Ic18

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 18

Temmuz / Aðustos 2005

http://iscicephesi.org

MGK rejimi iþbaþýnda… Saldýrýlar artýyor…

Çare, iþçi sýnýfý ve emekçi halkýn birleþik mücadelesinde Emek hareketinden, Gündem ve Politika

syf. 2-7

Kazým Koyuncu, Çernobil ve Kapitalizm üzerine Rejimin saldýrýlarý artýyor Aydýnlar Bildirgesi AB ile neyin müzakeresi? AKP hükümeti IMF emirlerini uygulamaya devam ediyor

Sendikal Mücadele

Dünya / Enternasyonal Sýnýf Mücadelesi

syf. 8 -10

Turkuaz/Çakýl fabrikasý mücadelesi ve dersleri Erdemir’in satýlmasýna karþý eylem Fabrikalardan okur mektuplarý

syf. 11-12

Coca Cola iþçilerine polis saldýrýsý Ulugay Ýlaç iþçileri direniyor Tibet direniþi 110. gününde

syf. 13-16

Londra saldýrýsýný kýnýyoruz IV. Enternasyonal’in yeniden inþasý için Bugün, Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inþasýnýn zamanýdýr

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN... Kazým Koyuncu, Çernobil ve Kapitalizm üzerine Karadeniz’in asi sesi Kazým Koyuncu uzun bir süredir mücadele verdiði kanser hastalýðýna yenik düþerek yaþamýný yitirdi. Sanatçý, 1989 yýlýnda Ýstanbul’a gelerek hem Ýstanbul Üniversitesi’nde yüksek öðrenimine hem de müzik çalýþmalarýna baþladý. Üniversite yýllarýnda taþýdýðý devrimci kimliði ile, öðrenci hareketinin içinde aktif olarak yer aldý. Kazým Koyuncu önce bir kaç arkadaþýyla birlikte “Dinmeyen” isimli bir müzik grubu kurdu. 90’lý yýllar boyunca Laz müziði ve kültürü üzerinde yoðunlaþtý. Bu dönemde M. Ali Beþli ile birlikte Lazca Rock müzik yapan “Zugaþi Berepe” grubunun kuruluþuna ön ayak oldu. Geleneksel Laz ezgilerini modern müzik formatlarýyla sentezlemeyi baþaran sanatçý, üretken çalýþmalarýyla bir çok otantik ezginin günümüze taþýnmasýný saðladý. Kazým Koyuncu, insan hayatýnýn hiçe sayýldýðý, barýþýn deðil savaþýn, yaþatmanýn deðil yok etmenin erdem sayýldýðý günümüz Türkiye’sinde inadýna ayakta duran bir sanatçýydý. Çernobil felaketi Karadeniz’in üzerine karabasan gibi çöktü 1987 yýlýnda Ukrayna’da yaþanan Çernobil felaketinde yalnýz bu ülkede ölenlerin sayýsý, 125 bin civarýnda. Oysa bu rakamýn ifade edilenden daha az, 25 bin civarýnda olduðu iddiasýnda olan Gül Göktepe gibi bilim adamlarýna sahip Türkiye. Hepimizin bildiði gibi Karadeniz’de Çernobil felaketinin ardýndan kanser vakalarýnda dehþet verici bir artýþ baþ gösterdi. Saðlýk Bakanlýðý kanserle savaþ derneðinin verileri þöyle; Rize

1987 17.55

1991 49.93 artýþ oraný: % 32

Trabzon 1987 22.28

1991 61.35 artýþ oraný % 39.07

Edirne

1991 76.66 artýþ oraný % 29.09

1987 40.76

Yukarýdaki tablo facianýn boyutlarýný son derece net bir biçimde gösteriyor bizlere. Üstüne üstlük, facianýn yaþandýðý dönemde en ufak bir tedbir alýnmadýðý gibi, Karadeniz’de üretilen ve radyasyondan fazlasýyla etkilenmiþ olan çay ve fýndýk, dönemin Özal hükümeti tarafýndan ihraç edilemeyince iç piyasaya sürülmüþtü. Sorumsuz bakanlar önlem alacaklarý yerde karþýmýza geçip höpürdeterek çay içiyorlardý o günlerde. Ya gerçekler Fakat bütün bu þovlarýn ardýndan ortaya çýkan tablo son derece acý oldu. Aradan geçen yýllarda Karadeniz’de kanser nedeniyle ölümlerin sayýsýnda devasa bir büyüme söz konusuydu. Gözünü kar hýrsý bürümüþ yöneticiler, bizzat halka ihanet ederek elde kalan fýndýklarý öðrenci yurtlarýna ve askeri birliklere göndererek tüketilmesini saðlamýþlardý. Bu manzaradan daha vahimi hala bu yöneticilerin nükleer santrallerin tehlike taþýmadýðýný söyleyebilmeleri. Gözlerimizin içine baka baka yalan söylerken, emperyalizme ve çok uluslu þirketlere uþaklýk eden bu yöneticiler bizleri yönettikçe hep biz kaybedeceðiz. Onlar için savaþýp, birbirimizi öldüreceðiz. Bu gidiþi tersine çevirebilmek için, emperyalizmin ve kapitalizmin insanlýðý tükeniþe sürükleyen kar hýrsýna karþý birlikte mücadele edelim. Skudas xelkepesi cumale poda (Lazca “yaþasýn halklarýn kardeþliði”)

2

Jiyan


olan ise iþçi ve emekçilerin dünya çapýnda iþgale ve sömürüye karþý birlikte hareket etmesidir. *** Ýþgalci ABD’nin canýný 1 Mart tezkeresi çok sýkmýþtý. Bush ve hempalarý bunu unutmadý. Her fýrsatta dile getirdi. Ýþ sonunda, “Türkiye’de ABD düþmanlýðý artýyor, bu da bizim hoþumuza gitmiyor” diyen ABD’li emperyalistlerin açýktan tehditlerine kadar geldi. Tehdit açýktý: “biz bunun hesabýný sorarýz!” Ýçeride satýlýk kalemlerin ve sömürge valisi kýlýklý tiplerin, “baðýmsýzlýk bizim neyimize, niye müttefikimizin tatlý canýný sýkýyoruz ki” yönlü iðrenç açýklamalarý da bu tehditlere eþlik etti. Sonunda diyet ödendi: Ýncirlik Üssü, içeriðini tahmin etmesi hiç de zor olmayan bir çerçevede ABD askeri gücüne bahþedildi. Emperyalizme bu boyun eðiþ, bu iþbirliði, bu “ortaklýk” kuþkusuz yeni deðil. Yeni olan sömürge olmanýn nimetlerinden, erdemlerinden bahsedenlerin bu kadar açýktan tutum aldýklarý bir Türkiye manzarasýnýn bir karabasan gibi atmosferimizi sarmasý. Baþta Baþbakan ve AKP hükümeti olmak üzere patronlar, askerler, sendikacýlar, gazeteciler, öðretim görevlileri ve nicesi bu koroda yerini aldý. En babacanýnýn babalýðýnýn sýnýrý ise ancak Avrupa Birliði’nin sularýnda yüzebilecek kadar bir ufka sahip. “Hangi büyük emperyalist blok içinde yer alalým? Alalým ki iþçi sýnýfýnýn ve yoksul emekçi halklarýn akýtýlan kanlarýndan düþen kýrýntýlarý birer akbaba gibi nasiplenebilelim!” Bu manzarayý kabul etmiyoruz. Bu zehirli atmosferden nefessiz kalýp ölecek olsak da bir nefes bile çekmeyeceðiz. Ýþte bize, biz iþçi ve emekçilere, hayýr diyen devrimcisosyalistlere öfkeleri bundan. ABD’niz de, AB’niz de, ÝMF’li hayatlarýnýz da sizin olsun. Sizlerin sunacaðý zehirli, hastalýklý zenginlik sofrasýnda yerimiz yok. Bizim yerimiz Afganlý, Iraklý, Filistinli, Bolivyalý kardeþlerimizin sofrasýdýr. “Aman ha dikkat edelim! Türkiye Arjantin olabilir” demiþ bakanýmýz Latif! Hiç merak etmesin, yakýndýr… Baþýndan beri AKP hükümetinin iþçi emekçi düþmaný bir hükümet olduðunu görüyor ve söylüyoruz. AKP; geçmiþiyle, programýyla, uygulamalarýyla, lider ve kadro yapýsýyla bunu her gün bizlere kanýtladý. Geldiðimiz nokta þudur: katliamlarý yaþarken bir bez parçasý etrafýnda koparýlan demokrasi komedileriyle, sömürü diz boyu olmuþken anlatýlan laiklik masallarýyla, emperyalizm Ortadoðu’da oluk gibi kan akýtýrken “yurtta sulh, cihanda sulh” fotoðrafý önünde poz veren apoletli büyüklerin “Vatan-Millet-Sakarya” ninnileriyle yürüyecek yol kalmamýþtýr. Bütün emperyalistkapitalist yalanlara karþý tek çözüm iþçilerin birliðidir. Birliðin çimentosu enternasyonalist devrimci bir iþçi partisinin inþasýdýr. Ýþçi Cephesi çimentoya katkýda bulunmak isteyen tüm güçler gibi yürüyüþüne devam ediyor… Ýþçi Cephesi

GÜNDEM

Kapitalizm göz boyamayý iyi bilir. Þapkasýndan bir tavþan gibi karþýtlarýný çýkarmasý en büyük marifetlerindendir. Kitlelerin aleyhine olaný lehine, lehine olaný aleyhine gösterme becerisi dünyanýn her yanýnda sömürü düzenini sürdürmesini saðlar. Dün kahraman dediðini bugün düþman yapar. Bugünün düþmanýný eðer iþine gelirse yarýn kurtarýcý ilan eder. Emperyalist-kapitalist düzen bir yalan imparatorluðudur. Emperyalist istilacýlar önce Afganistan’ý Taliban’dan kurtarma adýna iþgal ettiler. Taliban’ý besleyip büyüten baþýný ABD’nin çektiði emperyalist güçlerdi. Bugün Ladin’i insanlýðýn en büyük düþmaný ilan edenler dün onu yetiþtiren emperyalist-kapitalist güçlerdi. Peþinden Irak’ýn iþgali geldi. Saddam’ýn elinde bulunan “kitle imha silahlarý” dünyayý tehdit ediyordu. Irak iþgal edildi. Ortaya kitle imha silahý çýkmadý. Saddam’ý insanlýk düþmaný ilan edenler yýllarca onu Ýran’a karþý besleyip, destekleyen emperyalist güçlerdi. Ýþleri bitip, ortaklýk bozulunca Saddam’ý düþman ilan ettiler. Afganistan’ý, Irak’ý, “zulüm gidecek, demokrasi gelecek” diye iþgal eden emperyalist güçler, þimdi Afganistan ve Irak’ýn kanýný emiyorlar. Saddam rejimi iþçiemekçi düþmaný bir rejimdi ve yýkýldý. Bölgesel açýdan tehlikeli olan BAAS rejiminin yerini alan Bush rejimi ise sadece bölgeyi deðil bütün dünyayý tehdit ediyor. Afganistan ve Irak’ý iþgal eden, Suriye ve Ýran’ý iþgal etmek için bahane üstüne bahane üreten emperyalizm, sýra Ýsrail’in Filistin’i iþgal etmesine gelince miyop oluyor. Bombalarý atan Ýsrail’e deðil, canýný, topraðýný, namusunu korumaya çalýþan Filistin direniþçilerine þiddeti durdur diyor. Ýþte bu emperyalizmin ikiyüzlü politikasýdýr. Bu iki yüzlü politikanýn, yalanlarýn bir sonucu olarak Londra’daki metro istasyonlarýnda emekçilerin yoðun þekilde iþlerine gittiði saatte bombalar patladý. Ýþgali gerekçe gösteren El-Kaide, Ýstanbul, Madrid vb. saldýrýlardaki gibi bombalarýn ardýndaki isim. Lakin biliyoruz ki bombalarýn gerçek sorumlusu emperyalist iþgali gerçekleþtiren, dünyaya sürekli yalan söyleyen, baskýyý, iþgali, sömürüyü pervasýzca sürdüren Blair, Bush gibi emperyalist-kapitalistlerdir. Patlayan bombalar sonucu ne yazýk ki yine iþçi ve emekçiler öldü, yaralandý; ayný Irak, Afganistan ve Filistin’de olduðu gibi… Ve yine ne yazýk ki bombalarýn patlamasý en çok baþ sorumlular Blair ve Bush’un ekmeðine yað sürdü. Kitlelerin emperyalist yalanlar karþýsýnda savunmasýz kalmalarýna, kafalarýnýn karýþmasýna yol açýyor bu saldýrýlar. Ýþçi ve emekçiler þunu unutmamalýdýr: patlayan bombalarý lanetliyoruz, bu bombalar hepimize atýlmýþtýr, canlarýný yitirenler yine iþçi ve emekçiler olmuþtur, ama bombalarý atan El-Kaide olsa da gerçek sorumlular Blair, Bush ve emperyalist iþgali sürdürenlerdir. Hem emperyalist iþgalin hem de El-Kaide gibi güçlerin önünü kesecek

