191254
SAYI: 2009/02
fiubat 2009 6 TL (KDV DAH‹L)
ÖDP’N‹N YEN‹ BAfiKANI HAYR‹ KOZANO⁄LU
‹stikâmet üçüncü yol KORKUT BORATAV’LA KR‹Z ÜZER‹NE
9.8’lik efelik 92
AKP’N‹N KURUCULARINDAN ERTU⁄RUL YALÇINBAYIR
Parti-devlet zihniyeti DAVOS FAT‹H‹ VE ‹SRA‹L
S Y O N A L E N T E R N A
fi A L A L A
Aynalar yalan söylemez
Haz›rlayan: Murat Toklucu
Millî Tarih ‹STE TAR‹H ‹fiTE SAL‹H
AYLIK MÜSTAK‹L S‹YAS‹ GAZETE
Âlemlerin kralı CÜNEYT ARKIN ‘70’li yıllarda yazdığı yazılarda içkiye methiyeler düzen Cüneyt Arkın, sarhoşken çıkardığı olaylar nedeniyle defalarca gözaltına alınmış. 27 fiubat 1972 tarihli Günayd›n gazetesinin Okey ekine “Arabam›n torpido gözünde her zaman bir flifle viski bulunur” bafll›kl› bir yaz› yazan Cüneyt Ark›n, içkiyi neden sevdi¤ini “Dördüncü dubleden sonra insan›n beynine çöreklenen o tatl› his var ya, ben onu seviyorum. O sisin ard›ndan bakarken daha hoflgörülü oluyorum” diye aç›klam›fl. Di¤er taraftan ‘70’li y›llar›n gazeteleri, ünlü aktörün “içince daha hoflgörülü oluyorum” sözlerini yalanlayan çok say›da haberle dolu. Ark›n, içkiliyken ç›kard›¤› olaylar ve kar›flt›¤› trafik kazalar› yüzünden defalarca gözalt›na al›nm›fl. 12 Ocak 1975 tarihli Hürriyet’te, bir barda bir buçuk flifle viski içen ve daha fazla içki getirmeyen garsonlara sinirlenen Ark›n’›n mekân›n camlar›n› k›rd›¤› ve rezalet ç›kard›¤› için gözalt›na al›nd›¤› haberi var örne¤in. 17 fiubat 1976’da bir kulüpte bir mühendis ve efliyle kavgaya tutuflup silah çekti¤ini ve karakola götürüldü¤ünü birkaç gazetede okumak mümkün. 1978 nisan ay›nda kendisini gazinodan birlikte ç›kt›¤› kad›nlarla görüntülemek isteyen gazetecilerin üzerine otomobilini sürmesini de unutmayal›m. Ark›n’›n belki de en acayip icraat› ise gazetelere yans›mayan bir al›koyma ve darp olay›d›r. 1976’da Levent’teki evinde bir parti vermek isteyen Cüneyt Ark›n, kap›da gazeteciler bekledi¤i için kad›n misafirlerini arka kap›dan içeri al›r. Ön kap›dan sadece erkek konuklar girer. Kap›da bek-
‘70’lerin gazeteleri, Arkın’ın içkiliyken çıkardığı olaylar yüzünden defalarca gözaltına alındığına dair haberlerle dolu
Çekirdekten provokatör 1964’te Brecht’in oyununun sahnelenmesini engelleyen anti-komünist gençlerin başındaki kişi, ilerleyen yıllarda ünlü bir provokatör olarak ün yapar.
23 Şubat 1964’te İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndaki Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” adlı oyununun temsili sırasında salondaki 150 kişi olay çıkarıp oyunun sahnelenmesine engel olmuş. Brecht’in komünist olduğunu söyleyen göstericiler, afişleri yırttıktan sonra dağılmış. Milliyet’in yazdığına göre çoğu üniversite öğrencisi olan güruhun başındaki kişi Toprak dergisini çıkaran 43 yaşındaki İlhan Darendelioğlu’ymuş. Darendelioğlu’nun adı ilerleyen yıllarda daha çok duyulacaktır. Ertesi yıl Komünizmle Mücadele Derneği Genel Başkanı seçilen Darendelioğlu, 1969’da iki solcu gencin öldürüldüğü Kanlı Pazar’da sağcılara “Pazar günü komünist mitingine gidip savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan keseriyle, baltasıyla gelsin” çağrısı yapan provokatör olarak çıkar karşımıza. Darendelioğlu aynı yıl Demirel’in Adalet Partisi’nden milletvekili seçilir. Deniz Gezmişlerin idamı için Meclis’te en çok çaba gösteren kişi olarak dikkat çeker. ‘70’ler boyunca Hergün ve Ortadoğu gibi ülkücü gazetelerde yazan Darendelioğlu, 19 Kasım 1979’da hâlâ aydınlatılamayan bir suikast sonucu öldürülür.
Atlı minibüs İstanbul trafiğinde Yeni aldığı minibüsün sürekli bozulmasına sinirlenen dolmuş şoförü, minibüsüne iki tane at koşup işine devam etmek istemiş.
leyen gazetecilerden biri (kendisi ‘80’lerin sonu ve ‘90’l› y›llarda ünlü bir sinema yazar› olacakt›r) ertesi gün “Cüneyt Ark›n evinde erkek arkadafllar›yla sabaha kadar âlem yapt›” diye haber yapar. Bundan sonra pefline düfltü¤ü ve bir barda karfl›laflt›¤› gazeteciyi konuflma bahanesiyle evine götüren aktör, gazeteciyi önce döver, ard›ndan flömineye ba¤lar. Kendisi de flöminenin karfl›s›nda belinde silah›yla içkisini içen Ark›n, gazeteciyi ertesi güne kadar al›koyar. Son atraksiyon olarak bir filminde kulland›¤› ok ve yay› getirip adam›n bafl›na elma koymaya ve ok atmaya karar verir. O s›rada gazeteci Ark›n’›n elinden kurtulmay› baflar›r ve kaçar. Yap›mc› Türker ‹nano¤lu araya girdi¤i için olay büyümeden kapat›l›r. Ayn› zamanda t›p doktoru olan Cüneyt Ark›n, Okey gazetesinde bafllad›¤› gazete yazarl›¤›n› da de¤iflik biçimlerde sürdürür. Bir gazeteye hayat›n› yazar, Okey gazetesine de “Aktör Cüneyt – Doktor Cüneyt” diye bir yaz› dizisi haz›rlamaya bafllar. Yaz› dizisinin bütün bölümleri doktor Cüneyt’in
aktör Cüneyt’in h›zl› yaflam biçimini elefltirmesiyle bafllay›p aktörün doktorun a¤z›n›n pay›n› vermesiyle bitiyor. Dizinin birinci bölümünde doktorun “Her gece bir flifle viskiyi devirip ertesi gün sete tabanca gibi gitmeyi nas›l baflar›yorsunuz?” sorusuna aktör “Doktorcum, bildi¤in gibi bende de doktorluk var” diye flizofrenik bir flekilde bafllay›p “Esas formülüm yatarken so¤uk dufl, kalk›nca so¤uk dufl. Akflam yemeklerinde rak› içerim, yemekten sonra viski. Burada mühim mesele, rak›dan sonra arada bir flifle soda içmektir” diye devam eden bir yan›t veriyor. Dizinin bir di¤er bölümünde doktor ve aktör “votkan›n erkekli¤i öldürdü¤ü” konusunda birleflip “mutlaka içilecekse rak› veya viski içilmesi” tavsiyesi veriyorlar. Hat›rlanaca¤› üzere Cüneyt Ark›n ‘90’l› y›llara gelindi¤inde içkiyi b›rakm›fl, ‹slâmc› yönetmenlerle “içki tüm kötülüklerin anas›d›r” temal› filmler çekmeye ve Türkiye’nin dört bir yan›nda içkinin zararlar›n› anlatt›¤› konferanslar vermeye bafllam›flt›.
16 Şubat 1965 tarihli Yeni Sabah’a göre, Naci Kara adlı dolmuş şoförü, bir yıl önce aldığı minibüsünün sürekli arızalanmasına sinirlenmiş ve minibüse iki tane at koşmaya karar vermiş. Kara, at bağladığı aracının fotoğrafını da “protesto mahiyetinde” minibüsü aldığı galeriye yollamış. İki gün sonra Kara’nın aracının trafikten men edildiği haberi var.
Millî boksöre baba dayağı Düğünde olay çıkardığı için babasından dayak yiyen genç haberi, gencin millî boksör olduğunun anlaşılmasıyla boyut değiştirmiş. Milliyet’in 2 Şubat 1958 tarihli haberinde, ablasının düğününde olay çıkaran gencin ailesi tarafından dövüldüğü anlatılıyor. Habere göre, düğünde damadı evden kovmaya kalkan Sadık Güney adlı genci babası ve abisi falakaya yatırmış. Güney, evden kaçmak için pencereden atlayınca ayağını kırmış. Ertesi gün dayak yiyen gencin millî boksör olduğu anlaşılınca haberin içeriği değişmiş. Milliyet’in haberinde bu kez “İhtiyar baba boksör oğluna sinirlenip bir yumrukta 20 metrelik yokuştan yuvarlamış ve nakavt etmiştir” yazıyor.
MERAM 92: GREV VE TURNUSOL KA⁄IDI
Kimyaya girifl
M
29 y›l önce, 29 y›l sonra...
• Sabah-atv grevi . . . . . . . . . . . . . . . 4 • Ortado¤u’da Tayyip faktörü . . . . . .17 • Filistin-Türkiye-‹srail iliflkileri . . . . . . 19 • Filistin gözüyle ‹srail . . . . . . . . . . . 21 • Yerel seçimlere do¤ru AKP . . . . . .24 • Korkut Boratav’la krize dair . . . . . . 26 • Ola¤anüstü kongrede ÖDP . . . . . . 30 • ÖDP genel baflkan› Hayri Kozano¤lu . . 31 • Radyo Express . . . . . . . . . . . . . . . 37 • Uflak’ta alt›n madeni direnifli . . . . . 44 • ‹zmir’de alt›n madeni direnifli . . . . . 48 • K›raat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 • Duman› Üstünde . . . . . . . . . . . . . 54 • K⤛t toplay›c›lar ve STARGEM . . . 56 • Extramücadele’den “Köle” filmi . . . 58 • Müzik Dolab› . . . . . . . . . . . . . . . . .60 • Depo’da “Gerçeklik Bitti” sergisi . . 62 Abdurrahim So¤an, Ali Kesgin, Alican Tayla, Arslan Ero¤lu, Asena Günal, Aykut K›l›ç, Ayfle Çavdar, Ayflegül O¤uz, Baran Özdemir, Batu Boran, Bilge Ceren fiekerciler, Cengiz Savafl, Çi¤dem Öztürk, Didem Dan›fl, Didem Yaz›c›, Erdir Zat, Feza Kürkçüo¤lu, F›rat Genç, Gaye Çankaya Eksen, Gönül K›v›lc›m, Gülcan Evrenos, Hakan Lokano¤lu, Haziran Düzkan, HknKrtsh, Hüseyin Ustao¤lu, Ifl›l E¤rikavuk, ‹lker Aksoy, ‹rfan Aktan, Merve Erol, Murat Meriç, Murat Toklucu, Mustafa Horufl, Ogan Güner, Onur Yaz›c›o¤lu, Özay Selmo, Özhan Özgün, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, P›nar Uygun, Reha Öztunal›, Saner fien, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, fiahan Nuho¤lu, Tora Pekin, Tuna Kuyucu, Tuncer Erdem, Ulafl Gürflat, Ulafl Özdemir, Ulus Atayurt, Yasemin Ak›nc›, Yasin Kaya, Yücel Göktürk, Zeynep Özdal bask› Ezgi Matbaac›l›k, Sanayi Caddesi Altay Sok. No:10 Yenibosna / ‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02 bas›m yeri ve tarihi ‹stanbul, fiubat 2009 da¤›t›m Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no: 5/3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks: 0.212.251 87 67 e-mail expressdergisi@yahoo.com abonelik expressroll@gmail.com y›l 6 say› 92 fiubat 2009 imtiyaz hakk› Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü Merve Erol ilan irtibat Özay Selmo (0.533.514 90 49) YEREL SÜREL‹ YAYINDIR. AYDA B‹R YAYINLANIR. ISSN 1307 - 461X
nebilir bu durumda. Sol geçmifli olanlar, sınıfı, sendikayı, grevi bilenler, yaflayanlar, hatta bu konularda söylev çekenler, makale-kitap yazanlar... Ama, Murathan Mungan’ın dedi¤i gibi, “liberalin yenisinden, solcunun eskisinden” korkulur. Asıl kahredici olan hâlâ solcu olanlar. Üstelik solculukları kendi halinde bir örgüt-parti üyeli¤i veya sempatizanlıkla sınırlı olmayanlar, sol adına kürsüye çıkıp söz söyleyenler... Sabah’ta, atv’de, grubun dergilerinde, sahip oldukları etkili konumların› çalıflanların hak mücadelesine seferber etmemeleri nasıl açıklanabilir? Onlara Marx’ın küçük burjuvazi tarifini mi hatırlatmalı, Lenin’in “en gerici sendikalarda bile çalıflmak gerekebilece¤i” yolundaki sözlerini mi? Bizimkisi de amma kaba solculuk, de¤il mi? Ama ne yapalım, Marksist-Leninist olan onlar(dı), biz Marx’la Lenin’i bitiflik düflünmeyiz, onları da, öteki “sakallılar”ı da ayrı ayrı severiz, kavramlar›na ve yöntemlerine kulak kesiliriz. T›pk›, mesela John Lennon’ın, mesela Pink Floyd’un ve baflka eski tüfeklerin flark›lar›na kulak kesildi¤imiz gibi. Hazır söz flarkılara gelmiflken, grevdeki “güzel 10’lu”ya önce
Talu’nun flu sözlerine mim koyalım: “Sabah-atv bir laboratuar olabilir. Ama örgütlü olmaya çalıflanların o laboratuara belki eski kimyalarla girmemeleri gerekir. Bu söylediklerimden çok da emin de¤ilim.” Talu’yu sevmemizin sebeplerinden biri de, “belki”den ve “söylediklerimden çok da emin de¤ilim”den kaç›nmamas›... Evet, Sabah-atv bir laboratuar olabilir. Ama örgütlü olmaya çalıflanların o laboratuara “belki” de bazı “eski” kimyaları –hiç eskimeyen kimyaları– hatırda tutarak girmeleri gerekir. O kimyaların ne oldu¤unu, o laboratuarda örgütlenmeye çalıflanlara ve onlara karflı koyanlara bakarak görmek mümkün. Zira, Turkuvaz Medya’da greve giden süreç turnusol kâ¤ıdı gibi. Müteakip sayfalarda enine boyuna anlatılan süreçten çıkarılacak “kimya” dersi çok. Kısa bir alıntıyla “kimyaya girifl” yapalım: - Patronun iki duda¤ı arasında olmayalım diye buraya (greve) çıktık. Niye teslim olalım? Burada, Emine Aslan’ı analım. Kendime örnek aldı¤ım kifli Emine Aslan oldu. - Bende de çok etkili oldu Emine Aslan. - Tek baflına DESA’yı alt etti. Biz de on kifli Turkuvaz’ı alt edebiliriz.
Foto¤raflar: Saim Tokaço¤lu
avi Jeans’in bir modeli vardı: “Grevv”. Reklam slogan› da “Bu iflyerinde grevv vard›r”... Onlar için flık ve e¤lenceliydi o adı koymak, o slogan› kullanmak. Bizim içinse acı bir flakaydı. Ne do¤ru dürüst grev vardı, ne de 1990’ların arefesindeki gibi “Çankaya’nın fliflmanı, iflçi düflmanı” sloganıyla Ankara’ya yürüyüp iktidarı sarsabilecek bir sendikal hareket. Grevi reklam hokkabazlı¤ına malzeme yapanların, sendikaları her fırsatta afla¤ılayanların, sendikasızlafltırma operasyonlarını yürütenlerin keyfi gıcırdı, istedikleri gibi at oynatıyorlardı. 12 Eylül darbesini “gülme sırası bizde” diye selamlayan T‹SK baflkanı Halit Narin’in öngörüsü gerçekleflti, 29 yıldır gülüyorlar. Öyle oldu¤u için, Turkuvaz Medya’nın ‹nsan Kaynakları yetkilisi, greve çıkmaya hazırlanan basın emekçisine piflkin piflkin nasihat ediyor: “Komik olacaksınız.” Fotomuhabiri Alper Tunga Çatal bozuntuya vermemiyor: “Hep beraber güleriz.” Bu satırların yazıldı¤ı saatlerde Turkuvaz Medya’nın on çalıflanı grevde. 12 Eylül’den beri, yani 29 yıldır ilk basın grevi bu. Evet, sadece on kifliler, ama kimse gülmüyor. Daha do¤rusu, “içerdekiler” gülmüyor. Dıflardakilerin, plazanın kapısına “bu iflyerinde grev vardır” pankartını asanlarınsa gözleri ıflıldıyor. Sabah gazetesi spor servisinden Selim Suner güle güle anlatıyor. “Sen özel okul mezunusun, sendikada ne iflin var” demifller. O da “bize lisede ‘Germinal’i okuttular” demifl, “orada maden iflçileri madeni patlatıyor, dua edin biz molotof atmıyoruz binaya”. Molotofa ne hacet, pankartları ve bizatihi varlıkları binada o tesiri yaratıyor, eksi¤i yok, fazlası var. O bina ki, orada grev ne kelime, sendikalaflma akla, hafsalaya sı¤mayan bir fleydi. Ama oldu iflte, önce sendika oldu, sonra da grev. Evet, on kifliler. Kimse onlara gülmüyor. ‹mrenen var, mahcubiyet duyan var, vicdan azabı çeken var, öfkelenen var, kara çalan var, küfreden var. Dayanıflan var, düflman bilen var. Basamakları tırmandıkça dayanıflma azalıyor, düflmanlık artıyor. En dramatik mevkidekiler, “orta kat”takiler. Alttakilerin üstünde, üsttekilerin altındalar. Ya alttakilerle (ve dıflardakilerle) kader birli¤i yapacaklar ya da üsttekilerle. Birinci yolu seçenler parmakla gösterilecek kadar az, büyük ço¤unluk ikincisini seçenler. Eski dilde kâhir ekseriyet denirdi, kahreden ekseriyet de de-
29 y›l önce: Ankara - Beflevler’deki banknot matbaas›nda grev flenli¤i. Grev, 12 Eylül itibariyle sona erdirildi
“The Wall”u, sonra “Imagine”ı ardından da “Working Class Hero”yu arma¤an edelim. Onlar kendilerini kahraman olarak görmüyorlar, haklılar. Yapılması gerekeni yaptılar. Ama bu zamanda yapılması gerekeni yapmak zor zanaat. Öyle olmasa, 800’e yakın çalıflanın oldu¤u bir müessesede sendikalı oranı yüzde 50’den yüzde 5’e kadar düflmez, greve çıkanların sayısı 10’da kalmazdı. Ne var ki, böyle olması, böyle sürece¤i anlamına gelmiyor. Umur Talu’nun Turkuvaz Medya’daki greve dair Express’e görüfl verirken dedi¤i gibi, “daha iyisini de gördük, yine daha iyisini görebiliriz”. Peki, nasıl görebiliriz? Umur
- Emine Aslan ilham kayna¤ımız. - Tek baflına mücadele etti kadın. Bize güç verdi onun örne¤i. Biraz kemikli olmak lâzım. Bükülmekle olmuyor. Zaten büküldük bu kadar yıl. Artık bükülmemeye karar verdik. - Bazı arkadafllarım arıyor, “helâl olsun” filan diyor, bunlar hiç etkilemiyor. Ne kendimle gurur duyuyorum, ne “helâl olsun” diyorum. Böyle olması gerekiyordu, oldu. fiuna kızıyorum ama: “Helâl olsun” diyenler arasında, bizim yaptı¤ımızı yapmaktan kaçanlar da var. Benimle gurur duyma, yap, kendinle gurur duy. Sayfayı çevirmeden o üç klasik flarkıyı bir daha dinleyelim mi?
3
Foto¤raflar: Hamdi Kurt - Ali Kesgin
29 YILDIR OLMAYAN OLDU: MEDYA ÇALIfiANLARI GREVE ÇIKTI
Güzel 10’lu Baflbakanın deyifliyle “bizim Çalık”ın sahibi oldu¤u, bünyesinde Sabah, atv ve baflta Yeni Aktüel olmak üzere birçok dergiyi barındıran Turkuvaz Medya’da tarihî bir adım atıldı, 29 yıldır olmayan, olmasına ihtimal dahi verilmeyen oldu: 13 fiubat 2009’da medya çalıflanları greve çıktı. Grevcilerin sayısı iki elin parmaklarını aflmıyor, ama olan oldu ve çok güzel oldu: Duvar çatladı, hak mücadelesi hayatiyet kazandı. Büyük medya istedi¤i kadar görmezden gelsin, 12 Eylül’den beri adım adım örülen, 1990’lardaki sendikal temizlikle birlikte medya çalıflanlarının neredeyse tamamını kuflatan duvar çatladı bir kere, o çatlak eninde sonunda onlara da sirayet edecek. Turkuvaz yönetimi, elinden geleni ardına koymadı, sendikalı sayısını 400’lerden 30’lara indirdi, toplu sözleflmeyi tıkadı, ama hak mücadelesini önleyemedi. Greve çıkan 10 Turkuvaz çalıflanı, nicelikle ölçülemeyecek güzellikte bir ufuk açtı. Onları yalnız bırakmayalım, yanlarında duralım. Güzel 10’luya kulak kesiliyoruz... Hangi yay›nlarda, hangi konumda çal›flt›¤›n›zla bafllayal›m isterseniz... Perihan Özcan (35): Üç buçuk senedir Aktüel dergisinde muhabir olarak çal›fl›yorum, 212’den kadroluyum. ‹ki sene önce, TMSF döneminde, herkesle beraber sendikal› oldum. U¤ur Güç (39): Sinema dergisinde görsel yönetmenim. Daha önce, dokuz y›l Para dergisinde çal›flt›m. Muhteflem bir flekilde beraber çal›flt›¤›m›z yay›n yönetmenimiz Ayd›n Demirer ayr›ld›ktan sonra, yeni ekiple uyum sa¤layamad›m. Sinema dergisine geçtim. 12 y›ld›r bu müessesedeyim. ‹flimden memnundum, 212’den kadroluydum, iyi denebilecek bir maafl al›yordum. Mete Öztürk (38): On y›ld›r Sabah’›n spor servisindeyim, editörüm. Ondan önce Yeni Yüzy›l’da, Takvim ve Taraftar’da çal›flt›m. Ben de 212’liyim. Toplam 13 y›ld›r bu binaday›m. Alper Tunga Çatal (35): Fotomuhabiriyim, befl y›ld›r dergilerin foto¤raf havuzunda çal›fl›yorum. Daha önce Yeni Yüzy›l’da, NTV’nin Mag dergisinde ça-
4
l›flt›m. 15 y›ld›r bas›nday›m, 212’den de¤il, 1475’ten kadroluyum. Hamdi Kurt (43): Sekiz senedir bu gruptay›m. Dergi grubunda fotomuhabiriyim. Bir süredir “havuz sistemi” deMüdürümüz “bir nen tats›z bir sistem var, yirmi küsur düflün, sonuçlar› derginin her birine ifl yapmak zorundakötü olacak” y›z. 1475’le çal›fl›yorum. deyince, Özsel Tortop (33): Aktüel dergisinde“sendikadan yim. Ocak ay›nda beflinci y›l›m doldu. ç›kmam için bir sebep göster” 12 y›ld›r bu sektördeyim ve 212’li de¤idedim. “Desen ki lim. 2007’de, TMSF döneminde sendi‘sendikac›lar kedi kal› oldum ben de. Hep beraber güle oynaya gittik, üye olduk. Hiçbir beklenkesiyor, yafll›lar› tim yoktu. Haklar›m›n ne olabilece¤ini tekmeliyor’, de bilmiyordum aç›kças›. Sendikaya tamam, gitti¤imizde “ben öyle grevlere gireç›kay›m. Ama mem, eylem yapamam, yürüyüfle ç›kagösterebildi¤in mam” demifltim. Ama iflte bafl›m›za tek sebep, geldi, flimdi grevdeyiz. “mainstream Selim Suner (28): Ben Sabah gazetesi medyada spor bölümünde editör olarak çal›fl›yogazetecilik rum. Dört buçuk senedir 212’den kadyapamazs›n.” Bu sebep de¤il ki, roluyum. Sendikaya girifller bafllad›¤›nda askerdeydim. Döndü¤ümün ertesi tehdit. günü sendikaya girdim. Selim
Niye girdiniz sendikaya? Selim: Do¤ru oldu¤u için. Olmas› gereken bu. Anayasa taraf›ndan “müsaade edilen” de¤il, “teflvik edilen” bir örgütlenme sendika. Müdürümüz “bir düflün, sonuçlar› kötü olacak” demiflti, ben de düflünecek bir fley olmad›¤›n› söyledim. “Niye bu kadar ›srarl›s›n, anlayam›yorum” deyince, “ben de di¤er arkadaflların niye bu kadar ›srarl› olmad›klar›n› anlayam›yorum” dedim. Alper: Örgütlenmeyi duydu¤um anda sendikaya üye oldum. Dergiler grubunda örgütlenme daha gizli kapakl› bafllam›flt›. Bir hafta sonra haberim oldu. fiefimize “niye bana söylemediniz” diye sitem ettim. “Ben tasvip etmiyorum” dedi. “Tasvip edip etmedi¤ini de¤il, niye haberdar edilmedi¤imi soruyorum. Ben üye olaca¤›m, herkesin olmas› için de elimden geleni yapaca¤›m” dedim. Öyle bafllad›, hak oldu¤u için. Patronun iki duda¤› aras›ndaki insanlar›z, hiçbir güvencemiz yok. “Sendikal› olursak ifl güvencemiz olacak” dedi¤imizde herkes “eyvallah” dedi, kat›ld›.
Hamdi: Duydu¤umda hiç tereddüt etmeden dahil oldum. Hep olmas›n› düflündü¤üm, olmad›¤› için de hay›fland›¤›m bir fleydi. Daha önce hiç sendika girifliminiz olmufl muydu? Mete: ‹lk defa TMSF’de oldu. Sendika mevzuunu tabii ki konuflurduk. Do¤rusu, ço¤unlu¤u sa¤layamamak gibi bir kesinlik vard›. Zaten gördük: Patron olunca, 400 kifliden 30’a düfltük. “TMSF bir f›rsatt›r, hukuksuzluk yapamazlar” dedik. Ki onlar da yapt› asl›nda; ilk sendikalaflma çal›flmalar› s›ras›nda üç kifli bu nedenle iflten at›ld›. U¤ur: O arkadafllar mahkemeye baflvurdu ve kazand›; davalar› flu anda Yarg›tay’da. Alper: Hep konuflurduk, “sendika olsa ne iyi olur” diye. Üç-dört y›l önce konuflurken, “iyi haz›rlan›l›rsa, asl›nda bir gecelik ifl, bir sabah herkes sendikaya gidip üye olur, ertesi gün ço¤unlu¤u kazan›r›z” demifltim. Pek öyle de¤ilmifl. Bir k›v›lc›m gerekiyordu. O k›v›lc›m yand›. Hamdi: Konuflulur, konuflulur, ama olmazd›. U¤ur: Müessesenin her el de¤ifltiriflinde biz de sat›ld›k, her sat›l›flta bir sürü hakk›m›z yok oldu. 2001 krizinde ikramiyemiz gitti. Ciner zaman›nda da “sendikal› olal›m” diye konufluyorduk. TMSF el koyunca, “f›rsat bu f›rsat” dedik. Selim: TMSF olmasayd›, muhtemelen sendika olmayacakt›. ‹nsanlar bir güç bofllu¤u gördü¤ü için bu ad›m› atabildi. Özsel: Aktüel’de yay›n yönetmeni ve bir kifli hariç, hepimiz sendikal›yd›k. U¤ur: “Ne kazanaca¤›z?” diyen arkadafllara Anadolu Ajans›’n›n toplu ifl sözleflmesini örnek gösterdik. “Haklar›m›z bunlar, bunlar› istiyoruz” dedik. Neticede, say›y› tutturduk, hatta fazlas›yla aflt›k. Sonuçta, 400 küsur kifli sendikal› olmufltu. 393 kifliyle yetki al›nd›. Sinema dergisinde befl kifli çal›fl›yorduk, dördümüz sendikal›yd›k. Di¤er üç arkadafl sonradan ayr›ld›. Sendikadan ç›kman›z konusunda bask› ya da telkin oldu mu? U¤ur: Yetkinin al›nd›¤› belli olunca bask›lar bafllad›. Özsel: Ekim ay›na kadar pek bir fley olmad›, toplu ifl sözleflmesi imzalanaca¤› haberleri geliyordu. Ekim ay›nda bafllad› tehditler, genel müdürümüz Levent Tayla taraf›ndan. Alper: ‹flin asl›na bak›l›rsa, Balmumcu’daki arkadafllarla u¤raflmaktan bizi unuttular. Bir farkettiler ki, biz 100 küsur sendikal› orada (Sefaköy’de) duruyoruz. Ondan sonra, genel müdürümüz çok s›k› bir flekilde üzerimizde çal›flmaya bafllad›. Dergileri toplad› konufltu, Aktüel’i toplad› konufltu, Forbes’a geldi konufltu. Pazarl›klar döndü: 212, maafl zamm› vaatleri... Ve millet sendikadan ayr›lmaya bafllad›.
Özsel: Sendikal› olmayan baz› çal›flanlar›n notere gidip, sanki sendikal›ym›fl gibi istifa dilekçesi verip 212’den kadrolu olduklar›n› duyduk. (gülüyor) Alper: Baflta uyan›k davrananlar bir fleyler kopard›, baz›lar› bedavaya satt› kendini, hiçbir fley kazanamad›lar. Hamdi: Genel müdür beni ça¤›rd›, konufltu. Almanya’da bile bas›nda sendika örgütlenmesinin olmad›¤›n› söyledi. Tehdit etmedi. Fakat çok somut bir fley oldu. Tafleron olarak bir dergi haz›rl›yorduk, onun bir telif bütçesi vard›. Sendikal› oldu¤um için bana telif yazamad›¤›n›, o yüzden üzgün oldu¤unu söyledi. (gülüyor) Ben de ne ilgisi var diye sormad›m. 212’li olmayan elemanlar›n 212’ye geçirilmesi talimat› vard›, öngörülen flartlar› haiz oldu¤um halde geçirilmemifltim. Sebebini sordu¤umda, ‹nsan Kaynaklar› müdürü, sendikal› oldu¤um için 212’li olamayaca¤›m› aç›kça söyledi. Alper: fiefimiz, “genel müdür foto¤rafç›larla konuflmak istiyor” dedi. “Benim söyleyecek laf›m yok, onun laf› varsa, gelsin söylesin” dedim. Gitmedim. Bir kere de ‹nsan Kaynaklar›’ndaki bayan “say›n›z azal›yor, komik duruma düfleceksiniz” dedi. Ben de “hep beraber güleriz” dedim. Özsel: Birkaç toplant› olmufl, ben denk gelmemifltim. Bir gün, genel müdür “sendikal› arkadafllar odama gelsin” dedi. Gittik, befl kifliydik. “Sendikadan ç›kacaks›n›z” dedi. “Patronlar neden sendikay› istemiyor?” diye sorduk. “Bilmiyorum” dedi. “Sendikadan ç›kmazsak ne olur?” diye sorduk. “‘Kafl›n›n alt›nda gözün var’ derim, bir bahane bulurum, ç›kart›r›m” dedi, “flu anda mesela, ben dahil, hiçbirimizin yaka kart› yok, bu suç” dedi. “Oradan ihtar veririm, gelifl-gidifl saatlerinizi gerekçe gösteririm” dedi. Haber için d›flar›da oldu¤umuz sürede çal›fl›yor görünmüyoruz zaten. “Sendikadan ç›kmam›z karfl›l›¤›nda ne yapacaks›n›z?” dedi¤imizde de, “daha ne yapay›m, size iflinizi veriyorum” dedi sinirlenerek. Perihan: Bu toplant›lar›n ilki yap›ld›¤›nda, Akflam henüz eleman ç›karmam›fl, Ciner’de dergiler kapanmam›fl, kriz de bu kadar a¤›r bast›rmam›flt›. O zaman genel müdür “Arkadafllar, sendikadan ç›k›n. Size insanî iliflkiler çerçevesinde söylüyorum, bu flirketin gelene¤inde ikramiye vermek var, ama sendikal›s›n›z diye bunu alam›yorum. Sendikan›n sa¤layabilece¤inden daha fazlas›n› flirket zaten veriyor, sendikal› olmaya ne gerek var?” diyordu. ‹lk toplant›da, “sendikadan ç›k›n, ikramiyeler verilecek” diyordu; sonra, “iflinizi veriyoruz”a geldi. ‹flimizi vermekle bize lütufta bulunuyormufl gibi davrand›. “Olay›n ciddiyetinin fark›nda de¤ilsiniz” dedi. Biz de fark›nda oldu¤u-
muzu söyledik. U¤ur: Daha sendikadan ç›k›fl bask›s› bafllamad›¤› dönemde, yaz›n genel müdürümüz dergilerin çal›flanlar›na bir parti vermiflti. O gece, “iktidar partisine çok yak›n, ‹slâmî olarak bilinen bir grup flirketi sat›n al›yor. Do¤rudan editoryal müdahaleyle karfl› karfl›ya kal›r›z, gazete ve dergiler AKP’nin borazan› olabilir. Böyle bir fley yaflamak istemeyiz” diye çekincelerimizi söyledik. O da “ben de eski solcuyum” dedi, “kesinlikle böyle bir fley olaca¤›n› sanm›yorum, olursa, ceketimi al›r giderim” diye ekledi. Dediklerinin tersi oldu. Ben ceketini al›p gitmesini bekliyorum. Neticede biz bu yola sürüklendik. Baflka çaremiz yoktu. Ne düflünerek, bekleyerek girmifltin sendikaya? U¤ur: Hak ve özgürlüklerin örgütlenme üzerinden geçti¤ini düflünüyorum. Örgütlenme dönemi güzel bir süreçti, çok heyecan duydum, bir ifle yarad›¤›m› hissettim. Güzeldi, heyecanl›yd›. Hâlâ heyecan›m sürüyor. Selim: Müdürüm bana “düflün” dedi¤inde, ben de “sendikadan ç›kmam için bana bir sebep göster” dedim. “Desen ki ‘sendikac›lar kedi kesiyor, yafll›lar› tekmeliyor’, tamam, ç›kay›m. Ama gösterdi¤in sebep, ‹nsan Kaynaklar›’n›n ‘iflten ç›kar›r›z, bütün gruplar›n ‹nsan Kaynaklar› beraber hareket ediyor, medya sektöründe ifl bulamazs›n’ demesi. Adam beni tehdit ediyor diye
Gayet ciddi, “sendika nedir?” diye soran arkadafllar›m›z oldu. Perihan “Sendikaya üye olursam solcu olacak m›y›m?” diye soranlar oldu. Mete Örgüt deyince, PKK geliyor ak›llar›na. Bir arkadafl “bu PKK gibi bir örgüt de¤il, de¤il mi?” diye soruyor. Selim Meslektafl›m›z bir k›z “ben iflçi miyim?” dedi. “Patron de¤ilsen, nesin?” dedim. Ya o taraftas›n, ya bu taraftas›n. Bizi tehdit edenler de iflçi. Onlar da her an iflten at›labilir. Alper
sendikadan ç›kamam. Vars›nlar sokmas›nlar medyaya” dedim. “Sendika hakikaten çok ters bir oluflum olsun, çok ters ifller yaps›n, o zaman ç›kay›m sendikadan. Ama senin bana gösterebildi¤in tek sebep, ‘mainstream medyada gazetecilik yapamazs›n.’” Bu sebep de¤il ki, tehdit. U¤ur: Bize sald›klar› en büyük korku, “bütün gruplar›n ‹nsan Kaynaklar› irtibat halinde, isimleriniz oralara verildi, bir daha medyada ifl bulamazs›n›z”. Bu telkinleri bizzat ‹nsan Kaynaklar› müdürü fiefik Çal›k yaptı. Benimle görüfltü, sendikan›n ça¤d›fl› oldu¤unu, ücret sendikac›l›¤› yap›ld›¤›n›, daha ça¤dafl, yeni yollar olabilece¤ini söyledi. Ben de “biz yola ç›kt›k, bu yolu devam ettirmek istiyoruz, sonu nereye var›rsa varacak” dedim. Hatta sonra Forbes’tan bir arkadaflla görüflmüfl, ona “U¤ur’u da ikna ettik” demifl. Bu teke tek görüflmeler ortal›¤a dedikodular yaymak için de kullan›ld› biraz. Sendikan›n ücret sendikac›l›¤› yapt›¤› söyleniyor; çal›flma anlay›fl›, yay›n politikas›, editoryal konularla ilgili sorunlar›n›z, talepleriniz yok mu? Selim: Sendikan›n editoryal ba¤›ms›zl›¤› düflünmedi¤ini, ücret sendikac›l›¤› yapt›¤›n› düflünüyorlarsa, hadi içerideki arkadafllara editoryal ba¤›ms›zl›k versinler. Alper: Hiçbir grupta editoryal ba¤›ms›zl›k yok, burada da yok. Coca-Cola’da
Greve nas›l gelindi? Daha önce Ciner Grubu’na ba¤l› olan atv televizyonu, Sabah gazetesi ve gruba ba¤l› çeflitli dergiler, 1 Nisan 2007 itibariyle, Tasarruf Mevduat› Sigorta Fonu (TMSF) yönetimine geçti. Bu süreçte 400’ü aflk›n kifli sendikaya kat›ld› ve Türkiye Gazeteciler Sendikas›, 15 May›s 2007 tarihinde atv’de toplu ifl sözleflmesi yetkisi almak için gerekli ço¤unlu¤a ulaflt›. Toplu sözleflme görüflmeleri bafllamadan evvel, Çal›k Grubu, Turkuvaz Medya olarak Sabah, atv ve gruba ba¤l› dergilere yönelik ihaleyi Aral›k 2007’de kazand› ve Ciner döneminin parçal› flirket yap›s› tek bir çat› alt›nda topland›. Devrin ard›ndan Turkuvaz Medya, sendikaya karfl› yetki itiraz›nda bulundu. ‹tiraz mahkemede reddedildi ve sendika toplu sözleflme görüflmelerine devam etti. Görüflmeler uzlaflmazl›kla sonuçlan›nca grev karar› al›nd› ve 13 fiubat’tan itibaren grev fiilen bafllad›. Çal›k mülkiyetindeyken sendikal› çal›flan say›s› beflte bire, onlu rakamlara kadar düfltü. Mevcut sendikal›lardan ancak 10 kifli greve kat›ld›. Grevin beflinci gününde iflveren, söz konusu grevin sadece atv çal›flanlar›n› kapsad›¤›n›, yaz›l› bas›n kurulufllar›nda çal›flanlar›n greve dahil olamayaca¤›n›, sürdürülen grevin kanunsuz oldu¤unu, greve kat›lanlar›n ifl akitlerinin feshedildi¤ini bas›n aç›klamas›yla bildirdi. Nitekim greve kat›lan on kifli de yaz›l› bas›ndan; atv televizyonundan greve kat›l›m bulunmuyor. Sendikan›n iddias› ise, sözleflmenin Turkuvaz Grubu’nun ‹stanbul Balmumcu, Sefaköy ve Ankara Balgat iflyerlerinde çal›flan tüm iflçileri kapsad›¤›, ba¤lay›c› olan›n iflyeri de¤il, iflletme oldu¤u yönünde. Turkuvaz Medya, grevci çal›flanlar›n ifl akitlerinin feshedilmesini Toplu ‹fl Sözleflmesi ve Grev ve Lokavt Kanunu’nun 45. maddesine dayand›r›yor. Halbuki 46. madde, bir grevin kanund›fl› olup olmad›¤›n›n tespitini ancak yetkili ifl mahkemesinin karar›na ba¤l›yor. Bu aflamada Turkuvaz Medya’n›n aç›klamas› ancak iflverenin iddias› olarak kal›yor, hukukî bir dayana¤› bulunmuyor.
6
direnifl vard›, Para dergisindeydim, direniflteki iflçilerin foto¤raflar›n› çektim, yay›nlanmad›. Coca Cola acayip reklam veren bir flirket, fabrika Sefaköy’de, burnumuzun dibinde. Her gün oradaki iflçilere bak›p ifle gidiliyor. DESA’daki direnifli de yay›nlatmad›lar. Perihan: Üç ay içinde befl insan polis fliddetiyle ölüyor, ben bunu zar zor üçüncü ay haber yapabiliyorum. Böyle s›k›nt›lar›m var. Mete: Çok somut bir örnek vereyim. 22 Temmuz seçimlerinden önce, bir arafltırma kuruluflunun AKP’nin oylarını düflük gösteren bir anketini, gazetenin internet sayfasına koyan arkadaflımız iflten çıkarıldı. Hamdi: Meslekî yönden binlerce elefltirim var. En baflta, bu havuz sistemine karfl›y›m. Bizden her fleyi çekmemizi bekliyorlar: Yemek foto¤raf›ndan dekorasyona, portreden haber foto¤raf›na, gezi foto¤raf›na. Hepsini ayn› derecede iyi yapmam›z bekleniyor. Meslekî geliflime yönelik hiçbir çal›flma yok. Ben karanl›k odalarda e¤itim gördüm, dia çektim. fiimdi her fleyi dijital ortamda ve bilgisayarda yapmak durumunday›m, bunun e¤itimini almadım, el yordamıyla ö¤reniyorum. Bir seminer, bir kurs düzenlemek ‹nsan Kaynaklar›’n›n ya da iflverenin hiç akl›na gelmiyor. ‹nsan Kaynaklar›’n›n ad› eskiden “Personel”di, flimdi böyle haval› bir isim bulmufllar, ama yapt›klar›n›n eski “Personel Müdürlü¤ü”nden bir fark› yok. Selim: Bence medyan›n sendikal faaliyetlerden bu kadar korkmas›n›n esas sebebi, k›sa vadede yüklenmeleri gereken maddî sorumluluklar de¤il. Sendika burada bir kere toplu sözleflme yapt›¤› anda, pandoran›n kutusu aç›lacak. ‹lk sözleflmede belki ücretlerde, sosyal haklarda bir iyileflme olacak; ikincisinde, editoryal ba¤›ms›zl›k gündeme gelecek. fiefik Çal›k demifl ya, “sendika ça¤d›fl›” diye, baflka uygulamalar› söyleyeyim ben size, Avrupa’da ve ABD’de genel yay›n yönetmenini çal›flanlar›n seçti¤i medya kurulufllar› var. Bu ifl güçlenir ve yayg›nlafl›rsa, verilecek paralardan ziyade, sonucun buraya gelmesinden çekiniyorlar. Editoryal ba¤›ms›zl›¤a, yazd›¤›n yaz›ya, yapt›¤›n habere patronun kar›flamamas›na, en sonunda yay›n yönetmenini çal›flanlar›n seçmesine gelecek ifl. Esas korkulan bu. Grubun yay›n dan›flman› Ahmet Tezcan, abart›l› rakamlarla, “personel giderimizde yüzde 57 fazlalaflma olacakt›, bu kriz ortam›nda bu mümkün de¤il” gibi aç›klamalar yap›yor. Esas korktuklar›n›n bu olmad›¤›na inan›yorum. Pandoran›n kutusu bir kere aç›ld› m›, bir daha kapatamayacaklar. U¤ur: Neticede, biz bir fley bafllatmak istedik, bir hareket olsun, giderek editoryal ba¤›ms›zl›¤›m›z› elde edelim. Aktüel’den bir arkadafl›m›z DESA’da greve çıkan Emine Aslan’›n haberini yapm›flt›. Güzel karfl›land›, be¤enildi, bas›lacakt›. Sonra, ilan verenden, DESA’dan telefon geldi, haber iptal edildi. Bu, editoryal ba¤›ms›zl›¤›n olmad›¤›n›
gösteriyor. Özsel: Benim asl›nda arkadafllardan bir fark›m var. Sendikadan istifa etmifltim. “Kafl›n›n alt›nda gözün var, seni bir flekilde tazminats›z iflten ç›kart›r›m” diyen bir genel müdür var karfl›nda. Bir bahaneyle bizi mutlaka iflten ç›karacaklar endiflesi sürekli kafamda vard›. O s›k›nt›y› yaflamak istemedim, kafam rahat olsun diye sendikadan istifa ettim. Aç›kças›, korktum. Ama geçen hafta tekrar girdim sendikaya. Girmemin nedeni de son dönemde yapt›¤›m bir haber. Genifl çapl› bir kanser dosyas› haz›rl›yordum. Ünlü bir kanser profesörü var, Erkan Topuz, ‹stanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün müdürü. Posta gazetesinde de köfle yazar›. Bütün kad›n programlar›na ç›k›yor, sürekli insanlar› korkutuyor: “Onu ellemeyin, kanser yapar, bunu yemeyin, içmeyin, kanser yapar...” Ve bir tak›m bitkileri, mantarlar› tavsiye ediyor. Haberi yaparken bu bitkilerin ithalat›n› kar›s›n›n ve o¤lunun yapt›¤›n› ö¤rendim. Profesörün efli geçen dönem AKP milletvekili olan Gülseren Topuz. Gittim, Ticaret Odas›’ndan flirketin kay›tlar›n›n dökümlerini ç›kard›m, kar›s›n›n, o¤lunun isimlerini... Bunu genel yay›n yönetmenime söyledim, ilginç buldu. Efli eski AKP milletvekili oldu¤u için haberi durdurma ihtimali var diye, profesörle söylefli yapmaya gitti¤imde, efliyle o¤lunun ithalat›na de¤inmeden, “çok enteresan mantarlar bunlar, nereden bulabiliriz?” diye sordum. Bana “sus sus, bunu ithal eden zengin olur” dedi. Haberi teslim etti¤imde, bafll›k “Profesör baban›n önerdi¤i mantarlar› o¤lu ithal ediyor”du. Üst bafll›k da soyadlar›na göndermeyle “Kanserin topuzu mu kaç›yor?”. Yay›n yönetmeni haberin bu flekilde giremeyece¤ini söyledi. Halbuki ben daha önce her fleyi anlatm›flt›m, “bizim elimiz sa¤lamsa, hiçbir sorun yok” demiflti. Her fleyin belgesi vard› elimizde. “‘Kar›n›zla o¤lunuz bu mantarlar› ithal ediyormufl, do¤ru mu?’ diye profesöre sor” dedi. “O arada, haber engellenebilir” dedim. “Profesöre de sor, pazartesi sayfas›n› yapal›m” dedi. Profesörü aray›p ulaflt›¤›m bilgileri söyledim. “Bunu ithal eden zengin olur demifltiniz, o¤lunuz zengin oldu mu?” diye sordum. O da o¤lunun ithalat› yapt›¤›n› kabul etti, kay›tlar var elimizde zaten. ‹flten ç›kt›m, eve gittim. Beni AKP eski milletvekili olan kar›s› arad›. “Öncelikle size flunu söyleyeyim, biz sizinle ayn› gruptan›z” dedi. “Nas›l yani?” dedim. “Turkuvaz grubu” dedi. “Ben ilgili kiflilerle gerekli görüflmeleri yapt›m, haberiniz olsun. Sizi uyar›yorum, can›n›z yanmas›n” dedi. “Ben bunu bir uyar› olarak de¤il, tehdit olarak al›yorum” dedim. “Lütfen haberi çarp›tmay›n” dedi. “Haberin çarp›t›lacak bir yan› yok, her fley ortada, belgeli” dedim. Her fley çok net oldu¤u için, bu tehdidi umursamad›m. Onun üzerine yay›n yönetmenimi arad›m, hatta gülerek anlatt›m. “Sizi arayan da oldu mu?” diye sordum, “yok” dedi. Pazartesi, yay›n yönetmenine “haftasonu bir ses seda ç›kt› m›, ara-
Çilem Dalg›ç
yan oldu mu” diye sordum. “A evet” dedi, “senden sonra milletvekili beni de arad›, ben senin haberini ç›kard›m”. “Ama neden? Nas›l kald›r›rs›n›z? Bu kad›n›n bu kadar gücü olsa, beni aramaz. Ben onun için küçük bir insan›m. Genel yay›n yönetmeni de çok küçük bir insan.” Bence yukar›n›n kesinlikle haberi yok. AKP kanad›ndan, bu milletvekilinin Meclis’teyken de ciddiye al›nmad›¤›, “hofl kad›n” diye, AKP’ye imaj olsun diye milletvekili yap›ld›¤› bilgisini alm›flt›m. “Neden ç›kart›yorsunuz haberi” sorusuna, yay›n yönetmeni “haber sa¤lam de¤il” dedi. “Neresi sa¤lam de¤il, belgeler var, kendileri de kabul ediyor.” “Adam›n yapt›¤› ahlâks›zl›k de¤il ki.” “Nas›l ahlâks›zl›k de¤il, tabii ki ahlâks›zl›k. Bir t›p doktoru televizyonlara ç›k›yor, popüler bir gazetede köfle yaz›yor. Kanser gibi hayatî bir hastal›¤a karfl› bir tak›m bitkiler öneriyor. Ve bu bitkileri o¤lu ve kar›s› ithal ediyor. Kemal Unak›tan’›n o¤lunun yumurta haberinden nesi eksik, fazlas› bile var” dedim. “Bence o da haber de¤ildi” dedi. Birden “adam›n yapt›¤› da ahlâks›zl›k de¤il ki, bunun haber de¤eri yok ki”ye geldi olay. “Sansasyonel haber istemiyorum” dedi. Unak›tan’›n haberi de önüne gelse, koymazm›fl. Bana habercilikten ve ahlâktan bahsetmeye bafllad›. Daha sonra, konuyu önemsedi¤im için baflka gazeteci arkadafllar›ma bahsettim. Habertürk’te köfle yazar› bir arkadafl›m “ben yazay›m m›?” dedi. Ben de “bizde yay›nlanm›yor nas›l olsa, istiyorsan tabii ki yaz” dedim. Ben daha büyük bir yerde, Hürriyet’te filan ç›kmas›n› isterdim aç›kças›, ama profesörümüz Posta gazetesinin de köfle yazar›! Habertürk’te yay›nland›, ortal›k birbirine girdi. Habertürk televizyonu iki defa yayınladı. Bu flekilde gazetecilik yapmaktansa, hiç yapmam diye düflündüm, tekrar girdim sendikaya ve iflte greve ç›kt›m. ‹flyerinde çal›flanlar›n genel olarak sendikal›l›¤a bak›fl› nas›l?
Hiçbir grupta editoryal ba¤›ms›zl›k yok, burada da yok. Coca-Cola’da direnifl vard›, yay›nlanmad›. Alper Aktüel’den bir arkadaflımız DESA’da greve çıkan Emine Aslan’›n haberini yapm›flt›. Be¤enildi, bas›lacakt›. Sonra, ilan verenden, DESA’dan telefon geldi, haber iptal edildi. U¤ur Üç ay içinde befl insan polis fliddetiyle ölüyor, ben bunu zar zor üçüncü ay haber yapabiliyorum. Perihan
Mete Öztürk
Hamdi: “Sendika ne yapacak ki” diye bir inançs›zl›k, umutsuzluk var. Perihan: Gayet ciddi, “sendika nedir?” diye soran arkadafllar›m›z oldu. U¤ur: ‹nsanlar sendikan›n ne oldu¤unu, nas›l bir örgütlenme oldu¤unu, ne ifle yarad›¤›n› bilmiyor. Kendi haklar›ndan bihaber gazeteci arkadafllar›m›z var. 1475’ten kadrolu oluyorlar, “ha iyi” deyip seviniyorlar. Bu çok ac› bir fley, bir gazeteci kendi hakk›n› bilmiyorsa, baflkas›n›n hakk›n› nas›l savunabilir ki? Mete: “Sendikaya üye olursam solcu olacak m›y›m?” diye soranlar oldu. Selim: O kadar komik tepkiler geliyor ki. Örgüt deyince, PKK geliyor ak›llar›na. Örgütlenmekten bahsedilince, bir arkadafl “bu PKK gibi bir örgüt de¤il, de¤il mi?” diye soruyor. Alper: Sendika örgütlenmesi için çal›fl›rken, meslektafl›m›z bir k›z “ben iflçi miyim?” dedi. Ben de “patron de¤ilsen, nesin?” dedim. Ya o taraftas›n, ya bu taraftas›n. Çok net bir çizgi de¤il mi? Ya iflçisin, ya patronsun. Bizi tehdit edenler de iflçi. Onlar da her an iflten at›labilirler. Selim: Gazeteciler kendilerini iflçi s›n›f›ndan görmüyor kesinlikle. Elit bir ifl yapt›klar›n› düflünüyorlar. Evet, nitelikli bir ifl yap›yor gazeteciler. Daha do¤rusu, nitelikli bir ifl yap›yor olmam›z gerekiyor normal flartlarda. Gazeteciler, iflçi s›n›f› denen kategorideki herkesten çok yüksek, müthifl paralar kazan›yor, bambaflka koflullarda yafl›yor olsa, örgütlenmeden uzak durmalar›n› bir derece anlayaca¤›m. Ama kazand›¤›n para da para de¤il ki. Kendi kendine bir elitizm yan›lsamas› var. Halbuki elit melit de¤ilsin, o senin yaratt›¤›n bir illüzyon. Adam sendikay› Sovyetler’de kalm›fl zannediyor. Mesela dizi seyrediyor, “Lost”u takip ediyor. Ben de seyrediyorum, çok seviyorum. “Bunun her bölümünü üç kere seyrediyorsun. Peki geçen sezon 16 bölüm yerine 13 bölüm yay›nland›. Niye?” diye soruyorum. Bilmiyor. “Çünkü Amerika’da senaristler grev-
7
Arzu Gündüz
deydi.” Hollywood’da senin hayat›nda kazanmad›¤›n paray› dizinin bir bölümünden kazanan senarist sendikal› ve grev yap›yor. Ondan da fazla kazanan aktörler bu greve destek veriyor, “ne kadar ça¤d›fl›s›n›z, sendika da ne!” demiyor. Senin bütün medya kurulufllar›ndan daha büyük bütçesi olan ABC televizyonu prime time’da en çok reklam geliri olan diziyi üç hafta ya-y›n-la-yam›-yor! Neden? Sendika var, grev var. Lufthansa gibi bir flirkette hostesler, pilotlar grev yap›yor, uçufllar aks›yor. Almanya’da herkes komünist oldu¤u için herhalde! Fransa’da zaten herkes Karl Marx’›n torunlar›, postac›lar, ö¤retmenler herkes greve ç›k›yor orada! ‹nan›lmaz bir yanl›fl alg›, kasten yerlefltirilmifl alg›lar var. ‹nsanlar da bunu de¤ifltirmek için bir çaba sarfetmemifller. Madem “Lost”la ilgilisin, s›k› takip ediyorsun, bir bölümünü üç kere seyretti¤in bir dizinin üç hafta yay›nlanmamas›n›n sebebini merak edersin. Google’a girsen, karfl›na bu konuda bir milyon haber ç›kacak. ‹lgilendi¤ini zannetti¤in fleyle bile düzgün ilgilenmiyorsun. Perihan: “Mesle¤iniz ne?” sorusuna “gazeteciyim” demek çok haval› geliyor. Sendika deyince ak›llar›na pos b›y›kl›, yollara dökülen iflçiler geliyor. Grevi de iflçiler yapar. “Biz iflçi de¤iliz” anlay›fl› çok güçlü. Sendika do¤al ola-
Özsel Tortop
rak solcular›n iflidir, solculuk da zaten kötü bir fleydir. Böyle bir zincir var. Özsel: Çal›fl›p ücret alan herkes iflçi de¤il midir? Mete: ‹flçiler kaybedecek bir fleyleri olmad›¤› için bu tür mücadelelere girerler ya, gazeteciler kaybedecek fleyleri oldu¤unu düflünüyor. Asl›nda, onlar›n da kaybedecek bir fleyi yok. ‹llüzyon do¤ru kelime. Asl›nda, köküne kadar iflçi; sömürünün dikâlâs›n› yafl›yor. Otuz y›ld›r grev olmam›fl sektörde, sendika yok. Patronun iki duda¤›n›n aras›ndas›n. Baflka sektörlerde, iflçiler hiç de¤ilse do¤al bir iflçi olma refleksi veriyor. Bizde adam kendisini iflçi olarak görmüyor. Ama o kadar “fley” ki, kötü bir kelime kullanmayay›m, 400 kifliyi Anadolu Ajans›’n›n sözleflmesindeki dört ikramiye sözüyle üye yapt›k. Baflka hiçbir talebi yok insanlar›n. Bana kimse “sendika süreci ne oldu, mahkemeye gittik, sonuçland› m›” filan diye sormuyor, “bizim ikramiyeler ne oldu?” diyor. Bir-iki kifli de¤il, çok kifli böyle. Gazetecinin durumu bu. ‹stifalardan sonra kalan otuz-k›rk sendikal›n›n da büyük ço¤unlu¤u greve ç›kmad›. Greve ç›kma karar› al›rken zorland›n›z m›? Hamdi: Ben zorland›m tabii, kolay bir karar de¤il. Geçim flartlar›n› düflündü¤ünüzde, o karar› vermek zorlafl›yor.
212 ve 4857 K›saca “212” ya da “Bas›n ‹fl Yasas›” diye bilinen yasan›n tam ad›, 212 Say›l› Kanun ile De¤iflik 5953 Say›l› Bas›n Mesle¤inde Çal›flanlarla Çal›flt›ranlar Aras›ndaki Münasebetlerin Tanzimi Hakk›nda Kanun. Kanuna göre, “Türkiye’de yay›nlanan gazete ve mevkutelerle haber ve foto¤raf ajanslar›nda her türlü fikir ve sanat ifllerinde ücret karfl›l›¤› çal›flanlara” gazeteci deniyor. Bu kanuna tâbi çal›flanlar, icra ettikleri meslek itibariyle, çal›flma ve izin süreleri, k›dem tazminat› haklar›, mesai ücretleri, ifl sözleflmesi fesih koflullar›
‹nsanlar›n bilgisini, birikimini, zaman›n›, eme¤ini verdi¤i iflinin karfl›l›¤›nda onurlu bir ücret ve sosyal haklar›n› talep etmesi çirkin, afla¤›lay›c› bir fley gibi sunuluyor. “Sana iflini veriyorum ya, daha ne istiyorsun” tavr› var. U¤ur
vs. aç›s›ndan 4857 Say›l› ‹fl Kanunu’na tâbi çal›flanlardan farkl› ve genellikle daha avantajl›. Bas›n sektöründe mutad bir uygulama olarak iflverenler, bu yasan›n kendilerine getirdi¤i yükümlülüklerden kaç›nmak maksad›yla, çal›flanlar› gazeteci olduklar› halde ifl kanununa göre “iflçi” tan›m›na göre çal›flt›r›yor. “Gazeteci” olarak çal›flt›rmak ya da çal›flt›rmamak, bas›n iflvereni taraf›ndan kâh tehdit, kâh ödül olarak kullan›l›yor. Yani halihaz›rda pek çok gazetede 212’ye tâbi gazeteci say›s› çok az. Büyük bas›n iflletmelerinde kadrolu yap›lmadan çal›flt›r›lanlar, telifli denilerek mesai yapt›r›lanlar, stajyerlik süresi uzad›kça uzayanlar da hayli fazla.
Bunu bir de eflinize anlatman›z lâz›m. ‹lk duydu¤unda “emin misin” dedi. Hoflnut olmad›¤›n› halinden anlayabildim. Benim için en a¤›r durum oydu. Karfl› ç›kmad› ama, “çaresiz mi kal›r›z” gibi bir moralsizlik oldu. “Ne zaman sonuçlanacak?” “Bilmiyorum.” Ben de çok uzun sürmesini istemiyorum. Bir an önce iflime dönmek istiyorum. Çok sevdi¤im bir alan foto¤rafç›l›k. Dilerim k›sa zamanda çözüme kavuflur. Bütün bunlara ra¤men, niye yine de greve ç›kma karar› verdin? Hamdi: Greve ç›kmazsam, ç›kan arkadafllar›ma karfl› çok vicdan azab› çekece¤imi düflündüm. Ç›kacak olanlar› düflündü¤ümde, yerimin onlar›n saf›nda olmas› gerekti¤ini düflündüm. Beni tek düflündüren ekonomik flartlard›, borçlar, harçlar... “Acaba içinden ç›k›lmaz bir duruma sokar m› yaflant›m›?” Tek düflüncem oydu. Eflin çal›fl›yor mu? Hamdi: Üniversitede ö¤retim üyesi. O sendikal› m›? Hamdi: De¤il. Çocu¤unuz var m›? Hamdi: Yok. Bir foto¤rafç› arkadafl›m çocuklar›n› ileri sürdü, “iki çocu¤um var” dedi. Bir fley diyemiyorsun. Alper: Ben de buraya gelsin istemiyordum. Ama bu ifle girerken, buraya kadar dayanabilece¤ini tahmin ediyordum. ‹flin sonunda grev varsa, grev. Ben daha rahat›m, evli de¤ilim. Baflka gelirim yok, ama tas› tara¤› toplar, annemin evine giderim. Bir senedir bunu düflünüyorum. Görüflmelerin kitlenmesi alt›-yedi ay oluyor. Sonuçta, adam masadan çekilmifl, ya bu ifli yapaca¤›z ya da yapmayaca¤›z. Yapmayacak olsayd›m, bafltan girmezdim. Buraya kadar getirip de vazgeçmek olmaz. Greve ç›karak neleri göze alm›fl oldunuz? Perihan: Bir daha ana ak›m medyada çal›flamamay› göze ald›k. Ama göze almak durumundayd›k, göze almasayd›k nas›l olacakt›? Bilgisayar›n arkas›na saklan›p “hadi bugün de iflten atmad›lar, ne güzel” deyip ertesi gün ayn› flekilde ifle mi gelecektik? Bundan gurur k›r›c› bir fley olabilir mi? Aynada kendimden utanmamak için greve ç›kt›m ben. Ne düflündü¤ümü, ne söyledi¤imi, elefltirdi¤im insanlar› ne kadar a¤›r elefltirdi¤imi biliyorum. Bu elefltirileri bir baflkas›ndan duymay› b›rak›n, kendimi bu flekilde elefltirmeyeyim diye greve ç›kt›m. Selim: Bu soruya muhalefet edece¤im: “Göze almak” yanl›fl bir ifade bence. Kaybedebilece¤imiz tek fley gazetecilik olur. Bu da çok büyütülmesi, önemsenmesi gereken bir fley de¤il. U¤ur: Birilerinin bir fley yapmas› gerekiyordu, biz de yapt›k. Selim: Do¤ru olan, normal olan bu esas›nda. Sürekli “nas›l göze ald›n, nas›l yapt›n? Sonucu flöyle olacak, böyle olacak” deniyor. “Sen niye ayn› fleyi yapm›yorsun as›l?” diyemiyorsun, çünkü etrafta kan›ksanan davran›fl o. O kadar büyütülecek bir fley yok, en fazla iflimizi kaybederiz sonuçta.
