Fiyatý: 1 TL
Faþizmin Topkapý Sarayý Çýkarmasý
Özel Ýstihdam Bürolarý, Paralý Eðitim, Yoksulluk, Ýþsizlik, Geleceksizlik...
Kaderimiz Deðil!
sayfa 2
Uygurlardan Kürtlere Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký sayfa 3
Ýþçi sýnýfý için “Baðýýmsýzlýkçýlýk” neyi ifade ediyor? sayfa 5
Geleceðimizi Ellerimize Almak Ýçin
ÇÖZÜM MÜCADELE! Michael Jackson'ýn Ölümü ve Düþündürttükleri sayfa 14
Latin Amerika'nýn Sertleþen Ýklimi ve Honduras Darbesi sayfa 12
Türk-Ýþ Aðalarý Masa Baþýnda Ýþçileri Temsil Eder Mi? sayfa 6
35. Yýlýnda KIBRIS ÇIKARMASI sayfa 11
Katmerlenen Sömürü: Özel Ýstihdam Bürolarý Özel Ýstihdam Bürolarý, AKP hükümetinin 26 Haziran tarihinde önerdiði iþ kanununda deðiþikliðin "Özel Ýstihdam Bürolarýnýn Mesleki Faaliyet Olarak Geçici Ýþ Ýliþkisi Kurabilmesi Hususu" adlý 1. maddesinde gündeme geldi. Bu maddenin emekçi sýnýflar açýsýndan önemli yönleri þöyle özetlenebilir: Özel Ýstihdam Bürolarý
adýyla oluþturulan kurumlar, iþveren ile iþçi arasýnda aracý rolü görecek, Ýþ akdi iþçi ile ÖÝB arasýnda imzalanacak, ÖÝB istediði anda iþçiyi bir baþka iþverene kiralayabilecek. Bu deðiþikliklerin tümü esnek ve geçici çalýþmanýn yasallaþmasý ve meþrulaþmasý anlamýna geliyor. Ýþ kanununda 2003 yýlýnda yapýlan deðiþiklikle "esnek istihdam" modeli yaygýn-
laþtýrýlmýþtý, bu yasa ile süreklilik içerisinde ÖÝBler, üretim sürecinde hâkim ve yaygýn çalýþma þeklinin esnek ve geçici çalýþma olmasýnýn yolunu açmaktadýr. Geçici çalýþma iþçilerin çalýþma koþullarý ve iþ güvencesini gasp etmekle kalmayýp, örgütlenmelerinin önünde de büyük bir engel teþkil edecektir. Sayfa 8-9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT
Baþarabilir miyiz? Sermaye düzenini yýkýp yerine iþçi emekçi iktidarýný geçirmeyi baþarabilir miyiz? Baþarýlamayacaðýna dair çok söz söylendi. Ne de olsa toptan bir alt üst iddia konusu olan. Günlük yaþamýn keþmekeþinde herþeyin eskisi devam edip gideceði fikri çok daha kabul edilebilir görünüyor. Bu fikir hemencecik benimseniyor da kolayca benimsenenin aslýnda ne olduðuna bakmak gerekmez mi? Tuzla tersanelerinde ya da kot taþlama iþlerinde hayatýný kaybeden yüzlerce iþçinin durumu için 'sadace küçük bir kesim iþçi grubunun sorunu' denilebilir. Peki ya sayýlarý resmi verilere göre bile 4 milyona yaklaþan iþsiz ordusunu mevcut sistemle çatýþma potansiyeli dýþýnda görmek o kadar da kolay mý? Peki ya asgari ücretliler, ya da daha da geniþletip söylersek milyonlarca düþük ücretli, düzenin ve statükonun mu göstergesi sayýlýr? Türkiye'de mevcut sömürü düzeninin bütün bir gençlik kuþaðýna iþsizlik, yoksulluk, sosyal güvenliksizlik, düþük ücretler, uzun çalýþma saatleri, yabancýlaþma ve asosyallik dýþýnda vadedibileceði hiçbir þey yok. Bütün kentlerde emekçi gençliðin bu çýplak gerçeði mi hiçbir þeyin deðiþmeyeceðinin garantisi? Mevcut sömürü düzeninin devamý bu emekçi gençlik kuþaðýnýn politikleþmemesine baðlý. Aksi durumda radikal bir sýnýf mücadeleci kuþaðýn önü açýlacaktýr. Mesele bu ise emekçi gençlik kuþaðýnýn devrimci sýnýf politikasýnýn tesiri altýnda kalmasý nasýl mümkün olacaktýr? Elbette bunun önünde ciddi engeller var. Bunlardan biri sendikal bürokrasi. Sendika patronlarý iþyerlerinden yükselecek bir mücadele dalgasýnýn önündeki en büyük dalgakýran olarak sisteme hizmet ediyor. Ayrýca, burjuva devlet aygýtý, emekçilere göz açtýrmamak konusunda büyük çaba sarf ediyor. Biliyor ki kale duvarlarý bir kez yýkýlýrsa emekçiler akýn akýn surlardan içeri dolacaklar. Bu yüzden Taksim'de 1 Mayýs kutlanmamasý için Ýstanbul savaþ alanýna çevriliyor tüm dünyaya rezil olma pahasýna. Burjuvazinin korkusu büyük, burjuva devlet baskýsý da o oranda yaygýn. 12 Eylül travmasýnýn emekçi-ler nezdinde hala etkisinin atýlamadýðý koþullarda mücadele ediyoruz. Ama bu da temel belirleyici konu deðil. Asýl sorun, emekçi mücadelesine rehberlik etme iddiasýndaki sosyalist siyasal öznelerin baþarýsýzlýðý ile ilgilidir. Sýnýf mücadelesine önderlik etmesi beklenen sol unsurlar emekçilerden giderek uzaklaþmýþtýr. Düzenin devrimcileri marjinalleþtirme çabalarýna karþý bir duruþ sergilenememiþ, bunun sonucunda sosyalistler emekçi sýnýflardan kopmuþlardýr. Ne 12 Eylül yenilgisini ne de Doðu Bloðu'nun çözülmesini Marksist bir anlayýþla çözümlemeyen sol unsurlarýn sert rüzgarlara dayanmasý da mümkün olmadý. Sonunda sosyalistler emekçilerle ayrý dünyalarýn insanlarý haline geldiler. Emekçiler nezdinde tutunulabilen bölgelerse sadece metropol kentlerin Alevi- Kürt Alevi varoþlarý oldu. Diðer taraftan, sistemle barýþýk olmayan bu bölge emekçilerine sýnýf siyaseti götürülmedi. Ulusal ve mezhepsel kimliklere yaslanarak siyaset yapmak kolaycýlýðýna giriþilse de zaman içerisinde söz konusu bölge halkýyla devrimciler arasýnda bir güven sorunu ortaya çýktý. Kýsacasý, emekçilere sýnýf siyaseti götürme iddiasýnda olan sol unsurlarýn bir hayli zayýf kaldýklarý gerçeðiyle yüzyüzeyiz. Þimdi emekçi bölgelerine sýnýf siyaseti götürmek zamanýdýr. Emekçi gençliðin devrimci sýnýf siyasetine ve kültürüne aç olduðunu biliyoruz. Geleceðini ellerine almak için giriþilecek bir kavga için gençliðin kendisini mücadelede somutlayacak bir alternatife ihtiyacý var. Bunun için belirli bölgede ciddi kazanýmlara ihtiyaç var. Zaman azimle emekçiler içerisinde baðlar kurmak zamanýdýr.
Faþizmin Topkapý Sarayý Çýkarmasý Topkapý Sarayý'nda Ýdil Biret'in düzenleyeceði konser 25-30 kiþilik bir BBP'li grup tarafýndan basýlmak istenmesi faþizmin gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Görüntüleri TV ekranlarýna yansýyan faþist güruhun emekçilere ve toplumsal muhalefete karþý her türlü vahþeti sergilemeye hazýr oluþu bir kez daha toplumsal hafýzaya kazýnmýþ oldu. Bu insan tozlarýnýn arkasýnda kimler var? Bu gücü, cüreti ve imkanlarý kimlerden alýyorlar? Tabi ki sermaye düzeninden. Hakkýný arayan emekçilere, gençlere saldýrmak için hazýr bekleyen Ýstanbul polisinin Alperenli faþistlere karþý gösterdiði müsamahakar koruyucu durum aslýnda her þeyi anlatýyor. Alperen Ocaðý'nda yetiþmiþ Ogün Samast'ýn Hrant Dink'i katletmesinin ardýndan getirildiði jandarma karakolunda nasýl bir kahraman edasýyla karþýlandýðý hala hafýzalarýmýzda. Sermaye düzeni faþistlere niye ihtiyaç duyar? Çünkü, faþizmin varoluþ amacý, iþçi sýnýfýný ve toplumsal muhalefeti ezmektir. Emek örgütlüðünü en reformist kanatlarýna kadar atomize etmek ve emeðin ekonomideki karar süreçlerini etkileme gücünü tümden yok etmek, þüphesiz ki burjuvazi için bulunmaz bir nimettir. Bu yüzden Alperenler ya da Ülkü Ocaklarý gibi faþizan gruplarýn arkasýnda kapitalistler vardýr. Burjuvazinin faþizmi yedekte tutmasýnýn anahtarý emek hareketini felç etmek için hazýr güçleri bekletmesidir. Faþizmin Türkiye'deki temsilcilerinin faþizmin þaþmaz görevlerini yerini getirme çabalarý bakýmýndan dünyadaki muadillerininden ayrýlmadýklarý ve onlarý aratmadýklarý hatýrlanmalýdýr. Burjuvazi, görevlerini yerine getiren faþizmi beslemeye devam etmiþtir. Türkiye'deki faþist yapýlardaki rekabet de üzerine durmamýz gereken bir konudur. Faþizmin iþlevsel özü emek hareketine karþý saldýrýdýr. Bunun dýþýnda faþist hareketin taþýyýcýlarý arasýnda bir ayrým olmasý düþünülemez. Bu nedenle, Ülkü Ocaklarý ile Alperen Ocaklarý arasýnda ayrým oluþturduðu iddia edilen "önce Türklük mü önce Ýslam mý?" sorusuna verilen cevap, burjuvazinin yaðlý kesesinden nemalanmak için yaratýlan yapay ayrýmlar etrafýnda rekabetten öte birþey deðildir. Yine de zaman zaman, faþist hareket burjuvaziyi dahi utandýracak aþýrýlýklara kaçabilmektedir. Özellikle faþizmin taþýyýcýlýðý konusundaki rekabet bu aþýrýlýklarýn kaynaðý olabiliyor. Ýdil Biret konserinde yaþananlar da bunun bir örneði olmuþtur. Faþistlerin son eylemi, kendi mahiyetlerini o kadar çýplak biçimde ortaya koyuyordu ki burjuvazinin aslî temsilcileri de durumdan rahatsýz oldular. Olayý derhal kapatmaya çalýþan Ýlber Ortaylý'nýn iþgüzarlýktan öte bir görev gibi Alperen Ocaklarý'ný aklamaya soyunmasý bir sýnýf refleksinin yansýmasý. Bu konuya tekrar dönmek üzere, MHP ve BBP iliþkisine
yoðunlaþmaya devam edelim. MHP'nin parlamenter siyasete açýldýðýnda oynadýðý uslu çocuk rolü, uzun zamandýr Alperen Ocaklarý'ný ve BBP'yi kendini göstermeye itiyordu zaten. BBP'nin son zamanlarda adýnýn karýþtýðý kanlý iþleri saymak iyi bir baþlangýç noktasý: Hrant Dink cinayeti, Malatya'daki katliam, Trabzon'daki McDonald's olayý vs. Katil
“Faþizm cezadan muaf tutulduðu bir ortamda hýzla büyür. Faþist kahramanlarýn, iþçilerin üzerine gönderdikleri her birliðe karþýlýk iþçilerin kendi saflarýndan iki, üç ya da dört birlik göndermeye hazýr olduklarýný fark ettiklerinde, kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna kýstýrýp kaçacaklarýndan bir an için þüphe duymamak gerekir.” (Troçki) Muhsin Yazýcýoðlu'nun cenazesi hem BBP'nin burjuvazinin vurucu gücü olmaya hevesini göstermek için, hem de polis yönlendirmesi ve gözetiminde saatlerce Ankara'nýn göbeðinde dolaþtýrýlmalarý vesilesiyle, burjuvazinin Alperen'leri yedekleme refleksinin bir sinyaliydi. Hem üniversitelerde hem de sokaklarda artýk daha fazla Alperen terörü gözlemlememiz de böyle bir görev deðiþiminin sonucu olsa gerek. Faþizm, elbette bütün imkanlarýyla sanata ve kültürel çeþitliliðin ifadesine saldýrýr. Tarih de bunu doðrulamaktadýr. Topkapý sarayýndaki faþist saldýrganlýðýn bir baþka boyutu da budur. Biz devrimci marksistlerin görevi faþizme karþý birleþik iþçi cephesini kurmaktýr. Burjuva siyasetin faþizme karþý samimi siyaset örmesini beklemek, burjuvazinin iktidarýný savaþmadan terketmesini beklemek kadar safdillik olur. Faþizmin tarihsel misyonu iþçi sýnýfýnýn devrimci atýlýmýný engellemektir. O halde iþçiler, kendi kaderlerini ellerine alma mücadelesinde yol alacaklarsa o zaman faþizme karþý sýnýf savaþýný da örgütlemek durumunda kalacaklardýr. Faþizmin panzehiri sýnýf mücadelesidir. O yüzden de sloganýmýz "faþizme karþý sýnýf savaþý" olmalýdýr.
Güler Zere Serbest Býrakýlsýn! Adana Karataþ Hapishanesi'nde 14 yýldýr siyasi tutsak olarak bulunan Güler Zere, an be an ölüme sürükleniyor. Kapitalizmin tutsak evleri katliamcý geleneðiyle öldürmeye devam ediyor. Hakkýnda birçok saðlýk kuruluþunun, üniversite adli týp kurumlarýnýn verdiði “hapishanede kalýrsa öleceðine” dair raporlar hasýraltý ediliyor. Tüm bu raporlara karþýn Ýstanbul Adli Týp Kurumu 3. Ýhtisas Dairesi Güler Zere’nin cezaevi koþullarýnda tedavi edilebileceði kararýna varýyor. Oysa ayný kurum, Özel Harekât Dairesi eski Baþkaný Ýbrahim Þahin Susurluk davasýndan hüküm giydiðinde, “sürekli ve aðýr hastalýðý var” gerekçesiyle cezanýn iptali kararýnýn alýnmasýný saðlamýþtý. 14 yýl önce “anayasal düzeni zorla deðiþtirmek” suçlamasýyla müebbet tutsaklýða mahkûm edilen ve Elbistan Cezaevi’ne konulan Zere’nin tedavisi, hastalýðýnýn ilk günlerinden beri çeþitli bahanelerle geciktiriliyor. Zere’nin hastaneye gönderiliþi bile tam 2 ay gecikmeyle gerçekleþmiþti. Çukurova Üniversitesi Adli Týp’ý tarafýndan konan kanser teþhisi nedeniyle damaðýnýn büyük bir kýsmý alýnan ve tedavisine devam edilmesi gereken Zere, bu defa da Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Balcalý Hastanesi’nin mahkûm koðuþunda yer olmadýðý gerekçesiyle tekrar cezaevine gönderildi. Ýtirazlar üzerine ikinci ameliyat için tekrar hastaneye gönderilen Zere, daha sonra tekrar hapishaneye götürüldü ve þuan ilerlemiþ hastalýðýna raðmen hala cezaevinde tutuluyor. Aslýnda Güler Zere’ye yapýlan uygulamalar kapitalist devletlerin alýþýlagelmiþ katliamcý geleneðidir ve TC’nin bu konudaki dosyasý hayli kabarýktýr: Ýnsan haklarý örgütlerinin tespitlerine göre, 2000-2009 yýllarý arasýnda tam 306 tutsak benzer þartlar altýnda ölüme mahkum edildi. Bunlarýn sonuncusuysa Ýsmet Ablak: 1994 yýlýnda tutuklanan ve müebbet hapis cezasýna mahkûm edilen Ablak, 3 yýl önce cilt kanserine yakalandý ve 30 kez ameliyat geçirdi. Baðýmsýz saðlýk kuruluþlarýnýn saðlýða uygun bir ortamda tedavi edilmesini talep etmeleri Adli týp kurumunun kararýný deðiþtiremedi ve Ablak, mahkûm koðuþunda tutulduðu Erzurum Atatürk Üniversitesi Süleyman Demirel Týp Merkezi Saðlýk Araþtýrma Uygulama Merkez Müdürlüðü Hastanesi’nden ölü olarak bulundu. Bu vakada da Adli Týp Kurumu 3. Ýhtisas Dairesi’nin raporu “Cezaevinde tedavi edilebilir” olmuþtu. Ýþçi sýnýfýna ve emekçilere insanca yaþam hakkýný tanýmayan, her fýrsatta onlarý daha fazla sömürmenin yollarýný arayan patronlar sýnýfý ve devleti, emekçi halkýn ve ezilen uluslarýn özgürlüðü için mücadele edenleri de; tutsak evlerinde saðlýksýz koþullara, tecride ve sistematik iþkenceye mahkûm ediyor. Bu katliamlarýn tek sorumlusu kapitalist devlettir. Kapitalistlerin saltanatý yýkýlmadan ve yerine iþçilerin özyönetim organlarý geçmeden de bu ve bunun gibi katliamlar devam edecektir. Ya Barbarlýk, Ya Sosyalizm!
Ýþçinin Yolu
3
Uygurlardan Kürtlere Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký Emperyalist çekiþmelerin, iþgallerin, etnik çatýþmalarýn, toplumsal hareketlenmelerin, içine girdiðimiz krizin temposuyla birlikte yoðunlaþtýðýný görüyoruz. Çin'de Temmuz baþýnda yaþanan olaylarda Uygur halkýyla Han Çinlileri arasýndaki etnik çatýþmanýn ardýndan Çin polisinin olaylara müdahalesini ve yüzlerce insanýn ölümünü izledik. Bu olaylarý kapitalizmin yarattýðý barbarlýk olarak kriz ekseninde ele almak doðru olacaktýr. Elle tutulur devrimci siyasal öznelerin olmayýþý, yani ezilen Uygur halkýna ve þovenizmin kýskacýndaki Han Çinli emekçilere enternasyonalist devrimci bir alternatif sunan bir gücün yokluðu, bir yandan bu büyük trajedinin ortaya çýkýþýnýn en büyük nedeni, hem de sonuçlarýnýn daha da aðýrlaþmasýný beraberinde getiriyor.
