Express88

Page 1

191254

SAYI: 2008/10

Ekim 2008 6 YTL (KDV DAH‹L)

KAP‹TAL‹ZME UYANMA 88 S Y O N A L E N T E R N A

fi A L A L A

AN I

no

nR. E. M

HAYR‹ KOZANO⁄LU ANLATIYOR

Küresel krizin ABC’si KOT ‹fiÇ‹LER‹N‹N MAHVED‹LEN HAYATLARI

“Adamlar demek ki kurtmufl” KÜRESELLEfiME VE TARIM POL‹T‹KALARI

Hava, su, toprak ve isyan MIKE DAVIS’LE “GECEKONDU GEZEGEN‹” ÜZER‹NE

Oligarflinin tunç kanunu BOL‹VYA’DA L‹BERAL FAfi‹ZM

Göz göre göre katliam HAKAN TAHMAZ’IN KAND‹L ‹ZLEN‹MLER‹

Hangi çat›, hangi tavan? “‹STANBUL’DA B‹R SÜRREAL‹ST”

Bir semptom olarak Dali


İstanbul’a “nihayet” metro geliyor

Hangimiz önce soyaca¤›z? Garanti Bankası’nı soyan üç soyguncu, işleri bitince bitişikteki bankayı soyan arkadaşlarına “Hadi yahu daha bitiremediniz mi” diye seslenmiş. 7 Ekim 1978 tarihli Günayd›n’›n haberine göre Topa¤ac›’ndaki Garanti Bankas› ve bitifli¤indeki Yap› Kredi Bankas› ayn› anda soyulmufl. Alt› silahl› soyguncudan biri gözcü kal›rken, üçü Garanti’ye, ikisi Yap› Kredi’ye girmifl. Garanti’yi soyan üç

genç, iflleri bitince Yap› Kredi’ye girip arkadafllar›na “hadi yahu, daha bitiremediniz mi” diye seslenmifl. “Soygunun komik yanlar›” bafll›kl› di¤er haberde yazd›¤›na göre, Garanti Bankas› personelini odaya kilitleyen soyguncular ana kasay› açt›rm›fl, pa-

ralar›n çantaya s›¤mamas› üzerine veznedara “Neden bütün para bulundurmuyorsunuz? Bu kadar bozuk para olur mu” diye f›rça atm›fllar. Bir banka memuresi olay› anlat›rken “Adamlar utanmasalar paralar› tafl›tmak için hamal tutacaklarm›fl” demifl.

Hürriyet, 1967’de “trafik sorununu kökünden çözecek” ve Yenikapı-Levent arasında çalışacak metro inşaatının başlayacağı müjdesi vermiş! 8 Ekim 1967 tarihli, “İstanbul nihayet metroya kavuşuyor” başlıklı haberin girişi şöyle: “Uzun zamandan beri İstanbul’a yapılması düşünülen metro işi nihayet tahakkuk aşamasına gelmiş bulunuyor. Metronun temeli önümüzdeki ay atılacak.” Haberde “İstanbul’un trafik sorununu kökünden çözecek” denilen ve Yenikapı-Levent arasında çalışacağı söylenen metronun durakları Levent, Şişli, Taksim, Galatasaray, Karaköy, Eminönü, Beyazıt, Aksaray ve Yenikapı olarak belirlenmiş.

Haz›rlayan: Murat Toklucu

Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H

AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE

Süleyman Demirel çobanlığa geri döndü! Dönemin başbakanı Süleyman Demirel’le arası bozuk olan Günaydın gazetesi, başbakanla ilgili olumsuz bir haber yapabilmek için en küçük fırsatı bile kaçırmamış. Günayd›n’›n 21 Ekim 1970 tarihli birinci sayfas›nda, çeyrek sayfaya yay›lm›fl kocaman bir haber: “Belge alan Süleyman Demirel çobanl›k için köyüne geri döndü.” Habere göre, Artvin’in bir köyünde yaflayan 13 yafl›ndaki Süleyman Demirel adl› ortaokul ö¤rencisi iki y›l üst üste s›n›fta kal›nca okuldan at›lm›fl ve çobanl›k yapmaya bafllam›fl. Küçük çoban›n baflbakanla isim benzerli¤i d›fl›nda bir özelli¤i yok, zaten gazetenin amac› da aralar›n›n bozuk oldu¤u dönemin baflbakan› Süleyman Demirel’e gönderme yapmak. Çocukken çobanl›k yapt›¤› için

“Çoban Sülü” ad›yla an›lan baflbakan bu haberi görünce ne demifltir, bilinmez, ama haberi haz›rlayanlar›n epey e¤lendi¤i anlafl›l›yor. Haberde kullan›lan üç foto¤raftan birinde Artvinli küçük çoban keçilerin yan›nda görülüyor. Resimalt›nda “Süleyman Demirel y›llar önce oldu¤u gibi keçileriyle baflbafla” denmifl. Günayd›n’›n o dönem yay›nlar›nda Demirel’le ilgili böyle acayip haberlere s›k s›k rastlanabiliyor. Aralar›ndaki husumetin sebebi ise bir y›l öncesine dayan›yor. Gazeteci Ahmet Kahraman’›n “Devr-i Süleyman” adl› kitab›nda yaz-

d›klar›na bak›l›rsa, Günayd›n’›n sahibi Haldun Simavi, 1969 kas›m ay›nda yat› için yurtd›fl›ndan iki klozet getirtir. Fakat lüks s›n›f›na girdi¤i ve ithal edilmesi yasak oldu-

Develi halkının Jandarma isyanı Kayseri’nin Develi ilçesinde jandarmanın bir vatandaşın boynuna yafta asıp ilçe sokaklarında gezdirmesi infiale yol açmış. Güçlükle bastırılan olaylar gün boyu sürmüş 11 Ekim 1966’da Develi’de yaşayan Abdülkadir Köse, aile çiftliklerine ait 5 bin lirayı yolunu kesen eşkıyaların aldığını söyleyerek jandarma karakoluna başvurmuş. Fakat sorgusunda paraları kumarda yediği çık-

mış ortaya. Buna sinirlenen karakol komutanı yüzbaşı, Köse’nin boynuna “yalancı” yazılı yafta asıp ilçede gezdirmeye başlamış. Duruma itiraz eden vatandaşları önce umursamamış yüzbaşı. Ama tepkiler büyüyüp

¤u için gümrükte klozetlere el konur. Simavi’nin adamlar› Ticaret ve Gümrük Bakan›’na yans›t›r olay›, fakat ifl çözülemez, konu Demirel’e götürülür. Demirel “böyle fleyleri bana getirmeyin” deyip ilgilenmeyince Haldun Simavi aç›ktan cephe almaya bafllar. Bu tarihten sonra Günayd›n baflbakan›n en büyük muhalifi olur, Demirel ailesiyle ilgili say›s›z yolsuzluk gazete taraf›ndan ortaya ç›kar›l›r. Bu durum tirajlar› da patlat›nca Günayd›n epey bir süre Demirel muhalifi olarak kalacak, gazeteyle baflbakan aras›ndaki kavga Bab›ali’de “hela tafl› kavgas›” olarak an›lacakt›r. halk galeyana gelince karakola kaçmış. Sayıları 700’ü bulan kalabalık karakolu taşa tutmuş, camları kırmış. Askerler bir punduna getirip Abdülkadir Köse’yi Adliye’ye götürmüş. Kalabalık bu kez Adliye’nin etrafını sarmış ve “Abdülkadir’i serbest bırakın, kumandanı istemiyoruz” diye bağırmış. Bir grup vatandaş da diğer askerlerin yardıma gelmesini engellemek için karakol binasını kuşatmış. Karakoldan açılan

Fanatik taraftara boşanma davası Galatasaray’ın ilk fanatik taraftarı olarak tarihe geçen Karıncaezmez Şevki’nin karısı, kocasının futbol yüzünden evle ilgilenmediği gerekçesiyle boşanma davası açmış. 10 Ekim 1965 tarihli Milliyet gazetesinde Galatasaray’ın ilk fanatik taraftarı olarak tarihe geçen Karıncaezmez Şevki’ye (Şevket Güney) 18 yıllık eşi Mediha Güney’in açtığı boşanma davasının haberi var. Buna göre Mediha Hanım kocasının Galatasaray yüzünden çocuklarıyla ilgilenmediği gerekçesiyle boşanmak istemiş. Mahkemeye sarı-kırmızı tuhaf bir kıyafetle gelen Karıncaezmez ise davanın reddedilmesini istemiş. Haberin sonunda Karıncaezmez’in “Maddî durumumun kötü olduğu doğrudur. Beni bu hale düşüren Galatasaray’a olan aşkımdır. Bu aşk beni maddeten yıkıyor. Fakat manen ben bir milyonerim” dediği de yazıyor. ateşte bir çocuk yaralanınca ise kıyamet kopmuş. Kalabalık karakola girip askerleri dayaktan geçirmiş, Adliye’de yakaladıkları yüzbaşıyı da epey hırpalamışlar. Takviye birlikler gelince kalabalığın yatışmasının ardından, dört kişinin yaralandığı olaylarda 38 kişi gözaltına alınmış. Ertesi gün hem Köse hem de diğer 38 kişi serbest bırakılmış. Bir çavuş ve üç er tutuklanmış, yüzbaşı süresiz izne çıkarılmış.


MERAM 88: D‹L B‹LG‹S‹

Tayyip isim de¤il, s›fatt›r smiyle müsemma denir ya, ismi neyse kendisi de o mânâs›nda, Tayyip de öyle. Önemli bir farkla: Sözlük anlam›n›n z›dd›yla ayn› mânâda. Sözlü¤e göre, Tayyip “iyi” demek. Ama, malûm, epeydir yeni bir dil konufluluyor dünyada: George Orwell’in deyifliyle, “newspeak”. Bir iktidar dili bu, temel kural› kelimelerin z›t anlamlar›yla müsemma olmas›. Orwell’in “1984”te dedi¤i gibi, iktidar “bar›fl” dedi¤inde “savafl”›, “özgürlük” dedi¤inde “esaret”i anlamak lâz›m. Türkiye kuruldu kurulal›, siyasal iktidar bu dili konufluyor. En iyi örnek parti isimleri: Kurucu parti Halk Partisi, iktidar› ondan devralan ve tek parti rejimini aratmayan Demokrat Parti, onun halefi toplumsal adaletsizli¤i derinlefltirmeyi kendisine misyon edinen Adalet Partisi... Onu devirip “huzur” ve “istikrar” getiren 12 Eylül rejimi, o rejimin ekonomiden sorumlu baflbakan yard›mc›s› taraf›ndan kurulan ve ABD’nin bir dedi¤ini iki etmeyen Anavatan Partisi, iktidar› ondan devral›p ülkeyi 1994 krizine götüren Do¤ru Yol Partisi... Onun iki koalisyon orta¤›, Sosyal Demokrat Halkç› Parti ve “adil düzen”ci Refah Partisi, sisteme yap›lan “balans ayar›”n›n sonras›nda iflbafl›na gelen tek adam partisi Demokratik Sol Parti ve nihayet Ak Parti... Sadece parti isimlerinde dile gelmiyor bu “newspeak”, IMF reçetelerinin uygulanmas›na “Ulusal Program”, dar gelirlilerin bütçesini delik deflik eden “önlem”lere “istikrar paketi”, onlarca mahkûmun ölümüyle sonuçlanan “operasyon”a “Hayata Dönüfl” dendi¤i herkesin malûmu. Tayyip de öyle bir isim; isim diyoruz ama, sözün gelifli öyle, gramatik anlamda bir s›fat –aynen Özal gibi. Durmufl saatlerin günde iki kez zaman› do¤ru göstermeleri misali, Attilâ ‹lhan o s›fat için gayet yerli yerinde bir tarif yapm›flt›: “Türkiye’yi bozan adam.” Ama as›l “dakik” olan, Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyen iflçilerin slogan›yd›: “Çankaya’n›n fliflman›, iflçi düflman›.” Bu içi bofl bir slogan de¤il, tecrübeyle ve rakamlarla sabit bir hakikatti. 1980’de, ilk neoliberal reçeteyi, “24 Ocak Kararlar›”n› o haz›rlam›flt›, 12 Eylül rejimi taraf›ndan baflbakan yard›mc›l›¤›yla mükâfatland›r›ld›. O rejim ki, bir yandan Atatürkçülü¤ü kimseye b›rakmam›fl, örne¤in1983 seçimlerinde Erdal ‹nönü’nün baflkan› oldu¤u SHP’yi veto etmifl, ama kapatt›¤› Millî Selamet Partisi’nin 12 Eylül öncesindeki son seçimde ‹zmir milletvekili aday› Özal’› ekonominin bafl›na getirmiflti. Ve geleneksel “newspeak”in yerini neoliberal “newspeak” ald›. Her fley “serbest”lefliyordu, ekonomi, siyaset, medya... ‹flçi haklar› rafa kalkm›fl, sendikalar gayr›meflru ilan edilmiflti. 12 Eylül’le birlikte dört siyasal liderin elinden al›nan siyasal haklar›n iadesi için yap›lan referandumda Özal iktidar› bütün devlet imkânlar›n› kullanarak “hay›r” kampanyas› yapm›fl, baflbakan›n sa¤ kolu Günefl Taner hay›r oyunun turuncu, “evet” oyunun mavi olmas›ndan yola ç›karak, meydanlarda “mavi Yunan rengidir” diye kükremiflti. Tek kanall› TV dönemi sonra ermifl, ilk özel kanal kurulmufl, ama bu uygulaman›n yasas› ç›kar›lmam›fl, herkese yasak olan özel televizyon, Özal’›n o¤luyla Uzan ailesinin ortakl›¤›na serbest b›rak›lm›flt›. Türkiye, 1991 seçimlerine sadece iki televizyonla girdi: ‹ktidar partisinin elindeki TRT ve yurtd›fl›ndan yay›n yapan Ahmet Özal-Cem Uzan patronaj›ndaki Star TV (o zamanki ad›yla Magic Box). Yaz›l› bas›n içinse, Özal’›n tezi “iki buçuk gazete yeter”di. Ve o günün liberalleri, bugünün liberalleri gibi bu serbestleflmeye, liberalleflmeye “demokrasi” diyorlar, alk›fl› da hiç eksik etmiyorlard›.

1994’te, Los Angeles polisine yakalanmadan 20 saniyede çekilen bir Michael Stipe pozu.

• Şehir Hatları . . . . . . . . . . . . . . . . 5 • Ermenistan maçı . . . . . . . . . . . . .10 • Hilton aşkı . . . . . . . . . . . . . . . . 13 • Dilovası . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14 • Kot taşlama işçileri . . . . . . . . . . .17 • Kandil izlenimleri . . . . . . . . . . . . 24 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . 29 • Küresel kriz . . . . . . . . . . . . . . . . 36 • Tarım politikaları . . . . . . . . . . . . 42 • Kıraat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 • Dumanı Üstünde . . . . . . . . . . . . 47 • “Gecekondu Gezegeni” . . . . . . . . .48 • Meşin Yuvarlak . . . . . . . . . . . . . .52 • Müzik Dolabı . . . . . . . . . . . . . . .54 • Filmekimi . . . . . . . . . . . . . . . . . .57 • “İstanbul’da Bir Sürrealist” . . . . . 61 Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Eroğlu, Asena Günal, Aykut Kılıç, Ayşe Çavdar, Ayşegül Oğuz, Baran Özdemir, Barış Çakan, Batu Boran, Bilge Ceren Şekerciler, Çiğdem Öztürk, Didem Danış, Ender Ergün, Erdir Zat, Gürbüz Akbıyık, Hakan Lokanoğlu, HknKrtsh, Hüseyin Ustaoğlu, İlker Aksoy, İrfan Aktan, Mehmet İren, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Nâzım Dikbaş, Ogan Güner, Onur Yazıcıoğlu, Özay Selmo, Pelin Özer, Pınar Öğünç, Pınar Uygun, Reha Öztunalı, Saner Şen, Siren İdemen, Sungu Çapan, Şahan Nuhoğlu, Tayfun Kahraman, Tora Pekin, Tuncer Erdem, Ulaş Gürşad, Ulaş Özdemir, Ulus Atayurt, Yasin Kaya, Yücel Göktürk bask› Ezgi Matbaacılık, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / İstanbul Tel: 0212 452 23 02 bas›m yeri ve tarihi İstanbul, Ekim 2008 da¤›t›m Doğan Dağıtım A.Ş. yönetim yeri: Süslü Saksı Sok. no: 5/3 Beyoğlu - İstanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 88 Ekim 2008 imtiyaz hakk› Bilge Ceren Şekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Şahan Nuhoğlu ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X

Tayyip bir isim de¤il, bir s›fat –t›pk› Özal gibi. T›pk› onun gibi iflçi düflman›, en taze örne¤i Tuzla’daki ölümler için söyledikleri. T›pk› onun gibi “turuncu” –yüzde 10 baraj› için k›l›n› k›p›rdatmad›, DTP’nin kapat›lma davas›nda muhbir gibi davrand›. T›pk› Özal gibi “iki buçuk gazete yeter”ci. Özal’›n buçu¤u Cumhuriyet’ti, Tayyip’inki muhalefet dozunu düflürmesini istedi¤i Hürriyet. Tayyip bas›n özgürlü¤ü alan›nda Özal’a fark at›yor, yazarlara ve karikatürcülere açt›¤› dava say›s› TC rekoru. Özal dendi mi, akla “hanedan” gelir, “prensler” gelir, “yolsuzluk” gelir, “peflkefl çekme” gelir, en baflta da “Amerikanc›l›k” tabii ki. O yüzden Özal’›n Türkiye’yi birinci Irak savafl›na sokmas›na ramak kalm›flt›, t›pk› Tayyip’in ikinci Irak savafl›na sokmas›na ramak kalmas› gibi. ‹lkini askerî sebeplerle atlatt›k –dönemin Genelkurmay baflkan› Torumtay’›n “bir koyup üç alma”ya akl› yatmay›p istifa etmesi Özal’›n ifltah›n› kursa¤›nda b›rakm›flt›. ‹kincisini TBMM’de dört oy farkla atlatt›k, Tayyip’in milletvekillerine yapt›¤› onca tehdit ve flantaja ra¤men, haysiyetli davranan AKP’liler sayesinde. “Haysiyet” deyince... Tayyip’in “fleref”le birlikte kullanmay› sevdi¤i bir kelime o. Ne de olsa, “insan›n en flerefli mahlûk –“eflref-i mahlûkat– oldu¤unu söyleyen, eflitlikten “insan haysiyeti”nin eflitli¤iyle söz eden bir inanç dünyas›ndan geliyor. Ama o gömle¤i ç›kard›¤› biliniyor, flimdiki gömle¤i liberal. O markan›n dünyas›nda fleref, haysiyet gibi kavramlar›n geçer akçe olmad›¤› malûm. Marx’›n dedi¤i gibi, o tür kutsall›klar›n halesi uçup gidiyor. (“Herkesin bir fiyat› var.”) Geriye sadece kelimeler kal›yor, onlar da “newspeak” gramerindeki yerlerini al›yor, özgün mânâlar›n›n z›dd›n› ifade ediyor. Tayyip de öyle bir s›fat. Eski gömle¤in Tayyip’i de “iyi” de¤ildi, ama yeni gömle¤in Tayyip’i, “iyi”nin hepten z›dd›. Ve Özal’la eflanlaml›: “Amerikanc›l›k”, “peflkefl çekme”, “yolsuzluk”, “prensler”, “hanedan”... Ve tabii ki “iflçi düflman›”, “turuncu”, “iki buçuk gazete yeter’ci”... Dahas› var, Özal’da olmayan nitelikleri de haiz. Mesela “kabaday›”, mesela “galiz” – çiftçi yurttafla “anan› da al git” diyebiliyor pekâlâ. Mesela “balta” (Kas›mpafla’daki topçulu¤unda kazand›¤› bu s›fat›n futbol terminolojisindeki karfl›l›¤› “hem beceriksiz, hem tekmeci”). Mesela “ben-ben’ci”. Kamuoyuna yans›yanlar “benim bakan›m”, “benim milletvekilim”, “benim belediye baflkan›m”, yak›nlar›yla konuflurken de “benim RTÜK’üm”, “benim Merkez Bankam”, “benim TOK‹’m”, “benim YÖK’üm” dememesi için hiçbir sebep yok. Kimi kalemler için de “benim Mehmet’im”, “benim Ahmet’im”, “benim Mustafa’m” diyordur herhalde. Tayyip’in nitelikleri saymakla bitmez. Özeti, “iyi”nin z›dd›. O da tek bir kelimeden ibaret de¤il. “‹yi” gibi, “kötü”nün de yelpazesi genifl. Say›n sayabildi¤iniz kadar... Ama hakk›n› yemeyelim, bir iyi taraf› var: ‹çki içmiyor. Ve iyi ki de Ertu¤rul Özkök’ün “kadeh tokufltural›m” teklifine yanaflm›yor. ‹çki içen bir Tayyip’i düflünsenize! Zaten içmeden sarhofl gibi, havaya girince “Beraber yürüdük biz bu yollarda”y› söylemeye bafll›yor, kafas› bozulunca ceketi ç›kar›p day›lan›yor. Mazallah iki duble rak› içse, kim bilir neler yapar? Nara da atar, sustal› da çeker –‹sviçre sustal›s›. “‹çkisi pis” denen tipler vard›r, Tayyip de öyle olurdu haliyle. Kafas› “iyi” olacak de¤il ya. Ad› üstünde: Tayyip.

3


John Berger

G. Metis Edebiyat, Roman, Çeviri: Tomris Uyar, 360 sayfa

G. John Berger'in ‹ngiltere'nin en prestijli ödülü olan Booker ödülünü alm›fl, erken dönem roman›. Arka plan›nda Avrupa tarihinin Garibaldi, 1898 Milano iflçilerinin ayaklanmas›, Boer savafl›, Alplerin ilk kez uçakla geçilmesi gibi önemli siyasi olaylar›n›n yer ald›¤› roman, kad›n ve erke¤in cinsel ba¤ ve iliflki içindeki davran›fllar›na e¤iliyor.

John Berger

A'dan X'e Metis Edebiyat, Roman, Çeviri: Asl› Biçen, 184 sayfa

"John Berger ince ince ifllenmifl bir eser sunuyor bize. fiefkatle ve sonuna dek sorgulayan, elefltiren bir siyasi bak›flla yontulmufl bir kitap bu, kontrollü öfkenin kitab›. Yazd›¤› her fley derin, itinal› ve detayl›: özgürlük ve tutsakl›k, umut ve umutsuzluk, güç ve güçsüzlük, aflk ve âfl›k oldu¤umuz kifli elimizden al›nd›¤›nda duydu¤umuz o korkunç özlem." –Arundhati Roy "A'dan X'e uzun y›llard›r okudu¤um en duygulu ve dokunakl› kitaplardan biri. Gücü, mevcut olanaklar› kullan›fl›ndaki tutumluluktan geliyor, her türlü zulme direnen kal›c› aflk› anlat›fl tarz›ndan. Bize zulmeden güçler ne kadar amans›z / habis / kötücül / gaddar olursa olsun, aflk›n ve insan ruhunun asla yok edilemeyece¤ini gösteriyor." –Harold Pinter

Edward Said

Medyada ‹slam GAZETEC‹LER VE UZMANLAR DÜNYAYA BAKIfiIMIZI NASIL BEL‹RL‹YOR?

Jon Elster

Ekfli Üzümler RASYONAL‹TEN‹N ALTÜST ED‹LMES‹ ÜZER‹NE ÇALIfiMALAR Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Bar›fl Cezar, 232 sayfa

Tilki uzanamad›¤› üzüme neden ekfli der? Peki o zaman yasak meyve neden tatl›d›r? Tercihlerimizi ne gibi faktörler etkiliyor? Neden s›k s›k düpedüz irrasyonel tercihler yap›yoruz? Bunlar›n rasyonel de¤il de irrasyonel oldu¤unu nereden biliyoruz? Seçimler zevklere, zevklerse geçmiflteki seçimlere ba¤l›ysa, burada bir yumurta-tavuk durumu mu söz konusu? ‹rademizi kullanarak bir tür irade veya istem yoklu¤u haline ulaflabilir miyiz? Zihnimiz bize nas›l oyunlar oynuyor? Biz zihnimize nas›l oyunlar oynuyoruz? Oyun kuram›ndan iktisada, psikolojiden felsefeye, tarihten edebiyat elefltirisine birçok disiplin içinde rahatça gidip gelen bu kitap, Metis'te özel bir önem verdi¤imiz disiplinleraras› çal›flmalar›n klasikleflmifl parlak örneklerinden.

Lewis Hyde

Arma¤an SANATSAL YARATICILIK DÜNYAYI NASIL DE⁄‹fiT‹R‹R? Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Emine Ayhan, 400 sayfa

Dünyay› ve hayat›m›z› anlamland›rmaya hepimizin ihtiyac› var. Yaflam›nda biraz gizem hissi tatm›fl olmay› kim istemez? Piyasa hâkimiyetindeki dünyam›zda insanlar maneviyat› dinde, bilimde, astrolojide, milliyetçilikte ar›yor. Ama tam da piyasan›n gözlerden saklad›¤› bir fley var. Arma¤an ruhu. Arma¤anlar iliflki kurar, metalar iliflkileri keser. Lewis Hyde bu kitapta bize insanl›¤›n güzel ve umut verici yönlerini anlat›yor. Gerek ekonomiye, gerekse sanata dair bildiklerimizi tekrar düflünmeye davet eden bir çal›flma.

Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Aysun Babacan, 256 sayfa

Said bu kitab›n› ilk kez 1980'de, ‹ran rehine krizi s›ras›nda yazd›. Daha sonra 1997'de tekrar ele ald›, hem güncellefltirdi, hem geniflletti. Medyada ‹slam son derece öngörülü bir kitapt›r çünkü ilk yay›mlan›fl›ndan bugüne geçen zamana karfl›n, Said'in Bat› medyas›nda ‹slam dünyas›yla ilgili haber ve yorumlar›n nesnellikten uzakl›¤› ve tek yanl›l›¤› üzerine yazd›klar› bugün de geçerli¤ini koruyor. Baflka dinler, cemaatler ya da halklar konusundaki yaz›larda aranan nesnellik ve temellendirme kriterlerinin ‹slam ve ‹slam toplumlar› söz konusu oldu¤unda nas›l bir nefret, küçümseme ve husumete kurban gitti¤ini çok aç›k bir flekilde görüyoruz. Said'in medyada ‹slam dünyas›na dair flarkiyatç› önyarg› ve çarp›tmalara tuttu¤u ›fl›k, ABD'nin 11 Eylül sonras› sald›rganl›¤›nda medyan›n tafl›d›¤› pay› da ayd›nlat›yor.

Dorrit Cohn

fieffaf Zihinler KURMACA ESERLERDE B‹L‹NC‹N SUNUMU Metis Elefltiri, Çeviri: Ferit Burak Aydar, 304 sayfa

Romanlarda somut olaylar›n, varl›klar›n anlat›m› ve roman kiflilerinin aralar›ndaki konuflmalar bir yana, s›kl›kla kahramanlar›n zihinleriyle karfl›lafl›r›z. Dorrit Cohn da romanlar›n bu yan›na olan ilgisinin, "düflüncelere dalan karakterlerle, kendi kendine konuflma sahneleriyle dolu romanlara olan düflkünlü¤ünün" sonucunda, edebi söylemin olanaklar›n› anlamak için giriflti¤ini söylüyor bu kitab› yazmaya. ‹ncelemesini Dostoyevski, Henry James, Mann, Kafka, Joyce, Proust, Woolf ve Sarraute gibi önemli on dokuzuncu ve yirminci yüzy›l yazarlar›n›n klasik nitelikteki eserlerine dayand›ran yazar, roman karakterlerinin kurulmas›nda ortaya ç›kan gramatik ve üslupsal yap›lar› ele al›yor. Kitapta, kurmaca eserlerde karakterlerin zihinsel yaflant›s›n› sunmak için kullan›lan bilinç-ak›fl›, monolog, psiko-anlat› gibi çok say›da yazarl›k tekni¤i derinlemesine inceleniyor.

metis


Biz kaç flifleyiz? ‹STANBUL / MODA– ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne ba¤l› Beltur taraf›ndan iflletilen Tarihî Moda ‹skelesi’nde, bu kurum taraf›ndan iflletilen di¤er mekânlar gibi alkollü içki servisi yap›lmamas› bir süredir cuma günleri “semt sakinleri” taraf›ndan protesto ediliyor. Biz de ayn› mahallenin sakinleri olarak burnumuzun dibinde cereyan eden bu hadiseye daha fazla kay›ts›z kalamad›k ve uzat›lan mikrofonlara kendilerini “Moda’n›n y›llar›n kültür birikimini üzerlerine alm›fl insanlar›” olarak tan›tan kalabal›¤›n mücadelesini yerinde incelemek için sahilin yolunu tutmam›z gerekti¤ine karar verdik. Ancak önce, haber bültenleri ve yaz›l› bas›nda denk geldi¤imiz konunun detaylar›n› ö¤renmek için küçük bir araflt›rma yapmam›z gerekiyordu. Zira semtin sahipleri olarak iskele hakk›nda akl›m›zda kalanlar, yap›ya bu boyutta bir anlam yüklememize yetmedi. 1986 y›l›nda vapur seferlerine kapat›lan iskele, restorana dönüfltürülmeden önce semtin “sevimli harabesi” olarak varl›¤›n› sürdürmüfl, 2001’de restorasyonla restorana dönüflmüfltü. ‹çkili restoran haliyle mekân› ziyaret edenlerin akl›nda kalan resim flöyle bir fley: Pis masa örtüleri, ‹sviçre Alpleri’ndeki kayak tesisleriyle yar›flacak fiyatlar, sipariflin genellikle çok geç ve yanl›fl, ekseriyetleyse hiç gelmemesi... Ayn› dönemde denenen “canl› müzik” projesi de Özdemir Erdo¤an’›n bir hafta sonunda kaçmas› ve sahneye ç›kt›ktan tam on dakika sonra inen Grup Gündo¤arken’in adisyonlardaki yans›mas›n›n bir müflteri ayaklanmas›na sebep olmas›yla son bulmufltu. Elimizdeki verileri tazelemek ve bir süredir takip etmedi¤imiz iskeleden ülke gündemine bomba gibi düflen geliflmeleri yakalaModa iskelesinde son ay›n cuma ritüellerinden bir sahne

fiEH‹R HATLARI yabilmek için konunun pefline düfltük. Eylemin afifllerde yer alan resmî ad›: “Moda iskelesini yobazlara b›rakmayaca¤›z! Ifl›¤›n› al da gel!” Daha önce “içkini kap da gel” fleklinde olan slogan, “politik söylemleri öne ç›karmak için” de¤ifltirilmifl. El ilanlar› ve internette de “Bu bir tür ‘sosyal fark›ndal›k’, ‘sivil inisiyatif’ eylemi DE⁄‹LD‹R! Bu, herkes yobaz-libofl ittifak›na karfl› taraf›n› seçsin eylemidir” deniyor. TKP’nin yay›n organ› sol.org, Cumhuriyet yazar› Deniz Kavukçuo¤lu ve “Avrupa Yakas›”ndan Levent Üzümcü gibi farkl› “durufl”lardan destek görmekte. Kavukçuo¤lu, meseleyi “laiklik karfl›t› eylemlerin oda¤› oldu¤u anayasa mahkemesi taraf›ndan karara ba¤lanm›fl AKP iktidar›n›n ‹slâmî fetih harekât›” ekseninden ele al›yor ve bir direnifl olarak nitelendiriyor. Üzümcü’nün ç›k›fl noktas›ysa bireysel özgürlükler. Biralar ve bayraklar ‹skele nahiyesine vard›¤›m›zda dikkatimizi hemen iskelenin karfl›s›na bal›k restoran› Koço taraf›ndan aç›lan kafe çekiyor. Kap›n›n önüne at›lm›fl fiyat listesinde en üst s›rada bira yazan mekân›n varl›k sebebi aç›k. Oturup biram›z› söylerken, bir yandan da garsona biraz aceleye gelmifl görünen

tesisin aç›l›fl tarihini soruyoruz. Beflinci eylemin oldu¤u gün, yani dört hafta önce aç›lm›fl ve amac›na ulaflm›fl. Cuma günleri erken gelen eylemciler için bekleme salonu ifllevi görüyor. Alttaki bofl alana birkaç mutfak eflyas› ve alt›yedi masa indirilerek oluflturulan kafe sahibinin ticarî zekâs›n› gözler önüne sererken, hemen yan tarafta, biraz üstte yer alan restoran›n önüne yap›lan devasa bayrak, asker vs. kabartmalar› da ayn› kiflinin harcayabilece¤inden fazla para kazand›¤› ve bu mebla¤ ile ne yapaca¤›n› bilemedi¤ine iflaret ediyor. ‹lk gelenler biralar›n› yudumlamaya bafll›yor. Hemen yan masam›zdaki bir tak›m konuflmalara kulak misafiri olmadan edemiyoruz. Eylemin facebook’taki yans›malar› tart›fl›l›yor. Üç kiflilik masada konuyu sürükleyen han›m›n a¤z›ndan laf› alan beyefendi, ayn› sitede gün içerisinde yaflad›¤› poker an›lar›n› anlatmakta. H›z›n› alamayarak cebinden bir deste iskambil k⤛d› ç›kar›yor ve “da¤›tay›m m›” diye soruyor. Anlafl›lan, iskelede içki içilmemesi kadar, kumar oynat›lmamas›na da karfl›. Teklifi masadaki han›mlardan yeterli ilgiyi görmüyor. ‹skele taraf›ndaysa dikkat çeken iki fley var: Kap›da duran alt› kiflilik tak›m elbiseli “güvenlik ekibi” ve eylemler bafllad›ktan

sonra tak›lan m›zrakl› demir kap›. Kap› ve yan taraflar›ndaki ayd›nlatmalar gerçekten de iskeleye müstakil bir villa havas› vermekte. Ancak bu önlemler elbette ki yeterli de¤il. Dakikalar ilerledikçe eylemciler yavafl yavafl gelmeye bafll›yor. Ev sahibi ekip olan kolluk kuvvetleriyse onlara oranla epey h›zl›. Baflta sadece alt› tosun ve bir ekip otosuyla temsil edilen savunma önce iki minibüsle destekleniyor, ard›ndan iki minibüs ve iki ekip otosuyla pekifltiriliyor. Son olarak otobüsten az küçük çevik kuvvet minibüsünün de kat›l›m›yla toplamda üç ekip otosu, üç minibüs, bir mini-otobüsle eylemci bafl›na 15 polis istatisti¤i yakalanm›fl oluyor. Say›lar› artan, ama hâlâ polislerden az say›daki eylemciler onlar› alk›fllarla karfl›larken “neden tank getirmediniz” diye sitem ediyor. Polisle çok s›k karfl› karfl›ya gelmediklerinden olsa gerek, tank görebilmek için önce panzeri hak etmek gerekti¤ini bilmiyor olacaklar. Yüksek polis say›s› kat›l›mc›lar› da bir nebze gaza getiriyor. Yan masam›zda az önce poker oynamay› reddeden han›mefendi h›zla kalkarak birkaç ad›m at›yor ve iskeleye do¤ru parma¤›n› sallayarak “Moda’y› alamayacaks›n›z” diye ba¤›r›yor. Cevval tepkisi bir “haydi bafllayal›m” havas› do¤ururken, bir süredir yan yana oturan, ama gerekli ço¤unluk oluflmad›¤› için kaynaflamayan protestocular aras›ndaki buzlar›n da erimesine vesile oluyor. Yan taraftan gelen “zaten ald›lar her yeri” temal› pesimist tepki karfl›s›nda da y›k›lm›yor han›mefendi ve “alamazlar efendim, ben do¤ma büyüme Modal›y›m” diyerek ç›k›fl›n› sürdürüyor. Bu hareketlenme bir süredir beklemekte olan televizyon muhabirleri için de çal›flma vakti demek. Bizim önemini ancak kavrayabildi¤imiz gösteriye Finlandiya televizyonu çoktan uyanm›fl. Hemen Modal› han›mefendiyle söylefliye bafll›yorlar (bu esnada biz de kendisinin on küsur y›ld›r Küçükyal›’da oturdu¤unu ö¤reniyoruz, di¤er han›mefendi Bostanc›’dan gelmifl, poker seven beyefendiyeyse “fark etmiyor”). Baflka bir masadan bir di¤er han›mefendiyse “eh ben de kalkay›m da flu televizyonculara birkaç aç›klama yapay›m” diyerek arkadafllar›ndan müsaade istemekte. Alman ZDF televizyonu da burada. Onlar da bir Modal› yakalam›fl, adam alkol kullanm›yor, ama yan›nda sembolik olarak bir bira getirmifl. Saatler eylemin bafllama zaman› olan 21:00’i gösterdi¤inde kat›l›mc›lar›n say›s› polisleri az farkla da olsa geçmeyi baflar›yor.

5


Kameraman, muhabir, foto¤rafç› ve gözlemcilerin de araya kaynamas› grubu iyice “zengin göstermekte”. Damardan politik Avc›lar Grubu Eylem alk›fllarla bafll›yor. Mavi gömlekli polisler demir kap›n›n önünde üç s›ral›k güvenlik fleridi olufltururken, hemen arkalar›ndaki libero mevkiine de çevik kuvvet yerlefliyor. Zaten iskeleye yürümesi pek de mümkün olmayan, halihaz›rda böyle bir niyeti dahi varm›fl gibi görünmeyen grup için al›nan önlemler de güvenlik birimlerinin genel karakteristik özelliklerini bir kez daha hat›rlamam›za yard›mc› oluyor. Bu kadar prodüksiyondan sonra insan ister istemez ‹stanbul Valisi Muammer Güler’in Celalettin Cerrah’›n koluna girip gelmesini ve “Moda nümayifl yeri de¤ildir” aç›klamas›n› yapmas›n› beklese de, onun yoklu¤unda, aç›klama eyleme ilk gününden beri destek veren eczac› Mihri Bey’den geliyor. Mihri Bey’in konuflmas›n›n temas› CHP Belediyesi. Bizim, Caddebostan’da y›kt›r›p al›flverifl merkezi format›nda yeniden yapt›rd›¤› çirkinli¤i ve çevreyle uyumsuzlu¤u dillere destan kültür merkezi, Ataflehir’in tenis kortlar›, senede bir yenilenen Moda Caddesi kald›r›mlar›, Ba¤dat Caddesi’nde Fenerbahçe kutlamalar› gibi popülist icraatlar›yla hat›rlad›¤›m›z Baflkan Selami Öztürk’ü o 10 tonun alt›nda su kullan›m›ndan para almayan Dikili Belediyesi’nin ikizi olarak tan›ml›yor. “Sosyal belediyecili¤in Türkiye’deki iki temsilcisinden biri olan Kad›köy Belediyesi’ne aç›lan soruflturmalar› kayg›yla izliyoruz” diyerek bitirdi¤i konuflmas› gruptan alk›fllar ve “AKP’yi istemiyoruz” slogan›yla destek buluyor. Akabinde eylem herkesin biras›na ve mikrofonuna dönmesiyle devam ediyor. Mikrofonlara yap›lan aç›klamalarda bir ortak söylem yok. Kimisi ayr›mc›l›ktan, kimisi yükselen ‹slâmî bask›dan mustarip ve elbette hepimiz demokrasi istiyoruz. Ama unutmamal› ki, baz›lar›m›z da sosyalleflmeye geldik... Mikrofonu olmayan bir kesim, ortal›kta bulduklar› 18-19 yafl grubu gençleri etraf›na toplay›p neden mutlaka CHP’ye oy vermeleri gerekti¤ini anlatmakta. Çocuklar ikna olmakta zorlanm›yor. Arkadafllar›n› da zorla götürüp CHP’ye bast›racaklar› sözünü veriyorlar. Kat›l›mc›lar için ayd›nl›k günlerin biraz daha yak›n gözüktü¤ü bu anda ilk defa bir eylemde duyulabilecek kadar yüksek bir desibele ulaflan bir ses duyuyoruz. Ellerinde flifleler, yolun üst tara-

6

f›ndan afla¤›ya do¤ru alk›fllar ve ba¤r›fllarla inmekte olan takribi 15 kiflilik “Avc›lar Grubu”nu görüyoruz. Ad›ndan da anlafl›laca¤› üzere Avc›lar’dan gelen grup, mevcut kat›l›mc›larla ne kadar uyumsuzsa, vaat edilen konsepte de bir o kadar yak›n. Hem alkollü hem de politikler. Nitekim, gelir gelmez önce “iyi akflamlar”, sonra da “bütün devletler, bütün iktidarlar yasakç›d›r, biz CHP de dahil tüm iktidarlara karfl›y›z” diyerek söze giriyorlar. Bu söylem daha a¤›zdan ç›kar ç›kmaz kalanlarda homurdanmalara sebep oluyor. K›sa bir süre önce karfl›lar›ndaki polis duvar›na istinaden “memur arkadafllar da görevlerini yap›yor” kolpas›na girmeye bafllam›fl olan CHP e¤ilimli kanat hemen müdahale ediyor ve yeni gelenleri “politika yapmay›n” gibi ilginç bir taleple durduruyor. Demek ki “Bu bir tür ‘sosyal fark›ndal›k’, ‘sivil inisiyatif’ eylemi DE⁄‹LD‹R” diyen onlar de¤il ya da onlar ama, orijinal metinde cümlenin devam› “bu, cuma akflamlar› Anadolu Yakas› sakinlerinin Moda’da öylesine topland›¤› bir sosyal faaliyettir” fleklinde geliyor. Müdahale küçük çapl› bir bölünmenin de sebebi oluyor ve haliyle “politika yoksa ne iflimiz var burada” sorusunu soran akl›selim insanlar da ç›k›yor. Avc›lar grubu, bu müdahaleyi bir Ömer Hayyam fliiriyle savuflturup herkesin gönlünü almay› baflarsa da, birlik-beraberlik hissi sadece saniyeler sürüyor. Biralar›n› aç›p birer yudum ald›ktan sonra atmaya bafllad›klar› “Kad›köy faflizme mezar olacak” slogan›yla diriltmeye çal›flt›klar› eylemin tabutuna son çiviyi çakm›fl oluyorlar. CHP’li Kad›köy Belediyesi’ni yere gö¤e koyamayan bir konuflmayla aç›lan, iktidar partisine karfl› bir direnifl olarak sunulan eyleme politika kar›flmas›na çok sinirlenen bir han›mefendi, “arkadafllar, burada eylemimizi kendi amaçlar› için kullanmakta ›srar eden bir grup var, o yüzden bu gece eylemi burada bitiriyoruz” aç›klamas›yla yar›m saat süren direnifli noktal›yor. Bu erken paydos Avc›lar’dan gelenlerin susturulmas›na bozulan az›nl›¤›n can›n› hakl› olarak daha da çok s›kmakta, zira henüz olay mahalline gelememifl olan efllerini dostlar›n› beklemek üzere burada kalmak zorundalar. Yar›m saatlik eylemin arbedesi de biraz hafif kal›yor haliyle. Yaflanan tek küçük çapl› gerilim, varl›klar› aniden fark edilen ‹HA ve ATV kameramanlar›na gösterilen “yandafl medya” tepkisi. Kendisini arkadafl›yla konuflurken gizlice çekmekle suçlad›¤›

ATV kameraman›na çok k›zan bir han›mefendinin sinirini di¤er bas›n mensuplar› yat›flt›rmaya çal›fl›yor. Muhtelif kanallardan muhabirlerin, bu ölçekte flirketlerde çal›flan herkesin iflverenlerinin ideolojik görüflünü paylaflmad›¤›n› anlatma çabas› sonuçsuz kal›yor. Han›mefendi, oral› de¤il... “Moda ‹skelesi’ni yobazlara b›rakmayal›m” eylemi böylece da¤›l›rken, biz de semtin di¤er sakinleri olarak sükûnetimizi koruyarak yokuflu t›rmanmaya bafll›yoruz. O facebook grubuna “yahu befl-on kifli toplan›n, söküverin o demir kap›y› bir gece vakti de, bir fleye benzesin, baflka türlü olmaz sizin ifliniz” yazsak bir fley de¤iflir mi acaba? Yoksa Levent Üzümcü gelmedi diye mi bu sefer böyle oldu? – Mehmet ‹ren

V›››fl, deniz gelmifltir! URFA / S‹VEREK– Asl›nda sadece zamanda de¤il, mekânda da bir yolculuktu. Bugün 81 yafl›ndaki Osman Necmi Gürmen –asl›nda en fazla 65 gösteriyor– 1966’da silahl›-külâhl› afliret kavgalar› sonucunda terketti¤i Siverek’e geri dönüyordu, 42 y›l sonra. Son olarak “Râna” ve “Mühtedi” romanlar›yla gündeme gelen Gürmen, ana taraf›ndan Osmanl› saray›ndan, baba taraf›ndan Bucak afliretinden, yani asl›nda bir kadim a¤a... ‹stanbul, Paris, Bodrum’dan sonra dördüncü kentiydi Siverek ve köyleri. Kutup Ay›s› belgesel sinema ekibiyle birlikte dört gün boyunca o köy senin bu köy benim, Necmi Bey’in eski topraklar›nda dolaflt›k durduk. “Bir daha gördüm ya seni, ölmeden önce, çok sevindim wallah” derken yafl›t› Osman, gözlerinden yafllar boflan›yordu. “Necmi A¤a, sen küçülmüflsen yahu... Siz bilmezsiniz, eskiden heybetli, koca bir adamd›” demiflti ‹hsan A¤a. “Bizim zaman›m›zda Kalemli’ye at s›rt›nda yedi-sekiz saatte giderdik, baraj maraj da yoktu o zaman” diye hat›rlad› Necmi Bey. Gözlerinde eski bir hüzün, tatmin olmufl bir nostalji vard›. Siverek’te ve köylerinde –ki ne Urfa’d›r ne Diyarbak›r, nev-i flehrine münhas›r bir ilçedir– yabanc›n›n dikkatini çeken o kadar çok fley var ki... Mesela yöre insan›, ola¤anüstü bir flekilde kartonpiyer merakl›s›. Yapay tavans›z, kartonpiyer ifllemesiz ev ve iflyeri bulmak güç. Bir de bizim gezdi¤imiz köylerde, (Tilgani, Kalemli, Arapo¤lu, Hadro) konufltu¤umuz insanlarda hep ayn› uzun aile ba¤lar› sunumu oluyordu: O benim da-

y›md›r, ama ayn› zamanda ben de onun day›s›y›md›r, Farukgillerin bac›s›n›n kocas› oluyor yani. Akrabal›k iliflkileri kar›fl›k. Koca Bucak afliretinde herkes birisinin bir flekilde akrabas› oluyor. Gerçi Bucak aflireti daha çok bir konfederasyon tipi örgütlenmeye benziyor. Büyük, orta ve küçük çapl› a¤alar var. Her birinin belirli say›da köyü var. Kendi aralar›nda Bucak olmayanlara karfl› kolay anlaflabiliyorlar, ama toprakt›, k›z al›p vermeydi, siyasetti (o zamanlar AP meselesi, flimdilerde sözü pek geçmese de PKK), çeflitli nedenlerle Bucak soyad›n› tafl›yan baz› insanlar yine Bucak soyad›n› tafl›yan baflka insanlarla görüflmüyor. Vakti zaman›nda onlarca, yüzlerce can al›p vermifller karfl›l›kl›. Sonra bar›flm›fllar. fiimdilerde çok azalm›fl afliret cinayetleri. Ama hâlâ anlat›yorlar: “Adnan A¤a gitti vurdu onu, sonra onlardan üç kifli gelip bizimkilerden iki kifliyi indirdiler...” “Kafas›na s›kt› önce, sonra gö¤süne boflaltt› carcürü...” “Haci, 46 yafl›ndaym›fl resmen.” “Anam öyle der, ‘Sen Faik A¤a vurulduktan üç y›l önce do¤mufltun’ diye.” fiimdilerde olumlu bir da¤›lma, parçalanma var: “Eskiden on a¤a vardi, flimdi 100 a¤a var...” Hikmet de ekliyor: “Ee, insanlar›n gözü aç›ld› tabii, d›flar›y› gördüler, televizyon filan, flimdi herkes kendi iflinde.” ‹lginçtir, eski kan daval› adamlar bar›flt›ktan sonra bugün pazarda, kahvede karfl›laflsalar bile bir selam edip geçiyorlar ya da en fazla ayaküstü hal hat›r sorma. Çünkü öyle oturup uzun sohbete dalsalar, kaç›n›lmaz olarak eski düflmanl›klar gündeme gelecek. Kad›nlar ise daha radikal. Bugün resmen bar›fl›k olsalar bile, eski afliret kavgas›n›n kad›nlar› hiç mi hiç görüflmüyor. Kolay de¤il o¤lunu, babas›n›, kocas›n› vuran adam›n k›z›, kar›s› ya da anas›yla bir araya gelmek. Kad›nlar, bu radikal tutumlar›na ra¤men, Siverek’te ve köylerinde hâlâ öyle ortalarda görünmüyorlar. Mekânlar› ayr›, yemek yap›yorlar, çocuk büyütüyorlar, adlar› pek geçmiyor sohbetlerde. Do¤rudan siyaset de pek konuflulmad› dört-befl günlük gezide. Sedat Bucak’›n ad›n›n Susurluk hadisesine kar›flmas›, burada kimi çevrelerde “Bucaklar›n ad›n› pek parlatmad›” fleklinde diplomatik bir elefltiriyle geçifltiriliyor. Ço¤u zaman da sessizlikle. Sedat


Osman Necmi Gürmen Siverek’te (sa¤da)

geçtiler. 42 y›l önceki Siverek’le bugünkü Siverek neredeyse iki ayr› kent. Birçok fley çok de¤iflmifl. Baz› fleyler ise hiç. – Rag›p Duran

‹taatsiz olan›n bilimi

Bucak’›n a¤abeylerinden biri, b›y›kalt›ndan gülümseyerek, koridor salonun giriflindeki kalaflnikoflar için “biz korucuyuz ya, devlet onun için silah vermifltir bize” diyor. Soyad› yine Bucak olan bir baflkas› ise “Biz bafltan beri korucu olmam›fl›zd›r. Bu yüzden devlet de öteki taraf› tutmufltur. Ama biz PKK taraf›n› da tutmam›fl›zd›r ha...” diyor. Ne kadar zor bir durum, de¤il mi? ‹stanbul do¤umlu Necmi Bey, yazarl›k maceras›na at›lmadan önce, ‹stanbul’da Saint-Joseph’i bitirmifl, ard›ndan Paris’te üniversite okumufl. Y›l 1956, babas›n›n memleketine dönüp toprakla u¤raflmaya bafllam›fl. “On y›l kalm›flt›m o zaman bu köyde... Her fley çok de¤iflmifl tabii ki... Baz› yerleri hayal meyal hat›rlayabiliyorum. Siverek’teki evin yar›s› y›k›lm›fl. Bizim ye¤enlerden biri kal›yor orada. Pek iliflkimiz yoktur...” Necmi Bey’in yafl›tlar›, hatta kendisinden çok gençlerin ço¤u bile yitip gitmifl bu dünyadan. “Biri yan›bafl›mda öldürüldü. Parti binas›ndan ç›k›p eve gidiyorduk, bir silah sesi duydum, bakt›m, yan›bafl›mda devrilmifl adam...” Bölgede eski a¤a olup da 42 y›l sonra yöreye yeniden gelince bir dizi afliret kural›na, protokole uymak, özel hassasiyetlere sayg› göstermek flart. Bir köye gitmeden önce ayr›nt›l› bir flekilde sorulup soruflturuluyor, kim var kim yok, eski düflman kesiminden biri varsa genellikle özel bildirimler yap›l›yor. Necmi Bey’in a¤al›k dönemi belli ki çok yumuflak geçmifl, kendisi 42 y›l sonra her yerde çok s›cak ve içten bir flekilde karfl›land›. Onu hiç görmemifl gencecik insanlar bile ad›n› biliyor. Necmi Amca diyorlar, yere gö¤e s›¤d›ram›yorlar. Kültür Bakanl›¤›’n›n sponsorlu¤uyla çekilen “Osman Necmi Gürmen Belgeseli”nin çekimlerine herkes kendi çap›nda katk›da bulunuyor böylece. Ak›l almaz ayr›nt›lar ge-

liyor muhataplar›n›n akl›na: “Necmi A¤a, sen ilçe baflkan›yd›n, kongre yapt›k, biz üç oy farkla kazand›k, sonra da delege seçildi¤imiz için, Necmettin Cevheri’yle Ankara’ya Büyük Kongre’ye gitmifltik. Süleyman Demirel’in genel baflkan seçildi¤i kongreye...” En s›k gündeme gelen soru: “Eee Necmi A¤a, flimdi napirsen?” Necmi Bey hep ayn› utangaç gülümserlik içinde “silah yok art›k, kalem var, iflte roman filan yaz›yorum” diye yan›tl›yor. Tek tük de olsa özellikle gençlerden ve ortayafll›lardan Gürmen’in “Râna”s›n› okumufllar ç›k›yor. Okumayanlar da bundan sonra okuyacak herhalde. Necmi Bey’in bir özelli¤ini de yeni keflfettim bu arada: Tabanca, silah deyince gözleri par›ld›yor, sesi baflka bir renge bürünüyor, aç›kças› heyecanlan›yor. 42 y›l önceki tabancas›n› bile hat›rl›yor ve bir sevgiliden bahsedercesine konufluyor: “Parabellum vard›, 6.45’lik, gümüfl kabzal›, askerler geldi¤inde saklam›flt›k, ama ne oldu sonra, bilen var m›?” K›rk y›l öncesinin silah sevgisi asl›nda berdevam. Dönüflte Urfa havaalan›nda silah teslim giflesi önünde baya¤› uzun bir kuyruk vard›. Yöredeki de¤iflikliklerin en önemlisi baraj. Siverek ilçe merkezinin giriflinde kocaman bir “Feribot” tabelas› gördü¤ümüzde ‘V›››flflflfl! Siwere¤e deniz gelmifltir’ dedik. Yaklafl›k otuz kilometrelik asfalt duble yoldan sonra F›rat’› afl›p Kahta’ya giden feribotlar›n mütevaz› iskelesini gördük. Feribotun yan›s›ra baraj›n gelmesiyle eski çorak ve tafll› araziler art›k sulu tar›ma geçmifl. Pamuk, biber ekiyorlar. Ama çiftçi gayr›memnun. Ramazan’da sahur ve iftar sofralar› çok zengin. Kuzular kesildi hep. Siverek tavalar› yendi, kemikli ve kemiksiz olarak. Bir ara semizotu muhabbeti oldu, “vard›r ondan burda, bizde de vard›r, hayvanlar yer” deyip

KARABURUN– 4-7 Eylül tarihleri aras›nda, “Bugünü Anlamak” temas›yla yola ç›kt›¤›m›z Karaburun Bilim Kongresi’nin üçüncüsünü tamamlad›k. Oldukça genifl bir kat›l›ma sahne olan kongre, geçti¤imiz y›llardan farkl› olarak üç çal›flma grubu, Latin Amerika deneyimlerinin aktar›ld›¤› “Farkl› Bir Dün: Latin Amerika ve Sosyalizm” oturumu ve sosyal program etkinlikleri ile daha zengin bir hal ald›. Bunun d›fl›nda özellikle Dicle Üniversitesi’nden gelen 30’a yak›n ö¤rencinin kat›l›m› kongreye ayr› bir anlam katt›. Kongrenin içeri¤inin zenginli¤ine paralel olarak da toplam izleyici ve kat›l›mc› say›s› 600’e ulaflt›. ‹lk iki y›lda bilimsel üretim süreçlerini ve bilimin iktidarla iliflkisini sorgulamaya ve tart›flmaya çal›flan kongrenin bu y›lki hedefi, bütünlüklü bir biçimde, 1970’lerden günümüze yaflad›¤›m›z dünyadaki de¤iflimleri anlamak ve anlamland›rmak üzerine kurulmufltu. Geçmiflteki yaklafl›mlar›n, kavramlaflt›rmalar›n bugünü anlama noktas›nda yetersiz kalabilece¤i noktas›ndan hareket ederek, sadece siyasi ve iktisadî süreçleri de¤il, bunlar kadar önemli oldu¤unu düflündü¤ümüz felsefî, estetik, kültürel ve gündelik hayata iliflkin süreçler de tart›flmalar›n odak noktalar› haline getirmeye çal›fl›ld›. Kongrede, 4 Eylül’de Mordo¤an’da gerçeklefltirdi¤imiz ve yaklafl›k 250 kiflinin dinleyici olarak kat›ld›¤› “Kapitalizmi Anlamak” bafll›kl› aç›l›fl oturumuyla birlikte 21 oturum yer ald›. Oturumlara paralel olarak üç ayr› çal›flma grubu ve zeytincilik forumu düzenlendi. Dört gün süresince 66 bildiri sunulurken, bu bildiriler d›fl›nda aç›l›fl ve kapan›fl oturumlar› dahil 31 davetli konuflmac› yer ald›. Bilim ve dünyan›n de¤ifltirmek Aç›l›fl oturumuyla kapitalizmin farkl› veçhelerine yönelik çizilen çerçeve, genelde “Emek” ve daha özelde “Kad›n Eme¤inin De¤iflen Yüzü” oturumlar›nda ifli, üretim yeri ve zaman›n› “esneklefltiren”, bugün hem üniversitelerde hem de di¤er üretim alanlar›nda örneklerini bizzat yaflad›¤›m›z farkl› statülerde çal›flt›rmalarla karfl›m›za ç›kan ifl gücünün parçalanan yap›s›n›n ortaya konulmas›yla tamamland›. Bu oturumlar› bü-

tünleyen “Küreselleflme", Ulus, Ulus-Ötesi ve Mücadele”, “Yeni Metalaflma Süreçleri”, “Sa¤l›kta Piyasa Metaforu” ve “Bugünün (Yeniden) Yap›lanmas›nda E¤itimin ‹fllevi” oturumlar›nda ulus devletlerin de¤iflen ifllevleri, neoliberal politikalar›n üçüncü sektörde verimlili¤in zay›fl›¤› nedeniyle e¤itim sa¤l›k ve benzeri di¤er hizmet alanlar› da dâhil olmak üzere sosyal devletin afl›nd›r›lmas›na iliflkin bask›s›, tüm alanlarda derinleflen metalaflma süreçleri farkl› yönleriyle gözler önüne serilmeye çal›fl›ld›. Bununla birlikte SSCB’nin y›k›l›fl›n›n ard›ndan, kendisini tek ve vazgeçilmez bir sistem olarak sunan kapitalizm karfl›s›nda yaflanan sosyalist deneyimler ve sistem karfl›t› hareketler “Farkl› Bir Dün: Latin Amerika ve Sosyalizm”, “Soka¤›n Bilgisi / S›n›f Mücadelesi”, “Üniversitede Örgütlenme ve Mücadele” oturumlar›nda yank›s›n› buldu. “Soka¤›n Bilgisi / S›n›f Mücadelesi” oturumu, al›fl›ld›k kongre formatlar›n›n d›fl›nda olma özelli¤ine sahipti. Bu oturumda, Dokuz Eylül ve Kocaeli Üniversitelerinde yaflanan iflçi direnifllerinden YÖRSAN ve Tuzla tersanelerine, kentsel dönüflüme karfl› verilen direnifle kadar do¤rudan mücadelenin içinden gelen iflçiler konufltu. Gene Utah Üniversitesi’nden Al Campbell’›n ve Küba Cumhuriyeti Büyükelçisi Ernesto Gómez Abascal’›n davetli konuflmac›lar olarak kat›ld›¤›, “Farkl› Bir Dün: Latin Amerika ve Sosyalizm” oturumu, bugünü sadece Türkiye öznelinde de¤il, daha genifl bir perspektifte tart›flabilme ad›na önemli katk›lar yapt›. Kongrenin planlanma sürecinde, bilimcinin aslî, çok önemli ve vazgeçilmez ifli olarak “anlaman›n” önemini bilmekle birlikte, tek bafl›na yeterli olmad›¤› kanaatindeydik. Klasik bilimsel bir yaklafl›mla “objektif” olaca¤› düflünülen bir saptama, tespit etme çabas› özellikle sosyal bilimler için hem geçerlili¤i tart›flmal› bir yaklafl›md›, hem de hakikati bulan ve kendisi de bu hakikatin ma¤dur bir parças› olan bilimcinin daha yaflan›las› bir dünya için gerçe¤e müdahil olmamas›n› düflünemiyorduk. Bu nedenle teorik tart›flmalara koflut olarak pratikte yaflanan sorunlara iliflkin spesifik çal›flmalar›n yap›lmas›n› gerekli bulduk. 4 Eylül Perflembe günü Karaburun’da aç›k havada yap›lan zeytincilik forumu, yerli üreticilerle konuyla ilgili akademisyenlerin bulufltu¤u ve zeytincili¤in sorunlar›na çözüm üretilmeye çal›fl›lan bir platforma dönüfltü. Dokuz Eylül ve Ege Üniversi-

7


tesi ö¤rencilerinin kat›l›m›yla oluflan “Günümüzde ‹çiyle D›fl›yla Üniversite”, ODTÜ’lü ö¤rencilerin sürdürdü¤ü “Toplumsal Mücadeleler Karfl›s›nda Akademinin Konumu” ve ‹MECE (‹stanbul), Kentsiz (Ankara), Net ve Gündem Belirleyen (‹zmir) gruplar›n›n örgütledi¤i “Bir Mücadele Alan› Olarak Mekân” çal›flma gruplar› kongre boyunca çal›flmalar›n› sürdürdüler ve 7 Eylül günü Kapan›fl Oturumundan önce sonuç bildirgelerini sundular. Bugünü anlamak, yar›na bakmak Kongre süresince Yerel Gündem 21 Gençlik Merkezi ve Karaburun yerleflim merkezinde yap›lan film gösterimleri ve iki foto¤raf sergisi oturumlara efllik etti. Bu etkinlikler “Ütopya ile Piyasa Aras›nda Sanat” adl› oturumda tart›fl›ld›¤› gibi sanatsal üretimin ait oldu¤u toplumsal ba¤lamla iliflkilenme biçimlerinin örneklerini oluflturdu. Ayr›ca Karaburun yereliyle do¤rudan iliflki kurman›n da yollar›n› açt›. Nezaket Tekin’in “Dönertafl”, Petra Holzer, Selçuk Erzurumlu ve Ethem Özgüven’in “4857 –Tuzla Belgeseli”, Nurflen Bak›r’›n “G›yaben” adl› filmi, Rüya Arzu Köksal’›n “Son Kumsal – Karadeniz Sahil Yolu Belgeseli”, kentsel dönüflüm projesinin yaratt›¤› tahribat üzerine odaklanan “Göç” (‹MECE), “Arka Bahçede Y›k›m” (Baflka Kültür Evi), “fiehirciler Bulufluyor”(AnkaraKENTS‹Z) ve Birol Üzmez ve Tülün fiaflmaz Üzmez’in “Mortakya – Roman Kahramanlar” adl› filmleri gösterimleri yap›lanlar aras›ndayd›. Yine bu program çerçevesinde Bilgesu Erenus, kendi yazarl›k serüvenini aktar›rken ‘70’lerden günümüze toplumumuzun da tarihsel bir panoramas›n› ç›kard›¤› “Pandora’n›n Kutusu” adl› tiyatro oyununu sergiledi. Karaburun merkezde aç›lan “Mahallenin Gözüyle GülensuGülsuyu” adl› foto¤raf sergisi kentsel dönüflüm projesi tehdidi alt›ndaki mahallelinin gündelik yaflam›n› yans›t›rken, di¤er yandan Halk E¤itim Merkezi bahçesinde aç›lan Suzan Bak›r’›n “bugün” adl› kavramsal foto¤raf sergisi, “bugün”e dair önemli kavramlar›n izlerini imgeler arac›l›¤›yla sürüyordu. Kongre 7 Eylül Pazar günü, önce çal›flma gruplar›n›n sonuç bildirgelerini sunduklar› ve ard›ndan k›sa sunufllardan oluflan “Dün Bugün Yar›n” bafll›kl› kapan›fl forumuyla sona erdi. 300’e yak›n izleyicinin kat›ld›¤› kapan›fl forumunda yer alan konuflmac›lar, kongrenin temas›ndan ve amac›ndan yola ç›karak bugüne farkl› ba¤lamlarda genel bir bak›fl

8

sa¤lad›lar. Forum ‹zmir ve Diyarbak›r’dan kat›lan ö¤renciler ad›na yap›lan konuflmalarla son buldu. Özellikle Dicle Üniversitesi ad›na yap›lan konuflma kongrenin amac›na bir nebze olsun ulaflabildi¤inin en güzel kan›t›yd›. Gerçek’ten yürümek Karaburun Bilim Kongresi’nin amac› bafllang›c›ndan beri, hiçbir ticarî sponsor kullanmadan, her hangi bir kuruma ya da kifliye boyun e¤meden, ba¤›ms›z ve muhalif bir kongreyi örgütleyebilmekti. Bunun için kolektif çal›flmalar› ve gönüllülü¤ü kendisine esas ald›. Bilimin kamusal mülkiyetinden yana olan kongre, bu amaçla sunulan bildirilerin dahi puan amaçl› kullan›lmamas›n› arzulad›. Mevcut bilgi üretim merkezlerinin bask›c›, tutucu yap›lar› karfl›s›nda özgürlefltirici bir alan› ad›m ad›m gelifltirmeyi amaçlad›. Üçüncü kongrenin ard›ndan geldi¤i noktada bu hedefine yavafl yavafl yaklaflt›¤›n› görmek bizleri mutlu ediyor. Bu y›l “Bugünü Anlamak” temas›yla yola ç›karken, farkl› disiplinleri bir araya getirmeye, birlikte düflünüp tart›flmaya çal›fl›rken, ayn› zamanda bilimsel uzmanlaflman›n yaratt›¤› di¤er taraflara yönelik körlü¤e de kendi içimizde bir set çekmeye çal›flt›k. 1970’lerden sonra son yap›sal krizini aflmaya yönelik sermaye birikimi lehine yeniden yap›lanmaya çal›flan kapitalizmin, kriz üreten yap›s›yla insanî olana dair sürekli bir y›k›m yaratt›¤› gerçe¤inden hareketle, süreci tüm görünümleriyle anlamaya çal›flt›k. Gerçekli¤in bütünsel yap›s›n›n, parçalanm›fl, uzmanl›klara ayr›flm›fl disiplinlerle alg›lanmaya çal›fl›lmas›n›n yeterli olmad›¤› kanaatiyle iktisattan sosyolojiye, sanattan mekân bilimlerine, t›ptan e¤itim bilimlerine kadar pek çok alanda ortaya konulan bulgular›n bütünü görünür k›lmas›n› istedik. Nitekim kongre boyunca paylafl›lan bilgiler ve gerçekleflen etkinlikler amac›n ifllevselli¤ine iliflkin önemli bir perspektif sa¤lad›. Sunufl metninde flunlar› söylemifltik: “Bu temay› belirlerken, Adorno’nun ‘Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar’ sözünden yola ç›kt›k. Özgür ve özgürlefltirici bilimsel üretim süreçlerinin, gelecekte varolabilmesinin koflulunun, bugünü anlama prati¤inden hareketle oluflturulabilece¤ini düflünüyoruz... Bilimsel üretim süreçlerindeki nesnellik ideolojisine, uzmanlaflmaya karfl› ç›kt›¤› ölçüde, bugünü anlamaya yönelik her pratik, kendi içerisinde, as›l olan›, varolan› de¤ifltirmeyi de içeriyor. Kapitalist üretim süreçlerinin ve

metalaflman›n her yere kendi damgas›n› vurmas›na ra¤men, bu her alanda ayn› yolu takip etmiyor. Üniversitelerin ‘piyasaya’ teslim olmas›yla, sanatsal yarat›m süreçlerinin teslim olmas› sürecinde yaflanana farkl›l›klar, kongrenin temas›n›n daha genifl bir alana yay›lmas›n› da zorunlu k›l›yor. Farkl› alanlarda yaflanan teslim olma ve direnme süreçleri, bugünü anlayabilmenin de farkl› anahtarlar›n› sunuyor... Hayat› kavramada, modernite - postmodernite, ulus-devlet - küreselleflme, egemen kültür - çokkültürcülük ideolojilerinin içinden türetilecek, üçüncü, ütopyac› bir terimin, her zaman varolabilece¤i umuduyla hareket edebilmeyi, yaflam›n de¤iflik yüzlerinden d›fllanan Gerçek noktas›ndan sonuna kadar yürüyebilmeyi yegane etik ilke olarak benimsiyoruz.” Kongrenin arkas›ndan iddiam›z› tekrarl›yoruz ve bu ilkeye hâlâ sahip ç›k›yoruz: Tafl de¤il, yürektir elimizdeki... – Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu

Bilinen Avrupa’n›n sonu MALMÖ– Tren istasyonundan otobüs dura¤›na do¤ru kalabal›k bir Express grubu olarak yürüyoruz. Otobüste, flehirden ziyade toplu konutlardan oluflan bir kampüsü and›ran kenar mahalleleri katederken yar›n, yani 17 Eylül’de bafllayacak 5. Avrupa Sosyal Forumu’nun konu bafll›klar›n› üleflmeye çal›fl›yoruz. Birimiz tar›m meselesini takibe al›yor, di¤erimiz 2010 Mart’›nda Türkiye’ye tasallut edecek nehir özellefltirmesiyle ilgili atölyeleri gözüne kestiriyor, bir baflkas› toplumsal harekelerin pefline düflüyor. Otobüsten yak›n geçmiflte soylulaflmaya bafllam›fl, ancak göçmen nüfusu halen yerli yerinde duran Möllevagen mahallesinde inip daha önceden buldu¤umuz ö¤renci, gazeteci ve aktivist arkadafllar›n evlerine da¤›l›yoruz. Yüzde 52’lik göçmen nüfusuyla, en az›ndan demografik aç›dan, Avrupa’n›n en kozmopolit kentlerinden biri olan Malmö’de engin bir kent kültüründen bahsetmek imkâns›z. Daha önce birkaç “nordik” kentte flahit oldu¤umuz gibi nüfusun çokkültürlülü¤ü kentin imge dünyas›na pek s›zamam›fl. Farsça, Arapça, Türkçe ve ‹spanyolca laflar›n yaz›ld›¤› tabelalardan baflkaca sokak seviyesine inen bir cümbüfle rastlamak pek mümkün de¤il. Yine de, bisiklet medeniyetinin bu düzayak, küçük kentindeki Forum, ruhuna uygun bir nizamla kenar mahallelere da¤›t›lm›fl görünüyor. Bizim konuflland›¤›-

m›z, gelece¤in Cihangir’i gibi gözüken Möllevangen’den en sorunlu addedilen Rosengard göçmen banliyösüne do¤ru kent merkezinden giderek uzaklaflarak kente saç›l›yor. Kutsal olan her fley küfrü yiyor ‹lki 2001’de Floransa’da gerçekleflen Avrupa Sosyal Forumu’ndan bu yana geçen yedi sene zarf›nda toplumsal hareketlerin pek ço¤unda görülen irtifa kayb›n› Malmö halk›n›n nezdinde hemen hissedebiliyorsunuz. Floransa’da Forum’a start verilirken Oriana Fallaci gibi eski solcu, yeni milliyetçi gazetecilerin tüm k›flk›rtmalar›na, “Bat› medeniyetinin reddiyecileri geliyor” tarz›ndaki afra tafralara ra¤men, yaklafl›k 60 bin kat›l›mc› kenti zaptetmifl, forum s›ras›nda üst-orta s›n›flar tatile kaçarken, geriye kap›lar›nda “köylü haklar› seminerine gittim, iki saate gelirim” minvalinde sözler yazan dükkân sahipleri, solcu bakkallar ve kitapç›lar kalm›flt›. Floransa’daki forum ülkenin dört bir yan›ndan ak›p gelen yaklafl›k 700 bin kiflinin kat›l›d›¤› yürüyüflüyle tren yollar›n›, otoyollar› keserek Irak iflgaline hay›r demifl, Tute Bianchi gibi sokak örgütleri sayesinde seminerlerden d›flar› taflan bir eylemsellik baflgöstermiflti. Oysa Malmö’nün gerek göçmen gerek yerli ahalisine yol sordukça, ço¤unun b›rak›n içeri¤ini, Forum’un varl›¤›ndan bile bîhaber oldu¤unu anl›yoruz. Bu ciddi irtifa kayb›n›n birkaç önemli sebebi olarak tüm çabalara ra¤men Irak iflgalinin önlenememesi, ‹talya gibi en muhalif gruplar›n yer ald›¤› ülkelerin bile ABD’ye arka ç›kmas›, Lizbon Antlaflmas›’n›n anti-demokratik ve afl›r› liberal içeri¤inin halk nezninde pek fazla tart›fl›lmad›¤› için (‹rlanda refarandumu hariç) prati¤e dökülmeye bafllanmas› ve, belki de en önemlisi, taban hareketlerini bir araya getiren bir mecra olma saikiyle yola ç›kan Forum’un baz› önemli örgütlerinin zaman›n afl›nd›rmas›na direnemeyerek yatay örgütlenmeden AB, BM gibi üstyap› kurumlar›yla uzlaflmaya a¤›rl›k veren dikey çabalara kaymas› gösterilebilir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda 2010’da ‹stanbul Özel Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenecek 6. Forum’a neyin yadigar kalaca¤› da epey bir tart›flma konusu. Ancak Malmö’deki Forum’u bizim gibi AB k›y›s› ülkeler için ilginç k›lan en önemli özellik, gerek uzlaflmac›-AB’ci, gerek baflkaAB’ci, gerekse anti-AB’ci olsun, kat›l›mc› tüm gruplardan net bir Lizbon Antlaflmas›’na hay›r korosunun yükselmesiydi. Antlaflman›n›n içeri¤ine, uygulanmas›na


ve karfl› ç›kan çeflitli gruplar›n argümanlar›na bakt›¤›m›zda hiç de haks›z olmad›klar›n› söyleyebiliriz. Hatta Manifesto’nun çok bilinen cümlesinin ilk k›sm›n›n, yani “kat› olan her fley buharlafl›yor”un devam›ndaki ifade, Avrupa için durumu gayet aç›kl›kla ortaya koyuyor diyebiliriz. Zira antlaflma metninde Avrupa için son elli sene içinde “kutsal olmufl her fleye küfrediliyor”. ‹flçisin sen, beter ol! Avrupa’n›n “küfredilen” kutsîliklerinin en önemlilerinden birini iflçi haklar› teflkil ediyor. Kat›ld›¤›m›z “flexisecurity” toplant›s› bu noktay› aç›kl›kla ortaya koyuyordu. Bat› Avrupa ülkelerinde peflpefle ç›kan bir dizi yasayla sözleflmesiz iflçilerin deneme süreleri ikiye katlan›rken (Fransa’da 8 ay) iflsizlik ödenekleri yar› yar›ya azal›yor ve bir önceki iflinden 1 avro daha fazla para teklif edilen bir çal›flan, e¤er teklifi kabul etmez ise ödenek an›nda kesiliyordu. Bu yasalar yüzünden özellikle 30 yafl›n alt›ndaki genç nüfus hizmet sektöründe sözleflmesiz bir fleklide o iflten bu ifle sürüklenirken, ac›mas›z iflverenler özellikle zor durumdaki göçmenlere, dul annelere ve gençlere yönelmekte bir beis görmüyorlar. Lizbon Antlaflmas›’n›n destekledi¤i bu örgütsüzlük hali yak›n gelecekte yedek bir “hizmet sektörü iflgücü” yaratacak gibi gözüküyor. Ufukta beliren ve bildi¤imiz iflçi Avrupa’s›ndaki en dehflet verici geliflme ise Türkiye’de süregiden kaba Bat›-Do¤u, Avrupa-Asya, demokrasi-totaliterlik tart›flmas›n› çal›flan s›n›flar ad›na derinlefltirmemizin zaruriyetine iflaret ediyor: Avrupa’da haftal›k çal›flma süresi kademeli olarak 65 saate ç›kart›lmak isteniyor!