9
Yak›nlar›n›z›n tepkileri, yorumlar› nas›l? “Bu kriz ortam›nda insan iflini riske atar, greve ç›kar m›, deli misin?” mi dediler, yoksa desteklediler mi? Alper: Annemin haberi yok. Söylesem, biz toplu sözleflmeyi imzalayana kadar uyuyamaz. Kardeflim gazeteci, biliyor, destekliyor. Yak›n çevremde gazeteciler, baflka mesleklerden insanlar var, “deli misin?” diyen ç›kmad›. “Arkanday›z” diyorlar. Mete: Eflimden ve çocu¤umdan tam destek var bana. Eflim ö¤retmen, E¤itimSen’li. Hatta eve girebilmem için greve ç›kmam gerekirdi, yoksa eve al›nmayabilirdim. (gülüyor) Annem de destekledi; en az›ndan, kösteklemedi. Eflim anneme gidip anlatm›fl, “bir y›l da sürebilir” deyince, annem o kadar pani¤e kap›lm›fl ki eflim korkmufl. Ama aç›klad›k, rahatlad›. O¤lum da duruma haz›r, on yafl›nda, ama flu andan itibaren benden harçl›k da dahil hiçbir fley istemiyor. Ailece haz›r›z. Ama birçok kifli için bunun ciddi bir problem oldu¤unu düflünüyorum. Selim: Ayr› yaflamama ra¤men, önemli konular› ailemle paylafl›r›m. Konuyu anlatt›¤›mda, “ne olacak bunun sonu?” diye sordular. Onlar›n bana dedi¤i fluydu: “Biz seni befl-on milyar para kazan diye de¤il, bu tarz adamlar seni iflten kovmakla tehdit edemesinler diye okuttuk.” Orada olay bitti zaten. U¤ur: Ben evliyim, iki çocu¤um var, biri onbir, biri iki buçuk yafl›nda. Kar›m kriz ma¤duru. Patrondu kendisi. (gülü-
Sefaköy’de 70 Çevik Kuvvet bizi karfl›lad›. Dergi grubunda greve ç›kan yedi kifliydik. Her birimize onar Çevik Kuvvet düflüyordu. Polislere sorduk, “Niye bu kadar kalabal›ks›n›z? Biz ne yapaca¤›z ki?” Onlar da “flirket öyle istemifl” dedi. Özsel
yor) Ve iflini kapatt›. Tekstil tasar›m›, imalat› yap›yordu. Küçük bir atölyesi vard›. ‹fller o kadar kötüleflti ki, bir buçuk ay kadar önce, kapatmaktan baflka çaremiz kalmad›. Krizi biz bir sene önceden hissetmeye bafllam›flt›k zaten, bir senedir ifller yokufl afla¤› gidiyordu. Bu durumda, eflin sana “sak›n ha” demedi mi? U¤ur: Ben de çok düflündüm, ne yapar›z diye. Ama baflka ç›kar yol bulamad›m. 18 senedir gazeteciyim. Emeklilik aç›s›ndan ifl günümü doldurdum, çok az bir zaman›m kald›. Ne yapay›m? Gazeteci olamazsam, baflka bir ifl yapar›m, emeklilik hakk›n› kazan›r›m. Bu dönemi de bir flekilde, dayan›flmayla aflaca¤›z, yemekleri annelerde yiyece¤iz... Özsel: Ben yaln›z yafl›yorum. ‹lk gün, sabah Balmumcu’ya gelirken, annem arad›, “kalben yan›n›zday›m” dedi, destek verdi. Akflam eve gitti¤imde,
SABAH GAZETES‹ YAZARI UMUR TALU
Demokratlar nerede? Sabah-atv binalarında bafllayan grev hakkında ne düflünüyorsunuz? Umur Talu: Bir: Grev ve toplu sözleflme elbette haktır. ‹ki: O hak, maalesef tek bir iflyerinde savunulabilecek türden bir hak de¤il. Üç: Kimseyi sendikal›, örgütlü diye iflten atamazs›n›z. Dört: Sendika kimseyi üye olmaya veya üyelikten ayr›lmaya zorlayamaz, ayn› iflveren gibi. Befl: Grev, bizim gibi soldan bakanlar için bir anlamda kutsal bir kelime ama, ayn› zamanda, sadece ekonomik de¤il, siyasî bir mânâs› da var. Siyasî derken, sendika siyaseti, sosyal siyaset aç›s›ndan söylüyorum. Bu aç›lardan da grevin do¤ru ve yerinde olup olmad›¤› tart›fl›labilir... Ben sendikal› de¤ilim, grevde de de¤ilim. Dolay›s›yla greve gidenleri, sendikal› olanlar› yarg›lamam ay›p kaçar. Ama bir dengesizlik de görüyorum. Sendika burada TMSF döneminde, bir gazete aç›s›ndan en kötü dönemde örgütlendi. Böyle paradokslar var. Ama baflka bir dönemde böyle bir flans da bulunam›yordu... Evet. “fians” diyorsak buna, bu flans›n iyi kullan›lmas›, “bu kadarc›k” örgütlenmeye bile izin verilmeyen yerlere de dönülüp bak›lmas› gerekiyordu diye düflünüyorum. Bu flans›n Sabah-atv’de bile tam kullan›l›p kullan›lmad›¤› tart›fl›labilir. Bütün sendikal›lar›n greve kat›l›p kat›lmad›¤›n›n, sendikas›z olanlar›n niye sendikas›z oldu¤unun da konuflulmas› gerekir. Bir de tabii özel bir paradoks var: Bu, iktidara yak›n gözüken bir gazete. Bir de, bildi¤im kadar›yla, iflçi ç›-
10
karmayan kurumlardan biri. Ama sendikadan ayr›lma yönünde çalıflanlara tehdit ve telkinlerin oldu¤u yolunda aç›lm›fl davalar da var, 400 kadar sendikal› say›s› da Turkuvaz Grubu mülkiyetinde onlu rakamlara indi... Zorlanmalar› da, kendi kendilerine, zorlanmadan b›rakmalar› da söz konusu olabilir. Bu piyasan›n birçok yönü sakat. ‹nsanlar›n dik durabilme, cesur kalabilme, kendi iradeleriyle bir fley yapabilme imkânlar›, s›rf sendikal meselede de¤il, haber konusunda da, bir yaz›y› sonuna kadar savunma meselesinde de, dayan›flma, özgürlüklerine sahip ç›kma meselelerinde de geçerli. O kadar genç olmad›¤›m›z için daha durgun mu bak›yoruz, nedir, ben bu çok önemli, çok de¤erli ad›m›n hakikaten hak etti¤i güçle, kat›l›mla ve yayg›nl›kla at›labilmesini isterdim. Ama bu kadar› da bir fleyse, evet, bu kadar› da bir fley. Gazetecilik, son y›llarda yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›lan esnek çal›flma metodlar›n›n ilk uyguland›¤›, do¤as› itibariyle zaten esnek oldu¤u söylenen bir ifl... Çok renkli, çok yönlü bir iflten bahsediyoruz. Çalıflma saatleri aç›s›ndan da enteresan bir ifl. Mesai sekiz saat, ama yo¤unlaflt›r›lm›fl biçimde üç saat de çal›flabilirsiniz, 18 saat de. Bu istismara aç›k bir esnekliktir, insanlara angarya yüklemek, dört kiflinin iflini bir kifliye yapt›rmak, bir haberle dört gazete ç›karmak, bütün bunlar var. Ama nokta operasyonlar›yla m› gider bu, yoksa
“kaç kiflisiniz grevde” diye sordu, “on kifliyiz” dedi¤imde, “eh be k›z›m, bu kadar da sivri olunmaz ki” dedi. (gülüyor) Ailede tek bilmeyen abim; Amerika’da yafl›yor, ifladam›. Ona söylemek istemiyorum, eminim ki beni suçlayacak, tipik bir ifladam› çünkü. Perihan: Ben de yaln›z yafl›yorum. Babam iflçi emeklisi. Grevin ne oldu¤unu çocuklu¤umdan hat›rl›yorum. Grev benim için çok net paras›z kalmak demek. Selim: Hiçbirimizin tuzu kuru de¤il. Greve ç›kmadan önce, ç›k›p ç›kmamay›, endiflelerinizi tart›flt›¤›n›z bir toplant› yapt›n›z m›? Perihan: “Acaba ç›kmasak m›?” diye bir tart›flma konusu olmad›. Nereye kadar gider, ne kadar sürebilir, onu konufltuk. Özsel: “Greve ç›k›yorum” dedikten sonra, “acaba ç›kmasam m›” diye tereddüt yaflanmad›.
biraz daha sab›rla, daha genifl kat›l›mla, biraz da yeni tip bir sendikac›l›¤› içeren bir modelle mi gider, onu konuflmak, düflünmek lâz›m. Ama çalıflanların örgütlenmesi de flart. Halbuki sendikan›n da gazetecili¤in do¤as›na ayk›r› oldu¤u iddia ediliyor... Öyle bir fley olabilir mi? Bas›nda sendika olur, ama belki bu klasik model olmaz. S›rf toplu sözleflmeye dönük de¤il, gazetecili¤in nitelikleri üzerine de kafa yoran, bunun için di¤er meslek örgütleriyle de iliflki kurabilen bir model olabilir. Bu meslek kolektifli¤e mi itiyor insan›, yoksa bireyselli¤e mi, belki bu da tart›fl›lmal›. Sendika buralardan mânâ kazanacak gibi geliyor bana. Mücadele içinde bir fleyler de¤iflecektir, tamam ama, hiç teorisi olmayan bir pratik de zay›f kal›yor, bazen de çaresiz, aciz kal›yor. ‹nsanlar›n sendikaya kat›lmamas›n›, sendikal› olanlar›n önemli bir bölümünün greve ç›kmamas›n› sadece iflyeri bask›s›yla da aç›klayam›yorum. ‹flyeri korkusu, iflsizlik korkusu çok net vard›r, ama insanlar e¤er baflka tür bir kolektif bilinçten ziyade sendikadan sadece “toplu sözleflme eflittir ücret art›fl›”n› anl›yorlarsa, bir yerde iyi kötü ücret art›fl› yap›l›yorsa, beklentiler zay›flar zaten. Nitekim geçmiflte sendikan›n çöküflü de böyle oldu. Sabah-atv bir laboratuar olabilir. Patron kal›b› iyi kötü ayn› noktaya ç›kar, ama bunun karfl›s›nda örgütlü olmaya çal›flanlar›n o laboratuara belki eski kimyalarla girmemeleri gerekir. Bu söylediklerimden çok da emin de¤ilim. Gazetecilikten önce sendikac›l›k yapt›m ama, bugün yeniden kafa yormak lâz›m. Sendika y›llar içinde korkulan bir kelime haline geldi, ama son zamanlarda apolitik
Alper: Ç›kmasak m› acaba diye konuflmad›k hiç. Selim: Biraz ÖSS psikolojisi gibi. ÖSS’ye girene kadar çok bunal›rs›n, s›nava girdikten sonra, sonucu ne olursa olsun, art›k hafiflersin. Onun gibi. Alper: Greve ç›kmadan önceki sürede kafanda bir sürü soru oluyor, arkadafllar›n geliyor, bir fleyler sorup duruyor, sürekli kuruyorsun, huzursuzluk veriyor sonuçta. Ama “greve ç›kaca¤›m” dedi¤inde ve ç›kt›¤›nda, “oh, rahatlad›m” diyorsun. Bitti. Daha ötesi yok. Grevden bir gece önce dayan›flma partisine gittik. Sendika baflkan›n›n Ahmet Tezcan’la görüflmekte oldu¤unu söylediler. Bir yandan seviniyorum, bu ifl olumlu sonuçlanacak galiba diye, bir yandan da o önlü¤ü giyemeyecek miyiz diye de üzülüyorum. Baflkan geldi, durumu söyledi. “‹yi oldu valla” dedim. Özsel: Cuma günü (13 Ocak) buraya, Balmumcu’ya pankart ast›k. Sonra Sefaköy’e gittik. Orada 70 Çevik Kuvvet bizi karfl›lad›. Dergi grubunda greve ç›kan yedi kifliydik. Her birimize onar Çevik Kuvvet düflüyordu. Grev karar› as›ld›¤› gün de Çevik Kuvvet gelmiflti. U¤ur: Valilik zaten kural gere¤i Sendikalar Masas›’ndan polis ekibi gönderiyormufl. Perihan: Polislere sorduk: “Niye bu kadar kalabal›ks›n›z? Biz ne yapaca¤›z ki?” Onlar da “flirket öyle istemifl” dedi. Alper: Arbede ç›kabilir diye polis ça¤›r›rsan, Çevik Kuvvet geliyor. Yak›p y›-
kaca¤›z diye mi korktular? Yoksa içerdekilere mi gözda¤› vermek istediler?.. Özsel: ‹lk gün Sefaköy’e gitti¤imizde, flak›r flak›r ya¤mur ya¤›yordu. Biz pankart› açt›k. Yaklafl›k otuz-k›rk arkadafl›m›z bizi desteklemek için d›flar› ç›km›flt›. Aralar›nda son dakikada vazgeçenler de, sendikaya hiç üye olmam›fllar da, sendikaya hâlâ üye olanlar da vard›. Bize karfl› sanki biraz mahcubiyet duyduklar›n› hissettim. fiirketin güvenlik görevlileri onlar›n foto¤raf›n› çekti. “Destek verenlere maafllar› ödenmeyecek” dendi¤i haberini ald›k. Bu do¤ru de¤ildir tabii, korku ortam› yaratmak, sindirmek içindir. Mete: Bundan sonraki destekleri çekmek içindir. Dergilerde bu bask›lar çok daha fluursuzca ve aç›ktan yap›l›yor. Bizde “sendikadan ç›k›n” diye hiç toplant› yap›lmad›, iki kifliye ayn› anda bir fley söylenmedi. Hep tek tek söylendi. Ama dergilerde bu hukuksuzluk çok alenî yap›ld›. U¤ur: Dergilerde beklenenin üzerinde bir kat›l›m sa¤lam›flt›, oran olarak çok fazla sendikal› vard›. Mete: Dergiler olmasa ço¤unlu¤u sa¤layamayabilirdik. Gazete-dergi grubu olarak örgütlenmeye baflad›¤›m›zda, dergiler, Takvim, Sabah, Fotomaç’ta toplam 770-780 civar›nda çal›flan vard›. O dönem, Merkez Gazete ve Dergi A.fi. idi. Atv ayr›ca örgütlenmifl ve ço¤unlu¤u sa¤lam›flt› zaten. 780 civar›nda çal›flan içinde yaklafl›k 410 sendikal›yla ço¤un-
oldu¤u düflünülen futbol âleminde, mankenler ve dizi oyuncular› aras›nda da telaffuz edilir oldu. Tabii. Postmodern denebilecek ifllerde bile birliktelik sa¤lanmaya çal›fl›l›yor. Ama biliyorsunuz, sendika tarihi de her zaman do¤ru ve iyi fleylerle dolu de¤ildir. Yani Birleflik Metal de sendika, Türk Metal de. Sendika, içinde ne yapt›¤›ndan ba¤›ms›z olarak tek bafl›na kutsanacak bir fley de¤il. Amerika’daki Hoffa’lar› filan da düflünürseniz, bazen sendikaya karfl› da durmak gerekir. Bu grev, bu sendika için söylemiyorum bunu, bir kelimeye, bir kavrama hemen bir de¤er, bir kutsall›k atfetmemek için söylüyorum. Peki grevciler seslerini nas›l duyuracak, kitle iletiflim araçlar›na nas›l girecek? Sabah-atv grevi kendi yay›nlar›nda haber olmad›¤› gibi, baflka gruplar›n yay›nlar› da bunda bir haber de¤eri görmüyor ya da bilhassa görmezden geliyorlar... Esas hikâye zaten bu. Bu medyada bir sürü güya demokrat yazar-çizer var, de¤il mi? Demokratsan, o zaman bununla ilgili bir fley yaz, bir fley söyle. Benim bunu söylemeye hakk›m var diye düflünüyorum, en az›ndan sendikan›n greve ç›kt›¤›n› köflemde yazd›m, oradan duyurdum . Di¤er gazeteler bu grupla kavgal› de¤il mi, niye bu argüman› hayatta hiç kullanm›yorlar? TÜS‹AD, TESEV, bu tür demokrat kurulufllar neden bunlar› mesele yapm›yor? Neden Bas›n Konseyi’nin böyle bir sorunu yok? Greve ç›kan on kifli bir yana, geride kalan yüzlerce, binlerce insana da, tabii sendikaya da bunlar› sormak lâz›m: Niye bu grev haber olmuyor? Niye bir dayan›flma eylemi yap›lm›yor? Bir araya geldi¤inizde muhalif da-
Bu mücadelenin karfl›s›ndaki en büyük engel sendikac›l›¤›n kitab›n› yazm›fl olan fiefik Çal›k. Karfl›m›zdaki adam bu. Alper Hakikaten de en kaba, en aç›k örnek ‹nsan Kaynakları Müdürü fiefik Çal›k. Eski TKP’li, Eme¤in Al›nteri dergisinde çal›flm›fl... Mete Sendika, ifl güvencesi konusunda kitab› bile var. O insan “ben bu sendikay› tek bafl›ma bitiririm” diyor. U¤ur
marlar›n›z kabar›yor, bir fleyler yapma arzunuz art›yorsa, ama sonra dönüp filancan›n emrinde, ötekinin alt›nda, berikine gülümseyerek belli iflletme hiyerarflileri içine giriyorsan›z, boyun e¤me düzeninin bir parças› oluyorsan›z, baflkald›r›n›z da çok zay›f, hafif kal›yor. Haberiniz at›l›rken, yaz›n›z kesilirken, do¤ru haberler sansür edilirken, gazeteniz manipüle edilirken hiçbir fley demeyip sonra sadece toplu sözleflme diyorsan›z, aradaki bir cepheyi atlay›p baflka bir cepheye geçmifl gibi kendinizi yaln›z da bulabiliyorsunuz. Nas›l k›r›labilir peki bu yaln›zl›k? ‹flin do¤rusu tabandan örgütlenme ama, belki de en dirençli olabilecek, toplumda güvenilirli¤i daha fazla olabilecek insanlar› ikna etmeli. Bu belki do¤ru bir fley de¤il ama, taktik bir fley. Sadece buras› için de¤il, di¤er medya kurulufllar› için de söylüyorum, tabandan befl kifli at›ld›¤›nda kimsenin ruhu duymuyor. Ben befl senedir Sabah’ta yaz›yorum, sürgünler, at›lmalar oldu¤unda, kendi gazetemdekiler için iki paragraf, üç paragraf, neyse yazmaya çal›flt›m. Ama bir de öteki demokrat yazarlar var, ben onlar kadar demokrat da de¤ilim. (gülüyor) Benim en çok kan›ma dokunan bu. Befl tane güçsüz insan›n k›r›lmas› ses getirmiyor ki. Büyük dal›n k›r›lmas› ya da büyük dal›n k›r›lamayacak kadar direnç göstermesi ses getiriyor. O yüzden bizim hikâyemiz bafl afla¤› bir hikâye. Sa¤lam ve flöhretli olanlar çok demokrat ve ba¤›ms›z geçinirken bu konulara zerre kadar girmiyorsa, burada ciddi bir yamukluk var demektir. Bas›n sektöründe, son yirmi y›lda, flöhretli yazarlar ve yayın yönetmenleriyle muhabirler aras›nda anormal bir ücret ve statü fark› da yarat›ld›. Bu durum okudu¤umuz
lu¤u sa¤lad›k. Fakat bize “yetkiniz yok” diyen sadece flirket olmad›, Çal›flma Bakanl›¤› da baflvurudan tam sekiz ay sonra, “290 küsur üyeniz var, ço¤unlu¤unuz yok” diye bir cevap verdi. Sekiz ayda ancak sayabilmifller 293 kifliyi. Sonra, sendika dava açt›. Mahkeme say›m›z› 393 olarak tespit etti. Ço¤unlu¤u bakanl›ktan almad›k yani, mahkemeden ald›k. Çal›flma Bakanl›¤› bu ifli sekiz ay nas›l geciktirdi, sonra da say›y› nas›l yanl›fl tespit etti, anlafl›l›r gibi de¤il. Sendika üyelik formlar›yla bordrolar› efllefltirip sayacaks›n, ilkokul dörde giden çocu¤um yapar bunu. Sonra sendikal› say›s› da 400’den 30’a, 40’a düfltü. Atv’de beflalt› kifli kald› galiba. Ahmet Tezcan “atv’de iflyeri temsilciniz bile greve kat›lmad›” diyor. Do¤ru. Adnan (Orun) tek bafl›na kald›. fiefik Çal›k onunla bir görüflme yapt›, Adnan tansiyon problemi yaflad›, hastanelik oldu. Grev öncesi de tansiyonunun çok yükseldi¤ini duyduk, sa¤l›k durumu bunu kald›ramayacakt›. Hayat›ndan korkuttular onu. Greve kat›lmayan mesai arkadafllar›n›z sizce neden kat›lmad›? Özsel: Biz grev karar› ald›ktan epey sonra, son bir haftada, Aktüel’de alt› kifli daha sendikaya üye oldu. Befli son dakikaya kadar greve ç›kaca¤›n› söylüyordu, son gün yap›lan toplant›dan sonra vazgeçtiler. “Greve ç›kanlar mücadelesini etsin, toplu ifl sözleflmesi imzalan›rsa biz de o haklardan yararlan›r›z” diye düflünenler de var. Son gün, yay›n yönetmeni
yay›nlar›n niteli¤ine de yans›yor... Tabii ki. Bas›nda bir aristokrasi yarat›ld›. Ama flunu da düflünelim: Tek bafl›na sendika bunu düzeltecek bir fley de¤ildir. Kendi niteli¤ini de de¤ifltirmifl, dönüfltürmüfl bir sendika gerekiyor. Kad›köy mitingi için Türk-‹fl ve KESK bir ça¤r› yapt›, “ne olur bir gün bizi yaz›n” diye. S›rf medyadaki sendikaya de¤il, genelde sendika meselesine so¤uk bakan ve sözde temel hak ve özgürlüklere düflkün olan, her bir yay›n›nda demokrat yazarlar› mebzul miktarda bulunan bir medyadan söz ediyoruz. En çok demokrasi laflar›n› eden gazeteler, ayn› anda “iflçilerin eylemi yüzünden yollar kapand›, vatandafl çile çekti” diye haberler de yaz›yorlar. Genel bir demokratik kültür sorunu var. Bu tek bafl›na Sabah’›n, medya çal›flanlar›n›n meselesi de¤il. Ayn› zamanda parlamentoya, iktidara, kanunlara dair de bir meseledir. Bu iktidar bir ara muhalefetteydi, muhalefet de geçmiflte iktidar›n parçalar› olmufltu, hiç bunlar›n medyada sendikay› savundu¤unu duyabildiniz mi? Hikâye sadece on tane genç gazetecinin gazeteciler taraf›ndan yaln›z b›rak›lmas› meselesi de¤il, genel olarak medyada bu anlamda bir örgütlülükten hofllan›lmamas›. Sendikalar›n ça¤r›s›n› ele ald›¤›m yaz›da bunu söyledim: Bizim demokratl›¤›m›z, H›ristiyan demokratlar›nki gibi. Herhangi bir Avrupal› H›ristiyan demokrat milletvekili, ço¤u yak›c› olan konularda Türkiye için demokratl›k kriterlerimizi ilkesel olarak savunabilir. Ama bir noktadan sonras› sosyal ve s›n›fsal bir meseledir. Oraya gelmeden bir demokratl›k türü tutturmuflsan›z, ülkenizde de sendikalar “ne olur bir gün de bizi yaz›n” diye yalvar›r. Ama daha iyisini de gördük, yine daha iyisini görebiliriz.
11
toplant› yapt›. “Grev ve Lokavt Kanunu’na göre yar›n herkes 9.30’da burada olmak zorunda, gelmeyen greve ç›km›fl say›l›yor. Hastaysan›z rapor getireceksiniz” dedi. ‹nsanlar korkutuldu. “Grev kanununda böyle bir fley yok, bu tamamen korku salmak için” dedim. “Sen greve ç›kmayanlara korkak m› demek istiyorsun” diye tersten al›nd› sözüm. Korku salmak baflka, korkmak baflka halbuki. O toplant›dan sonra, befl kifli greve ç›kmaktan vazgeçti. Eskiden öyle yapanlara “grev k›r›c›” denirdi, bu çok a¤ır bir sözdü. fiimdi greve kat›lmamak çok normal görülüyor galiba. Mete: Bin kifli greve ç›kar da, yüz kifli ç›kmaz, “grev k›r›c›” olur; bin kiflinin çal›flt›¤› yerde on kifli greve ç›k›nca, biz “çal›flma k›r›c›” durumuna düflüyoruz. (gülüyor) Perihan: Greve ç›kmayan, son anda ç›kmaktan vazgeçen arkadafllara neden diye sormad›m aç›kças›. Neyin ne oldu¤u ortada. Benim hiçbir zorum yokken, maafl›m› al›rken, yüzde 6 zam alm›flken, di¤erleriyle k›yasland›¤›nda rahat bir çal›flma ortam›na sahipken, istifa etmeye yöneltildi¤im halde bile kalk›p sendikadan istifa etmediysem, bu zaten bir fley söylüyordur. Biz greve iflten at›lmayal›m diye ç›kmad›k ki. ‹kramiyeydi, yol paras›yd›, daha iyi çal›flma koflullar›yd›, sosyal haklard›, bunlar elbette çok önemli. Ama bizim as›l arzumuz, o hep söylenen “ba¤›ms›z gazetecilik”e gelmekti, oraya ulaflmak üzere biz bu greve ç›kt›k. ‹flverenin yar›n ç›k›p hemen toplu sözleflme imzalamayaca¤›n› biliyoruz, deli miyiz? Selim: Bir yandan da “bunlar kellelerini koydular giyotinin alt›na, kelleleri gitmez de sendika gelirse, biz de üye oluruz” diye bekleyen de çok kifli var. Greve ç›kt›ktan sonra mesai arkadaflla-
Hamdi Kurt
Zorland›m tabii, kolay bir karar de¤il. Greve ç›kmazsam, ç›kan arkadafllar›ma karfl› çok vicdan azab› çekece¤imi düflündüm. Ç›kacak olanlar› düflündü¤ümde, yerimin onlar›n saf›nda olmas› gerekti¤ini düflündüm. Hamdi
r›n›z›n yorumlar›, tepkileri neler oldu? Perihan: Aramad›lar. Belki sert bir tepkiyle karfl›laflmaktan çekiniyorlar. Mete: Belki de utan›yorlard›r. Alper: Tavr›m net oldu¤u için kimse bana bir fley demedi. Zaten deli gözüyle bak›yorlard›. U¤ur: En çok Selim flafl›rtt›, “Allah allah, o yak›fl›kl› çocuk neden greve ç›kt›?” dediler. (gülüyor) Selim: “Sen özel okul mezunusun, sendikada ne iflin var?” diye tepki geldi. Ben de “valla bize lisede ‘Germinal’i okuttular, orada maden iflçileri madenleri patlat›yordu, dua edin, burada biz molotof atm›yoruz binaya” dedim. Alper: Baz› arkadafllar yüzümüze bakmakta biraz zorlan›yor. Cuma günü, servis saatinde, baz› arkadafllar etraf›m›za geldi, bir fley söylemek istiyor, ba-
SABAH YAZARI HASAN BÜLENT KAHRAMAN
Sendika teknolojisi benim meselem de¤il Sizin de yazdı¤ınız Sabah’ta ve atv’de bafllayan grev, neredeyse otuz yıldan bu yana basın sektöründe yaflanan ilk grev. Ne düflünüyorsunuz basında sendikalaflma hakkında? Hasan Bülent Kahraman: Do¤rudan do¤ruya bu grevle ilgili çok fazla söyleyecek bir fleyim yok, geçmifline, olayların geliflmesine dair bir bilgim yok çünkü. Fakat benim Türkiye’deki sendika yapılarıyla çok ciddi problemlerim var. Çok eskimifl, mevcut ifl hayatının ve dünyanın temel meselelerini anlamaktan çok uzaklaflmıfl bir yapı bu. Hem içinde bulundu¤u dünyanın koflullarını bilmiyor, hem de Türkiye’de olması gereken yerin çok gerisinde. 1970’lerde, hatta 1980’lerdeki D‹SK’le bugünkü D‹SK’i mukayese etti¤iniz zaman, aradan geçen sürede ne sendikanın kendisini ilerletti¤ini, ne de sendikal düflünce ve pratik bakımından bir geliflme oldu¤unu söyleyebilirsiniz. “Sendika a¤alı¤ı”, “sarı sendika” gibi laflar 1970’lerin meseleleriydi, iflçi sınıfının gayet etkin oldu¤u bir dönemde çıkmıfl laflardı. Bugün iflçi sınıfı nerededir,
12
Selim Suner
teknolojik ilerlemeyle emek arasındaki iliflkinin sendika ba¤lamında çözümlenmesi gereken sorunları nelerdir gibi problemlerin önümüzde durdu¤u bir dönemde, sendikalara dönük böyle bir sorgulama dahi yok. Böyle bir koflul içinde Türkiye’de sendikal hareketin meflruiyetinden genel olarak söz etmek bana çok zor görünüyor. Sendika lafını asla duymak istemeyen sermaye sınıfı “partner sendikacılık” gibi kavramlar da üretiyor. Ayrıca, özellikle medyada, örgütlenmenin önünde her türlü engel var. Mesela Sabah-atv grevini di¤er gruplar da haber yapmıyor... Hangi iflveren, hangi patron sendikayı ister? Hangi patron, iflçiye bir takım tavizler verme önkabulü içindedir? Bence onun oldu¤u gün emek/sermaye çeliflkisi ortadan kalkmıfl demektir. Zaten bence solun dünyada çok önemli momentum kaybetmesine bizzat solun 1970’lerde yükseldi¤i sendikal hareket yol açmıfltır. ‹kincisi, otuz senedir dünya neoliberal, Yeni Sa¤ politikalarla, sınırsız, koflulsuz piyasa ekonomisi heyecanı ve vecdi içinde bir mo-
k›yor yüzüne, bir fley söyleyemiyor. “Üflüdünüz mü?” filan dediler. Para dergisinden bir arkadafl›m çocuklar› yüzünden greve ç›kamad›, a¤layacak gibiydi. Baz›lar› son gün vazgeçti. Mete: Bir günah ç›karma durumu, do¤rudan söylenmese de, bir özür dileme hali var. Bir arkadafl›m gelip çakt›rmadan kula¤›ma “hakk›n› helal et” dedi. Onun üzerinde bir hakk›m do¤du¤unu düflünüyor anlafl›lan. Asl›nda birkaç farkl› tarz var: Kap›dan geçerken selam verenler, ama yan›m›za yaklaflmaya cesaret etmeyenler var; hiç bakmadan çok h›zla girip ç›kanlar var; bir de bu kap›y› kullanmay›p arka kap›y› kullanmaya bafllayanlar var. U¤ur: Onlar içerde, biz d›flarday›z. Resmen hapis gibiler. Biz rahatlad›k. Alper: Çal›flanlara “greve kat›l›yorum-
delle idare ediliyor. Bunun uzantısı, emek politikası yapan kesimin büsbütün ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye’deki sorun, medyalar düzeyinden baktı¤ınız zaman, bunların bir monopol haline gelmesidir. O medyanın bir baflka medyadaki veya eme¤in bir baflka alanındaki sendika haberini vermesi gibi bir beklentimiz olabilir mi? Sendikaların yeri gö¤ü yıkarak kendi imkânlarını üretmesi lâzım. Bu imkânlar nasıl üretilebilir? Bilmem. Emek kavramının teknoloji performansı bakımından anlam ve içerik de¤ifltirdi¤i bir dünyada, sendikanın bugünkünden daha farklı hareket etmesi ve daha farklı bir toplumsal kavrayıflla ortaya çıkması lâzım. Sendika teknolojisi benim meselem de¤il, ben daha makro planda bakan birisiyim. Ama bir greve gitmifl olan otuz-kırk kiflinin seslerini duyurmasının da imkânı yok, bunu da kabul edelim. 1979’da kurulmufl olan model yayını yine kuruyor, kapitalizmin bilmem kaçıncı krizinden sonra. Belki bir yirmi sene daha gidecek. Böyle bir dünyada tedbir alabilecek olan burada grev yapan iflçiler de¤ildir, onlara destek sa¤layacak olanların bireysel giriflimleri de¤ildir, çok daha kapsamlı biçimde sendika teknolojisinin bunu üretmesi gerekir.
kat›lm›yorum” diye form doldurtmufllar. Bir arkadafl›m›z “kat›lm›yorum, ama destekliyorum” yazm›fl. Bu bile bir cesaret. U¤ur: O arkadafl›n anarflist dövmesi var. (gülüyor) Hamdi: Sefaköy’de, yöneticilerin pankart as›l›rken çal›flanlar›n d›flar› ç›kmamalar›n›, sigara içmek istiyorlarsa yan kap›dan ç›kmalar›n› söylemelerine ra¤men, birçok arkadafl yan›m›za geldi. Turnikelerden ç›karken isimleri de al›nm›fl. Ona ra¤men, oldukça kalabal›k bir grup yan›m›za geldi, ben desteklerini hissettim aç›kças›. Özsel: Pankart› ast›ktan sonra kafeteryaya geçtik, Para dergisinden bize pasta geldi. Perihan: Sendikaya girip istifa edenlerden, greve ç›kmaktan vazgeçenlerden ziyade, bizim flirkette ve d›flar›daki “solcuyum” diye tan›nanlar›n ilgisizli¤ine, destek vermemesine k›zg›nl›k duyuyorum. Bir telefon bile etmiyorlar. Onlara çok öfkeliyim. Bir sol tart›flmas› oldu¤unda, gazetelerin sayfalar› doluyor tafl›yor; liberal solu var, demokratik solu, devrimcisi, Kemalisti, osu var, busu var... Ama biri ç›k›p gelmiyor. fiimdiye kadar bir tek Roni Margulies geldi. Adamlar nerede? Mete: Pankart as›l›rken, deste¤e gelenler aras›nda Ertu¤rul Kürkçü de vard›. U¤ur: Sendika Türk-‹fl’e ba¤l› oldu¤u için belki de böyle davran›yorlar. Mete: Solcuyum diyenlerin ço¤u, “TGS sar› sendika, benim orada iflim olmaz” tavr›nda. Tamam, senin iflin baflka yerde olsun, biz de oraya gelelim. Perihan: Benim hofluma m› gidiyor, Mustafa Özbek’in foto¤raflar›n›n dalgaland›¤› yerde pankart açmak? U¤ur: 15 fiubat’ta Kad›köy’deki Emek ve Demokrasi mitingde, Türk‹fl taraf›nda yer almaktan çok rahats›z olduk. Keflke D‹SK’e ba¤l› olsaym›fl sendika. Perihan: Ben eme¤imin peflindeyim, onlar›n da bunu düflünmesi gerekiyor. Mete: ÖDP’nin parti meclisi üyesi arkadafllar var bu flirkette. Sürecin bafl›ndan itibaren hep uzak durdular. Bu ifllerle u¤raflanların, partili Alper Tunga Çatal olaların bir örgütlenme çabas›na öncülük etmesi gerekmez mi? Selim: Soldan bahsedenleri geçtim, bu sektörde, bizim gazetede de, soldan, sol jargondan, sol edebiyattan, sol sayesinde para kazanan, kimlik edinen insanlar var. Onlar yok mesela aram›zda. Bizimle tart›flmad›lar, konuflmad›lar bile. Onlar nerede? Konjonktür neyi gerektiriyorsa, kimse onun bir ad›m d›fl›na ç›kam›yor. Çok ac›, de¤il mi? Özsel: Bizi sendikaya götüren arkadafl da flu anda yukar›da çal›fl›yor, greve ç›kmad›. “Hadi sendikaya gidelim, üye olal›m, flöyle önemli, böyle önemli” diye konufluyordu. Sendikaya üye hâlâ. Sabah’ta Pazartesi
Sohbetleri’ni yap›yor, ismi, imzas› biliniyor; greve ç›ksa bir parça daha etki uyand›rabilirdi... Alper: Greve ç›kaca¤›n› söylemiflti. Perihan: “Ç›kaca¤›m” diye telefonumda mesaj› var. Mete: Bu sürecin bafl›ndan beri aktif olanlar›n, ortada at›p tutanlar›n böyle yapmas› çok zoruma gidiyor. Perihan: “Ö¤retmen bana takar” psikolojisi gibi, “patron bana takar” psikolojisi var. Mete: Görüfltü¤üm arkadafllar›n hemen hepsi, “herkes greve ç›karsa ben de ç›kar›m” diyor. Prensip olarak greve karfl› oldu¤unu söyleyen, “burada grev mi olur, grev yap›lmamal›” diyen yok. Selim: Askerdeki kural vard›r ya, ne en önde ne de en arkada duracaks›n, göze batmayacaks›n... Normal hayatta da öyle davran›yor insanlar. Özsel: Ne kadar ac›kl› asl›nda. Alper: Bize köstek olan, bu mücadelenin karfl›s›ndaki en büyük engel sendikac›l›¤›n kitab›n› yazm›fl olan fiefik Çal›k, daha ötesi var m›? Karfl›m›zdaki adam bu. Mete: Hakikaten de en kaba, en aç›k örnek ‹nsan Kaynakları Müdürü fiefik Çal›k. Eski TKP’li, Eme¤in Al›nteri dergisinde falan çal›flm›fl... U¤ur: Sendika, ifl güvencesi konusunda kitab› bile var. O insan “ben bu sendikay› tek bafl›ma bitiririm” diyor. Mete: “Nesnel durum” bunu gerektiriyormufl. Neyse o nesnel durum? Solu, solcular› kötülüyormufluz gibi olmas›n ama, ben de “solcuyum” deyip de aram›zda olmayanlara daha çok bozuluyorum. Üstelik bunlar s›radan solcular de¤il, solu temsilen kürsülere ç›kanlar, konuflanlar. Çat› partisi giriflimlerini yürüten arkadafllardan biri içerde çalıflıyor. Perihan: Sadece sol meselesi de¤il ki, bugün Ergenekon davas›yla pislikler ortaya ç›ks›n diyenler, darbe karfl›t› olanlar –ki hepimiz zaten darbe karfl›t› olal›m– bizim eme¤imiz için, en temel hakk›m›z için yan›m›zda bulunmuyorlar. Gazetelerinde ekonomi sayfas›nda küçücük bir haber olarak girdi grev. Selim: Taraf’taki o haberi bizim arkadafllar bile görmekte zorlanm›fl. Perihan: Asl›nda ekonomi haberi de¤il ki, “flirket” aç›s›ndan bak›yorlar olaya. U¤ur: Gariptir ki, Radikal’in, Hürriyet’in, Milliyet’in internet sitelerinde Anadolu Ajans›’n›n bülteni konmufl, ama gazetelerde yok. Perihan: Darbeye karfl› olal›m, ama eme¤inin, hakk›n›n peflinde koflanlar›n da yan›nda dural›m; ne sak›ncas› var ki? Mete: Haber olmad›¤› gibi, köfle yazarlar›ndan yazan da olmad›. Alper: En büyük flanss›zl›¤›m›z Deniz Seki’nin kokainden yakalanmas› oldu. (gülüyor) O her yerde birinci haber, bize s›ra gelmiyor tabii.
Yüzlerce kiflinin çal›flt›¤› yerde on kifli olarak grev yapmak sizde nas›l bir his uyand›r›yor? “Gülünç duruma düflürdüler kendilerini” diyeler var m›d›r? Özsel: Vard›r tabii. Mete: Önce, öyle düflünmüfltüm, ama içerideki arkadafllarla konuflunca, kendimizle gurur duyabiliriz diye düflünüyorum. ‹nsanlar›n arka kap›dan ç›k›yor olmas›, önümüzden h›zl› h›zl› geçmesi gülünç durumda olmad›¤›m›z› gösteriyor. Komik duruma düflen, utanç duymas› gerekenler biz de¤iliz. Bize baflka bir flans b›rak›lmad›. Ya kendimizden utanacak, korku karfl›s›nda istifa etmenin ezikli¤ini yaflayacakt›k ya da devam edecektik. Patronun iki duda¤›n›n aras›nda olmayal›m diye buraya ç›kt›k. Niye teslim olal›m? Burada, Emine Aslan’› da anal›m. Benim kendime örnek ald›¤›m kifli Emine Aslan oldu. U¤ur: Bende de çok etkili oldu Emine Aslan. Mete: Tek bafl›na DESA’y› alt etti. Biz de on kifli Turkuvaz’› alt edebiliriz. Özsel: Emine Aslan ilham kayna¤›m›z. U¤ur: Kesinlikle. Yaflas›n Emine Aslan! Mete: Tek bafl›na mücadele etti kad›n. Bize güç verdi onun örne¤i. Biraz kemikli olmak lâz›m. Sürekli bükülmekle olmuyor. Zaten büküldük bu kadar y›l, art›k bükülmemeye karar verdik. Perihan: D›flardan baz› arkadafllar›m ar›yor, “helâl olsun” filan diyor, bunlar da hiç etkilemiyor. Ne kendimle gurur duyuyorum, ne “helâl olsun” diyorum. Böyle olmas› gerekiyordu, oldu. fiuna k›z›yorum ama: “Helâl olsun” diyenler aras›nda, bizim yapt›¤›m›z› yapmaktan kaçanlar da var. Benimle gurur duyma, yap, kendinle gurur duy. U¤ur: Bu bir sürecin bafllang›c› olabilir. Sadece bizimki de¤il tabii, Yörsan var, DESA var, Yata¤an var. Bunlar bir zincirleme reaksiyon olsa, ortaya bir fley ç›kabilir. Selim: Bas›ndaki arkadafllar›m›z›n Yörsan’dan, DESA’dan ilham almalar› pek Perihan Özcan
14
ÖDP’nin parti meclisi üyesi arkadafllar var bu flirkette. Sürecin bafl›ndan itibaren hep uzak durdular. Partili birinin bir örgütlenme çabas›na öncülük etmesi gerekmez mi? Solu, solcular› kötülüyormufluz gibi olmas›n ama, “solcuyum” deyip de aram›zda olmayanlara daha çok bozuluyorum. Üstelik bunlar solu temsilen kürsülere ç›kanlar, konuflanlar. Çat› partisi giriflimlerini yürüten arkadafllardan flimdi içerde çal›flan var. Solcuyum diyenlerin ço¤u, “TGS sar› sendika, benim orada iflim olmaz” tavr›nda. Tamam, senin iflin baflka yerde olsun, biz de oraya gelelim. Mete
U¤ur Güç
mümkün de¤il, Lufthansa’dan, Hollywood’dan örnek almalar›n› diliyorum. Alper: Geçen gün, bir araba durdu bizim binan›n önünde, bir arkadafl koflarak ç›kt›, arabaya yöneldi. Maça gideceklerdi galiba, üzerinde Befliktafl formas› vard›. Direksiyondaki, cam› açt›, pankart› okudu, “ulan grev varm›fl, arkadafllar›n burada, sen niye içerdesin?” diye ba¤›rd›. Sonra ne muhabbet döndü aralar›nda, bilemiyorum. Mitingden rahats›z oldu¤unuzu söylediniz, neydi sizi rahats›z eden? Perihan: Kimse bizim grevimizi duyurmuyor, oraya sesimizi duyurmak için gittik. Yoksa Türk Metal’in gövde gösterisi yapaca¤› tahmin edilebilirdi. Grevi duyurmak gibi bir maksad›n›z olmasa, mitinge gitmez miydiniz? Perihan: Gitmezdim, çünkü orada Mustafa Kemal’i ak›fllayan da var, Mustafa Özbek’i öpüp koklayan da var. Ayn› tarafta de¤iliz. Tek ortak noktam›z emekti, mitingin sapt›r›laca¤› da belliydi, ama sesimizi duyurmak için oradayd›k. Baflka seçene¤imiz yok ki. Özsel: Herkes orada ortak bir amaç için toplanm›flt›, krizin bedelinin çal›flanlar›n s›rt›na y›k›lmamas› için sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Dertler ortak, ama birbirlerini yiyorlar. U¤ur: ‹flçi dayan›flmas› yerine, iflçi karfl›laflmas› oldu. Selim: fiu anda grevde olmasayd›k, istesem de gidemezdim mitinge, çünkü biz pazar günleri çal›fl›yoruz. Çok elit bir ifl yap›yoruz ya! Mete: Ben pazar günleri izin yap›yorum. Dedim ya, benim flartlar›m iyiydi. (gülüyor) Bu mitinge giderdim, ama yerim Türk-‹fl olmazd›, KESK’te olurdum büyük ihtimalle. Daha önce hiçbir partide, bir siyasal örgütte bulunmufllu¤unuz var m›? U¤ur: Hay›r. Selim: Hay›r. San›r›m hiçbirimizin öyle bir deneyimi yok. Perihan: Türk olmakla m› ilgili, bilmi-
yorum ama, hep insanlar›n ortak amaçlarla yola ç›k›p sonra çat›flt›klar›n› gördüm. Onun için flimdiye kadar hiçbir örgütlenmede yer almad›m. Bu ilk örgütlenme faaliyetim. Mete: Ben daha önce ö¤renci derneklerinde, halkevlerinde bulundum. Ama, böyle kay›tl› üye fleklinde de¤il. U¤ur: Sendikayla, üye olmaya gitti¤imizde tan›flt›k. Ahmet Tezcan’›n bas›n aç›klamas›na ve önerilerine ne diyorsunuz? Mete: Ahmet Tezcan editoryal ba¤›ms›zl›ktan bahsetmifl. Madem bundan yanas›n›z, sendikan›n talebini beklemeden bunu tan›yabilirsiniz. Ücret sendikac›l›¤› elefltirisi geliyor sürekli, fakat onlar›n flikâyetine bak›yoruz, maliyet art›fl›. Onlar›n kafas›nda baflka bir fley yok. Maliyet artmas›n diye sendika ücret art›fl› talep etmeyecek bunlardan. Ahmet Tezcan’›n en son teklifi flu: “Grev karar›n› tek tarafl› kald›r›n, sizin iyi niyetinize inan›rsak bir fleyler yapar›z.” Bugüne kadar kötü niyet ad›na her fleyi yapm›fl bir flirketin dan›flman›, bizden iyi niyet istiyor. Ahmet Tezcan art›k ça¤dafl olan›n “partner sendikac›l›k” oldu¤unu söylüyor. Partner sendikac›l›ktan siz ne anl›yorsunuz? Mete: Sendika, çal›flanlar›n bir araya geldi¤i bir örgüttür. Sendika, çal›flanlar›n partneridir. Patron kendisine partner ar›yorsa, baflkas›n› bulsun. Benim anlamad›¤›m flu: Sendika ücret talep etmemeli mi? TGS baflkan› Ercan ‹pekçi flunu söylüyor: “fiu ana kadar anlaflt›¤›m›z maddeler üzerinden ikili protokol yapal›m, greve ç›kmayal›m, ama ikili yapal›m. Di¤er konular› da zamana yayal›m, sonra görüflelim.” Adam bunu kabul etmiyor, çünkü sendika girsin istemiyor. Sendikal örgütlenmenin ucunun eninde sonunda editoryal ba¤›ms›zl›¤a uzanaca¤›ndan korktuklar› için istemiyorlar. Alper: Sendikan›n otuz y›l önceki taleplerle geldi¤ini söylemifller. Demek ki, sosyal ve ekonomik haklar otuz y›ld›r al›namam›fl ki, bugün de talep ediliyor. Bugün daha iyi koflullarda olsak, niye daha geri bir durumu talep edelim ki? Mete: Diyelim ki bizim taleplerimiz otuz y›l öncesine ait. Diyelim sendika ücret sendikac›l›¤› yap›yor, sar› sendika, uzlaflmac› sendika... Bizim eme¤imizin karfl›l›¤›n› istememiz ücret sendikac›l›¤›ysa, onlar da maliyet yöneticili¤i yap›yor. Baflka bir fley yapt›klar› yok. Biz taleplerimizi söylüyoruz. Sen de bir teklif yap, s›f›r zam, s›f›r ikramiye öner. Ama prensip olarak sendikay› tan›m›yor. “Önce siz tek tarafl› olarak grevi kald›r›n, yetki düflsün” diyor. Sendikan›n varl›¤›n›n bitmesi kofluluyla, Çal›flma Meclisi, think tank, ›v›r z›v›r, fl›k isimli bir fleyler öneriyor. Sendikal haklardan feragat edece¤iz, bizim önerilerimiz uygun görüldü¤ü takdirde geçerli olacak, uygun görülmezse bir gücümüz, yapt›r›m imkân›m›z olmayacak, yine patronun iki duda¤›n›n aras›nda olaca¤›z: Uygun görecek ya da görmeyecek, zam yapacak ya da yapmayacak,
kovacak ya da kovmayacak, haberleri sokacak ya da sokmayacak... U¤ur: ‹nsanlar›n bilgisini, birikimini, zaman›n›, eme¤ini verdi¤i iflinin karfl›l›¤›nda onurlu bir ücret ve sosyal haklar›n› talep etmesi çirkin, afla¤›lay›c› bir fley gibi sunuluyor. “Sana iflini veriyorum ya, daha ne istiyorsun” tavr› var. Alper: ‹flin tuhaf yan›, gazete TMSF’ye, yani devlete geçince baz› haklar tan›nmaya baflland›. Özel sa¤l›k sigortas›, yemek fifli, sendika örgütlenmesi, hepsi TMSF zaman›nda oldu. Bir yandan çok komik. Özsel: Çal›k grubu buray› TMSF’den al›rken, burada sendikal örgütlenme oldu¤unu biliyorlard›. ‹nternet sitelerinde sendikal çal›flmayla ilgili haberler ç›k›yordu. Genel müdür sürekli flunu söylüyor: “Patron diyor ki, çal›flanlar›n bize niye böyle bir tavr› var?” Bizim tavr›m›z Çal›k’a de¤il, TMSF’den buray› Ciner de geri alabilirdi, Ayd›n Do¤an da ya da bir baflkas› da... Burada bu örgütlenme vard› zaten. Alper: Çal›k’›n baflka hiçbir fabrikas›nda, iflyerinde sendika yok muymufl? Mete: Patron hiçbir zaman sendika istemez ki. Niye istesin? Sorun iflçilerin niye isteksiz oldu¤u. Bu iflin baflar›s›z olmas›ndan sevinecek bir sürü “iflçi” olacakt›r. Sendikaya elefltirileriniz var m›? Mete: Elefltirileri sürecin sonunda yapaca¤›z. Alper: Çok partner sendika, çok uzlaflmac›... Tam partner sendikas›. Ahmet Tezcan bundan daha partner bir sendika yönetimi bulamaz. Bu sendikayla anlaflam›yorsa, baflka bir sendikayla kesinlikle anlaflamaz. Perihan: Ayr›ca, bunu tart›flman›n zaman› ve yeri baflka olmal›. Selim: ‹nsanlar noterde üyelik formunun alt›na imza at›yor, “sendikal› oldum” diyor, sonra haklar›n› bekliyor. Fakat sendikal› olmak bu olmamal›. Sendika dedi¤in, notere gidip üye olan kiflinin kendisi asl›nda. Sen bir fley talep et-
Ender Ergün
Adam sendikay› Sovyetler’de kalm›fl zannediyor. Mesela dizi seyrediyor, “Lost”u takip ediyor. “Lost” geçen sezon 16 bölüm yerine 13 bölüm yay›nland›. Niye?” diye soruyorum. Bilmiyor. “Çünkü Amerika’da senaristler grevdeydi.” Hollywood’da senin hayat›nda kazanmad›¤›n paray› dizinin bir bölümünden kazanan senarist sendikal› ve grev yap›yor. Ondan da fazla kazanan aktörler bu greve destek veriyor, “ne kadar ça¤d›fl›s›n›z, sendika da ne!” demiyor. Senin bütün medya kurulufllar›ndan daha büyük bütçesi olan ABC televizyonu prime time’da en çok reklam geliri olan diziyi üç hafta yay›nlayam›yor! Neden? Sendika var, grev var. Selim
Perihan: fiu anda baflar›l› zaten, “büyük medya” denen bir yerin kap›s›na “grev vard›r” pankart› ast›k, daha ne olsun ki? Biz bir fley elde edemesek de, birileri bizden sonra elde edecektir. Bizden önce, üç kifli sendikal faaliyet nedeniyle iflten at›ld›. Onlar “baflar›s›z” oldular diyelim, ama biz onlara bakarak ç›kt›k bir yandan da. On kiflinin greve ç›kt›¤›n› gören de sonra bir fley yapacakt›r mutlaka. Alper: “Plazan›n kap›s›na grev pankart› as›lamaz” diye bir inan›fl vard›. Ast›k, olabiliyormufl. Mete: Sendikadan ç›kmam›z yolundaki bask›lar s›ras›nda, flu anda grev gözcülü¤ü yapan Ender (Ergün) arkadafl›m›z Levent Tayla’ya örgütlenme özgürlü¤ünü engellemekten suç duyurusunda bulunmufltu. O dönemde avukat›, memlekette TCK 118/1-2’den aç›lm›fl bir dava, yani kabul edilmifl bir suç duyurusu bulamam›flt›. Çal›flan›n tehditle, bask›yla, rüflvetle, flantajla, korkutarak örgütlenme özgürlü¤ünden al›konmas›na, sendikadan istifa etmek zorunda b›rak›lmas›na, sindirilmesine karfl› bir kanun var asl›nda. Sen birisine “sendikadan ayr›l, sana ikramiye verece¤im” diyemezsin. Ama bu konuda bir tane örnek dava yoktu. Ama savc› Ender’in suç duyurusunu kabul etti, davan›n aç›lmas› bile flimdilik önemli bir durum. Üstelik, dava sonucunda karfl› taraf kaybederse, yar›n öbür gün Tuzla tersanesinde ya da bir baflka yerde sendika nedeniyle biri bask› görürse, örnek olarak gösterebilecekleri bir dava olacak. Bu bütün çal›flanlar› ilgilendiren bir durum. Ender’in dedi¤i gibi, “boyumuzdan büyük bir fley yap›yoruz”. Ayr›ca, herkes “plazalarda örgütlenme olmaz, grev olmaz” derdi. ‹flte pankart›m›z burada, on kifli de olsa, alt›nda duruyoruz. Alper: Bence de bu kadar› bile baflar›. Kimse ihtimal vermiyordu greve ç›kaca¤›m›za, ç›kt›k. Hamdi: Valla sözleflme imzaland›¤› zaman esas olarak baflar›l› oldu¤unu düflünürüm. Selim: Ziyarete gelen herkes bizi fl›mart›yor, nesli tükenen hayvan muamelesi görüyoruz. Bir yandan da belki öyledir. Biz on kifli, on kifliden fazlas›n› temsil ediyoruz. Baflar› konusuna gelince, 212 rüflvetleri döneminde, yaklafl›k 100 kifli yasal hakk›na kavufltu burada; birçok insan sendikadan istifa karfl›l›¤›nda zam ald›, iflten ç›karma olmad›. Bunlar da sendikal örgütlenme çal›flmas›n›n baflar›s› olarak görülebilir. Alper: Bizim pay›m›za bir fley düflmedi ama... Sendikal örgütlenmeden en çok, sendikadan istifa eden arkadafllar yararlanm›fl oldu. ‹flveren sözleflme imzalamaya yanaflmazsa ne olacak? Mete: Teknik olarak, biz grevi devam ettirdi¤imiz sürece, grev devam ediyor. Grevin bitmesi durumunda, biz iflbafl› yapaca¤›z. Patron ne yapar, bilmiyoruz. Biz hâlâ bu grubun çal›flan›y›z, sadece ifl b›rakt›k. Alper: Yafllan›nca da bastonla buraya gelece¤iz herhalde. (gülüyor)
Söylefliler: Merve Erol - Yücel Göktürk
Ender Ergün
mezsen, arkas›nda durmazsan, sendika bir fley yapmaz. Biz daha iyi çal›flma koflullar›, daha iyi ekonomik koflullar, daha rahat bir çal›flma ortam› talep edece¤iz, sendika bunun peflinden koflacak. Sendika biziz sonuçta. Ne kadar kalabal›k olursak, sendikay› da dönüfltürürüz. Mete: fiöyle bir sorun da var, sen sendikac›l›k yap›yorum diyorsan, çal›flanlar›n sana gelmesini beklememelisin, sen gideceksin, onlar› örgütleyeceksin. Onlar›n örgütlenmelerinin önündeki engelleri hafifletmeye çal›flacaks›n. fiu anda mesela Do¤an Grubu’nda sendikal örgütlenme ad›na ne yap›l›yor kurum taraf›ndan? Sendikalaflma sürecinin size katt›¤› olumlu fleyler oldu mu? Selim: Bu süreç bize dostluklar kazand›rd›. Beraber greve ç›kt›¤›m›z arkadafllar içinde sadece Mete abiyi tan›yordum, sekiz “adam” daha tan›d›m. “Adam”› erkek anlam›nda söylemiyorum, “gerçek insan” anlam›nda “adam”. Greve ç›kan on arkadafl, sosyal konularda asgarî bir hassasiyet sahibiydik, ama bu konulara daha çok e¤ilme, bilgi sahibi olma, muadil örnekleri araflt›rma, muadil olmasa da benzer mücadeleleri, çabalar› takip etme çabas› geliflti. Bunlar hakk›nda daha çok bilgi sahibi oldukça, yapt›¤›m›z›n ne kadar do¤ru oldu¤undan daha çok emin olduk. Bizim altyap›m›z da güçlendi asl›nda. Bilmedi¤imiz ne kadar çok örnek oldu¤unu, sorunlar›m›z›n ne kadar yayg›n oldu¤unu gördük. Bu da önemli bir katk›yd› bence. Alper: Ayd›nland›k. Toplu Sözleflme Yasas›, ‹fl Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu, bunlar› baya¤› ö¤rendik. U¤ur: Biz sendika yönetimine ve avukat›na çok soru sorduk. Onlar da bizim sayemizde çok fley ö¤rendiler. Mete: Baya¤› bir çevre genifllemesi, sosyalleflme oldu. Bizim spor servisi, erkek servis, d›fla kapal›. Aç›ld›k. Selim: Ay› servisiz biz. “Ay› servis, ay› servis” dediler, Sabah’tan greve kat›lan bir tek bizden ç›kt›. Mete: Bu binada birkaç yüz kifli çal›fl›yor, birlikte bir fley üretiyorduk ama, “apartman hayat›” gibi bir ifl hayat›m›z vard›. Birbirini tan›m›yorsun ya da sadece dedikodulardan biliyorsun. Selim: 16 metrekare yerde, bizden baflka üç-dört servis var. Dört buçuk senedir buraday›m, ayn› yerden giriyoruz, ayn› yerden ç›k›yoruz, ayn› gazete için çal›fl›yoruz, birbirimizle tan›flm›yoruz, selamlaflm›yoruz bile. Onlar burada olsayd›, onlarla da tan›flm›fl olacakt›k. Mete: Güzel k›zlard› diye mi söylüyorsun? (gülüyorlar) U¤ur: Nas›l devam edece¤ini, nas›l sonuçlanaca¤›n› bilemiyorum ama, bunun iyi bir ruh hali oldu¤unu, yaln›z olmad›¤›m› gördüm. Bu grev nas›l sonlan›rsa, baflar›l› oldu¤unuzu hissedeceksiniz? Özsel: Grev nas›l sonuçlan›rsa sonuçlans›n, on kifli onurlu insanlar oldu¤umuzu göstererek baflar›l› olduk diye düflünüyorum.
15
sözcük üstünde uzlaflma sa¤lanmas› gerekiyormufl ki, Olmert, hakk›ndaki yolsuzluk iddialar› ayyuka ç›k›nca istifa eden, görevini vekâleten sürdüren, siyasî olarak bitik ‹srail baflbakan›, “dönmem gerek” deyip ayr›lm›fl! Söz konusu metinde ‹srail, “kal›c› bar›fl ve güvenlik garantisi” karfl›l›¤›nda “Golan Tepeleri’nden tamamen çekilmeyi” taahhüd edecekti. Gelgelelelim tarih öyle akmad›, o bitik adam, Washington’daki öteki bitik adam›n onay›yla Gazze’yi atefle verdi...
DAVOS FAT‹H‹ VE ORTADO⁄U’NUN YEN‹ DENGELER‹
Aynalar yalan söylemez Erdo¤an’›n Davos’taki ç›k›fl› Ortado¤u’yu geri dönülmez biçimde de¤ifltirdi. Art›k ‹slâm âleminin gözünde “lider” vasf› kazanm›fl bir Türkiye var. ABD’nin d›fl politikas›na vizyon de¤iflikli¤i getiren Obama yönetimi, “bölgesel süpergüç” Türkiye’yle stratejik ortakl›¤›n› gelifltirmek arzusunda. Küresel kapitalizmin yeni evresinde Ortado¤u’nun dengeleri altüst olurken “aynadaki görüntüye” bir kez daha bakmak elzem... ezar’›n hakk› Sezar’a... Baflbakan Erdo¤an’›n Davos’taki ç›k›fl›, her fleyden önce, gözümüze sokarak yap›lan Gazze soyk›r›m›n›n külleri henüz so¤umam›flken, gerek ‹srail cumhurbaflkan› fiimon Peres, gerekse panelin moderatörlü¤ünü yapan Washington Post yazar› David Ignetius taraf›ndan sahnelenen küstahl›¤›n alt›nda kalmad›¤› için tebri¤i hak ediyor. Peres’in sözleri tart›flmas›z biçimde “söz hakk›” do¤urmufltu. Panelin öylece kapanmas› bir baflka skandal olacakt›. Nitekim, sadece Türkiye halk›n› de¤il, Gazze’de yaflanan trajediye tepki duyan herkesin duygular›n› inciten bu “sözünü kesme” durumu, panelin öteki iki kat›l›mc›s›n› da rahats›z etmiflti; Erdo¤an’a yak›n fikirler savunan Arap Birli¤i genel sekreteri Amr Musa s›ca¤› s›ca¤›na elini s›karak, BM genel sekreteri Ban KiMun ise kiflisel olarak aray›p Erdo¤an’a arka ç›kt›... Erdo¤an’›n ‹srail’in Gazze politikas›n› “katliam” ve “insanl›k suçu” gibi do¤ru tan›mlarla elefltiren sözlerinin içeri¤i bir yana, mazlumlar›n gönlünü as›l fetheden, böyle bir platforma meydan okuyarak yapt›¤› “konuflturmuyorsunuz” vurgusuydu. Hamas’a yap›lan ona da yap›lm›fl, konuflturulmam›flt›. Çekip gitme eylemi, Filistinli stencil sanatç›lar›n›n duvarlar› donatt›¤› “Terörist de¤ilim” slogan›nda anlat›lan ruh haliyle özdeflleflti. Ertesi gün Gazze’de yap›lan destek mitingi bunun en aç›k göstergesiydi. Ba¤dat’ta Bush’a
S
f›rlat›lan pabuçla aç›lm›fl bir parantezi, Erdo¤an, Davos’u terkederek kapatt›. Do¤al olarak Ortado¤u’nun yeni kahraman› oldu: ‹stanbul’da “Davos Fatihi” nam›yla karfl›lanmas›na benzer görüntüler, ‹ran, Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Sudan sokaklar›na taflt›; Tahran’›n “fahri hemflehrisi” ilân edildi; Gazzeli flark›c› ‹slam Atallah “teflekkür” flark›s› besteledi; Google’da aranma, YouTube’da (elbette Türkiye d›fl›nda) izlenme rekoru k›rd›... Dramatik final sahnesi de¤il, ama Erdo¤an’›n panel konuflmas›nda sergiledi¤i durufl, “her fley planl›yd›” iddias›n› destekliyor. Panel sonuçta Türkiye’nin ›srarl› giriflimleriyle düzenlendi. Gazze sald›r›s› bafllamadan birkaç gün önce Ankara’da görüfltü¤ü Ehud Olmert taraf›ndan “s›rt›ndan b›çakland›¤›n›” düflünen Erdo¤an’›n, ‹srail’e uluslararas› platformda “bunun bedelini ödetmek için” sab›rs›zland›¤›n›, görüflmeyle ilgili detaylar bas›na s›z›nca ö¤rendik. Bir Türk d›fliflleri yetkilisi taraf›ndan ‹srail’in Haaretz gazetesine anlat›lan hikâyenin içinde Ortado¤u’nun flipflak foto¤raf›n› veren baflka detaylar da mevcut. Türkiye’nin ‹srailSuriye bar›fl görüflmelerindeki arabuluculuk misyonunda yol almak üzere bir araya gelen Erdo¤an-Olmert ikilisi, fiam’da bulunan Beflir Esad’la dört saat süren telefon diplomasisine girip uluslararas› topluma yönelik bir ortak aç›klama metni oluflturmaya çal›flm›fl. Metin neredeyse haz›rm›fl, sadece birkaç
Türkiye’nin Filistin’e bar›flgücü askeri göndermesi önerisi, hiçbir dönemde bu kadar destek bulamazd›. ‹flin garip yan›, bu ‹srail’in öteden beridir istedi¤i bir fley. Zira Türkiye’nin Filistin’e girmesi, ayn› zamanda NATO’nun da girmesi demek. Ama bunu Hamas da, üstelik NATO güvencesini özellikle vurgulayarak istiyor. ‹flte Türkiye-‹srail iliflkilerinin ikircikli do¤as›n›n bir baflka özelli¤i: Çat›flt›kça yak›nlafl›yorlar.
Obama ve neo-konservatizmin sonu Asl›nda panel olayl› bitmeseydi de Erdo¤an anlaml› bir tav›r tak›nm›fl olacakt›. Üstünde hayli çal›fl›ld›¤› belli olan konuflmas›nda, seçimle iktidara gelen Hamas’› bar›fl sürecinin d›fl›nda b›rakma çabalar›n› elefltirdi. Bush yönetiminin dayatt›¤› ve Filistin’i temsilen sadece muhalefet partisi El Fetih’i muhatap alan Annapolis Antlaflmas›’na temelde karfl›t olan bu görüfl, ilk kez dile getirilmiyordu. Hamas, 2006’da, seçim zaferinden sonraki ilk d›fl gezisini Ankara’ya yapt›. Türkiye, iktidar partisi AKP’nin taban›ndan gelen bas›nc›n da etkisiyle, o zamandan beri uluslararas› düzeyde Hamas’›n meflruiyetini savunuyor. Ama bu savunma Davos ortam›nda bir kez daha telaffuz edildi¤inde etkisi katbekat fazla oldu. Çünkü uluslararas› âlemde hareket haline geçmifl yeni bileflenler vard›: 1. Dünya ülkelerinin ço¤u Gazze’deki k›y›m yüzünden ‹srail’e k›zg›nd›. 2. Savafl›n siyasî galibi dünya kamuoyunun gözünde meflruiyet kazanan Hamas oldu. 3. Bush yönetimi yolun sonuna gelmiflti. 4. Bush’un ‹srail’deki müttefiklerinin “demir yumruk” politikalar›, ABD ve Avrupa’da daha fazla göze batmaya bafllad›. 5. Washington’a “yeni bir Clinton kabinesi” yerleflti. 6. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olmufltu... Ortado¤u tarihçisi Juan Cole flu saptamada bulunuyor: “2009 Gazze Savafl›, ABD d›fl politikas›ndaki neo-konservatif hareketin mutlak bir baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤›n›n ispat›d›r.” Neo-con’lar›n ilk manifestosu, ‹srail’de, Likud Partisi’nin afl›r› sa¤c› lideri Binyamin Netanyahu’nun seçim zaferinin (1996) ard›ndan yay›nlanm›flt› ve ABD’nin Ortado¤u politikas›nda “kesin bir kopufl” öneriyordu. Bu düflünce ak›m›n›n Bush dönemine damga vuran kanaat önderleri, Saddam Hüseyin’i fliddetle devirip Irak’ta parlamenter bir rejim kurmay› Ortado¤u’daki bütün problemleri çözecek sihirli çözüm olarak gösterdiler. Ba¤dat düfltü¤ünde, Lübnan’da Hizbullah’› uysallaflt›rmay›, Suriye’deki Baas Partisi iktidar›n› ve ‹ran’daki Humeynici rejimi y›kmay›, Türkiye’yle stratejik ortakl›¤› derinlefltirmeyi, Ürdün’ü kendi taraf›na çekmeyi, Suudi Arabistan’› marjinalize etmeyi, yeni bir ucuz petrol dönemi bafllatmay› ve Filistin-‹srail çat›flmas›n› ‹srail’in ç›karlar›n› kollayan bir nihaî çözüme kavuflturmay› öngörüyorlard›. Neo-con’lar›n hastal›kl› vizyonu, bugün içinde bulundu¤umuz harabeden
17
baflka bir fley getirmedi. Taze baflkan Barack Obama’n›n Beyaz Saray’a yerleflmesiyle birlikte, ABD, art›k Clinton döneminin çok tarafl› d›fl politika anlay›fl›na geri dönüyor. Obama’n›n ‹ran’a “yumru¤unuzu aç›n, karfl›n›zda [tokalaflmak üzere aç›lm›fl] bir el bulacaks›n›z” diye ça¤r›da bulunmas›, yeni dönemin bafllang›c› say›labilecek, en az›ndan neo-con’lar›n “‹slâmofaflizm tehdidi” söyleminin bitti¤ini gösteren tarihsel bir aç›l›md›. Bu hareket Ahmedinecad taraf›ndan olumlu karfl›land›. Hemen ard›ndan ›l›ml› politikalar›yla bilinen eski ‹ran lideri Hatemi’nin haziran ay›nda yap›lacak devlet baflkanl›¤› seçimlerine kat›laca¤› haberi geldi. Benzer biçimde, Obama yönetiminin Suriye’ye uygulanan bütün yapt›r›mlar› kald›raca¤› ve 2005’ten beri kesilmifl bulunan diplomatik iliflkileri yeniden kurmak için en k›sa zamanda baflkent fiam’a bir büyükelçi atayaca¤› duyuruldu. Suriye lideri Beflir Esad, yeni Amerikan yönetimiyle önkoflulsuz diyalo¤a gireceklerini aç›klad›. Böyle bir ortamda, Hamas’› fliddeti b›rak›p siyasî zeminde mücadele etmeye ikna etmeyi, ‹ran, Suriye ve Lübnan’la yaflanan sorunlar›n çözümünde arabuluculuk yapmay›, Irak’›n stabilizasyonunda etkin rol almay›, Kafkaslar ve Orta Asya’daki ortak ç›karlar› savunmay› vaat eden Türkiye’yle iliflkiler, Obama yönetimi için büyük önem tafl›yor. Nitekim, Gül ve Erdo¤an’› arayan Obama, “stratejik ortakl›k” vurgusunu yineledi. Davos krizine hiçbir at›fta bulunmad›¤› gibi, Erdo¤an’a Gazze konusunda flunlar› söyledi: “Ortado¤u bar›fl sürecinde flahs›n›z›n liderli¤inin hayatî önem tafl›d›¤›n› ifade etmek isterim. Amerika, Türkiye’nin hassasiyetlerini her zaman anlay›flla karfl›lamaktad›r.” Aynan›n içindekiler Sezar’›n hakk› Sezar’a, ama hakk› olmayanlar› da Sezar’dan almak gerek... Erdo¤an, Davos’ta Peres’e, “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” derken, belki flu s›ralar tavan yapan popülizmine gereken yak›t› verdi, ama bu sözün yarataca¤› kronik bafla¤r›s›n› hesaplayamad›. “Önce aynaya bak” diyen ‹srailli general kadar “veciz” ifade edilmese de, Erdo¤an’›n ç›k›fl›n› genel olarak “küstahça” bulan Bat› medyas›nda, tarihteki Ermeni soyk›r›m›n› ve günümüzün Kürt politikas›n› hat›rlatan yaz›lar yay›nland›. Türkiye’de DTP çevresinden de benzer tepkiler geldi. “‹¤neyi önce kendinize bat›racaks›n›z” diyen DTP genel baflkan› Ahmet Türk flöyle konufltu: “Türkiye, Ortado¤u’daki bölgesel bar›fl giriflimlerine öncü olmak istiyorsa, bunun yolu Diyarbak›r’dan geçer, Gazze ve Davos’tan de¤il.” Erdo¤an ve partisinin ait oldu¤u siyasî gelene¤in alâmet-i farikas› olan pragmatizmi efleleyerek biraz daha yol alabiliriz. 2007 kas›m›nda TBMM’de yapt›¤› konuflmay› Cahit S›tk› Taranc›’n›n “Memleket ‹sterim” fliiriyle bitirip ço¤unlu¤u AKP’li vekillerce ayakta alk›fllanan Peres, acaba o zamanlar öl-
18
dürmeyi çok iyi bilmiyor muydu? Ya da Turgut Özal’›n “bir koyup üç alma” nasihat›n›n pefline düflen Erdo¤an, kendi vekillerini Bush’la birlikte Irak’a girmeye ikna edebilseydi, bugün ölü say›s› 1 milyon 300 bini aflan savafl›n faturas› karfl›s›nda acaba ne hissediyor olacakt›? Peres’e a¤z›n›n pay›n› verdikten sadece birkaç gün sonra, “öldürmeyi çok iyi bilen”, bu yüzden “Darfur Kasab›” diye an›lan bir dostunun, Sudan devlet baflkan› Ömer El Beflir’in soyk›r›mla suçlanan özel temsilcisi Ali Osman Taha’y› Ankara’da a¤›rlamay›, bu yetmiyormufl gibi El Beflir hakk›nda Uluslararas› Ceza Mahkemesi’nden ç›kmas› beklenen tutuklama emrinin ertelenmesi için BM Güvenlik Konseyi’nde lobi yapma sözü vermeyi acaba hangi ahlâka s›¤d›r›yordu? ‹srail’in çekilmesinin ard›ndan Gazze’de “hain” ilân etti¤i savunmas›z muhaliflerine, hatta El Fetih üyelerine karfl› yarg›s›z infaz kampanyas› bafllatan Hamas’a bir fleyler söylemek için acaba neyi bekliyordu?
Erdo¤an, Peres’e, “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” derken bunun yarataca¤› kronik bafla¤r›s›n› hesaplayamad›. 2007 kas›m›nda TBMM’de yapt›¤› konuflmay› Cahit S›tk› Taranc›’n›n “Memleket ‹sterim” fliiriyle bitirip ayakta alk›fllanan Peres, acaba o zamanlar öldürmeyi çok iyi bilmiyor muydu? Ya da Erdo¤an, kendi vekillerini Bush’la birlikte Irak’a girmeye ikna etseydi, bugün ölü say›s› 1.3 milyonu aflan savafl›n faturas› karfl›s›nda acaba ne hissediyor olacakt›?
Özalist “Ok Siyaseti” Erdo¤an’›n bafldan›flman› Prof. Ahmet Davudo¤lu’nun Türkiye’nin yeni d›fl politikas›n›n çerçevesini çizerken baflvurdu¤u “stratejik derinlik” kavram›, bütün bu esneklikleri, kayganl›klar›, k›vr›lmalar›, burkulmalar›, s›çramalar› vs. izah etme yetene¤ine sahip sihirli bir kavram. Pratikte Türkiye’nin tek bir telefonla yapabileceklerine iflaret ediyor. Kendini Bosna’dan Özbekistan’a, Çeçenistan’dan Sudan’a uzanan genifl bir co¤rafyada “bölgesel süpergüç” olarak gören Türkiye’nin tafl›d›¤› potansiyel enerjiyi betimliyor. Davudo¤lu, temelleri Özal döneminde at›lan yeni-Osmanl›c› d›fl politika anlay›fl›n›n bize neden lâz›m oldu¤unu ata yadigâr› bir mecazla anlat›yor: “Yay› ne kadar geriye do¤ru gererseniz, ok o kadar ileriye f›rlar.” Do¤rusu, geçti¤imiz bir ay içinde “ok teorisi”ni do¤rulayan çok say›da örnekle karfl›laflt›k. Örne¤in, Pakistan Observer gazetesinde yay›nlanan bir makalede, ilk yüz gün içinde müslüman bir ülkenin baflkentinden dünyaya hitap etmeye haz›rlanan Obama’n›n Ankara’y› seçmesi gerekti¤i savunuldu. Müslüman ülkelerin hemen hepsine sirayet eden post-Davos ruhu, Türkiye’yi ‹slâm dünyas›n›n “yeni lideri” pozisyonuna yerlefltirdi. Genellikle diktatörler taraf›ndan yönetilen Arap ülkelerinin halklar›nda aniden baflgösteren bu Türk sempatisinin demokratikleflmeye öncülük ederek hay›rlara vesile olaca¤› bile tart›fl›ld›. Nedense bunun küresel kapitalizmin yeni evresinde ortaya ç›kan bir neo-emperyalist yay›lmac›l›k anlay›fl› olabilece¤ine ihtimal veren yoktu. Oysa Muhammed karikatürleri krizi yaflan›rken müslümanlar nas›l Danimarka ürünlerini boykot ettilerse, post-Davos hissiyat içinde pazardaki Türk Mal› damgal› ürünlere de öyle destek verebilirler. Gazze’ye yard›m kampanyas›na büyük miktarda ba¤›fl yapan flirketler bunu düflünmemifl olamaz!
Ortado¤u’nun yeni dengeleri Davos’ta yaflanan gerilimin Türkiye-‹srail iliflkilerini etkilemeyece¤ine iliflkin uluslarüstü görüfl birli¤i meselenin bir baflka ilginç boyutuydu. Seçim kampanyas›nda mütemadiyen “durmak yok, yola devam” slogan›n› kullanan Erdo¤an’a, “madem öyle, ‹srail’le anlaflmalar› iptal et” diyen çok az kesim vard›. AKP, CHP, MHP ve TSK, Türkiye’nin Filistin üstünden Ortado¤u’da etkinleflme politikas›na destek verdi. Ayn› fley ‹srail için de geçerliydi. Peres hemen Erdo¤an’› aray›p özür diledi. Diasporadaki Yahudilerin öfkeli ç›k›fllar›na karfl›n ‹srail’dekiler temkinli davrand›. Her elefltirinin arkas›na bir “stratejik ortakl›k” sözü eklediler. Çünkü herkes iki taraf›n da seçime gitti¤ini biliyor, seçimlerden sonra normale dönülece¤ini düflünüyordu. Sarkozy’nin ateflkes giriflimi çerçevesinde gündeme gelen Türkiye’nin Filistin topraklar›na bar›flgücü askeri göndermesi önerisi, herhalde hiçbir dönemde bu kadar genifl bir kamuoyu deste¤i bulamazd›. ‹flin garip yan›, bu ‹srail’in öteden beridir istedi¤i bir fley. Zira Türkiye’nin Filistin’e girmesi, ayn› zamanda NATO’nun da girmesi demek. Ama gariplik burada bitmiyor, çünkü bunu Hamas da istiyor, üstelik NATO güvencesini özellikle vurgulayarak istiyor. ‹flte Türkiye-‹srail iliflkilerinin ikircikli do¤as›n›n bir baflka özelli¤i: Çat›flt›kça yak›nlafl›yorlar. Örne¤in, bu hengame içinde bir dizi anlaflma imzalamak için Rusya’ya giden Gül, Medvedev ve Putin’le Mavi Ak›m do¤algaz boru hatt›n›n ‹srail’e kadar uzat›lmas›n› konufluyor. Baflka bir deyiflle, AKP taban›n›n beklentisinin aksine, Türkiye‹srail aras›ndaki askerî ve ekonomik ba¤lar›n art›r›lmas›na çal›fl›yor. Madem öyle, bütün bunlar›n Obama-Clinton ikilisinin Ortado¤u’ya görkemli bir girifl yapmas› için sahnelenen bir dan›fl›kl› dövüfl oldu¤unu, asl›nda Türkiye-‹srail gerilimi üstünden baflkalar›na mesajlar verildi¤ini neden düflünmeyelim? Ortado¤u’ya yeni dengeler getirip Irak’tan çekilmeye, baflka bir deyiflle savafl› Afganistan’a hapsetmeye çal›flan Obama yönetimi, ifle iki stratejik orta¤›ndan bafllam›fl olamaz m›? Davudo¤lu’nun Washington’da Obama’n›n bürokratlar›yla ince ayar tutturmak için bitmek bilmeyen toplant›lar yapt›¤›n› biliyoruz. Gene bu süreçte Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik önemli giriflimlerde bulunmas›, Gül’ün Kerkük’teki Kürt, Türkmen ve Arap temsilcileri bir bölge zirvesi yapmak üzere Ankara’ya davet etmesi, Abant Platformu’nun “Kürt Sorunu: Bar›fl› ve Gelece¤i Birlikte Aramak” bafll›kl› son toplant›s›n› Erbil’de yapmas›, eflzamanl› olarak PKK ile Barzani’nin aras›n›n aç›lmas› ve ‹ran’›n Kürdistan eyaletinde y›llard›r ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren PJAK’›n tam da böyle bir konjonktürde silah b›rakmas› Ortado¤u’nun pek yak›nda tan›flaca¤› yeni politikalar›n ilk sinyalleri say›labilir. Davos’un hemen öncesinde Macaristan’da toplanan Nabucco Zirvesi de geniflletilmifl Ortado¤u co¤rafyas›nda-
ki yeni denge aray›fllar›n› yans›tan bir platform oldu. Geçti¤imiz günlerde Rusya-Ukrayna aras›nda yaflanan gaz anlaflmazl›¤› nedeniyle Avrupa’n›n haftalarca do¤algaz alamamas›, Macaristan baflbakan› Ferenc Gyurcsany’nin sözleriyle, “Nabucco’yu bir hayal olmaktan ç›kard›, bir zorunluluk haline getirdi”. AB projeye 2 milyar avroluk ek kaynak ay›racak, bunun 250 milyon avrosu haz›r. Ne var ki, Rusya’n›n geçen y›l Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’la uzun süreli anlaflmalar yaparak bu ülkelerden gelen hidrokarbonu GazProm’un tekeline almas›, Nabucco’ya tek do¤algaz kayna¤› olarak Azerbaycan’› b›rakt›. Bu durumda Nabucco’yu hayata geçirmenin yolu, zengin do¤algaz yataklar›na sahip olan (dünyada ikinci), ama üstündeki ekonomik yapt›r›mlar yüzünden bunu pazarlayamayan ‹ran’la anlaflmaktan geçiyor. Bu da ‹ran’›n nükleer program›ndan vazgeçmesine veya uluslararas› toplumu bunun sadece sivil amaçl› oldu¤una ikna etmesine ba¤l›. Ve Obama’n›n Gül’le yapt›¤› telefon görüflmesinde uzun uzun konuflulan Ermenistan. Rusya müdahalesinden sonra Gürcistan’›n art›k güvenli bir rota olmad›¤›n› öne süren Erivan, hiç de ak›lc› olmayan bir biçimde kendi topraklar›n›n etraf›ndan dolaflan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatlar›n›n –dolay›s›yla onu bir ticaret köprüsü haline getiren Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun– Ermenistan topraklar›ndan da geçmesi için ABD ve AB nezdindeki faaliyetlerini art›rd›. Bu, Gül ile Sarkisyan’›n Ermenistan-Türkiye maç›n› beraber izlemesiyle bafllayan yumuflama sürecini süratle birkaç ad›m öteye tafl›ma iste¤inin göstergesiydi. “Türklerden özür dileme” kampanyas›yla kendini aflan, bir bak›ma Hrant’›n cenazesinde oluflan ruhla ilk kez gerçek anlamda bütünleflen Ermeni diasporas› da, Erivan’daki neoliberal milliyetçiler de böyle bir ortamda Obama’ya Ermeni soyk›r›m›n› tan›mas› için bask› yapmak istemeyebilir. Aksi takdirde çabalar›n bofla gidece¤i aflikâr. Türkiye’nin önerdi¤i “ifli tarihçilere b›rakal›m” çözümü, bu ötelemeden ç›kar› olanlar›n say›s›n›n artt›¤› düflünüldü¤ünde, Obama’ya mâkul gelebilir. Öte yandan, ‹srail’deki ›rkç› siyonistlerle Türkiye’deki ulusalc›lar›n –ki art›k Hamas dahil birçok konuda ortak fikirleri var– Obama’n›n 24 Nisan’da Ermeni soyk›r›m›n› tan›mas›n› deli gibi arzulamas› ise yaflad›¤›m›z altüst oluflun ne menem bir fley oldu¤unu gösteriyor. Ortado¤u’da dengeler de¤ifliyor. Önümüzdeki aylar karfl›m›za pek çok sürprizli geliflme ç›karacak gibi görünüyor. Obama yönetimi, geniflletilmifl Ortado¤u co¤rafyas›nda giriflece¤i restorasyonda, Davos’ta güç kazanan Türkiye’ye önemli görevler vermeye haz›rlan›yor. Irak ve Türkiye’deki Kürt sorununu da kapsayan bir dizi bar›fl projesinin gündeme gelece¤i flimdiden anlafl›l›yor. Ama bunlar›n Ortado¤u’nun gerçek sorunlar›na çözüm getirmesini bekleyemeyiz. Çünkü bunu ancak o sorunlar›n gerçek sahipleri baflarabilir... Erdir Zat
F‹L‹ST‹NL‹ SOSYOLOG TAMAR‹’N‹N GÖZÜYLE F‹L‹ST‹N-TÜRK‹YE-‹SRA‹L ‹L‹fiK‹S‹
Osmanlı referansının pratik ifllevi Arap sokakları, AKP hükümetinin Irak iflgaline katılmaya ne kadar hevesli oldu¤unu, sadece dört oy farkla muradına eriflemedi¤ini ne bilsin? Erdo¤an, Davos’taki çıkıflıyla halk kahraman› ilan edilmekle kalmadı, AKP’nin epeydir kısık ateflte piflirdi¤i “Osmanlı vizyonu” ra¤bet görmeye baflladı. Bu ra¤beti, ‹srail-Türkiye iliflkisini ve Filistin’deki siyasî tabloyu Arafat’la birlikte Madrid ve Oslo barıfl görüflmelerine katılan Filistinli sosyolog Salim Tamari’den dinliyoruz. ‹srail Gazze’ye niye sald›rd›? Salim Tamari: Gazze uzun zamand›r a¤›r bir kuflatma alt›nda. Kuflatma, Sharon’un Gazze çevresindeki Yahudi yerleflimlerinden vazgeçmesiyle baflladı. Bu yerleflimlerden vazgeçilmesini Gazze’ye ambargo izledi. Ambargo konusunda Avrupal› ve ABD’li devlet adamlar› Sharon’la hemfikirdi. ‹srail’in fiziksel sald›r›s›, Hamas’›n seçim zaferinden sonra bafllad›. Görünür sebep Kassam füzeleriydi, ama gerçek sebep, ‹srail’in Hamas’›n seçim zaferinden duydu¤u hoflnutsuzluktu. ‹srail hem Hamas’› hem de Filistinlileri cezaland›rmak istedi. Neden bu dönemin seçildi¤ine gelince, birincisi, Olmert ve özellikle Savunma Bakan› Ehud Barak, Obama’n›n göreve bafllamas›ndan sonra böyle bir sald›r›n›n zor olaca¤›n› biliyorlard›. Obama göreve bafllamadan ifllerini bitirmek istediler. Ama as›l sebep ‹srail iç politikas›ndan kaynaklan›yor. Hükümetteki koalisyonun (Ehud Barak’›n ‹flçi Partisi ve Olmert’le Livni’nin Kadima’s›) seçmen deste¤i son derece azalm›fl durumdayd›. Dolay›s›yla, son Lübnan Savafl›’nda ve 1982’deki sald›r›larda yaz›lan senaryo yeniden sahnelendi. O zaman gerçek bir çat›flma vard›. fiimdi o da yok. Kassam füzelerinin verdi¤i zarar›n sembolik düzeyde oldu¤unu art›k herkes biliyor. Üçüncü bir sebep daha
British Gas (BG) befl y›l önce Gazze’de büyük bir do¤algaz yata¤› buldu. Kayna¤›n da¤›t›m ve pazarlamas›n› da üstlendi. 2011’de bu kaynaktan ç›kan gaz da¤›t›lmaya bafllanacak. ‹srail, Filistin Yönetimi’nin bu do¤algaz üzerinde tekel oluflturmas›ndan memnun de¤il. Gazze sald›r›sın›n nedenlerinden biri de, Filistin Yönetimi’nden ve BG’den do¤algaz›n geliri konusunda taviz koparmak.
