etrafta.
Geremi Njitap
buradaki “güzide bir kulübün yöneticisiyle” temasa geçip federasyonla k›sa yoldan iliflki kurmak için yard›m istemifl, “beni de görürsen olur” cevab› alm›flt›. K›sacas› 5 Ocak, programlar› hakk›nda en çok elefltiriyi fazla gülmelerinden dolay› alan Fuat Akda¤ ve Mehmet Demirkol için bile epey zor bir gün oldu. Ama asl›nda baflar›s›zl›¤›n, kavgan›n ve skandal›n kronikleflti¤i, as›k suratl›, ciddi adamlar›n cirit att›¤› spor camias› için s›radand›. Bu ortamda güler yüzlü olmak da, Tolunay Kafkas’›n ondan bir gün sonra “teknik direktör yerli mi yabanc› m› olsun” meselesi üzerine etti¤i “dünyal› birini getirmeyin, do¤aüstü güçleri olan Kriptonlu birini getirin” gibi orijinal laflar› bulmak da giderek zorlafl›yor.
‹lk resmî kurban: Bilal Aziz Bahis mevzuunda bir düzeltme: geçen yaz›da 29 maç söz konusuydu ve bunlar yabanc› kaynaklarda Süper Lig maçlar› olarak geçiyordu. Son haberlerden sonra 3. Lig’den Antalya Cup gibi özel turnuvalara uzanan bir liste olufltu. Süper Lig’den Gençlerbirli¤i, Trabzonspor, ‹stanbul B.B. ve Antalyaspor’dan çeflitli isimler iddialar› yalanlad›. Bu aflamada birilerini suçlamak yak›fl›ks›z olsa da, çok k›sa bir süre önce bile ligin son 5-6 haftas›nda neredeyse tüm sezonda toplad›¤› kadar puan toplay›p düflmekten kurtulanlar› hat›rlay›nca, “her fley olabilir” dememek çok zor. Hele de bir yanda bütün bu manipülasyonlardan 50 milyon avro civar›nda para kald›ran ve gere¤inde tehditle ifl yapan bir çete, di¤er yanda da Türkiye koflullar› alt›nda yaflay›p hiçbir sendikal güvencesi olmayan, paralar›n› gününde almayan, hattâ bazen hiç alamayan bir antrenör ve futbolcu ordusu söz konusu olunca. Bochum Savc›l›¤›’n›n soruflturmas›n›n kapsam› bile çok dar. Zira dosyadaki bir cümle, davada bir mucize olup her fley çözülse de asl›nda ne kadar az yol al›nabilece¤ini gösteriyor: “Futbolcu ve teknik adamlara arac›l›k yapan flahs›n, hakem dahil 60 bin avro istedi¤i, ancak bahisçilerin 40 bin avroya anlaflt›klar› belirtildi. Fakat maç› farkl› gruplar maniple edince, Sapina ve Cvrtak [dosyada ismi en s›k geçen isimler] taraf›ndan yönetilen flike a¤› bu maçtan kazanç sa¤layamad›.” Yani, takip edilen ve davaya dâhil edilen bu milyonlarca avroluk çeteden çok daha güçlüleri dolafl›yor etrafta. ‹lk itiraf Kayserispor oyuncusu Bilal Aziz’den geldi. Tak›m›n›n Eskiflehirspor’la oynad›¤› ve galibiyet golünün pas›n› verdi¤i maç› maniple etmekle suçlanan Aziz, kulübü taraf›ndan sorguland›¤›nda suçu itiraf edip detaylar›yla anlatt›. Ölümle tehdit edildi¤ini söyleyen oyuncunun sözleflmesi ask›ya al›nd› ve PFDK’ya sevk edildi. ‹lerleyen günlerde bunlar, ve belki Bochum Savc›l›¤›’n›n ›srarla soruflturman›n henüz bitmedi¤ini, sonucun bu y›l›n ortalar›na do¤ru netleflece¤ini ve herhangi bir isim aç›klaman›n yarg›s›z infaz olaca¤›n› aç›klamas›na ra¤men bu kadar bilginin ortaya nas›l saç›ld›¤› konuflulacak. Burada oklar daval›lar›n avukatlar›n› gösteriyor, baflka bir flenlik ç›kabilir. Asl›nda keflke ç›kmasa da, Afrika Uluslar Kupas› gibi renklerden bahsedilebilse; ama Angola’daki kupan›n da ilk olay› Togo Millî Tak›m›’n›n silahl› sald›r›ya u¤ray›p kupadan çekilmesi oldu. Bazen bir fleyi sevmek harbiden zor. Doruk Yurdesin
Ağaçlar ayakta ölme şansına sahip
Kumandan Marcos haklı
Ben bir amatörüm. Her fleyin amatörü... Söylemek istediklerimi söylememi sa¤layan her fleyin. Ben ne çok iyi bir müzisyenim, ne çok iyi bir flair, ne de çok iyi bir sinemac›. Bunlar›n hepsi bir araya gelince bir bütün olufluyor. Farkl› dallarda çal›flmak daha az t›kanmam›, daha kolay kendimi yenilememi sa¤l›yor. Diyelim ki müzikte yeni bir fleyler üretemiyorum, pat, bir resim ya da desen yap›yorum. Böylece kafam› tazelemifl oluyorum. Bu nedenle, tek bir dalda tak›l›p kalm›yorum, ama hiçbirinde de baflkalar›ndan daha iyi oldu¤umu sanm›yorum... Ben hiçbirine yeterince hâkim olmad›¤›m için sürekli yeni bir fleyler keflfediyorum. Di¤erleriyse, hem yapt›klar› ifle hâkim hem de fazlas›yla kültürlü olduklar›ndan kendilerini serbest b›rakam›yorlar. Kendi kendilerine engeller koyuyorlar. Bende yok bu. Ben ne resmin, ne müzi¤in, ne fliirin ne de görüntülerle oynaman›n e¤itimini gördüm. fiark› söylemenin, gitar çalma-
Değişimin yüzü yok
Sıkıntının yolu umuda götürür / Umut öylesine sonsuz ki, kendini ufacık hissediyorsun Ve sen orada dipte kaybolmuşsun / Gözler hiçbir şey görmemekten faltaşı gibi / Ve önünde büyük kapı açılır / Sıkıntı yolunun büyük kapısı / O yol umuda götürür n›n da öyle. Bu bana özgürlük veriyor. Hiçbir fley bilmeyince, almaya aç›k oluyorsun. Ben flark›lar›m› insanlar a¤las›nlar diye de¤il, bafllar›na gelebilecek felâketlerle mücadele etsinler diye yazd›m. Çünkü sahnede, bafl›na gelmifl felâketle savaflan bir adam görüyorlar
ve ben onlara bu mesaj›n geçmesini istiyorum. Bütün hikâyelerimde bir ç›k›fl yolu var. Yoksa bile, oldu¤una inanmaya de¤er. Mano Solo (Arkadafl›m›z Do¤an Ertener’in Paris’te, bir konser sonras›nda yapt›¤› söylefliden. Roll, say› 32, Haziran 1999)