Fakire ya¤murda su yok! Herhangi bir su sorunu olmayan, hatta ‹sveç gibi suyun bedava oldu¤u ülkelerde bile Lizbon Antlaflmas› su flebekelerinin dolayl› yoldan özellefltirilmesini öngören bir dizi karara imza at›yor. Örne¤in birkaç belediyenin bir araya gelerek flebeke masraflar›n›n azalt›lmas›na yönelik birlikte çal›flma taleplerine mani olmaya çal›fl›yor. Toscana, Lombardini ve Antalya gibi flebekelerin k›smî olarak özellefltirildi¤i belediyelerde fiyatlar katlan›r ve altyap› zay›flarken, AB bu somut göstergeler karfl›s›nda liberal tavr›ndan geri ad›m atm›yor. Ancak ‹sveç, ‹spanya, Fransa ve ‹talya’daki kimi toplumsal hareketlerin sol belediyeler yoluyla suyu tekrar kamusal hale getirmeye bafllad›klar›n› ö¤renmek bizi bir nebze rahatlat›yordu. 2010’da Dünya Su Forumu vesilesiyle nehirler de dahil olmak üzere Türkiye’ye bulaflacak özellefltirmeye karfl› ç›kmak üzere yüzlerce su örgütü ‹stanbul’da buluflmaya karar veriyordu. Bar›nma sorununu elli y›ld›r devlet ya da belediye konutlar›yla sa¤lama alm›fl Avrupa’da, AB Komisyonu ve Lizbon Antlaflmas›’n›n itifltirmesiyle tüm devlet konutlar›ndan vazcayan hükümetler yüzünden bar›nma sorunu giderek katmerlenirken sadece Fransa’da tahliye tehlikesiyle yüzleflen ailelerin say›s› 3 milyona yaklaflm›fl durumda. Bu özelleflme furyas›na ‹sveç, Danimarka ve Almanya gibi kira fiyatlar›n› makul düzeyde tutmay› flu ana kadar becermifl Kuzey ülkeleri de dur diyemiyor. Sonuç ise istinas›z ayn›: Artan kiralar, azalan bina hizmetleri ve kent merkezinden uzaklaflt›r›lan alt s›n›flar. Konunun örgütlenme yoluyla afl›lmas›n› hedefleyen Kentsel Toplumsal Hareketler Kurultay› ve fiehri Ge-

ri Talep Toplant›s›’na kat›larak ‹stanbul’da olageleni dillendirdi¤imiz ölçüde Avrupal› gruplar bir yandan Türkiyeli mukimlere destek verme isteklerini dile getirirken, di¤er yandan Rus temsilcilerin anlatt›klar› bizde bir duygudafll›k hissi yaratarak, beraber çal›flma karar› almam›za vesile oluyordu. Ancak flaaflal› “kurultay” laf›n›n alt›n› doldurmaya yetmeyecek, 10-15 örgütle s›n›rl› bir çabaya dahil oldu¤umuzun da ziyadesiyle fark›na var›yorduk. Kendi derdine düflen Avrupa Tar›m tart›flmalar› ise dikey bir flekilde güncel kapital krizine eklenen ve klasik haklar›n› kaybetmeye bafllayan Avrupa’n›n toplumsal harketlerinin de k›smi bir “içe kapanma” refleksi sergiledi¤ini gösteriyordu. Tar›m toplant›lar›na kat›lan ancak AB üyesi olmad›¤› gibi, Avrupa k›tas›ndan da olmayan kimi konuflmac›lara karfl› tart›flmalar›n en hararetli seyretti¤i saatlerde sergilenen “Buras› Avrupa Sosyal Forumu, düflüncelerinizi Dünya Sosyal Forumu’na saklay›n” ya da “Durun bir biz çözelim sorunumuzu, sizinkine de s›ra gelecek, ama model Avrupa’dan ç›kacak” yaklafl›m›, Sosyal Forum düzeyinde bile Avrupa’n›n kadim kolonyal gelene¤inin bir nebze devam etti¤ini ortaya koyuyordu. Avrupa Birli¤i’nin zaten dünya üzerinde en iyi durumda olan destek sisteminin daha da iyilefltirilmesi, g›dan›n her vatandafl için ulafl›labilir olmas›, gençlerin çiftçili¤e ›s›nd›r›lmas›, biyoyak›t yüzünden g›dadan vazgeçilmemesi gibi gayet anlaml› ve önemli olan Avrupa g›da güvenli¤i gündeminin küresel açl›k, g›dada yaflanan enflasyon vb. ile ancak dolayl› olarak ilgelenebiliyor olmas› ise Avrupal› olmayan kat›l›mc›lar› sab›rs›zland›r›yordu. Fa-

kat gene de Forum’un en akl›selim ve ateflli gruplar›ndan biri Via Campesina’yd›. Her ne kadar Avrupa Via Campesina’s›n›n, Latin Amerikal›larla karfl›laflt›r›ld›¤›nda hayli so¤ukkanl› oldu¤u gözlemlense de, söz alan hemen bütün üyelerinin “ben küçük çiftçiyim” diye konuflmaya bafllamas› bize umut mufltuluyordu. Ancak, G›da Güvenli¤i Meclisi’nde kalk›p konuflmaya bafllayan ve “g›da güvenli¤i böyle konuflulmaz, ben Kenya’dan geliyorum, siz bizden çay-kahve al›yorsunuz, Avrupa’n›n g›da güvenli¤i, Kenya’daki çiftçilerin geleceklerinden ba¤›ms›z düflünelemez” dedi¤inde baz› gruplardan yükselen “ama buras› Avrupa Sosyal Forumu” m›r›ldanmalar› Avrupa’n›n kendi derdine düfltü¤ü izlenimi uyand›r›yordu. Bu “kendi derdine düflme” hali, son sekiz senenin en önemli Avrupa iflçi hareketlerinden biri olan prekarya (ço¤u hizmet sektöründe çal›flan, sözleflmesiz ve yar› zamanl› iflçilerin oluflturdu¤u “belirmekte olan s›n›f›” ifade eden, proleterya ve precarity [güvencesiz] kelimelerinden devflirilmifl bir kavram) toplant›lar›nda bile göze çarp›yordu. Yaklafl›k 550 bin prekaryan›n örgütlenmesinde çok önemli bir rol oynam›fl, düflünüraktivist Alex Foti, öncelikle bir Avrupa prekarya sendikas›n›n kurulmas›n›n aciliyetinden bahsederek yarat›c› toplumsal hareketlerin bir s›n›ra dayand›¤›n› da iffla ediyordu. Yine de Forum’un son nefesini verdi¤ini söylemek yanl›fl olur. Geleneksel yürüyüflün yap›ld›¤› son günde yaklafl›k 20 bin aktivistin üç saat boyunca Malmö sokaklar›n› ç›nlatmas› bir yana, Dresden 2010 Kültür Baflkenti’ne karfl› ç›kan taban örgütleri, Rusya’da son y›llarda giderek artan bar›nma örgütleri, ‹sveç, ‹spanya ve ‹talya’da kolektif hak mücadelesi yoluyla geri döndürülebilmifl su flebekesi özellefltirmeleri “akl›n kötümserli¤ini iradenin iyimserli¤i” ile bir nebze ikame etmemize yard›mc› oluyordu. Baflka bir aç›dan da Türkiye’de AB etraf›nda dönen tart›flmalar›n s›¤l›¤› konusunda aymam›za neden oldu¤u için Avrupa Sosyal Forumu’nun Türkiyeli 300 delegeye ayr› bir anlam ifade etti¤ini söylemek herhalde yanl›fl olmaz. Her fleye ra¤men 2010’da, ‹stanbul’daki forum e¤er bir cenaze töreninden ibaret olmayacaksa, bu ancak Avrupal› çal›flanlar›n taban örgütlerini t›pk› bir Aspen a¤ac› orman› gibi birçok gövdeye sahip, ancak tüm kökleri birbirine ba¤l› bir a¤ haline getirmeleriyle mümkün gözüküyor. – Ulus Atayurt

9


ECE TEMELKURAN’LA “A⁄RI’NIN DER‹NL‹⁄‹” ÜZER‹NE

‹nsan hem a¤lay›p hem maç yapabilir mi? Milliyet yazar› Ece Temelkuran, Everest Yay›nlar›’ndan ç›kan, dünyaya da¤›lm›fl Ermenilerle söylefliler yapt›¤› “A¤r›’n›n Derinli¤i” adl› kitab›nda, “‹nsan hem a¤lay›p hem maç yapabilir mi?” diye soruyordu. Talihin cilvesi, Türkiye ve Ermenistan millî tak›mlar› 2010 Dünya Kupas› elemelerinde ayn› gruba düfltü ve 6 Eylül 2008’de karfl› karfl›ya geldi. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün Ermenistan Devlet Baflkan› Serj Sarkisyan’›n daveti üzerine Erivan’daki millî maça gitmesi,Türkiye-Ermenistan iliflkilerinde yeni bir iklime girildi¤i yorumlar›na yol açt›. Bu tarihî maç›n “perde arkas›”n› Ece Temelkuran’dan dinliyoruz. Acaba bu millî maç Ermeni sorununda bir aç›l›ma yol açabilir mi? Ece Temelkuran: Türkiye’nin çözemedi¤i meseleler üstüne top tepme al›flkanl›¤› var zaten. Kürt meselesinde bir sürü maç izledik. Mahkûmlar ve gaziler de maç yapt›. Sözle anlat›lamayan fleyler üzerine futbol oynuyor Türkiye. Bu maç› da böyle de¤erlendiriyorum. Maç bile neler neler yaflatt› bize. Özellikle siyasîler aras›ndaki tart›flmalara bak›nca söyleyebiliriz ki, bu bir tabu ve maçla çözülecek bir mesele de¤il. Maç, AKP’nin bir yak›nlaflma politikas›ym›fl gibi de¤erlendirildi, ama AKP’yle hiçbir ilgisi yok. Maça gitmek istedin mi? Do¤rusu pek de istemedim. Kalabal›k yerlerde rahat edemiyorum. Delal Dink’in yaz›s›n› (Agos ve Radikal’de yay›nlanan “Sarhofl olduk Hrazdan’da, s›rf umuttan” bafll›kl› yaz›) okuduktan sonra iyi ki de gitmemiflim diyorum, çünkü o kadar duygusall›¤a katlanamazd›m, salya sümük a¤lafl›rd›k. Hrant’tan sonra böyle fleyleri kald›rmak çok zor. Bu kitaptaki yaz›lar›n Paris’teki k›sm›n› Hrant’›n ölümünden önce yapt›m. Yine ac›yd›, ama daha normaldi, katlan›labilir bir fleydi. Hrant öldükten sonra Amerika’ya gittim, hakikaten çok a¤›rd›. fiimdi maç bile a¤›r geliyor bana. Bu ülkede kötü fleylere daha al›flk›n›z, ne tepki verece¤imizi biliyoruz. ‹yi fleylere karfl› ne yapaca¤›m›z› pek de bilemiyoruz. Bir bafllang›ç olmas› için bir çaba gerekiyor, daha orada bile de¤iliz. Ermenistan burada Türkiye’yi yenerse ve kimse ölmez ya da dövülmezse o zaman bir bafllang›ç olabilir belki. Delal Dink de yaz›s›nda futbulcular›n birbirlerine karfl› ne kadar özenli dav-

10

rand›¤›n› anlat›yordu. Futbolcular ve teknik heyet, hatta normalde a¤z›ndan köpükler ç›karken izlemeye al›flt›¤›m›z Terim bile ekstra bir gayret içindeydi... Tepeden karar verilince böyle oluyor tabii. ‹nsanlar›n gerçek hislerini bilmiyorum, fakat bütün bu maç hadisesi boyunca flunu düflündüm: Biz Ermenilerle tart›flm›yoruz bu konuyu. Kendi içimizdeki engelle kavga ediyoruz. Ermeniler tart›flmalara hiç kat›lmad›lar, “soyk›r›m vard›r ya da yoktur” da demediler, maç›n kendileri için ne demek oldu¤unu da söylemediler. Bizimkiler kendi kendilerine kavga ediyor. Türkiye’nin toplumsal psikolojisinin ne kadar problemli oldu¤unu bir kez daha görüyorum. Bir maç bile insanlar›n ne kadar dokunulmamas› gereken yerlerine de¤iyor ve ne kadar aya¤a kald›r›yor insanlar›. Gidip Ermenilerle kavga etmiyorlar, kendi kendilerine, onlar hain miydi, de¤il miydi, öldürdük mü, öldürmedik mi diye kavga ediyorlar. Türkiye’nin kuruluflunda bu konuda bir sakatl›k oldu¤u için insanlar›n her birine de dalgalanarak geliyor o sakatl›k ve sonuçta bu mesele kendi iç kavgam›z olarak ç›k›yor ortaya. Maçtan önce bir yay›nda, iki Türk, bir de ‹stanbul Ermenisi vard›, hepsi entelektüel insanlar. Tuhaf bir flekilde iki Türk kavga ediyor, Ermeniye kimse bir fley söylemiyor, o da kimseye bulaflmamaya çal›fl›yor. Dönüp de Ermeniye “sen bu konuda ne düflünüyorsun” diye sormuyorlar. Bu da egemen ulus tavr›, “biz kendi kendimize çözeriz, sana ihtiyac›m›z yok” der gibi. Maç döneminde gazetelere yas›yan tavr› nas›l de¤erlendiriyorsun? Herkes parmaklar›n›n ucunda yürüdü.

Maçtan önce bir yay›nda, iki Türk, bir de ‹stanbul Ermenisi vard›. Tuhaf bir flekilde iki Türk kavga ediyor, Ermeniye kimse bir fley söylemiyor, o da kimseye bulaflmamaya çal›fl›yor. Dönüp de ona “sen ne düflünüyorsun” diye sormuyorlar. Bu da egemen ulus tavr›, “biz kendi kendimize çözeriz, sana ihtiyac›m›z yok” der gibi.

Çünkü herkes bal gibi biliyor ki bu iflin çözülmesi lâz›m. Kimseyi, özellikle Ermenileri suçlamadan. Bas›ndaki tav›r bu bilgiden hareketle yürüdü. Fakat bu parmaklar›n ucunda yürüme hali bir rahats›zl›¤›n ifadesi. Kimse benimsedi¤i tavr›n alt›ndakini aç›klam›yor. Bir orta s›n›f oturma odas› terbiyesiyle halledilmeye çal›fl›l›yor her fley. Bu da sürdürülebilir bir fley de¤il. Dört-befl yafl›ndan beri insanlar›n kafas›n› yok “Ermeni dölü”, yok “Ermeni bilmem nesi” gibi bir sürü fleyle buland›rm›fls›n›z, flimdi, “bu konuyu halledelim, Fatih Terim de güzel bir aç›klama yaps›n, maçta da bir dostluk havas› essin” derseniz, belki kendi kendinizi tatmin edersiniz de, Ermenilere ne olacak! Maç da bence bu örtülü meseleyi açmaya de¤il, örtmeye yar›yor. Belki ben görmüyorumdur önemini, ama birçok Ermeninin çok k›r›k bir flekilde gülümsedi¤ini düflünüyorum bu olaya, özellikle diasporan›n. Türkiye’de Ermenistan’›n bu 1915 meselesini hiç önemsemedi¤ine, bir tek diasporal›lar için önemli oldu¤una dair bir propaganda var. Böyle bir fley yok tabii. Ayr›ca Erivan’daki Ermenilerin protestolar›n› çok mesele ettiler. Ama bir Ermeni tak›m› Türkiye’ye gelse ne olur acaba? Acaba o kadar küçük protestoyla kurtulabilir miyiz? Hürriyet’in internet sayfas›nda okuyucu yorumlar›nda hem çok böbürlenen, hem de tehditkâr bir ton vard›. Mesela biri “Biz onlar›n marfllar›n› ›sl›klamayal›m. Ayn› Mustafa Kemal’in Yunan bayra¤›n› ci¤nemedi¤i gibi. Olur ya, belki bizden bir fley daha ö¤renirler” derken, bir di¤eri “Ermenistan ulusal marfl› da ‹stanbul’da ayn› flekilde ›sl›k-


Ece Temelkuran

fley olarak an›l›rken, karfl› tarafta ad› “Küçük Asya Felaketi”. Anadolu nas›l bir yerse, çok seveni var ve bu öyle böyle bir sevgi de¤il. Selânik’te, Suriye’de, Ermenistan’da, Amerika’da insanlar›n yüzlerindeki ifade ayn›. Sanki yüzlerinde bir nar çatl›yor gibi. Sevinç gibi, ama ayn› anda ac›... Ermeni meselesinde sürekli Almanya örne¤i veriliyor, “Almanlar çok flahane insanlar, bu soyk›r›m meselesiyle hesaplaflt›lar” diye bir fley yarat›l›yor. Halbuki o kadar yo¤un bir siyasî bask› alt›nda kald›lar ki, bunu yapmak zorundayd›lar. Kim kendi geçmifliyle hesaplaflmak ister ki? Kimse, “keyfim yerinde, bofl zaman›m da var, dur bir psikanalize gideyim” demez. Hayatlar› tökezlemeye bafllar ve baflka çareleri kalmay›nca psikanalize gidilir. Çal›flan makine ya¤lanmaz yani, flimdi bu makine çal›fl›yor, çal›flmad›¤› yerler var, ama patlam›fl da de¤il. Giderek patlak verecek. Almanlar›n durumu çok mu sa¤l›kl› flimdi, soyk›r›m endüstrisi diye bir fley var Yahudilerle ilgili. Yahudilerin soyk›r›m› bir meflruiyet zemini olarak kullanarak bütün Ortado¤u’yu atefle vermeleri durumu var. Kimse

Bu ifller s›k›lm›fl difl macununa benzer, geri gitmez. ‹leri gitmeme olas›l›¤› var, ama geri de gitmez. Hiçbir fley olmam›fl gibi yap›lamaz. Ama Türkiye kendi içinde daha çok kavga edecek.

bunun idealini bilmiyor, biz kendimize göre bir yöntem bulaca¤›z. Karin Karakafll›, maç›n›n ard›ndan Millliyet için yazd›¤› izlenimlerinde komfluya duyulan hasretten söz ederken “sevginin karfl›t›n›n nefret ya da öfke de¤il, kay›ts›zl›k oldu¤unun sa¤lamas›n› yap›yorum içimde” diyordu... Çok do¤ru. Yunanl›larla tatl› bir kavga hali vard›r mesela. ‹t dalafl› bile zevkle anlat›l›r. Öbür tarafta ciddi bir kay›ts›zl›k hâkim. Ama bunun ö¤retilmifl bir meraks›zl›k oldu¤unu düflünüyorum. Türk E¤itim-Sen’in flubelerinden biri maça giderek Türkleri rencide etti¤i gerekçesiyle Abdullah Gül aleyhine 350 yeni kuruflluk tazminat davas› açt›. Bundan üç y›l önce 6-7 Eylül olaylar›n›n 50. y›ldönümü için Karfl› Sanat’ta aç›lan sergi faflistler taraf›ndan bas›lm›flt›. Bunlar ve benzeri olaylar çok büyük bir kitlesel tepki do¤urmuyor. Bir konu üzerine düflünmeye ve çal›flmaya bafllay›nca o konuyu çok önemsiyorsun, ama ara ara gerçek dünyay› kontrol etmek lâz›m. Ermeni meselesinin birçok insan için hiçbir önemi yok. 12 Eylül darbesi daha flurada duruyor. ‹nsanlar Ermeni konusuna gelene kadar daha bir sürü fleyin oldu¤unu düflünüyor. Ama Kayseri’de, Malatya’da Ermenilerin yaflad›¤› yerlerdekilerin baflka türlü bir bilgisi var. Hikâyeleri dedelerinden dinliyorlar ve Ermenilerin evlerinde oturuyorlar; ne kadar ö¤retilmifl bir meraks›zl›k olsa da, bu konunun kiflisel tarihlerinde bir etkisi var. Ama bu kilise kimlerden kalm›fl diye sorunca, “tarih öncesinden kalm›fl” diyorlar mesela. Bu ulus kimli¤i oluflturma o kadar kuvvetli bir fley ki, “hepsini att›m üzerimden, bunlardan temizlendim” dedi¤in zaman bile o kadar da ar›nam›yorsun. Kitap için söyleflileri yaparken karfl›ndakinin fikrini de¤ifltirdi¤in hissine kap›l›yor muydun? Benim derdim, kafamdaki Ermeniyi de¤ifltirmekti. Görüyorsun zaten, yumuflamak istiyor karfl›ndaki. “Ben bu kad›na öfkelenece¤im” diyen de vard›, ama benimle o öfkesiz haliyle konuflmak bile tedavi edici bir fley. Benim için de, onun için de. Bu kitab› yazarken derdim Hrant’› utand›rmayacak bir fley yapmakt›. Fakat kitab›n “tükürük cinayeti”ne kurban gidece¤ini düflünüyordum. Ana ak›m medyada röportajlar›n ç›kmas›, “insanlar art›k bunu konuflma zaman› geldi diye düflünüyorlar” dedirtti bana. Türkiye’nin Ermenistan’dan enerji almas› söz konusu oldu, fakat Enerji Piyasalar› Denetleme Kurumu bunu reddetti. Bundan sonra Ermenistan-Türkiye iliflkileri nas›l olacak? Bu ifller s›k›lm›fl difl macununa benzer, geri gitmez. ‹leri gitmeme olas›l›¤› var, ama geri de gitmez. Hiçbir fley olmam›fl gibi yap›lamaz. Ama Türkiye kendi içinde daha çok kavga edecek. Bir yandan da s›n›r bölgesinde, Kars’ta s›n›r›n derhal aç›lmas›na dair bir talep var. Bence bundan sonra gayr›resmî olarak, ad› konmadan sürecek iliflki.

Söylefli: Çi¤dem Öztürk

yor. Bu tutum problemi çözmüyor, büyütüyor, çünkü Türkiye’de Türklerin varoluflsal bir vakumu var. Kendini çok küçük hissediyor, ama çok büyük göstermeye çal›fl›yor. Aradaki varoluflsal vakum da bir oraya bir buraya çekilir gibi elektrik süpürgesiyle. O kadar çok y›pran›yor ki, hakikaten normal insan gibi oturup bu konular› düflünemez hale getiriyorlar insan›, ac› bir fley. Yine de kendilerine Türk diyenlerin bu meseleleri düflünebilece¤ini, en iyi damar›n bu oldu¤unu düflünüyorum. 35-40 yafl›na gelmifl insanlara “her fley yanl›flt›, senin ald›¤›n bütün e¤itimi at›yoruz ve yerine ‘ben kimim’ sorular›n› koyuyoruz” diyemezsin. Ama insanlar buras›n›n onlar›n evi oldu¤unu anlayabilir. Yoksa olan› biteni insanlar›n yüzüne vurmak kimsenin ifline yaram›yor. Mesela mübadele burada romantik bir

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

lanacakt›r. Hoflgörü, tevazu hep bize mi mal edilecek, s›k›ld›k art›k” diyordu. Bu insanlar› çok ihmal ettiler. Bunlar›n aras›nda “Türkiye Türklerindir” slogan›yla ç›kan Hürriyet de var. “Hadi bakal›m flimdi de¤iflin, Ermenilerle öpüflün, bar›fl›n” m› diyecekler? Apo’yu yakalad›klar› zaman da insanlar katletmek istedi. Ecevit, “neden öldürmüyoruz biz bu adam›” diyenlerin karfl›s›nda ne kadar güçlük çekmiflti. ‹nsanlara o kadar “bu canavard›r, bundan baflka kötü yok, tek kötü bu” dersen tabii onu linç etmek isterler. fiimdi Türkiye otursun hesaplafls›n bu yapt›¤› Ermeni karfl›t› propagandaya dayal› e¤itimle. Mesele sadece “1915’te olan fley soyk›r›m m›yd›, de¤il miydi” de¤il. Türkiye’nin yap›tafllar›yla ilgili bir mesele bu. “Kaç kifli öldü, ölmedi”nin hesab›n›n ötesinde, bizim kendimizle ilgili birçok fleyi itiraf etmemiz gerekecek. Mesela bu ülkenin nas›l bir ülke oldu¤unu, bizim nas›l insanlar oldu¤umuzu... Bu böyle dalgalanarak bütün ulusal kimli¤imizi, kifli olarak kim oldu¤umuzu kapsayan bir sorunsal haline gelecek. O yüzden kimse bu meseleye dokunulsun istemiyor. Okullardaki tarih derslerinde Ermeniler, Yahudiler, Rumlar taraf›ndan kurulan zararl› dernekler diye bir konu var. Bu dersi Türkiye’de yaflayan bütün az›nl›k çocuklar› da görüyor... Her sabah “Türküm, do¤ruyum” diye ant içen koca Kürt halk›n› düflün. Yeni ö¤rendikleri dille baflka bir kimli¤in içine giriyorlar. Kiflisel olarak insanlar›n neler yaflad›klar›n› önümüzdeki dönemlerde daha çok dinleyece¤iz. “Kiflisel olan politiktir” söylemine yeni geliyor Kürt meselesi. Ermeniler konusunda daha da problemli, çünkü onlar hakikaten ölüm tehlikesiyle de karfl› karfl›ya, s›rf Ermeni olduklar› için bafllar›na bu tür fleyler geliyor. Onlar da anlatacaklard›r tabii. Özellikle ‹stanbul Ermenileri, yaz›lmak istenen nefret tarihinin antitezi gibi. Hrant da buna s›¤›n›yordu. “Baflka bir dünya mümkündür”ü kan›tlayan bir fley o. “A¤r›’n›n Derinli¤i”ni yazarken bir kez daha derinden fark›na vard›m ki, Ermenilerin çok önemli bir derdi flunu anlatmak: “Biz bu topraklar›n insan›y›z, buras› bizim evimiz. Hiçbir Ermeninin bu eve ait olmad›¤›n› söylüyorsunuz.” ‹nsanlar›n kendilerini onlar›n yerine koymas› lâz›m. Çünkü maç olur, cumhurbaflkanlar›, baflbakanlar, ifladamlar› koflturup giderler. S›n›r zaten bunlara aç›k, sana bana kapal›. Ermenistan’da 1988’de yaflanan büyük depremden sonra Türkiye’ye ciddi say›da yüksek e¤itimli Ermeni geldi hastabak›c› ya da çocuk bak›c›s› olarak. Hiç konuflulmuyor o konular mesela. Güneyde de varlar. Ne kadar zor bir fley bir ulus için. Çok iyi e¤itimli bir ulustan bahsediyoruz, gelip burada bizim hizmetçili¤imizi yap›yorlar ve bir zamanlar dedeleri öldürülmüfl bu topraklarda. Kolay de¤il. Sanki biz onlara bütün bunlar› lutfediyoruz. Bu o kadar çocuk bir toplum ki, ancak bu söylemle giriyor olaya. “Sen bak abisin ya da ablas›n ama, onu vermen lâz›m kardefle.” Eflitlik duygusunu Türkiye’nin bir an evvel tecrübe etmesi gereki-

11



‹STANBUL’DAN ‹RON‹K B‹R H‹KAYE

Devlerin Hilton aflk› Geçti¤imiz y›l yaz aylar›nda bafllayan Hilton tart›flmas›, iktidar yanl›s› olmayan ya da medya tekelinin sahip olmad›¤› birkaç gazetede yer alsa da, fazla ilgi çekmemifl ve konu kapanm›flt›. Ta ki... a ki Tayyip Erdo¤an flu veciz sözleri sarfedene kadar: “Ayd›n Do¤an, Hilton’un önündeki alan› rezidans yapmak için ricada bulundu. ‘Olmaz’ dedim. Sonra Kadir Topbafl’a gitti. Yemek yediler. fiiflli Belediye Baflkan› da vard›. Gazetecilerin çevreci çevreci dolafl›yor. Çevreci Do¤an, sevsinler seni. Bu sald›rganl›¤›n›z›n alt›nda muhakkak bir fley var. Size bir hafta süre. Aç›klamazsan ben aç›klayaca¤›m.” Ayd›n Do¤an ne istemiflti de, ‹stanbul âfl›¤› ve flehircilik uzman› Erdo¤an vermemiflti? Ayd›n Do¤an’›n iste¤i, ‹stanbul Büyükflehir Belediye Meclisi’nde her ay büyük bir sessizlik içinde ellerin kald›r›l›p indirilmesiyle onaylanan yüzlerce imar plan› de¤iflikli¤i talebinden biriydi. ‹ktidara yak›n olanlar›n kolayca elde edebildi¤i ayr›cal›kl› imar haklar›ndan birini de, Ayd›n Do¤an talep etmekteydi. Daha önce buna benzer birkaç talepte bulunmufl ve istekleri yerine getirilmiflti... Do¤an, sat›n ald›¤› Hilton Oteli’nde otel iflletmecili¤ine soyunmaktan öte, bu yap›n›n bulundu¤u araziyi kullanmak istiyordu. Son zamanlarda ‹stanbul’da say›lar› h›zla artan rezidanslardan birini bu otelin arazisine infla edecekti. fiiflli Belediyesi taraf›ndan haz›rlanan 1/1000 ölçekli Uygulama ‹mar Planlar›’na bu iste¤ini iflletmiflti. fiiflli Belediyesi’nce onaylanan plana göre, 63 dönümlük araziyi sat›n ald›¤› s›rada 43 bin metrekare olan kapal› inflaat alan›, küçük bir imar hakk› de¤iflikli¤i marifetiyle 243 bin metrekareye ç›kacakt›. Do¤an, Emekli Sand›¤›’ndan 255 milyon dolara sat›n ald›¤› arazinin ve otelin de¤erini, bu plan de¤iflikli¤iyle yaklafl›k on kat art›racak ve kamuyu zarara u¤ratarak büyük bir rant elde edecekti. Fakat ifl 1/1000 planlar›n onay›yla bitmiyordu. 1/5000 ölçekli planlarda da de¤ifliklik yap›lmal›yd› ve bu planlar›n onama yetkisi ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ndeydi. Bu nedenle, Erdo¤an’dan

T

‹stanbul âfl›¤› baflbakan›m›z, geçen dört y›l içinde 4000’in (bu rakamlar Dalan döneminde 600, Sözen döneminde 400, Gürtuna döneminde 800 civar›ndayd›) üzerinde plan de¤iflikli¤ini onaylayan ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne yapt›¤› teklif nedeniyle Do¤an’a yükleniyordu.

ve Topbafl’dan icazet al›nmas› gerekti¤i iyi biliniyordu. ‹flte bu görüflmeler baflbakan›n bir ilçe genel kurulunda yapt›¤› aç›klamalar sonras› bas›na yans›d›. Do¤an, yan›nda fiiflli Belediye Baflkan› Sar›gül’le birlikte Kadir Topbafl’› ziyaret etmifl ve iste¤ini belirtmiflti. Bu toplant› üzerinden bir y›l geçtikten sonra da, olay baflbakan taraf›ndan bas›na aktar›lm›flt›. K›z›lca k›yamet kopuverdi birden, fakat bir taraftan da baflbakan›m›z büyük bir ironi yarat›yordu. ‹stanbul âfl›¤› baflbakan›m›z, geçen dört y›l içinde 4000’in (bu rakamlar Dalan döneminde 600, Sözen döneminde 400, Gürtuna döneminde 800 civar›ndayd›) üzerinde plan de¤iflikli¤ini onaylayan ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne yapt›¤› teklif nedeniyle Do¤an’a yükleniyordu. Bir taraftan da, ayn› ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi, Hilton’a komflu Harbiye’de kongre vadisi projelerini haz›rl›yordu. 2009’da ‹stanbul’da yap›lacak Dünya Bankas› Para Fonu toplant›lar› için tüm sivil toplum kurulufllar› ve meslek odalar›n›n karfl› ç›kmas›na karfl›n belediye bu alan› kongre merkezi olarak belirlemifl ve yüksek yo¤unluklu bir kültür, kongre ve ifl merkezi yapmak üzere çal›flmalara bafllam›flt›. Daha önce sit alan› ilan edildi¤i için Koruma Kurulu’na getirilen projede, Harbiye’de yer alan Muhsin Ertu¤rul Sahnesi y›k›larak alt›na befl bodrum kat› infla ediliyor ve bu katlar tüm alan› bafltan sona kapl›yordu. Arazinin e¤imli yap›s› nedeniyle Maçka’ya bakan yamaçtan cephe alan proje, altyap› koflullar›n›n kald›ramayaca¤› bir yap›lanma getiriyordu. Proje, tamamen de¤il, en az›ndan arazi e¤imi nedeniyle cephe almas› ve park alan›na tecavüzü engellenerek Koruma Kurulu’nda onayland›. Belediye, kendi eliyle, kendi yetkisini kullanarak bu alan› çevresiyle beraber ranta açm›fl oldu. Hemen yanda, Hilton arazisinde ise tarih tekerrür edecekti. Daha önce de

Hilton ve çevresinde birçok imar usûlsüzlü¤ü yap›lm›flt›. 1937’de Henri Prost taraf›ndan yap›lan planda, ‹stanbul’un 2 no’lu bölge park› olarak belirlenen alan k›sa bir süre sonra imara aç›lacak ve 1952-55 y›llar› aras›nda Hilton Oteli infla edilecekti. Prost, plan raporunda bu alandan “Taksim’i Dolmabahçe’ye vasleden (birlefltiren) yokufl, Bo¤aziçi’ne güzel manzaral› yerleri muhafaza etmek ve seyrüseferi mühim surette kolaylaflt›rmak üzere geniflletilerek çok iyilefltirilmifltir” diye bahsediyordu. Prost’un da iyi bildi¤i bu güzel manzaras› nedeniyle 2 no’lu bölge park›, ‹stanbul’un modernleflme hamleleriyle yeniden infla edildi¤i dönemin bafl›nda göze kestirilmiflti, flehrin ilk befl y›ld›zl› oteli için buras› seçilmiflti. ‹stanbul’un yeni zenginleflmeye bafllayan beyefendileri ve han›mlar›, bugünün bey ve han›mlar›n›n özlem duydu¤u rezidanslardaki steril ve dingin yaflam isteklerine benzer flekilde, hep arzulad›klar› modern ve Avrupaî yaflam arzular›n› bir nebze de olsa Hilton Oteli’nde gidereceklerdi. Hilton binas›, planda bölge park› olarak görülen alanda, kaçak bir yap› olarak yükseldi. Sonras›nda ise, afla¤›da gazometreden bafllayarak vadinin sonunda Cemal Reflit Rey salonuyla biten bu bölge park› üzerinde, Hilton’un müfltemilâtlar›, bugün bir otomobil firmas› taraf›ndan servis istasyonu olarak kullan›lan belediye yap›lar›, fiiflli Evlendirme Dairesi, bir çad›r olarak infla edilip sonras›nda birdenbire büyük bir al›flverifl merkezine dönen ve karara ra¤men bir türlü y›k›lamayan Gmall gibi daha birçok yap› yap›ld›. Kaçak olarak infla edilen ve bir dönem Türkiye sosyetesinin nabz›n›n att›¤› Hilton Oteli, tüm bu tart›flmalar›n yan›nda, Do¤an taraf›ndan yap›lmak istenen imar operasyonu öncesinde, 11 Nisan 2007 günü ‹stanbul II. No’lu Kültür ve Tabiat Varl›klar›n› Koruma Bölge Kurulu taraf›ndan tescil edildi. Üzerine oturdu¤u parseliyle birlikte yap›n›n tescil nedeni, Hilton arazisine yine göz kondu¤unu fark eden DOCOMOMO Türkiye’nin baflvurusu oldu. Koruma Kurulu, kaçak olarak elde edilen bir yap›n›n tescili için yap›lan baflvuruyu kabul ederek, yap›n›n ve alan›n tesciline karar verdi. Böylece Koruma Kurulu karar› d›fl›nda bu alanda bir yap›laflman›n önüne geçilecek ve geçmifle müdahale edilemese de, en az›ndan bugün kurtar›labilecekti. Ama bir taraftan da geçmiflte tart›flmalara neden olan ve kaçak oldu¤u için itiraz edilen Hilton binas›yd› tescillenen ve bu karar da büyük bir ironi yarat›yordu. Baflbakan›m›z tüm çevrecili¤i ve ‹stanbul sevgisiyle Hilton arazisindeki usûlsüzlü¤ü engellemiflti, “Do¤an istedi, biz vermedik” diyerek ‹stanbul aflk›n› bir kez daha ispatlam›fl oldu. Fakat ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nin Hilton’un hemen yan›nda yer alan Harbiye’de Kongre Merkezi yapaca¤›m diyerek kendine ayr›cal›kl› bir imar hakk› verdi¤ini ve her türlü benzer imar hakk› iste¤ini kolayl›kla onaylad›¤›n› unutuyordu. Tayfun Kahraman

13


Foto¤raflar: Saner fien / NarPhotos

D‹LOVASI DEHfiET‹NDE DE⁄‹fiEN B‹R fiEY YOK

Kâr da maksimum, kanser de Kocaeli’nin Dilovas›, büyük sanayi kurulufllar›n›n bafll›ca merkez üslerinden biri. Denize dökülen deresi bile, nas›l bir kirlilik yaratt›¤›n›, her türlü tedbirden uzak bir bölge oldu¤unu gösteriyor. Bu eski kasaban›n “Kanserovas›” diye an›lmas› da bofluna de¤il. Bir dönem medya ablukas› alt›nda kalmas›na, çeflitli önlemlerin al›nd›¤› söylenmesine ra¤men Dilovas›’nda de¤iflen bir fley olmuyor, kapitalizmin vahfli yüzü kendini en çok Dilovas›’nda gösteriyor. Bölgede uzun süre araflt›rmalar yapan Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Onur Hamzao¤lu, organize dehfleti rakamlarla anlat›yor... Dilovas›’yla henüz kimsenin ilgilenmedi¤i bir dönemde bölgede sanayi kaynakl› yaflanan sa¤l›k sorunlar›n› araflt›rmak amac›yla bir çal›flma bafllatt›n›z. Ortaya ç›kartt›¤›n›z sonuçlar, sanayicisinden politikac›s›na, birçok kesimden büyük tepki ald›. Sonunda medya konuya e¤ildi ve Dilovas›’ndaki sorun genifl kitleler taraf›ndan duyuldu. Sizi böyle bir araflt›rma yapmaya iten sebep neydi? Onur Hamzao¤lu: Dünya genelinde geçerli olan bir terminolojiyi kullan›rsak, “endüstri-yo¤un bölgelerde yaflayanlar›n sa¤l›k sorunlar›” diyebiliriz buradaki duruma. Böyle bölgelerde yaflanan hastal›klar›n hem çeflidi hem s›kl›¤› de¤ifliyor. Ben Kocaeli’ne 2001 y›l›n›n sonunda geldim. ‹htisas alan›m halk sa¤l›¤›; bölgede yaflanan sa¤l›k sorunlar›yla ilgili varolan veriler ve gözlemlerim bu bölgeye gelmemde etkili oldu. Gelince “halk sa¤l›¤› aç›s›ndan nas›l bir bölgede yafl›yoruz” sorusuna cevap olacak baz› veriler toplama ihtiyac› hissettim, ki ele geçen bu veriler oldukça ürkütücüydü. O dönemin rakamlar›yla Kocaeli, Türkiye’deki sanayi kurulufllar›n›n yaklafl›k yüzde 20’sine sahip. Türkiye’nin sanayi üretiminin de yüzde 15’i bu bölgede yap›l›yor. Türkiye’deki kimya sanayii sektörünün yüzde

14

35’i, metal ve makine sanayii sektörünün yüzde 20’sinin Kocaeli ilinde yerleflik oldu¤unu biliyoruz. Kocaeli’ndeki toplam sanayi kurulufllar›n›n yüzde 60’›n›n da Gebze bölgesinde bulundu¤unu ö¤rendik. Kocaeli’ndeki metal sanayii sektörünün yüzde 76’s›, kimya sanayii sektörünün de yüzde 83’ü Gebze s›n›rlar› içinde faliyet gösteriyor. Gebze’deki kimya sanayiinin de büyük bölümü Dilovas›’nda yerleflmifl bulunuyor. Bu sonuçlar, bölgeye gelmeden önce ve geldikten sonra edindi¤imiz gözlemlerin nesnelli¤ini de do¤rulayan veriler oldu. ‹zmit ve Gebze’deki bu sanayi yerleflimi bir plan çerçevesinde mi yap›lm›fl, yoksa Türkiye’de s›k karfl›laflt›¤›m›z gibi çeflitli iflletmeler gelifligüzel mi yerlefltirilmifl? Osmanl› dönemindeki dokumac›l›k faaliyetlerini saymazsak, bölgede sanayi cumhuriyetin ilk y›llar›nda kurulan SEKA’yla bafll›yor. Ama bugünkü hale gelinmesine sebep olan süreç ‘60’l› y›llarda planl› ekonomiye geçiflle bafll›yor. Bu süreçte bölge, kamu karar›yla petro-kimya sanayii için tercih ediliyor. Plan›n ilk ad›m› olarak da bir kamu yat›r›m› olan TÜPRAfi kuruluyor. Amaç, TPAO’nun ç›kard›¤› petrolü BOTAfi’›n borular›yla bölgeye tafl›y›p, ithal edilen petrolle bir-

Dünyada kanserden ölüm oran› yüzde 12.5. Türkiye genelinde yüzde 12.9. Bu oran Dilovas›’nda yüzde 33.3. Sanayiye dayal› kanser vakalar›nda spesifik bir veri olan prostat kanseri vakalar› da dünya ortalamalar›n›n 3.2 kat üzerinde.

likte TÜPRAfi’ta rafine edip akaryak›t olarak da¤›tmak. TÜPRAfi projesinin önemli unsurlar›ndan biri de, üretilecek ham ve ara mamullerle beslenen lastik ve kimya sanayiinin bölgeye gelecek olmas›. Tabii ‘60’l› y›llarda planl› olarak bafllayan sanayileflmenin ‘70’lere gelindi¤inde dönemin “bilge dedeleri” taraf›ndan planlaman›n pilavla nitelendi¤i bir siyasî ve ekonomik bak›fl paralelinde rotas›ndan ç›kmas›yla, bölgedeki geliflim de kontrolden ç›k›yor. Kamu denetiminin lafta kald›¤› bu süreç sonunda Kocaeli ve çevresi bugünkü haline geliyor. TÜPRAfi’›n ard›ndan önce yo¤un olarak lastik, kimya ve boya sanayii, arkas›ndan da ‘70’lerde metal sanayii bölgeye yerlefliyor. Özellikle vurgulamak gerekir ki, özel sektöre ait olan bu fabrikalar çok büyük kapasite de¤erlerine sahip ve maalesef hammadde olarak hurda demir kullan›yorlar. Hemen belirtelim ki, Kocaeli çevresinde 400 adet birinci s›n›f, 7 bin adet de ikinci ve üçüncü s›n›f müessese bulunuyor. Çevre Koruma Müdürlü¤ü’nün 2004 tarihli resmî raporuna göre, tüm bunlar›n sadece yüzde 5’inde at›k su, yüzde 6’s›nda da hava emisyonu denetimleri yap›labiliyor. Peki yetkililer geriye kalan iflletmelerin denetiminin yap›lamamas›n› nas›l aç›kl›yor? Di¤erlerinin denetlenememesine sebep olarak gösterilen fley, insan gücünün ve teknolojinin yetersizli¤i. Tabii buradaki iflletmelerde denetimin mümkün olabilmesi için kullan›lan hammaddelere uygun teknolojiye de yat›r›m yapmak gerekiyor. Üç-dört y›l öncesine kadar Kocaeli’nde hava kirlili¤i ölçümleri için Uluda¤’daki hava kirlili¤i ölçümünde baz al›nan parametreler kullan›l›yordu. Bu ölçümlerde kontrol edilen kükürt dioksit oldu¤undan, Kocaeli’nin havas› A¤r›’n›n


havas› kadar temiz ç›kabiliyordu. Son dönemde kamuoyunda bölgeyle ilgili tart›flmalar›n bafllamas›n›n ard›ndan bölgedeki kirlili¤e özel ölçümler yapabilecek teknolojiler getirilmeye baflland›. Tüm bu edindi¤imiz bilgiler ›fl›¤›nda çal›flmaya bafllamadan önce Dilovas›’n›n bir tehlike ve risk haritas›n› ç›karmak istedik. Bu amaçla da bölgedeki tesislerde kullan›lan hammaddelerin ne oldu¤unu ö¤renmeye çal›flt›k. Befl ay kadar yo¤un bir çal›flma yapt›k, Sanayi Odas›’ndan konuyla ilgili bilgiler talep ettik. Çal›flmam›z› çok olumlu karfl›lad›lar, ama tesislerde kullan›lan hammaddelerle ilgili detaylar›, ticarî s›r olmalar› nedeniyle bizimle paylaflamayacaklar›n› söylediler. Yani bölgeye sanayi kurulufllar›n›n yaratt›¤› kirlenmeyi kontrol edebilecek teknolojiyi getirmek isteseniz dahi hangi teknolojiye ihtiyaç oldu¤unu ö¤renemiyorsunuz, çünkü hammaddeler s›r olarak saklan›yor... Evet. Yani bu kente hammadde olarak neler giriyor, ö¤renemiyoruz. Biliyorsunuz, Kocaeli Belediyesi oldukça geliflkin bir belediye, ‹tfaiye Müdürlü¤ü de buna paralel olarak gayet donan›ml›. Çünkü özel maddelerin tutuflabildi¤i farkl› yang›n riskleri tafl›yan bölgede özel söndürme tekniklerinin kullan›lmas› gerekebiliyor. Hammaddelere ait bilgiler itfaiye için daha da elzem. Buna karfl›n, onlar›n elinde de kullan›lan hammadde bilgisinin çok küçük bir k›sm› mevcut. Yani iflletmeler, bu bilgileri, bir kaza an›nda kendilerini kurtarmaya gelecek itfaiyeyle dahi paylaflmayacak kadar k›ymetli görüyorlar. Tabii bir kaza an›nda itfaiye de, o fabrikalarda çal›flan insanlar da, çevrede yaflayanlar da büyük tehlike alt›nda kal›yorlar. Geliflmifl ülkelerde, çok daha s›k› kurallar›n yan›s›ra, en az›ndan müesseseler aras› bir kontrol mekanizmas› mevcut. Birbirlerine karfl› sorumlu hissediyorlar kendilerini ve aç›k vermemeye çal›fl›yorlar. Bizde maalesef o da yok. Dilovas›’nda faaliyet gösteren demirçelik fabrikalar›na bakt›¤›m›zda fabrikalar›n önünde da¤ gibi y›¤›l› hurda demirler göze çarp›yor. Bu hurdalar nerelerden getiriliyor? Bölgede 2004 itibariyle dokuz adet özel liman bulunuyordu. Bunlar›n her birinde bir gümrük memuru var. Bunun d›fl›nda, bu limanlardan yurda giren maddelerin nükleer bir at›k tafl›y›p tafl›mad›¤›n›n kontrol ediliyor olmas› gerekiyor. Dünya genelinde hurda demirin belli bafll› iki kayna¤› var. Birincisi, gemi sökümleri. Bize verilen bilgilere göre, Ukrayna gibi eski Sovyetler Birli¤i üyesi devletler bu gemilerin yo¤unluklu olarak geldi¤i bölgeler. ‹kincisi de, özellikle ‘90’lardan sonra bafllayan yo¤un savafl dönemi sonucu ortaya ç›kan savafl hurdalar›, ki bunlar›n aras›nda tanklar, toplar, hatta patlamam›fl bombalar dahi bulunuyor. Siz iyi niyetli davran›p üzerinde nükleer iflareti bulunan hurdalar› almayabilirsiniz, ama seyreltilmifl uranyum kullan›larak vurulmufl bir tank

hurdas› da insan sa¤l›¤› için ciddi flekilde tehlikelidir. Dilovas›’nda faaliyet gösteren baz› fabrikalar›n ‹skenderun’da da özel limanlar› var. Ve bu limanlara Irak savafl› sonras›nda ortaya ç›kan hurdalar›n getirildi¤i biliniyor. Fabrikalar bunlar›n denetiminin kendileri taraf›ndan yap›ld›¤›n› söylüyor. Bir de gümrük memurlar› var. Dolay›s›yla fabrikalarda hangi hammaddeleri kulland›klar›n› ö¤renmek neredeyse imkâns›z... Dilovas›, 2000 y›l›nda ç›kart›lan bir mevzuat sonras›nda, o dönemki ad›yla Ticaret ve Sanayi Bakanl›¤› taraf›ndan “organize sanayi bölgesi” ilan edildi. Bir bölgenin organize sanayi bölgesi ilan edilebilmesi için baz› koflullar var. Mesela organize sanayi bölgesinin içinden akarsu, otoyol geçemez, içinde S‹T alan› bulunamaz ve en yak›n yerleflim bölgesine 500 metre mesafeden daha fazla yaklaflamaz. Dilovas›’n›n içinden geçen iki akarsu, iki otoyol, bir tarihî ipekyolu köprüsü ve her ne kadar hangisinin daha önce kuruldu¤una dair tart›flmalar olsa da, baz› bölgelerde fabrika tanklar›na on metre mesafede konutlar bulunuyor. Yani öncelikle Dilovas›’ndaki organize sanayi bölgesi, hukuka ve mevzuatlara ayk›r› flekilde kurulmufl oluyor. Bir bölgeyi organize sanayi bölgesi ilan etmek, o bölgeyi bir anlamda patronlar›n inisiyatifine b›rakmak demektir. Özerk bir yap›ya sahip olan organize sanayi bölgesi oluflumlar›, sadece bakanl›k kanal›yla denetlenebiliOnur Hamzao¤lu yor. Yani belediye denetiminin dahi d›fl›nda faaliyet gösteriyorlar. Bu durumda da hammadde tespiti çal›flmam›zda karfl›m›za ç›kan sorunlar gibi Ucuz birçok sorunla karfl›lafl›l›yor. Bu nedenle hammaddelerden de, araflt›rmalar›m›zda sanayinin yol açbafllayarak m›fl olabilece¤ini düflündü¤ümüz sobütün nuçlar üzerinde yo¤unlaflt›k ve araflt›rproseslerin ma yapaca¤›m›z insanlar› da bu flekilde ›slah edilmesi tespit ettik. gerekiyor. Tabii Bu çal›flmalar› kimler üzerinden yürütbu bir maliyet tünüz, Dilovas›’nda nas›l bir nüfus yameselesi. p›s› var? Ve maalesef Dilovas› nüfusunun büyük bir k›sm›n› maksimum Do¤u Anadolu’dan göçle gelenler oluflkâr hedefini turuyor. Ve araflt›rmalar›m›z gösteriyor engelleyebilecek ki, bu nüfusun sadece yüzde 9’u yaflaher türlü etmen, d›klar› bölgedeki fabrikalarda çal›flabilisanayi yor. Fabrikalarda çal›flan di¤er iflçiler kurulufllar›n›n bölge d›fl›ndan günübirlik geliyor; bunburada bulunma lar›n büyük ço¤unlu¤u da tafleron firamaçlar›yla malar arac›l›¤›yla getirilen iflçiler. Yani çelifliyor. fabrikalarda çal›flanlar›n büyük ço¤unlu¤u Dilovas›’nda yaflam›yor. Biz çal›flmalar›m›z› Dilovas›’nda yaflam›fl ve burada ölmüfl insanlar üzerinde yapt›k. En kolay ulaflabilece¤imiz kaynaklardan biri ölüm kay›tlar›yd›. Yerel yönetim yetkilileriyle görüflüp yard›m istedik, bize ellerindeki her türlü bilgiyi paylaflacaklar›n› söylediler. Bizim için en önemli belgelerden biri defin ruhsatlar›yd›. Böylece 1 Ocak 1995’den 10 Ekim 2004’e kadar belediyenin defin ruhsat› verdi¤i bütün ölüm kay›tlar›na ulaflt›k.

493 ölüm belgesi gösteriyordu ki, bu ölümlerin 235’i kalp hastal›klar›ndan, 159’u da çeflitli kanserlerden kaynaklan›yor. Yani 100 ölümden 48’i kalp hastal›klar›, 32’si kanserden olmufl. Kanser vakalar›n› inceledi¤imizde yüzde 40’›n›n akci¤er, yüzde 25’inin mide-ba¤›rsak, yüzde 15’ininse kan kanseri vakas› oldu¤unu tespit ettik. Baflka ülkelerde yap›lan araflt›rmalardan, sanayi-yo¤un kirlilik yaflayan bölgelerde kanser nedeniyle ölümlerin artt›¤›n› ve bu vakalar›n da genellikle akci¤er, mide-ba¤›rsak ve kan kanserinde yo¤unlaflt›¤›n› biliyorduk. Yani Dilovas›’nda karfl›laflt›¤›m›z tablo da bu araflt›rmalar›n sonuçlar›yla paralellik arz ediyordu. Dilovas›’ndaki de¤erler dünya ortalamalar› dikkate al›nd›¤›nda ürkütücü gibi görünüyor. Çok daha ürkütücü... Tamamen tesadüf eseri, biz araflt›rmam›z› tamamlamaya bafllarken, Kocaeli Valili¤i’nden üniversitemize Dilovas›’ndaki halk sa¤l›¤› durumuyla ilgili bilimsel bir çal›flma yapmam›z› isteyen bir yaz› geldi. Biz de çal›flmam›z› bitirip bir rapor halinde valili¤e sunduk. Üç ay sonra valilik kanal›yla üniversitemize bir tenkit yaz›s› ulaflt›. Yaz›da, halk›, varl›¤› kan›tlanmam›fl sa¤l›k sorunlar› oldu¤una inand›rarak rahats›z etmekle itham ediliyorduk. Biz de Dilovas›’yla ilgili bu çal›flmay› daha da derinlefltirmeye karar verdik. Dört kamu kurulufluna ait sekiz evrak üzerinden 2004 y›l› içerisinde gerçekleflen bütün ölümleri inceledik. Karfl›m›za 109 ölüm ç›kt›. Trafik kazas› ve anne karn›nda gerçekleflen ölümleri ç›kard›¤›m›zda geriye 78 vaka kald›. Bunlarla ilgili belgeleri tek tek inceledik, ölenlerin ailelerinin adreslerini tespit ettik. Nerede do¤duklar›ndan Dilovas›’nda ne kadar yaflad›klar›na, hangi ifllerde çal›flt›klar›ndan sigara içip içmediklerine, hatta evlerinde yakacak olarak ne kulland›klar›na kadar uzanan bir dizi soruyu s›ralad›¤›m›z formlar›m›z› da yan›m›za alarak tek tek kap›lar›n› çald›k. Ölenlerin birinci derece yak›nlar›yla konufltuk ve ölen yak›nlar›na ait hastane kay›tlar›n› görmek istedi¤imizi söyledik. Ellerinde belge olanlar›n hepsi bu belgeleri bizimle paylaflt›lar. Olmayanlardan, Dünya Sa¤l›k Örgütü ve Sa¤l›k Bakanl›¤›’nca da yayg›n olarak kullan›lan sözel otopsi formlar›n› doldurmalar›n› istedik. Ama flunu özellikle belirtmek isterim, kanserden öldü¤ünü tespit etti¤imiz hiçbir vaka için bu forma ihtiyaç duymad›k, çünkü hepsi bize hastane ve patoloji raporlar›n› sundular. Ortaya ç›kan sonuçlara göre, 78 ölümün 26’s› kanserden kaynaklanm›fl, yani bu ölümlerin yüzde 33.3’ü kanser nedenliymifl. Kalan ölümlerin yüzde 17’si solunum sistemi, yüzde 14’ü dolafl›m sistemi hastal›klar›ndan, yüzde 36’s› da di¤er nedenlerden gerçekleflmifl. Dünya Sa¤l›k Örgütü’nün verilerine göre, dünya genelinde kanserden ölüm oran› yüzde 12.5. Devlet ‹statistik Enstitüsü rakamlar›yla

15


16

“Genç ve sigara kullanm›yor da olsa, bu bölgede on y›ldan uzun yaflam›fl bir kiflinin kansere yakalanma riski dünya ortalamas›ndan dört kat daha fazla.”

Kanserden ölme oran› Gebze’de yüzde 22, karfl› k›y›da olmas›na ra¤men Gölcük’te yüzde 21, çünkü kuzey rüzgarlar›yla tafl›nan kirlilik karfl› k›y›y› da ciddi flekilde etkiliyor. Ama bu oran, Kocaeli’nin Karadeniz taraf›ndaki ilçesi Kand›ra’da yüzde 8. Yani, sanayiden uzaklaflt›kça kanserden ölme riski de azal›yor.

rika sahipleri, iflçilere yönelik çal›flmalara s›cak bakm›yor. Amac›m›z›n sorunu tan›mlamak oldu¤unu aç›klayabilirsek ileride belki bu olanak sa¤lanabilir, ama bu gidiflata göre yak›n gelecekte bunun mümkün olabilece¤ini söylemek zor. Tüm bunlar›n üzerine, Dilovas›’nda bir de çöp depolama alan› faaliyete geçti. ‹zmit’ten, Gebze’den, Tavflanc›l’dan tafl›nan çöpler Dilovas›’na getirililip depolan›yor... Adeta bir kas›t varm›fl gibi. Bu kadar büyük kirlilik sorunu yaflanan bir bölgeye bir de çöp depolama kurmak çok çok talihsiz bir karar. Her ne kadar emisyon ölçümlerinin yap›ld›¤›n› ve kontrol alt›nda oldu¤unu iddia etseniz de, sonuçta zaman içinde oluflacak bir birikim vard›r ki, bunu kimse inkâr edemez. 2006’da kurulan Meclis araflt›rma komisyonunun raporu sonras›nda, medyan›n da bask›s›yla, baz› fabrikalar›n filtreleme sistemi kullanmaya bafllad›¤›, baz›lar›n›n da varolan sistemlerini yeniledi¤i söyleniyor. Ancak Dilovas›’nda yaflayanlar, hava kirlili¤inde pek bir de¤ifliklik olmad›¤›n›, hatta fabrikalardan baz›lar›n›n gece filtrelerini çal›flt›rmad›¤›n›, bacalardan gündüz görülmeyen renkte ve kokuda dumanlar yükseldi¤ini söylüyorlar. Söz konusu insan hayat› oldu¤unda bu kirlili¤i önleyecek tedbirleri almak bu kadar zor ve masrafl› m›? Biz genellikle fabrika bacalar›ndan ç›kan duman› dikkate al›yoruz. Oysa, demirçelik fabrikalar›nda kullan›lan hurda demir gibi, di¤er fabrikalarda da çok tercih edilen ucuz hammaddelerden bafllayarak neredeyse bütün proseslerin ›slah edilmesi gerekiyor. Tabii bu bir maliyet meselesi. Ve maalesef maksimum kâr –dikkat edin, sadece kâr demiyorum– hedefini engelleyebilecek her türlü etmen, sanayi kurulufllar›n›n burada bulunma amaçlar›yla çelifliyor. Dilovas›n›n nüfusu 40 bine yak›n, bunlar›n büyük k›sm› da gecekondularda geçim s›k›nt›s›yla yafl›yor, dolay›s›yla

Dilovas›’ndan baflka bir yere göç edip yeni bir hayat kurma flanslar› yok. Sanayiciler de bu bölgenin art›k organize sanayi bölgesi oldu¤unu, gecekondularda kaçak yaflayan bu insanlar›n baflka yerlere tafl›nmas› gerekti¤i fikrini savunuyorlar. Sizce bu noktada at›lmas› gereken ad›m nedir? Farz edelim ki, do¤ru söylüyorlar. Ve biz Dilovas›’nda yaflayanlar› baflka bir bölgeye tafl›d›k. Peki Gebze’de, ‹zmit’te, Gölcük’te yaflayanlar› ne yapacaks›n›z? Sorun Dilovas›’yla s›n›rl› de¤il ki. Bu sorunun nedeni, iflletme sahiplerinin tek hedef olarak kâr maksimizasyonunu belirlemifl olmalar›d›r. Kapitalizmde hedef kâr maksimizasyonudur, bu nedenle insan do¤as›yla örtüflemez. Kapitalizm, do¤as› gere¤i insana karfl› bir sistemdir; kapitalist mant›ktaki sanayi de do¤aya ve insana ra¤men geliflen bir sanayidir. Biz biliyoruz ki, istense bu sanayi kurulufllar› ›slah edilebilir. Dilovas›’nda sanayi nedeniyle yaflanan ölümler, önlenebilir ölümlerdir. Önlenebilir olduklar› için de, ayn› zamanda, kabul edilemez ölümlerdir. Dilovas›’n›n durumu, ne Dilovas›’nda yaflayanlar›n, ne de burada çal›flanlar›n kaderidir. Burada sanayinin yaratt›¤› kirlilik nedeniyle yaflanan ölümler, taammüden yaflanan ölümlerdir. Devletin yürütme erki, oradaki sanayicinin kâr maksimizasyonu hedeflerini engellemeyecek flekilde hareket ediyor. Yoksa, varolan mevzuat›m›z yeterli, yeter ki bunu uygulayabilelim. Bizim araflt›rmam›z, konunun vahametine iflaret etmek ve bir duyarl›l›k yaratmak içindi. Bu çal›flmalar› geniflletmek gereklidir. Ama flunu da unutmamak laz›m: Dilovas›’ndaki kirlilik sanayi nedenli midir, de¤il midir sorusuna cevap aramak anlams›z. Sanayi ve kirlilik üzerine dünyada yap›lm›fl binlerce araflt›rma, bir o kadar sonuç varken, hâlâ bu sorularla vakit geçirmek yerine, bir an evvel zehir saçan musluklar nas›l kapat›l›r, bu fabrikalar nas›l ›slah edilir sorular›na cevap bulmak gerekiyor.