Uygurlar ve Kürtler Türkiye'nin devlet erkaný, faþist katiller, Ýslamcýlar, liberaller, ulusalcýlar bir bütün olmuþ, Uygur sorunu konusunda çok duyarlý davranýyorlar, gözyaþý döküp, Çin'i "soykýrým" yapmakla suçluyorlar. Kendi çýkarlarý gereði hareket eden bu karmaþýk güruhu Filistin konusunda Ýsrail'e atýp tutarken de görmüþtük. Ancak yakinen tanýdýðýmýz bu ikiyüzlü reziller yýllardýr Kürt sorunu konusunda da bir bütün olmuþlar, "bölücülük bu!" diye yýrtýnýp duruyorlar. Kürtlerle Uygurlarýn ya da Filistinlilerin durumu aynýdýr ve Türkiye'nin sýnýrlarý içinde yaþanan vahþeti, Kürt halkýnýn çektiði acýlarý es geçip, Filistin'den, Uygurlardan bahsetmek ayýptýr, yalancýlýðýn dik alasýdýr. Yalancýlýk ve ikiyüzlülük burjuvanýn doðasýnda olan özellikler. Gelgegelim coðrafyalar ve gerçeklikler çok farklý olsa da Kürt sorununda da temel sýkýntý ayný. Kürt sorununda da en büyük sýkýntý, devrimci enternasyonalist bir gücün samimi ve tutarlý bir alternatif olarak yükselip yükselememesinde yatýyor. Bu somut ihtiyaç bundan önce karþýlanamadý, bundan sonrasý ise bizlerin yapacaklarýna bakýyor. Diðer taraftan egemen sýnýf Kürt sorununda "çözüm" adýna kendi cephesinden hamleler üretme çabasýnda. Bunu, Kürt halkýnýn büyük bedellerle yürüttüðü mücadelenin egemen sýnýfý bir takým açýlýmlara zorladýðý þeklinde anlamak gerekiyor. Abdullah Öcalan, kendi yol haritasýný açýklayacaðýný ilan ettikten sonra burjuva kanat özellikle hareketlerini hýzlandýrdý. Amaç, Öcalan'ýn muhatap alýndýðý ya da pazarlýk yapýldýðý görüntüsünü vermemek. Peki, Kürt halkýnýn siyasal temsilcilerini muhatap almamak hala ayný inkarcý politikalarýn bir uzantýsý deðil mi? Bu soru olduðu gibi duruyor. Yönetici sýnýf katýnda Kürt sorununda belki de daha önce hiç olmadýðý kadar mutabakat saðlandýðý söyleniyor. Bu, büyük ölçüde MGK'nýn son Ergenekon sürecinde zayýflamasýyla mümkün olabildi. Bu bir anlamda AKP'nin elini rahatlatýyor. Genel seçimlere çok fazla bir zamanýn kalmadýðý þu sýralar AKP Kürt sorununda yapýlacak kimi reformlarýn kendisini zayýflatacaðýndan korkuyor. MGK'nýn onayý bu konuda bir güvence de olsa AKP hala çok temkinli, liberal duruþunun iktidar açgözlülüðü nedeniyle hýzla ikinci plana itileceði bir gerçek. Yani, iddia edilen, büyük yaygara koparýlan reformlar konusunda dað fare doðurursa kimse þaþýrmayacak. Egmen sýnýfýn TÜSÝAD kanadý her zamanki gibi en açýk ama en kaypak olan taraf. Geliþmelerden memnun DTP ile görüþmeler yürütüyor, yani DTP'yi muhatap kabul ediyor, ama bu konuda gerçek politika sahnesinde tutum geliþtirmiyor. Kürt tarafý ise oldukça mütevazi taleplerle karþý tarafýn atacaðý adýmlarý bekliyor. Gerillanýn daðdan indirilmesi sürecini baþlatmaya yetecek gerekli adýmlarýn devlet tarafýndan atýlmayacaðý beklentisi hakim. Bu noktada þunu belirtelim: Kürt sorununda gerillanýn daðdan inmesini saðlayacak adýmlar atýlsa bile, ki bu hiç beklenmeyen bir durum, Kürt sorunu çözülmüþ olmayacak. Tarihsel spektrumda bu sadece belirli bir
mola anlamýna gelebilir. Bu mola, tahmin edilenden de daha kýsa olabilir, ama daha uzun sürse bile burjuvazinin bu sorunu çözmeye yeteneði yoktur, yeni taleplerle belki de farklý aktörlerle sorun tekrardan gün yüzüne çýkacaktýr. Burada þimdiden hesap edemediðimiz ama geliþmesi için var gücüyle çalýþtýðýmýz bir faktör daha var ki o da devrimci iþçi sýnýfý hareketi. Böyle bir durumda gerek Batýda gerekse de Kürdistan'ýn genelinde eþitlik ve özgürlük temelinde komünist davamýz baþat bir faktör durumuna gelecektir.
Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký Yine de bizim yazýmýzýn konusu gündeme damgasýný vuran bu iki ulusal soruna dair doðru tavýr almak ve sosyalistler için bir keskin bir ayraç olan "uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký" ilkesini en net þekliyle ortaya koymak. Bu, yükseltmeye çalýþtýðýmýz iþçi sýnýfý mücadelesinin doðru geliþmesi için zorunluluktur. Ýþçi sýnýfý, demokrasi uðruna, ezilen uluslarýn savaþýmýnda ve bütün alanlarda tutarlý bir devrimci tavýra sahip olmadan kapitalizmi alaþaðý edemez. Kürt ya da Uygur fark etmez, dünyanýn pek çok yerinde yaþanmýþ ve yaþanan ulusal sorunlarýn hepsi kapitalizmin hakim üretimi biçimine dönüþtüðü koþullarda ortaya çýkýyor. Pek çok halkýn, çoðu zaman birbirinden haberi dahi olmadan, birarada yaþadýðý topraklar kapitalist geliþime uygun biçimde ve çoðunlukla zor yoluyla þekillendirilmiþtir. Bugün Urumçi'de yaþanan olaylarý Çin'in kapitalist geliþiminde aramak gerekir, ha keza Kürt sorununu da Türkiye tarihinde. Doðu Türkistan ve Kürdistan, "baðýmsýz" ülkeler olarak tarih sahnesine çýkamadýlar. Çýkamamalarý, Asya'da ve Ortadoðu'da geçmiþte yürütülen emperyalist politikalarýn, savaþlarýn ve toplumsal hareketlerin ürünüdür ve sonucudur. Bugün Kürtler ya da Uygurlar için kolayca emperyalizmin oyuncaklarý deniyorsa iki kere düþünmek lazým. Her þeyi emperyalizme baðlarsak hiçbir þeyi çözemeyiz de anlayamayýz da. Þu an iki coðrafya da ucuz iþ gücü ve hammadde saðladýðý ölçüde, emperyalist bir ezen ulus politikasýna ve doðal olarak ezilen ulusun baþkaldýrýsýna sahne olmaktadýr. Hareketin gittiði yön neresi olursa olsun, ezilen ulusun baþkaldýrýsý ezen ulusun emperyalist çýkarlarýnýn karþýsýndadýr. Türkiye'de iþçi sýnýfýnýn devrimci çýkarlarýyla uzak düþmüþ solcularýn bugün bu iki ulusal sorunda aldýklarý tutum da tam seyirlik. Uygur sorununa ABD emperyalizmi ekseninde yaklaþmak, kimilerine huzur ve kolaylýk veriyor. ABD'nin emperyalist çýkarlarýna karþý durmak adýna Çin emperyalizminin sosyal-bekçiliðini yapanlarýn tutum ve davranýþlarýný asla kabul etmiyoruz ve sahiplenmiyoruz. Dedik ki, ezilen ulusun baþkaldýrýsý ayný zamanda ezen ulusun emperyalist çýkarlarýna terstir. Kürt ulusunu ezen, imha ve inkar eden burjuva devlet geleneðinin, buna sahip çýkan faþist güruhlarýn ve Ýslamcýlarýn ikiyüzlülüðünü anlattýk; ama bu ikiyüzlülüðe karþý savaþýrken, kendini solcu diyenler ezilen Uygur halký karþýsýnda Çin'i savunuyor. Neden? Çünkü, iþin içinde ABD var. Bu uyduruk solcularýn bazýlarý kabul ediyorlar: "Urumçi olaylarý, hiç kuþku yok, Çin'in kapitalistleþme sürecinde Þincan'da yaþanan ekonomik, sosyal, demografik deðiþimlerin bir ürünüdür ve bu anlamýyla bütünüyle yerli bir olaydýr." Ama yine de ABD emperyalizminin bu etnik sorunu kaþýdýðýný ve kendi çýkarlarýna alet ettiðini de ekliyorlar. Çin'de hala birtakým "iþçi devleti" kýrýntýlarý var diyorlar; nasýl kýrýntýlarsa, dünyada iþçi
sýnýfýnýn en acýmasýzca sömürüldüðü yerlerden biri Çin oluyor. ABD bu kýrýntýlara saldýrýrsa -ki iddia edilen ABD'nin Uygur sorununu kaþýyarak, Çin'deki "iþçi devleti"ne saldýrdýðýdýr- bu tutarsýzlýk abidesi solcular ABD'ye karþý en önde savaþacak. Yani Çin devletinin Uygurlara karþý yürüttüðü baskýlarýn yanýnda yer alacaklar. Ama ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkýný da savunacaklar. Böyle saçmalýk olamaz! Ýþçi sýnýfýnýn devrimci çýkarlarýný savunanlar, emperyalist devletlere karþý yürütülen ulusal kurtuluþ hareketlerinde, "bazý durumlarda, bir baþka "büyük" devlet tarafýndan ayný ölçüde emperyalist amaçlarý için yararlanýlýyor" diye uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný reddetmezler. Ve yine ezen uluslarýn iþçilerinin görevini iþçi sýnýfýnýn tarihsel önderlerinden Lenin þöyle açýklýyor: "Proletarya, "kendi" ulusu tarafýndan ezilen sömürgeler ve uluslar için siyasal ayrýlma özgürlüðü istemelidir. Yoksa, proletarya enternasyonalizmi boþ bir sözden baþka bir þey olmazdý, ezen uluslarla ezilen uluslarýn iþçileri arasýnda ne güven, ne de sýnýf dayanýþmasý mümkün olurdu." Burada sorunu ele alýþ tarzý ve çözüme dair yaklaþým, emperyalist iliþkiler çerçevesinde yürütülen kirli siyaseti ilk sýraya koymuyor dikkat ederseniz. Her þey apaçýk ortada: uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný kabul etmenin özü sýnýf dayanýþmasýdýr, enternasyonalizmdir, çeþitli halklardan iþçileri birbirleriyle kaynaþtýracak güven duygusudur. Ulusal sorunun çözümü þu yüzden çok önemlidir: kardeþ halklarýn iþçilerini birbirine düþman eden sorun ortadan kalkar. Ulusal sorun sürdükçe sýnýf çeliþkilerinin üzeri örtülü kalýr. Sorun çözüldükçe, iþçiler gerçek sorunu, yani sýnýfsal farklýlýklarý daha net görmeye baþlarlar. Kürt ulusu, temsil organý olarak kimi kabul ediyorsa ve ulus adýna nasýl bir kararda uzlaþý kýlýnmýþsa -bu ayrýlma talebi de olur, salt demokratik haklarla da sýnýrlý olabilir- devrimci iþçiler bu karara saygý duymak zorundadýr. Türkiye devlet geleneðinin çözümde Kürtler adýna kimseyi muhatap almamasý özünde hala inkarcý bir politikadýr. Bunu teþhir etmenin, çözüm aþamasýnda siyasi üstünlüðü kabul ettirmek için þiþirilebilecek milliyetçi, þoven dalgaya karþý durmanýn adý devrimci Marksizm'dir. Çin'de Uygurlar kendi dillerini rahatça konuþabiliyorlar ya da yaþadýklarý coðrafyanýn adýnda "özerk" geçiyor diye, "Daha ne istiyorsunuz, Kürtlerin durumu sizden daha beter" mi diyeceðiz; yoksa Çin þovenizminin karþýsýnda mý yer alacaðýz? Ýþçi sýnýfýnýn devrimci çýkarlarý için savaþmak bunu cevaplamayý gerektirir. Ezilen ulusun mücadelesinin meþruiyetini ve ayrýlma hakkýný savunmadan ne ezen ulusun iþçilerinin devrimci savaþýmý olanaklýdýr, ne de ezilen ulusun iþçileriyle kol kola devrime yürümek. Lenin diyor ki "Bir yanda, emperyalizmin ve siyasal merkezileþmenin ilerici bir þey olduðunu iddia ederek ilhaklarý savunan ve ütopik, aldatýcý, küçük-burjuva vb. diye nitelendirdikleri uluslarýn kaderlerini tayin hakkýný reddeden burjuvazinin maskesi düþmüþ uþaklarý var." Türkiye ulusalcý solunda bunlardan çok var. Öte yanda da, "uluslarýn kaderlerini tayin hakkýný yalnýzca ikiyüzlüce savunup; siyasal bakýmdan serbestçe ayrýlma istemini "aþýrý" bulanlar." Bunlar ise yeni türediler. Ve biz, bütün bu karmaþanýn ve tarihin üzerimize yýktýðý güven bunalýmýnýn içinde uluslarýn kaderini tayin hakkýný ve tüm demokratik talepleri, "burjuva hükümetleri devirmek ve sosyalizmi gerçekleþtirmek uðruna devrimci yýðýn savaþýna doðrudan doðruya baðlý kýlma gereði"ni savunuyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz.
Cihan Esmersoy
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi
KRÝZLER NASIL ÇIKAR? Aþýrý Üretim Bunalýmýnýn Temelleri Nedir?
Pek çok insanýn yakýcýlýðýný çok yakýndan hissetmeye baþladýðý bir ekonomik krizin içinden geçiyoruz. Kriz hayatýmýzý mahvediyor, bu kesin. Emekçi cephesinde herkes krizden kurtulmak istiyor. Krizlerin nasýl oluþtuðunu anlarsak, kurtuluþun haritasýný da önümüze koyabiliriz. Resmi tarih kitaplarýnda tarih, liderlerin üzerinden anlatýr. Buna göre liderler 2001’de Baþbakanlýk önünde yazarkasa zaferler kazanýrken, geniþ yoksul halk katmanlarý toplumsal olaylarda etkin bir kýran bir esnafýn görüntüleriyle hatýrladýðýmýz bir kriz yaþanmýþtý Türkiye’de. rol oynamaktan acizdirler ve sadece yönetilmeye layýk olarak görülürler. Ancak Yine iþsizlik, açlýk, yoksulluk, bunalým biz, bütün savaþlarda emekçi kesimlerin kullanýldýðýný, adýna zafer denen olayvardý. Ancak o kriz, sadece Türkiye’de larýn soykýrýmlar, katliamlar ve yaðmalardan ibaret olduðunu; yine tarihteki olan, yerel ölçekli ve önemli devrimlerin de bizzat emekçilerin ellerinden yükseldiðini biliyoruz. Böylece karþýmýza geniþ halk kitlelerinden yalýtýlmýþ bir liderlik deðil; fakat biz- küçük çaplý bir krizdi. Bugünkü kriz tüm zat iþçilerin ve emekçilerin çýkarlarýný savunan; onlarý burjuvazinin saldýrýlarýna dünyayý ilgilendiriyor karþý korumak için iþçi sýnýfýnýn devrimci taktiklerini geliþtiren, bu mücadeleye ve çok daha þiddetli yön veren siyasal bir liderlik sorunu çýkýyor. Lenin'in tarihsel önemi iþte yaþanacak. Peki, krizburadadýr. Hepimiz Lenin'in adýný þu veya bu yerde, þu veya bu vesileyle iþitler nasýl çýkýyor? Niye miþizdir. Peki gerçekte Lenin'in kim olduðunu biliyor muyuz? Ýþçiler için sýnýf dönüp dolaþýp krizin bilincini kavramak ve geçmiþin devrimci iþçi liderlerini ve onlarýn býraktýklarý içine giriyoruz? Önce bir ekonomik mirasý öðrenmek oldukça önem taþýyor. Öyleyse þimdi Lenin'i tanýyalým. canlanma dönemiyle Lenin 22 Nisan 1870'te Rusya'nýn Simbirsk þehrinde doðdu. Çarlýk Rusya'sýnýn baþlayalým. Bu dönemvahþi devlet baskýsý daha genç yaþlarda Lenin'in düþünce yapýsýný þekillendirmeye baþladý. Gençliðini küçük burjuva radikalizminin ifadesi olan Narodnizmi lerde pazara getirilen ve bilimsel sosyalizmin temsilcisi Marksizmi incelemekle geçiren Lenin ailesiyle ürünlere olan talep, yani insanlarýn alým birlikte göç ettiði Samara'da hukuk fakültesini bitirdi ve 1893'e gelindiðinde yapabilme gücü, pazara sürülen (arz Narodnizmle olan baðlarýný kopararak Marksist oldu.Yüzyýlýn sonuna edilen) ürünleri aþar. Alým gücü yüksek gelindiðinde Çarlýk Rusyasý'nda otokrasiye karþý muhalefet yükseliyor; her yan- olunca satýþlar da artar. Dolayýsýyla fiyatdan iþçi örgütleri kurulmaya baþlanýyor; daha sonraki devrim yýllarýnýn büyük lar artacaktýr. Fiyatlar artýnca patronlar genel grevlerinin nüveleri olan grev hareketleri yayýlýyordu. Ancak Rusya'daki karlarýna kar katmýþ olurlar. Kar oranlarý tüm bu iþçi örgütleri birlik olmaktan uzaktý ve yerel düzeyle sýnýrlanmýþlardý. Bu yükseldiði için, yatýrým yapmak cazip durumu gören Lenin, iþçi sýnýfýný bilinçlendirecek, ona mücadele tekniklerini hale gelir. Böylece sürekli yeni yatýrýmlar öðretecek ve gizlilik koþullarýnda yalpalamamak için olabildiðince merkezileþe- gerçekleþtirilir. Biriken sermayenin tümü cek bir örgütü kurmanýn mücadelesini bu yýllarda vermeye baþladý. 1902 yýlýnda üretim ve ticaret alanýna akar. yazdýðý "Ne Yapmalý" adlý meþhur kitabýnda iþçilerin mücadelesini salt ekonomik Yatýrýmlar arttýkça, iþçiler için yeni iþ bulma olanaklarýnýn kapýsý açýlmýþ olur. savaþýma indirgeyen "ekonomistlere" karþý savaþ açtý ve iþçi sýnýfýnýn siyasal Ancak, þunu biliyoruz ki kapitalistlerin mücadelesinin aciliyetini vurguladý. Ýþçilerin "kendiliðinden" yürüttükleri herkese iþ bulmak gibi dertleri yoktur. mücadelenin sendikal sýnýrlarýn ve burjuva siyasetinin ötesine gidemeyeceðini Ýþsizlik olmasaydý patronlar iþçi ücretvurgulayarak öncü örgütün iþçi sýnýfýnýn sýnýf savaþýmýnda yürüteceði liderlik lerini kolay kolay düþüremezlerdi. misyonunu açýkladý. Dýþarýda iþe girmeye hazýr iþsizler 1903 yýlýnda Menþeviklerin iþçi sýnýfý partisini bir kitle partisi haline getirme ordusunun olmasý, patronun eline her çabalarýnýn karþýsýnda durdu. 1905 devriminden sonra ise partinin kapýlarýnýn daim koz verir, “bu ücrete çalýþmazsan, iþçilere sonuna kadar açýlmasý gerektiðini söyledi. Böylece parti içindeki aydýn bak iþe girmeye hazýr baþkalarý var, onlarý alýrým.” der. tabakanýn elitist tutuculuðuyla savaþtý ve iþçi sýnýfý örgütünü iþçilerin bizzat Yatýrýmlarýn hýzla artmasýyla, üretimin içinde yer aldýðý canlý bir yapý haline getirdi. 1917 Ekim Devrimi öncesinde kapasitesinin büyüdüðü geçici bir refah hiçbir demokratik görevi yerine getirmeyen burjuvaziye savaþ açtý ve Bolþevik dönemi yaratýlmýþ olur. Bu dönemde Parti'ye sosyalist devrim vizyonunu kazandýrdý. Böylece Rusya'da ezilenler ve patronlar muazzam karlar elde ederler. sömürülenler tarihte ilk kez iktidara yerleþmiþ oluyordu. Daha sonraki yýllarda Yeni iþletmeler kurulur. Kurulan iþletkapitalist devletlerce desteklenen burjuvazinin Beyaz ordusuna karþý yürütülen meler modernleþtirilir, teknik düzeyi
Lenin ve Ýþçi Sýnýfýnýn Devrimci Öncüsü
savaþta verilen aðýr kayýplarla iþçi devleti büyük yaralar aldý. Lenin son mücadelesini bu iç savaþ sonrasý yükselen bürokrasiye karþý verdi ve devrimin kaybedilmesine karþý verdiði bu savaþý tamamlayamadan 21 Ocak 1924'te öldü. Ancak eserleri, mücadeleleri ve þaþmaz sýnýf uzlaþmazlýðýyla geleceðin devrimci kuþaklarýna büyük bir miras býraktý. Lenin'in önümüze koyduðu iþçi sýnýfýnýn öncüsü olacak merkezi bir parti kurma zorunluluðu bugün de tüm çýplaklýðýyla önümüzde durmaktadýr.
