Temmuz 2010
-
Fiyatý: 1 TL
Referandum: Boykot ve Geçersiz Oy sayfa 2
12 EYLÜL Sivas Katliamý:
ANAYASASINI SOKAKTA
YIRTACAÐIZ
Çürümüþ Düzen Yýkýlmadýkça Ne Ýlk Ne de Son sayfa 3
Liberal Ýdeolojiyi Tanýyalým sayfa 4
UPS Direniþinde Sendika Ýkilemi sayfa 7
Hemþericilik Deðil, Sýnýf Bilinci sayfa 11
KÜLTÜR-S SANAT Yarýn Bizimdir Yoldaþlar Sayfa 14
G-20’ye Çýkar Çatýþmalarý Damgasýný Vurdu sayfa 13
Ucuz Emek Cenneti Olma Yolunda...
Yeni Yasa Kamu Emekçisine Ne Getiriyor? Hükümet, emek cephesinden geliþebilecek bir muhalefete karþýn uzun süredir çalýþmasýný gizlice yürüttüðü ve 657 sayýlý Devlet Memurlarý Kanunu'nu deðiþtiren yasa tasarýsýný Devlet Bakaný Hayati Yazýcý'nýn 9 Haziran tarihindeki basýn toplantýsýyla açýkladý. Tasarý, kamunun tamamen tasfiyesini hýzlandýrmayý hedefliyor. Sayfa 8 - 9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT
300 Bin Mevsimlik Ýþçi Genelge Kýskacýnda!
Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý'nýn 81 ilin valiliklerine "Mevsimlik Gezici Tarým Ýþçilerinin Çalýþma ve Sosyal Hayatlarýnýn Ýyileþtirilmesi Stratejisi ve Eylem Planý" adýyla gönderdiði genelge, çoðunluðunu Kürtlerin oluþturduðu mevsimlik tarým iþçilerine yönelik ayrýmcý, ýrkçý uygulamalarý yaþama geçirmeyi hedefliyor. Karadeniz'de yaþanan çatýþmalar sonrasýnda mevsimlik Kürt tarým iþçileri suçlanmýþ, Gürcistan'dan iþçi getirtilmesi bile tartýþýlmýþtý. Polise taþ attýðý ya da eylemlere katýldýðý gerekçesiyle terörle mücadele kapsamýnda 4 bine yakýn Kürt çocuðun cezaevinde olduðu, "Türk kaný taþýmýyorAnayasa Mahkemesi'nin anayasa deðiþikliði hakkýndaki kararýndan sonra lar" þeklinde ýrkçý söylemlerin en üst düzey aðýzlardan rahatlýkla telafuz edildiði Türkiye'nin yaz mevsimini (Kürt sorununun yaný sýra) referandum sürecine yoðun- bir ülkede mevsimlik iþçilere dayatýlan ýrkçý uygulamalar þaþýrtýcý deðil. laþarak geçireceði anlaþýlýyor. Hemen belirtmek gerekir, referandumda iþçi sýnýfýnýn nasýl tavýr almasý gerektiði sorusu, aslýnda egemen sýnýf politikalarýndan baðýmsýz bir devrimci sýnýf duruþu nasýl oluþturulur sorusu ile doðrudan ilintili. Evvela sýnýf bilinçli iþçiler þunu gayet iyi bilmelidirler ki deðiþtirilmesi söz konusu olan yasakçý 12 Eylül anayasasý, esas olarak iþçi sýnýfý ve emekçi halký ezmek üzere tasarlanmýþtýr. Bundan ötürü sýnýf mücadelesinin geliþkinliði ölçüsünde öne çýkarýlmasý gereken sloganlardan birisi 12 Eylül anayasasýnýn çöpe atýlmasý olmalýdýr. Þimdi gelelim anayasanýn AKP tarafýndan deðiþtirilmek istenmesi meselesine. Herkes biliyor ki AKP, egemen güçlerin kendi iç kavgasýndaki konumunu güçlendirmek ve yerini saðlamlaþtýrmak için baþlattý anayasa deðiþikliði çabalarýný. Demokratikleþme zýrvalarý tabii ki kendi gerçek amaçlarýný perdeleyen manipülasyonlardan baþka bir þey deðil. Zaten, anayasa deðiþikliðinin içeriði incelendiðinde demokratikleþme adýna ortaya konanlar genelde suya sabuna dokunmayan þeyler iken kýzýlca kýyametin koptuðu maddelerse esas olarak egemen sýnýfýn iktidar kavgasýný yürüttüðü alanlar; baþta da yüksek yargý organlarýnýn kontrolü meselesi geliyor. Dolayýsýyla referandum sürecine AKP'den yana tavýr almak iþçi sýnýfýnýn tarihsel çýkarlarýyla baðdaþmaz. Bakanlýk tarafýndan gönderilen eylem planýnda, "Yasadýþý faaliyetlerde bulunan Diðer taraftan baþýný CHP'nin çektiði hayýrcý bloktan yana tavýr konulmasý da kiþiler veya aranan kiþilerin mevsimlik gezici tarým iþçisi kisvesi altýnda hareket kesinlikle mümkün olamaz. Çýkar çatýþmasýnýn diðer kutbu da kendi çýkarlarýný etmeleri önlenecektir. Muhtarlara ve tarým aracýlarýna hareketlerinde þüphe güdüyor tabi; bu cephede AKP karþýtlýðý üzerine yoðunlaþýlýrken emekçilerden gördükleri kiþileri bildirmeleri hususunda bilgilendirme yapýlacaktýr. Mevsimlik fiilen 12 Eylül anayasasýna oy vermeleri isteniyor. 12 Eylül anayasasýnýn korungezici tarým iþçileri kullanýlmak suretiyle ülkenin milli birliði ve bütünlüðüne masý yönünde tavýr almak da büyük bir hata olacaktýr (belki de daha da korkunç aykýrý yönde istismar ve kýþkýrtmalarda bulunulmasý önlenecektir" ibareleri yer bir aymazlýk olacaktýr). alýyor. Eylem planýna göre "milli birlik ve beraberliði" bozma ihtimali vurguÝþçi sýnýfý ve emekçi halk bir kez daha egemen sýnýfýn iki kutbu arasýnda bir tercih lanan iþçilerin sürekli gözetim altýnda tutulmasý ve yerel yöneticiler ile muhtaryapmaya zorlanýyor. Üstelik referandumun kendisi de, hiç de demokratik deðil. lar tarafýndan hareketlerinin düzenli þekilde polise rapor edilmesi bekleniyor. Emekçilerden evet ya da hayýr oyu vermeleri bekleniyor. Oysa bir baþka seçenek Genelge uyarýnca arazi sahiplerinden iþçilerin kimlik bilgilerinin emniyete daha var. O da boykot ya da geçersiz oy kullanýmý. Özellikle geçersiz oy kullanýmý bildirilmesi ve iþçilerin belirlenen konaklama alanlarýnýn dýþýna çýkmasýna yasak protesto niteliði çok net olan bir politik tavýr olarak iþçi sýnýfýnýn anayasadaki sahte getirilmesi isteniyor. Sürekli gözlerin üzerinde olduðu, barýnma alanlarýnýn dýþýdeðiþikliklere karþý olan tepkisini en doðru þekilde ifade edecektir. Kitlesel halde na çýkmalarý yasaklanan Kürt iþçilere çalýþma süreleri boyunca bir tür yarý açýk geçersiz oy kullanýmý ve boykot uygulamasý, egemen sýnýfýn orta oyunu karþýsýnda cezaevi yaþamý dayatýlýyor. Bakan Faruk Dinçer, oluþturduklarý 'Mevsimlik gerçek ve kökten bir deðiþim isteyenlerin tavýrlarýný gösterme imkâný yaratacaktýr. Gezici Tarým Ýþçileri Ýzleme Kurulu'na 44 milyon TL kaynak aktardýklarýný da Bu imkâný en geniþ þekilde kullanarak deðerlendirmeliyiz. söylemiþti. Eðitime, saðlýða, iþçiye, memura para yok; ýrkçý uygulamalara ise Asýl mesele, 12 Eylül anayasasýnýn sokaklarda büyük eylem ve gösterilerle, kesenin aðzý açýk. grevlerle çöpe atýlmasý meselesidir. Ýþçi sýnýfý, bunu yapabildiði ölçüde etraf aydýn- Yýllardýr yaþadýklarý bölgede baský, inkar ve imha politikalarýnýn hedefi olmalarý lanacaktýr. Diðer taraftan referandum süreci, sýnýf bilinçli iþçiler için geçersiz oy yetmezmiþ gibi ekmek parasý uðruna kilometrelerce uzaklýklara kamyon kullanma çaðrýlarý ve kampanyalarý çerçevesinde "hak, verilmez alýnýr" þiarýnýn kasalarýnda taþýnan ve her yýl onlarcasý trafik kazalarýnda ölen Kürt iþçilere yükselmesinin zemin olabilir, dipten gelecek bir dalganýn öncülleri inþa edilebilir. mevsimlik tarým iþi için gittikleri bölgelerde de ayrýmcýlýk, ýrkçýlýktan baþkasý 12 Eylül anayasasý sokakta yýrtýlmalýdýr, geçersiz oy kullanýmý çalýþmasý bu tarih- dayatýlmýyor. Bu çürümüþ düzenin sunabileceði baþka bir þey de zaten yok. sel hedefi örecek ve iþaret edecektir.
Referandum:
Boykot ve Geçersiz Oy
Türkiye'de Kodamanlarýn Sayýsý Kriz Döneminde de Arttý Merrill Lynch'in yýllýk hazýrladýðý Dünya Raporu'na göre 2009 yýlýnda kriz koþullarýna raðmen zenginler zenginleþmeye hýz kesmeden devam ediyorlar. 1 milyon dolar ve üzeri yatýrým yapma imkaný bulunan kiþilerin varlýklý olarak ele alýndýðý raporda, geçtiðimiz senede dünya ölçeðinde varlýklýlarýn sayýsýnýn yüzde 17 artarak 10 milyona ulaþtýðý belirtildi. Bu artýþla beraber varlýklýlarýn 2009 yýlý itibariyle toplam sermayeleri de 39 trilyon dolarý buldu. Türkiye'deki zenginlerin sayýsýnda da ayný þekilde artýþ yaþandý, varlýklý kiþilerin sayýsý yüzde 6,5 artarak 35.900 olarak açýklandý. Merrill Lynch Varlýk Yönetimi Yatýrým Baþkaný Bill O'Neil "Gayri Safi Milli Hasýla'nýn 2009'da 518 milyar dolara düþmesi ve sanayi üretiminin % 11 daralmasý da tabii ki, Türkiye'nin dünya toparlanmasýnýn altýnda kalmasýna neden oldu. 2010'da Gayri Safi Milli Hasýla'nýn %3,4'lük bir ivme kazanacaðýný tahmin ediyoruz." diyerek bu sene de Türkiye'de
varlýklý kiþi sayýsýnda ve toplam sermayede bir artýþ beklediklerini dile getirdi. Raporda belirtilen bir baþka nokta ise Asya-Pasifik ülkelerinin geliþmekte
olan ülkelerdeki varlýk toparlanmasýnda lider olmasý. Bu ülkelerin dýþýnda Brezilya, Rusya, Ýran ve Çin gibi ülkelerin bölgesel büyüme için itici güç olmaya devam edeceði raporda yer aldý. Raporda açýklanan önemli notlardan biri de varlýklý nüfus ve sermayenin ABD, Japonya ve Almanya'da yoðunlaþarak arttýðý. Kriz sonrasý toparlanan sermayenin önümüzdeki dönemde de geliþmekte olan ülkelerde deðerlendirileceði belirtilirken, zenginlerin kendi yaþadýklarý bölgelerden çok gelecek vaat eden bölgelere yöneldiði sonucu tespitler arasýnda yer aldý. Kuzey Amerika ve Avrupalý zenginlerin Asya-Pasifik ülkelerine yöneldiði, Avrupalýlarýn önümüzdeki dönemde Kuzey Amerika'ya ayýracaklarý portföy paylarýnýn daha fazla olacaðý öngörülüyor. Ayrýca krizin devam etmesine raðmen zenginlerin tutku yatýrýmlarýný lüks koleksiyonlarý oluþtururken, zenginler baþta saðlýklý yaþam ve seyahat olmak üzere yaþam tarzý harcamalarýna geri döndü.
Ýþçinin Yolu
3
Sivas Katliamý:
Çürümüþ Düzen Yýkýlmadýkça Ne Ýlk Ne Son
1993 Sivas katliamýnýn üzerinden 17 yýl geçti. 1995'teyse Gazi katliamý bir kez daha Alevileri vurmuþtu. Gerilere gittiðimizdeyse kökenleri çok eskilere giden Alevi katliamlarýnýn yakýn tarihimize damgasýný vurduðunu görüyoruz. Maraþ, Çorum, Malatya, Sivas... Bu katliamlarýn ortak özelliði, katliamlarýn faþist ve dinci güruhlarca kontrgerillanýn iþbirliði ve kolluk güçlerinin himayesinde gerçekleþmesidir. Maraþ'ta faþist çeteler kontragerillanýn yönlendiriciliðinde tam 3 gün boyunca 100'ün üzerinde Aleviyi baltalarla, nacaklarla, palalarla vahþice katlederken ortalýklarda ne asker ne polis vardý. Sivas katliamýnýn vahþeti ise sekiz saat sürmüþtü. O dönemde Sivas valisi olan Ahmet Karabilgin'in katliamdan 9 yýl sonra Can Dündar'ýn belgeselinde askerin olaylara müdahalesini anlatan þu sözleri gerçeði bütün açýklýðýyla tekrar ortaya koymaktadýr: "Sonunda 20-30 asker geldi, Hükümet Meydaný'na... Ama orduevini koruyacak þekilde mevzi aldýlar. Bunlarý maalesef ben yaþadým, gördüm. Halbuki Madýmak'ta sýkýntýmýz var, oraya yoðunlaþmasý lazým. Ama askeri birlikten parça parça gelen bu gruplar olay yerinden çok, ana caddedeki maðazalarýn, kuyumcularýn, askeri risk altýna atmayacak bölgelerin etrafýnda güvenlik önlemi aldýlar." Baþta hak alma eylemleri olmak üzere emekçilerin, öðrencilerin, köylülerin giriþtiði en demokratik eylemlere bile en sert þekilde hýzla binlerce polis ve asker, panzerler, gaz bombalarý, kurþunlar ile saldýranlar bu katliamlarýn ardýndan sadece külleri temizlemek üzere katliam bölgelerine teþrif etmiþlerdi. 1995 Gazi katliamýnda öldürülen 17 kiþinin katili ise bizzat kolluk güçleri olmuþtur. Osmanlý devlet geleneðinin katliamcýlýðýný devralan
hakim sýnýflar bu en temel gerçekleri tersyüz edip Alevi katliamlarýný ve bunlardaki rollerini unutturup Alevileri kendi para ve iktidar hýrslarýna yedeklemek istemektedirler. Bunu da Alevileri "þeriat tehlikesiyle" korkutup, kendilerini de laikliðin teminatý gibi göstererek yapmaya çalýþýyorlar. Alevilerin ne yazýk ki büyük çoðunluðu bu ikiyüzlü tavýra kanmakta ya da en azýndan denize düþen yýlana sarýlýr psikolojisine girmektedir. Oysa Ýslamcýlarý güçlendiren, Alevi katliamlarýný el altýndan bizzat örgütleyen ya da en azýndan bu katliamlara göz yumarak destekleyenler bunlar deðil midir? 12 Eylül darbesi çoðunluðu devrimciliði benimseyen Alevi gençleri zindanlara, iþkencehanelere atmakla kalmamýþ, Aleviliðe karþý Sünni Ýslam asimilasyonunu tam gaz azdýrmamýþ mýdýr? Alevi köylerine zorla cami yaptýranlar, Kuran kursu ve imam hatip okullarýnýn sayýsýný rekor derecede arttýran, yeþil sermayeyi palazlandýran, tarikatlarý ve Alevi katliamcýsý profesyonel faþist katilleri el üstünde tutan 12 Eylül rejimi deðil miydi? Sosyal demokrat partilerin Aleviler konusundaki tutumlarýnýn ikiyüzlülüðünü tartýþmaya bile gerek olmayacak þekilde tarih ortaya koymuþtur. Alevilere yönelik katliamlarýn yapýldýðý dönemde iktidar olan sosyal demokrat partilerin (Maraþ katliamýnda CHP, Sivas katliamýnda
SHP) katliamlarý engellemek yerine seyirci kalmayý tercih etmeleri yaþanan vahþetin suç ortaðý olduklarý gerçeðini gözler önüne sermektedir. Bu partiler Alevileri olsa olsa onlarý iktidara yükseltecek merdivenin basamaklarý olarak görmekte ve öyle davranmaktadýrlar. Kapitalist düzen varolduðu sürece otoritesini ve sürekliliðini sarsabileceðini düþündüðü her durum karþýsýnda toplum içinde yeni bölünmeler ve yeni katliamlar yaratacaktýr. Geçmiþte Ermeniler, Rumlar; dün Aleviler, bugün ise Kürtler... Kapitalistler böylesi durumlarda kullanabilmek için beslediði katilleri de kendinden olmayanlarý inkar ve imha üzerine örgütlenen bir zihniyetten seçecektir. Gelecekte de farklý coðrafya ve dillerde yeni ezilenler yaratýlacaktýr. Büyük çoðunluðunu emekçilerin oluþturduðu Alevilerin kurtuluþu da týpký diðer ezilen ve sömürülenler de olduðu gibi devrim ve sosyalizm mücadelesinden geçmektedir ve dolayýsýyla güvenmeleri gereken tek þey kendi güçleri ile diðer ezilen ve sömürülenlerle yükseltecekleri ortak mücadeleleridir. Ancak sosyalizm ayrýmcýlýðý, baskýyý, ezilmiþliði ortadan kaldýracaktýr. Alevi emekçilerin tek kurtuluþ yolu Sünni sýnýf kardeþleriyle omuz omuza yükseltecekleri ve bu çürümüþ düzeni yerle yeksan edecek proleter devrimci bir mücadelede saklýdýr.