Salim Tamari
Beyrut merkezli Kudüs Araflt›rmalar› Enstitüsü’nün yöneticisi olan Salim Tamari, ayn› zamanda Ramallah’taki Birzeit Üniversitesi’nde ö¤retim üyesi. ABD ve AB’de çeflitli üniversitelerde ders veren Tamari, Osmanl› ordusunda görev yapan Arap ve Filistinli askerlerin günlükleri üzerinden Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda milliyetçili¤in gündelik kültürel ve sosyal yaflamda kurumsallaflmasına iliflkin araflt›rmalar yap›yor. Günlüklerle ilgili ilk çal›flmalar›n› “‹hsan’›n Savafl›: Bir Osmanl› Askerinin Mahrem Hayat›” adl› kitapta toplad›. 1991 Madrid Bar›fl Konferans›’nda mülteci komitesi üyelerinden olan Tamari’nin kitaplar› aras›nda “Mülteci Müzakereleri: Madrid’den Oslo’ya” (1996) ve “Kudüs 1948” (1996) de bulunuyor.
var, bundan kimse bahsetmiyor: Ortada bir do¤algaz sorunu var. British Gas (BG) befl y›l önce Gazze’de büyük bir do¤algaz yata¤› buldu. Kayna¤›n da¤›t›m ve pazarlamas›n› da üstlendi. 2011’de bu kaynaktan ç›kan gaz da¤›t›lmaya bafllanacak. ‹srail, Filistin Yönetimi’nin bu do¤algaz üzerinde tekel oluflturmas›ndan memnun de¤il. Gazze sald›r›sın›n nedenlerinden biri de, Filistin yönetiminden ve BG’den do¤algaz›n geliri konusunda taviz kopartmak. Gazze sald›r›s› Filistin iç politikas›n› nas›l etkiledi? Filistin’de alt›-yedi parti var, ama en güçlüleri Hamas ve El Fetih. El Fetih, Filistin Yönetimi’nin partisi ve erk sahibi. Hamas, faaliyetlerine 1988’de bafllad›. Gazze’de güçlendi ve M›s›rl› Müslüman Kardefller’le yak›n iliflkileri vard›. 2006’daki seçimlerden sonra gücünü art›rd› ve hükümetle rekabete girdi. Hamas, pragmatik ve doktriner bir grup. Bu yönüyle Türkiye’deki baz› ‹slâmî gruplara çok benziyor. Bugün Filistin, birbiriyle çat›flan iki güç taraf›ndan yönetiliyor. Devlet baflkanl›¤› ve bürokrasi Mahmud Abbas’›n ve El Fetih’in elinde. Parlamentoda ise Hamas ço¤unlukta. Bu ikibafll›l›k sonucunda Gazze’yi Hamas, Bat› fieria’y› El Fetih idare ediyor. Dolay›s›yla, Filistin Hamas’la El Fetih aras›nda hem siyasî hem de co¤rafî olarak bölünmüfl durumda. Bunun yaratt›¤› en önemli sorun meflruiyet meselesi. ABD ve AB’nin liderli¤ini yürüttü¤ü uluslararas› camia Hamas’› boykot ediyor. Dolay›s›yla, Hamas’a karfl› ikili bir muhalefet var. ‹srail de Hamas’›n önünü kesmek için çok u¤raflt›. Hamas’›n parlamentodaki sözcülerini tutuklad›, milletvekillerine suikast düzenletti ya da cezaevlerine koydu. Bu yüzden parlamento felç oldu. Hamas-El Fetih çat›flmas›ndan Filistin halk› nas›l etkileniyor? Filistin’de, Hamas-El Fetih koalisyonu d›fl›nda bir ihtimal yok. Bu çat›flma devam ederse, hem iç politika kilitlenecek ve bu Filistin Yönetimi’nin d›fl politikas›n› da yürütülemez hâle getirecek, hem de ‹srail’in Filistin’i Tel Aviv’den yönetmesine imkân tan›yacak. Böyle bir koalisyon denendi ve baflar›s›zl›¤a u¤rad›. Sonras›nda, Türkiye, M›s›r ve k›smen Katar’›n araya girmesiyle bir baflka çözüm denendi. Halid Meflal’le bir araya gelindi ve müzakereler yap›ld›. Bir tür “modus vivendi” (geçici antlaflma) arand› El Fetih’le Hamas aras›nda. ‹çeride bu müzakerelerin haz›rlay›c›s› Filistin’deki sol partilerdi. Sol partiler iki partinin uzlaflmas› için arac›l›k yapmaya çal›flt›lar. Fakat bunun olabilmesi
19
dinî karfl›l›klar› var. Bununla birlikte, ABD ile Türkiye aras›nda çok yak›n bir iliflki var. Sözünü etti¤iniz Osmanl› referans›yla bu yak›n iliflki yan yana düflünüldü¤ünde ortaya nas›l bir manzara ç›k›yor? Erdo¤an’›n izledi¤i politikalar da Bat›’yla içinde oldu¤u ittifaklarla s›n›rl›. NATO üyeli¤i gibi asla kaçamayaca¤› ba¤l›l›klar› var. Osmanl› geçmifline iliflkin vizyonunu gerçeklefltirecek diye bir fley yok. Fakat Erdo¤an’›n ‹srail’le özel iliflkileri ve Türkiye’nin NATO üyeli¤i, Türkiye’nin bu sorunda daha etkili rol oynayabilmesini sa¤layabilir. Türkiye’nin Ortado¤u konusunda önemli beklentileri var. Çünkü Türkiye, bölgede her iki tarafla da iliflkileri olan tek ülke. Türkiye’nin hem ‹slâm ülkeleriyle ittifaklar› var, hem de ABD ve ‹srail’le. ‹sterse, bu konumu sayesinde bölgede etkili olabilir. Peki Türkiye ne yapmal›? Türkiye, Ortado¤u’da etkili bir rol oynamak konusunda ciddiyse flunu göz önünde bulundurmak zorunda: ‹srail’in Arap dünyas›n› ve Filistin’i kontrol etme yetileri s›n›rl›. Ortada bir de uluslararas› hukuk var. Türkiye isterse ‹srail’le iliflkilerini bu hukuk çerçevesinde s›n›rland›rma yoluna gidebilir. Türkiye, Ortado¤u’da ‹srail’in direkt iliflki kurabildi¤i tek ülke. ‹srail’in Ürdün’le, M›s›r’la, Katar’la da aras›nda bar›fl anlaflmalar› var, ama yaln›zca Türkiye’yle silah al›flverifli anlam›nda stratejik, ayr›ca her anlamda ekonomik iliflkileri var. Özellikle su, bu iliflkide önemli bir yer tutuyor. Türkiye, ‹srail’in müttefiki olan tek Müslüman Ortado¤u ülkesi. Bu yüzden Türkiye çok önemli. Türkiye halk›n›n Filistin’e yap›lan ‹srail sald›r›lar› karfl›s›nda sessiz kalmamas› da önemli bir husus. Türkiye halk›, hükümetlerinin ‹srail yanl›s› bir tutum almas›n› kabul etmeyecektir. ‹srail de bunu biliyor. Bütün bu koflullar› kullanarak Türkiye önemli bir rol oynayabilir. Erdo¤an’›n Davos’taki çıkıflından sonra, Peres bir aç›klamasında, Erdo¤an’›n davran›fl›na müsamaha gösterebilece¤ini, çünkü ‹srail’in Ortado¤u’da ‹ran’a alternatif bir güçlü müttefike ihtiyac› oldu¤unu söyledi. ‹sra-
GAZZE SALDIRISININ PÜF NOKTASI
‹srail’in gaz sanc›s› azze fieridi’ne yap›lan sald›r›, bölgedeki gaz rezervleG rinin do¤rudan kontrolüne iliflkin anlaflmazl›klarla yak›ndan ilgili. Bu bir fetih savafl›. 2000 y›l›nda Gazze sahillerinde büyük gaz rezervleri oldu¤u anlafl›ld›. British Gas (BG) ve orta¤› Lübnanl› Sabbagh ve Koury ailelerinin sahibi oldu¤u Atina merkezli Consolidated Concractors International Company (CCC), Filistin Yönetimi’yle Kas›m 1999’da yapt›klar› bir anlaflmaya dayanarak bu gaz›n iflletme hakk›n› 25 y›ll›¤›na ald›. Anlaflmaya göre, gaz rezervlerinden elde edilecek gelirin yüzde 60’› BG’ye, yüzde 30’u CCC’ye, yüzde 10’u da Filistin’e gidecek, bölgeye bir de do¤algaz boru hatt› yap›lacakt›. BG’nin lisans› Gazze’nin bütün k›y› fleridini kaps›yor ve ‹srail gaz kaynaklar›n› te¤et geçiyordu. Ayr›ca, Gazze-‹srail sahil s›n›r›ndaki gaz rezervlerinin yüzde 60’›n›n Filistin’e ait oldu¤u da unutulmamal›. BG’nin tahminlerine göre, yeni bulunan re-
20
Erdo¤an’›n yapt›¤› fley “fuck you” demekti. Peres buna ra¤men özür diledi. Bunun anlam› flu: Peres, Türkiye’den vazgeçemiyor. Bu sadece Türkiye’nin ‹ran’›n alternatifi olmas› de¤il. ‹srail’in Türkiye’yle ekonomik ve askerî ba¤lar› var. Türkiye’yi k›zd›rmak istemiyor. Belki Erdo¤an’›n davran›fl› teatral bir oyundan ibaretti, ama yine de ifle yarad›. Bu flekilde davranmak, ‹srail’le olan yak›n iliflkileri saklamay› da amaçlayabilir.
zervlerde toplam 4 milyar dolarl›k gaz bulunuyor. Ancak, kaynaklar›n daha de¤erli olabilece¤i de söyleniyor. Do¤algaz kaynaklar›n›n bulunmas›yla, Gazze’ye iliflkin hakimiyet sorunu daha da derinlefliyor. Uluslararas› hukuk, gaz rezervlerinin Filistin’e ait oldu¤unu söylüyor. Ancak, Gazze’de Hamas’›n etkin olmas› ve bu partiye yönelik uluslararas› boykot durumu karmafl›klaflt›r›yor. 2001’de Ariel Sharon’un ‹srail baflbakan› seçilmesi bir dönüm noktas› olmufl, ‹srail Anayasa Mahkemesi gaz rezervlerinin ‹srail’e ait oldu¤u karar›na varm›flt›. Sharon da, “‹srail Filistin’den asla gaz almayacakt›r” diyerek, Gazze’deki gaz kaynaklar›n›n as›l sahibinin ‹srail oldu¤unu iddia etmiflti. 2003’te Sharon, tek tarafl› olarak BG’yle anlaflmay› veto etti. 2006’da seçimleri kazanan Hamas M›s›r’›n, BG de Blair’in devreye girmesini sa¤lad› ve anlaflma yolu bir kez daha denendi. 2007 may›s›nda ‹srail baflbakan› Olmert, Filistin’den do¤algaz alma opsiyonunu bir kez daha masaya getirdi. Buna göre, 4 milyar dolarl›k bir anlaflma yap›lacak, bunun 1 milyar dolar› Filistin’e gidecekti. BG, yapaca¤› do¤algaz boru hatt›na ‹srail’i de ortak edecek ve ga-
il’in Türkiye’yle ilgili planlar› ne? Erdo¤an’›n yapt›¤› fley “fuck you” demekti. Peres buna ra¤men özür diledi. Bunun anlam› flu: Peres, Türkiye’den vazgeçemiyor. Bu sadece Türkiye’nin ‹ran’›n alternatifi olmas› de¤il. ‹srail’in Türkiye’yle ekonomik ve askerî ba¤lar› var. Türkiye’yi k›zd›rmak istemiyor. Belki Erdo¤an’›n davran›fl› teatral bir oyundan ibaretti, ama yine de ifle yarad›. Bu flekilde davranmak, ‹srail’le olan yak›n iliflkileri saklamay› da amaçlayabilir. Arap dünyas›nda, özellikle Filistin’de Türkiye’yle iliflkilere bak›fl nas›l? Osmanl›’n›n son y›llar›ndaki birçok büyük savaflı Arap topraklar›nda gerçekleflti. Bu topraklarda çok Arap, Türk, Arnavut, Ermeni kan› döküldü. Filistin çok elefltireldi geçmifl hakk›nda. Fakat son y›llarda, hem tarihçiler hem de politikac›lar karfl›l›kl› suçlay›c› tavr› yeniden de¤erlendirmeye bafllad›lar. ‹ki taraf da birbirini ihanetle suçluyordu. Bütün bunlar flimdi yeniden gözden geçiriliyor. Türk-Arap iliflkileriyle ilgili pek çok yanl›fl anlama ve afl›r› yorum söz konusu. Bunlar›n arka plan›nda Birinci Dünya Savafl›’n›n ac› deneyimi var. Benim aç›mdan Osmanl› yaln›zca emperyal bir proje de¤ildi, yurttafllar ittifak›na dayal› bir birlik imkânını bar›nd›r›yordu. Ancak, Birinci Dünya Savafl›’yla bu imkân ortadan kalkt›. Savafl döneminin an›lar›ndan kaynaklanan önyarg›lar kimi kesimlerde çok güçlüydü, ama bunlar geçmiflte kald›, aradan kuflaklar geçti. Araplar, Türkiye’yi art›k baflka bir flekilde de¤erlendiriyor. Arap dünyas›nda flöyle bir görüfl var: Osmanl› çokuluslu, çokkültürlü, çoketnik kökenli son rejimdi ve maalesef milliyetçilik saplant›s› yüzünden ortadan kald›r›ld›. Bugünkü emperyal küreselleflmenin alternatifi, yaln›zca çok k›sa bir süre için Osmanl› rejimi taraf›ndan ortaya konmufltu. Onu yeniden hayata geçirmek mümkün de¤il, ama Osmanl› deneyiminden esinlenerek Ortado¤u’daki ittifaklar yeniden düflünülebilir. Bu ittifaklar siyasî düzeyde de¤il, sivil düzeyde gerçeklefltirilebilir. Daha önce söz konusu bile olmayan ihtimallerin gerçekleflebilece¤i bir zamanda yafl›yoruz. Söylefli: Ayfle Çavdar
için önce iki parti aras›nda bir tür ateflkes sa¤lanmas› gerekiyor. Çünkü Gazze’de El Fetihliler, Bat› fieria’da Hamas üyeleri tutukland› ya da tehdit alt›nda. Bu sorun çözülürse, iç çat›flman›n giderilmesi için bir umut var; çözülmezse, Filistin’e yönelik izolasyon politikalar› sürecek. Avrupa kamuoyunda ‹srail’e karfl› büyük bir elefltiri var. Ancak bu, hükümetlerin politikalar›na yans›m›yor... Avrupal›lar Filistin’de yaflananlar konusunda çok ikiyüzlü. Önce Filistinlilere seçim yapmalar› için bask› yapt›lar. Seçimden Hamas zaferle ç›k›nca, seçim sonuçlar›n› tan›mayacaklar›n› aç›klad›lar, Hamas’› boykot ettiler, Filistin’i öncelikle finansal olarak izole ettiler. ‹srail de bundan fazlas›yla yararland›. Hamas’› izole edebilmek için bütün Filistin’i tehlikeye att›lar. AB ülkeleri ve ABD 11 Eylül’den bu yana mant›ks›z bir ‹slâm fobisine saplanm›fl durumda. Bu yüzden de Müslüman ülkelerdeki yerel dinamikleri göremiyorlar. ‹kincisi, ‹srail’in Filistin problemini tan›mlama biçimi yüzünden Filistin’deki direnifli de anlam›yorlar. Sivillere karfl› uygulanan fliddeti k›nayabilirsiniz, ama direnifle iliflkin gerçekleri de görmek zorundas›n›z. Filistin’de olanlar› ‹srail tercümesiyle anlamaya çal›fl›yorlar. Bu durum son Lübnan ve Gazze sald›r›lar›nda de¤iflmeye bafllad›. Bu ba¤lamda Türkiye’nin izledi¤i politika çok önemli. Bugüne kadar Türkiye, eflzamanl› olarak Orta Asya ve AB ile yürüttü¤ü politikalarla kendince merkezî bir yere oturdu. Son sald›r›da Türkiye’nin pozisyonu arac›l›k etmekten müdahale etmeye ve ard›ndan k›namaya do¤ru de¤iflti. Bu önemli bir geliflme, çünkü ‹srail, Türkiye’yle tarihsel iliflkilere sahip ve Türkiye’nin pozisyonunu önemsemek durumunda. ‹kincisi, Erdo¤an Türkiye’nin Ortado¤u’daki pozisyonunu tan›mlarken Osmanl› dönemine gönderme yap›yor. Kimileri bunun bir tür egzotizm oldu¤unu düflünüyor. Fakat Türkiye, Arap dünyas›yla yeniden iliflkiye geçebilmesini, bu tarihsel devaml›l›¤›n yans›malar›na borçlu. Osmanl› referans› pratik bir ifllev görüyor. Bu sürecin hem ekonomik hem kültürel hem de
z›n da¤›t›m› ‹srail liman› Aflkelon’dan yap›lacakt›. Böylece, gaz›n denetimi asl›nda ‹srail’e geçecekti. Ancak, Mossad fiefi Meir Dagan’›n itiraz›yla görüflmeler Ocak 2008’de yar›da kesildi. ‹srail kaynaklar›na göre, Gazze’nin iflgaline iliflkin planlar Haziran 2008’de bafllad›. Bu arada ‹srail, BG ile görüflmeleri yeniden bafllatmak için de giriflimlerde bulundu. Görüflme denemeleri Ekim 2008’e kadar devam etti. Kas›m 2008’de, ‹srail Maliye Bakanl›¤› ve ‹srail Ulusal Altyap› Bakanl›¤›, ‹srail Elektrik fiirketi’ne BG ile anlaflma yapmas› için bir emir daha verdi. fiirket BG’yi anlaflma için s›k›flt›rmaya bafllad›. Bu defa istenen, Gazze gaz›n›n ‹srail’e uzanan Bakü-Ceyhan hatt›na ulaflt›r›laca¤› bir hat daha infla edilmesiydi. BG anlaflmaya yanaflmad›¤› gibi, ‹srail’deki ofisini de kapatt›. Süreci özetleyen Kanadal› ekonomist Chossudovsky’ye göre (“War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s Offshore Gas Fields”), ‹srail hem BG’ye hem de Filistin’e, kendi pay›n› almad›kça Gazze gaz›n›n ticaretine izin vermeyece¤ini göstermek için fleridi, özellikle de sahili a¤›r bombard›mana tâbi tuttu.
F‹L‹ST‹N ULUSAL ‹N‹S‹YAT‹F‹ BAfiKANI MUSTAFA BARGUT‹’N‹N GÖZÜYLE ‹SRA‹L
Askerî, s›naî, ›rkç› bir kompleks Filistin sorunu, son Gazze sald›r›s›ndan ve ‹srail genel seçimlerinden sonra iyice çözümsüzlü¤e kitlendi. Sa¤›n bütün tonlar›n›n hâkim oldu¤u ‹srail parlamentosu nas›l bir resim veriyor, ‹srail Filistin’den nas›l görünüyor, iflgale karflı nasıl bir mücadele yürütülmeli? Bu sorular›n cevab› için Filistin siyasetindeki “üçüncü yol”un önde gelen ismi Mustafa Barguti’ye kulak veriyoruz. 12 Ocak’ta Al Ahram’la ve May›s 2008’de Le Monde Diplomatique’in yayın yönetmeni Ignacio Ramonet’yle Ramallah’ta yapt›¤› söyleflileri harmanlayarak dikkatlerinize sunuyoruz. ‹srail’in Gazze’ye son sald›r›s›n› nas›l yorumluyorsunuz? Mustafa Barguti: Gazze’de yaflananlar bir halka karfl› soyk›r›m, bütün uluslararas› kurallar› ihlâl eden vahfli ve barbar bir eylemdir. Gazze, dünyada nüfus yo¤unlu¤unun en yüksek oldu¤u yer ve bugün, iflgalci ‹srail’in hava ve kara sald›r›lar›na maruz kal›yor. 1967’den beri hiç bu kadar çok flehit ve yaral› olmam›flt›. ‹srail, uluslararas› kamuoyuna sadece Hamas unsurlar›na sald›rd›¤›n› iddia ediyor. Asl›nda, sald›r› Hamas’a de¤il, Filistin halk›na yönelik. ‹srail bu kadar ac›mas›zca sald›rarak Filistinlilerin direnifl iradesini k›rmak, bizi dize getirerek kendi koflullar›n› dayatmak istiyor. ‹srail, Filistinlileri, ba¤›ms›z Filistin devletinden, Kudüs’ün baflkent olmas›ndan ve mültecilerin geri dönüfl hakk›ndan vazgeçmeye zorluyor. ‹srail’in bafll›ca hedeflerinden biri de Filistin demokrasisi. Bunu daha önce de aç›k seçik gördük: Sald›r›lar Filistin parlamentosunu yerle bir etti ve 46 parlamenterimizi tutuklad›lar. ‹srailliler Filistinli seçmenlerin yüzde 95’ini temsil eden Ulusal Birlik hükümetine sald›rd› ve bu hükümetin bozulmas›nda büyük rol oynad›lar. ‹srailli yetkililerin uzlaflmaz tavr› nedeniyle sorunun giderek zorlaflt›¤›n› ve karmafl›klaflt›¤›n› görüyoruz. Bu durum, Filistinlilerin tavr› ne olursa olsun, de¤iflmiyor. Filistinliler her fleyi denediler: Silahl› direnifl, fliddet d›fl› direnifl, kat›l›m... Her geçen gün Filistin’de durum daha da zorlafl›yor. Hamas’›n uzlaflmaz tavr›n› gözard› ediyorsunuz... Bugün, medyada, en çok Hamas’tan söz
ediliyor. Ama 20 y›l önce Hamas yoktu. Lübnan Hizbullah’› da yoktu. Onların ortaya çıkmasını, Filistinlilere karfl› sald›r›dan vazgeçmeyen tavr›yla ‹srail sa¤lad›. Objektif olmak gerekirse, Hamas’›n da, Hizbullah’›n da ‹srail’in uzlaflmazl›¤›n›n sonucu oldu¤unu kabul etmemiz gerekir. Oysa, 1980’lerin sonlar›nda, Filistin Kurtulufl Örgütü (FKÖ) sorunun çözümü için müzakerelere haz›rd›. Ama sald›r›lar durmad›. ‹srail halk›n›n güvenlik endiflesi de anlafl›l›r de¤il mi? Elbette. Ama bir hekim olarak, size flunu söyleyebilirim: Bir hekimin yapabilece¤i en büyük hatalardan biri, hastal›¤›n semptomlar›yla sebeplerini kar›flt›rmakt›r. Bunlar› birbirine kar›flt›r›rsa, hastas›n›n hayat›n› riske atabilir. ‹srailliler propaganda faaliyetlerinde semptomlarla sebepleri ustaca birbirine kar›flt›r›yor. Bu nedenle de medyan›n ‹srail-Filistin çat›flmas›na dair bütün haberleri fliddet üzerinden. Ancak, fliddetin sadece bir semptom oldu¤unu söylemeyi unutuyorlar. Ve sebebin ‹srail iflgali oldu¤unu çok ender hat›rl›yorlar. ‹flgale karfl› fliddet bir semptomdur. Bu iki terimi birbirine kar›flt›rmamak gerek. Medya sistematik bir flekilde kar›flt›r›yor, bulan›klaflt›r›yor, durumu anlafl›lmaz hale getiriyor. ‹srailli sivillere karfl› sald›r›lar›n da bunda etkisi olabilir. Bu tuhaf ve asl›nda trajik bir durum. ‹flgal alt›ndakilerden iflgalcilerinin güvenli¤ini sa¤lamalar› isteniyor. Bu, sürrealist bir durum. Gayet basit bir durumu izah ederken –bir ülke iflgal edilmifl ve halk› iflgalcilere karfl› kendini savunuyor– öylesine laf kalabal›¤› yap›yoruz ki, sonuç-
‹flgal alt›ndakilerden iflgalcilerinin güvenli¤ini sa¤lamalar› isteniyor. Bu, sürrealist bir durum. Gayet basit bir durumu izah ederken –bir ülke iflgal edilmifl ve halk› iflgalcilere karfl› kendini savunuyor– öylesine laf kalabal›¤› yap›yoruz ki, sonuçta insanlar her fleyi tersinden görür hale geliyor: Kurbanlar sald›rgan, sald›rganlar kurbanm›fl gibi anlafl›l›yor.
ta insanlar her fleyi tersinden görür hale geliyor: Kurbanlar sald›rgan, sald›rganlar kurbanm›fl gibi anlafl›l›yor. ‹fle ‹srail vatandafllar›n›n kafalar›n› kar›flt›rmakla bafllad›lar, giderek bütün dünyan›n kafas›n› kar›flt›rd›lar. Bunu nas›l izah ediyorsunuz? Çünkü ‹srail’de çok önemli bir askerî-s›naî kompleks var; 1960’larda ABD Baflkan› Eisenhower’›n iflaret etti¤i türden bir oluflum. Amerikal› benzerinden çok daha sofistike. Bunu askerî-s›naî-dijital kompleks olarak tan›mlayabiliriz. 1948’den itibaren bütün savafllardan besleniyor ve bu çat›flma ortam›n›n sürmesi için her fleyi yap›yor. ‹srail sadece önemli bir nükleer güç de¤il, ayn› zamanda en büyük silah ve güvenlik teçhizat› ihracatç›s›. Son rakamlara göre, ABD, Rusya ve Fransa’n›n ard›ndan ‹srail dünyan›n dördüncü büyük silah ihracatç›s›. ‹srail’in Filistin politikas›nda silah ihracatç›s› olmas›n›n belirleyici oldu¤unu mu düflünüyorsunuz gerçekten? Evet. ‹srail’in evrimini ancak askerî ayg›t›n›n evrimini tahlil ederek anlayabiliriz. 1920-’48 aras›nda, Filistin’in Büyük Britanya taraf›ndan yönetildi¤i dönemde, Britanyal›lara karfl› sald›r›larla ilk baflar›lar›n elde edilmesini sa¤layan Yahudi gizli askerî örgütü Hagana ve Filistinlileri terörize eden Stern grubu vard›. O dönemde askerî görevleri ifa edenler sivillerdi. Sonra, ‹rgun gibi silahl› örgütler bunlarla bütünleflti ve ‹srail ordusu oluflturuldu. Ordu giderek profesyonelleflti ve sivillerin kumandas›ndan ç›kt›. Hatta durum tersine döndü. Generaller ‹srail toplumunu yönetmeye bafllad›. Askerlerin bu kadar büyük bir a¤›rl›¤› var m›? ‹srail ne de olsa bir demokrasi... Evet, ama tuhaf bir demokrasi. Askerlerin s›kl›kla karar mercilerinde bulundu¤u, belirleyici görevleri ifa etti¤i bir demokrasi. Sharon, Barak, Netanyahu, Rabin, Begin, hepsi ya askerdi ya da askerî örgütlenmelerden geliyorlard›. Ve hepsi ‹srail baflbakan› oldu. ‹srail ordusunda çok fazla subay var ve sürekli olarak yenileniyorlar. Askerî aç›dan bu olumlu bir durum, çünkü subay kadrolar› genç kal›yor ve en yeni savafl teknolojilerine hâkim olunuyor. Ama bu h›zl› “devir teslim” sonucunda, çok say›da general genç yaflta emekliye ayr›l›yor. Onlar da siyasete yöneliyor, ço¤u zaman da en üst sivil mevkilere geliyorlar. Böylelikle, ordu hükümette ve kamu hizmetlerinde pek çok konumu ele geçiriyor. Siyasal mevkiler tutulunca, yeni emekli generaller silah sanayii ve güvenlik sistemleri ihracat›yla ilgilenir oldular. Bir ihracat sanayii olarak savafl yani... Kesinlikle. ‹srail’in, ileride ihraç edebilece¤i denetim tekniklerini gelifltirmek için Bat› fieria ve Gazze’yi canl› laboratuar olarak kulland›¤› söylenebilir. 30 Nisan 2003 tarihli “yol haritas›” ve 27 Kas›m 2007’deki Annapolis konferans›ndan beri bar›fl yönünde pek ad›m at›lamamas›n› bu durum mu aç›kl›yor? ABD, BM, Rusya ve AB kuarteti taraf›ndan kaleme al›nan ve baflar›s›zl›¤a u¤rayan “yol haritas›”nda esas olarak iki he-
21
def saptanm›flt›: 1) ‹srail kolonizasyonu durduracak; 2) Filistinliler ‹sraillilerin güvenli¤ini garanti edecek. ‹lk maddeye bakarsak, “yol haritas›”ndan befl y›l sonra, ‹srailliler kolonizasyonu daha da fliddetlendirmifl durumda. Peki ya ‹sraillilerin güvenli¤i maddesi? Filistin’in ordusu yok, egemenli¤i yok, s›n›rlar› üzerinde kontrolü yok. Bütün bunlara ra¤men, ‹sraillilerin güvenli¤ini garanti etmesi isteniyor. Özellikle de, yurtlar›ndan silah zoruyla kovulan Filistinlilerden müsadere edilen topraklar› kolonilefltiren “yerleflimcilerin” güvenli¤ini sa¤lamas›. “Yol haritas›” sadece ‹sraillilerin güvenli¤inden bahsediyor, yani iflgal edilenler taraf›ndan garanti edilmesi gereken iflgalcinin güvenli¤inden. Ama “yol haritas›” Filistin Yönetimi taraf›ndan kabul edilmiflti... Bak›n, güvenlik, ayn› zamanda, sosyal güvenliktir, ifl güvenli¤i, mülkiyet güvenli¤i, seyahat güvenli¤idir... Filistinliler bütün bu güvenliklerden mahrum. Bütün bunlardan mahrum olanlar›n, iflgalcilerinin güvenli¤ini sa¤lamas› ve garanti etmesi gerekiyormufl. Tamamen tersine dönmüfl bir dünya bu! Hamas’›n silahlı direnifli yönetiflinde hiç hata yok mu? ‹srail’in güneyine att›klar› roketler kendileri aç›s›ndan en az›ndan stratejik hata de¤il miydi? Hamas’›n bir hatas› oldu¤unu sanm›yorum. Geçti¤imiz kas›m ay›na kadar Hamas roket at›fllar›n› durdurmufltu. Ateflkes ortam›n› bozan ‹srail oldu. ‹srailliler Gazze’ye girdi, sald›rd›lar ve alt› Filistinliyi öldürdüler. Bunun üzerine Gazze’den roket at›fllar› bafllad›. O roketlerle Hamas ‹srail’e karfl› kendini savunuyordu. Ve herkes bu roketlerin önemli bir tahrip gücüne sahip olmad›¤›n› biliyor. ‹srail bütün süreci ad›m ad›m planlad›. Yine de sivillere karfl› sald›r›lar› hiçbir fley mazur gösteremez... Ayn› fikirdeyim. Ancak, s›rf fizikî güvenlikten söz etti¤imizde dahi, ‹srail’in verdi¤i resmî rakamlara bakal›m. 2007’de, dördü yerleflimci, dördü de silahl› çat›flmalarda ölen askerler olmak üzere 13 ‹srailli öldürülmüfl. Ayn› dönemde, ‹srailliler taraf›ndan öldürülen Filistin Ulusal ‹nisiyatifi baflkanı Mustafa Barguti 1954 Kudüs do¤umlu. Moskova, Kudüs ve Stanford üniversitelerinde t›p e¤itimi ald›. 2006’da baflkanl›k seçimlerinde aday oldu, oylar›n üçte birini alarak bugünkü Filistin Yönetimi’nin devlet baflkan› Mahmud Abbas’›n ard›ndan seçimden ikinci olarak ç›kt›. 2007 genel seçimlerinden sonra oluflturulan Filistin Ulusal Birlik hükümetinde enformasyon bakanl›¤› yapt›.
22
As›l üzücü olan, ‹srail’in bütün olarak kelimenin gerçek anlam›yla ›rkç› bir ulus haline gelmifl olmas›. Bugüne kadar hiçbir ülkenin uygulamad›¤›, ‹srail iflgalinin ak›l almaz bir icad› “yol segregasyonu”. Ne apartheid döneminde Güney Afrika’da, ne de ›rk ayr›m› döneminde ABD’de böyle bir fley oldu. Bu ülkelerde, siyahlarla beyazlar›n ayr› otobüsleri, ayr› bölümleri vard›. Ama herkes ayn› yollarda gidiyordu. Burada, ‹srailli iflgal yetkilileri s›rf yerleflimciler ve ‹srailliler için ayr› yollar infla ettiler. Filistinlilere yasak bu yollar.
Filistinli say›s› 404. Veriler ak›l durdurucu! Benim s›k› bir fliddetsizlik yandafl› oldu¤umu biliyorsunuz, ama bir de say›lara bakal›m. 2000’de, öldürülen Filistinlilerin öldürülen ‹sraillilere oran› 4’e 1’di. Öldürülen her ‹srailliye karfl› 4 Filistinli öldürülüyordu. 2006’da bu oran 27’ye 1 oldu! 2007’de, 31’e 1! 2008’in ilk üç ay›ndaysa 46’ya 1’e geldik! Sonras›nda ise, say›labilir gibi de¤il... 2000’den bu yana 2 bine yak›n Filistinli çocuk öldürüldü. 2007’deki Annapolis konferans›ndan bu yana, 400’den fazlas› çocuk olmak üzere, 2 bini aflk›n Filistinli katledildi. Durum niçin bu kadar kötüye gitti? Bence üç sebebi var: ‹srail’deki bar›fl taraftarlar›n›n güçsüzlü¤ü, Filistinlilerin güçsüzlü¤ü ve uluslararas› camiadaki muazzam suskunluk. ‹srailli yetkililer hiçbir yapt›r›mla karfl›laflmayacaklar›n›n fark›nda olarak davran›yorlar. Bu nedenle de baz› ‹srailli yöneticiler tam anlam›yla apartheid politikas› uyguluyor. Size bunu söyleten ne? Bu yar›-çorak bölgede en nadir ve k›ymetli nimetlerden biri olan su örne¤ine bakal›m. 1967 s›n›rlar›ndaki Bat› fieria ortalama 936 milyon m3 suya sahip. Fakat bunun sadece 132 milyonunu Filistinliler kullanabiliyor. Geri kalan, yani yaklafl›k 804 milyon m3 ‹srailli “yerleflimciler”e ayr›l›yor. Bu da flu anlama geliyor: Bir Filistinli içme, y›kanma, temizlik, mutfak, tar›m, sanayi vb. bütün ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için y›lda sadece 50 m3 su kullanabilir. Buna karfl›l›k, bir ‹srailli yasad›fl› “yerleflimci” y›lda 2.400 m3 su kullanabiliyor! Birine 50, di¤erine 2.400: 48 kat! Bu dehflet verici bir fley. Ac›mas›z bir alay gibi, üstelik suyu esas olarak finanse edenler de Filistinliler. Filistinliler suyun birimine 5 fiekel (yaklafl›k 1 avro) öderken, “yerleflimciler” ayn› miktar suya yar› fiyat ödüyor. Baflka bir örnek daha verebilir misiniz? Enerji konusunda da ayn› durum söz konusu. Son y›llarda, ‹srailli yetkililer Bat› fieria’daki elektrik üreten tek kuruluflu ortadan kald›rd›lar. Yeni jeneratör almas›n› yasaklayarak ifle bafllad›lar; sonra, yerleflimcilere düflük fiyattan elektrik verme mecburiyeti getirdiler. Sonuç: Bu kurulufl elektrik üretemez hale geldi, flimdi Bat› fieria bütün elektri¤ini ‹srail’den ithal ediyor. Elektrik de Filistinlilere yerleflimcilere sat›ld›¤›n›n iki kat› fiyata sat›l›yor. Yerleflimciler elektri¤in birimine 6.3 fiekel öderken, Filistinliler 13 fiekel ödüyor. Böylece, Filistinliler kendi kolonizasyonlar›n› finanse etmeye katk›da bulunmufl oluyor. ‹srailli ve Filistinliler aras›ndaki gelir uçurumunu düflünürseniz, adaletsizli¤in daha da a¤›r oldu¤unu görürsünüz. Filistin’de kifli bafl›na y›ll›k ortalama gelir dört y›l önce 1600 dolard›; bugünse 800 dolar› bulmuyor. Öte yandan, ‹srail’de kifli bafl›na y›ll›k gelir 24 bin dolara ulafl›yor. Bu müthifl uçuruma ra¤men, Filistinliler tükettikleri temel ürünlerin ço¤unu, ‹srail’deki hayat standard›na göre belirlenen piyasa fiyatlar›yla ‹srail’den ithal etmek zorunda. Gelirimiz onlar›nkinden otuz kere düflük olmas›na ra¤men, ‹srail’deki
fiyatlarla yaflamak zorunday›z... “Apartheid” dedi¤inizde, ayr›m duvar›ndan bahsedece¤inizi sanm›flt›m. Bir de bu Apartheid Duvar› ve Filistinlilerin serbest dolafl›m›n› engelleyen yüzlerce kontrol noktas› var. As›l önemlisi de “yol segregasyonu”. Bugüne kadar hiçbir ülkenin uygulamad›¤›, ‹srail iflgalinin ak›l almaz bir icad› bu. Ne apartheid döneminde Güney Afrika’da, ne de ›rk ayr›m› döneminde ABD’de böyle bir fley oldu. Bu ülkelerde, siyahlarla beyazlar›n ayr› otobüsleri ya da otobüslerde ayr› bölümleri olmas› gibi uygulamalar vard›. Ama herkes ayn› yollarda gidiyordu. Burada, ‹srailli iflgal yetkilileri s›rf yerleflimciler ve ‹srailliler için ayr› yollar infla ettiler. Filistinlilere yasak bu yollar. Mesela, Filistin parlamentosunun bir milletvekili, bir eski bakan olarak bu yollardan birine girmeye kalksam, yaya olarak gezinti maksad›yla dahi olsa, an›nda tutuklan›r›m ve alt› ay hapse mahkûm olurum. Bu ayr›mc›l›k Do¤u Kudüs’lü Filistinlilere de uygulan›yor. Halbuki onlar yüzy›llard›r Kudüs’te oturuyor. Onlar kalk›p ‹srail’e gitmedi. Ama 1967’de günün birinde, askerî fetihle ‹srail onlar›n yurduna geliverdi. Ve 340 bin küsur Filistinli otomatik olarak “geçici yerleflik” konumuna düfltü. Bu ne anlama geliyor? Durumlar›n›n ask›da oldu¤u, Kudüs’te oturma haklar›n›n her an ellerinden al›nabilece¤i anlam›na geliyor. Bir örnek vereyim: ‹srail çok nadiren ve bezdirici engellemelerin ard›ndan Do¤u Kudüslü Filistinlilere inflaat yapma izni veriyor. E¤er onlardan biri evlenir ve Bat› fieria’da ev yapmaya karar verirse, an›nda Kudüs’te ikamet etme hakk›n› kaybediyor. Do¤du¤u flehirde oturam›yor art›k! Halbuki dünyan›n herhangi bir yerinden gelen bir Yahudi, ‹srail’e geldi¤i anda ‹srail vatandafll›¤›n› elde ediyor ve isterse Bat› fieria’da ev sahibi olabiliyor. Daha ‹srail’e ad›m›n› att›¤› anda bu kifli burada do¤mufl, ailesi yüzlerce, binlerce y›ld›r burada yaflam›fl bir Filistinliden daha fazla hakka sahip oluyor. As›l korkuncu, bütün bu adaletsizlikler karfl›s›nda uluslararas› suskunluk. Dünyan›n trajedimizi bilmek istemedi¤ini düflünece¤i geliyor insan›n; gözlerini, a¤z›n›, kulaklar›n› kap›yor. Filistin’in bedbahtl›¤› öksüz. Örgütünüz Filistin Ulusal ‹nisiyatifi’ni (UF‹) anlat›r m›s›n›z biraz... FKÖ’nün kurucular›ndan Dr. Haydar Abdel-Shafi –Eylül 2007’de öldü–, ‹brahim Dakkak, dostum Edward Said ve baflka baz› ayd›nlarla birlikte Haziran 2002’de, Ulusal Filistin ‹nisiyatifi ad›yla yeni bir hareket kurmaya karar verdik. 1993 Oslo antlaflmalar› bizi floke etmiflti. Oslo bir aldatmacayd› sadece. Esas hedef, Filistin’in egemenli¤i projesini ortadan kald›rmakt›. Oslo antlaflmalar›, ba¤›ms›zl›k ve egemenlik fikrinin yerine, Filistin Yönetimi fikrini koydu. FKÖ bu anlaflmay› imzalamay› niçin kabul etti? Tuza¤a düfltü¤ünü düflünüyorum. Yaser Arafat zaten epey endifleliydi. Yeni Yönetimin baflkan› olunca FKÖ’nün liderli-
Yerleflimler artmaya ve yay›lmaya devam ediyor. Düflünün, 1993 ile 2006 aras›nda yerleflimci say›s› iki kat›ndan fazla artt›. Do¤u Kudüs’teki yerleflimci say›s› 230 bin küsur, Bat› fieria’da 250 binden fazla. Bat› fieria’da nüfusun yüzde 25’ini oluflturuyorlar ve topraklar›m›z›n yüzde 40’tan fazlas›n› iflgal ediyorlar. Ancak sizi temin ederim ki, Filistinliler asla kendilerine tan›nan bir tür yurtlukta köle hayat›n› kabul etmeyecektir. ‹srail, Madrid Konferans› temelinde iki devletli çözümü kabul ederse, Hamas dahil bütün Filistinlilerin kabul edece¤ine garanti veririm. ‹srail seçimlerinde önde gelen üç aday› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Aralar›nda hiçbir fark görmüyorum. Livni de, Netanyahu da Likud kökenli. Barak’a gelince, ac›mas›zl›k, sertlik ve ›rkç›l›k aç›s›ndan di¤erlerinden afla¤› kal›r yan› yok. As›l üzücü olan, ‹srail’in bütün olarak kelimenin gerçek anlam›yla ›rkç› bir ulus haline gelmifl olmas›. Bir apartheid sistemi ve ›rka dayal› s›n›rlar, bariyerler yaratt›lar. Hepsi ba¤›ms›z bir Filistin devletinin varl›¤›na karfl› ç›kan siyonist politikay› benimsiyor, hepsi mültecilerin geri dönüflüne karfl›. Livni aç›k aç›k tek bir mültecinin dahi ‹srail taraf›ndan kabul edilmeyece¤ini söyledi. Onunla Netanyahu aras›nda ne fark var ki? 1967’de 13 yafl›ndayd›n›z; ‹srail güçlerinin geliflini hat›rl›yor musunuz? Tabii ki. Babam›n sözlerini hat›rl›yorum, bize flöyle demiflti: “Kal›yoruz. Buradan k›p›rdam›yoruz. Evsiz, yurtsuz göçerler gibi gitmektense, kendi topraklar›m›zda ölürüz.” Bu k›p›rdamama tercihi, Filistin’in en büyük stratejik baflar›s›. ‹lginç olan, bunun yöneticiler taraf›ndan al›nm›fl bir karar olmay›p halk taraf›ndan kendili¤inden benimsenmifl bir karar olmas›. 1987 aral›¤›nda bafllayan birinci ‹ntifada gibi. 1967’de, ‹srail ordular›n›n yak›p y›karak ilerleyifli karfl›s›nda baz› Filistinliler ülkeyi terkedip gitti. Ama ço¤unluk kald›, çünkü 1948’de kaçanlar›n ve bugün hâlâ Bat› fieria’da ya da Gazze’de veya Lübnan ya da Ürdün’deki mülteci kamplar›nda yaflayanlar›n bafl›na gelenleri biliyorlard›. 1948’de kaçan ve sürülenlerin u¤rad›¤› afla¤›lanmaya ve ezaya maruz kalmak istemiyorlard›. Bunca fliddetin ortas›nda niçin hâlâ fliddeti d›fllamakta ›srarl›s›n›z? Bu biraz ütopik de¤il mi? Çok kifli ‹srail’in anlad›¤› tek dilin gücün dili oldu¤unu söylüyor. Bu anlamda, ‹srail de bütün di¤er kolonyal güçler gibi davran›yor. Zira hiçbir kolonyalist devlet sömürgelefltirdi¤i insanlar›n kendisini niye istemedi¤ini hiçbir zaman anlamam›flt›r. Bu durum Cezayir’de Fransa için, ya da Hindistan, Kenya ya da Yemen’de ‹ngiltere için de böyleydi. Fakat bence, güç sadece askerî de¤ildir. Hindistan’da sömürgecili¤e, Güney Afrika’da ›rkç› apartheid rejimine son veren fliddet d›fl› güçtür. E¤er Filistin vatandafllar›n›n ço¤unlu¤unu fliddet d›fl› kitlesel direnifl fikri etraf›nda harekete geçirebilirsek, bu bölge için adalet, insan haklar› ve demokrasiye dayal› bar›fl ihtimalini görmeye bafllayabiliriz.
Çeviren: Siren ‹demen
¤ini b›rakmak durumunda kalacakt›. Ama FKÖ’de yerine yeni bir flefin seçilmesine izin vererek alternatif bir liderlik konumu yaratmak da istemiyordu. Bu nedenle, örgütünü Filistin Yönetimi içinde eritmeyi tercih etti. Filistin Yönetimi’ni yolsuzlu¤a bulaflmakla suçluyorsunuz... Evet, Yönetim’in yolsuzluklar›n› elefltiriyoruz. Asl›nda bu da, büyük hizmet ve iflleri Filistin Yönetimi’nin tekeline b›rakan ‹srail’in teflvik etti¤i bir yolsuzluk. Bu durumun gayr›meflru zenginleflmelere, kay›rmalara, zimmete para geçirmelere yol açaca¤› aflikârd›. Sonuçta, yolsuzluklardan ikrah eden çok say›da vatandafl Hamas’a yöneldi. Hamas kuflkusuz köktendinci bir örgüt, ama Yönetim’in ahlâkî zafiyetlerini ve yolsuzluklar›n› sert bir flekilde elefltiriyor. Örgütünüz, Filistin Yönetimi’ne karfl› alternatif bir çözümü mü temsil ediyor? Sadece Yönetim’e karfl› de¤il. Filistin’in bir alternatife ihtiyac› oldu¤unu düflünüyoruz. Ama köktendinci olmayan bir alternatife. Biz, ayr›ca, fliddet d›fl› yöntemleri savunuyoruz. Direnifle karfl› de¤iliz. ‹flgal alt›ndaki bir halk›n direnifli uluslararas› hukuk taraf›ndan da tan›n›r ve meflrudur. fiiddet d›fl› kitlesel direnifl fikrinden yanay›z. Mesela, 1987’nin aral›k ay›nda bafllayan birinci ‹ntifada’y› düflünün; fliddet d›fl› kitlesel direnifle güzel bir örnektir. O zaman, birinci ‹ntifada’n›n –Eylül 1993’e kadar sürmüfltü– kazan›mlar›n› heba etmeden ‹srail’le müzakereleri sonland›rabilseydik, Oslo olmayacakt› ve kal›c› bar›fla kavuflabilecektik. Fakat ‹srailliler o dönemde zay›f düflmüfl, güçsüz FKÖ yönetimiyle bu antlaflmay› imzalamay› tercih etti. Bugün Filistinlilerin ço¤unlu¤u s›k›flt›r›ld›klar› bu ikili seçenekten usanm›fl durumda: Ya yolsuzlu¤a batm›fl El Fetih ya da köktendinci Hamas. UF‹, Filistin direniflini yönlendirecek yeni bir seçene¤i oluflturuyor. fiiddet d›fl› direniflin gerçekçi bir seçenek oldu¤unu düflünüyor musunuz? Elbette. Dört bilefleni olan bir stratejiyle hareket ediyoruz: 1) Kitlesel bir fliddet d›fl› direnifli harekete geçirmek; 2) insanlar›n gündelik hayatlar›n› kolaylaflt›rmaya çal›flarak direnmelerini teflvik etmek; 3) güçlü bir uluslararas› dayan›flma hareketine dayanmak; 4) birleflik bir liderlik oluflturmak... Fetih de, Hamas da güce dayan›yor. Bizse demokrasiye bel ba¤l›yoruz. Demokrasi, bar›fl›n önkoflulu. Çünkü bar›fl ancak iki demokratik oluflum aras›nda müzakere edildi¤inde kal›c› olabilir. Bir taraf di¤er tarafa fliddetle çözüm dayatamaz. Ne Hamas ne de Fetih demokratik. Bu sonu gelmeyen çat›flmadan ç›kılması için nas›l bir formül öngörüyorsunuz? En iyi çözümün iki devletli formül oldu¤unu düflünüyoruz. Bütün ac›lar› durdurman›n en kolay yolu bu. Ama bu çözümün hâlâ geçerli olup olmad›¤›n› da kendime sormuyor de¤ilim. Çünkü bunun olabilmesi için ‹srail’in Apartheid Duvar›’n› y›kmas›, kolonizasyonu durdurmas› ve varolan yerleflimleri da¤›tmas› gerekiyor. Halbuki bunlar› yapm›yor.
ERTU⁄RUL YALÇINBAYIR’IN GÖZÜYLE YEREL SEÇ‹MLER AREFES‹NDE AKP
Parti-devlet zihniyeti Ertu¤rul Yalç›nbay›r, AKP’nin kurucular›ndand›. Gül kabinesinde baflbakan yard›mc›l›¤› ve devlet bakanl›¤› yapt›. Parti içi muhalefeti ve 1 Mart tezkeresine karfl› duruflu nedeniyle, 2007 seçimlerinde üstü çizilen isimlerden biri oldu. Memleketi Bursa’da kap›s›n› çald›¤›m›z Yalç›nbay›r’la AKP politikalar›n›, ekonomik krizi ve yerel seçimleri konufltuk. AKP iktidar› son dönemde kendilerinin “demokratikleflme at›l›m›” dedi¤i, Kürtçe televizyon baflta olmak üzere baz› kararlara imza att›. Bu “at›l›m›n” bu kadar beklemesinin sebebi ne sizce? Ertu¤rul Yalçınbayır: 1999’da Türkiye’nin AB’ye aday aday› olmas›ndan sonra 2001’de kapsaml› bir anayasa de¤iflikli¤i olmufltu. Orada temel hak ve özgürlükler konusunda bireyin devlete karfl› korunmas› eskiye göre daha ön plana ç›km›fl, ama bununla beraber anayasada yap›lmas› gereken di¤er de¤ifliklikler yap›lmam›flt›. S›k s›k gündeme getirildiyse de, partiler aras›nda bir uzlaflma olmamas›, anayasa taslaklar›n›n gündeme getirilifl biçimleri ve haz›rl›k flekilleri uzlaflmay› amaçlamad›¤› için genel kabul göremedi. Fakat flunu unutmamak lâz›m, AB projesi flu veya bu partinin de¤il, devletin politikas›d›r. fiu anki iktidar bu devlet politikas›n› sürdürüyor. Önceden belirlendi¤i üzere dönem dönem çeflitli yasal de¤ifliklikler gündeme gelecektir, flu anda yaflanan da budur. S›ras› flimdi gelenler yap›l›yor. Kopenhag kriterleriyle de örtüflen demokrasi, insan haklar›, hukukun üstünlü¤ü, az›nl›k haklar› ve AB müktesebat›n›n karfl›lanmas›... Önemli de¤iflikliklerdir bunlar, ama toplum taraf›ndan bir türlü içsellefltirilememesi gibi bir sorunumuz var. Toplum taraf›ndan içsellefltirilememesinin önemli bir sebebi, bu de¤ifliklikleri AKP’nin de içsellefltirememesi ve topluma anlatmak gibi bir problemi olmamas› olabilir mi? Bence AB projesi, insanl›¤›n vard›¤› ortak akl›n bir seviyesidir. O standartlar hemen hayata geçirilmelidir. fiimdi Abdullah Gül’ün imzas›yla sene bafl›nda yürürlü¤e giren programda 100’ün üzerinde yasa de¤iflikli¤i ve çeflitli idarî düzenlemeler öngörülüyor. Gönül isterdi ki, bu program›n bürokratik bir niteli¤i olmas›n. Ama kamu kurumlar›nda haz›rland› ve bürokratik bir niteli¤e büründü. Di¤er kurumlarda, yani örne¤in siyasî partiler, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri aras›nda tart›fl›lmad›. Tart›fl›lsayd›, daha sonra ç›kar›lacak yasalar›n kabul görmesi kolaylafl›rd›. AK Parti’nin 2007 sonlar›nda Ergun Özbudun’a haz›rlatt›¤› anayasa tasla¤›n› hat›rlay›n. Yani taslak haz›rl›¤› bile kat›l›mc› bir süreç izleyememiflti. AK Partililer oturup kendi aralar›nda tart›flt›lar. Do¤rusu, önce ne durumda oldu¤umuzun tespitini yapmak ve bunu mümkün oldu¤unca genifl kesimlerin tart›flmas›na açarak yapmakt›. Üstelik Türkiye, AB’ye girsin girmesin, demokratikleflme ad›mlar›n› hayata geçirmek durumundad›r. Bu de¤ifliklikler zorunluluktan yap›l›rsa, hem Meclis’in hem toplumun bunlar› içsellefltirmesi güçleflir. Art›k bireyi etkin hak
24
nesnesi olarak görmek, temel hak ve özgürlüklerden herkesin yararlanmas›na f›rsat vermek gerek. Bir an önce kad›nlar, çocuklar, özürlüler ve yoksullar lehine düzenlemeler yapmak, onlara ayr›cal›k tan›mak gerekiyor. Sürekli büyüme rakamlar›ndan söz ediliyor. Ama Türkiye, toplam kalite aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, insanî geliflmifllikte dünyada 92. s›rada. ‹nsanî geliflmifllik, büyümeden ibaret de¤ildir. Türkiye’de çocuk ölümleri fazla, çocuk iflçilik çok yayg›n, yani çocuk haklar› bak›m›ndan yeterli noktada de¤iliz. Kad›nlar›n durumu, do¤um öncesi ve do¤um s›ras›ndaki ölümler, do¤umdan sonraki durum kötü, kad›nlar›n ifl hayat›ndaki, siyasetteki etkileri çok az. En temel haklardan baz›lar›n› düflünün, sözgelimi ulafl›m haklar›n›. Türkiye’de güvenli bir ulafl›m sistemi yok. Her y›l Birinci Dünya Savafl›’ndan daha fazla insan trafik kazalar›nda ölüyor. Buna ra¤men karayollar› çok iyi deniliyor, öyle kabul edelim, peki demiryollar›, denizyolu, havayolu ne aflamada? E¤itim hakk› konusunda da epey geriyiz. Tüm kampanyalara ra¤men binlerce k›z okula gidemiyor. Sa¤l›k haklar› da öyle: Kifli bafl› sa¤l›k harcamalar›, ABD’deki bir kifliye yap›lan harcaman›n KDV’si kadar. Yani birçok bak›mdan zafiyetlerimiz var. Ama iktidar özellikle 2005’ten sonra AB konusunda gerekeni yapamad›. Neden özellikle 2005’ten sonra? Türkiye’nin içinde bulundu¤u siyasî istikrars›zl›k bunlara yol açt›. AKP’nin en büyük iddias›, tek bafl›na iktidar olup istikrar getirmekti. Tek parti iktidar› baz› kolayl›klar sa¤layabilir, ama siyasî istikrar için yeterli de¤ildir. Türkiye temel hak ve özgürlükleri ancak “k›smen” kullanabilen bir ülke. Türkiye’nin kurumlar itibariyle güçsüz yanlar›ndan biri yasama meclisi mesela. Yasama meclisi kanunlar› ç›karken hukuka uygunluk kriteri aramak zorunda. Ama birçok yasa Anayasa Mahkemesi’nden geri dönüyor.
Gökçek’in bir sürü yanlıflının oldu¤unu Kemal Kılıçdaro¤lu’yla tartıflmasında gördük. Bir hukuk devletinde vergi ancak kanunla konur. ‹darî bir kararla 150 dolarlık sayacı 300 dolara satarsanız vergi alıyorsunuz demektir. Hukuka uygun de¤ildir. Tayyip bey seçimi kiminle kazanaca¤ına bakmıfltır.
Yürütmenin uygulamalar›na bakt›¤›m›zda, Dan›fltay’da binlerce dava oldu¤unu görürsünüz. Üstelik o davalar›n yar›ya yak›n› idare taraf›ndan kaybedilir. Yani orada da hukuka uygunluk yok. Yarg›n›n da istenilen kalitede olmad›¤›n›, evrensel kurallar› tam olarak uygulayamad›¤›n›, siyasetin yarg›ya müdahale etti¤ini, yarg› ba¤›ms›zl›¤›n›n, yarg›ç ba¤›ms›zl›¤›n›n tam olarak sa¤lanamad›¤›n› çeflitli dosyalar vesilesiyle görüyoruz. Bu sorunlar› halletmeden istikrar yakalad›m diyemezsiniz. Bursa’da son dönemde yaklafl›k 70 bin kifli iflsiz kalm›fl. Daha krizin etkilerinin tam hissedilmedi¤i söylenen bir dönem için bu say› çok fazla de¤il mi? Bursa’da daha flimdiden 40 45 bin kay›tl› iflçi ç›karma var. Do¤rudur, kay›td›fl›larla birlikte rakam 70 bine yaklafl›yordur. Hem tekstil hem otomotiv krizden çok etkilendi¤i için Bursa’n›n ifli zor görünüyor. ‹nsanlar geleceklerinden daha endifleli olacaklar, bu durum psikolojilerine yans›yacak. ‹flsiz kalanlar bir süre tazminatlar›yla idare edecek, iflsizlik fonlar›ndan yararlanacak. Sonra o da yok. Suç iflleme oran› ve boflanmalar artacak. Toplum zaten fiziken ve ruhen tam sa¤l›kl› durumda de¤il. Bu konuda her zamankinden daha büyük bir tehlikeyle karfl› karfl›yay›z. ‹ktidar›n gerçekten bir kriz politikas› var m› sizce? IMF ile görüflme d›fl›nda pek bir faaliyet görünmüyor, sadece seçime odaklanm›fl gibiler. Küresel kriz, ad› üstünde, küreseldir, kimseyi te¤et geçmez. AK Parti asl›nda bütçeyle kriz politikalar›n› k›smen gösterdi. IMF’nin dedikleri do¤rultusunda bütçede baz› tasarruflar yapmak durumunda kald›lar. Ama kriz konusundaki politikalar›n›z› IMF’den gelecek s›cak paraya ba¤layamazs›n›z. Türkiye kamu yat›r›mlar›na zaten az pay ay›ran bir ülke. Son y›llarda iflsizli¤in giderilmesi için kamu yat›r›mlar›nda art›fl gerekirken, tam aksine, IMF politikalar› uyar›nca her bütçe döneminde azalma olmufl. Küresel krizde ABD bile kamu yat›r›mlar›n› art›r›rken Türkiye azalt›yor. Kamu yat›r›mlar›n›n çoklu¤u –tabii nitelikli yat›r›mlardan söz ediyorum, siyasî nedenlerle yap›lanlar› de¤il– o ülkedeki istihdam› art›r›r, piyasan›n hareketlenmesine yol açar. IMF paray› verdi¤i için düdü¤ü çal›p yat›r›mlarda k›s›tlama öngörüyor. Krizde ABD’de batan bankalarla ilgili yard›mlar› gördük, Avrupa’da gördük. Ama bizde 2001 krizinde bankalar batarken, “b›rak›n batan bats›n” dendi. Yani kendileri için farkl›, bizim için farkl› tav›rlar ortaya koyuyorlar. Türkiye için en önemli konulardan biri de IMF iliflkileridir. Di¤er ülkeler kendilerini IMF’den s›y›rd›. Örne¤in Brezilya bozuk ekonomisine ra¤men IMF’yle iliflkilerini kesti ve küresel krize karfl› kendiflartlar›n› dikkate alarak kendine has projeler üretti. IMF bizim için risk. Bundan kurtulmak lâz›m. Baflbakan IMF ile bas›n üzerinden at›-
lar› da dahil demokratik de¤il. Hâlâ lider sultas›n›n hâkim oldu¤u bir ülkeyiz. Bu seçimlerin bir özelli¤i de seçim yard›mlar›. AKP’nin bu yard›mlarla siyasî hayata sadaka kültürünü soktu¤u elefltirilerine kat›l›yor musunuz? Yoksullu¤un, açl›¤›n oldu¤u bir ülkede o insanlar›n ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› önemlidir. Bunlar› karfl›lamayaca¤›m diyemezsiniz. Ama bunlar› karfl›lamak devletin görevidir. Sosyal Yard›mlaflma ve Dayan›flma Fonu’ndan yap›lan yard›mlar hepimizin vergilerinden al›n›p yap›l›yor. Bunlar bir partiyle iliflkilendirilmemeli. Fakat iflleyifl ve alg› o kadar güçlü ki, “bunlar bir parti kaynakl›d›r” deniyor. Sadaka kültürü denmesinin sebebi de budur, devlet eliyle yap›ld›¤› kanaati hâkim olsa kimse sadaka demezdi. Bu yard›mlar bir lütuf, bir ihsan de¤ildir, hakt›r. Ayr›ca bizim kültürümüzde bir elin verdi¤ini di¤er el görmez. Ç›kar ümit ederek hay›r ifllenmez. Bunlar bizim kendi de¤erlerimize de ayk›r›. Ayr›ca yard›mlaflmadan, dayan›flmadan söz edilirken dinî de¤erlerin kullan›lmas› da hofl de¤il. Dinin hem siyaset Ertu¤rul Yalç›nbay›r yoluyla hem ticaret yoluyla kullan›lmas› çok tehlikeli yollard›r. Buna din de izin vermez. Deniz Baykal bile “kömürü al›n, ama oy vermeyin” diyecek hale gelmifl. Yani bu durumdan geri dönüfl yok galiba. Yard›mlar partilerin elindeki listelere göre yönlendiriliyor. Muhtaç kifli partiye baflvuruyor. Tabii siyaset kurumu halkla iç içedir, halk›n arzusunu dikkate al›r. Ama yard›m bir devlet faaliyetidir. Di¤er yandan vatandafl da ihtiyac›n› kim karfl›l›yorsa gidip ona oy veriyor. Yani siyaset al›flverifle, ticarete döndü. Ver yard›m›, al oyu. Bu anlay›fl tabii ki demokratik de¤il. Toplam kalitenin de¤iflmesi lâz›m. Seçmenin de de¤iflmesi lâz›m, yani seçmen de yaflad›¤› Art›k sosyal s›k›nt›y› birinin hafifletti¤ini, bunun bir devletin her siyasî parti oldu¤unu görüyor. Bir an ön- zamankinden ce parti-devletten, partizanl›ktan uzak- daha ön plana laflmam›z gerek. ç›kma zarureti Bir Meclis konuflman›zda ekonominin var. Türkiye’nin belini do¤rultamama sebeplerinden bi- sadece dünya ri olarak yolsuzluklar› göstermifltiniz. ekonomik Son AKP hükümetinin yolsuzluk perforumlar›n› formans›n› nas›l buluyorsunuz? de¤il, sosyal Yolsuzluklar bak›m›ndan Türkiye çok forumlar› da kötü bir durumda. Yandafll›k ve yandafllar› himaye etmek tabii ki yolsuzluklara izlemesi gerekir. da yol aç›yor. 2000 y›l›nda zaman›n Ma- Güney liye Bakan› Sümer Oral, yaz›l› soruma Amerika’daki verdi¤i cevapta, rüflvetin kurumsallaflt›- baz› modelleri ¤›n› söylemiflti. Bu vaziyet, ilerleyen za- takip etmek, manda çok daha fazla artt›. Bu, halk›n incelemek idareye, yöneticilere güvenini azaltt›. Ve zorunday›z. siyaseti pahal› hale getirdi. Siyasetin finansman› fevkalâde önemli hale geldi. Bu durumda yoksullar›n, halk›n temsil imkân› giderek azal›yor. Art›k güç sahipleri eskisi gibi kendi elemanlar›n› yollam›yorlar parlamentoya, kendileri gidiyorlar. Ve yolsuzluk ekonomisi beraberinde yoksullu¤u tetikliyor. Ayr›ca Türkiye’nin, mevzuat› uygulamakla yükümlü olanlar›n siyasallaflmas› ve kadrolaflmas› gibi de bir sorunu var. Ehliyet, liyakat, performans de¤il, yandafll›k kriter
oldu¤u zaman ortada zafiyet vard›r. Bunlar›n oldu¤u yerde yönetim sorunu olmamas›na imkân yok. Melih Gökçek, Kemal K›l›çdaro¤lu’yla televizyon tart›flmas›nda 150 dolarl›k do¤algaz sayaçlar›n› halka 300 dolara satt›¤›n› kabul etti. Di¤er yolsuzluk iddialar›n› bir yana b›rakal›m, s›rf sayaç meselesi bile bir kiflinin aday yap›lmamas› için yeterli gerekçe de¤il mi? Melih Gökçek aradaki 150 dolar› hukuka ayk›r› olarak ald›. Kendisi “bunu ben zimmetime mi geçirdim, bana yeterince kaynak verilmedi, ben de bunlar› halk›n hizmetine, do¤algaz›n yayg›nlaflmas›na harcad›m” diyor. Bir hukuk devletinde vergi ancak kanunla konur. ‹darî kararla 150 dolarl›k bir sayacı 300 dolara satarsan›z, bir anlamda vergi al›yorsunuz demektir. Hukuka uygun de¤ildir tabii. Bu sebepler Tayyip Bey’i seçim yaparken zorlam›flt›r, tahmin ediyorum. Tayip Erdo¤an, Gökçek’in adayl›¤›n› neden geç aç›klad›? Buna fazla flafl›rmamak lâz›m. Biz cumhurbaflkan› aday›n› bile üç gün önce belirlemifltik. Fakat AK Parti di¤er partilerden daha fazla kamuoyu yoklamas› yapt›r›yor. 15 günde bir, ayda bir kamuoyu yoklamalar› yapt›r›yor ve bunu sadece bir firmaya de¤il, birkaç firmaya yapt›r›yor. Tayyip Bey seçimi kiminle alaca¤›na bakm›flt›r. Melih Gökçek’le kazanaca¤›n› görmese, seçime baflka adayla giderdi. Gökçek’in bir sürü yanl›fl›n›n oldu¤unu Kemal K›l›çdaro¤lu’yla tart›flmas›nda gördük. Ama Tayyip Bey’in Gökçek’in yerine bir baflkas›n› bulmas› da zor. Be¤enin be¤enmeyin, Gökçek’in tecrübesi ve seçmen nezninde bir a¤›rl›¤› var. Tabii bu kez onu bekleyen riskler de var. Bir kere karfl›s›nda Karayalç›n aday. MHP d›fl›ndaki AKP’ye muhalif oylar Karayalç›n’a gidecektir. Ayr›ca MHP, ülkücü tabanda çok sevilen güçlü bir aday›, Beypazar› Belediye Baflkan›’n› aday gösterdi. Bu durum, Gökçek’in milliyetçi kanattan ald›¤› oylar› azaltacak. Keçiören Belediye Baflkan› Turgut Alt›nok da bölgesinde çok güçlü, flahsî oyu da çok yüksek. Bu süreçte Gökçek’i ne kadar destekler, bilinmez. Bence riskli bir karard›r yani. Ama Gökçek aday gösterilmeyip bir baflkas›yla seçim kaybedilseydi, Tayyip Bey sorumlu olurdu. Gökçek gösterilip kaybedilirse, bu Gökçek’in sorumlulu¤u olur. Tayyip Bey kiminle kazanaca¤›n› hesaba katar. Ankara’y› kaybetmeyi göze alamaz. Zaten sadece flimdi de¤il, 2004’te de seçimi Gökçek olmadan alabilece¤ini görseydi, baflka aday gösterirdi. Erdo¤an’›n 2004’teki derdi neydi? AK Parti’nin kurulufl sürecinde partiye en çok karfl› ç›kanlardan biridir Melih Gökçek. Kamuoyu yoklamalar›nda, çok yüksek bir oy potansiyeline sahip oldu¤u görülüyordu. O süreçte yaflananlar› en iyi Tayyip Bey bilir. Ama o zaman da seçimi onunla alaca¤›n› gördü ve aralar›ndaki ihtilaflar halledildi.