ABD, AB, AKP, Ordu, Patron... yalanlarýna karþý tek çözüm: Ýþçilerin birliði ve enternasyonalist devrimci iþçi partisinin inþasý

3


MGK rejimi iþbaþýnda… Saldýrýlar artýyor… Çare, iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halkýn birleþik mücadelesinde… Son aylarda Türkiye’de yaþanan bir dizi olay asker-polis rejiminin baský ve þiddet niteliðini bir kez daha teyit etti. MGK’nýn, AB eksenli “demokratik gericilik” ortamýnýn yeþillendirdiði “demokrasi” yerine açýktan militarist baský ve þiddet politikalarýný tercih ettiðini görüyoruz. Mersin’deki Newroz kutlamalarý sýrasýnda çocuklarýn Türk bayraðýný yerde sürümesi üzerine Genelkurmay Baþkaný, Kürtleri “sözde vatandaþ” ilan etmiþ ve “hainlerden hesap sorulacak” diyerek iki çocuðun þahsýnda tüm bir Kürt halkýný hedef tahtasý haline getirmiþti. Peþinden baþta Trabzon olmak üzere bir dizi ilde milliyetçi-faþist güruhun linç giriþimleri gerçekleþti. Bazý bölgelerde neden ve nasýl geliþtiði belli olmayan Kürt-Türk çatýþmalarý meydana geldi. Baba-oðul Uður ve Ahmet Kaymazlar “terörizmle mücadele” adýna resmen katledildi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’nde emekçi kadýnlar öldüresiye dövüldü. Eðitim-Sen sendikasý kapatýldý. Hak arayýþlarý militarist yöntemlerle bastýrýldý. Ekonomik, demokratik ve kültürel haklarýný kullanan iþçilere, emekçilere, Kürtlere yönelik þiddettin ardý arkasý kesilmedi. Son olarak 17 MKP’li devrimci katledildi. Kürt halkýna yönelik operasyonlar ise yeniden hýz kazandý.

4

MGK yönetiminde asker-polis rejiminin temel amacý açýktýr: devrimci güçleri iþçi-emekçi kitlelerden koparmak, Kürt direniþini Türkiye iþçi sýnýfýndan ve emekçi yoksul halktan yalýtmak. Bu nedenle rejim mücadele ve direniþin olduðu tüm alanlarda MGK idaresinde ceberut devlet iþleyiþini devreye sokuyor. MGK rejiminin mesajý þu: “Bu ülkeye demokrasi lüks. Demokrasi gelecekse de bana raðmen deðil bana göre iþleyecek. Sýnýrý ben çizerim…” AB süreciyle bir toplumsal illüzyon yaþayan sivil toplumcu, liberal sol kesimler ise; “Türkiye, iç dinamikleriyle demokratik bir

dönüþüm yaþayamaz” anlayýþýndan hareketle umutlarýný AB’li emperyalistlerin insafýna terk etmiþlerdi. Sözüm ona AB, Türkiye’nin “demokratik dönüþümünü” saðlayacak, asker-polis rejimini ýslah edecek, memleket refaha erecekti. Ne AB emperyalizminin böyle bir planý ve niyeti var, ne de MGK öncülüðünde asker-sivil bürokrasi elitinin kendi ayrýcalýklarýný terk etme gibi bir niyeti bulunuyor. Tam tersine AB, kendi emperyalist projesiyle asker-polis rejimini bir potada eriterek faturasýný Türkiye iþçi sýnýfýna ve emekçi yoksul halka ödetecek þekilde emperyalist egemenlik alanýnýn içine Türkiye’yi çekmek peþinde. ABD ve AB’den gelen salvolarla hýrpalanan AKP hükümeti bir yandan bu geliþmelere ayak uydurmaya çalýþýrken diðer yandan rejimin cepheden saldýrýsýyla zor günler yaþýyor. Asker-polis rejiminin güçleri bir süredir AKP’ye yönelik eleþtirilerinin þiddetini arttýrdý. Rejimin ana çekirdeðinde yer alan güçler (MGK / Genelkurmay ekseninde yüksek askeri erkan, cumhurbaþkanlýðý, Danýþtay, Yargýtay, YÖK ve bunlarýn çeþitli uzantýlarý, baðlantýlar) AKP’yi açýktan rejim için acil ve öncelikli “sorun” olarak tanýmlamaya baþladýlar. Her biri baþka bir noktayý öncelikle öne çýkarsa da (örneðin MGK / Genelkurmay ekseninde yüksek askeri erkan PKK ve Kürt hareketini, Kuzey Irak’ta kurulan Kürt devletini, iç ve dýþ “güvenlik” meselesini öne çýkarýyor; cumhurbaþkanlýðý, Danýþtay, Yargýtay, YÖK ve benzerleri ise laiklik ekseninden hareketle türban, kuran kurslarý, imamhatip okullarýný öncelikli mesele olarak ele alýyor), ortak noktalarý rejimin AKP hükümetinin iktidarý döneminde tehdit altýnda olduðu. CHP ise ana muhalefet partisi sýfatýyla bu

korunun içinde yerini alýyor. Sol adýna hareket ettiðini söyleyen bir dizi parti, sendika, grup ve kiþinin de bu koronun içinde, yanýnda yöresinde yer aldýðýný belirtmekte yarar var. Arada “hukuk devleti” laflarý edenler olsa da orduyu göreve çaðýranlarýn sayýsý hem her geçen gün artýyor hem de ordu bu çaðrýlara her zaman hazýr kýta meyil gösteriyor. 28 Þubat’ýn, orduevlerine baþörtülü ve sakallý konuklarýn girme iznini almasýyla sona erdiðini ilan eden soytarýlar bir yana býrakýlýrsa, laiklik ekseninde yaratýlan tartýþmalar iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn sorunlarýný ve ihtiyaçlarýný perdelemenin birer aracý olarak kullanýlýyor. Özelleþtirmeler, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi, düþük ücretler, iþsizlik, sendikasýzlaþtýrma, taþeronlaþtýrma, siyasi baský ve yýldýrma, yeni iþ ve ceza yasasý iþçi ve emekçilere yönelik perdelenmeye çalýþýlan baþlýklardan sadece birkaçý… Rejimin militarist baský ve þiddet uygulamalarýnýn ve kapitalist sömürünün sonuçlarýnýn bu kadar aðýr faturalarý varken türban, kuran kursu vs. tartýþmalar sadece belirli zümrelerin kendi egemenlik alanlarýný saðlamlaþtýrmasýnýn birer aracý olmaktan öte anlam taþýmýyor. Ýnanç sorunlarýnýn da, kiþisel, kültürel haklar sorununun da, ekonomik, politik hak ve özgürlülerin de, iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk lehine kalýcý þekilde çözümü için ihtiyacýmýz, iþçi ve emekçi halkýn iktidarýdýr. Böylesi bir iktidara gitmek için bugün yapýlmasý gereken en acil görev MGK rejimine karþý siyasal demokrasi talebini yükseltmek; demokrasi, hak ve özgürlük sorunlarýnýn çözümü için burjuvazinin planlarýna inanmaktan vazgeçmek; emperyalistler arasý çatlaklara yerleþerek demokrasi kýrýntýlarý peþinde koþmaktan ýrak durmak; sivil toplumcu, liberal sol, ulusalcýmilliyetçi hayalleri terk etmek; baðýmsýz, birleþik, devrimci-sosyalist ve enternasyonalist bir devrimci iþçi-emekçi hareketini hayata geçirmektir. Tüm olasýlýklarýn birer gerçekliðe dönüþmesi için olmazsa olmaz þart iþçi sýnýfýnýn önderliðidir… Arif Benol


Ýmzalar:

Halklarýmýzýn ufkunda kara bulutlar dolaþýyor: Bunun sorumlusu devlettir Devlet, savaþ politikasýnda ýsrar ediyor; Kürt halkýnýn üstüne silahlý operasyonlarla gitmeyi sürdürüyor. Mardin’de 12 yaþýndaki çocuðu infaz ediyor; Van’da, Diyarbakýr’da halka ateþ açýyor; sivilleri öldürüyor, yaralýyor. Devlet, militarizmi körüklüyor; Tunceli’de sivil ve silahsýz insanlarý havadan ve karadan bombalýyor; Ankara’nýn göbeðinde kelepçelediði ve ayaðýndan yaraladýðý genci kurþuna dizerek naklen infaz gerçekleþtiriyor. Devlet, þövenizmi kýþkýrtýyor; Kürt halkýný “sözde vatandaþ” olarak anýyor; Trabzon’da faþistlerin öncülüðünde sahnelenen linç giriþimlerini cesaretlendiriyor. Baþbakan ve ana muhalefet partisi baþkaný, linççilerin “hassasiyet”ini anlayýþla karþýladýðýný söylüyor. Solcu-gericiler, faþist saldýrganlýða “ulusalcý” mazeretler uyduruyor. Faþist hareket kýþkýrtýlýyor. Devlet anadilde eðitimi savunduðu için Eðitim-Sen’i tasfiye etmekle tehdit ediyor. Devlet, topluma resmi ideolojiyi dayatýyor; 1915 Ermeni tehcirinin gerçek boyutlarýný kabul etmek bir yana, Türk Tarih Kurumu (TTK) ve Yüksek Öðrenim Kurulu (YÖK) bünyesinde oluþturduðu sözde komisyonlar aracýlýðýyla gerçekleri çarpýtýyor, ezen ulus milliyetçiliðini

yeniden üretiyor. Kaynaðý bizzat devletin kendisi olan þiddetin sorumluluðunu baþka adreslerde aramak, aydýnýn vicdanýyla da, bilimsel gerçekçi kimliðiyle de baðdaþmaz. Nitekim 1990’lý yýllarda JÝTEM hesabýna çalýþan itirafçýlarýn son haftalarda yaptýklarý açýklamalar, organize þiddetin ilk ve dolaysýz

sorumlusunun devlet olduðunu bir kez daha göstermektedir. Kaçýrýp kaybetme ve yargýsýz infaz gibi kontrgerilla uygulamalarýnýn ayrýntýlarý, bizzat kontrgerilla tetikçileri tarafýndan açýklanmasýna karþýn, devletin ilgili birimlerinin suçlularý yargýlamaya dönük hiç bir giriþimde bulunmamasý, saldýrganlýðýn yeniden baþlamasýný özendiriyor. Bizler, halklarýmýzýn ufkunun karartýlmasýna izin vermeyeceðimizi, hayatýn ve toplumun aydýndan beklediði sorumluluðu yerine getirmekten kaçýnmayacaðýmýzý duyuruyoruz. Ýþçi sýnýfý hareketini, tüm demokratik kitle örgütlerini, emekçileri ve toplumun bütün ezilenlerini birleþik bir cephe gibi davranmaya, birlikte mücadele etmeye çaðýrýyoruz.