Söylefli: Saner fien

Türkiye genelindeki kanserden ölüm oran› yüzde 12.9. Bu oran Dilovas›’nda yüzde 33.3. Rakamlar gösteriyor ki, Dilovas›’nda kanserden ölme riski, dünya ve Türkiye ortalamas›n›n neredeyse üç misli. Ayr›ca sanayiye dayal› kanser vakalar›nda spesifik bir veri olan prostat kanseri vakalar› da dünya ortalamalar›n›n 3.2 kat üzerinde. Araflt›rmalar›m›zdan flu önemli sonuç ortaya ç›kt› ki, Dilovas›’nda on y›ldan daha uzun süre yaflam›fl bir kiflinin kansere yakalanma riski, on y›ldan az yaflam›fl birine göre 4.4 kat daha fazla. Ayr›ca Dilovas›’nda on y›ldan fazla yaflad›ysan›z, genç ya da yafll› olman›z›n, hatta sigara kullan›p kullanmaman›z›n risk oran› üzerinde bir etkisi yok. Yani genç ve sigara kullanm›yor da olsa, bu bölgede on y›ldan uzun yaflam›fl bir kiflinin kansere yakalanma riski dünya ortalamas›ndan dört kat daha fazla. Baz› sanayiciler bu araflt›rman›n bir bilimsellik niteli¤i tafl›mad›¤›n›, daha çok bir anket çal›flmas› gibi oldu¤unu söylüyorlard›... Bu sonuçlar› hem Sa¤l›k Bakanl›¤› Kanserle Savafl Daire Baflkanl›¤›’na sunduk, hem ulusal bir kongrede sözlü bildiri olarak sunduk ve tart›fl›ld›. Araflt›rmalar›m›z herkesin incelemesine aç›kt›r. Yöntemlerimiz, kabul gören, uygulamas› olan yöntemlerdir. Bir araflt›rman›n bilimsel olup olmad›¤› hakk›ndaki bir tart›flma, ancak bilimsel tekniklerin ne oldu¤unu bilen bilim adamlar› taraf›ndan yap›labilir. Bunun d›fl›ndaki yorumlar› flarlatanl›k olarak tan›ml›yorum ve art niyetli oldu¤unu düflünüyorum. Bu tart›flmalar ›fl›¤›nda, ilk araflt›rmam›zdan sadece bir y›l sonra, Dilovas› Belediyesi’nin elinde bulunan 2005 y›l›na ait defin ruhsatlar› üzerinde bir araflt›rma daha yapt›k. Resmî olarak kay›t alt›na al›nm›fl ölümler içinde yüzde 36’s›n›n kanser nedenli oldu¤u sonucuna ulaflt›k. Ayr›ca bu sorun sadece Dilovas›’yla da s›n›rl› de¤il. ‹l Sa¤l›k Müdürlü¤ü’nün 2004 verileriyle ulaflt›¤› baz› rakamlar var: Kocaeli genelinde kanserden ölüm oran› yüzde 19, yani zaten ilin genelinde bir sorun var. ‹lçelere bakarsak, bu oran Gebze’de yüzde 22, Derince’de yüzde 21, Körfez’de yüzde 18, karfl› k›y›da olmas›na ra¤men Gölcük’te yüzde 21, çünkü kuzey rüzgarlar›yla tafl›nan kirlilik karfl› k›y›y› da ciddi flekilde etkiliyor. Ama bu oran, Kocaeli’nin Karadeniz taraf›ndaki ilçesi Kand›ra’da yüzde 8. Yani çok net olarak anlafl›l›yor ki, sanayiden uzaklaflt›kça kanserden ölme riski de azal›yor. Dilovas›’ndaki fabrikalara d›flar›dan çal›flmaya gelen, baflka yerlerde ikamet eden insanlar› da katt›¤›m›z takdirde, daha da ürkütücü bir tabloyla karfl›laflaca¤›m›z› söyleyebilir miyiz? Mutlaka. Özellikle demir-çelik fabrikalar›nda çal›flanlar, hurda demirin eritilmesi sonras›nda bacalardan d›flar› at›lan gazlar›n bir bölümüyle fabrika içinde direkt muhatap oluyorlar. Fakat biz onlarla konuflmak, çal›flma koflullar›n› izlemek üzere fabrikalara giremiyoruz. Yapt›¤›m›z sözlü baflvurulara ald›¤›m›z yan›tlardan anl›yoruz ki, bir tedirginlik hali var. Fab-


KOT TAfiLAMA ‹fiÇ‹S‹ ABDÜLHAL‹M DEM‹R ANLATIYOR

Adamlar demek ki kurtmufl Abdülhalim Demir’in öyküsünün bir ucu koruculuk sisteminde, bir ucu tekstil sektöründe. Ya¤murdan kaçarken doluya tutulmak misali, köyünden kaç›p geliyor, kot tafllama iflçili¤i yaparken ölümcül silikozis hastal›¤›na yakalan›yor. Bu, kader de¤il, iflveren marifeti. Silikozis, Türkiye’deki kot tafllama iflçilerinin ortak ak›beti. Rakamlar dehflet verici, yap›lan›n ad› seri cinayet. Önce Abdülhalim Demir’e, ard›ndan Gö¤üs Hastal›klar› uzman› ve ‹flçi Kardeflli¤i Partisi baflkan› Zeki K›l›çarslan’a, sonra da iflveren hakk›nda suç duyurusunda bulunan Kot ‹flçileri Komitesi’nin avukatlar› Özlem Ayata ve Tanzer Güven’e ba¤lan›yoruz. Abdülhalim Demir

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

Kot tafllama iflçili¤ine ne zaman, nas›l bafllad›n? Abdülhalim Demir: 1992’de köyümüze (Bingöl’ün Karl›ova ilçesine ba¤l› Tafll›çay köyü) koruculuk sistemi geldi. O günden sonra herkes hayvan›n› satt›. Ben okuyordum, okuldan ayr›lmak zorunda kald›m. ‹stanbul’a geldim. Hayvanc›l›k sistemi bitince ifl kalmad›. Hayvanc›l›k neden bitti? Bingöl’de tar›m yoktu, ama bizim köyde hayvanc›l›k çok iyiydi. Köylünün yaklafl›k 32-33 bin küçükbafl hayvan› vard›. Koruculuk bafllay›nca yaylaya ç›kamad›lar, yaylaya ç›kamay›nca da hayvanlara bakamad›lar. Herkes hayvan›n› satmak zorunda kald›, iki-üç y›l içinde de ellerine geçen para tükendi. Gurbette çal›flmaya mecbur kald›lar. Koruculuk sistemiyle birlikte yaylaya ç›kmak neden bitti? Korucu, da¤dakilerle köyün iliflkisini kessin diye tutuluyor. Da¤daki de seni da¤a b›rakm›yor, devlet de öyle. Bundan hayvan sahipleri de usand›. Da¤dakilerden de çekinmeye bafllad›lar, devletten zaten çekiniyorlard›. 1992’den bu yana köyden kaç kifli kot tafllama iflçili¤ine geldi? Ben 1994’te ç›kt›m. 1992-97 aras›nda köydekilerin elindeki para bitti. 1997’den sonra gençler gelmeye bafllad›. 1999’daysa patlama yafland›. Ço¤u çocuk yaflta buraya geldi. Toplam 300’ü aflk›n kifli var. 187 kifli Erzurum hastanesine, yirmi kifli Meslek Hastal›klar› Hastanesi’ne baflvurmufl durumda. Yani 207 kifli resmî olarak hasta. Doktora gitmemifl, doktora gitme cesaretini gösterememifl olanlar da 100’e yak›n. Ersin ad›nda bir arkadaflla konufltum. Zay›flam›flt›, nefesi kesiliyordu. “Niye doktora gitmiyorsun?” dedim. “Tedavisi olmayan bir hastal›k için gitmek istemiyorum. Hastal›¤›m›n ne boyutta oldu¤unu ö¤renmek istemiyorum. Ne diye doktora gideyim, tedavisi yok ki” diyordu. Sizin köyün nüfusu ne kadar? 300 hane. Hane bafl›na bir kifli hasta oldu yani. Bizim haneden üç kifli, baflka haneden dört kifli... Köyden bu ifli yapanlar›n hepsi hastaland› m›? Bu ifle giren herkes hasta oluyor zaten. Erzurum’da 17-18 arkadafla sa¤lam dediler, bu arkadafllardan afl›r› derecede hasta olanlar ç›kt›, askerden çürük raporuy-

la gönderilenler oldu. Zaten ço¤u hastal›¤› askerde ö¤reniyor. Askerde koflu s›ras›nda zorlan›yorlar, hastanede teflhis konuyor, çürük denip gönderiliyorlar. ‹stanbul’a çal›flmaya geldi¤inde kaç yafl›ndayd›n? 14 yafl›ndayd›m. ‹stanbul’da kimsemiz yoktu, yatacak yer sorunumuz vard›. Küçük oldu¤umuz için dikim atölyelerinde yatma yeri vermiyorlard›. Rodyo atölyelerinde çal›flan arkadafllar›n yan›na gittik. Onlar›n yatma yeri vard›, maafllar› da normal bir iflinki kadard›. 1997’de bu ifl geliflmeye bafllad›. 1999’da bir patlama oldu, bütün köy geldi. ‹stanbul’da on tane kadar atölye vard›, bir anda bu say› yüzü geçti. ‹fl sahipleri rodyo nedir bilmiyordu. Rodyo ustas›na “sana fazla maafl veririz ya da yüzde befl-on veririz, bu ifli sen çevir” diyorlard›. ‹fli ustalar

207 kifli resmî olarak hasta. Doktora gitmemifl olanlar da 100’e yak›n. Arkadafl›m Ersin “Hastal›¤›m›n ne boyutta oldu¤unu ö¤renmek istemiyorum” dedi, “ne diye doktora gideyim, tedavisi yok ki....”

yürütüyordu. ‹hracat yapan büyük firmalar bilinçli olarak kendi fabrikalar›nda rodyo atölyesi açm›yordu, ifllerini d›flar›ya yapt›r›yorlard›. Mesela, Mavi Jeans kendi bünyesinde atölye açm›yordu ama, üç yerde iflini yapt›r›yordu. Leke, küçük bir flirketken bu ifli kendi bünyesinde yapt›. Demek ki büyük firmalar bu iflin risklerini biliyorlar ki kendi bünyelerinde açm›yorlar. Avrupa’da bu ifllem 1950’de yasaklanm›fl. 1987’de Türkiye’de Hac› diye bilinen bir adam ilk ifli yap›yor; onun yan›nda on kifli çal›fl›yor, Mustafa, ‹srafil... Bunlar›n hepsi kendi rodyolar›n› açt›. ‹fli ö¤renenlerin say›s› artt›kça bu ifli yapanlar›n da say›s› artt›. Hastal›ktan kimsenin haberi yoktu. 1999’da herkes akrabas›na haber verdi, ça¤›rd›, çünkü maafllar di¤er ifllere göre yüksekti. ‹fl sahipleri iflçi s›k›nt›s› çektiklerinden bize “iflçi getirin, siz çal›flt›r›n, ben size maafl›n yan›nda prim ya da parça bafl› yüzde vereyim” diyorlard›. ‹flçi bulmak neden zordu? ‹flin görüntüsü pis; bir depoda, tozun içinde çal›fl›yorsun. Yüzünde maske var, tozdan çal›flan›n surat›n› göremiyorsun. Bu manzaray› görünce, insanlar›n ço¤u çekiniyor. Mecbur olmasayd›k biz de çal›flmazd›k. Ama mecburduk, çünkü yatacak yer veriyorlard›. “Maafllar di¤er ifllere göre yüksekti” dedin, senin maafl›n ne kadard›? 2003’te 600 milyon al›yordum, kiram 80 milyondu. fiimdi ayn› binada kira 600700 milyon. Güngören’de çal›fl›yordum. Burada geçinmek ancak o iflle olurdu. Burada evlendim, burada ev kurdum, o ifl olmasayd› evlenemezdim. 1999’dan sonra maafllar iyileflti. Yatacak yer sorunu olan Do¤ulular ya da Romenler ve Azeriler çal›fl›yordu bu iflte. Bize hiç de¤ilse sar› maskelerden veriyorlard›, onlara maske de vermiyorlard›. Niye öyle bir ayr›m vard›? Asl›nda, ayr›m› biz de yap›yorduk. O zamanki düflüncelerimizle flimdiki düflüncelerimiz bir de¤il. “Onlar olmasa maafllar›m›z daha yüksek olur” derdim. Biz on liraya çal›fl›yorsak, onlar befl liraya çal›fl›yordu. O yüzden biz de onlar› pek sevmiyorduk. ‹flverenler “onlar yabanc›d›r, masraf olmas›n” diye maske vermiyordu. Adamlar›n zaten ne dilleri var, ne seslerini ç›kar›yorlar. Maske kaç para? Çok ucuz. Bize verdikleri o sar› maskeler 100-150 lira. Adamlar onlar› bile vermiyordu onlara. Bu ifl genelde tafleron üzerinden yap›l›yor, de¤il mi? Kimi firmalar›n kendi bünyelerinde rodyolar› vard›, Leke, Strom Jeans gibi… Ama büyük firmalar bilinçli olarak açm›yordu. O zaman›n paras›yla on milyara bir rodyo aç›labiliyordu. Bir kompresör,

17


iki püskürtme makinesiyle bir hava tank› yetiyordu. Bunu açmaya Mavi Jeans’in gücü yok muydu? Elli kat›n› açard›. Demek ki iflin riskini biliyorlard› ki açmad›lar, baflkalar›na yapt›rd›lar. Mavi Jeans her yerle fatural› çal›flt›¤›ndan, onlar›n yapt›klar› ortaya ç›kar›labilir. Bakanlar da suçlu. Bu ifli Türkiye’ye nas›l sokars›n? Madem soktun, denetimini yap. Bu iflin risklerinin önüne geçilebilir sonuçta. Hücreleme sistemi var, astronot maskeleri gibi maskeler var. Bu maskeler bütün gövdeyi kapl›yor, hortum yard›m›yla d›flar›dan hava al›nabiliyor. O maske de o zaman›n paras›yla 50 milyondu. Bir kot 400 bin liraya rodyo yap›l›yordu. Bir gecede 3 bin tane kot yap›l›yor, yani iflyerinin bir geceden geliri 1 milyar 200 bin lira. ‹ki ustan›n yevmiyesi 10’ar, iki ç›ra¤›nki toplam 10 milyondu, yani toplam gider 30 milyon. ‹flçi haricinde gider yok. Buna ra¤men, o maskelerden almad›lar. Sar› bez maskeyi tak›yorduk, o da bir ifle yaram›yordu. Ço¤u zaman, tozu tutmad›¤› için içine kot astar› yerlefltiriyorduk. Nafileydi yani. Yapt›¤›n›z ifl tam olarak neydi? Bir kompresör hava tank›na, oradan da püskürtme tabancalar›na gidiyor. Püskürtme tabancalar›n›n bafl›nda bir kum tank› var, bu hava asitli bir fley, h›zl› bir flekilde 10 barla kuma vuruyordu. Bafl›nda elmas memelerin oldu¤u bir tabanca yard›m›yla kotun üstüne gelip gidiyorduk. Bir saniye bile dursan kot delinir, durma yok, sürekli bir ritm vard›. Karfl› duvarlar› ayda bir tamir ediyorduk, çünkü boflta kal›nca tabancay› duvara tutuyorsun, duvar› deliyordu. Bedenine fa-

Bir saniye bile dursan kot delinir, durma yok, sürekli bir ritm vard›. Karfl› duvarlar› ayda bir tamir ediyorduk, çünkü boflta kal›nca tabancay› duvara tutuyorsun, duvar› deliyordu. Bedenine falan gelse deliyordu, ayaklar›m›za s›çrard› bazen, afl›r› can yak›yordu. Kanama olmuyordu, kum yerlefliyordu saçma gibi.

PROF. DR. ZEK‹ KILIÇARSLAN

Bir avuç ihracat için Kot iflçilerinde görülen silikozis hastal›¤› baflka ülkelerde de var m›? Zeki K›l›çarslan: Dünyada tekstil sektöründe ve özelde kot sektöründe silikozis hastal›¤›na iliflkin ilk bildirim Türkiye’den oldu. Tabii bu, tekstil sektöründe silikozis hastal›¤›n›n baflka ülkede olmad›¤› anlam›na gelmeyebilir. Latin Amerika ülkelerinde, Güneydo¤u Asya’da, Bangladefl’te, Pakistan’da ve Çin’de

lan gelse deliyordu, ayaklar›m›za s›çrard› bazen, afl›r› can yak›yordu. Kanama olmuyordu, kum yerlefliyordu saçma gibi. O flekilde kotu beyazlat›yorduk. Son dönemlerde kal›plar yoktu, ama ilk dönemler kal›p yap›yorduk. O çok zordu. Kal›p nedir? Kotlar›n üstüne markalar›n ismini yaz›yorduk, zincir, çiçek gibi desenler yap›yorduk. Demir kal›p yap›yorduk, kumu demir kal›ba tutuyorduk, alt›na izi ç›k›yordu. Oradan seken kum gözüne de¤di mi, birkaç saat ac›s› geçmezdi. ‹flten ç›kt›¤›m›zda gözümüzden bir avuç toz ç›kard›. Doktora gitti¤imizde gözlerimizi kontrol ettiler, ama göz yaflard›¤› için kendini korurmufl. Depodan ç›kt›¤›m›zda gözümüz toz dolu olurdu. Zaten bir saniye bile oraya girsen banyo yapmak zorundayd›n, iç çamafl›r›m›z›n içi dahil her yerimiz toz oluyordu. Günde kaç saat çal›fl›yordunuz? Günde 12 saat: Sabah sekiz-akflam sekiz. Çift vardiyayd›, gece vardiyas› da akflam sekiz-sabah sekizdi. Pazarlar› tatildi. ‹fl yo¤un oldu¤unda pazar günü de çal›fl›yorduk, ama mesai veriyorlard›. Bir atölyede kaç kifli çal›fl›yordu? Son zamanlarda befl-on tabancal›k büyük yerler kurdular. Befl tabanca befl usta demek, befl de ç›rak çal›fl›r, yani bir vardiyada on kifli. Yirmi kiflinin 24 saatte ç›karaca¤› ifl 15 bin kot. Tanesi 400 binden hesapla. Hiç denetim yok mu? Ben hiç denetime gelen görmedim. Denetimlerin ço¤u y›kamalarda. Adam hem kumlama, hem y›kama, hem ütüleme ifli yap›yor... Denetlemeye gelmifller-

tekstil sektörü büyük. Buralarda da ayn› metod kullan›l›yor olabilir. Silikozise yol açan yöntem hakk›nda bilgi verebilir misiniz? Kot sektörü Türkiye’ye 1980’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren h›zla girmeye bafllad›. fiu anda dünya kot üretiminin beflte birinden fazlas›n›n Türkiye kaynakl› oldu¤u biliniyor. Kot sektöründeki kâr›n yar›s› kot beyazlatma ya da a¤artma denilen kotun y›prat›lmas› iflinden geliyor. Dolay›s›yla, bu çok büyük bir rant alan›. Kotun a¤art›lmas› çeflitli yöntemlerle yap›labilir. Örne¤in, bir kazan›n içine kotlar› doldurursunuz, içi-

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

Zeki K›l›çarslan

18

se bile kumlama bölümüne getirmediler. Baz› yerlerde denetim oldu¤unu duyard›k. Arkadafllar “bugün çal›flm›yoruz” derlerdi. “Neden?” dedi¤imizde “denetlemeciler geliyor, bize izin verdiler” derlerdi. ‹flveren denetlemenin yap›laca¤›n› önceden biliyor yani... Sonuçta, bu ifle izin veriyorsun, yapt›r›yorsun. O zaman, denetlemeci gelece¤inde de, bir flekilde “ben geliyorum, terk et” diyorsundur. 1997’de Levi’s fabrikas›n› ‹stanbul’a getirdi. Neden? Türkiye’de iflçi maliyeti düflük oldu¤u için. Biz bir ara Levi’s’›n iflini de yap›yorduk, Loft’a, Colins’e de çal›flt›m. Ben ilk girdi¤imde Leke ufak bir yerdi, küçük bir atölyeleri, iki tane ma¤azalar› vard›. fiimdi öyle büyümüfller ki, Acar Holding’i bile kurmufllar, Merter’de plazalar› var. Hastal›¤a yakaland›¤›n› ne zaman, nas›l anlad›n? 2005’te askere gittim. Askerde koflamad›m. Doktora gittim, “hiçbir fleyin yok” dediler. Askerde çok hakaret gördük. E¤itim yapamad›¤›m›zda “kasten yapm›yorsunuz” diyorlard›. Hastal›¤› doktorlar da bilmiyordu. Rontgenimi çektiler, “bir fleyin yok” dediler. Ayn› rontgeni Zeki Hoca’ya (K›l›çarslan) gösteriyorum, hastal›¤› teflhis ediyor. Doktorlar›n 2005’te fark etti¤i bir hastal›k. Erhan diye bir arkadafl›m›z vard› askerde, “çürük” diye babas›na teslim ettiler. Babas› üçbefl hastane gezdirdi. Çocu¤a verem tedavisi uyguland›, öldü. Yedi-sekiz kifli s›rf bundan ölmüfltür. Köyde yata¤a mahkûm dört kifli var. Yata¤a mahkûm dedi¤im, oksijen tüpünü çekti¤in an

ne tafllar› koyars›n›z, kazan› döndürürsünüz ve kotlar y›pran›r. Ya da kotu kimyasal maddeye maruz b›rakarak, asit veya alkalinle beyazlatma yap›labilir. Ama bu yöntemlerle desen veremezsiniz. Kotun modaya uygun bir flekil verilerek beyazlat›lmas› için en uygunu, belli yerlerinin kumlanmas› yöntemidir. Çok sert bir madde olan silikadan oluflan silika tozu, hava bas›nçl› araçlar vas›tas›yla, yüksek bas›nçla kot üzerine püskürtüldü¤ünde kumafl› y›pratarak beyazlat›r. fiirketler bu yöntemin silikozise yol açt›¤›n› bilmiyor olabilirler mi? Hemen hemen bütün kot firmalar›n›n kotlar› bu yöntemle beyazlat›lm›flt›r. Baz› firmalar baflka yöntemle a¤artma yapt›klar›n› söyleseler de, di¤er yöntemleri ürettikleri kotun küçük bir k›sm›nda kullan›yorlar. Sektörden tan›d›klar›m›z vas›talar›yla ald›¤›m›z bilgilere göre, kotlar›n ço¤unu tafleronlar al›yor. Bunlar›n kendi fabrikas› yok, kendi iflçileri yok. Kotlar› de¤iflik orta boy iflletmelere veriyorlar. Dolay›s›yla taflerona, onlar vas›tas›yla orta boy tafleronlara ya da daha da küçük, tamamen kay›td›fl› çal›flan tafleronlara ifli verebiliyorlar. Tabii ki yasaya göre, taflerona ifl veren firma, tafleronun yapt›¤› iflten de sorumludur. Dolay›s›yla, hiç flüphe yok ki, alt iflverene iliflkin sa¤l›k koflullar›ndan da sorumludur. E¤er kumlama yöntemiyle kotlar›n a¤art›ld›¤›n› biliyorlarsa, bu iflte böyle bir risk oldu¤u da bilgileri dahilinde olmal›d›r. Silikaya maruz kalma sonucu oluflan silikozis, çok klasik bir meslek hastal›¤›d›r. Hatta kitlesel olarak tan›nan ilk meslek hastal›¤› olarak da görülebilir. Silika do¤ada, kayalarda en çok bulunan maddedir, kayaçlar›n özüdür. Silikozis “madenci hastal›¤›” olarak da bilinir. Kot tafllama iflinde oldu¤u gibi silikaya kapal› bir ortamda ma-


Foto¤raf: Saner fien / NarPhotos

ölür. Oksijene ba¤l› yafl›yorlar, d›flar› ç›kam›yorlar. Ço¤u askere gitti¤inde hastal›¤› ö¤rendi¤ine göre, bu iflte genelde 20 yafl›n alt›nda gençler mi çal›fl›yor? Çocuk yafltakiler çal›fl›yor. Ailenin geçimini alacaks›n, mecbursun. Okul da yok, okul kapal›. Normalde bir insan 20 yafl›na kadar okur. Köydeki okul kapal› m›? Evet. Ö¤retmen gelmiyordu. fiu anda Do¤u’daki okullar›n geneli kapal›. Çocuk 12 yafl›na geldi¤inde, “art›k eli ifl tutar” diyorsun. O ifllerde ç›raklar zaten ufak olur. Afl›r› güç gerektiren bir fley de¤ildi, ama nefes gerektirirdi. Sonuçta o tozun içinde maske tak›p kot at›yorsun. ‹plik fabrikas›nda çal›flmak gibi de¤il yani. Çocuk yüz kiloyu, elli kiloyu tafl›yamaz. Ama tezgah›n üzerindeki kotu tafllar ç›rak olarak. ‹flyerlerinin o aç›dan da kusuru var: 18 yafl›ndan ufak insanlar çal›flt›r›lm›flt›r. Hadi adam›n durumu yok, mecbur çocu¤unu göndermeye, ama sen çal›flt›rmayacaks›n. Askere gitmeden önce hastal›¤›n belirtilerini hissediyor muydun? Askerden önce de nefessizli¤im vard›, ama kumlama ifline ba¤lamam›flt›m. Benim bir ustam vard›, “rodyoda biz y›llarca çal›flt›kt›k, bak hiçbir fleyimiz var m›? Biz bira içiyoruz, geçer, siz bira içmiyorsan›z, ayran için, bir fley olmaz” demiflti. 2006’da televizyonda Arena program›nda bu konuyu görünce, Erzurum’a gittim. Orada afl›r› derecede hastaland›¤›m ortaya ç›kt›. Hastal›¤›n bir a¤›rl›k s›ralamas› var, ben 11-12. s›raday›m. Tedavisi olmad›¤›n› doktorlar söyledi. Silikozisin

ilac› yok. Tedavi alt›na yatanlar›n hepsi öldü. Psikoloji de çok bozuluyor. Belki bir fleyler yapabilirsin, ama yapam›yorsun. Masabafl› çal›flabilirsin, ama flu an öyle bir psikolojideyim ki, onu da yapam›yorum. Elim aya¤›m bir ifl tutmuyor. Ne zamand›r, “benim sonum art›k geldi” düflüncesi var kafamda. Birikmifl paran var m›? Birikmifl param beni götürse götürse ikiüç ay daha idare eder. ‹ki y›ld›r çal›flm›yorum. Memlekete tafl›nmay› düflünüyorum. Orada en az›ndan yard›mlaflma, komfluluk var. Kira derdi yok, su, elektik derdi az buraya göre. Köyde flu an ço¤u insan çal›flamaz durumda m›? Bir k›sm› çok zor nefes al›yor. Biraz daha iyi durumda olanlardan çal›flabilenler

ruz kal›rsan›z, bu hastal›¤a yakalanabilirsiniz. Türkiye’de maden sektöründe yeterli güvenlik önlemleri olmamas›na ra¤men, özellikle kamuya ait madenlerde bu hastal›¤a karfl› korunma yöntemleri önemli oranda gelifltirilmifltir. Daha önce maden sektöründe s›kça görülmesine ra¤men, flu an bu sektörde azalm›flt›r. Silikozis maden sektöründe çal›flan iflçilerin sadece baz›lar›nda görülürken ve yirmi-otuz senede ilerleyen bir hastal›kken, tekstil iflkolunda hiçbir denetim olmad›¤›, korunma önlemi al›nmad›¤› için korkunç denebilecek h›zla ilerleyen bir hastal›k. Silikozis kronik, yani uzun süreli, h›zlanm›fl, yani orta süreli ve akut, yani çok h›zl› olmak üzere üç flekilde gerçekleflebilir. Bugün dünyada görülen, düflük dozda toza uzun süre maruz kalma sonucu oluflan kronik fleklidir. Ama kot iflçilerinde oldu¤u gibi, yo¤un toza maruz kal›nd›¤›nda, hastal›k çok k›sa sürede, aylar içinde olufluyor. Kot kumlama iflinde silikozise yakalan›lmas› önlenebilir mi? Silikozis yüzde yüze yak›n önlenebilir bir hastal›kt›r. Bunun çeflitli önlemleri var. Ataca¤›n›z birinci ad›m toz oluflturmamak. ‹kinci olarak, her fleye ra¤men toz olufluyorsa, bu tozu mühendislik yöntemleriyle ortamdan hemen uzaklaflt›rmak. Ya da iflçinin tozlu ortam›n d›fl›nda olmas› gerekir. ‹flçinin soludu¤u havan›n bulundu¤u ortamla tozun olufltu¤u ortam›n fizik olarak birbirinden ayr›lmas› gerekir. Bu ortamlar› fiziksel olarak ay›ram›yorsan›z, tozun ç›kt›¤› kayna¤a odaklanan kuvvetli havaland›rma aparatlar›yla tozun büyük ölçüde uzaklaflt›r›lmas›n› sa¤lamal›s›n›z. Veya iflçinin havas›n› d›flar›dan almas›n› sa¤layabilirsiniz. ‹flçinin kompresörler yard›m›yla maske içinde d›flar›dan gelen temiz havay› solumas›n› sa¤layabilirsiniz. Bütün bu

‹fl sahibine “meslek hastal›¤›na yakaland›m, periflan›m” dedim. Üzülmedi, flafl›rmad›. Sigortam› baflkas› ad›na yat›rm›fllar. Demek ki bunu bekliyorlard›.

tedbirlere ra¤men ufak bir kaçak varsa da, bireysel koruyucu maskeler kullan›lmas›n› sa¤lamal›s›n›z. Fakat kot kumlama iflinde bunlar›n hiçbirinin yap›lmad›¤›n› görüyoruz. ‹lk silikozis vakas›n› ne zaman teflhis ettiniz? ‹lk önce, Yedikule Gö¤üs Hastal›klar› Hastanesi’nden ve Erzurum Gö¤üs Hastal›klar› Hastanesi’nden arkadafllar›m›z teflhisi koydular ve bize vakalar› bildirmeye bafllad›lar. Silikozisin birkaç iflçide de¤il, çok daha fazla iflçide oldu¤unu ö¤rendik. 2005’ten itibaren bu sektördeki silikozis hastal›¤›n›n tan›nmaya bafllad›¤›n› söyleyebiliriz. Hastal›¤›n bu sektörde ilk ne zaman görüldü¤ü biliniyor mu? 1980’lerin ikinci yar›s›nda, 1985-86’da görülmeye bafllan›yor, 1990’lar›n ikinci yar›s›nda çok h›zlan›yor. Türkiye’de kaç silikozis hastas› var? Asl›nda, flu anda kaç hasta oldu¤unu bilmiyoruz. Bahsetti¤imiz y›llardan bugüne kadar en az 10 bin civar›nda iflçinin bu iflte çal›flt›¤›n› tahmin ediyoruz. Bu, iflçilerin sürekli sirküle oldu¤u bir alan, yani iflçiler sürekli bu ifle girip ç›km›fllar. ‹kincisi, Ermenistan, Azerbaycan, Moldova gibi ülkelerden kaçak olarak gelip bu iflte çal›flan, hastal›k ortaya ç›kt›¤›nda buradan ayr›lm›fl olan iflçilerin de oldu¤unu biliyoruz. Buradaki iflçi arkadafllar› onlarla temas kurduklar›nda, öldüklerini ya da hasta olduklar›n› ö¤reniyorlar. Hiçbir flikâyeti olmayan iflçileri bile kontrole ça¤›rd›¤›m›zda, iflçilerin en az yar›s›nda hastal›¤› teflhis ediyoruz. fiimdiye kadar teflhis konup kay›t alt›na al›nan 450 kadar iflçi var. Ama binlerce iflçinin hasta oldu¤unu biliyoruz. Onlara gazetelerden, televizyonlardan duyuru yap›lmas› lâz›m. Hükümetten resmî aç›klama yapmas›n›

var. Ama onlar da çok zorlan›yor. Gençken, bir süre çal›fl›rlar, ama hepsi k›sa bir süre sonra çökecekler. Mesela, çocu¤un biri 18 yafl›nda hastal›¤› fark etmifl, befl y›l daha belki çal›fl›r, ama ondan sonra zor. Zaten gitgide zay›fl›yorlar. ‹lk ustalara ne oldu? Ço¤u öldü. ‹smini hat›rlamad›¤›m bir usta vard›, Gale derdik, ihtiyar anlam›nda, öldü. Neden öldü¤ünü bilmiyorlar. Hiç doktora gitmemifl. Mustafa dedi¤im merdiven ç›kam›yor. fiaban Usta vard›, o da periflan. “Üç basamak ç›kam›yorum” diyor. Efli çal›fl›yor, o çocuklara bak›yor. fiimdiye kadar mahkemeye baflvuran oldu mu? Ben dava açt›m, daha sonuçlanmad›. Çal›flt›¤›m yerin beni sigortal› çal›flt›rd›¤›n› zannediyordum. Geçen gün ö¤rendik,

ve bunu tüm medyaya duyurmas›n› talep ediyoruz. Kot kumlama iflinde çal›flm›fl iflçilerin hiçbir flikâyeti olmasa bile ücretsiz olarak gö¤üs hastal›klar› merkezlerine baflvurmalar›, kontrol edilmeleri gerekiyor. Böyle bir ulusal kampanya yapmadan hastalar›n gerçek say›s›na ulaflamayaca¤›z. Birçok iflçi bu hastal›¤› hiç duymam›fl, baz›lar› da “benim param yok, bana kim bakacak?” diyebiliyor. Ben hasta iflçilerin vas›tas›yla 100’e yak›n iflçiyi muayeneye ça¤›rd›m. Bunlardan k›rka yak›n›nda basit yöntemle hastal›k teflhis ettim. Bilgisayar destekli yöntemler, tomografi gibi ileri metodlar kullanabilseydim, daha fazla kifliye teflhis koyabilecektim. Hastal›¤a yakalanan iflçilerin bir daha çal›flmas› mümkün mü? Hafif vakalar efor gerektirmeyen, masabafl› ifllerde çal›flabilirler, ancak zorlan›rlar. Ama hastalar›n ço¤u ilkokul mezunu veya e¤itimsiz, masabafl› ifli nerede bulacak? Yap›lmas› gereken, tüm hastalar›n bulunup çal›flamaz durumlar›n›n tespit edilmesi ve onlara maafl ba¤lanmas›. Maafl ba¤lansa bile maddî ve manevî tazminat haklar› var. Hastalar›n hukukî olarak da desteklenmesi gerekiyor. fiunu da eklememe izin verin: Meslek hastal›klar› konusunda, dünyada tarihsel baz› olaylar vard›r. Silikoziste 1900’lerin bafllar›nda görülen bir örnek vaka var. Bir tren yolu tüneli inflaat›nda çok say›da iflçi yo¤un olarak hastalanm›flt›r. Buradaki hastal›¤› dokümante edip dünya kamuoyuna hem t›bbî hem de sosyal yönleriyle sundu¤umuzda tarihsel bir olay tan›mlam›fl olaca¤›z. Karfl› karfl›ya bulundu¤umuz olay›n vahametini düflünün. Silikozis tedavi edilebiliyor mu? Hay›r. Hastal›¤›n kuma maruz kalman›n süresine ve

19


Foto¤raflar: Saner fien / Nar Photos

koca flirket birine üç-befl kurufl verip rodyo kurduruyor, bu rodyo ustas›n›n ad›na benim sigortam› yat›rm›fl. Sigortam› limited flirket ödemifl, ama limited flirket ad›na de¤il, ustan›n ad›na sigortam› yat›rm›fl. Resmî olarak orada çal›flmam›fl gibi görünece¤im. Bu demektir ki, bunlar›n hepsi bilinçliydi. Adamlar demek ki kurtmufl. Ben “kimse bizi zorla çal›flt›rm›yor, bunlar›n da belki günah› yok, bilmiyorlar” diye düflünüyordum. Ama flimdi her fleyi bilinçli olarak yapt›klar›n› görüyorum. Avrupa’da yasaklanm›fl bir yöntem kot tafllamac›l›¤›... Bunu yeni ö¤rendik, o zaman bilmiyorduk. Ama kot sektöründeki iflverenin bilmemesi mümkün de¤il... Biz iflveren tehlikeyi bilmiyor san›yorduk. fiimdi bak›yorum, sigortam flirketin ad›na yap›lmam›fl. Demek ki burada kastî bir fley var. Bunun için mi dava açt›n? Dava açt›ktan sonra bunu ö¤rendim. Ben ifl sahibine “meslek hastal›¤›na yakaland›m, periflan›m” dedim. Üzülmedi, flafl›rmad›. Demek bunu bekliyordu. Ben limited flirket ad›na ifle girdim, maafl›m› onlar verdi, yatma yerimi onlar sa¤lad›, onlarla muhatap oldum, ama sigortam› baflkas› ad›na yat›rm›fllar. Demek ki, biliyordun bu adam böyle bir hastal›¤a yakalanacak. Ütüdeki iflçiler de flirket ad›na çal›fl›yordu. Sadece bizi baflkalar› ad›na sigorta yapm›fllar. Bu iflin üzerine gitmeye, bir komite kurmaya ne zaman karar verdiniz? 2006’da Arena program›n›n bu konuyu

Bir gecede 3 bin tane kot yap›l›yor, yani iflyerinin bir geceden geliri 1 milyar 200 bin lira. Toplam gider 30 milyon, ‹flçi haricinde gider yok. Buna ra¤men, 50 milyonluk maskelerden almad›lar.

yo¤unlu¤una ba¤l› olarak dereceleri var. Silikozis, ço¤u zaman ilerleyici bir hastal›kt›r. Yani iflçi iflten uzaklaflsa bile hastal›k ilerleyebilir. Çünkü silika maddesi vücuttaki ba¤›fl›kl›k sistemini etkiliyor ve etkenden uzaklafl›lsa bile immunolojik süreç devam edebiliyor. Bunun sonucunda akci¤erde bir kat›laflma, fibrozis dedi¤imiz olay gerçeklefliyor ve oksijen al›flverifli bozuluyor. Akci¤erin bütün sahalar›n›n yayg›n olarak tutuldu¤u hastalarda hastal›k ilerleyerek ölümle sonlan›yor. Tedavi amaçl› olmayan, hastalar› rahatlat›c›, semptomatik tedaviler yapabiliyoruz. Hastaya nefes aç›c› ilaçlar verebiliyoruz. Akci¤er nakli son çaredir, ama akci¤er nakli de pratik de¤il. Türkiye’de denemeleri yap›lsa da baflar›l› flekilde hiç uygulanmad›. Kald› ki, dünyan›n hiçbir yerinde bu kadar akci¤er bulmak mümkün de¤il. Dahas›, yeni verilere göre yeni akci¤er bile bu hastal›¤a yakalanabiliyor. Dolay›s›yla, mutlaka önlenmesi gereken bir hastal›k. Silikozis önlenebilir bir hastal›kt›r ve bu da sosyal bir olayd›r. Meslek hastal›klar› alan›na yap›lan yat›r›m yeterli mi? Türkiye’de bu konuda felaket yaflan›yor. Meslek hastal›klar› e¤itimi pratikte yok gibi. Sadece baz› uzmanl›k e¤itimlerinin üzerinde k›s›tl› say›da hekimin yapabildi¤i bir üst uzmanl›k alan› gibi düzenlenmifl durumda. Bu unvan baz› kiflilere verilebiliyor ama, sürekli uzman yetifltiren bir alan maalesef yok. Oysa 12 Eylül öncesinde vard›. Türkiye’de meslek hastal›klar› konusunda büyük bir gerilik yaflan›yor. Hastalar›n sosyal güvencelerinin olmamas› tedavilerini etkiliyor mu? Tabii. fiu anda yapmam›z gereken, say›lar›n› binlerle ifade etti¤imiz hastalar›n hastal›klar›n› tespit etmek.

20

ifllemesi üzerine bu ifle girifltim. Bu sene, bir arkadaflla Gaziosmanpafla’ya gittik, Zeki Hocalarla tan›flt›k. Bir komite kurmaya karar verdik. Ben köyümden bahsettim. Bir-iki kifli daha komiteye üye oldu. Herkes ba¤lant›l› oldu¤u yerlere gitti, ben de Bingöl’e gittim. Hastal›¤› anlatt›m, ço¤u bunu bilmiyordu. Nas›l bir haks›zl›¤a maruz kald›klar›n› anlam›fl de¤illerdi. Gençlerin ço¤u ifl güvenli¤i, iflçi güvenli¤i, ifl kanunu diye bir fley bilmiyor. “Allah›n emri” diyorlar. fiu ana kadar, 300 iflçiden 100 kiflinin vekâletini ald›k. Gerisinin belki baflka düflünceleri var, belki baflka avukatlara vermifllerdir. Halen ayn› yöntemle çal›flan atölyeler

‹kinci olarak, bu hastalar›n meslek hastal›klar› hastanelerinde teflhislerinin resmîleflmesi gerekiyor. Bu resmî rapora göre, hastan›n iflgücü kayb› ortaya konabilecek. Hastal›¤›n fliddeti sürekli artt›¤› için belli aral›klarla hastan›n tekrar kontrol edilmesi gerekiyor, çünkü iflgücü kayb› art›yor. Bu art›flla, ba¤lanacak maafl›n da miktar› artmal›. fiu anda teflhis konulan hastalar›n birço¤u resmî rapor almam›fl, iflgücü kayb›n› onaylatmam›fl durumda. Çünkü hastaneye ulaflam›yorlar. Önemli say›da hasta Bingöl’de oturuyor. Bu hastalar›n hastaneye gidecek paralar› yok. Bir süredir Zeki K›l›çarslan, kot tafllama iflçilerinin düzenledi¤i eylemde

var m›? Var, 13-14 yer çal›fl›yor. fiimdi ifli kimyasala çevirdiler. Kimyasal ç›kmam›fl olsayd›, rodyo aynen devam ederdi. Sokaktakilerin kotuna bak, hepsinin üzerinde beyazlatma var. Eskiden kumla yap›lan ifl flimdi ilaçla yap›l›yor. Ama büyük firmalar rodyoyu tercih ediyor. ‹laç kumun efektini vermiyor. Hem kum kotun ömrünü k›salt›yor, y›rt›lacak ki yenisini alas›n. Büyük firmalarda hâlâ rodyo ifli sat›l›yor. Sadece kumlama de¤il, bunun z›mparas› da var. O da çok zararl›. ‹stanbul’da hiç yoksa 150 z›mparalama yeri çal›fl›yor. Bunun zararlar› da ortaya ç›kacak.

bu konuyla u¤rafl›yorum. Bingöl Karl›ova kaymakam› ve belediye baflkan›yla, milletvekilleriyle görüflüyorum. “Ne olur bir araba bulun da bu adamlar› hastaneye götürün” diyorum. Hastaneyi ayarlad›k, hepsine bakacaklar, raporlayacaklar, ama yüzlerce hastay› hastaneye götüremedik. ‹stanbul’daki hastalar bile meslek hastal›klar› hastanesine gidemiyor. Gaziosmanpafla’dan Süreyyapafla’ya gidip gelmek belli bir para tutuyor. SSK’s› veya Yeflil Kart› yoksa hastane de para istiyor. Gaziosmanpafla Sosyal Yard›mlaflma Vakf›’ndan yard›m sa¤lamaya çal›fl›yoruz. Bu resmî


gulam›yorlar, dikkatsiz, bilgisiz ve cahil olduklar› için ölüyorlar...” Fakat iflçilerin e¤itilmesi ve ö¤retilenlere uyulup uyulmad›¤›n›n kontrol edilmesi iflverenin yükümlülü¤ündedir. Kot tafllama iflinde de en basit önlemler bile al›nmam›fl, de¤il mi? Ayata: ‹flçiler bir buçuk metrekarelik yerlerde çal›flt›r›lm›fllar, hiçbir koruyucu özelli¤i olmayan maskeler kullanm›fllar, kimi iflçilere bu maskeler dahi verilmemifl. Yasa, iflkoluna uygun sa¤lanmas› gereken kiflisel koruyucu maddeleri ayr›nt›l› bir flekilde say›yor, buna uyulmam›fl. Kimya Mühendisleri Odas›, ‹stanbul fiubesi Tekstil Perdesi Komisyonu Baflkan› Mustafa Cüneyt Gezen kot kumlamas›nda çal›flan iflçilerin “operatör dalg›ç giysilerine benzer bir giysi giyerek, hortum yard›m›yla d›flar›dan verilen temiz havay› soluyarak” ancak Tanzer bu ifli yapabileceklerini söylüyor. Güven ‹flçiler en temel insan haklar›ndan biri olan sosyal güvenlik hakk›ndan da mahrum b›rak›lm›fl. Bu iflçilerin Tuzla’da bir iflçi ço¤u sigortas›z. Sigortal› olduklar›n› zanöldü¤ünde savc› nedenlerinse, çok daha uzun süre çal›flolaya müdahil malar›na ra¤men, iki günlük sigortalar› olmak zorunda. ödenmifl, zannettiklerinden farkl› bir iflFakat, verene ba¤l› gösterilmifller. Tozla ortaya kot iflçileri ç›kabilecek meslek hastal›klar›na karfl› yavafl yavafl al›nacak tedbirleri düzenleyen ‹flçi Sa¤l›ve sessizce ¤› ve ‹fl Güvenli¤i Tüzü¤ü’nün 75. madölmüfller, desi nettir. Tozlu bir ortamda çal›fl›l›yorbir ifllem de sa, ortam›n ›slak olmas› gerekir. Ayr›ca yap›lmam›fl. uygun havaland›rma olmal›d›r. Havaland›rma çal›flmad›¤›nda, iflçilerin sa¤l›-

KOT ‹fiÇ‹LER‹ KOM‹TES‹ AVUKATLARI ÖZLEM AYATA VE TANZER GÜVEN

Taammüden cinayet fiikâyet dilekçesiyle bafllatt›¤›n›z hukuk sürecinde, kimleri, hangi gerekçelerle sorumlu görüyorsunuz? Özlem Ayata: fiikâyetimiz bir taraftan iflçileri insanl›k d›fl› koflullarda çal›flt›rarak ölümlerine neden olan iflverenleri kapsarken, di¤er taraftan da varl›k nedeni ve görevleleri “çal›flma hayat›n›, iflçi-iflveren iliflkilerini, ifl sa¤l›¤›n› ve güvenli¤ini düzenlemek, denetlemek, ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤ini sa¤layacak tedbirleri almak, ald›rmak, sosyal güvenlik imkân›n› sa¤lamak, bu imkân› yayg›nlaflt›rmak ve gelifltirmek” oldu¤u halde, iflçilerin bu koflullarda çal›flt›r›lmas›na engel olmayan, kanunî yükümlülüklerini gere¤i gibi yerine getirmeyen Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤› yetkililerini ve s›radan bir iflyeri açmak için gerekli flartlar› dahi tafl›mayan, ifl güvenli¤i ve iflçi sa¤l›¤›n› korumak için gerekli düzenlemelerden yoksun flüphelilere ait iflyerlerinin çal›flmalar›na göz yuman ilgili yerel yönetimlerin yetkililerini kaps›yor. ‹flverenler taraf›ndan iflçilerin çal›flt›r›lm›fl oldu¤u iflyerinde ifl güvenli¤i ve iflçi sa¤l›¤› ile ilgili mevzuat gere¤i al›nmas› gereken önlemlerin hiçbiri al›nmam›flt›r. 4857 no’lu ‹fl Kanunu’nun 77. maddesi, iflverenin iflçisine karfl› yükümlülüklerini tek tek sayar: Bu maddeye göre, iflyerlerinde ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤inin sa¤lanmas› için

Özlem Ayata

gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksans›z bulundurmak, al›nan önlemlere uyulup uyulmad›¤›n› kontrol etmek, iflçileri meslekî riskler, yasal hak ve sorumluluklar› hakk›nda bilgilendirmek, iflçi sa¤l›¤› ve güvenli¤i hakk›nda e¤itim vermek, bu riskleri tespit etmek ve bunlarla ilgili önlem almak, her türlü tehlikeyle ilgili raporlar düzenlemek iflverenin görev ve yükümlülü¤ündedir. Örne¤in, Tuzla tersanelerindeki ölümlerle ilgili flu gibi cümleler kuruluyor: “‹flçiler kask takm›yorlar, ö¤rendiklerini uy-

tespit yap›ld›ktan sonra hastalar›n güvenceleri olabilecek. Fakat prosedür çok uzun sürüyor, çünkü SSK’s›z çal›flt›klar› için, iflçilerin bir iflyerinde çal›flt›klar›n›n ispat› gerekiyor. E¤er iflyeri ortadan kalkm›flsa bunu sa¤lamak zor. Tüm resmî ifllerle müfettifllerin u¤raflmas› gerekti¤inden, güvence sa¤lamak y›llar alabiliyor. Hasta ancak y›llar sonra sa¤l›k güvencesine kavuflacak ki, 60 lira, 80 lira maafl ba¤lanacak. Ama bu hastalar›n ömürleri gitgide k›sal›yor. fiu anda maafl ba¤lanan neredeyse kimse yok. Ulusal ekonominin geliflmesi söylemiyle, tekstilde ucuz eme¤in teflvik edildi¤inden söz edebilir miyiz? Sadece ucuz emekten de¤il, ayn› zamanda kontrolsüz ve denetimsiz bir çal›flma hayat›ndan bahsediyoruz. Hem ucuz emek, hem de kimsenin kimseden hesap sormad›¤› bir çal›flma alan› var. Zaten say›ca az olan ifl müfettiflleri denetimleri yeterince yapm›yor, denetimlerden kaç›labiliyor. Belediyelerin iflyeri ruhsat› verirken duyarl› bir çal›flma yürütmedi¤ini de rahatl›kla söyleyebiliyoruz. Di¤er taraftan, hastal›¤›n görmezden gelindi¤i, üzerine gidilmedi¤i de söylenebilir. Örne¤in, bir ifl müfettifli bana gelerek flöyle demiflti: “Hocam, bu iflleri çok fazla kar›flt›rmayal›m, çok büyük ihracat yap›yoruz.” Bu olay›n toplumsal örgütlülükle iliflkisini nas›l kuruyorsunuz? 12 Eylül öncesinde ya da 1990’larda iflçi olanlarla sohbet etti¤imde, onlar›n da fark etti¤i bir durumu sizinle paylaflay›m. ‹flçinin hiçbir gücünün kalmad›¤›n›, yirmi sene öncesine göre çok geri bir noktaya geldi¤ini söylüyorlar. Bir s›n›f olgusu, taraf›, gücü, kamuoyu bask›s› yok. Türkiye’de iflçilerin politik ve sendikal gü-

cü olsa böyle bir hastal›k oluflamazd›, çünkü buna karfl› toplumsal engeller geliflirdi. Ama, güvencesizlik, iflsizlik ve örgütsüzlük öyle büyük bir bofl alan yarat›yor ki. Bu bofl alanda iflçiler hastal›klar› çok do¤al görüyor. Bingöl’deki iflçi arkadafllar bireysel olarak avukatlara baflvurmufllar. Avukatlar davay› kazanamayacaklar›n›, hiçbir fley alamayacaklar›n› söylemifller. Avukat flunu diyor: “Bu küçük iflvereni nereden bulup paray› kimden alacaks›n? Büyük patronla u¤raflmak zaten çok zor. ‹flçi sigortas›z çal›flm›fl, kayd›n› nereden bulacaks›n?” Mant›ken, davan›n kaz›lmas› halinde avukat önemli miktarda para kazanabilir. Düflünün, iflçinin ölümüne yol açabilecek bir hastal›ktan bahsediyoruz. Ama o kadar bilinçsizlik, umutsuzluk, böyle bir fley olamayaca¤›na dair öyle güçlü bir inanç var ki, bunun pefline kimse gitmiyor. Sizce öncelikli talepler ne olmal›? Kot tafllama ifli tamamen yasaklans›n m›? Biz ‹flçi Kardeflli¤i Partisi olarak bu hastal›¤›n kitlesel bir sorun oldu¤unun fark›na varmam›zla, bu iflte inisiyatif ald›k. Gerek hekim, gerek avukat, gerekse gönüllü deste¤i sa¤lad›k. fiu an bu kampanyan›n yürütücülü¤ünü yap›yoruz. Bunun için kurdu¤umuz siteye dileyenler bakabilir: www.kotiscileri.org... Öncelikli talepler flunlar olmal›: Bütün kumlama ifllerinin modern teknolojiyle yap›lana dek yasaklanmas› talep edilmeli. Koruyucu önlemlerle, belirli flartlar sa¤land›¤›nda bu ifl yap›labilir. Sadece kumlama yönteminde de¤il, kimyasal yöntemlerde de iflçilere çok zarar geliyor, orada da koruyucu önlemler al›nm›yor. Asitle alkalin, solunum yollar›n› tahrifl eden, bronflite, ast›ma veya uzun vadede meslekî kanserlere yol açan maddeler. Ama bu yöntemlerde, hastal›¤›n mesle¤e ba¤l› oldu¤unu ko-

layl›kla kan›tlayam›yoruz. Kot tafllama iflinde, silikozisin mesle¤e ba¤l› oldu¤unu tespit etmek çok kolay oldu¤u için bu konuda sesimizi yükseltmemiz mümkün oluyor. Yoksa çok daha fazla say›da iflçi petro-kimya sanayiinde veya di¤er sanayi kollar›nda hastalanabiliyor. Hükümetin kot kumlama iflinde flu ana dek çal›flm›fl olanlar›n tümünün gö¤üs hastal›klar› merkezlerine ulaflmas›n› sa¤layacak ulusal bir kampanya yapmas› gerekiyor. Tüm iflçilerin meslek hastal›klar› hastanelerinde meslek hastal›¤› tespiti yap›ls›n. Tüm iflçilerin hak ettikleri malûliyet maafl› verilsin. Üst ve alt iflverenlere, Çal›flma Bakanl›¤›’na sorumluluklar›n› hat›rlat›c› ve iflçilere haklar›n›n tazminini sa¤layacak maddî ve manevî tazminat davalar› aç›ls›n. Tüketici tepkileri üzerinden yürüyen kampanyalara ne diyorsunuz? ‹lk defa 2006’da Avrupa Akci¤er Hastal›klar› Kongresi’nde bu konu Türk hekimler taraf›ndan bildirildi¤inde, ‹sveç’te “Türkiye’den kot almay›n” kampanyas› oldu. Bu genifl bir kampanya de¤ildi ama, ulusal bas›na yans›d›. Bizdeki firmalar “biz bu yöntemi kullanm›yoruz” dediler. 2007’de birçok yer kapand›. Ama hâlâ devam eden yerler var. fiu an “kot giymeyin” kampanyas› neye hizmet eder, ne kadar yararl› olur, bilemiyorum. Ama bu olay›n duyurulmas›, bu yöntemin tamamen kalkmas› aç›s›ndan kamuoyu yaratabilir. Tüketici kampanyalar›, durumu orta s›n›f vicdan› meselesine indirgeyebiliyor. Oysa burada sistematik ve kitlesel bir durumdan bahsediyoruz. Sadece kot iflinde de¤il, birçok iflte çal›flma koflullar›ndan kaynaklanan hastal›klar oluyor. Bu olaya karfl›, durumun fliddetini hafife almadan, daha genifl bir siyasî eylem vizyonu gelifltirmek gerekiyor.

21


22

Ahmet Vardar’›n köflesine bir esnaf yazm›fl: “Burada kumlamac›lar var, hava bast›klar›nda dükkân›m›n önünde oturam›yorum.” Hesap edebiliyor musunuz? D›flar›da çay›n› içen, bakkal arkadafl›yla tavla oynayan esnaf bile etkileniyor.

muyorlar. ‹flçiler sürekli bakanl›¤a baflvuruyor. “Sigortan›z var m›, meslek hastanesine gittiniz mi” gibi araflt›rmalar yap›l›yor, ama hâlâ silika kullan›l›yor. Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤› olarak bundan haberdars›n›z, fakat adlî makam› harekete geçirmiyorsunuz. Hâlâ kumlama devam ediyor. Gazeteciler bu atölyeleri buluyor, ama adamlar çal›flmaya devam ediyor. ‹flveren kay›tl› ve iflverene kay›tl› SSK’l› iflçiler var. Biz bunlar› bulabiliyorsak, bakanl›k da yükümlülü¤ünü yerine getirmeli, denetimi sa¤lamal›yd›. Müvekkillerimiz flöyle anlat›yor: “Müfettifller geldiler, iflveren ‘iflyeri kapal›’ dedi, kap›dan flöyle bir bakt›lar, ç›kt›lar, gittiler...” Bir iflçi bakanl›¤a müracaat etmifl. Fakat, bakanl›k yetkililerinin iflveren eflli¤inde gelip kontrol yapt›¤› söyleniyor. Halbuki bakanl›¤›n gizlilik içerisinde bunu yapmas› gerekiyor. Ama, müfettifli iflveren getiriyor, götürüyor, bu arada belki birlikte ö¤le yeme¤i yiyorlar... Bakanl›k yetkililerinin görevlerini yerine getirmemeleriyle hastal›klar›n oluflmas› aras›nda direkt ba¤ oldu¤unu düflünüyoruz. Yerel yönetim yetkililerinin de sorumlu oldu¤unu düflünüyorsunuz... Ayata: Belediye mevzuat›na göre, iflyeri açma ve çal›flt›rma için asgari koflullar lâz›m. Bunlar sa¤land›¤›nda ancak ruhsat verilebilir. Asgari koflullardan biri havaland›rmad›r. Oysa kot tafllama atölyeleri küçücük yeralt› katlar›nda, en tepesinde küçük bir pencere olan yerler. Bu iflyerlerinin bir k›sm› ruhsats›z, bir k›sm› geçici ruhsatla çal›flm›fl. Belediyenin bunu tespit etmesi gerekir. ‹nternette arama yapt›¤›n›zda görüyorsunuz, Ahmet Vardar’›n köflesine bir esnaf yazm›fl: “Gaziosmanpafla, Kadir Akdo¤an Caddesi’nde esnaf›m. Burada kumlamac›lar var, hava bast›klar›nda dükkân›m›n önünde oturam›yorum.” Hesap edebiliyor musunuz? D›flar›da çay›n› içen, bakkal arkadafl›yla tavla oynayan esnaf bile etkileniyor. Belediye, orada yaflayan halk, çevre sa¤l›¤› aç›s›ndan da sorumlulu¤unu yerine getirmemifl. Müvekkillerimizin durumlar›ndan da sorumlu. fiöyle bir sorun var. Tuzla’da bir iflçi öldü¤ünde savc› olaya müdahil olmak zorunda. Fakat, kot iflçileri yavafl yavafl ve sessizce ölmüfller. Ölüm kay›tlar› nefes darl›¤›, solunum yetmezli¤i, kalp krizi diye geçmifl, bir ifllem de yap›lmam›fl. Ceza flikâyetinden farkl› olarak tespit davalar› da açt›n›z... Ayata: Hasta olan için, ölen için suç ifllenmifltir, buraya kadar anlatt›klar›m›z ceza hukukunun konusudur. Bunun d›fl›nda, sigortas›z çal›flm›fl ya da sigortas› eksik görünenlerin hizmet tespitlerini yapt›rmaya çal›fl›yoruz. Sigortal› olanlar sigortas›zlara tan›kl›k edecek, çal›flt›klar› ispatlanacak ve sa¤l›k güvencelerine kavuflabilecekler. Müfettifllerce meslekte güç azalma oran› tespit ediliyor. Burada sürekli ifl göremezlik var, fakat maafl ba¤lanmas› iki-üç y›l› buluyor. Bu insanlar öldü¤ünde çocuklar›na maafl ba¤lanmas› da çok önemli. Bu hastal›kta malûliyet oran› da sürekli yükseliyor. Mesela, üç ay önce yüzde 20 olan malûliyet bugün yüz-

de 60’a ilerliyor. Hastan›n sürekli doktor denetiminde olmas› gerekiyor... ‹flverenler ortada, kaç›p kaybolmam›fllar. Zararlar› iflverenlerden tazmin etmek ad›na davalar aç›lacak. Karmafl›k, çok a¤›r yürüyen bir süreç var önümüzde. Burada sonuç al›namazsa, Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’ne tafl›nacak. Ma¤dur iflçilerin maafl ihtiyaçlar›n›n yan›s›ra, konunun psikolojik boyutu da var. “Bizi kimse görmüyor mu?” diyorlar. Ceza davas› belki y›llarca sürecek. Baz› iflçiler bir sonuç al›nabilece¤ine inanm›yor. Sizde kaç vekâlet var? Ayata: 70 vekâlet var. Baflka avukatlarda da toplam 70 vekâlet var. Onlarla iletiflim halindeyiz. Ama bu say› tahminî toplam hasta say›s›na göre çok düflük. Nerede bu insanlar? Ya sürece inanm›yorlar ya da baflka sebebi var. Kot Tafllama ‹flçileri Komitesi nas›l kuruldu, neyle u¤rafl›yor? Güven: ‹flçi Kardeflli¤i Partisi, may›s ay›nda, bu konuyu gündeme getirmek üzere bir kampanya yürütmeye karar veriyor ve hasta iflçilerin listelesini ç›karmaya bafll›yor. ‹KP Genel Baflkan›, ‹stanbul Üniversitesi’nde Gö¤üs Hastal›klar› bölümünden Prof. Dr. Zeki K›l›çaslan zaten y›llard›r bu iflçilerle görüflüyor. ‹KP, kampanyas›nda iflçilere sadece hukukî bilgi vermek yerine, yasal mücadele süreçlerinin de takip edilmesine karar verince, bizden de gönüllü avukatlar› olmam›z› talep ettiler, kabul ettik. Düzenledi¤imiz çeflitli toplant›larda iflçilerle ve vefat eden iflçilerin aileleriyle görüfltük, yasal haklar›n› anlatt›k, vekâletlerini ald›k istedik. 9 Haziran’da kampanyay› duyuran bir bas›n aç›klamas›yla birlikte komiteyi de kurduk. Komite 11 kifliden olufluyor, üyelerin üçü silikozis hastas› eski kot kumlama iflçisi, çeflitli kurumlar›n temsilcileri var, gönüllü avukatlar olarak bizler var›z. Komite olarak, destek vermek isteyen baflka kurumlarla irtibata geçtik, çünkü kampanyay› mümkün oldu¤unca yayg›nlaflt›rmak istiyoruz. TEKS‹F sendikas›, ‹nsan Sa¤l›¤› ve E¤itimi Vakf›, Türk Toraks Derne¤i, Sosyal Hizmet Uzmanlar› Derne¤i destek veriyor, baflka sendika ve kurumlarla da iliflkiler var. Mesela, Kristal-‹fl son bas›n aç›klamam›za iflçiler gelebilsin diye otobüs tahsis etti. Bir yandan, iflçilerin dava süreçlerinde gerekli harç gibi giderlerini karfl›lamak için bir destek kampanyas› yürüyor, iflçilerin sosyal yard›m haklar›n› kullanmalar› için çeflitli görüflmeler yap›l›yor. Öncelikli hedeflerden biri de, bu iflte çal›flm›fl kaçak iflçilere ulaflmak. Burada hakk›n› arayamayan pek çok göçmen iflçinin memleketlerinde hastal›kla bo¤ufltu¤unu ya da vefat etti¤ini ö¤rendik. Azeri, Romen, Moldoval›... Uluslararas› bir kampanyaya dönüfltürmeye çal›fl›yoruz kot iflçilerinin davas›n›, çünkü sadece bizde de¤il, Bangladefl, Suriye, Pakistan gibi ucuz iflgücünün yo¤un oldu¤u ülkelerde de yap›l›yor bu ifl. Komiteyle ilgili tüm ayr›nt›lara, duyurulara, destek kampanyas›n›n bilgisine www.kotiscileri.org adresinden ulaflmak mümkün.