Ýþçi Sýnýfýnýn Kirli Düþmaný Faþizmle Nasýl Mücadele Edilir? Faþizm iþçi sýnýfý mücadelesinin tarihsel düþmanýdýr. Amacý, baðýmsýz iþçi sýnýfý hareketinin daðýtýlmasý, iþçilerin yýldýrýlmasý, sindirilmesi ve ezilmesidir. Namlusu iþçilere doðrulmuþ bu adi silahý elinde tutanlar ise tekelci kapitalistlerin belirleyici gruplarýdýr. Faþizm, eninde sonunda tekelci sermayenin geliþmesine, sermaye biriktirmesine ya da bir bunalýma girdiyse, bundan kurtulmasýna hizmet eder. Ülke içinde ve dýþýnda pek çok önemli sermaye yatýrýmýný elinde tutan bu sömürgenler, iþçi sýnýfýnýn mücadele ederek büyüdüðü ve güçlendiði dönemlerde faþist katilleri piyasaya salarlar. Bu katiller ordusu, yine tekelci sermayenin mali ve politik desteðiyle, arka çýkmasýyla ayakta kalýr ve güçlenir. Faþizmin en önemli özellikleri, çoðu avare, gelecekten ümitsiz, iþsiz, yoksul bir gençlik kitlesini seferber edebilmek ve ýrkçýlýk gibi sapkýn fikirlerle ortalýðý kana bulamaktýr. Misal, AKP, MHP, CHP, DSP, BBP vs. hepsi sermayenin hizmetinde olan partilerdir; ama bunlarýn içinde yalnýzca MHP ve BBP faþisttir. Ülkü Ocaklarý ya da Alperenler, faþist kitle tabanýdýrlar ve hepsi
yükseltilir. Ayný zamanda bankalar, borsalar için de bir canlanma dönemi yaþanýr. Krediler ve spekülasyonlar teþvik edilir; yatýrým olanaklarý, tüketim olanaklarý geniþletilir. En önemlisi de karlarýn yüksek olmasý sebebiyle üretim çýlgýnlýðý yaþanmasýdýr. Müthiþ bir mal üretimi açýða çýkar. Tabii sorunlar da bu noktada açýða çýkmaya baþlar. Piyasaya çýkan mal kütlesi büyürken, yani arz yükselirken, insanlýðýn büyük çoðunluðunun pazarda sunulan bu bolluðu satýn alabilmesi mümkün deðildir. Kriz iþte bundan çýkar: bir yanda aþýrý üretim, bir yanda eksik tüketim. Ýnsanlýk yarattýðý müthiþ bolluðu, bir avuç patron kar edecek diye tüketemiyor. Sorun üretimin yetersizliði deðil tüketimin yetersizliði oluyor. Stoklar biriktikçe, bunlarý eritmek için olmadýk türden tüketim kredileri yaratýlýr. Krediler, krizi daha da derinleþtirmekten, patlama anýný þiddetlendirmekten baþka bir iþe yaramazlar. En sonunda fiyatlar ve karlar düþtükçe düþer; iþletmeler batmamak adýna iþten çýkarmalara, ücretlerin düþürülmesine baþvururlar. Ýþsizlik yaygýnlaþýr, zaman geçtikçe açlýk ve yoksulluk derinleþir. Çoðunlukla küçük ve orta ölçekte iþletmeler iflasa sürüklenir, büyükleri devlet eliyle kurtarýlýr. Krizden sonraki buhran döneminde, tekrar canlanma yaratmak adýna sermayenin, makinelerin, stoklanmýþ mallarýn tahribatý yaþanýr. Ýnsanlar açlýktan ölürken, tahýlý, domatesi denize dökülür ya da yakýlýr. Böylece kalan sermayeyle yeniden bir ekonomik canlanma dönemi baþlamýþ olur. Yani baþa dönmüþ oluruz. Ancak bu döngüde ekonomik canlanma dönemleri giderek kýsalýrken krizlerin süresinin giderek uzadýðýný belirtmek gerekir. Öyleyse þu sonuç çýkýyor: Kapitalizm sürdüðü sürece krizler yaratýyor ve yaratacak. Bunu ne devlet engelleyebilir, ne bir patron, ne de bir mucize. Krizlere son vermenin yolu kapitalizmi yýkmaktan, iþçilerin iktidarýný kurmaktan geçiyor.
ýrkçýdýrlar. Faþistlerin tek hedefleri iþçi sýnýfýnýn örgütlü gücünü ne pahasýna olursa olsun parçalamaktýr. “Komünizme karþý savaþ” adý altýnda iþçilere saldýrýrlar. Ýþçiler arasý etnik ya da dinsel farklýlýklarý kýþkýrtýrlar. Kürt – Türk – Laz – Ermeni, Alevi – Sünni çatýþmalarý gibi þeyler üreterek toplumu ve özellikle iþçileri bölerler. Faþizm, iþçinin düþmanýdýr ve sýnýf bilinçli iþçiler her alanda faþizme karþý mücadele etmek zorundadýr. Bu mücadele, sabýrla anlatarak da olabilir, gerektiðinde faþist köpeklerin saldýrýlarýna karþý ayný sertlikle ve hatta fazlasýyla cevap vererek de. Türkiye iþçi sýnýfý, faþistlerin kýþkýrtmalarýna, halk içinde yaymaya çalýþtýðý korkuya ve teröre karþý, Alevi, Sünni, Kürt, Türk omuz omuza durabileceðini göstermiþtir. Ancak faþizme karþý mücadele etmek demek, kitlelerden kopuk bir þekilde faþistlerle kapýþmaya girmek deðildir. Ne yazýk ki, Türkiye solu bu hatayý çok yapmýþtýr. Bizler bundan ders çýkarmak zorundayýz. Ýþçi sýnýfý faþistleri devlete þikayet edip, ondan medet umamaz. Nitekim, iþçilerin yanýnda duruyor gibi gözüken sosyal-demokrat Bülent Ecevit, zamanýnda çok etkili olan “faþizme ihtar eylemlerini” durdurmuþtur. Burjuva devlet, faþizmi engellemez, gerektiðinde besler, korur, kollar. Faþistlerin iþçi sýnýfýna karþý sayýca üstünlüðü yoktur, ama egemenlerin kolluk güçleri ya da istihbarat vs. tarafýndan korunurlar. Kendilerine silah temin edilir, mahkemelere çok azý çýkar. Çok daha azý ceza alýr. O zaman bireysel silahlý mücadelenin faþistlerin güçlü olduðu alan olduðunu bilmek zorundayýz. Bizim mücadele yöntemimiz Ýþçi Sýnýfýnýn Faþizme Karþý Birleþik Cephesidir. Bu yöntemle iþçiler kitlesel güçleriyle eylemlerde, üretim gelen güçleriyle grevlerle ve faþist katillerin saldýrýlarýna karþý silah elde barikatlarla savaþýrlar. Tabii ki iþçiler faþizmi ezmek için sonsuza kadar savunmada kalamazlar. Ancak faþizmi ezmek demek, tekelci kapitalistleri, onlarý kollayan sermaye devletini de ezmek demektir. Yani kapitalizmi parçalamak demektir. Faþizme karþý kazanmanýn tek yolu mücadeleyi sonuna kadar götürmektir, yani iþçi sýnýfýnýn devrimini yapmaktýr. Ýþçi sýnýfý örgütlü gücüyle, korkusuz devrimci iþçi militanlarýyla ve doðru bir önderlikle bunu yapabilecek güçtedir.
Ýþçi Üniversitesi
Proleter Kimdir? Ýþçi denince akla bir fabrika ya da atölye gibi yerler gelir önce. Halbuki iþçi sýnýfý salt fabrikada çalýþan iþçilerden oluþmaz. Ýþçi demek kendisine ait bir üretim aracýndan yoksun olduðu için hayatýný sürdürebilmek uðruna emek gücünü satmak durumunda kalan insan demektir. Bazý iþçiler emek güçlerini fabrikada satarlar, bazýlarý okulda, hastanede; kimileri bürolarda çalýþýrlar, kimileri yollarda, tarlalarda vs. Ýþçileri tanýmlarken en büyük yanlýþ anlama hizmet sektöründe çalýþan iþçilerle, doðrudan mal üretiminde çalýþan iþçiler arasýndaki ayrýmdan kaynaklanýyor. Ama biliyoruz ki hizmet üreten emekçilerin çok büyük bir çoðunluðu da proleter tanýmýna dahildir. Temizlik þirketlerinde, masa baþý büro iþlerinde, bankalarda çalýþan emekçiler de iþçi sýnýfýnýn üyeleridir. Ýþçiler yalnýzca örgütlendiklerinde ve bir sýnýf olarak kendi varlýklarýnýn farkýna vardýklarýnda devrimci bir rol oynayabilirler. Sýnýf bilincinin geliþimi en iyi mücadele esnasýnda geliþir. Sýnýf bilincinin geliþerek politik bir sýnýf hareketinin oluþmasý, sömürü düzeninin gerçek alternatifinin ortaya çýkmasý demektir. Bireyin hangi sýnýfýn üyesi olduðu bilimseldir. Kiþi kendisini orta sýnýf ya da burjuva gibi görmek isteyebilir. Aldýðý ücretin büyük kýsmýný farklý bir sýnýfýn üyesi gibi görünmek adýna gösteriþli ve lüks tüketim kalýplarýna yatýrabilir. Ama bu, onun hangi sýnýfýn üyesi olduðunu deðiþtirmez. Kiþinin sýnýfsal pozisyonu üretim sürecinde
Ýþçinin Yolu oynadýðý rol ile ilgilidir. Yaþamak için emek gücünü satmak zorundaysa, yani ücretli ise ve baþka emekçilerin üzerinde sermaye adýna bir otoriteye sahip deðilse, bu kiþi proletaryanýn bir parçasýdýr. Bu anlamýyla iþçiler arasýndaki gelir düzeyi farklýlýklarýnýn sýnýf tanýmýnda yeri yoktur. Asgari ücretli bir çalýþanla hastanede çalýþan pratisyen bir doktor ayný sýnýfýn bir parçasýdýr. Þimdi iþçi sýnýfý konusu için bazý tartýþmalý ve kafa karýþtýrýcý mesleklere kýsaca göz atalým: Ustabaþý, müdür, müfettiþ, menejer vs. : Bu gruba giren unsurlar da emek gücünü satarak yaþarlar. Ancak bu unsurlar üretim sürecinde sermaye adýna iþçiler üzerinde sömürüyü arttýrma için baský uygularlar. Ýþten çýkarmalar, cezalar, tehdit, iþ disiplini, çalýþma temposunu arttýrma vb uygulamalarla bu unsurlar patronun uzantýsýdýr. Sermayeye bu hizmetleri karþýsýnda gerek ücretler gerek iþyerindeki pozisyonlarý anlamýnda ödüllendirilirler. Bu yüzden bu tip unsurlarý sýnýf mücadelesinde tuttuklarý kaypak konuma göre orta sýnýfa koyuyoruz. Bunlar içerisinden (özellikle de ustabaþlarýndan) mücadeleye sempati ile bakan unsurlar çýkabilir, ama sonuçta iþçiler bu kesime güvenemezler. Memurlar: Ýþçi sýnýfýna karþý sermaye cephesi tarafýndan düzenlenmiþ en büyük komplolardan biri de iþçimemur ayrýmýdýr. Memurlarýn iþvereni devlettir. Bu
TAÞERONLAÞTIRMA Bugün Türkiye'de ve dünyada sermayenin iþçi sýnýfý için yarattýðý sömürü cenderesinin temel ayaklarýndan birisi taþeron sistemi veya bir diðer adýyla esnek çalýþtýrma olmuþtur. Tanýmlayacak olursak; bir iþverenden iþyerindeki birtakým uzmanlýk gerektiren iþlerin sorumluluðunu alan þirkete "alt-þirket" diðer bir deyiþle "taþeron" denir. Taþerona baðlý iþçiler ana þirketin kadrolu iþçilerinin çalýþtýðý üretim alanlarýnda çalýþýrken ve onlardan hiçbir farký olmayan iþler yaparlarken ana þirkete baðlý deðildirler. 1970'lerden itibaren kapitalist sistemin içine girdiði krizle birlikte neoliberal politikalarýn önü açýldý. Patronlar iþçi ücretlerini aþaðý çekmek, esnek ve güvencesiz çalýþma koþullarýna geçiþ yapmak ve iþçi örgütlülüklerini ortadan kaldýrmak amacýyla yoðun bir saldýrý baþlattýlar. Esnek çalýþma yöntemiyle iþ güvencesi, sendikalaþma, yüksek ücretler, iþ saðlýðý gibi iþçilerin mücadele ederek kazandýklarý haklarý patronlar tarafýndan gasp edilmiþtir. Taþeronlaþmanýn yaygýnlaþmasýnda özelleþtirme furyasýnýn da büyük etkisi olmuþtur. Bu yöntemin yaygýn bir þekilde hayata geçirildiði alanlarda iþyerlerinde üretim süreçleri parçalanmýþ ve iþçi sýnýfý içerisinde bir bölünme yaratýlmýþtýr. Þirketler taþeron firmaya iþ verince iþçilerde taþeron firma iþçileri ve ana firma iþçileri olarak ikiye bölünür. Kadrolu iþçiler iþ güvencesi, sigorta, mesai ücretleri gibi bazý haklara sahiptirler. Oysa ki taþeron firma bünyesinde çalýþan iþçiler sendikal örgütlenme ve toplu sözleþme imkanýndan yoksun býrakýlarak düþük maaþlarla, aðýr çalýþma koþullarýna mahkum edilmektedir. Patronlar da bu þekilde emek maliyetlerini düþürürler, daha rahat iþçi alýp çýkarýrlar. Ýþ güvenliði konusunda gerekli tedbirleri alma gereði duymazlar ve meydana gelen iþ kazalarýnda da sorumluluðu üstlenmezler. Türkiye'de Tuzla tersanelerinde yaþanan "iþ cinayetleri" , kot taþlama iþçilerinin yakalandýklarý ölümcül hastalýklar patronlarýn maliyetleri düþük tutma isteðinden kaynaklanýr. Taþeron iþçilerinin çalýþma saatleri belli deðildir. Gün boyu çalýþýrlar ve çalýþmadýklarý günler için ücret almazlar. Ýþveren istediði zaman sözleþmeyi feshedebilir. Sigorta primleri ya tam yada hiç ödenmez. Taþeronlaþma yöntemi çeþitli emekçi kesimler arasýnda bölünme yaratýr ve iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðünün önüne geçilir. Bu örgütlülüðü engelledikleri noktada da sömürü zeminini daha da yayarak karlarýna kar katarlar. Taþeronlaþtýrma Türkiye'de 1980 sonrasý neoliberal politikalarýn bir uzantýsý olarak kullanýlan bir yöntemken 90'larýn ortasýndan itibaren yaygýn bir uygulama haline getirildi. Ýlk yýllarda daha çok temizlik, yemekhane, güvenlik gibi yan alanlarda görülüyordu. Fakat daha sonra gemi inþaatý, tekstil gibi alanlarda da taþeronlaþtýrma giderek yaygýnlaþtý. Günümüzde taþeron firmalara baðlý iþçilerin sayýsý toplam iþçilerin neredeyse %50'sini oluþturuyor. Tuzla’da 13 yýldan beri yaþanan iþ kazalarý sonucunda 130'a yakýn iþçi hayatýný kaybetti. Ve her gün taþerona baðlý iþçiler aðýr çalýþma koþullarýna maruz kalmaya devam ediyor. Sermayenin bu saldýrýlarýna karþý iþçilerin tek yolu örgütlü bir mücadele yürütmektir. Ýþçi sýnýfý bilinçli ve örgütlü bir duruþ sergilediði zaman bu saldýrýlarýn defedilmesi için hiçbir engel kalmayacaktýr.
5
anlamda devletin de temelde diðer patronlardan hiçbir farký yoktur. Nasýl bir iþyerinde iþçiler var bir de müdürler, ustabaþlarý müfettiþler vardýr, kamusal sektörde de durum aynýsýdýr. Müdürler, müfettiþler ve diðer üst kademe memurlar orta sýnýfýn üyesiyken, geri kalan memurlar iþçi sýnýfýnýn bir parçasýdýr. Hatta kamu emekçilerinin sendika konfederasyonu olan KESK Türkiye’de emek örgütlerinin en aktifi olarak dikkat çeker.