Haluk Gerger, Ýsmail Beþikçi, Ragýp Zarakolu, Varlýk Özmenek, Feyza Hepçilingirler, Sungur Savran, Muzaffer Oruçoðlu, Ferhat Tunç, Kutsiye Bozoklar, Ahmet Telli, Umur Hozatlý, Özcan Sapan, A. Hicri Ýzgören, Nihat Ateþ, Nail Satlýgan, Suzan Samancý, Ali Rýza Dizdar, Ahmet Oktay, Suavi, Savaþ Çekiç, Hasan Kýyafet, Aydýn Dere, Gülizar Tuncer, Ýbrahim Aksoy, Gülseren Yoleri, Necati Abay, Aydýn Þimþek, Racia Adar, Gültekin Tetik, Sedat Yýlmaz, Ali Ekber Kaya, Ercan Demir, Emin Karaca, Eren Keskin, Ahmet Soner, Þükrü Erbaþ, Nevzat Karakýþ, Celalettin Can, Mehmet Ali Kýrdök, Mihriban Kýrdök, Ercan Kanar, Ýbrahim Çiftçioðlu, Cahit Berkay, Vedat Sakman, Uður Kutay, Nurten Baydemir, Rahþan Köse, Zuhal Yýldýrým, Muharrem Demircioðlu, Yeþim Sönmez, Serap Kervancý, Aynur Özbakýr, Derya Demircioðlu, Iþýl Altýnmakas, Levent Canen, Ýbrahim Çiçek, Ruhan Mavruk, Mukaddes Çelik, Osman Özarslan, Metin Kayaoðlu, Vedat Aytaç, Keleþ Öztürk, Ayþe Yumli Yeter, Cem Dinç, Dursun Güngör, Erdoðan Emir, Hasan Oðuz, Nurettin Güleç, Ruhan Akbaba, Mustafa Sarýsük, Metin Kahraman, Mustafa Iþýk, Þanar Yurdatapan, Hüseyin Aygün, Volkan Yaraþýr, Ali Zülfikar, Haluk Çetin, Ali Haydar Cilasun, Aynur Doðan, Ýlyas Emir, Engin Yörükoðlu, Beser Þahin, Fadýl Öztürk, Önder Kýzýlkaya, Vecdi Erbay, Mihriban Demir, Leyla Toprak, Namýk Kuyumcu, Aydýn Öztürk, Zafer Diper, Þebnem Korur Fincancý, Ali Ekber Kaya, Fikret Baþkaya, Hasan Polat, Memik Horuz, Yeþim Ustaoðlu, Emekçi, Hacý Orman, Aziz Kemal Hýzýroðlu

POL POLÝTÝKA

Aydýnlar Bildirgesi

5


Avrupa Birliði ile neyin müzakeresi? Avrupa Komisyonu Haziran ayýnýn sonlarýnda Türkiye’nin Avrupa Birliði’ne üyeliði sürecinde gerçekleþtirilecek müzakerelerin 3 Ekim’de baþlatýlmasýna karar verdi. Kabul edilen “çerçeve belgeye” göre, Türkiye’nin Birliðe katýlýmý en erken 2014 yýlýnda olanaklý olabilecek. Belgede ayrýca, reformlarýn sürdürülmesi, uygulamalarýn güçlendirilmesi gereðine iþaret edilmekte, ve müzakerelerin mutlaka kesin üyelikle bitmesinin þart olmayacaðý uyarýsýnda bulunulmakta. Yani AB Komisyonu istediði an müzakereleri askýya alma yetkisini ve tehdidini elinde bulunduracak. Komisyonun bu kararý elbette AKP hükümeti, MGK rejimi ve TÜSÝADMÜSÝAD iþverenlerince son derece olumlu karþýlandý, hele hele Avrupa Birliði’nin kendi krizinin derdine düþtüðü bir dönemde bu kararýn çýkmasý, neredeyse bir zafer olarak görüldü. Avrupa Komisyonu’nun geniþlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’e göre Komisyonda Türkiye’nin üyeliðine iliþkin “hararetli siyasi tartýþmalar” olmuþ. Bu öyküyü Avrupa basýnýndan da gayet iyi biliyoruz. Avrupalý burjuva siyasetçiler iþçi sýnýfýna hedef saptýrtabilmek için gündeme sürekli olarak “Türkiye sorununu” sürmekteler. Müslüman bir “üçüncü dünya ülkesi” AB’nin üyesi olabilir mi? Öyle ki, Fransýz ve Hollanda emekçileri tarafýndan reddedilen AB Anayasasýnýn mimarý Giscard d’Estaing bu yenilgiyi bile Türkiye’nin üyeliði sorununa baðladý. Büyük bir yalan! Ýþçi Cephesi’nin Haziran 2005 tarihli 17. sayýsýnda da yayýmladýðýmýz gibi, Fransa’da Türkiye’nin üyeliðine itiraz eden saðcý partilerin hepsi Anayasaya “evet” derken, “hayýr” diyen çoðunluðun ancak yüzde 18’i Türkiye’nin AB üyeliðine karþý durumda. Yani faþist Le Pen taraftarlarýnýn bile yarýsýna denk düþen bir rakam bu. Özetle, Anayasanýn reddedilmesinin Türkiye’nin üyeliðiyle bir ilgisi yok.

6

Müzakerelerin geleceði Baþýndan beri söylediðimiz gibi Avrupa burjuvazisi Türkiye’yi mutlaka AB’ye katmak istiyor, bu nok-

tada “acaba bizi alacaklar mý?” gibi bir soru söz konusu deðil. AB emperyalizminin, Türkiye gibi son derece büyük bir tüketici pazarý, oldukça teknik ve çok ucuz bir emek arzý, sanayi alt yapýsý ve Balkanlar, Ortadoðu ve Batý Asya’ya hakim stratejik konumu olan bir ülkeyi kendi egemenlik alanýna katmak istememesi olanaklý deðil. Ne var ki, bazý sorunlarý var. Öncelikle, Türkiye ekonomisinin AB ile uyumlu hale gelebilmesi için idari, sýnai ve tarýmsal yapýlarda masraflý dönüþümlere ihtiyaç var, ve bunun faturasýný Avrupa’nýn zaten ekonomik kriz içinde olan Fransa, Almanya gibi zengin ülkeleri istemiyor. Bu faturayý Türkiyeli emekçi yýðýnlarýn üstlenmesini talep ediyor, müzakereler sýrasýnda da hep talep edecek. Ýkincisi, Türkiye’deki asker-polis rejimi devasa bir bürokrasinin üzerinde yükseliyor, ve emperyalist liberal politikalarýn istediði ekonomik ve idari dönüþümler bu sivil ve asker bürokrasinin, bunlarýn yedeðindeki mafya sermayesinin ayrýcalýklarýný tehdit ediyor, dolayýsýyla da AB üyeliðine faþist akýmlardan MGK’cý “sol” kesimlere kadar itirazlar yükselebiliyor. Ama AB’li emperyalistler her kararlarýnda, her uygulamalarýnda önlerine çýkabilecek bu tip “farklý iktidar odaklarýnýn” bulunmasýný istemiyor. Dolayýsýyla müzakereler sýrasýnda, bu kesimleri ayrýcalýklarýna dokunmadan, rejimin kendi halkýna yönelik baskýcý niteliðini bozmadan, kendi sistemlerine entegre edebilecek “barýþçýl geçiþ” formülleri arayacaklar ve dayatacaklardýr. Ve de buna, büyük bir ikiyüzlülükle “demokratik dönüþüm” adýný vereceklerdir. Ve nihayet AB hükümetleri, Kürdistan, Irak, Filistin, Ýran, Suriye, Lübnan gibi devrimci direniþlerle, ulusal kurtuluþ mücadeleleriyle dolu, yeni emperyalist müdahalelere gebe ülkelerin bulunduðu alev alev yanan bir Ortadoðu bölgesinde sýnýr sahibi olmak istemiyor. Zira bu durumda ya ABD emperyalizmi ile birlikte bölgenin bataklýðýna sap-

lanacak, bölge halkýna karþý savaþa girecek, ya da ABD ile açýk bir çatýþmaya sürüklenmek zorunda kalacak. Yani kendi emperyalist egemenliði için manevra olanaklarýndan yoksun kalacak, ve de en önemlisi ABD’nin bölgeye müdahalesine karþý çýkan kendi halklarýnýn mücadelesine toslayacak. AB parlamentosu her halde 1 Mart 2004’te ABD birliklerine Türkiye üzerinden geçiþ izninin verilip verilmemesini onaylayan TBMM yerinde olmak istemezdi. Özetle AB, Türkiye’nin üyeliði konusunda çekimser deðil, yalnýzca tüm dönüþümlerin, emperyalist politikalarýn faturasýný Türkiye emekçilerine ödetip ülkeyi kulaðýndan çeke çeke kendi emperyalist egemenlik alanýna katmak istiyor. Alternatifi yaratmalýyýz Büyük çoðunluðu yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþam koþullarýna sahip, iþsizlikten kývranan, doðru dürüst saðlýk, eðitim, ulaþým ve belediye hizmetlerinden yararlanamayan, temel demokratik ve siyasi haklardan yoksun Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçi halklarý, AB üyeliði ile birlikte asgari insani yaþam koþullarýna sahip olacaðý hayalini kurduðu bir dönemde onlara AB emperyalizminin niteliðini, AB üyeliði ile birlikte eldekilerin de yitirilip gideceðini anlatabilmek elbette çok zor. Ama en azýndan iþçi sýnýfýnýn öncüsüne, yani bugün özelleþtirmelere karþý mücadele eden, sendikalaþma savaþý veren, ekonomik ve siyasi haklarý için seferber olan mücadeleci iþçilere gerçekleri anlatabilmeli, onlarý AB hayallerinden kurtarýp Avrupa ve Ortadoðu emekçi yýðýnlarýnýn devrimci dayanýþmasý projesine kazanabilmeliyiz. Bu ancak inanýlýr bir enternasyonalist, devrimci ve sosyalist bir iþçiemekçi alternatifinin yaratýlabilmesi ile olanaklýdýr. Ýþçi Cephesi olarak biz buna “devrimci kutbun inþasý” görevi diyoruz ve baþta Troçkist, tüm devrimci odaklarý bu göreve davet ediyoruz. Aksi takdirde emekçi yýðýnlarý emperyalist burjuva ve Ýslamcý-faþist hayallerin çemberinden kurtarmak ve devrimci seferberliðe çekebilmek olanaklý olamayacaktýr. Ýþçi Cephesi


Ýþçi sýnýfýnýn Türkiye’de ve Dünya’da yüzyýlý aþkýn süredir mücadeleleri sonucunda elde ettiði haklar günden güne eritilmektedir. Ve özelleþtirmelerle, yeni iþ yasalarýyla, sosyal güvenlik haklarýnýn týrpanlanmasýyla tahripler artmaktadýr. Geçtiðimiz haziran ayýnda bunun bir örneðini daha yaþadýk. Uluslararasý Para Fonu (IMF) ile yapýlan son stand- by anlaþmasý sonucunda verilecek 833 milyon dolarlýk kredinin verilme koþullarýndan olan “yapýsal düzenlemeler” (iþçi-emekçi haklarýnýn gaspý diye özetleyebiliriz) Meclis’in kapatýlmasýna ramak kala IMF Türkiye temsilcisi Hugh Bredenkamp tarafýndan hükümete hatýrlatýldý. Kýsaca; Sosyal Güvenlik ve Bankacýlýk yasalarýnýn Meclis’ten geçmemesi parayý alamamanýz anlamýna gelir demeðe getirildi. Peki 2006 yýlý baþýnda uygulamaya girecek olan ve yangýndan mal kaçýrýrcasýna kanunlaþtýrýlmak istenilen Sosyal Güvenlik ve Bankacýlýk yasalarý neleri içeriyor? Ve bu yasalar neleri götürüyor? • Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasa Tasarýsý ile mezarda emeklilik bile hayal haline gelecek. Tasarý emeklilik yaþýný kademeli olarak artýrýrken, kanun yürürlüðe girdikten sonra sigortalý kadýnlar 58, erkekler ise 60 yaþýný doldurduklarý ve 9 bin günlük prim ödedikleri takdirde yaþlýlýk aylýðýndan yararlanabilecekler. • 9 bin prim ödeme zorunluluðu getiren tasarý emeklilik aylýklarýnýn da düþmesine neden olacak. Sosyal Güvenlik demek, iþçi sýnýfýnýn yüzyýllardýr kazanýlmýþ ve emek gücünü satmanýn ötesinde geliri olmayanlarý güvenceye alan haklar olarak özetlenebilir. Ve artýk kapitalist eller, iþçinin- emekçinin bu en doðal haklarýna uzanmaktadýr. Milyonlarca iþçi, Baðkur’lu, kamu emekçisi, iþsizler ve onlarýn yakýnlarý Sosyal Güvenlik Yasasý tasarýsýnýn kanunlaþmasýyla kaybederken, bu iþin kaymaðýný yiyecek bir avuç kapitalist kazanacaktýr. IMF gibi kurumlar kapitalistlerin ihtiyaçlarýna denk düþecek yasalarý uygulamakla görevli uþaklardýr sadece. • Bankacýlýk Yasa Tasarýsý ile de, bankalarýn faaliyet izninin kaldýrýlmasý ve Fon’a devrinin hangi koþullarda yapýlacaðýný, batýk bankanýn zararýnýn fonun karþýlamasý kararýný Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na býrakýyor. • BDDK “en az beþ üyesinin” oyuyla alacaðý kararla, bankanýn “faaliyet iznini” kaldýrabilecek.