KENTÝN KAPÝTALÝZMÝNE KARÞI SOSYALÝZMÝN KENTÝ Kentsel mekaný sürekli metalaþtýran ve üretim araçlarýnýn sahiplerini ayný zamanda kent alanlarýnýn da sahibi yapmak doðrultusunda hareket eden kapitalizm; emekçilerin yaþam alanlarýný her geçen gün daha da fazla ticari faaliyet, spekülasyon ve sömürünün nesnesi haline indirgemektedir. Ýnsanca yaþamanýn olanaklarýný içeren planlanmýþ ve eþitlikçi bir kent yaþamý hedefinin tam tersine, neo-liberal dayatmalarýn kente ve kentlilere yaklaþýmý bir pazarlama nesnesinden fazlasý deðildir. Bu çerçevede, kentsel taþýnmazlar, giderek artan biçimde
hisse senedi mantýðý ile alýnýp satýlýr hale gelmiþ ve spekülatif yatýrýmlarýn baþlýca ilgi alaný haline gelmiþtir. Kapitalist birikim sürecinin merkezine finans sektörü ve tüketimin yerleþtiði 1980'li yýllar boyunca, tüm Avrupa'da ve Türkiye'de de zirvesine ulaþan 'piyasa merkezli kentleþme' anlayýþýnýn en önemli yürütücüleri(aslýnda taþeronlarý) ise, burjuva partilerinin belediye yönetimleri olmuþtur. Nitekim, geçtiðimiz günlerde, belediyelerin; konut, sanayi ve ticaret alanlarýnda, kentsel dönüþüm ve geliþim projeleri uygulayabilmesini öngören 5998 sayýlý
Kanun'un kabul edilmesinin doðru analiz edilmesi de ancak, söz konusu piyasa merkezli kentleþme anlayýþý göz önünde bulundurularak yapýlabilir. Söz konusu kanuna göre; belediye, belediye meclisi kararýyla; konut alanlarý, sanayi alanlarý, ticaret alanlarý, teknoloji parklarý, kamu hizmeti alanlarý, rekreasyon alanlarý ve her türlü sosyal donatý alanlarý oluþturmak, eskiyen kent kýsýmlarýný yeniden inþa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karþý tedbirler almak gibi 'sözde' amaçlarla kentsel dönüþüm ve geliþim projelerini istediði gibi uygulayabilme yetkisine sahip olmaktadýr. Düzenleme kapsamýna "imarlý-imarsýz, yapýlý-yapýsýz tüm alanlar" ve belediye sýnýrlarý içerisinde kalan mücavir alanlar dönüþüm kapsamý içerisine alýrken, neredeyse ortalama bir kent büyüklüðündeki 500 hektara kadar olan araziler dönüþüm alaný ilan edilebilecektir. Kentsel dönüþüm ve geliþim alaný ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaþma saðladýðý veya kamulaþtýrdýklarý gayrimenkuller üzerindeki inþaatlarýn tamamý yine belediyeler tarafýndan yapýlacak veya yaptýrýlacaktýr. Diðer yandan, yine bu yasayla, kamulaþtýrma yasasý kapsamý dýþýnda farklý bir "istimlâk" yöntemi getirilerek "zorla el koyma" yöntemi benimsenmektedir. Sonuç olarak çýkartýlan yasayla, (Ankara'da Çinçin ve Ýstanbul'da Sulukule örneklerinde de görüldüðü gibi) "kentsel dönüþüm" adý altýnda kentin pek çok tarihsel alanýnýn, kimi azýnlýklarýn ve özelikle de emekçilerin yaþam alanlarýnýn sermayeye peþkeþ çekilebilmesinin önündeki tüm engeller kaldýrýlmaktadýr. Bu noktada, sýnýf mücadelesinin temel mekaný olan kentlerin her geçen gün biraz daha metalaþtýrýlarak emekçiler aleyhine yeniden yapýlandýrýlmasýnýn önüne geçmek için neler yapýlmasý gerektiði ve ve-
rilecek mücadelenin niteliði önem kazanmaktadýr. Kent alanlarýnýn burjuvazinin deðil iþçi sýnýfýnýn ihtiyaçlarýna göre yapýlandýrýlmasý için izlenecek politika ve ortaya konulacak mücadele, kentleþmeye 'ehlileþtirilmiþ kapitalist iliþkiler' çerçevesinden bakan sivil toplumcu - liberal reformist görüþlerden farklýlaþmak zorundadýr. Diðer yandan bizzat kapitalist üretim iliþkilerince belirlenen yapýsal bir sorunun, yalnýzca AKP'nin seçim yatýrýmý olarak deðerlendirilmesi ve salt AKP karþýtlýðý ile de çözülemeyeceði açýktýr. Belediyelere burjuvazi lehine 'at koþturma' hakký tanýyan söz konusu kanuna ve genel anlamda kentlerin sömürüsüne dur demenin þartlarý, küçük burjuva taleplerden fazlasýný gerektirmektedir. Sonuç olarak, doðayý metalaþtýrarak tahrip etmeyen bir kent politikasýnýn tek adresi, iþçi sýnýfýnýn talep ve ihtiyaçlarýna uygun 'sosyalist kent planlamasý' ile mümkün olabilir. Kentin bir pazarlýk - tüketim nesnesi olmaktan çýkartýlmasý ve kent ile kýr arasýnda karþýtlýðýn ortadan kaldýrýlmasý, ücretli iþçiler ile kapitalistler arasýndaki karþýtlýðýn ortadan kaldýrýlmasýndan geçmektedir. Hayatýn her alanýnda olduðu gibi insanca yaþamýn mekansal örgütlenmesi de, kapitalizmi alaþaðý ederek, mülksüzleþtireni mülksüzleþtirecek olan iþçi sýnýfýnýn örgütlü mücadelesine baðlýdýr. Kapitalist birikim rejiminin bilerek yarattýðý saðlýksýz barýnma koþullarýnýn, sel baskýnlarýnda yaþamýný yitiren emekçi kadýnlarýn, evleri adeta baþlarýna yýkýlarak kent merkezlerinden uzaklaþtýrýlan azýnlýklarýn, doðanýn her geçen gün daha fazla tahrip edilmesinin ve kapitalizmin yarattýðý nice ölümcül sorunlarýn tek çözümü iþçi sýnýfýnýn iktidarý kendi ellerine almasýndan geçmektedir. Vakit kaybetmeden yapmak zorunda olduðumuz seçim, bugün, kendisini her zamankinden daha aðýr bir biçimde ve bir kez daha dayatmaktadýr: Ya Sosyalizm Ya Barbarlýk…
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi
LÝBERAL DÜÞÜNCEYÝ TANIYALIM!
GHANDÝ Geçen sayýmýzda CHP'de Gandi Kemal fýrtýnasýný ele almýþtýk. Kemal esedursun, biz gerçek Ghandi kimdi, neyin nesiydi tanýyalým. Ghandi, 1869'da, Britanya Ýmparatorluðu'nun en büyük sömürgesi Hindistan'da doðdu. 18 yaþýnda Londra'da hukuk öðrenimi görmeye baþladý ve avukat olarak Hindistan'a döndü. Baþarýlý olamayýnca Ýngilizlerin bir diðer sömürgesi Güney Afrika'ya gitti. Burada baþarýlý bir avukat oldu. Güney Afrika'da Hintlilere ve kendisine uygulanan ikinci sýnýf insan muamelesine ve ayrýmcýlýða maruz kaldýkça, hayatýný halkýnýn kurtuluþ mücadelesine adamaya doðru evrildi. Burada çeþitli örgütleme ve direniþ faaliyetlerinde baþarýlý oldu. 1915'te Hindistan'a geri döndü ve mücadelesine burada devam etti. Yoksul Hintlilerin arasýnda sevilen bir karakter haline geldi. 1918'de baþarýlý bir direniþi örgütledi ve Hindistan Ulusal Kongresi'nde (baðýmsýzlýkçý, reformcu bir parti) konuþmalar yapmaya baþladý. 1921'de Kongre'nin yürütme yetkilerine sahip oldu ve bu tarihten sonra, 1948'de suikast sonucu ölene kadar Kongre'nin ve Hindistan'ýn baðýmsýzlýk mücadelesinin siyasi ve ruhani lideri olarak bilindi. 1930'da meþhur Tuz yürüyüþüyle peþine birçok Hintliyi takarak pasif direniþ yöntemiyle sömürgecilerin tekerine çomak sokmayý baþardý. Ölmeden bir yýl önce Hindistan'ýn baðýmsýzlýðýný gördü, ama Hindistan ve Pakistan'ýn ayrýlmasýný, Hindularla Müslümanlarýn çatýþmalarýný da gördü. Ghandi, 20. yüzyýlýn peygambervari, efsanevi bir lideriydi. Ona böyle bir ün saðlayan kendine has felsefesi, siyasi mücadelede þiddete tamamen karþý olma içeriðine sahipti. Pasif direniþ onun mücadele metoduydu. Sömürgecilerin akýl almaz yasalarýna, vergilerine, ayrýmcý politikalarýna karþý boyun eðmeme ve itaatsizlik; ancak hiçbir þekilde, karþý taraf baþvursa bile þiddete baþvurmama, onun mücadelesinin temelini oluþturuyordu. Kendini arýndýrmaya, sade bir yaþam sürmeye, gerçeðe ve doðruya (yani Tanrýya) ulaþmaya, nefsine hâkim olmaya adanmýþ bir yaþam sürdü. Hem Hindu, hem Müslüman, Hýristiyan, Yahudi, Budist olduðunu söylemesi, dinlerin eþitliðine inanmasý onu popüler bir karakter haline getirdi. Ghandi'nin hayalindeki dünya, hükümetlerin, polisin, ordunun bile þiddet karþýtý olduðu bir yerdi. Ghandi þöyle diyordu: "Emek ile sermaye arasýndaki þiddetli anlaþmazlýklar ve grevler þiddet karþýtý bir devlette daha az olacaktýr çünkü þiddet karþýtý çoðunluðun etkisi toplum içinde temel ilkelerin uygulanmasýný saðlayacaktýr. Benzer þekilde topluluklar arasýnda da karþýtlýklar olmayacaktýr." Ýþte burada biraz duralým. Felsefesinin çekiciliði, iyimserliði bir yana, kýsaca Ghandi düpedüz idealistti. Çok tartýþýlýr Ghandi'nin yöntemlerinin baþarýlý olup olmadýðý sorusu. Hindistan'ýn baðýmsýzlýðýnýn altýnda Hintlilerin mücadeleci bir tutum sergiledikleri ve bunun yanýnda iki büyük savaþ arasý dönemde Ýngilizlerin hem ekonomik, hem siyasi anlamda giderek güç kaybettikleri ve sömürgelerini ellerinde tutmakta güçlük çekmeleri gerçeði var. Ghandi'nin bir önder olarak, mücadele veren Hintlilerin taleplerini ne kadar yerine getirebildiði sorusu bu gerçeklerden sonra sorulmalýdýr. 1. Dünya Savaþý sonrasý, 1917'de yaþanan Ekim Devrimi'nin dünyaya yaydýðý ateþ olaðanüstüydü. Sömürge halklarýn kurtuluþ mücadelesi baþta Britanya Ýmparatorluðu'nu sarsýyordu. Hindistan'da patlayan grevler dalgasý ve Ghandi'nin yürüttüðü pasif direniþ eylemleri, 1920'lerin baþýnda Hindistan'ý Ýngilizler için yönetilemez hale getirdi. Bu noktada baðýmsýzlýk mücadelesinin seyri önderliðin iradesine, programýna ve kararlýlýðýna kalmýþtýr. Ghandi ve Kongre'yi yöneten aydýn tabakalarda ise ne böyle bir irade, ne de program vardý. Onlar 1922'de hala Ýngilizlerin iyi niyetine ve yapacaðý reformlara güveniyorlardý. Sonuç, mücadelenin baþarýsýzlýðý oldu. Reformculuk her zaman uzlaþma arar. Oysa reformlarýn gerçekleþtirilmesi için koþullar ve zaman uygun olmalýdýr. Yani her zaman reform yapamazsýnýz. Bu yüzden de kritik dönemeçlerde, devrimci dönemlerde, reformcu siyasetin iflas ettiði görülür. 20. yüzyýl tarihi sözde radikal özde reformcu pek çok önderliðin kritik anlardaki siyasal iflaslarýyla doludur. Ghandi, 20. yüzyýlýn en pasif reformcusuydu. Onun bir programý da yoktu üstelik. Böyle olunca, Hindistan'daki Ýngiliz yönetimi içten çürüyene ve tamamen iflas edene kadar zafer kazanýlamadý. Aslýnda bir zaferden bahsetmek de pek mümkün deðildir. Baðýmsýzlýðýn kazanýlmasý süreci yýllara yayýldýkça, uygun zamanda gereken müdahale yapýlmadýkça, Ýngilizler kýsmi düzenlemeler ve reformlarla Hindistan'ý þekillendirmeye devam etti. Ve bu süreçte Hindistan'daki dini temelli bölünme de ileri safhalara ulaþtý. Ýngilizler kendi çýkarlarýný korumak adýna bu durumu kaþýmayý ihmal etmediler. Sonuç, Hindistan'ýn sömürge yönetiminden kurtuluþu iki ayrý devletle, etnik çatýþmalarla, binlerce ölüyle, milyonlarýn yerinden yurdundan edilmesiyle ve Hindistan'da yaþayan halklarýn kapitalizmin yarattýðý çeliþkilere mahkûm olmasýyla gerçekleþti. Ghandi, kuþkusuz böyle olsun istemezdi; ama Ghandi'nin siyaseti olaylarýn bu yönde geliþmesine herhangi bir müdahalede bulunabilecek aktiflikte deðildi. Özetle, Gandiler tükenmez ama Gandilerin siyaseti tükenmeye mahkûmdur.
Liberal ideoloji, kamusal alan ve sivil toplum arasýnda tam manasýyla bir karþýtlýk bulunmasý varsayýmý üzerine kuruludur ve bu varsayýmýn, politika ve ekonominin her noktasýnda uygulanmasýný hedef alan düþünce biçimidir. Bu varsayýmlarýn ekonomideki görünümü, devletin ekonomiye müdahil olmamasý gerektiði ve piyasanýn görünmez elinin her þeyi düzenleyeceði düþünceleriyle karþýmýza çýkar. Devletin temel görevi, özel mülkiyeti hukukun temel ilkesi haline getirmek olur. Yasalar ise bireyler arasýndaki çatýþmalarý çözer ve devletin etkinliðini belirli sýnýrlar içerisinde tutar. Böylece bireyler, devletten korunduðu ölçüde özgür olurlar. Birçok varsayýmýn yan yana getirilmesiyle oluþmuþa benzeyen bu ilkeler yakýndan bakýldýðýnda burjuva toplumundaki yaygýn düþüncelerin sýnýrlarýný açýða çýkarýr. Ýlk olarak, kamusal alanla sivil toplum yani burjuva toplumunun arasýnda gerçek anlamda bir karþýtlýk yoktur. AKP'nin kurucu üyelerinden 10 tanesi ve AKP'den seçilmiþ birçok milletvekili MÜSÝAD üyesidir. Bir yanda sermayedar olarak sivil toplumda yer alan kiþiler, ayný zamanda kamu alanýnýn en etkili aygýtýnda da görev almaktadýr. Yani, belli sermaye gruplarýnýn çýkarlarý meclisteki kavgalarýn odak noktasýnda yer almakta ve çýkarýlan yasalarýn içeriði de ayný çýkar savaþý ekseninde anlaþýlabilmektedir. Konunun bir diðer boyutu ise, kamusal alanýn sermayenin emeðe saldýrýlarýnýn baþlýca odaðý haline gelmesidir. Neoliberal politikalarýn dünya genelinde ön plana çýktýðý 1970 sonrasý dönem, öncesinde iþçi sýnýfýnýn kazanmýþ olduðu tüm haklar ve güvencelere saldýrýlarýn doruk noktasýna çýktýðý dönem olmuþtur. Çalýþmanýn esnekleþtirilmesi, saðlýðýn ve eðitimin özelleþtirilmesi, alým gücünün düþürülmesi gibi aslýnda sömürü oranýnýn arttýrýlmasýný ifade eden düzenlemeler neredeyse tüm dünyada eþ zamanlý olarak liberal demokrasinin kaleleri aracýlýðýyla gerçekleþtirildiler ve hala da gerçekleþtirilmekteler. Özelleþtirme konusuna özellikle deðinmek gerek. Devlete ait kurumlarýn özelleþtirilmesi liberal görüþlü yazarlarýn üzerine en çok kafa patlattýðý ve hemen hepsinin koþulsuz desteðini verdiði bir konu. Devlete ait kurumlarýn doðal bir þekilde zarar ettiði veya verimsiz olduðu liberaller tarafýndan sürekli vurgulanýr. Hâlbuki samimi bir araþtýrma, zarar eden devlet kurumlarý olduðu gibi, özel iþletmeleri çok geride býrakan birçok devlet kurumu olduðunu göstermeye yetecektir. Kaldý ki, birçok þirket de, özellikle kriz döneminde bankalar, ancak devlet eliyle yapýlan operasyonlar sonucunda sað kalmayý baþarabildi. "Memur zihniyeti" denen þey ve devlette çalýþanlarýn görece yüksek maaþ almalarý da özelleþtirmeye temel sebep olarak sayýlmakta yine liberal kesimde. Aslýnda özelleþtirmeler bu yukarýda sayýlanlardan çok daha önemli içeriðe sahip. Birincisi, kamu alanýnda çalýþanlarýn, haklarýna ve ücretlerine yönelik saldýrý. Özelleþtirme her þeyden önce, emekçilerin güvencesizleþtirilmesini ifade ediyor. Ýkincisi ise, özelleþtirme kapsamýna alýnan kurumlarýn, kaynaklarý ve sahip olduklarý pazarlar ile sermaye gruplarý için önemli bir rant alaný olmasý. Bu da hükümette olan partilerin yasalarla ve düzenlemelerle söz sahibi olacaðý bir alan oluyor. Kamu ile özelin bir kez daha burjuvazi aracýlýðýyla kesiþtiði ortaya çýkýyor. Özelleþtirmelere, emeðe saldýrýnýn yaygýn bir biçimi olmasý nedeniyle, yani zihniyetten veya verimlilikten çok daha somut bir nedenle karþý durmak gerekiyor. Liberal demokrasi, eþit haklara sahip yurttaþ topluluðunun biçimsel katýlým ve hukuksal ilkelerle biraraya gelmesini ifade eder. Liberal demokraside, kapitalizmin özgüllüðü nedeniyle siyasi alan ile ekonomik alan, birbirinden ayrý olarak düþünülmüþ ve siyaset, üretim iliþkilerinden baðýmsýz hale getirilmiþtir. Yani, üretim araçlarýna sahip olamadýðýndan emeðini satmak zorunda kalanlar ile üretim araçlarýna sahip olanlar arasýndaki iliþki biçimsel olarak eþitler arasýndaki iliþkiler olarak varsayýlmýþtýr. Ancak biçimsel olarak eþit olan, proletarya ile burjuvazi arasýndaki iliþki özünde sömürü iliþkisidir ya da baþka bir deyiþle iþçi kapitaliste kar getirmediði takdirde çalýþmasýnýn bir anlamý yoktur. Hukuksal ve biçimsel eþitlik, sýnýfsal eþitsizliðe karþý kördür. Liberal demokrasinin vazgeçilmez deðerleri olan özgürlük ve adalet için de benzer þeyler söylenebilir. Liberal demokrasinin, önceki siyasi biçimlere göre özgürlüðü arttýrdýðý bir gerçektir ancak yine de bu özgürlüðün sýnýrlarý kapitalizmin sýnýrlarýyla çizilmiþtir. Kolluk kuvvetlerinin ve hukukun, iþçi ve kapitalist arasýndaki iliþkinin sürmesi için ne denli gerekli olduðu açýktýr ve bu da özgürlüðün ancak biçimsel ve belli alanlar için geçerli olduðunu gösterir. Asýl anlamý "halk egemenliði" olan demokrasi ancak proleter bir içerik kazandýðýnda bu iþlevleri tam olarak yerine getirebilir. Üretimin özgürce biraraya gelmiþ üreticiler tarafýndan düzenlendiði; üreticilerin sermayeye veya kurumlara deðil, kurumlarýn üreticilere tabi olduðu; üretimin serbest rekabet veya tekeller tarafýndan deðil, bir bütün olarak üreticiler tarafýndan kontrol edildiði bir düzende, proletarya iktidarýnda demokrasi tam içeriðine kavuþabilir.
Ýþçi Üniversitesi
Ýþçinin Yolu
5
TEKNOLOJÝK DEVRÝMLER VE KAPÝTALÝZM Ýçinde yaþadýðýmýz çaðýn gözle görünür deðiþimlerinin baþýný teknolojik yenilikler çekiyor. Baþ döndüren bir hýzla her gün yeni veya daha geliþmiþ ürünler piyasaya sürülüyor. Bu düzeyde bir teknolojik geliþim ekonomik büyümelerin de çok önemli bir parçasýný oluþturuyor. Ekonominin büyümesinde temel belirleyen olmasa da teknolojik geliþmeler bu büyümeleri açýklamanýn ayrýlmaz bir parçasýný oluþturuyor. Ekonomik bunalým dönemlerinin ertesinde teknoloji büyük sýçramalar kaydediyor, daha önce girmediði alanlara giriyor ve olumlu ya da olumsuz, her þeyi altüst ediyor. Aslýnda kapitalizmin geliþme sürecinin baþlangýcýnýn da sanayi devrimine denk geldiðini düþünürsek açýklamamýz daha inandýrýcý olabilir. Sanayi devrimi 1770'lerde Ýngiltere'de baþladý ve pamuklu tekstil endüstrisi, çýkrýk makinesi vb. üretim araçlarý 1848 devrimleriyle yaþanan bunalýma kadar temel teknoloji olmaya ve Batý Avrupa'yý fethetmeye baþladý. Bu dönemin tam ortasýnda, 1830'larda bulunan buharlý makineler yeni teknolojik dönüþümün kaldýracý olacaktý ve 1848 devrimleri sonrasýnýn ekonomik atýlýmýnýn temel motoru demiryollarý, gemicilik, aðýr sanayi, demir-çelik endüstrisi buharlý teknolojiye dayanmaktaydý. 1870'lerin ortasýnda yaþanan elektrik devrimi gelecek dönemi sarsacak yenilikti. 1900'lerin baþýndaki bunalýmdan sonra petrokimya, içten yanmalý motorlar ve elektrifikasyon Ýkinci Dünya Savaþý sonuna kadar aðýr sanayi ile birlikte baþlýca teknolojik altyapýyý oluþturdu. Teknoloji geliþtikçe ve yayýldýkça, kapitalizmin dönüþtürücü ve sarsýcý gücüne güç kattý. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý dönem ise dayanýklý tüketim mallarýnýn, elektroniðin ve plastiðin yarattýðý devrime sahne oldu. 1970'lerde yaþanan bunalýmdan sonrasýnýn teknolojik atýlýmýný ise elektronik endüstrisinin kendini hýzla dönüþtürmesi, internet, kablosuz teknoloji ve bioteknoloji oluþturdu. Þimdi bu 250 yýllýk kesitin bir noktasýna odaklanýp teknoloji ve kapitalizmin iliþkisini daha yakýndan görelim. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý kapitalizm görülmemiþ bir ýsýnma (yükseliþ, boom) dönemi yaþadý. Bunda temel belirleyen olmamakla birlikte teknolojik atýlýmýn rolü olaðanüstü boyutlardadýr. Bu boyutu yaratan iki etkeni vurgulamak gerekir. Birincisi savaþýn yarattýðý yüksek teknoloji talebine karþýlýk vermek için geliþtirilen radar, jet motoru, elektronik, iletiþim teknolojileri savaþtan sonraki sivil kullaným süreçlerine yansýdý. Ýkincisi de tüketim mallarý endüstrisinin ve eski teknolojinin dünya ölçeðinde yaygýnlaþmasýydý. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþanan hýzlý büyümede askeri sanayinin ve bu sanayinin ihtiyaç duyduðu yüksek teknolojinin payý muazzam boyutlardadýr. Kýsaca özetlersek, savaþ sonrasý dönemde yüz küsür yeni devlet ortaya çýktý, bu ülkelerin bazýlarýnda iç savaþlar yaþandý veya baðýmsýzlýkçý kalkýnma moda oldu, Soðuk Savaþ rekabeti de cabasýydý. Soðuk Savaþ sürecinde silahlanma
HAKLARIMIZ ÝÞ SAÐLILIÐI VE GÜVENLÝÐÝ (2) Geçtiðimiz haftalarda Ankara Abdi Ýpekçi Parkýnda çadýr kurarak seslerini duyurmaya çalýþan kot kumlama iþçilerinin öksüren sesleri hala kulaklarýmýzda. Onlar bir kez daha bu sömürü düzeninin insan saðlýðýný hiçe sayýþýný yüzümüze vurmuþ oldular. Onlarýn seslerini ise gene biz iþçi ve emekçiler duyduk. Patronlar için saðlýk önlemleri almak hala bir maliyet. Biz de bu sayýmýzda iþ saðlýðý ve güvenliði konusunu gece çalýþmasý ve vardiyalý çalýþma bölümü ile devam ettiriyor ve iþveren karþýsýnda haklarýmýzý bilmek gerektiðinin altýný çiziyoruz.