Söylefli: Murat Toklucu
fl›rken, “anlaflmak isteriz, ama dar gelirlileri, yoksullar› da düflünmek zorunday›z” gibi bir laf etti. Yani IMF’yle yap›lan ifllerin yoksullar›n aleyhine oldu¤unu kendisi de kabul ediyor. Öncelikle yoksullu¤un insanl›k ay›b› oldu¤unu kabul etmemiz lâz›m. Dünya Bankas›’n›n 2004’te Türkiye’deki kurumlarla birlikte yapt›¤› bir çal›flma yoksulluk haritas›n› ortaya koymufltu, ki fecaat bir fleydir. Yoksulluk yüzde 27’lerin üzerindeydi o zaman. fiimdi herhalde daha da artm›flt›r. Temel hak ve özgürlükler, ekonomik ilerleme olmad›kça o kadar fazla anlam ifade etmiyor. Yani sizin seyahat özgürlü¤ünüz, dinlenme, e¤lenme hakk›n›z, kaliteli e¤itim, sa¤l›k alma hakk›n›z var. Peki ekonomik gücünüz, devletin sosyal devlet olma ad›na yapt›¤› yat›r›mlar yeterli de¤ilse, bu temel hak ve özgürlüklerden nas›l yararlanabilirsiniz? Art›k sosyal devletin her zamankinden daha ön plana ç›kma zarureti var. Dünya bu nedenle gelmifl geçmifl ekonomik sistemleri tart›flmaya bafllad›. IMF’yle ilgili birçok fley söyleyebilirsiniz, bunda hakl› da olabilirsiniz, ama öyleyse Türkiye’nin sadece dünya ekonomik forumlar›n› de¤il, sosyal forumlar› da izlemesi gerekir. Sadece Davos’a bakarak bu ifl olmaz. Bütün dünyadaki halklar›n kendi sorunlar›na nas›l çözüm üretmeye çal›flt›¤›na da bakmam›z lâz›m. Brezilya modelini, Güney Amerika’daki baz› modelleri takip etmek, incelemek zorunday›z. Temmuz 2007’deki genel seçimlerin ard›ndan Express’e verdi¤iniz söyleflide Türkiye’de parlamenter demokrasinin en büyük sorunlar›ndan biri olarak siyasî partilerdeki anti-demokratik aday belirleme süreçlerini ve lider sultas›n› göstermiflsiniz. Bu çerçevede önümüzdeki ay yap›lacak yerel seçimlerdeki aday belirleme sürecini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bizdeki demokrasi anlay›fl›, ‘82 Anayasas›’n›n otoriter anlay›fl›n›n yans›mas›d›r. Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu ‘82 Anayasas›’nda belirlendi ve bugüne kadar hiçbir sivil iktidar bunu de¤ifltiremedi. Hem yerel hem genel seçimlerde adaylar›n belirlenmesi hiyerarflik olarak yukar›dan yap›l›yor. Çünkü yasa, önseçim mecburiyetini, tercihli seçimi, dar bölge seçimini öngörmüyor. Bu nedenle parti içi iktidar, adaylar› istedi¤i gibi belirliyor. Partide üyenin hukuku korunmuyor. Partilerin üyesiyle iliflkisi iyi de¤il, partilerin devletle iliflkisi de iyi de¤il. Onun için zaman zaman kapatma davalar›yla karfl› karfl›ya kal›yor partiler. Ama partiler de kendi yönetimlerinde muhalif olan›n a¤›zlar›n› kapat›r, yar›flma haklar›n› s›n›rlar, kendilerine yak›n görmediklerini tasfiye ederler. Bu bir kültür ve e¤itim meselesi, toplam kalitenin yans›mas›d›r. Di¤er taraftan seçmen de “ben önseçim yapan partiyi tercih ederim” demiyor. Onun için ay›pl› bir demokrasimiz var. Bizim gerimizde olan ülkeler de var, ama bizim hak etti¤imiz seviye bu de¤il. Partiler aç›s›ndan de¤erlendirdi¤imizde, AK Parti di¤erlerine göre k›smen iyi durumda. E¤ilim yoklamas› yap›yor tabanda, bir tak›m kriterleri dikkate al›yor. Di¤er partiler, bir-iki istisna d›fl›nda bunu da yapm›yor. Ama AK Parti’nin yapt›k-
25
KORKUT BORATAV’LA KÜRESEL KR‹Z‹N TÜRK‹YE’YE ETK‹LER‹ ÜZER‹NE
9.8’lik efelik Küresel krizin te¤et de¤il, silindir geçece¤i belliydi, gün geçtikçe ayan beyan oldu. Sermayenin a¤ır topları TÜS‹AD baflkanının a¤zından hükümetin IMF ile nikâh tazelemesini talep ededursun, Tayyip Erdo¤an halktan yanaymıflcasına direniyor, imzayı erteliyor. Davos’takinden afla¤ı kalmayan bu efeli¤in sebeb-i hikmeti ne acaba? Korkut Boratav’a göre, ekim-kasım aylarında Türkiye’ye kayıt dıflı giren 8.9 milyar dolar. Peki bu enjeksiyon krizin etkilerini ne kadar bertaraf edebilir? Önümüzdeki günler nasıl bir ekonomik, sosyal, siyasal manzaraya gebe? Korkut hocaya kulak kesiliyoruz... Davos Zirvesi’ndeki bir panelde yapt›¤› konuflmada Do¤ufl Holding baflkan› Ferit fiahenk üç konu üzerinde durdu: 1) ‹lk kez bizim sebep olmad›¤›m›z bir krizle karfl› karfl›yay›z; 2) Bu ortamda IMF tüm sistemi denetleyecek bir polis ifllevi üstlenebilir; 3) Kriz uzun sürerse sosyal patlamalar olabilir... Sermayenin temsilcilerinden birinin bu saptamalar›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Korkut Boratav: E¤er bugünkü krizi 1997-98’deki kriz dalgalar›yla k›yasl›yor ve o dönemde bafllayan krizlerin nedenlerinin ve sorumlulu¤unun çevre ülkelerinde yatt›¤›n› ileri sürüyorsa, olay›n tümünü de¤il, yar›s›n› gözlemifl oluyor Ferit fiahenk. Kriz ‘97’de Tayland’da bafllad›, ‘98’de Do¤u Asya’ya, sonra Rusya’ya, ard›ndan Latin Amerika’da Brezilya ve Arjantin’e, sonra da Türkiye’ye geldi; Arjantin’de 2002’ye kadar sürdü, çevresini de etkiledi. Hepsinin arka plan›nda neoliberal politikalar vard›r ve büyük bir bölümü de IMF desteklidir. IMF’ye gitmemifl Do¤u Asya ülkeleri de neoliberal reçetelere aptalca teslim olduklar› için bafllar›na bu belâ geldi. Bu politikalar›n ülke içlerindeki baz› yans›malar›, yabanc› sermayenin, s›cak paran›n h›zl› ç›k›fl›na yol açt› ve krizler böyle patlak verdi. 1997-2001 y›llar›n›n krizleri tamamen neoliberalizmin finans-kapital azg›nl›¤›n›n çevreye yans›mas›yd›. Bugünkü kriz, ayn› azg›nl›¤›n metropolde patlak vermesinden kaynakland›. Esas›nda ayn›d›r. Finans-kapital, önce bir y›¤›n sapk›n politikay› çevre ekonomilerine tafl›d›. Örne¤in, Arjantin ve Türkiye’ye uygulanan IMF reçeteleri sapk›n politikalar içeriyordu. Bunu ak›ll› Bat›l›lar da, Türkiye’deki solcu iktisatç›lar da yazd›. Bugünkü kriz ise, azg›n finans-kapitalin, kapitalizmin genel yasalar›n›n çerçevesi içinde metropolü krize sürüklemesidir. Bu kural ve yasalar çok uzun süredir iflliyordu, kriz niye daha önce de¤il de 2008’in sonlar›nda patlad›? Baz› etkenler patlamay› erteledi. En önemli etken, özellikle ABD ekonomisinin d›fl dünyadan giderek artan miktar ve oranlarda net kaynak emmesidir. Ve son on y›lda bu konumdaki, yani ABD’ye sürekli net kaynak aktaran ülkelere çevre ekonomileri de kat›ld›lar. ABD’ye d›fl dünyadan net kaynak pompalanmas› Amerika’daki krizin patlamas›n› erteledi. Ama ertelerken, diyalektik bir süreçle, balonu fliflirerek patlamay› da kaç›n›lmaz hale getirdi. ABD d›fl dünyadan 1990’l› y›llardaki gibi millî gelirinin yüzde 1-1.5’i civar›nda kaynak alsayd›, emperyalizmin öncüsü konumunu tökezlemeden sürdürebilecekti. Süper emperyalist bir ülke, sistemin yükümlülük-
26
Yukar›da, Limter-‹fl’in Tuzla’daki ölümleri protesto etmek için düzenledi¤i bir günlük grev. Yanda, Davos’ta Ferit fiahenk...
lerini ifa etmez, sadece nimetini yer; ABD o konumdayd›. 1980’den bu yana, otuz y›la yak›n bir süredir, ABD d›fl dünyadan kaynak al›r ve emperyalist metropollerin çevre ekonomilerine iliflkin kimi sorumluluklar›n› üstlenmez. ABD d›fl›ndaki emperyalist sistem çevreye net yat›r›m yapar, borç verir, karfl›l›¤›nda faiz ve kâr al›r, nimetini yer. Bu iki yönlü ak›m›n toplam›ndan oluflan net kaynak aktar›m›, bazen metropolden çevreye, bazen çevreden metropole olur. Net kaynak aktar›m› sömürüyle eflanlaml› de¤ildir, çünkü kaynak aktar›m›n›n yönüne göre de¤iflmez, sömürü evrenseldir. Metropol, yat›r›mla, borç vererek çevreyi beslemese, kuyu kurur, sömürünün kayna¤› yok olur. ABD bu ifllevi ifa etme yükümlülü¤ünü baflkalar›n›n s›rt›na att›, sadece nimetlerden yararland›. Millî gelirinin yüzde 1-1.5’i civar›nda bir kaynak aktarmas› sistemi aksamadan sürdürebilir, durum idare edilebilirdi, ama ölçü kaçt›. Ölçünün kaçt›¤›n› ana aktörler alg›layamad›, dolay›s›yla finansal sistemin ç›lg›nl›¤› sürdürüldü, sürdürüldükçe de balon fliflti. Balonun fliflmesinin nas›l sonuçlanaca¤›, balonu oluflturan malzemenin kalitesine ve yeknesakl›¤›na ba¤l›. fiiflirmeye son verseydi, a¤z›ndan hafif hafif hava kaç›rarak belki yumuflak bir fle-
Erdo¤an, Davos “kabaday›l›¤›n›”, kamuoyu düzleminde IMF’ye karfl› da sürdürüyor. Baz› istisnaî d›fl kaynaklar›n gelmesini bekledi¤ini, k›smen de bunlar› sa¤lamaya bafllad›¤›n› tahmin ediyorum. Bunun göstergeleri de var: Ekim-kas›m aylar›nda, 9.8 milyar dolarl›k kay›t d›fl› para geldi Türkiye’ye. Bu 9.8 milyar olmasayd›, sermaye ç›k›fllar›n›n etkisi çok büyük bir flok halinde yans›rd›.
kilde sönecek, ifl normale, diyelim 15 y›l öncesine dönecekti. Ama ayakta durmak için daha fazla kaynak pompalamaya bafllad›. Bu bir yerde, kaynak veren baz› ülkelerin de –Çin gibi– geçici olarak ifline geldi, bunun devaml› olaca¤› izlenimi do¤du oralarda. 2008’de yapt›¤›m›z söyleflilerden birinde bu balonun daha fazla fliflemeyece¤ini, ya sönece¤ini ya da eninde sonunda patlayaca¤›n› söylüyordunuz. O dönemde, Çin’in ABD’yi “iflastan” kurtarma ihtimalinden söz ediyordunuz... Finansal ç›lg›nl›k devam ettikçe, ABD ve Çin kader birli¤i, ç›kar bütünlü¤ü içindeydiler. “Küresel dengesizlikler” denen çarp›kl›¤›n yumuflak bir iniflle son bulmas› gündeme gelseydi, “balon sönerken, Çin ve cari ifllem fazlas› veren bütün ekonomiler (petrolcüler, Asya ekonomileri ve metropolün Japonya benzeri ö¤eleri) iç pazara dayal› genifllemeyle dünya ekonomisindeki daralma ivmesini telafi edebilir” biçiminde bir beklenti vard›. Bu beklenti tutmad›. Bunun gerçekleflece¤ini hiçbir zaman düflünmedim, çünkü Çin’in d›fl pazardan iç pazara dönmesinin çok büyük bir sektörel uyum meselesi oldu¤unu biliyordum. Bütün dünyan›n oyuncaklar›n› yapan bir ekonominin bu oyuncaklar› Çin halk›na satmas› mümkün de¤ildir. Oyuncak yapan endüstrinin Çin toplumunun temel ihtiyaçlar›n› karfl›layacak hangi üretime dönüflebilece¤ini öngöremiyorum. Altyap›ya ve sosyal harcamalara döneceklerini söylüyorlar. Altyap› yat›r›mlar›n›n, oyuncak
üretimine tahsis edilmifl fabrikalar›n kapanmas›n› önlemesi mümkün de¤ildir. Son kriz patlad›ktan bir müddet sonra Çin 600-700 milyar dolarl›k bir iç talebi geniflletme program›n› uygulamaya koydu. Kapanan veya üretimini azaltan fabrikalar›n büyük ölçüde k›rdan göçen, adeta kay›t d›fl› iflçilere dayand›¤›n› biliyoruz. K›rsal nüfusun sanayide istihdam edilen ö¤eleri bugün geri dönüyor. Esneklik fludur: Fabrikalar kapan›r, kapasite kullan›m›, üretim azal›r, ama k›rsal bölgelere dönen iflgücü aç kalmaz ve bunlar› uygun bir zaman aral›¤› içinde altyap› yat›r›mlar›na çekmek mümkün olur. Ancak bunun yetmeyece¤ini anl›yoruz. Çin flimdiden negatif büyümeye girdi. Gelelim Ferit fiahenk’in ikinci söyledi¤ine, IMF’ye... Bu ifade, IMF ile ilgili, hatta dünya ekonomisindeki tart›flmalarla ilgili kavray›fl›n büyük bir zafiyet içinde oldu¤unu gösteriyor. Madde 1: IMF fikir plan›nda iflas etmifltir. Bütün öngörüleri yanl›fl ç›km›flt›r. Dayanaca¤› bir model kalmam›flt›r. Madde 2: Metropol ekonomileri de, IMF de, adeta iman haline dönüfltürdükleri serbest piyasa söylemini h›zla çöp sepetine atarak, devleti yeni bafltan harcayan, üreten aktif bir aktör haline getirdiler. Devletlefltirmelere kadar giden müdahalelere, kurtarma operasyonlar›na ve Keynesgil talep pompalama yöntemlerine geçtiler. Metropol ekonomileri yönetenler, iç talebi pompalarken, bir yandan da d›fl talep istiyorlar. Bunun için de o tarihe kadar cari ifllem fazlas› vermifl ülkelerin de talep geniflletmesini istiyorlar. ABD talep pompalarken, Avrupa, Japonya ve Çin’de de talep pompalanmas›n› istiyor. Para politikas›n›n etki s›n›r›na gelindi¤i için, bunu sa¤layacak esas mekanizma olarak kamu maliyesinde s›k› bütçe politikalar›na son verilmesi savunuluyor. Kendisinin hiçbir katk› yapmad›¤› bu tav›r de¤iflimini gördükten sonra IMF söylem de¤ifltirdi; sanki bir bulufl yapm›fl gibi “bütçe aç›klar› iyidir” söylemine girdi. Genel direktör Strauss-Kahn ve bafl iktisatç›s› Blanchard “her ülke, millî gelirinin yüzde 2’si ora-
fiu anda Türkiye derin bir krize sürüklenmifl durumdad›r. Banka batmalar› veya döviz kuru f›rlamalar›yla tan›mlanan bir kriz alg›lamas› neoliberal iktisat sapk›nl›¤›n›n bir örne¤idir. Kriz, üretimde, sermaye birikiminde, istihdamda düflme, tar›msal fiyatlar›n çökmesiyle gündeme gelir. Türkiye, bu anlamdaki krizi, flimdi 2001’den daha a¤›r bir flekilde yafl›yor.
n›nda bütçe a盤›n› art›rs›n” diye bir ça¤r›da bulunuyor. Ama bu genel ça¤r›ya “koflullar› uygun olan ülkeler” diye bir istisnay› da s›k›flt›r›yorlar. Hangi ülkelerdir bu “istisna”n›n kapsam› içine giren? Bunlar, büyük cari ifllem a盤›, büyük d›fl borç koflullar›nda, yani k›r›lgan konumda finansal krizle karfl› karfl›ya kalan ülkelerdir. Özellikle Orta ve Do¤u Avrupa ülkeleri, Türkiye de dahil, bu tan›ma giriyor. Nitekim, kas›mdan bu yana anlaflma yap›lan ülkeler flunlar: Pakistan, Beyaz Rusya, Letonya, Macaristan, Ukrayna... Bir de, 300 bin nüfuslu uygar bir ‹skandinav ülkesi olarak kay›r›lan ‹zlanda var. ‹zlanda’y› hariç tutal›m, di¤er befl ülkenin hepsinde s›k› maliye politikalar›, emek lehine ögelerin törpülenmesi, emek piyasalar›n›n esneklefltirilmesi var. Talep daralmas›, buralardaki IMF program›n›n ortak ö¤esidir. Mant›k çok aç›k: Yüksek d›fl borcu ve cari ifllem a盤› olan bir ülke iç talebi pompalarsa, cari ifllem a盤› büyük kalmaya, belki daha da büyümeye devam edecek. Borcun kesintisiz servisi lâz›m. Borç servis gereksinimine bir de cari ifllem a盤›n›n döviz talebi girerse, bu makûl ve meflru görülmez. “Talebi k›s, cari ifllem a盤›ndan tasarruf et, hatta küçüldü¤ün için mümkünse fazlaya geç. Bu flartla, ben de sana 5-1020 milyar dolar verirsem, biraz rezervlerini, biraz da bana güvenerek gelme ihtimali olan taze paray› kullanarak d›fl borcun finansman›n› sa¤lars›n” deniyor. Bugünün koflullar›nda “taze para”n›n gelme olas›l›¤› çok zay›ft›r, ama IMF’nin politikas› bu. Türkiye’nin IMF’yle yapmas› söz konusu olan anlaflman›n çerçevesi bu mu? Evet. Bütçenin aç›k ve örtülü tahsisat›ndan 2008 millî gelir tahmininin yüzde 1.5’i kadar bir oran kesilerek, müzakerelerden önce bütçede bir daralma yap›ld› zaten. “Peflinen, üstelik kendim yaparak müzakerelere girersem kabul ettiririm” san›ld›. Ama anlafl›yor ki, IMF’nin bunun ötesinde talepleri oldu. Belki bu yetersiz bulundu, para politikas›ndaki h›zl› yumuflaman›n tersine dönmesi istendi. Korkut Boratav
Belki de –bunu çok aç›kça talep etmemifl olabilirler ama– baz› d›fl borç kalemlerinin devlet garantisi alt›na al›nmas› istendi. TÜS‹AD’›n baflkan› Yalç›nda¤ son genel kurulda bunu aç›kça talep ediyor. “D›fl borçlar›m›z›n finansman› en ciddi sorunlardan biridir” diyor ve hükümetten üç fley istiyor: “Birincisi, talep desteklenmesi gerekiyorsa, vergi yükünü afla¤› çek. ‹kincisi, IMF ile h›zla anlafl. Üçüncüsü, IMF’den gelecek paraya Merkez Bankas› ve Hazine katk›lar›n› da ekleyerek bir fon olufltur, borçlar›n finansman› için bize bir köprü kredi aç.” Yani hem IMF’nin verece¤i paray› istiyor, bu da yetmiyor, Merkez Bankas›’n›n ilave rezervlerini ve Hazine’den de katk› istiyor. Bu IMF’ye uyabilir. IMF, uluslararas› finans-kapitalin ç›karlar›n› gözetti¤i için böyle bir formüle yatk›n olur, ama banka d›fl› özel borçlar›n garantisini aç›kça istemesi çok ileri gitmektir. Ama bu perde arkas›nda olabilir, kitab›na uydurulabilir. Fakat, IMF’nin ne istemifl oldu¤unu bilmiyorum. Erdo¤an, Davos “kabaday›l›¤›n›”, en az›ndan kamuoyu düzleminde bir söylemle IMF’ye karfl› da sürdürüyor. Niçin? Ben, biraz Davos kabaday›l›¤›n›n da katk›lar›yla, en az›ndan mart sonuna kadar Türkiye’yi idare edecek baz› istisnaî d›fl kaynaklar›n gelmesini bekledi¤ini, k›smen de bunlar› sa¤lamaya bafllad›¤›n› tahmin ediyorum. Bunun göstergeleri de var: Ekim-kas›m aylar›nda, 9.8 milyar dolarl›k kay›t d›fl› para geldi Türkiye’ye. Nereden geliyor bu para? Belli de¤il, hata-noksan olarak gösteriliyor, yani kay›t d›fl›... Ödemeler dengesi istatistiklerinde net hata-noksan bazen eksi, bazen art›d›r, yani bazen kay›t d›fl› ç›k›fl, bazen kay›t d›fl› girifl gösterir. Kriz y›llar›nda genellikle ç›k›fl vard›r. Bu derecede büyük miktarda dövizin ülke içinden gelmesi düflünülemez. Bavullarla yurtd›fl›ndan getirilse, yast›k altlar›ndan, gizli kasalardan bankalara para verilse, birdenbire banka rezervleri artar. Bu, kay›t d›fl› ve büyük ihtimalle d›flar›dan girifltir. Gizli kapakl›, legalite s›n›rlar›n›n içinde veya d›fl›nda, ‹slâm dünyas›ndan veya yurtd›fl›nda büyük paralar› olan ‹slâmc› Türk cemaatlerinden para gelmifl olmas› bir ihtimaldir. Daha fazla tahmin yapmama imkân yok. Davos kabaday›l›¤›n›n da ‹slâm dünyas›ndan kaynak ak›mlar›n› kolaylaflt›rmas› mümkün. Bu olay çok büyük boyutlu bir propaganda ve halkla iliflkiler etkisi yaratt›. Arap ve ‹slâm dünyas›n›n halk s›n›flar› üzerinde yarat›ld› bu etki. Ama büyük sermaye gruplar›n›n baz›lar› da o dalgan›n etkisi alt›na girebileceklerdir. Hükümetin bir aya¤›n›n Körfez ülkelerinde oldu¤unu biliyoruz. Körfez ülkelerine yap›lan seyahatlerin say›s›n›, dökümünü izlemek lâz›m. Bu kaynak girifli, en az›ndan mart sonuna kadar, Türkiye’deki s›k›nt›n›n ortodoks iktisatç› çevrelerin alg›lad›¤› anlamda bir krize dönüflmesini erteleyebilir. Bizim ortodoks iktisatç›lar›m›z, kriz diye banka iflaslar›n›, borsa çöküfllerini ve döviz fiyatlar›nda dramatik yükselmeleri alg›l›yor. Erdo¤an’›n Davos’taki ç›k›fl› Türkiye’ye giren kay›t d›fl› para ak›fl›n›n devam etmesinde etkili olacak m› sizce?
27
Türkiye flu anda bir yerden büyük paralar al›yor. Bu paran›n kayna¤› cemaatler mi, Fethullah’›n d›fl yat›r›mlar› m›, Körfez sermayesi mi? Erdo¤an’›n tavr›na ve baflka belirtilere bakarsak, Türkiye’de M›s›r’daki Müslüman Kardefller çizgisinin bir benzeri iktidardad›r. Müslüman Kardefller çizgisi, ayn› zamanda Hamas çizgisidir. Dikkat ediniz, Amerika’n›n Irak’taki zulmü, cinayetleri s›ras›nda, ‹srail’in Lübnan sald›r›s› ve k›y›mlar› karfl›s›nda iktidar›n ABD çizgisine teslimiyetine ‹slâmc› kalabal›klar, Cuma cemaati sokaklara taflmad›, kitle muhalefeti yapmad›lar. Niye? Çünkü iktidardayd›lar da ondan. Türkiye, Müslüman Kardefller çizgisinin iktidarda oldu¤u bir toplum özellikleri tafl›yor. Siyasî iktidar istemedi¤i, yeflil ›fl›k yakmad›¤› zaman, emperyalizmin Ortado¤u toplumlar›na yapt›¤› sald›r›lar halk s›n›flar›n›n ‹slâmî dalgan›n etkisi alt›nda olan ögelerini soka¤a sürüklemedi, Cuma cemaatleri soka¤a ç›kmad›lar. 1 Mart muht›ras›n›n reddine belirleyici katk› yapan Ankara’daki protesto yürüyüflüne ‹slâmc› çevreler kat›lmad›. ‹ktidar iflaret etti¤i zaman ‹slâmc›lar› soka¤› dökebiliyor. Bu olgu, AKP iktidar›n›n hangi çevrelere dayand›¤›na ›fl›k tutan önemli bir belirtidir. Bu dayanaklar›n d›fl uzant›lar›n›n büyük para kaynaklar› da vard›r ve bunlar›n Türkiye’ye yönelmesi, finansal yans›malar›yla, krizin hafif atlat›lmas›na da katk› yapabilir. Uluslararas› sermaye kurallar› aç›s›ndan, kay›t d›fl› parayla ekonominin döndürülmesi ne kadar meflru? Meflrudur. Kara parayla mücadele protokolleri, anlaflmalar›, yasalar› var; bunlar terör, uyuflturucu, mafya ba¤lant›lar›yla mücadele edilmesini gerektiriyor. Ama bunlar›n Türkiye’de çal›flmad›¤› biliniyor. Deniz Feneri gibi, doland›r›c›l›kla legalite aras›nda gidip gelen bir kuruluflun bile Almanya’da afifle olmas›na ra¤men nas›l ayakta tutuldu¤unu görüyoruz. Öte yandan, flu veya bu flekilde d›fl dünyadan para toplay›p, kay›t d›fl› yöntemlerle Türkiye’ye getirip bankalara koyarsan, da¤›t›rsan, rezervleri yükseltirsen bafl›n a¤r›m›yor, çünkü sermaye hareketleri serbestken, bu tür ifllemler yasad›fl› de¤il. Ve bu para sayesinde bankalar ayakta durabiliyor. Ayr›ca, bu tür paran›n kullan›m biçimi iktidara büyük imkânlar yarat›r. Gayr›menkule mi ba¤lanacak? Kime ne avanta verilecek? Hangi firmalar kurtar›lacak, kimler kurtar›lmayacak? Para kime aitse, kim kontrol ediyorsa, kullan›m›n› da hükümetle birlikte o belirleyecek. Ama bu konu üzerinde daha fazla spekülasyon yapamam. Fakat böyle bir kay›t d›fl› paran›n Türkiye’ye girdi¤i kesin, öyle de¤il mi? Öyle görünüyor. Bu kadarla kalsa bile bu büyük bir parad›r. Türkiye’ye net sermaye girifli ekim ve kas›m aylar›nda 8.9 milyar dolar azalm›fl, pozitif girifller negatife dönüflmüfl. Önceki y›l›n ayn› iki ay›nda 1.4 milyar dolar olan sermaye giriflleri bu y›l eksi 8.9 milyar olmufl, yani yabanc› sermaye hareketlerinde 10.3 milyar dolarl›k bir tersine dönüfl var. Ama giren 8.9 milyar dolarl›k kay›t d›fl› para bu etkiyi büyük ölçüde hafifletecek bir dengeleyici rol oynuyor. Düflünün, bu
28
9.8 milyar olmasayd›, sermaye ç›k›fllar›n›n etkisi Türkiye’ye çok büyük bir flok halinde yans›rd›. ‹ki ayl›k kay›t d›fl› d›fl kaynak girifli, krizin kritik ilk iki ay›nda Türkiye finansal sistemini rahatlatan bir katk›d›r. Avantay› kim yiyecek, para nereye gidecek, kim kullan›yor, hangi flartlarla girdi, giren para geçici mi, ç›kacak m›, kim komisyon ald›, bunlar› bir yana b›rak›yorum... Davos sonras›nda, gazetelerde Suudi Arabistanl› ifladamlar›n›n Türkiye’ye yat›r›m yapacaklar› haberleri ç›kt›... Tutucu Vahabî çevrelerinin bir aya¤› da, Usama’n›n terör yöntemleriyle de¤il ama, ideolojik olarak dahil oldu¤u radikalizmdir, ‹slâmc› köktendinciliktir. Bu çizginin kuvvetli bir anti-Amerikan ve anti-‹srail damar› vard›r. Dolay›s›yla, Erdo¤an’›n Davos’taki tavr›n›n bu çevrelerdeki büyük para kaynaklar›n› belli ölçülerde harekete geçirebilmesi mümkün. Hükümetin yerel seçimler öncesinde harcamalar konusunda elinin serbest olmas› için IMF ile anlaflmay› geciktirdi¤i de söyleniyor... Anlaflmay› o kadar geciktirdi ki, bugün imzalasa bile uygulamas› zaten seçim sonuna sarkacak. Ayr›ca, IMF anlaflmalar›nda genellikle y›ll›k bütçe k›s›nt›s›yla ilgili bir hedef verilir, ama bunun aylara da¤›l›m› üzerinde fazla durulmaz. Hükümet bütçenin ikinci yar›y›l ödeneklerini erkene tafl›yabilir, o kadar esneklik vard›r. Dolay›s›yla, IMF’nin seçim program›n› etkileyebilece¤i tarih zaten geçti. Ama mühim olan flu: Er veya geç IMF bütçeyi daha da k›sma talebiyle gelecektir. Asl›nda, flu anda Türkiye derin bir krize sürüklenmifl durumdad›r. Banka batmalar› veya döviz kuru f›rlamalar›yla tan›mlanan bir kriz alg›lamas› neoliberal iktisat sapk›nl›¤›n›n bir örne¤idir. Kriz, üretimde düflme, sermaye birikiminde düflme, istihdamda düflme, yani iflsizlikte artma, tar›msal fiyatlar›n çökmesiyle gündeme gelir. Bunu yafl›yoruz flu anda. Bunu art›k inkâr etmek mümkün de¤il. Türkiye, bu anlamdaki krizi, flimdi 2001’den daha a¤›r bir flekilde yafl›yor. Sanayi üretiminde son üç ayda gerçekleflen düflüfller, 2008 büyüme oran›n›n eksi ile sonuçlanma olas›l›¤›n› art›rm›flt›r. Bu krizin dip noktas› neresidir? Dip noktas›, iflsizlik art›fl›n›n, ücretlerdeki afl›nman›n durdu¤u, genç nüfusun ifl gücü piyasas›na rahatl›kla girdi¤i zamand›r. Daha basit anlam›yla, üretim daralmalar›n›n son buldu¤u zamand›r. Yüksek oranda gerileyen sanayinin d›fl›ndaki sektörlerin, özellikle hizmet sektörlerinin büyümesi k›smen sanayinin türevidir. Ayr›ca ithalat-ihracat düfltü¤ü anda, ticaret sektörleri de daralacakt›r. Dolay›s›yla, bütün sektörlere sirayet eden bir daralma içindeyiz. 2008’i eksi büyümeyle tamamlayaca¤› anlafl›lan millî gelir, 2009’un ilk yar›s›na da küçülerek girecek. Ne zaman dibe vuraca¤› ise hiçbir yerde öngörülmüyor. Türkiye ‹hracatç›lar Meclisi, Türkiye’nin toplam ihracat›nda, ocak ay›nda bir önceki y›la göre yaklafl›k yüzde 30 gerileme oldu¤unu aç›klad›. Avrupa’daki resesyonun derinleflmesi ihracattaki düflüflü daha da art›r›r m›? Tabii. Çünkü Bat›’da üretim düflmeleri dibe vurmad›. Önce dibe vuracak, sonra
Düzen partilerinin solunda yer alan, sol, sosyalist, anarflist, komünist, reformist, sendikalist amorf kitle, s›n›f davas›na odaklans›n, ayr›flmas›n› o davan›n konular› içinde yaps›n. Biri desin ki, “falanca yerdeki fliddet eylemi esnaf-sanatkâr› bize düflman edece¤i için yanl›flt›”. Öbürü de “sen düzen yanl›s›n” desin. Birisi “f›nd›k üreticilerinin tüccara, uluslararas› sermayeye karfl› davas›, emek davas›d›r”, di¤eriyse “Kürt iflçilere en a¤›r sömürüyü Karadeniz çiftçisi uyguluyor; halk›n kaynaklar›n› f›nd›k sübvansiyonuna aktarmak yanl›flt›r” desin. Kavgay› bu flekilde yaps›nlar.
durgunlaflacak –henüz o nokta görünürde de¤il. Dolay›s›yla, küçülen ekonomilere yönelik ihracat rakamlar› daha da düflecek. ‹thalat, girdiler olarak ihracat› ve genel olarak üretimi besledi¤i için önemli. Üretim düfltü¤ü için ithalat da düflüyor. Hem ihracat hem ithalat rakamlar› ticaretin genifllemesinin ana motorudur. Ticaret, onlar› tafl›yan, pazarlayan, satan, kiralayan, reklam›n› veren faaliyet alan›. Bütün bu sektörler daralma ivmesine girdi. Neoliberal söylemin o kadar etkisi alt›nday›z ki, hâlâ “Türkiye krizi hafif geçiriyor” diyenler var. Dövize, faizlerin seviyesine, bankalar›n bat›p batmad›¤›na bak›yorlar. Bankalar›n hiçbiri batmayabilir, buna ra¤men Türkiye 2001’den daha derin bir kriz yaflayabilir. En önemli k›staslardan biri iflsizlik, istihdam›n daralmas› de¤il mi? En önemli fley istihdam ve iflsizliktir. Ana sorulardan biri fludur: Kriz ortam›, iflçi s›n›f›n›n mücadele ve dayan›flma gücünü zay›flatarak, da¤›tarak bir toplumsal çürüme mi yarat›r? Yoksa, dayan›flma gücünü ve mücadele ivmesini art›rarak, emekçileri güçlendirerek bizi daha ileri bir Türkiye’ye tafl›yabilir mi? 2000’li y›llara girerken Arjantin krizi, emekçi s›n›flar›n dayan›flma e¤ilimlerini art›rd›¤›, aktif s›n›fsal mücadele yöntemlerini gelifltirdi¤i için, krizin bitiminde Arjantin’de solu iktidara getirdi. Bizde tam aksi de olabilir. Krizin sosyal patlamaya dönüflüp dönüflmemesi, tamamen Türkiye’de emekçi s›n›flar›n örgütlenmesi ve solun durumuyla ilgili. 2001 krizi sürecinde, herhangi bir örgütlenmenin, sendikan›n, solun yönlendirmesi olmadan, Ankara’da bir esnaf yürüyüflü olmufltu. Bu dönemde niye benzer tepkiler ç›km›yor sizce? Bir kere, siyasî iktidar›n gündem kayd›rma taktiklerinin bir hayli baflar›l› oldu¤unu kabul etmek lâz›m. S›n›f mücadeleleriyle ilgisi olmayan, Ergenekon davas›, Davos sansasyonu gibi bir dizi alana gündemi tafl›yarak, en az›ndan parlamenter muhalefeti paralize ediyor. Parlamenter muhalefet de çarflaf, Kur’an kursu gibi gündemlerle o tuza¤a giriyor. Bir düzen partisi olmas›na ra¤men, CHP’nin salt oportünist motivasyonlarla kriz ortam›n› halk muhalefetini harekete geçirerek lehine dönüfltürme f›rsat› vard›r. Muhalif düzen partileri, ortam uygunsa, ifllerine geldikçe halk›n ç›karlar›n› siyasete tafl›maktan kaçmazlar. Ama burada, lider kadrolar› tamamen tutuculaflt›¤› için CHP bunu bir türlü yapam›yor. Hükümetin oluflturdu¤u gündemin içine tak›l›p kal›yorlar. Burada kritik öge Halk Partisi’dir. Halk Partisi, 1970’lerdeki gibi veya SHP olarak 1989’daki gibi ›l›ml› ölçülerde de olsa bir s›n›fsal platforma, sola kayarsa, sosyalist solun geliflme olanaklar› da yükselir. Bugün oldu¤u gibi tutuculu¤un göbe¤inde yer al›rsa, sa¤a kaymay› ç›k›fl yolu olarak görmeyi sürdürürse, sosyalist sol da etkisiz kal›r. Egemen s›n›flar›n ve düzen partilerinin gündem kayd›rmalar›n›n etkisine solun baz› kesimleri de giriyor. Kendi içinde ›rkç›lar›, darbecileri, etnik ayr›mc›lar›, demokrasi düflmanlar›n›, sat›lm›fllar› ar›yor. Düflmanlar› içinde aramayla o kadar u¤rafl›yor ki, egemen s›n›flar›, sermayenin tahakkümünü hedefleyen mücadeleleri s›n›f platformlu bir mü-
min genifllemesine f›rsat vermeden krizi yönetebildiler. Bunda AKP’nin güçlü söyleminin ve halk›n tepkisini dindirecek, yönlendirecek hamleleri yapma kabiliyetinin pay› büyük herhalde... AKP veya dinci muhalefet, örne¤in Gazze olaylar›n› da kitle hareketleriyle kendi mecras›nda kullanmaya çal›flt›. Ama bu AKP-Saadet Partisi bütününün içinde güç kaymas› özellikleri tafl›yabilirdi. Erdo¤an Davos’taki o sansasyonel ç›k›fl›yla bu dengeyi kendi lehine çevirdi ve gündemi yeniden belirledi. Büyük medyan›n tekrar ve tekrar insan› b›kt›r›rcas›na Davos’taki o garip oturumu vermesinin de bunda katk›s› vard›r. Sermayenin hegemonyas›na büyük medyan›n yapt›¤› katk›d›r bu. Sosyal gerginliklerin, s›n›fsal çat›rdamalar›n, s›n›f sefaletlerinin yans›malar›n› gözden uzak tutman›n bir yöntemi de budur. Türkiye’de solun kendi gündemini oluflturamamas› çok da yeni bir sorun de¤il. Dolay›s›yla, bunun do¤rudan ya da sadece iktidar›n yaratt›¤› gündemle, Ergenekon’la pek ilgisi yok... Birlikte kat›ld›¤›m›z bir panelde Hayri Kozano¤lu “liberal sol denen ak›m lütfen sol yaftas›n› art›k kald›rs›n” demiflti. Hakl› buluyorum. ‹ster Ergenekon, ister baflka konularda, solun perspektifi demokrasi ve darbecilik ikilemi de¤ildir. “Sizin anlad›¤›n›z anlamda demokrasi konusu bizim sorunumuz de¤ildir” dememiz lâz›m. Benim demokrasi kavray›fl›m ve söylemim de¤ifliktir. Medyada kendilerini demokrat olarak tan›mlayan kimileri, “Türkiye’nin NATO ve AB üyeli¤ine karfl› ç›kan ve Avrasya ittifak›na yönelen ak›mlard›r” diyorlar Ergenekon için. Böyle ak›mlar›n muhalefet yapma hakk›n› kriminal platforma nas›l koyars›n? Bu tavra demokrat demek mümkün müdür? Sonuçta darbe giriflimlerinin olmas›, bu yönde teflkilatlanmalara gidilmesi önemli de¤il mi? Sol buna nas›l kay›ts›z kalabilir? “Ha Ergenekoncular ha AKP” diyebilir mi? Biraz dikkatli bir gözlemle bu yönde “teflkilatlanmalar”›n ciddiye al›namayaca¤›n› alg›lars›n›z. E¤er ciddiye al›nacak bir teflebbüs saptan›yorsa, do¤rudan do¤ruya darbe giriflimcilerini yarg›lars›n›z. Buna kimse itiraz etmez, ama böyle bir dava bizim sorunumuz de¤ildir, flahsen kendimi taraf hissetmem. Öte yandan, Ergenekoncu yaftas› yak›flt›r›lanlar›n bir bölümü, seçim-d›fl›, ancak meflru say›lmas› gereken parlamento-d›fl› muhalefet yöntemleriyle, kitle nümayiflleriyle AKP’nin Türkiye toplumuna egemen olma giriflimini durdurmay› hedeflemifl çevrelerdir. “Gidiflata dur demenin tek meflru yolu seçimdir” demek yanl›flt›r. Çeflitli dönemlerde, ülkelerde soka¤›n gücüyle iktidar›n de¤iflmesini
ABD’de iflsizli¤in h›zla artmas›n›n ard›ndan sat›labilecek nihaî fleyi, kan›n› satanlar›n say›s› da ço¤ald›. Benzer bir durum, yukar›daki foto¤rafta görüldü¤ü gibi, 1974 senesinde de yaflanm›fl, hastanelerde kuyruklar oluflmufltu
Ana sorulardan biri fludur: Kriz ortam›, iflçi s›n›f›n›n mücadele ve dayan›flma gücünü zay›flatarak, da¤›tarak bir toplumsal çürüme mi yarat›r? Yoksa, dayan›flma gücünü ve mücadele ivmesini art›rarak, emekçileri güçlendirerek bizi daha ileri bir Türkiye’ye tafl›yabilir mi? Arjantin krizi, emekçi s›n›flar›n dayan›flma e¤ilimlerini art›rd›¤›, aktif s›n›fsal mücadele yöntemlerini gelifltirdi¤i için, krizin bitiminde solu iktidara getirdi. Bizde tam aksi de olabilir.
hiç gözlemedik mi? Bu yöntem niçin gayr›meflru olsun? Herkes soka¤a ç›k›p “hükümet istifa!” diye ba¤›rma hakk›n› sonuna kadar kullanmal›d›r. Bugünkü iktidar›n Türkiye’yi bask›c›, otoriter, hatta ad›m ad›m totaliter bir yola sürükledi¤ine samimi olarak kani olan insanlar vard›r. Bu do¤rultuda ciddiye al›nmas› gereken belirtiler vard›r. Bir yandan devlet ayg›t›na, bir yandan da her anlamda anti-demokratik yap›lanmalar olan cemaat-tarikat ba¤lant›lar› arac›l›¤›yla toplum hayat›na bu derece hâkim olan ikinci bir iktidar› görmedik. Birkaç ad›m daha atabilirse, parlamenter sistem içinde de¤ifltirilmesi imkâns›zlaflabilir. “Sivil darbe” tezini ciddiye almam›z gerekiyor. O nedenle, bu iktidar›n bu e¤ilimler içinde devam›n›n, salt seçimler bu sonucu veriyor diye, partizan› olamam. Bu nedenle bu iktidar›n flu veya bu flekilde kösteklenmesiyle kavga etmek de benim bir tercihim de¤ildir. Öte yandan, Ergenekon bafll›¤› alt›nda toplanan olgular›n baflka bir boyutu da var. Cumhuriyetin ilk 25 y›l›n› bir yana b›rak›rsak, egemen s›n›flar›n, Emniyet-M‹T örgütlerinin faflist güçlerle birlikte Türkiye’de düzen karfl›t› flu veya bu muhalif ak›mlar› sindirmek için 1945 sonras›nda sosyalist-komünist çevrelere karfl›, 1960’l› y›llardan bafllayarak Türkiye ‹flçi Partisi’ne ve devrimci muhalefete karfl› uygulad›klar› yasad›fl› bask›lar›n, kriminal eylemlerin, cinayetlerin çok küçük bir boyutu da buraya giriyor. Kendileri bulaflmad›¤› ölçüde, bu olaylar›n baz› sorumlular›n› tehdit, teflhir ve tevkif etme belirtileri var, ama bu alanda ciddi mesafe al›naca¤›na pek ihtimal vermiyorum. 12 Eylül rejimi niçin gündem d›fl›nda tutuluyor? Yak›n dönem cinayetlerinde bile mesafe al›nm›yor. Hrant Dink ve Malatya cinayetlerinin polis ba¤lant›lar›n› örtbas ediyorlar mesela. Jandarman›n dinlemesini engelliyorlar, polisin yahut M‹T’in dinlemesini serbest b›rak›yorlar. Bu anlay›flla demokrasi olmaz. Halk örgütlenmesinin felce u¤rad›¤›, giderek tarihe kar›flt›¤›, dahas›, yürütme erkinin, üstelik giderek lidere tam tabiyet içinde, kesin egemenli¤ine yönelen bir parlamenter rejimi, salt seçimler yap›ld›¤› için “demokrasi” ölçütüyle tercih edecek, hatta “demokrasi” olarak nitelendirecek bir nedenim yok.
Söylefli: ‹rfan Aktan
cadele etraf›nda birleflme çabalar›n› unutmufl görünüyor. Sol bu hesaplaflmay› yaparken, s›n›fsal gündemini de infla edemez mi? Yapabilmesi lâz›m, ama bu sahte gündemle u¤raflmaktan onu yapam›yor. Ergenekon’u konuflmaktan, Tuzla’daki rezaleti çok az konufltular. Bursa’daki iflsizli¤i konuflmad›lar. ‹flsizli¤in kad›n cinayetlerini niçin art›rd›¤›n› konuflmad›lar... Düzen partilerinin solunda yer alan, sol, sosyalist, anarflist, komünist, reformist, sendikalist amorf kitle, bütün öncelikleriyle s›n›f davas›na odaklans›n, ayr›flmas›n› o davan›n konular› içinde yaps›n. Ondan sonra biri desin ki, “falanca yerdeki fliddet eylemi esnaf-sanatkâr› bize düflman edece¤i için yanl›flt›”. Öbürü de “sen düzen yanl›s›s›n, mülkiyetin taraftar›s›n” desin. Birisi “f›nd›k üreticilerinin tüccara, uluslararas› sermayeye karfl› davas›, emek davas›d›r”, di¤eriyse “Kürt iflçilere en a¤›r sömürüyü Karadeniz çiftçisi uyguluyor; halk›n kaynaklar›n› f›nd›k sübvansiyonuna aktarmak yanl›flt›r” desin... Kavgay› bu flekilde yaps›nlar. Ama flimdi kim darbeci, kim de¤il, kim ayr›mc›, kim demokrat gibi bir k›s›rdöngünün içinde dolafl›l›yor. Solun etkisizli¤inin merkezdeki politika ak›mlar›n›n tavr›yla da yak›n bir iliflkisi var. CHP veya DSP parlamenter rejimin kurallar› içinde kararl› biçimde soka¤a ç›karak s›n›f platformuna aç›lsalar, örne¤in DTP’nin kendi bölgelerinde yapt›¤› gibi siyaseti soka¤a tafl›salar, belki bizim taraf›n da akl› bafl›na gelir ve “bu adamlar›n yapt›¤› benim iflimdir, çok daha iyisini benim yapmam lâz›m” diyerek sosyalizmi kitlelere yeni bafltan tafl›r. Kriz dünya genelinde neoliberal politikalar›n ve söylemin zay›flamas›na sebep olmuyor mu? Küresel kriz, küresel ölçekte bir s›n›f dayan›flmas›n› körükler mi sizce? Bunun olmas› kaç›n›lmaz; oluyor da zaten. Düzeni temsil eden çevreler, Financial Times, Wall Street Journal, IMF, Davos... Bunlar bile neoliberal söylemin ana yap›tafllar›n› gözden geçirmeye bafllad›lar. “Dünya eskisi gibi olmayacak, kurallar› yeniden oluflturmam›z lâz›m” diyorlar. Mesele fludur: Krizin sarst›¤› ideolojik ortam›, egemen s›n›flar ve emperyalizm kendi güdümünde yeniden biçimlendirecek mi, yoksa muhalif hareket, halk mücadeleleriyle kapitalizmi reddeden, düzen d›fl› seçeneklere do¤ru yeni bir söylemle sermayenin ideolojik hegemonyas›na son verecek mi? Bütün mesele, alttan gelen s›n›f mücadelelerinin olup olmamas›na ba¤l›. Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Letonya ve Litvanya’da, ‹zlanda’da, Fransa’da halk mücadelesinin çeflitli örneklerini gördük, görüyoruz. ABD’de Obama’y› iktidara getiren ivmede de halk›n krize karfl› duydu¤u tepki var biraz. Amerikan solcular›n›n bir k›sm›n›n flu veya bu biçimde Obama’ya verdi¤i destek de bu zaferin kazan›lmas›nda etkili oldu. Obama’y› bir kenara b›rakal›m, ABD’de ifl biraz daha zordur. Buna karfl›l›k Latin Amerika’da solun yükselmesi çok önemlidir. Nereye gidece¤imiz flu anda belirsiz. Türkiye’de iktidar ve egemen s›n›flar flu ana kadar düzen karfl›t› söyle-
29
ÖDP’DE KR‹T‹K DÖNEMEÇ
Onikinci adam sahada Ufuk Uras’›n 2007 bafl›ndaki ÖDP kongresinde, son dakikada genel baflkanl›¤a adayl›¤›n› koyup seçilmesi parti içinde kriz yaratm›fl, 22 Temmuz seçimlerinin arefesinde parti organlar›n›n onay›n› almadan ba¤›ms›z milletvekili adayl›¤›n› ilan etmesi krizi derinlefltirmiflti. Sol camiada s›kl›kla sorulmaya bafllayan “ÖDP yolun sonuna m› geldi?” sorusuna son günlerdeki “çat› partisi” giriflimi tart›flmalar› eklenince, ipler iyice gerildi. Ve Ufuk Uras, flafl›rt›c› bir kararla partiyi ola¤anüstü kongreye götürdü. Kongreden ç›kan sonuç, daha da flafl›rt›c›yd›. Medyada el üstünde tutulan, solun meclisteki sözcüsü konumundaki Ufuk Uras a¤›r bir yenilgiye u¤rad›... Önce, kongrede yaflananlara bir göz at›yoruz, ard›ndan ÖDP’nin bu noktaya nas›l geldi¤ini ve buradan nereye do¤ru yol alabilece¤ini görmek için ÖDP’nin yeni genel baflkan› Hayri Kozano¤lu’na ba¤lan›yoruz. alon h›ncah›nç dolu. Belli ki ÖDP camias› önemli bir kavflakta olduklar›nda hemfikir. Kalabal›k salonun sa¤ yakas›nda bir pankart: “Sinan’a Sözümüz Halk ‹ktidar›”. Yan›bafl›nda bez bir Mahir posteri usulca sal›n›yor. Saat tam 10’da Ufuk Uras, konferans›n aç›l›fl konuflmas›n› yapmak üzere kürsüye do¤ru yola ç›k›yor. Etraf›nda kendisini destekleyen Özgürlükçü Sol Platformu’ndan gençler. Salon bir anda hareketleniyor. Alk›fl sesleri karfl›l›kl› sloganlarla kar›fl›yor. Sloganlar karfl›l›kl›, çünkü ortadaki s›ralarda oturan delegelerin d›fl›nda salonun ön taraf› tümüyle ikiye ayr›lm›fl durumda. Kürsünün bize göre sol taraf›na bir kez daha baflkanl›¤a aday olan Uras’›n içinde yer ald›¤› “Özgürlükçü Sol”cular dizilmifl. Sa¤da ise adayl›¤› neredeyse son gece kulislerde duyulan Hayri Kozano¤lu’nun destekleyen Devrimci Dayan›flma Platformu konufllanm›fl. Befl yüz kifli kadar olduklar› söyleniyor. Hareketli kalabal›¤›n ço¤u Ankaral› gençler. Karfl›l›kl› “Devrim ‹çin Tek Yol Devrimci Yol”, “Devrim ‹çin Tek Yol Özgürlükçü Sol”, “Devrim Yolunda, 13 Yafl›nda, Yaflas›n Özgürlük Dayan›flma”, “Faflizme Ölüm Tek Yol Devrim”, “Söz Yetki Karar ‹ktidar Halka”, “Mahir, Hüseyin, Ulafl, Kurtulufla Kadar Savafl”lar ortal›¤› kapl›yor. Daha ilk dakikalar günün tansiyonlu geçece¤inin iflareti. ÖDP, fiubat 2009 Ola¤anüstü Konferans›’na, salondaki havaya benzer gerilimli bir sürecin ard›ndan vard›. Ufuk Uras, ani bir kararla, 4 Ocak tarihli Parti Meclisi (PM) toplant›s›nda, parti tüzü¤ünün 10/d maddesinin kendisine verdi¤i
S
30
yetkiye dayanarak, bir an önce ola¤anüstü konferans›n yap›lmas› ça¤r›s›nda bulundu. Ça¤r›y› yapmaktaki amac›n› “partimizin politik sorumluluklar›n› yerine getirebilmesi için, merkez karar organlar›nda ortaya ç›kan uyumsuzlu¤u çözmek ve bu tablonun ÖDP’yi içine soktu¤u durumdan ç›karmak” olarak aç›klad›. Uras’›n baflkanl›¤› döneminde PM 28-32 fleklinde bölünmüfl, ço¤unluk Uras’a muhalif tarafta konumlanm›flt›. ‹flaret edilen s›k›fl›kl›k buydu. Ancak, Uras’›n hâlihaz›rda içine girilen ola¤an kongre sürecine bu flekilde müdahale etmesi bir baflka çat›flman›n konusu olmufltu. Bahis konusu madde, Siyasal Partiler Yasas›’n›n getirdi¤i bir yasal zorunluluktan ötürü tüzü¤e eklenmiflti. Ancak, parti temayülleri gere¤i böyle bir karar›n genel baflkan taraf›ndan de¤il, parti organlar› taraf›ndan al›nmas› uygundu. Yap›lan hamlenin parti içi demokrasiye ayk›r› oldu¤u, Uras’›n burjuva partisi liderli¤i anlay›fl›n›n tezahürü oldu¤u iddia ediliyordu. Hatta Kozano¤lu, Birgün’de, kendi genel baflkanl›¤› esnas›nda böyle bir tüzük maddesinin varl›¤›ndan bile haberdar olmad›¤›n› i¤neleyici bir üslûpla dile getirmiflti. ‹ki görüfl ve onikinci adam Konferans karar›n›n nas›l al›nd›¤›, teknik bir ayr›nt›dan ibaret de¤il elbette ki. Taraflar›n karfl›l›kl› konumlan›fllar›n›n bir veçhesine iflaret ediyor. Gün boyu delegelerin kürsüden yapt›klar› konuflmalardan ve iki platformun matbu materyallerinden tart›flman›n anahatlar›n› seçmek mümkün. Özgürlükçü Solcular›n iddia-
Kozano¤lu, Ufuk Uras’›n simgeledi¤i politika tahayyülüne taban tabana z›t bir baflka tahayyül dünyas›ndan konufluyordu. ÖDP’liler bu türden bir “kulis” siyasetçili¤inin sosyalist bir partiye yak›flmayaca¤›na kanaat ederek, Uras’›n hamlesini tekzip etmifl oldular.
s›, ÖDP’nin bir s›k›fl›kl›k içinde oldu¤u, bir yenilenme ihtiyac›n›n hâs›l oldu¤u. Solun içinde bulundu¤u yenilmifllik halet-i ruhiyesinin afl›labilmesi için ÖDP’nin tarihî bir görevi oldu¤unu dile getiriyorlar, partinin Kürtlerle, Alevilerle, sol sosyal demokratlarla yak›nlaflarak bir aç›l›m gelifltirmesi gerekti¤inin alt›n› çiziyorlard›. Bu politik hat çerçevesinde karfl› taraf›n t›kay›c› bir ifllev gördü¤ünü ve Devrimci Yol kimli¤i etraf›nda dar bir cemaat gibi davrand›¤›n› iddia ediyorlard›. Özellikle Uras’›n Zaman ve Taraf’a verdi¤i mülâkatlarda Ergenekon davas› tart›flmalar› etraf›nda bu grubu iflaret eden ithamlar›, gerilimli kongreye giden yolun köfletafllar›ndan olmufltu. Devrimci Dayan›flmac›lar ise Uras’›n yukar›dan afla¤› bir anlay›flla gelifltirdi¤i burjuva siyasetçili¤inin alt›n› çiziyor, partinin liberal bir sald›r›yla karfl› karfl›ya oldu¤unu vurguluyorlard›. Uras’›n, tabandan yukar›ya do¤ru, toplumsal mücadele zeminlerinden yükselen bir sosyalist anlay›fl yerine, (Çat› Partisi gibi giriflimlerle) k›sa yoldan baflar›ya ulaflmay› hedefleyen bir “muteber” siyaset anlay›fl›na sahip oldu¤unu ifade ediyorlard›. Söz konusu tüzük maddesinin iflletilmesi de, Uras’›n, son konferansta kendisini seçen mevcut delegasyon yap›s›ndan istifade ederek parti içi muar›zlar›n› tasfiye etme yönünde bir ad›m› olarak yorumlan›yordu. Kürsüden yap›lan konuflmalara gelince... Mahmut Memduh Uyan, Uras’›n ABD büyükelçili¤ine davet ediliflini ve cumhurbaflkan›n›n makam›na ç›k›fl›n› elefltirdi; Alper Tafl, son süreçte partinin yaflad›¤› yalpalaman›n tümüyle Uras’›n mesuliyetinde oldu¤unu belirtti; salonda yer alan coflkulu genç kitlenin yeni sözcüsü oldu¤u anlafl›lan Önder ‹flleyen ise sloganlar ve gözyafllar› eflli¤inde yapt›¤› konuflmas›nda “Partinin geriledi¤i yok, biz gençler olarak buraday›z, biz sizin otuz sene önceki haliniziz” diye hayk›rd›. Hayk›rmas›yla da sloganlar ve marfllar salonun duvarlar›nda yank›lanmaya bafllad›. Devrimci Dayan›flmac›lar›n kongreye iyi haz›rland›klar› aflikârd›. Bir parti üyesinin dedi¤i gibi, on ikinci adam sahaya ç›km›flt›. Buna karfl›l›k Özgürlükçü Solcular›n konferans stratejisi, iddia edildi¤i gibi liberal olmad›klar›, t›pk› karfl› kamptakiler gibi devrimci bir gelenekten geldikleri ve solu geniflletmek istedikleri vurgusunu yapmak üzerineydi. Ancak, salonun tansiyonunu belirlemekte rakipleri kadar baflar›l› olamad›lar, daha çok savunmada kald›lar. Ahmet Asena günün bafl›nda yapt›¤› konuflmas›nda Uyan’a cevap vermeyi tercih etti; Saruhan Oluç uzun süredir kendileriyle ayn› yolu yürüyen Devrimci Dayan›flmac›lar›n ne olup da birden kendilerinin liberal oldu¤u kan›s›na vard›klar›n› sorarak iddialar› reddetti, “Uras’›n gitmesi parti için faydal›ysa, onu kovanlar›n en önünde ben yer alaca¤›m” dedi; Özgürlükçü Solcular›n tecrübeli gençlerinden Funda Ekin, muar›zlar›n›n broflürlerinde dile getirdikleri tüm iddialar› sarih bir dille yan›tlamay› tercih
ederken, günün en gerilimli konuflmalar›ndan birini yapan Erdo¤an Usta, Hayri Kozano¤lu’nun ve Devrimci Dayan›flmac›lar›n bir iç düflman yaratarak kendi güçlerini konsolide etme stratejisi uygulad›klar›n› ifade etti. “Ölü mezardan ç›kar›ld›” Ne var ki, karfl›l›kl› bunca sert iddia ortaya at›lm›flken, bu iddialar›n hakk›n› verecek sahici bir politik tart›flma zeminin yarat›ld›¤›n› söylemek pek mümkün de¤il. Bu noksanl›¤› iflaret eden birkaç istisna d›fl›nda (hat›rlatal›m, partinin iki kanad› d›fl›nda kalan YeniYol grubu, bildirgelerinde hakiki bir politik zeminin gereklili¤ini vurgulam›fl, partinin da¤›lacaksa bile tabandan infla edilmifl bir tart›flman›n ard›ndan da¤›lmas› gerekti¤i uyar›s›n› yapm›flt›) neredeyse tüm delege konuflmalar›, bir tart›flmaya katk›da bulunmaktansa, delegelerin duygular›n› yakalamay› hedefliyordu. Nihayetinde, bu heyecanl› ve bir gözünü maziye dikmifl duygu yüklü konferans›n galibi Devrimci Dayan›flmac›lar oldu. Hayri Kozano¤lu 40’a yak›n oy fark›yla bir kez daha genel baflkan seçilirken, PM yine 32-28 fleklinde paylafl›ld›. Ancak, bu sonuç, ÖDP’de sular›n duruldu¤u anlam›na gelmiyor. Bu yap›, partiyi yaz aylar›ndaki Ola¤an Konferansa tafl›yacak. Kozano¤lu konuflmas›nda genel baflkanl›¤a yaln›zca ola¤an konferansa kadar talip oldu¤unu belirtti. “Uras döneminde ray›ndan ç›kan partiyi tekrar ray›na oturtmay›” hedefledi¤ini ve partinin bu süreçte demokratik olarak en olgun mekanizmalar› iflletmesini sa¤lamay› görev addetti¤ini ifade etti. Bu çerçevede, mevcut ÖDP delegasyonunun ald›¤› karar›, Uras’›n kiflisel politik manevralar›n›n pek de hay›rhah yorumlanmad›¤›, partinin demokratik bir olgunluk gösterdi¤i fleklinde okumak mümkün. Son ana kadar renk vermeyen delege s›ralar›n›n Kozano¤lu’nun konuflmas›yla ayaklanmas› da belki bu minvalde anlafl›labilir. Sonuç itibariyle, Kozano¤lu, Ufuk Uras’›n simgeledi¤i politika tahayyülüne taban tabana z›t bir baflka tahayyül dünyas›ndan konufluyordu. ÖDP’liler bu türden bir “kulis” siyasetçili¤inin sosyalist bir partiye yak›flmayaca¤›na kanaat ederek, Uras’›n hamlesini tekzip etmifl oldular. Bundan sonraki sürecin nas›l de¤erlendirilece¤i, parti içi demokrasi yap›lar›n›n nas›l iflletilece¤i ise sadece ÖDP üyelerinin de¤il, tüm sosyalist kamuoyunun merak›n› celbediyor. Devrimci Dayan›flmac› delegelerden birinin isabetli sözleriyle, “ölü mezardan ç›kar›ld›, ama diriltilip diriltilemeyece¤ini hep beraber izleyece¤iz”. Ne de olsa, bahis konusu olan, yaln›zca ÖDP’ye de¤il, tüm Türkiye sosyalist soluna dair bir tart›flma. Belki de ÖDP bu süreç sonunda tarihin sayfalar›nda yerini alacak, ancak sonuç bu olsa dahi, bunu e¤er sosyalist demokrasinin gereklerince hakiki bir tart›flman›n ard›ndan yapabilirse, geride an›s›ndan daha mühim bir miras b›rak›p gitmifl olacak. F›rat Genç
ÖDP’N‹N YEN‹ GENEL BAfiKANI HAYR‹ KOZANO⁄LU
‹stikâmet üçüncü yol
ÖDP neden ola¤anüstü kongreye gitti? Hayri Kozano¤lu: Genel baflkan›n Siyasî Partiler Yasas›’ndan kaynaklanan yetkisini kullanarak partiyi ola¤anüstü kongreye götürmesi, ben de dahil birçok arkadafl taraf›ndan ÖDP kültürüne ayk›r› görüldü. ÖDP’nin kat›l›mc›, ço¤ulcu, baflkanl›k dahil belli yönetici mevkilerde rotasyonu öngören kültürünün geliflmesinde Ufuk Uras’›n da büyük rolü olmufltu; bu aç›dan da yad›rgat›c› oldu. Ufuk Uras’›n ola¤anüstü kongreye gitme gerekçesi neydi? Kongre öncesinde Radikal’deki aç›klamalar›na bak›l›rsa, Merkez Yürütme Kurulu’yla görüfl ayr›l›¤›na düflmesi nedeniyle, uyumlu çal›flabilece¤i kurullar oluflturma gayretiyle bu yola gitmifl görünüyor. Baflka bir partide bu anlafl›labilir ama, hem ÖDP’nin iç hayat›na, kültürümüze yabanc›, hem de ÖDP belli bir anlay›fl›, siyaset yapma biçimini solda yayg›nlaflt›rmay› önemseyen bir parti oldu¤u için yad›rgat›c›. ÖDP lidere dayal› bir parti de¤ildir, genel baflkan›n partinin kurullar›nda az›nl›kta kalmas›n› da do¤al kabul eder. Benim görev yapt›¤›m dönemlerde az›nl›kta kald›¤›m tart›flmalar çok olmufltur, o kurullarda flu anda Ufuk Uras’la birlikte hareket eden arkadafllarla da bulundum. ÖDP kültürü karfl›l›kl› dinlemeye, anlamaya, uzlaflmaya dayan›r. Tabii ki genel baflkan sürekli MYK ile ters düflüyorsa, bu ayr› bir durum, ama zaman zaman az›nl›kta kalmas›n› bir gurur meselesi yapmay›p do¤al kabul etmek gerekir. Yönetici mevkilerde rotasyonun ÖDP kültürünün önemli bir parças› oldu¤u-
Ö¤rencilik dönemimde de, daha sonra da Devrimci Yol’da yer almad›m. Kendini her fleyden önce ÖDP’li olarak gören biriyim. Ama geçmifli objektif de¤erlendirince, Devrimci Yol’un hem en özgün ve ba¤›ms›z kalabilmifl, hem de kitlelerle en s›cak iliflkiyi kurabilmifl hareket oldu¤una 1980’lerden beri kanaat getirdi¤imi söyleyebilirim. Bu haf›za, bugün de ÖDP’yi büyük güçlerin pefline tak›lmaktan koruyor.
nu söylediniz, ama 13 y›lda sadece iki kifli genel baflkan oldu... Solun sesini duyuramamak, kendini tan›tamamak, genifl kitleler taraf›ndan bilinememek gibi bir sorunu var. Bu ciddi bir komplekse neden oluyor ve istenen de¤iflimleri istenen h›zda yapmak mümkün olmuyor. Ama, buna teslim olmamak gerekiyor. Ben bafllang›çta koydu¤umuz prensiplerin do¤ru oldu¤una inan›yorum. Bu iddialarla yola ç›kmam›fl, eski tip bir parti modeliyle yola ç›km›fl bir hareket olsak, bu görünüm daha az zarar verir. Ama ÖDP kendi iddialar›n›n gere¤ini yapamad›¤› için, “hepsi yalan m›yd›?” sorusunu sorduruyor. Önümüzdeki dönemin iddialar›m›za çok daha uygun olmas› gerekti¤ini, bu konuda da bizim gibi partinin vitrininde yer alan insanlara çok daha fazla sorumluluk düfltü¤ünü düflünüyorum. Sol hâlâ eski tip komünist partilerin yaratt›¤› kültür üzerinden, o kat› yap› üzerinden elefltiriliyor. Kendi hayat›m›zda bunlar› aflabildi¤imizi, genel baflkan sorumlulu¤unu yeni yüzlere, kad›nlara, gençlere devrederek net bir biçimde gösterme sorumlulu¤umuz bulunuyor. Ufuk Uras, Zaman’a verdi¤i söyleflide, parti içinde Ergenekoncular›n oldu¤unu söyledi. Ola¤anüstü kongre ça¤r›s›n›n bununla bir ilgisi var m›yd›? Ufuk Uras, parti kurullar›nda, bu tip aç›klamalar yapmad›¤›n› söyledi¤ine göre, bunu veri kabul etmek durumunday›z. Öbür taraftan, sözleri s›k s›k yanl›fl anlafl›lan, sürekli tekzip etmek zorunda kalan, özellikle liberal ve ‹slâmc› medyada aranan, ismi “sol liberal” olarak bili-
31
XXXXXX
nen kiflilerle birlikte an›lan biri haline geldi. Bu da bafll› bafl›na bir sorun diye düflünülebilir, çünkü ÖDP’de genel baflkan lider de¤il, partinin sözcüsüdür, partinin görüfllerini, kurullar›nda çizilen genel rotay› kamuoyuyla paylaflmak görevini üstlenmifltir ve bunu en iyi baflaracak kifli oldu¤una güvenilerek kendisine o sorumluluk verilmifltir. Belki de niyetinden ba¤›ms›z olarak böyle bir imaj olufltu ve tam bu tart›flmalar›n sürdü¤ü noktada ola¤anüstü kongreye gidilmesi böyle bir tablo ortaya ç›kard›. ÖDP’de ulusalc› çizginin hakim oldu¤u yolundaki iddialara ne diyorsunuz? Bu konularda söylentilerden, dedikodulara de¤il, yaz›l› metinlere bakmak gerekir. Partinin bas›n aç›klamalar›na bak›ld›¤›nda, ÖDP’nin kendini ulusalc› olarak nitelendiren milliyetçi, devletçi, ço¤u zaman darbeci zihniyete tav›r almayan solla da, AKP’ye hay›rhah davranan, liberal, piyasac› solla da aras›na çok net bir çizgi çekti¤ini herkes görebilir. ÖDP’deki manzara d›flar›ya flöyle yans›yor: Bir yanda, demokratik, ço¤ulcu, özgürlükçü çizgiyi temsilen Ufuk Uras ve çevresi; di¤er tarafta, esas olarak Dev-Yol kökenlilerin belirledi¤i, ulusalc›l›¤a yak›n bir çizgi. Siz de bu “ulusalc›” ve “sekter” kesimin aday› olarak baflkan seçiliyorsunuz... Bu konuda en aç›k metin ÖDP’nin program›d›r. ÖDP, 2006 nisan›ndaki Program ve Tüzük Konferans›’yla program›n› yeniledi. O dönemde genel baflkanl›k görevini üstlendi¤im ve fikrî olarak ÖDP’nin program›na hâlâ sahip ç›kt›¤›m için bu konudaki sicilimin temiz oldu¤unu düflünüyorum. ÖDP’nin program›, özgürlükçü sosyalizmi temel alan, ekolojist, feminist, savafl karfl›t›, özyönetimci, insanlar›n etnik, mezhepsel, toplumsal cinsiyetten kaynaklanan kimlikleri etraf›ndaki mücadelelerini meflru ve hakl› kabul eden bir program. Di¤er taraftan da özgürlük, eflitlik temelinde, ezilenlerin, eme¤iyle geçinenlerin iktidar›n› amaçlar. S›n›f eksenini önemseyen, solu emek-sömürü ekseninde, eme¤iyle geçinenlerden, sömürülenlerden yana tan›mlayan anlay›fl›yla, kendini sol olarak ifade eden sol-liberal anlay›fltan ciddi bir flekilde farkl›d›r. Ama liberal hegemonyada emperyalizmden, s›n›ftan, sömürüden bahseden herkesin en hafifiyle “ulusalc›” diye yaftalamak gibi bir adet zuhur etti¤i için herhalde biz de nasibimizi ald›k. Korkut Boratav, bu say›da kendisiyle yapt›¤›m›z söyleflide, sizin “sol liberaller, sol s›fat›ndan vazgeçsin” sözünüzü al›nt›l›yor... Ezberleri bozmak saplant›s›na fazla kap›ld›¤›m›zda, solcu olman›n temel anlam›n›, yola ç›kt›¤›m›z noktay› unutabiliyoruz. En genel hatlar›yla solcu olmak, sosyal demokrasiyi de katarsak, emeksermaye çeliflkisini kabul etmek ve emekten yana olmakt›r. Sosyal demokrasi –Türkiye’deki uygulamas›n› kastetmiyorum– tarihsel anlam›yla, bu çeliflkiyi kabul eden, emekten yana olan, ama emekten yana dönüflümleri reformlar yoluyla gerçeklefltirmeyi öngören bir an-
32
ÖDP’nin program›, özgürlük, eflitlik temelinde, ezilenlerin, eme¤iyle geçinenlerin iktidar›n› amaçlar. S›n›f eksenini önemseyen, solu emek-sömürü ekseninde, eme¤iyle geçinenlerden, sömürülenlerden yana tan›mlayan anlay›fl›yla, kendini sol olarak ifade eden sol-liberal anlay›fltan ciddi bir flekilde farkl›d›r. Ama liberal hegemonyada emperyalizmden, s›n›ftan, sömürüden bahseden herkesin en hafifiyle “ulusalc›” diye yaftalamak gibi bir adet zuhur etti¤i için herhalde biz de nasibimizi ald›k.
lay›fl. Bizim benimsedi¤imiz özgürlükçü sol veya özgürlükçü sosyalizm, toplumu emekten yana dönüfltürmeyi amaçlayan, ama insanlar›n toplumsal cinsiyetinden, etnik kökeninden, mezhepsel kimli¤inden kaynaklanan çeliflkilere veya kapitalizmin do¤ay› tahribine, ekolojik dengeyi bozufluna karfl› mücadeleleri devrime, sosyalizme tahvil etmeden, bugünden yar›na bu mücadeleleri sürdüren, daha ferah, daha genifl bir anlay›fl; bu dönüflümü gerçeklefltirmek için öncü özneler yerine, halk kitlelerinin kendi öz mücadelelerini, kendi öz örgütlenmesini ve karar süreçlerinde söz sahibi olmas›n› öngören bir anlay›fl. Liberal soldan anlafl›lmas› gereken ise flu: Piyasa mekanizmalar›n› tamamen reddetmeyen, piyasan›n yol göstericili¤ine ihtiyaç oldu¤unu düflünen, ama piyasa toplumunun yaratt›¤› eflitsizlikleri, adaletsizlikleri, d›fllanmay› kabullenmeyen, buna müdahaleyi öngören anlay›fl; örne¤in, Nobel ödüllü Hintli iktisatç› Amartya Sen, John Rawls gibi düflünürler liberal solun temsilcileri. Türkiye’de liberal sol diye adland›r›lanlara bakt›¤›m›zda ise yoksullukla, sömürüyle, d›fllanmayla, piyasa toplumunun yaratt›¤› eflitsizliklerle, adaletsizliklerle hiçbir sorunlar› olmad›¤›n› görüyoruz. Liberal sol olma iddias›n› nereden tafl›yorlar veya kendilerine solculuk s›fat› nereden yak›flt›r›l›yor? Çünkü geçmiflte, özellikle ‘70’li y›llarda demokrasi, özgürlük talepleri sadece solcular taraf›ndan üstlenilmiflti; daha özgür, daha demokratik bir toplum talebi solcular›n alâmeti farikas›yd›. Bugün burjuvazinin de belli bir kesimi, özellikle AB ile entegrasyonu öngören çevreler kendi güçlerine, Türkiye’de ciddi bir düzen karfl›t› muhalefet olmamas›na ve ittifaklar›na güveniyorlar ve onun için de toplumdaki özgürlük, demokrasi taleplerinin bir k›sm›n›, örne¤in 301. maddenin kalkmas›n›, Kürtlerin, Alevilerin belli taleplerini destekliyorlar. Liberal demokratlar aç›s›ndan bunlar anlafl›l›r ve bizim taraf›m›zdan da kabullenilir taleplerdir. Buradaki sorun, bunun sol ad›na sunulmas› veya böyle alg›lanmas›. ‹kincisi, özgürlük ve demokrasi taleplerini tafl›yan, Türkiye’yi ileri götürecek özne olarak AKP’ye, muhafazakâr, sa¤ hükümetlere iflaret edilmesi; asl›nda, bu sol liberal görüntüyle AKP hükümetine ve onun dayand›¤› çevrelere pas verilmesi. Bu alanda, en temel tart›flma konular›ndan Ergenekon davas› için ne düflünüyorsunuz? ‹brahim fiahin, Veli Küçük gibi flah›slar›n bunca teflhir olduklar›, bilindikleri halde koruma alt›nda olmalar›, kamuoyu önünde boy göstermeleri, d›flarda dolaflmalar› zaten demokrasi ad›na büyük bir ay›pt›. Kimler kontrgerilla faaliyetlerine kat›lm›fl, halka karfl› suç ifllemifl, silahl› eylem girifliminde bulunmuflsa, bunlar›n üzerine sonuna kadar gidip cezaland›r›lmalar› bizim geçmiflten beri mücadelesini sürdürdü¤ümüz, talep etti¤imiz bir fleydi. Rahats›z edici olan, Ergenekon davas›na Türkiye’nin özgürleflmesi, demokratikleflmesi yolundaki en önemli
aflama diye bir üstbafll›k uydurulmas›. AKP hükümeti döneminde bir buçuk milyon kiflinin telefonlar›n›n dinlendi¤ini, toplumun, özellikle polis teflkilat›n›n “F tipi örgütlenmeler”le belli bir siyasetin egemenli¤i alt›na girdi¤ini, “toplumu demokratiklefltiriyoruz, özgürlefltiriyoruz” derken, AKP’nin örne¤in türban davas›na ayak ba¤› olmayan MHP’den BBP’ye, polis teflkilat›na, çeflitli kesimlerin korundu¤unu, gözetildi¤ini de görüyoruz. Evet, Ergenekon davas› büyük bir f›rsatt›r, bu hukuksal bir davad›r; adil yarg›lama kurallar› içerisinde, suç iflleyen kim varsa cezaland›r›ls›n, üzerine gidilsin. Ama, bu dava üzerinden bir siyasî projenin arkas›na tak›lmam›za, yedeklenmemize de izin vermememiz lâz›m. S›rf bu dava ile Türkiye’nin demokratikleflmeyece¤i aç›k. Ama, 1980 öncesindeki bir dizi katliam, 12 Eylül uygulamalar›, 1990’larda ifllenen 17 bin küsur faili meçhul cinayet, 28 fiubat, 2003 ve 2004’teki iki darbe giriflimi ve son birkaç y›l›n seri cinayetleri söz konusu. Yapmam›z gereken, korunan, kollanan kesimlere de uzan›lmas›n›, bu davan›n sonuna kadar gidilmesini talep etmek de¤il mi? ÖDP’nin bu talebi gür bir sesle dile getirdi¤i söylenebilir mi? Tabii ki bu taleplerde bulunmak lâz›m. Ama, di¤er taraftan da, mesela Tansu Çiller’in görev yapt›¤› dönemde, bugün AKP hükümetini oluflturan bileflenlerin de koalisyonun orta¤› oldu¤unu unutmayal›m. Muhalefet liderinin avukat›, baflbakan›n savc›s› oldu¤u bir davan›n hukuksal bir zeminde sürdürülmesi kolay görünmüyor. Ama biz sonuna kadar hukuksal bir zeminde sürdürülmesini amaçlamal›y›z. Sol adaletsiz yarg›lamalardan, yarg›s›z infazlardan, haks›zl›klardan en fazla can› yanan kesimdir; siyasî karfl›tlar›m›z›n da adil yarg›lanmas›n› talep etmek görevimizdir. Ola¤anüstü kongrede iki çizgi yar›flt›: Özgürlükçü Sol ve Devrimci Dayan›flma. Bu iki çizgi aras›ndaki siyasal anlay›fl farkl›l›klar› neler? Bu siyasal farkl›l›klar›n tart›fl›ld›¤› bir kongre yaflanmad›. Ben zaten bu görüfllerin net olarak ortaya konamad›¤›n› düflünü¤üm için, net görüfl ayr›l›klar› varsa, bunlar›n ortaya ç›kmas›n›, insanlar›n kendilerini özgürce ifade edebilmesini, farkl› görüflleri parti kamuoyunun birinci elden izleyip tart›flmas›n› kolaylaflt›racak bir süreci örgütlemek üzere bu görevi üstlendim. Devrimci Dayan›flma grubu DevYol’culardan m› olufluyor? Hiçbir metinde insanlar› böyle bir referansla mücadeleye ça¤›rmamakla birlikte, arkadafllar›n büyük ço¤unlu¤unun Devrimci Yol kökenli oldu¤u kamuoyu taraf›ndan bilinen bir gerçek. Kongre öncesindeki tart›flman›n baz› arkadafllar›n Devrimci Yol’cu reflekslerini harekete geçirdi¤ini, hakkaniyet duygular›n› zedeledi¤ini gözlemliyoruz. Deniz Gezmifl, Mahir Çayan gibi isimlere devletçi, orducu, darbeci kimliklerinin yak›flt›r›lmas›, o dönemleri yaflam›fl insanlarda ciddi bir infiale yol açt›. Ben bu anlay›fl›n çok d›-
“Birarada Yaflam› Savunal›m” mitingi, Kad›köy 2006
fl›nda de¤ilim, ama farkl› oldu¤um yerleri, elefltirilerimi dillendirmekten de hiçbir zaman çekinmedim, bundan sonra da dillendiririm. Bugün siyasete bak›flta, toplumda süren büyük güçler kavgas›n› de¤erlendirmekte, Devrimci Dayan›flma metniyle büyük oranda ayn› noktada oldu¤umu söyleyebilirim. Sonuçta, Dev-Yol’un aday› olarak m› girdiniz seçime? Ocak 2007’de genel baflkanl›k görevini devrettikten sonra ekonomiyle, kapitalist küreselleflmeyle, neoliberalizmle ilgili görüfllerimi kamuoyuyla paylaflt›m, ama parti hayat›yla ilgili hiçbir de¤erlendirmeye girmedim. Sadece, ola¤anüstü kongre karar›yla ilgili Birgün’ün sorusunu cevapland›rmak için k›sa bir yaz› kaleme ald›m. Orada, genel baflkanl›k yapm›fl bir kifli olarak ÖDP örgütüne sahip ç›kma kararl›l›¤›m› vurgulad›m. ‹kincisi, “Beni ba¤layan, partinin program›, ‘Birarada Yaflama’ kampanyas›n›n metni ve ruhu ve parti kurullar›n›n geçmiflte ald›¤› kararlard›r” dedim. Kurultay’daki konuflmam da bu çerçevede oldu. Devrimci Dayan›flma grubundan arkadafllar da –ki bu süreç içinde öteden beri varolan karfl›l›kl› anlay›fl, dostluk iliflkilerimizin geliflti¤ini, fikir al›flveriflinde bulundu¤umu da söylemeliyim– bu mesajlar›mdan yola ç›karak genel baflkanl›¤a adayl›¤›m› desteklemeye karar verdiler. Teflekkür ediyorum. Onun d›fl›nda, kamuoyunda sunuldu¤u gibi, tek bir siyasî hareketin deste¤iyle ve onlara dayanarak genel baflkanl›k aray›fl›nda oldu¤um de¤erlendirmesi gerçe¤i yans›tm›yor. Geçmiflte Dev-Yol’la iliflkiniz nas›ld›? Ö¤rencilik döneminde de, daha sonra da Devrimci Yol’da yer almad›m. Ben Maoist bir harekette, ama kampüs devrimcili¤ini aflmayan bir konumdayd›m. Kendini ba¤›ms›z sosyalist, ba¤›ms›z bir kamusal kimlik, her fleyden önce ÖDP’li olarak gören biriyim. ÖDP içindeki serüvenim de bu mecrada oldu. Ama geçmifli objektif de¤erlendirdi¤imde, Devrimci Yol’un hem en özgün ve ba¤›ms›z kalabilmifl, hem de kitlelerle en s›cak iliflkiyi kurabil-
mifl, bu anlamda Türkiye topra¤›na en sa¤lam basm›fl hareket oldu¤una 1980’lerden beri kanaat getirdi¤imi söyleyebilirim. Bu haf›za, bugün de ÖDP’yi büyük güçlerin pefline tak›lmaktan koruyor. 1970’leri Halk›n Yolu sempatizan› olarak geçirmekten de hiç piflmanl›k duymad›m. Çin devrimini hâlâ önemsiyor ve araflt›rmaya devam ediyorum. Ola¤anüstü kongreye gidiflin “çat› partisi” giriflimiyle de yak›ndan iliflkili oldu¤u söylenebilir mi? ‹ki gruptan yap›lan konuflmalarda da, “çat› partisi”ne onay veren, “bu do¤ru bir giriflimdir, genel baflkana, yönetime bu do¤rultuda yetki vermemiz gerekir” diyen olmad›. “Çat› partisi” fikrinin parti kamuoyunda genel olarak kabul görmedi¤i izlenimi ortaya ç›kt›. Ama çat› partisi girifliminde yer alan ÖDP yöneticileri var, öyle de¤il mi? Evet. Genel baflkan, genel baflkan yard›mc›s›, yönetici düzeyindeki arkadafllar›n “çat› partisi” toplant›lar›na gözlemci olarak m›, yetkili mi, yetkisiz mi kat›ld›¤› konusunda tart›flmalar var. Bu konulara girmeyi tercih etmiyorum ama, genel olarak edindi¤im izlenim, bu konunun parti kamuoyunda kabul görmedi¤i. Bu anlamda da kendi ad›ma ve beraber görev yapt›¤›m kurullar ad›na sahip ç›k›lacak bir sicilimiz oldu¤unu düflünüyorum. 2004 mart›ndaki yerel seçimlerde, ilk defa Kürt muhalefetiyle, de¤iflik sol, sosyalist hareketlerle Demokratik Güçbirli¤i çat›s› alt›nda bir araya geldik. Bu seçimlerde de, bilindi¤i gibi, “Biz de Var›z” inisiyatifinin bir parças›y›z. Kürt muhalefeti ve de¤iflik sol kesimlerle çerçevesi, ilkeleri kamuoyuna aç›klanm›fl bir flekilde birlikte hareket edebiliriz. Demokratik Güçbirli¤i neoliberalizme, yerel yönetimlerdeki özellefltirmelere ve Irak’› iflgaline karfl› net tavr›n vurguland›¤›, parti genel baflkanlar›n›n eflde¤er üyeler olarak bu güçbirli¤ini kamuoyuna aç›klad›klar› bir zemindi. Bu tarzdaki birlikteliklere a盤›z, ama ÖDP’nin kurumsal kimli¤ini, varl›¤›n› ve bu tip iflbirliklerindeki onurunu korumak flart›yla.