Söylefliler: Yasin Kaya

¤›n› tehlikeye atabilecek bir durum oluflursa, alarm sistemi devreye girmelidir. Bu tür iflyerlerinde iflçi dosyas› oluflturulmal›, iflçilerin ifle bafllarken ve sonras›nda alt› ayda bir gö¤üs filmleri al›nmal›d›r. Bunlar›n hiçbirisi uygulanmam›fl. ‹flverenlerce yasal düzenlemeler gere¤i iflyerinde yapt›r›lmas› gerekli toz ölçümleri hiçbir zaman yapt›r›lmam›fl, iflçiler kumdan yal›t›lmam›fl yerlerde yat›r›lm›fl ve uykular›nda dahi kum solumaya maruz b›rak›lm›fl. Çal›fl›lan yerin havaland›r›lmas› bir yana, kullan›lan kumlar›n toplan›p tekrar püskürtülebilmesi için kap›, pencere dahi s›k› s›k›ya kapat›lm›fl. ‹flverenlerin iflçi sa¤l›¤› ve ifl güvenli¤i için gereken tedbirlerin al›nmas› yönünde hiçbir icraî davran›flta bulunmamas›, Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesinde yer alan “kasten öldürmenin ihmalî davran›flla ifllenmesi” suçunun maddî unsurunu oluflturur. ‹flveren ifl mevzuat›yla, ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤iyle ilgili önlemlerin hiçbirini yerine getirmemifl; hastal›klar, ölümler meydana gelmifl olmas›na ra¤men, çal›flma koflullar›n› de¤ifltirmemifl, iflçileri ayn› koflullarda çal›flt›rmaya devam etmifltir. ‹flveren yasadan ve sözleflmeden do¤an yükümlülüklerini yerine getirmeyerek ölüme neden olmufl. Bu, kasten öldürmenin ihmalî davran›flla ifllenmesidir. Tuzla’da bir iflçi ölüyor ve ard›ndan soruflturma bafllamak zorunda. Davalar dikkatsizlik ve tedbirsizlikten aç›l›yor. Ama biz 83. maddeye dayanarak iflvereni flikâyet ettik. Dilekçemizde flunu ifade ettik: Hastal›klar olmufl, iflveren hastal›klardan haberdar olmufl, ölümler meydana gelmifl ve buna ra¤men iflçilerin hastal›klar› ve ölümleri önemsenmeden bu yerler iflletilmeye devam edilmifl. Ortada olas› kas›t var. ‹flveren çal›flma koflullar› nedeniyle ölüm neticesini öngörmesine ra¤men, umursamadan, “ölürlerse ölsünler” diyerek iflçilerin ölebilece¤i sonucunu kabullenmifl. Bu nedenle, kasten öldürmenin ihmalî davran›flla ifllenmesi suçundan flikâyetçi olduk. Ölen müvekkillerimiz için söz konusu olan öldürme, ölmeyenler için de öldürmeye teflebbüs edilmesi. Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤›’n› da sorumlu görüyorsunuz, bu suçlanmada dayanaklar›n›z ne? Ayata: ILO’nun 81 say›l› sözleflmesine göre, ifl mevzuat›n› denetleme bir devlet görevidir. Çal›flma hayat›n›n denetimi görevini bakanl›k ad›na ‹fl Teftifl Kurulu Baflkanl›¤› yerine getirir. 3146 say›l› Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤›'n›n Teflkilat ve Görevleri Hakk›nda Kanun’un amac›, “çal›flma hayat›n›, iflçi-iflveren iliflkilerini, ifl sa¤l›¤›n› ve güvenli¤ini düzenlemek, denetlemek ve sosyal güvenlik imkân›n› sa¤lamak, bu imkân› yayg›nlaflt›rmak ve gelifltirmek”... 3146 say›l› kanun, bakanl›¤›n görevleri aras›nda ifl sa¤l›¤› ve güvenli¤ini sa¤layacak tedbirleri almay› ve çal›flma hayat›n› denetlemeyi de belirtmifltir. Ama gerekli teftifllerin yap›lmad›¤›n› görüyoruz. Tanzer Güven: Bakanl›¤›n da ihmali var, adlî makamlar› harekete geçirmiyorlar, savc›l›¤a suç duyurusunda bulun-



HAKAN TAHMAZ’IN KAND‹L ‹ZLEN‹MLER‹ (2)

Hangi çat›, hangi taban Haz›rlad›¤› kitap için Kandil’e gidip PKK’nin bir numaral› ismi Murat Karay›lan’la kapsaml› bir görüflme yapan ÖDP’nin tan›nm›fl isimlerinden Hakan Tahmaz’›n izlenimlerine kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz. Geçen say›da, PKK’nin Kuzey Irak’taki sosyo-politik konumunu ve ideolojik öncüllerini konu etmifltik, bu say›da Türkiye’deki Kürt sorununa yaklafl›mlar›n› ve Türkiye soluyla nas›l bir iliflki kurmak istediklerini ele al›yoruz. Ve tabii ki, Türkiye solunun genel halini, çat› partisi tart›flmas›n› ve yaklaflan yerel seçimlerde nas›l bir politika izlenece¤ini de irdeliyoruz... Murat Karay›lan nas›l biri, sizde nas›l bir izlenim b›rakt›? Hakan Tahmaz: PKK’nin kuruluflundan beri içinde yer alm›fl biri. Örgütü iyi biliyor, güven duygusu yaratm›fl. Bu aç›dan, söylediklerinin örgüt için bir karfl›l›¤› oldu¤unu hissediyorsun. Öcalan yakaland›ktan sonraki tart›flmalar›n hep üstünde kalm›fl, herkesin üzerinde anlaflt›¤› bir isim. Esas, Cemil Bay›k’t› o konuma aday, ama kendi iste¤iyle PKK’nin bafl›na geçmedi. fiu anda PKK’nin bir numaral› ismi Karay›lan m›? Bir numara Öcalan. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Karay›lan da dahil, Öcalan’›n ötesinde bir fley düflünmüyorlar. Çeflitli e¤itimler verdikleri okullar› var; politik-ideolojik e¤itim, askerî e¤itim, bir de sosyal e¤itim diye bir fley veriyorlar. “Bunlarda neler anlat›yorsunuz?” diye sordum. Öcalan’›n flu kitab›, bu kitab›, Öcalan’›n savunmas›, mahkeme tutanaklar›... Bu ba¤l›l›¤› nas›l aç›kl›yorsunuz? Öcalan’a iliflkin bir mit yaratm›fllar. Kürt siyasetinde çok farkl› yerde duranlara gidin, Öcalan’›n onlar üzerinde de bir a¤›rl›¤› var. 2005’te, ateflkes süreciyle çok u¤raflm›flt›k, hangi ayd›na, siyasetçiye , sivil toplum yöneticisine gittiysek –DTP çevresini kastetmiyorum– hepsi Öcalan’›n kendisi gibi düflündü¤ünü varsayarak konufltu. Karay›lan’›n söylefli boyunca hali, tavr› nas›ld›? Konuflmam›z karfl›l›kl› sohbet gibi oldu. Konufltu¤um hiç kimse so¤uk ve

24

Türkiye’nin en büyük yanl›fl›, Öcalan’›n 1999’daki savunmas›n› bir yenilgi psikozuyla yapt›¤› yolundaki de¤erlendirme oldu. Öcalan, savunmas›nda iki nokta üzerinde duruyordu. “Silahl› mücadele dönemi bitmifltir” diyordu. ‹kincisi de fluydu: “Art›k ayr› bir ulusal devlet kurarak bu ifl olmaz, Ortado¤u’da Kürtler ayr› devlet kurmayacak.”

kat› tav›rl› de¤ildi. Yazd›¤›m kitab› (“fiemdinli’den Ankara’ya Kürt Sorunu”, Agora, 2007) aralar›nda konufluyorlard›. Oradaki Öcalan elefltirisi için, “b›rak›n bu Öcalan’› diyorsun” dediler. “B›rak›n demiyorum, ama Öcalan endeksli siyaset olmaz” dedim. Öcalan’a “endekslenmek”ten ne kastediyorsunuz? Kürt sorununun çözümünü Öcalan’›n tecrit durumuna son vermeye indirgeyen talepler ve son dönemlerde daha belirgin hale geldi¤i gibi, muhatab›n Öcalan olarak gösterilmesi. “Çözüm adresi Abdullah Öcalan’d›r” yaklafl›m› t›kaç görevi görüyor. Türkiye’nin bugünkü siyasal koflullar›nda, milliyetçili¤in, Kürt düflmanl›¤›n›n bu kadar yükseldi¤i koflullarda, “Öcalan’› muhatap almadan bu ifl çözülemez” talebinin gerçekçi olmad›¤›n› düflünüyorum. Öte yandan, Öcalan’›n bugünkü cezaevi koflullar›n› sürdürerek bu sorun çözülemez. Bunu sadece PKK çevresi de¤il, DTP çevresi ve Kürtlerin büyük bir k›sm› kabul etmez. fiu anda hükümetin tutumu da Öcalan’› Kürtler nezdinde tabulaflt›ran bir tutum. On y›ld›r süren tecrit koflullar› aç›s›ndan gerçek flu ki, devlet istedi¤i zaman ailesiyle ve avukatlar›yla görüfltürüyor, istemedi¤inde görüfltürmüyor. Tamamen keyfî, siyasî konjonktüre ba¤l› olarak davran›yor. Öcalan’›n tecrit durumunun ortadan kald›r›lmas›, normal bir tutuklu hale gelmesi gerekiyor. “Öcalan endeksli siyaset olmaz” dedi¤inizde tepkileri ne oldu?

“Bizim bir sistemimiz var, baflkan›m›z, önderimiz Öcalan” diyorlar. Bence PKK’nin en problemli yönlerinden biri bu: Öcalan’› önder olarak, t›rnak içerisinde, kendilerinin “Mustafa Kemal’i” gibi görüyorlar. Böyle gördükleri için, onun d›fl›nda bir aray›fla yönelmiyorlar. Sistem diye ifade ettikleri bu. Öcalan sistemin tepesinde duruyor. Kürt siyasetinin bütün renkleri aç›s›ndan bir fley ifade ediyor Öcalan. Ama Öcalan’›, Kürt siyasetindeki anlam›n›n ötesinde, gittikçe mitlefltiren bir durum da var. Bence tehlikeli olan budur ve buradan ç›kam›yorlar. Buradan ç›kabilmelerinin tek yolu hükümetin baflka bir kanal açmas›. Onlar›n baflka kanal› yok, ellerindeki güç bu. Parlamentodaki güçle, yerel yönetimlerle nereye kadar gidebileceklerine dair öngörüleri yok. Ama, hakl› olarak “bu alanlarda sürekli önümüz kesiliyor” diye bir kayg›lar› var. Geçenlerde, Osman Baydemir hakk›nda “silahl› muhalif Kürt hareketi” dedi¤i için dava aç›ld›. Batman belediye baflkan›na peflpefle iki ceza verildi. Ahmet Türk, Aysel Tu¤luk, Leyla Zana hakk›nda aç›lan davalar sürüyor... DTP’nin kapat›lmas› davas› da karara ba¤lanmak üzere... Anayasa Mahkemesi Baflkan›, AKP hakk›ndaki karar› aç›klarken, “Türkiye’de partilerin kapat›lmas› AB k›staslar›na uygun de¤il, bu yasay› düzeltin” diye ça¤r› yapt›. Ayn› fley DTP için de söylenmeli. Anayasa Mahkemesi kapatma karar› verirse, Kürt sorununda 1994’e döndü¤ümüzün ilân› olur. Genelkurmay’›n, devletin son dönemde izledi¤i siyaset de bunun göstergesi. Tarhan Erdem de “Kapana S›k›flanlar” (Do¤an Kitapç›l›k, 2008) adl› yeni kitab›nda, “bu sorun hükümetlerin çözebilece¤i bir sorun, tek koflul demokratik kanallar›n gelifltirilmesi” diyor. Söyledi¤i ikinci çok önemli bir fley de “bu sorunu PKK’ye indirgemek, PKK’nin eylemlerine bakarak tutum almak, Kürtlerin tamam›n› cezaland›rmak anlam›na geliyor”. DTP, bir buçuk-iki milyon seçmenin iradesi ve Kürt sorununun demokratik alanda çözümünün adresi. Demokratik çözüm zeminini ortadan kald›rd›¤›n›zda, Kürtlerde yayg›n hissiyat flu olacak: “Biz sorunlar›m›z› parlamentoda çözemiyoruz. Temsilcilerimizi seçiyoruz, gönderiyoruz, kula¤›ndan tutup d›flar› at›yorlar, partileri kapat›yorlar.” Demokratik siyaseti önemseyen bir ülkede, seçmende, vatandaflta bu duygunun olmas› büyük bir sorundur. PKK’nin “Öcalan’a endeksli siyaset”ten ç›kmas›n›n tek yolunun, hükümetin baflka bir kanal açmas› oldu¤unu söylediniz. Karay›lan’›n size verdi¤i mülâkatta söylediklerine bak›l›rsa, baflka bir kanal aç›l›rsa, PKK “Öcalan’a endesklilik”ten taviz vermeye haz›r görünüyor. Karay›lan’›n flu sözleri baflka nas›l yorumlanabilir: “Biz bir sistem oluflturduk. Bunun fiilî yöneticisi de¤ilse de, önderi Öcalan’d›r. Diyalog, çözüm tabii ki ora-


dan geçer. Ama birileri bunu kabul etmeyip baflka bir öneri yaparsa, biz buna kapal› de¤iliz. Bu reel durum kabul edildikten sonra, DTP diyalo¤un zemini olabilir.” Esas mesele bence flu: Biz de sorunu PKK’ye endekslemifliz. AKP hükümeti sorunun çözümünde DTP’yi muhatap alsa, bu yoldan yürünüp yürünmeyece¤ini görece¤iz. Ben yürünebilece¤ini düflünüyorum. Büyük bir toplumsal güç buraya dizilir, PKK de bunu muhatap almaya çal›fl›r. Ama bu zemin gelifltirilmiyor. Benim kanaatim, son tahlilde, PKK varl›¤› ve Öcalan’›n reel durumu gözetilmeden, bir çözüm olmaz. Kastetti¤im flu: PKK sadece savaflan bir örgüt olmaktan ç›km›fl, bir toplumsal güç haline gelmifl, bu görülmeli. Bu görüldükten sonra, PKK’nin silahlar› b›rakmas›n›n koflullar› tart›fl›labilir. Diyalo¤un zemininin Öcalan ve PKK olarak gösterilmesini yanl›fl buluyorum, ama PKK bu sorunun tart›fl›lmas›nda bir faktördür. Yapt›¤›n›z söyleflinin en dikkat çekici noktalar›ndan biri, Karay›lan’›n Barzani rejimini milliyetçi olarak nitelemesi, birçok defa bunun alt›n› çizmesi ve kendilerinin milliyetçi olmad›¤›n› s›k s›k vurgulamas›... Türkiye’nin en büyük yanl›fl›, hem devletin, hem ayd›nlar›n, hem solun Öcalan’›n 1999’daki savunmas›n› bir yenilgi psikozuyla yapt›¤› yolundaki de¤erlendirme oldu. Halbuki savunmas›nda iki fley üzerinde duruyordu. “Silahl› mücadele dönemi bitmifltir” diyordu. Bunu kendi baflar›s›zl›¤› üzerinden söylemedi Öcalan –o da faktördü ama. ‹kincisi de flu: “Art›k ayr› bir ulusal devlet kurarak bu ifl olmaz, Ortado¤u’da Kürtler ayr› devlet kurmayacak” dedi. Karay›lan da, size verdi¤i mülâkatta, Kerkük sorunu ba¤lam›nda Barzani yönetimini elefltirirken “ulusal devlet modeli demode olmufltur, bu nedenle, art›k flu flehir benim, bu flehir senin anlay›fl›yla bu sorun çözülemez. Halklararas› belirgin s›n›r savafl›n› anlaml› bulmay›z” diyor. Bu, Türkiye’yle iliflkilerini de kapsayan bir pozisyon de¤il mi? Aç›k söylemek gerekirse, Murat Karay›lan’lar bu görüfle yeni geldiler. Öcalan’›n görüflüdür bu. Irak savafl› ç›kt›¤›nda, Öcalan “milliyetçili¤i hortlatacaklar burada” diye tepki göstermiflti. Sol da, devlet de bunu görmedi. Asl›nda 1997’den beri bu fikri savundu, kendince bir model kurdu ve tart›flmay› bafllatt›. Nedir o model? Bir sacaya¤›. Demokratik cumhuriyet: Bütün Türkiye için. Demokratik özerklik: Farkl› kültürel, etnik kesimler için. Demokratik konfederalizm: Kürtlerin tamam› için, sivil bir toplumsal örgütlenme. Bunlar gerçekleflir ya da gerçekleflmez, ama demokratik cumhuriyet ya da demokratik özerklik tezlerine karfl› ç›karak bu yang›n› söndürebilmek mümkün de¤il. Etnik temelli

özerklik de¤il, co¤rafî, bölgesel özerklik diyorlar. Türkiye için büyük bir flans bu. Karay›lan’›n flu sözleri de çok dikkat çekici: “Türkiye’nin hassasiyetlerini de dikkate alan, makûl çözüm önerisi getiriyoruz. Ayr› devlet kurmak kesinlikle istemiyoruz. Bu ülkede kendi kimli¤imizle, dilimizle ve kültürümüzle eflit ve özgür yurttafllar olarak yaflamak istiyoruz.” Demokratik özerklik talebini anlat›yor. “Demokratik özerklik”ten kastedilen tam olarak nedir? Demokratik özerklikle ilgili iki kongre yap›ld›. Bu kongre sonuçlar›n› DTP de kabul etti. Önerilen, Türkiye’nin yerel yönetimlerinin güçlendirilmesi, merkezî yönetim yerine bölgesel yönetim modelinin gelifltirilmesi, kurucu merkez felsefesinin terk edilmesi ve bölgelerde seçilmifllerin yetkilerinin art›r›lmas›... Türkiye’nin 24-25 bölge temelinde yönetilmesini öneriyorlar. Özerkliklerden kastedilen, her bölgede, e¤itimin, kültürün nas›l gelifltirilece¤ine o bölgenin seçilmifllerinin karar vermesi. Bu önerinin eyalet sisteminden fark› ne? Çok fark› yok aç›kças›. Merkezî yetkiyi bölgelere yayarak yönetimi rahatlatabilecek bir öneri. “Merkezî planlama, yerel uygulama” diyorlar. Mesela, e¤itimi yerel yönetimlere veriyorlar, iç ve d›fl güvenli¤in merkezî olmas›n› kabul ediyorlar. Tart›fl›labilecek bir öneri bu. Bu modelin dünyada örne¤i var m›? Türkiye’ye özgü bir model olarak öneriyorlar bunu. Etnik temelli bir bölgesel model de¤il. Etnik temelde bir bölgesel yönetim modelinin önerilmemifl olmas›, asl›nda Türkiye’nin elini rahatlatan bir durum. Eli rahatlatan bir baflka nokta da, modelin enine boyuna tariflenmemifl olmas›. Dolay›s›yla, tart›fl›labilir, gelifltirilebilir. Demokratik özerklik önerisine Kürt hareketinin önemli bir k›sm›n›n itiraz› yok, ama milliyetçi kanad›n, “ayr›lmal›y›z, Güney’le birleflmeliyiz” diyenlerin itiraz› var. Karay›lan’›n dediklerine bak›l›rsa, PKK’nin Türkiye’den toprak talebi yok. Milliyetçilik konusunda da, Karay›lan “Kürtlerin milliyetçilik silah›na de¤il, demokrasiye sar›lmas› gerekti¤ini” söylüyor. Ve flöyle devam ediyor: “Kürtler devletçi siyasetten uzak durmak zorundalar. Biz devlet de¤il, halklararas› kardefllik istiyoruz. Eflitlik, özgürlük, demokrasi, gerçek anlamda ekolojik devrim, cinsler aras› eflitlik...” Çat› partisi de buradan ç›k›yor. Milliyetçili¤e savrulurlarsa, eriyeceklerini

düflünüyorlar. Solla blok oluflturmak istiyorlar. Onu da flöyle formüle ediyor: “Türkiye’deki sol demokratik güçlerle iflbirli¤i ve güçbirli¤i gelifltirmek.” Ve buradan “çat› partisi”ne geliyor. Benim gördü¤üm kadar›yla, Türkiye’de tart›fl›lan çat› partisiyle onlar›n kafas›ndaki bambaflka. Burada tart›fl›lan çat› partisi fikriyat› ne? Ne gibi bir fark var arada? Burada s›n›rl› güçlerle biraz taktiksel bir fley düflünülüyor, onlar›nki daha stratejik. Buradaki çat› partisi tart›flmas› flöyle özetlenebilir: Türkiye’de sol bir odak, güçlü bir sol odak yok. Solda durdu¤unu ifade eden, yan yana gelebilecek partilerin bir tür “cephe örgütü” kurmas› ve buna kat›lan bireylerle birlikte bu oluflumun sol oda¤›n yerine ikame edilmesi. Öcalan’›nki ise “anti-tekelci, anti-emperyalist, anti-kapitalist bir Hakan Tahmaz cephe” önerisi. Bu taraftaki çat› partisinde “anti-kapitalistlik” geçmiyor, içinde liberaller, sosyal demokratlar, demokrat ‹slâmc›lar say›l›yor. Bu, sol bir odaktan ziyade, demokratikleflme çerçevesinde bir ittifak tarifi... Gördü¤üm kadar›yla, her partinin ayr› bir tarifi var. EMEP “demokratik bir halk cephesi” diyor. SDP Kürt sorununu çözmeye yönelik bir ittifak bloku olarak görüyor. DTP ise biraz daha genifl bir “demokrasi cephesi” olarak tarif ediyor, liberalleri, sosyal demokratlar› da içine kat›yor. Öcalan’›n ve PKK’nin tarif etti¤i ise, esas olarak, sosyalist solla anti-tekelci, anti-kapitaDemokratik list, anti-emperyalist bir güç blo¤unun özerklikle ilgili oluflturulmas›. iki kongre Ama, Karay›lan, “solla iflbirli¤i, yap›ld›. güçbirli¤i” dedikten sonra, “genifl Bu kongre yelpaze” vurgusu yap›yor ve “sadece sonuçlar›n› DTP EMEP, SDP, ÖDP ve DTP ile s›n›rl› de kabul etti. bir fley düflünülmemelidir” diyor. Önerilen, Bu s›n›rl›l›kta düflünmediklerini çok merkezî aç›k söylüyorlar. Yüzde 30’luk bir parti yönetim yerine düflünüyorlar. bölgesel Aysel Tu¤luk da Radikal 2’deki yaz›yönetim lar›nda “iyi niyetli Kemalistler”e de modelinin göz k›rp›yordu. gelifltirilmesi, Benim Kemalizm hakk›nda yapt›¤›m bölgelerde elefltirilere “sen çok sert yaklafl›yorseçilmifllerin sun” dediler. Onlar sosyal demokratlayetkilerinin r›n ana gövdesinin de yer alabilece¤i, art›r›lmas›... Deniz Baykal’a küskün olanlar›n dahil Türkiye’nin olabilece¤i bir çerçeve düflünüyorlar. 24-25 bölge Eski SHP gövdesi gibi mi? temelinde Bütün solun bir araya gelece¤i bir parti yönetilmesini düflünüyorlar. Ezilenlerin Sosyalist öneriyorlar. Platformu’ndan Murat Karayalç›n’a kadar genifl bir yelpaze... AKP ile o kadar u¤raflmalar›n›n nedeni de bu. Diyorlar ki “cumhuriyeti kuran bu ordu, ordu ile Kemalistleri yan›m›za çekmeden sorunlar› çözemeyiz”.

25


Ama, bu cumhuriyeti Türk cumhuriyeti olarak kuran da bu ordu ve Kemalistler de¤il mi? Böyle düflünmüyorlar... Peki, Kemalistler ve sosyal demokratlarla antikapitalistlik nas›l olacak? Sosyalist damar›n genifl bir kesimi bir araya gelirse, bir hegemonya kurar, di¤erleri buraya eklemlenir diye düflünüyorlar. Karay›lan “bölgede üçüncü gücüz” derken bunlar› flöyle konumluyor: Statükocu güçler, küresel sermaye ve kendileri. Sonra da, “sosyalist partileri ve sosyal demokratlar› da içeren bir koalisyon” tahayyül ediyor... Hem statükocu güçlere karfl› olacaks›n ve Kemalistleri ça¤›racaks›n, hem küresel sermayeye karfl› olacaks›n ve sosyal demokratlar› da ça¤›racaks›n... Bu, bir tür kafa kar›fl›kl›¤›n›n, daha aç›k söyleyeyim, ne yapacaklar›n› tam bilmemenin getirdi¤i bir fley. Siyasal özneler üzerinden baflka bir fley tarif ediyorlar, program tarif ettiklerinde baflka bir fley. Asl›nda, Kürt hareketinin ruhunda böyle bir fley var. Mesela DEP’in program›, bir sosyalist parti program›yd›. Kürt hareketi kendi reel durumundan kalkarak sola dair bir proje gelifltiriyor. DTP içinde sosyalist de var, ‹slâmc› da, liberal de... Ama bana göre, o parti Kürt olman›n yaratt›¤› bir parti, bir hareket. Bu modeli sol bir harekete uygulayamazs›n›z. Sizin partinizin baflkan› da, Karay›lan’›n siyasî özneler ba¤lam›nda çizdi¤i çerçeve gibi, Kemalistlerle, sosyal demokratlarla bir araya gelmeyi ima eden aç›klamalar yapt›. Türkiye solunun Kemalizmle göbek ba¤›n› kesmeden sol olamayaca¤›n› düflünüyorum. Ama sizin baflkan... Partide, baflkan söyledi¤i için herkes kabul etmek zorunda diye bir fley yok. Ben de duyuyorum bu tür sözlerini. Ama, partinin kongre karar› var, Parti Meclisi kararlar› var, bir parti üyesini ba¤layan bunlard›r. Ben diyorum ki, Kemalizmle hesaplafl›lmadan, özgürlükçü, demokratik bir sol olunamaz, hatta sol olunamaz. ÖDP’yi kuran gruplar kendi içlerinde o hesaplaflmay› yapmam›fl m›yd›? Sonuçta o gruplar 12 Mart’› ve 12 Eylül’ü yaflad›lar... THKP-C kökeninden gelen siyasî hareketler aras›nda, yani Kurtulufl-Devrimci Yol ayr›m›nda en önemli konulardan biri Kemalizm meselesi. Bugün hâlâ Kurtulufl, Devrimci Yol’u Kemalizmden kopmad› diye elefltiriyor. Bir hesaplaflma olamad›, tamamlanmad›. Göstergesi ne? Kemalizmden ar›nanlar mesela ÖDP’de mi? Yaflad›¤›m on y›ll›k tarih bunun olmad›¤›n› gösterdi. ÖDP esas olarak örgütsel modelin yenilenmesi üzerinden bir proje oldu. Aram›zdaki hukuku tarif ettik, Kürt sorununu, laiklik sorununu öteledik. Süreç içinde, bu hukukla bunlar› çözece¤iz dedik, ama olmad›. Kemalizm Türkiye’nin kurucu ideolojisi, yönetim ideolojisi, felsefesi. Yeni bir Türkiye kuru-

26

Murat Karay›lan

Türkiye’de tart›fl›lan çat› partisiyle onlar›n kafas›ndaki bambaflka. Buradaki çat› partisi tart›flmas› flöyle özetlenebilir: Türkiye’de güçlü bir sol odak yok. Solda durdu¤unu ifade eden, yan yana gelebilecek partilerin bir tür “cephe örgütü” kurmas› ve buna kat›lan bireylerle birlikte bu oluflumun sol oda¤›n yerine ikame edilmesi. Öcalan’›nki ise “anti-tekelci, antiemperyalist, anti-kapitalist bir cephe” önerisi.

lacaksa, kurucu ideolojiyle hesaplaflman›n tamamlanmas› gerekiyor. 1980 öncesi sola bakt›¤›nda, Kemalizmle hesaplaflmay› tamamlad›¤›n› düflünen bir sürü hareket tamamlayamad›. Mesela benim yer ald›¤›m Kurtulufl da dahil, siyasal ‹slâm meselesine, laiklik meselesine Kürt sorununa yaklaflt›¤› gibi yaklaflm›yordu. Daha sonra, bunu tart›flmaya bafllad›k. Evet, kendimizi oradan kopard›¤›m›z› ilan ettik, ama ne kadar kopard›k? Mesela “ÖDP’ye sol mu diyece¤iz, sosyalist mi diyece¤iz” tart›flmas› oldu. Bunun esas nedeni sosyal demokratlardan kopmamakt›. Türkiye’de kurucu ideoloji, tek millet, tek dil, tek din, tek kültür üzerinden yükseliyor. Bununla hesaplaflmadan yeni bir Türkiye kuramay›z. ÖDP’nin program›nda, çokkültürlü, çokdilli, çokinançl› bir Türkiye tarifi vard›, ama bunun içsellefltirilmedi¤ini düflünüyorum. ‹çsellefltiremedi¤i için de ÖDP Kürt sorununda ve bir dizi baflka konuda sürekli problem yaflad›. Hâlâ tek bir ÖDP’den söz edilebilir mi? En az iki ÖDP var galiba... Milletin gözünde iki ÖDP var gibi görünüyor ama, galiba en az üç ÖDP var. Kurulan ÖDP ile süreç içerisinde evrilen ÖDP çok farkl›. Bugünkü ÖDP’nin ilk kurulan ÖDP ile bir ilgisi yok. Ben kendimi ÖDP’nin kazan›mlar›n› savunan bir kifli olarak tarif ediyorum. Esas olarak, iki farkl› ÖDP var gibi duruyor: “ÖDP’nin art›k iflah olmayaca¤›n›” düflünenler ve “ne olacaksa yine ÖDP’yi gelifltirerek olmal›” diyenler. ÖDP’nin iflah olmayaca¤›n› söyleyenler temel olarak nereden elefltiriyorlar ve ne öneriyorlar? ÖDP’nin solda pozisyon tutmaya yeterli olmad›¤›n›, siyaseten Kürtlere, Alevilere, sosyal demokratlara aç›lmas› gerekti¤ini söylüyorlar. Böyle bir partinin kimli¤ini sosyalist olarak tarif etmesi bana göre mümkün de¤il. Bu, olsa olsa, sosyal demokrattan biraz daha sol bir kimlik tarifidir. Ufuk Uras’›n seçim dönemindeki demeçleri tamamen bu yöndeydi. “Kad›köy’de kurulan gökkufla¤›n› bütün Türkiye’de kuraca¤›z” diyordu. Ben flu kanaatteyim: ÖDP’nin miad› dolmufltur. ÖDP’nin politik yenilenmeyi gerçeklefltirecek takatten düfltü¤ünü düflünüyorum. Burada bir rol oynayabilirdi, bu rolü de oynam›yor, oynayam›yor, iç kavgas›n-

dan dolay›. Parti kurullar› aç›k olarak tart›flmal›. Ufuk Uras ç›k›p, kafas›ndaki neyse, çat› partisi mi, gökkufla¤› m›, sol parti mi, sosyalist parti mi, laf› doland›rarak de¤il, etraf› koklayarak de¤il, kafas›ndaki fikirleri net bir flekilde söylemeli. Karfl› görüflte olanlar da ne düflündüklerini söylesinler. Benim kanaatim, sosyal demokratlar›n, sosyalistlerin, bir tür çat› partisi format›na giren bir güçbirli¤i ile solun büyük probleminin çözülemeyece¤i. Küreselleflmeci olmayan, piyasac› olmayan, çokkültürlü, çokdilli, çokinançl› bir Türkiye yaratmay› kendine programatik bir zemin olarak tarif eden bir sosyalist partiye ihtiyaç var. Kürt sorununun çözümünde esas rolü oynayabilecek de böyle bir sosyalist parti. Bu memleketin demokratikleflememesinin en temel nedenleri Kürt sorunu ve laiklik sorunu, burada bütünlüklü bir programatik zeminde etkili bir sol partinin itici güç olabilece¤ini düflünüyorum. Bunu hedef alan her tür çal›flma anlaml›d›r, ama bir ittifak çal›flmas› bunun yerine ikame edilemez. Alt› buçuk ay sonra yerel seçimler var, tahminen nas›l bir tutum al›nacak? Yerel seçimlerin iki boyutu var. AKP’nin “Kürtlerin temsilcisi benim” tezini güçlendirmeye ve bir anlamda DTP’yi elimine etmeye yönelik olarak yerel seçimlere as›lmas› var. Bu aç›dan, Güneydo¤u ve Do¤u bölgesindeki seçimlerin bir tür referandum olaca¤› kanaatindeyim. Bat›da, bölge d›fl›ndaki illerde, birkaç nedenden dolay› solun yapabilece¤i pek bir fley oldu¤unu sanm›yorum. Birincisi, yerel seçimler ba¤lam›nda, solun büyük projesine yan›t verebilecek bir çaba içerisinde insanlar yok. Bir çat› partisi tart›flmas› var, baflka bir fley yok. ÖDP nas›l bak›yor çat› partisine? Partinin belgelerinde yeni bir sol parti projesi diye bir fley yok. Yerel seçimlerde bir ittifak tart›flmas› var. Bunun içerisinde çat› partisine s›cak bakan bir kesim arkadafl oldu¤unu biliyorum. Ama, Ufuk Uras’la birlikte hareket eden arkadafllar›n baz›lar›n›n çat› partisine s›cak bakmad›¤›n› biliyorum. Di¤er kanat, yani parti meclisinin ço¤unlu¤u ise bir çat› partisi çerçevesinde de¤il, sol bir ittifak politikas›n›n, sorunlar etraf›nda güçbirli¤i yap›lmas›n›n, bir eylem birli¤i oluflturulmas›n›n gerekti¤ini söylüyor. Sizin pozisyonunuz ne? Ben 21. yüzy›l›n bir sol partisine ihtiyaç oldu¤unu ve burada boflluk oldu¤unu düflünüyorum. Bunun da ancak, örgütsel model üzerinden de¤il, politik zemin tarifi üzerinden olabilece¤ini düflünüyorum. ÖDP, EMEP, SDP ya da Kemalistler ve sosyal demokratlar›n iflbirli¤i yapaca¤› bir zemin mi ar›yoruz, yoksa temel ihtiyaç solda bir politik odak m›? Ben sorunun bir politik odak eksikli¤i oldu¤unu düflünüyorum. Bunun da programatik zeminde, “21. yüzy›l›n solu nedir?”, “bugüne ait solun cevap aramas› gereken sorunlar neler-


ni bir politik zemin tarif etmesi aç›s›ndan, birkaç aday belirleyip seçime kat›lman›n bir anlam› olmayaca¤› kanaatindeyim. AKP’nin izledi¤i siyaset, geldi¤i nokta aç›s›ndan, yerel seçimlerden büyük bir baflar›yla ç›kaca¤› kanaatindeyim. Sol toplumsal tabandan koptu. Solun temel problemi bu. Bak›n AKP nereden oy al›yor? AKP’nin niye oralarda oy ald›¤›na kafa yormadan, orada yaflanan hayatla bir ba¤ kurmadan solun ayaklar› üzerine kalkmas› mümkün de¤il. Hele de yerel yönetime dair bir modeli olmadan seçim ittifak› yapman›n bir anlam› yok. ‹kincisi, genel seçimde, Kad›köy’de yap›lan seçim ittifak›ndan hareketle model kurmaya çal›fl›yor arkadafllar. Kad›köy’de on ilçede Ufuk Uras 80 bin küsur oy alarak seçildi. Yerel seçimde, 80 bin küsur oyla ancak muhtar seçtirebilirsin. Kad›köy’de milletvekili ç›karmakla belediye baflkan› seçmek aras›nda uçurum var. Ayr›ca, belediye meclisi gibi teknik yanlar var. Milletvekili seçimiyle yerel seçim modeli teknik olarak birbirine benzer de¤il. Genel seçimde Bin Umut’taki ittifak kurma tarz›na ne diyorsunuz? Bin Umut modeli bence fluydu: Kürt hareketi, DTP seçimlere solu da kapsayan biçimde girme karar› ald›. Önemli olan Ufuk Uras’›n seçilip seçilmemesi de¤il. Kürtler “hay›r” deseydi, Ufuk Uras hiçbir flekilde aday olamazd›. Uras’›n adayl›¤›n› DTP önerdi, ÖDP de flöyle veya böyle kabullendi. Di¤er sol gruplar da, aç›k konuflal›m, DTP kabul etti¤i için kabul etti. Benim arad›¤›m ve esas olarak aranmas› gerekti¤ini düflündü¤üm fley, seçim ittifak›n› kimlerle yapaca¤›m›zdan önce, solun bu büyük problemine nas›l çözüm bulunaca¤›. “Söz ayr›flt›r›r, eylem birlefltirir” denir, ama ben öne, “ne olacak bu solun hali” sorusunu tart›flmay› koyuyorum. “Önce bir yerel seçimleri atlatal›m, sonra bakar›z” dedi¤iniz zaman, 22 Temmuz’da yapt›¤›n›z hatay› yapars›n›z. 22 Temmuz’dan büyük sol projeler ç›kart›lmaya çal›fl›ld›. Sadece Ufuk Uras için söylemiyorum, Bask›n Oran kampanyas›ndan baz› arkadafllar da oradan yeni sol parti ç›kartmaya çal›fl›yordu. Hiçbir fley ç›kmad›, ç›kmaz! Sizce, yerel seçimlerden sonra solun hali ne olacak? Ben h›zl› bir biçimde solun söyledi¤im sorununa cevap vermek üzere bir aray›fla girece¤ini düflünüyorum. Sol hareket dibe vurmufl, hiçbir etkisi yok. Solsuz bir ülke olmaz. Bir aray›fl ç›kacak. Bunun milâd›n›n yerel seçim olaca¤›n› düflünüyorum, çünkü yerel seçimlerin solun flu tezini bütünüyle çürütece¤ini san›yorum: Sosyalist solun önemli bir k›sm›, memleketin temel sorununu yaflam tarz›, yani laiklikle ilgili problem ekseninde tarif etmeye bafllad›. Bunun hayal oldu¤u, toplumsal karfl›l›¤›n›n olmad›¤›, buradan yürümenin bir zemininin olmad›¤› ortaya ç›kacak. Son dönemde tart›fl›lan yolsuzluklar›n AKP aç›s›ndan çok daha derin bir problem

ÖDP, EMEP, SDP, Kemalistler ve sosyal demokratlar›n iflbirli¤i yapaca¤› bir zemin mi ar›yoruz, yoksa temel ihtiyaç solda bir politik odak m›? Ben sorunun bir politik odak eksikli¤i oldu¤unu düflünüyorum. Bunun da programatik zeminde, “21. yüzy›l›n solu nedir?”, “bugüne ait solun cevap aramas› gereken sorunlar nelerdir?” sorular›na öncelik veren bir aray›fl olmas› gerekti¤ini düflünüyorum.

oldu¤unu düflünüyorum. Sol bunu görmüyor, önemsemiyor ya da di¤er konuyu daha çok önemsiyor. ‹kincisi, neoliberal politikalar aç›s›ndan, sendikal hareket, emek hareketi dibe vurmufl, debelenip duruyor. Buradan yeni bir fley mayalanacak diye umut ediyorum. Bunun örnekleri var. Mesela, Tuzla’ya iliflkin oluflan duyarl›l›k ya da baz› ifl kollar›ndaki grevlere, direnifllere iliflkin yeni yeni, son birkaç ayd›r, bir mayalanma var. Kot iflçilerinin zehirlenmesine karfl› bir tepki gelifliyor. Bunlar›n iflaret oldu¤unu düflünüyorum. Hemen hemen bütün muhalif kesimlerin içinde gizliden gizliye bir tart›flma sürüyor, bunu fâfl etmek, bütün topluma yaymak gerek. Kahve köflelerinde, parti organlar› toplant›lar›nda, sendika toplant›lar›nda bunlar tart›fl›l›yor. Bu tart›flmalardan hay›rl› bir fley mutlaka ç›kar diye düflünüyorum. Yeni bir örgütlenme anlay›fl›, yeni bir dil, yeni bir program, yeni bir parti... Solun, emek hareketinin önemli kazan›mlar› oldu¤unu düflünüyorum. Mesela, 20-25 y›l önce, “pozitif ayr›mc›l›k” diye bir fleyi zihnimde tart›fl›rd›m, ama flimdi tart›flmam, bu konuda anlaflamayacaklar›mla bir aray›fl içine girmem, siyasal ço¤ulculuk meselesinde ya da çokdilli, çokkültürlü, çoketnili bir toplum modeline karfl› olanlarla bir araya gelmem. Baz› sol kesimler diyor ki, “etnik sorunlar öne ç›kar›larak siyaset yap›lmaz”. Ben diyorum ki, etnik sorunlara endeksli siyaset sosyalist siyaset de¤ildir, ama etnik sorunu by-pass eden, yok sayan siyaset de sosyalist siyaset de¤ildir. Monolitik, dogmatik solla yeni bir aray›fl içinde olan sol aras›nda bir ayr›flma var. Yeni aray›fl içinde olan sol kendi aras›ndaki tart›flmay›, “niye bu ifli baflaramad›k” sorusunu, pozitif miras›na yaklaflarak, yeniden düflünmeli. Politik ve örgütsel yenilenme konusunda birleflenlerin bir zemin oluflturmas› gerekiyor. Bu zemin olufltuktan sonra, tan›mlanm›fl güçbirlikleri yap›labilir. O zaman, monolitik dedi¤im solla da, sosyal demokratlarla da güçbirli¤i yapars›n, seçim baraj›n›, anti-demokratik yasalar› aflabilmek için, o ortak paydada kiminle buluflabiliyorsan çaba sarfedebilirsin. Ama bu zemini tarif etmeden, flöyle ya da böyle iflbirli¤i yapman›n sonuç al›c› olmad›¤›n› düflünüyorum. Buradan s›rf politik anlamda de¤il, etik anlamda da sol ç›km›yor. 22 Temmuz seçimlerinin benim için en yaralay›c› olan yan› budur: Sol etik de¤erlerinden uzaklaflm›flt›r. ‹ttifak yap›lm›flt›r, yap›lan ittifak› DTP farkl›, ÖDP farkl› okuyor. ‹ki partinin aras›nda yap›lm›fl bir ittifak var gibi görünüyor. DTP’nin Parti Meclisi’ne göre ÖDP ittifaka uymad›; ÖDP’ye göre, asl›nda bir ittifak yok. Solun bütünü de DTP gibi okuyor... Ya da Bask›n Oran’›n seçim kampanyas› için ÖDP Parti Meclisi destekleme karar› ald›. Ama biliyorum ki, desteklemedi ÖDP’liler. Ya da Ufuk Uras’›n seçim bölgesinde, ÖDP’lilerin tümü desteklemedi. Etik olarak da sol afl›nd›.

Söylefli: Siren ‹demen - Yücel Göktürk

dir?” sorular›na öncelik veren bir aray›fl olmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Çat› partisi önerisi ise, mevcut partilerin kendi varl›klar›n› devam ettirerek, yanlar›na eklemleneceklerle oluflturacaklar› bir ittifak partisi. Uzun süredir, daha aç›k söyleyeyim, ÖDP projesinin akamete u¤ramas›ndan sonra, sola bakanlar›n zihninde “yeni bir sol nas›l geliflebilir” sorusu var. Arkadafllar buradan hareket ediyorlar, ama bulduklar› formül mevcutlar›n bir araya gelmesi ve onlara eklemlenebilecek sosyal demokratlar, liberaller... ‹ki fley birbirine kar›flt›r›l›yor bence. ÖDP, SDP, BSP (Birleflik Sosyalist Partisi) deneyimleri yaflad›k. Onlar da flu anda çat› partisi denen öneriye benzeyen partilerdi, gruplar›n, e¤ilimlerin meflruiyeti vard›, ço¤ulculuk vard›, ama sonuçta baflar›l› olamad›lar. Niye olamad›klar› sorusu sorulmal›. Ayr›ca, mevcut partiler devam etsin deniyor. Kat›lan herhangi bir sosyalist, sosyal demokrat ya da liberalin tek partisi olacak, di¤erlerinin iki partisi mi? ‹ki partisi olanlar›n kendi aras›nda bir hukuk olacak, ötekilerin hukukunun çi¤nenmeyece¤inin garantisi nerede? SDP, BSP ve ÖDP’de bunun çi¤nendi¤i çok aç›k görüldü. Gruplar›n hukuku bireylerin hukukunun üzerine ç›kt›, onlar› ezdi. Hatta büyük gruplar küçük gruplar› ezmedi mi? Evet. Böyle oldu. Bunun denklemini kurmad›¤›nda böyle olur. “Efendim, bize güvensin, bir araya gelsin...” 3 Kas›m seçimleri, 2004 yerel seçimleri, 22 Temmuz seçimlerinde ortaya ç›kan enerji neyse, onun ilerisinde bir fley olmaz. Kald› ki, güçbirli¤i, iflbirli¤i yap›labilir, ama Türkiye’deki sol siyasetin t›kan›kl›¤›n›n esas problemi 21. yüzy›l›n sosyalist partisinin, demokratik sol örgütünün programatik zemini meselesidir. ÖDP deneyimi bana ö¤retti ki, politikalarda yenilenmeyi gerçeklefltirmeden sadece örgütsel yenilenmeyle solun önü aç›lamad›. Herkesin kendince bir çat› parti tarifi var. Bu kadar karmafl›k bir fleyden bir sinerjinin ortaya ç›kmas›n›n da oldukça zor oldu¤unu düflünüyorum. Ertu¤rul Kürkçü’nün, “üçüncü blok” çerçevesinde, yerel seçimlere “Bin Umut” adaylar›yla girme önerisine ne diyorsunuz? Bin Umut bir seçim ittifak›. Seçim ittifak› yapacak güçler, yerel yönetim anlay›fl› olarak, politik proje olarak ne önerecek? Bin Umut aday› bir yerel yönetim modeli önerebilecek mi? Bu konuda, hem ÖDP, hem DTP aç›s›ndan problem var. ÖDP’nin iki dönemde, ikiflerden dört belediyesi oldu, ama oralarda bir model, örnek bir uygulama, bizi heyecanland›rabilecek bir fley ç›kmad›. DTP için de ayn› fley geçerli. DTP birçok sorunla bo¤ufltu denebilir, evet, çok bask› geldi, ama DTP 1994’ten beri belediyelerde yönetimde, tek bir tane örnek gösterilecek model ç›kmaz m›? Solun gelece¤i aç›s›ndan, toplumsal bir güç haline gelmesi aç›s›ndan, ye-

27



fiili’de bir gösteri: “Yanki, Bolivya’dan defol”

26 A⁄USTOS-21 EYLÜL 2008 Haz›rlayan: Erdir Zat

BOL‹VYA Göz göre göre 11 Eylül trajedilerine bir yenisi eklendi: Pando katliam›. Morales muhalifi liberallerin besledi¤i faflist çeteler, k›z›lderili halk›n üstüne kurflun ya¤d›r›nca Latin Amerika aya¤a kalkt›. Hem ulusalc› hem de liberal tezleri çürüten s›cak Bolivya prati¤ini izlemeye devam ediyoruz... 11 EYLÜL günü dünya, El Kaide’den Bat›’y› hedef alan yeni bir eylem beklerken Bolivya’dan gelen haberle çalkaland›. Sosyalist yönetimi destekleyen k›z›lderili göstericilerin, Pando eyaletinin ayr›l›kç› valisini protesto etmek için düzenledi¤i yürüyüfle taarruz silahlar›yla donat›lm›fl faflist çeteler taraf›ndan yayl›m atefli aç›ld›. Katliamda en az 30 kifli öldü, onlarcas› yaraland›, yay›na girdi¤imizde yüzden fazla kifli kay›pt›. Baflkan Evo Morales olay›n ard›ndan Pando’da ola¤anüstü hâl ilân etti, orduyu bölgeye gönderdi ve s›n›r› geçip Brezilya k›rsal›na kaçan eyalet valisi Leopondo Fernandez hakk›nda tutuklama emri ç›kard›. Birkaç gün içinde yakalanan Fernandez, daha önce kendisine ba¤l› paramiliter güçler kurmakla suçlanm›fltı ve Pando katliam›n›n bu güçler taraf›ndan yap›ld›¤›na iliflkin kan›tlar ele geçirildi. Korkulan oldu. Sosyalist dönüflüm yanl›s› yoksul ço¤unluk ile zengin eyaletleri elinde tutan ayr›l›kç› liberallerin karfl› karfl›ya geldi¤i siyasal çalkant›n›n, Bolivya’da nas›l bir kâbusa do¤ru evrilebilece¤ini gösteren bu olay›n Morales’in referandum zaferinden birkaç hafta sonra yaflanmas› derin endifleler do¤urdu. 10 A¤ustos’ta, baflkan, baflkan yard›mc›s› ve eyalet valilerinin görevlerine devam› için kamu onay›na baflvuran referandumda, Morales ülke çap›nda oylar›n yüzde 67’sini alarak bir rekora imza att›. Böylece anayasal reform için irade koyan sosyalist hükümetin meflruiyetini kan›tlamakla kalmad›, Bolivya halk›n›n toprak bütünlü¤ünden yana oldu¤unu da dünyaya gösterdi. Olaylara sahne olan Pando eyaletinde, Morales, daha önce ald›¤› yüzde 21’lik oy deste¤ini yüzde 53’e ç›kararak bir baflka rekor k›rm›flt›. Ayr›l›kç› eyaletlerin provokasyonu buna ra¤men geldi ve sab›k ABD Büyükelçisi

Kaostan kaosa

“Hepimiz müslüman›z”

PAK‹STAN Pentagon’un yeni Afganistan stratejisinde Pakistan’a yönelik s›n›rötesi operasyonlar›n da yer almas› ve Bush’un bunu ‹slamabad’a bildirmeden uygulamaya koymas›, NATO kuvvetlerinin Taliban ve El Kaide’ye karfl› verdi¤i savafl› Pakistan’›n iç bölgelerine tafl›d›. Pakistan yönetiminin tepkiyle karfl›lad›¤› bu yeni durumun ilk sonucu, ‹slamabad’daki Marriot oteline yap›lan intihar sald›r›s› oldu. Patlay›c› yüklü bir kamyonla otele sald›ran militanlar en az 50 kiflinin ölümüne yol açt›. Beyaz Saray ise, sald›r›n›n, Pakistan’›n terörle mücadelede etkin rol üstlenmesi gere¤ini gösterdi¤ini iddia etti.

ALMANYA Köln’de yap›lmas› planlanan Merkez Camii projesine karfl› ç›kan çevrelerin bafllatt›¤› ‹slam karfl›t› kampanya geri tepti. Alman solunun her kesiminin yer ald›¤› cami yanl›s› cephe büyük bir gösteriyle meydanlar› doldurunca, karfl›tlar›n gösterisi iptal edildi. Camiyi engellemek için faaliyet gösteren Pro-Köln örgütü, sadece Almanya’daki ‹slâm karfl›tlar›na de¤il, Avrupa’daki öteki ›rkç› hareketlere eyleme kat›lma ça¤r›s›nda bulunmufltu. Frans›z faflist lider Le Pen gösteriye gitmedi, ama afl›r› sa¤c› ‹talyan Kuzey Birli¤i Partisi’nin Avrupa Parlamentosu üyesi Marion Borghezio oradayd›.

daha Morales’e karfl› iflliyor. YSK’n›n aç›klamas›n›n geldi¤i 2 Eylül’den Pando katliam›na giden dokuz günlük süreçte, muhaliflerin fliddetle sonuçlanan kitlesel eylemlerine tan›k olundu. Devlet kurumlar›na ve aralar›nda uluslararas› insan haklar› örgütlerinin de bulundu¤u sivil kurulufllara ait binalar faflist mangalar taraf›ndan bas›ld›, ya¤maland›, yak›ld›. Bu geliflmeler Morales yanl›lar›n› da soka¤a döktü ve kaç›n›lmaz olarak iki grup aras›nda küçük çapl› çat›flmalar yafland›. Fakat, ifade özgürlü¤ü hakk›n› kullanan silahs›z kitlelerinin üstüne paramiliter güçler taraf›ndan atefl aç›lmas›, her fleyi geride b›rakt›. Pando katliam›yla aç›kça tehdit edilen Morales, do¤rudan muhaliflerin arkas›ndaki gücü hedef ald› ve ABD Büyükelçisi Philip Goldberg’i s›n›rd›fl› etti. Goldberg’in, bütün bu kaosun ortas›nda, Santa Cruz ve Chuquisaca eyalet valileriyle özel görüflmeler yapmas› bu sert karar› motive etmiflti. 2004-2006 aras›nda büyükelçilik yapt›¤› Kosova’da etnik temizlik yürütmekle suçlanan Goldberg, 2006’da, Bush yönetimi taraf›ndan “Bolivya’n›n Balkanlaflt›r›lmas›” harekat› için özel olarak gönderilmiflti. Konu böylece uluslararas› siyasetin gündemine oturdu. Chavez, Bolivya’da darbe haz›rlamakla suçlad›¤› ABD’nin Caracas büyükelçisine Morales’in yapt›¤›n› yapt›. Derken Washington, Bolivya ve Venezüella büyükelçilerini geri yollad›. Derken Rusya, Venezüella ve Bolivya’n›n askeri tatbikatları bafllad›... Diplomatik ve askeri restleflmeler bir yana, geliflmeler Latin Amerika’n›n gelece¤ini tehdit Sosyalist dönüflümü destekleyen kızılderili halkın Pando’daki gösterisi eden bir görünüm kazanm›flt›. z›rlanan yeni anayasa geçen aral›kta Morales’e 11 Eylül 1973’te, fiili’de, sosyalist Allende hüteslim edilmiflti. Yasa gere¤i alt› ay içinde refe- kümetinin devrilmesine benzer bir darbe tehliranduma sunulmas› gerekiyordu. Ama öyle kesinin Bolivya’da da oluflmakta oldu¤u aylarolmad›, siyasî krizi dindirmek isteyen Morales, d›r yaz›l›yordu; art›k fiilî bir olgu hâline geldi. Washington destekli liberal muhaliflerin resti- Bolivya sorununa çözüm bulmak için toplanan ni görerek araya bir “güvenoyu referandumu” Güney Amerika Uluslar Birli¤i’nin (UNASUR) koydu ve oylar›n› art›r›p öncekilerden daha dokuz ülkesinin, “ba¤›ms›zl›k, egemenlik, toprak bütünlü¤ü ve demokrasi” vurgular›yla büyük bir zafer kazand›. Kurumsal faflizm buna ra¤men direnmeye Morales’e tam destek vermesi, geçmiflte darbedevam ediyor. fiimdi de Yüksek Seçim Kurulu lerden çok çeken Latin Amerika’n›n gene bir devrede; yeni anayasan›n referanduma girme- 11 Eylül günü gelen bu toplumsal felâkete karden önce (sosyalistlerin ço¤unlukta oldu¤u) fl› tavr›n› gösteriyordu. AB’yi model alan bir Kongre’de ve (hâlâ liberallerin kontrolünde entegrasyon süreci yaflayan Güney Amerika, olan) Senato’da onaylanmas› gerekti¤ini savu- k›tada ABD’ye karfl› yeni bir “kutup” olufltunuyor. Rejimin by-pass mekanizmalar› bir kez ¤unu giderek daha fazla gösteriyor. Goldberg’in s›n›rd›fl› edilmesi de dahil bir dizi zincirleme reaksiyona yol açt›... Katliam›n sorumlulu¤unu reddeden Fernandez, Morales hükümetinin sosyalist politikalar›na (do¤al kaynaklardan elde edilen gelirin yeniden bölüflümü, toprak reformu, yerlilere yurttafll›k haklar›, vs.) karfl› kurulan Ulusal Demokratik Konsey’in (CONALDE) üyelerinden biriydi. Ülkenin gelir düzeyi yüksek do¤u eyaletleri Santa Cruz, Pando, Beni, Tarjia ve Chuquisaca’n›n valilerinden oluflan konsey, bu bölgelerin özerklik kazanmas› için y›k›c› bir muhalefet bafllatt›. Morales gelene kadar do¤algaz kaynaklar›n›n ve minerallerin rant›ndan yararlanan eski iktidar eliti, ne de olsa Bolivya’ya “flok terapi” uygulayan askerî diktatörlü¤ün (1978-1993) ve “neoliberal mesih” Lozada’n›n (1993-1997) dizinin üstünde palazlanm›flt›... Üçüncü kez seçim kazanan Morales, yolunun aç›lmas›yla birlikte esas konuya geri döndü ve yeni anayasan›n 7 Aral›k’ta halk oylamas›na sunulaca¤›n› aç›klad›. ‹ktidara geldikten sonra ikinci büyük zaferini Kurucu Meclis seçimlerinde kazanm›fl, bu meclis taraf›ndan ha-

29


Kad›nlar›n zaferi

Bask MHP kapat›ld›

Damak tad› hükümeti yedi

Lula’n›n bonusu

RUANDA Dünyan›n ço¤unlu¤unu kad›nlar›n oluflturdu¤u ilk meclisi seçildi. Geçen dönemde milletvekillerinin yar›ya yak›n› kad›n olan Ruanda’da son yap›lan seçimlerde meclisteki 80 sandalyenin 44’ünü kad›nlar ald›. 1994’te, Hutu milislerin az›nl›k Tutsilere karfl› uygulad›¤› soyk›r›mda 800 bin kiflinin öldürüldü¤ü Ruanda’n›n bu insanî felaketten sonra kabul edilen anayasas›nda kad›n milletvekilleri için yüzde 30’luk kota belirlenmiflti. Dünyada kad›nlar›n en yüksek oranda temsil edildi¤i (yüzde 55) Ruanda meclisine bu kotadan giren vekillerin bir siyasî partiyi temsil etmesine izin verilmiyor.

‹SPANYA Yüksek Mahkeme, Bask Milliyetçi Hareket Partisi’nin, ayr›l›kç› ETA örgütüyle ba¤lant›s› bulundu¤una ve kapat›lan Batasuna Partisi’nin uzant›s› oldu¤una hükmetti ve kapat›lmas›na karar verdi. Batasuna Partisi, 825 kiflinin ölümünden sorumlu tutulan ETA örgütünün siyasi kanad› oldu¤u gerekçesiyle 2003’te kapat›lm›flt›. Parti yetkilileri karar›n demokrasiye ayk›r› oldu¤unu ve haklar›n› Avrupa’da arayacaklar›n› söyledi. Yak›nlarda gene Yüksek Mahkeme’de görülmeye bafllanan Bask Topraklar› Komünist Partisi’nin kapat›lmas› davas›n›n da benzer bir seyir izleyip ayn› ak›beti paylaflaca¤› san›l›yor.

TAYLAND Sokak gösterileri sonuç verdi. Anayasa Mahkemesi, televizyonda yemek program› yaparak anayasay› ihlâl eden baflbakan Samak Sundavarej’in istifa etmesi gerekti¤ine hükmetti. Baflbakanl›k görevine bafllad›ktan iki ay sonra programlara ç›kmay› b›rakan Samak, mahkemedeki ifadesinde program karfl›l›¤›nda maafl ald›¤›n› reddetti, ama yarg›çlar› inand›ramad›. Hakk›ndaki yolsuzluk davalar› sonuçlanmadan Britanya’ya kaçan eski devlet baflkan› Taksin’in kuklas› olarak kabul edilen Samak’›n istifas›, hükümetin de sonu oldu. ‹ktidar partisi Samak’› yeniden aday gösterece¤ini bildirdi.

BREZ‹LYA Kültür Bakan› Gilberto Gil’in müzik çal›flmalar›na dönmek üzere görevinden aff›n› istemesiyle güç kaybeden Lula hükümeti, petrol endüstrisinden gelen yeni haberlerle kendine geldi. Geçen y›l tarihi boyunca ilk kez kendine yetecek kadar petrol üretmeyi baflaran Brezilya, bu y›l ihracat gelirleri üstüne konuflmaya bafllad›. Baflkan Lula, okyanusta yeni bulunan petrol ve do¤algaz yataklar›n›n Brezilya’y› dünyan›n en büyük üreticilerinden biri haline getirece¤ini ve buradan elde edilen gelirin direkt olarak yoksullu¤u sona erdirmek için uygulanan programlara aktar›laca¤›n› aç›klad›.

KAFKASYA Tilkinin uzanamadı¤ı üzüm Bush’un ard›nda gizlenip sekiz y›l boyunca ABD’yi sinsice yöneten Dick Cheney, büyük projesi tarihin çöp tenekesine at›lmadan önce son kez Kafkasya’ya gitti. Fakat sonuç fiyaskoydu. Cheney, So¤uk Savafl jargonuyla Rusya’ya tehditler savurmaya devam etse de, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna’y› kapsayan gezi bir devrin kapan›fl›na iflaret ediyordu. Peki, nas›l bir devir aç›ld›? MIKE WHITNEY Counter Punch, 11 Eylül 2008

EYLÜL’ÜN ilk haftas›nda Kafkaslar’› turlayan ABD baflkan yard›mc›s› Dick Cheney, Güney Osetya’da ç›kan son çat›flmalarda oynad›¤› rolden dolay› Rusya’ya karfl› cezai önlem alma konusunda destek toplamaya çal›flt›. Moskova’n›n eylemlerinin “karfl›l›ks›z kalmayaca¤›na” dair yemin etti. Cheney, ABD’yi bölgenin “devriye polisi” yapmaya kararl›; bunun için “kaplan pençesi” NATO yard›m›yla bütün güvenlik operasyonlar›n› üstleniyor. Ne Kremlin ne de Avrupa Birli¤i, Cheney’in gürlemelerine ald›r›fl ediyor. Güvenlik düzenlemeleri ve Rus birliklerinin çekilmesiyle ilgili müzakereler ABD’nin kat›l›m› olmadan yürütüldü. AB, 9 Eylül’de, dönem baflkan› Nicolas Sarkozy liderli¤inde, Rusya devlet baflkan› Dmitri Medvedev ile, Güney Osetya’da bulunan Rus askerlerinin yerine iki yüz AB gözlemcisinin yerlefltirilmesi konusunda bir anlaflma imzalad›. Buna karfl›l›k, Gürcistan, Rusya’n›n, ba¤›ms›zl›¤›n› ilân eden Abhazya ve Güney Osetya cumhuriyetlerine karfl› güç kullan›lmamas› iste¤ini kabul etti. Rusya’n›n her iki cumhuriyetin de ba¤›ms›zl›¤›n› tan›d›¤›n› ilân eden Medvedev’in tektarafl› bildirisi, AB bar›fl sürecini sona erdirmedi. Her iki taraf da Rus birliklerinin geri çekilmesi konusuna odakland›; sonuç olarak imzalanan ateflkes anlaflmas›ndan tatmin olmufl görünüyorlard›. Rusya yaln›zca önemli bir diplomatik zafer kazanm›fl olmad›, ayn› zamanda Avrupa ile Birleflmifl Milletler aras›ndaki ipleri de germifl oldu. Bush yönetimi, Gürcistan devlet baflkan› Mihail Saakaflvili’nin sorumsuz davran›fl›n› k›zg›nl›kla karfl›lad› ve böylece Gürcistan’›n NATO üyeli¤i ötelenmifl oldu. Saakaflvili geçen ay Güney Osetya’y› iflgal etti; baflkentin büyük bir bölümünü, fiinvali’yi harap etti ve birlikleri Rus ordusu taraf›ndan bozguna u¤rat›lmadan önce tahminî olarak 1500 sivilin can kayb›na neden oldu. Moskova, Tiflis ile olan bütün iliflkilerini kesti. Medvedev, Saakaflvi-

30

li’yi “siyasi bir ceset” olarak adland›r›yor. Kremlin, flimdilerde, güney komflusuna düflman gözüyle bak›yor. Cheney’in kâbusu: Putin Doktrini Cheney’in Kafkaslar’da bir hafta süren gezisi iki amaçla gerçeklefltirildi: Rusya’y› Avrupa’daki müttefiklerinden ay›rmak ve Gürcistan ile Ukrayna’n›n NATO’ya üyelik sürecini h›zland›rmak. Her iki konuda da baflar›s›zl›¤a

Karanlıklar Prensi Cheney, Kafkasların kötü adamıyla

u¤rad›. Kül yüzlü baflkan yard›mc›s› Bakü’den Kiev’e, Kiev’den Tiflis’e, Tiflis’ten ‹talya’ya uçtu; savafl tehditleri savurup onu dinleyecek herhangi birine tipik So¤uk Savafl diskuruyla h›rlad›, fakat çabalar› hiçbir sonuç vermedi. Avrupa’da hiç kimse, Rusya ile karfl› karfl›ya gelmek istemiyor; ya da en az on y›l sürecek bir baflka nükleer so¤ukluk dönemi yaflamak istemiyor. Öte yandan Putin son sekiz y›l›n› ortakl›klar kurmaya, Avrupa’ya büyük miktarda petrol ve do¤algaz tedarik eden pahal› bir enerji a¤› yaratmaya harcad›. fiu an için Avrupa Rusya’ya muhtaç ve onunla iyi iliflkiler içinde bulunmak istiyor. Moskova güçlenirken, muazzam enerji girdisiyle zenginleflip daha ba¤›ms›z hareket edebilirken, oyun alan›n›n d›fl›nda kald›¤› için h›rslan›p duran –Irak batakl›¤›na batm›fl– Che-

ney aç›s›ndan durum farkl› elbette. Art›k Rusya kendi kendini geçindirebiliyor ve Amerika’n›n emperyalist çark›n›n baflka bir difllisi olmak gibi bir niyeti yok. Münih’te iki y›l kadar önce, Putin, “tekkutuplu dünya” düflüncesini reddetti¤ini söyleyerek Rusya’n›n, ulusal ba¤›ms›zl›¤›n› savunma konusundaki kararl›¤›n› ifade etti¤inde, D›fl ‹liflkiler Konseyi ve di¤er elit beyin tak›mlar›, Kremlin’in sözde “uluslararas› topluma” daha fazla entegre olmaya karfl› ç›kaca¤›na kanaat getirerek Rusya’y› Amerika’n›n “düflman listesine” ald›lar. Medvedev, Putin Doktrini’ni kelimesi kelimesine yineledi: “Dünya çokkutuplu olmal›. Tek bir kutubun var olma düflüncesi kabul edilemez. Rusya, bir tek ulus taraf›ndan al›nan kararlara göre hareket edilen bir dünya düzenini kabul edemez; söz konusu ulus ABD gibi ciddi bir ulus olsa da. Böyle bir dünya düzeni dengesiz olacakt›r, çat›flmalar›n yaflanmas›na neden olur.” Medvedev, Amerika’n›n küresel güvenlikte süregiden egemenli¤ine do¤rudan meydan okuyarak kumun üzerine bir çizgi çekti. ‹lerleyen Rus ordusu, neocon’lar›n Avrasya’daki emperyalist amaçlar›n› gerçeklefltirme yolunda ac› bir yenilgi yaflamas›na neden oldu. Güney Osetya’daki çat›flma, ABD’nin bu bölgedeki maceraperestli¤inde barda¤› tafl›ran son damla olarak de¤erlendirilebilir. Rusya’n›n Avrupa ile ba¤lar›, giderek daha hassas bir duruma gelen Atlantik ‹ttifak›’n›n darmada¤›n olmas›na yol açacak tehditkâr bir unsurdur. E¤er Avrupa, bir sonraki Amerikan baflkan›n›n da Bush’un sald›rgan, tek yanl› uygulamalar›na devam etti¤ini görürse, ortaya ç›kacak tepki Atlantik ‹ttifak›’n› bozmak ve ABD’yi tecrit etmektir. Mâkul insanlar bu olas›l›ktan kaç›nmay› tercih eder. Nabucco gene ask›da Cheney’in Kafkasya hamlesi, Hazar Denizi’nin zengin petrol ve do¤algaz kaynaklar›na ulaflmak için son bir gayret gösterirken umutsuz bir flekilde baflvurdu¤u, baflar›s›z bela ç›karma giriflimleri olarak düflünülebilir. fiu ana kadar, Big Oil flirketindeki meslektafllar›yla sürdürdükleri yirmi y›ll›k çal›flman›n sonunda, Ukrayna ve Gürcistan’da performans› düflük birkaç kukla edinmekten baflka gözle görünür bir kazanım sa¤layamadılar. Cheney’in gayretlerinin de baflar›s›zl›kla sonuçlanmas›yla bütün plan suya düflmüfl oldu. Paul Goble’›n “Moskova boru hatt›nda büyük zafer kazan›yor” adl› makalesinde, Rusya’n›n Orta Asya enerji


N‹JER DELTASI KAYNIYOR

Petrol kokusu

N‹JERYA Zengin petrol yataklar›n›n bulundu¤u Nijer Deltas›’nda ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren gerillalar, hükümete karfl› savafl ilân etti. Bölge halk› taraf›ndan kurulan ve çeflitli etnik gerilla gruplar›n›n çat› örgütü olan Nijer Deltas› Kurtulufl Hareketi (MEND), bu karara ordunun üslerine düzenledi¤i hava ve kara sald›r›lar›n› gerekçe gösterdi. Yeniden alevlenen çat›flmalarda 22 kifli yaflam›n› yitirdi. Nijerya’da faaliyet gösteren çokuluslu petrol devleri, Nijer Deltas› Kurtulufl Hareketi’nin (MEND) bu ad›m›ndan sonra yeni devlet baflkan› Umaru Yar’Adua’dan enerji güvenli¤i

piyangosundaki at›l›m›yla ilgili çok daha fazla haber bulunuyordu: “‹ran’›n, ‘ekolojik nedenlerden’ dolay› Hazar’›n alt›ndan bir hat döflenmesine karfl› oldu¤unu ve bu yüzden de deniz dibi mevzuatını olabildi¤ince bloke etmeye çal›flaca¤›n› aç›klamas› ve Bakü’nün Hazar bölgesi do¤algaz›n›n Bat›’ya transferini öngören Nabucco projesine destek vermeme karar›yla birlikte, Moskova, Gürcistan’› iflgal etmesinden sonra ilk büyük siyasî zaferini kazanm›fl oldu. Bu geliflmeler, art›k Rus yönetiminin, Rus topraklar› üzerinden geçerek Hazar Denizi’nden Bat›’ya uzanan boru hatlar›n›n üzerinde rakipsiz, tam bir hâkimiyet kurmufl oldu¤u anlam›na geliyor. Ayr›ca, Rusya’y› by-pass eden di¤er bir yolu, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatt›n› engelleyebilirler.” E¤er Cheney, Rusya’ya yetiflmek istiyorsa acele etmeli. Fakat maalesef Cheney, Orta Asya’da ABD’de oldu¤undan çok daha fazla antipatik bulunuyor. Gerçek flu ki, Cheney, Azerbaycan’a gitti¤inde ne devlet baflkan› ‹lham Aliyev ne de baflbakan Artur Rasizade onu havaalan›nda karfl›lama zahmetine girdi. Çünkü her politikac›, onunla birlikte görünmenin bile siyasî intihar olaca¤›n› biliyor. Uluslararas› iliflkiler analisti Aleksandr Pikaev, Cheney’in hofllan›lmayan bir kimse olmas›n›n diplomasiyi neredeyse imkans›zlaflt›rd›¤›na dikkat çekerek flöyle diyor: “Bush yönetimi gerçekten Rusya’ya karfl› ABD’ye destek verecek bir uluslararas› topluluk yaratma çabas›nda olsayd›, bu yükümlülü¤ü baflka birine verirdi, Bay Cheney’e de¤il.” Cheney’in yapt›¤› gezinin, Tiflis ile Moskova aras›ndaki anlaflmazl›klar› çözmekle hiçbir ilgisi yoktu. Onun gerçek amac›, görevini terk etmeden önce bölgenin azalmakta olan petrol ikmalinden daha büyük bir dilimi garantilemek. Linda Heard’ün de belirtti¤i gibi hidrokarbon savafl› hayret verici bir flekilde ortadan kayboldu: “Moskova, do¤al gaz› Türkmenistan’dan Rusya’ya nakledecek olan yeni boru hatt›n›n inflas› konusunda Türkmenistan ile anlaflt›; ülkenin gaz ihracat› üzerinde fiilî hakimiyet kurdu... Rusya, ayn› zamanda, Venezüella ile birlikte ele ald›¤› ve üyelerinin Beyaz Saray ile çat›flmaya giden bir yola girece¤ine kesin gözüyle bak›lan küresel gaz karteli projesi için nab›z yokluyor. Bunlara ilaveten, China Daily gazetesine göre, Pekin ile Rus petrolünü ve gaz›n› Avrupa’dan Asya’ya gönderecek bir enerji inisiyatifi kurulmas› konusunda anlaflt›.” Böylece Washington, serbest piyasay›

talep etti. ABD ve Britanya’n›n yapt›¤› resmi aç›klamalarda, militanlara “terörist” denildi ve arkalar›nda El Kaide’nin bulundu¤u belirtildi. fiimdiye kadar onlarca yabanc› petrol çal›flan›n› kaç›r›p fidye isteyen, tesislere sald›ran ve boru hatlar›n› sabote eden örgüt, savafl ilân›ndan sonra bu faaliyetlerine h›z verdi ve art›k petrol tankerlerini de hedef alaca¤›n› aç›klad›. Kaç›rma olaylar›n›n “para s›zd›rmak için yap›ld›¤›” iddialar›na karfl› bildiri yay›nlayan MEND, amaçlar›n›n “yabanc› petrol iflçilerinin deltadan tahliye edilmesi” oldu¤unu aç›klad›: “Mücadelemiz, ülkenin petrol

yataklar›n› çokuluslu flirketlere peflkefl çeken iktidara karfl›.” Son olarak Shell’e ait bir boru hatt›n› havaya uçuran MEND, sonrasında resmi internet sitesinden tektarafl› ateflkes ilân etti¤ini duyurdu. Güvenlik güçlerinin sald›rmas› halinde ateflkese son verece¤ini ve örgütle ittifak halindeki baz› gruplar›n ateflkese uymayabilece¤ini bildirdi. Nijerya hükümeti, sald›r›lar yüzünden petrol üretiminin günde 150 bin varil azald›¤›n› bildirdi. Çal›nt› petrol ticaretinin her gün milyon dolar kâr b›rakan yeni bir ekonomi haline gelmesi, kargafla yaratan bafll›ca faktör olarak an›ld›.