Üst düzey bürokratlar (yargýçlar, milletvekilleri, müsteþarlar vs.), askerler, polis: Vali, kaymakam, bakanlar ve müsteþarlar, üst düzey askerler, yüksek yargýçlar, rektörler vb. yönetici kapitalist sýnýfýn bir parçasýdýr. Bu kesimler iþçi sýnýfýnýn sömürülmesinin genel çerçevesini çizen burjuva devletin tepe unsurlarýdýr. Buna göre tüm ayrýcalýklara sahiplerdir. Askerler ve polis, bu düzeni korumakla görevlidir. Dolayýsýyla hakkýný arayan emekçi ve gençliðin karþýsýna dikilirler. Diðer taraftan emekçi mücadelesi çok büyüdüðünde düzenin kolluk kuvvetlerini de etkisi altýna alýr, çünkü özellikle ordu içerisinde de sýnýfsal farklýlýklarýn izleri görülür. Bu yüzden, baþta alt rütbedeki askerlerde olmak üzere, yükselen devrimci iþçi hareketine kayýþýn nüveleri her daim olacaktýr. Ýþsizler: Ýþgüçlerini satmak zorunda olduklarý halde, kapitalistlerin çýkarý gereði iþsiz kalanlarýn hemen hemen tamamý da iþçi sýnýfýnýn içindedir. Kapitalistler iþsizleri yedek iþ gücü ordusu olarak görürler. Büyüme dönemlerinde bunlarýn bir kýsmý iþe alýnýr ama iþler kapitalistler için kötüye gittiðinde hemen tekrardan iþten çýkarýlýrlar. Kapitalist sömürü düzeni, iþsizliði asla sýfýrlayamayacaðý gibi bu büyük toplumsal yarayý ücretleri aþaðý çekmek ve diðer iþçileri tehdit etmek için kullanýr.
Ýþçi sýnýfý için “Baðýmsýzlýkçýlýk” neyi ifade ediyor? Önce þu soruyu sormakla baþlayalým: iþçi sýnýfý baðýmsýzlýk savunucusu olmak zorunda mýdýr? Hiç de deðildir. Esas olan iþçilerin kendi sýnýf çýkarlarý uðruna savaþmasý ve bunun sonucunda da tutarlý bir anti-emperyalizmi savunmasýdýr. Baðýmsýzlýkçýlýk, iþçilere emperyalizm karþýtlýðý olarak kabul ettirilmeye çalýþýlýyor. Oysa baðýmsýzlýkçýlýðýn gerçek anlamý, bir kesim burjuvanýn daha da güçlenme, daha da zenginleþme ve emperyalizm sahnesinde söz sahibi olma arzusunu ifade ediyor. Dünyanýn bütün ülkeleri ekonomik alanda sýký sýkýya birbirlerine baðlýyken, baðýmsýzlýktan söz etmek boþunadýr. Boþunadýr, çünkü ekonomik iliþkilerin son kertede siyaset üzerinde belirleyici olduðunu biliyoruz. O zaman baðýmsýzlýk neyi ifade ediyor ve iþçi sýnýfýna neden yamanmaya çalýþýyor bir bakalým. Kapitalist asalaklýk düzeni, dünyanýn en ücra köþelerine kadar yayýlmýþ durumda. Yayýlmakla da kalmýyor, pek çok ülkeyi, bölgeleri, kýtalarý çeþitli ihtiyaçlar temelinde birbirine baðlýyor. Petrolü, þekeri, suyu, buðdayý, teknolojisi, madenleri vs. akla gelebilecek sayýsýz üründe dünyanýn bütün ülkeleri birbirlerine baðlanmýþ durumda. Dünyanýn bugün geldiði aþamada bir ülkenin sýnýrlarýný kapatarak, kendi ülkesinin içindeki kaynaklarla, dünyanýn kalanýndan baðýmsýz yaþayabileceðini düþünmek rüyalar alemine dalmak olur. Kýsaca dünyadaki bütün kapitalist devletler birbirlerine muhtaç; ama ayný zamanda çýkarlarý çatýþýyor olduðu için de birbirlerine düþmanlar. Yani esasýnda kapitalist devletler birbirlerinin düþman kardeþleridir. O zaman “benim ülkem daha baðýmsýz olsun” demek, “benim ülkemin diðer ülkeler karþýsýnda sözü geçsin” demeye geliyor. Bunun anlamýysa ülkenin emperyalist iliþkilerde güçlenmesinden baþka bir þey deðildir. Yani, aslýnda dünyanýn en baðýmsýz ülkesi, en güçlü emperyalist ülkesidir ya da tam tersi. ABD dünyanýn en “baðýmsýz” ülkesidir. Ancak, bir ülkenin emperyalist çekiþmelerde güç kazanmasý, o ülkenin iþçi sýnýfýna ne kazandýracak? Dünyanýn en “baðýmsýz” ülkesi ABD’nin bir özgürlükler veya fýrsatlar ülkesi olduðu þiþirilmiþ bir balondan ibaret. Çin örneði daha fecidir; Çin’in Türkiye’den daha “baðýmsýz” olduðu kesin, Çinli iþçilerin yaþam koþullarý ise rezaletin daniskasýdýr. Demek ki, iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýnýn baðýmsýzlýkla pek de alakasý yokmuþ. Ýþçiler arasýnda yayýlmaya çalýþýlan yanlýþ bir baðýmsýzlýk algýsý var. Ýþçi sýnýfýna yararý olmadýðý gibi kapitalistlerin milliyetçi, içe kapanmacý kanadýna destek vermek anlamýna da gelebilir. Baðýmsýzlýkçýlýk, burjuva milliyetçiliðinin bir figürüdür. Bugün için burjuvalar katýnda pek revaçta deðil, daha çok küçük burjuvalarca dile getiriliyor; fakat bunun böyle gideceðinin de hiçbir garantisi yok. Yarýn dünya siyasetinde yaþanabilecek kýrýlmalar burjuvaziyi daha saldýrgan ve daha milliyetçi yaptýðýnda “baðýmsýzlýkçýlýk” boþ iddiasý burjuvanýn kamçýsýna da pek ala dönüþebilecek türden tehlikeli bir saçmalýktýr. Ýþçi sýnýfý için baðýmsýzlýk, ancak iþçi sýnýfýnýn burjuva düzenden ve politikasýndan baðýmsýzlýðý anlamýnda kullanýlabilir. Bu anlamda iþçi sýnýfýnýn baðýmsýzlýðý, en baþta “baðýmsýzlýkçýlýk” safsatasýna karþý çýkmayý gerektirir. Ýþçi sýnýfýnýn burjuva ideolojisinden baðýmsýzlýðý, dünyanýn geri kalanýndaki iþçi kardeþlerinin mücadelesine baðýmlýlýðý ile el ele gider. Yani, iþçi sýnýfý, burjuvaya karþý baðýmsýzlýðý, farklý ülkeledeki sýnýf kardeþleriyle de baðýmlýlýðý savunmalýdýr. Farklý ýrk, renk, din ve mezhepten tüm proleterlerin çýkarlarý birdir. Ýþçi sýnýfý ulusal bir sýnýf deðil enternasyonal bir sýnýftýr. Kýsacasý, baðýmsýzlýkçýlýk bizim iþimiz deðil, bizler proletarya enternasyonalizminin neferiyiz.
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu Ocak ayýndan beri devam eden ama bir türlü imzalanamayan kamu iþçileri toplu sözleþme görüþmeleri, ülkede herkesin dikkatini çekecek þekilde gerginliðe doðru týrmanmaktaydý. Hükümet kamu iþçilerine yüzde 3+5 oranýnda zam artýþý öneriyor ve daha fazlasýný vermeyeceðinde diretiyordu. Baþbakan her zamanki kabadayý haliyle tehditler savurmuþ, hatta iþi 'Daha fazla zam vermeyiz. Ýþçiler istiyorsa greve gitsin!' diyecek kadar abartmýþtý. Bu tehdit Erdoðan'ýn iþçilerden korkmadýðýnýn deðil, sendika aðalarýna ne kadar da güvendiðinin söze gelmiþ haliydi. Nitekim bir kez daha sendika aðalarý, patronlarýn ve onlarýn temsilcisi olan hükümetin güvenini haksýz çýkarmadý. Sendikalarýn bu sözlere ilk tepkisi gazetelere bu açýklamanýn ne kadar talihsiz olduðuyla ilgili birkaç laf gevelemekle sýnýrlýydý. Ama tabandaki öfkenin farkýnda olan yöneticiler, ertesi güne 1 saatlik iþ býrakma kararý almak zorunda kaldýlar. Ýþ býrakma beklenin üstünde katýlýmla gerçekleþirken, sendika aðalarý büyük kent merkezlerine eylem koymayarak ve sadece Ankara'da küçük katýlýmlý bir eylem gerçekleþtirerek bu havanýn topluma yayýlmasýný engelledi. Ýþ býrakmayý evinde gerçekleþtiren iþçilerin mücadele havasýný soluyamayacaðý aþikardýr. Ýþçi sýnýfýnýn gücü birlikte davranmaktan ve mücadeleyi üretimin ve toplumun yaþam alanlarýna yaymaktan ileri gelir. Kendini tek baþýna ve yalnýz hisseden bir iþçi güvenden çok korkuya kapýlýr. Oysa birlikte hareket eden iþçilerin ne denli güvenle barikatlarý yýktýklarý ve hükümetleri devirdikleri bu ülkenin tarihinde defalarca görülmüþtür. Daha bir yýl öncesine kadar, saðlýk hakkýnýn ticarileþtirilmesi anlamýna gelen Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý meclisten geçmeden önce
Türk-Ýþ Aðalarý Masa Baþýnda Ýþçileri Temsil Eder Mi?
yine sendikalar 2 saatlik göstermelik bir iþ býrakma gerçekleþtirmiþlerdi. Ýstanbul, Ankara ve daha nice büyük kentte on binlerin katýlýmýyla yapýlan eylemler umulandan farklý bir etki yaratmýþ, hükümet ve Türk-Ýþ yönetimi alelacele yapýlan anlaþmayla masada iþçileri satmýþtý. Eyleme iþçilerin katýlým oraný ve sokaða dökülen on binlerin ortaya koyabilecekleri mücadele potansiyelleri, sendika aðalarýný ürkütmüþtü. Bugün de pazarlýk sýrasýnda gerçekleþtirilen 1 saatlik iþ býrakma göstermelik olsa da, hükümet çevresinde korku yarattýðý kesindir. Mikrofonlar karþýsýnda gürlemeyi iyi bilen Erdoðan ve kurmaylarý % 3+5.5 zamla toplu sözleþmeyi sendika aðalarýna imzalattýlar. Gerçek bir mücadele dalgasýnýn etki ve kazanýmlarý hesaplamak hiç de zor deðil. Türk-Ýþ'in Misyonu Nedir? Varlýk nedeni iþçilerin örgütlülüðü ile sýnýrlý olan Türk-Ýþ
sendikasý, ne kadar iþçilerin temsilcisi gibi görünse de, ilk kuruluþ tarihi 1950'lerden beri devletin ve patronlarýn Kapýkulu olarak çalýþmaktadýr. Ýþçilerin radikalleþtiði ve tepe yönetimini köþeye sýkýþtýrdýðý zamanlarda elleri kollarý baðlansa da, fýrsat bulduðu her an iþçi hareketini satmýþtýr. Ünlü Türk-Ýþ baþkanlarýndan Bayram Meral'in mezarda emeklilik yasasýnda yine iþçileri satmaya çalýþmasýna karþýn iþçiler tarafýndan korkudan nasýl aðaç tepesine týrmandýrýldýðý dün gibi hafýzalardadýr. Bugün ise kendisi, devlete yüksek hizmetlerinin bir karþýlýðý olarak milletvekili olarak ödüllendirilmiþtir. Ýþçi sýnýfý krizle beraber patronlarýn aðýr saldýrýlarýna uðramaktadýr. Ýþsizlik, ücretsiz izin, yok sayýlan maaþ artýþlarý ve milyonlarýn yaþamlarýný cehenneme çeviren enflasyon herkesi etkilemektedir. Bütçe açýðý 6 ayda 23,2 milyar TL olurken, hükümetin çaresi artan vergiler ve zamlardýr. Patronlar ve temsilcileri bütçeyi yamamak için bizim cebimizdeki üç kuruþa göz dikmektedirler. Bu nedenle her evde kaynayan öfkenin sokaða ve eyleme geçme zamaný gelmiþte geçmektedir. Kamu çalýþaný iþçilerin mücadelesi sadece onlarýn deðil ülkedeki tüm iþçilerin hareketini belirleyebilirdi. Zaten patronlarýn korktuklarý da bu kývýlcýmýn topluma yayýlma ihtimalidir. Aslýnda hepimizin televizyonlarýndan seyrettiði bu danýþýklý dövüþ, hükümet ve sendika aðalarý arasýnda oynanmaktadýr. Bu senaryoyu deðiþtirip, dalkavuklarý kapý dýþarý edebilecek tek güç iþçi sýnýfýnýn birlikte hareketinden geçiyor. Bugün öncü iþçileri devrimci fikirlere örgütlemek, yarýn ayný saldýrýlara bizim cephemizden verilecek devrimci yanýtý örgütlemektir
ÝKÝTELLÝ' DE AÐ TEKSTÝL DÝRENÝÞÝ Kapitalizmin uluslararasý ölçekteki krizinden tekstil sektörü de nasibini alýyor. Tabi ki nasibini alýp zora giren, üretimi gerçekleþtiren iþçiler; krizin zararýný iþçilerin sýrtýndan çýkartmaya çabalayan patronlar deðil. Bolluk dönemlerinde cebine attýklarý karlarý hiçbir þekilde çalýþanlarla paylaþmayan iþverenler ne hikmetse iþ krize geldi mi "beraberce diþimizi sýkalým" türü nutuklarýyla iþçileri sömürmekten geri kalmýyor. Durum böyle olunca ve bunun üzerine bir de üç kuruþ olan maaþlar ödenmeyince iþçilerin patlamalarý ve direniþe geçmeleri kaçýnýlmaz. Ýþte bunun son örneklerinden birisi de Að Tekstil iþçilerinin direniþi. Að Tekstil'de iþsiz kalan 180 iþçi, þirketi taþeron çalýþtýran Colins'in önünde eylemler yaparak asýl iþverenin de canýný sýkmaya devam ediyorlar. Að Tekstil direniþi Ýstanbul'un yoðun sanayi bölgesi Ýkitelli'de yaþanýyor. Çalýþma koþullarýný þu an direniþte olan Að Tekstil iþçisi Nihal Kalkan þöyle anlatýyor: "Normal çalýþmayý býrakýn mesainin mesaisini yapýyorduk. Sabahlamalar, hafta sonlarý çalýþmalar devam ediyordu. (...) Belki yarýn alýrýz, ertesi günün yarýnlarý hiç bitmedi. Günler derken aylar geçti. Alacaklarýmýz daha da arttý. (...) Yapýlan toplantýlarda biraz kemerinizi sýkýn, biraz daha sýkýn sabredin paranýzý alacaksýnýz gibi kandýrmalar ardý ardýna geldi. (...) Kirasýný ödeyemeyenler, kredi borcu birikenler, akþam evine giderken bir ekmek götüremeyenler oldu. (...) Ortalýk iþsizlikle kaynýyordu, boðulduðumuz halde yýlana (patrona) sarýldýk, üretime devam ettik. Ta ki kapýnýn önüne konana kadar." Þu süreçte, egemen sýnýfýn saldýrýlarýna karþý toplumsal bir muhalefet olmadýðýndan kitlelerin genelinde bir umutsuzluk hâkim. Ancak bu durumun hep böyle gitmeyeceðinin emarelerini yaþanan mücadeleler ortaya koyuyor. Salt tekstil sektöründe Selga, Þafak, Miteks, Asya ve Hiranur Tekstil, sonrasýnda Meha tekstilde iþçi direniþleri yaþandý. Ve þimdi de Að Tekstil iþçileri. En son Meha Tekstil direniþiyle kendisini gösteren iþçi sýnýfý, yerelde kalmýþ olmasýna raðmen inatla sürdürdüðü mücadelesinden zaferle çýktý. Yine Að Tekstil örneðiyle görüyoruz ki þimdilik yerellerde kalan ve görece orta ve küçük iþletmelerde kendisini gösteren bu mücadeleler gelecekteki büyük hareketliliðin nüvelerini teþkil ediyor. Tarih bize gösteriyor ki iþçi sýnýfýnýn geri çekiliþi sürekli deðildir. Durgunluk ve geri çekiliþ dönemlerinin hemen ardýndan yükselmeye, umuda akmaya baþlar. Türkiye gibi 15-16 Haziran'larýn, Yeni Çeltek'lerin yaþandýðý topraklardayýz. Önemli olan bu gücün farkýnda olunmasý, iþçi sýnýfýndan kopmayarak o günlere þimdiden hazýrlanýlmasý ve o kalkýþma günleri geldiðinde bu gücü devrime yönlendirecek devrimci öncünün yaratýlmasý için þimdiden mücadeleye giriþilmesidir.
Bursa'da Grev Ateþi Yayýlýyor Asil, Asemat ve Grammer grevlerinin devam ettiði Bursa ili, ülkenin en önemli sanayi kentlerinden biri. Krizi kendileri için fýrsata çeviren patronlar Bursa'daki emekçileri iþsizlikle karþý karþýya býrakýyor. Otomotiv ve tekstil sektöründe 650 bin iþçinin çalýþtýðý Bursa'da, 2008 sonu itibarýyla 80 bin kiþi iþsiz kaldý. Ýþ-Kur'a baþvurular önceki yýlýn %125'i kadar arttý. Yarattýklarý krizi bahane ederek iþçilerin hak ve ücret artýþý taleplerini geri çeviren; süresiz ücretsiz izni ve iþten çýkarmayý tehdit unsuru olarak kullanan patronlar, bu dönemden özellikle örgütlü iþçileri fabrikalardan tasfiye etmek için yararlanýyorlar. Kaybedecek hiçbir þeyleri olmadýðýný bu dönemde açýk seçik gören iþçi sýnýfý, sermayenin kavga davetini kabul ediyor, Bursa'da arka arkaya grevler patlak veriyor. Büyük otomobil fabrikalarýna kalýp üreten ASEMAT iþçileri 2009 yýlýnýn baþýnda grev kararý aldýlar. Çoðu Birleþik Metal-Ýþ'te örgütlü 100 fabrika iþçisi, aylarca yürütülen toplu sözleþmelerde patronun %4'lük zammý dayatmasý üzerine iþ býraktýlar. Asemat grevine Grammer ve Asil iþçilerinin grevleri de katýldý. Grammer'de kriz bahanesiyle çoðu Birleþik Metal-Ýþ üyesi 100'ü aþkýn iþçinin iþten çýkarýlmasýna cevap olarak grev baþladý. Asil Çelik'te de 750 iþçi, Ocak ayýnýn sonunda "sýfýr zam" dayatmasý sonucu grev kararý aldý. 2828 Grev ve Lokavt Kararlarý'ný hiçe sayan patron ise yatýrýmlarýný artýrýp, taþeron firmayla anlaþtý. Birleþik Metal-Ýþ üyesi iþçiler fabrika önünde barikat kurup grev kýrýcý taþeron iþçilerini içeriye sokmamak için direniyorlar. Türkiye tarihinde en çok grev yapan sektör metal iþkolu. Metal iþçileri de bu bilinçle sýnýf disiplinini kaybetmeden 6 ayý aþkýn süredir grevlerini sürdürüyorlar. Bursa sanayinin büyüklüðü ve iþçi sýnýfý potansiyeli açýsýndan önemli bir merkez. Bu kadar iþsizin kendini tek baþýna ve çaresiz hissettiði bir dönemde, bu üç grev mücadelesinin Bursa metropolünün merkezine taþýnmasýnýn yaratabileceði büyük etkiler vardýr. Bu grevler þehirde çalýþanlarýn çoðunun istihdam edildiði metal sektöründeki saldýrýlara karþý topyekun bir direniþe dönüþtürülebildiði ölçüde mücadeleye iþsizleri de katacaktýr. Toplum nezdinde büyük bir meþruiyet kazanacak böyle bir mücadele, Türkiye'nin diðer bölgelerinde yenileri örgütlenebilecek bir deneyim olacaktýr. Nisan ayýnda gerçekleþen ve grevleri kent merkezleriyle birleþtirebilecek büyük Bursa yürüyüþünün devamýnýn gelmemesi, bildiðimiz bir gerçeði, sendika bürokrasisinin böyle bir militan mücadelenin taþýyýcýsý olamayacaðýný ortaya tekrardan koymaktadýr. Bu süreci örgütleyebilecek ve metal iþçisini yerele hapsetmeyip þehir merkezinde kitlelerle buluþturabilecek tek güç öncü iþçileri örgütleyen iþçi sýnýfýnýn devrimci partisidir. Bu hedefle ileri!