• Ya da Kurul, kredi kuruluþlarýnýn temettü hariç ortaklýk haklarý ile yönetim ve denetimini, zararýn mevcut ortaklarýn sermayesinden indirilmesi kaydýyla, kýsmen veya tamamen devri, satýþý veya birleþtirilmesi amacýyla “Fon’a devretmeye” yetkili olacak. Bankacýlýk yasasý ile hedeflenenler ise uzun süredir yabancý kapitalist tekellerin ve iþbirlikçilerinin bankacýlýk sektöründe yapýlmasýný istedikleri düzenlemeleri içeriyor. Yasanýn içeriðini açýklarken “halkýn tasarruflarýný koruyacak þekilde” demekle ortada bunu ihlal edecek bir maddenin ve içeriðin olduðunu da açýkça ele veriyorlar aslýnda. Kaldý ki bu yasanýn esasý bankacýlýk sektörünün emperyalist tekellere açýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Yani yerli kapitalistlerimiz yetmiyormuþ gibi þimdi yabancý tekeller de artýk halkýn tasarruflarýný “deðerlendirme” adý altýnda daha çok sömürme olanaðýna kavuþacaklar. Bu yasalar teker teker alýnma sýrasýna konulurken, haklarý ve özgürlükleri ellerinden alýnan emekçiye üyesi olduklarý sendikalar tarafýndan bu yasalarýn ne getireceði ne götüreceði konusunda bilgi verilmemesinin yanýnda, bu sendikal boþluðu denetleyecek bilinçte olan iþçileri örgütleyecek öncü problemi de tüm yakýcýlýðýyla eksikliðini hissettirmektedir.

POL POLÝTÝKA

AKP Hükümeti: IMF emirlerini uygulamaya devam...

Mavi Mayýs

7


HAZIRLIK, ÖRGÜTLÜLÜK, MÜCADELE

Turkuaz/Çakýl fabrikasý sendikalaþma mücadelesi deneyimi ve dersleri Turkuaz/Çakýl, Reebok için fason üretim yapan bir tekstil fabrikasý. Fabrika, Ümraniye’de bir çok benzer fabrikanýn olduðu bir sanayi sitesinde. Dönem dönem deðiþmekle birlikte yaklaþýk 220 iþçi çalýþýyor. Turkuaz’da yaklaþýk 9 yýl önce bir mücadele daha yaþanmýþtý. Yine Reha Tekstil, Ünlü tekstil gibi yakýn fabrikalarda bir dizi önemli mücadeleler yaþanmýþtý. Sözün kýsasý Turkuaz/Çakýl, sömürünün ve mücadelenin yaþandýðý bir iþçi havzasýnda. Bu havzadaki diðer fabrikalar gibi, sefil koþullarda çalýþan Turkuaz/Çakýl iþçileri, 7 ay önce kötü iþ koþullarýna ve düþük zamma tepki olarak örgütlenmeye baþladýlar. Örgütlenme önce modelhanede baþladý. Ancak modelhanedeki iþçiler sendikal örgütlemenin hazýrlýðý ve zorluklarý konusunda yeterince deneyimli deðildiler. Üstelik diðer bölümlerle de baðlarý zayýftý. En önemlisi iþleyen bir iþyeri komitesine sahip deðillerdi. Ancak belli bir oranda örgütlülüðü saðlamýþlardý.

Modelhaneden baðýmsýz bir fabrika komitesi örgütlenmesi de dikimhane bölümünde vardý. Bu

8

bölümde daha gizli bir örgütlenme sürdürülüyordu. Ancak modelhanedeki örgütlenmenin duyulmasý sonucunda bir anda iki örgütlenme yan yana geldi. Ve TEKSÝF Bakýrköy þubesinin “Çoðunluðu saðlamak için 78 iþçi yeterli” demesiyle bir anda tüm örgütlenmenin biçimi deðiþti. Mevcut örgütlenme zaten bu rakama yakýndý. Bu heyecanla, bir açýk toplantý yapýldý ve sendika üyelikleri tamamlanmaya çalýþýldý. Yeterli hazýrlýk yapýlmadan böylesi bir sürece girmek doðru olmamasýna raðmen, sendikanýn da verdiði moralle süreç hýzlandý. Artýk patronun da duyma olasýlýðý artmýþtý. Mücadele Baþlýyor Öncü iþçilerin bir kýsmý, arkadaþlarýný uyarmalarýna raðmen süreç bir kez baþlamýþtý... Bu noktadan sonra patrona karþý açýk mücadele baþladý. Öncülerin katkýsýyla, iþleyen geniþ bir komite oluþturulmaya çalýþýldý. Komite düzenli toplanarak süreci yönlendirmeye çalýþtý. Karar alma süreçlerinde geniþ toplantýlar yapý-

ldý. Ýþçiler birbirlerini ikna ederek yola devam ettiler. Turkuaz iþçileri çoðunluðu saðlamanýn rahatlýðýyla hareket ederlerken sendika sürpriz bir açýklamayla geri döndü. Bakanlýkta kayýtlý iþçi sayýsý 220 idi ve 30 üyeye daha ihtiyaç vardý. Yaþanan moral bozukluðu öncülerin kararlý ve toparlayýcý tutumlarý sayesinde tersine döndü. Çoðunluðu saðlamak için bir seferberlik daha yapýldý. Patron da boþ durmadý. Modelhanedeki iþçileri, kendine ait baþka bir þirkete, Boncuk’a kaydýrmak istedi. Modelhanedeki arkadaþlar avukat ve noter çaðýrarak çýkýþ ve geçiþleri imzalamadýlar. Çünkü kendi rýzalarý olmadan böyle bir deðiþiklik yapýlmasý kanunen yasaktý. Noterin gelmesi patronu sýkýþtýrdý. Arkadaþlar çalýþmaya devam ettiler. 25. maddeden tazminatsýz atýlmamak için iþ durdurmadýlar. Düzenli toplantýlarý, ev ziyaretleri izledi. Bu arada sitedeki patronlar da toplandý. Kesinlikle siteye sendika sokmama ve Turkuaz’ýn patronuyla dayanýþma kararý aldýlar. Hatta Ünlü’nün patronu gerekirse öncülüðü çeken devrimcileri vurdurmaya kadar gideceklerini açýkladý. Ancak bu durum iþçilere geri adým arttýramadý. Hazýrlýksýz baþlayan örgütlenme, gittikçe birliðin, moralin, birbirine ve sýnýfýna güvenin arttýðý bir örgütlenme biçimini aldý. Arkadaþlar iþten atýlmamak için çok dikkatli davranmaya baþladýlar. Ancak fabrikadaki örgütlülüðün gittikçe güçlendiðini gören patron son bir hamle daha yaptý ve 29. maddeden yani ekonomik veya teknolojik nedenlerden daralacaðýný ya da kapanacaðýný açýkladý. Resmi olarak baþvuru yaptýktan sonra bir avukat ve noter eþliðinde bu kararý iþçilere açýkladý. Her þey kanunlara uygundu. AKP hükümetinin yeni iþ yasasý tamamen patronlarýn lehine ve patron da bunu kullanarak iþçi çýkarmaya


baþladý. Sendikanýn görüþme talebini de kabul etmedi. Yeni giren iþçiler öncelikle olmak üzere iþçileri kademe kademe çýkarmaya baþladý. 29 Temmuzda son iþçi grubu da çýkarýlmýþ olacak. Patron 6 ay yeni iþçi alamaz. Eski iþçileri öncelikle almak zorunda. Fakat 6 ayýn sonunda yeni iþçi almaya baþlayacak. Þimdilik iþlerini fasona vermeye devam edecek. Amacý belli, sendikalaþmayý yani iþçilerin birliðini ve örgütlülüðünü engellemek. Atýlmalara Karþý Eylemler Peki bu süreç boyunca Turkuaz/ Çakýl iþçileri ne yaptý? Bu karar karþýsýnda kýsa süreli bir kafa karýþýklýðý da olsa, arkadaþlar örgütlü bir tepki verdiler. Ýþ yavaþlatma, mesaiye kalmama gibi eylemler yaptýlar. Öðle yemeklerinde, çay molalarýnda alkýþlý, sloganlý protestolar yaptýlar. Yakalarýna sendika hakkýmýz engellenemez yazýsý astýlar. Siyah bant taktýlar. Basýn açýklamalarý yaptýlar. Mücadeleyi yaymak çin çevre fabrikalara bildiriler daðýttýlar, destek istediler. Bölgedeki parti, sendika, sivil toplum kuruluþlarýný gezip mücadeleyi yaygýnlaþtýrdýlar. Patrona rahat nefes aldýrmadýlar. Son ana kadar haklarýný arayacaklarýný gösterdiler. Bu arada birlikteliklerini güçlendirmek için coþkulu bir 1516 Haziran etkinliði gerçekleþtirdiler. Ardýndan ailelerle pikniðe gidildi. 1 Mayýs Ýþçi Bayramý, 2 Temmuz Sivas anmasý mitinglerine katýlýndý. Birçok salon toplantýsýnda mücadelelerini aktardýlar. En önemlisi, mücadeleyi uluslararasý bir boyuta taþýdýlar. Ýþçi sýnýfýnýn enternasyonalist mücadelesini saðlamak için düyadaki pek çok sendika ve partiden mücadelelerine destek istediler ve Reebok’la Turkuaz’ý protesto mesajlarý çekmelerini talep ettiler. Liverpol liman iþçilerinden, Ýspanya Eðitim Ýþçileri Sendikasýndan, Ýspanya metro iþçilerinden, göçmen iþçilerden, Enternasyonalist Mücadele (LI) grubundan ve Brezilya’daki birçok sendikadan ve Uluslararasý Ýþçi Birliði’nden (UÝB-DE) destek mesajlarý aldýlar. Bu arada bazý çevreler tarafýndan fabrikanýn iþgal edilmesi, iþ býrakýlmasý gibi öneriler de yapýldý. Bu iyi

niyetli önerilerin mücadelelerine destek olamayacaðýný düþünerek iþçiler kabul etmediler. Birçok benzeri mücadelede de gördüðümüz gibi, iþ durdurmak 25. maddeden tazminatsýz iþtren atýlmakla sonuçlanabiliyor. Hatta iþveren para ödettirebiliyor. Bu yüzden doðru bir eylem biçimi olamazdý. Fabrikada sürekli avukat vbardý, noterde sýk sýk geliyordu.. Sonuç olarak her iki öneri de iþçiler taf-rafýndan kabul görmedi. Fabrika iþgalleri iþçi sýnýfý mücadelesinde önemli deneyimlerdir. Ülkemizde de bu tarz eylemler yaþanmýþtýr. Son olarak DÝSK Nakliyat-Ýþ üyesi iþçiler, iþyerlerini iþgal ettiler. Ýþçi cephesi fabrika iþgallerini savunur. Eðer patron zarar ettiðini söyleyip fabrikayý kapatýyorsa, iþçilerin fabrikaya el koymasý ve üretimi sürdürmesi, yani emeklerini ve iþlerini savunmasý meþrudur. Böylesi bir durumda, devletten iþçilerin kontrolünde fabrikayý millileþtirlmesini talep ederiz. Fabrika iþçiler tarafýndan üretilip yönetilir. Buna benzer örnekler Arjantin’de yaþanýyor. Ancak gerek sýnýf mücadelesini Türkiye’deki durumu, gerek devletin baský aygýtlarýnýn þiddeti böylesi mücadelelerin oluþmasýný engelliyor. Bir de bunlara fabrikadaki iþçilerin bilinç düzeylerinin, mücadele deneyimlerinin azlýðý eklenince böylesi bir eylemin baþarýsý neredeyse imkansýz hale geliyor. Patronun desteðiyle polis iþçileri çok sert bir müdahaleyle kolayca söküp atabilliyor. Böylesi durumlar, iþçiler açýsýndan muazzam bir yýkým, moral bozukluðu ile sonuçlanabiliyor. Arjantin’de olduðu gibi, güçlü bir sýnýf hareketi olduðunda ve kitleler fabrikalarýn önünde barikat oluþturduðunda böylesi bir mücadele baþarýlý olabilir. Atýlmalarýn ardýndan Turkuaz iþçileri iþverene karþý kötü niyet davasý açtýlar. Çünkü sendikalý olduklarý için atýlmýþlardý. Kazanýrlarsa minimum 12 aylýk brüt maaþ üzerinden olmak üzere kötü niyet tazminatý kazanacaklar. Ancak bunun için davanýn iyi takip edilmesi, mücadelenin ve birlikteliðin inatla korunmasý gerekiyor. Sonuçlar 1) Turkuaz/Çakýl fabrikasý iþçileri hem sýnýf hareketindeki gerilem-