GECE ÇALIÞMASI ve VARDÝYALI ÇALIÞMA (4857 sayýlý Ýþ Yasasý 69. madde) Çalýþma yaþamýnda, en geç saat 20:00'de baþlayarak en erken saat 06:00'ya dek ve en fazla on bir saat süren dönem "gece" olarak adlandýrýlýr. Bu süre içinde yapýlan çalýþmaya "gece çalýþmasý" denir. Ýþçiler gece çalýþmasý sýrasýnda en fazla yedi buçuk saat çalýþtýrýlabilirler. Buna aykýrý davranan ve iþçileri gece çalýþmasýnda bu süreden fazla çalýþtýran iþverene, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. Sanayi iþlerinde on sekiz yaþýný doldurmamýþ çocuk ve genç iþçilerin
yarýþý, elektronik, jet motorlarý ve nükleer teknoloji alanýnda sýçramalar yarattý. ABD, Kore Savaþý ile baþlayan dev bir askeri sanayi aðý kurdu, ABD'nin silah alýmlarý Japonya ve Batý Almanya'nýn hýzlý ekonomik büyümesinde belirleyici etken oldu. Karþýsýnda SSCB ve Doðu Bloku kendi silah sanayini geliþtirdi. Üçüncü Dünya'nýn kalkýnma yarýþýndaki ülkeleri ve savaþlara sahne olan bölgeler bu sanayilerin baþlýca tüketicileri oldu. Asya'dan Afrika'ya, Avrupa ve Latin Amerika'ya yayýlan silahlanma yarýþý pazarýn ve askeri sanayinin boyutlarýný daha da geniþletti. Askeri üretimin geniþ ölçüde sivil üretimle bütünleþmesi de sermaye yatýrýmlarýna ve birikimine hýz kazandýrdý. Kapitalizmin krizleri bir anlamda sermaye birikimi süreçlerinin teklemesidir. Sermayedarlar krizden çýkmak için yeni modeller üretirler, üretmek zorundadýrlar. Ýkinci Dünya Savaþýndan sonraki hýzlý büyümenin motorlarýndan biri de Fordizmin, yani mal ve hizmetlerin geniþ bir kitlesel pazar için üretilmesinin, sermaye birikiminin yeni modeli olmasýdýr. Savaþ öncesi ABD'de açýlan otomobil çaðý, savaþtan sonra Avrupa'ya ve kýsmen Doðu Bloku'na yayýldý. Otobüs, kamyon gibi araçlar yeni dünyada kendilerine geniþ pazarlar buldular. Karayollarýnýn geliþmesi, tarýmda makineleþme, kentleþmeyle birlikte inþaat sektörünün atýlýmý, dayanýklý ev aletlerinin yaygýnlaþmasý (buzdolabý, çamaþýr makinesi, radyo, televizyon), plastik ürünlerin pazara girmesi, hazýr gýda sektörünün büyümesi hep bu dönemde gerçekleþti. Çok uzaða deðil Türkiye'ye bakýnca da tarýmda makineleþmenin, karayollarý aðýnýn kurulmasýnýn, kentleþme ve inþaat sektörünün canlanmasýnýn, ilk çimento fabrikasýnýn kurulmasýnýn, daha önce ithal edilen baþlýca tüketim mallarýnýn yerli üretimine geçilmesinin 50'lerde baþladýðýný, 80'lere kadar Türkiye sermaye sýnýfýnýn, özellikle de sanayi burjuvazisinin atýlýmýnda büyük rolü olduðu görülür. Teknolojiyi uyarlamanýn yeni teknolojik yatýrým yapmaktan daha kolay olduðu söylenir. Savaþ sonrasý dönemde Japon mucizesi ve 90'lardaki Çin mucizesi eski teknolojinin bu ülkelerde temel motor olduðunu gösteriyor. Sadece bunlarla da sýnýrlý deðil, aðýr sanayinin Doðu Bloku ülkelerine (Polonya, Macaristan, Bulgaristan vs.) girmesi, otomobil endüstrisinin Avrupa'ya, Uzak Asya'ya ve kalkýnmacý ülkelere yayýlmasý (Türkiye de bunlardan biri), 70'lerden sonra ve özellikle 90'larla birlikte elektronik malzeme üretiminin azgeliþmiþ ülkelere yayýlmasý teknolojik uyarlamanýn yarattýðý ekonomik büyümenin önemli örnekleridir. Sonuç, büyük çapta sermaye yatýrýmýný teþvik edecek güçte önemli teknolojik yeniliklerin olmasý ve yine sermaye yatýrýmýný uyaran silahlanma yarýþýnýn ve askeri üretimin teknolojik geliþmeye aðýrlýk vermesi gösteriyor ki teknoloji, uzun süren ekonomik büyüme dalgalarýnýn hýzlý ve sürekli olmalarýnýn, krizden çýkýþlarýn önemli bir dinamiðidir. gece çalýþtýrýlmalarý yasaktýr. On sekiz yaþýný doldurmuþ kadýn iþçilerin gece postalarýnda çalýþtýrýlmasý ise belli koþullara baðlanarak sýnýrlanmýþtýr. Kadýn iþçiler her ne þekilde olursa olsun gece postasýnda yedi buçuk saatten fazla çalýþtýrýlamaz. Bu yasaklara aykýrý hareket eden iþverenlere de þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. Gece çalýþmasý yapacak iþçilerin saðlýk durumlarýnýn çalýþmaya uygun olduðu, iþe alýnmadan önce alýnacak saðlýk raporu ile belirlenmelidir. Gece çalýþtýrýlan iþçiler, en geç iki yýlda bir, masrafý iþverence karþýlanmak üzere, saðlýk kontrolünden geçirilmelidir. Ýþverenin, gece çalýþmasýnda saðlýðýnýn bozulduðunu belgeleyen iþçiye, mümkünse gündüz postasýnda durumuna uygun bir iþ vermesi gerekir. Ayrýca, iþverenlerin gece çalýþtýrýlacak iþçilerin listesi ile saðlýk raporlarýnýn bir örneðini Bölge Çalýþma Müdürlüðü'ne vermeleri zorunludur. Gece ve gündüz iþletilen ve nöbetleþe iþçi postalarý (vardiya sistemi) kullanýlan iþlerde, bir çalýþma haftasýnda gece çalýþtýrýlan iþçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalýþma haftasýnda gündüz çalýþtýrýlmalarý gerekir. Postasý (vardiyasý) deðiþtirilecek iþçiler kesintisiz en az on bir saat dinlendirilmeden diðer postada çalýþtýrýlamaz. Bu hükme aykýrý davranan iþverene, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. Yukarýda anlattýðýmýz burjuva düzenin biz iþçi ve emekçilere sunduðu haklarýn aslýnda bizim kazanýmlarýmýz olduðunu tekrar ve tekrar hatýrlayarak; iþ saðlýðý ve güvenliði önlemleri konusunda iþvereni örgütlü bir þekilde gerek burjuva yasalardan gelen haklarla gerek fiili gücümüzle zorlamalýyýz. Bir dahaki sayýmýzda çocuk ve genç iþçilerin çalýþtýrýlabilme koþullarý ile devam edeceðiz.
HAK VERÝLMEZ, ALINIR!
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu
Kot Taþlama Ýþçileriyle Röportaj
Kot kumlama atölyelerinde silikozis hastalýðýna yakalanan kot kumlama iþçileri hükümete seslerini duyurmak için aileleriyle birlikte 3 günlüðüne Ankara'ya, Abdi Ýpekçi Parký'na geldiler. Türkiye'deki giyim firmalarý kot kumlama iþini ucuza mal etmek için taþeron þirketler kullanýyorlar. Bu þirketlerde kayýtsýz, sigortasýz, güvencesiz çalýþan iþçiler bir yandan da silikozis illetiyle mücadele ediyorlar. Avrupa'da yasaklanan kot kumlama sektöründe Türkiye'de çalýþan 10 bin kiþi olduðu, bunlarýn tahminen 5000 kadarýnýn silikozis hastasý olduðu söyleniyor. Doðrulanan teþhis sayýsý ise henüz 600 civarýnda. Kot kumlama iþçileri Ankara'ya gelmeden önce bir arkadaþlarýný daha silikozis hastalýðý yüzünden kaybettiler. Ýþçiler Ankara'da toplanarak malulen emekli edilmelerini, saðlýk güvencesine kavuþmayý talep ediyorlar. Ýþçiler þimdiye kadar açtýklarý tüm davalarda burjuva hukukunun engelleriyle karþýlaþtýlar ve kayýt dýþý çalýþtýrýldýklarý için devlet-taþeron iþbirliðiyle haklarý yok sayýldý. Aþaðýda kot kumlama iþçileriyle Ankara'ya geldiklerinde yaptýðýmýz bir röportajý yayýnlýyoruz: Ýþçinin Yolu: Kaç yýldýr kot taþlama sektöründe çalýþýyorsunuz? Kot Taþlama Ýþçisi : Arada memlekete gitmek koþuluyla yaklaþýk 10 yýldýr çalýþýyorum. Ý.Y : Ýþe baþlamadan önce çalýþma koþularýnýz ya da slikozis hastalýðý hakkýnda bir bilginiz var mýydý? Yoksa, nasýl haberiniz oldu? K.T.Ý .: Hayýr, en ufak bir bilgimiz dahi yoktu. Geliri iyi diye çalýþmaya baþladýk, ilk senelerde neredeyse bir öðretmen kadar maaþ alýyorduk, tabii ki kimse bize hastalýk hakkýnda tek kelime etmedi. Hastalýðýn belirtileri ilk abimde çýkmaya baþladý, kendisi þu an yatalak, o yüzden kendisi benden bu iþte çalýþmamamý istedi. Ben de en fazla böbrek taþý olur diye düþündüm, o yüzden çalýþtým. Bir süre sonra iþi býraksam da bir ay sonra bile gözlerimden kum geliyordu. Askere gittiðimizde hasta olduðumuzu öðrendik. Zaten hastalýðýn slikozis olduðu da 2004 yýlýnda ortaya çýktý, o zamana kadar slikozisten kimsenin haberi yoktu, o yüzden bu zamana kadar bize hep verem teþhisi konuyordu. Ý.Y: Çalýþma koþullarýnýz hakkýnda bize bilgi verebilir misiniz? K.T.Ý .: Kumlama da olsa, taþlama da olsa çalýþtýðýmýz yerler inanýlmaz tozlu. Havalandýrma çok az yapýlýyor, çalýþýrken maske de kullanýyoruz, ama yine de slikozis kaçýnýlmaz. Kot taþlama esnasýnda tozdan öte havada beyaz kot iplikleri uçuþur, asýl zararý ciðerimize yapýþarak onlar veriyor. Zaten bu yöntem yurtdýþýnda çoktan yasaklandý, ama iþte Türkiye'de hala uygulanýyor. Bunun dýþýnda tabii ki birçoðumuz kaçak ve sigortasýz, robot gibi çalýþýyoruz. Aramýzda az da olsa sigortalý olanlar da var, ancak bunlar çok az sayýda ve tamamý da göstermelik. Ý.Y.: Kot taþlama iþçilerinin genel profili kimlerden oluþuyor: Genellikle kimler bu sektörde çalýþýyor? K.T.Ý.: Ýþçilerin çoðu göçmenlerden oluþuyor. Bizim gibi Doðu'dan göç edenler var, sadece bizim memlekette, Bingöl-Karlýova merkezi ve çevresinde yaklaþýk 300 kiþi çalýþýyor. Toplamda silikozise yakalanan 5000 kot taþlama iþçisinden söz edebiliriz. Çalýþanlar sadece Doðu'dan deðil, Romanya, Azerbaycan gibi ülkelerden göçenler de çok fazla. Büyük bir kýsmý kaçak olarak çalýþtýrýlýyor.
Yabancý göçmenler kaçak olarak kaldýklarý için saðlýk hizmetinden de yararlanamýyorlar, zaten çoðunun ciðerleri de patlamýþ. Ý.Y .: Hastalýðýnýzý öðrendikten sonra ilk tepkiniz ne oldu? K.T.Ý .: Teþhis konduktan, arkadaþýmýz vefat ettikten sonra elbette hemen iþi býraktýk. Hemen sonra da zaten patron direk iþletmeyi kapattý. Kimi iþletmeler hala çalýþmaya devam ediyor. Patron hakkýnda hiçbir kanuni iþlem yapýlmadý, hatta kendisinin þu anda Esenyurt Kotçular Çarþýsý'nda bir kot yýkama iþletmesi bile var. Ý.Y .: Sizin patronun bu tutumuna karþý giriþimleriniz oldu mu? K.T.Ý .: Tabii. Dava açmak için hemen giriþimlerde bulunduk, ancak patron iþletmeyi abisinin üstüne gösterip ceza almadý. Üstüne bir de mahkeme tarafýndan 570 TL cezaya çarptýrýldýk. Sonuçta iþveren sadece isim deðiþtirdi, biz de hakkýmýzý aradýðýmýz için cezalandýrýldýk. Ý.Y.: Mücadeleye ilk ne zaman ve nasýl karar verdiniz? K.T.Ý.: Arkadaþýmýz gencecik yaþta ölünce sessiz kalamadýk ve birleþip mücadele etmeye karar verdik, ama bugüne kadar sonuç alamadýk. Devlet bu mücadelede hep patronlarýn tarafýný tuttu, bizim avukat tutacak paramýz bile yok. Allah razý olsun, davamýzý bedavaya üstlenen avukatlar var, yine de giriþimlerimiz hep devletin yanlý tutumu karþýsýnda sonuçsuz kaldý. Daha bugün, meclise giden arkadaþlarýmýz "herhangi bir eyleme katýlanlar meclise giremez" gerekçesi ile içeri bile alýnmadýlar. Ama bu kadar kiþinin ölümüne sebep veren patron elini kolunu sallayarak yeni iþletmeler açýyor. Ý.Y.: Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? K.T.Ý.: Yaptýðýmýz marjinal bir eylem deðil. Yaþam hakkýmýzý gaspediyorlar, biz de buna karþý yaþama hakkýmýzýn peþindeyiz. Bize yaptýklarý artýk geri gelmez, bizim en fazla 10 yýl ömrümüz var, bizim mücadelemiz bizden sonrakilerin bu duruma düþmemeleri için.
Kardemir'de Çelik-Ýþ ile Türk Metal'in Sendikal Rant Kavgasý
Kardemir'de bir süredir Hak-Ýþ'e baðlý Çelik-Ýþ ile Türk-Ýþ'e baðlý Türk Metal arasýnda sendikal rant kavgasý devam ediyordu. Çelik-Ýþ'in yetkili sendika olduðu Karabük Demir-Çelik'te örgütlenmeye baþlayan Türk Metal'in bu hamlesine Çelik-Ýþ ile sermaye ittifaký sendika deðiþtiren iþçileri ücretliücretsiz izine çýkararak ve 29'unu da iþten atarak yanýt verdi. Haziran baþýnda Kardemir'den 65 iþçi ücretli, 11 iþçi ise ücretsiz izne çýkartýlmýþtý. Ýzne çýkarmalarýn nedeninin Türk Metal'in örgütlenme çalýþmasý olduðu söyleniyordu. Hatta iþçiler, ÇelikÝþ yönetimi tarafýndan kendilerine Çelik-Ýþ'in
talebiyle izne çýkarýldýklarýný, sendikalarýný desteklemeye devam ettikleri anda iþe geri döneceklerinin söylediðini iddia etmiþlerdi. Türk Metal girdiði sendikal rant kavgasýnda ücretsiz izne çýkarýlan iþçilere 500 lira vereceðini duyurmuþtu. Çelik-Ýþ, Türk Metal'de örgütlenen iþçilere saldýrýsýný azgýnlaþtýrarak iþveren iþbirliðiyle 29 iþçiyi iþten attý. 18 Haziran'da iþten çýkarýlan 29 arkadaþlarýna sahip çýkma amacýyla 700 Kardemir iþçisi, sendika önünde toplanarak fabrika önüne yürüyüþe geçti. Fabrika giriþinde kurulan özel güvenlik ve polis barikatýný aþan iþçiler Kardemir Genel Müdürlüðüne doðru ilerlerken polisin biber gazlý coplu saldýrýsýna uðradý. 10 iþçi yaralanarak hastaneye kaldýrýldý. Kolluk güçleri, biber gazý ve copla saldýrarak sendikal mücadeleyi engellemek için ellerinden geleni ardlarýna koymadýlar. Ýþçiler bütün baskýlara karþý direniþlerini fabrika içinde de devam ettirdiler. Tekel iþçilerinin sendika aðalarýna karþý mücadelesinde Türk-Ýþ aðlarýnýn en büyük destekçisi olan ve metal sektöründe nice ihanete imza atan Türk Metal çetesi, girdiði rant kavgasýnda Kardemir iþçilerinin yenilen haklarýndan, mücadeleden dem vuruyor. Metal sektöründe iþçinin deðil patronlarýn çýkarýna
çalýþan diðer sendika Çelik-Ýþ, yüksek karlý Erdemir'de geçtiðimiz yýllarda 16 ay süreyle yüzde 35 ücret indirimine imza atmýþ, 2001'de Kardemir'de 4'er aylýk ücretsiz izin uygulamasýný kabul etmiþ ve yakýn bir zamanda Kardemir'in elde ettiði rekor karlara raðmen yüzde 9.58'lik zama imza atmýþtý. Tabii patronlar cephesinden böyle sendikaya can kurban! Ýþveren boþuna yetkili sendika Çelik-Ýþ'te örgütlü iþçilere altý ay boyunca ayda 350 lira ödeme yapacaðýný duyurmuyor. Ne de olsa ücretsiz izinlerle, ücret indirimleriyle, sefalet zamlarýyla verilen para misli misli çýkarýlýyor. Çelik-Ýþ ile Türk Metal'in rant kavgasýnda kazanan iþçiler deðil. Metal sektörünü kapatmýþ her iki sendika da kendi rantlarý ve bunun saðlayýcýsý patronlar için çalýþýyor. Türk Metal, Tekel iþçilerinin örneðinde göründüðü gibi sendika aðalarýna karþý mücadeleye giriþen, haklarý için mücadele eden iþçilerin karþýsýna dikilen bir çeteden baþka birþey deðil. Ýþçiler bu iki sendikayaý da aþýp metal sektöründeki çalýþma koþullarýna, sömürüye karþý direniþlerini yükselttiklerinde bu iki sendika da onlarýn aðalarý da hak ettikleri yere, tarihin çöplüðüne gidecekler.