Gölgede kalıcı bir barıfl sa¤lanması flimdilik uzak bir hayâl olsa da Gürcistan halkı normalleflmeye çalıflıyor

ABD’deki ö¤retmenlerinden çok daha etkili bir flekilde kullanmay› ö¤renen Rus ifladamlar› taraf›ndan her cephede safd›fl› edildi. Kötü Kan Azerbaycan’da Russia Today televizyonuna göre; “Kommersant gazetesi, Cheney’in Aliyev ile yapt›¤› toplant›dan memnun kalmad›¤›n› ve hatta öfkeye kap›l›p kendi onuruna verilen akflam yeme¤ine kat›lmay› reddetti¤ini bildirdi.” Aliyev, Rusya’y› d›fllayan Nabucco gaz boru hatt› konusunda “Bakü’nün bekleme oyununa baflvuraca¤›n›” söyledi. Aliyev ak›ll›ca davran›yor ve Kremlin ile karfl› karfl›ya kalmaktan kaç›n›yor. Asl›nda kim Aliyev’i suçlayabilir ki? Herhangi biri, Washington’un y›ld›z›n›n sönmekte oldu¤unu farkedebilir. Siyasî liderler kibarca kafa sall›yor ve kas›mda yap›lacak baflkanl›k seçimlerinin Beyaz Saray’a akl›selimi getirip getirmeyece¤ini görmek üzere bekliyor. O zamana kadar herkes gizlenmek istiyor. Kimse Cheney’in Moskova’ya kafa tutma ça¤r›s›n› ciddiye alacakm›fl gibi görünmüyor. Baflkan yard›mc›s›, bu sefer, gezisinin “terörle mücadele” ile ilgili oldu¤u hilesine baflvurmad›. Amac›n›n, “enerji güvenli¤ini art›rmak için enerji ihracat›n› sa¤layacak ilave güzergâhlar gelifltirme konusunda görüflmeler yapmak oldu¤unu” söyledi. “Hayatî bir önem tafl›yan dünyan›n bu bölgesinde, istikrar›n, güvenli¤in ve iflbirli¤inin artmas›n› istiyoruz”

fleklinde bir aç›klama yapt› Cheney, Bakü’deki muhabirlere. Cheney, ayn› zamanda, Hazar’dan dünya pazar›na günde 1 milyon varillik ham petrol pompalayan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatt›nda hisselere sahip olan iki petrol devi BP ve Chevron firmalar›n›n temsilcileri ile de görüflmeler yapt›. Her fley petrol için! Cheney, daha sonra gezisinin ikinci dura¤› olan Gürcistan’a gitti. Regnum web sitesi orada yaflanan geliflmeleri flöyle naklediyor: “Kommersant gazetesi, hükümet ve parlamentodan kaynaklara dayanarak, Saakaflvili ile Cheney aras›nda Tiflis’te gerçekleflen bas›na kapal› müzakerelerin de iyi gitmedi¤ini yazd›. Taraflar, esas olarak, Gürcistan topraklar› üzerinden geçen boru hatt›n›n güvenli¤ini ve Nabucco boru hatt› projesini konufltular. Cheney, ABD’nin boru hatt›n›n güvenli¤ini sa¤lamaya haz›r oldu¤unu belirtti. Fakat siyasî sebeplerden dolay›, Gürcistan flu anda ABD’den askeri yard›m almay› düflünmüyor.” Kiev’de büyük s›k›nt› Cheney’nin gezisi, gaflarla ve yanl›fll›klarla tam bir felakete dönüfltü; bir yan›yla politik bir kabuki, di¤er yan›yla vodvil oyunuydu. Cheney, Kiev’e, ülkeyi, ABD-Ukrayna ittifak›n›n sonuna gelindi¤inin habercisi olabilecek siyasî bir kaosa sürükleyen önemli bir geliflmeden, Ukrayna’da bulunan Bat› yanl›s› koalisyonun çökmesinden hemen birkaç saat sonra ad›m at-

31


SAGALASSOS KAZISI

Aurelius gizi

TÜRK‹YE Burdur’un A¤lasun ilçesindeki Sagalassos antik kentinde devam eden arkeolojik kaz›da, Roma ‹mparatoru Marcus Aurelius’un dev bir mermer heykeli bulundu. Heykelin bafl k›sm› dâhil olmak üzere baz› parçalar›na ulafl›ld›. MS 161-180 aras›nda Roma’y› yöneten Aurelius, birbiri ard›na gelen “Befl ‹yi ‹mparator” döneminin son hükümdarı say›l›yor. Sagalasos’taki kaz› çal›flmalar›n› yöneten Prof. Marc Waelkens, birkaç hafta önce imparatoriçe Faustina’n›n bafl heykelini bulduklar›n› söyleyerek bu heykellerin bir seri oluflturdu¤unu ve Adrianus ile bafllayan “Befl ‹yi ‹mparator”un tamam›n›n heykellerinin topra¤›n alt›nda

yatt›¤›n› sand›klar›n› belirtti. ‹ktidardaki zaman›n›n büyük bölümü barbar Germen kabileleriyle savaflmaya harcayan Aurelius, cephede, taht›na geçmek isteyen o¤lu Commodus taraf›ndan öldürülmüfltü. Aurelius’un son günlerini konu alan “Gladyatör” filmine göre, kölelikten generalli¤e yükselen Maximus, Aurelius’a olan vefa borcunu Commodus’un can›n› alarak ödedi. Ancak tarihçiler bu fikre katılmıyor: A¤›r bir megalomanyak olan Commodus, onun eflcinsel zaaflar›n› bilen komplocular›n gönderdi¤i Narcissus adl› bir atlet taraf›ndan banyoda bo¤ularak öldürüldü. Anadolu mitolojileri s›rlar›n› f›s›ldamaya devam ediyor...

‹flçiden Brown’a hay›r BR‹TANYA Independent gazetesi taraf›ndan yap›lan yeni bir kamuoyu araflt›rmas›, ‹flçi Partisi’nin taban›n›n baflbakan Gordon Brown’›n liderli¤ine karfl› oldu¤unu gösterdi. Sonuçlara göre, kat›l›mc›lar›n yüzde 54’ü önümüzdeki seçimlerde partinin bafl›na baflka birinin geçmesini istiyor. Buna karfl›l›k yüzde 45 dolay›nda partili, bunun lider de¤ifltirmek için do¤ru bir zaman olmad›¤›na kanaat getirmifl. Parti taban›nda genel bir ümitsizlik gözleniyor. Zira yüzde 27 oran›nda kat›l›mc› yeni liderin hiçbir yarar sa¤lamayaca¤›n› düflünürken, yüzde 28 lider de¤ifltirmenin daha berbat sonuçlara yol açaca¤› görüflünde.

m›flt›. Sözde “Turuncu Devrim”i k›flk›rtarak lar var. Onlar (Rusya), bir yandan ba¤›ms›z ül- neredeyse otomatik olarak Orta Do¤u’yu ve politik geliflme yaratt›¤›n› düflünen Bush yöne- kelere karfl› kaba kuvvet kullan›rken, tehditler Afrika’y› kontrol alt›nda tutabilece¤ini de antiminin, Ukrayna üzerindeki etkisi art›k pa- savururken veya baflka y›ld›rma politikalar› iz- layabiliriz… Avrasya kara kitlesinde güç da¤›muk ipli¤ine ba¤l›. Genel hissiyat, Washington lerken, di¤er yandan ticarî faaliyetlerden, mü- l›m›n›n ne flekilde olaca¤›, Amerika’n›n kürezakerelerden ve küresel prestijden faydalana- sel üstünlü¤ü ve tarihsel miras› aç›s›ndan mutkarfl›s›nda Moskova’y› desteklemek. Financial Times gazetesine göre: “Cumhur- rak ç›karlar›n› büyütmeye kalk›flamaz… Bu k›- lak önem tafl›r.” Güç kazanan Rusya, ABD’nin bölgesel baflkan› Viktor Yuflçenko, krizden delififlek tan›n hiçbir bölümü, tek bir ülkenin, kaynaklabaflbakan› Yulia Timoflenko’nun destekçilerini r› ele geçirme ve da¤›t›m sistemi üzerinde hâ- emellerine köstek olacak hâle geldi. Geçen ay, sorumlu tutarak, yeni bir koalisyon kurulma- kimiyet kurma çabalar›n›n karfl›s›nda kendini Gürcistan’da, Washington’un “vekil” ordusu ile Rusya birlikleri aras›nda yaflanan çat›flma, d›¤› sürece parlemontoyu feshedip erken seçi- savunmas›z b›rakmamal›d›r.” ABD, 1 milyon Irakl›n›n ölümü, 4 milyon Kremlin üzerinde etkili olan baz› siyasîlerin, me gitme karar›nda oldu¤unu aç›klay›p gözda¤› verdi… Bay Yuflçenko ile Bayan Timoflen- kiflinin mülteci olarak baflka ülkelere s›¤›nma- Bush yönetimiyle ak›lc› bir flekilde, normal ko tats›z bir güç savafl›n› sürdürürken hükü- s› ve bir utanç miras› d›fl›nda hiçbir fley kaza- diplomatik yollarla anlafl›labilme hayallerini meti karar alamaz durumda b›rakt›lar... Yufl- namad›¤› Irak’ta ve Afganistan’da zay›f dü- de bozguna u¤ratt›. Cheney’in k›flk›rt›c› retoçenko, Timoflenko’nun destekçilerinin, komü- flerken, Moskova’n›n serbest piyasa yoluyla ri¤i bu durumu pekifltiriyor. Bu yüzden, Rusnistler ve Moskova yanl›s› bölgesel partilerle kritik hidrokarbon ve boru hatt› koridorlar›n› ya en kötüsüne haz›rlan›yor. Medvedev, AB, birlikte hareket ederek cumhurbaflkan›n›n yet- elde etmesine Cheney’in böylesine öfkelen- Orta Asya ülkeleri (SCO) ve BRIC ülkeleri (Brezilya, Hindistan, Çin) ile olan ba¤kilerini k›s›tlayacak bir yasal düzenlelar›n› güçlendiriyor; Rus donanmas›n› meyi yürürlü¤e koyma do¤rultusunAkdeniz’e ve Venezüella’n›n k›y›s›na da oy kullanmalar›n› elefltirdi ve bu yerlefltirdi. durumu ‘anayasaya karfl› darbe’ düYak›n zamanda gerçeklefltirilen bir zenlemek olarak yorumlad›.” bas›n konferans›nda, Medvedev, yönetiUkrayna’daki Rusya yandafllar›, minin s›k› bir flekilde ba¤l› olaca¤› befl Cheney’in NATO üyeli¤i ve AB’ye enana prensibi aç›klad›. Listenin üçüncü tegrasyon süreci ile ilgili olarak aktars›ras›nda, “nerede yaflarlarsa yaflas›nlar d›¤› planlara hiç s›cak bakm›yor. ‹flte Rus vatandafllar›n hayatlar›n›n ve itibarbu, Rusya’y› kuflatma ve bölgesel lar›n›n korunmas›n› amaç edinmek” amaçlar›n› gerçeklefltirme yolunda iyi vard›. Medvedev, “Dünyada, vatandaflifl ç›kard›¤›na inanan Cheney’in ve lar›n›n ve barıflgücünün öldürülmesine onun Washington’daki beyin tak›m›göz yumacak bir tek ülke bile yoktur,” n›n bafll›ca yenilgisi say›labilir. Ukraydedi. na yak›n bir zamanda NATO üyesi olRus vatandafllar› ve barıflgücü, Gümayacak. Bush yönetiminin sald›rgan kulis Oset kadınlar harabeye dönen ülkede Rus yardımıyla geçinmeye çalıflıyor ney Osetya’da ABD’nin özel birliklerince e¤itilen bir “vekil ordu” taraf›ndan faaliyetleri, AB’nin esas oyuncular›ndan hiçbirini, kendisine, Rusya’ya karfl› cezai mesi elbette anlafl›labilir bir durum. Che- öldürüldü. fiimdiye kadar hiç kimse bundan tedbirler alma veya Rusya’ya yapt›r›m uygula- ney’in öfkesi gerçekte flöyle özetlenebilir: Til- sorumlu tutulmad›, fakat Medvedev ile Putin ma konusunda destek vermeye ikna edemedi. ki uzanamad›¤› üzüme koruk der. O yaln›zca suçlunun kim oldu¤unu biliyor. Hatta Putin, sald›r›n›n baflkan adaylar›ndan birinin AB sald›rganl›k yerine diplomasiyi tercih edi- zavall› bir ma¤lup. (McCain) seçimleri kazanma flans›n› yükseltyor. Sonuç olarak, Cheney’in eylemleri gittikçe mek için kullan›lacak bir yol olarak düflünüdaha yersiz hareketler olarak de¤erlendirildi. McCain’in umudu: Medvedev Doktrini AB, Rusya’y› tahrik ederse eline hiçbir fley geç- ABD d›fliflleri politikas›n›n elitleri çoktan beri- lüp planland›¤›n› öne sürdü. Bir ülke, jeopolimeyecek. Avrupal› ülkeler enerji kaynaklar›- dir Orta Asya’y›, Bat›l› ekonomik ve güvenlik tik amaçlar›na ulaflmak için baflka bir ülkenin n›n kesilme riskini göze alma niyetinde de¤il. paradigmalar›n›n içine çekmenin hayalini ku- vatandafllar›n› ve askerlerini öldürmeye haz›r Sa¤duyu Bush’un “özgürlük gündemine” ga- ruyor. Jeopolitik strateji uzman› ve eski milli oldu¤unu gösteren eylemlerde bulunursa, iflgüvenlik dan›flman› Zbigniew Brzezinski, on te bu noktada dostluk sona erer ve tav›rlar lip geldi. Cheney, gezisinin son dura¤› olan ‹tal- y›l önce bu konuyu, Foreign Affairs dergisinde sertleflir. Güney Osetya’da yaflanan olaylar, Rusya’n›n Cernobbio kentinde kat›ld›¤› küresel yay›nlanan makalesinde flu flekilde özetlemiflti: “Avrasya dünyan›n birden fazla k›tas›n› ya’n›n gelecek y›llar içinde d›fl politikas›n› flegüvenlik konferans›nda, Güney Osetya’da yaflanan çat›flmalar hakk›nda oldukça i¤neli içine alan eksensel bir kara kitlesi. Avrasya’ya killendirmesinde önemli bir rol oynayacakt›r. ifadeler kulland›. fiöyle söyledi: “Prensipleri- hâkim olan güç, dünyan›n ekonomik yönden Savafl çizgileri çizildi, donanmalar kritik bölmiz yeniden test ediliyor. Bu testler karfl›s›nda en üretken üç bölgesinden ikisinin kaderini be- gelere konuflland›r›ld› ve ordular yerlerine aç›k yürekli olmal› ve hep birlikte karar alma- lirleyici bir etkiye sahip olacakt›r; Bat› Avrupa yerlefltiriliyor. Rusya savafl istemiyor, fakat l›y›z. Rusya’n›n önünde bir seçim ve biz Tran- ve Do¤u Asya. Haritaya flöyle bir göz gezdir- e¤er biri ç›kar›rsa buna haz›rl›kl› olacak. satlantik müttefiklerinin önünde sorumluluk- mekle, Avrasya’ya egemen olan bir ülkenin Çeviren: P›nar Uygun

32


Zoraki demokrat

Mbeki valiz topluyor

Da¤›t›m da devletin

Pyongyang oyuna döndü

Z‹MBABVE Seçimleri kaybetti¤i halde binbir vesiseyle koltu¤unu b›rakmamay› baflaran Zimbabve diktatörü Robert Mugabe, BM ve Afrika Birli¤i’nin görevlendirdi¤i Güney Afrika devlet baflkan› Thabo Mbeki’nin arabuluculu¤uyla yürütülen müzakereler sonucu iktidar› muhaliflerle paylaflmaya raz› oldu. Anlaflmaya göre, muhalif lider Morgan Tsvangirai baflbakan olarak hükümetini kuracak. Ancak cumhurbaflkanl›¤›n›n seromonik rolüne mahkûm olan Mugabe, esas gücün Tsvangirai’ye gitmesini bir türlü içine sindiremedi. Parti toplant›s›nda bunu bir “afla¤›lanma” olarak niteledi.

GÜNEY AFR‹KA Devlet baflkan› Thabo Mbeki, kendi partisi Afrika Ulusal Kongresi’nden (ANC) gelen bask›lar üzerine istifa etti. Mbeki’nin karar›, uzun zamand›r çekiflme içinde oldu¤u halefi Jacob Zuma hakk›ndaki yolsuzluk davas›n›n Yüksek Mahkeme taraf›ndan düflürülmesinin ard›ndan geldi. Zuma, geçen y›l yap›lan ANC kongresinde Mbeki’yi geride b›rakarak önümüzdeki seçimde partinin aday› olma hakk›n› elde etmiflti. 2005’e kadar Mbeki’nin baflbakanl›¤›n› yapan Zuma, ad›n›n›n bir rüflvet skandal›na kar›flmas›ndan sonra hükümetten ayr›ldı, ama karizmas›yla arenaya geri dönmeyi baflard›.

VENEZÜELLA Hayatî sektörlerin kamulaflt›r›lmas› sürüyor. Parlamento akaryak›t da¤›t›m›nda ço¤unluk hissesinin devlete ait olmas›n› öngören bir yasa tasar›s›n› onaylad›. Chavez, bu ad›m›n arac›lar›n halk›n s›rt›ndan kâr etmesini önlemek için gerekli oldu¤unu söyledi. Yeni yasa uyar›nca, özel flirketler hisselerini devlete satarak piyasadan çekilmek zorunda. Aksi halde kamulaflt›r›lacaklar. Böylece özel sektör benzin istasyonlar›na akaryak›t da¤›t›m›n› büyük ölçüde kaybetmifl oldu. Venezuela’n›n ulusal enerji flirketi PDVSA, art›k petrol endüstrisinin neredeyse tamam›nda denetimi ele alm›fl durumda.

KUZEY KORE Bush yönetiminin yaratt›¤› bir baflka kördü¤üm tekrar sorun olmaya bafllad›. Kuzey Kore, BM’ye ba¤l› Uluslararas› Atom Enerjisi Kurumu’na baflvurarak ülkenin en büyük nükleer reaktörü Yongbyon’daki mührün ve denetim teçhizat›n›n kald›r›lmas›n› istedi. Geçen y›l imzalanan silahs›zlanma anlaflmas›na uygun bir flekilde davranarak Yongbyon’un ana so¤utma kulesini imha eden Pyongyang yönetimi, Washington’un verdi¤i sözleri tutmad›¤›n› savundu. Kuzey Kore’nin bütün iyiniyetli ad›mlar›na ra¤men hâlâ ABD’nin terörist ülkeler listesine yerald›¤›n› hat›rlatt›.

RUSYA Çekidüzen 08.08.08’in floku, yeni bir Kara Perflembe ile derinleflirken Bat›’n›n kanaat önderleri olan bitenleri yorumlamaya bafllad›. “Dünyada ABD’yi imha edebilecek tek güç” olarak gösterilen Rusya’n›n gövde gösterisi, en az›ndan Avrupa’y› etkilemifl görünüyor. Ama ABD tekkutuplu dünyadan ç›k›ld›¤›n› henüz kavram›fl de¤il... SERGE HAL‹M‹ Le Monde Diplomatique, Eylül 2008

KAFKASLARDAK‹ düflmanlıktan kimin sorumlu oldu¤unu fazla dert etmemeliyiz. Gürcistan’ın iflgalinin üstünden iki hafta bile geçmeden Fransa’nın en ünlü iki kanaat önderi, Bernard-Henri Lévy ve André Glucksmann, olanlar için “eski terâne” dedi. Bu görüfl ABD’nin en etkili neo-konservatif düflünürü tarafından desteklendi: Robert Kagan çatıflmayı kimin bafllattı¤ını bilmenin “çok önemli olmadı¤ını” yazdı. “Savafl Gürcistan devlet baflkanı Mihail Saakaflvili’nin yanlıfl hesabı yüzünden çıkmadı. Bu Moskova’nın ne zamandır kıflkırtmaya çalıfltı¤ı bir savafl.” Hipotezler birbirini haklı çıkarıyor. E¤er, Saakaflvili dıflında biri, Pekin Olimpiyat-

ları’nın açılıfl kutlamasının yapıldı¤ı günde savafl bafllatmaya kalksaydı, Batı baflkentleri ve onların medyası bu sembolik eylem karflısında aynı “haklı kınama” tavrını gösterebilecek miydi? ‹yilerin ve kötülerin kimler oldu¤u peflinen kararlafltırıldı¤ında tarihi izlemek kolaylaflıyor. Gürcistan gibi iyiler, komflularının ayrılıkçı mücadelelerine karflı kendi toprak bütünlü¤ünü koruma hakkına sahiptir. Sırbistan gibi kötüler ise, azınlıkların kendi kaderini tayin etme hakkını veya NATO tarafından bombalanmayı kabullenmek durumundadır. Bu hikâyenin ahlâkı, Amerikan yanlısı Saakaflvili, Irak’ı istila etmeye gönderdi¤i 2 bin askerini ülkesinin sınırlarını korumak üzere geri ça¤ırdı¤ı zaman çok daha aydınlatıcı bir hâl alıyor. Baflkan Bush, 16 A¤ustos’ta, ayaklarını yere basarak konufltu, egemenlik, ba¤ımsızlık ve toprak bütünlü¤ü güvencesi veren BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması ça¤rısında bulundu: “Öteki uluslara gösterilen saygı onlardan esirgenmemelidir.” Güvenli¤inin tehdit altında oldu¤una karar verdi¤i (veya bunu iddia etti¤i) zaman tektaraflı davranma hakkına sadece ABD sahip. Gerçekte, olaylar çok daha basit bir plan izledi: ABD, Rusya’ya karflı Gürcistan’ı kullanıyor; Rusya, Gürcistan’ı cezalandırmak için Güney Osetya ve Abhazya kartını oynuyor. Pentagon yanlısı iki gazete, Rus gücünün yeniden dirilifline engel olma iradesini, Rusya’nın harabeye döndü¤ü 1992 yılından beri gösteriyor. Körfez Savaflı ve Sovyet blo¤unun çözülmesiyle bafllayan ABD hegemon-

yasını kalıcılafltırmak için, Pentagon, “muhtemel rakipleri bundan böyle büyük rol oynama hevesine kapılmamaya ikna etmenin” zorunlu oldu¤unu duyurdu. E¤er bu olmazsa, ABD onları nasıl “vazgeçirece¤ini” biliyordu. Ve ana hedef Rusya’ydı: “Dünyada ABD’yi imha edebilecek tek güç.” Bu durumda, Rus liderlere, rejimleri veya politikaları ne olursa olsun, Batı’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın “renkli devrimlerine” yaptı¤ı yardımlara, eski Varflova Paktı ülkelerinin NATO’ya alınmasına ve Polonya topra¤ına ABD füzeleri yerlefltirme giriflimine –ki bunların hepsi ABD’nin Rusya’yı zayıflatma stratejisinin elementleridir– öfkelendikleri için çıkıflabilir miyiz? Fransa dıfliflleri bakanı Bernard Kouchner flöyle dedi: “Rusya bir büyük güç haline geldi, kaygının büyük olmasının nedeni bu.” Afganistan’daki riskli Amerikan stratejisinin mimarı Zbigniew Brzezinski, yakınlarda ABD’nin büyük planının öteki bölümünü açıkladı: “Sadece Azerbaycan’da de¤il, daha da ötesinde, Hazar Denizi ve Orta Asya’da yatan petrol ve do¤algaza Gürcistan üstünden ulaflıyoruz. Böyle bakınca, bu bizim için çok büyük ve stratejik bir de¤erdir.” Onu tutarsızlıkla suçlayamazsınız: Rusya’nın bata¤a saplandı¤ı Boris Yeltsin günlerinde bile, Batı’ya enerji akıflını garanti altına almak için Kafkaslar ve Orta Asya’dan harekete geçmenin savunuculu¤unu yapmıfltı. Bu aralar Rusya iyi ifl çıkarıyor, ABD eskiye kıyasla daha az iyi ve petrol fiyatları aldı yürüdü. Kendi devlet baflkanının provokatif eylemlerinin kurbanı olan Gürcistan üç yönden vuruldu.

33


“YOLDAfi” BUSH SUNAR

A.B.S.D.C.

NOURIEL ROUBINI Global Research, 9 Eylül 2008

FANNIE MAY ve Freddie Mac’in millilefltirilmesi, ekonomi ve finans dünyas›nda son y›llar›n en radikal rejim de¤iflikli¤i oldu. SSCB’nin y›k›l›fl›n› takip eden son yirmi y›lda, Demir Perde’nin inmesi ve Çin gibi geliflen ülkelerdeki iktisadî reformlarla birlikte, dünya ekonomisi kamu egemenli¤inden uzaklafl›p K‹T’lerin özellefltirilmesine yöneldi. Bu trend, serbest piyasa ve özel teflebbüs üstüne vaazlar veren ABD taraf›ndan sald›rgan bir tav›rla desteklendi. Oysa bugün ABD, insanl›k tarihinin en bü-

yük millilefltirilmesini gerçeklefltirdi. Fannie ve Freddie’yi millilefltirerek, ABD devleti varl›¤›n› yaklafl›k 6 trilyon dolar art›rd› ve haliyle kamu borcunu da bu miktarda art›rm›fl oldu. ABD dünyan›n en büyük kamuya ait yat›r›m fonuna dönüfltü. Fannie ve Freddie’ye enjekte edilen 200 milyar dolarl›k sermaye karfl›l›¤› devrald›¤› 6 trilyon dolarl›k borçla, insanl›k tarihinin en a¤›r flartl› sat›n al›mlar›ndan birinin alt›na girdi. Böylece Bush ve öteki yoldafllar, ABD’yi ABSDC’ye (Amerika Birleflik Sosyalist Devletler Cumhuriyeti) dönüfltürdü. Sosyalizm Amerika’da yafl›yor ve sa¤l›¤› yerinde. Ama bu sosyalizm zenginlere, do¤ru iliflkilere sahip olan-

ABD Kara Perflembe’nin dönüflü Soros’un kehâneti ç›kt›: Dünya eylülün gelifliyle birlikte büyük bir ekonomik krize girdi. ABD’de Lehman Brothers’›n çöküflüyle bafllayan finansal altüst olufl, domino efekti yaratarak küresel piyasalar› etkisi alt›na ald›. Arkadafl›m›z fiahin Artan yeni “büyük buhran”›n yap›s›n› inceledi... SEK‹Z y›l önce ABD’de hazine tahvillerinin tarihe kar›flmak üzere oldu¤u konufluluyordu. New York Times yazar› Jonathan Fuerbringer flöyle demiflti: “Hazine piyasas›na veda etme sürecinin temposu yeni Bush yönetimi alt›nda h›zlanacak. Yat›r›mc›lar önümüzdeki y›l, 3.4 trilyon dolarl›k bu piyasan›n h›zl› küçülüflüne ayak uydurmay› gerçekten ö¤renmek zorunda kalacaklar.” Fuerbringer, ABD Hazinesi’nden James R. Capra’n›n flu sözlerini aktar›yordu: “Yat›r›mc›lar hazine d›fl› araçlara yönelmek durumunda kalacaklar; flirket bonolar›na ve Fannie Mae ile Freddie Mac gibi kurulufllara.” Hazine tahvili piyasas›na gerçekten bir fleyler olmufltu. 1998 y›l›nda tahvil sat›fllar›nda tarihsel bir eksi yafland›ktan (geri al›nanlar sat›lanlardan 54.6 milyar dolar fazla) sonra 1999’da eksi 71 milyar dolar, 2000’de eksi 295 milyar dolar! Tahviller piyasadan toplan›yordu. 1969’daki minyatür eksi arzdan (-0.8 milyar dolar) beri, 30 y›ld›r böyle bir fley yaflanm›fl de¤ildi. 1969 öncesindeki di¤er minyatürler haricinde büyük çapl› say›labilecek geri toplama ise sadece 1946’da (-23 milyar dolar) gerçekleflmiflti. Amerikan devleti piyasadan çekiliyor gibiydi ve bunun anlam› büyüktü. Kapitalist sistem, 80’lerde bafllayan liberalleflme sonucu art›k çapa olmadan dalgal› sularda seyredecek olgunlu¤a gelmiflti. Hazine tahvili sat›fllar› 2001’de bir kez daha, ama bu kez minyatür bir eksi verdikten sonra 2002’de büyük bir patlamayla (+257 milyar dolar) geri döndü. 2000’de bafllayan “dot.com” krizi, 2001 sonlar›nda ABD’nin “teröre karfl› savafl”a girifli ve yeni Bush yönetiminin vergi politikalar› Hazine tahvilinin geri dönüflünde rol oynayan faktörlerdi. Üretimin giderek daha fazla Asya’ya kayd›¤› ve Çin baflta olmak üzere bir dizi ülkede dünya ortalamas›n›n çok üzerinde büyümenin gerçekleflti¤i, finans piyasalar›nda ise önce toparlanma sonra büyümenin yafland›¤› y›llar geldi geçti. Eylül 2007’de ABD’de mortgage piyasas›nda bafllayan kriz ise Amerikan devletinin müdahalesi ve Mart 2008’de yat›r›m bankas› Bear Stearns’in JP Morgan taraf›ndan hissesi 2 dolara (Ocak 2007’de hissesi

34

169 dolar) sat›n al›nmas›yla biraz yat›flm›fl gibi göründü. Sonra tüm dünyan›n nefesini tutarak izledi¤i eylül krizi yafland›... Büyük Buhran 2008 12 Eylül’e gelindi¤inde küresel finans piyasas›n›n ABD merkezli 24 seçkin kuruluflunun piyasa de¤eri 11 ay öncesine göre yüzde 50 azalm›flt›. Piyasa de¤erindeki kay›p sadece bu kurulufllar için 843 milyar dolara ulaflt›. ‹ki mortgage devi Fannie Mae ve Freddie Mac’e devlet el koydu; bu iki flirketin Ekim 2007’de 106 milyar dolar olan piyasa de¤eri 1 milyar dolara indi. 158 y›ll›k Lehman Brothers iflas›n› verdi ve kap›lar›n› kapatt›. Bir baflka finans devi AIG’nin kurtar›lmas› için devlet 85 milyar koyup yüzde 80 ortak oldu; flirketin piyasa de¤erinin yüzde 82’si bu arada silinmiflti. Piyasa de¤eri yar› yar›ya azalan flirketler aras›nda ticari bankalar, yat›r›m bankalar›, finans hizmetleri flirketleri var. Ticari bankalardan Bank of America’n›n Ekim 2007’de 236 milyar dolar olan piyasa de¤eri 150 milyara inerken Citigroup’un de¤eri 236 milyar dolardan 98 milyar dolara düfltü. Sonuçta ABD’de ayakta sadece iki yat›r›m bankas› kald›: Morgan Stanley ve Goldman Sachs. 1929 krizini atlatm›fl Lehman Brothers’› tarihe gömen Eylül 2008 krizinin yol açaca¤› likidite darl›¤›n› karfl›lamak, kamuoyunda oluflabilecek büyük pani¤i önlemek ve krizin derinleflip reel sektöre s›çramas›n› engellemek için flimdi ABD Merkez Bankas› ve Hazine öncülü¤ünde bir operasyon bafllat›lm›fl durumda. Bu arada ABD Hazine tahvillerine öyle büyük bir talep oldu ki, 3 ay vadeli tahvilin getirisi yüzde 0.02 düzeyine geriledi. Yani getirisiz tahville raz› olundu. fiimdi herkes devletin durumu düzeltmesini bekliyor. Krizi bast›rmak için aktar›lacak ek fon miktar› en az 500 milyar dolar, 1 trilyon dolara kadar ç›kabilir. Eylül krizi öngörülmeyen bir fley de¤ildi. Morgan Stanley Asia yönetim kurulu baflkan› Stephen Roach, çöküfl bafllamadan 1 A¤ustos 2008’de yay›nlanan makalesinde krizin ulaflabilece¤i boyutlar› de¤erlendirmiflti.

lara ve Wall Street’e ait. Kârlar›n özele, borçlar›n kamuya gitti¤i bir sosyalizm. ‹nsanl›k tarihinin en büyük iflastan kurtarma ve millilefltirme hareketi, ABD tarihinin gelmifl geçmifl en az›l› “laissez-faire” (b›rak›n›z yaps›nlar) hükümeti taraf›ndan gerçeklefltirildi. Lakin serbest piyasa tutkusu öylesine kör etmiflti ki gözlerini; do¤ru dürüst kurallar›, düzenlemesi ve denetimi olmayan finansal ve di¤er piyasalarla, para h›rs›n›n yaratt›¤› kredi ve malvarl›¤› balonlar›n›n, ç›lg›nl›¤›n, patlama ve paniklerin kol gezdi¤i vahfli ormanlar yaratt›klar›n› göremediler. (...) T›pk› aile de¤erleri üstüne vaaz verip yücelten, hep senden daha kutsalm›fl gibi

Roach’a göre üç aflamal› bir kriz söz konusu. Birinci aflama olan ve 2007 yaz›nda bafllayan “kredi krizi”, mortgage k⤛tlar›, yap›land›r›lm›fl yat›r›m araçlar› (SIV’ler), bankalar aras› offshore (LIBOR) finansman› gibi ürün ve yap›lar› kaps›yor. Roach bu aflaman›n önemli bir bölümünün geride kald›¤›n› düflünüyor. Eylülde yaflananlar da göz önüne al›nd›¤›nda, bu aflaman›n tamamlanmaya yak›n oldu¤u söylenebilir. ‹kinci aflama, kredi krizinin reel sektörü etkilemeye bafllamas›. Roach bu aflaman›n henüz bafl›nda oldu¤umuzu ve önümüzdeki iki-üç y›l boyunca büyüme oranlar›n›n yar› yar›ya azalarak yüzde 2’de kalaca¤›n› tahmin ediyor. Üçüncü aflamay› ise “Amerikal› tüketiciyle dünyan›n ba¤lar›n›n koptu¤u, küresel kriz aflamas›” olarak tan›ml›yor ve bu aflaman›n da henüz bafl›nda oldu¤umuzu belirtiyor.

ABD’de finansal panik

Roach’a göre sorunun merkezinde Amerika’n›n “gelir temelli tasarruftan varl›k temelli tasarrufa geçifli” var. 1994-2007 aras› 14 y›ll›k dönemde ABD’de harcanabilir kiflisel gelir y›lda ortalama yüzde 3.2 artarken tüketici talebi yüzde 3.5 art›yor ve 2006 ortas›na gelindi¤inde gayr›menkulden çekilen “kazançlar” kiflisel gelirin yüzde 9’unu oluflturuyor. 2001’de bu oran yüzde 3. 2007’de ABD’de GSY‹H’n›n yüzde 72’sini tüketim harcamalar› oluflturuyor ve bu y›l›n sonunda hane borçlulu¤u harcanabilir gelirin yüzde 133’üne ulafl›yor. Ayn› süreçte Asya ülkelerinde ise 2007’de ihracat›n GSY‹H içindeki pay› yüzde 45’e ulaflarak rekor k›r›yor. Roach, “fiimdi çöküfle dönüflen patlaman›n arkas›nda, doymak bilmeyen bir ekonomik büyüme ifltah› yat›yor. Geliri yetersiz ABD ekonomisi, daha yavafl bir iç talebi reddetti. Bunun yerine, mevcut üretimden kaynaklanan bir gelire dayanmayan, varl›k ve borçla finanse edilen büyümeye yöneldi” diyor. Krizin nedeni “yanl›fllar” m›? “Üretimle iliflkisiz, varl›k ve borçla finanse edilen büyümeye yönelen” kim olursa olsun, ister


davranan evanjelistlerin, ikiyüzlülerin, ahlâk tacirlerinin sürekli zamparal›k yaparken veya kad›n k›l›¤›nda veya bir sap›k olarak afifle olmalar› gibi, Bush ve vahfli kapitalizmin 盤›rtkanl›¤›n› yapan yandafllar› gelmifl geçmifl en büyük borç balonunun do¤mas›na ve pervas›zca büyümesine sebep oldu. Her dinin fanatikleri esnemezlikleriyle y›k›ma yol açan müsibetler olsa da, genelde dünyan›n en büyük ekonomisinin bafl›nda olmazlar. Bu “laissez-faire vudu ekonomisi” ba¤nazlar›, ABD’nin bafl›na geçip Büyük Buhran’dan beri yaflanan en büyük krizi ç›kard›lar. Öyleyse bunun utanc›n› kamuoyunun önünde hissetmeliler. Çeviren: Bar›fl Çakan

do¤rudan Amerikan vatandafllar›, ister emlak piyasas›nda spekülasyon yapan profesyoneller ya da agresif kredi ve borç pazarlamac›lar›, ayakta kalm›fl iki yat›r›m bankas›ndan birinin beyni bir “yanl›fl”tan söz ediyor: Daha yavafl bir iç talebi “reddeden”, borçla finanse edilen büyümeye “yönelen” ABD ekonomisi. Eylül krizi bir yanl›fltan ya da akl›n› kullanmay›p rüzgâra kafa tutma durumundan m› kaynaklan›yor? New York Times’da David Brooks, “Bu y›l›n bafllar›nda ekonomi dergileri Lehman Brothers ve Merrill Lynch’e yat›r›m yapmam›z›, çünkü bunlar›n hisselerinin f›rlayaca¤›n› söylüyordu, flimdi ise baflka bir güruh var ortada” diyor. “Paradigmada bir kayma yafland›¤›n› söylüyorlar. Mevcut finansal çalkant›, ard›na kadar aç›k küresel kapitalizm döneminin sonuna iflaret ediyor. Bugün yaflanan muazzam devlet sat›n almalar›, daha fazla federal müdahale ve daha s›k› kurallar›n olaca¤› yeni bir politik dönemin iflareti.” Gerçekten de flu anda her fleyin eskisi gibi gitmesi gerekti¤ini söylemeye cesaret eden tek bir kifli bile yok ortalarda. CNBC’de “sermayeyi kapitalizme geri verelim” slogan›yla program yapan Larry Kudlow gibi piyasa köktencileri bile en az›ndan flu ünlü “yarat›c› tahribat”tan (uygun olmayanlar›n ay›klanmas›) söz ediyor. Uygun olmayan birileri var. Hemen herkese göre bu kesin. Ama bunu bilmek bizi hiçbir yere götürmüyor. Bir “yanl›fl” ya da “uygun olmayan” bir fleyler var. Subprime paketleyip satanlar, yani ödenmeme riski çok yüksek olan borcu yat›r›m k⤛d›na çevirip borsaya verenler, onlar› iyi denetleyemeyenler, onlara gönüllü reklam yapanlar.. Elefltirilerin sertlik derecesi de¤ifliyor, ama herkes bir noktada birleflmifl gibi: fiu anda a¤›r bir bedel ödenecek, ama hiç olmazsa yanl›fltan ders ç›kar›l›p yola devam edilecek. fiu gariplik hiç göze batm›yor mu: Üretme ifli, Amerikan vatandafl›n›n maliyeti yüksek oldu¤u için Asya’ya verildi. Ayn› Amerikan vatandafl›, yüksek maliyetli oluflu nedeniyle, hem de bu kez maliyetini karfl›layacak bir üretici konumundan da mahrumken, daha yüksek kâr arayan sermaye için eflsiz bir arbitraj nesnesi olarak ortaya ç›kt›. Talepleriyle kârlar› ve sermaye birikimini bask› alt›nda tutan vatandafl, öyle oldu¤u için kârlar› ve birikimi uçurdu. Hiç de¤ilse üç-dört y›l. Bu biraz garip de¤il mi? Sürüler halinde yaflayan, sabah akflam pirince talim eden, günde 12 saat çal›flan, sendika kuramayan ve devleti taraf›ndan 1.5 milyarl›k tek bir paket halinde çok ucuza pazarlanan Çinlinin kârl›l›¤›yla,

Yatırımcılar kadim dost altına dönerken Wall Street, 80 yıl sonra gelen büyük krizi atlatma çabasında

milyonlarcas›n›n borcu birkaç paket halinde pazarlanan Amerikan vatandafl›n›n kârl›l›¤› ayn› olgunun görüntüleri de¤il mi? Sermayenin düflük kârl›l›¤› kabul etmesi gerekti¤ini ya da arbitraj› illa üretimde aramas› gerekti¤ini kim söyleyebilir? Ayr›ca mesele ahlâks›zl›k, istismar gibi fleylerse, kredi kâr› piyasas›nda da bu tür fleyler yo¤un biçimde yaflan›yor flu durumda. O piyasada balonun patlamam›fl olmas› m› yanl›fl› do¤ru yapan? Rekabetin d›fl›nda 107 milyon Amerikal› Sermaye flimdi flifltikçe fliflmifl bir piyasada borcunu bir güzel satt›¤› Amerikal› emekçiyle üretimde yüksek kârl›l›k aray›fl›na m› girecek? Sadece dolar› düflük tutarak? Yeter mi? Hatta Amerikal› emekçiyi taleplerinden, al›flkanl›klar›ndan, beklentilerinden cayd›rmaya, ucuzlatmaya çal›flsa bile? Bugün 134 milyonluk ABD iflgücünün en büyük üç diliminde 49 milyon kifli (yüzde 36.3) çal›fl›yor: En büyük dilimde sekreter, müflteri hizmetleri görevlisi gibi “ofis destek hizmetleri”nde çal›flan 23 milyon (yüzde 17.3) kifli var. ‹kinci dilimde 14 milyon (yüzde 10.6) sat›fl görevlisi olarak, üçüncüde 11 milyon (yüzde 8.4) yeme-içme sektöründe garson, ahç›, bulafl›kç›, kasiyer olarak çal›fl›yor. Bunlar›n, küresel rekabetle ya da Ricardo’nun “göreceli avantaj›”yla uzaktan yak›ndan ilgisi yok. Nakliyede 10 milyon kifli. E¤itim kurumlar›nda ve kütüphanelerde 8 milyon. Sa¤l›k pratisyeni ve teknisyeni olarak 7 milyon. ‹nflaat ve kaz›da 7 milyon. ‹dari hizmetlerde 6 milyon. Tesisat, bak›m ve onar›mda 5 milyon. Bina ve aç›k mekân temizli¤inde 4 milyon. Sa¤l›k destek hizmetlerinde 4 milyon. Kiflisel bak›m ve hizmetlerde 3 milyon. Koruyucu hizmetlerde 3 milyon. Toplum hizmetlerinde 2 milyon. Bunlar›n toplam› da yüzde 44. ‹flgücünün yüzde 80’i, baflka ekonomilere karfl› ya hiç ya da çok s›n›rl› rekabetçilik içeren ifllerde çal›fl›yor. ‹malat, finans, biliflim, mimarl›k ve mühendislik, sanat, tasar›m, medya, e¤lence, spor, hukuk, tar›m, bal›kç›l›k ve ormanc›l›k alanlar›nda çal›flanlar, geri kalan yüzde 20’lik rekabetçiler. 100 en büyük ulusötesi finans d›fl›

flirket içindeki 24 ABD merkezli flirketin toplam çal›flan say›s› 2.5 milyon. Bunlar›n üçte birinden fazlas›, üç flirketin çal›flanlar›ndan olufluyor: Wal-Mart (500 bin çal›flan), McDonalds ve CocaCola. Sermayenin çekim alan›na girdi¤i yüksek kâra üflüflmesi ne kadar “yanl›fl”sa, ABD çal›flanlar›n›n üreticilikte rekabetçi olmamalar› da o kadar “yanl›fl”. Kriz flunu gösterdi: Kapitalist sistem için vazgeçilmez olan güçlü devlet ve serbest sermaye. “Tüketim toplumu” denilen fleyin nas›l bir palavra oldu¤u ise ancak bu kadar net ortaya ç›kabilirdi. Üçüncü vazgeçilmez zay›f üreticinin (ucuz eme¤i toptan sat›labilir Çinli, Türk, Hintli, Endonezyal›) yan›nda rekabetçi üretmeyen tüketici (borcu toptan sat›labilir ABD vatandafl›), herhalde ancak dönemsel bir unsur. Stephen Roach, ABD’nin üretimiyle yeniden rekabetçi olmas› ve ihracatla büyümesi konusunda flöyle diyor: “Her fley mümkün, ama bir ABD ihracat rönesans› yaflanaca¤›na dair kuflkular›m var –özellikle onlarca y›l boyunca Amerika’n›n imalat ve ihracat taban›n›n içi oyulduktan hemen sonra. Bir zamanlar ‘ebediyen kaybedilen’ ifller ve sektörler öyle bir gecede tekrar ortaya ç›kmaz. ABD’nin çok daha yavafl bir yönelimde olmas› gerekti¤ini düflünüyorum; GSY‹H büyümesi son 13 y›l›n trendi olan ortalama 3.2’den önümüzdeki iki-üç y›l boyunca ya da daha uzun bir süre yüzde 2’nin alt›na inecek gibi görünüyor.” Eylülün ilk günü, henüz çöküfl bafllamadan Taraf gazetesinde Ümit ‹zmen flöyle diyordu: “Varolan dünyan›n somut gerçekli¤i olan küreselleflmeyi veri almak durumunday›z. Küreselleflme sürecini geriye döndürmeye hiçbir ülkenin tek bafl›na gücünün yetmeyece¤i ortada. Dünya ekonomisine entegre olarak üretimini ve gelirini art›ran, vatandafllar›n›n yaflam koflullar›n› iyilefltiren ülkelerde küresel ekonominin gerçekleri hayat›n do¤al parças› olmufl. Rüzgârla kavga etmek de¤il, rüzgâra göre yelken açmak aslolan.” Durum gerçekten böyle özetlenebilecekse, vatandafllar›n›n yaflam koflullar›n› iyilfltirmedi¤ine göre, ya ABD rüzgâra göre yelken açmam›fl ya da rüzgâra göre yelken aç›nca tersi oluyor. fiahin Artan

35


Lehman çal›flanlar› soruyor: “S›rada kim var, hangi firma çökecek?”

HAYR‹ KOZANO⁄LU’YLA KÜRESEL KR‹Z ÜZER‹NE

Mi ns ky

an ›

Olup bitenler bir bak›ma çok basit, bir bak›ma çok karmafl›k. Geçti¤imiz günlerde “Neoliberalizmin Gerçek 100’ü” adl› dört dörtlük bir k›lavuz kitap haz›rlayan Hayri Kozano¤lu’na kulak kesiliyoruz... Bu yaflanan ekonomik sars›nt›y› siz nas›l tan›ml›yorsunuz? Hayri Kozano¤lu: Bence bu ilk gerçek küresel kriz. Di¤er krizlerin de baflka yerlerde kaç›n›lmaz etkileri olmufltu ama, ciddi çöküfl tehdidi alt›nda olanlar belli yerlerdi: 1994 Meksika krizi, sonra Asya krizi, Rusya krizi, 2001’de ABD’de internet hisseleri çöktü... Küreselleflme tarihinde alt›-yedi tane böyle kriz var. Ama bu seferki gerçek anlamda küresel kriz, Rusya’da da, Çin’de de, Avrupa’da da hissediliyor... “Bunlar asl›nda rakip kapitalist ülkeler, birinin bafl›n›n derde girmesinden öbürünün sevinmesi lâz›m” diyenler var. Ama bu sefer, “schadenfreunde” deyimi, yani baflkas›n›n ay›b›ndan zevk alma durumu pek mümkün de¤il. Herkes bu krizi hissediyor. Krizi harekete geçiren neydi? Reel geliri, sat›n alma gücü s›n›rl› olan kesimler tüketici kredileri ve kredi kartlar› gibi mekanizmalarla talep unsuru haline getiriliyor. ‹kincisi, düflük faizli konut kredileriyle önce zor konut sahibi olabileceklere, zaman içerisinde de hiç konut sahibi olamayacaklara dahi likidite sunuluyor. Bankalar›n efli¤inden bile ad›m atmay› akl›na getirmeyen, “subprime” denen, özellikle az›nl›klar, siyahlar, Hispanikler ve iflsizlerin oluflturdu¤u gariban yurttafllar›n kap›s›n› çalarak “Sizi ev sahibi yapal›m” deniyor. Subprime

36

demek, krediye mazhar olmayan insan demek; normal olarak piyasalar›n borç vermeyece¤i insanlara likidite bollanmas› nedeniyle büyük krediler aç›lmas›. Öyle örnekler anlat›l›yor ki: Kad›n çal›flm›yor, iflsizlikten ald›¤› parayla gündelik geçimini bile sa¤layam›yor, ona “size kredi açal›m, iki katl› ev satal›m, bir kat›nda siz oturursunuz, bir kat›n› 2 bin dolara kiraya verirsiniz, borcunuzu ayda bin dolar ödersiniz” deniyor. Kad›n durdu¤u yerde ev sahibi olacak ve üzerine para kazanacak. “Teaser rate” denen böyle fleyler var. Ödeme önce çok düflük bir faizle bafll›yor, sonra oran artabiliyor. Ayr›ca, flöyle bir eflitsizlik de var: Bu yoksul kesimlere kredi veriliyor ama, “madem riskleri fazla, faizleri de bunu telafi edecek yükseklikte olmal›” deniyor. Bir doktor veya avukat ev ald›¤›nda yirmi y›lda 250 bin dolar ödüyorsa, ayn› ev bir temizlikçiye, geçici ifllerde çal›flan birine 350 bin dolara maloluyor. Ayn› ev zengine ucuza, yoksula pahal›ya sat›l›yor. Hiçbir güvencesi, gücü olmayanlara kredi verme ihtiyac› nereden do¤mufltu? Dünya ekonomisinin h›zl› büyüdü¤ü, faizlerin düflük seyretti¤i, küresel piyasalar›n likidite bollu¤u içinde oldu¤u 2000’ler konjonktüründe, varl›k fiyatlar› flifltikçe flifliyordu. Merkez Bankas› faizleri düflürüyor, piyasaya likidite pompal›yordu. ‹kincisi, ABD sürekli cari ifllemler

“Merrill Lynch’in son Türkiye raporuna göre, önümüzdeki y›l büyümemiz flu kadar olacak, aman üzülmeyelim” denirken, Merrill Lynch’in kendisi batt›. Morgan Stanley’in bir uzman raporuna at›fla “Türkiye’de günefl do¤mak üzere” diye bir ifade, Türkiye’de TV haberlerinde ikinci s›rada yer alabiliyordu. Derken, Morgan Stanley’in batt›¤›n› görüyoruz.

a盤› veriyor, ama yurtd›fl›ndan para girifli çok fazla. Ulusal ekonomilerin geçerli oldu¤u dönemlerde, düflük faiz politikalar› kaç›n›lmaz olarak k›sa sürede enflasyonla karfl›lafl›rd›. Küreselleflmeyle, özellikle eski sosyalist blokun, daha da önemlisi Çin’in devreye girmesiyle, özellikle imalat sanayinde fiyatlar düflüyor. ABD’nin üretimi terk etti¤i, faizlerin çok düflük oldu¤u dönemde, enflasyonla karfl›laflmaks›z›n bir kredi genifllemesi belli bir süre mümkün oluyor. Hiçbir düzenli geliri olmayanlara dahi kredi verildi¤i düflünülürse, bu kriz nas›l oldu da daha önce patlak vermedi? Piyasada para bollu¤u var, ev fiyatlar› art›yor... Bu iyimserlik havas› yarat›yor. 50 bin dolar peflin vererek 350 bin dolarl›k evi krediyle ald›n diyelim. Ödeyemez hale geldi¤inde, evi haczediyorlar. Fiyatlar yükseldi¤inden evin fiyat› 380 bin olmufl, sat›yorlar, borçlar›n› tahsil ediyorlar, sana da 30 bin dolar veriyorlar. Zarar ediyorsun ama, krediyi veren banka paras›n› kurtar›yor. Bankalar›n kredilerini ödeyemeyen insanlar›n evlerini sat›fla ç›karmas› konut fiyatlar›n› düflürüyor, bu sefer evin fiyat› borcu karfl›lam›yor. Burada, kar topu etkisi var. Bin ev, on bin, yüz bin, befl yüz bin ev sat›l›yor, arz art›yor, fiyatlar iyice düflüyor... Krizin ana nedeni konut kredileri mi? As›l neden, Marksist yorumla ifade edilirse, eksik talep ve afl›r› üretimin ortaya ç›karaca¤› krizin finansal mekanizmalarla ertelenmesi. Normalde, gelirin kadar harcama yapmay› düflünürsün. Ama ABD’de, genel trend olarak reel gelirlerde sürekli bir düflüfl, insanlar›n tüketimindeyse art›fl var. Ekonominin belkemi¤ini tüketim harcamalar› oluflturuyor. ‹nsanlar›n gelirlerinin ötesinde tüketmesinin iki temel mekanizmas› var: Biri, kolayca verilen tüketici kredileri, kredi kartlar›... ‹kincisi, krediyle ev al›yorsun, 300 bin dolara ald›¤›n ev, bak›yorsun 400 bin dolar olmufl; 50 bin dolarl›k tasarrufunu borsaya yat›rm›fls›n, o da oluyor 6070 bin dolar... Böylelikle, “oturdu¤um yerden evin de¤eri, borsadaki portföy yükseliyor, 3 bin kazan›yorum, 5 bin harcasam ne olur” diyorsun. Buna refah etkisi deniyor. Ama hayalî bir durum de¤il mi bu? Evet, fiktif bir durum. fiimdi en büyük risk, bu “refah etkisi”nin tersine dönmesi. Bu sefer de ayda 6 bin dolar kazanan insan “300 bin dolarl›k evimin de¤eri 250 bine, borsadaki 50 bin dolarl›k yat›r›m›m 40 bine indi, aman kemerleri s›kay›m” diyecek ve bu da çok ciddi bir daralmaya neden olacak. fiu ana kadar bu ortaya ç›kmad›, Amerikal›lar çok iyimser olduklar› için hâlâ ifllerin düzelece¤i havas› devam ediyor. Kredi alan en alttakiler evlerini kaybedecek ve zarar görecek. Bu kriz hangi s›n›flar› nas›l etkiliyor, etkileyecek? Yayg›n medyada batan bankalar tart›fl›l›yor yaln›zca: “150 küsur senelik koskoca Lehman Brothers bir anda batt›, hissedarlar› ciddi zararlara u¤rad›...” Evini kaybeden insanlardan bahsedilmiyor. Bir dönem, subprime nedeniyle 2.5 mil-


ce¤i nas›l olup da öngörülemiyor? Bu dönem, gelir Bunun ideolojik nedenleri de var. Art›k da¤›l›m›n›n krizlerle karfl›lafl›lmayan, dalgalanmala- gittikçe r›n›n iyice hafifledi¤i, durgunlu¤un, ifl- bozuldu¤u, sizli¤in neredeyse geride kald›¤› “yeni zenginler ekonomi” denen bir kapitalist küresellefl- büyümeden me dönemine girildi¤inin propagandas› çok ciddi yap›l›yordu. pay al›rken, Kendi yapt›klar› propagandaya inan›- eme¤iyle yorlar m›yd›? Ekonominin anlat›ld›¤› geçinenlerin kadar parlak olmad›¤›n› gösteren pek yaflam çok veri vard›. Bunlar› bilmemeleri standartlar›n›n mümkün mü? ya yerinde Kapitalizmin kendine göre böyle iyimser sayd›¤› ya da bir taraf› var. Çal›flan insanlara “piyasa geriledi¤i mekanizmalar› içerisinde eme¤inizin bir bir dönem. karfl›l›¤› yoksa, becerileriniz para etmi- Bankac›l›kta yorsa, bunu siz düflünün. Sistem yetene- “Minsky an›” ¤i olan, gayretli insanlara her zaman f›r- diye bir deyim satlar sunuyor” propagandas› yap›l›yor var. ‹nsanlar›n ve kendileri de ifller iyi gitti¤i müddetçe kafas›na bir böyle olaca¤›na inan›yor. Ekonomilerin fleylerin dank çok h›zl› büyümedi¤i, insanlar›n yaflam etti¤i bir and›r. standartlar›n›n 1945’ten ‘70 ortalar›na ka- Öyle bir dar kapitalizmin alt›n ça¤›ndaki gibi art- anday›z. mad›¤› bir dönem olmas›na ra¤men, çe- fiimdi, flitli imaj mekanizmalar› ve medyan›n be- insanlar›n lirleyicili¤iyle pembe hayaller sat›labili- kafas›na yor. Bu dönem, bütün dünya ekonomi- bir fleylerin sinde gelir da¤›l›m›n›n gittikçe bozuldu- dank etti¤i ¤u, sermaye kazançlar›n›n çok düflük bir döneme vergilendirildi¤i, zenginler büyümeden geçilebilir. çok ciddi pay al›rken, eme¤iyle geçinenlerin yaflam standartlar›n›n ya yerinde sayd›¤› ya da geriledi¤i bir dönem. Bankac›l›kta “Minsky an›” diye bir deyim var. Yani insanlar›n kafas›na bir fleylerin dank etti¤i, tehlikenin kap›da oldu¤u alg›lamas›n›n yayg›nlaflt›¤› bir and›r. ‹nsanlar›n ekonominin üzerinde kara bulutlar oldu¤una iliflkin kan›lar› pekiflmeye bafllar. Öyle bir anday›z. fiimdi insanlar›n kafas›na bir fleylerin dank etti¤i bir döneme geçilebilir. Amerikan ekonomisinin çat›rdad›¤› 1929 bunal›m›n›n sonras›ndan beri görülmeyen ölçüde faizler düfltü. ‹nsanlar paralar›n› fonlara emanet etmiyor. Zamanla bankalara da emanet etmemeHayri Kozano¤lu: ye bafllayabilirler, böyle “Ezber bozay›m derken solun ABC’sinden, bir ihtimal var. K›sa vaeflitlikten, emekten deli tasarruflar›n yat›r›lyana olma, sömürüye d›¤› fonlara güven azald›, karfl› tav›r alma gibi tasarruf sahipleri paralasabitlerden uzaklafl›labiliyor. r›n› çekmeye bafllad›. BaAsl›nda ancak harfleri, z› iflaslar da bu nedenle rakamlar›, kerrat oldu. Henüz tasarruf sacetvelini ezberledikten hiplerinin bankalara kosonra hesap flup paralar›n›n güvenceyapabiliriz, muhakeme sini sorgulad›¤› bir aflayürütebiliriz.” maya gelinmedi. ‹nsanlar›n mevduatlar›n› çekmek istemeleri noktas›na gelinirse, bu kapitalizmin k›yamet gününün geldi¤i anlam›na da gelebilir. Gidiflat o yönde mi? O kadar h›zl› geliflmelerin oldu¤u bir dönemden geçiyoruz ki, hiçbir fleyin olamayaca¤›n› söyleme flans›m›z yok. ABD Hazinesi Freddie Mac ve Fannie Mae’nin 1.8 trilyon

dolar, AIG’nin 1 trilyon dolar, Lehman Brothers ve Merrill Lynch’in 1.5 trilyon dolarl›k yükümlülüklerini garanti etmek üzere devreye girmifl durumda. Rakamlar o kadar büyük ki. Krizin üzerinden neredeyse bir sene geçmiflken, yaz bafl›nda, zarar›n 500 milyar dolar veya alt›nda oldu¤u söyleniyordu. fiimdi s›rf Fannie Mae, Freddie Mac’e aktar›lan para 200 milyar dolar, AIG’ye aktar›lan 85 milyar dolar... Krizin dibini gördük deme flans› flu anda yok. Merrill Lynch’i Bank of America’ya, yani bir yat›r›m bankas›n› bir mevduat bankas›na devrediyorlar. Bu operasyon mevduat sahiplerinin mevduatlar›n›n çal›nmas› anlam›na gelmiyor mu? Daha evvel görülen flirket evlilikleri gibi de¤il, Hazine’nin rüflvetiyle oluyor bu, söz konusu birleflmede Hazine 30 milyar dolar enjekte ediyor. Bir anlamda, yar›n ifller kötüye giderse, Hazine’nin biraz daha para verece¤i anlam›na da geliyor. Amerikan bankac›l›k sisteminin 20. yüzy›l›n bafl›ndan beri flöyle bir yap›s› var: Bankac›l›k sisteminde bir sorun oldu¤unda, ilgili kesimler, bir anlamda burjuvazinin yönetim kurulu, bir odaya kapan›yor ve “sorunlar›m›z› aram›zda çözelim” diyorlar. Sorun çözülmeden ç›km›yorlar. Geçti¤imiz hafta Lehman Brothers ve AIG ile ilgili tart›flmalar s›ras›nda, ABD Merkez Bankas› baflkan›, eyalet merkez bankas› baflkanlar›, büyük bankalar›n temsilcileri, Amerikan borsas› baflkan› gibi en önemli flahsiyetler toplanarak bütün çözümleri masaya yat›rd›lar. Biz sadece resmî aç›klamalar› biliyoruz. Muhtemelen, bu iflin sonunun nas›l gelece¤ini onlar da bilemiyor. Kurtarma operasyonu batan veya batma efli¤indeki kurulufllar›n kamu paras›yla, hazine deste¤iyle kurtar›lmas› m›? Bu operasyondan yola ç›karak, daha müdahaleci bir devlete dönüflün kaç›n›lmaz oldu¤u iddias› var... Biz sosyalistler, genellikle, ciddi bir top-

Foto¤raf: fiahan Nuho¤lu

yon kiflinin evini kaybetti¤inden bahsediliyordu, flimdi bu durum prime borçlara da yay›lmaya bafllad›, muhtemelen bu say› 3-5 milyonu buldu, ki bu sadece finansal piyasalardaki geliflmelerin sonucu. Reel piyasalarda daralmalar bafllay›p iflsizlik artt›kça, borcunu ödeyemeyenler de artacak. fiimdi risk alg›lamas› yükseldi¤i için, Merkez Bankas› faizleri düflürdükçe, di¤er faizler düflmek yerine yükseliyor. Çünkü herkesi daha riskli kabul ediyorsun, reel ekonominin daralaca¤›n› öngörüyorsun, “borç verdi¤im insan›n yar›n iflsiz kalma olas›l›¤› yüksek” diyorsun. ‹kincisi, bankalar birbirine güvenmiyor, kredi vermiyor, bankalar aras› para piyasas› donmufl durumda. Bankac›l›k sektörünün di¤er sektörlerden en önemli fark›, çok düflük sermaye ile çok büyük bilançolara sahip olabilirsin. Bankac›l›kta, uluslararas› sermaye standard› yüzde 8’dir, yani her 100 liral›k krediye karfl› 8 liral›k sermaye tutman lâz›m, di¤er bir deyiflle, yüzde 12.5’luk bir kald›raçla oynayabilirsin. ABD’de 10 trilyon dolarl›k konut kredisi piyasas›n›n yüzde 14’ü subprime’lar, bunun yüzde 20’si borcunu ödeyemiyor, “bu durumda bir banka niye bats›n?” diye soruluyor. Bunun en önemli nedeni kald›raçla ifl görmek. Kald›raçla az güçle büyük bir yükü çok yukar› ç›kartabilirsin, ama küçük bir hareketle de yukar›dakinin k›ç üstü düflmesine neden olabilirsin. Burada da o oluyor. Asl›nda, trilyonlarla oynayan bankalar›n durumu da subprime insanlar›nki gibi de¤il mi? Onlar da sermayelerinin çok üstünde paraya göz dikiyor... Kamu otoritelerinin de kotrolünden ç›kan, ifller iyi giderken çok büyük kârlar sa¤layan, kötü gidince de çok büyük zararlarla karfl›laflt›ran kompleks mekanizmalar. Mesela, bir banka 500 milyon dolarl›k konut kredisi veriyor, buradan oluflacak alacaklar› bir havuz haline getiriyor. Bu havuzun gelirlerini de borçlanma olarak büyük tasarruf sahiplerine, hedge found denen fonlara, AB ülkelerinin yat›r›m bankalar›na, fonlar›na, Rusya’n›n, Çin’in, Abu Dhabi’nin, Kuveyt’in fonlar›na satabiliyor. Böyle olunca da bu borçlar›n ödenmemesinin riski sadece konut piyasas›ndan ç›k›yor, bütün ABD’ye, giderek bütün kapitalist metropol ülkelere, oradan da bütün küresel ekonomiye yay›l›yor. Baz› bankalar sadece bu havuzun paylar›n› satmakla da yetinmiyor, daha yüksek kald›raçlarla daha yüksek kârlar elde edebiliyor. Mortgage alacaklar›n› toplad›klar› havuzu dilim hiyerarflisinde paylaflt›r›yor. En üstteki en kal›n dilim en düflük geliri elde ediyor, afla¤› do¤ru indikçe, risk artarken faiz de yükseliyor. En alttaki ince dilimi mortgage bankas› kendine ay›r›yor. Diyelim ki kredi borçlusu havuza yüzde 8.5 faiz ödüyor; üst dilimler afla¤› do¤ru artan bir flekilde yüzde 5, 5.5, 6 kazan›rken en alttaki dilimin pay›na yüzde 35-40 gibi inan›lmaz gelirler düflebiliyordu. Ne zaman ki ödemeler aksamaya bafllad›, bu tehlikeli kald›raç oyunu a¤›rl›¤› fazla kald›ramad› ve zincirleme iflaslar bafllad›. Bu kadar tatl› kâr›n ilanihaye süremeye-

37


lumsal de¤iflikli¤in söz konusu oldu¤unu düflündü¤ümüz dönemlerde veya tam tersine, çok sistem d›fl› kald›¤›m›z, en radikal program› öne ç›kartt›¤›m›z dönemlerde, bankalar›n, finansal sistemin kamulaflt›r›lmas›ndan bahsederdik. Son zamanlarda bu, hiç gerçekçi olmayan, düflünülemeyecek bir öneri gibi görülüyordu. fiimdi neredeyse gidilen nokta bu. Kapitalizm enerjisini paradan al›r, bütün enerjisi paran›n dönüflüdür. Paran›n dönüflü de insanlar›n o anda ceplerinde olan paradan bir süre için vaz geçebilmekte karfl›lar›ndakine güven duymalar›yla mümkündür. O güvenin ortadan kalkt›¤› noktada, para sirkülasyonu olamaz. Bunu sa¤layabilecek olan ancak devlettir. Devlet bunu ya zorla yapar ya da en güvenilen kurum Merkez Bankas›’d›r, çünkü en kötü ihtimalle para basarak borcunu öder. Düflünün, ABD küresel kapitalizmin en büyük ülkesi, finansallaflman›n en yayg›nlaflt›¤› ülke ve Amerikan finansal sisteminde yat›r›m bankac›l›¤› çok önemli. Yat›r›m bankas› denince akla befl büyük banka geliyor, bunlar›n üçü Bearn Stears, Lehman Brothers, Merrill Lynch ortadan kalkm›fl, di¤erleri Goldman Sacks ile Morgan Stanley’in ne olaca¤› da belli de¤il. Türkiye’de Toprakbank’›n, Esbank’›n ortadan kalkmas› gibi bir durum de¤il bu, ABD’nin bankac›l›k sektörünün en önemli bir diliminin berhava olmas›. Art›k ABD’de yat›r›m bankac›l›¤› diye bir müessese kalmamas› demek. ‹flin ironik yan›, mesela Türkiye ekonomisine yönelik risk alg›lamas› yükseldi¤inde veya feraha ç›kt›k dendi¤inde, hep bunlar›n raporlar›na dayan›l›r. “Merrill Lynch’in son Türkiye raporuna göre önümüzdeki y›l büyümemiz flu kadar olacak, aman üzülmeyelim” denirken Merrill Lynch’in kendisi batt›. Morgan Stanley’in bir uzman raporuna at›fla “Türkiye’de günefl do¤mak üzere” diye bir ifade, Türkiye’de TV haberlerinde ikinci s›rada yer alabiliyordu. Derken, Morgan Stanley’in batt›¤›n› görüyoruz. Bu durumda insanlar›n kapitalizme olan güveni azal›r, çünkü flu görülüyor: Sistemde güvence olarak görülen hiçbir kurum ayakta kalam›yor. Rating kurulufllar›n›n piyasa mekanizmas› içinde rating’leri düflürerek tehlikeyi iflaret etmeleri beklenirdi. Denetim kurulufllar›n›n finansal tablolar› de¤erlendirip, risk s›n›r› afl›ld›¤›nda uyar›da bulunmas›, piyasalar› bilgilendirmesi beklenirdi. Ama, kendileri de ifade ediyor, o kadar çapraz ifllem söz konusu ki, bunlar da iflin içinden ç›kam›yor. Ne kadar miktarda ifllem yap›ld›¤›, hangi bankan›n ne kadar›nda sigortalayan, ne kadar›nda sigortalanan durumda oldu¤u, ne kadar›nda muhatab›n›n hangi banka, hangi ülke oldu¤u neredeyse bilinemez halde. 60 trilyon dolarl›k bir hacimden bahsediliyor. 60 trilyon dolar, afla¤› yukar› dünya y›ll›k üretiminin iki kat› demek, ABD’nin y›ll›k üretiminin 6 kat› kadar bir kredi sigortalama iflleminden bahsediliyor. Gelirinin üzerinde tüketmek isteyen insanlar, bunun üzerinden muazzam

38

Krize karfl› eylemlerden bir afifl: “Kahrolsun Wall Street! Yaflas›n iflçilerin devrimi!”