Mücadele Günlüðü
Özelleþtirmelere Sýradan Devam: BOTAÞ SATILIYOR! Kapitalist sistemin hayat kaynaðý, sömürüyle elde ettiði sermayedir. Ve bu sermayeyi artýrmak, korumak için demokrasi kandýrmacýsý ile aþýrý þiddet uygulamaktan ve emperyalist savaþlarla insan kaný akýtmaktan çekinmez. Dünyanýn her yerinde olduðu gibi Türkiye'de de büyük sermayedarlar ve bu patronlarýn güdümünde çalýþan hükümetler karlarýna kar katmak için her yönteme baþvururlar. Bu yöntemlerden biri de güya devletin sýrtýnda bir kambur gibi gösterilen kamu kuruluþlarýnýn özelleþtirilmesidir. 1980'den bu yana neoliberal politikalar doðrultusunda Tüpraþ, POAÞ, Petkim, Ýpragaz, DÝTAÞ, ÝGSAÞ gibi büyük kamu þirketleri parçalanýp anonim þirketlere çevrilerek özelleþtirildi. Þimdi sýra, açýlýmý Boru Hatlarý ile Petrol Taþýma Anonim Þirketi olan, BOTAÞ' ta. BOTAÞ, 50 milyar metreküp doðalgaz kontratý, 14,7 milyar liralýk satýþ hâsýlatý (2007'de), 10 bin km olan boru ve iletiþim alt yapýsýyla bölgenin en önemli enerji þirketi olarak patronlarýn aðzýný sulandýrmaktadýr. 2004 yýlýnda Bursagaz ve Esgaz'ýn özelleþtirilmesi ile BOTAÞ gaz daðýtým alanýndan tamamýyla çýkartýldý. 2011 yýlýna kadar da %80 i özel þirketlere devredilmiþ olacak. Özelleþtirmeler emekçiler ve iþçiler açýsýndan her zaman kayýp anlamýna gelir. Ýlk kayýp özelleþtirilen kurumda çalýþan iþçilerin kaybý olur. Özelleþtirmeyle birlikte kar hýrsý artan özel þirket patronu iþçi çýkarmaya, iþçi haklarýna saldýrmaya, iþyerindeki sendikal örgütlenmeyi bitirmeye ve sömürüyü artýrmak için daha birçok yola baþvurur. Ýkinci kayýp ise özelleþtirmelerin ilerleyen safhalarýnda tekelleþen þirketler piyasayý kontrol altýnda tutmaya baþlar. Meþruymuþ gibi gösterilen zamlar ve keyfi fiyat artýþlarý emekçinin, iþçinin cebini bir kez daha yakar. Üç dört ay öncesinde doðalgaza, elektriðe yapýlan zamlar bunun en iyi örneðini oluþturdu. Bu zamlara raðmen özelleþtirme idaresi baþkaný ise 2008 yýlýnýn her þeye raðmen özelleþtirme açýsýndan iyi geçtiðini ve 2009 yýlýnda da özelleþtirme politikalarýnýn hýzla uygulanacaðýný söylüyor ve özelleþtirmeyle birlikte büyük kazanýmlar elde edildiðini utanmadan dile getiriyordu. Devlet bakanlarý ise doðalgaz zammýndan biz sorumlu deðiliz, yasal anlaþmalar gereði böyle yapýyoruz derlerken zerre kadar yüzleri kýzarmýyor. Sanki o yasalarý bir gecede kendileri çýkarmamýþ gibi! Söz konusu enerji piyasasý olunca kapitalistlerin iþtahý da þiddeti de her zamankinden daha fazla oluyor. Yaný baþýmýzda Irak'a "demokrasi getireceðiz" yalanýyla giren ABD'nin derdi de gerçekte oradaki enerji kaynaklarý üzerinde kontrol sahibi olmaktýr. Keza yakýn zamanda Rusya ve Gürcistan arasýnda patlayan savaþ, Ermenistan sýnýr kapýsý meselesi ve daha bir sürü savaþ tehdidi enerji kaynaklarýnýn hangi emperyalist ülke elinde toplanacaðý üzerinden belirlendi. Emperyalistler stratejik konumlarýný belirlemeye çalýþýrken masum halklar yýkým ve ölümlerle karþý karþýya kalýyor. Bütün dünyanýn geleceðinin enerji kaynaklarýna baðlý olduðunu bilen kapitalistler onlarý elde tutarak bir büyük güce de sahip olmuþ olacaklar. Ancak biz emekçilerin, iþçilerin üretimden gelen gücünün karþýsýnda hiçbir güç duramaz. Kapitalist sistemin içinde bulunduðu krizle birlikte artan iþçi direniþleri, grevleri, yükselen sesler egemenleri, patronlarý oldukça tedirgin etti. Ýþçiler ve emekçiler özelleþtirmelere karþý çýkarken milliyetçi, ulusalcý lafazanlýklara, yalanlara kanmamalý. Özelleþtirmelere karþý çýkýlmalý: çünkü özelleþtirme daha fazla iþsizlik, daha fazla sömürü, daha az örgütlü bir iþçi sýnýfý, açlýk, sefalet, yoksulluk demektir. BOTAÞ'ýn özelleþtirilmesine karþý çýkmak bütün emekçilerin, devrimcilerin görevidir. Zincirlerinden baþka kaybedecek bir þeyi olmayanlar: þimdi direniþi büyütmenin zamanýdýr. Bizi kurtaracak olan yine kendi kollarýmýzdýr!
Ýþçinin Yolu
7
Ýkitelli'de Baz Ýstasyonlarý Radyasyon Saçýyor!!!
Ýstanbul'un Ýkitelli bölgesi tam olarak bir emekçi semti. Bölge, sanayi siteleriyle ve iþyerleriyle kaplý ve bunlarýn çevresinde de kümelenmiþ emekçi mahalleleri var. Krizle beraber ödenemeyen kiralar, borçlarýn tavan yapmasý, birkaç ailenin birlikte oturmak zorunda kalmasý ve okul çaðýndaki çocuklarýn eðitimi býrakýp çalýþmaya baþlamalarý gündelik hayatýn durumlarý haline gelmiþtir. Bu mahallelerden biraz uzaklaþtýðýmýzda karþýmýza koca koca modern binalar çýkýyor. Ýþçilerin ikamet bölgeleriyle bu lüks siteler arasýndaki uçurumlar bize pek çok þeyi gösteriyor zaten. Bahsettiðimiz o siteler her alanda itinayla korunurken hemen alttaki iþçi mahallelerine ardý ardýna Baz istasyonlarý açýlmasýnda sakýnca görülmüyor. Son dönemde yedi tane yeni Baz istasyonu kuruldu. Öyle ki bu Baz istasyonlarýnýn üçünü de ayný binaya kurmuþlar. Ayrýca da bir ilköðretim okulunun hemen yakýnýna! Para babasý GSM þirketleri ve onlarýn idarecisi olan devlet, emekçi kitleleri düþünmediði gibi onlarýn çocuklarýný da düþünmüyor haliyle. Gidip de o zengin apartman sitelerine kuracak deðiller ya Baz istasyonlarýný... Tepeden baktýklarý emekçi halkýn mahallesine kuruyorlar. Baz istasyonlarýna Ýkitelli halkýnýn tepkisi gecikmedi. Birkaç hafta arayla iki büyük yürüyüþ düzenleyen Mehmet Akif Mahallesi sakinleri, Baz istasyonlarýnýn derhal kaldýrýlmasýný istedi. Daha önce de anayol trafiðinde yaþanan ölümleri protesto eden halk, yola apar topar yeþil ýþýk konulmasýyla mücadelesini kazanmýþtý. Emekçi mahallelerine temel altyapý çalýþmalarýný bile taþýmayan belediyelere karþý, iþçilerin gündelik mücadeleleriyle elde ettikleri kazanýmlar sýnýf bilincine yazýlacaktýr. Bugün yaþam alanýný koruyan emekçiler yarýn üretim alanlarýnda söz sahibi olacaktýr.
Taþeronlaþma Dayatmasýna Karþý Mücadele Eden Kent A.Þ Ýþçileri Ýzmir'de Karþýyaka Belediyesi'ne baðlý olarak çalýþan 320 Kent AÞ iþçisi, 30 Nisan 2009 tarihinde istihdam fazlasý yalanýyla iþten atýldý. Hemen ardýndan da temizlik iþleri Altaþ adlý taþeron bir firmaya ihale ile satýlarak, iþçilere "Bugüne kadar kazandýðýnýz haklardan feragat edip, Altaþ'ta çalýþýn" denildi. Ýþçilere kendilerine oy vermeleri halinde iþlerinin tehlikede olmayacaðýný söyleyen CHP'li belediye baþkaný Cevat Durak, iþçileri iþten atarak onlara taþeronda çalýþmayý bizzat dayatmýþtýr. Bu ikiyüzlülüðü gören Kent AÞ iþçileri ertesi gün (1 Mayýs) direniþe geçtiler. Ýþçiler direniþlerini büyük bir kararlýlýkla sürdürüyorlar. Ailelerinden ve sýnýf kardeþlerinden büyük destek gören iþçiler, sonuna kadar direnerek taþeronu bitirmek ve sýnýf dayanýþmasýnýn gücünü iþverenlere göstermek için tek yumruk oldular. Bilindiði gibi taþeronlaþtýrmayla iþçilerin iþ güvencesi, sendikalaþma, iþ saðlýðý gibi kazanýlmýþ haklarý gasp edilmekte, düþük ücretlerle iþçiler sefalete mahkum edilmektedir. Ayrýca hükümetin de desteðiyle patronlarýn cebinden çýkan paralar en aza indirilirken, diðer bir yandan da iþçilerin patronlar karþýsýnda örgütlü duruþu engellenmektedir. AKP ve CHP gibi düzen partileri de bu görevin bir numaralý uygulayýcýlarýndandýr. Kent AÞ'de ve daha birçok yerde yaþanan süreç de tam olarak budur. Yani amaç, sendikalý iþçileri sendikasýzlaþtýrmak, emeðin sömürüsünü katmerlemek ve buna karþý mücadele yürütebilecek iþçileri birbirlerinden kopartarak birleþmelerini engellemektir. DÝSK'in Genel-Ýþ sendikasýna üye Kent AÞ iþçileri de, taþerona geçirilmek istenmelerinin en büyük sebebi olarak bu gerekçeleri dile getirmekte ve sermayedarlarýn niyetini gayet iyi tahlil etmekteler. Ellerinde tuttuklarý belediyelerde AKP'nin de CHP'nin de ve diðer düzen partilerinin de ortak saldýrýsýnýn taþeronlaþtýrma olmasý göstermelik ayrýmlarýn ötesinde sömürücü burjuva düzenin devamý konusunda ortaklaþtýklarýný göstermektedir. Gerek AKP'si, gerek CHP'si ya da hukuk sistemi olsun, bizlerin hakkýný gözetmez, tam aksine, bizlerin üzerinden büyüyüp bellerini doðrultan patronlarýn savunuculuðunu yaparlar. Sözde "adalet ve demokrasi" laflarý ile bizi uyutmaya çalýþýrlar. Özellikle krizin iliklerimize iþlediði þu günlerde boðazýmýza sýký sýkýya yapýþanlar da bu güçlerdir. Öte yandan seçim zamanýnda CHP'ye oy çaðýran DÝSK yönetiminin samimiyetsizliði ve uzlaþmacýðý da ortadadýr. Ýþçiler taban mücadelesiyle sendikalarý kontrol etmediði sürece de sendikalar uzlaþmacý çizgileriyle iþçilerin sýnýf mücadelesinin önünde birer engel olacaklardýr. Burada "Ýþçinin Yolu" mücadeleden, birlikten ve kararlýlýktan geçmelidir. Eðer birlik olmaz ve mücadelemizi her yere yaymazsak, düzen partilerinden ve sendika bürokratlarýndan medet umarsak, bu yolun sonu hiçbir yere varmaz. Ama bizler, yani emekçiler, mücadelemizin meþruluðunu tarihin sayfalarýna yazabilirsek yolumuzu aydýnlýða çýkartabilir ve dünyayý yaþanacak bir yer haline getirebiliriz! Yaþasýn örgütlü mücadelemiz!
8
Ýþçinin Yolu
Üniversite Kapýlarý Emekçi Çocuklarýna KAPATILAMAZ! “Paran Kadar Oku”: Har(a)çlara Zam! 2009-2010 eðitim öðretim yýlý üniversite harçlarýna iliþkin birinci öðretimde %10 ikinci öðretimde ise %100 den %500e varan zam planýný açýkladý. Kapitalizmin 1929 buhranýndan bu yana yaþadýðý bu en derin krizde iþçi maaþlarýna yapýlacak olan %3lük zam yeterli görülürken buna karþýlýk YÖK'ün uygun gördüðü bu dudak uçuklatan har(a)çlarla devlet , üniversitelerin kapýlarýný iþçi, emekçi çocuklarýna kapamak için elinden geleni yapacaðýný bir kez daha yüzümüze vuruyor. Harç parasýný denkleþtirmek için çalýþan on binlerce üniversitelinin durumu artýk daha da zorlaþýyor. Asgari ücetin 527TL olduðu ve çocuðunu týp fakültesinde okutan bir ailenin ödeyeceði 591 TL göz önüne alýnýrsa tablo daha da vahimleþiyor. Fakat bizler biliyoruz ki YÖK'ün bu acýmasýz harçlarý ne ilk ne de son olacak ve biliyoruz ki kapitalistlerin uzun yýllardýr hayalini kurduklarý paralý eðitim, 12 Eylül'ün getirdiði "tüccar ve yoz" misyonu ile tarih sahnesine çýkan YÖK ile birlikte el ele her sene daha çok genci üniversitelerden koparacaktýr. Öðrenciler çok zorlu bir dönemeçten geçmektedirler.
YÖK
Kapitalistlerin özgürlük ve demokrasi naralarýyla örtbas etmek istedikleri þey aslýnda tam da budur: Paran kadar eðitim hakký! Bu saldýrýya karþý koymak, parasýz, özgür, eþit, bilimsel ve ana dilde eðitim hakký için mücadele vermek geleceksizliðe geçit vermemek için bir onur kavgasýdýr.
Gençliðe Geleceksizlik Dayatýlýyor: HER 3 ÜNÝVERSÝTE MEZUNUNDAN 1'Ý ÝÞSÝZ!
K
apitalizmin en büyük sorunlarýndan biri olan eðitim sitemi ve gençlere sonrasý için yaratýlan geleceksizlik gün be gün büyümeye devam ediyor. Çocuklarý, gençleri daha küçük yaþlardan rekabet ortamýna sürükleyen devlet onlara mezun olmanýn mükafatý olarak iþsizlik sunuyor. Devletin resmi rakamlarýna göre her yýl üniversiteler
den 230 bin genç mezun oluyor. Fakat bu bilindiði üniversite mezunlarýnýn önemli bir kýsmý iþsizliðe mahkum oluyor. Beyaz yakalý iþsizler ordusuna her yýl on binlerce kiþi ekleniyor. Her 3 üniversite mezunundan 1’i iþsiz. Ailelerinin zor koþullarda okuttuklarý gençler bugün 20 kiþinin alýnacaðý kurumlara 2000 kiþilik bir orduyla mücadele ederek girmeye çalýþýyor. Ülkenin genç "bilim adamlarý" kendilerini itfaiyeye girmek için dev kuyruklarda buluyor. Sosyete pazarlarýnda çalýþan üniversite mezunlarýnýn oraný o kadar yüksek ki. Mevcut kokuþmuþluk her alanda kendini belli etmektedir ve her sene kendi mesleðinde uzmanlaþýp onu icra etme oraný tarihi gerilemelere imza atmaktadýr. Gençlere geleceksizlikten baþka hiçbir þey vaadetmeyen bu sitemi tarihin çöplüðüne göndermenin zamaný çoktan gelmiþtir. Bugün yapýlmasý gereken kapitalist krizin eþanlý olarak farklý uluslardaki özellikleri de göz önüne alýnarak mücadeleyi devrimci Marksist çizgide ilerletmektir. Bu yapýlmadýðý taktirde hergün artan iþsizler ordusunun, geleceksiz gençlerin sisteme yönelik tepkileri ezilmeye mahkumdur.iþçi düþmaný patron dostu olduðunu ortaya koymamýþ mýydý? Asgari ücret uygulmasýnýn resmen kýrýlmasý dýþýnda bölgesel asgari ücret uygulamalarý da Türkiye'nin bir ucuz emek cenneti haline getirilmesinin amaçlandýðýnýn iþaretidir. Krizden, krizi bahane eden patronlardan ve hükümetin yasa ile paketlerinden bunalan emekçi sýnýflarýn önündeki tek seçenek sýnýf mücadelesini yükseltmektir. Ýþsizlik ve yoksulluðun kol gezdiði böyle bir ortamda AKP hükümeti iþçilerin iþsizlik fonunda biriken paralarýyla iþçilere saldýrýp patronlarýn cebini doldurabiliyorsa bu, emekçilerin örgütsüz, bunun doðal sonucu olarak da suskun olmalarýndandýr. Emekçilerin geleceklerini ellerine almalarý için önlerinde tek seçenek bulunuyor: Devrimci sýnýf mücadelesi saflarýna katýlmak. Ýþçinin Yolu böyle bir alternatifi yaratmak ve emekçi sýnýflara sunmak için vardýr ve mücadelesini sonuna kadar sürdürecektir.