Ergenekon davas› bir f›rsatt›r, adil yarg›lama kurallar› içerisinde, suç iflleyen kim varsa cezaland›r›ls›n. Ama, bu dava üzerinden bir siyasî projenin arkas›na tak›lmam›za, yedeklenmemize izin vermememiz lâz›m. Mesela Tansu Çiller’in görev yapt›¤› dönemde, bugün AKP hükümetini oluflturan bileflenlerin de koalisyonun orta¤› oldu¤unu unutmayal›m. Muhalefet liderinin avukat›, baflbakan›n savc›s› oldu¤u bir davan›n hukuksal bir zeminde sürdürülmesi kolay görünmüyor.
“Çat› partisi” her örgütün, partinin kendi kurumsal kimli¤ini korudu¤u bir yap› olarak tasarlanm›yor mu? Bunu sürekli bir birliktelik haline getirdi¤inizde, bileflenlerin ba¤›ms›z özneler olmas›, farkl› programatik, teorik yönelimlere sahip olmalar› esprisi ortadan kalkar. ÖDP zaten ortak bir program etraf›nda bir araya gelmekle birlikte, farkl› görüflleri bar›nd›ran ço¤ulcu bir parti; kendi aralar›nda da farkl›l›klar› olan bireyleri kal›c› bir flekilde “çat› partisi” alt›nda bir araya getirdi¤inizde kamuoyuna inand›r›c› bir mesaj vermeniz mümkün olmaz. Bu giriflimin gerçekçi de olmad›¤›n› düflünüyorum. Kürt muhalefeti kitleselli¤i olan bir hareket, o kitlesellik içinde ya kaybolursunuz ya da onun içinde varl›¤›n›z› öne ç›karma gayretleriniz gerçekçi olmaz, eflit öznelerden oluflan bir parti fikriyat›na denk gelmez. O aç›dan, “çat› partisi”nde yer alman›n f›rsatç›l›k olarak alg›lanabilece¤inden de korkar›z. Biz ne zaman ki 1970’li y›llardaki gibi gerçekten bir toplumsal hareket haline geliriz, fabrikalarda, iflyerlerinde, okullarda, mahallelerde, ciddi bir güç haline, insanlar›n vicdan›, umudu haline geliriz, o zaman bu tip birliktelikler daha gerçekçi hale gelebilir. Bizim toplumsal hareket haline gelme, özellikle Bat›’daki insanlara inand›r›c› bir proje sunabilme flans›m›z› da böyle bir birliktelik ve onun gereklerini yerine getirme gayreti iyice zora sokar diye düflünüyorum. Ola¤an kongreye kadarki k›sa süreli baflkanl›¤›n›z yerel seçimlere denk geliyor. ÖDP seçimler için ne yapacak? Partinin bu konuda flu ana kadarki çal›flmalar›n› miras alm›fl bulunuyoruz. “Biz de Var›z” inisiyatifi, 2004’teki Demokratik Güçbirli¤i’nin genel felsefesine uygun, hatta daha geniflletilmifl bir zemin. Bu anlamda çal›flmalar›m›z› sürdürece¤iz. ÖDP, “Biz de Var›z” inisiyatifinin bulundu¤u yerlerdeki adaylar› destekleyecek. Kendi gücünün, etkinli¤inin daha belirgin oldu¤u yerlerde ÖDP adaylar›yla seçime girecek. “Biz de Var›z”, neoliberal belediyecilik anlay›fl›na, kamu hizmetlerinin özellefltirilmesine karfl› ç›kan, belediye hizmetlerini vatandafllara eflit ve kaliteli olarak götürmeyi amaçlayan, karar süreçlerinin ço¤ulcu, kat›l›mc› ifllemesini vaat eden bir inisiyatif. Genel olarak ezilenlerden yana, AKP’nin neoliberal anlay›fl›n› da, CHP’nin tepeden inmeci, devletçi, milliyetçi anlay›fl›n› da reddeden, üçüncü bir yol. Bu “üçüncü yol”u kongredeki konuflman›zda “devrimci yol” olarak tan›mlad›n›z, ard›ndan da “küçük harfli devrimci yol” diye vurgulad›n›z... Bu vurgulama gere¤i, delegasyonda bu konularda afl›r› hassasiyet oldu¤unu bilmemden kaynakland›. Genel anlamda, partinin bir “devrimci silkinifle, bir devrimci yola ihtiyac› var” vurgusunu yaparken a¤z›mdan ç›kt›¤› için, o hassasiyeti göz önüne alarak da bunun küçük harfle oldu¤unu vurgulamak gere¤ini hissettim. Bunu dile getirdikten sonra da büyük harfle Devrimci Yol hareketinin
33
de Türkiye devrimci mücadelesinde ne kadar önemli bir güç oldu¤unu da vurgulamam gerekiyordu. Bazen flöyle bir hataya düflebiliyoruz: Emperyalizm dendi¤inde ulusalc›l›k, devrim dendi¤inde Devrimci Yol baflta olmak üzere belli hareketler, enternasyonalizm dendi¤inde Troçkizm akla geliyor. Bizim genel anlay›fl›m›z, kapitalizmle sorunu olmayan, sadece emperyalizme karfl› ç›kma s›n›rlar›na dayanan ulusalc›l›kla, emperyalizmle sorunu olmayan, sadece milliyetçilikle u¤raflan sol liberalizmle aram›za ciddi bir fark koyan, hem anti-kapitalist, hem anti-emperyalist, hem de Türkiye’de yaflananlar›n bütün dünyada yaflanan süreçlerin uzant›s› oldu¤unu görerek kapitalist küreselleflmeden zarar gören bütün uluslar›n emekçileriyle dayan›flmay› öngören enternasyonalist bir anlay›fl. Baflkanl›¤›n›z, yerel seçimlerin yan›s›ra, sosyalistlerin, devrimcilerin çok sald›r›ya u¤rad›¤›, çok h›rpaland›¤› bir döneme denk geldi. Özellikle liberallerden gelen bu sald›r›y› nas›l yorumluyorsunuz? Buna karfl› ne yapmal›? Solun kendini en yaln›z, en güçsüz, örgütsüz hissetti¤i, kendi iç âleminde de bunun özelefltirisini yapt›¤›, bundan ç›k›fl yollar› arad›¤› bir dönem olmas›na karfl›n, Türkiye’de birbiriyle çat›flan her iki gücün de, liberal eksenin de, ulusalc›milliyetçi-devletçi-otoriter eksenin de solu kendilerinin bir parças› yapmak, bir anlamda sömürgelefltirmek için büyük gayret sarfettiklerini görüyoruz. Bunu da asl›nda toplumun vicdan›nda solun hâlâ önemli bir yer tuttu¤unun, bir projenin meflrulaflmas›, genel kabul görmesi için sol bir referans arand›¤›n›n bir kan›t› olarak de¤erlendiriyorum. Bugün sol referanslar›n, devrimcilik vurgusunun çok daha önem kazand›¤›n› düflünüyorum. Türkiye’nin yak›n tarihi bile, kitaplardan okudu¤umuz, yaflayanlardan iflitti¤imiz de¤il, birebir içinde yaflad›¤›m›z 1970’li, 1980’li y›llar›n tarihi bile yeniden yaz›l›yor. Bir k›s›m allâmeler ç›k›p her gün yeni teoriler gelifltiriyor; bir gün Deniz Gezmifl’in, di¤er gün Mahir Çayan’›n ne kadar devletçi, ne kadar orducu, darbeci, ‹ttihatç› olduklar› iddia edilip duruyor... Türkiye’de iki genel ak›m var: ‹ttihatç›l›k ve ‹tilafç›l›k. Ulusalc›-milliyetçi kesim ‹ttihatç› referans›n› veriyor, bu konuda daha aç›k. Ama liberal-sermayeci kesim Hürriyet ve ‹tilafç› referanslar›n›, Prens Sabahattinci referanslar›n›, iflbirlikçi referanslar›n› vermekten imtina ediyor. Halbuki Hürriyet ve ‹tilaf, muhafazakârlarla liberallerin bir araya geldi¤i, sonunda saltanat›n de¤irmenine su tafl›d›¤›, ‹ngiliz emperyalizmine göz k›rpt›¤›, Damat Ferit’leri bar›nd›ran, bugünkü siyasal manzarayla kolayl›kla paralellik kurulacak bir organizasyondu. Deniz ve Mahir örne¤ine dönersek, bu suçlamalar bir kere iflin do¤as›na ayk›r›: Biri askerî güçler taraf›ndan katledilmifl, öbürü askerler taraf›ndan yakalanm›fl ve s›k›yönetim mahkemelerinde as›lm›fl. O suçlamalar ne tarihin gerçeklerine uyuyor ne de akla ve vicdana s›¤ar...
34
Denizlerin idam› Meclis’teki sa¤ partilerin oylar›yla oldu... Evet. Onlar› asanlar, as›lmalar›n› sa¤layanlar, Fethullah Gülen’in bir zamanlar üyesi oldu¤u Komünizmle Mücadele Dernekleri, Adalet Partisi, Demokratik Parti s›ralar›nda oturan çeflitli tarikatlara mensup insanlar, bugün MHP s›ralar›nda oturan bir k›s›m eski ülkücüler... Bugün bu nedenle devrimcilik vurgusunun daha fazla yap›lmas› gerekiyor. Bu konuda da bizim gönlümüz rahat, çünkü ÖDP zaten belli mücadele anlay›fllar›n›n elefltirisi üzerine kurulmufltur. Biz devrimci miras›na genel olarak sahip ç›kt›¤›m›z arkadafllar›m›z›, içinde yer ald›¤›m›z devrimci hareketleri elefltirmekten çekinmedik, çekinmememiz de gerekiyor. Ama insan›n tahayyüllerinin bitmemesi, hayallerini kaybetmemesi, toplumu ezilenlerden, horlananlardan yana, radikal bir flekilde de¤ifltirme fikrini terketmemesi anlam›nda devrimcili¤e sahip ç›kmak gerekiyor. Devrimcilik demek, bugünden yar›na devrimi yapacak bir devrim stratejisine sahip olma iddias› de¤il. ÖDP, program›nda da belirtildi¤i gibi, kendi iktidar›n› de¤il, ezilenlerin, emekçilerin kendi öz-örgütleriyle ve öz-güçleriyle iktidar›n› amaçlar. Biz bugünün iflini yar›n›n devrimine b›rakma veya ekolojik mücadeleyi, feminist mücadeleyi, savafl karfl›t› mücadeleyi, demokratik mücadeleyi “bu bir devrim sorunudur, bunlar› devrim çözer” diye yar›na erteleme anlay›fl›na sahip de¤iliz. Ama ÖDP program›nda, eflitlikçi, özgürlükçü, s›n›fs›z, sömürüsüz bir dünya vaadi de var. S›n›fs›z, sömürüsüz dünyan›n devlet taraf›ndan, burjuvazi, sermaye taraf›ndan güle oynaya bize terkedilmeyece¤ini de bilmemiz gerekiyor. Bu dönem bu vurgunun yap›lmas› hem siyasî olarak sorumlulu¤umuz, hem de vicdanî olarak kendimize, geçmiflimize ve kaybetti¤imiz arkadafllar›m›za karfl› bir görevimiz diye düflünüyorum. Toplumsal hareket haline gelmekten ÖDP korteji, Avrupa Sosyal Forumu, Atina 2006
Kongrede “Çat› partisi” fikrinin parti kamuoyunda genel olarak kabul görmedi¤i izlenimi ortaya ç›kt›. ÖDP zaten ortak bir program etraf›nda bir araya gelmekle birlikte, farkl› görüflleri bar›nd›ran ço¤ulcu bir parti; kendi aralar›nda da farkl›l›klar› olan bireyleri kal›c› bir flekilde “çat› partisi” alt›nda bir araya getirdi¤inizde kamuoyuna inand›r›c› bir mesaj vermeniz mümkün olmaz. Bu giriflimin gerçekçi de olmad›¤›n› düflünüyorum.
söz ettiniz; toplumsal hareket derken kast›n›z ne? Bu soruya Latin Amerika örne¤inden yola ç›karak cevap vereyim. Brezilya’n›n Belem kentindeki son Dünya Sosyal Forumu’nun kapan›fl oturumunda, Venezüella, Bolivya, Ekvador ve Paraguay’›n devlet baflkalar› bir araya geldi ve daha eflit, daha özgür bir Latin Amerika için kollar› s›vad›klar›n› söylediler. Her birinin çok farkl› öyküleri var. Chavez, darbecilikten seçim sand›klar›na gelen biri. Morales, yerli mücadelesinden devlet baflkanl›¤›na yükseldi. Correa, bir zamanlar Chicago ekolüne mensup bir ekonomist. Lugo ise bir rahip. Ama dördünün ortak özelli¤i, ülkelerinde neoliberalizme karfl› genifl halk kitlelerinin verdi¤i mücadelenin temsilcisi olmalar› ve de¤iflik sosyal hareketlerin oluflturdu¤u koalisyonlar›n sözcülü¤ünü üstlenmeleri. Türkiye de ne yaz›k ki uzun y›llard›r neoliberalizmin insanlar› yaln›zlaflt›rd›¤›, yoksullaflt›rd›¤›, d›fllad›¤› bir ülke olmas›na ra¤men, ciddi bir direnifl hatt› oluflturulamad›. Ama bütün dünyada, mevcut yap›lar›n, zihniyetlerin, ideolojik ve kurumsal hegemonyan›n çat›rdad›¤›, kapitalizmin varl›¤›n›n bile tart›fl›ld›¤› bir dönemdeyiz. Bilindi¤i gibi, toplumsal hareketler çok h›zl› geliflir, s›çramal› bir do¤as› vard›r. Türkiye’de de afla¤›dan yukar›ya, okullardan, iflyerlerinden, sokaklardan, dipten bir dalgan›n yükselmesini umut edebiliriz. ‹flten ç›karmalar›n, fabrika kapatmalar›n, çal›flanlar›n yaflam standartlar›n›n afla¤› çekilmesinin gündeme geldi¤i bir dönemde, hareketlenmenin ciddi bir ivme kazanabilece¤ini düflünüyorum. 2001 krizinin olumsuz, yar›da kalan deneyimlerinin 2009 krizinde yaflanmayaca¤›n› umut etmek istiyorum. Bu dönem Türkiye’de de, dünyada da insanlar›n hoflnutsuzluklar›n›n, ma¤duriyetlerinin artaca¤›, öfke ve gazaplar›n›n yükselece¤i bir dönem olabilir. Bunun milliyetçi tepkilere, insanlar›n dinî, mezhepsel kimlikleri-
ne rücu etmesine, 2001 krizinde gördü¤ümüz gibi, reaksiyoner, y›k›c› etkiler yaratmas›na da tan›kl›k edebiliriz; ama örgütlü, sistemli, toplumun ezilen, d›fllanan kesimleri aras›nda dayan›flmaya dayal› bir birliktelik olmamas› için de bir neden yok. Evet, faflizm de, dinî referanslar da bu dönemi kullanacakt›r, bunun çok ciddi tehlikeleri de var. Ama insanlar›n ezilmiflliklerini, ma¤duriyetlerini faflizan bir harekete yönelmekten engelleyecek bir sol örgütlenme, güçlü bir sol hareket de yok... Kriz dönemlerinde örgütlenmelerde s›çramalar görülebilir. Can› yanan insanlar›n, farkl› yerlerde ayn› süreçlerden yaflam› ve ç›kar› zarar görenlerle birlikte tepkilerini daha sistemli, örgütlü, düzen karfl›t› bir flekilde gösterebilmelerinin zeminini yaratmak için de f›rsatt›r. Bu aç›dan, bu dönemin ciddi bir s›nav olaca¤›n› düflünüyorum. fiu anda pembe hayallere kap›lmak için bir neden yok ama, umutsuz olman›n da mânâs› yok. Fikrimize, geçmifl deneyimlerimize ve kendi iman›m›za güvenmemiz lâz›m. Toplumsal hareket haline gelmek için nas›l bir siyasal çal›flma yürütülmeli? Sol bile, bilinçalt›nda kapitalist küreselleflmenin geri döndürülemez bir süreç oldu¤unu düflünüyordu. Bu süreçten do¤rudan do¤ruya yaflam› ve ç›kar› zarar görenlerin, yerlerinden yurtlar›ndan edilenlerin, gecekondusu y›k›lanlar›n tepkilerinin sözcüsü olman›n, onlarla dayan›flmada bulunman›n ötesinde, bu sistemin, düzenin de¤ifltirilebilece¤ine iliflkin pek umut tafl›nm›yordu. Ama bugün, dünya genelinde kamulaflt›rmalar›n, kapitalistlerin kendi ezberlerini kendileri lehine bozduklar›, kendilerine düzenlemeci, kendilerine Keynesci, planlamac› olduklar› bir dönemdeyiz. Dünyan›n eksenini ezilenlerden yana çevirmek, sistemin parametrelerini altüst etmek için de bir f›rsatt›r bu. ‹nsanlar›n temel ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›n›n temel haklar oldu¤unu hat›rlatarak, toplumun dengelerinin buna göre düzenlenmesi çerçevesinde insanlar› mücadeleye ça¤›rabilece¤imizi düflünüyorum. Evvelki çerçeve neydi? “‹nsanlar hayatlar›n› kapitalizmin, piyasan›n yaratt›¤› gösterge ve dengelere göre düzenlemeli” deniyordu. fiimdi tersten, “insanlar›n iflleri olmal›, kar›nlar› doymal›, sa¤l›kl› konutlar› olmal›; ekonomi, bütün toplum düzeni bunun üzerinden kurulmal›” talebini inand›r›c› bir flekilde sunabiliriz. De¤iflim de¤erinin belirleyici oldu¤u bir dünyadan kullan›m de¤erinin belirleyici oldu¤u bir dünyaya do¤ru geçifli talep edebiliriz ve gerçeklefltirebiliriz. “1970’lerdeki gibi toplumsal hareket olmak”tan söz etmifltiniz. Bugünün toplumsal hareketi ‘70’lere göre nas›l olmal›, nas›l bir örgütlenme biçimi düflünüyorsunuz? O dönem, sol, sosyalist, devrimci hareketler büyük ölçüde mahallelere, okullara, iflyerlerine yay›ld›, sonra da o yerelin özelliklerine göre konumland›. Zaman
içinde, büyük ölçüde faflizme karfl› mücadelenin öne ç›kt›¤› bir süreç oldu bu. Bir süre sonra, yerelin ihtiyaçlar› çok bask›n gelmeye bafllad›, ortak noktalar, programatik hedefler, ortak bir dil de tam anlam›yla kurulamad›. Bugün de¤iflen siyaset yapma koflullar›, iletiflim olanaklar›n›n genifllemesi gibi kolayl›klar› da göz önüne al›rsak, programatik bir yönelim, ortak söylemler, ortak sloganlar çok daha önemli. ‹kincisi, bugün kapitalizmin temelleri çat›rd›yor belki ama, Türkiye benzeri ülkeler, Latin Amerika’dan Do¤u Avrupa’ya kadar birbirine yak›n etkilere maruz kal›yorlar. O bak›mdan bugün enternasyonalist dayan›flma boyutu geçmifle göre çok daha öne ç›k›yor. Geçmiflte yerelden ulusala aç›lan bir çizgi geçerliydi. Filistin’le dayan›flma, Che Guevara söylemleri daha çok bir ortak ruh, dayan›flma temelinde söylenen laflard›. Bugün ayn› sorunlar karfl›s›nda ortak bir direnifl hatt›, ortak mücadele çok önemli. Di¤er bir önemli nokta da, bugün ‘70’li y›llarda bahsedemeyece¤imiz, feminist hareketin, ekososyalist hareketin, savafl karfl›t› hareketin, iflsizler, emekliler hareketinin varl›¤›. O zamanlar silahl› mücadele söz konusu oldu¤u için, silahl› mücadeleyi yücelten bir kültür vard›. Bugün özellikle emperyalist iflgaller sonucunda, savafl›, fliddeti elefltiren bir ortam var. O bak›mdan, ‘70’li y›llarda rastlamad›¤›m›z toplumsal hareketler de geçerli. Dünyada yaflanm›fl reel sosyalist deneyimlerden ç›kar›lan dersler de bizi yatay, kat›l›mc› yap›lara, demokratik karar süreçlerine, yerelden ulusala, ulusaldan küresele do¤ru geniflleyen örgütlenmelere götürdü. Benim ‘70’lere gönderme yapmam›n en önemli nedeni, insanlar›n vicdan›nda, bilincinde solcular›n, sosyalistlerin sorunlar›na çözüm bulacaklar›, dertlerine deva olacaklar› yolunda güçlü bir inanç, bir güven yaratmak anlam›nda. Bugün bu kaybolmufl durumda. Etkili oldu¤u belli sendikalar, meslek örgütleri, kamu çal›flanlar› örgütleri d›fl›nda, solun sade insanlar›n hayatla bo¤ufltu¤u zeminlerde varolamad›¤›n› veya iyice güçsüz oldu¤unu görüyoruz. 1970’li y›llarda, tam tersine, sol, devrimciler insanlar›n umudu olabiliyordu. ÖDP kuruldu¤unda, bugünkünden çok daha genifl bir kesim için bir ihtimal, bir umuttu. Birçok insan› içine çekmiflti ve çekebilme kapasitesi var gibi duruyordu. 13 y›l içinde ÖDP büyüyece¤ine küçüldü. Bu 13 y›l›n anahatlar›yla bilançosunu siz nas›l yap›yorsunuz? Bu küçülmenin, etkisizleflmenin temel nedenleri neler? ÖDP, büyük ölçüde, ‘60’l›, ‘70’li, k›smen de ‘80’li y›llarda sol hareketler içinde bulunmufl, ama zamanla kendi köflesine çekilmifl, günlük geçim gailesine kap›lm›fl insanlar› da çekmiflti. ÖDP sade bir solcunun rahatl›kla il, ilçe binalar›n›n kap›s›ndan ad›m›n› atabilece¤i, üye olabilece¤i, genifl, ferah, esnek bir ortam sundu. Ben kendimi de bu kapsamdaki insanla-
ÖDP, kad›nlar›n partide temsili anlam›nda atabildi¤i ad›mlar› att›. Partinin kurullar›nda yüzde 50 kad›n kotas› olmas›, ciddi bir kazan›md›r. Öbür taraftan, Kad›n hareketinin, feminist mücadelenin bütün birikimini tafl›yabildi¤imizi, fikrî, teorik anlamda feminist harekete ciddi bir çekim merkezi sunabildi¤imizi söylemek zor. Bu birikimleri partiye tafl›may› daha fazla önemsemek durumunday›z.
ra dahil edebilirim. ÖDP’nin renklili¤i, di¤er sol, sosyalist hareketlerden farkl› olarak genifl bir toplum kesimini kucaklamas› büyük ölçüde burada yat›yordu. Ama bu insanlar›n bir k›sm›, birkaç toplant›ya kat›ld›, iki kere 1 May›s’ta yürüdü, üç mitinge kat›ld›, sonra yavafl yavafl aile ve ifl hayatlar›na döndü. ÖDP içerisindeki grupsal yap›lar, bu kesimleri gerçekten önemsedikleri ve ÖDP’nin kitleselleflmesini böyle sa¤layacaklar›n› düflündükleri için de ilk dönemlerde çok dikkatli davrand›lar, grupsal aidiyetlerini çok öne ç›kartmad›lar, çok köfleli bir dil kullanmad›lar. Ama yavafl yavafl tek tek bu insanlar çekilmeye bafllay›nca, ÖDP daha örgütlü kesimlerin, grupsal kimliklerin egemenlik alan›na dönüfltü. Bence ÖDP tipi yap›lar, program› önemseyen, zaman›n›n belli bir k›sm›n› parti hayat›na ay›ran, belli bir ölçüde daha disiplinli üyelere de sahip olmal›. Bunun d›fl›nda, partiyle ba¤lant›s›n› örne¤in sadece seçim kampanyalar›nda sürdüren, partide sadece kültürel etkinliklere, fikrî tart›flmalara kat›lmay› tercih eden insanlar da olabilir. Onlar› da yormayacak, s›kmayacak, kendilerini ifade edebilecekleri, parti hayat›n›n d›fl›nda kalmayacaklar› ferah ortamlar, bir esneklik olmal›. Daha organize, disiplinli, sistematik bir ayg›tla, daha esnek, ferah, daha k›smî zamanl› parti üyeli¤ine veya parti dostlu¤una izin veren bir hayat. Bunun cevab›n›n da büyük ölçüde gençlerden gelece¤ini düflünüyorum. Bugün en dinamik, fiziksel olarak uzun süreli mücadelelere en haz›r ve geçmiflin önyarg›lar›n› en az tafl›yanlar gençler. Bizim gibi insanlar yerlerini gençlere devrettikçe, ilk kurulufl dönemi dinami¤i yakalanabilir mi bilemem ama, ciddi bir mesafe alma flans›n›n oldu¤unu düflünüyorum. Partinin ilk dönemlerinde feminist gruplar da aktif olarak yer alm›flt›, zamanla onlar da koptu. Bugün genel manzaraya, tart›flmalardaki etkinli¤e bak›nca kad›nlar›n varl›¤› da çok zay›f görünüyor... Bir asimetri oldu¤unu kabul etmek zorunday›z. ÖDP, kad›nlar›n partide temsili anlam›nda asl›nda atabildi¤i ad›mlar› att›. Partinin kurullar›nda yüzde 50 kad›n kotas› olmas› ve bir kurulun etkinlik kazanabilmesi için yüzde 30 kad›n kotas›n›n zorunlu olmas› ciddi bir kazan›md›r. Öbür taraftan, Türkiye’de kad›n hareketinin, feminist mücadelenin bütün birikimini tafl›yabildi¤imizi, fikrî, teorik anlamda feminist harekete ciddi bir çekim merkezi sunabildi¤imizi söylemek zor. Kad›n hareketinin birikimi büyük ölçüde ÖDP’nin d›fl›nda duruyor, ki bunlar›n önemli bir k›sm› geçmiflte ÖDP içinde varolmufl kesimler. Bu birikimleri partiye tafl›may› daha fazla önemsemek durumunday›z. Siyasal farkl›l›klar›n netleflece¤i bir tart›flma ortam› yaratmay› arzu etti¤inizi söylediniz. ÖDP’de yer al›p kopmufl kiflileri, gruplar› da bu tart›flmaya katma düflünceniz var m›? ÖDP’den ayr›lanlar
35
Türkiye’de sol üç ana kulvara ayr›lm›fl durumda: Emperyalizmle bir sorunu olmayan, sadece milliyetçili¤i karfl›s›na alan liberal yönelimli, piyasa mekanizmalar›na fazla itiraz› olmayan bir sol; kapitalizmle bir sorunu olmayan, emperyalizmi karfl›s›na alan, otoriter e¤ilimlere kap› açan bir sol; bir de bu büyük güçlerle al›flverifli olmayan, anti-kapitalist, anti-emperyalist, enternasyonalist özelliklerini öne ç›karan sol. Tek tek savrulufllar bir yana b›rak›l›rsa, aram›zdaki farkl›l›klara ra¤men, ÖDP’nin geçmiflteki bileflenlerinin büyük ölçüde bu üçüncü yola mensup oldu¤unu söyleyebiliriz.
c› kesimin milliyetçi, devletçi anlay›fl›na sempati duymasa da, özellefltirmelere, emperyalizme karfl› söylemlerinden, kamucu mesajlar›ndan dolay› oradaki çekim alan›n› sol olarak görebiliyor. Her iki taraf›n da ortak paydas›, kendileri gibi düflünmeyen herkesi ayn›laflt›rarak karfl› cenaha postalamalar›, projelerinin s›n›flarüstü, s›n›f ekseninden, emekçi taleplerinden ba¤›ms›z olmas›... Bizim yaklafl›m›m›z, tam tersine, eflitlik ve özgürlü¤ün birbirini çelen, d›fllayan de¤erler de¤il, birbirini destekleyen, büyüten iki de¤er oldu¤u. Demokrasi için eflitlik gereklidir. Di¤er taraftan, eflitlik için de demokrasi, özgürlük gereklidir. ‹nsanlar taleplerini aç›k aç›k ifade edemiyorlar, bunun örgütlenmesini yapam›yorlarsa, kimlikleri nedeniyle ayr›mc›l›¤a u¤ruyorlarsa, hem eflitlik mücadelesine ay›racak zamanlar›, enerjileri azal›yor, hem de ayr›mc›l›¤a u¤rayan insanlar›n gündeminde eflitlik mücadelesi ikincil plana düflebiliyor. Eflitlikle özgürlü¤ün birbirini destekledi¤ini, ço¤altt›¤›n›, birbirinin mütemmim cüzü oldu¤unu düflünüyorum... Türkiye’nin toplumsal tarihinde, ‘60’l›, ‘70’li y›llardan bafllayarak, ideolojik söylemi bugünküyle tam ayn› olmasa da, sol toplumun demokrasi ve özgürlük taleplerinin savunucusu olmufltur. Demokrasi, özgürlükler deyince de, eflitlik, hak talepleri deyince de insanlar›n akl›na sol gelirdi. Zaten solun her iki büyük güç taraf›ndan da içerilmek istenmesinin, karfl› kutbu elefltirirken oradaki solculara “sizin burada ifliniz ne?” denmesinin bir nedeni de, bütün örgütsel güçsüzlü¤üne, da¤›n›kl›¤›na ra¤men, solun hâlâ insanlar›n vicdan›nda önemli bir yer tutmas›ndan kaynakland›¤›n› düflünüyorum. Ne yaz›k ki, hem demokrasi, özgürlük, hem eflitlik, kamuculuk söylemlerini bir arada dile getiren insanlara, bu kesimin sözcülerine çok rastlayam›yoruz. Ama, dünya kapitalizminin krizinin piyasa toplumu savunucular›n›n ideolojik hegemonyas›n› ciddi bir flekilde sarst›¤›n› düflünüyorum. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde
hem eflitlik, hem özgürlük kulvar›nda ciddi, inand›r›c› bir mücadele verme flans›n›n ortaya ç›kt›¤›na inan›yorum. Ama, ideolojik olarak, stratejik olarak önünüze ciddi f›rsatlar ç›kmas› bu f›rsatlar›n muhakkak de¤erlendirilece¤i, örgütsel karfl›l›¤›n› bulaca¤› anlam›na gelmiyor. ‹yimserli¤im, büyük ölçüde, oluflan fikrî zeminle, objektif koflullarla ilgili. Sizin tarif etti¤iniz “üçüncü yol”la, Ertu¤rul Kürkçü’nün uzun zamand›r dile getirdi¤i “üçüncü cephe” fikri ortak bir zemine iflaret ediyor. Dolay›s›yla bir “buluflma” söz konusu de¤il mi? Tabii ki. Önümüzdeki dönemde bunun f›rsat ve olanaklar›n› de¤erlendirmemiz lâz›m. Bu bizim sorumlulu¤umuz. Hem bu iki büyük gücün çekim alan›na girmeyenlerin yan yana durma gibi bir sorumluluklar› var, hem de bu büyük mücadelede, fillerin tepiflmesi s›ras›nda arada ezilmemek için yan yana durmak durumundalar. Hayat›n da buna davet edece¤ini düflünüyorum. Çerçevenin biraz daha genifl olmas› gerekti¤ini, solun geçmiflte kendi içindeki ayr›l›klar›ndan, sosyalizmin tarihini farkl› yorumlamaktan kaynaklanan sorunlar› aflmak için daha ciddi bir irade göstermek gerekti¤ini düflünüyorum. ÖDP, önümüzdeki dönemde, kurulufl sürecinde oldu¤u gibi kapsay›c› bir hüviyete kavuflabilir mi? ‹nsanlar› ÖDP çat›s› alt›na gelmeye zorlamak gibi bir durum yok, ama bir ikna süreci olursa, bundan mutluluk duyar›z. Bu tart›flma süreçlerinde ortak noktalar›m›z›n zannetti¤imizden daha fazla oldu¤unu görürsek, farkl› yerlerde durman›n art›k anlam›n› yitirdi¤i sonucuna var›rsak, bu tabii ki bizim için istenen bir durum olur. Ama öncelikle, solun de¤iflik kesimlerinin reel politik hesaplar›n, seçim hesaplar›n›n d›fl›nda, bir ortak ruh haline sahip olmas›n›n, bulunduklar› toplumsal zeminlerde dayan›flma içinde olmas›n›n, birbirlerini daha iyi anlayabilmek için bir irade göstermesinin önemli oldu¤unu düflünüyorum. Söylefli: Siren ‹demen - Yücel Göktürk
sadece hayat›n gailesine düflmüfl kifliler de¤il. Ayr›lanlar›n büyük bölümü hâlâ siyasî faaliyetin içinde... Hayat gailesine dönenler derken, ilk aflamada kopanlar› kastetmifltim. Farkl› grupsal yap›lar›n, farkl› fikir kümelerinin bir arada durmas› da zorlaflm›flt›. ÖDP büyük bir imkân olarak düflünüldü¤ü için herkes bulundu¤u yerden biraz geri ad›m atm›flt›, ama ÖDP’nin küçüldü¤ü ortamda, grupsal yap›lar baflka fikrî kümelere karfl› kendi önceliklerini öne ç›kartt› ve onun sonunda ÖDP’de ayr›lmalar, kopmalar yafland›. Dedi¤im gibi, Türkiye’de sol üç ana kulvara ayr›lm›fl durumda: Emperyalizmle bir sorunu olmayan, sadece milliyetçili¤i karfl›s›na alan liberal yönelimli, piyasa mekanizmalar›na fazla itiraz› olmayan bir sol; kapitalizmle bir sorunu olmayan, emperyalizmi karfl›s›na alan, otoriter e¤ilimlere kap› açan bir sol; bir de bu büyük güçlerle al›flverifli olmayan, temiz kalm›fl, anti-kapitalist, anti-emperyalist, enternasyonalist özelliklerini öne ç›karan sol. Tek tek savrulufllar bir yana b›rak›l›rsa, aram›zdaki farkl›l›klara ra¤men, ÖDP’nin geçmiflteki bileflenlerinin büyük ölçüde bu üçüncü yola mensup oldu¤unu söyleyebiliriz. Bu da ortak paydalar›m›z›n az olmad›¤›n› gösteriyor. Bu çerçevedeki bütün kiflileri, gruplar›, partileri, ÖDP ile organik, örgütsel bir birliktelik kurmak gibi bir flart olmaks›z›n, bu tart›flma ortam›na katmay› arzuluyorum; bu sürecin, solun temel sorunlar› üzerine sözü, fikri olan herkesi içerecek bir süreç olmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Görev üstlendi¤im k›sa sürede bu ne kadar baflar›labilir, bilemiyorum ama, olabildi¤ince kapsay›c› olmak, geçmiflteki sunî farkl›l›klar› aflma yolunda gayret göstermek istiyorum. Ayr›ca, sözünü etti¤imiz bu iki ak›ma tam olarak kap›lmam›fl, ama bir ölçüde etkisinde kalm›fl iyi niyetli kesimleri de o çekim alan›ndan ç›kartmay› bir görev olarak görüyorum. Baz› insanlar demokrasi, özgürlükler söylemine kap›larak liberal ak›ma yaklaflabiliyor. Baz›lar› da, ulusal-
STANISLAV LENTZ, “GREV”, 1910
1 OCAK-10 fiUBAT 2009 Haz›rlayan: Erdir Zat
‹flsizlik roket h›z›nda
Hamas’a a¤›r suçlama
ABD Resesyonun ac› göstergesi olarak 2008 Aral›k ay›nda 524 bin kifli iflsiz kalm›flt›. Beterin beteri varm›fl. Çal›flma Bakanl›¤›, ocak ay›nda 598 bin kiflinin daha iflsiz kald›¤›n› bildirdi. Bu 1974’ten bugüne kadar görülen en yüksek rakam. Beklenenin çok üstünde gelen art›flla birlikte iflsizlik oran›, Baba Bush’un yönetimde oldu¤u 1992’den beri en yüksek seviye olan yüzde 7.6’ya ulaflt›. ABD’de ekonominin dinamizmini kaybetti¤i 2007 Aral›k ay›ndan bu yana yaklafl›k 3.6 milyon kiflinin iflsiz kald›¤› ifade edildi. Bu da ‹kinci Dünya Savafl›’ndan beri Amerika’da yaflanan en büyük istihdam kayb›.
F‹L‹ST‹N Uluslararas› Af Örgütü, Hamas’› Gazze fieridi’nde muhaliflerine karfl› sindirme kampanyas› yürütmekle suçlad›. Kurbanlar, doktorlar ve görgü tan›klar›n›n ifadelerine dayanarak haz›rlanan raporda, Hamas militanlar›n›n ‹srail ile iflbirli¤i yapmakla suçlad›¤› kiflileri kaç›r›p dövdü¤ü, çeflitli iflkenceler uygulad›¤›, özellikle diz kapa¤›ndan vurarak sakat b›rakt›¤› veya öldürdü¤ü bildirildi. Af Örgütü’ne göre aral›k sonundan beri yirminin üstünde yetiflkin erkek bu flekilde öldürüldü. Raporda ayr›ca bu vakalar›n bildirilenden fazla olabilece¤ine, insanlar›n intikam tehdidiyle korkutularak sindirildi¤ine yer verildi.
BREZ‹LYA Hareketlerin hareketi 9. Dünya Sosyal Forumu, Brezilya’n›n Belem kentinde yap›ld›. Befl k›tan›n temsilcileri yeni bir altüst oluflla sars›lan gezegenimizin bütün meselelerini masaya koydu. Ak›l ak›la dan›flt›, deneyimler paylafl›ld›, gelecek için yol haritas› belirlendi. En önemlisi alter-globalizmin çok daha güçlü biçimde yoluna devam etti¤i bütün dünyaya müjdelendi. Arkadafl›m›z Ulus Atayurt oradayd›... “KR‹ZDEN sonra dünyay› flekillendirmek” fliar›yla 39’uncu buluflmas› gerçekleflen Davos’daki Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF) itibar› herhalde hiç bu kadar yerle yeksan olmam›flt›. Krizle beraber kat›l›mc›lar›n›n yüzde 60’› dünyan›n önde gelen ulusafl›r› flirketleri ve finans sektörü yetkililerinden oluflan DEF orta s›n›f nezdinde bile flüphe götürür hale gelirken, Davos’dan yaklafl›k 12 bin kilometre ötede, dünyan›n en ihtiflaml› nehri Amazon’un Atlantik Okyanusu’na kavufltu¤u Brezilya’n›n Belem flehrinde düzenlenen 9. Dünya Sosyal Forumu’nun (DSF) hem nicelik hem de nitelik aç›s›ndan tepe noktas›n› bulmas› flafl›rt›c› olmamal›. Resmi rakamlarla göre 142 ülkeden 133 bin kiflinin ak›n etti¤i, Belem’in gecekondu mahallelerinden gelenler, kay›t yapt›rmayan Amazon havzas› halklar› ve gençlik kamp›n›n binlerce misafiri ile beraber toplam 150 bin kiflinin kat›ld›¤› hararetli Forum, 11 Eylül ve Ortado¤u iflgali sonras› alter-globalizmin sönümlendi¤ini iddia edenlere net bir cevap mahiyetindeydi. Davos flürekas›n›n DSF’den rol çalarak bir yönetiflim söylemi yaratt›¤› art›k bilinen bir gerçek. DSF küresel ekolojik krizi ana eksenine mi oturttu? Davos’dan karbon emisyonlar› ile tamam›yla emisyon pazar› oluflturmaya yönelik ve hemen hiçbir gerçekli¤i olmayan “çözüm” önerileri zuhur etmeye bafllad›. DSF, Dünya Bankas›’n›n “yeflil devrim” yat›r›mlar›, mega-baraj projelerinin ve Washigton Mutabakat›’n›n özellefltirme politikalar› ile bilinçli olarak yoksullaflt›rd›¤› güney ülkelerinin borçlar›n›n silinmesini mi talep ediyor? Davos yine gerçekleflmeyecek borç indirimlerinden dem vurmaya koyuldu. DSF, kat›l›mc› ekonomi uygulamalar›, FAL gibi yerel yönetim örgütleri ve sebil miktarda yerli-köylü hareketleri, halk üniversitleri ile tabandan hayata geçmeye bafllayan sosyal politikalar› önemli hedeflerinden biri mi say›yor? Davos’dan sosyal adalet, devlet müdahelesi, kamu yat›r›m› v›z›lt›lar› yükselir oldu. Ancak tüm bu dublör öykünmeleri 9. Dünya Sosyal Foru-
mu’nda istihza ile bile olsa hiçbir karfl›l›k bulmad›. Belem’in flimdilerde soylulaflmaya bafllam›fl liman bölgesindeki kargalar bile bu ifle gülmeye tenezzül etmedi. Sosyal Forum’da Erdo¤an’›n hamasi tavr›ndan hiç bahsedilmemesi ve hatta Putin ve Hu Jintao’nun ABD’nin sorumsuz tüketim canavarl›¤›na güya yüklenmesinin esamesinin okunmamas› bir yana, esas ilham verici hadise Davos’a gitmeyerek DSF’ye gelen befl Latin
s›, ço¤u kat›l›mc› taraf›ndan foruma “gelmemifl” say›lmas›na neden oldu. Bu, toplumsal hareketlerin krizin de verdi¤i ivmeyle artan özgüvenlerinin net bir göstergesiydi. Tarihsel koflullar netleflirken Marx ve Engels, Komünist Manifesto’daki “burada yaz›lan ilkelerin pratikte uygulanmas› varolan tarihsel koflullara ba¤l›d›r” ifadesi ile kapitalizmin alt edilmesinde tarihsel konjonktürün önemine iflaret eder. Krizin fliddetinin orta s›n›flar› da kapsayacak flekilde hissedildi¤i, co¤rafi ve jeo-politik haritan›n mu¤laklaflt›¤› günümüzde Latin Amerika’n›n son 20 senesine damgas›n› vuran toplumsal hareketlerin tarihin ve co¤rafyan›n sahnesinde billurlaflt›¤›n› söylemek hiç de yanl›fl olmaz. Bu, Belem’deki forumun fiziki ve konusal da¤›l›m›na da ziyadesiyle yans›d›. Açal›m... Belem flehrinin iki büyük gecekondu ma-
Amazon yerlileri Forum’da
Amerika devlet baflkan›na karfl› tak›n›lan vakur tav›rd›. Bolivya, Brezilya, Ekvador, Paraguay ve Venezüella devlet baflkanlar›, onlarla beraber gelen düzinelerce parlamenter Davos yerine ümidin ve yeni bir küresel yap›n›n inflas› için temel yap› tafl› olarak gördükleri Sosyal Forum’a kat›l›rlarken hiç de kahraman gibi karfl›lanmad›lar. Hatta ikinci nesil biyo-yak›t ve özellikle soya-okaliptüs plantasyonlar›na izin vermesi, Amazonlar’daki dev baraj projeleri, toprak reformundaki gönülsüz tavr›, yak›n zamana kadar IMF ile içli d›fll› hali yüzünden MST, Via Campesina gibi köylü örgütlerince, PSTU gibi sendikalarca ve yerli hareketlerince s›kl›kla elefltirilen Brezilya devlet baflkan› Lula’n›n halka aç›k bir toplant› yapmama-
hallesine komflu UFPA ve UFRA üniversitlerini ana üs olarak seçen DSF, Brezilya hükümetinin de yapt›¤› cömert katk›larla flekillenen mütevaz› bütçesini, Forum sonras› bu üniversitler de faydalanabilsin diye altyap›ya vakfetmifl. Her Forum biraz deneysel bir mekân ve deneyim paylafl›m› stratejileri gelifltirmesiyle maruftur. Belem de bundan nasibini ziyadesiyle alm›flt›. ‹rili ufakl› binlerce meclisin topland›¤› oditoryumlara bu sefer devasa “tematik çad›r” toplant›lar› eklenmifl. K›rsal Amazon Üniversitesi UFRA’n›n her yan›na saç›lm›fl tematik çad›rlar konular›nda yetkinli¤e ulaflm›fl toplumsal hareketlere, STK’lara ve akîl entellektüelere hararetli bir toplant› ortam› sundu. Pan-Amazon çad›r›, devletsiz halklar ve ulus-
37
GENEL GREVLER YAYILIYOR
Sarkozy zorda FRANSA Önde gelen sekiz büyük sendikas›n›n öncülü¤ünde birleflen kamu ve özel sektör çal›flanlar›n›n 29 Ocak’ta yapt›¤› genel grev, eylem merkezi Paris’te ulafl›m, e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerini genifl ölçüde kesintiye u¤ratt›. Banka, hastane, postane ve mahkemeler düflük kapasiteyle çal›flt›. Sokaklar› dolduran 1 milyonu aflk›n kalabal›k hükümetin ekonomik krizi ele al›fl biçimini protesto etti, ifl ve maafllar›n›n korun-
Paris
mas›n› istedi. Le Parisien gazetesinin anketine göre, Frans›z kamuoyunun yüz-
lar çad›r›, insan haklar› çad›r›, geleneksel halklar ve topluluklar çad›r›, kentsel reform çad›r› vs. gerek bilgi yo¤unlu¤u gerekse tart›flma çeflitlili¤i aç›s›ndan gezegen yüzeyindeki en verimli stratejik de¤erlendirmelere sahne oldu. Örne¤in kentsel reform çad›r›nda UNMP, CONAM gibi tüm Brezilya sath›nda faaliyet gösteren mahalle platformlar›n›n, IBAM ya da IBASE gibi ülkeye nüfuz etmifl STK’lar›n ya da David Harvey gibi kanaat önderlerinin, yüzlerce örgütün biraraya gelmesi oldukça dikkate de¤erdi. As›l önemli olan ise kent tart›flmalar›n›n “bar›nma hakk›” eksenli dar yaklafl›mlar› çoktan aflm›fl olmas›yd›. Çal›flma koflullar›, bölgesel ve kentsel planlama, k›rsal alan ile iliflki gibi tematik alan›n d›fl›na taflan kent toplant›lar›, toplumsal hareketlerin ulaflt›¤› boyutlar kadar, el att›¤› konular›n di¤er toplumsal temalar› da stratejik planlar›na katmas› aç›s›ndan bir hayli manidard›. Naomi Klein’in ifade siyle “hareketlerin hareketi” haline dönüflmekte olan bu floradaki engelllere ve imkânlara de¤inmeden önce, konuya girizgâh bâb›nda Forum’da özel bir gün ayr›larak önemi vurgulanan Pan-Amazon mücadelesi için bir parantez açmakta fayda var. ‘S›n›r’s›z bir Amazon ve ilkel birikim Marx, Kapital’in 8. cildinde kapitalizmin niceliksel yay›l›fl›n› do¤al bir süreç gibi anlatan, birilerinin kapital birikimi artarken di¤erlerinin de ücretli iflçi olmas›n› “özgür” bir iflçi s›n›f›n›n belirmesine neden olarak gösteren liberal yaklafl›ma “ilkel birikim” teziyle karfl›l›k verir. ‹lkel birikimin en net tezahürü için de sömürgelere bakmam›z› önerir. Burada yerel halk›n kollektif üretim araçlar› elinden al›narak, topraklara büyük parsellerle el konularak, yerleflimler yak›larak ve zorla iflçi devflirilerek ilkel birikimin en aç›k halini görebilece¤imizi söyler. Bu süreç, örne¤in ülkenin alt›n madenlerine el koymak için ‹ngiliz ve Portekiz krall›klar›n›n ortak giriflimi ile 18. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda geliflmeye bafllayan tekstil tezgâhlar›n›n yak›lmas› ya da orman arazilerinin fleker için yak›larak yerli halklar›n tar›m emekçisi yap›lmas› ile Brezilya tarihinin bir kesitinde bafllam›fl (ve henüz bitmemifl) bir hikâye. Ayn› tecrübe Güney Amerika’n›n dokuz ülkesine yay›lm›fl ve do¤al olarak s›n›rlardan muaf bir co¤rafyada yaflayan Amazon halklar› zarar›na olanca fliddetiyle pekifltiriliyor. ‹kinci nesil “agro-fuel”leri temsil eden genetik okaliptüsler Timberwatch örgütünden Wally Menne’nin anlatt›¤› üzere her hasat sonras› topra¤› sözlük
38
de 69’u grevcilere destek veriyor. Hükümete öfkeli çok say›da kifli bankalar›n
anlam›yla yakarken (“hasat” sonras› toprak düzelsin diye kalan kökler atefle veriliyor) do¤an›n sunduklar› ile pekâlâ geçinen yerli halklar› yerinden ediyor. Amazon su havzas› “su kapan›” diye adland›r›lan agro-fuel ile h›zla erirken, di¤er yandan devasa hidroelektirik baraj projeleri ile (sadece Rio Maderia baraj projesi için 43 milyar dolarl›k yat›r›m öngörülürken, özel flirketlere ait iflletmeden günde 250 bin dolar “gelir” bekleniyor) yerli halklar›n yerinden edilme süreci son sürat devam ediyor. Ve Amazon en iyimser tahminle günde 30 kilometrekare küçülüyor. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda Forum’un yerli halklar mücadelesine s›k› bir ivme kazand›rd›¤› söylenebilir. Amazon ormanlar›n›n çeflitli bölgelerinden gelen 190 kadar yerli grup 450 kadar örgüt ile baflbafla vererek gelecek eylemlerin yol haritas›n› çizdi. Kimi zaman binlerce kilometreye varan halk yürüyüflleriyle k›tay› boydan boya aflan toplumsal kalk›flmalar›n etkisi düflünüldü¤ünde 12 Ekim’de bafllayacak “Mother Earth” eylemlerinin gerek Amazon’a musallat olan ulusafl›r› flirketlerin, gerekse onlara belli ölçülerde göz yuman hükümetlerin bafl›n› çok a¤r›taca¤› kuvvetle muhtemel gözüküyor. Özellikle Kolombiya gibi sa¤ bir hükümetin baflta oldu¤u bir ülkede bile su hakk› mücadelesine milyon kiflinin dahil oldu¤unu, Uruguay hükümetinin sendikalar›n ve k›rsal kesimin beraberce mücadelesi sonucu su hakk›n› anayasal düzeyde kabul etti¤ini düflünürsek yerli halklar hareketinin gelecek y›llara damgas›n› vuraca¤›n› söyleyebiliriz. Hareketi bekleyen muhtemel tehlikelerden biri ise forumda çözüm aranan “toplumsal hareketlerin kriminallefltirilmesi” çabalar›. Chico Mendes’i vuran para-militer kuvvetlerin art›klar›n›n hâlâ varl›k sürdürmeleri bir yana, Amazon’daki as›l güncel sorun mücadelede sivrilmeye bafllayan toplumsal örgütleyicilere suç isnat edilerek çeflitli hapis cezalar› verilmesi. Öte yandan toplumsal hareketlerin örgütlenme pratiklerini serpiltmeleri ölçüsünde, MST’nin Syngenta tohum flirketine karfl› verdi¤i mücadelede ya da bizzat Evo Morales’in yükseliflinde somutland›¤› üzere bu kirli çabalar›n rüzgâr› tersine çevirmesi de mümkün. Çaylar, nehirler ve dü¤ümler DSF bafl›ndan itibaren bir karar mercii olmaktan özellikle imtina etti. Ne de kendini alterglobalizm haraketlerinin tek çat›s› olarak de¤erlendirdi. Forum daha ziyade dünyan›n çeflitli köflelerindeki neo-liberalizm karfl›t› müca-
kurtar›lmas› için milyarlarca avroluk kaynak ayr›l›rken, zor durumda olan sektör ve iflletmelere yeterli yard›m verilmedi¤ini düflünüyor. Gelecek y›l iflsizli¤in yüzde 10’u bulmas› beklenen Fransa’da Sarkozy muhalifleri, hükümetin maliyet düflürücü reform program›ndan vazgeçip ekonomiyi teflvik paketleriyle canland›rmaya odaklanmas›n› istiyor. Küresel mali krize karfl› yap›lan kitlesel protestolar Yunanistan ve Fransa’dan sonra ‹ngiltere ve Letonya’ya s›çrad›. Sendikalar›n bafl›n› çekti¤i toplumsal hareketler Avrupa’n›n öteki ülkelerinde de genel grev haz›rl›¤› yap›yor.
delelerin oluflturdu¤u a¤›n ilmeklerini sa¤lamlaflt›rmaya çal›flan, ucu aç›k bir tecrübe olarak görüldü. Ancak somut hali tematik çad›rlar›n ulaflt›¤› içerik doygunlu¤unda gözlemlenen ve küresel krizin ekolojik, ekonomik ve jeo-stratejik sorunlar› bir potada eritti¤i dönüm noktas›nda beliren, haydi sorun demeyelim, ama afl›lmas› gereken bir engelle karfl› karfl›ya oldu¤umuzu da söylemek laz›m. Forum, bünyesinde re’sen silahl› eylem gruplar›n› bar›nd›rmasa da kat›l›mc›lar›n ço¤unun mutab›k oldu¤u noktalardan biri NAFTA gibi bir bölgesel entegrasyona cepheden karfl› ç›kan EZLN ve Zapatist direniflin, alter-globalizm hareketinin ve “yeni toplumsal hareketlerin” nirengi noktalar›ndan biri oldu¤u. Sadece ‘70’lerin klasik sol eylemselli¤ine yüz vermemeleri de¤il, genel bir sözcülü¤e soyunmamalar›, alter-global a¤a bulunduklar› yerden dahil olma çabalar› Zapatistlerin yaklafl›m›n› forum bünyesine yaym›flt›. Bu strateji sayesinde küresel ölçekte birleflen su hakk› hareketi, yerli halklar›, insan haklar› hareketleri, ekoloji örgütleri ve daha nicesi, krizin gölgesinde yol haritas› belirlemek için çözümlerinde ve eylemlerinde ortaklaflman›n yeni yollar›n› aramaya bafllad›lar. Kent hareketlerinin bir ad›m öteye gitmesi, örne¤in yerli hareketleri ve baraj karfl›t› hareket ile ortak strateji gelifltirme kabiliyetlerinde sakl› gözüküyor. Peki “hareketlerin harekti” saflar› nas›l s›klaflt›rabilir? E¤itim siyasî bir eylemdir Bu aç›dan, somut halini Paula Freire’in kadim pratiklerinde bulan “ezilenlerin pedagojisi” gelene¤i Forum’un müdahili tüm örgütlerin yeni eylem modelleri gelifltirmesi için önemli nirengi noktalar›ndan birini teflkil ediyor. 20. yüzy›l›n ilk yar›s›nda iflçi e¤itimi etraf›nda örgütlenen halk üniversitelerinin görece hiyerarflik yap›s›ndan ziyade çeflitli bafll›klar alt›nda mantar sporlar› gibi serpilen yeni nesil “kent halk› üniversiteleri”, “e¤itimden yoksun gençler için üniversite”, “gezegen vatandafll›¤› merkezleri” toplumsal hareketlerin içeri¤ini aktarma ve ba¤daflt›rma konusunda bafl› çekiyor. Örnekleri ço¤altmak mümkün, ancak DSF bünyesinde 2003 y›l›nda bafllayan Toplumsal Hareketler Üniversitesi, toplumsal deneyimi ve bilgiyi soyut bir tak›m verilerden ziyade gelece¤i flekillendirmenin kollektif prati¤i olarak kurguluyor. Bu yüzden örne¤in etanol üretimine ses etmeyen ve kooperatifleflmekle yetinen tar›m iflçileriyle avukatlar›n dayan›flma ör-
Obama kollar› s›vad›
Kazaklar ABD’ye üs veriyor
Seçimin galibi Maliki
Devlet halk› katletti
PAK‹STAN Seçim kampanyas›nda Irak’tan çekilece¤ini, ama oradaki birlikleri Afganistan-Pakistan cephesine kayd›raca¤›n› söyleyen Obama aya¤›n›n tozuyla diplomatik atak bafllatt›. Özel elçisi Richard Holbrooke, ‹slamabad ile ince ayar yapmak üzere Pakistan’a vard›¤› s›rada Beyaz Saray’dan bir aç›klama yapan Obama, “Afgan s›n›r›n›n terörist cenneti olmas›na izin veremeyiz, El Kaide varl›¤›na seyirci kalamay›z” dedi. Devlet baflkan› Zerdari ile görüfltükten sonra Afganistan ve Hindistan’a geçen Holbrooke, bundan böyle bölgeden sorumlu üst düzey diplomat olarak görev yapacak.
KAZAK‹STAN K›rg›zistan’›n Manas üssünü kapatma karar›ndan sonra Orta Asya’daki son üssünü kaybeden ABD’nin yard›m›na Kazaklar kofltu. Kazakistan, Afganistan’daki Amerikan kuvvetlerine lojistik destek vermesi için ABD’ye topraklar›n› kullanma izni verilece¤ini aç›klad›. Manas üssünün kapat›lmas› karar›n›n, Rusya’n›n K›rg›zistan’a 2 milyar dolar yard›m vermesinden hemen sonra gelmesi ve Afganistan’daki Amerikan askerlerinin say›s›n›n yak›nlarda art›r›lacak olmas› bölgedeki dengeleri bozdu. ABD ayr›ca 2005’te kapanan üssün aç›lmas› için Özbekistan ile görüflüyor.
IRAK Baflbakan Nuri el Maliki’nin liderlik etti¤i Devlet-ül Kanun koalisyonu yerel seçimden büyük kazan›mlarla ç›kt›. Baflkent Ba¤dat’tan yüzde 38 ve ikinci büyük kent Basra’dan yüzde 37 oy alarak aç›k farkla zafer kazand›lar. Koalisyon ayr›ca fiii nüfusun ço¤unlukta oldu¤u güney eyaletlerinde en fazla oyu almay› baflard›. Bir zamanlar Irak’taki en güçlü fiii grup olan Irak ‹slam Yüksek Konseyi ise hayli geride kald›. Radikal fiii lider Mukteda el-Sadr da seçimden hayalk›r›kl›¤› ile ç›kt›. Kuzeydeki Musul’da ise Sünni Araplar›n yeni koalisyonu El Hadba, Kürt gruplara fark att›.
MADAGASKAR Baflkent Antananarivo’nun hükümet muhalifi belediye baflkan› Andry Rajoelina’n›n keyfi biçimde görevden al›nmas›n› protesto eden kitlelerin üstüne polis taraf›ndan aç›lan yayl›m atefli en az 30 kiflinin ölümüne yol açt›. Hükümeti yolsuzlukla suçlayan Rajoelina’ya ait VIVA adl› televizyon ve radyonun susturulmas›yla t›rmanan olaylar ülkeyi içsavafl›n efli¤ine getirdi. Devlet baflkan› Ravalomanana’n›n kamu kaynaklar›ndan kiflisel servet edindi¤i ve ülkenin petrol, alt›n, kobalt, nikel ve uranyum kaynaklar›n› yabanc› flirketlere peflkefl çekti¤i bir süredir gündemdeydi.
gütlerini, klasik sendikalarla topraks›z köylü hareketlerini biraraya getiriyor. Yüzlerce e¤itim semineri düzenleyip, asl›nda her biri özgün bir deneyim olan “baflar›l› mücadeleleri”, sadece o deneyimi yaflayanlar›n o mücadele yuma¤›n› sistematize edebilece¤ini öngörerek “gerçek bir kuram›n” bileflenleri haline getirmeye çabal›yor. “Siyasî bir süreç olarak sistematizasyon” diye adland›r›lan bu e¤itim sürecinin alter-globalizme yapaca¤› katk›y› zaman gösterecek. Ancak tekil ve tema odakl› hareketlerin doygunlu¤unu aflman›n önemli ve deneysel bir sürecini idrak ediyoruz. Gelecek ve “karar” Forum sonras› klasik oldu¤u üzere toplanan Forum Konseyi, al›fl›lan›n aksine salt bir forum de¤erlendirmesi yapmak ve gelecek forumun organizasyonuna bafllamaktan baflkaca krizin sundu¤u imkân ve tehlikelerden bir tür somut yol haritas› ç›kartmak e¤ilimindeydi. Bu yönde bir tak›m kararlar da verildi. Ancak önce somut iki elefltiri: Öncelikle konsey üyesi yaklafl›k 200 örgüt sözcüsü, STK baflkan›, sendikac› ya da entelektüelin iki dakikaya s›k›flt›r›lmaya çal›fl›lan “önerileri” soyut de¤erlendirmelerin ötesine geçemedi¤i gibi alter-globalizmin sokakta ses getirmesinin as›l failleri olan Quebec’in, Seattle’›n, Cenova’n›n, La Paz’›n genç aktivistleri tart›flman›n etraf›nda bile yer alm›yorlard›. ‹kincisi, Forum’un son gününde yine her tema etraf›nda 20 dakikal›k beyanlarla dile getirilmeye çal›fl›lan “meclislerin meclisi” toplant›s›, Babil kulesinin farkl› lisanlar›nda beyan edilen kaba anti-kapitalist söylemlerden öte bir etki yaratmad›. Gene de bankalar›n kamulaflt›r›lmas›, 30 Mart’›n Filistin mültecilerinin ülkelerine dönmeleri için eylem günü ilan edilmesi, “Mother earth” yerli halklar günü gibi somut ad›mlar›n at›lmas› ya da orta vadede tüm gezegen için eflitlikçi asgari ücret talebi, uzun vadede ise muhtemel bir “Green New Deal”in post-Keynesyen kapitalizmiyle yetinilmeyece¤inin vurgulanmas› umut veren ad›mlard›. Ancak her fleyden önce mart sonunda Londra’da gerçekleflecek G-20 zirvesine karfl› küresel eylem ça¤r›s›, alter-globalist hareketin, iktidar›n sözcülerini tekrar sokakta gö¤üsleme azmini göstermesi aç›s›ndan kayda de¤erdi. Böylece Marcos’un 1996’daki ilk Encuentro’da ifade etti¤i gibi “befl k›tay› kapsayan ve iktidar›n bize vaat etti¤i ölüme karfl› ç›kmam›za yard›m eden a¤›n” halen örülmeye devam etti¤ine flahit olduk. Ulus Atayurt
BOL‹VYA Engebeli, dolambaçl›, sarp... Bolivyal›lar sosyalizme geçifli sa¤layacak yeni anayasaya ezici bir ço¤unlukla onay verdi. Ama Morales’in bu zaferi ülkedeki bölgesel kutuplaflmay› daha da keskinlefltirdi. Küresel mâli krizin en çok etkiledi¤i yüksek riskli ülkeler aras›nda yer alan Bolivya’y› zor bir y›l bekliyor. CHAVEZ’‹N Venezüella’da uygulad›¤› sosyalist dönüflüm modeli Ekvador’dan sonra Bolivya’da da resmen yürürlü¤e girdi. Kurucu Meclis’in haz›rlad›¤› yeni anayasa, 25 Ocak’ta yap›lan referandumda yüzde 61.4 gibi yüksek bir oy oran›yla onayland›. Ülkesinin ilk yerli baflkan› Evo Morales, böylece ço¤unlu¤u oluflturan yerli halktan as›rlard›r esirgenen anayasal haklar› verme sözünü yerine getirmifl oldu. Morales asl›nda bu referandumlar maratonuna Ekvador’dan çok önce bafllam›flt›. Ama karfl›s›nda, Peru kadar olmasa da, Venezüella ve Ekvador’dan çok daha güçlü bir neoliberal oligarfli vard›. Bolivya’n›n kemikleflmifl eski iktidar eliti rejimin bypass mekanizmalar›n› sonuna kadar iflletti, temelleri askerî diktatörlük döneminde (1978-1993) at›lan kurumsal faflizmin bütün bürokratik engellerini kulland›. Di¤er yandan CIA deste¤iyle ülkenin do¤u yakas›ndaki befl zengin eyaletin “ba¤›ms›zl›k” mücadelesini bafllatt›, bu amaçla paramiliter örgütler kurdu. Ancak sa¤c› muhalefet referandumlar› kaybettikçe h›rç›nlaflt›, ülkeyi içsavafl›n efli¤ine getiren fliddet eylemlerine baflvurdu. Neoliberal faflistlere karfl› 11 Eylül 2008’de, Morales’in yüzde 67 oyla meflruiyetini tazeledi¤i güvenoyu referandumunun üstünden henüz bir ay bile geçmemiflken, hükümet yanl›s› k›z›lderili göstericilerin, Pando eyaletinin ayr›l›kç› valisini protesto etmek için düzenledi¤i yürüyüfle yayl›m atefli aç›ld›. 18 kiflinin öldü¤ü ve yüzden fazla insan›n hâlâ çözülemeyen bir flekilde kay›p edildi¤i katliam›n, eyalet valisi Leopondo Fernandez’e ba¤l› faflist çeteler taraf›ndan yap›ld›¤›na iliflkin kan›tlar ele geçirildi. Brezilya’ya kaçan Fernandez k›sa sürede yakalan›p hapse at›ld›. Pando katliam›yla aç›kça tehdit edilen Morales ise do¤rudan sa¤ muhalefetin arkas›ndaki gücü hedef ald›: Olay›n hemen sonras›nda Santa Cruz ve Chuquisaca eyalet valileriyle “özel görüflmeler” yapan ABD Büyükelçisi Philip Goldberg’i s›n›rd›fl› etti. Ko-
El Alto
sova’da etnik temizlik yürütmekle suçlanan Goldberg, daha sonra Bush yönetimi taraf›ndan Bolivya’ya gönderilmiflti. Pando katliam› dünyada tepkiyle karfl›land›, özellikle Latin Amerika’daki sol hükümetler sert bir bildiriyle Morales’e arka ç›kt›. Bütün bu olaylar yüzünden alt› ay gecikmeyle yap›lan anayasa referandumu, ancak partileraras› uzlaflmadan sonra gündeme gelebildi. Sa¤ blok müzakere masas›nda Morales’ten kendileri aç›s›ndan hayatî önem tafl›yan bir ödün kopard›: Ona iki dönem daha baflkanl›k yapma hakk› sa¤layan anayasa maddesi referandumdan önce de¤ifltirildi; sadece bir dönem daha baflkanl›k yapabilecek. Yar›fl henüz bitmifl say›lmaz. 6 Aral›k’ta erken seçim yap›lacak. Baflka bir deyiflle, Bolivya’daki derin bölünmeden kaynaklanan siyasî gerilim bu y›l da devam edecek. Hattâ “artarak” demek mümkün. Zira Avrupa kökenlilerin ve melezlerin a¤›rl›kta oldu¤u hidrokarbon zengini Santa Cruz, Beni ve Chuquisaca eyaletlerinde “hay›r” oylar›n›n fazla ç›kmas›, muhalifler taraf›ndan zafer olarak alg›land›. La Paz, Cochabamba, Oruro, Potosi gibi sosyalist kalelerin yan› s›ra ayr›l›kç› Pando ve Tarija eyaletlerinin de anayasaya destek vermesi ise sa¤ blok aç›s›ndan kesin bir yenilgiydi. Dönüflümün dinamikleri Referandumda halka sorulan ikinci soru, yeni anayasada k›s›tlanan toprak mülkiyetinin üst s›n›r›yd›; halk›n yüzde 81’i “azamî 5 bin
39
Tamil Kaplanlar› s›k›flt›
Gladio iflbafl›nda
S›r dolu suikast
SR‹ LANKA Ordunun ocak ay› boyunca süren operasyonlar› sonucu ayr›l›kç› Tamil Kaplanlar›’n›n elindeki bütün kentler düfltü. Adan›n Hindu kökenli Tamil halk›n›n yaflad›¤› kuzey ve do¤u kesimleri tamamen Budist kökenli hükümetin kontrolüne geçti. BM, 300 bin kiflinin iki atefl aras›nda kald›¤›n› duyurdu. Cang›la çekilen Tamil Kaplanlar› harekata büyük kentlerde bombal› sald›r›lar düzenleyerek cevap verdi. ABD, AB, Japonya ve Norveç’in yan› s›ra diasporadaki Tamil ayd›nlar› örgüte silah b›rak›p bundan sonraki mücadeleyi meflru siyasî zeminde sürdürme ça¤r›s›nda bulundu.