eye, hem de her tür baskýya raðmen örgütlenmeye baþladýlar ve son ana kadar da mücadelelerini kararlýlýkla sürdüdüler Üstelik böylesi bir süreçte kimse onlarýn baþarýlý olacaðýna inamazken onlar örnek bir mücadele verdiler. 2) Örgütlenmenin ve mücadelenin doðal sonucu olarak sýnýflarýný tanýdýlar, dostlarýný ve düþmanlarýný gördüler. Bantlarda çalýþtýklarý arkadaþlarýna güvenmeyi, birbirine kenetlenmeyi öðrendiler. Burjuvaziyi, yasalarýný, polisini, devletini tanýdýlar. 3) Mücadele içerisinde sürekli öðrendiler, yeni özgün eylem biçimleri geliþtirdiler. Yasal sýnýrlarý zorlayan bir dizi meþru eylem gerçekleþtirdiler. Ayrýca kendi öz güçleri etkinlikler yaptýlar Turkuaz iþçileri, “iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr” diyenleri bir kez daha haklý çýkardýlar. 4) Ýþten çýkarmalara raðmen moral ve birliktelik düþmedi, sendikalaþmadan, örgütlenmeden dolayý piþmanlýk yaþanmadý. Atýlmalardan sonra bile kitlesel toplantýlar devam etti.Kýdem tazminatlarýný büyük bir kýsmý aldý, son atýlanlar da 29’dan sonra alacaklar. Yaþadýðýmýz birçok mücadelede patronlar tazminat bile vermeden kaçtýlar. Turkuaz/Çakýl iþçilerinin haklarýný almalarýnýn nedeni, atýlmalarýna raðmen eylemleri ve kararlýlýklarý ile patronun üzerinde baský yaratmalarýdýr. Ayrýca sendikalaþmadan dolayý atýldýklarý için kötü niyet davasý açtýlar. 5) Turkuaz iþçileri eylemleri ve örgülülükleri ile sendika þubelerine yön veridler. Sendikalarýna sahip çýktýlar ve haklarýný aradýlar. Bu anlamda da örnek bir mücadele sergilediler. Ne sendikayý yüceltip kuyruðuna takýldýlar, ne de lanetleyip sendikadan kaçtýlar. Kendileri için, sýnýf mücadelesi için örgütlendiler. Kendi birliklerine, örgütlülüklerine güvendiler ve sendikadan istediklerini talep ettiler. 6) Mücadelelerinin sýnýf mücadelesi bir parçasý olduðunu gördüler. Mücadelelerini diðer sendikalara ve iþyerlerine yaymaya ve destek almaya çalýþtýlar. Deneyimlerini baþka iþçilerle paylaþtýlar. Dahasý sýnýf mücadelesini ulusal sýnýrlarýn ötesine uluslararasý alana taþýdýlar. Uluslararasý bir þirket olan

9


Reebok’a karþý uluslararasý bir kampanya yürüttüler. 7) Turkuaz örgütlenmesinin en büyük eksikliði sürecin yeterli hazýrlýk yapýlmadan çok hýzlý ilerlemesidir. Böylesi bir örgütlenme, gizli bir komite etrafýnda örülen gizli bir çalýþma ile sürdürülebilir. Komite mücadeleyi sürdürebilecek bir donanýma, birlliðe sahip olmalýdýr. Geçmiþ mücadeleler, kanunlar, sendikalar vb... konularda hazýrlýklý olmalý ve arkadaþlarýný bilgilendirebilmelidir. Turkuaz’da komite bir anda zorluklarý üstlenmek ve cevaplar üretmek zorunda kalmýþtýr. 8) Özellikle tekstil sektöründe olmak üzere, sendikalaþmak hergün biraz daha zorlaþmaktadýr. Buna raðmen artan sömürü iþçileri mücadeleye itiyor. Mücadele ederken öðreniyorlar, ancak yenilgilerin ardýrýndan kazanýmlarýn arttýrýlmasý, mücadelelerin yaygýnlaþtýrýlmasý ihtiyacýnýn yerini moral bozukluðu alýyor. Bunlara sendika bürokrasisinin ihaneti de eklenince mücadeleye, örgütlülüðe lanet ediliyor. Bu nedenle atýlmadan fabrikalarda kalabilmek çok önemli. Komite etrafýnda sabýrlý bir örgütlenme gerçekleþtirilmeli, bilinç yayýlmalý ve bantlardaki arkadaþlarýmýz ve hatta aileleri mücadeleye hazýrlanmalý. Sendikaya üye olmak ise en son adým olmalý. Çünkü aslolan örgütlüktür ve kazanýmlarýn garantisi de örgütlü, bilinçli iþçilerdir. 9) Burjuvazinin topyekün saldýrýlarýna karþý birleþik bir mücadele zorunludur. Böylesi küçük bir fabrikada bile patron dayanýþmasý üst düzeydedir. Ýþçiler de bu yüzden birlik olmalýdýr. Tek fabrikadaki örgütlenmenin çevredeki veya bölgedeki diðer fabrikalara aktarýlmasý ve topyekün bir mücadeleye sebatla hazýrlanýlmasý kazanýmlarýmýzýn kalýcý olmasýný saðlayacaktýr. 10) Burjuvazinin uluslararsýlaþmýþ üretimine karþý iþçiler de enternasyonalist bir mücadeleyi önlerine koymalý. 11) Sýnýf hareketi açýsýndan en büyük eksik Devrimci Ýþçi Partisi’dir. Ýþçi sýnýfý hareketine yön verecek güçte bir devrimci önderlik mevcut deðildir. Mevcut önderlikler sýnýf mücadelesine akýl vermekten, radikal eylemler önermekten veya oy istemekten öteye gidememektedirler. Devrimci önderlik, ve Devrimci Ýþçi Partisi ancak sýnýf mücadelesinin alanlarýnda inþa edilebilir. Kazanýmlarýmýzý büyütecek, yarýný kuracak, enternasyonalist, devrimci bir iþçi parti için tüm devrimciler, iþçiler, emekçiler, yoksul köylüler, tüm sömürülenler görev baþýna! Sendikalaþmanýn önündeki engeller kaldýrýlsýn! Ýþten atýlmalar yasaklansýn! Kapatýlan fabrikalar iþçilerin denetiminde millileþtirilsin! Fuat Karan

10

Mücadeleye devam... Türkiye’de ve dünyada iþçiler yoðun bir sömürü ve baskýyla karþý karþýyalar. Milyonlarca emekçi gibi biz Turkuaz iþçileri de birçok sorunla karþý karþýyayýz. Emekçiler için çok da yabancý olmayan bu sorunlarý, Turkuaz Giyim iþçileri adýna sizlerle paylaþmak istiyorum. Turkuaz, Ümraniye Site yolunda Reebok’a üretim yapan küçük bir tekstil fabrikasýdýr. Çakýl ise, Turkuaz’a baðlý bir bölümdür. Biz, daha önce Turkuaz’da çalýþýyorduk. Aralýk 2004’te Turkuaz’ýn yan kuruluþu olan Çakýl Giyim’e 45 kiþi adeta sürgün olarak gönderildik. Yeni insanlara ve bölümümüze alýþmaya çalýþtýk. Çakýl’da aðýr çalýþma koþullarý vardý. Ayrýca bilgisiyar sistemi ile insanlarý adeta robotlaþtýrmýþlardý. Birbirimizle kýyasýya yarýþýyorduk. Bu da yetmezmiþ gibi 2 yýl zam alamamýþtýk. Yeni zam ayýnda da zam alamadýðýmýzý görünce harekete geçmeye karar verdik. Ýlk olarak iþ yavaþlatmaya ve mesaiye kalmamaya baþladýk. Bir süre sonra müdürlerin tehditleri arttý. Biz de, arkadaþlarýmýzýn isteði üzerine eylemimizden vazgeçmek zorunda kaldýk. Ancak tepkimiz bitmedi ve yeni arayýþ içerisine girerek sendikalaþma faaliyetine baþladýk. Kýsa sürede yeterli üye sayýsýna ulaþýp Çalýþma Bakanlýðýna yetki almak için baþvuruda bulunduk. Faliyetlerimizi öðrenen patron, bizim çoðunluðu saðlamamýzý engellemek için, baþka firmalarýn çalýþanlarýný hatta evindeki iþçileri bile Turkuaz/Çakýl iþçisi olarak gösterdi. Patronun bu saldýrýsý üzerine baþvurumuzu geri çekmek zorunda kaldýk. Çoðunluðu saðlamak için örgütlenmeye devam ettik. Kýsa sürede çoðunlu saðlayýp baþvurumuzu yeniledik. Geçen süre boyunca sendikal mücadeleler konusunda deneyimli arkadaþlar tarafýndan destek aldýk. Eðitimler, etkinlikler, söyleþiler düzenledik. Bu eðitim ve etkinliklerle hem birliðimizi güçlendirdik, hem de daha bilinçlendik. Baþaracaðýmýza olan inancýmýz daha da pekiþti. Fakat patron bir hamle daha yaptý.1 Haziranda iþlerin kötü gittiðini ve kapatma kararý aldýðýný açýkladý. Ýhbar süresinin baþladýðýný ve kademe kademe iþten çýkarýlacaðýmýzý belirti. Oysa iþleri gayet iyi gidiyordu. Fasonda iþleri diktirip biz dikiyormuþuz gibi barkodluyordu. Patron, bizi çýkartarak eylemlere bir son vereceðini samýþtý. Oysa biz yýlmadýk, eylemlerimize daha güçlü bir þekilde devam ettik. Çevre iþ yerlerine bildiri daðýttýk, basýn açýklamasý yaptýk. Mücadeleyi yaygýnlaþtýrmaya çalýþtýk. Eylemlerimiz patronu daha da kýzdýrdý. Sitedeki diðer fabrikalarýn patronlarý birleþtiler ve bizim hemen iþte çýkarýlmamýzý istediler. Çünkü sitede hiçbiri örgütlülük istemiyorlar. Bunun sonucunda çýkýþýmýza daha iki hafta olmasýna raðmen apar topar kapý önüne konulduk. Bu mücadelede çok þey öðrendik. Sýnýfýmýzý ve dostlarýmýzý tanýdýk. Patronlarýn birliðini gördük. Örgütlenip mücadele etmemiz gerektiðini gördük. Kendime þu soruyu sordum: On tane patron gayet güzel bir araya geliyor. Biz iþçiler neden yan yana gelemiyoruz ? Biz bunu Turkuaz/ Çakýl’da baþardýk. Ama birliði diðer fabrikalara da taþýdýðýmýzda daha büyük kazanýmlar elde edeceðiz. Bu birliði saðlamak için mücadele etmeye devam edeceðiz. Bir Turkuaz/Çakýl Ýþçisi


Erdemir Türkiye’nin en büyük ve en karlý iþletmelerinden biri. Bu nedenle de sermayenin gözdesi. Devlet satmak istiyor iyi çalýþmýyor diye, sermayenin devleri ise Erdemir’i kapmak için yarýþýyor. Özelleþtirmenin yaklaþmasý üzerine Erdemir iþçileri Ereðli halkýnýn’da katýlýmýyla bir miting gerçekleþtirdiler. Yaklaþýk 50 bin kiþinin katýldýðý eylemde “Özelleþtirmeye hayýr” dendi. AKP hükümeti lanetlendi. Öfkeli kalabalýk Ereðli sokaklarýný sloganlarýyla inletti. Eyleme destek veren Genel Maden-Ýþ üyesi iþçilerin disiplini, coþkusu alana damgasýný vurdu. Mitingden birkaç gün sonra açýklama yapan baþbakan Tayyip Erdoðan, Erdemir için “Her yer pislik içinde...Rezillik. Sanki buralar para basýyor” dedi. Erdemir’in zarar ettiðini söyleyen baþbakan, özelleþtirmeyle fabrikanýn canlanacaðýný açýkladý. Yavuz hýrsýz evsahibinden baskýn çýkar. Baþbakan da sermayeye peþkeþ çektiði Erdemir’i kötüleyerek halký yanýltmaya çalýþýyor. Erdemir 2004 yýlýnda 2 milyar 69 milyon dolar net satýþ geliriyle ISO’nun en büyük 500 sanayi kuruluþu içerisinde birincidir. 2004 yýlýnda 21 ülkeye toplam 597 bin 793 tonluk ihracat gerçekleþtirdi. 2004 yýlý sonunda 2,2 milyar dolar olan piyasa deðeri, Mart 2005’te 2,6 milyar dolara yükseldi. Sürekli modernize edilen fabrikada onbinlerce iþçi çalýþýyor. Ýþte baþbakanýn halký kandýrmak ve patronlara peþkeþ çekmek için “rezil” dediði Erdemir’in mali bilançosu. Erdemir’in özelleþtirilmesini durdurmanýn yolu birleþik mücadeleden geçiyor. Ancak bugüne kadar özelleþtirme karþýtý bir birlik oluþturulamadý. Fabrikadaki öncülüðün, bilinçli iþçilerden çok Türk Metal bürokrasisinin elinde olmasý ise bir baþka sorun. Ancak tabanda bir hareketin ve sendika üzerinde baskýnýn olduðu da bir gerçek. Bu þartlar altýnda özelleþtirlmenin engellenmesi çok kolay deðil, ama imkansýz da deðil. Erdemir iþçilerinin kazanmasýnýn yolu Tüpraþ, Türk-Telekom, Petkim, Liman iþçileri baþta olmak üzere tüm iþçilerin birleþik mücadelesinden geçiyor. (Not:Erdemir’le ilgili haberler için www.erdemirsatýlamaz.com adresini izleyebilirsiniz!)