Ýþçinin Yolu
9
Kazanýlmýþ Haklarýmýza Yönelik Saldýrýlara bir Yenisi Ekleniyor: Özel Ýstihdam Bürolarý Özel Ýstihdam Bürolarý, AKP hükümetinin 26 Haziran tarihinde önerdiði iþ kanununda deðiþikliðin "Özel Ýstihdam Bürolarýnýn Mesleki Faaliyet Olarak Geçici Ýþ Ýliþkisi Kurabilmesi Hususu" adlý 1. maddesinde gündeme geldi. Bu maddenin emekçi sýnýflar açýsýndan önemli yönleri þöyle özetlenebilir: Özel Ýstihdam Bürolarý adýyla oluþturulan kurumlar, iþveren ile iþçi arasýnda aracý rolü görecek, Ýþ akdi iþçi ile ÖÝB arasýnda imzalanacak, ÖÝB istediði anda iþçiyi bir baþka iþverene kiralayabilecek. Bu deðiþikliklerin tümü esnek ve geçici çalýþmanýn yasallaþmasý ve meþrulaþmasý anlamýna geliyor. Ýþ kanununda 2003 yýlýnda yapýlan deðiþiklikle "esnek istihdam" modeli yaygýnlaþtýrýlmýþtý, bu yasa ile süreklilik içerisinde ÖÝBler, üretim sürecinde hâkim ve yaygýn çalýþma þeklinin esnek ve geçici çalýþma olmasýnýn yolunu açmaktadýr. Geçici çalýþma iþçilerin çalýþma koþullarý ve iþ güvencesini gasp etmekle kalmayýp, örgütlenmelerinin önünde de büyük bir engel teþkil edecektir. ÖÝB’lerin anlaþma yaptýðý iþçiyi keyfi bir þekilde baþka bir iþverene (baþka bir þehirde ve baþka bir iþkolunda bile olmasý mümkün) devredebilme hakký, iþçilerin kendi emeklerini satma sürecindeki tüm kontrolünü kaybetmesi anlamýna gelmektedir. Bu durum haklý olarak bu yasanýn "ücretli kölelik yasasý" olarak anýlmasýna sebep olmuþtur. Ýþçinin çalýþma sürecindeki tüm karar hakkýný elinden almasý yanýnda bu düzenleme, sýnýf mücadelesinde öne çýkan öncü iþçilerin bulunduðu çalýþma ortamýndan kolayca uzaklaþtýrýlmasýný, tecrit edilmesini de kolaylaþtýracaktýr. Ýþçilerin sendikalarda örgütlenmesini zaten neredeyse imkânsýz haline geliþinin yanýnda, iþçiler tek tek bireyler olarak da büyük bir baský altýna alýnmýþ olacaktýr. Ýþçilerin yüzyýllardýr süren savaþýnýn kazanýmý olan tüm bu haklara yapýlan saldýrýnýn sürekliliði ve içinden geçilen ekonomik kriz döneminde yoðunlaþýþý gözden kaçýrýlmamalýdýr. 2003 yýlýndaki deðiþiklik "esnek istihdam" modelini yasallaþtýrýrken 2006'daki SSGSS yasasý sosyal güvenlik ve emekliliði neredeyse tamamen tasfiye etmiþtir. Saðlýk güvencesi, iþ güvencesi,
emeklilik hakký tamamen elinden alýnmýþ olan iþçiler, artýk sürekli bir iþte dahi çalýþtýrýlmak istenmemekte, geçici ve esnek çalýþma ile tüm mücadele olanaklarýndan yoksun býrakýlýp, her an iþten atýlma, ya da pratik olarak iþten atýlma anlamýna gelecek olan çalýþmasý imkânsýz bir iþe kiralanma korkusu ile yaþatýlmak istenmektedir. Cumhurbaþkanýnýn yasayý veto etmesi uzun vadede hiçbir þey ifade etmemektedir. Vetonun hemen ardýndan Tüsiad'ýn yasa hakkýndaki endiþelerin giderilmesini ve TBMM'de öncelikli olarak ele alýnmasýný istemesi de, burjuvazinin, deðiþikliklerin yasalaþmasý konusunda kararlý ve aceleci olduðunun ifadesidir ve uzun vadede sömürüyü artýrma yolundaki tüm deðiþikliklerin yasalaþacaðýna hiç þüphe yoktur. Deðinilmesi gereken bir diðer konu da, emeðe ve iþçi haklarýna yapýlan saldýrýlarýn AKP hükümetine ve onun icraatlarýna indirgenemeyeceðidir. Emeðe yapýlan saldýrýlar bir süreklilik arz etmektedir ve iþçi sýnýfý mücadelesinin yoðunluðunun düþük olduðu zamanlar fýrsat bilinip o ya da bu burjuva partisi eliyle uygulanmaktadýr. Burjuva düzen partilerinin tamamýnýn programý iþçi emekçi haklarýna saldýrmak ile mükelleftir. Tüm bu saldýrýlar karþýsýnda devrimci görevimiz, nihai çözümün ancak bir iþçi iktidarýndan geçtiðinin bilincinde olarak, emekçi sýnýflara yapýlan tüm saldýrýlara karþý mücadele etmek, düþmaný, burjuvaziyi, yaratmaya çalýþtýðý illüzyonlarý yýkarak açýkça teþhir etmek, sermaye sýnýfýnýn kaçýnýlmaz krizlerinin ve çalkantýlarýnýn yükünü emekçi sýnýflarýn sýrtýna yüklemesine müsaade etmemektir. Not: Avrupa'da ve ABD de uzun yýllardýr iþlemekte olan Özel Ýstihdam Bürolarý'nýn (Recruiting Office) çalýþma koþullarýnýn en kötü, ücretlerin en düþük olduðu Göçmen iþçi sektöründe çok faaliyet göstermesi anlamlýdýr.
AKP, Patronlara Kýyak Çekerken Emekçilerin Bahtýna Düþense Yeni Zamlar! Kapitalizmin ürünü olan krizlerle yaþadýðýmýz son günlerde iþçi sýnýfý her gün daha aðýr þartlarla yüzleþiyor. Uzayan çalýþma saatleri, iþten atýlmalar, kredi kartý borçlarý, ücretsiz izinler, iþ güvencesi yoksunluðu ve hýzla artan iþsizlik oranlarýyla kapitalizm tarihi rekorlara imza atýyor. Türkiye'de resmi olarak 4 kiþiden 1 kiþinin iþsiz olarak saptandýðý þu günlerde "teþvik ve istihdam paketleri" adý altýnda yýllarca iþçinin emekçinin maaþlarýndan kesilerek biriktirilmiþ iþsizlik fonlarý büyük þirketlerin kasalarýna aktarýlmaktan çekinilmiyor. Türkiye'de sadece 312 bin kiþinin iþsizlik sigortasý alabildiði þu dönemlerde bir gecede büyük þirketlere kurtarma paketleri sunuluyor. Sendikalar ise bu yapýlan saldýrýlara karþý olumlu ama eksik demekle yetiniyor. Türk-iþ ve Hak-iþ "Krize karþý pazara çýk" sloganlarýyla bu paketlere açýk destek veriyor. Sendikalarýn bu iþbirlikçiliðinin de desteðiyle sermaye iþçinin, emekçinin kanýný gün geçtikçe emiyor. Hükümetin ilk olarak patronlarýn cebini doldurmak için tüketimi canladýrmak amaçlý vergi indirimine giderken hemen ardýndan "fazla bütçe açýðýmýz var" denerek bu sefer dolaylý vergileri katmerliyor. EPDK'nýn tavan fiyatý aþaðý çekme uygulamasýyla gerileyen akaryakýt fiyatlarý ÖTV zammýyla yeniden yükseldi. Hükümet, benzinde
ki ÖTV miktarýný 20 kuruþ artýrmasýna karþýn gelen zam 23 kuruþ oldu. Böylece ÖTV+KDV artýþý 23.6 kuruþa denk geliyor.
Benzin zammý ile cebimizden 1.4 milyar TL çýkacak Maliye Bakanlýðý akaryakýt ürünlerinde yaptýðý ÖTV düzenlemesi ile 1.4 milyar liralýk ek gelir elde etmeyi hedefliyor. Yapýlan hesaplamalara göre, 2009 yýlýnýn bundan sonraki döne minde motorinden 1 milyar TL, benzin türlerinden 290 milyon TL ve LPG ürünlerinden ise
110 milyon TL ek gelir elde edilecek. Bir baþka deyiþle halkýn cebinden 1.4 milyar lira ekstra vergi ödemesi gerçekleþecek. Diðer bir zam haberi ise ÝSKÝ'den geldi. Ýstanbul Büyükþehir Belediye Meclisi, ÝSKÝ'nin suya %8.5 zam teklifini oy çokluðu ile kabul etti. TÜRKÞEKER ise þekerin fabrika satýþ fiyatýna, 1 yýl aradan sonra yüzde 5,2 zam yaptý. 50 kg'lýk torbada kristal þekerin kg satýþ fiyatý, KDV hariç 1,73 liradan 1,82 liraya yükseltildi. Hükümetle IMF in anlaþma pazarlýklarý yeni zamlarla hýzlý bir sürece girdi. Fakat bu gerçekleþen zamlara maliye bürokratlarý tarafýndan 37 maddelik ek bir zamýn da kapýda olduðu konusuluyor. Görüldüðü gibi burjuvazi hergün kendi krizlerinden kendilerini daha karlý çýkarmak için acýmasýzca her yolu deniyor. Krize karþý sendikalarýn kaypak tavrýnýn ve pasifist tavýrlarýn alaþaðý edilmesinin zamaný çoktan gelmiþtir. Unutulmamalýdýr ki gücünü üretimden alan iþçi sýnýfýnýn patronlarýn krizinin yüküne karþý en önemli silahlarýndan biri üretimi durdurabilme gücüdür, grevlerdir. Egemen sýnýflarýn baskýlarýna, sendika aðalarýnýn ihanetlerine karþý güçlü bir sýnýf hareketini ancak örgütlü bir iþçi sýnýfý yükseltebilir.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi Kapitalizmin 1929 yýlýnda içine düþtüðü Büyük Buhran'ýn üzerinden 80 yýllýk bir zaman dilimi geçti. Ancak, bugün gelinen noktada 1929'da yaþanan "Büyük Buhran" ve benzeri çöküþlerin kapitalizmin istisna hastalýklarý olmadýðý apaçýk ortaya serilmiþtir. Krizler kapitalizmin zorunlu sonuçlarýdýr. Zira bütünüyle kar hýrsý, rekabet ve piyasa anarþisi üzerine kurulmuþ bu düzen, kendini olduðu gibi, insanlýðý da derin krizlere sürüklemekte oldukça yeteneklidir. Bugün içinden geçmekte olduðumuz kriz için burjuva iktisatçýlar bile 1929 buhranýndan sonraki en büyük kriz saptamasýný yapýyorlar. Öyleyse, 1929 buhranýný hatýrlamak, emekçi sýnýflar cephesinde yarattýklarýný hafýzalarýmýza tekrar kazýyabilmek oldukça önemlidir ve bugünü anlamamýza da doðrudan etki edecektir. Kriz Öncesi Dünyada Genel Durum Büyük Buhran'dan sonra devletçi ekonomik düzenin teorisyeni olan Ýngiliz iktisatçý John Mainard Keynes'in bir sözü krizin dünya çapýnda yýkýcý etkiler yaratmasýnýn sebebini açýk bir þekilde anlatmaktadýr: "Amerika hapþýrdýðýnda, dünyanýn geri kalaný nezle olmaktadýr." Bu durum kapitalist sistemin ülke ekonomilerini halka halka birbirine baðlamasýnýn doðal bir sonucu olmuþtur. Nitekim krizin ABD'de ortaya çýkýþýnda bu baðýmlýlýðýn hýzlandýrýcý etkisi olmuþtur. Özellikle I. Dünya Savaþý'nýn dünyanýn geliþkin ekonomilerinde yarattýðý çöküþ sistemin duvarlarýnda derin çatlaklar açtý. Bu çatlaklarýn kapatýlmasý için tarih, I. Dünya Savaþý'nda birbirlerine süngü doðrultan emperyalistleri, yine birbirlerine muhtaç hale getirdi. Bu noktada, dünyada savaþtan belki de en hasarsýz çýkan ve savaþýn ardýndan ekonomik geliþim sürecine giren ABD ekonomisini dünyanýn geri kalanýna pansuman yapma zorunluluðuna itti. ABD ekonomisi 1920'lerde dünyanýn nerdeyse tek kreditörü konumuna geldi ve bu durum savaþýn en çok etkilediði Avrupa'yý ABD ekonomisine daha da baðladý. ABD, öte yandan 1920'lerde emperyalist hiyerarþide bir zamanlar "Güneþ Batmayan Ýmparatorluk" olarak anýlan Ýngiltere'nin koltuðuna kurulmayý baþardý. Birinci Dünya Savaþý'ndan en büyük yýkýmla çýkan ülkelerin baþýnda gelen Almanya da 1920'li yýllarý ABD'nin endüstrinin modernize edilmesi ve çöken ekonominin yeniden ayaklarý üzerine doðrultulmasý için verdiði destekle geçirdi. Bu yardýmlarýn temeli 1924 yýlýnda Dawes Planý'yla atýldý. ABD'li yatýrýmcýlar sonraki 5 yýl boyunca 4 milyar dolar borç verdiler. ABD'nin Avrupa'ya yaptýðý toplam yatýrým miktarý ise 1924-1930 yýllarý arasýnda 7.8
Ýnsanlýk Tarihinin En Büyük Yýkýmýna Giden Yolda 1929 BUHRANI
milyar dolara ulaþtý. Öte yandan, bu dönemde Almanya'yý dünyada önemli kýlan bir diðer neden de Ekim Devrimi'nden sonra dünya devrim dalgasýnýn ilk uðraklarýndan birisi olmasýdýr. Alman kapitalizmi ilki 1919'da olmak üzere 1920'li yýllarý devrim tehlikesiyle geçirmiþ ve bir anlamda insanlýðýn kaderinin tayin edildiði bir ülke konumuna gelmiþtir. Bir yandan ekonomik krizin yarattýðý yýkým, diðer yandan bir türlü dindirilemeyen devrimci durum Alman kapitalizmini krizden en fazla etkilenen ülke konumuna getirmiþtir. 1929 Yýlý ve Çöküþ 1920'li yýllar ABD ekonomisinin bir yandan Avrupa'ya yönelik yatýrýmlarýn ve iç pazardaki talebin artmasýyla geliþimine sahne oldu. Ne var ki bu geliþime diðer yandan ciddi bir balonun þiþmesi de eþlik ediyordu. Özellikle borsadaki yükseliþ ve artan hisse senedi fiyatlarý, bir yandan yatýrýmcýyý çekerken, diðer yandan yaratýlan balonu patlamaya doðru sürüklüyordu. 1928 yýlýyla birlikte ilk emareleri görülen patlama 1929 yýlýnýn sonbaharýnda ABD'yi vurdu. "Kara Perþembe" olarak anýlan ve 24 Ekim Perþembe günü gerçekleþen çöküþle birlikte borsa dibe vurdu, kýsa bir zaman içerisinde milyarlarca dolar yok oldu. 4.000'e yakýn banka kapandý. Ýkinci Dünya Savaþý'na kadar geçen süre içerisinde milyonlarca insan iþsizliðe ve evsizliðe sürüklendi. Kriz sadece ekonomik anlamda deðil, ruhsal anlamda da milyonlarca insanýn dünyasýný kararttý. Kapitalist sömürü düzeninin Ýkinci Dünya Savaþý'nýn sonuna kadar geçirdiði dönem içerisinde kriz-
lüðü 1932 yýlýnda, 1929 yýlýndakinin üçte birine düþtü. Büyük Buhran Avrupa'da kitlesel iþsizliðe ve açlýða yol açtý. Kazancýn yok olmasý, iþsizliðin yükseliþi ve bunun yarattýðý korku çeþitli sosyal tabakalardan insanlarý tedirgin etti. Birçok yerde iflas eden yatýrýmcýlara paralel olarak, evsizler için açýlan kamplar hýzla çoðaldý. Ýstatistikler yaþanan felaketi daha canlý bir þekilde
devrimci dalganýn mayalanmasýnýn önüne geçememiþtir. Özellikle Avrupa genelinde burjuva düzen tepe taklak hale gelmiþtir. Almanya'da yaþanan çöküþe paralel olarak iþçi sýnýfýnýn yükselttiði devrimci atýlým burjuva düzen için ölümkalým savaþýný gündeme getirdi. Ancak, devrimci durumun geri çekilmesi, iþçi sýnýfýna önderlik eden siyasal unsurlarýn ihaneti ve
ortaya koymaktadýr: Almanya'da 1931 yýlýyla birlikte 4 milyon beyaz yakalý iþçiden 400.000 kadarý iþini kaybetti. Krizin Siyasal Sonuçlarý 1929 Buhraný'nýn asýl etkileri 1930'lu yýllarda kendisini gösterdi. Siyasetin iktisadi yapýya tabi olduðu düþünüldüðünde, kapitalizmin bu dönemde içine düþtüðü aþýrýlýklar krizden baðýmsýz olarak ele alýnamaz. Öncelikle 1930'larýn baþýndaki siyasal atmosfere göz atmak yerinde olacaktýr. 1917 yýlýnda Ekim Devrimi'yle baþlayan süreçte dünya genelinde devrimci kalkýþmalar patlak verdi. Almanya'da 1919'dan baþlayarak
bunun kitlelerde yarattýðý güvensizlik, krizin günlük hayatta yarattýðý yýkýmla yaþamak zorunda kalan kitleleri faþizmin kucaðýna itmiþ ve bu süreç faþizmin yükseliþinde önemli bir dayanak olmuþtur. Almanya, Ýtalya gibi ülkelerde birbiri ardýna faþistlerin iktidara gelmesine paralel olarak, tarihsel bir kýrýlma noktasý oluþturan Ýspanya'da da devrimin ihanete uðratýlarak faþist Franco'nun iktidara geliþiyle iþçi sýnýfýnýn devrimci atýlýmý püskürtülebilmiþtir. Ayrýca, 19301931 yýllarý arasýnda 12 ülkeden 10'unun askeri darbeler yoluyla hükümet ve rejim deðiþtirmesi burjuva düzenin içine düþtüðü çaresizliði sergilemektedir. Öte yandan Büyük Buhran, kapitalistleri daha müdahaleci ve korumacý iktisadi politikalara yöneltmiþtir. Kapitalistler kendi ulusal çýkarlarýný her þeyin üzerinde tuttular ve daha fazla içe kapalý, korumacý ekonomi politikalarýnýn izini tuttular. Kasým 1932'yle birlikte birçok Avrupa ülkesi yerel pazarlarý, endüstrileri ve tarýmý yabancý mallardan korumak amacýyla yeni bir vergi ve kota sistemi uyguladýlar. Bu durum dünyanýn ulusal çýkarlar çerçevesinde yeni bir rekabet alanýna dönüþmesine neden oldu. Almanya ve Ýtalya gibi ülkeler Akdeniz, Afrika ve Doðu Avrupa'da hýzla bölgesel bir hegemonya kurma arayýþýna girdiler. Sonuç olarak bu yarýþ II. Dünya Savaþý'nýn zeminini hazýrlamaya baþlamýþtýr. Krizin çýkýþ yerinin ve en yoðun yaþandýðý yerin ABD olduðundan bahsetmiþtik. Yazýyý bitirirken Büyük Buhran'ýn Amerikan iþçi sýnýfý tarihi üzerindeki etkisi de incelenmeye deðerdir. Nitekim, nerdeyse tüm Avrupa'nýn saða kaydýðý bu dönemde Amerikan iþçi sýnýfý hayatlarýnda yaþanan
1929 Krizinden Bir Manzara: “Sadaka istemiyorum. Benim iþ bulmama kim yardým edecek? ” den dolayý içine düþtüðü sýkýntýlarý savaþlarla, katliamlarla, iþçi sýnýfýna uluslararasý boyutta baþlattýðý saldýrýlarla aþma eðilimi, dünyayý tam bir cehenneme çevirdi. Büyük Buhran'ýn fiziksel tahribatý en geniþ ölçekte Avrupa coðrafyasýnda yaþandý. Özellikle Almanya, Polonya ve Avusturya krizden en fazla etkilenen ülkeler oldular. Bu ülkelerde nüfusun beþte biri iþsizliðe sürüklendi ve endüstriyel üretim % 40 oranýnda azaldý. Avrupa'nýn ticari büyük-
1920'ler boyunca yaþanan üç devrim giriþimi, 1919 Macaristan Devrimi, Ýtalya'nýn Kýzýl Yýllarý, 1927 Çin Devrimi Ekim Devrimi'nin ardýndan dünya devrim dalgasýnýn önemli halkalarý olmuþlardýr. Bu devrim dalgasýnýn yenilmesi ve beraberinde Rusya'daki iþçi iktidarýnýn da yalnýzlaþarak bürokratik bir karþý devrime uðramasý 1930'lara gelinirken sýnýf mücadelesi açýsýndan korkunç bir kýrýlma anlamýna gelmiþtir. Ancak, bu saydýðýmýz nedenler yeni bir
açlýða, yoksulluða, sefalete karþý sýnýf mücadelesinin bir simgesi olmuþtur. 1920'lerin her Amerikan ailesine bir buzdolabý, elektrik süpürgesi ve otomobil bahþeden, yatýrýmcýlara en yüksek kazançlarý vadeden, yoksullara kolaylýkla köþeyi dönebileceði fýrsatlar yarattýðýný iddia eden "Amerikan Rüyasý" buhrandan sonra yerini "Amerikan Kabusu"na terk etmiþtir. 1932 yýlýnda seçimle Amerikan halký tarafýndan krizin sorumlusu olarak Hoover yönetiminin ardýndan baþkan seçilen Franklin Roosevelt "Korkmamýz gereken tek þey korkunun kendisidir" sloganýyla kitlelere umut aþýlamaya çalýþýyor ve krize karþý "New Deal" adýný verdiði politikayý uygulamaya sokuyordu. Roosevelt döneminde ABD bir yandan krizin toplumda yarattýðý endiþeyi yok etmeye çalýþýrken, diðer yandan kendi endiþelerini de iþçi sýnýfýnýn mücadelesini baskýyla yok etmeye çalýþarak geçiþtirmeye çabalýyordu. Bu dönemde mücadeleye kalkýþan iþçiler, sendikacýlar, devrimciler yoðun bir polis þiddetine tabi tutuluyor; grevler Amerikan sermayesinin desteklediði Klu Klux Klan gibi faþizan, Kara Lejyon gibi mafyatik örgütlenmelerle ezilmeye çalýþýlýyordu. Örneðin, 1934 yýlýnda Güney'de yüzbinlerce tekstil iþçisinin grevi sert bir biçimde bastýrýldý ve 7 iþçi katledildi. 1937 yýlýnda Chicago'da 10 grevci çelik iþçisi katledildi. Binlerce iþçi kara listelere alýndý. Bu saldýrýlarý düzenleyen dedektiflik bürolarý, en meþhurlarý Pinkerton Çetesi baþta olmak üzere, milyonlarca dolarlýk kazanç elde ediyordu. Sonuç Olarak… Krizler, kapitalizmin her döneminde geri dönülmez felaketlerin önünü açmýþtýr. Nasýl ki, emperyalist savaþlar devrimlere gebeyse, krizlerde savaþlara gebe kalmýþ ve iþçi ve emekçi sýnýflarýn tüm dünyada birbirlerine kýrdýrýlmasýnýn temel nedeni haline gelmiþtir. Eðer, Hiroþima ve Nagazaki'ye atýlan atom bombalarýnýn yalnýzca Amerikan emperyalizminin saldýrganlýðýnýn somutlaþmasý olarak algýlýyorsak hata yapmýþ oluruz. Bu ve benzeri bir çok tarihsel olay, kapitalist sistemin tarihin pek çok evresinde yarattýðý ve bugünde bir benzerini krizlerle, emperyalist savaþlarla yaþadýðýmýz geri dönülmez felaketlerin varacaðý sondur. Bu sonu, ancak iþçi ve emekçi sýnýflarýn devrimci bir öncünün önderliði altýnda vereceði uzlaþmaz kavganýn insanlýðýn barýþ, huzur ve refah içinde yaþayacaðý bir dünya özleminin gerçekleþtirilmesiyle deðiþtirebiliriz.