RUSYA ‹nsan haklar› savunucusu avukat Stanislav Markelov ve muhalif gazeteci Anastasia Baburova, Moskova’da kimli¤i belirsiz bir sald›rgan›n kurflunlar›yla öldürüldü. Ulusalc› kahraman Albay Yuri Budanov taraf›ndan öldürülen masum Çeçen k›z› Elza Kungayeva’n›n avukat› olan Markelov, Budanov’un cezaland›r›lmas› için verdi¤i hukuk savafl›yla dünya çap›nda ün kazanm›flt›. Ancak Budanov geçenlerde âniden serbest b›rak›ld›. Markelov, öldürülmeden önce bu keyfi karar› protesto eden bir bas›n toplant›s›ndan ç›k›yordu ve flans eseri yan›nda gazeteci Baburova da bulunmaktayd›.
AZERBAYCAN Hava Kuvvetleri Komutan› Korgeneral Rail R›zayev evinin önünde düzenlenen silahl› sald›r› sonucu hayat›n› kaybetti. Geçmiflte hava sahas› anlaflmazl›¤› yüzünden ‹ran’›, ABD’nin Gabala’ya füze kalkan› kurma projesine destek verdi¤i için de Rusya’y› k›zd›ran R›zayev’in öldürülmesi üstüne iki senaryo öne ç›k›yor. ‹lkine göre, Karaba¤ ile ilgili görüflmelerin s›klaflt›¤› günlere denk gelen sald›r›, Ermeni gizli servisinin ifli olabilir. Di¤er senaryo ise Rus silah mafyas›na dayan›yor: R›zayev, Rusya’dan MIG askeri uçaklar›n›n al›nmas›n› Aliyev ile konuflarak iptal ettirmiflti.
hektar” dedi. 10 bin hektar olan ikinci seçene¤in sadece yüzde 19 oy almas›, bu konuda Morales muhaliflerinde ciddi bir yar›lma oldu¤una –baflka bir deyiflle, elitin elindeki sömürgecilik döneminden miras kalm›fl rant kaynaklar›ndan, siyasî ittifak kurdu¤u kentli orta s›n›flar›n bile rahats›z oldu¤una– iflaret ediyordu. Ancak k›s›tlama bundan sonras›n› kaps›yor, geçmiflte tekellefltirilmifl büyük topraklar›n kamulaflt›r›lmas› söz konusu de¤il. Öte yandan do¤al kaynaklara daha fazla devlet kontrolü getiren yeni anayasa ulusafl›r› flirketlerle iflbirli¤i içindeki elitin iflini zorlaflt›racak. Bunun alt›n› çizmek isteyen Morales, referandumdan birkaç gün önce Chaco petrol flirketini kamulaflt›rd›. Do¤al gaz yataklar›ndan elde edilen gelirin di¤er yoksul bölgelere da¤›t›lmas›n›n yolu aç›ld›. Art›k yerli halka geleneksel topraklar›nda özerklik hakk› ve do¤al kaynaklardan “öncelikli pay” sa¤lanabilecek. Bolivya’y› “çokuluslu üniter devlet” olarak tan›mlanan yeni anayasa do¤rudan demokrasiyi hedefleyen yönetsel reformlar getirdi. Merkezî iktidar›n elinde tuttu¤u yetkilerin bir k›sm› dört düzeye bölüfltürüldü: Yeniden yap›lanacak devlet kurumlar›, eyaletler, belediyeler ve yerli özyönetimleri. Art›k halk taraf›ndan seçilen eyalet meclisleri kurulacak. Yarg› da dönüflümden pay›n› al›yor: Yarg›çlar parlamento taraf›ndan atanmayacak, seçilecek. Ayr›ca yerli halk›n yüzy›llard›r uygulad›¤› geleneksel hukuk sistemi, varolan resmi hukuk sistemiyle ayn› statüye kavuflturuldu. Aral›ktaki seçimleri kazan›p befl y›l daha iktidarda kalmas›na kesin gözüyle bak›lan Morales’i zor bir dönem bekliyor. Yeni anayasan›n tam anlam›yla iflleyebilmesi için yüzden fazla yasa ç›karmak gerekiyor ve Morales’in partisi MAS (Sosyalizme Do¤ru Hareket) parlamentonun üst kanad›nda ço¤unlu¤a sahip de¤il. Muhalifler bu yasalar› senatoda durdurmay› deneyecek. Öte yandan, Bolivya küresel mâli krizden en çok etkilenen riskli ülkeler aras›nda bulunuyor. ‹hracat›n üçte ikisini oluflturan dört ürünün (petrol, do¤al gaz, çinko ve kalay) fiyatlar›nda ciddi düflüfller yafland›. Geçen y›l 2.2 milyar dolar olan hidrokarbon geliri, bu y›l en fazla 700 milyon dolar olabilecek. Morales’in ifli zor, ama unutmayal›m ki 2005’te iktidara geldi¤inde çok daha zordu.
40
‹RAN-‹SRA‹L Tuhaf bir matematik Obama’n›n “‹ran aç›l›m›” henüz tazeyken ‹ran’›n ›l›ml› lideri Hatemi hazirandaki seçimlere kat›laca¤›n› aç›klad›. Ortado¤u’daki de¤iflim potansiyeli geri dönülmez biçimde harekete geçti. Tarih bu potansiyelin niceli¤i ve niteli¤i hakk›nda ipuçlar›yla dolu. Erdo¤an’›n Davos flovuna odaklanan “egosantrik” yorumlardan s›yr›l›p ‹ran-‹srail iliflkilerinin tarihsel derinli¤ine göz atman›n tam zaman›... ALASTAIR CROOKE Le Monde Diplomatique, fiubat 2009
1979’DA gerçekleflen ‹ran Devrimi’nden hemen sonra, ‹srail d›flifllerinden bir üst düzey yetkili, “‹ran ile çok derin iliflkilerimiz var; bunlar her iki toplumun dokusunda büyük etkiler b›rakacak türden iliflkiler” demiflti. Daha sonra ‹srail (ve ABD) yetkilileri, ‹ran’› do¤al muhatap olarak kabul etmekten baflka düflünce gelifltirmenin bir ç›lg›nl›k oldu¤una kanaat getirdiler. Otuz y›l sonra, Bat›l› politikac›lar›n ve özellikle de ‹sraillilerin, ‹ran’› gün geçtikçe büyüyen bir tehdit olarak alg›lad›klar›na tan›kl›k ediyoruz. Acaba bu korku ‹ran Devrimi’nin yanl›fl okunmas›ndan kaynaklanm›fl olabilir mi? ‹srail’in ilk baflbakan› David Ben-Gurion, ‹srail’i Ortado¤u’nun de¤il Avrupa’n›n bir parças› olarak görüyordu. Ben-Gurion, 1952’den itibaren, ‹sraillilerin Ortado¤u’da bulunmalar›n› co¤rafi bir kaza olarak nitelendirerek asl›nda onlar›n Avrupal› bir toplum olduklar›n› tekrar tekrar dile getirdi. “Bizim Araplarla hiçbir ba¤›m›z yok” diyordu. “Yönetim fleklimiz, kültürümüz, iliflkilerimiz bu bölgenin meyvesi de¤il. Aram›zda politik bir yak›nl›k ya da uluslararas› bir dayan›flma bulunmuyor.” Ben-Gurion, ABD’nin, ‹srail’in Ortado¤u’da stratejik bir de¤er olabilece¤ine ikna edilmesi için ortak bir çaba gösterme ça¤r›s›nda bulundu. Fakat ABD’nin kendi ç›karlar›n› koruma konusunda ‹srail’den ba¤›ms›z hareket etmesinin çok daha sa¤l›kl› olaca¤›na inanan Baflkan Dwight Eisenhower (1953-61) ‹srail’in ricalar›n› tekrar tekrar geri çevirdi. Bu retlerin sonucunda Ben-Gurion, ‹ran, Türkiye ve Etiyopya ile anlaflmalar yaparak düflman Arap ülkelerine karfl› bir denge unsuru oluflturmak amac›yla “çevre ittifak›” kavram›n› gelifltirdi. Bu ‹srail’in y›ld›rma stratejilerini güçlendirmek, izolasyonu hafifletmek ve ABD için stratejik bir “de¤er” olma iddias›na katk›da bulunmak üzere yap›lm›fl bir giriflimdi. Ben Gurion buna paralel bir fikir daha gelifltirdi: “Az›nl›klar ittifak›.” Yaln›zca ‹ranl›lara
ve Türklere de¤il, ayn› zamanda Yahudiler, Kürtler, Dürziler ve h›ristiyan Lübnan Marunileri gibi dinsel az›nl›klara da at›fta bulunarak Ortado¤u sakinlerinin büyük ço¤unlu¤unun asl›nda Arap olmad›¤›n› öne sürdü. Amac›, Arap milliyetçili¤inin okyanusunda müttefik adac›klar› oluflturmak için az›nl›klar aras›nda milliyetçi çekiflmeler yaratmakt›. ‹ran, 1950’lerin sonunda, böyle bir arka plan›n içinde ‹srail’in “do¤al müttefiki” olarak belirdi. Trita Parsi “Tehlikeli ‹ttifak” adl› kitab›nda, fiah’la yap›lan iflbirli¤inin ve Irak’› zay›flatmak amac›yla 1970-75 aras›nda sürdürülen Kürt isyanc›lar› silahland›rma ve e¤itim faaliyetlerinin izini sürmüfltür. Parsi ayn› zamanda, her iki toplumun da Araplara karfl› kültürel üstünlük hissetti¤ini belirterek bunun ‹srail ile ‹ran aras›nda bir empati olufltu¤unu da belirtir. ‹srailliler fiah’›n iliflkileri gizli tutma konusundaki ›srar› karfl›s›nda flafl›rm›fllard› ve canlar› s›k›lm›flt›; ‹srail alenen tan›nmak istiyordu. Bu yak›n iliflkiler içinde olma durumu ‹ran Devrimi’nden sonra da varl›¤›n› korudu ve hatta ‹srail’in dik bafll› sa¤c› politikac›lar›n› bile –baflbakan Menahem Begin dahil– yeni ‹ran yönetimine eriflmek için harekete geçirdi. Ayetullah Humeyni’nin d›fl politikada izledi¤i pragmatizm, ‹srailliler taraf›ndan devrimde sapma oldu¤unu gösteren bir kan›t olarak de¤erlendirildi. Arap düflmanl›¤› ile çevrelenen ‹ran, ‹srail’in dostlu¤una ne kadar ihtiyaç duydu¤unu –‹srail’in dostlar›na teknolojik üstünlükler bahfledece¤ini– çok iyi kavram›flt›! Eski bir Mossad yetkilisi olan Yossi Alpher, çevre doktrininin, ‹sraillilerin kafas›nda “tamam›yla kökleflmifl” bir flekilde yer alarak içgüdüsel bir davran›fl fleklini ortaya ç›kard›¤›n› belirtti. ‹flte bu inanc›n etkisiyle, ‹srail, 1980’lerin ortas›nda ABD’yi ‹ran’a silah satmaya ikna etmiflti ve bu ‹ranKontra (‹rangate) skandal›n›n bafllang›c›yd›. Begin’in 1977 y›l›ndaki seçim zaferi rakibi ‹flçi Partisi’nden, hatta revizyonist siyonist lider Vladimir Jabotinsky’den çok daha radikal bir vizyon çizdi. Jabotinsky, 1923’de yazd›¤› “Demir Duvar” adl› ufuk açan makalesinde,
DEVR‹M‹N 30. YILINDA ‹RAN
Mezarl›k infaz› TAHRAN’DA devletin “lanet-abad” (lanetlilerin gömüldü¤ü yer) ad›n› verdi¤i ve rejim muhalifi devrimcilerin gömüldü¤ü Khavaran mezarl›¤› imha edildi. 1980’lerin ilk y›llar›ndan itibaren idam edilen ve hapiste öldürülen sol görüfllü siyasiler, Tahran’› Meflhed’e ba¤layan otoyolun ad›yla bilinen Khavaran mezarl›¤›na gömülmekteydi. Yak›n›ndaki Ermeni ve Bahai mezarl›¤› yard›m›yla bulunabilen, bofl, toprak bir alandan ibaret olan Kha-
Araplarla asla bir anlaflma yap›lamayaca¤›n› savunmufltu. Begin, Jabotinsky’nin flu görüflüne kat›l›yordu; “ancak art›k bizi bertaraf etme umutlar› kalmad›¤›nda... afl›r›l›k yanl›s› liderlerini takip etmeyi b›rakacaklar,” iflte ondan sonra, “karfl›l›kl› ödün vermeye ikna olacak” ve “kültürel yönden onlar›n befl yüz y›l ötesinde olan” siyonistlerden faydalanabilecek ›l›ml›lar ortaya ç›kacakt›r. Çevreyle iliflkilerin bozulmas› Sa¤ kanat “az›nl›klar ittifak›” stratejisini hayata geçirmeye çal›flt›. 1982’de Ariel Sharon, Filistin Kurtulufl Örgütü’nü defetmek ve Beyrut’ta dostane bir h›ristiyan Maruni hegemonyas› kurmak amac›yla Lübnan’› iflgal etti –böylece Arapç›l›¤›n as›l kalesi olan Suriye’yi a¤›r bir flekilde bozguna u¤ratacakt›. Fakat bu bir yanl›fl hesapt›; Marunilerin çöküflünü h›zland›rd›, oldukça zorlu bir yeni düflman›n, Hizbullah’›n ortaya ç›kt›¤› Bekaa Vadisi’nde geliflen fiii hareketini cesaretlendirdi. Lübnan’da bu baflar›s›zl›¤›n yafland›¤› s›ralarda ‹srail’in çevresiyle olan iliflkileri de k›r›lganlaflm›flt› –en az›ndan anahtar konumundaki Arap düflman Suriye ile stratejik ittifaka giren ‹ran ile. Bu ‹srail ve ABD’nin paylaflt›¤› bir yanl›fl yarg›dan kaynakland›: ‹ran Devrimi, Bat› için, gerilikten Bat› tarz› seküler moderniteye do¤ru ilerleyen –Bat› anlat›s›na özgü– tarihsel geliflimin kesintiye u¤ramas›ndan baflka bir fley de¤ildi. Bu bir sapmayd›; moderniteye karfl› bir tepkiydi ve zamanla düzeltilebilirdi. Devrimin ideolojik temeli “içi bofl” olarak nitelendiriliyordu; kuflkusuz, “pragmatistler” çok yak›n bir zamanda, Bat› gözünde anlam tafl›yan tek rotaya, Bat›c› maddi ilerleme yoluna sokacaklard› onu. Bu yüzden ‹srail ve ABD uzun süre boyunca pragmatizm iflaretleriyle meflgul olmufllar ve saplant›l› bir flekilde “›l›ml›” av›na ç›km›fllard›. ‹ran’›n devrimci yönetimi ne zaman d›fl politikada pragmatizm iflaretlerine yer verse, ABD ve ‹srail, bunu, ‹srail ile ittifak kurma do¤rultusunda bir gidiflat olarak de¤erlendirmiflti. Gerçekte, ‹srail doktrininin dayana¤› Bat›’n›n maddeci modernitesiydi; yani ‹ran liderlerini en çok tiksindiren fley. Fakat ‹ran, her ne kadar bölgede seküler kültürü, maddecili¤i ve serbest piyasa toplumunu yayma çabalar› konusunda ABD ve ‹srail ile anlaflmazl›k içerisinde olsa da, ‹srail’i askerî olarak yenilgiye u¤ratma arzusunda de¤ildi. Devrim, sald›rgan bir bölgesel h›rs›n etkisiyle ortaya ç›kmad›; ‹srail veya ABD’ye yönelik bir askerî tehdit içerdi¤i söylenemezdi.
varan’a mezar tafl› konmas›na izin verilmiyordu. Öldürülen siyasi mahkumlar›n ailelerine cenazeler teslim edilmemifl, ölüm haberiyle beraber cenazelerin parsel numaras› verilmiflti. Bu parsel numaralar›na göre mezarl›¤› ziyaret edebilen aileler, bütün bask›lara ra¤men mezarlar›n etraf›n› tu¤lalar ve tafllarla belirginlefltirmeye çal›flm›fl, özellikle ölüm y›ldönümlerinde mezarl›kta toplanm›fl, anmalar düzenlemiflti. 1988 hapishane katliamlar›n›n y›ldönümünde ‹ran’daki muhalif örgütler ve ö¤renci hareketince Khavaran’da anma toplant›s› düzenleniyordu. Y›llar geçtikçe mezarl›k üstündeki
Sekiz y›l süren ve taraflar› güçten düflüren kirli bir savafl›n ard›ndan, ‹ran ve Irak, 1988’de ateflkes yapt›. Fakat 1990-92 y›llar›, bölgenin bütününü de¤ifltirecek iki olaya tan›kl›k etmiflti: Sovyetler Birli¤i çöktü ve Saddam Hüseyin birinci Körfez Savafl›’nda ma¤lup edildi. Bu olaylar sonucunda ‹ran’a karfl› Rus tehdidi, ‹srail’e karfl› Irak tehditi sona erdi. ‹ran ve ‹srail, bölgede üstünlük kurma aç›s›ndan birbirlerine rakip olmufl, ABD tek kutuplu, kontrolsüz bir güç olarak kendini göstermeye bafllam›flt›. Körfez Savafl› s›ras›nda ‹srail’in en büyük korkusu, ABD taraf›ndan bir dost de¤il bir angarya olarak de¤erlendirilmekti. Ayn› zamanda ‹ran’›n üstün bölgesel güç olarak ortaya ç›k›fl›, ‹srail’in ABD ile olan iliflkilerini gölgede b›rakma riski tafl›yan bir ABD-‹ran yak›nlaflmas› ihtimaline do¤ru aç›larak ‹srail’in hegemonyas›n› tehdit etmiflti. Daha da önemlisi, ‹srail’in y›ld›r›c› askeri gücü risk alt›ndayd›; varl›¤›n› sürdürmesi askeri üstünlü¤üne ba¤l›yd› ve yeniden dirilen ‹ran onu bundan mahrum b›rakabilirdi. 1992’de seçilen ‹zak Rabin yönetimindeki ‹flçi Partisi, çevre stratejisiyle flört etmekten vazgeçti ve bunun yerine Araplarla bar›fl yapmay› tercih etti; böylece strateji tersyüz edilmiflti. Bu de¤ifliklik ‹srail ve ‹ran’›, yeni bir denklemde, birbirlerine karfl› taraflarda konumland›rm›flt›. De¤iflim beklenmedik oldu¤u kadar çarp›c›yd› da. Bill Clinton’un seçim zaferinden dört gün sonra, o zamanlar Rabin’in dan›flman› olan Yossi Alpher, New York Times gazetesine flöyle demiflti: “‹ran 1 numaral› düflman›m›z olarak tan›nmal›.” ‹flçi Partisi’nin bir baflka k›demli üyesi fiimon Peres, 1993’te verdi¤i bir röportajda, uluslararas› toplumu ‹ran’›n 1999’da nükleer bombaya sahip olaca¤› konusunda uyard›. Abart›lm›fl nükleer tehdit Clinton yönetiminde yer alanlar›n ço¤u, birçok ‹srailli yetkili gibi, ‹ran tehditinin abart›ld›¤›n› hissediyordu. ‹srail istihbarat servisinin üst düzey yetkilisi filomo Brom alayl› bir flekilde Parsi’ye flöyle demiflti: “Akl›n›zda bulundurun, ‹ranl›lar›n bombay› imal etmelerine befl ilâ yedi y›l kalm›flt›r. Zaman geçer fakat onlar bomba imal etmeye hep befl ilâ yedi y›l uzaktad›rlar.” Ve 2009 y›l›nda, ABD istihbarat servislerine göre ‹ranl›lar hâlâ “befl ilâ yedi y›l içinde bomba imal edecek.” Böyle olunca, ‹srail, Körfez Savafl›’nda büyük güç kaybeden Yaser Arafat ile bar›fl görüflmelerine bafllad›. Rabin ve Peres, ABD’deki ‹srail lobisinin dikkatini baflka yöne çekmek için
bask› azalm›flt›. Ancak geçen eylüldeki anma toplant›s› engellendi ve mezarl›¤›n kap›s› kilitlendi. Aileler, özellikle anneler arkadaki Bahai mezarl›¤›ndan geçerek mezarlar› ziyaret etmeye devam ettiler. Geçenlerde ziyaretçi annelerin yolu kesildi ve mezarl›¤›n art›k var olmad›¤› söylendi. Mezarl›k buldozerle dümdüz edilmifl, üstüne a¤açlar dikilmiflti. Khavaran aileleri, öldürülen insanlar›n varl›¤›n› inkar etme, ‹ran toplumunu belleksizlefltirme ve gerçe¤i yoketme çabas› olarak gördü¤ü bu sald›r›y› her platformda teflhir etmeye ve mezarl›¤›n annelere iadesi için kamuoyu oluflturmaya çal›fl›yor.
‹ran’› fleytanilefltirme yoluna gitti; böylece lobi, düflmanla –Arafat ve Araplar– tokalaflarak Jabotinsky’e ihanet eden ‹srail liderlerine öfke kusmaktansa, ‹ran’dan gelen varoluflsal tehdite odaklanacakt›. ABD de buna paralel bir strateji izlemeyi planl›yordu: Çevre çizgisinin ötesinde yer alan düflmanlara –‹ran’›n öncülü¤ünde Bat› uygarl›¤›n›n de¤erlerini, kurumlar›n› ve ayr›cal›klar›n› yerle bir etmek isteyen barbarlar– karfl› duran Bat› yanl›s› Arap devletlerinin yeniden düzenlenmesi. Önde gelen muhafazakârlardan William Kristol’un da 2003’de yazd›¤› gibi, ABD gücü, “‹ran Devriminin ölüm çan›n› çalacak” araç olacakt›. ‹ran’›n yenilgisi, ‹slâm direnifline oldu¤u kadar Arap ve müslüman ruhuna da çifte darbe indirmenin bir yoluydu. Araplar uysallaflacak, Ortado¤u birçok baflka domino tafl› gibi teslim olup yenik düflecekti. Afganistan (2002) ve Irak (2003) savafllar› s›ras›nda ‹ran, Washington ile iflbirli¤i içinde oldu¤u halde, hiç de flafl›lmayacak bir flekilde, ‹ran’›n ABD ile “büyük pazarl›k” sürecinin içinde bulunma giriflimleri geri çevrildi veya Bush yönetimi taraf›ndan baltaland›. ABD’nin güvenlik kayg›lar›n› –‹ran’›n Hizbullah ve Hamas’a verdi¤i deste¤i kesmesi, nükleer program›n› sonland›rmas› ve ‹srail’i tan›mas› bunlara dahil– anlama yolunda at›lan bir ad›m olan ve ABD ile görüflmelerin bafllat›lmas›n› hedefleyen 2003 tasar›s› da efsanenin bir parças› oldu. Fakat ‹ran’›n üstündeki bask›n›n, onu direniflle ba¤lar›n› koparma ve ‹srail ile anlaflmaya varma düflüncesine sevk etti¤ini varsaymak, ‹ran’›n niyetini yanl›fl yorumlamak olacakt›r. ‹ran’›n sundu¤u teklif, ortakl›¤›n ve çekiflmeye yol açan bütün konular›n tart›fl›lmas› için daha önce önerilmifl olan tasla¤›n›n incelikli bir flekilde yeniden formüle edilmesidir. 2003 hadisesini “bask› ifle yar›yor” fleklinde yorumlamak ve ‹ran’a daha çok bask› uygulaman›n buna benzer ödünler getirece¤ini düflünmek, y›k›c› politik hatalara neden olabilir. ABD’nin “Bat› yanl›s› ›l›ml›l›¤a karfl› ‹slamc› afl›r›l›k” tarz›nda dualist bir vizyonla hareket etmesi, bölgedeki kutuplaflmay›, Ben-Gurion’un makûl bir flekilde sürdürdü¤ü güçler dengesi kurma ve cayd›rma hedeflerinden çok daha öteye tafl›m›flt›r. ABD ve onun Avrupal› müttefiklerinin müslüman dünyas›ndaki direnifli k›r›p seküler ve liberal bir gelecek vizyonu oluflturmak ad›na yapt›klar›, radikalizmi ve Bat› düflmanl›¤›n› k›flk›rtt›¤› gibi, büyük bir kitlenin Bat› projesine karfl› harekete geçmesine neden oldu. Çeviren: Pınar Uygun
41
lar yo¤un rekabeti püskürterek, KDC’nin kamu madencilik flirketi Gécamines’a, 80 milyar dolarl›k bir dizi madencilik projesinde ortakl›k için 9 milyar dolar ödedi. Tart›flmal› anlaflma, anayasal olmad›¤›, Çinlilere fazla avantaj sa¤lad›¤›, kamu borçlar› için bir risk oluflturdu¤u ve fleffaf olmad›¤› gerekçeleriyle elefltirildi. Ama Gécamines’›n Kanadal› baflkan› Paul Fortin anlaflmay› cansiperâne savunmaya devam ediyor.
Kivu
KONGO DC Bu bir etnik çat›flma de¤il! Ola¤and›fl› etnik yap›s› ve tarihine ifllemifl kan davalar›yla “her an savafla haz›r” bir ülke... Ancak Kongo’nun ulusötesi flirketlerin talan›na maruz kalan do¤al kaynaklar›n› hesaba katmadan BM’nin dünyadaki en büyük bar›flgücünün neden orada bulundu¤u aç›klanamaz. Kivu bölgesinde yaflanan içsavafl›n perdeledi¤i ç›kar a¤lar› ve karmafl›k iliflkiler her fleyi apaç›k ortaya koyuyor... D. ABADIE - A.DENEAULT - W.SACHER Le Monde Diplomatique, Aral›k 2008
GEÇT‹⁄‹M‹Z kas›m ay›nda, Kuzey Kivu’daki isyanc›lar›n lideri General Laurent Nkunda, her zamanki etnik retori¤ini bir kenara b›rakarak Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) ile Çinli flirketler aras›nda flimdiye dek imzalanm›fl bütün anlaflmalar›n yeniden görüflülmesini talep etti. Kivu’daki y›k›c› savafl›n da etnik hiçbir taraf› yok; t›pk› daha önceki 1996-97 ve 1998-2003 savafllar› gibi bu çat›flma da, Do¤u KDC’nin uçsuz bucaks›z do¤al kaynaklar›n›n ç›kar a¤lar› taraf›ndan nas›l sömürüldü¤ü ile ilgili bir mesele. KDC nadir bulunur mineraller aç›s›ndan zengin bir ülke ve dünyadaki koltan rezervinin yüzde 60’›n›, kömür rezervinin yüzde 10’unu, kobalt rezervinin yüzde 30-40’›n›, niyobyum rezervinin yüzde 10’unu ve sadece Kasai bölgesinde dünya elmas rezervinin yüzde 30’unu elinde bulundurdu¤u düflünülüyor. Uluslararas› çevre kanunlar› art›k elektronik devrelerin kurflun yerine kalayla lehimlenmesini flart kofluyor. En önemli kalay cevheri kasiterit ve bu cevherin iflletilmesi Kuzey ve Güney Kivu’da koltan› bile geride b›rakt›, ki bu bölgelerin bir di¤er cazibesi de Ruanda s›n›r›ndaki Kivu Gölü’nün alt›nda bulunan bereketli alt›n ve metan yataklar›. Tüm bu mineralleri ç›karan küçük ba¤›ms›z madenciler, art›k pek çok yerel ifladam›, tüccar, kamyoncu ve gümrük muavininin paylar›n› ald›¤› yasad›fl› bir ticaret a¤›n›n sadece ilk halkas›. Ama as›l imtiyaz sahipleri, tedarik zincirinin en son halkas›nda yer alan Bat›l› simsarlar. Tabii kaç›n›lmaz olarak, tam tersi yönde ilerleyen silah ticaretinin de y›ld›z› parl›yor. Neoliberal ya¤mac›l›k Bölgede faaliyet gösteren yabanc› flirketlerden hangisinin KDC’nin askeri ya¤mas›ndan en iyi pay› ald›¤›n› belirlemek güç. Ço¤u, faaliyetlerini paravan flirketler vas›tas›yla yürütüp vergi muafiyetlerinden yararlan›rken, bir yandan da
42
bankac›l›k sisteminin gizlili¤i sayesinde soruflturmalardan korunuyor. Güney Afrika kökenli Kongo Metal ‹fllemesi (MPC) flirketi uzun süre boyunca bu kaçak ticaretin bafl›n› çekti. Ve yabanc› flirketler, kendi aralar›ndaki rekabetin, tabandaki hizipleflmeleri k›flk›rtmas›n› pek umursam›yor gibi görünüyor. ‹kinci Kongo savafl› s›ras›nda (1998-2003) MPC, Kanada Banro A.fi ile, o s›rada Kivu Madencilik fiirketi (Sominki) taraf›ndan kontrol edilen alt›n ve kalay yataklar› için rekabete girmiflti. Sominki de kendi hesab›na ülkenin devlet baflkan› Laurent-Désiré Kabila’n›n kuvvetleriyle çarp›fl›yordu. Dominic Johnson ve Aloys Tegera flöyle yazm›flt›: “Ayn› madenlerden gelecek ç›kar için en az üç grup birbiriyle çekifliyor ve her biri farkl› bir politik müttefike s›rt›n› dayam›fl durumda. Bu, 2003’te Kinshasa’da gücü elinde tutan geçici hükümetten miras kalan bir durum. ‹ki y›l geçmesine ra¤men, ufukta hâlâ bir çözüm umudu görünmüyor. Tam tersine madencilik bölgelerindeki çat›flmalar devam ediyor.” Daha kuzeyde ise, Uganda bir dizi çeliflkili ittifaka giriflti. Daha önceki iki savafl s›ras›nda kuzeydo¤u KDC’nin politik istikrars›zlaflt›r›lmas›na dikkat çekici flekilde müdahil olmufl, bu arada bölgenin do¤al kaynaklar›ndan yararlanmaya devam etmiflti. Bir baflka Kanada flirketi, Güney Afrikal› AngloGold Ashanti taraf›ndan desteklenen Barrick Gold da ilk Kongo Savafl› s›ras›nda büyük madencilik imtiyazlar›n›n ço¤unu ele geçirmiflti. Engin Kilo-Moto alt›n madenlerinin yer ald›¤› Ituri’de Kanada menfleli Heritage Oil, Uganda’ya kadar uzanan bir petrol ç›karma imtiyaz›na sahip. Geçen aydan beri, Tanr›’n›n Direniflçileri Ordusu (LRA) mensubu Uganda taraftar› gerillalarla KDC hükümet güçleri aras›ndaki silahl› çat›flmalar insanî yard›m çal›flanlar›n› bölgeden sürdü. Durum, güneydo¤u eyaleti Katanga’da bulunan Çinli flirketler China Railway Group, Sinohydro ve China Eximbank’›n varl›klar›yla daha da kar›fl›yor. Geçen nisanda Çinli yat›r›mc›-
“Etnik savafl” flebekesi Yabanc› ortakl›klar, gerek imtiyaz anlaflmalar› gerekse devlet kurumlar› vas›tas›yla, KDC’nin do¤al kaynaklar› üzerinde direkt veya dolayl› kontrol elde etti. Çeflitli silahl› gruplar ve komflu devletler yabanc› flirketlerin do¤al kaynaklara eriflimini sa¤layan veya imtiyaz anlaflmalar›n› güvence alt›na alan vekiller gibi hareket ediyor. Gene de pek çok gazeteci, ekonomik ç›karlar› incelemeye bile tenezzül etmeden, bölgenin “etnik savafl”lar›ndan bahsetmeye devam ediyor. Çat›flmalar imtiyazlar› sömürmelerini engelledi¤inde, maden flirketleri finansal piyasalardaki hisselerinin üzerindeki spekülasyonu teflvik etmesi için krize güvenebilirler. Bugünkü sorunlar›n bafllad›¤› 1996’dan beri bu flirketlerin, özellikle de maden aramalar›na en çok bulaflanlar›n›n hisseleri her halka arzda biraz daha yükseldi. First Quantum Minerals, Katanga Mining (eski ad›yla Balloch Resources) ve Lundin Group, 1990’lar boyunca imzalad›klar› tek tarafl› sözleflmeler sayesinde bafl döndüren kârlar elde etti. Ekonomi muhabiri Nestor Kisenga bu flirketlerin KDC’ne karfl› davran›fllar›n› “Bir ya¤l›boya tabloyu bit pazar›ndan f›nd›k f›st›k fiyat›na sat›n al›p sonra galeriye bir flaheserin gerçek de¤eri üzerinden satmak,” olarak tan›mlam›flt›. Bütün bu spekülatif hareketler Toronto hisse senedi piyasas›na da tafl›nd›. Dünya madencilik flirketlerinin yüzde 60’› –illâ Kanada menfleli olmalar› gerekmiyor– buraya kay›tl›. Kanada yasalar› endüstriye dikkate de¤er vergi indirimleri, madencilik sektörüne yat›r›m yapacaklar için teflvik ve bilgi ticaretinde gevflek denetim sa¤l›yor. Üstelik firmalar›n kârlar›n› nas›l art›rd›klar›n› aç›klamalar› için ciddi bir bask› bulunmuyor. Maden ç›karan flirketleri gözeten Toronto hisse senedi piyasas› TSX teflebbüs indeksi, 2001 ile 2004 eylülü aras›nda hisse senedi ifllemlerinin de¤erinin 800 milyon ABD dolar›ndan 3.4 milyar ABD dolar›na ç›kt›¤›n› gösterdi. Hükümet Kanada madencilik endüstrisinin yurtd›fl› faaliyetlerini her ne pahas›na olursa olsun korumaya haz›r. Ulusal yat›r›mlar›n (emeklilik ve büyüme fonlar›) endüstriye ba¤l› oldu¤u bahanesiyle ulusal ç›karlar› korudu¤unu iddia ediyor. Büyük Göller yöresindeki pek çok ciddi suçlama ve istismara ra¤men, Kanada son zamanlarda hiçbir madencilik flirketine karfl› politik veya yasal soruflturma bafllatmad›. Geçti¤imiz birkaç y›lda Dünya Bankas›, üretici ülkeleri özel flirketleri gözeten madencilik kanunlar› ç›karmalar› için teflvik etti. Aç›klanan amaç bu borç bata¤›ndaki ekonomilere uluslararas› rekabetin bir yaflam solu¤u üflemesiydi. Ama kaynaklara eriflmek için yap›lan yar›fl›n ve buna efllik eden savafllar›n as›l nedeni geliflmifl dünyadaki bafl döndüren tüketim seviyeleri. Uluslararas› enstitülerin iyi yönetim ve “sosyal sorumlulu¤unu” bilen iflletmeler için yapt›¤› göstermelik ça¤r›lar, toptan münasebetsiz görünüyor. Çeviren: Damla Özlüer
Z‹MBABVE Zalimin cezas› mazluma Kolera salg›n› Zimbabve’yi kas›p kavuruyor. Ölü say›s› 3 bini geçti. Geçen yaz›n hileli seçimlerinden beri göze batan diktatör Robert Mugabe’nin meflruiyeti tekrar gündeme geldi. Bat› için çözüm Mugabe’yi göndermek, ama faturay› çoktan yoksul halka kesti bile. ‹flte o faturan›n dökümü...
l›ndaki vaziyeti flöyle anlat›yor: “6 bin beyaz çiftçi 15.5 milyon hektarl›k topra¤›, ülkedeki topraklar›n yüzde 39’unu elinde tutuyordu. Buna karfl›l›k komünal arazilerdeki 4.5 milyon siyah çiftçi 16.4 milyon hektarl›k araziyi paylaflmak zorundayd›. Bu topraklar da ülkedeki en çorak topraklard›. Bu durum daha fazla devam edemezdi.” Toprak reformunun 2000’e kadar ertelenmesine sebep olan Lancaster House Anlaflmas›, 1979’ta biten iç savafltan sonra ABD ve Britanya’n›n ›srar›yla imzalanm›flt›. Buna göre toprak de¤ifltokuflunda karfl›l›kl› r›za aran›yordu. Yani toprak sahibi beyazlar›n topraklar›n› satmaya niyetli olmas› gerekiyordu. Anlaflma 1990 y›l›na kadar geçerliydi. O s›rada ZANU lideri olan Mugabe, daha sonra koalisyon yapt›¤› ZAPU lideri Joshua Nkomo ile beraber anlaflmay› imzalamak zorunda b›rak›lm›flt›. 1980 ile 1999 aras›ndaki süreç, ZANU ve ZAPU aras›ndaki ihtilaflarla, Entumbane ayaklanmas› sebebiyle Matabelelere uygulanan k›y›mlarla geçti. Mugabe’nin Kuzey Kore’de e¤itim görmüfl 5. Tugay’› katliamlar yaparken ne ABD, ne Britanya, ne de di¤er Avrupa ülkelerinin sesi solu¤u ç›kmam›flt›. ZANU ve ZAPU 1985’te birleflti. 1990’lar ise ö¤renci ve sendika ayaklanmalar›yla geçti. 1999’da iktidar› zay›flayan Mugabe toprak reformuyla bir at›l›m yapmak zorundayd›. Mamdani’nin de belirtti¤i gibi bu durum böyle devam edemezdi. Zaten neredeyse yirmi y›ll›k bir gecikme yaflanm›flt›. 2000 y›l›nda toprak reformu bafllad› ve Bush yönetimi karfl› ata¤a geçti. ZIDERA yasas›n› dayanak alan ABD, nüfuzunu kullanarak Zimbabve’nin IMF, Dünya Bankas› ve Afrika Kalk›nma Ban-
kas›’na yapt›¤› her türlü yard›m baflvurusunun reddedilmesini sa¤lad›. Uluslaras› Af Örgütü’nün Afrika program› direktörü Tawanda Hondora flöyle diyor: “Evet, Robert Mugabe zalim bir diktatör ve bir an önce defedilmesi gerekiyor. Ama bunu yaparken Afrika’daki tek ba¤›ms›zl›k örne¤i olan Zimbabve’nin ekonomisini çökertmeye yönelik bir yapt›r›m rejimi uygulanmas› da gayr› ahlaki bir tutumdur.”
Ulusalc›l›¤›n açmaz› Hondora’n›n kulland›¤› anahtar kelime ba¤›ms›zl›k. Mugabe hâla bir k›s›m insan taraf›ndan Zimbabve’ye (eski ad›yla Rodezya) ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›ran bir ulusal kahraman olarak görülüyor. Di¤er taraftan sadece bir dönem iflbafl›nda kal›p tekrar yönetime talip olmayan tek Afrika liderinin Nelson Mandela oldu¤u Z‹MBABVE koleradan ölüyor. Dünya sa¤l›k da unutulmamal›. Mandela’n›n halefi Mbeki örgütü WHO’nun aç›klamas›na göre ölü say›bile bunu yapmad›. Bu ba¤lamda Mugabe de s› 3 bini geçti. Kas›m ay›ndan beri Harare’de Zimbabve’nin daimi liderli¤ini kendine hak her hafta 150 kifli için mezar kaz›l›yor; günde olarak görüyor. 15 mezar da çocuklar için. Hastaneler yeterRoni Marguiles’in de belirtti¤i gibi, Musiz, hükümet aciz. 5 milyon kifli, yani nüfusun gabe, bizdeki ulusalc›lara benzer bir flekilde, yar›s› yaflamak için g›da yard›m›na muhtaç. içi boflalt›lm›fl ve asl›nda bafl›na buyrukluk ‹flsizlik oran› yüzde 80’i aflm›fl durumda. Meranlam›na gelen bir “tam ba¤›ms›zl›k” söylekez Bankas› 100 trilyon Zimbabve dolar› deminin tafl›y›c›s›. fiöyle diyor Marguiles: “‹ki¤erinde yeni banknotlar basaca¤›n› duyurdu; dar›n› meflrulaflt›rmak için Mugabe’nin kulyaklafl›k 30 Amerikan dolar› ediyor. 85 yafl›nland›¤› temel söylem, anti-emperyalizm. Sedaki devlet baflkan› Robert Mugabe 29 y›ld›r çimlerde hile yapt›¤›nda da, muhalifleri katifl bafl›nda ve gitmeye niyeti yok. Son seçimleletti¤inde de amaç hep ayn›: Bat› emperyalizre hile kar›flt›rd›, muhaliflerini fedaileri yard›mine karfl› Zimbabve’nin tam ba¤›ms›zl›¤› m›yla sindirdi. Halk›n yaflamak için bulabiliçin mücadele!” di¤i en iyi çözüm Güney Afrika CumhuriyeBu noktada son bir parantez aç›p uluslarati’ne kaçmak. Afrika’n›n laboratuar ülkesi ras› iliflkiler uzman› Stephen Zunes’a kulak Zimbabve’ye hoflgeldiniz! verelim: “Ekvator Ginesi yönetiminin bafl›nBat› medyas› günah keçisi olarak Mugadaki Teodoro Obiang, Mugabe’yi gösteriyor. ABD’nin sab›k devlet be’den daha uzun bir süredir kolbaflkan› George W. Bush dahi gideratu¤unu korumakta. Obiang, yak “Mugabe gitsin” diye buyurdu. 1979’da yapt›¤› bir darbeyle amAyn› fleyi iflbafl›na geldi¤inde de söycas›n› öldürerek iktidara geldi. En lemifl, “bozguncu” rejimlerin burnuson 2002 y›l›nda yap›lan baflkannu sürtmek için kulland›¤› “ekonomik l›k seçimlerinin ötekiler gibi hileli yapt›r›m” paketlerinden birini Zimoldu¤u, ABD D›fliflleri Bakanl›¤› babve için açm›flt›. Irkç› Ian Smith yötaraf›ndan iddia edildi. Ama kimnetimine karfl› zafer kazanm›fl siyahse herhangi bir yapt›r›m uygulalar, ‹ngiliz sömürgecili¤inden miras mad›, çünkü Ekvator Ginesi mükalan Lancaster House Anlaflmas›’n› reffeh bir petrol ülkesi. Ayr›ca hiçe say›p Mugabe’nin deste¤iyle beObiang’›n da Washington’un biyaz toprak a¤alar›n›n mülklerine el raz d›fl›nda, Maryland eyaletinde koyunca, Bush kollar› s›vad› ve Zimiki kona¤› var.” babve Demokratik ve Ekonomik ‹yiSon olarak Mugabe, muhalelefltirme Yasas›’n› (ZIDERA, 2001) fetteki Demokratik De¤iflim HareKongre’den geçirdi. Bu “iyilefltirme” keti lideri Morgan Tsivangirai ile pratikte Zimbabve’nin uluslararas› fiuzlaflmak zorunda kald›. Uluslaranans sisteminden tamamen d›fllanmaras› kamuoyunun da bask›s›yla bir s› anlam›na geliyordu. ulusal birlik hükümeti kuruldu. Fakat Mugabe’nin inkâr›na ra¤Toprak reformu cezas› men kolera salg›n› devam ediyor. Mugabe 2000’de iki aflamal› bir toprak ‹nsanlar temiz suya ulaflam›yor. reformu projesi bafllatt›. Birinci aflaHastaneler, bir dönem ülkenin gumada 160 bin siyah, yoksul, topraks›z rur kayna¤› olan okullar tek tek köylüye ekilebilir arazi verilecekti. kapan›yor. Zimbabve’nin çamurlu ‹kinci aflama ise 51 bin tüccar çiftçi sularla dolan sokaklar›nda ya¤oluflturmay› hedefliyordu. Sömürge mur ya¤mamas› için dualar ediliy›llar›n›n kay›plar›n› telafi etme iddiyor. Ya¤murla birlikte ishal, buas›ndayd›. Çünkü, Britanya ‹mparalant› ve kusma gelecek çünkü. K›torlu¤u’nun 1889’da bafllayan ve sacas› Zimbabve’nin temiz suya, 1950’de tamamlanan sömürgelefltirme ferah bir nefese ihtiyac› var flu anprogram›, Zimbabve halk›n›n toprakda. Neoliberaller taraf›ndan yoklar›n› elinden alm›flt›. sullara gönderilen fatura ve cezaSiyasetbilimci Mahmud Mamdani, lara de¤il. Balkan Talu Mugabe’nin iktidara geldi¤i 1980 y›Zimbabvelilerin bulabildi¤i en iyi çözüm s›n›r› geçip Güney Afrika’ya kaçmak
43
Foto¤raflar: Özhan Özgün - Cengiz Savafl
UfiAK’TA ALTIN MADENC‹LER‹NE D‹REN‹fi YÜKSEL‹YOR
Canı yanan insan feryat etmez mi! Siyanürlü alt›n madencili¤ine karfl› verilen yerel mücadelelerden biri de Uflak-Eflme’de yaflan›yor. Kanadal› Eldorado Gold flirketinin Türkiye uzant›s› Tüprag taraf›ndan iflletilen K›fllada¤ Alt›n Madeni’nde 2006’da bafllayan deneme üretimi, birkaç hafta içinde Eflme ve köylerinde 1500’den fazla insan›n siyanür zehirlenmesi flüphesiyle hastanelere kald›r›lmas›na sebep olunca yöre halk› sesini yükseltti, binlerce y›ld›r yaflad›klar› topraklar› yaflanmaz hale getirmeye bafllayan uluslararas› maden flirketine karfl› direnifle geçti. Bu direniflin lokomotifi, madene yak›n köylerden ‹nay’›n köylüleri; kefenli eylemleriyle ve ‹nay Vicdan Hareketi adl› örgütleriyle seslerini Türkiye ve dünyaya duyurmaya çal›fl›yorlar. ‹nay Vicdan Hareketi’nin sözcüsü Muammer Sakaryal›’ya kulak veriyoruz... Maden iflletmesinin Eflme’de faaliyete bafllayaca¤›ndan nas›l haberdar oldunuz, haber duyulur duyulmaz mücadeleye giriflildi mi? Muammer Sakaryal›: Maden iflletmecileri yan›m›za gelene, alt›n iflletmesinin zarar›n› ö¤renene kadar k›l›n› k›p›rdatmad› hiç kimse. Bergama köylülerinin direniflini herkes biliyordu. Çok mücadele edip hukuken kazan›ld›¤›n›, ama mahkeme kararlar›n›n uygulanmad›¤›n› da biliyorduk. Bu durum çok ciddi bir umutsuzluk kayna¤›yd›. Üstelik Kanadal› Eldorado Gold flirketinin Türkiye uzant›s› Tüprag’›n halkla iliflkiler flubesinin bafl›ndaki “eski solcu” Mehmet Y›lmaz bu durumu iyi kullan›yordu. Bir yandan alt›n madeninin yöreye büyük kazançlar sa¤layaca¤›n› anlat›yor, öte yandan “iflte Bergama’y› görüyorsunuz, biz bu ifli yukardan ba¤lad›k” diyordu. Hatta kendisinin köy enstitülü bir baban›n o¤lu oldu¤unu, bu ülkeyi düflünen eski bir ODTÜ’lü oldu¤unu laf aras›nda mesaj olarak veriyordu. Madeni ekmek kap›s› görenlerden de yandafl buluyordu. Çevredeki köy kahvelerinde madeni tart›flmak isteyenleri de jandarma toplay›p gidiyordu. Gözalt›na al›nan köylüler “toplant› ve gösteri yasas›na muhalefet”ten cezaland›r›lmak için yarg›lan›yordu. Hatta madene en yak›n köy olan Ovac›k köyünde herkes evini ve tarlalar›n› Tüprag flirketine satm›flt›, yaln›zca
44
‹nay’da a¤z› olmayan, gözü olmayan, hilkat garibesi gibi do¤an kuzular›n, dört tane aya¤› olan civcivin nedenini bulun ey yetkililer! Bunlar›n K›fllada¤ alt›n madeni yüzünden olmad›¤›n› kan›tlay›n! ‹nayl› Galip Çoban, “42 y›ld›r hayvanc›y›m, alt çenesi olmayan kuzum ilk defa do¤uyor” diyor. Bu insanlar›n feryatlar›n› kim duyacak?
“köyün delisi” oldu¤u söylenen bir kifli satmak istemiyordu. Bir akflamüstü alt›nc› flirketin halkla iliflkiler müdürü, ilçenin en rütbeli komutan›yla geldi Ovac›k köyüne. Komutan bir biçimde “ikna etti” köyün delisini. En fazla paray› da o adam alm›flt› söylendi¤ine göre. Yani flirket Bergama direniflinden önemli dersler ç›karm›flt› ve öncelikle yöre halk›n› kazanmak gerekti¤ini biliyorlard›. Zaten valiler, kaymakamlar da yanlar›ndayd›. Alt›n madencilerine hayran milletvekilleri de vard›. Onlardan biri, DSP’li Hasan Özgöbek, flirketin militan› gibi çal›flmay› hiç b›rakmad›... Maden iflletmesi yörede çal›flmaya bafllad›¤›nda halk›n tepkisi ne oldu? Madene yak›n olan ‹nay, Bekiflli, Sö¤ütlü, Karap›nar köyleri ve Eflme ilçesinden baz› insanlar tepkiliydi. Bir süre sonra tepki gösterenlerin önde gelenlerinin madende çal›flmaya bafllad›¤›n› gördük. Sonradan anlafl›ld› ki, o kanaat önderi köylüler madeni ekmek kap›s› olarak görüyorlard› ve oradan ekmek yemek için tepki gösteriyorlard›. Çok kurnazca bir çevre derne¤i kurmufllard›, Eflme’den bir sa¤l›kç› bayan ve Bekiflli köyünden alt› kifli derne¤in yönetimindeydi. Üye kayd› yapm›yorlard› ve derne¤in yönetim yeri Bekiflli köyünde bir yurttafl›n eviydi. Derne¤in bir paravan oldu¤u k›sa zamanda anlafl›ld›. Bu derne¤in yöneticilerinin tümünün madende çal›flt›¤›n›, Efl-
meli sa¤l›kç› bayan›n dernek temsilcisi olarak valilikçe kurulan Madeni ‹zleme Denetleme Komisyonu içinde yer ald›¤›n› görüyoruz. Bergama köylüleri y›llarca yaflamlar›na, topraklar›na, ürünlerine sahip ç›karken, K›fllada¤ Alt›n Madeni civar›ndaki köylüler suskunluk içindeydi. Tepkili gibi duranlarsa madenci flirketin eleman› oldular. ‹flte bu s›rada ‹nay köylüleri ba¤›rmaya ve gürültü yapmaya bafllad›. Madenin ihtiyac› olan su, ‹nay ve çevresindeki kuyulardan borularla, köylülerin tarlalar› üzerinden madene tafl›nmak isteniyordu. Köylüler tarlalar›n› satmak istemeyince, bunu zorla yapmak istediler, bu da direniflin fitilini alevledi. Kitlesel ve meflru hareket edildi¤i için güvenlik güçlerinin bask›lar› afl›ld›. Gözalt›lar›, tutuklamalar›, yarg›lamalar› göze ald› insanlar. ‹kinci bir Bergama köylü hareketi do¤du. ‹nay köylüleri, köyün tüm insanlar›n›n kat›l›m›yla insan›n, topra¤›n, suyun, böce¤in, çiçe¤in vicdan hareketini oluflturdular. Paneller, toplant›lar, bas›n aç›klamalar›, dayan›flma etkinlikleriyle seslerini tüm Türkiye’ye duyurdular. Simgeleri ellerindeki çanlar ve giydikleri kefenlerdir. Uluslararas› güce sahip ve yan›nda yerli resmî ve sivil destekçileri de olan bir düflmana karfl› onur savafl› veriyorlar. fiirket ‹nayl›lar›n kararlar›n› etkilemek için giriflimde bulunmad› m›? ‹nay köylülerini bölmek için çok u¤raflt›lar. Bergama köylülerinin direniflini karalayan Necip Hablemito¤lu’nun “Alman Vak›flar› –Bergama Dosyas›” kitab›n› gizli gizli da¤›tt›lar, Alman vak›flar›n›n adam› oldu¤umuzu ima ettiler. En zay›f halkada olan insanlar› her türlü ahlâks›z yöntemi kullanarak etkilemeye çal›flt›lar, bir y›¤›n yalanla hareketi karalamaya çal›flt›lar. Ama her fley herkesin gözü önünde konuflulup tart›fl›ld›¤› ve kararlar birlikte al›nd›¤› için, ‹nay Vicdan Hareketi’nin sözcülerinin bir ikbal beklentisinin olmad›¤› herkesçe bilindi¤i için etkili olamad›lar. ‹nayl›lar ayd›n insanlar, Tüprag flirketinin verdi¤i zarar›, flirketi ve onu kollayanlar› biliyorlar. Hakl› olduklar›na inan›yorlar. Mücadele edince kazan›laca¤›n› yaflayarak ö¤rendiler. K›fllada¤ alt›n madeninin resmî olarak 11 Temmuz 2006’da aç›ld›, eski Uflak DSP milletvekili Hasan Özgöbek ev sahibi gibiydi. Tayfun Talipo¤lu da madenin aç›l›fl›n›n sunucusuydu. Enerji ve Çevre bakanlar›n›n madeni açacaklar›n› ö¤rendik. Madene giden yolun biri, Uflak-Eflme karayolu, ‹nay’dan geçiyordu. O yolu iki bin köylü tuttu ve protesto yapt›. Zira daha 15 gün önce Eflme ilçesinde 1500 kifli zehirlenme vakas› yaflam›flt›. Bakan Güler karayolu yerine helikopterle madene indi ve “zengin madenlerimizin fakir bekçisi olmayaca¤›z, alt›n› son gram›na kadar ç›karaca¤›z, üç-befl çapulcuya pabuç b›rakmayaca¤›z” dedi. Siz bu sürece nas›l dahil oldunuz? ‹nay köyü do¤umluyum. Çocuklu¤um ve ilkgençli¤im ‹nay ve çevresinde geçti. “‹nsan do¤du¤u yere benzer” derler ya, “ben ne kadar benziyorum çocuklu¤umun geçti¤i co¤rafyaya?” sorusu hep ka-
fam› kurcalard›. Nihayet uygun bir zaman bulunca, büyüdü¤üm ortam›n kültürel ve toplumsal dokusuna dönük bir çeflit kültürel kaz› çal›flmas› yapt›m. Baz› okuyanlar yazd›klar›m› be¤endikten sonra da “‹nais’ten ‹nay’a” kitab› ortaya ç›kt›. ‹nay ad›, antik Nais ya da i Nais’ten geliyor. Naïs “su perisi” ya da su perileri u¤runa verilen ad demek. Helenistik dönemde Nais, “i” önekini alm›fl olmal›. ‹nais bozularak veya evrilerek ‹nay’a dönüflmüfl. Yani flu andaki ‹nay köyünün bulundu¤u co¤rafyada insan yerlefliminin tarihi epeyce eski. Bugün ‹nay’daki yedi oluklu çeflmenin suyunun 25003000 y›ld›r akt›¤›n›, o su etraf›nda nice kültürlerin yarat›ld›¤›n› biliyoruz. O suyun geldi¤i akiferle flimdi K›fllada¤ alt›n madeninin kulland›¤› su ayn› akiferde oldu¤u için, ‹nay’›n suyunun azalaca¤›ndan, kuruyaca¤›ndan korkuyoruz. O suya sahip ç›kmak tarihe ve yaflama sahip ç›kmak anlam›na geliyor. Maden ifllerse 17 y›l sürekli su çekilecek ayn› kaynaktan. Her saniyede en az 50 litre, 17 y›lda 30 milyon ton demektir. Yöre halk›n›n maden iflletmesine böyle bir tepki göstermesi Eldorado Gold flirketinin iflini zorlaflMuammer Sakaryalı t›rmad› m›? Tabii, mücadelemiz sonuç verdi. Madenin çal›flmaya bafllamas›ndan yakTayfun lafl›k bir y›l sonra Dan›fltay 6. Dairesi yüTalipo¤lu rütmeyi durdurma karar› verince, bütün madenin yetkililere sorduk, “çapulcu kim?” diye. aç›l›fl›n›n Eski Uflak valisi Kayhan Kavas bizim sunucusuydu. için “vatan hainleri madeni engellemeye Parayla çal›fl›yor” demiflti. O vali, Sedat Peker’in programlar adamlar›na silah ruhsat› verdi¤i gerekçeyapt›r›l›rken siyle 5.5 ay hapis cezas› ald› ve bir siyaTalipo¤lu gene sî partinin milletvekili adayl›¤›na bile kadevredeydi. bul edilmedi. fiirketler Maden Uflak Valili¤i taraf›ndan resmen yaratt›klar› kapat›lmad› m›? vahfleti toplum Ama kapal›yken gizli gizli çal›flt›¤›n› göryarar›naym›fl dük. Maden sahas›n› geniflletiyorlard›. gibi Kuflkular›m›z hiç de yersiz de¤ildi. Güçgösteriyorlar. bela Ulubey ilçesinden bir hâkime tespit Bunun için yapt›rd›k. Tespit için hiç kimse gitmek ispsikolojik savafl temiyordu, paras›yla bilirkiflilik yapacak yürütüyorlar, mühendis de bulunam›yordu Uflak’ta. talan› yalanla Isparta’dan üç kifli buldu yarg›ç ve tespit yap›yorlar. yap›ld›. Tespit s›ras›nda liç alan›n›n büHalka ve halk›n yütüldü¤ünü, makiliklerin kesilerek topileri gelenlerine ra¤›n dozerlerle t›raflland›¤›n› gördük. rüflvet Avukat arkadafllar›m›z, Tüprag yetkilileda¤›t›yorlar, bu rine yapt›klar› çal›flman›n ne oldu¤unu rüflvetin ad›na sordu. Ald›klar› yan›t çok ilginçti: “Kada “sosyal patmadan sonra ya¤acak ya¤murun y›sorumluluk” ¤›n alan›ndaki topra¤› alt›n ar›tma tesisidiyorlar. ne topra¤› sürüklemesi ihtimaline binaen Çevre Bakanl›¤›n›n talimatlar› gere¤i bu sahaya membran ve filtre malzemesi serilmifltir. Bu membran’›n alt›n ç›karma ifllemiyle bir ilgisi yoktur, sadece madeni koruma ad›na yap›lm›flt›r.” Maden yasal olarak kapal›yken madende çal›flmaya bizim Çevre ve Orman Bakanl›¤›m›z k›l›f bulmufltu. Halbuki yap›lan ifl, kesinlikle erozyonu önleme çal›flmas› de¤ildi. Biz hilelerini tespit edip teflhir ediyorduk, ama bu arada alt›n fiyatlar› yükseliyor-
du. Bir ara tarihinin en yüksek seviyesine (1 ons = 1000 dolar) ulaflt›. fiirket yeni bir kampanya bafllatt›. Televizyonlarda hem Tüprag’›n genel müdürü hem de madende çal›flan köylüler ma¤duru oynuyordu. Parayla programlar yapt›r›l›yordu. Tayfun Talipo¤lu gene devredeydi. Alt›n madencili¤ine Kazda¤lar›’nda karfl›yd›, ama K›fllada¤’da de¤il. Madende tafleronluk yapan CHP ilçe baflkan› da baflrollerdeydi. Dan›fltay’da davam›z›n esastan görüflülmesi yaklafl›rken kamuoyu oluflturulmaya çal›fl›l›yordu. Ortada bir yürütmeyi durdurma karar› vard›, ne yap›p edip bu afl›lmal›yd›. Ve Eldorado Gold flirketinin yönetim kurulu baflkan› olan zat›n Baflbakanl›k Yabanc› Sermaye Kurulu dan›flman› ve flirket baflkan› s›fat›yla Bakan Kürflat Tüzmen’e 7 Kas›m 2007’de yazd›¤› bir mektup a盤a ç›kt›. Ma¤dur edildiklerini, K›fllada¤ alt›n madeninin aç›lmas›n› istediklerini söylüyor ve aba alt›ndan tahkim sopas›n› gösteriyordu. Dan›fltay’›n yürütmeyi durdurma karar›n› geçersiz sayd›lar. Çevre ve Orman Bakanl›¤› yarg› karar›na ayk›r› biçimde kanunsuz emir verdi, Uflak valisi de bu kanunsuz emri uygulad›. Siyanürle alt›n ç›karmaya karfl› mücadele Bergama’yla bafllad›. Uflak’taki çevre mücadelesinin Bergama’dan ö¤rendikleri nelerdir? Madenlere, sulara, ormanlara sahip ç›kma mücadelesinin önsözü Bergama köylülerinin 15 y›l süren mücadelesidir. Çok fley ö¤retmifltir. Onlar›n mücadelesine tak›lan kulp ve onlara çal›nan kara tutmam›flt›r. Tarih Bergama köylülerini flimdiden beraat ettirmifltir. fiirketin “halkla iliflkiler” konusunu bu derece ciddiye almas›, onlar›n da Bergama’dan bir fleyler ö¤rendi¤ini gösteriyor galiba... Yerli ya da yabanc› flirketler, kendi en yüksek kârlar›n› düflünürler, açgözlüdürler. Onlar›n ‹sa’s› da, Musa’s› da kârd›r. ‹nsan, a¤aç, su, canl› yaflam, emek, toprak, hava, gelecek sayg›s› ve kayg›s›, onlar›n kazanç h›rslar›na kurban edilir. Bu vahfleti topluma yak›fl›kl› göstererek yutturmak gerekir, iflte flirketlerin halkla iliflkiler flubeleri bunun için vard›r. T›pk› devletlerin kötü bir uygulamay› kendi halk›na karfl› iyi gösterdi¤i gibi, flirketler de yaratt›klar› vahfleti toplum yarar›naym›fl gibi, zararl› bir faaliyeti zarars›zm›fl gibi gösteriyorlar. Bunun için psikolojik savafl yürütüyorlar, talan› yalanla yap›yorlar. Halka ve halk›n ileri gelenlerine rüflvet da¤›t›yorlar, bu rüflvetin ad›na da “sosyal sorumluluk” diyorlar. Örne¤in köylülere dam›zl›k koyun da¤›tmak, okullara bilgisayar almak, köyün kanalizasyonunu yapmak devletin görevi de¤il mi? Sosyal devlet, halktan toplad›¤› vergilerin bir k›sm›n› halk›n sa¤l›¤›, e¤itimi, tar›m›, sosyal güvenli¤i için ay›ran ve veren devlet de¤il miydi? Neoliberalizm
denen fley, sosyal devletin yerine flirketlerin sosyal sorumlulu¤unu geçirmeye çal›fl›yor. Di¤er yandan, yerel ya da ulusal hukukun flirketlerin ç›karlar› ad›na bozulmas›n› istiyorlar. Tüprag size bir tazminat davas› açt›, bu davan›n gerekçesi ne? Eski parayla 50 milyar TL tazminat istiyorlar. Alt›nc› flirketin sayg›nl›¤›n› zedelemiflim. Ne demiflim, “‹nay’da kuzular meleyemeden ölüyor” demiflim, bunun nedenini sormuflum! “Bu sakat do¤umlar›n ve 500’ü aflan kuzu ölümünün nedenini bulun ve aç›klay›n” demiflim! Ama yaflam savunucular›n›n, çeflitli derneklerin, platformlar›n, odalar›n bana ve bizim hareketimize sahip ç›kt›¤›n› da söylemeliyim. Türkiye’nin birçok yerinden tek tek insanlar da sahip ç›kt›lar ve e¤er davay› kaybedersem 50 milyar› bir saat içinde toplayacaklar›n› söylediler. Menemen’den bir bayan derhal emekli olaca¤›n› ve emekli ikramiyesini verebilece¤ini söyledi. Böyle bir dayan›flma duygusu az bir fley midir?.. Yine ve hâlâ ayn› fleyi diyorum: ‹nay’daki kuzu ölümlerinin, tilki ölümlerinin, a¤z› olmayan, gözü olmayan, hilkat garibesi gibi do¤an kuzular›n, dört tane aya¤› olan civcivin nedenini bulun ey yetkililer! Bunlar›n K›fllada¤ alt›n madeninden kaynaklanmad›¤›n› kan›tlay›n! Ve kurtar›n insan›m›z› “çocuklar›m›z da sakat do¤acak m›” endiflesinden. ‹nayl› Galip Çoban, “42 y›ld›r hayvanc›y›m, alt çenesi olmayan kuzum ilk defa do¤uyor” diyor. 80 yafl›ndaki ‹brahim Uysal, “60 sene çobanl›k yapt›m, böyle felaket görmedim” diyor! Bu insanlar›n feryatlar›n› kim duyacak? Bu çekilen ac›n›n ve endiflenin parasal karfl›l›¤› var m›? 2006 haziran› sonunda Eflme’de yaklafl›k 2 bin kifli bafl dönmesi, nefes alma zorlu¤u, kusma iste¤i gibi nedenlerle hastanelere kofltu. 72 saat sonra ‹zmir’den gelen heyet gönüllü insanlardan kan ald›, anket yapt›, ama yetkililerimiz bu kanlara el koydu. Bari kendileri siyanür analizi yapsalard›, yapmad›lar. Kanda arsenik bakt›lar, oysa bak›lmas› gereken o anda a¤›r metal de¤il, siyanürdü. Ve Ege bölgesinde siyanür bakacak akredite olmufl bir laboratuar da yoktu! Sonra gönüllüler yeniden kan verdi, limit de¤erlerin çok üstünde, 18 ila 40 kat siyanür ç›kt›. 30 Temmuz 2007 tarihinde yaflad›klar› zehirlenmeyi tutanak haline getirdiler ve alt›na imza att›lar, bu belgeyi Uflak valili¤ine de, mahkemelere de sundular. O gün ya¤murlu, madenden do¤ru rüzgâr esen bir gündü ve “ac› badem kokusu”, “yan›k kablo kokusu” gibi ifade ettikleri kokular sonras›nda aynen Eflmelilerin yaflad›¤› hastal›k belirtilerini yaflad›lar. Ama kollar› k›sa ve olanaklar› k›t oldu¤u için kan analizi yapt›ramad›lar. Zehirlendiklerini söyledikleri günlerin üzerine befl ay sayd›lar: Kuzu hasatlar› yüzde 80 ölçe¤inde telef olmufltu. Can› yanan insan feryat etmez mi? Ama “bizim kârlar›m›za kâr katmam›za engel oluyorsunuz” demek istiyorlar. “Can›n›z da ac›sa susun, kuzular›n›z, tilkileriniz de ölse ses ç›kartmayacaks›n›z, çünkü yetkililer bizden yana” diyerek gözda¤›
45
46
ÇEVRE MÜHEND‹SLER‹ ODASI GENEL SEKRETER‹ BURÇAK KARAMAN UYSAL
Ya maden kapansın, ya mahkemeler Eflme’deki alt›n madenine karfl› mücadele eden Muammer Sakaryal›’ya Tüprag taraf›ndan tazminat davas› aç›ld›. Bu davan›n anlam› nedir, Tüprag nas›l bir flirket? Burçak Karaman Uysal: K›fllada¤ alt›n madeni, faaliyetine bafllad›¤› günden bu yana sadece çevre ve halk sa¤l›¤›n› tehdit etmekle kalmad›, hukuksuzluk belgeleriyle de ibretlik bir vaka oldu. Yaflad›klar›m›z bize “ya maden kapat›ls›n ya mahkemeler” bile dedirtti. Bu son geliflme de baflka, yeni bir sürecin sinyallerini veriyor. 2006 haziran› sonunda alt›n madeni deneme üretimine bafllad›ktan sadece birkaç hafta sonra Eflme ve köylerinde yaflayan 1500’den fazla insan siyanür zehirlenmesi belirtileriyle sa¤l›k sorunlar› yaflad›. Resmî olarak hastane kay›tlar›nda yer alan hasta say›s› bile bine yaklaflt›, yüzlerce hayvan, hektarlarca tar›m arazisi zarar gördü. Bu olaylar›n ard›ndan Muammer Sakaryal›, olay›n sorumlusu olarak görülen Tüprag A.fi.’den zehirlenme olaylar›yla ilgili aç›klama istedi, köydeki olumsuz geliflmelerle ilgili kamuoyunu bilgilendirdi. Asl›nda, anayasan›n 56. maddesine göre, çevre ve insan sa¤l›¤›n› korumak için vatandafll›k görevini yerine getirmifl oldu. Olay bu kadar basit ve apaç›k ortadayken, bu tazminat davas› ancak flöyle yorumlanabilir: Tüprag A.fi., hükümetin alt›n madencili¤i konusundaki ya¤mac› politikalar›na, firman›n ve kamu görevlilerinin hukuk tan›maz uygulamalar›na karfl› bilimle ve hukukla mücadele veren herkesi y›ld›rmak istiyor, gözda¤› vermeye çal›fl›yor. Muammer Sakaryal› da seçilmifl, temsilî bir yaflam savunucusu. Bizler meslek odalar› olarak Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen ilk iki duruflmas›nda Muammer Sakaryal›’n›n yan›ndayd›k. Çünkü bu davan›n ülkemizin do¤al, tarihî ve kültürel varl›klar› için mücadele eden tüm yaflam savunucular›na aç›ld›¤›n› düflünüyoruz. Çevre Mühendisleri Odas›, Tüprag’›n sahibi Eldorado Gold’un baflkan› Paul W. Wright’›n Devlet Bakan› Kürflat Tüzmen’e yazd›¤› resmî bir mektubu ele geçirmiflti. Bu mektup ne amaçla yaz›lm›flt›? Eldorado Gold Madencilik fiirketi, K›fllada¤ Alt›n Madeni iflletmecisi Tüprag A.fi.’nin yüzde 100 hissesine sahip. Bu Kanada kökenli flirketin baflkan› Paul W. Wright, Türkiye yarg›s› taraf›ndan K›fllada¤ Alt›n Madeni hakk›nda verilen aleyhte kararlar› tan›mad›, faaliyetlerine devam etti. Maden halen yasal olarak kapal›, ama gizli bir çal›flma devam ediyor ve cevher zenginlefltirme alan› geniflletiliyor. Bu çaban›n en son örne¤ini, madenin kapat›lmas›ndan sadece birkaç ay sonra, Wright’›n Devlet Bakan› Kürflat Tüzmen’e yazd›¤› 8 Kas›m 2007 tarihli mektupta görüyoruz. fiirketin patronu, söz konusu mektupta kendisini “Türkiye Cumhuriyeti Baflbakanl›k Yabanc› Sermaye Dan›flma Kurulu Üyesi“ olarak tan›tarak yarg› karar›n› “muallakta” olarak nitelendiriyor, madenin kapal› kalmas› halinde güven bunal›m› oluflur diye tehditte bulunuyor, Tüzmen’den özel bir randevu istiyor. Wright, yarg› karar›n› muallakta diye nitelendirirken asl›nda niyetini de belli
ediyor, yarg› karar›na uymayaca¤›n› üstü kapal› ifade ediyor. fiirketin yarg› karar›na ra¤men faaliyete devam etme niyetini beyan etmesi ve gizli çal›flmalar yapmas› karfl›s›nda siz nas›l bir mücadele yöntemi belirlediniz? Öncelikle Wright’›n kendini üyesi olarak gösterdi¤i Baflbakanl›k Yabanc› Sermaye Dan›flma Kurulu’nun varl›¤›n› araflt›rd›k. Baflbakanl›¤›n birimleri aras›nda böyle bir kurula rastlayamad›k. Daha sonra ‹stanBurçak Karaman Uysal bul milletvekili Ufuk Uras, soru önergesiyle konuyu Meclis gündemine getirdi, söz konusu mektubu ve Wright’›n üyesi oldu¤unu belirtti¤i Baflbakanl›k Yabanc› Sermaye Dan›flma Kurulu’nu sordu. Uras’›n soru önergesine Çevre ve Orman Bakan› Veysel Ero¤lu yaz›l› yan›t verdi. Yan›tta, Wright’›n Tüzmen’e yazd›¤› mektubun kayd›na rastlan›lmad›¤› belirtiliyordu. Ayr›ca, idarî teflkilatlanma içinde Baflbakanl›k Yabanc› Sermaye Dan›flma Kurulu ad›nda bir kurulun mevcut olmad›¤› söyleniyordu. Bakan Ero¤lu’nun yalanlad›¤› mektubun bir örne¤ini bas›nla paylaflt›k, ilgili kurumlara ve birimlerine gönderilen her bir yaz›n›n tarih ve say›s›n›, evrak kay›tlar›n› tespit ettik ve bulamamas› halinde mektubu bakana gönderebilece¤imizi bildirdik. Zira yaz›n›n Çevre ve Orman Bakanl›¤› D›fl ‹liflkiler ve AB Daire Baflkanl›¤› taraf›ndan Uflak valili¤ine, ÇED genel müdürlü¤üne ve Çevre Yönetimi genel müdürlü¤ü'ne gönderildi¤ini de biliyoruz. Wright’›n mektupla randevu talebini takiben bakanl›kla flirket aras›nda söz konusu görüflme de gerçekleflti. Çevre Mühendisleri Odas›, Wright hakk›nda, olmayan bir resmî kurulun ad›n› kullanarak baflta hükümet ve bakanl›klar olmak üzere idarî makamlar› aldatt›¤›, nüfuzunu kullanmak suretiyle yarg›n›n vermifl oldu¤u kararlar› ortadan kald›racak kararlar›n al›nmas› için mahkemeleri ve bu kararlar›n uygulay›c›s› olan idarî makamlar› etkilemeye çal›flt›¤› gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Bu arada, flirket K›fllada¤’da faaliyetlerine devam ediyor. Dünyada ve Türkiye’de alt›n madencili¤i neden bu kadar önemli? Alt›n madencili¤i yüzy›llard›r yayg›n bir u¤rafl, “k›ymetli” bir sektör. Öte taraftan, siyanürlü liç yöntemi, at›klar, ar›tma teknolojilerinin olanaklar›, riskler, kazalar gibi bir tak›m teknik konular› kamu yarar›n›, do¤ay›, çevre ve halk sa¤l›¤›n› gözeten bir pencereden tart›flmak da son derece önemli. Alt›n madencili¤inin insanl›k tarihindeki ak›l almaz varl›¤›n› çok iyi özetledi¤ini düflündü¤üm bir Bertrand Russell al›nt›s› yapmak istiyorum: “Herkes taraf›ndan yararl› diye kabul edilegelen u¤rafllar içinde hemen hemen en saçmas› alt›n ç›kar›lmas› iflidir. Alt›n Güney Afrika’da yerin alt›ndan ç›kar›l›r, h›rs›zl›¤a ve kazaya karfl› s›n›rs›z önlemler al›narak Londra’ya, Paris’e ya da New York’a tafl›n›r ve bu flehirlerde yine yerin alt›ndaki, çelik banka kasalar›nda saklan›r. Böyle yap›laca¤›na, Güney Afrika’da yerin alt›nda b›rak›lsa asl›nda hiçbir fley de¤iflmeyecektir.”