Fabrikalardan Müdürlerin taktikleri iþe yarar mý? Müdürlerin iþe giriþinin üzerinden neredeyse 1,5 ay geçti. Müdürler iþe baþladýklarý ilk hafta iþçileri bayýltýrcasýna çalýþtýrdý. Bu nedenle ilk baþlarda iþçilerle müdürler arasýnda bireysel tartýþmalar oldu. Bunun böyle gitmeyeceðini anlayan müdürler taktik deðiþtirdi. Þimdi müdürler iþçilere selam veriyor, hal-hatýr soruyor. Müdürlerin bu yeni davranýþý iþçileri hem þaþýrtýyor hem de bu müdürler aslýnda iyi insanlarmýþ demelerine neden oluyor. Bu taktikleri daha da ileriye götüren müdürler iþçilerin en ufak sorunuyla bile ilgilenir görünmeye baþladýlar. Ýþçilere, “bundan sonra en ufak bir sorununuz olursa hiç çekinmeden bize gelin beraber halledelim” diyorlar. Yine müdürler iþçilere, “bizde zamanýnda sendikayla uðraþtýk, bizde solcuyuz karþý deðiliz böyle þeylere” diyorlar… Bir yandan da iþçilere hemþericilik, toprakçýlýk yapýyorlar, “biz de þuralýyýz, buralýyýz, Aleviyiz vs.” diyorlar. Ýþyerinde de çoðu iþçi arkadaþýmýz Alevi olduðu için müdürlerin bu söylediklerinde samimi olduklarýný sanýyorlar. Birçok iþçi arkadaþ þimdi en ufak bir sorunun müdürlere söylemeye baþladý. Oysa müdürler bu söz ve davranýþlarýnda samimi deðil. Bunlar maksatlý taktikler. Eðer iþçi arkadaþlar bunlara kanarsa müdürlerin taktikleri mücadelemize, örgütlülüðümüze zarar verecektir. Biz bilinçli iþçilere düþen görev ise müdürlerin izlediði siyasetin “böl, parçala, yönet” taktiði olduðunu iþçi arkadaþlara anlatmaktýr. Bizler müdürlerin bu söylediklerinin hiçbirine inanmamalýyýz. Müdürlerin bazýlarý Alevi olabilir, solcu olabilir hatta daha önce sendikayla uðraþmýþ da olabilir. Sonuç itibariyle þimdi onlar müdür bizler ise iþçiyiz, konumlarýmýz farklý çünkü onlar patronun çýkarlarýný savunmak içi varlar. Patronlar boþuna müdürlere 3-4 milyar ücret vermez. Bizleri daha iyi nasýl yönetip, daha iyi nasýl sömürüp, daha iyi nasýl iþ çýkarabiliriz diye onlara milyarlarca ücret veriliyor. Biz iþçilerin ücretleri ise açlýk sýnýrýnýn altýnda, 450 milyon alýyoruz. Bunun

SINIF MÜCADELES MÜCADELESÝ

Erdemir’in satýlmasýna karþý eylem

11


SINIF MÜCADELES MÜCADELESÝ

için bizim müdürlerle hiçbir ortak çýkarýmýz olamaz. Müdürler bize “sorunlarýnýz olduðunda gelin” diyebilirler. Ama bunu sadece bizi bölmek için yaparlar. Eðer bizim bir sorunumuz varsa biz bunlarý temsilcilerimizle halletmeliyiz. Bir Tekstil Ýþçisi

Haklarýmýza sahip çýkalým! Ocak ayýnda zam yapýlmýþtý. Yapýlan zamla herkese kademe kademe zam oldu. Bizler ise þeflere gidip itiraz ettik. Þefler ara zam yapýlacak demiþlerdi. Ama bizim bölümden sadece 3 kiþiye zam yapýlmýþtý. Þimdi ise Altýncý ay zammý konuþuluyor. Geçen sene müdürün açýklamasýyla zamlar önceden senede 2 kere yapýlýrken þimdi 1’e düþürüldü. Bizler örgütlü ve birlik olmazsak patron yavaþ yavaþ diðer haklarýmýza da el atacak. Buna izin vermemek için birlik olmaktan baþka seçeneðimiz yok. Bir iþçi

Coca Cola iþçilerine polis saldýrýsý Dudulu’daki Coca Cola fabrikasýnda çalýþan iþçiler, DÝSK Nakliyat-Ýþ sendikasýna üye olduklar. Ýþyerinde çoðunluðu saðlayan iþçilerden 103’ü sendikalý olduklarý için iþten çýkarýldýlar. Bu haksýz saldýrýya karþý direnen iþçiler 62 gün boyunca iþyerlerini terketmediler. Ýþçiler 62 gün boyunca her tür baskýya direndiler. Daha önce sendikalý olan iþçiler önce sendikadan çýkartýldýlar. Daha sonra koþullar gittikçe aðýrlaþtý. Ücretler düþtü, çalýþma saatleri arttý. Bu da yetmez gibi Trakya Nakliyat isimli bir taþerona devredilirler. Bunun üzerine sendikalaþmaya baþlayan iþçiler, bu kez de iþten çýkarýldý. Bunun üzerine de Coca Cola iþçileri direniþe geçtiler. Direniþi durduramayan patron polisi çaðýrdý. 1000 kiþilik bir çevik kuvvet ekibi fabrikayý bastý. Biber gazý ile iþçilere saldýrdý, darp etti. 12

Ýþçiler gözaltýna alýnýrken, onlarý savunmaya çalýþan aileleri de darp edildi. Ýki iþçi yakýný sinir krizi geçirerek hastaneye kaldýrýldý. Avrupa birliði, demokrasi yalanlarý bir kez daha görülmüþtür. Askerpolis rejiminin maskesi düþmüþtür. Bu devletin polisi de, ordusu da, kanunu da patronlar içindir. Ýþçiler, ezilenler en ufak haklarýný aramaya kalktýklarýnda en aðýr saldýrýlarla karþý karþýya kalmaktadýrlar. Coca Cola iþçilerinin mücadelesi hepimizin mücadelesidir. Coca Cola iþçilerini destekleyelim!

Ulugay Ýlaç iþçileri direniyor Ýstanbul Topkapý’daki Ýbrahim Ulugay iþçileri Lastik-Ýþ sendikasýna üye oldular. 403 iþçinin 204’ünü üye yaparak sendika çoðunluðu saðladý. Bakanlýða yetki baþvurusunda bulunuldu ve yetki alýndý. Fakat patron yetkiye itiraz etti. Ýtiraz üzerine iþçiler de eyleme geçti. Her gün alkýþlý protestolar gerçekleþtiren iþçiler ayrýca yemek boykotu yapýyorlar. Fabrika Ýtalyan Melorini Grubuna ait. Ulagay iþçileri örgütlülükleriyle, birlikleriyle, eylmeleriyle örnek oluyorlar. Fabrikaya sendikayý sokmakta kararlýlar.

Tibet direniþi 110. gününde Tibet Ýstanbul Kurtköy’de temzilik maddeleri üreten bir fabrika. Bu fabrikanýn iþçileri kötü iþ koþullarýna karþý örgütlenmeye baþladýlar. Örgütlülüðü kýrmak isteyen patron da iþçileri iþten çýkarmaya baþladý. Önce 8 iþçi atýldý. Parça parça devam eden atýlmalar 50’yi geçince iþçiler direniþe baþladýlar. Ýþçiler o günden beri fabrikanýn önünde kurduklarý çadýrda bekliyorlar. Parça parça atýlma olduðu için iþçiler parça parça dava açtýlar. Ýlk davayý açan 8 iþçi iþe geri dönüþ davasýný kazandýlar. Tibet iþçileri, tüm emekçileri her akþam 18’de Kurtköy’deki fabrikalarýnýn önüne gelerek destek vermeye çaðýrýyorlar. Tibet iþçilerinin mücadelesini destekleyelim.

Sivas Katliamý Lanetlendi 2 Temmuz 1993’te 35 insanýmýz Sivas’ta, Refaf Partisi’nin yönlendirdiði gerici, faþit kitle tarafýndan diri diri yakýlarak katledildi. Bu katliama baþta RP olmak üzere, tüm burjuva partiler (CHP dahil) ortak oldular. Göstermelik 5-6 kiþinin yargýlanmasý dýþýnda hiçbir cidi yargýlama olmadý. Olmasý da beklenemezdi çünkü bu gerici faþist kitle devletin emekçilere karþý palazlandýrdýðý güçlerdi. Aradan 12 yýl geçmesine raðmen Sivas katliamý unutulmadý. Bu yýlda baþta Ýstanbul, Ankara, Ýzmir ve Sivas olmak üzere birçok ilde ölenler anýldý, katil devlet ve tetikçileri lanetlendi. Ýstanbul Kadýköy’deki mitinge yaklaþýk 2000 kiþi katýldý. Pir Sultan Abdal Derneklerinin baþý çektiði kortejde, sendikalardan sadece Eðitim-Sen sendikasý vardý. Kitlenin büyük çoðunluðunu devrimci parti, dergi ve dernekler oluþturuyordu. Sivas katliamý dýþýnda 17 MKP (Maoist Komünist Partisi) üyesinin Mercan’da devletin güvenlik güçleri tarafýndan katledilmesinin ve Adalet Bakanlýðý önünde Eyüp Beyaz’ýn herkesin gözü önünde infaz edilmesinin yarattýðý hava alana yansýmýþtý. Sivas katliamý ne ilktir, ne de son olacak. Maraþ’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’de, Mercan’da, Ankara’da katledilenlerin hepsinin faili bu rezil burjuva devlettir. Emek hareketi yükseldiði sürece burjuvazi ve onun gerici güçleri bu tür kýþkýrtmalara niyetlenecektir. Sivas katliamý tüm emekçi halka karþý yapýlmýþtýr. Bu nedenle birkaç gerici katilin yargýlanmýþ olmasý yeterli deðildir. O dönemin Cumhurbaþkaný baþta olamak üzere, baþbakan, tüm bakanlar, katliamý izleyen genel kurmay baþkaný, generaller ve emniyet müdürleri yargýlanmalýdýr. Bu ise, asker-polis rejiminin yýkýlmasýyla olanaklý olabilecektir. Biz devrimci Troçkistler, Sivas katliamýný ve diðer katliamlarý asla unutmayacak ve gerçek katilleri yargýlanana ve bunlarý besleyen sömürü düzeni yýkýlana kadar mücadeleyi sürdüreceðiz.


Londra saldýrýsýný kýnýyoruz Dün Ýngiltere’nin baþkenti Londra’da, çoðunlukla iþçilerin kullandýklarý saatlerde kamu araçlarýnda patlayan bombalar onlarca ölü ve yaralýya neden oldu. Eylemi, kendine “El Kayide Avrupa Komandosu” adý veren bir örgüt üstlendi. Bush ve Blair’in iki yýl önce Irak’ta, bu ülkenin zengin petrol yataklarý üzerindeki emperyalist egemenliði saðlamak üzere baþlattýklarý sömürgeleþtirme savaþýnýn barbarlýðý ve dehþeti þimdi saldýrgan ülkelerden birinin baþkentine yayýlmýþ durumda. Her zaman olduðu gibi, savaþý emperyalist ülkeler baþlatmakta, sonuçlarýný ise iþçiler ödemekte. Bu nedenle, 11 Mart 2004’te Ýspanyollarýn dediði gibi, bugün Ýngiliz halký da yöneticilerine “Savaþý siz açýyorsunuz, ölüleri biz veriyoruz” deme hakkýna sahiptir. Olanlarýn baþlýca politik sorumlusu Ýngiltere baþbakaný Tony Blair’dir. Bush ile birlikte, ve “kitle imha silahlarý” yalanýna sýðýnarak, çok daha zayýf bir ülkeye saldýrmýþ ve iþgal etmiþtir. Bugün de bu sömürge durumunu binlerce iþgalci asker ve gerçek bir kitle katliamý gerçekleþtirerek sürdürmeye çalýþmaktadýrlar, ama gene de iþgalcileri topraklarýndan atýp egemenliklerini tekrar tesis etme mücadelesi veren Irak halkýnýn kahramanca direniþini kýramamýþlardýr. Blair’in eylemde ölenler için duyduðu üzüntü ve “þiddeti” kýnamasý ikiyüzlülükten baþka bir þey deðildir. Onun ellerine, asla üzüntü duymadýðý binlerce Iraklý kurbanýn kaný bulaþmýþtýr, ve tabii ayný zamanda, emperyalist çýkarlarý savunmak üzere ölüme yolladýðý yüzlerce genç Ýngiliz askerinin kaný. UÝB-DE, Irak ve Filistin halklarýnýn ülkelerini iþgal edenlere karþý elde silah mücadele etme hakkýný savunmakta ve bu mücadelelerini desteklemektedir. Ama, týpký Filistin örgütü Hamas ve Lübnan partisi Hizbullah gibi, biz de bu tür eylemleri kýnýyoruz. Bizim için iki açýdan canice bir eylemdir bu. Çünkü, birincisi, geçen yýl Madrid’te olduðu gibi, bu eylem de büyük çoðunluðuyla hükümetlerinin politikasýna karþý olan ve onu reddeden Ýngiliz iþçilerine ve halk kesimlerine yönelik olarak gerçekleþtirilmiþtir. Ýkincisi, bu tip eylemleri kýnýyoruz, çünkü Bush ve Blair’in yenilgiye uðratýlabilmesinin en iyi yolu

olan, Irak ve Filistin direniþ mücadelesinin emperyalist ülkelerdeki iþçi sýnýfýnýn mücadeleleriyle birleþtirilmesi gereksinimine zarar vermektedir. Bu eylemler, Blair’in eline Irak savaþýný meþrulaþtýrmak ve Ýngiliz iþçi sýnýfý ve halký arasýnda kafa karýþýklýðý yaratmak için koz vermektedir. Eylemlerde yaþamlarýný yitirenlerle ve yaralananlarla dayanýþma içinde olduðumuzu ilan ediyoruz, ancak kitleleri, bu olaylarla Irak direniþini ve tüm Arap ve Müslüman halklarý “mahkum” etmeye çalýþabilecek olan emperyalist medyanýn giriþimlerine karþý uyarýyoruz. Tüm dünya iþçilerini ve halklarýný, bu tuzaða düþmemeye çaðýrýyor ve Irak halkýnýn haklý ve kahramanca direniþini ve iþgalci birlikleri topraklarýndan atma mücadelesini desteklediðimizi bir kez daha tekrarlýyoruz.