Fikret Seyhan
Sýnýfýn Hafýzasý
Ýþçinin Yolu
11
35. Yýlýnda KIBRIS ÇIKARMASI 20 Temmuz 1974'te, Türkiye; Kýbrýs'a "Barýþ Harekâtý" diye adlandýrdýðý bir askeri çýkarma yaptý. Adanýn kuzeyi iþgal edilerek Rumlardan arýndýrýldý ve adý cumhuriyet olan ama esasýnda Türkiye'nin bir vilayeti olan KKTC kuruldu. Aradan geçen 35 sene zarfýnda dünya devletleri tarafýndan tanýnmayan KKTC, giderek Türkiye'nin arka bahçesine dönüþtü. Kumarhaneler, batakhaneler, fuhuþ, mafya ve çeteler Kýbrýs'ýn gerçeði haline geldi. Türk Metal Sen'in aðasý faþist Mustafa Özbek'in adanýn çok büyük kýsmýný ele geçirdiði, Ergenekon davasý çerçevesinde ortaya çýkmýþtý. Kýbrýs'ta burjuva düzenin cerahatlerinin ortaya çýktýðý bunun gibi sayýsýz örnek verilebilir. Bütün bu kokuþmuþluklara raðmen, bugün Kýbrýs hala vatan-millet edebiyatlarýna konu olabiliyor. Vatan-millet edebiyatýný en çok yapanlarýn Kýbrýs'ta dönen pis iþlere en çok karýþanlar, Kýbrýs'ýn rantýna leþ kargasý gibi üþüþenler olmasý da boþuna deðil. Emekçi sýnýflar Kýbrýs konusunda yaratýlmaya çalýþýlan milliyetçi hezeyanlara karþý uyanýk olmalýdýr. Ýþçi düþmaný sendika aðasý faþist Mustafa Özbek'in Kýbrýs'ý nasýl kullandýðýný, hem iþçilerin hem de Kýbrýs'ýn üzerinden nasýl semirdiðini unutmamalýdýr. Ayrýca Rum ve Türk emekçilerin birbirlerine nasýl düþürüldüðünü bilmemiz gerekiyor.
du. Bu tutum var olan dengenin korunmasý isteðiyle ilgiliydi. Öyle ki Yunanistan Kýbrýs Rumlarýnýn Yunanistan'a katýlma isteðinden yararlanýp BM'ye "uluslarýn kendi kaderini tayin hakký" çerçevesinde Kýbrýs'ýn Ýngiltere'nin sömürgesi durumundan çýkmasý için baþvurduðunda; Türkiye Ýngiltere'nin yanýnda bir tutum almýþ ve Kýbrýs'ýn kendi kaderini tayin hakkýna þiddetle karþý çýkmýþtý. Kemalist söylemlerle baðýmsýzlýða yapýlan vurgular bu noktada neredeydi? Kemalist devlet ideolojisi bu pratik sorunla birlikte kendi(!) iddialarýyla çeliþiyor ve bir baþka halkýn kendi kaderini tayin etmemesi gerekliliðini büyük bir kesinlikle savunuyordu. Bu Kemalizmin söylemleri arasýnda yer bulan ve "sol" bir ideoloji olarak deðerlendirilmesini saðlayan "emperyalizm karþýtlýðý" ile örtüþmekten çok uzaktý.
ettiklerini iddia ettikleri taraftaki(Türk ya da Rum) sol görüþlü emekçilere yöneltti. Öyle ki bu þovenist örgütlerin katlettikleri insanlarýn daha çok sayýda kendi milletlerinden solcular ve sendikacýlarý içermesi boþuna deðildir. Milliyetçiliðin yaygýnlaþtýrýlmasý için kardeþlikten bahseden emekçilerin yok edilmesi gerekiyordu. Bu geliþmeler eþliðinde 1959'da Zürih ve Londra antlaþmalarýyla baðýmsýz bir Kýbrýs Cumhuriyeti yaratýldý. Adadaki Ýngiliz askeri varlýðý ise devam edecekti. Makarios adanýn ilk cumhurbaþkaný olurken; Fazýl Küçük de cumhurbaþkaný yardýmcýsý seçildi. 1960'ta Kýbrýs Cumhuriyeti resmen kuruldu. 1960'tan 1974'teki Türk müdahalesine kadar adadaki gerginlik devam etti. Bu sürece her iki taraf tarafýndan yapýlan katliamlar ve çatýþmalar damgasýný vurdu. 1963 yýlý Kýbrýs için yeni bir Her Ýki Tarafýn dönemin baþlangýcý sinyallerini Milliyetçileri Solcularý veriyordu. Makarios yönetimi Katlediyor Türkleri yönetimden tecrit Neticede Yunanistan'ýn bu talebi etmiþti ve Türk tarafý buna tepki BM tarafýndan reddedildi. olarak Kýbrýs Cumhuriyeti'nin Ýngiltere kendisi için büyük meclis, hükümet ve diðer yetkili öneme sahip olan adanýn denetikurullarýndan çekildi. Bu mini elinde tutmak ve ABD'nin geliþmeden sonra rafa adaya olasý bir müdahalesini kaldýrýlmýþ "taksim" tezleri engellemek istiyordu. Bu sebeple Türkiye tarafýndan yeniden öne Kýbrýs'ta Ekilen Düþmanlýk Tohumlarý adadaki milliyetçilik duygularýný sürüldü. Türkiye, Kýbrýs'a müdaKýbrýs 1571'den 1878'e kadar Osmanlý Devleti'nin egekörüklemek ve buradaki karýþýkhalede bulunacaðýnýn sinyallerini menliði altýnda kalmýþtý. 1878'de Rusya ile yaptýðý Berlin lýktan yararlanmak iþine gelecekti. bu noktadan vermeye baþlamýþtý. Antlaþmasýyla kaybettiði topraklarýn derdine düþen Kýbrýslý Rum tutsaklar Adana Ýþte tam da bu yýllarda ve bu sebeple ABD Baþkaný Johnson, 5 Haziran Osmanlý, bu topraklarý geri almak için Rus Çarlýðý'na cezaevine gönderlirken 1955'te EOKA(Kýbrýs Savaþçýlarý 1964 tarihli bir mektupla Türkiye'yi karþý Ýngiltere'den yardým istedi. Ýngiltere bu yardýmýnýn Ulusal Örgütü) adý verilen þovenist bir "þiddetli bir dille" uyararak, böyle bir harekâtýn karþýsýnda karþýlýðýný Kýbrýs'ý Osmanlý'dan "kiralayarak" alacaktý. yapýlanma ortaya çýktý. Türklere karþý yapýlan provakatif olduklarýný belirtti. Ancak Türkiye Kýbrýs'ta Türklere karþý Topraklar geri alýnýnca da Kýbrýs'ý Osmanlý'ya geri vereeylemler kin ve nefret tohumlarýný iki halk arasýnda artan þiddet gösterilerini bahane ederek Rumlara ait bölcekti. Ancak 1. Dünya Savaþý Osmanlý'nýn planlarýný giderek artan bir hýzla serpiþtiriyordu. Türkiye'de de geyi iki gün boyunca bombaladý. Bombalamanýn ardýndan bozdu. Osmanlý Almanya'nýn yanýnda savaþa girince kazan kaynýyordu. EOKA'nýn kurulduðu yýl meydana ne Ýngiltere ne de ABD tepki göstermemiþti. Ýngiltere adayý ilhak ettiðini açýkladý ve Lozan Barýþý'yla gelen 6-7 Eylül olaylarý tesadüfî deðildi ve Kýbrýs'taki 15 Temmuz 1974'te de Makarios rejimine karþý Sampson bu ilhak tescil edildi. Ada bu dönemde geniþ bir Rum gerilimin bir uzantýsýydý. 6 Eylül 1955'te burjuva medya darbesi gerçekleþtirildi. Adada durumlarýn kötüye gittiði nüfusu ve azýnlýk halindeki Türklerden oluþuyordu. 1933 Mustafa Kemal'in Selanik'teki evinin bombalandýðý söygerekçesiyle TBMM toplandý ve hükümete genel savaþ yýlýnda Rumlar Ýngiltere'nin sömürgeciliðine karþý ayaklentilerini yaydý. Hemen ardýndan "Kýbrýs Türk'tür açma yetkisi verdi. 14 ilde sýkýyönetim ilan edildi. lanýp sömürge vali konaðýný yaktý. Ayaklanmanýn bastýrýlCemiyeti"nin önderliðini yaptýðý bir saldýrý baþlatýldý ve Dönemin solcu addedilen baþbakaný Bülent Ecevit yoðun masýnda kullanýlan kolluk güçlerini ise ayaklanma karþýtý Ýstanbul'daki özellikle Rumlarýn ve tüm gayrimüslim bir milliyetçi söylem geliþtirmiþti. Ayrýca yine "solcu" Türkler oluþturuyordu. Burada Britanya emperyalizminin nüfusun evleri, dükkânlarý yaðmalandý. 3 kiþi öldürüldü Bülent Ecevit'in kurduðu hükümet sýkýyönetim bahaneklasik taktiði ile karþýlaþýyoruz. Buna göre sömürgelerdeve 30 kiþi yaralandý. Bu saldýrýlar birkaç baþýboþ çetenin siyle iþçilerin en temel haklarýný ellerinden almýþ; grev ki azýnlýk çoðunluða karþý desteklenir, ayrýcalýklý hale düzenleyebileceði nitelikte daðýnýk ve alelade deðildi. yasaðý getirmiþti. Yunanistan'daki albaylar cuntasýnýn getirilir. Çoðunluk sömürgeSon derece örgütlü ve planciliðe direniþ yaptýðýnda lanmýþ bu vahþet bizzat bur- desteðiyle gerçekleþen saðcý Sampson darbesinden 5 gün azýnlýðýn iþgalcilere destek juva devletin ta kendisi olan sonra Türkiye adaya garantörlük anlaþmasýna dayanarak çýkarma yaptý. Kýbrýsta'ki gerici darbeyi bahane ederek vermesi böylelikle saðlan"derin" devletin iþiydi. Bu çýkarma yapan Tükiye'de bundan sadece 3 yýl önce, mak istenir. Amaç, halklar saldýrý Özel Harp Dairesi 1971'de, Türk ordusu bir darbe yapmýþ ve solcular tutukarasýnda etnik düþmanlýk tarafýndan planlanmýþ ve lanmýþ, iþkence görmüþ, katledilmiþti. Ve yine birkaç yýl tohumlarý ekmektir. Etnik uygulamaya konmuþtu. sonra 1980'de iþçi mücadelesini bastýrmaya yönelik daha çatýþmalar, iþgalin sürmesinin Selanik'teki evin bombalanda kanlý bir darbe yapacak ve iþçi sýnýfýyla solu ezip geçebahanesi olacaktýr. masý da yine ayný güçler cekti. Bu noktada Türkiye solunun belirlediði tutuma Kýbrýs'ta Britanya egementarafýndan tezgâhlanmýþtý. deðinmek gerekir. Türkiye solu yoðun bir anti-emperyaliðine karþý mücadele Ve 6-7 Eylül olaylarý üzeribüyüdükçe, Ýngiltere adadaki ne düþen görevi yerine getir- list söylemi sahiplenirken Türkiye'nin baþka bir ülkeye yaptýðý bu emperyalist müdahaleyi büyük bir coþkunlukla Türkleri örgütlemeye giriþti. di. Yine burjuva devlet izliyordu. Ýþçilerin haklarý yaratýlan "milli çýkarlar" 1943 yýlýnda Kýbrýs Adasý eliyle düzenlenen kitlesel uðruna feda edilirken Türkiye solu sessizdi. Kemalist bir Türk Azýnlýðý Kurumu mitingler sonucu milli ideolojiye sahip olan Türkiye solu Kýbrýs çýkarmasýný (KATAK)'nun oluþturulmasý F a þ i s t b o z k u r t ç e t e l e r i K ý b r ý s ’ t a k i duygularýn pekiþtirilmesi ve kardeþ halklarý birbirine düþürmek gerektiði gibi devrimci bir duruþla analiz edip karþýsýnda için önayak oldu. 1944'te Kýbrýs'ýn bir "milli mesele" yerini alamamýþtý. Fazýl Küçük, Milli Türk Halk i ç i n g ö r e v b a þ ý n d a haline getirilmesi planý Þovenist Milliyetçi Zehire Karþý Partisi'ni kurdu. Adada yaþayan iki etnik grup böylece tamamlanmýþtý. kutuplaþtýrýlýyordu. Britanya egemenliðine karþý mücadeÝþçi Sýnýfýnýn Uluslararasý Birliði Soðuk Savaþýn baþlamasýyla birlikte AKEL uluslarýn lenin baþýný KKP(Kýbrýs Komünist Partisi) ve daha sonra "Kýbrýs sorunu" ayný Ege Adalarý gibi, iþçi sýnýfý kendi kaderini tayin hakkýnýn Enosis ile birleþtirildiði onun legal oluþumu olan AKEL çekiyordu. AKEL, üzerindeki baskýlar yoðunlaþýnca ve buna yönelik Yunan milliyetçiliðini takip etmeye baþlamýþtý. 50'li yýlStalin'in 2. Dünya Savaþý sýrasýnda Ýngiltere ile yaptýðý mücadeleler yükselince burjuva devlet tarafýndan ýsýtýlýp larýn sonunda Kýbrýs'ta sola dönük saldýrýlardan payýný anlaþma nedeniyle "uluslarýn kendi kaderini" tayin ýsýtýlýp tekrar gündeme sokulmaktadýr. Bunun sebebi iþçiAKEL de aldý. AKEL ve bir dizi sol örgüt kapatýldý. hakkýný bile savunamaz duruma geldiði için adadaki Yaklaþýk 140 kiþi tutuklanarak hapsedildi, toplama kamp- ler arasýnda bir milliyetçilik duygusu yaratarak; burjuvazi baðýmsýzlýkçý mücadeleye bir dönem ara verdi. ve iþçi sýnýfý arasýnda birtakým ortak "çýkarlar" varmýþ larýna gönderildi. Birçok solcu katledildi. 1950'li yýllara gelindiðinde Kýbrýs'ýn önemi giderek artgibi gösterme çabasýdýr. Bu sayede iþçilerin gerçek sorunUluslararasý savaþ örgütü NATO, Türkiye ve Yunanistan'ý maktaydý. Kýbrýs Ortadoðu'ya olan yakýnlýðýyla; hem larý ve uzlaþmaz sýnýf çýkarlarý unutturulmaya çalýþýlmakuzlaþtýrmak bahanesiyle Kýbrýs'a el attý. Ve bundan sonra buradaki petrol kaynaklarýna yakýn olma hem de sürekli tadýr. Ýþçi sýnýfý burjuvazinin bu Ali Cengiz oyunlarý hýzla iþleyen bir süreç baþladý. Eski sömürge savcý savaþ halinde olan Ortadoðu'daki karýþýklýða müdahale karþýsýnda sorgulayýcý bir tavýr takýnmalý ve uzlaþmaz yardýmcýsý Rauf Denktaþ, Kýbrýs Türk Kurumlarý etme imkâný sunuyordu. Ýngiltere Doðu Akdeniz'deki sýnýf çýkarlarý için mücadele bayraðýný yükseltmelidir. Federasyonunun baþýna getirildi. 29 Kasýmda Türk askeri üslerini kaybetmiþti ve Kýbrýs'ýn üzerinde Bizim emekçiler olarak Rum, Yunan, Arap ya da Ermeni Mukavemet Teþkilatý kuruldu. Ve ilk bildirisinde Kýbrýslý hâkimiyetini kaybetmemek onun için büyük anlamlara sýnýf kardeþlerimizle problemlerimiz olamaz. Sonuçta, Türklere "TMT talimatlarýna mutlaka itaat edilmesi" sahipti. ayný sömürücü çarklar hepimizi ezmektedir. Bizi emrini verdi. Bir yýl sonra EOKA geçici olarak durdurTürkiye bu yýllarda Kýbrýs'ý gündemine almaya yeni yeni sömürenler Türk, Rum, Ermeni, Arap patronlar ve onlarýn duðu eylemlerine devam kararý aldý ve saldýrýlarýný artbaþlamýþtý. Daha önce böyle bir meselenin olmadýðý bizgenel sömürü düzenidir. O halde bizim farklý uluslardan týrdý. TMT de boþ durmuyordu. O da bir bildiri yayýmlazat burjuva devlet aðzýyla söyleniyor; Kýbrýs'taki Ýngiltere yarak tüm Rumlara karþý savaþ ilanýnda bulundu. 1968 sýnýf kardeþlerimizle çýkarýmýz ortaktýr. Milliyetçi zehirle hakimiyetinin mutlak olduðu ve Kýbrýs için kimsenin bölünüp birbirimize düþmemizi en çok patronlar isterler. 1 Mayýsýnda, Rum ve Türk iþçileri düzenledikleri bir heyecanlanmamasýnýn gerekliliði belirtiliyordu. 1950 Bu yüzden þovenist zehire karþý uyanýk olmalý, enternasmitingle sömürgeciliðe ve emperyalizme karþý ortak yýlýnda Dýþiþleri Bakaný Necmettin Sadak: "Kýbrýs meseyonalist mücadele bayraðýný yükseltmeliyiz. mücadelenin gerekliliðine olan inançlarýný dile getirdiler. lesi diye bir mesele yoktur." açýklamalarýnda bulunuyorAncak EOKA ve TMT þiddet eylemlerini adýna hareket Gülcan Berkmen