Söylefliler: Mustafa Horufl
vermek istiyorlar. Yerel çevreci halk hareketlerini ‘70’lerden beri içinde oldu¤unuz toplumsal muhalefet ve mücadele anlay›fl›yla birlefltirdi¤inizde ortaya nas›l bir tablo ç›k›yor sizce? Çevre, bizim di¤er canl›larla birlikte yaflam alan›m›zd›r, evimizdir, yurdumuzdur. Yurt kavram›na hiç ›rkç›-etnik bir fley atfetmiyorum. Zaten ›rkç›l›kmilliyetçilik yap›lamayacak bir yer varsa, o da Anadolu’dur. Bu toprakta befl bin y›l önce yaflam›fl insanlar›n DNA’s›yla flimdi yaflayanlar›n DNA’s› ayn› ç›k›yor birçok yerleflimde. Kökümüzün, kültürümüzün, geleneklerimizin devrimci yanlar›na sahip ç›kmak zorunday›z. Bu mesele lumpen milliyetçilere b›rak›lamayacak kadar önemli bir meseledir. Evimize, yurdumuza, dilimize sahip ç›kmak, t›pk› Kübal›lar, Bolivyal›lar, Venezüellal›lar gibi onu temiz tutmak ve yaflan›las› k›lmak devrimciliktir. ‹flte çokuluslu maden flirketlerine ülke topraklar›n›n yüzde 25’ini deflmek için ruhsatlar verdiler. fiimdi su havzalar›m›z› uluslararas› su flirketlerine satacaklar. Ormans›zlaflt›rma di¤er taraftan sürüyor. Tar›m alanlar›m›z› çokuluslu flirketlere ba¤l›yorlar. ‹nsan›m›z salça, tarhana, yo¤urt bile yapamayacak; maydanoz, nane, bu¤day, arpa ekemeyecek, domates yetifltiremeyecek... Neoliberal sald›r› böyle bir fley. AKP iktidar› bu sald›r›n›n tafleronu durumunda. AKP’nin uygulamalar›na karfl› çevrede, sa¤l›kta, e¤itimde, kültürde, tar›m alanlar›nda ve tabii siyaset alan›nda mücadele etmek gerekir. Çevre meselesi bize düzen elefltirisi imkân› sunuyor. Bu K›fllada¤’da da böyle, Artvin’de, Kazda¤lar›nda, Munzur’da, Pazarc›k’ta da böyle. Çevre hareketinde anti-kapitalist bir eksen nas›l tarif edilebilir? Türkiye’de sol, çevre mücadelesine gereken önemi atfetmiyor. Çevre mücadelesi, insan›n do¤rudan yaflam alan›na sahip ç›kma meselesidir. Suyu olmayan, topra¤› kirlendi¤i için kullan›lmayan, atmosferinde zehir solunan ve çocuklar sakat m› do¤acak kuflkusu tafl›nan bir yurdu ne yaps›n insanlar? Yaflam alan›m›z›, evimizi katleden, mahvedenlerse esasen kapitalistler. Çevre mücadelesi anti-kapitalist olmak zorundad›r. Baz› tuzu kuru çevre örgütleri de bu noktaya gelmelidir. Dünyan›n tüm zenginli¤inin çok küçük bir az›nl›k taraf›ndan semirildi¤i, ço¤unlu¤a açl›¤›n, sefaletin, ac›n›n ve ölümün düfltü¤ü bir dünya kabul edilemez. Kaynaklara el koyarak krizin faturas›n› bizim gibi ülkelerin insanlar›na ç›kartmak isteyecekleri aç›kt›r. Petrol, maden, su, verimli tar›m ve orman alanlar›na el koymak için Ortado¤u’da, Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Kuzey Afrika’da, Afganistan, Pakistan, Hindistan, ‹ran ve Türkiye’de savafl ç›kartacaklar› bellidir. Savafla karfl› mücadele de yaflam alanlar›m›z› korumak için vazgeçilmezdir. Çevre mücadelesi, tekelci sermayeye, onun siyasî iradesine, savafla karfl› olmak zorunda.
Ye
ni
Ba
sık
Türkiye’nin Siyasal Rejimi (1980 - 1989)
Taha Parla
Ye
ni
Ba
sık
Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm
Taha Parla
netmelikte maden iflletilmesinin yasak oldu¤u, buna ra¤men Enerji Bakanl›¤› taraf›ndan Tüprag Metal Madencilik A.fi.’ye 1999 y›l›nda iflletme ruhsat› verildi¤i belirtiliyordu. Bunun üzerine El Ele Hareketi bir görev bölümü düzenledi, bilimsel olarak inceleme yapt›rd›, ruhsat›n geri al›nmas› için valili¤e baflvurdu ve dava süreci bafllad›. 2002’de dava süreciyle birlikte köylülerle de iliflkiye geçtik. Yine de Efemçukuru köylüleriyle iliflkimiz flu anda çok da istedi¤imiz gibi de¤il. fiirketin büyük bir etkisi var. Muhtar bile madenci. Bergama’daki gibi bir hareket yok mu? Yok. Köylünün sözcülü¤ünü yapan, liderli¤ini üstlenen kooperatif baflkan› madenci olup davay› satt›. fiu anda da hem acele kamulaflt›rma karar›n›n iptali için açt›¤›m›z davada, hem de ÇED’e karfl› devam eden dava sürecinde köylüleri vazgeçirmek için müthifl bir çaba harc›yor. Çünkü davadan vazgeçildi¤i EFEMÇUKURU’NDA KÖYLÜYE, KENTL‹YE, DO⁄AYA TOPTAN ‹NFAZ takdirde direnci k›rm›fl olacak. Acele kamulaflt›rma karar›n›n al›nabilmesi için asl›nda bir anlaflma zemininin bulunmad›¤›n›n ispat edilmesi gerekmiyor mu? Adı gibi enfes bir üzüm, o üzümü yetifltiren müreffeh bir belde ve yörenin temiz kalmıfl Hiçbir hukuksal dayanak yok asl›nda. yegâne su havzası... Bütün bunlar Eldorado-Tüprag adlı altın avcılarına kurban edilecek. Çünkü 5177 say›l› Maden Yasas›’ndaki Express Efemçukuru’ndan bildiriyor... de¤ifliklikle, bir maden iflletmesinin yap›laca¤› yerde, iflletmeyi yapacak gerçek ‹zmir’in Menderes ilçesinden Efemçukuru kanlar kurulunun Efemçukuru’nda Tüprag ya da tüzel kifliyle mülk sahibi anlaflaköyüne giden 22 kilometrelik y›lankavi yolehine verdi¤i acele kamulaflt›rma karar›n› mazlarsa ve Enerji Bakanl›¤› kamu yaralun bir aflamas›ndan sonra, çam a¤açlar›nın hukuka ayk›r› bularak yürütmeyi durdurdu. r›na uygun görürse kamulaflt›rma karar› yerini her yönden f›flk›ran üzüm ba¤lar› Yani “köylünün topra¤› köylüye aittir” deverilir, kamulaflt›rma bedelini ve buna alıyor. ‹rtifa yükselip ‹zmir’e tepeden bakan di. Ancak bürokrasi, acele kamulaflt›rma fleriliflkin mahkeme masraflar›n› flirket öder köye yaklaflt›¤›n›zda, dünyaya nam salm›fl hinin kald›r›lmas›na engel olmaya devam etdiye bir hüküm var. Ama oradaki düEnfes adl› yöre üzümünün refaha ulaflt›rd›ti¤i gibi, köylülerin ziraat kredisi almas›na zenleme ola¤an kamulaflt›rmaya iliflkin, ¤› tafl evleri görmeye bafll›yorsunuz. ‹çinizda mâni olarak ahaliyi zor durumda b›rakt›. “acele kamulaflt›rma” denmiyor. Acele den “iflte Ege böyle bir yer” diyorsunuz. Hukuksuzlukta üçüncü geliflmeyi ise, Enerkamulaflt›rman›n kamulaflt›rma yasas›Ama köyün 500 metre kuzeyine devam ettiji Bakanl›¤› Maden ‹flleri Genel Müdürlün›n 27. maddesinde belirtilen özgün bir Yasa çok aç›k: ¤inizde, iktidar ve sermayenin murad etti¤i ¤ü, 23 Ocak 2009 tarihli yaz›s›yla hayata yap›s› vard›r, normal kamulaflt›rmadan Devlet hakk› Ege’ye flahit oluyorsunuz. Bu Ege, Kaz geçirmeye çal›fl›yor. Müdürlük, söz konusu daha h›zl›, bir ay içinde el konulmas›na sadece yüzde 2. Da¤lar›’ndan Bergama’ya, Uflak K›flladayaz›yla ‹zmir’in su kaynaklar›na verece¤i iliflkin. Madde, yurt savunmas›n›n geÇ›kar›lan ¤›’ndan Manisa Salihli’ye kadar siyanürle zarardan dolay› madeni mühürleten beledirektirdi¤i acil durumlarda, mesela savafl maden i¤difl edilen, üç bin senelik tar›m miras› 15 ye encümen karar›n›n iptal edilmesini, belehalinde geçerlidir. Ordu sefere ç›kt›, bir Türkiye’de sene aç›k kalacak madenler için heder edilen diyenin Maden Kanunu’nun Anayasa yere yerleflmesi lâz›m, bunun için koniflletilirse, yüzde Ege. Ege’nin çeflitli köflelerinde alt›n madeni Mahkemesi taraf›ndan iptal edilen maddelemufl bir fley. Ama bunun art›k suyu ç›kt›, 1’e düflüyor. ruhsat› alan Kanadal› Eldorado flirketinin rine göre iflletmeye ruhsat vermesini buyur her yerde uygulan›yor. Çünkü yat›r›mc› Kurumlar Türkiye “ofisi” Tüprag’›n Efemçukuru’na ediyordu! ‹ktidara, ulusötesi flirkete ve sus “acelem var, geciktirirsem flu kadar zaravergisinde kâr çöreklenmesi yöreye çok a¤›r faturalar ç›kapus kesilen belediyeye karfl› Ege Çevre Platra u¤rayaca¤›m, vergisini ödeyemeyecebeyan ederse racak. Ruhsat› olmamas›na ra¤men madeformu’nun verdi¤i mücadeleyi avukat Arif ¤im” diyor. Hatta yabanc› yat›r›mc›lar vergi ödüyor. nin galerilerini açmaya bafllayan ve madene Ali Cang›’dan dinliyoruz... tahkime götürüyorlar, Bakanlar Kurulu Ödenen vergi yaklaflanlar›n üzerine özel güvenlikleriyle hemen acele kamulaflt›rmaya karar veriyaratt›¤› riskle sald›ran flirketin tüm ‹zmir’e verece¤i en büEfemçukuru’na alt›n madeni açılacak karfl›laflt›r›ld›¤›nda yor. Efemçukuru’nda bu süreç yafland›. yük hasar, temiz kalm›fl son ve en büyük su Daha önce köylülere gelip “gelin anlaflaolması kamuoyu gündeminde hak ettikayda de¤er havzas›n› siyanür ve a¤›r metallere bo¤acak ¤i yeri bulamadı. Bunun nedeni ne sizde¤il. Ekonomik l›m, yoksa kamulaflt›r›r›z” dediler. Köyolmas›. Böylece binlerce ton üzüm üreten lüler de tepki olarak tebligatlar› yakt›. ce? yönünün ayr›ca müreffeh Efemçukuru tarihe kar›flmakla kalBiz de bir taraftan normal kamulaflt›rma Ali Arif Cang›: Bir süre Bergama sürecitart›fl›lmas› mayacak, 3.5 milyon insan da 15 sene içinde sürecini beklerken dava açar›z diye henin gölgesinde kal›nd› bir anlamda. 2002 gerekir, ama susuzluk tehlikesiyle yüzleflecek. ‹flin en vasap ediyoruz, di¤er taraftan da toplumy›l›nda ‹ZSU Kent ve Çevre Komisyoas›l ekolojinin him yan› ise, yörede yapt›¤›m›z röportajlar sal muhalefeti güçlendirmeye çal›fl›yonu’nda üyeyken imzasız bir mektup geltart›fl›lmas› sonras›nda, Anayasa Mahkemesi ve Dan›flruz. O güçlenirse kamulaflt›rmaya da di bana. Diyor ki, “Efemçukuru’nda algerekiyor. tay’›n verdi¤i bir dizi kararla Efemçukuru kalk›flamazlar, ama 3 Ocak 2008 tarihli t›n madeni bulunmas› söz konusu, ‹ZSU Efemçukuru alt›n madeni alenen kanunsuz bir iflletme Bakanlar Kurulu karar›yla 39 parselin karfl› ç›k›yor, ama gücü yetmiyor, müdagibi bir yerde durumunda olmas›na ra¤men, hükümetin acele kamulaflt›r›lmas›na karar verdiler. hale edin”. ‹zmir Barosu duyarl›yd› o alt›n madeni mahkeme kararlar›n› uygulamamas›. AnaEfemçukuru’nda toprak mülkiyetinin günlerde, taraf durumundayd›. Biz de iflletilmesi, yasa Mahkemesi, Madencilik ve Çevre Kayap›s› nas›l, parçalı mı, belli ellerde mi ‹ZSU’ya bir yaz› yaz›p “böyle bir duyum koskoca nunu’nda yap›lan yönetmeliklerle ilgili bir toplanmıfl? ald›k, bu konudaki bilgileri aktar›n” debir kentin dizi de¤iflikli¤i iptal etti ve Bergama, K›flla39 parselde yaklafl›k 15-20 köylüye ait dik. Sanki bekliyorlarm›fl gibi, bize koca kaynaklar›ndan da¤, Efemçukuru’ndaki alt›n arama ve iflleyerler var. 39 parselin d›fl›nda da bir k›sbir dosya geldi. Dosyada buran›n su mahrum olmas› me izinleri geçersiz hale geldi. Di¤er yandan m›n› anlaflarak almıfllardı. Di¤erleriyle havzas› oldu¤u, su havzas›nda her türlü anlam›na Dan›fltay ‹dari Dava Daireleri Kurulu, baanlaflamad›klar› için acele kamulaflt›rma maden iflletmesine karfl› ç›k›ld›¤› ve yögeliyor.
‹zmirliler aya¤a kalkmal›!
48
karar› ald›lar. O 39 parsel sahibinin karfl› ç›kmas› çok iyi bir direniflti, kamuoyunun gündemine bomba gibi düfltü. Kamuoyu ilgilenince köylüler de bu defa dava açal›m dediler. Dava açt›k, ama bir k›sm› sonra vazgeçip topra¤ını satt›. fiirket daha önce önce dönüm baflına 8 bin lira verirken, davadan sonra “10-12 bin veriyorum” dedi. Bir de oras› orman köyü, ormanla ihtilafl› yerleri ve 2B arazileri var. Gerçekten orman vasf›n› yitirmifl, atalar›ndan, dedelerinden beri tar›m yapt›klar› araziler özenli bir orman kadastrosu yap›lmad›¤› için orman ya da 2B say›lm›fl. O yüzden köylü için 2B arazilerinin sat›fl› bir kurtulufl. fiirket, ormanla irtibatlar›nda s›k›nt›ya düfltü¤ünü farketti¤i köylülere gidip “sen davay› kaybedeceksin, ben buray› da sat›n alay›m” diyor. Bu, çok amaçl› bir strateji asl›nda. “Acele kamulaflt›rma karar›na dahil olan yeri de bana sat” diyor, “onun için dava açt›m” denilince de “ben anlamam” diyor. Daval›lardan birinin acele kamulaflt›rmaya dahil olan arazisini satmas› karfl›l›¤›nda 2B arazisini sat›n ald›lar, o da davadan vazgeçti. Köylü çaresiz kalm›fl, “hiç olmazsa paras›n› alay›m” diye bak›yor, o zaman flirket “Çevre Etki De¤erlendirme (ÇED) Raporu’nun iptal davas›ndan da vazgeç” diyor. Bu acele kamulaflt›rma karar›na iptal davas› açan köylülerden azilname gelmesini anlayabiliyorum, çünkü anlaflm›fl, satm›fl yerini, davas›ndan vazgeçiyor. Ama ÇED raporuna karfl› toplu halde aç›lan bir dava söz konusu. Köylünün, odalar›n, ‹zmirlilerin de dahil oldu¤u bir dava bu. Azilname bunun için gönderildi¤i zaman k›z›yorum. Niye gidip noterden masraf ediyorsun, “ben davadan vazgeçtim, bana avukatl›k yapma” de. fiirket, köylüdeki direnci k›rmak için her yolu deniyor. Kiflisel davadan vazgeçirdi¤i gibi, benim müvekkilim olmaktan da vazgeçiriyor, böylece toplu aç›lan davan›n etkisini de azaltaca¤›n› düflünüyor. Ayr›ca 2B arazilerini alarak oraya yerlefliyorlar. Ald›klar› baz› yerlerin maden iflletmesiyle ilgisi bile yok. “Ben ba¤c›l›k yapaca¤›m” diyor, ama ne ifli var ba¤c›l›kla, bilmiyoruz. Asl›nda maden her yerde var. Efemçukuru’ndaki 15 y›ll›k ruhsat›n d›fl›nda baflka fleyler planl›yorlar. Efemçukuru’nu yönetmek demek, ‹zmir’i yönetmek demek. ‹zmir’in en temiz, arsenik içermeyen tek su havzas› burada yere al›yor. Biliyorsunuz, bir yandan da su özellefltirmesi yolda. Madenin ardından orada arsenik olacak, ama böylece ‹zmir’i de elinde tutmufl oluyor. Belediye baflkanl›¤›n› düflünen biri rahatl›kla “alt›nc› aday” diye tan›mlanabiliyor ve flirket hemen onunla iliflkiye geçiyor. ‹zmir’in yerel siyasetini etkileyen bir durum söz konusu. Zaten AKP’le çok yak›nlar, yerel seçimlerde Tüprag’›n etkili olmas›n› bekliyorum. Tüprag da Koza gibi Fethullahç› m›?
Hay›r. Tüprag asl›nda Eldorado Gold adl› bir Kanada flirketinin tafleronu, Türkiye flubesi. Ama onlar›n ne olaca¤› belli olmaz. Çünkü daha önce de Edremit civar›nda bir yer Koza’ya sat›lm›flt›. Normalde “yabanc› firma var” diye bir tepki vard›. Yabanc› firma da yüzde yüz Türk olan Koza’ya sat›verdi. Ne fark var ki Koza’yla yabanc› flirket aras›nda? Peki Çevre Bakanl›¤›’n›n onaylad›¤› ÇED’i kim haz›rlad›? Enerji Piyasas› Düzenleme Kurulu’ndan bildi¤imiz üzere, özel haz›rlat›yorlar galiba... Raporu ENCON adl› bir flirket haz›rlad›. ÇED’in haz›rlanmas› süreci bafll› bafl›na tart›flmal›d›r. Biz, açt›¤›m›z davada Enerji Bakanl›¤›’n›n vermifl oldu¤u iflletme ruhsat›n›n iptalini istiyoruz. Bir maden iflletmesinin mutlaka Enerji Bakanl›¤›’ndan izin almas› gerekir. Oysa iflletme ruhsat›n›n iptal edildi¤i aflamada ÇED raporu devreye girer. Biz Enerji Bakanl›¤›’na açt›¤›m›z davada “bu iflletmenin etkinli¤i ‹zmir’in su kayna¤›n› kirletecektir, bilirkifliler bu yolda görüfl bildirdiler” dedik. ‹dare Mahkemesi yürütmeyi durdurdu. Ama Ali Arif Cang› temyiz aflamas›ndayken ÇED’leri iflletmifller. Karardan dolay› Çevre Bakanl›¤›’na sürekli “ÇED sürecini durdurun” dedik, çünkü iflletme ruhsat› olmayan bir proje için ÇED süreci iflletilemez. Enerji Bakanl›¤›’na “ruhsat iptal edildi, ruhsat› geri ald›n›z m›” diye sorduk. Birkaç ay sonra cevap geldi, “iade edilmedi¤i anlafl›lm›flt›r” diye. Ama bu süreçte, yani 2005’te, ÇED raporu olumlu ç›kt›. Birkaç ay sonra Dan›fltay iflletme ruhsat›n›n iptali karar›n› bilirkiflilerden gelen bilgiler çerçevesinde En temiz kalm›fl bozdu. Yani ÇED raporunun al›nmas› süreci, Dan›fltay’dan gelecek bozma kasu kayna¤› Efemçukuru’nda. rar› bilinir gibi sürdürüldü. fiimdi de ÇED iptali ve iflletme ruhsat› iptali davaArsenik ve a¤›r lar› beraber sürüyor. Ama ‹zmir 4. Mahmetal kirlili¤i kemesi’ndeki davalar iyi gitmiyor. Daha aç›s›ndan önce iflletme ruhsat› davas›nda maden en temiz yer. mühendisi olan bir bilirkifli olumlu göDi¤er yandan, rüfl bildirmiflti. Di¤er iki bilirkifli olan je‹zmir’in oloji mühendisi ve ziraat mühendisi en yüksek yeri, olumsuz görüfl bildirmifl, su kaynaklar›oradaki kirlilik n›, orman ve tar›m arazilerini etkileyecedo¤rudan ¤i, madenin oray› yaflanmaz hale getiredo¤ruya ce¤ini söylenmiflti. Ard›ndan ziraat mü‹zmir’e gelir. Efemçukuru’nda hendisinin yerine getirilen mühendis rapora olumlu imza att›, “peyzaj bozulursa bir yaflam düzeltiriz” dedi. Oysa mahkeme tar›m sürüyor ayr›ca. Oradaki ba¤lara alanlar›na ne olaca¤› soruyordu. Öyle bir verilen bedeller, kuflkulu bir rapor verdiler ki, ilk gören mühendis arkadafllar›m›z “bu bir rapor bir köylü de¤il, ‘buras› bozulursa düzeltirim’ diailesinin yen bir ifl teklifidir” dediler. Böyle rapor ne yaz›k ki olmaz ki. Enerji Bakanl›¤› “Bergama’da en fazla altı-yedi senesini olumsuz rapor veren bilirkifli Prof. Dr. fievki Filiz tarafl›d›r” diye Efemçukukarfl›layabilir. ru’nda yer almas›na itiraz etti. Ama yerine getirilen peyzaj mühendisi de Bergama’da olumlu rapor vermifl. fiu anda ruhsatla ilgili kararı düzeltme aflamas›n-
day›z. ÇED raporundaysa seçilen üç bilirkifli de “bu rapor harikad›r” dediler. Zaten ÇED raporlar›n›n sadece binde üçü olumsuz oluyor. Bu da epey flüpheli bir tablo de¤il mi? Hatta ‹zmir’in ihtiyac› olan baraj için, “böyle bir baraj yap›lmayacak, Büyükflehir bundan vazgeçmifltir” dediler. O zaman daha böyle bir bilgi yoktu. Bu üç bilirkifli de onayland›, mahkeme de üç s›f›r aleyhimize karar verdi. fiu anda temyiz aflamas›nda dava, yani bafla döndük. Büyük olas›l›kla Dan›fltay ÇED davas›n› bozacak. Çünkü iflletme ruhsat› tart›flmal› olan bir yerin ÇED davas›na red karar› verilemez. Ard›ndan bu acele kamulaflt›rma karar› ç›kt› ve ona yirmi tane iptal davas› aç›ld›. Dan›fltay 6. Dairesi, beklenmedik bir kararla, alt›n madeninin ekonomiye yüksek bir yarar› oldu¤unu söyledi. 6. Daire ki, Bergama’da o ünlü çevreci karar› veren daire. Daha önce “siyanürle alt›n ç›karılamaz” diyen bir Dan›fltay karar› yok mu? Öyle bir karar ç›kt›. Ama ruhsat iptalinin reddedilmesi üzerine orada zora girdik. Bu, Tüprag’a yarad›. Ard›ndan ‹dari Davalar Genel Kurulu’na itirazımızda oy birli¤iyle harika bir karar verildi, “mülkiyet hakk›n›n s›n›rland›r›lmas› için kamu yarar› flartt›r” dendi. Efemçukuru alt›n madenine iliflkin henüz ruhsat ve ÇED dava süreçleri sonuçlanmam›fl, “bu iflletmenin kamu yarar›na olup olmad›¤› belli de¤ildir” diyor. Bu asl›nda bütün acele kamulaflt›rmalarda emsal olacak bir karard›r. ‹kincisi, kamulaflt›rma kamu yarar›na uygun olmal›d›r, ama acele kamulaflt›rma durumunda da, yap›lmadı¤ı takdirde kamu düzeninin bozulmas› gerekir. ‹dare, Efemçukuru maden arazisinin acele kamulaflt›r›lmas›n› gerektiren kamu düzeninin bozulmas› riski anlatılmal›d›r dedi. Öyle bir fley yok. Davalar sürüyor, henüz aç›lma ruhsat› verilmifl de¤il. Alt›n madenlerinin ekonomiye büyük katkı sa¤layaca¤ı söyleniyor, hatta 800 milyar dolar gibi rakamlar zikrediliyor. Mesela ruhsatın ne kadara kiraland›¤ını biliyor muyuz? Burada henüz iflletme yok ki, kiralama olmad›. ‹flletme belgesi al›n›rken bir bedel yat›r›l›yor, orman alanlar› tahsis ediliyor, iflgaliye gibi bir harc› var. Ama iflletme aflamas›nda yasa çok aç›k. Devlet hakk› sadece yüzde 2 deniyor. E¤er ç›kar›lan maden Türkiye’de iflletilirse, yüzde 1’e düflüyor. Kurumlar vergisinde kâr beyan ederse vergi ödüyor. Bergama’da biz bu bilgiye net ulaflamad›k. fiirketin aç›klad›¤› vergiler vard›, bir miktar kâr gözüküyor. Ama ne olursa olsun, orada ödenen vergi yaratt›¤› riskle karfl›laflt›r›ld›¤›nda kayda de¤er bir oran de¤il. Bence ekonomik yönünün ayr›ca tart›fl›lmas› gerekir, ama as›l ekolojinin tart›fl›lmas› gerekiyor. Efemçukuru gibi bir yerde alt›n madeni iflletilmesi, koskoca bir kentin kaynaklar›ndan mahrum olmas› anlam›na geliyor. Zarar›n›n ölçüsünü düflünsenize. Kuzeyden gelen kuyular kirli, Gediz kirli.
49
Söylefliler: Ulus Atayurt
En temiz kalm›fl yüzeysel su kayna¤› burada, arsenik ve a¤›r metal kirlili¤i aç›s›ndan en temiz yer buras›. Di¤er yandan, oras› ‹zmir’in en yüksek yeri, oradaki kirlilik do¤rudan do¤ruya ‹zmir’e gelir. Orada bir yaflam sürüyor ayr›ca. Oradaki ba¤lara verilen bedeller, bir köylü ailesinin ne yaz›k ki en fazla altı-yedi senesini karfl›layabilir. Peki bu kamulaflt›rma pazarl›¤›na flirket de dahil oluyor mu? O bölgeyi sat›n almakistiyor, sat›n ald›¤› zaman devlet kamulaflt›rmadan vazgeçiyor. ‹dari mahkemenin verdi¤i yürütmeyi durdurma karar›na kadar yedi ay geçti, yedi ayda yetmifl defa el koyarlard›, bilerek de¤er tespiti yapmad›lar. Kamulaflt›rma olsa toprak Enerji Bakanl›¤›’na kalacak, o da zaman› gelince tekrar eski malikine verecek. fiirketse oray› kendi mülkü yap›p istedi¤i gibi at oynatabilecek. fiirketin yerel seçimlerde etkili olabilece¤inden söz ettiniz. Bu olup bitenler ‹zmir’deki siyasî süreci nas›l etkiliyor? Yerel seçimler yaklafl›rken kimse madeni telaffuz edemiyor. ‹zmir’de Büyükflehir belediye baflkan› “Efemçukuru alt›n madeni iflletilirse ‹zmir’in tafl›nmas› gerekir, Çaml› Baraj›’na ihtiyac›m›z var, hem baraj hem maden olmaz” diyordu. Hükümet ne yapt›? Barajdan vazgeçti. Ama Büyükflehir belediyesi yeterli direnci gösteriyor mu? Hay›r. fiu anda köylüler maden bölgesinde tesis çal›flmas›n›n bafllad›¤›n› söylüyorlar. Bunun için Büyükflehir belediyesinden yer tespiti istemeleri gerekiyor, iflletme ruhsat› ve aç›lma ruhsat› istediklerinde belediye devreye girebilir. ‹ZSU’ya “burada bir faaliyet var, denetleyin” dedik, silahl› bekçiler ‹ZSU’yu bölgeye sokmad›lar. Jandarma bile “bizim yetkimiz yokmufl” dedi. Olay› flirketin özel güvenli¤ine b›rak›yorlar. Belediye de “asl›nda Efemçukuru’ndaki üzüm tesislerinde yeralt› kaynaklar›n›n iflletilmesine karfl› de¤iliz, ama flartlar›m›z var” dedi. Efemçukuru’ndaki konuflmada “alt›n madenine karfl› de¤iliz” demenin gere¤i var m›? Acele kamulaflt›rma karar› verilmifl, herkes teyakkuzda, “‹zmir belediye baflkan› Aziz Kocao¤lu ne diyecek bu konuda” diye bekliyorlar, ama o ç›k›p tepki vermiyor. Bu sessizlik kötü bir durum. Çünkü toplumsal bir tepki var, ama Büyükflehir belediyesi karfl› ç›kt›¤› bir iflletmenin uygulamalar›na tepki göstermiyor. EGEÇEP olarak “biz gerekirse Büyükflehir belediyesiyle de mücadele ederiz” demek zorunda kald›k, halbuki belediyenin o tepkiyi örgütlemesi gerekirdi. fiimdi seçime giderken su tart›fl›l›yor. 2002 y›l›ndan beri “bu iflletme aç›l›rsa ‹zmir’in muslu¤undan arsenikli su akacak” diyoruz. Tam bu ortamda Çaml› Baraj›’na ihtiyac›n vurgulanmas› gerekirken Büyükflehir tepkiyi örgütleyemedi. Desteklese, ‹zmir ayaklan›rd›. Bu olayda ‹zmir suskun, sessiz. Bir avuç insan, çabalay›p duruyoruz. Melih Gökçek’in zehirli su için ‹zmir’i iflaret etti¤i noktada, CHP’li Aziz Kocao¤lu’nun durumu aç›klamas› gerekmez miydi? ÇED olumlu raporu verdi¤i günlerde, Çevre Bakanl›¤›’na yaz› yaz›yorduk. Kooperatif baflkan›n›n bir dilekçesine bir yan›t geldi. Hemen Aziz Kocao¤lu’ndan randevu al›p gittik. “Haberimiz yok, mümkün de¤il bunu yapamazlar” dedi. “Yaparlar, imza atmazsan›z sizi görevden de al›rlar, bu kadar güçlüler” dedik. Nitekim yapt›lar. “ÇED dosyas›na göre ifllem yap›l›r, imza atacak makam inceleme yapamaz” diyor yönetmelik. Ben olsam, Konak meydan›nda bir kürsüden her fleyi halka söylerim. ‹zmirliler aya¤a kalkarsa, kimse bir fley yapamaz. Aziz Kocao¤lu ise “bu bizim yöntemimiz de¤il” diyor. Oysa “alt›n madenine karfl›y›z” yerine, “bilimsel olarak kirletmiyorsa bu olabilir” dendi. Bu da direnci zay›flatt›. ‹steyen istedi¤i raporu düzenliyor art›k.
50
EFEMÇUKURU TARIMSAL KALKINMA KOOPERAT‹F‹’NDEN ‹BRAH‹M UYSAL
Ege’yi bitirecekler Alt›n madeninden ne zaman haberiniz oldu? ‹brahim Uysal: 1991’de. Gerçekten halk olaraktan art›k gelifliriz, ileri gideriz hesab›yla hareket ettik. Para kazanma peflinde de¤ildik, çünkü çevreye göre iyi durumdayd›k. Zarar›n› gerçekten bilmiyorduk. fiimdi doktorlardan, üniversitelerden, çevreci arkadafllar›m›zdan, Ege Çevre Platformu’ndan ö¤rendi¤imiz zarar›n fark›nday›z. Bergama’ya gittik, Bergama halk›yla görüfltük. Söyledikleri akl›mdan gitmiyor. Yafll› bir amca dedi ki: “Ben 70 yafl›mday›m, bunlar geldi, kad›n ölü do¤um yapt›, ikinci hamileli¤inde yedi ayl›k do¤um yapt›. Üçüncü hamileli¤inde 20 milyar masraf yapt›m, buna ra¤men çocuk zor bela hayatta kald›, ‹zmir’e götüre getire ‹zmirli gibi oldum, kad›n›n kolunda kocaman i¤ne yaras› oldu. Burada keçilerimiz, ineklerimiz, hepsi ölü do¤um yaptı. Bir arkadafl›n yedi ine¤inin yedisi de ölü do¤um yapt›. Bize ‘zararl› de¤il’ dediler, ama genç bir evlad›m›z öldü...” Bizim bu afla¤›daki araziden TEDAfi yüksek gerilim geçiriyor, oradan geçen arkadafl›n biri madencilerin hesab›n› yaparken, Uflak’tan gelen tafleron flirket çal›flan› oradaki durumu anlatt›. Uflak’a da gittim ben. Çok afl›r› zararl› oldu¤unu görüyoruz madenin. Hükümet bunlar›n bir numaral› destekçisi. Siz bir dizi dava da açt›n›z, de¤il mi? Maden aç›lmas›n diye açt›k. Buraya üç defa kamulaflt›rma k¤›tlar› geldi. Biz iki sefer kabul etmedik, üçüncüde kabul edenler oldu. Avukat “kaybedecek bir fley yok” dedi, ama onlar mahkeme aflamas›nda korkup b›rakt›lar. Sekiz-on arkadafl da parselleriyle birlikte devam ediyor. fiu anda her fley da¤›n›k vaziyette burada. Toprak satılınca ele bir miktar para geçiyor, ama üzümünüz de çok de¤erli, de¤il mi? Bu ‹talya’dan gelme bir üzüm. ‹smi Aydos, ama halk aras›nda Enfes diye geçiyor. Doktorlar bile bu üzüm çekirde¤inin bir sürü hastal›¤a faydal› oldu¤unu söylüyor. Bu üzümden piyasada var, ama tad›ndan, havas›ndan dolay› dünyada efli benzeri yok. Tat konusunda bize bir türlü ulaflam›yorlar. Ama flimdi afla¤› yukar› otuz-kırk kifli aras› terk var. Halbuki bu köy, civardaki en eski köy. Burdan orman kadastro gelmifl geçmifl kaç defa, 2B bile olmayacak arazilere orman demifl para almak için. Baz› arkadafllar›n ba¤lar› Orman ‹daresi taraf›ndan kürüldü. Bir tek dikili kökü kalmayan arkadafllar›m›z kald›. Devlet ellerinden ba¤lar›n› ald›, bizim köy biter hale geldi. Siz asl›nda üzümle geçinebiliyordunuz, de¤il mi? 3 bin ton üzüm ç›karan bir köy buras›, madenle bu rakam düflecek maalesef. ‹stanbul’dan tüccar geliyor, kendimiz de gönderiyoruz hallere. Üç yıldır organik üzüm de devam ediyor. Baz› arkadafllar›m›z kilosu 4 milyondan satt›lar. Devlet bu köye gözünü dikti, “ister yok ol, ister PKK ol, ister kapkaçç› ol, cezaevine gir, ben sana bakay›m” demeye getiriyor. Peki bu 2B iflini alt›n madeniyle bir araya getiriyor musunuz? Vallahi biz yoldan geçenden bile flüphe kapmaya bafllad›k. Bizim köydeki 170 haneden,
‹brahim Uysal
ekonomisi bundan sonra devam edebilecek arkadafl›m›z 70 hane kalmaz. Kamulaflt›rmadan dolay› elimize gelen son kararları ben ast›m. Kamulaflt›rma pazarl›¤›n› flirket mi yap›yor? Evet. Telefon aç›yorlar, haber yolluyorlar “gelsin, anlaflal›m” diye. Baflbakan›n, cumhurbaflkan›n›n imzalar› geldi gitti. Kamulaflt›rma flirketin ifline gelmiyor nedense. Onun yerine anlaflmaya çal›fl›yorlar. Herkes gelmeyince bir daha kamulaflt›rmay› devreye soktular. Bu yüzden afla¤› yukar› 60 kifli rahat satm›flt›r. Yüz kifli kadar hâlâ direniyor. Baz› araziye dönümüne 4 bin lira, baz›lar›na da 9 bin lira biçtiler. Sonra 12’ye, 20’ye, 22’ye bile satanlar oldu. Asl›nda bir ailenin geçinmesine 20 dönüm yeter. Bu dört-befl bin kök civar›, o da haneye 20-30 bin YTL kazanç getirir. Baz› ba¤lar dört-befl y›lda telafi ederdi flirketin verdi¤i paray›. Nesiller boyunca ekenler vard›. Yaz›k oldu. Peki satanlar ne yap›yor? Kimi gitti ev ald›, kimi araba ald›. ‹zmir’e, Menderes’e gidenlerden dönenler oldu. Sonuçta buras› kürkçü dükkân›, havas›n› alan gidemez bir yere. Kimisi paras›n› bitirdi bile. Bu sene mahsul de az oldu. Kredi alm›fl olan vatandafllar ödeyemez hale geldiler. Bu köy Menderes’in geliri en iyi olan köylerinden biriydi, ama maalesef s›f›ra düflmek üzereyiz. Peki siyanür sizi nas›l etkileyecek? Alt›n madeni kuruldu¤u takdirde 30 km çevresini etkiledi¤ini biliyorum, kufl uçumu hesab›. Bergama’y› bitirdiler. Ege’ye düflman bunlar. Say›n baflbakan ‹zmir’de istedi¤i ilgiyi göremedi, “gâvur ‹zmir” dedi. ‹zmir belediye baflkan› Aziz Kocao¤lu aç›kça “ruhsat vermeyece¤im” diyor mu? Festivale geldi¤inde “bu alt›n›n ç›kmas› gerekir, ama buras› farkl› bir bölge, ‹zmir’in suya ihtiyac› var, bunun için Çaml› Baraj›’n›n yap›lmalı” dedi. “Bu toplulu¤u temel atmada görece¤iz inflallah” dedi ve ayr›ld›. Kocao¤lu kazan›r da baraj› kurabilirse belki bir flans›m›z olur. Ama bakanl›ktan bir yasa ç›k›yor ki, ne vali, ne askeriye, ne belediye etkili olabiliyor. Ruhsat vermek zorunda b›rak›yorlar, tesis yap›yorlar. On y›ll›k hedefler yirmi y›la ç›kmaya bafllad›. Yirmi y›l burada nas›l kalacaklar? fiirketle çal›flan köylüler var m›? Üç-dört tane çal›flan var. En fazla on kifli çal›fl›r. Yasa bizim ülkemizde geçmez hale geldi. Yasalara sayg› kalmad› ki.
k›raat
* Ergen halini bilmez miyiz? Arzu patlamalar› ve o arzu düflleriyle muazzam bir tenakuz içindeki gündelik hayat›n darl›¤›na isyan... Bir tarafta kabard›kça kabaran bir Benlik ve s›f›r empati... Di¤er tarafta ebeveynin, ortam›n, yafl› yetmemenin, “izinsizli¤in”, –çoklar› için– paras›zl›¤›n k›s›tlar›; böylece büyüyen acz duygusu, o birden uzay›p sarsaklaflan kollar›n bacaklar›n ilan etti¤i, o çatallanan sesin hayk›rd›¤› özgüvensizlik... Bu bafl edilmesi zor karmaflan›n getirdi¤i asabiyeti, kâh içine kapanarak, agresif biçimde bunalarak, kâh böbürlenmeler, diklenmeler, horozlanmalarla aflmaya çal›fl›r delikanl›. Muktedir olandan, “yapabilen”den (her neyi ve her nas›l olursa olsun “yapabilen”den) büyülenir, kendisini k›s›t alt›nda tutan edep ve ar hudutlar›n› zorlayandan etkilenir. Galiz küfürler, “kafas›na s›kma”, “kelle alma” lâflar›, porno, fliddet bunun için cezbeder onu. “Kurtlar Vadisi” ve emsalleri, bilhassa ergenlerin “duygular›yla oynad›¤›” için, ergenlere özgü, kendi güç-kudret fantezisinden ötesini düflünmeyen, “pornografik” bir fliddeti güzelledi¤i için tehlikelidir. (...) Hem, biliyorsunuz, ergenlik afl›lamayabiliyor. Kiflilik oturmazsa, gencin fliflen benli¤i ve patlayan talepleri, belirli bir tatmin bulmazsa, hele dünyadaki baflka insanlar› ve durumlar› anlama çabas›na aç›lmazsa, ergenlik ebedîleflebiliyor, sünüyor. Biz, bu bak›mdan, sadece yaflça de¤il, baflça da ergen olanlarla dolu bir toplumda yafl›yoruz. “Kurtlar Vadisi”, bu yönden de tehlikelidir.
52
çok Türkin, ama daha da Türkçe hikâyecili¤ e beraber iyl tn me i, bir rinden çenin s›k› iflçile gelifltiren , en unu da genifllet kendini de, okur iydi Bilbir n da lar ›c› aç n, yol kar makinalar›nda î zevkihs fla r iyat›nda ne kada , topge Karasu. Edeb flt› lla sa lum top r o kada tirdi. ne bel ba¤lad›ysa efl inl ng ze ını o kadar lumun hafsalas ye, Sae” ec “G n de i”n Bahçes “Göçmüfl Kediler ›t niteli¤inde zyaz›n›n baflyap it Faik sonras› dü inden ç›kt›.. lem ka iz un tit baz› örnekleri on rgilerde kalDe usanlar” var: fiimdi elimizde “S i, denemeler kü öy u ras fl Ka m›fl, kitaplaflmam› n beri bir da fl›n tta fliirleri. Ba leri, söyleflileri, ha ama ertam a am , ›¤› zd ek ya bütünlük gözeter rindeki ele ây hik a kald›rd›¤› dirmedi¤i için raf Defteri” un ur Ok araz “Y ikle dil kayg›s›, özell or, ‘50’leinde söze dökülüy bafll›kl› denemeler u sanat, ras Ka a ›nd am ma ort rin verimli tart›fl t›flmas›tar k oji fll›klar›n ontol yap›t, yaz› gibi ba ur olman›n ok ›n, an um ok da na giriyor, bu ara s›k s›k bemluluk oldu¤unu nas›l bir a¤›r soru a kedilerç›kan “Susanlar”d lirtiyor. Metis’ten var. den de elbet bahis
X - KÜTÜPHANE Aliza Marcus Kan ve ‹nanç –PKK ve Kürt Hareketi (‹letiflim) Beybin Kejanlıo¤lu Türkiye’de Medyanın Dönüflümü (‹mge) Cemil Koçak Geçmifliniz ‹tinayla Temizlenir (‹letiflim) Douwe Rieff Yaflland›kça Hayat Neden Çabuk Geçer (Metis) E.H. Carr Michael Bakunin (‹letiflim) Enis Batur Mekik (Norgunk) Eric J. Hobsbawm Tarih Üzerine (Agora) Fidel Castro Che’li An›lar (Agora) Gamze Yücesan-Özdemir - Ali Murat Özdemir Sermayenin Adaleti –Türkiye’de Emek ve Sosyal Politika (Dipnot) Giovanni Arrighi Adam Smith Pekin’de –21. Yüzy›l›n Soykütü¤ü (Yordam) Gülseren Adaklı Türkiye’de Medya Endüstrisi (Ütopya) Irène Mélikoff Uyur idik Uyard›lar (Demos) Leo Panitch Küresel Parlama Noktalar› –Emperyalizme ve Neoliberalizme Karfl› Tepkiler (Yordam) Michel de Certeau Gündelik Hayat›n Keflfi (Dost) Onur Caymaz Yaz Tarifesi (Metis) Simon Clarke Marx’›n Kriz Teorisi (Otonom) Stephen Jay Gould Yaflam›n Tüm Çeflitlili¤i –‹lerleme Mitosu (Versus) Tan›l Bora Türkiye’nin Linç Rejimi (Birikim) Tar›k Sipahi Hala (Periferi) Vefa Zat Barmen –Suriçi’nden Hilton’a Yudum Yudum ‹stanbul (Do¤an)
•
*
• Türkiye, son yıllarda, hem sendikalaflma oranlarında hem de toplu ifl sözleflmesi kapsamındaki çalıflanların oranlarında dramatik düflüfller yaflamıfltır. Geleneksel olarak, sendikalaflma, gıda, savunam. enerji ve madencilik gibi kamu iflletmelerinin bulundu¤u sektörlerde yüksektir. Sendikalaflma oranının en düflük oldu¤u taflımacılık, medya ve turizm gibi hizmet sektörleri özel sektörün elindedir. (...) Sendikaların güçsüzleflmesinde bir di¤er önemli nokta, 1980’lerden bugüne sendikaların ve sendika yanlılarının, medyada ve akademide konumlarıyla iliflkilidir ve sendikalar ve sendika yanlıları, hayatın her alanında zor anlar yaflamaktadırlar. Üçüncü dünyanın otoriter rejimlerinde, ki Pinochet’nin fiili’si buna en önemli örnektir, 1980’ler sonrası yeni emek stratejileri, “piyasa”yı tek denetim mekanizması olarak belirlemifl ve sendikaları da, bir karflı hegemonya stratejisi yaratmaktan uzak kılacak flekilde zayıflatmıfltır. Bu durumda, Marksistler ya da eme¤in haklarını savunanlar “terörist”le eflanlamlı kullanılmakta ve sendikalar da mavi yakalı erkek iflçilerin “arkaik” kaleleri olarak görülmektedir. Sendikacılı¤ın bu “yeni imaj”ının üretiminde, medya da önemli rol üstlenmektedir. Medya, sendikalara çok az ses ve yer vermekte ve sendikaları fliddet ve anarfli gibi “arkaik” yöntemler kullanan “arkaik” örgütler olarak görmekte ve göstermektedir.
Kesintisiz devrim az önce külden bir kufl sürüsü geçti / üzerinden uçarak ›slak çat›lar›n / bu geçifl söylenmeyen sözler gibiydi / de¤iflmezli¤ini biliyordum yaflanm›fl›n ayn› soru: ayr›l›k an m›, zaman m› kahvedeki yan›k masa örtüsünde / kupa k›z› nas›l da yaln›zd› az önce / umut her zaman bir yol bulur denir / maça valesi vard› birisinin elinde ayn› soru hep, yaman eflk›ya: / hayat neden kirlenir? bunlar da eski günlerimdi benim / yaln›z sabahlar›m, dost oldu¤um kufllar / otelin isli lambas›, sokaklar› unutmad›m / askerdeyken mektuplar al›rd›m rüzgârdan / o k⤛t gemiyi unutmad›m, istasyonu / küçük ama güzel bir nottaki imla hatas› neden ama neden, zorlu eflk›ya! / nas›l görülürdü bir körün rüyas› az önce yaz, unutulmufl bir kad›n resmiydi / geçip gitti her fley, bir ortaça¤dan geçip gittim / kesintisiz bir devrimdi aflk ve uçurtmalar / soylu eflk›ya! gurbetin akflamlar›na benzerdim hep ayn› soru, / yoruldum art›k yok mu sonu sonra kesintisiz bir devrim gibi / cevab›n yak›c›l›¤› cevab›n yak›c›l›¤›...
1941 yılının ikinci yarısından itibaren (...) Türk gazete ve dergilerinde, her zaman bilinen Yahudi tipinin yeniden, ama sert vurgulu bir flekilde ortaya çıktı¤ı görülüyordu. O Yahudi ki, hep rahat ve zengin bir hayat yaflamıfl, ama nimetlerden yararlanırken, hiçbir külfete katlanmamıfltı. Bu hatırlatıfl, hem hedef gösteriyordu hem de saldırgan bir tarzdaydı. Karikatürler ve pek çok yazı bunu gösteriyor. Türkiye’ye bir Yahudi göçü mevcuttu. Ama bu hem istenmiyordu ve hem de göçmen kabul edilmiyordu. 1939 yılında 800 Çekoslovak Yahudisini ‹zmir’e getiren Parita gemisi, limanda alıkonulmufl ve göçmenlerden hiçbirinin ülkeye girifline izin verilmemiflti. Gemiye kömür, su ve yiyecek yüklendikten sonra, polis zoru ile de limandan uzaklafltırılmıfltı. Yahudi cemaati elinden gelen yardımı yapmaya çalıflmıfltı. Türk basını ise, durumu ve finali flöyle özetliyorlardı: “Serseri Yahudiler” nihayet ‹zmir’i terk ettiler! Struma ise, 1941 yılının son günlerinde ‹stanbul Limanı’na gelmiflti ve geminin akıbeti, ilki ile kıyaslanamayacak derecede trajik olacaktır. Bu göçmenler de Türkiye’ye alınmamıfllardı. ‹ngiltere’nin de suç ortaklı¤ı ve iflbirli¤i ile, gemi zorla Türk karasularının dıflına çıkarılmıfltı. Ama asıl trajik son, bir gün sonra meydana gelecektir. Karadeniz’de ve kimli¤i belirsiz bir torpil ile...
e l i
k u l a ¤ › n d a
Gaipten gelen sesler Woody Allen’›n son kitab› “S›rf Anarfli”yi geçen sene dilimize kazand›ran Siren Yay›nlar›, flimdi de yirmi senedir yeni bask›s› yap›lmayan denemeler toplamas› “Tüysüz”ü evvelki bask›da bulunmayan “Tanr›” oyunuyla beraber yay›nl›yor. Woody Allen mizah›na hiç hay›r denir mi? öze görünmeyen bir âlemin varl›¤› tart›fl›lmaz bir gerçektir. As›l sorun oran›n flehir merkezine olan uzakl›¤› ve kaça kadar aç›k oldu¤udur. Aç›klanamayan olaylar daima vuku bulmaktad›r. Biri hayaletler görür. Bir di¤eri sesler duyar. Bir üçüncüsü ise uyand›¤›nda kendini at yar›fllar›nda koflarken bulur. Kim evde yaln›z bafl›nayken ensesine buz gibi bir elin dokundu¤unu hissetmemifltir ki? (Tanr›ya flükürler olsun ki bana olmad›, ama baz› insanlara oluyor.) Bu deneyimlerin arkas›nda yatan nedir? Hatta önünde? Baz› insanlar›n gelece¤i önceden gördü¤ü ya da hayaletlerle iletiflime geçti¤i do¤ru mu? Ve öldükten sonra hâlâ dufl alabilmek mümkün mü? (...) fiüpheci Sir Hugh Swiggles bulundu¤u ilginç bir ruh ça¤›rma seans›n› flöyle nakleder: “Ünlü medyum Madam Reynaud’nun evine gittik. Masan›n etraf›na oturup el ele tutuflmam›z söylendi. Bay Weeks kendini tutamay›p k›k›rday›nca Madam Reynaud ruh ça¤›rma tahtas›n› kafas›na indirdi. Ifl›klar söndürüldü ve Madam Reynaud, Bayan Marple’›n operadayken sakallar› tutuflup ölen kocas›yla temasa geçmeye çal›flt›. Aralar›nda aynen flu konuflmalar geçti: BAYAN MARPLE: Ne görüyorsun? MEDYUM: Mavi gözlü ve kafas›na f›r›ldakl› flapka geçirmifl bir adam görüyorum. BAYAN MARPLE: Kocam bu! MEDYUM: Ad›... Robert. Yo... Richard... BAYAN MARPLE: Quincy. MEDYUM: Hah, evet! Quincy. BAYAN MARPLE: Baflka ne görüyorsun? MEDYUM: Kafas›nda hiç saç yok, ama kimse kel oldu¤unu farketmesin diye bafl›n› genellik-
G
le yapraklarla örtüyor. BAYAN MARPLE: Evet! Aynen öyle! MEDYUM: Nedense elinde bir cisim var... Domuz filetosu. BAYAN MARPLE: Evlilik y›ldönümünde ona ald›¤›m hediye bu! Konuflturabilir misiniz onu? MEDYUM: Konufl, ruh. Konufl. QUINCY: Claire, ben Quincy. BAYAN MARPLE: Ay! Quincy! Quincy! QUINCY: Izgarada tavuk piflirmek istersen kaç dakika k›zart›rs›n? BAYAN MARPLE: Bu ses! Bu, O! MEDYUM: Herkes yo¤unlaflmaya çal›fls›n. BAYAN MARPLE: Quincy, sana iyi davran›yorlar m›? QUINCY: Fena say›lmaz, yaln›z giysilerin kuru temizleyiciden gelmesi dört gün sürüyor. BAYAN MARPE: Quincy, beni özlüyor musun? QUINCY: Ha? Ah, tabii. Tabii ki, yavrum. Gitmem laz›m... MEDYUM: Onu kaybediyorum. Gidiyor... Bu seans›n sahtekârl›¤a karfl› en kat› testlerden bile baflar›yla geçti¤ini düflünüyorum, küçük bir ayr›nt› d›fl›nda: Madam Reynaud’nun elbisesinin alt›ndan ç›kan fonograf.” fiüphesiz, seanslarda gerçekleflmifl baz› olaylar gerçektir. Sybil Seretsky’lerdeki meflhur vakay› kim hat›rlamaz ki? Akvaryumundaki k›rm›z› bal›k, o günlerde kaybetti¤i ye¤eninin çok sevdi¤i “I Got Rhythm” flark›s›n› söylemiflti. Fakat ölülerin ço¤u konuflma hususunda isteksiz olduklar›ndan ve kem küm ederek ancak
sadede gelebildiklerinden, onlarla ba¤lant›ya geçmek müthifl zordur. Yazar havalanan bir masaya bilfiil flahit olmufltur. Harvard’dan Dr. Joshua Fleagle’›n kat›ld›¤› bir seansta ise masa yerden yükselmekle kalmay›p üst kata ç›k›p uyumak için izin istemifltir... (...) Sevmek mi yoksa sevilmek mi daha iyidir? E¤er kolesterolünüz alt› yüzün üzerindeyse hiçbiri. Sevmek derken, kastetti¤im tabii ki romantik aflk –erkek ile kad›n aras›ndaki aflk yani; anne ve çocu¤unun, çocuk ve köpe¤inin ya da iki flef garsonun aras›ndaki de¤il... Sevilmek, kesinlikle be¤enilmekten farkl›d›r çünkü biri uzaktan be¤enilebilir, ama gerçekten sevebilmek için o kifliyle ayn› odada bulunmak ve ço¤u zaman perdelerin arkas›nda çömeliyor olmak elzemdir. Gerçekten iyi bir sevgili olmak için güçlü ama ayn› zamanda hassas olmak gerekir. Ne kadar m› güçlü? San›r›m yirmi befl kiloyu kald›rabiliyor olmak yeterlidir. Ayr›ca flunu da unutmamal›s›n›z, seven için sevdi¤i kifli her zaman dünyada hayal edilebilecek en güzel fleydir, buna ra¤men ayn› kifli yabanc› birine gümüflbal›klar›ndan farks›z gözükebilir. Zevkler ve renkler tart›fl›lmaz. Güzellik göreceli oldu¤undan, gözleri iyi göremeyenler hemen yak›n›nda bulunan birine hangi k›z›n daha güzel göründü¤ünü sorabilirler. (Asl›nda en sevimli olanlar genelde en s›k›c› olanlar›d›r ve iflte bundan dolay› da baz› insanlar Tanr›n›n varolmad›¤› hissine kap›l›r.) “Sevinci aflk›n bir dakika topu topu,” diye söylemifl ozan, “oysa aflk ac›s› geçmez ömür boyu”. Woody Allen, “Tüysüz” (Siren)
Duman› üstünde
Rüya nas›l yaz›l›r? Marguerite Yourcenar - Rüya ve Kader - çeviren: Roza Hakmen (YKY) Theodor W. Adorno - Rüya Kay›tlar› - çeviren: fieyda Öztürk (YKY)
dorno’ya göre rüyalar›n muhafazas› ve baflkalar›na aktar›lmas› için en iyi yol, onlar› uyan›r uyanmaz, kahvalt›dan önce yazmakt›r. Benjamin ise bunun tam tersi bir görüflü savunur: Geceden gündüze geçifl tam olarak yaflanmadan, yani kar›n doyurulmadan rüyalar› yazmak, hatta onlar› anlatmaya çal›flmak bile bir hatad›r. Benjamin’e göre, “Tek Yön”de belirtti¤i gibi, kahvalt›dan önce “hâlâ rüya dünyas›ndan kopamam›fl olan kifli, rüyas›na kendi sözleriyle ihanet eder”. Rüyalar›n kaydedilmesiyle ilgili bu iki farkl› tav›r, rüyalar›n birer edebiyat metnine dönüfltürülmesine dair önemli sorulara yol açar: Rüyalar›n edebiyat metni olarak ele al›nmas› ne demektir? Ya da, rüyalar›n edebî birer metne dönüfltürülmesi çabas›, rüyan›n dünyas›n›n elimizden kay›p gitmesine sebep olur mu? Adorno’nun “Rüya Kay›tlar›”, bafllar›na tarihleri düflülmüfl rüya notlar›ndan olufluyor. Adorno rüyalar›n “kavrams›zl›¤›na” en dolays›z haliyle ulaflmay› hedefliyor ve rüyalar›n› bir “kay›t tutma” tekni¤iyle metne döküyor. Uyand›¤› anda ald›¤› notlar üzerinde sadece dile dair küçük düzeltmeler yap›yor. Metinlerin bu ham hali sayesinde rüyan›n o kendine özgü do¤as›na tan›kl›k edebilece¤imizi düflünüyor Adorno. Uyan›k haldeki zihnin süzgecinden geçti¤i anda rü-
A
Mor Çat›’ya alk›fl fiiddete Karfl› Anlat›lar –Ayakta Kalma ve Dayan›flma Deneyimleri (Mor Çat› Kad›n S›¤›nma Vakf›)
aflbakanl›k Kad›n›n Statüsü Genel Müdürlü¤ü’nün yapt›¤› “Kad›na Yönelik Aile ‹çi fiiddet Araflt›rmas›”n›n sonuçlar›na göre, Türkiye’de on kad›ndan dördü çeflitli derecelerde fliddete maruz kal›yor. Duygusal ve cinsel fliddetin yan›s›ra, fiziksel fliddet ma¤durlar›n›n say›s› ve oran› da hiç az de¤il. ‹tip kakma, tokat vs. de var bunun içinde, son y›llarda gazetelerde s›kça okudu¤umuz akla hayale gelmez iflkence vakalar›
B
54
yan›n baz› unsurlar›n›n ay›klanmas› ihtimali, bu ilk kay›tlar›n de¤erini ispatlamak için en önemli dayanak... Öte yandan, rüyalar›n› yazarak kendi iç dünyalar›na tan›klar bulmak isteyen yazarlar hep flu önemli zorlukla yüzleflmek zorunda kal›rlar: Rüyalar uyan›k zihinle olaylar› ve imgeleri birbirine ba¤lay›fl›m›zdan farkl› bir yap›da olabildi¤inden okurun rüyadaki atmosfere nüfuz etmesi son derece zordur. Bir rüyada bizi etkileyen fley, imajlar›n ve bu imajlar›n yaratt›¤› etkilerin s›rad›fl› bir flekilde birbirine eklenifli de¤ildir yaln›zca. Rüyan›n olay örgüsünü anlatmak, rüyan›n yaratt›¤› etkiyi vermek için her zaman yeterli olmaz. Adorno’nun kay›tlar› da bu zorlu¤u aflamaz. Rüyalar›n sebep oldu¤u farkl› ruh hallerinin, imajlar›n ve olaylar›n o s›rad›fl› diziliflini aflan bir derinli¤i vard›r. ‹flte bu derinli¤in bir metinle hissettirilmesi çabas› bizi ikinci tavra, yani Benjamin’in tavr›na götürüyor. Benjamin rüyalar› tok karna yazmay› öneriyor, “çünkü insan rüyas›n› ancak karfl› k›y›dan, günün parlak ›fl›¤› alt›nda hakk›n› vererek hat›rlayabilir” ve aktarabilir. Böyle bir aktarma ve yazma faaliyeti, önce iyi bir haf›zay›, sonra da güçlü bir kalemi gerektiriyor. Benjamin gibi düflünen ve rüyalar›n› bu flekilde yazmaya giriflen yazarlar için, uyan›r uyanmaz al›nan notlar, üzerinde çal›fl›lacak hammaddelerdir sadece. Bu hammaddeye bir “ruh” kazand›rmak ve bunu okurlar›na, yani rüyalar›n›n tan›klar›na da hissettirebilmek, yazar›n rüya ve uyan›kl›k aras›ndaki köprüyü kurabilecek sabra, “düfl gücüne” ve edebî hünere sahip olmas›na ba¤l›d›r. Bunlar›n tümüne de fazlas›yla sahip oldu¤u çok aç›k olan Marguerite Yourcenar, “Rüya ve Kader”e yazd›¤› son derece samimi önsözde, bu köprüyü kurmak için en uygun edebî türün fliir oldu¤unu flöyle anlat›yor: “Benim görüflüm, rüya gören kiflinin yaflad›¤› deneyimin flairin deneyimiyle benzerlikler tafl›d›¤›d›r; rüya unsurlar›n›n ifllenmemifl halini, sonsuz say›da ço¤alt›labilecek simgesel ça¤r›fl›mlar›yla bir sözlü¤ün sütunlar›nda s›ralanan
da. Erke¤in konumunu kabul eden, kendi ikincil statüsüne r›za gösteren kad›nlar da hayli fazla... Bu korkunç ortamda, Beyo¤lu Kaymakaml›¤›, Mor Çat›’y› Beyo¤lu s›¤›na¤›ndan kopard›, bunca y›ll›k birikimin, deneyimin ask›da kalmas›na sebep oldu. Halbuki Mor Çat›, ‘80’lerde filizlenmeye bafllayan feminist mücadelenin ilk somut kazan›mlar›ndan biri olmufl, nereye gidece¤ini bilemeyen say›s›z kad›n›n hayata yeniden tutunmalar›n›, ayaklar› üzerinde durmalar›n› sa¤lam›flt›. Pek çok gönüllünün de deste¤iyle, çaresizli¤in, umutsuzlu¤un, binbir çeflit eziye-
baya¤› ya da ulvi kafiyelere benzetebiliriz. fiair kelimeleri nas›l bir araya getiriyorsa, uyuyan kifli de imgeleri bir araya getirir, kendine kendinden bahsetmek için bu imgeleri iyi ya da kötü kullan›r.” Evet, rüya gören kifli bir flair gibi, baflka bir mümkün dünyan›n içinde kendini kendine anlat›r, ama o dünyaya d›flar›dan bakabilmek için ve onu anlatmak için belki de düzyaz› daha uygundur. Yourcenar, rüyalar›ndan birini anlatmaya bafllarken flöyle yaz›yor: “En karmafl›k rüyalar k›sad›r; daha do¤rusu ne uzundur ne k›sa, zaman›n d›fl›nda geliflirler. Buna karfl›l›k bir rüyan›n asl›na sad›k tasviri mutlaka ayr›nt›l› ve yavafl olmak zorundad›r, çünkü okurun düflünülemeyeni tartmas›n›, ço¤unlukla oldukça yetersiz benzetmeler arac›l›¤›yla, dolambaçl› bir yoldan yabanc› bir âleme nüfuz etmesini ve nihayet her defas›nda rüyan›n de¤iflik ve garip atmosferine, kokusuna al›flmas›n› sa¤layacak kelimeleri bulup bir araya getirmek gerekir.” Yourcenar aç›kça Benjamin’den yanad›r... “Rüya ve Kader”, Yourcenar’›n zihninde canl›l›¤›n› koruyan önemli rüyalar›n tekrar tekrar okumaktan zevk alaca¤›m›z metinlere dönüfltü¤ü, kiflisel kay›tlar›n çok ötesine geçen bir rüya derlemesi. Adorno’nun “Rüya Kay›tlar›”n› okurken ise benzer bir zevk almak çok zor. Jan Philipp Reemtsma, bu kay›tlara yazd›¤› sonsözde, Adorno’nun “rüyay› bir edebî form olarak ele alma giriflimleri”ne yaklafl›m›n› ayr›nt›l› bir biçimde ortaya koyuyor ve bu rüya kay›tlar›n› Adorno’nun di¤er metinleriyle birlikte yeniden düflünüyor. Reemtsma’n›n sonsözü, Adorno’nun Marguerite Yourcenar kay›tlar›n› düflünsel ve edebî ba¤lam›na oturtmam›z› sa¤l›yor ve bizi rüyalara dair teorik bir tart›flma düzlemine çekiyor. Yourcenar’›n “Rüya ve Kader”ini okudu¤umuzdaysa, baflkas›n›n rüyalar›na tan›kl›k etmemizin mümkün oldu¤una inan›yoruz.
tin karfl›s›nda bir s›¤›nakt›, kaymakaml›¤›n bafltan savar gibi davranmas›na ra¤men hâlâ da öyle... Mor Çat› Kad›n S›¤›na¤› Vakf›’n›n ç›kard›¤› “fiiddete Karfl› Anlat›lar –Ayakta Kalma ve Dayan›flma Deneyimleri” kitab›, bu onurlu tarihin belgesi niteli¤inde. Kocas›ndan, babas›ndan, abisinden, kaynanas›ndan, eltisinden, kim varsa ondan eziyet gören, dayak yiyen, köle gibi çal›flt›r›lan, tecavüze, tacize u¤rayan, e¤itimsiz, yoksul, kimsesiz kad›nlar›n birinci elden tan›kl›klar› var bu kitapta. Nas›l bir cehennemden geçtiklerini, Mor Çat›’n›n hayatlar›n› nas›l kur-
– Gaye Çankaya Eksen
tard›¤›n› okumufl yazm›fl kad›nlara anlat›yorlar. Kimi bu anlat›lar› söylefli formunda tutmay›, konuflan kad›n›n sesini kaybetmemeyi, kimi röportaj formunda yaz›ya dökmeyi, kimiyse öykülefltirmeyi, edebiyattan faydalanmay› tercih etmifl. Hepsi de dinledikleri kad›nlardan “ma¤dur” diye söz etmemekte, bir hiyerarfli kurmamakta hemfikir. Dolay›s›yla, bu kitap, burjuva kad›nlar›n yaz›lar›n› kurufl biçimleri, seçtikleri kelimeler, ifadeler, hatta yer yer yaz›klanmalar, baz› hisli tasvirler üzerinden çeflitli kadın hallerini okuma f›rsat› da veriyor. – Merve Erol
Lisana meydan gerek Giorgio Agamben - Nesir Fikri - çeviren: F›rat Genç (Metis)
rsula K. LeGuin’in Yerdeniz serisindeki büyü fikri, nesnelerin, canl›lar›n görüntüye ve hacme indirgenmifl varl›klar›yla onlar›n hakikatleri aras›ndaki bofllu¤un doldurulmas› fikrine dayan›r. Boflluk her iki âleme de ait olan tek fleyle tamamlan›r, dille. Ged hem Yerdeniz’in çok dilli co¤rafyas›n› oluflturan adac›klar aras›nda hem de hakikat âlemiyle hacimler dünyas› aras›nda bir seyyaht›r. Büyü/dil onun seyahatlerinin arac›, ayn› zamanda da bir tür üst-mekân› gibidir. Amaçsa hacimlerle hakikat aras›ndaki dengeyi bulmak, flirazesinden ç›kan sayfalar› restore etmektir. Ged bir tercüman olarak iki âlem aras›ndaki anlaflmazl›¤› ortadan kald›r›r, ama bar›fl ancak hacimlerin geniflleme arzular›n›n terbiye edilmesiyle mümkün olur. LeGuin’in ütopyas›ndaki lisan gerçek dünyada da hayatî bir ifllev görür: Bizi kamuya tercüme eder. Dilin kendince ald›¤› terbiye, tercümenin s›n›rlar›n› belirler. Agamben, “Nesir Fikri”nde lisan›n ald›¤› terbiye gere¤i büründü¤ü s›n›rlar› sorguluyor. Nesri, peflpefle s›ralanm›fl cümlelerin mant›ksal bir izle¤i takip edip sonunda ders veren ya da bir varsay›m› kan›tlayan modern s›n›rlar›n›n d›fl›na ç›kmaya zorluyor. Felsefeyle fliir aras›ndaki iliflkilere çeflitli temalar üzerinden bakarken, nesri bu gözlemin evi ve arac›s› olarak konumland›r›yor. Felsefe, fliir ve nesir aras›ndaki pozitif bilimlerin, pozitivist sosyal bilimlerin, nesri hacimlerin, fliiri imgelerin ifadesi olmaya (onlar için uygun görülmüfl etkinlik alanlar›yla s›n›rl› kalmaya) mahkûm eden modern iflbölümünün kategorik al›flkanl›klar›n› k›rmaya u¤rafl›yor. Bu yüzden görsel olarak nesir gibi görünen metinler hem imgeleri, hem öyküleri, hem de felsefeyi göz al›c› k›v›lc›mlar eflli¤inde birbirine çarp›yor, onlar› konforlu alanc›klar›ndan ç›kar›p birbirleriyle (yeniden) iliflkilenmelerini sa¤l›yor. “Nesir Fikri” bafll›kl› bölümde, “nesir karfl›s›nda fliirin kimli¤ini ad›mlama olas›l›¤› üzerinden giderek serdetmedi¤i sürece, fliirin hiçbir tan›m› tam anlam›yla tatminkâr de¤ildir” diyerek fliirle nesir aras›ndaki fark› teknik bir ayr›nt›ya indirgeyip anlams›zlaflt›r›yor. “Durak Fikri”nde ise o teknik ayr›nt›n›n flairin kendi sözü içinde suretiyle karfl›laflma an›, flans› ya da flanss›zl›¤›ndan ibaret oldu¤unu söylüyor. Bir yandan da, kendi nesrinde, fliirin imkânlar›ndan alabildi¤ine yararlanarak bu varsay›m›n› ete kemi¤e büründürüyor. ‹flaretlerini kitab›n ilk bölümlerinde verdi¤i bu üslûpla temadan temaya seyahat ediyor. Bölüm bafll›klar› birer tuzak ifllevi görüyor ve tam da bu noktada Agamben kendi varl›¤›yla da oynuyor. Çünkü onu kimimiz linguistik ve felsefeye, kimimiz hukuka ve siyasete iliflkin tecrübesinden, k›sacas› okuma ve yazma çerçevesinin kendi bilgi ve ilgi alanlar›m›za de¤en yerlerinden biliyoruz. “Nesir Fikri”ndeyse her bir okurunun zihnini bafll›klar›yla adeta yerinden edip bir baflkas›yla buluflmak için teflvik ediyor. Kitab›n ‹ngilizce çevirisine önsöz yazan Alexander Garcia Duttmann, Agamben’in “Nesir Fikri”ndeki metinlerin aforizma niteli¤i tafl›d›¤›n› söylüyor. ‹ngilizcede görebildi¤imiz hemen bütün tan›t›m ya da elefltiriler de ayn› fikirde. Oysa aforizma gündelik hayatta pek de hoflgördü¤ümüz bir tür de¤il. Genellemelerle, kestir-
U
meden, kula¤a hofl gelen sözcüklerle oluflturulmufl, ancak s›rf böyle oldu¤u için bofl oldu¤unu düflünme e¤iliminde oldu¤umuz kelâm için kullan›yoruz bu tan›mlamay›. Bir aforizma bizim için ancak yazd›¤›m›z bir metnin epigraf› olarak ifle yarayacaksa ve mutlaka çok mühim biri taraf›ndan edilmiflse de¤erli olabiliyor. Kendi lisan›m›zla söylemeye çekindi¤imiz, o çok mühim baflkas› söyledi¤i için geçerlili¤i zaten ispat edilmifl bu cümleler birer s›¤›nak ifllevi görüyorlar. Bu, hacimler dünyas›n›n büyüklü¤ü ve zenginli¤i karfl›s›nda kiflisel dillerimize ve deneyimlerimize olan güvenimizin sars›lmas›ndan kaynaklan›yor olabilir. Agamben, bu özgüven eksikli¤ini de gidermeye çal›fl›yor. Düfl kurmaya, siyaset yapmaya, ütopyalar hayal etmeye ça¤›r›yor; iktidar duygusunun elden ald›¤› hazz›, hediye etti¤i ac›y› sorguluyor; onlar› sahici ve gündelik birer deneyim olarak yeniden konumland›rma imkânlar›n›n propagandas›n› yap›yor: “fiu ana dek bildi¤imiz tarih sürekli bir ertelemeden baflka bir fley olmam›flt›r; yaln›zca tarihin Kitaptan: Amore forsennat› sulla lumaca
nabz›n›n duraca¤› noktada, tarih bir baflka tarihî-dönemsel tehire dönüflmeden önce onun içinde sakl› f›rsat› yakalama umudu vard›r. Kendimize zaman tan›ma yönündeki inatç› çabam›z esnas›nda bu hediyenin anlam›n› ›skalar›z; tam da sürekli söze girdi¤imizde dilin varolufl nedeninin ortadan kalkmas› gibi. Bu yüzden yeni sanat ya da düflün eserleri istemiyoruz; baflka bir kültür ve toplum ça¤› istemiyoruz. ‹stedi¤imiz, ça¤ ve toplumu gelenek içinde dolan›p durmaktan kurtarmak, onlar›n içinde k›s›l›p kalan –tehir edilemez, devirsel-olmayan– iyiyi ele geçirmek. Bu vazifenin üstlenilmesi, içinde yaflad›¤›m›z ana yarafl›r yegâne etik ve politika olacakt›r.” Kitab›n doruk noktas› ise bu paragraf›n hemen ard›ndan geliyor. “Müzik Fikri” bafll›kl› bölüm Agamben’in en yak›n ö¤rencileri için bile –belki de kendi arzular› d›fl›nda– afl›r› de¤erlen-
mifl putlar› topluca imha ediyor: “Halihaz›rdaki kavramsal analiz bollu¤u, fenomenolojik tasvir noksanl›¤›yla kol kola gider. Ço¤unlukla 191530 aras›nda yaz›lm›fl bir avuç felsefî ve edebî çal›flma, yaflad›¤›m›z ça¤›n duyarl›l›klar› üzerindeki kontrolü hâlâ elinde tutar; zihin ve kalplerimize dair son ikna edici tasvirin üzerinden elli y›l› aflk›n bir zaman geçmifltir. (...) Ne Sartre’›n bulant›s› ne de Camus’nün karakterlerinin küskün absürtlü¤ü, Heidegger’in ›st›rap ve di¤er Stimmungen’e (ruh hallerine) dair ‘Varl›k ve Zaman’da giriflti¤i kategorizasyona yeni bir fley eklemifltir. (...) Ist›rab›n diyalektik kutupsall›¤›n› deneyimlememiz hâlâ mümkün, sahiden arzu eden biri ruh hallerinin katartik gücünü hissedebilir; ama deneyimi bir otorite iddias›n›n temeli olarak öne sürmeyi düfllemiyoruz art›k. Duygular›m›z, duyular›m›z bize vaatlerde bulunmuyor art›k. fiaflaal›, fakat faydas›z ev hayvanlar› gibi bir kenara çekildiler. (...) ‹nsan ruhu müzi¤ini kaybetti. (...) Ça¤s›z, y›pranm›fl ve kadersiz kalan bizler, zaman içindeki müziksiz ikametgâh›m›z›n mutluluk verici efli¤ine var›r›z. Sözümüz sahiden bafllang›ca vard›.” Agamben, nesir türünü hapsedildi¤i çölden ç›kart›p onu fliirle hayata ba¤lamaya, felsefeyi üflengeçli¤ini b›rak›p kendisine biçilen “professional” pozisyonu terk etmeye, fliiri ise aristokratik kibrini b›rak›p aram›za dönmeye ça¤›r›yor. Çünkü dilin kendisi zaten bir s›n›r. Ona bir de flekil ve flemal s›n›rlar› eklemek, Stimmungen’i iyiden iyiye ifadesizlefltiriyor. Agamben’in çabas›, bir baflka Akdenizlinin, ‹bn Arabi’nin fliirle fluur aras›nda kurdu¤u iliflkiyi hat›rlat›yor. O da “Fütuhat”›nda damar›na bas›lm›flças›na flunlar› söylüyordu: “Kur’an-› Kerim, aç›klay›c› ve ayr›nt›land›r›c› (nesir) olarak gönderilmifltir. fiiir ise fluurdan gelir, onun ba¤lam› da, tafsil (ayr›nt›) de¤il, mücmelliktir (k›sa ve öz olmakt›r). Dolay›s›yla fluur, beyan›n (aç›klaman›n) z›dd›d›r.” Dahas›, ‹bn Arabi fliirle nesrin birbirinin alternatifi de¤il, tamamlay›c›s› oldu¤unu da söylüyor (yine “Fütuhut”ta): “Bu kitab›n her bölümünün bafl›ndaki her kaside, nesir bölümünde ayr›nt›l› zikredilmifl fleyleri özetlemek ve onlardan söz etmek amac›yla zikredilmemifltir; aksine fliir, zikredildi¤i bölümün aç›klanmas› kapsam›ndad›r. Bu yüzden, fliirden sonra gelen sözde bir tekrar yoktur. Her bölümün aç›klanmas›nda nesre oldu¤u gibi, fliire de bak›ls›n! fiiirde konunun nesir olarak söz edilmemifl meseleleri vard›r.” (Her iki al›nt› da “‹bnü’l Arabi Sözlü¤ü”nden, Suad el Hakim, Kabalc›) Büyülerle bafllad›k, fantaziyle bitirelim. Agamben için de, ‹bn Arabi için de “so¤ukkanl›” demek akl›m›zdan bile geçmez. Zaman ortadan kald›r›labilse, bu iki Akdenizlinin havzada olup bitenlere bak›p birlikte efkârlanmalar›n›n önünde ancak birkaç küçük engel kal›rd›. Her ikisinin de hacimler dünyas›yla bafl› dertteydi. Biri bu derdin hal çaresini vücudda keflfetti¤i vahdet fikriyle bulmaya çabalad›, di¤eri bölünerek, parçalanarak, yaralanarak kendini hakikatten izole edilen lisanda keflfetti¤i ateflten medet umuyor. Her ikisinin ça¤r›s› da hakiki bir vecde teflvik niteli¤i tafl›yor. Biraz vecdin kan› donmufl dünyaya getirece¤i coflkuya kimin ihtiyac› yok ki? Ne de olsa bildi¤imiz tüm dilsel, kültürel, co¤rafî, ekonomik vs. vs. s›n›rlar vecd hallerini kontrol alt›na almak üzere icat edilmifllerdi, flimdi acilen ortadan kald›r›lmalar› için alabildi¤ine coflkuya ihtiyaç var. – Ayfle Çavdar
55
Sanat her fleyden önce bir iliflki biçimidir. ‹ki sanatç› (Günefl Terkol ve Burak Delier) ve bir sosyolog (Eylem Akçay), PiST inisiyatifi nam›na bu fliarla yola ç›k›yorlar. Ve Sokak Toplay›c›lar› Araflt›rma Gelifltirme Merkezi (STARGEM) projesi ba¤lam›nda k⤛t toplay›c›larla iliflki kuruyorlar, flehir hayat›, kentsel rant, tüketim al›flkanl›klar› üzerine beraber düflünüyorlar, eyliyorlar, konufluyorlar. Maçka’da, ‹nönü park›nda çöpten bir heykelle burun buruna gelirseniz ya da bir at›k k⤛t çuval›nda serbest usûl çiziktirilmifl bir Ferdi Tayfur resmine rastlarsan›z, biliniz ki bu ar-ge faaliyetinin kapsama alan› içindesiniz. 1 Mart’a kadar sürecek proje dahilinde Pangalt›’da, PiST’in mekân›nda söylefliler, atölyeler de düzenleniyor, sanat›n, sanatç›n›n varl›¤›, yoklu¤u, ifllevi üzerine kafa patlat›l›yor. Projenin meram›n› ekipten dinliyoruz...