Mücadele Günlüðü
Ýþçinin Yolu
7
A S S A N G I D A ’ D A UPS DÝRENÝÞÝNDE SENDÝKA ÝKÝLEMÝ geçen gün daha da derinleþen ekonomik kriz, haklarý gasp edilen milyonlarca iþçi ve emekçinin Ý Þ Ç Ý D Ý R E N Ý Þ Ý Her sýnýf mücadelesine zemin hazýrlýyor. Ýþyerlerinde çalýþma saatlerinin uzatýlýþý, bununla birlikte ücret-
Balýkesir'de Kibar Holding'e baðlý Assan Gýda'da çalýþan iþçiler Türk-Ýþ'e baðlý Tek Gýda Ýþ Sendikasýnda sendikalaþmaya çalýþmanýn bedelini iþlerinden atýlarak ödediler. Balýkesir'de salça, konserve, hazýr yemek, turþu, mýsýr, reçel, ketçap üreten ve Kingtom markasýnýn sahibi olan Assan Gýda fabrikasýnda 280'i kadrolu iþçi olmak üzere mevsimlik olarak gelenlerle beraber 450 iþçi çalýþýyor. Kadrolu olmakla beraber çalýþma þartlarýnýn taþeronu aratmadýðý iþyerinde iþçilerin kaçýnýlmaz ortaklaþmasý sendikalaþmayý beraberinde getirince patronun baský aygýtý devreye girdi ve doðal bastýrma yollarý da beraberinde geldi. Patronun odasýna çekilerek sorgudan geçirilen, aðýzlarý aranan iþçiler tehditlere kulak asmayýp örgütlülük bilincini elden býrakmayýnca patronun bir üst tehdidi, kapýyý gösterme devreye girdi ve sendikalaþma çalýþmalarý yapan öncü iþçilerden yirmi ikisi iþten atýldý. Ýþten atýlmanýn kýlýfý da hazýrdý: Performans düþüklüðü! Ýþten atýlanlar 22 kiþiden ibaret deðil. Mayýs ayýnda ivme kazanmýþ olmasý bir tarafa örgütlenme çalýþmalarý yaklaþýk dokuz aylýk bir sürece dayanýyor. Ýþinden olan iþçi sayýsý ise toplamda kýrký geçiyor. Patronlarýn iþten çýkarýlmalar ve baskýlar sonrasýnda geri basacaklarýný düþündükleri iþçiler zulme inat seslerini daha bir yükseltiyorlar. 11 Mayýs'ta baþlayan Assan direniþiyle birlikte Susurluk'ta Yörsan iþçilerinin baþlattýðý direniþ geleneði devam ediyor. Fabrikada kalan iþçilerin sendikalý olmamasý nedeniyle greve çýkýlmayan iþyerinde direniþ iþyeri önünde kurulan çadýr ve þirket merkezinde yürütülen protestolarla yürütülüyor. Fabrika önünde direniþ çadýrý kurup dayanýþmayý güçlendiren iþçiler direniþlerini fabrika önüyle sýnýrlý tutmayýp Kibar Holding'in merkezi olan Ýstanbul'a gelip protestolarýný yükselttiler ve diðer emekçi kardeþlerinden de destek buldular. Sendika örgütlerinin yaný sýra UPS gibi direniþlerini sürdüren emekçiler de ayný yola baþkoyduklarý Assan iþçilerini yalnýz býrakmadýlar ve ancak birlikte olunursa kazanýlabileceðini dosta düþmana gösterdiler. Yaþasýn sýnýfýn birliði!
lerin düþürülüþü ve sigortasýz, güvencesiz çalýþma koþullarýyla birlikte örgütsüzleþtirme, yani köleleþtirme politikalarý; karþýsýnda elbet emeðine sahip çýkanlarýn mücadelesini buluyor ve bulacaktýr da… 2008'lerin baþýndan bu yana emekçiler, kendi yerelinde kimi zaman cýlýz, kimi zamansa TEKEL'de olduðu gibi gürleþen sesiyle kölelik koþullarýna dur dedi ve demeye de devam ediyor. Ve þimdi de UPS kargo iþçilerinin giriþtikleri sendikal mücadele, sýnýf kavgasýnda yerini alýyor. Bundan 2 ay önce baþlattýklarý direniþ, yakýnýnda uzaðýnda tüm emekçilerin yaþadýðý ortak problemin, örgütsüzlüðün esaretine karþý baþlatýldý. Sermayenin, krizi bahane ederek sömürüyü katmerlemesine karþý UPS kargo çalýþanlarý önceden hazýrlýklýydý; sendikalýlaþma çalýþmasýna baþlamýþlardý. Ve tanýdýk bir senaryo burada da tekrarlandý. Sendikalý olduklarý için 86 iþçi kapýnýn önüne kondu ve konduðu gibi iþçiler, iþyeri içerisinde çadýrlar kurarak direniþe geçtiler. UPS patronlarý direniþteki iþçilerin direncini ve mücadelesini geriletmek için polis zoruyla defalarca içeri yeni taþeron iþçileri sokmaya çalýþtý. Direnen kargo iþçileri sabahýn erken saatlerinde içeri giriþ çýkýþ noktalarýnda oluþturduklarý barikatlarla yeni iþçilerin iþe baþlamasýný engellediler. Bunun üzerine direnen iþçilerden 5'i gözaltýna alýndý; fakat diðer iþçilerin karakola akýn etmeleri üzerine serbest býrakýldýlar. UPS kargonun uluslararasý bir daðýtým þirketi olmasý dolayýsýyla farklý ülkelerdeki UPS çalýþanlarýnýn ortaya koyacaklarý uluslararasý dayanýþma, direniþteki iþçilerin mücadelesini büyütecek bir faktör. Ancak bu faktör UPS'yi örgütlemeye çalýþan TÜMTÝS sendika yönetimi tarafýndan hala devreye sokulmuyor. Ýþin ilginci, içeride sendikalý olduðu halde çalýþmayý sürdüren ve hala direniþe dahil edilmeyen iþçiler var. Peki bu koþullar altýnda UPS iþçilerinin direniþi patronlar açýsýndan ne kadar caydýrýcý olabilir? Bir yandan sendikalý olmaya, iþyerinde örgütlülük saðlamaya çalýþýrlarken; diðer yandan eylemde birliðin olmayýþý nasýl açýklanýr? Tabiî ki sorumuzu mücadeleye yeni baþlamýþ sýnýf kardeþlerimize deðil, bu mücadeleyi yönlendiren sendika yönetimine yöneltiyoruz. Sendikanýn anlamý, patronun saldýrýlarý karþýsýnda ortak bir tavýr üretmek ve müdahale etmek iken ne yazýk ki bu direniþte bu hayata geçirilmiyor. Mücadelelerin kazanýlmasýnda en önemli adým, sendikal yapý içerisinde taban insiyatifini oluþturacak iþçi komitelerin yaratýlmasý olmalýdýr. Ancak karþýlaþýlan durum, iþçilerin insiyatif dýþý býrakýlmasý ve kontrol merkezinde sendika bürokrasisinin yer almasýdýr. Ýþçiler, mücadelenin fügüranlarý deðil, aktörleridir. Ýþçiler, mücadelenin seyri konusunda belirleyici olmalý, perspektif ve doðrultu konusunda kendi sýnýf refleksleriyle tavýr geliþtirmelerinin yolu açýlmalý ve iþçiler bu konuda teþvik edilmelidir. UPS iþçilerinin daha önce mücadele deneyimlerinin olmayýþý, sendika bürokratlarýnýn "Biz her þeyin en iyisini biliriz; bizden baþka kimseyi dinlemeyin" tavrýný sergilemelerinin bahanesini oluþturmuþ durumdadýr. Ýþçilerin mücadele sürecini belirlemede insiyatifi sendika yönetimlerine býrakmayarak ele almasý tüm iþçi ve emekçilerin içinde bulunduðu çýkmazý aydýnlatýcý olacaktýr. Dünden bugüne nasýl ki bizim örgütsüzlüðümüzden çýkar saðlayan sermaye sýnýfýna karþý savaþmak zorundaysak; ayný zamanda iþçilerin safýnda görünen sýnýf uzlaþmacýlarýna ve ihanetçilere karþý da savaþmak zorundayýz. Ýþte o zaman sýnýf kavgamýzý doðru bir rotada ilerletiriz. YAÞASIN ENTERNASYONAL SINIF MÜCADELEMÝZ!
Nu Marine'de Patron Ýþçileri Sendikadan Vazgeçiremiyor! Öyle bir düzen içinde yaþýyoruz ki bir avuç azýnlýk bizim emeðimizle durmadan zenginleþirken bizim payýmýza kölece çalýþmak, en temel haklarýmýzdan mahrum kalmak, açlýk, bazen de ölüm düþüyor. Patronlarýn dinmeyen kar hýrslarý, iþçiler için ölüm tuzaðýna dönüþen iþyerlerinde emekçilerin kanlarýyla beslendikçe azgýnlaþýyor. Ýþçi ölümleriyle ünlü alanlardan biri, tersaneler. Ölümler bir yana, yaþayanlarýn da içinde bulunduklarý, çalýþtýklarý koþullar "yaþamak" dediðimiz þeyle baðdaþmýyor. Ýnsan hayatýnýn bir grup zengin asalakça hiçe sayýldýðý bu þartlara boyun eðmek kaderimiz deðil. Biz emekçilerin elinde bütün sömürüyü sonlandýrmaya kadir bir güç var: dünyanýn tüm varlýðýný üretim alanlarýnda biz yaratýyoruz. Ancak bu gücü kullanabilmenin yolu birleþmekten, örgütlenmekten geçiyor. Sendikalý olmak bu yüzden önemli. Bu güçten korkan patronlar da sendikayý üretim alanýna sokmamak için ellerinden geleni ardýna koymuyor. 16 Haziran'da Gebze'deki Nu Marine Denizcilik'te çalýþan iki taþeron iþçisi sendikalý olduklarý için iþten atýldýlar. 2008'de Limter-Ýþ'te örgütlendikleri için iþten atýlmýþ, daha sonra da iþe iade davasýyla iþlerini geri kazanmýþ olan iþçiler sendikalaþma faaliyetlerine devam ediyordu. Tersanelerde yapýlan iþin tehlikeli olmasý ve iþlerin taþeron eliyle yürütülmesinin ölümleri kaçýnýlmaz kýlmasý nedeniyle 2008'deki davada mahkeme taþeron þirket sahiplerini deðil
Nu Marine Denizcilik Genel Müdürü Ömer Malaz'ý sorumlu tutmuþtu. Geçmiþ iþçi kuþaklarýnýn mücadeleleriyle elde edilmiþ olan sendikal haklarýný sonuna kadar savunan iþçiler karþýsýnda eli daralan patron, iþçileri geri almaya mecbur kalmýþtý; ancak sendikalý sayýsýnýn artmasýndan rahatsýz olup tekrar sendika düþmanlýðýný kustu. Bahanelere baþvurmadan kapitalist zihniyetin en iðrenç yüzüyle iþçileri yanýna çaðýrýp sendikalý olduklarý için iþten atýldýklarýný, eðer sendikaya üye olmak isteyenleri vazgeçirmeye razý olurlarsa iþlerinde kalacaklarýný söyledi. Bu onursuzluðu kabul etmeyeceklerini söyleyen iþçilerin iþ akitleri tek taraflý olarak feshedildi. Ertesi gün, 17 Haziran'da iþten atýlan iþçilerle Limter-Ýþ'te örgütlü olan iþçiler tersane önünde "Sendika düþmanlýðýna son!" sloganýyla direniþe geçtiler. Mesai saati boyunca devam eden direniþin yaný sýra iþe giriþ ve paydos saatlerinde de çalýþma arkadaþlarýna neden sendikalý olunmasý gerektiðini anlatan iþçiler Nu Marine'e sendika girene kadar mücadelelerine devam etme kararlýlýklarýný gösterdiler. Öte yandan iþe iade için yasal süreç iþletiliyor. Direniþteki iþçiler, kendilerine destek vermek isteyen herkesi de fakslarla, telefonlarla, maillerle Nu Marine'i protesto etmeye çaðýrýyorlar. Emekçiler olarak kaderimizi elimize almanýn yolunun örgütlenmekten geçtiðinin bilinciyle önce bulunduðumuz alanlarda birleþmeli; iþçi sýnýfýnýn baðlarýnýn fabrikalarý, þehirleri ülkeleri aþtýðýný unutmayarak önce hemen yanýbaþýmýzdaki sonra da tüm dünyadaki iþçiler ile dayanýþmayý yükseltmeliyiz. Birleþen iþçiler yenilmezler!
8
Ýþçinin Yolu
Ucuz Emek Cenneti Olma Yolunda...
Yeni Yasa Kamu Emekçisine Ne Getiriyor? Hükümet, emek cephesinden geliþebilecek bir muhalefete karþýn uzun süredir çalýþmasýný gizlice yürüttüðü ve 657 sayýlý Devlet Memurlarý Kanunu'nu deðiþtiren yasa tasarýsýný Devlet Bakaný Hayati Yazýcý'nýn 9 Haziran tarihindeki basýn toplantýsýyla açýkladý. Yasa tasarýsý zamanýnda yasalaþtýrýlamayan "Kamu Yönetimi Reformu ve Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarýsý"nýn küçük bir versiyonundan baþka bir þey deðil. Tasarý, kamunun tamamen tasfiyesini hýzlandýrmayý hedefliyor. Tasarý, kamu hizmetlerinin özelleþtirilmesini (saðlýðýn piyasalaþtýrýlmasýndan sonra okullar ve kamu hastaneleri de ayný yolda) ve memurlarýn iþ güvencesinin yok edilerek esnek, performansa dayalý çalýþmayý dayatmayý amaçlýyor. Zaten sayýsal olarak tarihinin en düþük seviyesinde olan memur kadrosunun (Mart 2010 itibariyle 2 milyon 233 bin 661) tamamen yok edilmesi hedefleniyor. Uzun bir süredir istifa eden ya da emekli olan memurlarýn yeri yeni memur alýmlarýyla doldurulmuyordu. Aksine devlet, iþlerini taþeron yoluyla hallediyordu. Devlet hastanesinde taþeron þirketler eliyle asgari ücretle hemþireler çalýþtýrýlmakta. Kamudaki mutfak, temizlik, güvenlik, ulaþtýrma iþleri ihaleyle özel sektöre zaten çoktan havale edilmiþ durumda. Tasarý uyarýnca genel müdür, genel müdür yardýmcýlarý ve þube müdürleri dýþýnda kadrolu memur kalmayacak ve böylece de memurlarýn iþ güvenceleri ortadan kaldýrýlmýþ olacak. Tasarýnýn yasalaþmasý durumunda memurlarýn yarýsýndan fazlasý, 1.3 milyon memur sözleþmeli duruma düþüyor. Sözleþmeyle birlikte yeterli görülmeyen veya disiplin suçu iþleyenin iþine son vermek kolaylaþýyor. Sendikalarýn bazý taleplerinin de içinde bulunduðu tasarýnýn amacý ise kadrolu personel sayýsýný azaltmak, memurlarýn büyük bölümünü sözleþmeli personel yaparak iþ güvencesini yok etmek. Tasarýda sendikalarla 2008 ve 2009 yýllarýnda yapýlan toplu görüþmelerde üzerinde uzlaþma saðlandýðý belirtilen üç günlük babalýk izninin on güne çýkmasý, doðumdan sonra memur anneye iki yýl ücretsiz izin, çocuk yardýmýndaki sýnýrýn kalkmasý, giyecek yardýmýnýn nakdi olarak ödenmesi, emekli olan memurlara verilen harcýrahýn 500 liradan 750 liraya yükselmesi, sendikalý memura yýlda dört kez toplam 122 liralýk ikramiye verilmesi, þehir dýþýna çýkýþta alýnan izin zorunluluðunun kalkmasý gibi maddeler yer alýyor. Bu maddeler tasarýnýn amacýný gizlemeye dönük makyajdan baþka bir þey deðil. Tasarýnýn makyajý niteliðindeki maddelerden sendikalý çalýþana ikramiye verilmesi iktidara baðlý sahte sendikalarý güçlendiren, sendikalarýn baðýmsýzlýðýna
gölge düþüren bir uygulamadýr.
Kamu Emekçilerine Yardakçýlýk Dayatýlýyor Tasarýnýn yasalaþmasý durumunda "gerekli çabayý göstermemek, emirlere itiraz etmek, amirlerine karþý hal ve hareketlerinde saygýsýzlýkta bulunmak" gibi gerekçelerle iþten atmalar kolaylaþacak. Sözleþmeli olarak çalýþtýrýlacak memurlara grev hakký da tanýnmayacak. Birçok disiplin cezasýnýn artmasý ve uyarý ya da kýnama alan memurun itiraz hakkýnýn olmamasý da tasarýda öngörülen deðiþikliklerden. Tasarý, uygulamaya geçerse iki kez kademe ilerlemesi durdurulan veya iki kez amirine itaat etmeyen memurun iþten atýlmasýnýn yolu açýlacak. Çalýþma saatlerine iliþkin maddelerden birinde memurun dýþarýda, mesai saatlerine baðlý kalmadan çalýþabileceði belirtiliyor ve esnek istihdamýn önündeki engeller kaldýrýlýyor. Tasarý kamunun tasfiyesini hýzlandýrmaktan baþka bir amaca hizmet etmiyor. Performans kriterleri dayatýlýyor. Cezalar artýyor. Maaþtan kesme ceza kapsamý geniþletiliyor. Ýþte tasarýdan bir kýsým ifade: "hizmette gösterdiði yetersizlik sebebiyle kurumlarýn stratejik plan ve performans hedeflerinin gerçekleþmemesine yol açmak, usulsüz þikâyette bulunmak, görevine karþý kayýtsýzlýk göstermek" gibi muðlâk ifadeler iþten atýlma sebebi olabilecek. Kademe ilerlemesinin durdurulmasý cezasýnýn kapsamý geniþletiliyor. Cezalar geniþletilirken suçun kapsamý muðlâklaþtýrýlýp, keyfi yaptýrýmlarýn önü açýlýyor. Ýþte bunlardan bir örnek: "Kendini geliþtirme, sorun çözme, planlama konularýnda yeterli gayret ve çaba göstermemek, verilen emirlere itiraz etmek, görevleri tam ve zamanýnda yapmamak, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunmasý, kullanýlmasý ve bakýmýnda kusurlu davranmak, görev sýrasýnda amirlerine hal ve hareketleri ile saygýsýz davranmak".
Esnek Çalýþmanýn Yolu Açýlýyor Bu tasarýyla mevcut kamu yönetimi kökten deðiþecek, kamu hizmetinin niteliði düþecek ve kamu emekçilerinin iþ güvencesini ortadan kaldýran esnek çalýþma düzeni getirilecektir. Tasarýnýn 5. maddesi ile 657 sayýlý Kanunun 100. maddesi deðiþtirilerek "Memurlarýn yürüttükleri hizmetin özelliklerine göre, bu madde uyarýnca tespit edilen çalýþma saat ve süreleri ile görev yerlerine baðlý olmaksýzýn çalýþabilmeleri mümkündür." denilerek esnek çalýþmanýn yolu açýlmaktadýr. (devamý yanda...)
Ýþçinin Yolu
9
Kürt Sorununda Provokasyonlara Dikkat ! Kürt sorununda yaz itibariyle çok kanlarýn aktýðý daha yoðun çatýþmalý bir döneme girildi. Ýþin yeniden 90'larýn birinci yarýsýndakine benzer bir noktaya týrmanmasýnýn sorumluluðu sermaye düzenine aittir. Sermaye düzeni çözümsüzlüðü, çürümüþlüðü ve katliamcýlýðýyla Kürt sorununu adeta kangrene çevirmiþ durumdadýr. Kürt halkýnýn temel talepleri konusunda bir adým bile atma yarak inkâr ve imha çizgisinde ýsrar edenler bugünkü çýk mazýn baþ sorumlusu olarak iþçi sýnýfýnýn hedef tahtasýna oturmalýdýrlar. Çatýþmalarýn þiddetlenmesi akan kanýn çoðalmasýna yol açarken, karþýlýklý yaþanan acýlar, etnik düþmanlýðýn yaratýlmasý ve körüklenmesine elveriþli bir ortam yarat maktadýr. Tecrübe ile sabittir, egemen sýnýflar birçok kýþkýrtma ile halklar arasýna nefret tohumlarý ekmeye çalýþmaktadýr. Özellikle bu süreçte bu tarz provokasyonlar karþýsýnda uyanýk olmalý, nefret karþýsýnda halklarýn kardeþliðini vurgulamalýyýz. Ýþçinin Yolu, tüm iþçi sýnýfýný etnik düþmanlýðýn körüklenmesi tehdidine karþý tavýr almaya çaðýrýyor. Halklarýn kardeþliði ve Türk ve Kürt iþçiler arasýndaki güven iliþkisinin tesisi için Kürt halký üzerindeki baskýlarýn son bulmasý çabasýný arttýrmamýz gerekmektedir. Uzun erimli mücadelemizse sürekli devrim bayraðýný yükseltmek içindir. Kürt sorunu burjuva düzen çerçevesinde katliamsýz çözülemez. Halklarýn "ayrýlma" veya "eþit ve sýnýfsýz bir toplumda ulus referansý olmaksýzýn beraber yaþamak ve buradan da yeni düzeni tüm dünyaya yaymak" arasýndaki tercih olanaðýna sahip olmalarý gerekmektedir. Ýþçi sýnýfý, devrimci atýlýmý ile bu imkâný yaratmalýdýr.