Bütün dünyada, hem ülkelerin içerisinde, hem de küresel anlamda bir s›n›f mücadelesi olacak. Sermaye gücünü elinde tutanlarla, ezilenler, emekçiler aras›nda ve güçlü ülkelerle zay›f ülkeler, bölgesel bloklarla tek tek ülkeler aras›nda, yani hem s›n›f savafl›m›n›n, hem de emperyalizmin asl›nda eskiden oldu¤undan çok daha fazla hissedildi¤i bir döneme geliyoruz. Yani “emperyalizm yoktur” diyerek ezber bozma döneminden, “emperyalizm vard›r” diyerek ezbere dönme dönemine geliniyor. Asl›nda, ezber bozman›n “emperyalizm vard›r” demek oldu¤u görülecek.

kârlar elde eden finans kurulufllar› sistemi çöküyor ve kamunun paras›yla bir kurtarma operasyonuna girifliliyor. Bu müdahale üzerine “insanlar rahat bir nefes ald›, sevindi” deniyor. Halbu ki bu “kârlar özel, zararlar kamusal” durumuna toplumun genifl kesimlerinin itiraz etmesi gerekmiyor mu? Sistemin temelleri tart›fl›lmaya bafllan›nca, s›radan insan o ayki maafl› ödendiyse, iflten ç›kart›lmad›ysa, iyi durumda oldu¤unu düflünüyor. “Tamam, Fannie Mae ve Freddie Mac kurtar›ld›” dendi¤inde bir ferahlama duygusu hissedebiliyor. Kapitalist sistemde, bütün bireyler sonuçta yat›r›mc› olarak küçük çapta da olsa sisteme entegre ediliyor. Birinin 1 milyar dolar›n›n batmas› söz konusu ama, 500 dolar› olan kifli de bunun takipçisi haline geliyor. Öyle insanlar var ki, para fonunda 3 bin dolar› var, gelecek ay onu çekip çocu¤unun okul taksidini ödeyecek. ‹nsanlar›n büyük mekanizmalar› sorgulamaktan önce, kendi küçük hesaplar›nda zarar görmediklerini hissetmeleri gerekiyor. Bu panik an›nda yeterli toplumsal tepkinin yükselmedi¤ini görüyoruz ama, bunun flöyle hay›rl› bir sonucu olabilir. Genel olarak, her fleye piyasalar›n karar verdi¤i, piyasalar›n hükmünün tart›fl›lmaz oldu¤u bir dönemden kamunun gerekti¤i zaman devreye girebilece¤i, kamuya ihtiyaç oldu¤unun anlafl›ld›¤› bir döneme girmemiz, emek örgütlerinin, s›radan yurttafllar›n, sosyal devlete yönelik taleplerinin de yükselebilece¤i anlam›na gelebilir. Bu operasyonun enflasyon ve iflsizli¤in artmas› gibi sonuçlar› olabilir mi? Özellikle reel ekonomide çok ciddi, resesyonu aflan sonuçlar görülebilir. Resesyonun klasik tan›m›, iki çeyrek dönemde ekonominin daralmas›d›r. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, ekonominin çok ciddi bir flekilde darald›¤›, küçüldü¤ü bir döneme girilebilece¤inin iflaretlerini veriyor. ‹nsanlar kendilerini güvencede hissetmedikleri için daha az harcayacaklar, daha fazla tasarrufta bulunacaklar, mevcut tasarruflar›n›n tehlikede oldu¤unu görünce, belki Bat› ülkelerinde art›k

unutulan yast›k alt› dönemlere geri dönülecek, bu da haliyle yeni yat›r›mlar›n yap›lmamas›n›, istihdam alanlar›n›n aç›lmamas›n›, mal ve hizmet üreten kurulufllarda iflaslar›n yayg›nlaflmas›n› getirecek. Sadece kapitalizm içerisinde finansal boyutlu el de¤ifltirmeler de¤il, reel olarak flirketlerin, fabrikalar›n kapand›klar›n› da görebilece¤iz. Bu krizin di¤er ülkelere yans›mas› nas›l olacak? Dünyada en fazla dikkatlerin çekildi¤i ülke Çin. ABD, Çin’in en önemli ihracat kalemi. ABD’nin cari a盤›n› en fazla finanse eden ülke Çin. ‹lginç rakamlar var, mesela Fannie Mae ve Freddie Mac’de Çin’in 450 milyar dolarl›k tahvil ve finansman bonosu yat›r›m› oldu¤u biliniyor. Çin’in yaklafl›k 1.4 trilyon dolarl›k rezervi var. Bu rezervin çok büyük bir k›sm› ABD Hazinesi k⤛tlar›na ayr›lm›fl durumda. ABD’deki kriz Çin’de de bir kriz alam›na m› gelir, yoksa tersine Çin’in lehine mi olur? Bunun boyutlar›n› tam olarak görmek çok kolay de¤il. Asya krizi sonunda, Asya ülkelerinde çok ciddi bir yaflam standard› gerilemesine, üretim daralmas›na yol açan ve Asya’da y›llar›n eme¤iyle yap›lm›fl yat›r›mlar›n k›sa sürede, ABD baflta olmak üzere, Bat›l› kapitalist ülkelerin eline geçmesine neden olan bir süreç yafland›. Bu krizde de belki ABD kurulufllar›n›n bir k›sm›n› Çin’in, Körfez ülkelerinin, Suudi Arabistan’›n sat›n almas› söz konusu olabilir. Belli ölçülerde, kriz olarak da Çin’e yans›yabilir. Orada da iflsizlik artabilir, üretim düflebilir, ama öbür taraftan da Çin’in mevcut birikimleri nedeniyle bir k›s›m kurulufllar›n ucuz fiyatlarla Çin’in eline geçmesine neden olabilir. Çok kar›fl›k bir mekanizma. Türkiye nas›l etkilenir? 2009’dan itibaren etkinin hissedilece¤i, önümüzdeki bir buçuk sene, büyümenin yüzde 4’ün alt›nda olaca¤› söyleniyor... Küresel ekonomiyle yak›n ba¤lar› olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Ama özellikle Türkiye gibi cari ifllemler a盤› çok yüksek olan ülkeler daha fazla etkilenecek. Türkiye cari ifllemler a盤› veriyor, yani yurtd›fl› aleme satt›¤› mal ve hizmetlerden elde etti¤i döviz gelirleri, ald›¤› mal ve hizmetlere harcad›¤› paradan daha az. Bu sistemin devam etmesi için finanse edilmesi gerekiyor. ABD’de kamunun borçlanma faizlerinin bu kadar düfltü¤ü, risk alg›lamas›n›n bu kadar yükseldi¤i bir dönemde, Türkiye gibi ülkeler, YTL cinsinden faizleri daha da yüksek tutarak para çekebilirler. Faizlerin yükselmesi, Türkiye’de durgunlu¤un artmas›, yat›r›m e¤ilimlerinin iyice duraksamas› demek. ‹kincisi, Türkiye kendine özgü krizler yaflad›¤›nda, örne¤in 1994’te, 2001’de, büyük ölçüde üretim altyap›s›n› d›fl aleme yönlendirip ihracat


gelirlerini artt›rarak krizden s›yr›lmay› denerdi, flimdi her yerde talep düfltü¤ü için böyle bir flans› olmayacak. Bu krizin Türkiye’ye zarar›n› s›n›rland›r›c› olumlu bir etki, görmeye bafllad›¤›m›z gibi, petrol, enerji, ham madde fiyatlar›ndaki düflüfller olabilir. Türkiye bunlar›n ithalatç›s› oldu¤u için buradaki faturas› daralacak. Böyle bir durumda, Türkiye gibi ülkeler, çal›flan insanlar›n gelirlerini artt›rarak, sosyal harcamalar› artt›rarak talebi s›radan insanlarla sa¤lamak yoluna gidebilirler. ‹kincisi, bu krizin Türkiye’nin önünde ciddi bir f›rsat oldu¤unu düflünüyorum. 1982’de, hat›rlan›rsa, dünya borç krizi olmufltu, bütün borçlu ülkeler, Latin Amerika ülkeleri, Güney Kore, Polonya gibi ülkeler borçlar›n› ödemekte s›k›nt›ya düfltüler ve borçlar› yeniden yap›land›r›ld›. Evet, bu süreçte ekonomileri ciddi darald›, genel olarak zarar gördüler ama, en az›ndan borçlar›nda bir indirime gittiler, vadeler yay›ld›. Halbuki o dönemde Türkiye, efelik yapan Özal’›n “aman borçlar›n kuruflunu bile aksatmayal›m, sonra sittin sene borçlanamay›z” öngörüsü üzerine, borçlar›n› son sentine kadar ödedi. Ama bu, Türkiye’nin mükâfatland›r›lmas›n› getirmedi. Sonraki dönemde, Güney Kore çok daha h›zl› büyüdü, Latin Amerika ülkeleri ciddi krizlerle karfl›laflt›lar ama, piyasalar›n haf›zas› çok k›sad›r, ‘80’li y›llarda borçlar›n› ödeyememelerinin hesab›n› kimse pek sormad›. Bu süreçten en fazla yarayla ç›kan ülke Türkiye oldu. fiimdi, Türkiye’nin de borçlar›n› yeniden yap›land›rmas› için bir f›rsat do¤uyor. Efelik yapmak yerine pazarl›k yap›labilir. Türkiye’nin bir pazarl›k gücü var m›? Borçluysan›z, her zaman bir pazarl›k gücünüz vard›r, hele büyük borçluysan›z. Borcunu ödeyemedi¤ini söylüyorsan ve insanlar hâlâ sana mallar›n›, petrollerini, arabalar›n› satmak istiyorlarsa, pazarl›k gücün vard›r. Bunun en iyi örne¤i Arjantin. Üstelik Arjantin bunu tek bafl›na yapt›. Türkiye flimdi sistemde karmaflan›n, pani¤in, toz bulutunun oldu¤u bir dönemde, benzer ülkelerle birlikte bir pa-

zarl›k gücüne sahip olabilir. Bir de, Türkiye 2001 krizinden, özellikle 1994 ve ‘99 krizlerinden farkl› olarak, çok ciddi do¤rudan yabanc› sermaye yat›r›m› ald›, bunun art›lar› ve eksileri var. Ama, sermaye kaç›fl› ihtimali anlam›nda bir art›s› flu, büyük yat›r›mlar› oldu¤u, para ba¤lad›¤› zaman, ülkenin kaos içinde olmas›na, krizlerle karfl›laflmas›na karfl› sermaye tetikte oluyor. Finans sermayesiyle, üretim sermayesinin çok çok iç içe geçti¤i bir dünyada yafl›yoruz. Bu nedenle, Türkiye, yabanc› sermaye giriflinden nispî olarak yararland›. fiimdi art›k dünya, bize anlat›ld›¤› anlamda küreselleflmenin geçerlili¤ini yitirdi¤i, bütün kurallar›n, kurumlar›n, mekanizmalar›n tekrar gözden geçirilece¤i, tekrar yap›land›r›laca¤› bir döneme giriyor. Burada oluflabilecek pazarl›k gücünden yararlanmak lâz›m. Bunu sadece muhalif iktisatç›lar de¤il, sistemin en önde gelen yorumcular› söylüyor: Sistemin bütün varsay›mlar›n›n sorguland›¤›, yeniden yap›land›r›ld›¤› bir dönemden geçiyoruz. Krizler ayn› zamanda f›rsatlar da demekse, yeni f›rsatlar›n da ortaya ç›kabilece¤i söylenebilir. Sistemin sorgulanmas›ndan kastetti¤iniz ne, neoliberal politikalardan vazgeçifl mi, bir restorasyon mu? Bütün dünyada, hem ülkelerin içerisinde, hem de küresel anlamda bir s›n›f mücadelesi olacak. Sermaye gücünü elinde tutanlarla, ezilenler, emekçiler aras›nda ve güçlü ülkelerle zay›f ülkeler, bölgesel bloklarla tek tek ülkeler aras›nda, yani hem s›n›f savafl›m›n›n, hem de emperyalizmin asl›nda eskiden oldu¤undan çok daha fazla hissedildi¤i bir döneme geliyoruz. Tabii kesin kehanetlerde bulunmak çok zor, ama farkl› bir dönem olaca¤›, ezberlerin bozulaca¤› bir dönem olaca¤› da aç›k. Yani “emperyalizm yoktur” diyerek ezber bozma döneminden, “emperyalizm vard›r” diyerek ezbere dönme dönemine geliniyor. Asl›nda, ezber bozman›n “emperyalizm vard›r” demek oldu¤u görülecek. Bu sorgulamay› sol örgütlenmeler, muhalifler mi yap›yor/yapacak, yoksa

ABD hâlâ tart›flmas›z biçimde, dünyada askerî gücü, cayd›r›c›l›¤› en fazla olan ülke. fiimdi, ekonomik gücünde gerileme oldu¤u, finans sisteminin çöktü¤ü, dünyada ikincil bir güç haline düflme tehlikesinin oldu¤u bir dönemde, baflkan kim seçilirse seçilsin, ABD’nin bu kadere r›za göstermesi, askerî gücünü kullanmay› denememesi beklenemez. Onun için, olay›n sadece ekonomi çerçevesinde çözülece¤i bir dönem olaca¤›ndan çok flüpheliyim.

DTÖ’den Davos’a, IMF’den Dünya Bankas›’na sistemin kumanda merkezleri de bu sorgulamay› yapacak m›? Devlet kapitalizminin belirleyici oldu¤u dönemlerde, örne¤in Fransa’da bankac›l›k sistemi tamamen kamunun elindeydi, ama hiç kimse kapitalizmin olup olmad›¤›n› tart›flm›yordu. Benim tahminim flu noktaya çekilinecek. Küreselleflme sermaye ak›fllar›n›n, döviz spekülasyonlar›n›n, paradan para kazanma pratiklerinin en aza indi¤i, ama mümkün oldu¤unca serbest ticaretin devam etti¤i flekilde tan›mlanacak; DTÖ fonksiyonlar›n› devam ettirdi¤i, ekonomik milliyetçili¤in önüne geçmeyi amaçlayan bir programla yola ç›kacak. Ama bunu gerçeklefltirebilir mi? Bu da çok flüpheli. Ülkelerin yaralar›n› sarmak için belli bir süre içe kapanmay›, bilanço ç›karmay› tercih etti¤i bir dönem olabilir. S›n›f güçleri flu anda çok güçlü olmad›¤›na göre, yer yer parlamalar olsa da, ilk dönemde mücadelenin, özellikle metropol ülkelerde ve daha çok burjuvazinin bu tip kanatlar› aras›nda öne ç›kaca¤›n› düflünüyorum. Finansallaflma dönemi bir flekilde geride kalacak. Bu noktada, Giovanni Arrighi’nin tezlerini hat›rlatmak istiyorum. Arrighi son kitab› “Adam Smith Beijing’de”de, öteden beri savundu¤u hegemon güçlerin yükselifli ve düflüflüyle ilgili genel tezlerini ÇinABD ba¤lam›nda yorumluyor. Onun tezine göre, gerileyen hegemon son bir hamle olarak bütün a¤›rl›¤›n› finansallaflmaya vermeye, finansal gelirlerle ayakta durmaya çal›fl›r, sonra burada da tutunamaz ve yerini yükselen bir hegemona b›rak›r. Bu hegemon, o dönem üretimde en fazla öne ç›kan ülke olur. Çin’in önünde böyle bir f›rsat oldu¤unu, Çin’in bu f›rsat› hem kendisi, hem de dünya insanl›¤› için olumlu kullanmas› halinde, daha eflitlikçi, daha adil bir dünya ortaya ç›kabilece¤ini, ama Çin’in ulusal perspektifle, daha sald›rgan bir politika izlemesi halinde, onun da di¤er hegemonlardan fark› kalmayaca¤›n› söylüyor. Bu ‹bn Haldun’un tarih teorisini and›-


r›yor... Son dönemde, hegemonya tart›flmalar›nda ‹bn Haldun da önde gelen düflünürlerden biri olarak devreye giriyor. Gramsci’nin öncülünün ‹bn Haldun oldu¤unu söyleyenler var. Büyük güçlerin zaman içerisinde gücünü, inand›r›c›l›¤›n› yitirmesi konusunda ‹bn Haldun’un tezleriyle Marksist hegemonya, emperyalizm tezleri aras›nda ba¤lant›lar kuruluyor. ‹slâmc›lar biraz kökeninden dolay› ‹bn Haldun’a marksistlerden daha fazla sar›ld›lar... ‹bn Haldun kendisini tekrarlayan bir yap›dan, bir devri daimden söz ediyor: Yükselen güçler, düflen güçler, temelde de¤iflen bir fley yok. Herhalde onun için ‹slamc›lara uygun geldi... Gramsci’nin, Arrighi’nin, Rosa Luxemburg’un tezleriyle ‹bn Haldun’un analizleri elbette çok farkl›. Ama, kapitalizm do¤madan kapitalizmin analizini yapmas›n› zaten bekleyemezdik ondan... ABD’nin yerini Çin’in al›p almayaca¤›, bunun hay›rl› olup olmayaca¤› ayr› bir tart›flma ama, ABD’nin hegemonyas›n›n sona erdi¤i yolundaki görüfllere kat›l›yor musunuz? Bu kriz derinleflmeden önce, ABD’nin hegemonyas›n›n geriledi¤ini biliyorduk. Hegemonyan›n ölçüsü bir gücün, bir fikrin inand›r›c› olmas›, ondan zarar görenlerin dahi kendi ç›karlar›n›n o gücün yükselmesinde, o sistemin çal›flmas›nda oldu¤una ikna olmas›d›r. ABD özellikle Bush döneminde, Bush sald›rganl›¤›yla inand›r›c›l›¤›n› kaybetti. ABD’nin “soft power” denen, yumuflak gücünün, Amerikan imajlar›n›n, Amerikan yaflam biçiminin, mentalitesinin dünyada çekicili¤i zaten azalm›flt›. Dünyan›n de¤iflik ülkelerinde yap›lan kamuoyu araflt›rmalar›nda, s›radan insanlar›n alg›lamalar› bunu gösteriyor, yoksa, ABD’nin DB, IMF, OECD içerisindeki a¤›rl›¤›, hükümetler aras›ndaki pazarl›klardaki gücü devam ediyor. Ama benim as›l vurgulayaca¤›m, Irak’ta bir bata¤a gömülmüfl olsa da ABD hâlâ tart›flmas›z biçimde, dünyada askerî gücü, cayd›r›c›l›¤› en fazla olan ülke. fiimdi, ekonomik gücünde gerileme oldu¤u, finans sisteminin çöktü¤ü, dünyada ikincil bir güç haline düflme tehlikesinin oldu¤u bir dönemde, baflkan kim seçilirse seçilsin, Obama dahil, ABD’nin bu kadere r›za göstermesi, askerî gücünü kullanmay› denememesi beklenemez diye düflünüyorum. Onun için, olay›n sadece ekonomi çerçevesinde çözülece¤i bir dönem olaca¤›ndan çok flüpheliyim. Bir anlamda, ‹ran’a savafl aç›laca¤› öngörüsü mü bu? Böyle spekülatif öngörülerde bulunmak zor. Ama ABD’nin “ben dünyan›n en güçlü ülkesiyim, bunu da herkes anlas›n, ona göre davrans›n” diyece¤ini san›yorum. Bu her zaman savafl› getirmez. Herkesin bildi¤i gibi, Almanya ve Fransa ABD’nin Irak iflgaline karfl› ç›kt›, zaman ABD’yi do¤rulamad›¤› halde, Avrupa geri ad›m att›. fiimdi, So¤uk Savafl tart›flmalar›n›n tam yükseldi¤i bir dönemde, finansal kriz fliddetlendi. Çin ile ABD So-

40

¤uk Savafl’›n iki unsuru olarak görülse, birinci so¤uk savafltan farkl› olarak, iki ülke çok ciddi ekonomik iliflkiler içinde, flirket ortakl›klar› var, Çin’de Amerikan yat›r›mlar›, ABD’de Çin yat›r›mlar› var... Halbuki, zaman›n Sovyetler Birli¤i tamamen farkl›, kendi içinde yeterli bir ekonomik blok olarak, blok-bloka rekabetin geçerli oldu¤u bir yap›yla ABD’ye kafa tutuyordu. Onun için baz› riskleri de göze alabiliyordu. Bugünkü durum için ‹kinci So¤uk Savafl bafllad›, tak›mlar sahaya ç›kt›, maç bafllamadan hükmen malûp oldular denebilir. Bu tart›flman›n hemen arkas›ndan, Rusya da ABD de krize sürüklendi. Bu tabloda AB nerede duruyor? AB do¤rudan do¤ruya kendisinde bir kriz yaflanmamas›na ra¤men, 2008’de ekonomisinde en fazla tahribat görülen blok. Lehman Brothers’›n iflas›yla ortaya ç›kan tablodan önceki son rakamlar, her fleye ra¤men ABD’de büyümenin devam etti¤ini, Avrupa’da ise bir çok ülkede üretimin düflmeye bafllad›¤›n› gösteriyordu. ABD’ye en benzeyen, finansal derinleflmenin en fazla oldu¤u ve finansal piyasalardaki krizden en fazla etkilenmesi beklenen ‹ngiltere’de büyümenin durdu¤u, ama eksiye geçmedi¤i bir çeyrek geçilmiflken, AB’de ciddi bir daralman›n ortaya ç›kmaya bafllad›¤›n› gördük. ABD’deki krizin fliddetlenmesi, Avrupa’n›n ekonomik anlamda çok daha

fazla etkilenmesi anlam›na gelir. Ama Avrupa’n›n ABD’ye göre flöyle bir manevra kabiliyeti olabilir: Özellikle Almanya’da, bir ölçüde Fransa’da emek gelirleri ciddi bask› alt›nda. Emek güçlerine belli bir toleransla, onlar›n gelirlerini artt›rarak AB krizin etkilerini azaltabilir. Avrupa’n›n en büyük özelli¤i, bilindi¤i gibi, Çin’e benzer bir stratejisinin olmas›, yani askerî gücün, jeopolitik çat›flmalar›n öne ç›kt›¤› bir dünyaya göre, ekonomik rekabetin öne ç›kt›¤› bir dünyay› tercih etmesi. O nedenle, ABD’nin bu kadar güçsüz düflüp askerî gücünü öne ç›kartabilece¤i bir dünya tablosundan Avrupa da tedirgin olacakt›r. Bu nedenle ABD’ye tavizler vermeyi tercih etmek durumunda kalabilir... Türkiye’de “emperyalizm

Bu tür durumlarda, Devlet Bakan› Mehmet fiimflek’e “ne olup bitiyor, ne diyorsun?” diye soruyorlar. Dünyada genel olarak sükûnet havas› varken de Naz›m Ekren’e dönüyor, “ihracatç›lar›n taleplerini nas›l karfl›lar›z, Anadolu sermayesinin isteklerini nas›l yerine getirebiliriz?” diye soruyorlar. fiimdi gözlerin Mehmet fiimflek’e döndü¤ü bir zaman. fiimflek de Merrill Lynch’den gelmiflti, de¤il mi?

Lehman çal›flanlar›, Lehman portresini mesaj tahtas› olarak kullan›yor

yoktur” tart›flmas› yapan, uluslararas› iliflkiler profesörü gibi ünvanlar tafl›yan baz› insanlar ne yaz›k ki dünyadaki geliflmeleri hiç izlemiyorlar. Türkiye’de flöyle bir ideolojik iklim hakim: Liberalsen, “AB ile bir an önce entegre olal›m” diyorsan, dünyay› iyi izleyen, olan bitenlerin fark›nda bir insan oldu¤un izlenimi uyan›yor. Ama durum böyle de¤il. ABD’de ve Bat›’da, özellikle son y›llarda, “evet, emperyalizm vard›r ve emperyalizm gereklidir, dünyan›n en büyük gücü, emperyalist olma potansiyeli tafl›yan gücü ABD’dir ve bunun arkas›nda durulmal›, bu güce biat edilmeli” diyen ciddi bir literatür var. Neil Ferguson adl› ‹ngiliz tarihçi bunun öncülü¤ünü yapanlardan. ABD, s›n›fn hem en güçlü, s›n›f›n en iyi futbol oynayan, en iyi koflan, hem de derslerinde en baflar›l› ö¤rencisine benzetiliyor. “Onu örnek alal›m, s›n›f baflkan› yapal›m” diyorlar. “Dünyan›n en iyi üniversitelerine sahip, bilgi üreten, kifli bafl›na geliri en yüksek olan ülke, askerî gücü de fazla, dünyan›n jandarmal›¤›n› o yaps›n, biz de etraf›nda dizilelim.” Ama zaman içinde, ABD matematikten, tarihten, biyolojiden çakan, sadece yumru¤u güçlü bir ö¤renci haline geliyor, bu durumda inand›r›c›l›¤› da azal›yor. Bunun sadece, ABD’nin devlet olarak itibar›n›n de¤il, neoliberalizmin, hatta kapitalizmin ideolojik krizi oldu¤unu da söyleyebilir miyiz? Türkiye’deki liberallerin biraz ap›flm›fl olmas› lâz›m herhalde... Bir liberal örne¤in bu kurtarma operasyonlar›n› savunabilir mi? Mesela liberalleflmenin önde gelen ideologu Thomas Friedman veya Financial Times’›n baflyazar› Martin Wolf, “küreselleflme iyidir, bu ifl herkesin lehine oluyor, sistem gayet iyi çal›fl›yor, flikâyetiniz nedir?” dedi¤inde, Türkçeye kolayca, çevirebiliyorlar. Ama flimdi Martin Wolf “küreselleflmenin eski öncüllerinin ortadan kalkt›¤›n›, daha fazla düzenlemeye, daha fazla denetime ihtiyaç duyan bir döneme geçildi¤ini, iflin kontrolden ç›kt›¤›n›, eskisi gibi küreselleflmeden bahsetmenin art›k mümkün olmayaca¤›n›” söylüyor. Bunu Türkçeye nas›l çevirecekler? Muhtemelen, bizim liberaller Tayyip Erdo¤an’›n a¤z›ndan bir mesaj bekliyor. “Dünyay› izliyoruz, bu dünyaya mecburuz, parças›y›z” derse, ona göre bir yorum yapacaklar. “Ya iflte bak, Bat› medeniyetinin zannedildi¤i kadar güçlü olmad›¤› ortaya ç›kt›, biz biraz daha bölgeye dönelim” dedi¤i takdirde ne diyecekler, onu bilemem. D›fl iliflkiler ve ekonomide AKP’nin önünde nas›l seçenekler var? Bence geliflmeleri bekleyecekler, müdahale edecek hem güçleri yok, hem öyle bir vizyonlar› yok. Dünya böyle kar›fl›nca, bu tür durumlarda, Devlet Bakan› Mehmet fiimflek’e dönüyor, “ne olup bitiyor, sen ne diyorsun?” diye soruyorlar.


oraya finansman sa¤layan küçük baz› kurulufllar›n iflas›ndan, zamanla en büyük yat›r›m bankas› Bearn Stears’in iflas›n›, ‹ngiltere’de Northern Rock gibi orta büyüklükte bir bankan›n bat›fl›n›, yat›r›m bankac›l›¤› sektörünün ortadan kalk›fl›n› görüyoruz. ABD’nin en yayg›n ve en güvenli finansman sa¤layan kurulufllar›n›n çok ciddi s›k›nt›ya girifllerini görüyoruz. Sisteme sigorta sa¤layan AIG gibi bir kuruluflun batmaya gidifline kadar vahim bir noktaya geldik. Kriz burada durdurulsa bile, zaman Soros’u do¤rulam›fl olacak, ama “iflin sonuna geldik” demek mümkün de¤il. Bundan daha kötüsü, insanlar›n güven kaybedip mevduatlar›n› çekmeleri olur. Bu olursa, kapitalizmin bütün öncüllerinin tart›fl›ld›¤› bir döneme girilir. Öyle bir durumda, bütün finansal sistemin kamulaflt›r›lmas›ndan baflka bir ç›k›fl olmaz. Geçmiflte, tek bir banka batt›¤›nda, o bankan›n neden batt›¤›na ikna edici bir aç›klama geldi¤inde genel panik olmazd›, bunun örnekleri çok. Ama flimdi, insanlarda genel bir güvensizlik havas›, bir sonraki ad›m›n ne olaca¤› merak› var. Bir ticarî bankaya yönelik güvensizlik, bütün ticarî bankalara iliflkin güvensizli¤i getirebilir. Merrill

Financial Times’›n baflyazar› Martin Wolf, “küreselleflme herkesin lehine, sistem gayet iyi çal›fl›yor” dedi¤inde, Türkçeye kolayca çevirebiliyorlar. Ama flimdi, Wolf daha fazla düzenlemeye, daha fazla denetime ihtiyaç duyan bir döneme geçildi¤ini, eskisi gibi küreselleflmeden bahsetmenin art›k mümkün olmayaca¤›n› söylüyor. Bunu Türkçeye nas›l çevirecekler?

Lynch’in batt›¤›n›n duyulmas› Türkiye’deki insanlar› dolayl› olarak etkiler, ama Citibank’›n, HSBC’nin önünde insanlar kuyru¤a girdi¤inde, Türkiye flubelerinde de, Singapur, Tayland flubesinde de benzerleri olacakt›r. Bu operasyonlarla kriz afl›lamazsa, ne olacak? Neoliberal düflünce kurulufllar›n›n hepsi flunu söylüyordu: “Piyasan›n inisiyatifi ne kadar artt›r›l›rsa, sosyal harcamalar ne kadar azal›rsa, deregülasyon ne kadar yayg›nlaflt›r›l›rsa, özellefltirmeler ne kadar sonuçland›r›l›rsa, dünya için, ABD için o kadar hay›rl› olur”. Bu ideolojinin ciddi bir darbe yedi¤i dönemdeyiz. Bizim neoliberalizm diye tan›mlad›¤›m›z düflünce üzerinde çok ciddi bir ›srar olaca¤›n› düflünmüyorum. “Art›k de¤iflik bir döneme girilmifltir, bunun de¤iflik parametreleri vard›r” denecek. Ama, devlet kapitalizminin olmas› “emekçilerin lehinedir” anlam›na gelmez. Devlet kapitalizmi de sömürünün en fliddetli oldu¤u, sermayenin ülke ve dünya kaynaklar›n› en hoyratça kulland›¤› bir dönem olabilir. Ancak, “devletin ekonomiye müdahalesi gereklidir” dendi¤i zaman, devlet müdahalesinin farkl› tercihlere yönelmesini talep etmek ve insanlar› buna ikna etmek daha kolay olur. “Piyasalar hükmünü icre etsin, zaten en do¤ruyu piyasalar bilir” dendi¤inde, ideolojik olarak inand›r›c› olmakta güçlük çekiliyor. Ama bir yandan da hepimizin bildi¤i gibi, Türkiye de devlet banka kurtarma operasyonlar›na 50 milyar dolar harcad›, ama lojman edebiyat› etkili olmaya devam etti. Bu arada, Türkiye’de e¤itim ve sa¤l›k sistemi belki hiçbir ülkede görülmedik h›zla ve yayg›nl›kla özellefltirilmifl oldu. (Devam› gelecek say›da)

Söylefli:Aykut K›l›ç - Siren ‹demen - Yücel Göktürk

Dünyada genel olarak daha bir sükûnet havas› varken de Naz›m Ekren’e dönüyor, “ihracatç›lar›n taleplerini nas›l karfl›lar›z, Anadolu sermayesinin isteklerini nas›l yerine getirebiliriz?” diye soruyorlar. fiimdi gözlerin Mehmet fiimflek’e döndü¤ü bir zaman. Mehmet fiimflek de Merrill Lynch’den gelmiflti, de¤il mi? Mehmet fiimflek’in kendi yuvas› y›k›ld›. fiöyle bir durum da var, mesela “Çin ABD’yi geride b›rak›r m›?” sorusuna, istatistiklere, projeksiyonlara bak›l›rsa, geride b›rakabilir diyece¤im. Ama, bunlar da Merrill Lynch’in, Goldman Sachs’›n analistlerinin sa¤lad›¤› veriler. Ba¤›ms›z iktisatç›lar, Marksistler, muhalifler olarak biz de verilerimizi büyük ölçüde sistem içinden al›yoruz. Sistem içinden projeksiyonlar yapanlar›n kendilerine iliflkin do¤ru bir projeksiyonlar› olmad›¤› da çöküfllerinden ortaya ç›kt›. O bak›mdan, bir yorumda bulunurken, eski ifadeyle, bir kayd› ihtiraziyle söylüyorum. Öngörülerinin do¤ru ç›kmas›yla ünlü spekülatör Soros “krizin henüz en kötü noktas›n› görmedik” diyor... Krizin bafl›ndan beri Soros flimdiye kadar görmedi¤imiz ölçüde derin bir bunal›mla karfl› karfl›ya oldu¤umuzu söylüyor. Genel olarak Marksist analistlerin, Robert Brenner’›n da söyledi¤i gibi, kriz öncesi yaflanan, bir anlamda “varl›k fiyatlar› Keynescili¤i”, yani kamunun kendi kaynaklar›yla, kamu inisiyatifiyle bütün varl›k fiyatlar›n› fliflirmesi. Varl›k fiyatlar›n›n içine hisse senetleri de dahil, tahviller, emlak, antika eflyalar, pul koleksiyonlar› da... Bütün varl›k fiyatlar› birlikte yükseliyor, ama gemi bat›nca da hepsi birden bat›yor. Krizin en kötü noktas›n› görmesek de, fluraya kadarki k›sm›n› görebiliyoruz. Finans piyasas›n›n bir segmentinde, subprime denen k›s›mda iflaslar›n bafllamas›, buna ba¤l› olarak


k›raat

X - KÜTÜPHANE

lar›n› her gün duyduk “...Bir defter al, dar ka mektublar›n yaz. Eminim ki in ’n ye ra Pi olacakt›r...” güzel i bu ak nd bu tu ek m 5.3.938 tarihli ta, m›fl Nâz›m Us cümlelerle baflla in ’n ye ra Pi , de in arfliv Memet Fuat’›n rle fte ›ndan ç›kan de mektuplar› aras fde rt dö n re nyüzü gö rine. ‹lk defa gü külm›fl romanlar, öy ka r›m ya i ek terd at rb be 1930’lar›n ler, mektuplar, un m kû ah m a, llar›n hapishane koflu adadenize, zeytinli flil ye , ’a ul nb ta ‹s or. liy lge be sreti de lara duydu¤u ha r›yla, la an nm oi er a, Doland›r›c›lar›yl riyle r›yla, komünistle “adem baba”la tt›¤› la an i in ifhanes ‘30’lar›n tevk bile, sa ol ›fl am nm la “Oras›”, tamam z›m flyap›t say›l›r. Nâ basbaya¤› bir ba te“Ö n na la y›n den ya Hikmet’in YKY’ kti va karl› bir gece ki Defterler”iyle, z. iyi gib ›fl tup alm bir dosttan mek

* Devletlerin yetkilerinin ulusüstü • kurumlara geçti¤ini ve devletlerin eskiye oranla çok daha gözenekli hale geldi¤ini (eskiden de tamamen geçirmez de¤illerdi) biliyoruz. Fakat bu süreç, ulusu da devletten ba¤›ms›zlaflt›r›r. Örne¤in, devlet bünyesinde olmayan özel kurumlar ulusun öncülü¤ünü üstlenirler (bunlar›n baflta geleni ve en önemlisi kilisedir). Bu de¤iflimin ilk sonucu, uluslar›n politik birimlerden kültürel birimlere dönüflmesidir. Yani ulus kavram›nda, ulusu ba¤lay›c› bir siyasî örgütlenme flekli haline getiren siyasî unsurlardan ziyade, kültürel niteliklerin (ulusal tarih, dil ve gelenekler) daha a¤›r basmas›. (...) Ulusun siyasaldan kültürel bir cemaate dönüflme süreci, küreselleflme ba¤lam›nda siyasî süreçlerin de¤er kaybetmesi ve gözden düflmesinin sonucudur. Bu durum, ideolojinin yeniden üretiminin art›k devletin kontrolünde olmamas› ve sivil toplum ve özellikle de piyasan›n bu hususta öne ç›kmas›yla daha da pekiflir. Millî ideolojinin pazar süreciyle çak›flmas› konusu bizi ilgilendiriyor. Bu hususta ulus-devletin yükselifl dönemindekinden çok daha farkl› parametreler söz konusudur. O zamanlarda Gramsci’nin çok iyi tarif etti¤i gibi, devletin organik ayd›nlar› bu süreci kontrol ediyorlard›. Bunlar yüksek ve alt kültürü ulusal ideolojide birlefltirme becerisini gösterirlerdi. Fakat flimdi bu süreç piyasa kurullar› taraf›ndan kontrol ediliyor. En iyi durumda, üst ve altkültür, bir sentez olmaks›z›n, yan yana tüketiliyor. En kötü durumda ise, Avrupa futbol kupas›nda, 2004 Olimpiyat Oyunlar›’nda ve 2005 Eurovision’da gördü¤ümüz gibi bir kitle millî kültürüne prim verirler.

42

Teknoloji insan yap›m› de¤il: Yeryüzü kadar eski. (...) Kentler en fazla ar› kovanlar› kadar yapay. ‹nternet en az örümcek a¤› kadar do¤al. Margulis ile Sagan’›n yazd›¤› gibi, bizler de eski bakteri topluluklar›n›n genetik varl›klar›n› sürdürmelerine arac› olal›m diye diye icat edilmifl teknolojik ayg›tlar›z: “Yeryüzüne ilk bakteri sald›r›s›nda kurulan iç içe geçmifl bir a¤›n bir parças›y›z. Yeteneklerimiz ve zekâm›z salt bize de¤il bütün yaflama ait.” Bedenlerimizi do¤al diye görmemiz, teknolojilerimizi yapay diye düflünmemiz kökenlerimizin bafl›na gelen kazaya fazla önem vermemize sebep olur. Yerlerimizi makineler alsayd›, bu evrimsel de¤iflim bakterilerin ilk atalar›m›z› yaratmak için birleflmesinden pek farkl› olmayacakt›. (...) Kendimizle di¤er hayvanlar aras›nda bir uçurum oldu¤unu söyleyen hümanist kan› sap›kl›kt›r. Normal olan, do¤an›n geriye kalan›na ait oldu¤umuzu söyleyen animist duygulard›r. Bugün ne kadar c›l›z olursa olsun, di¤er canl› varl›klarla ortak yazg›y› paylaflma duygusu insan›n benli¤ine yerleflmifltir. Çevreden geriye ne kald›¤›n› dile getirme çabas› içinde olanlar› harekete geçiren canl› varl›klara duyulan sevgi, biyofili, insan türünün yeryzüne tutunmas›n› sa¤layan narin duygu ba¤›d›r. (...) Yeryüzüseverler gezegenin ak›ll› uflaklar› olmay› de¤il, insanlar›n önemli olmaya son verdikleri günleri düfllemektedirler.

Abdullah Aysu Küreselleflme ve Tar›m Politikalar› (Su) Antonis Liakos Dünyay› De¤ifltirmek ‹steyenler, Ulusu Nas›l Tasavvur Ettiler? (‹letiflim) Besim F. Dellalo¤lu Benjaminia –Dil Tarih ve Co¤rafya (Versus) Bülent Somay Çok Bilmifl Özne (Metis) Constantin Von Barloewen (haz.) Bilgiler Kitab› (Versus) Didem Dan›fl Türkiye’den Fransa’ya Göç ve Göçmenlik Halleri (Bilgi Ün.) Edward W. Said Medyada ‹slam (Metis) Ertu¤rul Mavio¤lu Bizim Çocuklar Yapamad› –Bir 12 Eylül Hesaplaflmas› 3 (‹thaki) Hayri Kozano¤lu - Nurullah Gür - Bar›fl Alp Özden Neoliberalizmin Gerçek 100’ü (‹letiflim) Jan Spurk Toplumsal Akl›n Elefltirisi (Versus) John Bellamy Foster Kapitalizmin Malileflmesi ve Kriz (Kalkedon) John Gray Saman Köpekler (YKY) Judith Butler Cinsiyet Belası (Metis) Martin Heidegger Varl›k ve Zaman (Agora) Max Frisch Günlükler 1966-1971 (YKY) Mehmet Ergüven S›rdafl Görüntüler (Agora) Nevra Akdemir Tuzla Tersaneler Bölgesinde Üretim ‹liflkilerinde Enformelleflme (Sosyal Araflt›rma Vakf›) Roberto Bolaño Uzak Y›ld›z (Metis) Roland Barthes Ara Olaylar (Sel) Stephen Kern Nedenselli¤in Kültürel Tarihi (Metis)

*

Dali’ye göre gerçeküstücülü¤ü temsil eden ressamlarla aras›ndaki en büyük fark kendisinin gerçeküstücü olmas›d›r! Ancak bu, son tahlilde fantezilerini fütursuzca itiraf edip kimi zaman uygulamaya koyan, dandy k›rmas› bir süpersnob’u imler Dali’de. Sabahlar› uyand›¤›nda onu en fazla mutlu eden fley, yeryüzüne Dali olarak gelmenin verdi¤i ayr›cal›kt›r; ayn› k›vanç, akflam yata¤a girdi¤inde yine söz konusudur; bu kez, gün boyu ayr›cal›¤›n› korumufl olmaktan ötürü içi içine s›¤mamaktad›r. (...) Sidik, ter ve kan› gövdenin birincil gerçe¤i olarak kabul ederken, d›flk› ve osuruk konusunda basbaya¤› bir uzman kimli¤ine bürünür. Bile bile ifler; ap›flaras›ndan dizkapa¤›na do¤ru yay›lan ›l›k sidi¤in kokusuyla tendeki ›slak varl›¤› Dali’yi mest etmek için yeterlidir. Kimya ve tababet ilminde osuru¤a hak etti¤i ilginin verilmemifl olmas›na gelince, asla affetmez bunu; hele kazurat, Dali’nin ak›l almaz fantezileri aras›nda handiyse bafl köfleye kurulmufltur; öyle ki, çatal yutan bir hastan›n öyküsünü okudu¤unda baya¤› hay›flan›r; çünkü çatal yerine bok yutmufl olsa yüzde 200 Dalice bir fley olacakt›r bu. (...) Dali, sapk›n fantezisini söze döküp –k⤛t ve tuvali de ekleyebiliriz buna– rahatlad›kça, utanmak karfl› taraf›n sorunu olmufltur art›k; k›zar›p bozar›r, ama bal gibi hayran oluruz cesaretine. Dahas›, bu gözüpek tav›r karfl›s›nda herkes s›radanl›¤› peflinen kabullenmifltir flimdi; tek ç›kar yol, hep bir a¤›zdan ba¤›rmakt›r: Evviva Dali!

1968’de, ö¤renciler barikatlar kurarak ayaklan›rken ve Fransa’n›n müstakbel yazarlar› tu¤lalarla liselerinin camlar›n› k›rarken ya da hayatlar›nda ilk kez seviflirken, Raoul Delorme bu barikat›, yani Barbar Yazarlar hareketini kurmaya karar verdi. (...) Delorme’ye göre, büyük yap›tlarla hafl›r neflir olmak gerekiyordu. Bu ifl oldukça garip bir usûlle gerçeklefltiriliyordu: Stendhal’in sayfalar›na defi hacet ederek, Victor Hugo’nun sayfalar›yla sümüklerini silerek, mastürbasyon yap›p Gautier ya da Banville’in sayfalar›n›n üstüne meni saçarak, Daudet’nin sayfalar›n›n üstüne kusarak, Lamartine’in sayfalar›n›n üstüne ifleyerek, t›rafl jiletiyle kesikler yap›p Balzac ya da Maupassant’›n sayfalar› üzerine kan s›çratarak, nihayetinde, Delorme’nin insanlaflt›rma dedi¤i bir afla¤›lama süreciyle kitaplara boyun e¤diriliyordu. Bir haftal›k bu barbar ritüelinden sonra, sonuç: Parçalanm›fl kitaplarla, pislik ve a¤›r kokuyla dolu bir oda ya da ev, içinde ç›plak ya da alt›nda bir flortla, yeni do¤an bebekler gibi sars›lm›fl ve kirli, ya da daha do¤rusu suyun d›fl›nda yaflamaya karar veren öncü bir bal›k gibi k›vranan, nefes almaya çal›flan acemi edebiyatç›. Delorme’ye göre, barbar yazar bu tecrübelerden güçlenerek ç›k›yordu ve daha da önemlisi, yaz› sanat› konusunda e¤itim, klasiklerle “gerçek bir yak›nlaflma”, “gerçek bir özümseme” vas›tas›yla elde edilen bir bilgelik, kültürün, akademinin ve tekni¤in koydu¤u bütün engelleri y›kan bedensel bir yak›nl›k kazanarak ç›k›yordu.


Duman› üstünde

fiiirli düflünce Eduardo Cadava - Ifl›k Sözcükleri –Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler çeviren: Aziz Ufuk K›l›ç (Metis)

yi bir kitap, okuyan›n zihninde

‹ prizmalar yarat›r. Okunan, tek

bir kitap de¤ildir art›k. Kendinden ve kendili¤inden ço¤alm›flt›r, tükenmez. Onun ufuk düzlemi daha en baflta, yaz›lmaya karar verildi¤i anda belirlenmifltir ve bilinen mesafelerin ötesinde, ölçülemez bir genifllikten duyurur sesini. Okunurken sessizce yaz›l›fl›n›n s›rr›n› paylafl›r, kendi ham halini hissettirmekten çekinmez, okuruna güvenmekte tereddüt etmez, onu s›rdafl› k›lar. Eduardo Cadava’n›n “Ifl›k Sözcükleri –Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler” adl› kitab›n›n özenle çevrilip yay›nlanm›fl olmas› büyük kazanç. Yaln›zca düflüncenin fliirle bütünlü¤ünü hat›rlatmas› aç›s›ndan de¤il, düflünceyi (pek çok formuyla) ve dile aktar›lamaz olan› (belki sadece fliirin göz dikti¤i o bulutsu alan) forma dönüfltürmenin olanakl›l›¤›n› gös-

terdi¤i için de özel bir kitap “Ifl›k Sözcükleri”. Walter Benjamin’in fotografi ve tarih odakl› düflüncelerini kendine merkez alm›fl ve bunlar üzerinden tart›fl›yor olsa da, asl›nda bu, kitab›n tek bir boyutu. Kitab›n iddias› sadece içeri¤inde de¤il, formunda da kendini gösteriyor ve ele ald›¤› konunun s›n›rlar›n› aflman›n olanakl›l›¤›n› duyururken yepyeni bir kavray›fl netli¤ine uyanmay› ve bunu bizzat görmeyi sa¤l›yor. Öyle ki, kavramsal s›çray›fllardan, ince okumalardan geçerek, yazar›n›n (Cadava, Princeton Üniversitesi ‹ngiliz Edebiyat› bölümünde ö¤retim üyesi) akademik birikiminin sa¤lad›¤› çevik ba¤lant›lar külliyat›n› cömertçe gözler önüne sererken, ayn› zamanda ancak güçlü bir uyar›c›n›n yaratmay› baflaraca¤› kendinden geçiflin saatini kurmay› da ihmal etmiyor. Kendinden geçifl süreklili¤inden söz edilebilir mi, böyle bir fleyin garantisi olabilir mi... Sanki kitap okuruna böyle bir güvencenin varl›¤›na duydu¤u inanc› ba¤›fll›yor. Tarih, Ifl›¤a Yönelifl, Kökenler, Körelme, Hayaletler, Mimesis, Çeviriler, Yaz›tlar, fiimflek, Y›ld›zlar, Ebedi Dönüfl, Yeniden Üretilebilirlik, Siyaset, Tehlike, Duraklama, ‹zler, Gece Düflleri, Alacakaranl›k, Uyan›fl, Dil, Madde, Yans›malar, Psike’ler, fioklar, Benzerlik, Tafllaflma, Ölüm, Mezar Yaz›lar› bafll›klar› alt›nda ilerleyen “Ifl›k Sözcükleri” belli ki çok ince bir matematikle kurulmufl. Cadava, herkese, her fleye ve hatta her kavrama, olguya uyarlanabilecek en genifl otobiyografik formun iskeletini sunmay› baflarm›fl. Bu yap›s›yla tekboyutlu bir okumay› daha bafltan reddederken, ço¤alt›labilirli¤i sayesinde sa¤lam bir baflvuru kitab›, imgeler sözlü¤ü, kavram

esinleri ansiklopedisi gibi ele al›nmay›, birden fazla kitap olarak muhafaza edilmeyi hak ediyor. Seçti¤i tüm kavramlar›n, duyufllar›n gözlerinin içine bakarak yazan Cadava, yaklafl›m›n›n özünü, sa¤laml›¤›n› önsözünde duyurmufl. Bununla kalmay›p, ayn› zamanda özgün bir önsöz felsefesi de ortaya koymufl. Kitab›n bir minyatürünün önsözde yarat›lm›fl oldu¤u rahatça söylenebilir bu noktada: “Her önsöz ›fl›¤a do¤ru bir aç›l›flt›r. T›pk› sabah ›fl›¤›n› içe-

“Ifl›k Sözcükleri”, Walter Benjamin’in tarih ve sanat felsefesinden izler tafl›yor

ri alan küçük bir pencere ya da görüntülere geçit veren foto¤raf makinesi aç›kl›¤› gibi, önsöz de bir tür ›fl›¤› deneyimlememizi sa¤lar. Bu ›fl›k sunuflun hem koflulu hem malzemesidir. Çoktan yaz›lm›fl olan›n anlam› üzerine bir gelecek zaman kipi düflürür. Ancak sonradan gelifltirilen / tab edilen foto¤raf negatifi gibi, gelecek olan›n izini çiziktirir. Ama ayn› zamanda, yaln›zca geride b›rak›lmak için yaz›l›r. ‹flte bu yüzden, geçmifl, flim-

di ve gelecek aras›ndaki boflluklarda yuvalan›r önsöz. Zaman›n bir foto¤raf›d›r, geçiflin üzerine –kendisi de bir geçifltir zaten– kendi ›fl›¤›n› düflürür.” Eduardo Cadava, bugünden konuflmuyor, yaln›zca tan›mlanm›fl bir zamanda söz alm›yor belli ki, Benjamin’le de ça¤lar ötesinden bir sözleflme yapm›fl. Onun düflüncesinin fliirli auras›n› bir pelerin gibi atm›fl yap›t›n›n s›rt›na. Kitab›n bizzat kendisi de zaten bu aflamada kendinden geçmifltir, düzenlili¤inde ve iki kapak aras›na s›k›flt›r›lm›fll›¤›nda bile o bir anda da¤›tma esrikli¤ini an›flt›rmay› baflaracak kadar ince bir dengede kurulmufl oldu¤unun fark›nda de¤il gibidir. ‹flte böylece olanaks›zl›¤› çoktan kabullenilmifl olan›n olanakl›l›¤›nda ›srar ederek, sessizce devrimci bir ça¤r›da bulunmufl olur yazar. Ça¤r›s› ça¤lar› çalkaland›rm›fl, 19. yüzy›lda kalma ›srar›n›n 21. yüzy›lda görünür k›l›nabilece¤inin duyufluyla kanatlanm›flt›r. ‹yi bir kitap, ele ald›¤› konunun içinde, çevresinde, kalbinde dolan›yormufl izlenimi yaratsa da, asl›nda ›fl›k gibi, kendisini de aflan bir güçle donat›r çevresini. Okurun çehresini sözcüklerin birbirine sürtünmesinden yans›yan ateflin durulu¤uyla parlat›r. Kitab›n içinde zaptedilmeye çal›fl›lm›fl k›r›k ›fl›k parçalar›ndan yay›lan esin, okurun zihin sayfalar›nda hiç durmadan yeni yeni bafll›klar açmas›na arac› olur ve kitap tek bir kitap olmaktan ç›kar böylece. Okur, ne tuhaf, der; bilmediklerimi bile hat›rlam›fl gibi oldum, dil arac›l›¤›yla k⤛tta zaptedilen ve uçuflunda (kaybetmeye en çok yaklafl›lan anda) ele geçirilen düflünceler ile fliirin birleflmesinden do¤an ›fl›k bana bir an görünür gibi oldu. – Pelin Özer


Foto¤raflar: fiahan Nuho¤lu

ABDULLAH AYSU’YLA KÜRESELLEfiME VE TARIM POL‹T‹KALARI –‹K‹NC‹ BÖLÜM

fiirket topra¤›nda flehit olur mu? Türkiye’nin dozunu art›rarak uygulamaya koydu¤u tar›m politikalar› bize nas›l bir gelecek vaat ediyor? Boflalm›fl köyler, kalabal›klaflan flehirler mi? Endüstriyel tar›ma mahkûm mutfaklar, geneti¤iyle oynanm›fl, hormonlu g›dalar m›? Ya da, tamamen ithalata bel ba¤lam›fl bir ülke, ilaçlardan, gübrelerden verimsiz kalm›fl, bombofl topraklar, göller, nehirler mi? Türkiye Çiftçi Sendikalar› Konfederasyonu baflkan›, Via Campesina üyesi Abdullah Aysu’yla söyleflimize devam ediyoruz... F›nd›k fiyatlar› sürekli düflüyor, adeta maliyetleri karfl›lamaz hale geliyor. Bu sene de 4 YTL olarak aç›kland›... Abdullah Aysu: Evet, ama bunlar iki nedenden dolay› yan›lt›c› fiyatlar. Birincisi, bu, birinci kalite Giresun ya¤l› f›nd›¤›n fiyat›, o da toplam üretimin en fazla yüzde 15’ine tekabül eder. Yüzde 85 ise levant ve kara f›nd›ktan oluflur. Levant f›nd›¤›n fiyat› 3.9, kara f›nd›¤›n 3.8. Bu rakamlar›n içinde hamaliye, nakliye, stopaj gibi kesintiler de yoktur. Ayr›ca, ekim için 4.5, aral›k içinse 5 YTL fiyat aç›kland›, bu da tamamen aldatmaca. Hiçbir küçük üretici ürününü aral›¤a kadar bekletebilecek güce sahip de¤il. Yirmi-otuz y›l önce fabrikadan ya da alivreci tüccardan para al›rd›n›z, fiyat belirlendi¤inde de ondan biraz daha düflük bir fiyata verirdiniz. fiimdi ihracatç› tüccarlar ve onlar›n temsilcileri üreticiye paray› veriyor bir y›l önceden, 1.5-2 liradan hesapl›yor, “ama karfl›l›¤›nda flu kadar f›nd›k isterim” diyor, para istemiyor. Bu, f›nd›kta bir dönüflümü gösteriyor. Ayr›ca, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak devreye girip önceki y›llara göre daha düflük fiyattan al›m yap›yorsan›z, siz çiftçi için de¤il, tüccar›n kâr› için çal›fl›yorsunuz demektir. 2006 y›l›nda f›nd›k fiyat› Fisko-

44

Cargill ve Pendik Niflasta, niflasta bazl› fabrikalar›n yüzde 80’ini oluflturuyor. Pendik Niflasta da Cargill ve Ülker’in ortakl›¤›. Ülker’in Cola Turka’s›nda Burak Erdo¤an’›n ortakl›¤› yans›d›, Kemal Unak›tan’›n geçmiflte Ülker’de çal›flt›¤›n› biliyoruz. Bush’un da Cargill’le ortakl›¤› söz konusu. Ve garip bir döngü, tuhaf bir zincir ç›k›yor karfl›m›za.

birlik taraf›ndan 7.4 olarak aç›kland›. Seçim öncesi, 2007’de 5.5, bu seneyse 4, 4.5 ve 5 olarak belirlendi. Ama piyasada 2 YTL civar›nda. Gübreye, ilaca, mazota bu kadar zam gelirken, niye bu fiyatlar düflüyor? Bu ancak TMO’yu aradan ç›kar›p Fiskobirlik’i al›c› konumuna getirerek çözülür. TMO devrede oldu¤u günden bu yana ald›¤› f›nd›¤› 2.5-3 liradan satt› tüccara. Hazine’ye verdi¤i zarar 2 milyar civar›nda. Bu zarar› Fiskobirlik’e aktarsa, üçüncü sene bu deste¤e de gerek kalmaz ve Fiskobirlik piyasay› düzenler. Ama bütün çarklar flirketlerden yana dönüyor. Karadeniz bölgesi ve Türkiye ekonomisi için hayatî bir ürün olan f›nd›¤›n yerine mesela kivi ekimi de birkaç senedir gündemde. Türkiye’nin neredeyse dünyada tek oldu¤u f›nd›k yerine baflka yerlerde bolca bulunan bir ürünü tercih etmek tuhaf de¤il mi? F›nd›k, tar›msal ihracat›m›z›n üçte birini tek bafl›na karfl›layan bir ürün. Avrupa’n›n da bundan vazgeçmesi mümkün de¤il, çünkü çikolatada f›nd›¤› yüzy›llard›r kullan›yorlar, kültürleri bu. Ayr›ca, f›nd›¤›n yetiflti¤i bölge da¤l›k ve heyelan bölgesi. F›nd›¤› oradan kald›r›rsan›z, iki y›l sonra orada ç›plak kayalar kal›r. Ya¤murun h›z›n› engelle-

yemeyece¤iniz için toprak akar ve Karadeniz’e dolar, sonra orada baflka ürün de üretemezsiniz. Karadeniz için çay ve f›nd›k, bu anlamda alternatifi olmayan ürünlerdir. Kivi böyle de¤ildir; çok yukar›larda yetiflir, k›fl›n bütün yapra¤›n› döküp ip fleklinde kal›r, ya¤mur damlas›n›n kendisinden yavafl yavafl süzülüp akmas›n› sa¤layamaz. Ya¤mur damlas› düfltü¤ü yerden 70 santim öteye gider, beraberinde topra¤› da kald›r›r. F›nd›k ve çay, ya¤mur erozyonunu engeller, hiçbir ürün bunlara alternatif olamaz. F›nd›ktaki komisyonculardan birini iyi tan›yoruz: Baflbakan›n eski dan›flman› Cüneyt Zapsu. Benzer bir ahbap-çavufl iliflkisi, geçen say›da da konufltu¤umuz flekerde de var. fiekerpancar›n›n yok edilmesine giden yolda iliflkiler nas›l kuruluyor? fieker, her fleyden ba¤›ms›z olarak tar›m›n manivelas›. Çok kritik bir konu oldu¤u için tekrarlamakta zarar yok, flekerpancar› ayn› zamanda çok iyi bir münavebe bitkisidir. Dolay›s›yla ancak üç-dört y›l sonra yeniden ekebilirsiniz, ama o arada kendisinden sonra gelecek bitkiler için de topra¤› havaland›rm›flt›r. fiekerpancar›n› tar›mdan çekerseniz, f›nd›ktaki heyelan misali, toprakta-


ki g›dan›n hepsini yok edersiniz. Buna alternatif olarak düflünülen m›s›r, topraktan g›day› ald›ktan sonra geriye hiçbir fley b›rakmaz. Bir de tabii m›s›rda biz kendimize yeterli de¤iliz, niflasta bazl› flekere geçmeden önce de de¤ildik. Yüzde on kota koyulduktan sonra buna daha fazla ihtiyaç duyulmaya baflland› ve bundan kazanç elde eden farkl› aktörler ç›kt› ortaya. Abdullah Unak›tan meselesini herkes biliyor, tavuklar için m›s›r getirdi¤ini söylüyordu. Bu ürünün ithalat›ndan birileri kâr elde ediyor ve bunu yaparken ülkede üretim yap›p istihdam sa¤lam›yor. Bir de, niflasta bazl› fabrikalar var, Cargill ve Pendik Niflasta bu fabrikalar›n yüzde 80’ini oluflturuyor. Pendik Niflasta da, Cargill ve Ülker’in ortakl›¤›nda bir flirket. Bunlar hem pazara el koyuyorlar, hem de sa¤l›kl› olmayan bir g›day› tüketmemize sebep oluyorlar. Gelen m›s›rlar geneti¤i de¤ifltirilmifl m›s›rlard›r, ama flekerpancar›n›n sa¤l›kl› oldu¤unu halen söyleyebiliyoruz. fieker çok temel bir madde oldu¤u için burada büyük paralar dönüyor ve bunun önünde hükümetler duram›yor. Cargill için aç›lan davalarda sürekli kapatma kararlar› ç›k›yor, ama Meclis s›rf bunun için toplan›p yeni kararlar ç›kar›yor. Burada çok küçük bir ç›kar grubunun kazanç elde etmesine yönelik bir paslaflma var. Bu iliflkiler de çok aç›k bir flekilde gözler önünde: Ülker’in Cola Turka’s›nda Burak Erdo¤an ortakl›¤› bas›na yans›d›, Kemal Unak›tan’›n da geçmiflte Ülker’de çal›flt›¤›n› biliyoruz. Tokatl›lar›n bir sözü vard›r, “rivayetler tevatürdür” diye. Cargill’in birçok eski genel müdürünün, yetkili çal›flanlar›n›n Bush’un çevresinde öbeklendi¤ini görüyoruz, dünya bas›n›ndan ö¤rendi¤imiz kadar›yla Bush’un da Cargill’le bir ortakl›¤› söz konusu. Bush’un Erdo¤an’a “bunu hemen çöz” diye dikte etti¤i temel meselelerden biri de buydu. Ve garip bir döngü, bir tuhaf zincir ç›k›yor karfl›m›za. Buradan kazanç elde eden insan say›s› belli ve 400 bin çiftçinin ma¤dur edilmesi, on milyon insan›n ifl ve afl›n›n kaybolmas› söz konusu. Bu ablukan›n da¤›t›lmas› lâz›m, ama bu mesele bir türlü Türkiye’nin gündemine girmiyor. G›da egemenli¤i konusunda üreticilerin, tüketicilerin, kad›nlar›n, gençlerin, iflçilerin, çevrecilerin ortak bir davran›fl sergilemesi lâz›m. Herkesin ç›kar›n›n zedelendi¤i bir nokta bu. Ayr›ca, yeniden tekrarlamak istiyorum: Bir dekar flekerpancar›n›n üretti¤i oksijen, üç dekar çam orman›ndan daha fazlad›r. Bunun da parasal bir karfl›l›¤› yok. Gidiflat›m›z normal de¤il. Topra¤›, suyu, havyanlar› koruyam›yoruz. Bu manzara nas›l bir gelecek tasavvuru b›rak›yor sizde? Efes niye y›k›ld›? Kendine yeterli g›day› üretemedi¤i için. Topraktan al›nan›n topra¤a dönüflümü aksamaya bafllad›¤› andan itibaren kentteki evlerin içi para dolu olsa bile g›daya eriflmek mümkün olmayacak.