STARGEM: BU B‹R SOSYAL SORUMLULUK PROJES‹ DE⁄‹LD‹R
‹flbirlikçi Ferdi çantalar› Projeye bafllarken kafan›zda ne vard›, nas›l yola ç›kt›n›z? Burak Delier: Ben uzun zamand›r kurumlar, flirketler ve örgütlenmelerle ilgileniyordum. Kurum nedir? Nas›l çal›fl›r? Hayat›m›z› nas›l flekillendirir? Devlet, flirket, üniversite gibi kurumlar›n alternatifleri neler olabilir? Bütün bu kurumlarda “kötü” olan nedir? Akl›mda sokak toplay›c›l›¤›yla ilgili alttan geliflen bir ar-ge kurma fikri vard›. Fakat ne bu konu hakk›nda yeterince bilgi sahibiydim ne de bunu uzaktan yapabilirdim. Bir sene kadar önce internette yapt›¤›m taramalar sonucu, Ankara’da Kat›k dergisini ç›karan Ali Mendillio¤lu’na ulaflt›m ve ona ‹stanbul’da kiminle görüflebilece¤imi sordum. O da bana Eylem’in (Akçay) ismini ve telefonunu verdi. Arad›m, bulufltuk. Birçok konuda hemfikir olmam›z ve sosyal bir konuya yaklafl›rken ço¤u zaman sürüklenilen handikaplar konusunda elefltirilerimizin ortak olmas› büyük bir flanst›. Sonra, Günefl’in (Terkol) geçen sene Apartman Projesi’nde aç›lan sergisini gördüm. Günefl’i okuldan tan›yordum ve Osmanbey’den toplad›¤› kumafllarla çal›flt›¤›n› biliyordum. Apartman Projesi’ndeki sergiyi gördü¤ümde hayran kalm›flt›m. Ar-ge’nin sokak toplay›c›lar›ndan ald›¤› ya da kendi toplad›¤› kumafllarla çeflitli deneyler ve üretimler yapmas› fikri vard›, fakat bunun nas›l olabilece¤ini kestiremiyordum. Günefl’le konufltu¤umda o da fikri heyecan verici buldu ve beraber yola ç›kt›k. Üzerinde s›k s›k durdu¤unuz bir fley
56
Orta s›n›f ne zaman kendi bulundu¤u toplumsal konuma ihanet eder, iflte o zaman yarat›c› iflbirli¤ine aç›k hale gelir. Bundan sonra yapaca¤› fley, kendisi gibi yersiz yurtsuzlar› aramak için yola ç›kmak olacakt›r.
Soldan sa¤a: Günefl Terkol, Eylem Akçay ve Burak Delier. ‹stanbul - Pangalt›’da bulunan PiST ve STARGEM için ayr›nt›l› bilgi pist-org.blogspot.com adresinden ö¤renilebilir
var, iflbirli¤i: Sokak toplay›c›lar›yla birlikte çal›flmay› hedefliyorsunuz. Nas›l bir iflbirli¤ini kastediyorsunuz? Eylem Akçay: “‹flbirli¤i” kavram›n› genifl bir anlamda kullan›yoruz. Kendi aram›zda konuflmalar›m›zda s›kl›kla kulland›¤›m›z bir örnek var. Baba, büyük abi ve küçük yaramaz kardefl aras›ndaki iliflkiler içerisinde babayla, yani devlet, belediye, flirket, yönetici elitle de¤il de, küçük “yaramaz” kardeflle gelifltirilmesi gereken bir iflbirli¤inden bahsediyoruz. Emperyalizm sözlü¤ünün kulland›¤› komprador “iflbirlikçi” burjuvazi terimine de gönderme yapacak flekilde afla¤›larla, alt s›n›flarla iflbirli¤i yapman›n gereklili¤ini vurgulamak amac›m›z. Ayr›ca, iflbirli¤i kavram›n› “yard›m”, “destek”, “hay›rseverlik” gibi hiyerarfliden kaynaklanan ve bu hiyerarfliyi yeniden üreten iliflki biçimlerini d›fllayacak, eflitler aras›nda geliflen yatay bir iliflkiyi betimleyecek
flekilde kullan›yoruz. Bu tarz iliflkilerde, destek verilen gruplar belirli koflullar› karfl›lamak zorunda kal›yor. Örne¤in, “gerçekten” yoksul olmal›, konuflmal›, kendini bir yoksul olarak ifade etmeli, böylece oldu¤u yerden ayr›l›p destek verenin onun için açt›¤› konuma yerleflebilmeli. Destek vereninse böyle bir zorunlulu¤u yok: O her “alan”a oray› düzeltmek üzere girip kendi konumuna geri dönebilir. ‹flbirli¤i ise iki taraf›n da karfl›l›kl› ad›mlar att›¤› bir iliflki biçimini vurguluyor. Delier: Belli bir ifl bölümü yok aç›kças›, “herkesten yetene¤ine göre, herkese ihtiyac›na göre” düsturunu iflletebiliriz. Bizim için aslolan, kendi yaflam alanlar›m›z kadar kendi düflünce biçimlerimizin d›fl›na da bir ad›m atarak bir araya gelmek ve içinde bulundu¤umuz durum üzerine alternatif düflünceler, kavramlar, bak›fl aç›lar›, farkl› bir dünyan›n ipuçlar›n› sunacak üretimler yapabilmek. Akçay: Bunu yapabilmek, hareketlerimize mürflit k›ld›¤›m›z “bilim”, “sanat” gibi uzmanl›k alanlar›ndan feragat edebilmeyi, bu alanlar›n üretim süreçlerini de ortaklaflt›rabilmeyi, “iflbirli¤ine” tâbi k›lmay› gerektiriyor. Bu iliflkiler mutlaka iki farkl› s›n›f aras›nda m› kurulmal›? Kamusal sanat “küçük yaramaz kardefl”in sorunlar›na e¤ilmek yerine kendi s›n›f›yla iflbirli¤ine girerse ne olur? Delier: Biz her fleyden önce bulundu¤umuz toplumsal düzen içerisinde s›n›flar› tespit ediyoruz. “Bir s›n›fsal kompart›manlaflma” var diyoruz. Ama bu bizim bafllang›ç noktam›z. Amac›m›z bunu yeniden üretmek, s›n›fsal kompart›manlarda hapis kalmak de¤il, aksine, bunun d›fl›na ç›kmak. Kamusall›¤›n ancak böyle bir kompart›manlaflman›n y›k›lmas› ve k›r›lmas›yla ortaya ç›kabilece¤ini söylüyoruz. Bunun için STARGEM’in bir deneyim ve süreç oldu¤unu vurgulad›k. Ç›kabilecek üretimler ise ancak bu sürecin yetersiz gösterenleri olarak anlafl›lmal›. Blanchot’nun çok yerinde bir tespiti var, Foucault üzerine yazarken ‘68 May›s›ndan bahsediyor: “May›s bozguncular› ne söylerse söylesin, o dönem insanlar aras›nda yaln›zca bir insan olarak, bir baflka insan olmaktan baflka bir gerekçelendirmeye gerek duymadan herkesin birbiriyle anonim, gayr›flahsî bir fle-
dan beri “iyi de, alt s›n›flar›n sanata niye ihtiyac› olsun?” önyarg›s›yla ve “çözüm öneriniz ne?” veya “ STARGEM ne ifle yarayacak?” sorular›yla karfl›lafl›yoruz. Bu sorular asl›nda belli bafll› cevaplardan kaynaklan›yor. Genelde bilimin, sanat›n, teorinin yapt›¤›, verilen cevaplara özne aramaktan ibaret. Alt s›n›flar› ilgilendiren sorunlar›n oldu¤u aç›k. Ancak bu sorunlar›n çözümünün, bu sorunlar›n alt s›n›flar›n kendisinin bir sorun olarak temsiline yol açacak flekilde, “alt s›n›flar›n sorunlar›” bafll›¤›yla tart›flmakla, bu “sorun”lar›n k›y›s›n› köflesini ölçmekle çözülmeyece¤i de aç›k. As›l ihtiyac›m›z olan, hâlihaz›rdaki sorulardan kurtularak sorular› ve sorunlar› toplumsallaflt›rmak, sorun tarifini de önerdi¤imiz iflbirli¤i çerçevesinde gerçeklefltirmek. Terkol: ‹ster geçici ister kal›c› bir kat›l›mla sa¤lanan birliktelikler için cazip gelecek nedenler üretmeye çal›fl›yoruz. Bizi bir araya getirecek ortak noktalar, entelektüel, ideolojik veya aksiyona dayal› motivasyonlar›n yan›nda, sohbet ve çayla gelen birliktelikleri de içine al›yor. STARGEM’de oturup konuflmak ve çal›flmak için masam›z var. Bu masan›n çal›flt›r›lmas› da birlikte olma ve üretme hissini ça¤›r›yor. STARGEM 12 Ocak’ta bafllad›, 1 Mart’ta bitecek. Bu süre iki “taraf” aras›nda sürekli bir diyalo¤un kurulabilmesi için yeterli mi? Delier: Biz asl›nda bir nevi “kurum” kurduk. Bir kurum binalardan ibaret de¤ildir, bir iliflkiler toplam›d›r. STARGEM’e bafllarken akl›m›zda Ankara ve ‹stanbul’da edindi¤imiz iliflkiler vard›. Mesela Ankara’da birkaç y›ld›r süren dernekleflme faaliyetleri ve Kat›k dergisiyle sürekli bir iliflkimiz var. Bu iliflki, yapaca¤›m›z pankartla sürecek. Bunun yan›nda, Pangalt›’da hemen yak›n›m›zdaki depoyla ve civarda çal›flan k⤛tç›larla iliflkilerimiz var. Bu iliflkiler elbette 1 Mart’tan sonra da sürecek ve belki benzeri çal›flmalara vesile olacak. Bu süreçte karfl›l›kl› bir güven iliflkisi kurabilece¤imizi düflünüyoruz, Akçay: Ama bu bir zorunluluk iliflkisi olarak düflünülmemeli. Bu çal›flma, bütün k⤛tç›lara veya belli say›da k⤛tç›ya ulaflmay› hedeflemiyor, k⤛tç›lar için ulaflabilecekleri bir uzakl›kta ve aç›kl›kta durmay› hedefliyor daha çok. Sadece k⤛tç›lar için de¤il, sanatç›lar, araflt›rmac›lar ve baflkalar› için de çeflitli karfl›laflma f›rsatlar› sunmay› hedefliyor. Ancak, zorunlu olmad›¤›m›z› söylerken, sorumluluk sahibi olmad›¤›m›z› söylemiyoruz. Müdahalemiz geçici de olsa, kal›c› da olsa, kamusal alanda sonuçlar› önceden hesaplanmayan bir geniflleme ve de¤iflime yol aç›yor, bizi de etkiliyor.
Söylefli: Ifl›l E¤rikavuk
kilde konuflabildi¤i güzel zamanlard›.” Bu anlamda bizim önerimiz, sadece s›n›fsal bak›fl aç›lar›n› terketmek de¤il, özne konumunu da terkederek gayr›flahsî iliflkiler için bir aral›k sa¤lamak. Dolay›s›yla, iflbirli¤i ça¤r›m›z› “orta s›n›f”a da yap›yoruz. Orta s›n›f›n arac›l›¤› yeni bir fley de¤il elbet, fakat uzun zamand›r sanat alan›nda ya da akademik alanda kulland›¤› stratejiler iyi niyetli olsa da, ezilen alt s›n›flar›, kendi s›n›f›n›, hatta ve hatta tüm dünyay› sömürgelefltiriyor. Biz bu stratejileri bir kenara b›rak›p afla¤› do¤ru hesaps›zca akan bir araflt›rmagelifltirme girdab› yaratmak istiyoruz. Kastetti¤imiz anlamda iflbirli¤ini bütün s›n›flara, hem s›n›fiçi hem s›n›flararas› hem de s›n›flarötesi olmak üzere herkese sal›k veriyoruz, yoksa arac› s›n›f zaten kendi içinde bizim reddetti¤imiz, dan›fl›kl› dövüfl tarz›nda iflbirli¤i iliflkileri içinde. Orta-arac› s›n›f kendini ancak bu flekilde var edebilir. Ne zaman kendi bulundu¤u toplumsal konuma ihanet eder, iflte o zaman arac›-s›n›f bizim kastetti¤imiz anlamda yarat›c› iflbirli¤ine aç›k hale gelir. Akçay: Kastetti¤imiz “iflbirli¤i”, içinde bulundu¤umuz, –büyük oranda arac›-orta s›n›f›n eseri olan– söylemsel ve s›n›fsal düzene ihanet etmeyi içerdi¤inden, tekrar dönüp orta s›n›fla “iflbirli¤i” gelifltirmek mümkün de¤ildir. Bundan sonra yapaca¤› fley, ihanet etti¤i s›n›f›na dönmek de¤il, kendisi gibi yersiz-yurtsuzlar› aramak için yola ç›kmak olacakt›r. Projede k⤛t toplay›c›s› Osman Gülek’le birlikte çal›fl›yorsunuz. Onun bu iflbirli¤indeki rolü ne? Günefl Terkol: Osman, STARGEM aç›ld›¤›ndan beri her gün geliyor, kendi arkadafllar›n› da gelmeye ikna etmeye çal›fl›yor. Osman’› STARGEM’in d›fl›nda görmek yanl›fl olur. fiimdilik somut olarak Osman için ve Osman’›n tavsiyeleriyle toplay›c› arabalar›na as›lacak bir çanta yapt›k. Asl›nda, biz ilk baflta çanta olarak düflünmemifltik, ama Osman söyleyince bizim de akl›m›za yatt›. Osman’›n bir Ferdi hayran› olmas› vesilesiyle, üzerinde Ferdi Tayfur olan bir toplay›c› çantas› ürettik. Beraber yapmay› planlad›¤›m›z baflka fleyler de var. PiST’te düzenledi¤iniz konuflmada sorulan sorulardan biri de, neden daha önceki sosyal yard›m projelerine benzer flekilde, Dünya Bankas›’ndan fon almak için giriflimde bulunmad›¤›n›zd›. Bu projelere k›yasla kendi çal›flman›z› nas›l konumland›r›yorsunuz? Akçay: Sokak toplay›c›lar› için onlar› “kurtaracak” bir çözüm sunmaya çal›flm›yoruz. Aksine, kolayc› çözümlerden, h›zl› fikirlerden ve sokak toplay›c›lar›n› bir sorun olarak tan›mlamaktan kaçmak, bildi¤imizi sand›¤›m›z fleylerin d›fl›na ç›kmak, pratiklerimize buralardan yeni patikalar üretmek istiyoruz. Proje bafllad›¤›n-
EXTRAMÜCADELE’DEN B‹R KISA F‹LM: “KÖLE”
Politik, pornografik, poetik Türkiye’de ça¤dafl sanatlar alan›nda politik ve “anonim” kiflili¤iyle tan›nan Extramücadele, genellikle kiflisel sergilere yer vermeyen “Çeflitli Sanatlar Âlemi' Hafriyat Karaköy’de ilk kiflisel sergisini açt›, “Köle” adl› yeni k›sa filmini de gösterdi. Extramücadele’nin 20 Aral›k - 3 Ocak aras›nda izlenen sergisine kiflisel dedik ama, bakmay›n, yine kolektif bir çal›flma vard› ortada. Extramücadele, “Köle”yi, çok defa maruz kald›¤› sansür meselesini ve müstakbel ilgi alanlar›n› anlat›yor... “Köle” sergisi, bas›nda Extramücadele’nin son k›sa filminin ilk gösterimi oldu¤u bilgisiyle yer ald›. Buna karfl›l›k, serginin aç›l›fl›nda izleyiciler sadece k›sa filmin gösterimiyle de¤il, heykel, tual, asamblaj ve desen gibi farkl› araçlar›n bir araya geldi¤i, bütüncül bir sergiyle karfl›laflt›. Bu flafl›rtmal› yöntemin serüveni nedir? Extramücadele: “Ayaklar bafl olacak” cümlesi etraf›nda dönen k›sa filmi, terkedilmifl bir ayakkab› atölyesinde, Hakan Yonat çekti. Çekim 22 saat sürdü. Bu film için Extramücadele, Hakan Yonat ve Murat Ertel ortak yap›m› diyebiliriz. Prodüksiyon Kala Film’e ait. Oyuncular Sahip, Bayan ‹mkâns›z ve Silahl› Adam’› sette çok yorduk, fakat performanslar› ola¤anüstüydü. Profesyonel oyuncu olmay›fllar›, aray›fllar› ve filme olumlu katk› yapan sahici inatlar› beni etkiledi. Hikâyedeki üçlü yap›ya, karakterlere ve k›yafetlerine Gülcan Evrenos ve Murat Ertel de katk›da bulundu. Murat’la yarat›c› bir çal›flma ortam›na girdik. Zaten dört dakikal›k k›sa film “Köle”nin müzi¤i de Murat’›n grubu Baba Zula’ya ait. Filmin
58
ard›ndan yine bir ortak çal›flma bafllad›. Hüseyin ve Bora’yla desenler yapt›k. “Köle” için çekilen tüm foto¤raflar Serkan Tunç’a ait. Serpil Erdener’le ayakkab› kafal›, asamblaj portreler, Esin Evrenos’la üç akrilik ba¤›ran kad›n resmi, ‹lhan Say›n’la da “Ayaklar Bafl Olacak” heykelini tamamlad›k. Heyecanl›yd›, beraber çal›flmak, kendimden kurtulmak hofluma gitti. Extramücadele ad›yla yapt›¤›m ço¤u fleyden farkl›yd›. Belki de bir yol ayr›m›d›r. Sergi aç›l›fl›nda, “Köle” filminde “iktidar”› temsil eden karakterle birlikte beklenmedik bir performans gerçeklefltirdiniz. Söz konusu karakter, ayn› zamanda serginin tan›t›m afifllerinde de karfl›m›za ç›kan, bafl›nda yumurtalar tafl›yan “fetifl” bir imge. Performans s›ras›nda, trafi¤in ak›fl›n› durdurup hayk›rma eylemi, bir nevi protesto özelli¤i tafl›yordu. Bu yönüyle, performans›n “iktidar”›n ta kendisiyle yap›lan bir iflbirli¤ini temsil etti¤i varsay›labilir mi? Öncelikle flunu söyleyeyim, iktidar› temsil eden bu karakterin ortaya ç›k›fl›nda Gülcan Evrenos ve Murat Ertel’in de bü-
“Tasar›m + Moda + Dekorasyon” üçlüsü birer gülümseyen katil. Sürekli yenilenme ve bu yenilenmenin ard›ndan h›zl› eskime, tatminsizlik tohumlar›. fiehir insan›n›n önce kalbini çalan, sonra akl›n› alan, ard›ndan cebindekine dalan bu üçlü çete, fikirlerimizin at koflturaca¤› mümbit topraklar.
yük katk›s› var. Yumurtal› flapkas› olan iktidar, yani “Sahip” yeni kahraman›m. Müslüman çizgi karakter “Türban fioray”›n ard›ndan yeni bir kad›n kahraman. San›r›m bir süre Sahip’le tak›laca¤›m. Bu vesileyle iktidarla bol bol iflbirli¤i yapma imkân› do¤acak. Art›k ne kumpaslar, ne dolambaçlar, ne merkezî yönetimler... Bugüne kadar Extramücadele ad›yla yapt›¤›m pek çok ifli düflünceyle yapt›m. Düflünce yerine hayali koymak benim için yeni bir yöntem. Hayallerin oyun alan› bir üçgen. ‹ktidar, silahl› adamlar ve halktan oluflan bir üçgen. Seneler öncesinden planlanm›fll›k var hayatlar›nda –bu, politik. Sürekli kendini yenileyen, eskimeyen bir çeflit istismar üzerine kurulu al›flveriflleri var aralar›nda –bu da pornografik. ‹nsanlar›n maruz b›rak›ld›klar› çaresiz hallerini, ellerindekilerin birer birer al›n›fl›n› ses ç›karmadan kabulleniflleri var –buysa poetik. Politik, pornografik ve poetik. K›saca Popopo! Yeni bir ucube! Aç›l›fl gecesi Sahip’le trafi¤i durdurma k›sm›na gelince, evet, e¤lendik iflte. Geceleyin Karaköy zifirinde, asfalt›n ortas›nda taksi farlar›yla ayd›nlanm›fl Sahip etkileyici ve korkutucuydu. Performanstan çok, Hafriyat Karaköy’e bir teflekkürdü asl›nda. Karaköy’ü Sahip’lenme. (gülüyor) As›l performans, DJ Ken’in geceyar›s›na kadar süren etkisiydi. Müzik hayat› de¤ifltiriyor. Gerek “Pompa”, gerekse “Köle” filmlerinde kad›n bedeni, karfl›m›za kapitalizm ve iktidar›n metaforu olarak ç›k›yor. Elefltirel tavr›n›z› ifade ederken neden kad›n cinselli¤ini ön planda tutuyorsunuz? Geceleyin Taksim’den fiiflli’ye do¤ru gi-
“Köle”de, öteki yap›tlar›n›zdan farkl› olarak, halk›n “poetik”/naif oluflu, silahl› adam›n “pornografi”si ve iktidar›n sömürü üzerine kurdu¤u “politika” birbiriyle tamamlan›yor. Popopo olarak tan›mlad›¤›n›z bu üçgen, sizi hangi malzemeye ve nas›l bir üretim alan›na götürüyor? Popopo’nun kendi aç›l›m› d›fl›nda beslendi¤i, faydaland›¤›, lanetledi¤i ve bindi¤i dal› kesti¤i bir alan daha olmal›: “Tasar›m + Moda + Dekorasyon” üçlüsü tam da buna uygun birer gülümseyen katil. Sürekli yenilenme ve bu yenilenmenin hemen ard›ndan h›zl› eskime, tatminsizlik tohumlar›. fiehir insan›n›n önce kalbini çalan, sonra akl›n› alan, ard›ndan cebindekine dalan bu üçlü çete, yeni Popopo fikirlerimizin at koflturaca¤› mümbit topraklar. Kusursuzca planlanm›fl bir güzellik. Ancak Tanr›’n›n tasarlayabilece¤i bir mükemmellik. Eflya sevgisinin varabilece¤i üst s›n›r. Murat Ertel’le içinde çal›flaca¤›m›z yeni bir inflaat sahas›. “Köle” eski dönem ifllerinize k›yasla daha profesyonel bir biçimselli¤e sahip. Bu do¤rultuda, reklam sektörüne yak›n bir dil kullan›ld›¤›n›za iliflkin elefltiriler ald›. Bu sizi elefltirdi¤iniz alana tafl›yan bir ölçüt olabilir mi? Bu elefltiriyi ciddiye alm›yorum. Viyana’daki Index sergisinde sansür gören ifllerinizi çekip görmeyenleri sergiye dahil etmeniz tart›flma yaratm›flt›. Extramücadele’nin “sanatta sansür” kavram›na getirdi¤i tan›m nedir? Sansür demiflken, geçen sene Hafriyat Karaköy’deki “Allah Korkusu” konulu afifl sergisinden bahsedelim öncelikle: Vakit gazetesinin tehdide varan, aç›l›fl saati ve adres belirten, korkutmaya ve sindirmeye yönelik yaz›lar›ndan sonra, sergiye geleceklerin ve afiflleri yapan sanatç›lar›n güvenlikleri için, yaklafl›k 10 kiflilik bir Hafriyatç› grubuyla beraber “baz› afiflleri sergilememe” karar› alm›flt›k. Bugün düflündü¤ümde, ciddi bir provokasyona yol açacak iki ya da üç afifl d›fl›nda, di¤er yedi ya da sekiz afifli sergilememe karar›m›z›n o günkü korku
Kapitalizmin kendi gelece¤i için kad›n cinselli¤ine ihtiyac› var. Sat›n al›nmay› bekleyen eflyan›n yeni olmas›, yeni de¤ilse mutlaka seksî olmas› gerekiyor. Art›k bugün sat›n almak al›flverifl eyleminin d›fl›nda bir cinsel deneyim, s›n›flararas› atlama yap›labilen bir yolculuk. ‹flte tam da bu yüzden filmdeki iktidar tiplemesi bir kad›n.
EXTRAMÜCADELE’N‹N “KÖLE”S‹NDE ‹KT‹DAR, HALK VE S‹LAHLI ADAMLAR
Her fley zehirdir, mühim olan dozdur onun emrine amade bir buldozere dönüflüyor. atun-kiflilerin iktidar›n› izlerken bile ortal›kta buram H buram testosteron hakim. fiark›daki gibi “it's a man’s Bunlar› kad›nc› bir söylem derdiyle söylemiyorum. world” ve kad›n ancak erke¤in silahlar›n› kuflanarak sa¤ kalabilece¤ini düflünüyor. Extramücadele filmi “Köle”deki yumurtal› kad›n iflte tam da böyle bir kad›n. Statükonun az›l›, kraldan kralc› bir uygulay›c›s›. Tüm afra tafras›na ra¤men fazlas›yla s›radan, fazlas›yla politik. Bandajl› ojeci, filmin jeneri¤inde yer alan üçgende poetik halk’a karfl›l›k düflüyor. Ezilen, ama umudu elden b›rakmayan, yarat›c› ve duygusal belki, ama nedense boyun e¤en biri. Bu karakter “hakiki kad›n”a çok yak›n duruyor. Özünden kaynaklanan “gücünün” fark›nda olmayan, yaral›, saklanm›fl, üreten, ama horgörülen biri. Basit olmad›¤› gibi, oldukça karmafl›k. Extramücadele'nin malûm üçgenini tamamlayan silahl› adam ise belki de filmin en kolay okunan kiflisi. Bir bak›fl aç›s›yla testosteronun en saf ve yoz hali. Erke¤in zekas› sayesinde dönüflerek yap›c› bir fliddeti üreten testosteron, zekadan yoksun kal›nca, bafl›na kim geçerse
Bahsetmeye çal›flt›¤›m, hayattaki kad›n ve erkek de¤erler. Her ikisi de hem negatif hem pozitif güçlerden olufluyor. Ve her bir insan, cinsiyetinin ne oldu¤u fark etmeksizin bu güçlerin bir bileflkesi. ‹ktidar nedir anlamaya çal›fl›rken, bunu gözard› edemeyiz diye düflünüyorum. Cinsiyetimiz en fazla bir üst kimlik... ‹ktidar iliflkileri hayat›n her alan›nda kurulu bir a¤ oldu¤u için, “Köle”nin anlatt›¤›, say›s›z okumaya aç›k bir kurgu. Filmin üstü aç›k dili buna fevkalâde imkan veriyor. Her meseleyi bu üçgene oturtup tekrar düflünebiliriz. Her gün tonlarca ürkütücü gerçek yafl›yoruz, sosyal birer hayvan olarak hepimiz kendi meflrebimizce bunlar› sindiriyoruz. Umursam›yoruz veya malzeme yap›yoruz veya üzüntüden sistemimiz çöküyor falan filan... Bir süre sonra ürkütücü gerçek diye bir fley kalm›yor, çünkü ruhsal olarak ayakta durabilmek için buna ihtiyac›m›z var. Yan›bafl›m›zda olup biteni uzak bir diyar›n tuhaf bir ma-
ortam›n›n etkisiyle al›nm›fl yanl›fl bir karar oldu¤unu anl›yorum. Buradan hem kendim hem Hafriyat Karaköy’deki herkes ad›na, afiflleri sergilenmemifl, bizim taraf›m›zdan sansüre u¤ram›fl tüm tasar›mc›lardan ve sanatç›lardan özür dilerim. Sergi aç›l›fl›nda polisin “baz› afifllerin tasar›mc›lar› için suç duyurusunda bulunaca¤›n› ve sanatç›lardan karakolda ifade vermelerini istedi¤ini” hat›rlat›yorum. Hat›rlat›yorum ki, yaflananlar› do¤ru yorumlayabilelim. Viyana’daki hadiseye gelince... Üç farkl› sergide arka arkaya üç farkl› iflim küratörler ve di¤erleri taraf›ndan veto edilince, Viyana’dakilere “tamam kardeflim, ne istiyorsan›z siz seçin” dedim. Onlar da en pofidik ifllerimi seçip sergilediler. Viyana’da Extramücadele’nin uygun görülmeyen ifli, Atatürk’ün kara çarflafl› bir kad›nla el ele oldu¤u ve filmin sonunun mutlu bitti¤i bir animasyondu. K›sacas›, Viyana Büyükelçili¤i, Atatürk ve kara çarflafl› bir kad›n› el ele görmek ve göstermek istemiyordu. Bundan böyle Hafriyat Karaköy’den daha iyi bir yönetim bekledi¤imiz gibi, daha iyi kültür atefleleri de istiyoruz. “Pompa” önce Cannes Film Festivali’nin k›sa film bölümünde gösterildi, daha sonra Frans›z kanal› CanalPlus Frans›zca konuflan ülkelerdeki televizyon yay›n haklar›n› sat›n ald›, film Afrika’da izlenme olana¤› buldu. Bu geliflmelerin üretiminizin gelece¤ine olan etkisini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Filmler sizden ba¤›ms›z kendi hayatlar›n› özgürce yafl›yorlar. Ne güzel. Extramücadele, imzac›l›k ve flöhret kültürüne karfl› duran “anonim” bir sanatç›. Sergide yer alan çal›flmalar›n ço¤unlu¤u kolektif biçimde üretilmifl. Bu do¤rultuda “kiflisel sergi” tan›m›n› kullanmak size göre kendi içinde ne kadar tutarl›? Zaten ne kadar çirkin “kiflisel”. Sanatç›larla ortak çal›flt›¤›m bir Extramücadele sergisiydi “Köle”. Beraber çal›flt›¤›m bütün arkadafllar›ma teflekkür borçluyum.
Söylefli: Didem Yaz›c›
derken, kald›r›mda bekleyen, 1.80 boylu, lüle lüle sar› saçl›, k›sac›k flortlu, upuzun bacakl› erkekler görüyorum. Arabalar›yla yanaflanlar da, bekleyen sar›fl›nlar da erkek. Erkek erke¤e bir dava bu geceyar›s› halledilmesi gereken. ‹ki taraf›n da ayr› ayr› kendi üslûplar›nca arad›¤› fleyse kad›n: “Göster amcalara pipini evlad›m.” Tribündeki, sokaktaki, haber program›ndaki, soka¤›n bafl›ndaki, Meclis’teki binlerce erkekten sonra, kad›n bulunmaz bir cins... Kapitalizmin kendi gelece¤i için kad›n cinselli¤ine ihtiyac› var. Sat›n al›nmay› bekleyen eflyan›n yeni olmas›, yeni de¤ilse mutlaka seksî olmas› gerekiyor. Art›k bugün sat›n almak al›flverifl eyleminin d›fl›nda bir cinsel deneyim, s›n›flararas› atlama yap›labilen bir yolculuk. ‹flte tam da bu yüzden filmdeki iktidar tiplemesi bir kad›n. Kendi gelece¤ini bafl›ndaki yumurtal› flapkada tafl›yan, erkek ac›mas›zl›¤›yla büyümüfl, erkekten de ac›mas›z olmufl bir kad›n bafl, bir tür kad›n ata, bir kad›n despot. Murat Ertel’in “5 Süper Türk Kad›n Kahraman” foto¤raf serisini görünce heyecanland›m. Çok s›k›, güçlü karakterler, mahallî, buradan ve ayn› zamanda punk kostüm tasar›mlar›. Hiç de komik olmayan bir mizah duygusu. Tam da oralarda, ayn› kafalarda dolafl›yorum. Ama “Pompa”y› da, “Köle”yi de sevmeyen çok. “Köle, Pompa’dan da kötü” diyen bile oldu. Benim için yeni bir deneyim yapt›klar›m›n sevilmemesi, be¤enilmemesi. Hissi farkl›. Bir süre sevilmemeyi göze alabilirim. Durdu¤um yerden eminim. “Bar›fl Orman›” ve “Mazgalyürek” (An›tkabir) gibi yerel kayg›lar›n yön verdi¤i çal›flmalar›n›zdaki ikonografiden farkl› olarak “Türbanl› Boksörler”de kurulmufl ikonografinin uluslararas› okunabilirlik ve yorumlanabilirlik düzeylerini nas›l görüyorsunuz? Bilmiyorum. Ben basit biriyim. Fakat “Türbanl› Boksörler” bu sergide filmin alt›nda ezildi. Onlarla tekrar ilgilenece¤im. Türbanl› boksörler hem fantastik hem gerçek hem mahallî hem pitoresk. ‹ffetli ve sald›rganlar.
sal› gibi, üstünkörü dinliyor ve önemsiyoruz. “Köle” filmindeki o gerilimli atmosfer ve ses tasar›m›, sanki gerçekli¤e uygulad›¤›m›z bu masals› dublaj› kald›r›yor, gerçe¤in haflin ve yaralay›c› cang›l›na bizi b›rak›yor. Bu çok katmanl›, her cümlesi yeni bir bafllang›ca ba¤lanan filmde eksik buldu¤um, fliddetin pornografisi. Extramücadele'nin PoPoPo diye kodlad›¤› politik/pornografik/poetik üçgende en az vurgu buraya harcanm›fl, oysa fikrin en sa¤lam söylemi burada gizli. Bir tersyüz bak›flla da flu söylenebilir ki, “Köle”deki iktidar-halk-silahl› adamlar üçlemesi asl›nda bir bermuda üçgeninden çok, bir hayat a¤ac› bana göre. Çünkü hayat bu üçünün deviniminden olufluyor. Biri ötekiler olmay›nca varolufl sebebini yitiriyor. Ekecek biçecek tarlas›n› yitiren çiftçiye dönüyor. Burada kritik olan da doz. Unutmayal›m: “Her fley zehirdir, mühim olan dozdur.” Bir de yumurta konusu var. Filmi seyreden ço¤u kifli yumurtan›n ne anlama geldi¤ini sorguluyor. ‹lla ö¤renecekler. B›rak biraz kafan k›vrans›n, ama olmaz, hemen al›flverifl yap›l›p sayfa çevrilecek... Ben burdaki David Lynch’vari yaklafl›m› çok sevdim. Biz filmi düflünürken sanat içimizde devam ediyor, daha güzel ne olabilir? – Gülcan Evrenos
59
Ben bu gecelerin adam›y›m! Müzik dolab›
10 albüm Antony & The Johnsons The Crying Light Bruce Springsteen Working On A Dream John Martyn Solid Air Lee “Scratch” Perry The Mighty Upsetter Marianne Faithfull Easy Come Easy Go Mircan OUTIM Morrissey Years Of Refusal Prodigy Invaders Must Die Robert Plant & Alison Krauss Raising Sand Sumru A¤›ryürüyen Iss›z
5 flark› Ahmet Kaya Grev Bedük Automatik John Bilezikjian Bekledim de gelmedin Kesmefleker Ekme¤in Emrindeyim Özdemir Erdo¤an Suya ‹thaf
Franz Ferdinand / Tonight: Franz Ferdinand (Sony Türkiye)
ca iki albüm olmufl, o kadar çok parti Franz Ferdinand’la geçti ki, daha fazlaym›fl gibi geliyor. ‹lk albümü çok baflar›l› olmufl bir grupsan›z, daha sonra yay›nlad›klar›n›z›n ilk albümünüzle k›yaslanmas› kaç›n›lmaz oluyor. Bu ac› kaderden “You Could Be So Much Better” kurtulamad›, ama aln›n›n ak›yla ç›kt›. fiimdi haliyle “Tonight: Franz Ferdinand”a da bakarken, kariyerinin bafl›nda genç bir indie grubunun albümü olarak de¤il, birçok hit ç›karm›fl bir grubun uzun zamand›r beklenen albümü gözüyle bak›yorsunuz. Neyse ki flimdilik albümü yerden yere vuran yok. “Tonight: Franz Ferdinand” daha ç›kmadan bu albümün di¤erlerinden daha disko olaca¤›n› söylemifllerdi. Hakikaten flark›lar›n aras›nda ‘70’lerin uzayl› filmlerinden tan›d›k bir tak›m c›z›rt›lar var, dans var, diskoya yak›n bir his veriyor. “Ulysses” çok e¤lenceli bir flark› örne¤in,
ama “Take Me Out” gibi bir dans klasi¤i olur mu, bilemiyoruz. Ayn› durum “No You Girls” ve grubun ‹stanbul’a selam çakt›¤› “Lucid Dreams” için de geçerli. Hiçbiri çok kötü flark›lar de¤il ve radyolar hepsini çok sevecek (hatta “Lucid Dreams”i sevdiler bile), ama hangisi bir “Do You Want It?” ya da “The Fallen”? Hisli flark›lar kontenjan›ndan “Katherine Kiss Me” hofl, tatl› bir flark›, ama “Eleanor Put Your Boots On”un eline su dökemez. “Tonight: Franz Ferdinand”, önceki albümlere göre çok daha disko, ama bu demek de¤il ki pistleri daha çok dolduracak. Baflta söyledi¤imiz gibi, Franz Ferdinand iflin bafl›nda, henüz sadece üç albüm yay›nlad›. Öyle özgün bir üslûplar› var ki ve bunu ilk albümlerinden beri o kadar baflar›yla dile getiriyorlar ki, o kadar fazla gruba ilham verdiler ki, bir noktada beklentiler çok yüksek olabiliyor veyahut ne yapsalar flahane olaca¤›na yönelik bir etki b›rak›yorlar. “Tonight: Franz Ferdinand” y›l›n flimdiye kadarki en iyi albümü, önümüzdeki sene de s›k s›k dinleriz büyük ihtimalle, ancak grubun en iyi albümü de¤il. – Haziran Düzkan
rin Bulut! “Arabesk” kötü bir albüm de¤il. Zaman zaman yeknesakl›k hissediyoruz, ama bu hem arabeskin a¤dal› durumundan, hem de haz›rl›k aflamas›n›n k›sa tutulmas›ndan kaynaklan›yor. Topluluk elinden geleni yapm›fl, arabeskin olmazsa olmazlar›n› yan›na alm›fl, iki solist eflli¤inde yola düflmüfl ve albümü oluflturmufl. Ali Tekintüre de zaman zaman karfl›m›za ç›k›yor, hatta “Büyük Aflk›m›z” adl› Orhan Gencebay flark›s›n› bizzat “yorumluyor”. Solistlerin “bayan” olan›, Gonca Öncel, Pozitif’te çal›flan, kendi halinde flark› söyleyen birisiyken, bir anda albümün “güzelli¤i” oluvermifl. Di¤er solist Serkan Döver, arabesk gelenekten geliyor; söyleyifli de haliyle
biraz a¤dal›. Baflta Orhan Gezer Yayl› Grubu olmak üzere albüme ses vermifl di¤er sanatç›lar hep bu gelene¤in içinden gelenler. “Arabesk”, bu yüzden sahici. “Ac› Gerçekler”, “Sen Affetsen Ben Affetmem”, “Benim ‹çin Üzülme” ve “Seni Yakacaklar”, bir kenara ay›rd›¤›m›z flark›lar. Yeni Fairuz Derin Bulut albümünü dinlerken, “esas yeni” albümü hâlâ ve daha büyük bir heyecanla bekledi¤imizi bir kere daha anl›yoruz. Bir ara albüm, bir proje, her fleyi diyebiliriz, ama buna “bir Fairuz Derin Bulut albümü” diyemiyoruz. Bu, flahane bir arabesk albümüyle, hem de arabeske “arabeks” diyenlerin sevece¤i bir albümle karfl› karfl›ya oldu¤umuz gerçe¤ini de¤ifltirmiyor elbette. – Murat Meriç
u hayatta Franz Ferdinand isimli gruba dahil
fi olmak da çok zor bir fley olmal›. Daha yaln›z-
Fairuz’dan derin arabeks Fairuz Derin Bulut / Arabesk (Doublemoon) airuz Derin Bulut, hayat›m›za konserlerle
F girdi: ‹zbe, karanl›k barlarda onlar› dinlemeye gitti¤imiz dün gibi akl›m›zda. ‹zbe dedi¤imize bakmay›n, bir dönemin kalbinin att›¤› mekânlar onlar. Nitekim flu anda dinledi¤imiz pek çok grup buralardan ç›kt›. Karfl›l›kl› terbiye gördük, birbirimizi sevdik. Bugün bu çeflitlilik varsa sebebi tam da o barlar iflte... BaBa ZuLa’n›n ilk döneminde olufltu Fairuz Derin Bulut. ZeN çoktan tarih olmufltu, ama toplulu¤un (sonradan BaBa ZuLa’ya can verecek) iki eleman›, Murat Ertel ve Levent Akman, Fairuz Derin Bulut’u derinden destekledi ve ilk albüm “Kundante”nin prodüksiyonunu üstlendi. Ada Müzik taraf›ndan bas›lan “Kundante” legalle illegal aras›nda kald›; daha ziyade elden ele dolanan “demo” versiyonu sayesinde yüzlerce ele, bir o kadar eve ulaflt›. Toplulu¤un ilk yasal albümüydü, ama hiçbir zaman öyle an›lmad›. Bunun içindir ki elimizdeki “Arabesk”, Fairuz Derin Bulut’un “ilk” albümü olarak tan›t›l›yor. “Kundante”, toplulu¤un o zamana kadarki birikimini gözler önüne seren bir retrospektif gibiydi. Sonras› için de bir fragmand› asl›nda ya da belki de iddial› bir dizinin pilot bölümü. Heyecanla bekledik, ama sonras› gelmedi. Zaman zaman konserlerde hasret giderdik, yeni çal›flman›n ne zaman ç›kaca¤›n› sorduk, net bir cevap alamad›k. Derken, yeni albümün müjdesini geldi: Y›llar›n söz yazar›, arabeskin en büyük isimlerinden Ali Tekintüre’nin flark›lar›n›, hem de eski halleriyle okuyacaklarm›fl! Neyse ki çok beklemedik, ama buruk bir tatla albümün sonunu getirdik. “Arabesk”te arabesk var, Ali Tekintüre var, flahane icra var, duygu var, a¤dal› ve iç yakan yorum var, ama bir de eksik var: Fairuz De-
60
Giorgio Agamben
Erving Goffman
Nesir Fikri
Günlük Yaflamda Benli¤in Sunumu
Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: F›rat Genç, 160 sayfa
Daha çok siyaset teorisi alan›ndaki çal›flmalar›yla tan›d›¤›m›z Agamben bu kez Nesir Fikri'yle Türkçede. ‹ktidar, komünizm, adalet, bar›fl gibi politik temalar bu kitapta da var, ama dil, hakikat, aflk, unutufl, temsil, mutluluk, ölüm ve müzik gibi daha yaflamsal ve sanatsal temalar› da içine alan daha genifl bir alanday›z. Agamben kitap boyunca Kafka, Melville ve Dante'den Aristoteles, Heidegger ve Benjamin'e bir dizi yazar ve düflünürle diyalog halinde gelifltiriyor fikirlerini. Düflünceye teori ve deneme d›fl›nda farkl› bir mecra, farkl› bir "nesir" ar›yor: Aforizma, k›sa hikâye, bulmaca, fabl, mensur fliir gibi bugün neredeyse elimizden kaç›p gitmifl formlara baflvuruyor; bu yolla do¤rudan deneyimlerimizdekine benzer bir yaflanm›fll›k hissi yaratmay› amaçl›yor. Baflka bir dil, baflka bir hakikat aray›fl›nda uyan›fl›, fark›ndal›¤›, haf›zay› canland›rmay› baflar›yor gerçekten de.
Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Bar›fl Cezar, 248 sayfa
Tüm zaaflar›, kayg›lar›, hinli¤i, oyunbazl›¤›, k›saca tüm insanl›¤›yla insan› ele alan k›flk›rt›c› bir kitap: Günlük Yaflamda Benli¤in Sunumu. 1950'lerde yaz›lm›fl olmas›na ra¤men tazeli¤ini koruyan, dahas› "performans" kavram›n›n günümüz sosyal bilimlerinde ciddi bir çözümleme arac› haline gelmesiyle birlikte özel bir güncellik de kazanan bir klasik. Erving Goffman farkl› kültürlere de uzanan titiz bir araflt›rman›n ürünlerini ince bir düflünce süzgecinden geçirerek, büyük bir tarafs›zl›kla sunuyor bizlere; insanlar›n birbirleriyle etkileflimlerini ve insanl›k hallerini yarg›lamaks›z›n gözler önüne sermeyi, irdelemeyi, anlamay› hedefliyor.
Carlo Ginzburg Nancy Huston
Fay Hatlar› Metis Edebiyat, Roman, Çeviri: Sosi Dolano¤lu, 296 sayfa
Fay Hatlar›, bir ailenin dört kufla¤› üzerinden, etkisi günümüze kadar uzanan karanl›k bir s›rr› anlat›yor. Alt› yafl›nda çocuklar›n gözünden 2004'ten geriye do¤ru 1982'ye, 1962'ye ve 1944'e gidiyoruz kitap boyunca. ‹lk anlat›c›m›z Amerikal› olman›n gururunu tafl›yan, annesinin titiz denetimine ra¤men internetin tüm vahfli sitelerinde gezinen, dünyaya bir arma¤an oldu¤undan kuflkusu olmayan Sol. Onun aile içinde sezdi¤i tuhafl›klara dair ipuçlar›n›, ikinci anlat›c› olan babas› Randall'›n çocukluk öyküsünde bulmaya bafll›yoruz. Roman Sol'un babaannesi Sadie ve büyük büyükannesi Kristina'n›n anlat›lar›yla sürdükçe, kirli s›rlar gitgide ayd›nlan›yor. Amans›z bir kötülü¤e karfl› aflkla, müzikle, inançla hayata tutunmaya çal›flanlar›n direniflini de izliyoruz.
Tahta Gözler MESAFE ÜZER‹NE DOKUZ DÜfiÜNCE Tarih Toplum Felsefe, Çeviri: Aysun fiiflik, 280 sayfa
"Ben, Katolik bir ülkede do¤up büyümüfl bir Yahudiyim, hiç din e¤itimi almad›m, Yahudi kimli¤im daha çok bask› sonucu ortaya ç›km›fl." Yazar›n bu k›sa otobiyografik ifadesi, Tahta Gözler'deki "mesafe" kavram›n› anlayabilmemiz aç›s›ndan büyük önem tafl›yor. Ginzburg'a göre, bir fleye çok yak›n oldu¤umuzda aflinal›k bak›fl aç›m›z› çarp›t›r, çok uzak oldu¤umuzda ise bak›fl aç›m›zdaki çarp›kl›¤›n kayna¤› mesafenin ta kendisidir; dolay›s›yla, içinde yaflad›¤›m›z dünyay› anlamak için uzakl›kla yak›nl›k aras›nda bir denge tutturmak gerekir. ‹flte yazar›n Tahta Gözler'de yapt›¤› da bu dengeyi tutturmak. Ayr›nt› zenginli¤i ve bu ayr›nt›lar› iliflkilendiriflindeki dehas›yla okurlar›n› flafl›rtacak bir kitap.
Bilge Karasu
Susanlar Metis Edebiyat, Haz›rlayan: Serdar Soydan, 256 sayfa
Bilge Karasu 50'lerin bafl›ndan itibaren süreli yay›nlarda öyküler, yaz›lar, kitap ve resim elefltirileri, hatta fliirler yay›mlam›flt›r. Araflt›rmac› Serdar Soydan'›n titiz bir arfliv taramas›yla dergi ve gazete sayfalar› aras›nda kalm›fl bu ifllerden derledi Susanlar'›. Kitap, 1952-53 y›llar›nda Seçilmifl Hikâyeler dergisinde yay›mlanm›fl ve daha sonraki eserlerinde ele alaca¤› pek çok izle¤in, pek çok biçimsel denemenin ortaya ç›k›fl›n›, geliflimini sergileyen sekiz öyküyü, Kedili Meryem öyküsünü, fliir denemelerini, Karasu'nun edebiyata bak›fl tarz›n› dile getirdi¤i "Yazar-Okurun Defteri" metinlerini, kendisiyle yap›lm›fl söyleflileri ve Enis Batur'un bu kitap için kaleme ald›¤› sonsözü içeriyor. Bilge Karasu külliyat›na ekledi¤imiz bu derleme, yazar›n kurmaca dünyas›na girmek, düflüncelerini ve bak›fl aç›s›n› kavramak aç›s›ndan pek çok ipucu tafl›yor bugünün okurlar› için.
Onur Caymaz
Yaz Tarifesi Metis Edebiyat, fiiir, 80 sayfa
ah sevgilim bu fliiri içimden yaz›yorum sana içim öyle yeni ki sevgilim vapurlara biniyorum yoklu¤unda vapurlar elleri yüre¤inde çocuktur sevgilim çocuklar çok büyük hatta daha büyüktür küçük çocuklar... Sevmek Diye Bir Kelime'den..
metis
Olga Kisseleva’n›n “[görün(mez)]” serisinde Paris, 2007
DEPO, ULUSLARARASI B‹R KARMA SERG‹YLE AÇILDI: “GERÇEKL‹K B‹TT‹”
Praksisin yolları tafltan Tophane’deki eski tütün deposu, artık bir sanat ve düflünce platformu. Adı da üstünde kalmıfl: Depo. Uluslararası bir “kitle iletiflim” buluflması olan “Gerçeklik Bitti”, videolarla, yerlefltirmelerle, foto¤raflarla, devrimci politika ve sanat arasındaki ba¤ı ararken iki alandaki dönemsel arayıflları da gösteriyor. 5 Mart’a kadar açık... irinci sahne: Eski zaman ‹ngilteresi, herhalde 19. yüzy›l Londra, meydanlar modern vas›talarla donanmaya bafllam›fl, kad›nlar ve erkekler caddelerde fl›k fl›k›rd›m. Siyah-beyaz, h›zl› bir görüntü, bir o yana, bir bu yana koflturuyor insanlar, kar›nca gibi. Ayn› meydanların ayn› tarihlerde ilk 1 May›s’lara da sahne oldu¤unu görüyoruz. fiehir meydanlar› sadece piyasa ve temafla için kullan›lmıyor art›k, toplumsal mücadelenin gösterildi¤i alanlar da bunlar, daha genifl anlamda bir piyasayla buralarda gö¤üs gö¤üse geliniyor... Kesme: Zaman›m›z›n Londras›. fiehir bir ahtapot gibi yay›lm›fl, düzensiz bir a¤ gibi örülmüfl, irili ufakl› caddelerden, sokaklardan kurulu bir labirent haline gelmifl. Emdi¤i enerjiyle dünyaya da zarar vermeye bafllam›fl, tüketici bir mabede dönüflmüfl. Mesela Ankara’daki Gökçek zihniyetinin çok istedi¤i gibi, insandan
B
62
çok arac›n hakimiyeti alt›na girmifl, yüz y›l gibi k›sa bir zamanda yaya yürünecek alanlar arabalar lehine k›s›tlanm›fl. fiehir art›k kokmaya yüz tutmuflken Reclaim The Streets (Sokaklar› Geri ‹stiyoruz) hareketi kendini göstermifl, örgütsüz, lidersiz kalabal›klar anayollar› zaptedip trafi¤i altüst etmifller, kald›r›mlar›n de¤il ama, asfalt›n alt›ndaki plaj› aramaya bafllam›fllar. Arabalar›n v›z›r v›z›r geçti¤i yerlerde zaman› yavafllatm›fllar, dansa koyulmufllar. 1 May›s, bütün günlere yay›lm›fl, sokaklar›n ne zaman iflgale u¤rayaca¤› art›k belli de¤il... ‹kinci sahne: Herkes ona bak›yor, onu bekliyor, onun için haykırıyor. Meydanlar onun için doluyor, kalabal›k peflis›ra onun ard›ndan koflturuyor. Elvis’in “50.000.000 Elvis Fans Can’t Be Wrong” albümünün ad› gibi, bunca insan yan›l›yor olamaz belki ama, neredeyiz, anlayam›yoruz. Bir rock’n’roll konserinde mi,
“Gerçeklik Bitti”, politik bofllu¤a gözünü dikiyor, bunu da sanat kisvesi alt›nda, sanat› da politize ederek, sanat denen faaliyetin bizzat kendisini sorunsallaflt›rarak yap›yor.
bir resmigeçitte, bir mitingde mi? Üçüncü sahne: fiehrin en büyük yap›lar›ndan birinde, bir stad›n içindeyiz. Bir derbi maç›nda i¤ne atsan›z yere düflmez hale gelen tribünlerde bir avuç insan toplanm›fl, stad›n büyük bofllu¤uyla say›lar› tezat oluflturuyor. Ama onlar da büyük fleylerden bahsediyorlar, dünyay› nas›l de¤ifltireceklerini, düzenle nas›l savaflacaklar›n›, baflkalar›n› nas›l yanlar›na çekeceklerini tart›fl›yorlar. Rus devleti, sosyal foruma yüksek kat›l›m› önlemek için elinden geleni yapm›fl, bu sefer Emniyet yollar› kesip zaptetmifl, stad›n yolunu tutan kimilerini tutuklam›fl... Dördüncü sahne: fiehrin en kalabal›k kapal› alanlar›ndan birinin, bir al›flverifl merkezinin önü. Ma¤azalarda mal be¤enenler d›flar›da birikip ba¤›ran, dans eden insanlar›n ne yapt›¤›n› anlayam›yor. Muhitin do¤al ritmini bozan bu tuhaf durum karfl›s›nda endiflelenmiyor da de¤iller, ama müdahale edeceklerine dair bir emare de görünmüyor. O zaten güvenlikçilerin ifli. Bir-iki tanesi delirip bu zarars›z eylemcilere kafa göz dalmak istiyor, ama kald›r›mlar›n da sahibi o al›flverifl merkezi, o dükkânlar de¤il ya! Büyükçe bir salonda dünyan›n flehirlerini böyle dolaflabilir, flehirlerde bo¤ulan kalabal›kların kendi içine gömülü hallerini izleyebilir, flehirleri yaflan›l›r k›lmaya çal›flan bir takım örgütlerin, kolektiflerin tecrübelerine flahit olabilirsiniz. “Gerçeklik Bitti –Kalabal›k ve Performans: Protesto Gösterisi, Kamusal Mekân, Bedenin Kullan›m›” bafll›kl› sergiye ev sahipli¤i yapan Depo’nun bir salonu videolara ayr›lm›fl, kitleyi ve iletiflimi anlamaya çal›flan politik belgeseller, kitlesel hareketlerin –veya hareketsizli¤in– varl›k yasalar›na vak›f olmaya çal›flan k›sa filmler bütün gün bu salonda flahsa özel ekranlar ve kulaklıklar marifetiyle dönüp duruyor, dört bucaktan vurucu insan tecrübeleri paylaflılmayı bekliyor. “Gerçeklik Bitti” sergisi, reel sosyalizmin çöküflünden sonra önü iyice açılan kapitalizmin derinleflmesi, yo¤unlaflmas›, kitlesel hareketleri dondurmas›, “büyük anlat›lar”›n bitti¤ini ilan etmesiyle beraber yaflanan politik bofllu¤a gözünü dikiyor, bunu da sanat kisvesi alt›nda, sanat› da politize ederek, sanat denen faaliyetin bizzat kendisini sorunsallaflt›rarak yap›yor. Bir yandan toplumcu bir sanat dili ar›yor, di¤er yandan gayet bireysel bir bak›flla toplum davran›fllar›n› yorumlay›p elefltiriyor. Soka¤ı ele geçirmenin yolları “Gerçeklik Bitti”, nihayete ermifl bir sergi de¤il. Sürekli gelifliyor, her sergileniflinde yeni bir fleyler ekleniyor. Daha ziyade, bir düflünce platformu olarak tarif ediliyor düzenleyenler taraf›ndan. Claire Staebler ve Jelena Vesic’in küratörlü¤ünü üstlendi¤i sergiye Rusya’dan ‹ngiltere’ye, Almanya’dan H›rvatistan’a, ‹sviçre’den Brezilya’ya pek çok sanatç›, eylemci, yay›nc›, örgüt katk›da bulunmufl. Ortado¤u, Balkanlar ve daha geniflçe bir co¤rafî bölgenin daha uzak halkalar›n›n sanatsal üretimlerini ‹stanbul’da bulufl-
turmak için yola ç›kan Depo’nun ilk sergisi, özellikle Avrupa ülkelerinde üzerinde düflünülen, denenen yeni mücadele biçimlerine odaklan›yor... Toplumsal üzerine düflünmek, yeni eylem fikirleri gelifltirmek gibi iki temel aks üzerinde yürüyen sergi, “hayat tarz› sektörleri”nin tuza¤›na düflmeden bireysel farkl›l›¤›n nas›l kurulabilece¤ini, bunun toplumsal ba¤lamdan koparak mümkün olup olmad›¤›n› da masaya yat›r›yor. Di¤er yandan, özellikle ‘90’lardan, gelir eflitsizli¤inin uçurum boyutuna geldi¤i neoliberal y›llardan sonra geliflen güvenlik hezeyanının sokaklar› nas›l cendereye ald›¤›n› tart›fl›yor. Özellefltirilen, “nezihlefltirilen” kamusal alan›n ani ataklarla nas›l sekteye u¤rat›labilece¤ini, nas›l tekrar ele geçirilip demokratiklefltirilece¤ini de yarat›c› eylem biçimleriyle soruflturmaya çal›fl›yor. Leipzig gar›ndaki telsiz balesi mesela. Güvenlikçilerin iletiflimini sa¤layan telsizi bu sefer tam da onları etkisiz kılacak flekilde kullanan LIGNA ekibi, bir sürü telsizli insan› gara y›¤›yor ve “uygunsuz” davran›fllar gösterenleri d›flar› atmay› ifl edinen güvenlikçileri dumura u¤ratacak bir emir-komuta düzene¤i bafll›yor. Telsizden gelen emirleri uygulayanlar, oturup kalkarken, dilenir gibi el aç›p dans ederken, güvenlikçiler de nas›l müdahale edeceklerini flafl›r›yorlar. Zaten ya bir sanat biçimi olarak bu tür flafl›rt›c›, spontan müdahalelere flahit oluyoruz sergi boyunca ya da tart›flmalara. Johanna Billing’in “Devrim Projesi” adl› ifli, az bir farkla ikinci gruptan sayılabilir. Antonioni’nin “Zabriskie Point”ini hat›rlar m›s›n›z? Filmin bafl›nda büyük bir salonda toplanan ö¤renciler, kendinden emin ama sakin bakıfllarla, sert ve kararl› tonlarla, devrim için propaganda ve eylem yöntemlerini, bir devrimcinin nas›l davranmas› gerekti¤ini uzun uzun tart›fl›yorlard›. Filmden y›llar sonra, 2001’de çekilen “Devrim Projesi”nde k›l›k k›yafet biraz de¤iflmifl, fakat bak›fllarda kararl›l›kla b›kk›nl›k arası benzer bir al›flkanl›k havas› var. Antonioni’nin ö¤rencilerinin aksine, bunlar hiç konuflmuyorlar ama. Bir sürü genç, bir odada, kimi yere bak›yor, kimi duvara. Göz göze gelmiyorlar, bir fley paylaflm›yorlar, hiçbir fley yapmak da istemiyorlar. Otuz y›lda gelinen yerin özeti sanki, Billing’e göre... “Gerçeklik Bitti” sergisi, sokaklara bakt›¤› zaman da, benzer bir yal›t›lm›fll›k, insanlar aras›nda benzer bir kopukluk görüyor ve bir yabanc›laflma rutinini k›rmak için neler yap›labildi¤ini belgelemek, göstermek istiyor. Fia Backström’ün “Sürü ‹çgüdüsü 360o” adl› projesi, vakit isteyen ifllerden. Bir odada, genifl bir ekranda gösterilen içinde Kurt Cobain’lerin de, Che’lerin de geçti¤i, dünya tarihinde tebarüz etmifl çeflitli cemaatlerin iflleyiflleri üzerinden, üyeler aras› eflitli¤i, bireysel sorumlulu¤un ve inisiyatifin ne derece kullan›labildi¤ini, “mahalle bask›s›”n› tart›fl›yor, bir arada durman›n, ortak ifl üretmenin yollar›n›, ilkelerini bir ders verir gibi tart›fl›yor.
Tabii soka¤a müdahale etmenin yan›nda, sokakta müdahaleye maruz kalmak da var. 2001’de Belgrad’da, 2002’de Zagreb’de düzenlenmeye çal›fl›lan Gay Pride yürüyüflleri esnas›nda hem polislerin hem vatandafllar›n fliddetine u¤rayan kat›l›mc›lar›n hali, Türk halk›n›n “hassasiyetlerine” dikkat etmedi¤i söylenen TAYAD’l›lardan çok da farkl› de¤il mesela. Igor Grubic’in “Do¤u Yakas› Hikâyesi” iflinde iki video ekran› yan yana: Birinde yürüyüfl esnas›nda “vatandafl”›n sözlü ve fizikî sald›r›lar› gösteriliyor, di¤erinde olaylardan bir sene sonra Zagreb sokaklar›nda dört dansç›n›n yaflananlar› dans marifetiyle canland›rmalar› suretiyle gerçeklefltirilen protesto ve haf›za tazeleme gösterisi... Ama soka¤ı geçici iflgal yolları da var. Bizde de bir ara göze çarpan anlamsız, ama afallatan duvar yazıları gibi bir bahçe duvarında, bir yol levhasının üzerinde, bir klozet kapa¤ında, flehrin olmadık yerlerinde göze çarpan cümlecikleri Ciprian Muresan’ın foto¤raflayıp yaptı¤ı gibi yan yana getirirseniz, Elias Canetti’nin “Aut-da-Fé”sinden bir bölüm devasa bir “puzzle” gibi karflınıza çıkıyor mesela. Ya da, içeriyle dıflarının, egoyla süperegonun, düflünce ve duyguyla ifadenin arasındaki bariyerleri kaldırıp New York’un göbe¤inde megafonla aflk mektubunuzu okursunuz da, biz koca salonun bir köflesinden sesinizi tatlı tatlı dinleriz. Ya da ses de¤il, direkt tafl kullanırsınız: Claire Fontaine’in Foucault, Ranciere, Negri gibilerinin kitaplarının cilt kapaklarını geçirdi¤i tu¤lalar gibi mesela. Praksis ilkesinin yalın ve güzel bir örne¤i sanki... Teoride ve pratikte sanat Fakat bu “Tu¤lalar” ifli, di¤er eserlerde de görülen bir kusuru da en iyi flekilde gösteriyor: Teori ve pratik birli¤ini iflaret ederken tam da bundan yoksun kalıyor. fiimdi Claire Türkçede de yayınlanan benzer kitapların bazılarına daha telefonda onay verebilir, buradaki arkadafllar da Tophane’den tu¤laları temin edip bunların kapaklarını monte edebilirler-
Devrimci siyaset alanının daraldı¤ı bir momentte bir yaratıcı enerji Çarflı’ya akmıfl, gayet siyasî, yer yer Dadaist (“Çarflı kendine bile karflı”), zihni bir anlı¤ına durdurup flarj eden bir eylem azmi, “Gerçeklik Bitti”de ulaflılmak istenen birli¤e bu sefer tersten yol alm›fl, lumpenesk bir politikadan sanata do¤ru uzanmıfltı.
mifl. Eh, illâ cilt istiyor madem, ta Avrupalardan tu¤laları da taflıtmasına lüzum yokmufl. Her fleyden önce pratik olarak iyi de¤il bu. Ama iflte, “sanat”... ‹nsan tuhaf duygularla ayrılıyor “Gerçeklik Bitti”den. Benzer meselelerle u¤raflan di¤er dünyalılarla hemhal oluyor ama, bir gerçeklik duygusu da edinemiyor hakikaten. Ortaya çıkan sanki ne sanat ne politika oluyor, ama daha ilk anda yadırgatıcı, inandırıcılıktan uzak görünebiliyor. Punk’çıların, sitüasyonistlerin murad edebilece¤i gibi flok edici bir efekt de taflımıyor mesela. Böyle söylersek haksızlık olaca¤ını düflündü¤ümüz ifller de yok de¤il tabii, ama devrimci politikanın da, sanatın da kitleyle ba¤ının hırpalandı¤ı bir zamanın puslu havası sergideki ifllere de yansıyor do¤al olarak. Serginin varlık nedeni ve güzel hedefi de, aynı anda hem bu pusu analiz etmek, hem de yarmak zaten. Her fleye ra¤men, kesiflen sorunları, ortak arzuları görebilmeli. Balkan ya da Latin co¤rafyasında sanatçılardan geliyor demek ki böylesi silkinifl hamleleri, bizde de bir ara futboldan geliyordu. Devrimci siyaset alanının daraldı¤ı bir momentte bir yaratıcı enerji Çarflı’ya akmıfl, gayet siyasî, yer yer Dadaist (“Çarflı kendine bile karflı”), zihni bir anlı¤ına durdurup flarj eden bir eylem azmi, “Gerçeklik Bitti”de ulaflılmak istenen birli¤e bu sefer tersten yol alm›fl, lumpenesk bir politikadan sanata do¤ru uzanmıfltı. Ama Reclaim The Streets mesela, yolu öbür türlü okuyup rave’den politikaya, hazdan sorumlulu¤a gidiyor, esasını yitirmeden. Marcelo Exposito’nun “Radikal Hayalgücü” belgeselinde, baflta andı¤ımız birinci sahnede, ilk 1 Mayıs’larla Reclaim The Streets aksında dendi¤i gibidir belki de, toplumsal vecd ve haz arayıflı anları, karnavalesk bir toplumsal dalga kriz zamanlarının meyvesidir. Demek ki tam zamanı kolları sıvamanın. Çeliflkileri keskinlefltirmek için sanat da, politika da, haz da, kavga da birbirlerini dıfllamayan, zenginlefltiren yaflamsal ihtiyaçlar olabilmeli. Merve Erol
Depo’nun bir salonunda adeta arzın etrafında bir seyahat... Duvarlarda boydan boya Ukraynalı R.E..P grubunun “Yurtseverlik” bafllıklı atmosferik yerlefltirmesi, evrensel bir logo alfabesi...
63
15 y›l önce, haftal›k Express’in geliflini bu afiflle ilan etmifltik. Sözümüz bâki. Çorbada tuzu olan herkese bin selâm.