Kürt Halký Üzerindeki Baský, Ýnkâr ve Ýmha Politikalarýna Son! Yaþasýn Ýþçilerin Birliði ve Halklarýn Kardeþliði! (yazýnýn baþý yan sayfada) Mevcut sicil sisteminin bazý olumsuzluklarý olmakla birlikte, buradaki eksikliklerin düzeltilmesi yerine, görevleri kanunla belirlenmiþ olan kamu görevlileri arasýnda çalýþma barýþýný bozacak ve tamamen idarecinin inisiyatifi ile yandaþ memur yaratmayý hedefleyen baþarý ve ödül sistemi getirilmektedir. Tasarýnýn 13. maddesi ile mevcut 657 Sayýlý Yasanýn 125. maddesinde uyarý veya kýnama cezasý öngörülen fiillerin çoðu, maaþtan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulmasý gibi daha aðýr cezalara tabi kýlýnmýþ; yeni pek çok disiplin suçu yaratýlarak özellikle kademe ilerlemesinin durdurulmasý cezasýna iliþkin eylemlerin sayýsý arttýrýlmýþ ve iki kez kademe ilerlemesinin durdurulmasý cezasý alan memurun görevine son verilmesi düzenlemesi getirilerek son derece basit eylemlerin, memurun görevden çýkarýlmasýna neden olmasýnýn yolu açýlmýþtýr. Gerekçe olarak "vatandaþa daha iyi muamele" gösterilse de yapýlan deðiþikliklere bakýldýðýnda, bu konuda sadece bir düzenleme yapýldýðý, çoðunlukla idarecinin isteklerinin itirazsýz yerine getirilmesinin amaçlandýðý görülür. Tasarý, kamuda çalýþma düzenini mevcut halinden daha fazla hiyerarþik hale getirmeyi; kamu emekçilerini amirler karþýsýnda el pençe divan durdurmayý hedeflemektedir. Üstelik disiplin düzenlemeleri adý altýnda getirilen bazý fiiller tamamen subjektif kriterlere dayandýrýlmýþtýr.
Emekçilere Muhalefet Hakký Tanýnmýyor - Sendikal Bürokrasi Sessiz Tasarý, kamu emekçilerini en temel haklarýndan dahi mahrum býrak-
mayý amaçlýyor. Örneðin basýn açýklamasýna katýlmak bile kademe ilerleme cezasýna çaptýrýlmak için yeterli gerekçe olabilir. Ýþte, bir nokta daha: "Yetkili olmadýðý halde basýna, haber ajanslarýna veya radyo ve televizyon kurumlarýna bilgi veya demeç verme durumunda personel kademe ilerleme cezasýna çarptýrýlýr." Tasarý, KÝT personeline, daha önce var olmayan grev yasaðý getirmektedir. Yani, ülkeyi ucuz emek cennetine çevirmenin en baþat unsurunun da bu noktada devreye sokulduðunu görüyoruz. Emekçilere muhalefet hakký tanýnmýyor. Dahasý hak aramanýn karþýsýna iþsizlik tehdit olarak konuluyor. Bütün bunlar olurken sendika bürokrasisinden ses seda yok. Oysa KESK yüz binlerce kamu emekçisini alanlara indirebilecek, hükümeti sarsabilecek, hatta emek cephesinin mücadeledeki önderliðine yükselebilecek güçte bir sendikadýr. Diðer taraftan KESK'te hâkim olan bürokratlar kendi atýllýklarý içerisinde küçük hesaplarýn ve kariyerlerinin derdindedirler. Ýþi TEKEL iþçilerini kýnamaya kadar vardýran bu yüz karalarý, KESK'i gün gittikçe Türk-Ýþ'e benzetmeye çalýþýyorlar. Giderek büyüyen bu tehlike karþýsýnda kamu emekçilerinin mücadeleci taban inisiyatifinin örülmesi çok büyük önem kazanýyor. Diðer taraftan tabanda kamu emekçilerinin belirgin bir rahatsýzlýðý buna karþýlýk da çok net olan bir alternatifsizlik bulunuyor. Bunun anlamý, KESK tabanýnda ortaya çýkacak bir iradenin geliþme imkânlarý konusunda iyimser olmamýz gerektiðidir.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi 70'li yýllar tüm dünyada olduðu gibi Türkiye'de de büyük toplumsal patlamalarýn yaþandýðý bir dönem oldu. Ýþçi sýnýfý neredeyse bir bütün halinde sýnýf mücadelesine giriþti ve kapitalist iktidarýn temellerini sarstý. Devrimci mücadelenin yükseliþi ve iþçi sýnýfýnýn ayaða kalkýþý beraberinde sýnýf mücadelesinin özgün örneklerini de yarattý. 15-16 Haziranlardan, Yeni Çeltek Maden iþçileri ve Tariþ direniþine kadar pek çok mücadele örneði bugünün hafýzasýna kazýndý. 70'li yýllarda mücadelenin en ileri noktalara taþýndýðý durumlardan birisi de þüphesiz Fatsa'dýr. Fatsa deneyimi, toplumun deðiþim isteðinin çýplak bir þekilde yansýdýðý alan olmanýn ötesinde, kapitalistlerin kitlelerin kendi yazgýlarýný kendilerinin belirlemesine dair en ufak bir atýlýmý nasýl baskýyla karþýlayacaðýnýn ve ayaða kalkan kitlelerin deðiþim isteðinin baþarýya ulaþmasýnda önderliðin sýnýrlarýnýn ne denli belirleyici olacaðýnýn bir örneðidir. Fatsa deneyiminin sermaye devletinin tankýyla tüfeðiyle eziliþinin 30. yýlýnda yapýlan yanlýþlarý, eksiklikleri, yanýlsamalarý göz önünde tutarak sahiplenmek gelecekte ayný yanlýþlarýn yapýlmasýnýn önüne geçmek için tek seçenektir. 70'LÝ YILLARDA FATSA 12 Mart sonrasýnda egemen sýnýflarýn toplumsal muhalefeti ezmek için devreye soktuðu faþist saldýrýlar karþýsýnda sergilenen atak tavýr, o dönem küçük bir Karadeniz ilçesi olan Fatsa'da devrimci hareketin sýçrama yapmasýnda önemli bir rol oynadý. Halkevleri Baþkaný Kemal Kara gibi toplum tarafýndan sevilen birisinin öldürülmesi ve yoðunlaþan saldýrýlar, halkýn, faþistlere karþý mücadeleyi örgütleyen devrimcilere olan sempatisini artýrdý. Ayrýca fýndýk fiyatlarýnýn, devlet tarafýndan ihracatçýlarýn ve büyük tüccarlarýn çýkarlarý doðrultusunda belirlenmesinden ve temel tüketim mallarýnýn karaborsaya düþmesinden duyulan hoþnutsuzluðun deðerlendirilmesi ve bu sorunlara çözüm aranmasý kitleleri devrimciliðe yönlendiren diðer faktörler oldu. Özellikle, sermaye gruplarýnca örgütlenen karaborsanýn devrimcilerce daðýtýlmasý Fatsa'da devrimciliðin genelleþmesine yol açacaktý. 1979 yýlýnda Fatsa Belediye Baþkaný CHP'li Nazmiye Komitoðlu'nun ölümünün ardýndan yapýlan seçimlerde Terzi Fikri adýyla bilinen Fikri Sönmez yöre halkýnýn da desteðini arkasýna alarak belediye baþkanlýðýna aday oldu ve seçimleri diðer burjuva partilerin oylarýnýn toplamýndan fazla oy alarak kazandý. Fikri Sönmez'in seçilmesi ilçenin yakýn geleceðinde ciddi deðiþimlerinin de olacaðýnýn sinyallerini veriyordu. Terzi Fikri'nin belediye baþkaný seçilmesinin ardýndan belediye çalýþmalarý, örgütlenen halk komiteleri etrafýnda sürdürüldü. Halk komiteleriyle belediyenin ilk icraatý düzen partilerinin çare bulmayý düþünmedikleri çamurlu yollarý düzeltmek oldu. Düzenlenen "Çamura Son" kampanyasýyla halkýn bu sorunu bir haftada çözüldü. Bu süreç incelendiðinde görülecektir ki Fatsa halkýnýn devrimcilere yönelmesi ve bu deneyimin yaratýlmasý esasýnda burjuva düzenin en küçük hücrelerine kadar içine düþtüðü iflasýn bir sonucudur. En temel gündelik sorunlarýn burjuva düzen partilerinin elinde daha da laçkalaþmasý ve giderek artan faþist saldýrýlara örgütlü bir tepki koyma ihtiyacý, halkýn devrimcilere daha da yakýnlaþmasýnýn önünü açtý. Fatsa'da devrimcilerin geniþ bir kitle desteði kazanmasý ve çalýþmalarýný bu desteðin getirdiði meþruiyetle yürütmesi, burjuva düzen partilerinin temsilcilerini dahi birlikte davranmaya zorladý. Oluþturulan halk komitelerine AP, MSP ve CHP üyelerinin de katýlmasý bu durumun ifadesidir. Bununda ötesinde Süleyman Demirel'in gazetecilere "Çorumu býrakýn Fatsa'ya bakýn." dediði günlerde AP'nin Fatsa ilçe baþkanýnýn "Huzur içinde Fatsa'lý kardeþlerimizle yaþýyoruz." ifadesi ve MSP ilçe baþkanýnýn "Fatsa'da ateþ ile barut yok. Böylesi huzurlu bir ortamda olay çýkarmak niye?" sözleri olayýn meþruiyetini kanýtlar niteliktedir. Elbette, eþyanýn tabiatý gereði Fatsa egemen sýnýflarýn canýný sýkmaya devam ediyordu. Fatsa hakkýnda yayýlan efsaneler yapýlacak operasyonlara zemin hazýrlamak
SINIRLARI VE EKSÝKLERÝYLE
FATSA DENEYÝMÝ için gazete sayfalarýný doldurmaya baþlýyordu. Egemenlerin sýkýntýlarýnýn tercümaný olma ve yapýlacak saldýrýnýn sinyallerini verme görevi Baþbakan Süleyman Demirel'e býrakýlmýþtý. Demirel, Fatsa üzerinden yaydýðý yalanlarla toplumu Fatsa'ya düzenleyecekleri operasyona hazýrlýyordu. Nitekim çok geçmeden devlet Fatsa'yý ezmek için harekete geçti. 11 Temmuz 1980'de maskeli faþist muhbirlerin, polisin ve askerin katýldýðý "Nokta Operasyonu" gerçekleþtirildi. Operasyon sonrasýnda on binlerce insan tutuklanarak iþkenceden geçirildi, insanlar sokak ortalarýnda katledildi. FATSA DENEYÝMÝNÝN EKSÝKLERÝ VE SINIRLARI Fatsa operasyonu deyim yerindeyse yöreyi kontrol eden Devrimci Yol tarafýndan tam bir sessizlikle karþýlandý. Devlet Fatsa'yý tereyaðýndan kýl çeker gibi düþürmeyi baþardý. Egemen sýnýflar, dönemin en kitlesel örgütü olan Dev-Yol'u darbe öncesinde denemiþler ve gerekli sonuçlarý çýkarmýþlardýr. Tarihte sýnýf mücadelesinin yükseldiði birçok dönemeçten geçtik. Ancak, þu gerçek, açýk bir þekilde tarihe kazýnmýþtýr: Sýnýf mücadelesinin, iþçi sýnýfýnýn devrimci atýlýmlarýn sýnýrlarýný belirleyen en önemli olgu devrimci önderliktir. Nasýl Türkiye'de 70'li yýllarda yaþanan mücadele çok sýnýrlý düzeylerde düzen için bir tehdit haline geldiyse ve bunun sorumluluðunu devrimci hareketin yanlýþlarýnda arýyorsak, ayný durum Fatsa için de geçerlidir. Marksizmin en temel gerçeklerinden birisi Fatsa'da devrimcilerin karþýsýna dikilmekte gecikmemiþtir. Sadece yerel bir yönetim anlayýþý üzerinden hareket eden, çözülmesi gereken meseleleri sadece insanlarýn gündelik yaþam sýkýntýlarý düzeyinde ele alan ve kapitalizmin, burjuva devlet aygýtýnýn tasfiye edilmediði müddetçe karþýsýna dikileceðini göremeyen bakýþ açýsý Fatsa'da iflasýný ortaya koymuþtur. Geçtiðimiz yerel seçimler öncesinde yapýlan birçok panelde Fatsa'nýn ikinci bir Paris Komünü olduðu yolunda benzetmeleri sýkça iþitmiþtik. "Fatsa'daki belediye baþkanlýðýný aldýðýmýzda devletin tüm kurumlarý var orada. Kaymakam var, polis var, bankalar var, jandarma var ama halk meclisleri de var; belediye meclisi, belediye encümeni de var. Ama bütün kararlar halk meclisinde alýnmýþ, bunlarýn uygulanmasý belediye tarafýndan halk meclislerinin denetiminde yürütülüyor. O günkü koþullarda iktidar mýyýz, tam bir iktidar olduðumuzu söyleyemeyiz, devlet her þeye hâkim mi, onu da söyleyemeyiz." (Sedat Göçmen, Fikri Sönmez Anma Etkinliði, 4 Mayýs 2009) ifadeleri aslýnda Fatsa'nýn neden Paris Komünü ile mukayese edilemeyeceðini ortaya koyuyor. Mesele, Fatsa'nýn küçük bir ilçe Paris'in milyonluk bir kent, Fransýz iþçi sýnýfýnýn ve ülkenin kalbi olmasý deðil. Aradaki temel fark, Paris Komünü'nde iþçi sýnýfýnýn, Fatsa'dakinden farklý olarak, burjuva devlet aygýtýný zor yoluyla ortadan kaldýrmýþ olmasýdýr. Yani tam bir iktidar söz konusudur. Komünarlar iktidara oy pusulalarý üzerinde deðil, vuruþarak, düzenle çarpýþarak gelmiþlerdir ve ayný þekilde vuruþarak çarpýþarak yenilmiþlerdir. Oysa, Fatsa'da direniþ olmamýþ, tek bir kurþun atýlmamýþtýr. Fatsa'da zor yoluyla belki faþist çeteler daðýtýlmýþtýr ama burjuva devlet aygýtý olduðu gibi durmaktadýr. Antifaþist bir duruþun ötesine geçilememesi maalesef Fatsa'nýn temel gerçekliði olmuþtur. Bu, göz önüne alýndýðýnda Fatsa'nýn neden bir Paris Komünü olmadýðý daha iyi anlaþýlmaktadýr. 1970'lerde egemen sýnýflarýn devreye soktuðu baskýlarýn, katliamlarýn, provokasyonlarýn temel amacý düþünüldüðünde Fatsa'da tarihe iz býrakacak bir direniþin yaþanýlmasýnýn güçlü bir moral kaynaðý yaratacaðý ortadadýr. Egemen sýnýflar 70'li yýllarýn ortalarýndan itibaren iþçi sýnýfý mücadelelerinin kökünü kazýyacak bir askeri darbenin zeminini yaratmaya giriþmiþlerdir. Bunun için kullandýklarý en önemli araçsa
faþist saldýrýlar ve burjuva devletin bizzat rol oynadýðý provokasyonlardýr. 1 Mayýs 1977'de 37 iþçinin öldürülmesi, 16 Mart 1978 Beyazýt Katliamý, Alevilere yönelik yapýlan Maraþ ve Çorum katliamlarý, Bahçelievler katliamý, DÝSK Baþkaný Kemal Türkler'in öldürülmesi ve düzenlenen suikastler, provokasyonlar toplumu demoralize etmek, bir otoriteye duyulan ihtiyacý körüklemek için yapýlmýþ ve darbeye giden yolda birer köþetaþý oluþturmuþlardýr. Bunlardan da önemlisi bir darbe karþýsýnda devrimcilerin ve iþçi sýnýfýnýn nasýl bir tepki koyacaðýný ölçmeyi amaçlamýþlardýr. Eðer iþçi sýnýfýna önderlik eden sol unsurlar bu olaylar karþýsýnda iþçi sýnýfýnýn grevlerle, eylemliliklerle kitlesel mücadelenin içerisine taþýmýþ olsalardý iþçi sýnýfýnýn darbe karþýsýnda da neler yapabileceðini ortaya koymuþ olurlardý. Bunun yaþandýðý bir örnek olarak 16 Mart katliamýnýn ardýndan DÝSK tarafýndan yapýlan Faþizme Ýhtar Yürüyüþlerini ortaya koyabiliriz. Faþistler bile o dönemin tanýklýklarýnda neredeyse sokaklara çýkamayacak hale geldiklerini ve devrim olduðunu zannettiklerini ifade etmiþlerdir. Maalesef CHP, TKP ve DÝSK bürokrasisi faþizme ihtar eylemliklerini durdurmuþlardýr. Bu durumun Fatsa'yla ilgili kýsmý da ayný sonuca ulaþmaktadýr. Eðer Fatsa'da bir direniþ ortaya konulabilseydi, egemen sýnýflarda bir özgüven bunalýmý yaratýlabilir ve 12 Eylül'de darbeciler iþlerini tereyaðýndan kýl çeker gibi halledemeyebilirlerdi. Ama bu durumun mevcut haliyle bir sýnýrý olduðunu ortaya koymamýz gerekmekte. Eðer Devrimci Yol, Fatsa'da direniþ örgütleyip bunu da ülke sathýna yaymayý göze alabilecek iradeye sahip olsaydý bile antifaþizm, demokrasi, baðýmsýzlýk vb. söylemlerin ötesine geçemeyen, proleter devrimcilikten, Bolþevizmden, enternasyonalizm ve komünizmden uzak bir programatik duruþla burjuva sýnýrlarýn aþýlamayacaðý ortadaydý. Dev-Yol popülizmi ile oldukça benzer olan ama çok daha ciddi iþler yapmýþ olan Nikaragualý Sandinistler'in deneyimleri ne anlatmak istediðimizi güzel bir þekilde ifade ediyor. Bugün varlýðýný geçmiþin romantizmi üzerinden sürdüren ve o dönemin hareketinin uzantýlarý olan siyasal unsurlar açýsýndan Fatsa bir güzellemeden ibaret kalmaktadýr. Ancak, Devrimci Marksistler geçmiþin hatalarýnýn sorgulanmamasý durumunda ayný hatalarýn tekrarlanacaðýný bilirler. Reformist unsurlar açýsýndan zaten öyle de olmaktadýr: Onlar için bir ilçede belediye baþkanlýðýnýn kazanýlmasý yeni bir Fatsa yaratmak için yeterlidir. Sýnýf mücadelesinden hiçbir þey anlamamýþ olanlar Hopa'da belediye baþkanlýðýný ÖDP kazandýðýnda yeni Fatsalardan dem vuruyorlardý. Ne oldu? Hiçbir iz býrakamadan bir sonraki seçimde belediye baþkanlýðýný CHP'ye devrettiler. Akýldan çýkarýlmamalýdýr ki Fatsa'yý yaratan þey iþçi sýnýfýnýn tüm ülkede düzene meydan okumasý ve yeni bir toplum isteðini dýþavurmasýdýr. Fatsa'nýn ikinci bir Paris Komünü olmamasýnýn nedeni ise Fatsa'da burjuva rejimin tüm kurumsallýðýyla varlýðýný sürdürüyor oluþudur, yani burjuva düzen hiç de yýkýlmamýþtýr. Bu durumun arkasýnda da Fatsa deneyimine önderlik eden siyasal anlayýþýn burjuva düzeni hiç hedeflememiþ olmasý yatmaktadýr.