Eriflilebilen g›dalar da herhalde geneti¤iyle oynanm›fl bir tak›m endüstriyel mamuller olacak. Hormonlu g›dalar›n ne kadar zararl› olabilece¤ini flimdiden biliyoruz... Fareler üzerinde yap›lan deneylerde, bu tür ürünleri yiyen farelerin iç organlar›n›n üçte birinin üç ay gibi k›sa bir sürede küçüldü¤ü tespit edildi. ‹nsanlarda bu olmayacak diye bir fley yok. Danimarka’da bir kad›n hastaneye gidiyor, tahlil yapt›r›yor ve doktor diyor ki, “sana uyan bir antibiyotik yok”. “Peki ne yapaca¤›m?” diyor kad›n, “öleceksin” diyor doktor. Bu kad›n öldü. Vücutta hayvanlardan geçen öyle bir antibiyotik birikimi olmufl ki. Biliyorsunuz, eskiden antibiyotik birdi. fiimdi gidip tahlil yapt›r›yorsunuz, hangi antibiyoti¤in uyaca¤›n› bilmeleri için. Bu durum t›bb›n geliflmiflli¤i olarak ifade ediliyor, içine düfltü¤ümüz acz olarak anlat›lm›yor... Mevsiminde üretilen g›dalar seralarda dört mevsim üretiliyor, do¤ada olmas› gereken koflullar suni olarak yarat›l›yor. Bunlar›n üzerinde ilaç kal›nt›s›n›n olmamas› düflünülemez ve bu engellenemez. Bazen espriler yap›l›yor, salatal›k on santim olarak kasaya kondu, ‹stanbul’a geldi¤inde 14 santimdi diye. Çünkü kamuoyunun hormon dedi¤i bitki besleme g›dalar›ndan dolay› büyüyor o arada... En önemlisi, kamunun denetimi yok; insan sa¤l›¤› flirketlerin belirleyicili¤ine kalm›fl durumda. Kendi primini yükseltmek isteyen sat›c›n›n yönlendirmesiyle büyük miktarda ilaç kullanan çiftçinin üretti¤i bir ürünü kullan›yorsunuz siz. Seralarda böyleyken, plantasyonlarda nas›l? ‹nsan gücüyle buralar› ekmek mümkün olmad›¤› için fosil yak›t zorunlu bir defa, topra¤› s›k›flt›rmak için dev traktörler kullan›yorsunuz. fiirketlerden ald›¤›n›z tohumlar suya duyarl›, geneti¤i de¤ifltirilmifl, hibrid tohumlar oldu¤u için daha fazla gübre-

Biliminsanlar› uzun uzun tart›flt› Ankara’daki suda zehir var m›d›r diye. Biz suyun kenar›nda ilaç kullan›yoruz, hangi laboratuar yok diyor buna? Örne¤i k›fl›n alm›fls›n, ben daha ilaç atmam›fl›m, nisanda al bir de! Ya¤murla senin baraj›na tafl›nm›yor mu o ilaçlar? Endüstriyel tar›m varsa, kentliler de içti¤i sudan zehirlenir, bu kadar basit.

ye ihtiyaç duyuyorlar. Gübreyi saçt›¤›n›z zaman, beklenmeyen ve istenmeyen otlar da ç›kar ve bunlara ilaç atman›z gerekir. Haflere üremesi için de ilaç gerekir, ama bu yolla oradaki o haflereleri yiyecek olan di¤er canl›lar› da öldürmüfl olursunuz, do¤adaki zincirin halkalar›n› k›rars›n›z. Yani bir yandan ço¤alt›rken para ödüyorsunuz, ondan kurtulmak için de yine flirkete para döküyorsunuz. Bir k›s›rdöngü içinde çiftçi, üretti¤i 100 liran›n 92 liras›n› gübreciye, ilaçç›ya, nakliyeye veriyor, 8 lira ona kal›yor. Bu noktada üretim yapman›n anlam› kalm›yor, gençler çiftçilikten kaç›yor, gelecekteki üreticiler kayboluyor. Aile çitfçili¤i biterse yerine bir fley koyamay›z. Ayr›ca, biyo-çeflitlilik ortadan kalkarsa ar›lar ortadan kalkacak, bu da çok önemli. Ar›lar›n cep telefonu dalgalar› yüzünden tükendi¤i söyleniyor halbuki... Hay›r, ar› befl kilometre ötedeki çiçe¤i alg›lar ve oraya gider, al›r ve geri gelir. Aya¤›na biriktirdi¤i tozu baflka bir bitkinin üzerine b›rakt›¤›ndan dolay› da, döllemeyi sa¤lar. Bu döngüden ar›y› ç›kard›¤›n›z zaman meyvecili¤in yüzde 80’i dünya üzerinden kalkar. Buna sebep olan, endüstriyel üretim tarz›. ‹leride sadece verim düflmeyecek, üretimin devaml›l›¤› da ortadan kalkacak, bu da kabul edilebilecek bir fley de¤il. Kamunun, devletin yönlendiricilik yapmas› gerekir burada, aksi takdirde varl›k nedeni ortadan kalkar. Olmayan toprak, olmayan su için de asker beslemenin anlam› yok, bir süre sonra bu inanç da kalmayacak insanlarda. Kimyasalla kirlenmifl, art›k verimli olmayan bir toprak için asker beslemenin bir mant›¤› kalmaz. Oras› art›k bir vatan topra¤› de¤ildir, flirket topra¤›d›r. ‹llâ tapusunun onda olmas› gerekmiyor, sözleflmeli çal›fl›yorum, ben köleyim, o sahip. Sahibi olmad›¤›n bir topra¤›n flehidi de olmaz. Ayr›ca, etraf›m›zda bunca savafl

Abdullah Aysu

45


varken, burada sa¤l›kl› yaflad›¤›m›z› düflünebilir miyiz? Bütün o kimyasallar hava yoluyla bana da geliyor, topra¤›n üzerine oturuyor. Biliminsanlar› uzun uzun tart›flt› Ankara’daki suda zehir var m›d›r diye. Biz suyun kenar›nda ilaç kullan›yoruz, hangi laboratuar yok diyor buna? Laboratuar örne¤ini k›fl›n alm›fls›n, ben daha ilaç atmam›fl›m, nisanda al bir de! Ya¤murla senin baraj›na tafl›nm›yor mu o ilaçlar? Endüstriyel tar›m varsa, kentliler de içti¤i sudan zehirlenir, bu kadar basit. Türkiye tarımı modernize edilmifl üretim biçimine uydurulmaya çalıflılıyor, Avrupa’nın tarım kriterleri de bu süreci desteklemiyor mu? Bizdeki kanunlar hep tersten ç›kar. Avrupa’da benzer bir kanun var, ama ilk önce biyo-güvenlik yasas›n› ç›karm›fllar, “flu bölgede bunlar yetiflir, baflka ürünler için flirketler gelip tohum satamaz” demifller. Bizde biyo-güvenlik yasas› ç›kar›lmad›. “Tohumculuk yasas› Avrupa’da da var, niye itiraz ediyorsunuz?” deniliyor. Ama onlardaki iflleyifl öyle, bizdeki böyle. Büyük basının iktisatçıları ABD ve AB’de tarımın sübvanse edildi¤ini de kabul etmiyor, dolayısıyla Türkiye’deki korumacılı¤ın toptan kaldırılmasını talep ediyorlar, ama galiba kanunlardaki bazı maddeleri gözardı ederek böyle söyleyebiliyorlar... Büyük devletler rahatça bu deste¤i verebilmek için bir tak›m kutular icat ettiler. “Yeflil kutu kapsam›ndaki yard›mlar zarars›z, bunlar yap›ls›n, k›rm›z› kutu içindekiler yap›lmas›n” gibi fleyler dediler. Ama “yeflil kutudan bile destek vereceksen, bunu devlet hazinesinden vereceksin” diyorlar. Onlar güçlü, kendi hazinelerinden ç›kar›p yüzde 5’ini, 7’sini, hatta yüzde 10’unu verebiliyorlar, biz binde 5’ini ay›rabiliyoruz. ‹kincisi, bizim bu hakk›m›z var, ama IMF ve Dünya Bankas› “yapamazs›n” diyor. DTÖ’nün hak dedi¤i yeflil kutu destekleri IMF ve Dünya Bankas›

46

Doktor diyor ki Danimarka’da bir kad›na, “sana uyan bir antibiyotik yok”. “Peki ne yapaca¤›m?” diyor kad›n, “öleceksin” diyor doktor. Bu kad›n öldü. Vücutta hayvanlardan geçen öyle bir antibiyotik birikimi olmufl ki. Biliyorsunuz, eskiden antibiyotik birdi. fiimdi gidip tahlil yapt›r›yorsunuz, hangi antibiyoti¤in uyaca¤›n› bilmeleri için. Bu durum t›bb›n geliflmiflli¤i olarak ifade ediliyor, içine düfltü¤ümüz acz olarak anlat›lm›yor.

marifetiyle engelleniyor. Esas›nda, DTÖ’nün ald›¤› kararlara göre hiç destek yap›lmamas› lâz›m, ama bu kararlar al›nmadan önce geliflmifl ülkelerin uygulad›¤› destek 270 milyar dolar civar›ndayken, flimdi 300 milyar dolar› geçmifl vaziyette. AB’nin tek bir bütçesi vard›r, o da tar›m içindir. Bir de flöyle bir fley var: Türkiye’de destek, 5 ila 500 dönüm arasında topra¤› olan çiftçilere verilir. Avrupa Birli¤i’nde ise 300 dönüm ya da 30 hektardan fazlasına verilir. ‹hracat teflvikiyse tamamen flirketlere gider, yani Avrupa ve Amerika’da destek hep flirketlere verilir. Avrupa’da, Amerika’da büyük flirketlerin hâkim oldu¤u tar›m›n bizimkinden daha verimli oldu¤u hep söylenir, örnek olarak da Hollanda’n›n inekleri gösterilir. Modernize edilmifl tarım veya hayvancılık daha verimli de¤il mi sizce, Türkiye’nin inekleri Hollanda’nın besili inekleri gibi olamaz mı? Ama bizim ineklerimiz Avrupa’n›nkinden daha verimli! Onlar›n inekleri ortalama 5900 litre süt verir bir laktasyon döneminde, bizimki de 1100 ila 1400 litre verir. Ama biz onlardan daha verimliyiz, çünkü Avrupa’da üst üste üç kez do¤um yapabilmifl inek yoktur. Sürekli efordan gider, ikinci do¤umdan sonra kasapl›k olur, bizdeyse en az on kez do¤urur. Onlar›n inekleri, bizim on kat›m›z kadar yem tüketir. Destek verilmese kimse hayvanc›l›k yapamaz orada. ‹ngiltere, Almanya bofluna itiraz etmiyor Fransa’ya, “sizin ineklerinizi mi besleyece¤iz” diye. ‹nek bafl›na günde 2 avro ödüyorlar çünkü. O co¤rafyanın ineklerinin özelli¤i mi böyle, yoksa bir sürecin sonunda mı bu hale gelmifller? Bu, endüstriyel üretimin yapt›¤› bir fley. Basıyorsunuz fennî yemi, o yemin tekrar süte dönmesi için, hayvan et ba¤las›n diye bas›yorsunuz antibiyoti¤i, normal bir yaflam sürdüremiyor inek. Sen de ba¤l›yorsun makineyi, çekiyorsun sütü. Bizde öyle de¤il. Bir de-

fa, bu süreçte on tane düven oluyor. On çarp› 1400 sütün oluyor ve sen bunu do¤al yemle üretebiliyorsun. Bu yöntemin maliyeti de daha ucuz. Bunu bilen flirket de 400-500 liradan al›yorlar litresini. Biz hayvanc›l›kta da, tar›mda da kand›r›l›yoruz. Türkiye’de biz 84 kilo gübre kullan›r›z, Avrupa ortalamas› 330’dur. ‹rlanda’n›n 730’dur. Yani sadece gübre at›yor ve verim al›yor. Bunlar hep parad›r, ama orada sübvanse ediliyor tarım. Biz de 700 kilo versek ve suyu bassak, kudurur toprak. Vermemesi mümkün de¤il ki. ‹ktisatç›lar›n ve ulusafl›r› flirketlerin bir argüman› da “verimlilik endüstriyel üretim marifetiyle artarsa, dünyadaki açl›k da ortadan kalkar” fleklinde. Tarımdan elde edilen ürünlerin miktarı endüstri sayesinde öyle ya da böyle giderek artarken, niye açlık da, sabit kalmak bir yana, artıyor? fiu anda dünyada üretim, mevcut ihtiyac›n yüzde 110’u kadard›r. Yani yüzde 10 fazlam›z var. Ama insanlar açl›ktan ölüyor. Demek ki endüstriyel tar›m insanlar› açl›ktan kurtaramad›, demek ki adaletli paylafl›m yok. ‹kincisi, endüstriyel tar›mdan dolay› insanlar sa¤l›k ve çevre sorunların›n üzerine atlam›fl vaziyetteler, ama buna biraz moda gibi bak›lmal›d›r. Organik tar›m, flirketlerin kendilerinin neden oldu¤u zararlar›n yaratm›fl oldu¤u pani¤i ranta dönüfltürme yöntemi haline geldi. Oysa ki permakültür, iki kez organik dedi¤imiz sistemde organik tar›m ürününü endüstriyel tar›m ürününün yarısı fiyatına satmak mümkün. Çünkü cebinizden para ç›kmadan yapt›¤›n›z bir tar›m sistemi bu. Biraz emek fazla gidiyor, o kadar, çünkü mesela otu çapayla alacaks›n›z. Bir de, organik tar›m flirketlerin denetiminde üretiliyor, kamu sertifika vermiyor, on tane flirket sertifika veriyor. Sertifika veren bir flirketin her bir tarlaya girifli 200 dolar. Çiftçiden al›yor bu parayı, maliyetin üzerine yüklüyor. Oysa kamu var ve vergi veriyorsunuz ona, ben ona güvenirim, flirkete de¤il. Yani, bir sertifikan olmas›, ürününün organik oldu¤u anlam›na gelmiyor. Kontrollü denetim yok, normal de¤il bu gidifl. O normal nedir sizce? Yani mesela traktör öncesi düzen mi sizin kafan›zdaki? Hay›r, biz alet-edevat› kullanmal›y›z. Biz mazoflist filan de¤iliz, 35 derecenin alt›nda periflan olal›m diye bir durumumuz yok. Sonuçta traktörü yürütmesini becerebilen insanlar da biliminsanlar›. Ayn› flekilde, fosil yak›t tüketmeyen, ama traktörün iflini gören, topra¤ı çok derin kazmas› gerekmeyen aletler de yapabilirler. Yani do¤ayla bar›fl›k aletler de üretmek mümkün. Ziraat fakültelerinin alet-makina bölümlerinden bunu talep ediyoruz. Hayat›m›z› kolaylaflt›racak, ama do¤ayla da bar›fl›k olan, insan sa¤l›¤›na da risk oluflturmayacak fleyler üretsinler. Biz mesela y›lanlar› öldürmeyiz köyde. Evlerin temeline katran süreriz, y›lan gelmez.


doldurulmas› için ayr›lan araziyle bir insan bir y›l boyunca g›das›n› karfl›l›yor. Bunlar da, benim sözümü, düflüncemi mikrofonda seslendirmesi gereken kesimlerin düflünceleri. Acaba biyodizelle ilgili fikirleri Brezilya’n›n bu üretimde ald›¤› yol mu etkiliyor? Ama Brezilya’yla biz bir miyiz? Brezilya bizim 25 kat büyüklü¤ümüzde. MST niye orada toprak iflgal ediyor? Çünkü toprak kullan›lm›yor. Kanun diyor ki, kullan›lmayan topraklar› gidip iflleyebilirsin. Kanunsuz bir ifl yapılm›yor orada. Ama benim ülkem öyle de¤il ki. Burada çok abart›yorlar, “burası tar›m üllkesi” dediler bize hep, ama aman aman tar›ma uygun bir ülke de¤iliz, böyle bir gerçekli¤imiz yok. Saatlerce otobanda gittik Brezilya’da, dümdüz arazi. Bir tepe olmaz m›, bir yokufl? Bizim ülkemizde nerede var böyle bir fley?.. fiu anda dünya üzerindeki ekili arazi miktarı 3.2 milyar hektar. Bunun yaklaflık 500 bin hektarı, altıda biri, biyodizele ayrılmıfl vaziyette. Yeni projeksiyonlara göre bir milyar hektar olması planlanıyor. ‹fl o noktaya geldi¤inde bir kıtlık baflgösterecek. Yine de bundan vazgeçerler mi? Geçmezler. Vazgeçselerdi, flimdi ne Rusya Kafkasya’da olurdu, ne de Amerika Irak’ta. Savaflı dahi göze alabilecek oranda enerjiye önem veriyorlar. Bunu gören bir yerden muhalefet yapmak lâzım. Tarım belalı bir ifl, üç gün üç gece oturup konuflsan bitmez. Toprak reformu tartıflılırken a¤alık da hep tartıflılırdı, romanların, filmlerin oda¤ında hep a¤alar vardı. fiimdi aydın-ö¤retmeni, imamı tartıflıyoruz da, sanki a¤ayı hiç tartıflmıyoruz. Üstelik, özellikle diziler vasıtasıyla, modernleflen bir figür olarak adeta bir rol modeli haline geldi a¤a... GAP’la herkes çok övünüyor. Ama bugün kapatılmalı, yarın geç! Normal, iyi bir barajın ömrü ortalama yetmifl-seksen yıl. GAP’ın çevresine hiçbir a¤açlandırma yapmadık, önlem almadık, ömrü elli yıldır, on yıl sonra bitecek o baraj. Bugüne kadar bütün iklimi, topra¤ı de¤ifltirdi, mahvetti. ‹nsanlara umut oldu, ifl olacaktı, tam tersine göç verdi. GAP bölgesinde dokuz il var. Bu illerin arazilerinin yüzde 48’i 11 ailenindir. Bütün bir ülke hazineden 11 aileye su ve enerji sa¤lamak için para ayırıyor ve bununla da övünüyor. Televizyonlarda “GAP’ı gaptırmam” diye baflbakanlar birbirine giriyor. Topra¤ı tuzlandırdılar bilmediklerinden dolayı, drenajsız su saldılar, tuz oldu¤u gibi yukarı çıktı. Birçok evin temeli sarsılıyor bölgede. Bu kadar kötü yönetilemez... Bizde toprak reformu, çiftçiyi topraklandırma gibi algılanıyor. Halbuki toprak reformu, tarım reformuyla birlikte anılmalı. Topra¤ı verdi¤in köylüyü aynı zamanda bir baflkasına muhtaç etmemen için kredi deste¤i vermen lâzım. Bir kooperatif örgütlülü¤ü sa¤laman, kooperatiften çıkmamak koflulu getirmek lâzım ve

Balıkçılık yapanlar nasıl denizin sahibi de¤ilse, suyu ve topra¤ı kullananların da sadece kullanma hakkı olmalı. Topra¤ın ve suyun sahibi olmaz. Aldım bu topra¤ı, basarım gübreyi, basarım ilacı deme hakkı olmamalı. Bir kere, dünyanın satılık olmadı¤ı konusunda mutabakat lâzım.

kooperatifteki alet-edevatı da arazileri iflleyebilecek donanıma sokmak lâzım. Ayrıca, bu sadece do¤uya özgü bir fley de¤il, batıda da çok toprak a¤ası var. Eski maliye bakanı Ekrem Pakdemirli’nin iki tane ilaçlama uça¤ı var mesela. Arazisi o kadar büyük ki, uçaklarla ilaçlıyor. Toprak a¤alı¤ı bu ülkenin yapısında var. Toprak reformu ülke için hâlâ ihtiyaçtır. Onlarsa topra¤ı birlefltirmek istiyorlar. Sizin topra¤ın kullanımı ve mülkiyeti konusundaki görüflleriniz nasıl? Denizlerde, okyanuslarda balıkçılık yapanlar nasıl denizin sahibi de¤ilse, suyu ve topra¤ı kullananların da sadece kullanma hakkı olmalı. Topra¤ın ve suyun sahibi olmaz. Miras olarak devretme hakkı olmalı. Babadan o¤ula geçmesi de¤il, aldı¤ı gibi devretmeye miras diyorum. Aldım bu topra¤ı, basarım gübreyi, basarım ilacı deme hakkı olmamalı. Bir panelde söylemifltim, bir toprak a¤ası zıplamıfltı havaya: 1500-2000 dönümden daha fazla arazisi olmamalı hiç kimsenin. Karun kadar zengin de olsa, Türkiye’nin hazinesi kadar parası da olsa, kimse “ben flu kadar arazi alıyorum, bu benimdir” diyememeli. Toprak, tüm insanların, tüm canlıların, varlı¤ın ihtiyacıdır, herkesin bunu kullanma hakkı vardır. Bir kere, dünyanın satılık olmadı¤ı konusunda mutabakatımızın olması lâzım. 1980’den, 24 Ocak Kararları’ndan bugüne kadar kavgayla, gürültüyle gelinmifl. Eskiden iyi-kötü oturmufl, kamucu bir sistem vardı. Bundan sonra köylülü¤ü nas›l bir gelecek bekliyor? Türkiye’de toprak ortalaması 59 dönüm. Köylü tarımı yapılsa, 59 dönüm bir aileyi çok rahat geçindirebilir. Binlerce dönüm birinin eline geçti¤i zaman o aileler terk ediyor yerlerini, kente gelince de yoksul kalıyorlar. Çiftçilerin bir bölümü emekli maaflı alıyor kırsalda. Orada geçinemeyip kente gelenler de kırsaldan gelenlerle geçiniyor. Avrupa’da, geliflmifl ülkelerde böyle de¤il, çünkü kapitalizm bu ba¤ı tamamen birbirinden koparmıfl. O feodal iliflkiler, o kültür, o duygu yok. Köyleri kentlerden aydın buluyorum ben. Emekli olan bir sürü memur gidip köyüne yerleflmifl, ev yapmıfl. Köylerin en iyi evi, emeklinin evi. Konufltu¤unu anlıyor, anladı¤ını da anlatıyor. Böyle tersten bir aydınlanma var. Orada becerememifl ve geçinememifl olanlar da kente geliyor ve kenti bozuyor. Ama köylü nüfusu da yafllanıyor ve tarımcılık yapmak istemiyorlar... Bizim hesabımıza göre, bilge tarımcılar ayakta kalacak. Kentten geçinemeyecek insanlar artık, geri dönüfl yolları arayacak. E¤er bir de örgütlü ve organize dönmeye kalkarlarsa, iflin cephesi de¤iflir. Az geliflmifl ülkelerde, sessizli¤i ve yılgınlı¤ı hayra yormamak lâzım. Ne zaman nerede patlak verece¤ini bilemezsin. Bir bakarsın ki, ortalık alabora olmufl. Köylü de iflçiye, ö¤renciye benzemez. Camız misali. Gider oturur, kalkmayı da bilmez. (gülüyor)

Söylefli: Bar›fl Çakan - Merve Erol

Gider, kendi mekân›nda yaflar. Baz› böcekler gelir, domatesi yer, biz oralara onların sevmedi¤i kokular› süreriz, yaklaflmazlar. Yani illâ ilaç atmam›z gerekmiyor. Münavebe sistemi uygular›z, dört y›l önce patates ekmiflizdir, beflinci y›l tekrar ona döndü¤ümüzde onun zararl›s› ölmüfltür, ne yumurtas› kalm›flt›r, ne kelebe¤i. Bütün bunlar› dönüflümlü yapabilmek mümkün, ama mono-ekimde bulundu¤unuz zaman her sene ayn› fleyi yapmak durumundasınız. Böyle yap›nca her sene onun hastal›¤›, böce¤i, zararl›s› da artacak. Sizin topra¤›n›z nerede? Ankara - Polatl›’da. Siz ne ekiyorsunuz genelde? Bu¤day ekiyoruz, daha önce flekerpancar›yd›, kota geldi, onun için dertliyim bu kadar. (gülüyor) Kimyon, nohut, mercimek ekiyoruz, daha çok hububat. Siz hiç sözleflmeli endüstriyel tar›m yapt›n›z m›? Henüz bizim ekti¤imiz alanlara tam girmediler. Türkiye’de bu konuda en çok tütün, bir miktar üzüm ve daha çok sebze a¤›rl›kl› gidiyor. Çaykur, TMO, fleker flirketleri çekildikten sonra çay bafllıyor yavafl yavafl. Ayrıca, sözleflmeli üretim yeni bir fley de¤il bu ülkede. Ama taraflar de¤iflti, daha önce devlete üretiyorduk. Bizi kand›racak, soyup so¤ana çevirecek bir yap› de¤ildi, flimdiyse cebini gözetenlerle ifl yap›yoruz. Pek çok mücadele alanında, e¤er kooperatif tipli yapılarla ifl görmek de artık mümkün de¤ilse, flirketleflme en azından geçici bir mücadele tipi olarak öneriliyor. Belli bir bölgede yer alan çiftçiler ortak bir flirket kurarak ayakta kalamaz mı? Böyle mücadele edilebilir, ama ittifaklar›n iyi olmas› lâz›m. Latin Amerika’da, Fransa’da bu flekilde mücadele yürütülüyor, ama onlar da kooperatif sektörüyle baflarabiliyorlar. Biz bunu baflarabilir miyiz, büyük bir soru iflareti bu. Türkiye’nin ayd›nlar›, solu ve entelektüelleri, köylü tasfiye olursa, ça¤dafll›k ve modernlik gelecek diye bekliyorlar. Böyle bakan bir sol için o koca marketler ça¤dafll›¤›n simgesi. Ama bu çok eski bir sol bak›fl aç›s› de¤il mi? Kır nüfusunun sanayi iflçisine dönüflmesinin teoriye uygun olaca¤ını söyleyen bir zihniyet, aynı zamanda, vaktiyle Çetin Altan’ın da çok söyledi¤i gibi, köylünün piyano çalarsa adam olaca¤ını da savunuyordu... O¤lu da ayn› fleyi söylüyor. “En iyi çiftçi ölü çiftçidir” diyenleri de biliyoruz. Bizi bir sol partinin program tart›flmas›na ça¤›rd›lar, orada geneti¤i de¤ifltirilmifl g›dalar› savundular yahu! “Baflka türlü bir dünya mümkün” diyen bir parti bunu söyleyen. Neydi gerekçeleri? “Teknolojiye, endüstriye, ça¤dafll›¤a nas›l karfl› olursunuz” dediler, “karasabana m› döndüreceksiniz bizi” dediler. Biyodizelle ilgili yüzde 7 hedef koyan partiler ç›kt› sol tarafta. Biyodizel dedi¤iniz, arac›n deposu için üretim yapmaktır. Bir arac›n deposunun bir sefer

47


MIKE DAVIS’LE NEOL‹BERAL‹ZM VE “GECEKONDU GEZEGEN‹” ÜZER‹NE

Oligarflinin tunç kanunu 21. yüzy›l›n ilk on y›l›nda kentleri ilgilendiren iki önemli geliflme oldu: Dünyan›n tüm kentlerinde, gecekondularda yaflayan nüfus 1 milyar baraj›na dayand›. Birleflmifl Milletler’in “Gecekondu Meselesi” (Challenge of Slums) raporu 2003 itibar›yla bu say›y› 928 milyon olarak tespit ediyordu. ‹kinci geliflmeyse 2007’de kent nüfusunun insanl›k tarihinde ilk kez k›rsal nüfusu geçmesiydi. Neoliberal politikalarla yak›ndan ilgili bu geliflmeleri "Gecekondu Gezegeni" adl› baflyap›t›nda ustal›kla irdeleyen ve soldan çözüm önerileri sunan kent kuramc›s› ve aktivist Mike Davis'e ba¤lanarak kentleflme, neoliberal rantç›l›k ve gecekondu meseleleri etraf›nda bir gezegen turuna ç›k›yoruz. “Gecekondu Gezegeni”nde üçüncü dünya metropollerinden birçok örnekle, sivil toplum kurulufllar›n›n hem uslu profesyoneller yaratarak, hem de yumuflak bir soylulaflt›rmaya yol açarak taban›n sergileyebilece¤i eylemlili¤e ket vurdu¤unu anlat›yorsunuz. STK’lardan tümüyle sak›nmal› m›y›z, yoksa onlar› flehir haklar›yla ilgili mücadeleye katman›n sa¤l›kl› bir yolu mevcut mu? Mike Davis: STK’lar› kategorik olarak mahkûm etmiyorum. Takdire flayan hedeflerin pefline düflen ve özgün taban enerjisini harekete geçiren binlerce STK var. Ancak, büyük STK’lar birçok ülkede “yumuflak emperyalizm”in bafll›ca kurumsal ifadesi haline geldi. Klasik himayecilik siyasetine öykünerek, mega-kalk›nmac›l›¤›n temsilcilerine ve uluslararas› finans kurululufllar›na (özellefltirme, giriflimcilik ve anti-radikalcilik ad›na) biat edenlere kadrolar›n› ve d›fl yard›mlar› sadaka gibi bahflediyorlar. ‹ster Dünya Bankas›, ister International Republican Institute, isterse de Agence Française de Développement olsun, kendilerini “sivil toplum” olarak tan›mlayarak, Washington Mutabakat›’n›n neo-kolonyal menzilini gecekondu mahallelerine ve yoksul k›rsal alanlara do¤ru geniflletiyorlar. Lüzum gördüklerinde, popüler hareketleri gözden düflürmek ve tasfiye etmek için tertibat da düzenliyorlar. Haiti’de halk›n sözcülü¤ünü yapan ve demokratik se-

48

Latin Amerika'da gecekondu yoksullar› ile zengin zümrelerin siyasetleri aras›nda derin bir sosyal yar›k mevcutken, M›s›r, Filistin, Lübnan, Türkiye ve ‹ran gibi baz› ‹slâmî ülkelerin profesyonel orta s›n›flar› e¤itim, yoksullara yard›m ve sa¤l›k hizmetlerini temin ederek ‹slâmî popülizmin yükselmesinde merkezî bir rol oynad›lar.

çimlerle bafla gelen devlet baflkan› JeanBertrand Aristide’in ABD’nin önderli¤inde düflürülmesinde d›fl destekli STK’lar›n etkin rolünü örnek gösterebiliriz. Dahas›, STK’lar Obama ve Yeni Demokratlar taraf›ndan kabul gören çok tarafl› “istikrar müdahaleleri”nin önemli bir aya¤›n› teflkil ediyor. BM taraf›ndan halen finanse edilen Haiti harekât› da bunun alâmet-i farikas›. Kitab›n›z dünyan›n her köflesinden enformel mahallelerle ilgili kapsaml› analizleri içeriyor. Bu örneklerden hangilerinde kaynaklar›n insafl› ve demokratik bir flekilde paylaflt›r›ld›¤›n›, hangilerinin flehir yönetimi aç›s›ndan “baflar›l›” oldu¤unu düflünüyorsunuz? Sosyalistler, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) Birinci Dünya Savafl› öncesinde belediyeleri ele geçirmesinden sonra, Alman sosyolog Robert Michels taraf›ndan formüle edilen meflum “oligarflinin tunç kanunu”na maruz kalmaya devam ediyor. E¤er anahtar soruyu tekrar formüle etmem gerekirse, “toplumsal hareketler aktivistleri parti bürokratlar›na çevirip onlar›n tabanla iliflkisini altüst etmeden iktidar› sürdürülebilir bir biçimde devralabilirler mi?” Sol belediyeler tarihinin bir bilançosunu ç›karmak için titiz ve karfl›laflt›rmal› bir analize gereksinim var. SPD’nin Berlin’inde ya da CPI(M)’nin (Hindistan Komünist Partisi-Marksist) Kalküta’s›nda oldu¤u gibi baz› örneklerde bar›nma ko-

nusunda ve sosyal politikalarda köklü de¤ifliklikler kotar›lsa da, bu geliflmelerin as›l muhataplar› gecekondu yoksullar› de¤il, vas›fl› iflçiler ve profesyonel orta s›n›flar olmufltu. PRD’nin (Demokratik Devrim Partisi) yönetimindeki Mexico City ya da PTB’nin (Brezilya ‹flçi Partisi) yönetimindeki Porto Allegre gibi baflka örneklerde ise, kat›l›mc› bütçe ya da belediyeye ait sosyal güvenlik sistemi gibi kayda de¤er ve yenilikçi uygulamalarla mütevaz› reformlar daha genifl bir sosyolojik yelpazeye yay›ld›. Son olarak da 1980’lerin ortas›nda Johannesburg ve Durban’da (Yurttafllar Hareketi), ‘80’lerin sonuna do¤ru Lima’da (Birleflik Sol) ya da flu anda La Paz/El Alto’da (Sosyalizme Do¤ru Hareket) gördü¤ümüz, gecekondu mahallelerini bar›flç›l bir devrim istikametinde mobilize etmeye çal›flan teflebbüsler de mevcut. H›zl›ca birkaç düflüncemi s›ralayay›m: 1. Latin Amerika, halen kentsel toplumsal hareketlerin ve gecekondu kökenli mobilizasyonun en önemli laboratuar› olmaya devam ediyor. Sol koalisyonlar son kuflak boyunca Mexico City, San Salvador, Bogota, Caracas, Quito, La Paz, Sao Paulo, Lima ve Santiago da dahil olmak üzere, ‹spanyolca ve Portekizce konuflan Amerika’n›n en önemli flehirlerinin yönetimindeydiler. Latin Amerika solunun enformel ekonomik sektöre ve gecekondu alanlar›n›n p›trak gibi ço¤almas›na karfl› gösterdi¤i çeflitli stratejik intibaklar (Buenos Aires’deki piqueteros hareketi, La Paz/El Alto’nun s›rad›fl› kitlesel baflkald›r›lar› ya da Caracas’›n militan barrio hareketleri) özellikle ilgi çekici gözüküyor. 2. Apartheid’›n ortadan kalkmas›nda anahtar rol oynayan Güney Afrika’n›n “Yurttafllar Hareketi”, ANC (Afrika Ulusal Kongresi) taraf›ndan 1994’te kabul edilen neoliberal geliflim modeline (buna “gönüllü yap›sal uyum” da diyebiliriz) hararetli bir yerel direnifl kayna¤› olarak hâlâ sa¤lam görünüyor, ama taraflar›n ulusal düzeydeki uyuflmalar›, iflçi sendikalar›n›n ve Komünist Parti’nin (CPSA), ANC liderli¤i taraf›ndan itaatkârlaflt›r›lmalar›yla köstekleniyor. 3. Baflka yerlerde, özellikle de eskiden güçlü sendikal hareketlerin bask›ya maruz kald›¤› Mumbai ve Lagos gibi flehirlerde, kay›td›fl› ekonomideki ultra-Darwinci rekabet ortam› sekter siyasetlerin yükselmesinde etkin oldu. CPI(M)’nin otuz senedir iktidarda oldu¤u Kalküta’da, partinin fakir çiftçileri ve gecekondu sakinlerini ma¤dur eden kentsel dönüflüm ve s›naî kalk›nma politikalar› yüzünden komünizmin kendisi soylulaflt›r›lma tehlikesiyle karfl› karfl›ya. 4. ‹ster sosyal dayan›flmay› küstahça feshetsin, isterse onu post-ulusal bir ba¤lamda tasdik etsin, gecekondu siyasetinin anahtar aktörlerinden birini de kentsel orta s›n›flar oluflturuyor. Latin Amerika’da gecekondu yoksullar› ile zengin zümrelerin siyasetleri aras›nda halen derin bir sosyal yar›k mevcutken, M›s›r, Filistin, Lübnan, Türkiye ve ‹ran gibi baz› ‹slâmî ülkelerin profesyonel orta s›n›flar›


e¤itim, yoksullara yard›m ve sa¤l›k hizmetlerini temin ederek ‹slâmî popülizmin yükselmesinde merkezî bir rol oynad›lar. Bu s›n›flararas› dayan›flman›n (hakeza Kur’an’da da detayl› ve aç›k dinsel gerekçesini bulur) Kahire’nin gecekondular›nda Müslüman Kardefller’in, Gazze’de Hamas’›n ya da Güney Beyrut’ta Hizbullah’›n kurdu¤u hegemonyada en önemli etmenlerden biri oldu¤u aflikâr. Bu nedenle ço¤u Müslüman ülkede kent yoksullar›n›n öznel bir tarihî kimlik gelifltirmeleri ya da kendilerini temsil etmeleri Latin Amerika’dakinden daha düflük bir ihtimal gibi gözüküyor. Kitab›n›zda çeflitli ülkelerde uygulanan “gecekondudan ar›nd›rma programlar›”n›, yerinden edilen topluluklar üzerindeki y›k›c› sonuçlar›na dayanarak fliddetle elefltiriyorsunuz. BM de yay›nlad›¤› “Challenge of Slums” raporuyla gecekondudan ar›nd›rma programlar›na ve zorla tahliye politikalar›na karfl› uyar›da bulunuyor. Tüm bu ihtarlara ra¤men, belediyenin ve merkezî hükümetin ortaklafla yüz binlerce insan› yerinden etmek istedi¤i ‹stanbul da dahil olmak üzere, bu programlar uygulanmaya devam ediyor. Sizce hükümetler, baflar›s›zl›¤› ispatlanm›fl politikalarda niye ›srarc›? Tam tersine, geliflmekte olan ülkelerin kentlerinde yürütülen yenileme projeleri oldukça “baflar›l›” politikalard›r! Fakirleri evlerinden etmek ço¤unlukla muazzam kâr getirir. Bu projelerin su götürmez amac›, merkezî bölgeleri yeniden ele geçirmek, arazi spekülatörlerini mükâfatland›rmak, yabanc› yat›r›mc›lar› sübvanse etmek ve s›n›flararas› mekânsal ayr›flmay› pekifltirmektir. Ayr›ca, merkezî alanlardaki gecekondu y›k›mlar› genellikle flehrin çeperindeki arazinin piyasalaflmas›na tekabül eder. Emlâk piyasalar› daha organize ve kapsay›c› olmaya bafllad›kça, yoksul flehirlerin büyük ço¤unlu¤unda klasik gecekondular (kanunî olsunlar olmas›nlar) özellefltirildiler. Yerinden edilenler arazi ticaretinden hemen hiçbir zaman nemalanamazlar. Bar›nma flartlar›n›n ve hizmetlerin fizikî standartlar›n›n gerçekten iyileflti¤i

nadir örneklerde bile yoksullar daha pahal› ulafl›m masraflar›yla karfl› karfl›ya kal›r, sa¤l›k hizmetlerine ve okullara daha zor ulafl›r ve kültürel tecride maruz kal›rlar. Ayr›ca, gecekondu yerleflimleri asgari bar›nma flartlar›n›n yan›s›ra çal›flma mekânlar› da sa¤lar. Birçok geleneksel gecekondu bölgesinde ailelerin geçinebilmesi, bar›nma ve çal›flma alanlar›n›n tek mekâna indirilmifl olmas›na dayal›d›r. Örne¤in, Mumbai’deki Dharvi mahallesi küçük atölyelerden ve düflük ücretli ev eme¤inden örülü bir labirenti and›r›r: Nüfusu, “daha sa¤l›kl›”, ancak merkezden uzaktaki konutlara tafl›mak isteyen bugünkü plan, insanlar› çal›flma alanlar›ndan kopararak akrabal›¤a ve nispeten merkezî yerleflime dayal› ekonomik örgüyü yok etmek anlam›na geliyor. Yoksullar›n somut hayatlar›n› hesaba katan ve samimiyetle reformist olan herhangi bir kentsel planlama bir yandan tahliyelere karfl› ç›k›p evlerin yerinde iyilefltirilmesi için ›srarc› olurken, di¤er yandan da vergiler ve mülkiyetin belediyelerde toplanmas› ve arazi spekülasyonu üzerinde toplumsal denetimin kurulmas›na çal›flmal›d›r. Bilim dünyas›nda giderek daha yüksek sesle dile getirilen küresel ›s›nmaya ba¤l› çevre krizi h›zla ivme kazanan kentleflmenin, bar›nma hakk› meselesini aflarak do¤aya karfl› bir tehlike arz etti¤ine iflaret ediyor. Marx’›n “Kapital”de “metabolik yar›lma” diye nitelendirdi¤i do¤a ve kapitalist üretim tarz› aras›ndaki tezat doruk noktas›na ulaflt›. Eko-Marksist ve eko-sosyalist bir perspektif do¤a ve kent aras›ndaki iliflkiyi nas›l yeniden kurgulayabilir? Küresel çevre krizinin en önemli sebebinin kentleflme oldu¤u su götürmez. Ama burada çarp›c› bir paradoksla karfl› karfl›yay›z. Kenti çevre aç›s›ndan bunca sürdürülemez k›lan özellikler, tam da en büyük mega-kentlerde bile en çok antikentsel ya da kent-alt› (sub-urban) olarak s›n›fland›rabilece¤imiz özellikler: Hayatî do¤al de¤erlerin (yeralt› sular›n›n, su havzalar›n›n, tar›m arazilerinin, ormanlar›n, k›y› eko-sistemlerinin) bozulmas›n› ya da yok edilmesini beraberinde getiren

MIKE DAVIS K‹MD‹R? Geçti¤imiz sene Metis Yay›nlar›’ndan ç›kan "Gecekondu Gezegeni" ile Türkiyeli okur taraf›ndan da takip edilmeye bafllanan Mike Davis, son dönemde s›kl›kla duymaya bafllad›¤›m›z eko-Marksist ak›m›n Joel Kovel ve Michel Löwy gibi isimlerle beraber önemli temsilcilerinden say›l›yor. 1960'larda demokratik ö¤renci hareketleriyle bafllayan aktivist yaklafl›m›n› günümüze kadar tafl›yan Davis'in ilgi alan› araba bombac›l›¤›ndan (Buda's Wagon: A Brief History of the Car Bomb) kufl gribine (The Monster at Our Door: The Global Threat of Avian Flu / Kufl Gribi: Kap›m›zdaki Canavar [Agora]), 19. yüzy›l›n g›da krizlerinden (Late Victorian Holocausts: El Niño Famines and the Making of the Third World) Meksikal› kaçak göçmenlere (No One Is Illegal: Fighting Racism and State Violence on the U.S.-Mexico Border) kadar münbit bir çeflitlilik gösterse de, Davis'i as›l önemli k›lan ilgi alan›n› kent araflt›rmalar› oluflturuyor. ‘90'larda Los Angeles üzerine yazd›¤› iki kitap med-

Fakirleri evlerinden etmek ço¤unlukla muazzam kâr getirir. Bu projelerin su götürmez amac›, merkezî bölgeleri yeniden ele geçirmek, arazi spekülatörlerini ödüllendirmek, yabanc› yat›r›mc›lar› sübvanse etmek ve s›n›flararas› mekânsal ayr›flmay› pekifltirmektir.

ya patronlar›, mimarlar ve liberal düflünürler taraf›ndan nefrete varan elefltirilerle karfl›lan›p Davis'in felekat tellal›¤› ile suçlanmas›na sebep olurken, David Harvey gibi Marksist kuramc›lar taraf›ndan kent kuram›nda 盤›r açan çal›flmalar olarak nitelendirildi. Kapitalist art›-de¤erin göbek deli¤ine oturan ultrakentleflmenin ekolojik ve toplumsal aç›dan sürdürülemez seviyeye yaklaflt›¤›n› ve ve önlem al›nmazsa 21. yüzy›l›n devam›nda Los Angeles'› kurakl›k, açl›k, devasa yang›nlar ve düflük yo¤unluklu bir savafl halinin bekledi¤ini mufltulayan Davis'in tahminleri, kitaplar›n yay›nlanmas›n›n akabinde ç›kan çeflitli ayaklanmlarla da teyid edilmiflti. fiehir araflt›rmalar›n› küresel boyutta da sürdüren Davis'in "Gecekondu Gezegeni" adl› çal›flmas›, nüfuslar› 50 milyonlarla ifade edilen megapolislerin ortaya ç›kmaya bafllad›¤› 21. yüzy›l›n kentlerine kapsaml› bir bak›fl sunuyor. Kapitalizmin son otuz senedeki liberal hamlelerle hercümerç etti¤i k›rsal alandan gelen göçle gecekondu y›¤›nlar›na dönüflen üçüncü dünya kentlerinin sefaletini anlatan Davis, iflçi s›n›f› ma-

y›k›c› yatay geniflleme; canavarca artan hava kirlili¤i ve trafik; çal›flan s›n›flar›n yaratt›¤› kent kültürünün ve “flehir hakk›n›n” yok olmas›; kamusal alan›n özelleflmesi ve vars›llar›n duvarlar›n ard›ndaki disneylandlaflm›fl s›¤›naklar›na kaç›flmalar›. Oysa en küçük kent ve kasaba ölçe¤inde bile en “klasik” say›lan kent nitelikleri daha erdemli bir çevre meydana getirmek için bir araya gelebilirler. Koordinatlar› hem çevresel verimlili¤in hem de (Fourier’ye baflvurursak) “insanî yak›nl›¤›n artmas›n›” içeren kanonik bir flehircilik anlay›fl› henüz tamamlanmam›fl bir sentez halinde de olsa, biz böyle bir flehircili¤in aslî niteliklerini tespit edebiliriz: Kifliselleflmifl tüketimin kamusal lüks ile ikame edilmesi; arzu ve kimli¤in kamusal alanda toplumsallaflt›r›lmas›; ulafl›mda ve konutlar›n inflaat›nda çevresel ölçek ekonomilerinin tesisi; flehir ve korunan k›rsal alan aras›ndaki hududun iyi tan›mlanmas›; mahalle ve dünya kültürü aras›nda geliflkin bir diyalektik; kentsel haf›zan›n mülkiyet simgelerine önceli¤i; ifl, e¤lence ve ev hayat›n›n birbirleriyle bütünlefltirilmesi. Söz konusu olan, çevre ad›na salt endüstriyel üretim ve tüketimin azalt›lmas›ndan daha derin bir fley. Durmaks›z›n yay›lan kentleflme ve ekolojik nizams›zl›¤a karfl›, tutarl› ve enerji sak›n›m›na dayal› bir kentsel dokunun, devasa insan ihtiyaçlar›yla s›n›rl› yenilenebilir kaynaklar aras›ndaki çözümsüz gibi görünen çeliflkiyi nas›l aflabilece¤ini tahayyül etmemiz gerekiyor. Günümüzde mimarl›k ve planlama mesleklerindeki kriz, yoksullu¤u, enerji sorununu, küresel ›s›nmay› ve kaMike Davis

hallelerinin çevresel aç›dan sürdürülebilir modellere evrildi¤i bölgeselci bir sosyalizmi savunuyor. Yazar›n kalemflorlu¤unun en kayda de¤er özelli¤i ise acar muhabirli¤i, ince ifllenmifl bir akademisyenli¤i ve Cormac McCarthy-vari karanl›k bir edebî yaklafl›m› bir potada eritebilme yetene¤i. Dubai gibi kapitalizmin akla zarar mabetleriyle ilgili müstehzi yaz›lar›nda da ortaya ç›kan bu özellik onu sol yaz›nda çok okunanlar listesine tafl›yor. An itibariyle Kaliforniya Üniversitesi'nde ders veren ve New Left Review dergisinin editörlerinden olan Davis, kent ve toplumsal hareketler üzerine bir kitab›n haz›rl›¤›n› yap›yor.

49


50

Amerikan gayrimenkul balonu, dolara yap›lagelen hem gönüllü, hem de zorunlu yabanc› yat›r›ma ba¤l›yd›. Ama finansal kontrollerin kald›r›lmas› ve hedge fonlar›yla yat›r›m bankalar›n›n suç teflkil eden afl›r›l›klar› akla zarar boyutlara ulaflt›. Bu durum zenginlik postuna bürünmüfl kumarbazlar›n borcundan oluflan bir piramit ve uçsuz bucaks›z bir saadet zincirinden baflka bir fley de¤ildi.

¤i, güncel Marksist ve radikal-Keynesçi iktisat bilimindeki muazzam bir bofllu¤a iflaret ediyor. Elbette mortgage sistemi için uluslararas› ikinci piyasalar›n oluflturulmas›, daha önce kendi kendine yeten emlâk piyasas›na ak›n edecek yüklü miktarda yabanc› sermaye taraf›ndan da pekifltirilecek, ›fl›k h›z›nda bir döviz spekülasyonunun gerçekleflece¤i küreselleflmenin “doruk noktas›”d›r. Sermaye merkezlerinin mortgage krizinin yükünü yar›-çevre piyasalara devretmeye çal›flt›¤›na dair teziniz gerçekten de k›flk›rt›c›. Ama bu e¤ilimin ne kadar›n›n hesaplanm›fl bir risk paylafl›m›n›n, ne kadar›n›n sadece fliddetli spekülasyonun ve hayalî sermayenin bir sonucu oldu¤u konusunda emin de¤ilim. Ancak, küresel gayrimenkul piyasas›ndan küresel konut ve emlâk spekülasyonuna do¤ru gerçekleflen dönüflümün klasik “iskân sorunsal›n›” tamam›yla dönüfltürdü¤ü flüphe götürmez. Vergi sübvansiyonlu ve offshore olarak faaliyet gösteren gayrimenkul yat›r›m ortakl›klar›n›n (GYO) yerel konut piyasalar›na girmesi (her ne kadar tersi iddia edilse de) halka yönelik konut fiyatlar›n› t›rmand›r›r, lüks rezidanslar›n ve toplumsal aç›dan lüzumsuz olan ikinci evlerin afl›r› üretimine neden olur. Benzer bir flekilde banka ve emeklilik fonlar›n› gayrimenkul piyasalar›ndaki daralmalara karfl› k›r›lgan hale getirir. Örne¤in, ben kimsenin Avrupa bankalar›n›n Amerikan mortgage bozgununa bu derece maruz kalaca¤›n› tahmin etti¤ini sanm›yorum. Üstelik, Türkiye gibi bir ülke için menkul k›ymetlerin cazibesine kap›l›p mortgage borçlar›n› uluslararas› piyasalarda satmak, ekonomik reform için gereken özerk ulusal ekonomik alanda ilave bir erozyona neden olur. Belki k›sa vadedede yat›r›mlar› h›zland›rabilir, ama eninde sonunda ulafl›labilir yerel konut sto¤unu baflka k›talardaki menkul k›ymetler balonlar›na ba¤›ml› k›lacakt›r. Toplam de¤erleri 5 trilyon dolar› aflan Fannie Mae ve Freddie Mac gibi kurulufllar iflas edemeyecek kadar büyükler. Bu yüzden Fed batmamalar› için elinden geleni yap›yor. (Söylefliyi yapt›¤›m›zda henüz bu iki flirket kamulaflt›r›lmam›flt›.) Pazar›n bu devasa krize tepkisi Friedmann tarz› köktenci liberalizmden çark edildi¤ine dair emareler tafl›yor. Ancak bu sefer vergi mükelleflerinin paras›, refah devleti yerine, dev flirketleri desteklemek için kullan›l›yor. Mortgage krizinin muhtemel sonuçlar› ne olabilir? Elbette Milton Friedmann, Reaganizmi savunanlar›n hürmet gösterdi¤i kuramsal bir fetiflistti. Ancak gerçekte kat› malî neoliberalizm, Washington’un kendisinden ziyade, zay›f ve ba¤›ml› ülkelere dayatmaya istekli oldu¤u bir reçeteydi. Alan Greenspan’in yönetimindeki (19872006) ABD Merkez Bankas›, yabanc›lar› Great Gatsby benzeri Amerikan üst-s›n›f afl›r›l›¤›n› sübvanse etmeye zorlamak

için ticaret a盤›n› kullanarak köktenci malî ilkelerden uzaklaflt›. Dolar›n dayan›kl› ancak giderek k›r›lganlaflan hegemonyas›, ticarî ortaklar› ve müttefikleri harcad›¤› sürece Washington’un para basmas›na izin veriyor. Yani Amerikan gayrimenkul balonu, dolara yap›lagelen hem gönüllü hem de zorunlu yabanc› yat›r›ma ba¤l›yd›. Ama finansal kontrollerin kald›r›lmas› ve hedge fonlar›yla yat›r›m bankalar›n›n suç teflkil eden afl›r›l›klar› akla zarar boyutlara ulaflt›. New Deal plan›n›n kilit yap›sal reformlar›ndan biri de, banka sahibi flirketleri hizaya sokan ve yat›r›m bankac›l›¤›n› ticarî bankac›l›ktan ay›ran Glass-Steagall düzenlemesiydi. Düzenlemenin popülist önlemleri, üretken ekonomiyi finans devlerinden azade k›lmaktan ve s›radan Amerikal›lar›n tassaruf hesaplar› ve mortgage’lar› etraf›nda bir güvenlik duvar› örmekten olufluyordu. ABD ve baflka yerlerdeki Keynesyen düzenlemeler, rantiyelerin üretken yat›r›mlara, banka imparatorluklar›n›n da endüstriyel flirketlere kurumsal itaatini varsay›yordu. Tüm bunlar ikinci Clinton döneminde feshedildi, Wall Street’i giderek daha tehlikeli hale gelen “güvenliklefltirilmifl”, “teminatland›r›lm›fl”, ama asl›nda ne güvenli¤i ne de teminat› olan, paketlerle rekabete sürükleyen denetimsiz bir alan flekline soktu. Tabii bu durum zenginlik postuna bürünmüfl kumarbazlar›n borcundan oluflan bir piramit ve uçsuz bucaks›z bir saadet zincirinden baflka bir fley de¤ildi. Ço¤u Amerikal›, Fannie ve Freddie’nin iflleyifline dair tuhaf düzenlemeler hakk›nda bir fikre sahip de¤ildir. Her ne kadar baflka ülkelerdeki birçok güya-hükümet kurumundan bile daha çok regüle edilseler de, bu flirketler, Britanya’daki tabiriyle “quangolar”, ba¤›ms›z yetkileri olan kurulufllard›r. Kurtar›lmalar›, toplumsal maliyeti hissedarlardan bodoslama halka aktararak ulusal borcu ikiye katlayabilir. Her halükârda çal›flan s›n›flardan birçok insan hem evini kaybedecek, hem de daha yüksek vergilerle ve iflsizlikle karfl› karfl›ya kalacak. Üstelik bu, mega-iflaslar›n bafllayaca¤› bir zincirleme reaksiyonun ilk evresi de olabilir: Hem Lehmann Brothers (henüz iflas etmemiflti) hem de CitiBank uçurumun k›y›s›nda. Bu durum büyük bir ihtimalle k›sa vadede, olas› bir Obama yönetiminin istikametini, sosyal harcamalardan ve insanî önceliklerden 1933 y›l›ndakine benzer bir rantiye s›n›f› ve banka kurtarma operasyonuna çark ettirecek. Dünya iktisadî tarihinde bir dönüm noktas›n› da iflaret ediyor mu? Dolar›n hükümranl›¤›n›n ve d›fl borçla sübvanse edilen ABD ekonomisinin de sonu mu? Kim bilebilir ki? Bence Avrupa’da bafllad›¤› üzere Çin ve Brezilya’y› da afla¤› çekecek derin bir Amerikan resesyonu daha muhtemel gözüküyor. Ekonomi alimlerinin ço¤u ABD’nin sürdürülebilir ba¤›ms›z büyüme kabiliyetini abartt›lar. Kan›mca, dünya ekonomisi, çökmekte olan bir süper gücün devasa ekonomik ve sosyal çeliflkilerine senkronize –isterseniz “ba¤›ml›” da diyebilirsiniz– durumda.

Söylefli: Ulus Atayurt - Tuna Kuyucu

musal alan› konu edinen ve geliflmekte olan kentlerin ya da daha eski metropollerin yoksul mahallelerindeki mücadeleyi hedefleyen cesur kavram ve tasar›mlar›n eksikli¤inden kaynaklan›yor. Evet, daha varl›kl›lar sebil miktardaki mükemmel eko-yaflam tasar›mlar›ndan istediklerini seçmekte özgürler. Ama nihaî amac›m›z nedir? Zenginlerin s›f›r karbon hayat tarzlar›yla caka satmas› m›, yoksa kentin yoksul kesimlerine günefl enerjisi, hijyen, internet ve “yeflil” kamu hizmetleri götürmek mi? BM’nin fiehir Hakk› Beyannamesi (Charter of the Right to the City) hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Mike Davis Bunu hükümetlere bask› için küresel bir araç olarak kullanabilir miyiz? Kent mekân›ndaki insan haklar› fikrini, kenti bizzat flekillendirmeyi de kapsayan kolektif haklarla takviye etmemizi sa¤layabilecek ideolojik ve pratik araçlar ne olabilir? Beyanname için ileriye do¤ru bir ad›m diyebiliriz herhalde. Bir yandan da tipik bir BM belgesinin tüm kusurlar›na sahip: Hükümetler aç›s›ndan onay vermenin kolay oldu¤u, ama müteakip ad›mlar konusunda onlar› ba¤lamayan, iyi niyetlerin ve soyut haklar›n bir özeti. Ayr›ca, Dünya Sosyal Forumu’nun enerjisini, mücadelelerin koordinasyonu ve aktivist stratejiler yerine, asaletli ancak etkisiz ve sonu gelmeyen konferanslara ve önerilere yöneltti¤i ölçüde, neden pilinin tükenmesi tehlikesiyle karfl›ya oldu¤unu da gösteriyor. Tam da flimdi kent göçmenlerinin ve az›nl›klar›n haklar›n› daha yüksek sesle ifade eden, daha hedefe odakl› ve daha iyi koordine edilen uluslararas› bir kampanyaya ihtiyac›m›z var: Kuzey Avrupa ve Hindistan’daki Müslümanlar, ‹talya’daki Romanlar, ABD’deki Meksikal› ve Orta Amerikal›lar, Türkiye’deki Kürtler ve daha nice grup için... Bence bu, BM Evrensel ‹nsan Haklar› Beyannamesi’nin kentleflmifl bir versiyonu için lobi yapmaktansa, daha somut ve ahlâkî aç›dan daha acil bir hedef. Türkiye’de yak›n zamanda yap›lan bir dizi kanunî de¤ifliklikle devletin konut idare ofisi (TOK‹) gönüllü olarak küresel mortgage yap›s›na eklemlendi. TOK‹, son y›llarda kamu arazilerini özel flirketlere devfliren ve gecekondu mahallelerini orta ve üst-orta s›n›flara devretmek için y›kan bir tekel gibi faaliyet gösteriyordu. Ancak flimdi, ikinci piyasalar› kurarak küresel mortgage flirketleri ve gayrimenkul yat›r›m ortakl›klar› ile s›k› f›k› bir iliflkiye giriyor. Bu geliflmeleri sermaye merkezlerini rahatlatmak için mortgage krizini ülkeye ithal etmeye çal›flan neoliberal bir e¤ilim olarak okuyabilir miyiz? Amerikal› radikal ekonomist Michael Hudson’›n belirtti¤i gibi, arazi fiyatlar›, mortgage piyasalar› ve rantiye gelirleri ile ilgili bütünlüklü bir kuram›n eksikli-



YILIN TRANSFER BOMBASI NE BAROS, NE GU‹ZA

Ç›lg›n Sedat Zeytinburnu’nda Bu yaz ismi duyulmufl bir oyuncuyu transfer etmek isteyen Zeytinburnuspor bir süre Sergen Yalç›n'la görüfltü, ama istedi¤ini elde edemedi. Bunun üzerine mavi-beyazl› ekip ifli bir ad›m daha öteye tafl›yarak “Ç›lg›n Sedat”› kadrosuna katt›. ham'› transfer ederek hedeflediÇ›lg›n Sedat ¤i fleyi, anlafl›lan, Kazl›çeflme dura¤›ndaki Zeytinburnuspor da hedefliyor. Ancak Ç›lg›n Sedat’›n daha önce profesyonel olarak aya¤›na top de¤memifl olmas› bir sorun olur mu, sezon içinde görece¤iz. Mavi-Beyazl› ekibi bu sezon Bursaspor ve Fenerbahçe’den hat›rlad›¤›m›z Ali Nail Durmufl çal›flt›r›yor. Ali Nail Hoca, Sedat’›n sahada ç›lg›nl›klar yapmas›na taviz vermeyece¤ini belirterek “Ç›lg›nl›¤›n burada yap›lmas› mümkün de¤ildir. Burada sadece spor ad›na yap›lacak eylemler mümkündür” diyor. Korkunç flark› sözleri yaz›p bir k›s›m gencin kafas›n›, bir k›s›m gencin de midesini buland›ran Ç›lg›n Sedat, lig bafllamas›na ra¤men henüz tak›-

m›n›n formas›n› giyemedi. Y›llard›r alt liglerde top koflturan futbol emekçilerinin, A tak›ma girmek için okul b›rakan oyuncu adaylar›n›n ya önce flöhret olmay› hedeflemesi ya da bu iflin bu kadar kolay olmas›na bir tepki göstermesi gerekiyor. Belki de o tepki bir Ç›lg›n Sedat flark›s›yla gelecektir: “Biz delikanl›, onlarda çok para / Biz yaya gezer, onlar arabayla / Biz millî maçta, onlar hep diskoda / Yetti art›k bize yetti can›m›za / Her gün isyan etmemek elde de¤il ki / Millet götürüyor, biz sürünüyor / Yanl›fl de¤il mi? / E¤er uzun saçsa, biz de uzat›r›z / Sorun arabaysa, gider kiralar›z / Ulan küpeyi bile sizin için takar›z / Boflverin onlar›, her fleyi yapar›z...” – Ulafl Gürflad

di¤er 80 ilinin de bakan› oldu¤u birden hat›rland›. Tabii bu hat›rlamada, di¤er illerin iktidar partisi milletvekillerinin pay› küçümsenemez. AKP yöneticileri, Türkiye’nin di¤er illerinde, Bir de, fleytan›n avukatl›¤›n› özellikle de belediyesini yönetemedi¤i illerde yapmak gerekirse, Lig A’da mücafutbol tak›mlar›n› ne kadar seviyor, bilinmez, ama dele ederken çok kolay olan bu iflEskiflehir’de, Eskiflehirspor’u sevmek için adeta bir- ler, Süper Lig’e yükselince hem birlerini eziyorlar. Eskiflehirspor aflk›, Eskiflehirspor zorlaflt›, hem maliyeti yükseldi, sevgisi AKP’liler için bir baflka; yo¤un ve tek tarafl› hem de çok göz önünde olundu. Sevgi bakiydi, ancak buna bir k›l›f bir sevgi adeta... bulunmal›yd›: “Yard›m aç›ktan er ne kadar AKP’liler, Eskiflehir’de Eski- a盤a yap›l›nca tepki topluyoruz, biz gizliden flehirspor gibi bir tak›m›n varl›¤›n› Mali- hallederiz bu ifli.” ‹fl “top secret” boyutuna gelinye Bakan› Kemal Unak›tan Eskiflehir’den ce, tabii Unak›tan b›rakt› maçlara gelmeyi… Bu aday oldu¤unda keflfetmifl olsalar da, bu duru- y›l bir kez gitti maça, bütün AKP yöneticileri promu asla sorun etmiyorlar, sevgi ibresini kesinlik- tokolde yer kavgas› yapt›, birbirlerini, bürokratlar› çi¤nedi... le afla¤›lara düflürmüyorlar. Bir önceki sezon, Eskiflehirspor Lig A’da top kofltururken, Bakan Unak›tan çok seviyordu Es Es’i. Valilik kanal›ndan benzin istasyonlar›, Gaziantep Büyükflehir Belediyesi’nin ümü¤ü s›k›larak al›nan futbolcular, partili yöneticiler, önce bir devlet kurumuna, sonra oradan baflka bir yere aktar›lan ve tabii son dura¤a, Eskiflehirspor’a gelen paralar. Dahas› da var: Tribünde maç izlemeler, taraftarla bütünleflmeler, taraftar›n a¤abeylerine ihaleler, yöneticilere ihaleler, pek tabii Sergen... Eskiflehirspor Süper Lig’e yükselince, “tamam, bu ifl oldu, oylar çantada keklik” diye düflünülürken bir fley oldu: Maliye Bakan› Unak›tan’›n, Türkiye’nin

Büyükflehir Belediye Baflkan› Y›lmaz Büyükerflen ise daha “rasyonel” düflünüyor ve AKP’li romantiklerin karfl›s›nda yer al›yordu. “Eskiflehir’in kaynaklar›n› birkaç k›ll› baca¤›n transferi için harcatmam” vecizesinin sahibi Büyükerflen, kendisine yap›lan “Eskiflehirspor’a kaynak aktarmazsan seçilemezsin” yollu bütün uyar›lara ra¤men sürekli oylar›n› art›rd›. Büyükerflen’in derdi netti: Eskiflehirspor’u öyle kendi ayaklar› üzerinde duran bir tak›m haline getirelim ki, ben dâhil hiçbir siyasetçinin deste¤ine gerek duymas›n... Oysa bunlar önemli de¤ildi, varsa yoksa transferdi, varsa yoksa sevgiydi... Bu Eskiflehirspor’a duyulan sevgi o kadar büyüktü ki, Demokrat Parti’den aday olmufl, adayl›¤› s›ras›nda AKP’ye demedi¤ini b›rakmam›fl yeni baflkan Halil Ünal bile, birdenbire iktidar partisinin sözcüsü konumuna gelmiflti. Hatta, otuz y›ld›r beraber hareket etti¤i, tak›m› Lig A’ya beraberce yükselten, Halil Ünal’›n adayl›¤› s›ras›nda partisinin tepkisiKemal Unak›tan Eskiflehirspor ni toplamak bahas›na kentaraftarlar›yla disini destekleyen DSP’li Nihat Çuhadar yönetime “Unak›tan ricas›yla” al›nm›yordu. Nihat Çuhadar küsmüflmüfl, k›r›lm›flm›fl, ne önemi vard›. Bir Çuhadar gider, bin Çuhadar do¤ard›, önemli olan Eskiflehirspor sevgisiydi. Büyük bir sevgidir bu, çok büyük... Bu ne sevgidir böyle, keyfi hep AKP’lilere kalan, ›st›rab›n› di¤erlerinin yaflad›¤›; Anadolu’nun tak›m› Eskiflehirspor’u, di¤er Anadolu tak›mlar›na düflman yapan... – Gürbüz Akb›y›k

000'li y›llar›n bafl›nda aniden ortaya ç›kan ve birbirinden ilginç flark› sözleriyle müzik piyasas›na f›rt›na gibi girip gerisini getirmekte biraz zorlanan Ç›lg›n Sedat flimdi futbol piyasas›na ad›m atmaya karar verdi. 35 yafl›nda olan ve daha önce hiçbir profesyonel tak›mda forma giymemifl olan Sedat Kapurtu, Zeytinburnuspor’a transfer oldu. Üstelik alaca¤› ücret de birçok 2. Lig futbolcusunun hayal edemeyece¤i bir mebla¤. Zeytinburnuspor, 50 bin YTL peflin para verdi¤i Ç›lg›n Sedat’a maç bafl›na da 1000 YTL para verecek. Ekonomik olarak sorunlar yaflad›¤› bilinen Zeytinburnuspor, bu sorunlar› Ç›lg›n Sedat’›n toplayaca¤› seyirciyle aflmay› planl›yor. Kulübün baflkan› Ünal Tonbulel, kat›ld›¤› bir televizyon program›nda, yeni oyuncusunun as›l özelli¤ini vurgulayarak “ç›lg›n olmas› bizim için bir avantaj” diyor ve flöyle devam ediyor: “Sedat oynad›¤› zaman seyircilerimizi tribüne çekecek ve kulüp para kazanacak.” ABD'de Los Angeles Galaxy'nin David Beck-

2

AKP’N‹N ESK‹fiEH‹RSPOR AfiKI

Bu ne sevgi, ah!