Enternasyonal

Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal Deklarasyonu

Uluslararasý Sekreterlik Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal (LIT-CI) Sao Paulo, 8 Temmuz 2005

13


Enternasyonal 14

IV. Enternasyonal’in yeniden inþasý için Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal’in Temmuz 2005’te düzenlenen 8. Dünya Kongresi nedeniyle, Ýþçi Cephesi geleneðinin 1995’te yayýmladýðý ve Enternasyonal’e iliþkin tutumunu sergileyen Enternasyonal Yöneliþimiz adlý belgenin bir bölümünü aktarýyoruz. Belgenin tamamý “iscicephesi.org” web sitesinde bulunmaktadýr. Ülkede sosyalist devrimi gerçekleþtirecek LeninistBolþevik parti inþa etmenin uzlaþmaz çabasý içinde olan hareketimiz, ayný zamanda, ulusal devrimci partilerin, dünya sosyalist devrim partisinin (Enternasyonal) bir parçasý olarak doðp geliþmek zorunda olduðunun bilincindedir. Devrimci Marksizm bize, hem teorik olarak öðretmiþ ve hem de pratik olarak göstermiþtir ki, dünya partisinin inþasýna sistematik olarak katkýda bulunmayan, onun organik bir parçasý olmayan ve bu inþaya öncelik tanýmayan herhangi bir ulusal inþa çabasý, her an bürokratik ve karþý devrimci aygýtlara uyarlanma tehlikesi ve eðilimi altýndadýr ve tarih bize bunun böyle olduðunu pek çok kez kanýtlamýþtýr. Ulusal Troçkizm enternasyonalist Marksizmin, ortodoks Troçkizmin önündeki en büyük engellerden biridir. Dolayýsýyla hareketimiz revizyonizmin darbeleri altýnda sistematik bir krize sürüklenen, güçleri parçalanan Enternasyonal’in, günümüzde hala geçerliliðini ve zorunluluðunu koruyan 4. Enternasyonal’in yeniden inþasýný öncelikli bir görev olarak ortaya koyar. Dünya partisini, onunla organik bir bütünlük içinde inþa etme görevini üstlenmedikçe, enternasyonalizmimiz ahlakçý bir söylemin ötesine geçemeyecek, ulusal inþamýz kaçýnýlmaz bir yenilgiye uðrayacaktýr. 4. Enternasyonal’in inþasý açýsýndan, yaþanan kriz her ne kadar þiddetli olsa da bir yandan da son derece olumlu ve umut verici geliþmeler yaþanmaktadýr. Bu anlamda Doðu Avrupa devrimleri bir turnusol kaðýdý iþlevi görmüþ, bir yandan revizyonizmi mantýki sonucu olan tasfiyeciliðe iterken, bir yandan da, 4. Enternasyonal’in yeniden inþasý sürecinde yer alabilecek güçler arasýnda yeni bir kümelenme süreci yaratmýþtýr. Bu geliþmeler þöyle özetlenebilir: Birleþik Sekreterlik’in (B.S.) baþýný çeken Mandelci merkez (çoðunluk) ekibi, Doðu Devrimlerini ve Stalinizmin yýkýlýþýný, Proleterya açýsýndan tarihi yenilgiler olarak kabul ettikten sonra, eski ve “yeni” Stalinist aygýtlara uyarlanmýþ ve bir dizi ülkede kendi seksiyonlarýný laðvederek bu partilere katýlmaya baþlamýþ (Ýspanya, Ýtalya, Türkiye) ya da zaten içinde bulunduðu reformist partilerin karþýdevrimci bürokrasileriyle bütünleþmeye yönelmiþtir. B.S. için artýk Sürekli Devrim teorisi bir “iktidarsýzlýk duygusu” haline gelmiþ, geçiþ programýnýn sadece “bir yaklaþým” özelliði kalmýþ ve Enternasyonal “çok uzak bir geleceðin imkaný” haline dönüþmüþtür. Öte yandan B.S., bu revizyonist çizgiye karþý duran ve Troçkizmin temel tutumlarýnda ýsrar eden seksiyonlar ve eðilimler de içermektedir. (A.B.D.’de Socialist Action, Hindistan seksiyonu, Ýngiltere ve Frasa seksiyonlarý içinde çeþitli eðilimler). Bu anlamda B.S.’in krizi ve kendi kendini tasfiye süreci, dünya Troçkist hareketinde yeniden gruplaþmalar yaratabi-

lecek özelliðe sahiptir. Bu anlamda grubumuz, B.S.’deki bu geliþmeleri dikkatle izlemek ve 4. Enternasyonal’in yeniden inþasý çabasýnda deðerlendirmek durumundadýr. Dünya Troçkist hareketinin bir baþka uluslararasý akýmý olan Lambertizm ise, Doðu Avrupa devrimlerini ve Stalinizmin yýkýlýþýný, dünya proleter hareketi açýsýndan bir geliþme olarak görmekle birlikte ve bir anlamda bunun da etkisiyle, sosyal demokratik aygýtlarla uyarlanma sürecini hýzlandýrmýþ ve “Ýþçi Partisi” taktiðiyle kendini bu tip partiler haline dönüþtürmeye giriþmiþtir. Örneðin Brezilya’da, P.T.’nin reformist Lula önderliði ve sendika bürokrasileriyle iþ birliði içinde olan Lambertistler, “ana yurtlarý” olan Fransa’da, kendi etraflarýnda kurduklarý bir sözde Ýþçi Partisiyle, sosyal demokratik çizgilerini meþrulaþtýrmýþlar, resmileþtirmiþlerdir. Lambertizm ayrýca dünya partisi konusunda da, Leninist-Bolþevik Enternasyonal çizgisinden saparak, ulusal düzeyde izlediði stratejilerin ürünü olan (veya olacak) reformist sözde iþçi partilerinden oluþan bir Enternasyonal tezine sarýlmýþtýr. Parti içi uygulamada da Lambertizm, her muhalif kesimi tasfiye etme (örneðin Fransa’da La Commune grubu) ve hakkýnda iftira kampanyasý yürütme pratiðini izlemektedir. Bütün bu nedenlerle, Mandelizm gibi lambertizm de, 4. Enternasyonalin yeniden inþasýna katýlamayacak revizyonist bir akým haline dönüþmüþtür. Uzun yýllar, özellikle Ýngiltere’de, reformist iþçi partileri içinde entrism taktiði uygulamýþ olan Militant grubu bu gün çeþitli ülkelerde (Ýngiltere’nin yaný sýra Almanya, Avustralya, Avusturya, Güney Afrika, Ýrlanda, Doðu Avrupa) baðýmsýz inþalar sürdürmektedir. Akýmýn tarihsel önderi Ted Grant, Doðu Avrupa devrimleri sonrasýnda, dünya Troçkizminin önünde açýlan yepyeni ufuklarý, belirli bir kötümserlikle reddederek, klasik entrism taktiðini sürdürmek istemiþ, ama çoðunluðun kararý tersine olunca, kurucusu olduðu akýmdan kopmuþtur(kendisiyle birlikte %5’lik bir azýnlýkla birlikte). 1991’deki bu geliþmeyle birlikte, bu güne deðin baðýmsýz Troçkist bir faaliyet sürdürmeyen Militant grubu yeni ve olumluluklara açýk yeni bir tarihsel sürece girmiþtir. Militant grubunun Ýngiltere’de Ýþçi hareketi içinde belirli bir gücü olduðu (özellikle Liverpool’da), Almanya’da faþizme karþý tutarlý bir mücadele hattý izlediði bilinmektedir. Ayrýca bu akým, Irak, Bosna gibi geliþmeler karþýsýnda devrimci Troçkist politikalar savunmuþtur. Ne var ki öte yandan, Militant akýmý bir dünya partisinin yaratýlmasýnda net politikalara sahip deðildir. Daha çok ana partinin etrafýndaki (Ýngiltere) yav koordinasyon birimleri görünümündedir. Nitekim uluslararasý merkezlerinin adý da Bir Ýþçi Enternasyonali Ýçin Komite’dir. (CIO)Seksiyonlar yerine ulusal koordinasyonlar benimsenmektedir. Öte yandan CIO, IV. Enternasyonal’in


gi izlemeye koyulmasýdýr. Deneyimli bir önderliðe sahip olan ve Ýngiltere’nin dýþýnda özellikle Doðu Avrupa ve Güney Afrika’da örgütlü olan bu akým, bugün LIT ile birlikte Bosna’ya Ýþçi Yardýmý kampanyasýnýn baþýný çekmektedir. Ýþçi Enternasyonali ile LIT arasýnda bir baðlantý komitesi kurulmuþtur ve bu komite, iki uluslararasý örgütün bir üst düzeyde yeni bir dünya örgütü halinde birleþebilmesinin çabasýný sürdürmektedir. Bu olumlu geliþmenin baþarýya ulaþmasý halinde, IV.Enternasyonal’in yeniden inþasýnda çok önemli yeni bir adým atýlmýþ ve dünya Troçkizmine yol gösterilmiþ olacaktýr. LIT ise bizim için ayrýcalýklý bir konuma sahiptir. LIT bizim için, elli yýlý aþkýn bir süredir dünya Troçkizmi içinde ortaya çýkan sapmalara karþý Leninist -Bolþevik ilkeler doðrultusunda mücadele vermiþ, hiçbir karþýdevrimci aygýta hiçbir zaman uyarlanmamýþ, demokratik-merkeziyetçi dünya partisinin inþasý ile birlikte ulusal devrimci partilerin yaratýlmasýnda ortodoks Troçkist çizgiyi ýsrarla uygulamýþ ve bu yolda önemli baþarýlara ulaþmýþ olan bir dünya akýmýnýn örgütlenmiþ halidir. Moreno’nun ölümünden sonra doðan önderlik boþluðu, ardýndan eski MAS önderliðinin oportinist ve maceracý sapmasý, LITiçinde çok ciddi bir krize yol açmýþ ve geliþimini sekteye uðratmýþtýr. Buna raðmen LIT, Latin Amerika’nýn çoðu ülkesinde ve Avrupa’daki seksiyonlarýyla birlikte politik ve örgütsel olarak ayakta kalmýþtýr ve krizin çözümü yolunda önemli mesafeler katetmiþtir. Brezilya’da, Lula reformizminin tasfiye giriþimlerine PT’den koparak birçok baþka akýmla birlikte PSTU’yu kurarak cevap veren Sosyalist Birlik’in (CS, Converyencia Sosyalista - LIT Brezilya seksiyonu) bu baþarýsý, dünya Troçkizmi açýsýndan dikkatle incelenmesi gereken bir geliþmedir. PSTU’nun Brezilya iþçi sýnýfý içinde tuttuðu yer, dünya Troçkizmi açýsýndan bir nitelik dönüþümü yaratacak kertededir. Bunun IV. Enternasyonal’in yeniden inþasý sürecinde önemli bir mevzi olduðunu görmemiz gerekiyor. LIT, bir Enternasyonal ya da IV. Enternasyonal’in kendisi deðildir. Ama bugüne kadarki politik çizgisi, Marksist, ortodoks Troçkist geleneðiyle, onun inþasýnda vazgeçilmez bir güçtür. Hatta, sosyalist devrimin demokratik merkeziyetçi dünya partisinin inþasý yolunda on yýllardan beri mücadele eden kadrolarýyla ve örgütlülüðüyle, IV.’ün yeniden inþa sürecinin motor gücüdür. IV. Enternasyonal’in yeniden inþasý çabasýnda LIT’in, bürokratik ve karþýdevrimci aygýtlarla bütünleþmemiþ öbür Troçkist akýmlarla programatik ve metodik temellerde birleþmeye hazýr olmasý, bu doðrultuda somut çabalar harcamasý, gerek kendisinin gerekse dünya Troçkizminin yaþadýðý krizden çýkýþ yolunu bir yandan sýnýf mücadelesiyle bütünleþmede, öbür yandan da teorik ve politik sorunlarýn açýk yürekli tartýþýlmasýnda görmesi, Troçkizm adýna bir güvence ve umuttur. LIT’in ve IV. Enternasyonal’in yeniden inþasýnda üstlenmemiz gereken pek çok görev bulunmaktadýr. Ardýl deðil, öncül bir rol ve iþlev üstlenmemiz gerektiðinin farkýnda olmalýyýz. Leninist partinin, dünya partisinin inþasý bizden bunu talep etmektedir.