Aynur Akman
Ýþçinin Yolu
Devrimci Teo r i
11
Hemþericilik Deðil
Sýnýf Bilinci
Türkiye'de kýrsal kesimin imkânsýzlýklarýndan kurtulmak, büyük kentlerde iþ bulmak ve gelecek kurmak için 1950'lerde baþladý göçler büyük kentlere doðru. Ýlk yerleþenler iþ bulup büyük þehirlerde tutunabildikleri ölçüde eþ dost, hýsým akrabalarýný da yanlarýna çaðýrdýlar. Geleceklerini büyük kentlerde kurmayý planlayan köy gençliðinin önemli kýsmý zaten hazýrdý bu dönüþüme. 1950'lerde %25'e %75 olan kent ve kýrsal nüfus arasýndaki denge, 2000'lere gelindiðinde þehirler lehine %70'e %30'a dönüþmüþtü. Bu dönüþüme toplumsal dokunun proleterleþmesi süreci diyebiliriz. Yani, köylüler topraðý býrakarak büyük kentlerde emek gücünden baþka satacak bir þeyleri
yaratýlmýþ durumda. Ýzmir, Ankara, Bursa, Adana, Mersin, Antalya, Gaziantep, Diyarbakýr, Konya, Kayseri emekçi havzalarý olarak ülkenin kaderini tayin eden þehirler olarak öne çýkýyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn potansiyelleri eskisiyle kýyaslanamayacak kadar güçlü durumda. Eksik olan nedir? Eksik olan, politikleþmiþ iþçi hareketidir. Bahsettiðimiz politikleþme, iþçilerin þu ya da bu burjuva partisini tutmasý, AKP ya da CHP'ye oy vermesi deðildir. Ýþçilerin kendi sýnýf çýkarlarý doðrultusunda siyasi yaþamý kavramasý, taraf olmasý ve politik mücadeleye aktif olarak katýlmasýdýr. Bir baþka deyiþle eksik olan sýnýf bilincidir.
olmayan iþçiler olarak sanayide ya da hizmet sektöründe istihdam edildiler. Yani iþçileþtiler, proleterleþtiler. Türkiye iþçi sýnýfý büyürken yoðunlaþtý da. Engin emekçi semtlerinde sýrt sýrta yaþayan ve ayný iþyerlerinde, sanayi bölgelerinde beraber alýnteri döken milyonlarca emekçi politikleþtiðinde 15-16 Haziran dev kalkýþmalarýný, DGM direniþlerini, 1 Mayýs 77'leri, Tariþ, Yeni Çeltek ve daha nice þanlý direniþleri yarattý. Ülke, devrimci dönüþümlerin eþiðine geldi. Ne yazýk ki ülkenin devrimci dönüþümünün yarý yolda kalmasý, aðýr bir yenilginin yaþanmasýna yol açtý. Yenilginin sebebi iþçi sýnýfýnýn Marksist öncü kanadýnýn olgunlaþamamasý ve hareketin önderliksiz kalmasýydý. 12 Eylül yenilgisinin ardýndan iþçi sýnýfýnýn politikadan uzaklaþmasý sömürünün yoðunlaþmasýna, emek piyasasýnýn ucuz emek cennetine dönüþmesine neden olduðu gibi toplumsal yozlaþma da aldý yürüdü. Büyük kentlere göç, 12 Eylül yenilgisinin ardýndan da devam etti. Bu süreçte Türkiye'nin nüfusu 2 katýna çýktý. Kentlerin kýrlarý eritme süreci de hýz kaybetmeden yoluna devam ediyordu. Bu süreç halen devam ediyor. Ýstanbul 15 milyonluk dev bir emek havuzu. Trakya'dan Düzce'ye birleþmiþ müthiþ bir emek havzasý
Sýnýf bilinci geliþkin olmadýðýnda devreye yanlýþ bilinç unsurlarý girmektedir. Yanlýþ bilinç, burjuva düþüncesinin iþçi sýnýfýnýn fikirsel yaþamýna nüfuz etmesidir. Yanlýþ bilinç örneklerinin baþýnda milliyetçilik düþüncesi gelir. Ýþçi sýnýfýnýn sermaye sýnýfý karþýsýndaki en büyük avantajý, birlik olmasý durumunda patronlarýn yapabileceði fazla bir þey olmamasýdýr. Bunu en iyi kavrayan da tabi ki kapitalistlerdir, patronlar sýnýfýdýr. Bu durumu iyi bildiklerinden türlü türlü araçlarla iþçi sýnýfýnýn bölüp parçalamaya çalýþýrlar. Milliyetçilik bunun en iyi araçlarýndan birisidir. Eðer iþçiler Türk-Kürt diye bölünürlerse bu, tabi ki iþçilerin mücadele edememesine neden olacaktýr. Sünni-Alevi ayrýmý da ayný þekilde iþçilerin birbirlerine güvenmemelerini, kendi aralarýnda ayrýþmalarýný saðlayan baþka türlü bir ayrýþtýrýcýdýr. Bu tarz ayrýþtýrýcýlardan birisi de iþçilerin kendi aralarýnda hemþerici tavýrlar ortaya koymalarýdýr. Ayný memleketten gelen insanlarýn ortak tanýdýklarý, hikâyeleri, geçmiþi ve doðal çevresi olmasýndan ötürü, birbirlerine yakýnlýk duymasý kadar normal bir þey yoktur. Öte yandan iþ çoðu kez bununla sýnýrlý kalmaz. Bununla ilgili birçok örnek verebiliriz. Kayserili bir patron birçok durumda Kayserili iþçileri tercih
etmekte, diðer iþçiler karþýsýnda onlarý tutmakta ya da bu yönlü propagandalarý iþçilere empoze ederek iþçileri bölmeye çalýþabilmektedir. Ya da muhtarlýk seçimlerinde en bariz örnekleri sergilendiði üzere emekçiler kendi hemþerilerine oy vermeye kendilerini zorunlu hissetmekte, adaylarýn özelliklerine bilhassa da sýnýf mücadelesinde takýndýklarý tutum konusuna ilgisiz kalmaktadýrlar. Emekçiler, aday Karslý mý, Samsunlu mu, Tokatlý mý buna bakarak oy kullandýklarýnda, adaylarýn sýnýf mücadelesine nasýl baktýklarýný umursamamýþ olurlar ve iþçi sýnýfýnýn birliði büyük yaralar almaktadýr. Büyük düþünsel geriliklerin içerisine düþülmektedir. Benzer örnekler yerel seçimlerde sýkça karþýmýza çýkýyor. Kasabamýz, köyümüz kalkýnsýn diye kendisini seçim kütüklerinde memleketlerinde yazdýran milyonlarca emekçi, hýsým akrabamýz muhtar ya da belde baþkaný olsun diyerek seçim zamanlarýnda memleketlerinin yolunu tutmaktadýrlar. Oysa sen artýk Ýstanbullusun. Burada yaþamakta, burada alýnteri dökmektesin. Senin ve çocuklarýnýn geleceði buradadýr. O halde yaþam kavgasý verdiðin yerde sýnýf kavgasý da vermelisin. Kendi kurtuluþun için tüm sýnýfýn kurtuluþunun gerektiði bilinciyle hareket etmeli, yerel seçimlerde de sýnýf mücadelesi nasýl ileri gider, ona göre hareket etmelisin. Hýsýmcý, akrabacý, memleketçi davranýþlar iþçilerin bizzat geleceðini çalmaktadýr. Bu tarz örnekler çoðaltýlabilir. Sýnýf bilinçli iþçiler hemþericiliðin ya da milliyetçiliðin karþýsýna iþçi sýnýfýnýn birliðini en üst düzeyde savunmalýdýrlar. Sadece Türk-Kürt ya da AleviSünni deðil ýrk, din, dil, cinsiyet ayrýmý gözetmeksizin tüm dünya iþçi sýnýfýnýn ayný çýkarlara sahip kardeþlerimiz olduðunu her yerde emekçilere anlatmalýdýr. Hemþericilikse bu atýlýmýn oldukça uzaðýndaki en geri düþünce kalýntýlarýný ifade etmektedir. Sýnýf bilinçli iþçiler sadece ulusal ölçekte deðil tüm dünya iþçi sýnýfýnýn deneyimlerini takip etmeli onlarla heyecanlanmalý, sinirlenmeli ya da kýzmalýdýrlar. Sýnýf bilinçli bir iþçi Troçki'nin de belirttiði gibi dünya haritasýnda temel ülkelerin yerini hemen bilecek düzeyde temel coðrafya bilgisine sahip olmalýdýr. Çünkü bu coðrafya bilgisi uluslararasý sýnýf mücadelesini takip edebilmenin adýdýr. Bu, patronlarýn-burjuvazinin düþünsel olarak aþýlmasýdýr. Yeni bir kuþak cemaatler temelinde bölünmenin üstüne çýkarak iþçi sýnýfýnýn enternasyonalist devrimci çýkarlarýný üst düzeyde tuttuðu ölçüde devrime uzanabilecektir. Türk ve Kürt iþçilerinin bugün bir görevleri daha vardýr. O da, Ýstanbul baþta olmak üzere birçok ilde iþçi sýnýfýnýn parçasý olmuþ, daha fakir ülkelerden Türkiye'ye kaçak koþullarda çalýþmak için gelmiþ iþçi kardeþlerimizi de örgütlemek ve sosyalist mücadeleye kazanmaktýr. Böylelikle mücadelemizi uluslararasý sýnýrlara çýkarmamýz büyük oranda mümkün olacaktýr.
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci Uluslararasý kapitalizmin son gözdesi Çin, mayýs ayýnda ardý arkasý kesilmeyen grevlerle sarsýldý. Honda iþçilerinin öncülüðünü yürüttükleri mücadelelerde iþçilerin temel talepleri ücret artýþý, kendilerine kötü muamele eden yöneticilerin uzaklaþtýrýlmasý, çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi ve devlet güdümlü sendikalarýn yerine kendi sendikalarýnýn tanýnmasý oldu. ÇKP bürokrasisinin güdümündeki devlet sendikasýnýn patronlarýn tarafýnda olduðunu söyleyen iþçiler kendi çýkarlarýný savunan bir iþçi sendikasý istiyorlar. Grevlerin diðer sektörlere de yayýlmasýyla birlikte, ülke çapýnda bir toplumsal muhalefet dalgasýnýn yükselmesi ihtimali ÇKP liderliðini ve Çin'de büyük çýkarlarý bulunan uluslararasý tekelleri oldukça korkuttu. Çin'in DTÖ'ye giriþiyle birlikte Çin'e milyarlarca dolar yatýrým yapan büyük þirketlerin elde ettiði büyük karlarýn temelini Çin'deki düþük emek maliyeti oluþturuyor. Çin'in geliþmiþ altyapý sistemi ve yabancý kapitalistlerin yatýrýmlarýný ülkeye çekmek amacýyla tanýnan imtiyazlar pek çok büyük firmanýn üretimlerinin önemli bir kýsmýný Çin'e kaydýrmalarýna neden olmuþtu. Örneðin Wolkswagen bugün Almanya'da ürettiðinden daha fazla arabayý Çin'de üretiyor. Dolayýsýyla Çin'deki iþçi mücadeleleri sonucu ücretlerin yükselmesi, kriz döneminde Çin'deki ucuz iþgücü sayesinde biraz olsun yüzü gülen tekelci kapitalistleri oldukça zor durumda býrakacak. Ücretlerin yükselmesi durumunda daha þimdiden sermayelerini Vietnam gibi ucuz iþgücünün Çin'dekiyle yarýþtýðý ülkelere kaydýrma hesaplarý yapan patronlarýn bu hesaplarý da tutmayacak. Çünkü bu ülkelerde ne Çin'deki gibi büyük ulaþým aðlarý, nakliyat olanaðý, hammadde kaynaklarý var ne de Çin'deki gibi bir iç pazara sahipler. Bir diðer hesaplarý da üretimde teknoloji kullanýmýný ve makineleþmeyi artýrýp emek yoðunluðunu azaltmak. Bu da birçok iþçinin iþsiz kalmasý demek. Bunun yanýsýra ücret artýþlarýnýn pek çok orta büyüklükteki iþletmeyi kapanma noktasýna getirebileceði de vurgulanýyor. The Economist'in iddiasýna göre dünya piyasalarýnda en etkili olan fiyat ne petrolün fiyatý ne de
Çin Grevlerle Sarsýlýrken
dolar kuru. Çin'deki emek maliyeti tüm bunlarýn üstünde geliyor! Bu açýdan baktýðýmýzda Çin iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin uluslararasý proletarya açýsýndan taþýdýðý hayati önemi tüm netliðiyle görebiliriz. Mücadeleyi ilk baþlatan dünya çapýndaki üretiminin beþte birini Çin'de gerçekleþtiren Honda iþçileri olmuþtu. Honda'nýn Çin'deki üretimi, ardarda patlak veren üç grevle durma noktasýna geldi. Çeþitli fabrikalarda çok yakýn aralýklarla meydana gelen grevlerde patronlar iþçilerin talep ettiði iki kat ücret artýþýna çok küçük artýþ önerileriyle karþýlýk verdiler ve kabul etmemeleri durumunda iþçilerin yerlerine yenilerini almakla tehdit ettiler. Polisin de hapise atma tehditlerine kulak asmayan iþçiler eylemlerine devam ettiler. Honda'daki grev Toyota ve Hyundai gibi þirketlerde de yankýsýný buldu ve ülke çapýndaki grevlerin sayýsý 500'ü geçti. Toyota'nýn yýlda 420 bin üretim kapasitesine sahip olan en büyük fabrikasýnda üretim iþçiler tarafýndan durduruldu. ÇKP'nin grevler karþýsýndaki ilk tutumu ise ücret artýþlarýna þimdilik izin verildiðini gösterdi. Kendi siyasal iktidarýna tehlike teþkil etmediði ve kontrolden çýkmadýðý taktirde ÇKP, muhalefeti arttýrmamak ve halihazýrda mevcut olan rejim içi çeliþkilerin sosyal bir patlamaya evrilmemesi için eylemlere müdahalede bulunmuyor. Bir yandan ücret artýþlarýyla Çin'in önemli sýkýntýlarýndan biri olan yurtiçi talep sorununda da ilerleme saðlanacak. Ancak eylemlerin yaygýnlaþmasý ÇKP için çok daha büyük bir tehdit manasýna geliyor. Dünya üzerinde gelir daðýlýmýnýn en eþitsiz olduðu, iþçilerin muazzam sömürü
koþullarýna maruz kaldýðý, 150 milyon kadar göçmen iþçinin ikinci sýnýf insan muamelesi gördüðü, yoðun ulusal çeliþkilere sahip Çin'de grevlerin toplumsal bir muhalefetin öncülüðünü üstlenecek þekilde yaygýnlaþmasý ve giderek politik bir karaktere bürünmesi Çin kapitalistlerinin asýl korkusu. Ancak böyle bir mücadele yükseldiði vakit Çin egemenlerinin ne kadar vahþileþebileceðini Tinanenman katliamý örneðinden biliyoruz. Ýþçilerin politikleþmeye baþladýðý böyle bir dönemde ÇKP, denetimi altýndaki polis devleti uygulamalarýyla bir katliamýn yürütücüsü olmuþ ve toplumsal hayattaki iktidar tekelini zor yoluyla garantiye almýþtý. Ýþçi mücadeleleri yine dinamik bir þekilde yükseldiðinde de ÇKP'nin vahþileþmekten baþka þansý yok. "Çin mucizesini" kendi elleriyle yaratan 600 milyonluk Çin iþçi sýnýfý ise, kendi yarattýðý zenginliðe el koyan asalaklara cevabýný günden güne artan eylemleriyle verecektir. Dünyanýn en büyük proleter nüfusuna sahip bu coðrafyada iþçi sýnýfýnýn, her türlü baskýcý rejime, kendilerine "komünist" de deseler, karþý yükselttiði bu mücadele proletaryanýn hiçbir engel tanýmayan gücünü tekrar bütün dünyaya göstererek umut oluyor.
G20'ye Çýkar Çatýþmalarý Damgasýný Vurdu Küresel kapitalizmin temsilcileri 27 Haziran'da Kanada'da G8 karþýya getiren bir diðer tartýþma da banka sermayelerinin ve G20 toplantýlarý için buluþtular. Krizden çýkýþ yollarýnýn devlet denetimine daha fazla tabi olmasý hususunda yaþandý. arandýðý toplantýya ülkeler arasý çýkar farklýlýklarý ve görüþ ABD mali kuruluþlara ek vergiler getirilmesine karþý çýktý. AB ayrýlýklarý damgasýný vurdu. Devlet baþkanlarýnýn ekonomik ülkeleri ise bütçe açýklarýný azaltmak için bunu þart görüyor. krizden çýkýþ konusunda iyimser konuþamadýklarý ve yükseliþin Toronto kentinde yapýlan toplantýlara devlet terörü de kýrýlgan yapýsýndan, süreksizliðinden dem vurduklarý gözüktü. damgasýný vurdu. G8 ve G20 toplantýlarý, "demokrasinin yüz Krize düþen ülkelerde devletlerin devasa kaynaklar ayýrarak bataký" olarak sunulan ülkelerde ne zaman yapýlýrsa yapýlsýn, gösmakta olan bankalarý finanse etmesiyle ekonomide genel bir tericilerin demokratik eylem hakkýna karþý saldýrýya geçen yükseliþ dönemine girildiði yanýlgýsý oluþmuþtu. AB ülkelerinin polis, bu demokrasi mitini her seferinde yerle bir ediyor. içine düþtükleri borç krizi ise devlet finansmanýnýn olaðanüstü Toronto'da da zirveleri protesto eden onbinlerce eylemciye bütçe açýklarý doðurduðunu ve bu sorunun patronlar açýsýndan polis gaz bombalarýyla, coplarla ve plastik mermilerle saldýrdý. tek çözümünün de iþçi ve emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna 600 kiþi gözaltýna alýnýrken birçok kiþi de yaralandý. saldýrmakta olduðunu gösterdi. Devletin artýk bankalarý finanse Kapitalizmin temsilcilerini protesto etmek isteyen eylemcileri edemeyecek bütçe açýklarýna kavuþtuðu bu dönemde finansal daðýtma amacýnda olan polisle birçok yerde çatýþma yaþandý. krizin tekrar þiddetle kendisini hissettirmesi bekleniyor. Polis arabalarýnýn yakýlmasýyla, McDonalds, Starbucks gibi þirG20 zirvesine ise Almanya'nýn baþýný çektiði AB ülkeleriyle ketlerin iþyerlerinin hedef alýnmasýyla þehir savaþ alanýna ABD arasýndaki çekiþme damgasýný vurdu. Bütçe açýklarýný döndü. Kanada hükümetinin güvenlik önlemleri için tam 1.2 azaltmak için "kemer sýkma" parolasýyla 2015'e kadar 80 milyar milyar dolar harcadýðý söyleniyor. dolar getirecek tasarruf paketini meclisten geçiren Almanya'da Sonuç olarak G20 zirvesi farklý güç odaklarýnýn önemli iktisadi hükümet iþçi haklarýna saldýrma konusunda diðer AB üyesi sorunlarda ayrýlýklar yaþadýklarý, krizden çýkýþ yolunda ülkelerin hükümetlerine de örnek oluyor. Almanya'nýn bütçe üzerinde mutabakata varýlmýþ bir planýn çýkmadýðý bir toplantý açýðýný kapama planlarýna karþý ABD diðer tarafta yer aldý. oldu. Herkesin farklý telden çaldýðý toplantýya ülkeler arasý Obama'ya göre tasarruf paketleriyle tüketimin azaltýlmasý çýkar çatýþmalarý damgasýný vurdu. Hal böyle olunca da G20 ekonominin büyümemesi demek. Ancak Obama'nýn asýl derdi toplantýsý sadece diplomatik görüþmelerin yapýldýðý ve herkesin kemer sýkma politikalarý sonucunda tüketimin azalmasýyla ABD kendi kafasýna göre çalýp oynadýðý bir toplantý olarak kaldý. ihracat pazarlarýnýn daralmasý ve bunun da ABD çýkarlarýna ters Önümüzdeki süreçte krizin yeni bir aþamasýna girilmesi bekdüþmesi. Nitekim George Soros da verdiði demeçlerde lenirken Avrupalý emekçiler de hükümetlerin tasarruf planlarýAlmanya'nýn politikalarýný eleþtirdi ve korumacýlýkla artan milna karþý eylemlere gitmeye, grevler örgütlemeye hazýrlanýyorliyetçiliðin tehlikelerinden dem vurdu. Kapitalistlerin bu lar. Yunanistan hala eylemler ve grevlerle sarsýlýyor. Yakýn yakarýþlarýna aslýnda hiç de yabancý deðiliz. Kriz kapýya zamanda Portekiz'de de genel grev gerçekleþtirilecek. Bunun dayandýðýnda kendi kabuðuna çekilip yarasýna merhem bulma Kapitalizm iþlemiyor. Baþka bir dünya mümkün. yanýnda Ýspanya'da, Almanya'da düzenlenen gösteriler, sendika ümidiyle korumacý önlemlere baþvuran patronlar habire birbirbürokrasisinin uyuþukluðuyla 29 Eylül gibi geç bir tarihe alýlerini milliyetçiliði azdýrmakla suçlarlar. Soros'un yakarýþlarý da bu baðlamda ele nan "Avrupa Eylem Günü"nün mücadeleyi uluslararasý platforma taþýmak için yarattýðý alýndýðýnda ABD'nin, Çin yuanýnýn revalüe edilmesi, Çin'in iç pazara yönelip ihracatýný fýrsat, krizin ulusal bir sorun olmadýðýný ve patronlarýn dünya çapýnda iþçilerin haklarýna kýsmasý, çevre ülkelere tüketimi artýrma hususunda yaptýðý baskýlarýn Amerikan ulusal karþý saldýrýya geçtiklerini gösteriyor. çýkarlarýný korumaya yönelik önlemler olduðu görülecektir. ABD ve AB ülkelerini karþý
Enternasyonal Postacý
Ýþçinin Yolu
13
BP'nin Yarattýðý Çevre Felaketinin Ardýndan...