H

52


GÖKÇEK ‹ZM‹R’E DE SULANIYOR

Bir taflla iki tak›m Futbolu siyasal iletiflimin temel enstrümanlar›ndan biri kabul eden Melih Gökçek, Ankaraspor’un haklar›n› bir ‹zmir tak›m›na devredip finansal kaynaklar›n› Ankaragücü’ne aktarman›n pefline düfltü. Hedef, ‹zmir’i AKP’ye kazand›rmak. utbolun üzerinden siyasetin eli bir türlü çekilmiyor. Bu konunun ana gündem maddesinde her ay oldu¤u gibi bu ay da Melih Gökçek’in ince bilek hareketleri bulunuyor. Ankara Büyükflehir Belediyesi’nin tak›m› olan Ankaraspor, 2004-05 sezonunda Süper Lig’e yükselmiflti. AKP’nin özellikle belediyeler arac›l›¤›yla destekledi¤i tak›mlar›n legal ya da illegal yollarla partiye avantaj sa¤lad›¤› bilinen bir gerçek. Her sezon birinci ligdeki birkaç tak›ma olmad›k para yard›mlar›

F

baflkan mesaj› verdi. Ancak berabere biten Ankaragücü‹stanbul Belediye maç›n›n ard›ndan Ankaragücü taraftarlar› “yönetim istifa” diye ba¤›r›nca, Cemal Ayd›n esti gürledi. Ayd›n, bu protestonun sebebinin, Melih Gökçek’in taraftarlara taksi dura¤› ve büfe açma sözü vermesi oldu¤unu söyledi. Bu durum Cemal Ayd›n’la Melih Gökçek’in ilk karfl› karfl›ya gelifli de¤il. Geçen sezon Maraton program›nda Ankaraspor-Ankaragücü maç›n›n

yaparak Süper Lig’deki tak›m say›s›n› art›ran AKP’de Melih Gökçek, flimdi büyük bir operasyonun peflinde. Ankaraspor’un finansal deste¤i Ankaragü- ‹. Melih Gökçek cü’ne aktar›lacak. Gökçek’in gönlünden geçense, Ankaraspor’un spor haklar›n›n bir ‹zmir tak›m›na devredilmesi. Gökçek bu operasyonun gerekçesini flöyle aç›kl›yor: “Ankaraspor’a para buldu¤um zaman dedikodusu çok oluyor. Spor paras›z pulsuz yap›lmaz, sporda ne kadar para bulursan o kadar baflar›l› olursun. Melih Gökçek istesin, 50 milyon YTL’yi bulur, ama Ankaraspor için bu paray› bulamam çünkü dedikodusu çok olacak.” Bir taflla iki kufl. Hem Ankaragücü’nü sat›n al, hem de Ankaraspor’un haklar›n› ‹zmir’de bir tak›ma aktar. Bu mucizevî öneri, ilk önce Ankaragücü taraf›n› rahats›z etmedi. Baflkan Cemal Ayd›n, “kongre üyelerimiz kulübün menfaati bu yöndedir derse bir dakika durmam, istifa ederim” diyerek “olgun”

canl› yay›n nedeniyle ASAfi Stad›’ndan 19 May›s Stad›’na al›nmas›na isyan eden Melih Gökçek’e Cemal Ayd›n “Sen Büyükflehir Belediye Baflkan› m›s›n, yoksa Ankaraspor baflkan› m›s›n? Burada hangi s›fatla konufluyorsun” diye sormufltu. Melih Gökçek’se “Ben Ankaragücü’ne ve Gençlerbirli¤i’ne senelerce gönül verdim. Ankaragücü’ne baflkan olmak istedi¤imi 1994’te aç›klad›m. Ama gördüm ki ne Ankaragücü, ne de Gençlerbirli¤i flampiyon olmak için kadro kurmuyor. Ankaraspor’u amatörden al›p birinci lige kadar ç›kard›m” dedi. Gökçek, Ankaraspor’un haklar›n› bir ‹zmir kulübüne aktararak AKP’nin yerel seçimlerde kazanmak istedi¤i ‹zmir seçim zaferinin kayma¤›n› kendi yemek istiyor. Hem arsenikli su meselesinden dolay› defalarca karfl› karfl›ya gelmifl oldu¤u ‹zmir Belediye Baflkan›’n› y›km›fl olacak, hem de ‹zmir’i AKP’ye kazand›r›p kahramanlaflacak. Eskiflehir tarifesini ‹zmir’e de uygulaman›n peflindeler. Gökçek’in maceralar›n› izlemeye devam edece¤iz. – Onur Yaz›c›o¤lu


Maymunlar operas› “Monkey: Journey To The West” (XL) onkey: Journey To The West”, Damon Albarn ve Jamie Hewlett’in Gorillaz’dan sonraki ikinci büyük projeleri, 16. yüzy›ldan kalma bir Çin fabl›ndan uyarlanan bir opera. Sanatta s›n›r tan›mayan bu ‹ngiliz ikiliye efllik eden bir isim daha var ancak, o da Çinli aktör ve yönetmen Chen Shi-zheng. Hikâyeyi sahneye adapte edip ard›ndan da yöneten isim ta kendisi... ‹lk gösterimi geçen sene Uluslararas› Manchester Festivali’nde yap›lm›flt› “Monkey: Journey To The West”in. O günden sonra her nerede sahnelendiyse ayn› alâkay› gördü Çin’den Hindistan’a binbir macera yaflayarak yolculuk eden bu sihirli maymunun maceralar›. Dev yap›m klasik bir operan›n çok uza¤›nda, akrobatlar›n, onlarca kiflilik bir koronun, pek çok özel efekt eflli¤inde sahneye konmufl, Jamie Hewlett’in kostüm ve set dizaynlar›yla büyülü bir dünya yarat›lm›flt›. Albarn’›n kotard›¤› müzikler de bu “kaos”un, bu “sirk”in hakk›n› veriyor kesinlikle. Londra ve Pekin’de, Avrupal› ve Çinli müzisyenlerce kaydedilen albümde yok yok zira... Albarn rock gitarlar›ndan arplara, keyboard’lardan yayl›lara, davul makinesinden domuz h›r›lt›lar›na eline ne geçirmiflse kullanm›fl “efsane”nin havas›n› verebilmek için. Elimizdeki kay›tsa yazd›¤› müzi¤in birebir kayd› de¤il, 22 adet parçan›n bir koleksiyonu. Albümün içinde bildi¤imiz anlamda flark›lar olmamas›na ra¤men, ç›kar ç›kmaz ‹ngiltere listelerinin üst s›ralar›nda kendine yer buldu¤unu hat›rlatal›m ve görme flans›n› buluncaya de¤in, onlar eflli¤inde kendi “Monkey”mizi hayal etmeye bafllayal›m. – ‹lker Aksoy

“M

Mitolojik elektronika Bloc Party / Intimacy (Wichita) iderek albüm dinleme al›flkanl›¤›m›z m› de¤ifliyor, nedir, sanki her albüme ‘70’lerin progressive’cilerinin arzu edece¤i gibi bir “tam albüm”, birbirine ba¤lanan flark›lar›n bütünlü¤ü gibi bak›yoruz. Tabii, program›n ayar›yla oynamadan bilgisayar üzerinden dinlersek böyle olur. Ama Bloc Party’nin üçüncü albümünü bilgisayardan baflka yerde dinleme imkân› yok zaten, yayg›nlaflan e¤ilime ayak uydurarak albümün önemli bir k›sm›n› evvela internet üzerinden yay›nlad›lar, albüm CD olarak birkaç ek flark›yla bu ay içinde ele gelecek... Bloc Party, son on senenin yükselen indie gruplar›ndan. Gitarlar›n, ritmlerin bir tekno anlay›fl› verebildi¤i bir rock ekibi olarak bafllam›fllard›, ikinci albümleri “A Weekend In The City”, solistleri ve flark›yazarlar› Kele Okereke’nin dertleriyle hemhal olan bir “flehir konsepti” albümüydü: O flehir (Londra) ki, kapkara bir Nijerya as›ll›ya, bir eflcinsele, bir “dar gelirli aile”nin çocu¤una neler neler yapmaz... Okereke de alm›flt› saz› eline, berbat bir gerçekli¤in içinden, sürekli k›r›l›p duran, ama iyi tohumla örülmüfl flark›lar yazmaya koyulmufltu, s›radan ve ola¤anüstü bir haftasonunu resmetmiflti... fiimdi de Ares’iyle, Merkür’üyle, Zephryos’uyla, Troya At›yla, ‹yonyal›lar›yla mitoloji kurgulu modern flark›lar, bir tür bütünlüklü albüm çabas› var, ama kendi bafl›na da pekâla ayakta duracak flark›lar bunlar. Rock formu s›k› s›k›ya korunsa da, ifl galiba biraz daha elektronik hissiyata do¤ru evriliyor, ama bu durum da ancak incelikli iflçili¤e sayg›yla tekrar tekrar albümü dinlemek hissini uyand›r›yor. Böyle nitelikli yap›mlara, böyle duyarl› bünyelere buralarda pek al›fl›k de¤iliz, “helal olsun” deyip vakit ay›rma inceli¤ini ve iflçili¤ini bizim de eksik etmememiz gerekir. – Merve Erol

KARATREN

G

54

Gospelli rock Müzik dolab›

10 albüm Amanda Palmer Who Killed Amanda Palmer Arno Covers Coctail Fikret K›z›lok - Bülent Ortaçgil Pencere Önü Çiçe¤i Juliana Hatfield How To Walk Away K›r›ka Kaba Saz Lambchop OH (Ohio) R.E.M. Accelerate Ron Sexsmith Exit Strategy Of The Soul The Verve Forth Yasemin Mori Hayvanlar

Richard Wright (1943 - 2008) akiki bir y›ld›z kayd›, Pink Floyd’un has alâ-

H meti olan baz› flark›lar›n, ama en önemlisi, ses-

lerin mimar› Richard Wright, kanser sebebiyle aram›zdan ayr›ld›. Grubun kuruluflundan “Final Cut”a kadar, Roger Waters’›n ayr›l›fl›n›n ard›ndan yay›nlanan albümlerde de baflrolde yer alm›flt›. Syd Barrett’l› ilk dönem Floyd’da (mesela “Astronomy Domine”da), “Wish You Were Here”larda, “Dark Side Of The Moon”larda birinci elden imzas› vard›. Hiçbir rock grubunda hiçbir klavye, bu kadar ifllevli, bu kadar “zihnî” ve atmosferik kullan›lmam›flt›. Rock orgu düpedüz öksüz kald›. O sesler, bakî kalacak ama bu gökkubbede...

5 flark› Captain Beefheart Dali’s Car One Day As A Lion Wild International Pinhani Dü¤ün Primal Scream Urban Guerilla Turgut Berkes & Karakutu Benimsin

Brian Eno & David Byrne / Everything That Happens Will Happen Today (Todo Mundo) aman›m›z›n iki büyük müzisyeni, Brian Eno’yla David Byrne. ‹kisi de entelektüel, zihni aç›k bir rock’un mimar›. Eno new age’in yolunu açt› denebilir, Byrne world music’in. ‹kilinin ilk teflrik-i mesaisi, Eno’nun Talking Heads’e yapt›¤› prodüktörlük hariç, “My Life In The Bush Of Ghosts” adl› albümdü, 1981’de. Albüm geçen sene yeniden bas›larak nas›l bir öncü oldu¤unu gözümüze soktu: Türkiye dahil bütün bir Ortado¤u’ya, Avrupa’n›n Türklerine, Araplar›na ezber olacak olan elektronikli world music formülünü, mesela beat sesleriyle, müezzin sedas›yla aç›lan “Help Me Somebody” gibi flark›s›nda çoktan bulmufllard›. Sonras› house, ambient, cang›l filan... Bu albümün yeniden elden geçirilmesini konuflurken Eno “bende bir tak›m besteler var, bir baksan ya” diye demifl Byrne’e, o da oturup hakiki mesai yapm›fl. ‹ki büyük flark›yazar›n›, stüdyo dehas›n› böyle alçak sanat›n yüksek sular›nda yüzer gördükçe, aç›kças›, seviniyoruz. Evvelki albüm, ekonomi-politikçi Wallerstein’›n jargonuyla müzikte bir “dünya-sistem”in, bir “müzik-sistem”in yay›l›fl›n› davul-zurnayla haber vermiflti, acaba bu ne yapacak? Bizi hakikatli, diri, dönüfltürücü bir flark› formuna m› götürecek acaba? Bu sefer de gospelden el alan, “Allahütealâ”y› “çarm›h”tan gören bir müzikal dil ve imge havuzunda kendilerini ifade edivermifller. Biz de belki kadim kasideleri, a¤›tlar›, flerifli hadisleri, müezzin a¤›zlar›n› böyle ele al›r›z... – M.E.

Z


ROCK’UN EN BÜYÜK KÜÇÜK GRUBU R.E.M. ‹STANBUL’DA

Büyük olsun, bizim olsun 4 Ekim günü, Kuruçeflme Arena’da, amatör ruhunu hâlâ koruyan bir büyük rock grubunu, R.E.M.’i a¤›rlayaca¤›z. Sadece bir konsere de¤il, sivil toplum örgütlerinin de kat›laca¤› bir muhalefet gününe haz›r olun... ile kolay: Dünyan›n en üretken, en çok sayg› duyulan gruplar›ndan biri olacaks›n›z, maceran›z üç ony›la kesintisiz yay›lacak, belki inifllerle ç›k›fllarla, ama kalitenizden, hevesinizden taviz vermeden iflinizi sürdüreceksiniz, bir fire d›fl›nda eleman de¤iflikli¤i olmayacak, sat›fl mat›fl kayg›s›na bakmadan toplumsal sorunlarda söz almaktan yüksünmeyeceksiniz... Herkes Rolling Stones de¤il. Ama o yolun yolcusu iki grup var son otuz senedir hayat›m›zda: ‹rlanda taraflar›ndan U2, ABD’nin güney topraklar›ndan R.E.M. sürekli birbiriyle k›yaslanan, hangisi daha büyük diye iddialara konu olan dost kamplar olarak bir tür dayan›flmayla da birbirlerini büyüttüler. Gerçi U2’yu stadyum haricinde bir konser alan›nda zor düflünürüz, R.E.M. sanki Kuruçeflme Arena’ya çokça yak›flacak gibi...

D

Yollarda piflen flark›lar R.E.M.’ciler Georgia eyaletinin, Athens flehrinin çocuklar›. Bir yan›yla, Güney havas›n› sindirmifl, muhafazakâr, eski görkemli (köleli) günleri özleyen, biraz kovboy ve redneck kültürüyle yüklü, country’sever bir yer. Athens, çevre bölgeler taraf›ndan da çokça tercih edilen

üniversitesiyle, farkl› genç suretlerle bir kozmopolit kimlik edinebilen çehresiyle bu genel kültürden ayr›flabiliyor. Vaktiyle hippi komünlerine de aflinal›¤› bulunan flehirde, maço güneyli rock’a pek tamah etmeyen bir üniversite rock çevresi var ‘70’lerin sonlar›nda. Kendi içine kapal›, ödünsüz bir çevre bu. Punk rock’la art rock, Ramones’la Talking Heads aras›nda, new wave imkânlar›ndan da beslenen, gitarlar›n sürükledi¤i bir müzik yay›l›yor flehre. Çok geçmeden bu âlemden B-52’s ç›kacak, bu sahnenin nam›n› bütün ABD’ye yayacak... 1996 kas›m›ndan, Roll’un R.E.M. kapakl› ilk say›s›ndan aktaral›m: “R.E.M. çok k›sa zamanda yerel bir flöhret edindi. En büyük silahlar›, farkl› üslûplar› ve düflünceleri benimseyen insanlar›n bir arada çalmas›ndan kaynaklan›yordu. Geleneksel olarak, Amerikan gruplar› teknik ve deneyime dayal› bir üslûbu benimser. Y›llarca baflkalar›n›n flark›lar›n› çalarak kültürel borçlar›n› öderler. Bir tür usta-ç›rak iliflkisi yani... Bu, Mike Mills ve Bill Berry’nin dayand›¤› klasik bir yaklafl›md›. Di¤er yanda ise, Peter Buck ve Michael Stipe’›n kucaklad›¤› punk’›n e¤itim d›fl› estetik anlay›fl› vard›. Kafas›nda bir fikri olan ve onu en iyi

R.E.M., Amerika gibi bir yerde dahi istikrarl› bir siyasal tavr›n ve aksiyonun endüstri dahilinde, popüler arenada sürdürülebilir oldu¤unu gösterdi.

ifade edebilece¤ine inand›¤› enstrüman› kaparak sahneye f›rlayan sanat okulu ö¤rencisi... Bu iki z›t dürtünün çat›flmas› onlar›n kimyalar›n› yarat›yordu...” Vokal ve gitar›n, Michael Stipe ve Peter Buck’›n ortak kümelerinde Velvet Underground, Patti Smith, Television, Young Marble Giants, Gang Of Four gibi punk’› önceleyen, yaratan, çeflitlendiren gruplar vard›. Bir jam esnas›nda tan›flan basç› ve davulcu, Mike Mills ve Bill Berry de Georgia Üniversitesi’nde okuyordu. Dördü de ayn› zamanda garsonluk, tezgahtarl›k gibi ufak ifller yap›yorlard›. Kendilerini müzi¤e vermek için okulu b›rakt›lar, yollara düfltüler. R.E.M.’in ilk y›llar› küçük konserler demek. Bir arkadafl evi, bir mahalle bar›, bir pizzac›, bazen üç-befl, bazen elli-yüz kifli, uzun, uzun otoyollar, zorla s›¤›fl›lan dandik bir minibüs, bofl cepler, aç kar›nlar, “sex, drugs ve rock’n’roll”... ‹lk single’lar› “Radio Free Europe” 1981’de çok az say›da bas›ld›¤›nda New York Times’›n da övgüsünü al›yor ama... Müziklerine çok da bulaflmayacaklar› umuduyla anlaflt›klar› orta halli plak flirketi I.R.S.’le bir prodüktör anlaflmazl›¤›n›n ard›ndan single’lar›n› da kotaran Mitch Easter’la ilk albümlerini kaydediyorlar. (fiirketin önerdi¤i Stephen Vague sololardan, syhnthesizer’lardan, zaman›n rock kliflelerinden dem vuruyormufl.) Daha ilk albümden, R.E.M.’i yavafl yavafl büyüten sound da ortaya ç›k›yor: Çok abart›l› olmayan, bazen küçük dokunufllarla ilerleyen bir gitar, melodik bas, iflini yapan, dakik bir davul, Stipe’›n bazen ne dedi¤i anlafl›lma-

55


yan bulan›k vokali, genellikle orta tempolu, folk’la punk aras›nda akrabal›k kuran flark›lar... Küçük barlardan stadlara 1983’ten 1988’e y›lda bir albümle, alt› klasik eserle azar azar kitlesini geniflletti R.E.M.. ‹lk on y›llar›nda, sanki prodüktörlerinin de¤iflimiyle beraber onlar da bir sound aray›p durdular, ama tutarl›l›klar› hakk›nda kuflku uyand›rmad›lar. Üçüncü albümleri “Fables Of Reconstruction”› ‹ngiltere’de, Nick Drake gibi folkçularla çal›flm›fll›¤› bulunan Joe Boyd’la kaydettiler, melankolik, karanl›k taraflar›n› vurgulayan, bir k›r goti¤ini ça¤r›flt›ran bir albümdü. 1986’da, “Lifes Rich Pageant”ta Don Gehman’la çal›flt›lar, Amerika’da 500 bin gibi sat›fl rakam› yakalam›fllard›, büyük radyolarda çal›nmalar›na daha vard›, ama üniversite radyolar›n›n gözdesi durumundayd›lar. Prodüktörlük koltu¤una befl albüm boyunca oturacak olan Scott Lit’le yapt›klar› ilk albüm “Document”, 1987 gibi Amerika’daki büyük de¤iflimin kendini iyice gösterdi¤i bir tarihte, Reagan’›n ekonomi-politi¤ini topa tutuyordu. Politik rock’u çoktan unutmufl bir toplumda, tam da elefltirel bir noktadan konuflarak, art›k ülkenin büyük gruplar› aras›na kat›ld› grup. “Finest Worksong”, “Welcome To The Occupation” gibi nefis flark›lar›n yan›nda, “The One I Love” gibi dillere pelesenk olan bir flark›n›n, “It’s The End Of The World (As We Know It)” gibi bir konser marfl›n›n da pay› büyüktü elbette. Bu baflar›n›n gaz›yla, Avrupa’da da ad›n› duyurmak istedi R.E.M., Warner Bros gibi bir büyük devin teklifini reddedemedi, “Green”le de popülaritelerinin nas›l artt›¤›n› gördüler. Ama ifller 1990’da, “Out Of Time” albümüyle, özellikle de “Losing My Religion” flark›s›yla kopacakt›. MTV’de s›k s›k gösterilen flahane klip de, 20. yüzy›l sonunun en büyük hitlerinden birinin mandolinli melodik cazibesini desteklemiflti. R.E.M. art›k dünyan›n en meflhur gruplar›ndan biriydi... 1992 tarihli “Automatic For The People”da a¤›rlaflan müzikleri, sanki biraz da grunge devrinin halet-i ruhiyesine ayak uyduruyordu, iki sene sonra “Monster”›n canavar gibi rock’uyla geri geldiler. Uzun turnelerde kendini gösteren bir tak›m hastal›klar grubun peflini b›rakmasa da, Warner Bros’la befl albümlü¤üne 80 milyon dolar gibi bir rekor ücretle anlaflt›lar. Art›k hakikaten devasa bir grup haline gelen R.E.M., sad›k dinleyicileri aras›nda da tart›flmal› bir noktaya geldi, bir nevi

“sat›fl” duygusu da yaflatt›. Ama anlaflman›n ard›ndan gelen “New Adventures In Hi-Fi” hiç de hayal k›r›kl›¤› yaratmad›. Yollarda, soundcheck’lerde, kiral›k stüdyolarda kaydedilen albüm, R.E.M.’in nas›l olgun bir rock’a evrilece¤ini haber veriyordu ama, bir sene sonra davulcu Bill Berry kendi köflesine çekilece¤ini söyleyerek gruptan ayr›ld›. Bu ayr›l›k bir dönüm noktas› demekti, grubun kimyas› gözle görünür oranda de¤iflti. fiark›lar ve icra yine güzeldi, tafl›ma davulcuyla de¤irmen de dönüyordu ama, sanki bir fleyler eksikti. “Up”, “Reveal”, “Around The Sun” derken, irtifa kaybettikleri de barizdi. Bu sene yay›nlanan “Accelerate”, her anlamda gruba can ve kan geldi¤ini gösteriyor. Gençlik albümlerinde bile bu derecesine ç›kmad›klar› müthifl bir tempoyla aç›lan ve öylece kayar gibi sürüklenen, sert, dalgal› sulara da dayanan flark›larla dolu albüm, “I’m Gonna DJ” gibi kaotik bir k›yamet balad›yla sona eriyordu, son zamanlardaki pek çok konserleri gibi. Belki de son on sene içinde gelseler gösterme ihtimalleri bulunan ufak bir bezmifllik duygusundan çok uzak olduklar›n›, bomba gibi bir konsere gebe oldu¤umuzu gösteriyor bu albüm. Tavizsiz varolufl Baflta Nirvana ve Kurt Cobain olmak üzere, ‘90’larda Amerika’da rock rönesans›n› yaratan bütün indie’cilerin hep söyledi¤i gibi, taviz vermeden büyük grup olunabilece¤ini gösteren R.E.M., Amerika gibi bir yerde dahi istikrarl› bir siyasal tavr›n ve aksiyonun endüstri dahilinde, popüler arenada sürdürülebilece¤ini, hatta bunun daha etkili olabilece¤ini de gösterdi. R.E.M.’cilerin de geldi¤i “küçük olsun, bizim olsun” camias›n›n genellikle arzulad›¤› gibi bir “pür rock”, bir saf matematik, gürültü, distorsiyon, bir bofllukta melankoli girdab›na kap›lmad›lar, gerçeklikten, gündelikten, metaforlarla, yan anlamlarla yüklü, edebiyatl› flark›dan vazgeçmediler. Athens’e en çok tutunan Michael Stipe bile çoktan New York’a tafl›nd›, Peter Buck Seattle’da kitap okuyup çocuk büyütüyor, Mike Mills Los Angeles’da müzikle iç içe bir tekaüt hayat› sürüyor, ama R.E.M.’in o genç kafadar görüntüsüne, amatör hevesine de halel gelmiyor. AC/DC’nin dedi¤i gibi, rock’n’roll nam›na yapt›klar› için ayakta selâmlayaca¤›z onlar›. – Merve Erol


Savafl›n DNA’s› ‹KSV taraf›ndan düzenlenen Filmekimi, yedinci yafl›na 10-16 Ekim tarihlerinde yine Beyo¤lu Emek Sinemas›’nda giriyor, bu y›l da çok ses getiren ödüllü yap›tlara, ustalar›n son filmlerine ve ba¤›ms›zlara yer veriyor. 21 filmin gösterilece¤i festivalde favorilerimize geçmeden önce, ‹srail ordusunda askerli¤ini yapan Ari Folman’ın izleyiciyi 1982’deki ilk Lübnan savaflına ve Sabra-fiatila katliamına götüren animasyon-belgeseline mercek tutal›m... Böyle bir film yapmaya nasıl karar verdiniz? Ari Folman: Befl sene önce 40’ıma bastım. Çocuklarım oldu. Çocuklar olunca de¤ifliyorsun. Ordunun yedek güçlerinden azat olmak istiyordum. ‹srail’de askerlik üç yıl. Sonra da iflinize ba¤lı olarak senede iki ila dört haftanızı verirsiniz. Son yirmi senemi orduda senaryo yazarlı¤ı yaparak geçirdim. Nükleer saldırılara karflı kendinizi nasıl müdafa edece¤inizi gösteren kısa reklâm filmlerinin metinleriyle u¤raflıyordum mesela. Aptalca bir iflti ve yorulmufltum. Ayrılmak istedi¤imi söyledim. “Ayrılabilece¤imi, ama ifli bırakmadan evvel ordu terapistine görünmem gerekti¤ini, baflımdan geçen her fleyi anlatmamı” söylediler. Her biri iki saat süren, belki yirmi seans yaptık. Geçmiflime dair kocaman delikler vardı belle¤imde. Bazı konuların arkadafllarla dahi hiç lafının edilmedi¤ini farkettim. Afalladım. Daha önce kimseye bahsetmedi¤ime flaflırmıfltım. Nihayetinde, hayatımda ilk kez kendi hikâyemle ilgili bir fleyler yapmak istedim. Yakın dost çevresi ve aile içinde benzer duyguların yaflanıp yaflanmadı¤ını arafltırdım. Filmin yapımı üç sene sürdü. Önce referans teflkil edecek her fleyi, dramaturjisiyle birlikte filme aldık, ardından çizimleri ekledik. Hangisi daha çok flaflırttı: Hatırda kalanlar mı, kalmayanlar mı? Bunlar› hiç düflünmedi¤ime flaflırdım. Bir konuyu iyice bastır›nca ve hakkında uzun süre laf etmeyince bazı bölümler siliniyor. Trafik kazası geçirmiflsin de hafıza kaybından mustarip olmuflsun, ismini hatırlayamıyorsun gibi de¤il. Tam tersi, “ben bunu yafladım ve eksik parçaları bir araya getirmeliyim” gibi bir durum. Ailem Auschwitz’den kurtulanlardan. Öyle bir aileye do¤unca, nereden geldi¤inizden bihaber olmak mümkün de¤il. DNA’nıza iflliyor. Tüm varoluflunuz hayatta kalabilmek üstüne kuruluyor. Bu da filmde var. Gençken bu a¤ır mirastan kurtulabilece¤imi sanıyordum. Ama Bosna’da, Irak’ta olanlar, her katliam yüre¤inizin içine iflliyor. Filmde karakterlerden biri, trafik kazası geçirip geçirmedi¤inizi soruyor. Hatırlayamamanıza flaflırıyorsunuz. Film yapım sürecinde bu eski yarayı tecrübe etmifl insanlarla görüflmek, tartıflmak zor oldu mu? Olmaz mı? Filmdeki gazeteci dıflında herkes duygusal açıdan a¤ır bir yolculu¤a çıkmak zorunda kaldı. Gazetecinin farkı, mevzuyla ilgili söyleflilerini 22 sene önce bir kitapta toplayıp binlerce kez an-

latmıfl olmasıydı. Dü¤mesine basınca konuflan bir teyp gibiydi. Filmde yüzlerinin görünmesini istemeyen karakterler var. Onlar için bu kadarı fazla geldi. Tanıklıklarından yararlandım, ama canlandırma iflini aktörlere bıraktık. “Bu olaylar geçmiflte kaldı, flimdi bunu tartıflmaya ihtiyacımız mı var” gibisinden muhalefet edenler oldu mu? Babam baflıma ifl alacam diye endifleliydi. Tipik ‹srail devleti propagandası yapmakla itham edenler çıkıyor. Orada ‹srail devleti insanları öldürmedi. Ama hükümet açısından fiyaskoydu. Hükümet bu ifli bu kadar büyümeden durdurabilir, bir sürü hayatı karartmayabilirdi. Nitekim film ‹srail’de, sorumluları teflhir etmedi¤i için sol tarafından elefltirildi. Ama Toronto’ya gitti¤inde de, filmin Yahudi cemaat tarafından sorunlu bulundu¤unu, ‹srail’e faydası olmayan bir yapım oldu¤unu duyuyorsun. Her çeflit görüflle karflılafltım. Fakat flunun altını çi-

“Bashir”, bellek yitimine dair. Olup bitenden farklı bir kurgu içinden hafızamızı flekillendiriyoruz. Bu bir savafl filmi de¤il. Temel argümanı, savaflın çare olmadı¤ı.

zeyim, bu filmde yeni bir haber yok. Silahla vals yapan adam sahnesi gerçekte yaflanmıfl mıydı? Oradaki dans, sinemasal zamana dair bir mecaz. Zaman uzayıp sonsuza akıyor. Ama önemsedi¤im ve bilhassa dramatiklefltirdi¤im bir sahneydi. Film, ‹srail ordusunun gürültü patırtı çıkarmadan kamplara girifliyle son bulurken, animasyon görüntüler de gerçek haber görüntülerine dönüyor... Ve güzel çizimlerle ilerleyen bir film seyrederken birden gerçek hayata dönüyorsunuz. Birçok meslektaflım arfliv görüntüleri kullanmamın filmi ucuzlattı¤ını, insanların gözüne soktu¤umu söyledi. Ancak salondan çıkanlara “ne güzel filmdi” dedirtirsem, esas meseleyi kaçırmıfl olacaktık. Bu hikâyeyi anlatabilmenin tek yolu animasyondu, baflka türlüsü mümkün olmazdı. Film bellek yitimine dair. Aslında olup bitenden nasıl da farklı bir kurgu içinden hafızamızı flekillendirdi¤imizle ilgili. Bellek nereye gizleniyor? Muradım, filmi seyredenlerin kendileriyle ilgili sorular sormaya bafllamaları. Bu bir savafl filmi de¤il. Politik bir film de de¤il. Temel argümanı, savaflın çare olmadı¤ı üzerine. Bu filmin yapım süreci size neler kattı? Kendimle, gençken olan benle iliflkimi yeniden kurmufl oldum. Hatlar tamamen kesilmiflti. E¤lenceli bir ergenli¤in ardından 18’ime bastı¤ımda askere alındım. Kızlar vardı, ot içerdik, hamasetle iflim olmazdı. Savafl patlak vermezden evvel askerde geçirdi¤im bir sene her fley iyiydi. Adam olmanın yolu ordudan geçiyordu. Sonra savafl çıktı ve birden kendimi içinde buldum. Tanrıya flükür, bugün ordu sorgulanabiliyor, insanlar askere gitmeyi reddediyor. Fakat ‘70’lerde ve ‘80’lerde bunu yapamazdın, hain ilan ederlerdi. fiimdiki halet-i ruhiyeniz nasıl? Tamamen sa¤almıfl hissediyorum. Eski foto¤raflara baktı¤ım bir gün ne kadar kopmufl oldu¤umun, üzerimdeki baskının farkına vardım. Sonra bilinçli bir kararla orduyla, filan iflim olmadı¤ına kani oldum. Her fleyi kesip attım. fiimdi bolca gezip film hakkında konufluyorum.

Çeviren: fiahan Nuho¤lu

ARI FOLMAN’DAN SAVAfi KARfiITI B‹R ‹SRA‹L BELGESEL‹: “BASHIR”

57


“Blindness”

F‹LMEK‹M‹’NDE BU SENE

Kaçmazlar Blindness (Fernando Meirelles) Rio de Janeiro’nun varofllar›nda, ‘60’larla ‘80’ler arasında geçen çete savafllarını iki çocukluk arkadaflın paralel hikâyeleri üzerinden aktaran “Tanrıkent”in (City of God) yönetmeni Fernando Meirelles, José Saramago’nun tedirgin edici romanı “Körlük”ü perdeye aktarmıfl. Nobel ödüllü Portekizli yazar José Saramago’nun Türkçeye de çevrilen romanından uyarlanan filmin senaryosu, 2005’te ‹stanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarıflmıfl olan “Childstar” (Çocuk Yıldız) filminin yönetmeni Don McKellar’a ait. Bir salgın hastalık gibi tüm kente yayılan körlük, öldürücü olmasa da, ahlâkî de¤erleri altüst eder, kaos yaratır. Koca kentte körlü¤ün bulaflmadı¤ı tek kiflinin, göz doktorunun karısın›n etrafında örülen hikâyede modern toplumun iflası bir metafor olarak körlükle anlatılıyor. Sosyal çöküntüye dair epey fliddet de içeren romanın film haklarını “yanlıfl eller”in eline geçmemesi için uzun süre saklı tutmufl Saramago. Daha önce de John le Carré’nin “The Constant Gardener” (Arka Bahçe) romanının hakkını veren bir sinema dili tutturan Meirelles’in uyarlamasında baflrolleri Julianne Moore, Danny Glover, Gael García Bernal ve Mark Ruffalo paylaflıyor.

“Vicky Cristina Barcelona”

Vicky Cristina Barcelona (Woody Allen) Setini bu defa Barselona’da kuran Woddy Allen, yeni fetifli Scarlett Johansson’un yanında Javier Bardem, Penélope Cruz ve Rebecca Hall’a yer vererek yine pek sevdi¤i kadın-erkek iliflkileri, evllilik kurumu ve cinsellik konusuna el atıyor. Gaudi mimarisi, Katalan kültürü, ‹spanyol gitarı, foto¤raf sanatı ve fliiri fon yapan Allen’ın mizahını sevenlere...

vüfl sanatı filmi. 1994 yapımı bu distopik maceraya 14 yıl sonra geri dönen yönetmen, antik dönemde Çin’de geçen aflk, hafıza ve ölüm üzerine kurdu¤u epik melodram yapıyı muhafaza edip filmin kurgusuna tekrar el attı, renkleriyle oynadı ve müzi¤ini de¤ifltirip süresini de yedi dakika kadar kıstı. Jackie Cheung, Maggie Cheung, Tony Leung, Leslie Cheung gibi Hong Kong’lu yıldızların boy gösterdi¤i filmin görüntü yönetmeni, Wong Kar-Wai’nin vazgeçemedi¤i Christopher Doyle.

Palermo Shooting (Wim Wenders) “Palermo Shooting”, foto¤rafları müzelerde sergilenen ve dergileri kaplayan, uluslararası üne sahip foto¤rafçı Finn’in Düsseldorf’tan Palermo’ya yolculu¤unu konu alan metafizik bir gerilim filmi. Gizemli bir suikastçi tarafından izlendi¤ini farkeden Finn’in hayatına giren güzel ve gizemli melek Flavia, foto¤rafçıya en büyük korkusuyla, ölümle yüzleflmesine yardımcı olacaktır. Wim Wenders’in Cannes’da yarıflan son filmi sırf oyuncu kadrosu için seyredilesi türden: Dennis Hopper, Lou Reed, Patti Smith, Milla Jovovich ve baflrolde Alman punk grubu Die Toten Hosen’ın solisti Campino... Filmin müziklerinde de, Lou Reed ve Patti Smith’in yanısıra, Portishead ve Grinderman’in de imzasın›n da oldu¤unu belirtelim.

Standard Operating Procedure (Errol Morris) Ebu Garip hapishanesinden sızan iflkence ve cinsel taciz foto¤raflarını görmeyen yoktur, hatırlamayan var mı? “Irak hakkındaki en iyi belgesellerden biri” olarak takdim edilen bu irkiltici film, basına sızan malûm foto¤raflar üzerinden ve ele geçen bazı kısa filmler, yeniden canlandırmalar ve aralarında bir generalin de bulundu¤u hüküm giymifl Amerikan askerleriyle yapılmıfl röportajlar eflli¤inde Ebu Garip cehennemini anlatıyor. Oscar’lı yönetmen Errol Morris, “standart iflleyifl biçimi” adını verdi¤i belgeselinde Iraklı mahkûmların baflına gelen gariplikleri hem ahlâkî sorunlar, hem de “görme biçimleri” pratikleri üzerinden irdeliyor...

Ashes Of Time Redux (Wong Kar-Wai) Giflede yatmasına karflın, elefltirmenler tarafından alkıfllanan Wong Kar-Wai’nin en kıymeti bilinmemifl filmi “Ashes Of Time”, senaryosuna da imza atan Hong Kong’lu yönetmenin filmografisindeki tek dö“Towelhead”in setinde Allen Ball, Jasira rolündeki Summer Bishil’le

Choke (Clark Gregg) Tıp fakültesinden atılan seks ba¤ımlısı Victor Mancini, hastanede yatan annesine bakabilmek için, lokanta masalarında bo¤ulma numarası yaparak kendini kurtaracak kifliden geçimini sa¤lamaktadır. Tüketim toplumunu, modern aileyi alaycı ve keskin bir üslupla analiz eden “Fight Club’”ın yazarı Chuck Palahniuk’un romanı “Choke”tan uyarlanan karakomedi, “annelerle o¤ulları arasındaki sevgi ve didiflmeye, seksin ba¤ımlılık yaratma gücüne, yafllılı¤a ve Amerikan rüyasının arka sokaklarına dair”. Sam Rockwell, Anjelica Huston, Kelly Macdonald’lı oyuncu kadrosuyla Sundance’ta jüri özel ödülüne layık görülen bu düflük bütçeli ba¤ımsız yapım, Lord Charlie rolünde izleyece¤imiz Clark Gregg’in ilk yönetmenlik denemesi. Roman “Tıkanma” adıyla Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmıfltı.

Chelsea On The Rocks (Abel Ferrara) Amerikan ba¤ımsız sinemasının usta isimlerinden Abel Ferrara ilk uzun metrajlı belgeseliyle Filmekimi’nin konu¤u. New York’u New York yapan kült mekânlardan Chelsea Oteli’nin vaktiyle kendisi de müdavimlerinden olan Ferrara kamerasını otelin içinde ve etrafında dönen sanat çevresinin tanıklıklarına çevirmifl. Kaç otelin manifestosu vardır ki? Bir zamanlar New York bohemyasında yazarlar, sanatçılar, müzisyenler ve marjinaller için

58


“Palermo Shooting”

kurtarılmıfl bir bölge olan Chelsea Otel’in meflhur sakinleriyle yapılmıfl röportajlar, arfliv görüntüleri ve yeniden canlandırmalarla aktarılan belgeselde herkes bir arada: William S. Burroughs, Allen Ginsberg, Jean-Paul Sartre, Charles Bukowski, Stanley Kubrick, Milos Forman, Edie Sedgwick, Tom Waits, Patti Smith, Édith Piaf, Joni Mitchell, Bob Dylan, Jimi Hendrix...

Towelhead (Alan Ball) “Amerikan Güzeli”nin senaryo yazarı ve sevilen TV dizisi “Six Feet Under”ın yaratıcısı Alan Ball, ebeveynlerle çocukları arasındaki iletiflimsizlik ve gençlerdeki kafa karıflıklı¤ı gibi temaları daha önce de ifllemiflti. 11 Eylül sonrası bir Amerikan banliyösünde genç ve Müslüman bir kızın cinsel uyanıflı, katı babasıyla ve pedofil komflusuyla olan iliflkisinin konu alındı¤ı “Towelhead”in (“Sıkmabafl” ya da “Sarıklı” diye çevrilebilir herhalde) yönetmeni, sinema tarihinin en yalnız karakterlerinden biri olmaya namzet Lübnanlı Jasira’nın gözünden Amerika’daki ırkçılı¤ı ve ba¤nazlı¤ı kurcalıyor. ABD’de ‹slâmî sivil haklar

savunucuları tarafından baflta filmin ismi elefltirilerin oda¤ı olmufl, yapımcı firma Warner protesto edilmiflti. Argo bir kelimenin filme ismini vermesiyle siyaseten yanlıfl, afla¤ılayıcı bulunan ifadenin gündelik kullanımda yaygınlaflmasının önünü açarak toplum içinde anti-Müslüman tarafgirli¤in normalleflmesine, meflrulaflmasına hizmet edece¤i için elefltirilen filmin yönetmeni ise Alicia Erian’ın romanından uyarladı¤ı filmiyle fanatiklere has dilin maruz bıraktı¤ı acıyla azınlık olmayanların artık tanıflma vaktinin geldi¤ini savunuyor.

Happy-Go-Lucky (Mike Leigh) Usta yönetmen Mike Leigh’den janrının dıflına çıktı¤ı nefleli bir komedi. Baflrol oyuncusu Sally Hawkins’e Berlin’de en iyi kadın oyuncu ödülününü kazandıran yapım, bugünün Londra’sında geçiyor. Merkezine 30’lu yafllarının baflında, hayata hep iyi tarafından bakan ilkokul ö¤retmeni Poppy’yi oturtan Leigh, “bu karakter önce asabınızı bozabilir, ama bir süre sonra ona kayıtsız kalmanız mümkün de¤il” diyor. Daha ziyade iflçi

“Ashes Of Time Redux”

sınıfı ve küçük burjuva yaflantısına odaklanan filmleriyle sevdi¤imiz Leigh, hep en iyilerini yapt›¤› gibi, yeniden bir zor durumdan iyimserlik ç›karman›n, tasasız bir film yapmanın vaktinin geldi¤ini düflünmüfl. E¤itim, sorumluluk, sadakat, güven, kadınlar ve erkekler üzerine kurdu¤u filmi için, “birbirimizi ve gezegeni periflan etti¤imiz kötü zamanlardan geçiyoruz, ama bu arada birileri de çocuklara bir fleyler ö¤retme u¤raflında, hayatı, gelece¤i yaflanılır kılmaya çabalıyor” diyor.

The Class (Laurent Cantet) “‹nsan Kaynaklar›”, “Para Yok Zaman Çok” ve “Güneye Do¤ru” filmleriyle gönlümüzde taht kuran Laurent Cantet son filmi “The Class”la (“S›n›f”) bu sene, Fransa’ya 21 y›l aradan sonra Alt›n Palmiye’yi kazand›rm›flt›. Yaflad›¤›m›z toplumun nas›l flekillendirildi¤ini baflrolde kendisini oynayan hoca rolündeki François Bégaudeau’nun yar›-özyaflamöyküsel roman›ndan esinlenerek anlatan film, ortaokul s›ralar›ndaki gerçek ö¤rencilerle bir sene süren do¤açlama çal›flmalara dayand›r›larak çekilmifl.



“Büyük Mastürbatör”

ye tereddüt ettim, sonra sanki bir futbol topuymufl gibi kafas›na feci bir tekme att›m ve bu vahfli hareketin tetikledi¤i ‘ç›lg›nca hazz›’ tafl›yarak koflmaya devam ettim. Fakat tam arkamda olan babam beni yakalad› ve alt kata, akflam yeme¤i saatine kadar cezal› olarak kald›¤›m ofisine indirdi.” Bundan bir sene önce Dali bir baflka küçük çocu¤u asma bir köprüden afla¤› atm›flt›. Bir k›z› “kanlar içinde, insanlar elinden alana kadar” yumruklayarak yere sermek ve üzerinde tepinmek (bu olay 29 yafl›ndayken oldu) dahil olmak üzere bu türden baflka birkaç olay daha yafland›.

“‹STANBUL’DA B‹R SÜRREAL‹ST”

Bir semptom olarak Dali Dali’yi pas geçmek ne mümkün! Gelgelelim, burjuvazinin bu Dali merak›na ne demeli? Can›m›za okuyan malûm ailelerin “sanat dostu” faaliyetlerini, Ertu¤rul Kürkçü’nün güzel deyifliyle, “i¤rentiyle izliyoruz”. Sabanc› Müzesi’nde halka aç›lan “‹stanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali” sergisi, özel bir ilgi gerektiriyor, zira hazretin resimleri egemenlerin ve zaman›n ruhuna –her ça¤›n egemen hissiyat›, egemen s›n›flar›n hissiyat›d›r– ›fl›k tutuyor. ‹ki “ruh” da 1920’lerin, 1930’lar›n ruhuyla yak›n akraba. George Orwell’in 1944’te, Saturday Book’ta yay›nlanan yaz›s›na ba¤lan›yoruz. tobiyografi utanç verici bir fleyi iffla etti¤inde güvenilir olur. Kendisi hakk›nda iyi fleyler söyleyen bir adam muhtemelen yalan söylüyordur, zira içerden bak›lan herhangi bir hayat bir yenilgiler serisidir. Fakat dürüstlükten zerre nasibini almam›fl bir kitap bile böyle bir niyet tafl›madan yazar›n›n gerçek resmini ortaya koyabilir. Dali’nin henüz bas›lan “Hayat” (Life) kitab› bu bafll›k alt›na giriyor. ‹çindeki baz› olaylar tamamen ak›l almaz, di¤erleriyse yeniden düzenlenmifl ve romantize edilmifltir. Sadece küçük düflürme de¤il, gündelik hayat›n sürgit s›radanl›¤› da ortaya konmufltur. Dali, kendi teflhisiyle bile, narsisisttir ve otobiyografisi de pembe bir lamba alt›nda icra edilen bir striptiz eylemidir. Fakat bir fantezinin, bir içgüdü sapk›nl›¤›n›n kayd› olarak çok büyük bir de¤ere sahiptir. ‹flte, erken y›llar›ndan bafllayarak Dali’nin hayat›ndan baz› bölümler. Bunlar›n hangilerinin gerçek, hangilerinin hayalî oldu¤u hiç fark etmez: Mesele bunun Dali’nin yapmak istedi¤i bir fley olmas›d›r. Alt› yafl›ndayken Halley kuyruklu y›ld›z›n›n görülmesinin yaratt›¤› bir heyecan söz konusu: “Aniden babam›n ofisindeki memurlardan biri misafir

O

odas›n›n giriflinde belirdi ve kuyruklu y›ld›z›n terastan görülebilece¤ini söyledi... Koridordan geçerken kap›n›n efli¤inde emekleyen üç yafl›ndaki k›zkardeflime gözüm iliflti. Durdum, bir sani-

Ölü yüzler, kurukafalar, lefller Befl yafl›ndayken, yakalad›¤› yaral› bir yarasay› teneke bir kovan›n içine koydu. Ertesi sabah yarasan›n neredeyse öldü¤ünü ve onu yiyip tutan kar›ncalarla kapl› oldu¤unu gördü. Yarasay›, kar›ncalar› ve her fleyi a¤z›na att› ve neredeyse yar›s›n› yedi. Yeniyetmeli¤inde, bir k›z Dali’ye umutsuzca afl›k olur. K›z› mümkün oldu¤u kadar heyecanlad›rmak için öper ve okflar, fakat daha ileri gitmez. Ve bunu befl y›l sürdürmeye karar verir (“befl y›ll›k plan” der), k›z› küçük düflürmekten ve bunun kendisine verdi¤i iktidar hissinden haz al›r. K›za s›k s›k befl y›l›n sonunda onu terk edece¤ini söyler, zaman› gelince de öyle yapar. Yetiflkinli¤inin ileri aflamalar›na kadar mastürbasyon yapmay› sürdürür ve bunu aynan›n önünde yapmaktan çok hofllan›r. ‹fl s›radan cinsel iliflkiye gelince, iktidars›zd›r. Bu durum otuz küsur yafl›na kadar devam eder. ‹leride efli olacak Gala’ya ilk rastlad›¤›nda onu bir uçurumdan afla¤› itmek için dayan›lmaz bir arzu duyar. Gala’n›n ondan kendisine bir fley yapmas›n› istedi¤inin fark›ndad›r. ‹lk öpücükten sonra itiraf gelir: “Saçlar›ndan George Orwell’in gözüyle Salvador Dali: “‹yi bir ressam ve berbat bir insand›r. Biri di¤erini geçersiz k›lmamakta ya da, bir anlamda, etkilememektedir.”

61


tutarak Gala’n›n bafl›n› arkaya do¤ru çektim ve histeriyle titreyerek emir verdim: ‘fiimdi söyle bana, seninle ne yapmam› istiyorsun! Fakat yavaflça söyle, her ikimize de en büyük utanc› hissettirecek en kaba ve vahfli erotik sözlerle söyle!’ Gala, haz ifadesinin son p›r›lt›s›n›, kendi despotlu¤unun katî ayd›nl›¤›na dönüfltürerek cevap verdi: ‘Beni öldürmeni istiyorum!” Dali, yapmak istedi¤i fley tam da bu oldu¤u için Gala’n›n talebinden biraz hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›flt›r. Onu Toledo Katedrali’nin çan kulesinden afla¤› atmay› tasarlar, fakat bunu yapmaktan çekinir. ‹spanya ‹ç Savafl› s›ras›nda taraf tutmaktan kurnazca kaç›n›r ve ‹talya’ya bir yolculuk yapar. Kendisini daha da fazla aristokrasinin içine çekiliyormufl gibi hissetmektedir, s›k s›k gösteriflli salonlara gider, kendine zengin patronlar bulur. Avrupa Savafl› yaklaflt›¤›nda tek bir u¤rafl› vard›r: ‹yi aflç›l›¤›n oldu¤u ve e¤er tehlike çok yak›nlafl›rsa hemen kaç›p gidebilece¤i bir yer bulmak. Bordeaux’ya yerleflir ve Fransa iflgali s›ras›nda tam zaman›nda ‹spanya’ya kaçar. Sonra da Amerika’ya geçer. Hikâye bir sayg›nl›k serüveniyle sona erer. Dali, 37’sinde sad›k bir koca olmufl, sapk›nl›klar›ndan, veya baz›lar›ndan ar›nm›fl ve Katolik Kilisesiyle uzlaflm›flt›r. Ayr›ca, çok para kazanmaktad›r. Fakat “Büyük Mastürbatör”, “Bir Kurukafan›n Dev Bir Piyanoyla Sodomisi” ve sürrealist dönemine ait benzeri resimlerden gurur duymay› hiçbir flekilde b›rakmaz. Kitap boyunca bütün bu resimlerin röprodüksiyonlar› arz-› endam eder. Dali’nin resimlerinin birço¤u basitçe temsilîdir ve sonradan dikkate al›nan bir karaktere sahiptir. Fakat sürrealist resimleri ve foto¤raflar›nda göze çarpan iki fley, cinsel sapk›nl›k ve nekrofilidir. Cinsel objeler ve semboller –yüksek topuklu terlik, koltuk de¤ne¤i, bir fincan ›l›k süt– üst üste tekrarlan›r ve ayr›ca mebzul miktarda iyi bir flekilde vurgulanm›fl defi hacet motifi de söz konusudur. “Le Jeu Lugubre”deki “d›flk› s›çram›fl çekmeceler öylesine özenli ve gerçekçi bir kendinden memnuniyetle çizilmifltir ki, küçük sürrealist grubun tamam› flu sorudan fliddetli bir ›st›rap duymaktad›r: O bir koprofaj m› (d›flk› yiyici), de¤il mi?” Dali kesinkes öyle olmad›¤›n› ve bu sapk›nl›¤› “tiksindirici” buldu¤unu belirtir. Dali’nin en kayda de¤er özelli¤i nekrofilisidir. Çekinmeden bunu itiraf eder ve tedavi gördü¤ünü ileri sürer. Ölü yüzler, kurukafalar, hayvan leflleri s›k s›k resimlerinde yer al›r ve ölmek üzere olan yarasay› silip süpüren kar›ncalar say›s›z kere yeniden ortaya ç›kar. Bir foto¤raf mezardan ç›kar›lm›fl ve ileri derecede çürümüfl bir cesedi göstermektedir. Bir di¤eri, Sürrealist film, “Endülüs Köpe¤i”nin (“Le Chien Andalou”) bir parças›n› oluflturan, dev piyanolar›n tepesinde çürüyüp kok-

62

Dali'nin son derece istisnaî yeteneklere sahip bir ressam oldu¤u gerçe¤ini teslim etmek gerekiyor. Bir teflhirci ve kariyerist, ama bir sahtekâr de¤il. Onun ahlâk›n› k›nayan ve resimlerini ifle yaramaz bulan insanlar›n birço¤undan elli kat daha yetenekli. Bu iki gerçekler kümesi birlikte düflünüldü¤ünde, herhangi bir anlaflma zemini olmamas›ndan ötürü, Dali hakk›nda gerçek bir tart›flma çok nadiren söz konusudur.

“Bir Kurukafan›n Dev Bir Piyanoyla Sodomisi”

George Orwell

mufl ölü eflekleri büyük bir hevesle göstermektedir. “Efleklerin çürüyüp kokuflmas›n› üzerlerine döktü¤üm büyük kaplar dolusu yap›flkan tutkalla ‘icat ettim’. Ayr›ca göz çukurlar›n› boflaltt›m ve onlar› makaslarla oyarak daha da genifllettim. Benzer flekilde difl s›ralar›ndan daha fazla faydalanmak için a¤›zlar›n› aç›k kalacak flekilde kestim ve her a¤›za birkaç çene daha ekledim. Böylece eflekler, çoktan çürüyor olmalar›na ra¤men kendi ölülerinin üzerine biraz daha fazla kusuyor gibi görünecekti. Üstteki di¤er difl s›ralar› ise siyah piyanolar›n tufllar›ndan yap›ld›.” Ve son olarak “Bir Takside Çürüyen Manken” foto¤raf› vard›r. Görünürde ölü bir k›z›n davul gibi fliflmifl yüzü ve gö¤üsleri üzerinde devasa salyangozlar gezinmektedir. Resmin alt›ndaki bafll›kta, Dali bunlar›n Burgon-

ya salyangozlar› oldu¤unu belirtir –yenilebilir bir türdür yani. Tabii ki, 400 sayfal›k bu uzun kitapta benim iflaret ettiklerimden daha fazlas› var, fakat Dali’nin ahlâkî atmosferi ve zihinsel dekoruna iliflkin insafs›z bir muhasebe yapt›¤›m kan›s›nda de¤ilim. Bu çok berbat kokan bir kitap. Sanat ve ahlâk Bütün bunlara karfl›l›k Dali’nin son derece istisnaî yetenekleri olan bir ressam oldu¤u gerçe¤ini teslim etmek gerekiyor. Bir teflhirci ve kariyerist, ama bir sahtekâr de¤il. Ayr›ca, çok çal›flkan. Onun ahlâk›n› k›nayan ve resimlerini ifle yaramaz bulan insanlar›n birço¤undan elli kat daha yetenekli. Bu iki gerçekler kümesi birlikte düflünüldü¤ünde, herhangi bir anlaflma zemini olmamas›ndan ötürü, Dali hakk›nda gerçek bir tart›flma çok nadiren söz konusudur. Burada mesele, izana, edebe ve hatta hayat›n kendisine karfl› bir sald›r›n›n söz konusu olmas›d›r. Dali, t›pk› bir pire gibi anti-sosyaldir. Elbette, böyle insanlar›n artt›¤› bir toplumda baz› fleyler yanl›flt›r. fiimdi, e¤er bu kitab› çizimleriyle birlikte The Times yazarlar›na –asl›nda sanattan nefret eden herhangi bir “duyarl›” ‹ngiliz vatandafl›na– gösterdi¤iniz zaman nas›l bir tepki alaca¤›n›z› tahmin etmek kolayd›r. Dali’de herhangi bir de¤er bulmay› reddedeceklerdir. Böylesine insanlar ahlâken düflük bir fleyin estetik olarak do¤ru olabilece¤ini kabul edebilmekten yoksun olmakla birlikte, her sanatç›dan gerçek talepleri kendilerini p›flp›fllamas› ve düflünmenin gereksiz oldu¤unu söylemesidir. Bu insanlar, günümüz gibi bir zamanda özellikle tehlikeli olabilirler.


Bu ülkede ve Amerika’da yaflanan entelektüelleri karalama giriflimlerine bak›n! Sadece Joyce, Proust ve Lawrence de¤il, T.S. Elliot bile bu karalamadan nasibini al›yor. ‹ki safsata Fakat Dali’nin de¤erini görebilen herhangi bir kifliyle konufltu¤unuzda da ald›¤›n›z tepki, bir kural olarak, çok daha iyi olmayacakt›r. E¤er Dali’nin dahi bir ressam olmas›na ra¤men i¤renç ve adi bir alçak oldu¤unu söylerseniz, size bir yabaniymiflsiniz gibi bak›l›r. E¤er çürüyen cesetlerden hofllanmad›¤›n›z› ve çürüyen cesetlerden hofllanan insanlar›n ruh hastas› oldu¤unu söylerseniz, sizin estetik duygusundan yoksun oldu¤unuz varsay›l›r. Çünkü “Takside Çürüyen Manken” iyi bir kompozisyondur. Ve bu iki safsata aras›nda bir pozisyon söz konusu de¤ildir, fakat nadiren de olsa bunun üzerine çok fley duyar›z. Bir yanda Kültür Bolflevizmi, öte yanda (bu ifadenin modas› geçmifl olmas›na ra¤men) “sanat sanat içindir”. Müstehcenlik dürüstçe tart›fl›lmas› çok zor bir meseledir. ‹nsanlar sanat ve ahlâk aras›ndaki iliflkiyi tan›mlayabilmek için hem floke olmufl görünmekten, hem de flok yaflamam›fl gibi görünmekten çok korkarlar. Dali’yi savunanlar›n iddia etti¤i fleyin bir anlam›yla ruhban s›n›f›n›n ç›kar› oldu¤u görülecektir. Sanatç› s›radan insanlar› ba¤layan ahlâkî kurallardan muaf olmal›d›r. Sadece sihirli sözcük ”sanat”› telaffuz edin ve her fley mubaht›r: Küçük k›zlar›n kafas›n› tekmeleyebilirsin. Dali’nin y›llarca Fransa’da semirmesi ve Fransa tehlikedeyken bir s›çan gibi s›v›flmas› da kabul edilebilir. Yeteri kadar iyi resim yapt›¤›n›z müddetçe s›nav› geçersiniz, herkes sizi ba¤›fllayacakt›r. Herhangi biri, bu fikri s›radan suçu kapsayacak flekilde geniflletti¤inde ne kadar yanl›fl oldu¤unu görecektir. Bizimki gibi bir ça¤da, sanatç› tamamen istisnaî bir kifli oldu¤unda t›pk› hamile bir kad›n gibi belirli düzeyde sorumsuzluk yapmas›na izin verilmelidir. Hâlâ hiç kimse hamile bir kad›n›n cinayet ifllemesine izin verilmesi gerekti¤ini söylememektedir; benzer bir flekilde ne kadar yetenekli olursa olsun bir sanatç› için de ayn› fley geçerlidir. E¤er Shakespeare dünyaya geri dönseydi ve en gözde e¤lencesinin tren vagonlar›nda küçük k›zlara tecavüz etmek oldu¤u ortaya ç›ksayd›, ona devam etmesini ve olay yerinde belki di¤er bir Kral Lear yazabilece¤ini söylememeliyiz. Bununla birlikte en kötü uçlar her zaman cezaland›r›labilir olanlar de¤ildir. Muhtemelen nekrofilik hayalleri cesaretlendiren birisi yankesicilikten daha fazla kötülük yapmaktad›r. Herhangi biri ayn› anda iki gerçe¤i akl›nda tutmal›d›r: Dali iyi bir ressam ve berbat bir insand›r. Biri di¤erini geçersiz k›lmamakta ya da, bir anlamda, etkilememektedir. Bir duvardan talep etti¤imiz ilk fley dayan›kl› olmas›d›r. E¤er daya-

Dali ve “Kurukafa” (“Skull”) adl› eseri

Dali, dünyan›n yaflad›¤› hastal›¤›n bir semptomudur. Önemli olan onu afla¤›l›k bir adam olarak itham etmemek veya sorgulanmamas› gereken bir dahi olarak savunmamak, fakat neden bir tak›m sapk›nl›klar› teflhir etti¤ini ortaya ç›karmakt›r.

n›kl›ysa iyi bir duvard›r ve hangi amaca hizmet etti¤i bundan ay›rt edilebilir. E¤er bir toplama kamp›n› çevreliyorsa, dünyadaki en iyi duvar dahi y›k›lmay› hak eder. Kötülü¤e kaç›fl Elbette Dali’nin otobiyografisi veya resimleri yasaklanmamal›d›r. Herhangi bir fleyi yasaklamak kuflku uyand›r›c› bir siyasettir ve muhtemelen Dali’nin fantezileri kapitalist uygarl›¤›n çürüyüflüne faydal› bir ›fl›k tutmaktad›r. Fakat aç›k bir flekilde ihtiyaç duyulan fley teflhistir. Sorun, Dali’nin ne oldu¤u ve niye böyle oldu¤u de¤ildir. Onunkinin hastal›kl› bir zekâ oldu¤u kuflkusuz. Ve muhtemelen sözde dönüflümüyle çok fazla de¤iflmemifltir, zira hakiki tövbekârlar veya akl› bafl›nda olmay› tercih eden insanlar geçmiflteki ahlâks›zl›klar›n› böylesine kendini be¤enmifl bir flekilde sergilemezler. Dali, dünyan›n yaflad›¤› hastal›¤›n bir semptomudur. Önemli olan onu kamç›lanmas› gereken afla¤›l›k bir adam olarak itham etmemek veya sorgulanmamas› gereken bir dahi olarak savunmamak, fakat neden bir tak›m sapk›nl›klar› teflhir etti¤ini ortaya ç›karmakt›r. Dali’nin flüphe götürmeksizin sahip oldu¤u iki özellik resim yetene¤i ve ac›mas›z egoizmidir. Kitab›n›n ilk paragraf›nda flöyle diyor: “Yedi yafl›nda Napoleon olmak istiyordum. Ve bu ihtiras›m o zamandan bu yana hiç durmadan büyüyor.” Bilinçli olarak flafl›rt›c› bir flekilde ifade edilmifl olan bu söz hiç flüphesiz ki oldukça gerçek. Böylesi hisler yeteri kadar yayg›nd›r. Eskiden birisi bana flöyle demiflti: “Ne üzerine dahi olaca¤›m› bilmeden uzun süre ön-

ce bir dahi oldu¤umu biliyordum.” Ve farz edin ki egoizminiz ve dirse¤inizden öteye geçmeyen yetene¤inizden baflka hiçbir fleyiniz yok; farz edin ki gerçek yetene¤iniz detayl›, akademik ve temsilî bir resim stiline yönelik, gerçek uzmanl›k alan›n›z bilimsel ders kitaplar›n›n illüstratörü olmak. Peki, nas›l Napoleon olacaks›n›z? Her zaman bir kaç›fl vard›r: Kötülü¤e. Her zaman insanlar› floke edecek ve yaralayacak fleyleri yap. Befl yafl›nda küçük bir çocu¤u köprüden at, bir k›rbaçla yafll› bir doktorun surat›na vur ve gözlüklerini k›r –veya, her nas›lsa, bu tür fleyler yapmay› hayal et. Yirmi y›l sonra bir çift makasla ölü efleklerin gözlerini oy. Bu flekilde kendini her zaman orijinal hissedebilirsin. Ayr›ca para kazan! Suç ifllemekten çok daha az tehlikeli. Dali’nin otobiyografisindeki olas› bast›rmalara tamamen göz yumuyoruz, çünkü erken yaflta oldu¤unun aksine sonradan yapt›¤› tuhafl›klar›n bedelini ödemek zorunda kalmad›¤› çok aflikâr. Her Avrupa baflkentinin aristokratlar ve rantiyelerle dolu oldu¤u 1920’lerin yozlaflm›fl dünyas›nda büyümüfltür. E¤er insanlar›n önüne ölü eflekler atarsan›z, onlar da size para ya¤d›r›r. Çekirgelere iliflkin bir fobi –birkaç on y›l önce böyle bir fleye sadece k›s k›s gülünürdü– art›k kârl› bir flekilde sömürülecek ilginç bir “kompleks” olmufl durumda. Ve bu dünya Alman ordusunun önünde yerle bir oldu¤unda Amerika haz›r ve naz›rd›. ‹nanç de¤ifltirip zirveye ç›k›labilir, herhangi bir piflmanl›k duymadan Paris’in son moda salonlar›n› terkedip “yeni dünya”n›n koynuna girilebilirdi. Belki de Dali’nin tarihinin as›l anahatlar› bunlar. Fakat neden sapk›nl›klar özellikle bu türden olmak zorunda ve çürüyen cesetler gibi dehfletleri ince kültürel zevkleri geliflkin bir kamuya “satmak” neden bu denli kolay? Bunlar psikologlara ve sosyologlara yönelik sorular. Marksist elefltiri sürrealizm gibi bir fenomene iliflkin kestirme cevaplara sahip. Bunlar›n hepsi “burjuva dekadans›” (“ceset zehirleri” ve “çürüyen rantiye s›n›f” gibi ifadelerle birçok kelime oyunu yap›ld›), o kadar. Muhtemelen bu bir gerçe¤i ifade etse de, ba¤lant› kurmuyor. ‹nsan yine de Dali’nin neden nekrofiliye e¤ilimli oldu¤unu ve neden rantiyelerin ve aristokratlar›n büyükbabalar› gibi avlanmak ve seviflmek yerine onun resimlerini sat›n ald›¤›n› bilmek istiyor. Ahlâkî itiraz bizi daha ileri götürmüyor. Gelgelelim, “mesafelilik” ad›na “Bir Takside Çürüyen Manken” gibi resimlerin ahlâken “nötr” oldu¤u savunulamaz. O resimlerin hastal›kl› ve tiksindirici oldu¤u ortada. Dali üzerine yap›lacak herhangi bir incelemenin bafllang›ç noktas› bu. George Orwell Çeviren: Aykut K›l›ç

63


Denizlerde, okyanuslarda balıkçılık yapanlar nasıl denizin sahibi de¤ilse, suyu ve topra¤ı kullananların da sadece kullanma hakkı olmalı. Topra¤ın ve suyun sahibi olmaz. Kimsenin “aldım bu topra¤ı, basarım gübreyi, ilacı” deme hakkı olmamalı. Karun kadar zengin de olsa, Türkiye’nin ha-

zinesi kadar parası da olsa, kimse “ben flu kadar arazi alıyorum, bu benimdir” diyememeli. Toprak, tüm insanların, tüm canlıların, varlı¤ın ihtiyacıdır, herkesin bunu kullanma hakkı vardır. Dünyanın satılık olmadı¤ı konusunda mutabakatımızın olması lâzım. –Abdullah Aysu

‹lustrasyon: Favianna Rodriguez (2003 y›l›nda DTÖ’nün üçüncü dünya ülkelerindeki tar›m politikalar›n› protesto etmek için kendini b›çaklayan Güney Koreli çiftçi Lee Kyung-hae’nin ölümünden bir ay sonra yap›lan poster)

Dünyan›n bütün tar›m emekçileri, birleflin!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.