Enternasyonal

yeniden inþasýnýn deðil, adýndan da anlaþýlacaðý gibi yeni bir “Ýþçi Enternasyonali”nin kuruluþundan yanadýr. V. Kongresinden sonra LIT, Militan akýmýyla yeni bir iliþkiler sistematiði yaratmaya çalýþmýþtýr. Ne var ki Militan, daha henüz içine kapalý ve fazlaca tanýnmayan bir akýmdýr. Hareketimiz bu akýmý da izleyip daha yakýndan tanýmaya çalýþmak ve IV.’ün inþasý açýsýndan deðerlendirme gayreti içinde olmalýdýr. Lutte Ouvrier (LO) akýmý da birçok bakýmdan, özellikle enternasyonal yöneliþimizin ulusal karakteri açýsýndan, Militan grubuna benzemektedir. Bu akýmýn ana partisi de Fransýz LO’surun. Enternasyonal’in, ancak güçlü ulusal partilerin yaratýlmasýndan sonra doðabileceðini savunan LO, demokratik merkeziyetçi bir dünya partisinin sistematik inþasýný reddetmekte ve ulusal Troçkist bir kavrayýþýn içinde sürüklenmektedir. Bu kavrayýþ, öbür “yavru” gruplarý birer uyduya dönüþtürmekte ve ayný ulusalcý anlayýþla sakatlamaktadýr. Bu ulusalcý Troçkist anlayýþ, gerek Fransýz LO’sunda gerekse yavru gruplarýnda bir dizi yanlýþa, hatta sapmalara yol açabilmektedir. Örneðin, Fransýz LO’su, BASKmücadelesi karþýsýnda “tarafsýz kalma” politikasýyla, Basklý kitleleri Fransýz devletinin hegemonyasýna terk edebilmektedir. Benzer bir anlayýþ, bizim LO’cularýmýzýn Kürt meselesi karþýsýndaki tavrý için de geçerlidir. Öte yandan, bu akým her yerde son derece ekonomist bir çizgi izlemekte, sýnýf mücadelesini iþçilerin fabrika içindeki gündelik mücadelelerine hapsetmekte, toplumsal sýnýf mücadelelerinin öbür alanlarýndan uzak durmaktadýr. Örgüt anlayýþlarýndaki hiper-illegalizm ve saçmalýk kertesindeki kadro kriterleri, Leninist demokratik-merkeziyetçilikten uzak kalmalarýna ve neredeyse birer tarikata dönüþmelerine yol açmaktadýr. Bütün bunlara raðmen Fransa’da iþçi hareketinde belirli bir yer tutan ve rol oynayan LO’nun, son seçimlerde asgari bir Troçkist programý savunarak elde ettiði baþarý (1.600.000 oy; % 5,6), bu akým için yeni bir tarihsel evrenin baþlangýcýna iþaret edebilmektedir. LOönderlerinden ve toplumsal figürü Arlette Laguier, LO’nun kendisini destekleyen bütün herkesle yeni bir parti kurmak istediðini açýklamýþtýr. LO’nun bu önerisinde ne kadar samimi olduðu önümüzdeki günlerde açýða çýkacaktýr, ancak ilk iþaretler pek hoþ deðildir. LO bir anlamda kendisini böyle bir parti haline getirmek istiyor gibi görünmektedir. Çünkü bu öneriyi kabul edip destekleyen öbür Troçkist gruplarla bir iþbirliði kurmakta isteksiz davranmaktadýr. Öte yandan Enternasyonal’in inþasý LO’nun programýnda gene yoktur. Bütün bunlara karþýn hareketimiz, Troçkizm’in temel ilkelerinden sapmamýþ olan LOkonusunda uyanýk olmalý, bu hareketi izlemeli; onu ekonomist ve propogandist tutumundan kopararak kitle seferberliði içinde partinin ve enternasyonalin inþasý perspektifine kazanmanýn çabasý içinde olmalýdýr. Son dönemin en umut verici geliþmelerinden biri de, dünya Troçkizmi içinde tarihsel bir yere sahip olan Ýngiltere’deki Devrimci Ýþçi Partisi’nin (WRP) baþýný çektiði Ýþçi Enternasyonali’nin, oportinist önderliðinden (Gerry Healy ve ekibi) kurtulduktan sonra. ortodoks Troçkist tutumunu yeniden saðlama almasý ve IV. Enternasyonal’in inþasý doðrultusunda olumlu bir çiz-

15


Bugün, Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inþasýnýn zamanýdýr Uluslararasý Ýþçi Birliði – Dördüncü Enternasyonal’in (UÝBDE/ LIT-CI) Temmuz 2005’te düzenlenen 8. Dünya Kongresi nedeniyle, UÝB-DE’nin kurucusu Nahuel Moreno’nun 1982’de kaleme aldýðý “Geçiþ Programý’nýn Güncellenmesi” baþlýklý çalýþmasýndan 41. Tez’i yayýmlýyoruz. Tezlerin tamamý “iscicephesi.org” web sitesinde bulunmaktadýr.

16

Biz, Eþitler Komitesi etrafýnda bir araya gelen Troçkistler, Pablocu revizyonizmin sebep olduðu Dördüncü Enternasyonal’in bölünmesi krizinde bu revizyonizme karþý mücadele etmiþ olmaktan, ve Enternasyonalin saflarýyla programýnda saf tutmuþ olmamýzdan gurur duyuyoruz. Güçlerimiz, tüm dünya çapýnda Troçkizmi ve Dördüncü Enternasyonal’i savunan militanlarýn üçte ikisini bir araya getiren akýmlardýr. Son otuz yýldýr hareketimizin saflarý arasýnda yaþamakta olan revizyonizm ile Troçkizmin uzlaþmaz olduðu gerçeðinin tamamýyla bilincindeyiz. Emperyalizmin, ve esas olarak da kitle hareketine egemen olan, onu saptýran ve ezen karþý-devrimci aygýtlarýn uþaðý olarak revizyonizmin oynamýþ olduðu sürekli rolün bilincindeyiz. Revizyonizm, bölücü rolünü oynamýþtýr ve Enternasyonalle onun partilerinin kendilerini kitlesel etkiye sahip hakikî Troçkist partiler haline dönüþtürmelerine engel olmak için her türlü araçla çalýþmaya da devam etmektedir. Hiçbir þey, revizyonizmin oynadýðý rolü geçmiþte Bolivya’daki ihanetinden ve halihazýrda Peru’daki Halk Cephesi’ne teslimiyetinden daha açýkça sergileyemez. Sadece revizyonizmin rolü hakkýnda bilinçli deðiliz ayrýca bu tezlerde de sergilendiði üzere yeni olgularý tahlil edebilmek, tahlillerimizi ve programýmýzýn kendisini zenginleþtirmek için Enternasyonalimizin karakterini veren ve gerçekler tarafýndan da teyit edilmiþ olan ilkelerinin hiçbirinden vazgeçmeden Geçiþ Programý’nýn canlý, zengin ve Marksist metodunu kullanýyoruz. Ancak bu sayede ilkelerimizin hiç birine ihanet etmiyor ve karþýdevrimci aygýtlara teslim olmuyoruz;

ve bu aygýtlara herhangi bir tarihi görev de biçmiyoruz. Tam tersine onlarý karþý-devrimin, iþçi hareketinin ve devrimci hareketin saflarýndaki, ajanlarý olarak sürekli ve düzenli olarak açýða vurmaya devam ediyoruz. Diðer yandan demokratik merkeziyetçiliðe de her zamankinden çok daha fazla inanýyoruz. Devrimci bir program, Troçkizmin programý olan Geçiþ Programý, zemininde gerçek bir demokratik merkeziyetçiliðe inanýyoruz. Troçkizmi saptýrmaya hizmet edecek olan bir demokratik merkeziyetçiliðe de Troçkizme karþý ilkesiz bir cephe kurmak için yaratýlan federatif türdeki çeþitli varyantlarýna da inanmýyoruz. Eþitler Komitesi Konferansý iþte bu yüzden Dördüncü Enternasyonal’deki gerçek demokratik merkeziyetçilikle, 1951’de Pablocu revizyonizmin kýþkýrttýðý krizden bu yana kaybolmuþ olan bir demokratik merkeziyetçilikle tekrardan yola çýkýyor. Sadece Geçiþ Programý’ný deðil ayný zamanda Enternasyonalimizin dünya ölçeðinde, Troçki’nin yaþadýðý zamanda ve katlediliþinin ertesindeki on yýl boyunca da olduðu gibi Bolþevik biçimde örgütlenmesini savunuyoruz. Enternasyonalimizi bu programatik ve örgütsel zeminde yeniden inþa etmemiz gerçeði, Troçkist olduðunu iddia eden ama revizyonizmin baþlattýðý bu karýþýklýk yüzünden bize katýlmayan gruplarý, eðilimleri ve militanlarý kendi baþlarýna terk ettiðimiz anlamýna gelmez. Hatalar yaptýðýmýzýn bilincindeyiz ama bu hatalarýn revizyonizm yüzünden Enternasyonalimizin yaþadýðý parçalanma krizinden baþka bir açýklamasý yoktur. Marksistler olarak dünya devriminden, sýnýf

mücadelesinin dünya çapýnda bütünlüðünden ve tabii ki Enternasyonalden yola çýkýyoruz. Bölünme, bizim Dördüncü Enternasyonal’in tarafýnda ve programýnda saf tutmuþ olmamýzdan baðýmsýz olarak hepimizi, Eþitler Komitesi’ni kuranlarý da ona baðlý olmayanlarý da lekelemiþtir. Bu sebepten, Troçkizmi savunan herhangi bir militaný veya örgütü kendi kaderine terk etmiyoruz. Tam tersine, Dördüncü Enternasyonal’i yeniden inþa etmek demek, ayný zamanda ilkelere ve Geçiþ Programý’na yönelik olarak savunmacý bir tavýr almamayý durdurmamýz, ve duruþlarýmýzýn veya Troçkist ilkeleri tanýmlayýþýmýzýn bazýlarýný kabul etmese bile Troçkizmin birliðinin kaçýnýlmaz olduðunu düþünen her samimî Troçkist grupla beraber faaliyet gösterme ve ortak komiteler kurma tekliflerini götürmek gibi cesur bir politika ile revizyonizmi kesinlikle bozguna uðratacak saldýrgan bir tavýr almamýz anlamýna gelir. Dolayýsýyla, bizimle tartýþmayý ve Troçkizm zemininde ortak faaliyet yürütmeyi kabul eden her Troçkist yoldaþa veya örgüte kardeþçe bir çaðrý yapýyoruz. Revizyonizme karþý bu yeni saldýrgan tavýr içinde, Peru’da yaptýðýmýz gibi ortak Troçkist eylemlerde bulunmanýn en düþük olasýlýklarýný bile sömürmeliyiz. Ortak eylemlere yönelik bu giriþimler, bize tüm dünyada ve her ülkede sadece bir tek Troçkist örgütün olduðunu kati þekilde kanýtlama imkâný verecektir: bizim yeniden inþa edilmiþ olan Dördüncü Enternasyonal’imiz, gerçek Troçkist Enternasyonal. Bu, ayrým çizgisini tanýmlamak ve tüm kitle hareketleriyle bütün gerçek Troçkistlerin þunu bileceði noktaya varmak için en iyi yol olacaktýr: Yeniden inþa edilmiþ olan Dördüncü Enternasyonal’in dýþýndaki her þey revizyonizmdir, anti-Troçkizmdir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.