Tekeller Hala Kar Peþinde! 20 Nisan günü Meksika körfezi açýklarýnda, BP'nin açýk denizde sondaj yapan platformunda meydana gelen kaza sonucu 11 iþçi yaþamýný yitirdi. 20 Nisan'dan bu yana durdurulamayan gedikten okyanusa günde 40 ila 60 bin varil petrol sýzýyor. Kýsacasý petrol tekeli BP, bir çevre felaketine daha imza attý. Felaketin boyutlarý bazý bilim adamlarýna göre uzun vadede Çernobil felaketinin sonuçlarýyla kýyaslanabilecek kadar büyük olacak. Dünyanýn 5. büyük ekonomisi olan Ýngiltere'nin dakikada 55 bin dolar kazanan en büyük þirketi BP, 30 'dan fazla ülkede petrol arama ve çýkarma yapýyor. Dünya genelinde 80 binden fazla çalýþaný, 2009 verilerine göre 240 milyar dolar karý var. Kuruluþundan bu yana dünyanýn dört bir yanýndan milyarlarca dolar kar eden BP tam 105 farklý çevre felaketine imzasýný attý. Kýsaca BP'nin kazandýðý her dolarda emekçilerin kaný, doðanýn katledilen bir parçasý var. BP kamuoyu baskýsý nedeniyle körfezi temizleyeceðini ve tüm zararý karþýlayacaðýný bildiriyor. Öte yandan her geçen dakika tüm körfeze, hatta akýntýlarla kuzey eyaletlere doðru yayýlan petrol, doðada onarýlmaz yaralar açýyor. BP ile ABD devleti arasýndaki danýþýklý dövüþ ise ayan beyan kendini göstermeye baþladý. Obama günlerce körfez halkýný ziyaret ederek zararýn karþýlanacaðýný, BP þirketinin tüm zararý ödemesi için baþkan olarak yaptýrýmlarda bulunacaðýný söyleyerek ortalýðý yatýþtýrmaya çalýþtý. BP'ye acýmayacaklarýný dahi söyleyen Obama, diðer yandan ayný þirket için dünyanýn diðer ucunda sivil halký dahi katlettiði kirli bir savaþý yürütüyor. Savaþýn baþlamasýndan hemen sonra yapýlan petrol anlaþmalarý gereði BP, Irak'ýn güneyindeki Rumayla petrolünü ve Exxon da Basra yakýnlarýndaki Zübeyr petrolünü ele geçirmiþti. Ýþte petrol tekelleri için
emperyalist savaþlar çýkaran burjuva siyasetçilerinin gerçek yüzü! Bununla da kalmýyor, ABD BP'nin 'zararýný' en aza indirmek için zehirli maddeyle 'temizlik çalýþmasý' yapmasýna da ses çýkarmýyor. BP'nin temizlik için kullandýðý kimyasal olan CONETIX, çevreye oldukça zararlý ve %56 verimlilik saðlayabiliyor. Þu an Meksika körfezinde 2 milyon litreden fazla CONETIX yüzey için, 200 bin litre CONETIX dibe çöken petrol için kullanýlmýþ durumda. Bir zehirden farksýz olan bu madde felaketin boyutlarýnýn büyümesine sebep oluyor; balýk ölümleri þimdiden baþladý. Uzun süreli etkilerini düþünmek bile insanýn kanýný dondurmaya yetiyor. BP temizlik sürecini ellerindeki 'tüm imkânlarla' gerçekleþtirmeye çalýþtýklarýný, ancak dört ay kadar bir zamana ihtiyaç duyduklarýný söyleyedursun, çevre felaketi dalga dalga hayatýn her alanýný bölge halký için daha çekilmez hale getiriyor. Ekonomik kayýp dar gelirli bu bölge için büyük. Körfez kýyýlarý ülkenin en yoksul alanlarýndan biri. Temel geçim kaynaklarý turizm ve balýkçýlýk. Turizm sektörü þimdiden bitmiþ durumda. Her sezon tama yakýn doluluk oranýnda geçen haziran ayý þu an neredeyse %45'e düþtü. Sadece 2010 yazý için 210 milyon dolar zarar söz konusu. Balýkçýlar için ise durum daha vahim: balýkçýlýk için olaðanüstü hal ilan edildi ve körfezin büyük bölümünde balýkçýlýk süresiz olarak yasaklandý. Petrol sýzmaya devam ettiði sürece daha geniþ alana yayýlacak ve Sardunya adalarýnýn tamamýný etkileyecek kadar geniþ bir bölgeye yayýlacak. Petrolü okyanustan tamamen ayrýþtýrmak mümkün olmadýðýndan çok uzun yýllar petrol sýzýntýsýnýn etkileri toplu balýk ölümleri, türlerin yok olmasý gibi yeni felaketlerle kendisini gösterecek. Doðanýn en temel, en yaþamsal maddesi olan su, milyonlarca varil petrolle zehirlenmiþ durumda.
Etkileri gelecek nesilleri genetik olarak dahi etkileyecek olan sýzýntý, tekelci sermayenin dünyanýn her yerini açýk pazar, tüm kaynaklarý da kar kapýsý olarak görmesinin sonucudur. Kar uðruna insanýn en temel hakký olan yaþam hakký öylesine büyük bir hayasýzlýkla ezilip geçilebiliyor; kapitalistler kendi yarattýklarý felaketten dolaylý olarak yine kar ediyor. "BP faturayý ödeyecek" diyor Barack Obama. Felaketten önceden haberi olmasýna raðmen maliyeti yükseltmemek için gerekli bakýmý yaptýrmayan; sondajý hýzlandýrýp maliyeti düþürmek için elinden geleni yapan BP'nin süreçten mümkün olduðunca az masrafla sýyrýlmaya çalýþacaðý ayan beyan ortada. Burjuva devlet, sermayedarlarý korumak için elinden gelen her türlü yardýmý yapacaktýr. Buna þüphe yok! Sermayedarlar ve onlarýn karlarý, kan gölü üzerinden yükseliyor! Biz, sosyalizm için birleþecek olan iþçiler ve emekçiler sermayeyi ve onlarýn kapitalist sistemini o kan gölünde boðacak; insan ihtiyacý için üreten, insanca yaþatan ve doðayý insanlýðýn yaþam alaný olarak gören bir dünyayý nasýrlý ellerimizle yeniden kuracaðýz!
KIRGIZÝSTAN'DA ETNÝK ÇATIÞMA Kýrgýzistan'da geçtiðimiz nisan ayý hükümetin devrilmesine ve geçici hükümetin kurulmasýna neden olan olaylara sahne olmuþtu. Devrik lider Bakiyev'in kaçmasýyla ve yeni hükümetin kurulmasýyla Kýrgýzistan'da sorunlarýn çözülmeyeceðini söylemiþtik. Ýlk sorun, þiddetli etnik çatýþmalar olarak patlak verdi. Kýrgýzistan'ýn güney bölgesindeki Kýrgýzlar ile Özbekler arasýndaki etnik gerilimin ve þiddetli çatýþmalarýn sonucunda tam bir vahþet yaþandý. 100 civarýnda kiþinin öldüðü ve binlerce insanýn yaralandýðý çatýþmalarýn sonucunda 70 bine yakýn Özbek, Özbekistan'a göç etmek zorunda kaldý. Yeni hükümet, çýkan çatýþmalarda neredeyse etkisiz kaldý ve Kýrgýzistan'ýn sorunlarýnýn çözümünde pek de etkili olamayacaðýný gösterdi. Aslýnda SSCB'nin daðýlmasýnýn ardýndan yeniden inþa edilen Orta Asya sahnesi, Ortadoðu coðrafyasýyla birlikte dünyanýn en kanlý çatýþmalarýnýn, emperyalist çýkar kavgalarýnýn ve etnik gerilimlerinin yaþandýðý yerdi. Emperyalist güçlerin çýkar çatýþmalarýyla çizilen sýnýrlarda ve kapitalizmin çözemediði içsel çeliþkilerle yaþayan Orta Asya halklarýnýn karþýsýna, her daim bir kenarda bekleyen etnik çatýþma canavarý yine çýktý. Bugün yaþanan gerilimin kýþkýrtýcýsý dýþ odaklar mýdýr, yoksa çýkarlarý zedelenen Kýrgýzistan'daki gruplar mýdýr belirsiz, ancak kapitalizm sürdüðü müddetçe etnik düþmanlýðýn bir yerde insanlarýn karþýsýna çýkýyor olmasý gerçeði deðiþmiyor. Bugün Kýrgýzistan'da 5.300.000 olan toplam nüfusunun 1.750.000'i Kýrgýz, 1 milyonu ise Özbek ve geri kalanlarý da diðer etnik gruplardan. Çatýþmalarýn yaþandýðý yer olan Kýrgýzistan'ýn güneyindeki Fergana Vadisi, Özbeklerin çoðunlukta olduðu ve tarým ile ticaretin en geliþkin olduðu yerler. Sanayileþmenin zayýf olduðu ve Kuzey'deki kentlerin siyasi merkezler olmak dýþýnda ekonomik önemini kaybettiði Kýrgýzistan'daki çatýþma, Bakiyev'e destek veren güney Kýrgýzlarý
(Kýpçaklar) ile bu bölgedeki Özbekler arasýnda yaþandý. Etnik çatýþmanýn kýþkýrtýcýsý olarak üzerinde durulan kesimler arasýnda güneydeki Celalabad ve Oþ kentlerinde, Afganistan'dan akan uyuþturucu ticaretini kontrol eden mafyatik gruplar var. Bu gruplarýn ve güney Kýrgýzlarýnýn devrik Bakiyev'e destek verdiði biliniyor. Bakiyev'in Kýrgýzistan'daki etnik çatýþma hususunda itidal çaðrýsý yaptýðý bilinse de, Bakiyev iktidarýyla zenginleþen Bakiyev sülalesinin ve taraftarlarýnýn çatýþmada oynadýðý rol üzerinde de duruluyor. Özbeklerin yeni hükümeti desteklemesi, etnik saldýrýnýn bahanesi olarak gösterilse de derinde yatan gerçek, etnik husumetin, yoksul bir coðrafyada kapitalizmin alternatifsizliði koþullarýnda kitlesel tepkilerin çýkýþ odaðý olabilmesidir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kýrgýzistan ve Orta Asya sahnesi önümüzdeki dönemde de etnik çatýþmalara, kapitalizmin yarattýðý sorunlarýn çözümsüzlüðünde iktidarlarýn iktidarsýzlýðýna ve emperyalistlerin çýkar kavgalarýndan doðan savaþlara gebedir.
14
Ýþçinin Yolu
Kultur Sanat Zulme Karþý, Ezilenden Yana
Ahmet Arif Geçtiðimiz haziran ayýnda, ölümünün 19. yýlýnda andýðýmýz Ahmet Arif halen en çok sevilen, en çok okunan toplumcu gerçekçi þairlerden biri. 1927 Diyarbakýr doðumlu þair ilk þiirlerini 1948 yýlýnda yayýmlamýþ, ilk kitabý 'Hasretinden Prangalar Eskittim'i 1968 yýlýnda çýkarmýþtý. Ölümünden yýllar sonra 2003 yýlýnda hiç yayýmlanmamýþ eserleri 'Yurdum Benim Þahdamarým' kitabýyla yayýmlandý. Ahmet Arif, 'gizli örgüt üyeliði'nden uzun yýllar hapiste yattý, iþkencelerden geçti. Oysa hapishanede yazdýðý þiirlerinde hep umut, hep dýþarýya özlem vardýr ve elbette hüzün. Ahmet Arif, folklorik bir üslupla daha çok kýrsalýn ve Kürt yaþantýsýnýn epik anlatýcýsýdýr. Arif, Kürt gerçekçiliðini yaþam tarzý, yoksulluk ve de yiðitlik boyutlarýyla anlatýr; Kürt ulusal mücadelesinin varlýðýndan pek bahsetmez. Arif, 33 Kürt'ün katledildiði 33 Kurþun olayýný cesur bir dille anlatmýþtýr; ancak egemenlerin Kürt coðrafyasýnda yaptýðý katliamý gözler önüne sererken ne kapitalizme ne de sermaye devletine baþ kaldýrmýþtýr. Kitlelere mücadeleyi iþaret etmemiþtir; anlatýcý durumda kalmýþtýr. Ahmet Arif'in söyleyiþlerinde direngenlik, sabýr ve karþý durma vardýr ancak mücadele çaðrýsý eksiktir. Cemal Süreya, Ahmed Arif adlý yazýsýnda "karþý koymaktan çok, boyun eðmeyen bir doða içinde" onu tanýmlarken bu noktayý iþaretler. nerede olursan ol içerde, dýþarda, derste, sýrada, yürü üstüne üstüne tükür yüzüne celladýn fýrsatçýnýn, fesatçýnýn, hayýnýn… dayan kitap ile dayan iþ ile týrnak ile, diþ ile umut ile, sevda ile, düþ ile… Ahmet Arif, Nazým Hikmet'in açtýðý yolda kendi tarzýyla ilerlemiþtir. Fakat Nazým Hikmet ondan bir adým önde durur. Çünkü Nazým Hikmet iþçi sýnýfý mücadelesini ve sosyalizmi somut bir kurtuluþ olarak gösterirken Ahmet Arif zulme karþý direnmenin yüceliðini ortaya koyar, bu haliyle yeni bir dünyanýn ancak dolaylý bir çaðýrýcýsý olabilir. Ahmet Arif kendisi için; 'Ben yoksul ve namuslu halkýmýzýn emperyalizme karþý savaþýnda bir sýra neferiyim' der. Onda da dönemin Stalinist hegemonyasýnýn sonucu olarak çarpýk bir anti-emperyalist mücadele ve iþçi sýnýfý yerine koyulan muðlak bir halk anlayýþý vardýr. Þiirlerinin merkezine sýnýf mücadelesini almadýðý ölçüde 'halk', 'yurt' 'vatan' temalarý eþliðinde enternasyonalist bir tavýrdan ziyade Anadoluluk vurgusu olan ulusal bir duruþ þiirlerine yansýr. Ahmet Arif'in þiirleri Nazým Hikmet'inkilere göre daha liriktir. Þiirlerindeki duygusallýk, Anadolu gerçekliðini kitlelere çok baþarýlý anlatmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesine sempatisi oluðunu belli eder fakat daha ötesinin varlýðýndan söz etmemiz pek mümkün deðildir. 1991 yýlýnda hayatýný kaybeden Ahmet Arif, dizelerinden eksik etmediði umuduyla, daima ezilenden yana olan duruþuyla, kardeþlik vurgusuyla yazdýðý þiirleriyle hafýzalarda daima yer alacak bir þairdir.
Ýþçi Kitaplýðý: YARIN BÝZÝMDÝR YOLDAÞLAR! “Býrakýn dünyadaki bütün inançlarýn rahipleri dünya ötesindeki cenneti anlatadursunlar. Biz, insan için cenneti yeryüzünde inþa edeceðiz.” Lev Troçki Portekiz'de 1910 yýlýnda monarþinin yýkýlmasýndan sonra ilan edilen cumhuriyet, o dönemde kapitalist geliþimi aðýr bir geliþme gösteren ülkede sýnýflar arasý çeliþkiyi daha belirgin hale getiriyor; mücadele, iþçi sýnýfýyla birlikte büyüyordu. 1926 yýlýnda gelen darbe sýnýf mücadelesini bitirmeyi amaçlýyordu. Bu tarihten itibaren Portekiz emekçileri için zor günler baþlayacaktý.1932 yýlýnda darbeci hükümetin maliye bakaný Salazar, 50 yýllýk bir diktatörlük ilan edecekti. Burjuvazi artýk istediði her þeyi elde edebileceðini düþündüðü bir döneme girmiþti. Köylüler yüksek vergilerle, ürünlerine el konulmasýyla mücadelede ederken, küçük toprak sahipleri hýzla iþçileþiyor; iþçiler ise neredeyse bedava iþgücü olarak kullanýlýyordu. Açlýk ve yoksulluðun kol gezdiði oranda mücadelenin zemini de kuvvetleniyordu. Salazar diktatörlüðü kendisini artýk o kadar da güvende hissetmiyordu. Çünkü hayatýn diyalektiði sömürünün olduðu yerde -örgütlülük olduðu takdirde- beraberinde isyaný da getiriyordu. Ýþte, Yarýn Bizimdir Yoldaþlar romaný tam bu dönemde örgütlenmeye çalýþan komünistlerin kýrsal bir alandaki mücadelelerini anlatýyor. Devrimciler, bir yandan iþçileþen, ýrgatlaþan köylülere mücadele aþýlamaya kalkarken diðer yandan bölgedeki fabrikalarda iþçi sýnýfýný hareketlendirmeye çalýþýyorlar. Düþük ücretler, örgütsüzlük, yoksulluk üçgeninde kýsýlýp kalmýþ iþçi sýnýfý örgüt çalýþmalarýyla beraber canlanmaya baþlar. Örgütün militanlarý zor þartlar altýnda mücadele etmektedirler; bir yandan partinin hem legal hem illegal faaliyetleri diðer yandan da baský koþullarý iþçi sýnýfýnýn örgütlenmesi yolunda uzun ve sabýrlý bir çabayý gerektirmektedir. Roman, dünyanýn her yerinde sýnýf savaþýmlarý sona erip komünist bir dünya kurulana kadar devam edecek bu savaþýmý mücadelenin tam en orta yerinden, öylesine yapmacýksýz ve doðal anlatýyor ki, salt ajitatif amaç taþýyan pek çok eserden üslubunun baþarýsý yönüyle dahi açýk ara ileride duruyor. Örneðin parti içerisindeki bireylerin gelgitleri, bocalayýþlarý; legal alandan yeraltýna çekilen militanlarýn ailelerine duyduklarý özlemleri; hatalarý, doðrularýyla nihayetinde birer devrimci olarak mücadeleyi zor zamanda omuzlayýþlarýna tanýk oluyoruz. Yazar, benzeri romanlardaki duygusuz ve mekanik devrimci anlatýþýnýn çok uzaðýnda bir anlatýmla tüm zaaflarýna, zayýflýklarýna ve hatalarýna raðmen asýl olanýn, toparlayýcý olanýn örgüt olduðu sonucuna ulaþtýrýyor okuyucuyu. Yoldaþlýk iliþkilerinin düzeyini, örgütsel ahlaký, merkeziyetçi tutumu ve örgüt içerisindeki eleþtiriözeleþtiri süreçlerini de romana ustaca yediren yazar, örgütlü mücadeleye inanan herkese çok ciddi ipuçlarý veriyor ve mücadeleyi, devrime giden yolda her doðru tutumun geleceðe bir yatýrým olduðu gerçeðini çok somut ifadelerle zihinlere kazýmayý baþarýyor. Kitaptan bir paragraf; "…Parti baþlý baþýna bir amaç deðildi. Eðer parti örgütleri halkýn temel gereksinimlerini bilmiyorsa, bu örgütler kitlelerden kopuk ise, onlarý aydýnlatmýyor ve onlara yön vermiyorsa, eðer örgütlenme savaþýmý yürütme biçimleri bulmayý beceremiyorlarsa neye yarýyordu parti gerçekten?... Eðer örgüt parti içine kapanmýþ biçimde, partiyi kendileriyle sýnýrlandýrarak yaþýyorlarsa, her þeyin iyi düzenlenmiþ olmasý, her þeyin yerli yerinde bulunmasý, her þeyin þemaya uymasý fazla bir yarar saðlamýyordu. Hayýr, partinin görevi bu deðildi!" Parti militanlarý özverili bir çalýþmayý emek emek örerken yayýnlarýn daðýtýmý, para temini, iþçi ve köy komitelerinin oluþturulmasý; günlük taleplerle mücadele deneyimlerinin artmasýnýn yanýnda kitlelerin partiye güvenini saðlamak süreçleriyle genel grev ilanýna kadar olan süreç romanýn geçtiði zaman dilimi. Ve bu zaman dilimi öylesine büyük bir harekete gebe olmasýna raðmen, örgüt içerisinde örgütsüz davrananlarýn sorumsuzluðuyla, ortak alýnan kararlarýn baltalanmasýyla, genel grev parti için devamý iþkencehanelerde süren bir hikâye halini alýyor. Yerel örgütün tespit edilen üyelerinin kimi öldürülüyor, kimi iþkencede pes ediyor, kimi ise dýþarýda kalmayý baþarýyor. Ancak bunlar partiyi zayýflatmýyor. Çünkü parti, grevin ve öncesinin örgütlenme sürecinde kitlelerle baðýný güçlü ve doðru yöntemlerle kurmuþ ki bireylerden oluþan ancak bireyler üstü bu mekanizma ayakta duruyor ve daha da güçleniyor. Mücadele konusunda güvensiz olanlar mücadelenin daha da içine sokuluyor, pes etmeyenler daha güçlü olarak çýkýyor süreçten. Kurulan doðru komþuluk iliþkileri bile partinin en önemli militanlarýndan birinin tutuklanmamasýný saðlýyor. Yoðun çalýþma temposu içerisinde zayýf düþüp verem olacak kadar inanan bu militanlarýn omuzlarýnda her þey kaldýðý yerden devam ediyor. Rejim 'herkesi cezalandýrma isteðiyle binlerce insaný yakalayýp yüz binlerce insaný kamyonlarla baþkente taþýsa da' baskýlar partinin saflarýnýn daha da sýklaþmasýna, üye sayýsýnýn da hýzla artmasýna sebep oluyor. Çünkü iþçi sýnýfý hala var, çünkü parti sýnýfýn güvenine sahip, asýl olan da budur. Takma adý Manuel Tiago olan yazar (daha sonradan kitabýn asýl yazarýnýn Portekiz Komünist Partisi genel sekreteri Álvaro Cunhal olduðu öðreniliyor), en ince ayrýntýsýna kadar ders çýkarýlacak bu kitapta mücadele sürecinin apaçýk bir resmini çiziyor bizlere. Ders alacak, çýkarýlacak en önemli nokta ise bir örgütün yerellerde çalýþma yürüten militanlarýnýn özverisinin doðru bir liderlik altýnda bulunmadýkça romanda es geçildiði üzere sonucun hüsran olacaðýdýr. Portekiz Komünist Partisi genel sekreteri, takma ismiyle Manuel Tiago romaný yazarken ideal bir örgüt modeli çizmiþ. Bu anlamda partinin gerçek tarihi durumu somut olarak bizlere sunuyor; 1974 yýlýnda Salazar'ý deviren Karanfil Devrimi'nde, Stalinizmin boyunduruðundaki komünist parti, iþçi sýnýfýný burjuvazinin kollarýna býrakmýþtýr. Yazar, partinin liderliðine kadar yükselmiþ, hükümette bakanlýk görevi yapmýþtý. Daha sonra 1987'deki hükümette komünist parti grev karþýtý yasalar çýkarmýþ, askeri emirlere uymayý emreden iþçileri tutuklatmýþ, hatta ve hatta sosyalist iktidar çaðrýlarýný gerçek dýþý olarak ilan ederek karþý devrimciliðini ilan etmiþtir. Yani militanlarýn büyük zorluklarla kývýlcýmýný yaktýðý devrim ateþi, yangýn olmuþ ve bu yangýn militanlarýn kendi partilerince söndürülmüþtür. Kýsaca, disiplinli ve doðru örülen bir devrimci çalýþma ideolojik olarak ayaklarý yere basan bir liderlikle buluþmadan baþarý imkansýzdýr! Mücadele dünyanýn her yerinde benzer þekilde yürümektedir. Çünkü kapitalist sistem her yerde kendisini ayný sömürüyle var etmekte, her yerde kendisini ayný yöntemlerle ayakta tutmaktadýr. Bu yönüyle roman bizlere devrimci deðerlerin ve mücadelenin evrenselliði gerçekliðini aþýlýyor. Portekiz emekçileri üzerinden mücadeleyi okuyacak olan okur hiç yabancýlýk hissetmeyecektir. Devrimci edebiyatýn, Portekiz iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin dünyaya armaðaný olan bu eseri; Yarýnlarýn Bizlerin Olacaðý inancýyla mücadele eden, yeryüzünde cenneti inþa etmeye çalýþan ve arkada yitirdiklerine yas tutmayýp kavgaya daha bir inançla sarýlan komünistlerin öyküsünü, severek okuyacaðýnýzý düþünüyoruz.
Ýþçinin Yolu
Ýranlý Yoldaþlardan
15
Okurlarimizdan... Tüm Türkiye'den ve dünyadan sýnýf kardeþlerime yoldaþça selamlar.
Merhaba Ýþçinin Yolu yoldaþlarý ve Bütün Türkiyeli Komünistler, Bizler Ýran'dan gelen komünistleriz. Bizler istiyoruz ki tüm Ortadoðu'daki ve dünyadaki iþçiler birleþsin. Yoksulluk, iþsizlik, açlýk bütün dünyada olmasýna karþýn tüm dünyadaki iþçilerin Marksist Leninist partileri yok. Eðer iþçilerin Marksist Leninist partisi olsaydý durum böyle olmazdý. Ve biz bunu istiyoruz. Türkiyeli ve Ýranlý iþçiler birleþsin. Ýran'daki devrimci iþçiler Türkiye'deki Tekel direniþinin ne kadar önemli olduðunu biliyordu. Eðer Tekel direniþi zafere ulaþmýþ olsaydý Ýran'da ve tüm dünyada iþçi sýnýfý için bir umut olacaklardý. Ve bu mücadele deneyimi bütün dünya iþçileri için önemli bir hafýza yarattý. Geçmiþte Alman ve Ýtalya devrimi baþarýsýz olduðu için Rus devrimi baþarýsýz oldu. Bugün Yunanistan'da Ýran'da ve Türkiye'de yakýlacak devrim ateþi birbirine baðlý ve birbirinin kaderini etkiler durumdadýr. Yunanistan, Türkiye ve Ýran devrimlerinin kaderleri bu ülkelerdeki iþçilerin birliðine baðlýdýr ve bunu tarih bize göstermiþtir. Ýran'da emekçiler üzerinde yoðun baskýlar var. Molla rejimi ülkede yaþanan olaylarýn dýþarý yansýmasýný istemiyor. Uygulanan polis terörü, Ýran'daki eylemler, iþçi direniþleri dýþarýya yansýmýyor. Ýran'da bu toplumsal muhalefeti sürükleyecek devrimci öncü partinin eksikliði var. Ve bu vaziyet tüm dünyadaki iþçiler için geçerli. Bir iþçi devrimi için enternasyonalist ve sürekli devrim perspektifini benimsemiþ bir parti gereklidir. Bu yalnýzca Ýran için deðil bütün dünya için geçerlidir. Burjuvazinin iþçi sýnýfýný sömürüsü, MarksistLeninist teori ýþýðýnda örgütlü güçle yok olacaktýr. Ve komünistlerin görevi iþçi sýnýfýný bu yolda zafere ulaþtýrmak için çabalamaktýr.
Bütün dünyanýn iþçileri birleþin! Komünist bir dünya kuracaðýz!
Kýrþehir'den Ýþçinin Yolu okuru Ýranlý bir devrimci mülteci
Bundan üç sene önce Marksist Bakýþ'la tanýþarak kapitalist bataklýða karþý örgütlü sýnýf mücadelesinde yerimi aldým. Her þeyden önce içine doðduðum yaþam tüm emekçileri olduðu gibi beni de çeliþkilerin kavgasýna çekti. Emekçi bir ailede kýt kanaat geçinebilmenin; hatta çoðu zaman geçinememenin sýkýntýlarý içindeyken; bunun yanýnda zenginliðin, refahýn görüntülerini seyretmek öfkemi her zaman katmerledi. Veresiye yaþamlarýn yaný sýra, alan ama hiçbir zaman vermeyenlerle ayakta duran bu sistem; yýkýlmak zorundadýr ve yýkýlacaktýr da. Kýsa bir süre önce çalýþmaya baþladýðým Waikiki fabrikasýnda; her üretim alanýnda olduðu gibi iþçiler hiçbir hakka sahip deðiller. Daha doðrusu olmamasý için patronlarca tasarlanmýþ kölelik yasalarý mevcut. On saati aþan çalýþma süresi ve zorunlu mesailerin karþýlýðý asgari ücretler. Ýþte iþçi ve emekçilere reva görülen yaþama koþullarý. Kardeþler daha ne kadar bu boyunduruk altýnda bulunacaðýz? Ne kadar daha asgari düzeyde yaþayacaðýz? Bizler sessiz kaldýkça hayatýmýz birilerinin cebinin dolmasý uðruna yitip gidiyor. Bundan birkaç hafta önce maden ocaðýnda yitip giden canlar bizdendi. Sele teslim ettiklerimiz sýnýf kardeþlerimizden baþkasý deðildi. O halde yapýlacak olan bellidir. Bizi insanlýktan çýkaran, dil, din, ýrk olarak bölen bu barbarlýk sistemi karþýsýnda; insanca, hakça, eþit ve özgürce yaþayacaðýmýz; hem üreten hem de yöneten olduðumuz sosyalist bir dünyayý var edebilmek için sýnýf kavgasýný bugünden örgütlemek þarttýr. YAÞASIN SOSYALÝST DEVRÝM MÜCADELEMÝZ!
Ýstanbul ikitelli’den Ýþçinin Yolu okuru bir emekçi Merhaba Yoldaþlar Ben bu sene, sistemin geleceðimizin belirlendiðini iddia ettiði ve girmek zorunda olduðumuz YGS ve LYS'ye hazýrlandým. Emekçi bir ailenin çocuðu olarak eðitimin paralýlaþtýrýldýðý bu sistemde okula, test kitaplarýna ve dershaneye verdiðimiz para bizi oldukça zorladý. Kollarýný ailelerimize uzattýðý yetmiyormuþ gibi bir de bizleri bu zorlu sýnavlara hazýrlanmak zorunda býrakarak ve gerek dershanecilikten gerekse sýnav giriþ ücretlerinden oldukça yüksek gelirler elde eden sistem bizleri de henüz lise çaðýnda kendi acýmasýz çarklarý arasýnda eritiyor. Biz Marksist Liseliler olarak kurtuluþun sýnýf mücadelesinde olduðunu biliyoruz. Sistem bize geleceksizlik vaat ederken biz geleceðimizi ellerimize almak için bu geleceksizliðe karþý mücadele vermeliyiz. Bizler çözümün üniversiteye girmek ya da üniversiteyi bitirmek olmadýðýnýn farkýndayýz. Sokakta üniversite mezunu milyonlarca iþsiz varken ya da milyonlarca üniversite mezunu yoðun çalýþma koþullarýnýn ve düþük ücretlerin altýnda ezilirken bizler çözümün devrimci Marksist saflarda mücadele olduðunun farkýndayýz. Emekçi çocuklarý için sadece üniversiteye girmek deðil orada okumak da oldukça zorlaþtýrýlýyor. Üniversitelerde alýnan harç, kayýt paralarý emekçi ailelerin bütçelerini oldukça zorluyor. Bizler Marksist Liseliler olarak uzlaþmaz sýnýf mücadelesinde sömürülenden, ezilenden taraf olup asalaklarýn bizlerin sýrtýndan geçinmesine neden olan bu sömürü sisteminin yýkýlmasý ve sýnýfsýz bir toplumun kurulmasý amacýyla verdiðimiz bu mücadeleyi liselerde ve gideceðimiz üniversitelerde daha da büyütüp sosyalizmin kýzýl bayraðýný yükselteceðiz.
Ankara'dan Ýþçinin Yolu okuru bir Marksist Liseli
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 10 Temmuz 2010 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Þahintepe Mah. 642. Sok. No:30/A Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
Parababalarýnýn Kasalarý Dolsun Diye Hayatlarýmýz Akýp Gidiyor Gün geçmiyor ki iþ cinayetlerinde yeni bir ölüm haberi gelmesin. Bir haberin mürekkebi kurumadan yeni bir kaza haberi geliyor. Madende göçük altýnda kalanlar, sele kapýlýp boðulanlar, tersanede ölenler, kot kumlarken hayatlarý kararanlar ve daha niceleri… Daha fazla kar için insan hayatýný hiçe sayan bu çürümüþ sistemde baþka türlüsü nasýl olabilir ki? Ýþ kazalarýna karþý güvenlik tedbirlerine para harcamaktansa, parababalarý ceplerini doldurmaya bakýyorlar. Ýþçiler, riskli iþlerde hiçbir güvenlik önlemi alýnmadan uzun saatler çalýþsýn ki paralar patronlarýn kasalarýna aksýn. Madenler, tersaneler iþ bilmez taþeronlara havale edilsin ki esnek, güvencesiz, kölece çalýþma koþullarýnda maliyetler azalsýn, canlar pahasýna… Bu çark sadece Türkiye'de böyle dönmüyor. Daha yeni ABD'de de BP'ye ait petrol platformundaki arýza, sondaj makinesinin durdurulup tamir edilmesinin maliyetinin yüksekliði nedeniyle görmezden gelinince 11 iþçinin ölümüne ve çok büyük bir bölgede doðanýn yok olmasýna neden olan bir patlama ile sonuçlandý. Ankara'ya daha geçtiðimiz günlerde silikozis hastasý kot kumlama iþçileri malulen emeklilik hakký elde etmek için geldiler. Dünyanýn birçok yerinde yarattýðý büyük hasarlar nedeniyle yasaklanan kot kumlama, Türkiye'de tehlikeden habersiz çalýþtýrýlan iþçilere hayatý dar etti. Kot taþlamak için kullanýlan kum iþçiden daha deðerli ya onu tekrar kullanmak için patronlarýn ýsrarý sonucu Türkiye týp tarihinde bir ilke imza attý. Madencilikte 30-40 yýllýk sürelerle maruz kalýndýðýnda hasta eden silika ilk defa tekstil sektöründe, hem de çok kýsa süre içinde iþçileri hasta edip öldürdü. Niye mi? Kot taþlama yapýlan yerlerde kumu kaybetmeyip tekrar tekrar kullanmak için havalandýrmasýz ortamlarda uyduruktan maskelerle çalýþýldýðý ve bu da yetmezmiþ gibi ayný ortamda yatýldýðý için. Ýþ cinayetleri hayatýmýzý dört bir yandan öyle sarmýþ ki… Eylül 2009'da Ýstanbul'da meydana gelen selde 8 kadýn tekstil iþçisi bir mal gibi taþýndýklarý kamyonette yaþamýný yitirmiþti. Yine ayný olayda Ýkitelli týr garajýnda meydana gelen su baskýnýnda onlarca emekçi hayatýný kaybetmiþti. Ardý arkasý kesilmeyen iþ cinayetlerinin merkezlerinden biri de ihaleyle özel sektöre devredilen ve güvenlik önlemleri için de ciddiye alýnýr biçimde denetlenmeyen madenler. Herkes bilir madende iþ cinayetine grizu patlamasý neden olur. Maden çýkarýrken ortaya çýkan bu grizu illa patlar mý? Tabi ki hayýr. Metan ve bazý diðer gazlardan oluþan grizunun havada %4-%16 oranýnda birikmesi patlamaya yol açtýðýndan yeterince havalandýrýlan, her vardiyadan önce çalýþma ortamýnýn güvenliði kontrol edilen ve bu durum saðlanana kadar madene iþçinin alýnmadýðý yerlerde grizu patlamaz. Ama grizunun birikmesini engellemek için önlemler alacaksýn masraf; iþçiyi bu tehlike karþýsýnda daha dikkatli olmasý için kýsa sürelerde çalýþtýracaksýn, deneyimli iþçi çalýþtýracaksýn masraf; grizu boþaltýlana kadar kimseyi madene indirmeyeceksin masraf… Ýnsan hayatý ucuz, çalýþacak iþçi bol ne de olsa. 1955 ile 2009 arasýnda kömür ocaklarýnda yaþanan iþ cinayetlerinde 2 bin 687 iþçi yaþamýný kaybetti, 326 bin 321'i ise yaralandý. Mayýs ayýnýn ortasýnda Bursa'da taþerona havale edilen bir madenden gelen 30 iþçinin ölüm haberiyle sarsýlmýþken ay bitmeden yeni bir iþ cinayeti bu sefer de Malatya'daki bir madende göçük sonucu bir iþçinin ölümüyle gerçekleþti. Daha yeni, Temmuz ayýnýn ilk günlerinde Edirne'de maden ocaðýnda çýkan yangýn sonucu 3 iþçi mahsur kalmýþ durumda, akýbetleri belirsiz. Ölümle anýlan bir baþka sektör de tersaneler, adres ise Tuzla. Mayýs ayýnýn sonunda 134. cinayete de imza atýldý Tuzla'da. Kýzak kaldýrma sýrasýnda halatýn kopmasý sonucu bir iþçi hayatýný kaybetti, bir iþçi de yaralandý. Ýþ cinayetlerinin önüne geçilmesi için alýnacak güvenlik tedbirlerini gereksiz masraf olarak gören
Tuzla tersanesindeki taþeron firmalar yüksek riskli iþlerde vasýfsýz, deneyimsiz iþçileri hiçbir eðitime tabi tutmadan yoðun saatler çalýþtýrarak ölüme davetiye çýkarýyorlar. 1985'ten itibaren tersanelerde taþeron sistemi uygulanýyor. Tersanelerde iþ cinayetlerinde 1985'ten 2000'e 15 yýlda 27 iþçi ölürken, 20002007'de bu sayý 41'e çýktý. Gemi sanayi büyüyüp karlarýný katladýkça tersanelerde iþ cinayetlerinde hayatlar sönüyor. Son dönemlerde tersanelerden gelen iþ cinayetleri haberlerinin azalmasýnýn altýnda ise alýnan tedbirler deðil, tersanedeki iþlerin azalmasý üzerine iþçi sayýsýnýn 50 binden 7 bine düþmesi yatýyor. 2010 yýlýnda yaþanan iþ cinayetleri bile saymakla bitmiyor. Ýþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik, mücadele ve dayanýþma günü olan 1 Mayýs'ta Ankara Týp fakültesinde yine taþerona baðlý olarak çalýþan bir temizlik iþçisi cam silerken düþerek hayatýný kaybetmesi üstüne diyecek söz býrakmýyor. Yine Haziran ayýnda ekmek parasý kazanmak için pazar günü demeden çalýþan babaoðul inþaatýn temel kazýsýnda çalýþýrken istinat duvarýnýn çökmesi sonucunda birlikte can verdiler. En çarpýcý iþ cinayetlerinden biri de 2008 yýlýnda Davutpaþa'da ruhsatsýz þekilde þehrin ortasýnda bir iþ hanýnda çalýþan bir havai fiþek imalathanesinin patlamasýydý. Sonucunda çalýþtýklarý yer 21 iþçiye mezar olmuþtu. Bu Devran Böyle Dönmesin Diye… Bu sömürü çarklarý dönmeye devam ettikçe geçmiþte olduðu gibi bundan sonra da iþ cinayetleri olmaya devam edecek. Patronlar kriz koþullarýnda sýkýþtýkça, iþçinin canýný korumak maliyetten görülüp hiçe sayýlacak. Nerede iþ cinayetleri ardý ardýna gidiyorsa bakýn o iþyerinde, o sektörde taþeron, sendikasýz, güvencesiz, esnek çalýþma var. Neoliberal saldýrýlarla beraber özelleþtirme ve taþeronlaþmanýn; teknik altyapýsý eksik, tecrübesiz taþeron firmalarýn gerekli denetimler yapýlmadan çalýþmasýndan ve iþçi maliyetini düþürmek için can güvenliðini yok sayarak göz göre ölümlere yol açmasýndan baþka bir sonucu yok. Sosyal güvenlik uzmanlarý, gazeteciler vb. çok þey söyledi iþçi ölümleri konusunda, Tuzla'da, madenlerde, son olarak da kot taþlama iþçilerinin durumunda. Aslýnda fazla söze ne hacet; çözüm mücadelede. Ýþçiler kendi geleceklerini ellerine almak için ayaða kalkmadýkça kimsenin iþçi ölümlerini umursayacaðý yok. Kaderimiz ellerimizde…
BÜROLARIMIZ Ankara Kýzýlay: Selanik Cad. 23/17 ---------------------------
Ankara Tuzluçayýr: Þ a h in tep e Mah. 642. Sok 30/A (Tekm ezar Pa rk ýn ýn altýndaki parkýn yanýnda) ---------------------------
Ýstanbul Ýkitelli: Ata türk Mahallesi 5. Sokak 53/1 ( Cemevinin 4-5 bina yukarýsýnda)
w ww.bo l se v ik. org