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci Latin Amerika'nýn Sertleþen Ýklimi ve Honduras Darbesi Latin Amerika'da günden güne artan sýnýf çeliþkilerinin etkisi gittikçe daha fazla hissediliyor. Geçtiðimiz yýllarda kýtada halkçý söylemleriyle kitle desteði kazanan Chavez, Morales gibi liderler ülkelerinde iktidara gelmiþlerdi. Ýþçi sýnýfýný dar bir reformist çerçeveye hapsedip, kapitalizmin iþçilere getirdiði kölece koþullarýn üstünü örten ve son kertede sömürü düzeninin hamiliðini üstlenen bu liderler, ABD'nin neoliberal politikalarýnýn karþýsýna kendi ulusal kalkýnmacý modellerini koyunca Amerikan tekelleriyle aralarýnda çýkar çatýþmalarý baþgösterdi. Haziran ayýnda ise Latin Amerika'da bu çekiþmenin bir sonucu olarak Soðuk Savaþ döneminden beri ilk kez, seçimle gelmiþ bir baþkan askeri darbeyle yönetimden indirildi, bu giriþim 2002'de Chavez için denenmiþ ama baþarýlý olunamamýþtý. 2005 yýlýnda seçimle göreve gelen Manuel Zelaya Kasým ayýndaki genel seçimler sýrasýnda yeni bir anayasa oluþturmak üzere göreve gelecek bir kurucu meclisin seçilmesiyle ilgili bir referandum için çaðrý yaptý. Genelkurmay baþkanýnýn referanduma karþý çýkmasý üzerine Zelaya genelkurmay baþkanýný görevden aldý. Zelaya'nýn muhalifleri ise referandumu Zelaya'nýn görev süresini uzatmak için yaptýðý bir hamle olarak lanetlediler ve ülkenin
medya tekelleri propagandalarýný bu yönde yoðunlaþtýrdý. Tüm bu geliþmelerin üzerine Zelaya'nýn uçakla Kosta Rika'ya götürülmesiyle baþlayan 28 Haziran'daki darbenin ardýndan Roberto Micheletti baþkanlýðýnda bir hükümet kuruldu. Darbe haberiyle beraber Honduras halký sokaklara döküldü ve Zelaya döneminde yapýlan reformlarý canla baþla savunacaðýný gösterdi. Baþkanlýk konutu önüne yürümeye çalýþan kitle askerler tarafýndan durduruldu ve kitlelerin üzerine ateþ açýldý. Honduras'ta yaþanan darbe sonrasý ABD yönetimi önce darbeye karþý açýklama yapmaktan kaçýndý. Zelaya'nýn elde ettiði uluslararasý destek büyüyünce ise yaþananlarý kýnadýklarýný belirten açýklamalar yaptýlar. Ancak bu bir ikili oyundu. Çünkü bölgede Chavez'in çevresinde birleþen ülkelerin yarattýðý konsensusu bozmak esasýnda ABD'nin iþine gelmekteydi. Bu yüzden Obama ve dýþiþleri bakaný Hillary Clinton Zelaya'nýn Honduras'a dönüþünü engellemek için iþi aðýrdan aldýlar, kitle muhalefetinin dinmesini beklediler ve Zelaya'yý güçten düþürmeye çalýþtýlar. ABD'nin Zelaya'nýn devriliþinden çýkarlarý bulunduðu açýktýr. Fakat Washington, ABD'nin emperyalist müdahalelerine Obama'nýn geliþiyle birlikte meþruluk katýlmasý planý uyarýnca darbeyi
d o ð r u d a n destekleyen açýklamalar yapmaktan kaçýndý. Fakat bir yandan da olayý darbe olarak nitelemekten de özel olarak kaçýndýlar. Çünkü bu ABD'nin Honduras'a verdiði yardýmlarýn kesilmesi demek oluyordu. Bu takdirde ülkedeki askeri bürokrasi ve muhafazakar kesimlerin gücü azalabilir, dolayýsýyla ABD'nin de ülkedeki hegemonyasý zayýflayabilirdi. Yine ABD'nin ve Honduras kapitalistlerinin darbeye karþý eylemlerin daha da kitleselleþmesi ve devrimci bir durumun oluþmasý karþýsýnda duyduklarý korku da aþikardýr. Bu yüzden Latin Amerika'nýn anti-Amerikancý histerisini diriltip kýtanýn geneline yayýlacak bir harekete fýrsat vermek istemediler. Benzer þekilde ABD'nin gelecekte emperyalist paylaþým kavgalarýnda tek ve süper güç olmaktan uzaklaþacaðý þimdiden ABD'li kapitalistler tarafýndan bile açýklanýyor. Dolayýsýyla böyle bir dönemde açýkça darbeye destek vererek tüm dünyada kendisine karþý muhalefetin yükseltilmesi ABD'nin hiç iþine gelmezdi. Böylece Obama yönetimi iþi kýlýfýna uydurarak, diplomatik
sinsilikler ve arabuluculuðun esas alýndýðý denge politikasýyla süreçten kazançlý çýkmaya çalýþtý. Zelaya esasen 2005 seçimlerinde liberal burjuvazinin partisi olan Liberal Parti'den seçilmiþti ve yürüttüðü neoliberal politikalar onun burjuvazinin çýkarlarýnýn sözcüsü olduðunu gösteriyordu. Daha sonra ise ülkedeki yoksullukla beraber artan kitle muhalefetini soðutmak ve halk desteðini elde etmek amacýyla ulusalcýpopülist bir program izledi. Böylece Chavez'e yakýnlaþtý ve bu sayede Venezüela'nýn geniþ petrol zenginliðinden ucuza faydalanmaya baþladý. Yani Zelaya'nýn politikalarýndaki ekonomik reformlar ve halkçý söylem tamamen kendi çýkarlarý doðrultusunda olan bir yönelimin belirtileriydiler. Zelaya darbe sürecinin baþýndan sonuna kadar ise ABD'ye ve Honduras burjuvazisine yaranmak için halký ayaklanmaya çaðýrmaktan ýsrarla kaçýndý. ABD diplomasisinin demokrat
olduðunu belirtti ve Obama'ya teþekkür etti. Honduras'ýn kapitalistlerini ürkütmemeyi amaçlayan bu söylemler Zelaya'nýn aslýnda hangi sýnýfa hizmet ettiðini de gösteriyor. Kapitalizmin geniþ bir ekonomik kriz dönemine girdiði bu günlerde Latin Amerika'nýn popülist geleneðini kullanan liderlerin reformist politikalarýnýn da sonunun gelmekte olduðunu söylemek gerekiyor. Nitekim ABD kýtadaki baskýsýný arttýrýrken sözkonusu ülkelerdeki ekonomik politikalar da nesnel koþullara göre geçerliliðini yitirmekte. Geriye ise iþçi ve emekçilerin tek umudu olarak sosyalist devrim vizyonu kalýyor. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci siyasetini taþýyacak baðýmsýz bir partinin eksikliði, devrimci dinamiklerin çok taze olduðu Latin Amerika'da bugün her zamankinden daha net olarak gözüküyor.
Nabucco Projesi: Emperyalist Planlar Yeniden Masada…! Türkiye sermaye sýnýfýnýn ve ABD öncülüðündeki Batý emperyalizminin büyük umutlar beslediði Nabucco boru hattý projesinde imzalar 13 Temmuz pazartesi günü atýldý. AB ülkelerine Türkiye üzerinden Orta Asya ve Ortadoðu'daki enerji kaynaklarýndan doðalgaz aktarma amacýyla baþlatýlan projeyle birlikte, AB ülkelerinin gaz konusunda Rusya'ya olan baðýmlýlýðý azaltýlmaya çalýþýlýyor. Bu nedenle, projenin emperyalistler arasý dengede önemli deðiþiklikler yaratacaðý ortadadýr. Bilindiði gibi Rusya, AB ülkelerinin doðalgaz ihtiyacýnýn %88'ini karþýlamaktadýr. Bu durum, AB ülkelerinin ve dolaylý olarak ABD'nin hareket alanýný kýsýtlamaktadýr. En bariz örnek geçtiðimiz yýl Rusya'nýn Gürcistan'a yönelik askeri müdahalesinde yaþanmýþtý. Birçok konuda ABD'nin arkasýna sýralanmakta sakýnca görmeyen Almanya baþta olmak üzere birçok AB ülkesi, Rusya'nýn elinde tuttuðu ayrýcalýklar sayesinde tutum almakta çekimser kalmýþtý. Durumdan da anlaþýlacaðý üzere, Nabucco projesi ABD ve AB ülkelerinin Rusya karþýsýnda ortak bir tavýr sergileyebilmesine olanak tanýyacaktýr. Ancak, Nabucco projesi tam kapasite çalýþabilirse… Zira Nabucco projesine kimin gaz saðlayacaðý konusunda belirsizlikler hala devam etmektedir. Projenin hayata geçebilmesi için hepsi birbirinden belirsiz birçok alternatif gündeme gelmektedir: Þu an için en büyük beklenti Türkmenistan ve Azerbaycan olarak ifade edilmektedir. Ancak, Türkmenistan'ýn Rusya'nýn Gazprom þirketiyle yaptýðý doðalgaz anlaþmasý hem Rusya'nýn elini güçlendirmiþ, hem de Nabucco için gaz tedarik edebilecek en önemli ülkelerden biri olan Türkmenistan alternatifini belirsizliðe sürüklemiþtir. Öte yandan benzer bir sorun Azerbaycan için de geçerlidir. Rusya'nýn Kafkaslar ve Azerbaycan üzerindeki etkisi bu alternatifi de yokuþa sürmektedir. Diðer alternatiflerden Irak ise doðalgaz rezervi açýsýndan elveriþli olmasýna raðmen henüz bunu kullanabilecek teknolojik ve endüstriyel
altyapýya sahip deðil. Proje için ifade edilen isimlerden biri olan Mýsýr'ýn ise kýsa vadede boru hattýna gaz aktarabilmesi mümkün görünmemektedir. Tüm bu sayýlan ülkeler dýþýnda kalan tek alternatif ise Ortadoðu'nun en büyük gaz rezervine sahip olan Ýran. Ancak, Ýran'a uygulanan ambargo ve ABD baþta olmak üzere Batý emperyalizminin Ýran'a yönelik baskýcý yaklaþýmý, Ýran'ýn projeden dýþlanmasýna neden olmaktadýr. Bu koþullarda, tam olarak iþlevselliðe kavuþabilmesi için 31 milyar metreküp gaza ihtiyaç duyan
Nabucco'nun geleceði belirsizliðe gömülmektedir. Bu durumun Rusya açýsýndan verdiði rahatlýðý Putin'in "Eðer birileri topraðý kazýp boru hattý inþa etmek istiyorsa devam etsinler, bizim için sorun deðil" sözlerinden okuyabiliriz. Nabucco projesi Kafkasya'daki çatýþmalý atmosferi daha da körükleyecek gibi görünmektedir. Özellikle, Ermenistan ve Azerbaycan arasýndaki Daðlýk Karabað sorunu Türkiye'yi de içine alan bir dizi emperyalist denklem oluþturuyor. Son dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasýnda yaþanan yakýnlaþma, Türkiye'nin Ermenistan'la iliþkileri yumuþatma
adýna yaptýðý görüþmeler ve Ermenistan'la olan sýnýr kapýsýnýn açýlma ihtimalinin gündeme taþýnmasý ABD'nin Kafkasya'daki hegemonya arayýþýný ortaya koymaktadýr. Kafkasya'daki Rusya hegemonyasýnýn kýrýlmasý ve dengelerin ABD'den yana deðiþmesi Nabucco baþta olmak üzere Batý'nýn enerji politikasýný daha rahat hayata geçirebilmesine olanak tanýyacaktýr. Son olarak Türkiye'ye gelecek olursak, Nabucco projesi Türkiye sermaye sýnýfýnýn bölgede etkin bir güç olma hayalleriyle süslenmektedir. Kafkasya ve Ortadoðu'daki emperyalist politikalarda ABD'nin çýkarlarý doðrultusunda kendi hareket alanýný geniþletmeye çalýþan Türkiye, Nabucco'nun en önemli geçiþ ülkesi olarak projede etkin bir rol kapmaya çalýþmaktadýr. Ancak bu etkinliðin daha baþtan sakat olduðu, proje için imzalarýn atýlmasýyla birlikte ortaya çýkmýþtýr. Yeni Enerji Bakaný Taner Yýldýz'ýn Türkiye'nin %15 oranýnda gaz talebi olmayacaðýný açýklamasý sermayenin projede etkin olma konusunda geri adým attýðýnýn göstergesidir. Bu durum Türkiye'nin "stratejik ortaklýk" palavralarýnýn, taþeronluða dönüþtüðünün bir göstergesidir. En nihayetinde projeye gaz arz edebilecek bir ortaðýn bulunamamasý halinde AB ülkeleri baþta olmak üzere, Türkiye'nin de avucunu yalamasý ihtimal dâhilindedir. Son dönemde enerji havzalarýnda söz sahibi olmak adýna emperyalistler savaþlarý, katliamlarý, etnik çatýþmalarý gündeme taþýmýþtýr. Özellikle kapitalist krizin derinleþmesi, dünyada Rusya ve Çin gibi yeni emperyalist güç odaklarýnýn belirmesi ve ABD'nin tahtýna göz dikmesi emperyalistlerin namlularý birbirlerine doðrultacaðý günlerin çok uzaklarda olmadýðýný göstermektedir. Geçtiðimiz yýl Kafkasya'da Gürcistan ve Osetya üzerinde yaþanan çatýþma bunun iþaretlerini vermektedir. Emperyalist savaþ politikalarýna karþý halklarýn vereceði yanýt Kafkasya'da, Ortadoðu'da ve Orta Asya'da sürekli devrim bayraðýnýn yükseltilmesi olmalýdýr.
Enternasyonal Postacý
Obama, ABD ve Emperyalist Projeler Uzun zamandýr söylüyoruz; hizmet ettikleri elitler ve bu elitlerin çýkarlarý ayný olduðuna göre Bush ile Obama arasýnda vitrin farkýndan baþka birþey yok. Bu çerçevede, borsa ve finansal çevrelerin gazetesi Wall Street Journal'ýn geçtiðimiz günlerde, ABD baþkanlýðýnda 6 ayý geride býrakan Obama yönetimi için attýðý "Bush'un 3. dönemi" manþeti manidardý. Seçim kampanyasýný "deðiþim" söylemi üzerine kuran ve bu sahte söylem üzerinden burjuva medya tarafýndan da Obama Elini cilasý sürekli parlatýlan Obama, gerek Pakistan’dan Çek Bush yönetiminin savaþ ve yoksulluk programýndan yýlmýþ Amerikan toplumunun yoksullarý, gerekse giderek ABD düþmanlýðýnýn güçlendiði dünya halklarý nezdinde belli illüzyonlarý ne yazýk ki yaratabilmiþti. Rakibi McCain'i yeni bir Bush dönemi yaratacak olmakla suçlayan Obama'nýn makyaj deðiþikliði dýþýnda ayný programý devam ettirmesi karþýsýnda cumhuriyetçi Wall Street, Obama'nýn Bush'tan farksýz olduðuna vurgu yaparken büyük zevk alýyor olsa gerek. Öyle ya, mesele o ya da bu kiþi deðil, egemen sýnýflarýn uygulanmasýný istedikleri programýn içeriði, ki onda da bir deðiþimden söz etmek mümkün deðil. Sýnýf çeliþkilerinin ve uluslararasý çeliþkilerin keskinleþtiði þu günlerde sisteme dair temel gerçekler tüm çýplaklýðýyla ortadadýr ve "siyah bir perde" bile onlarý ka-patmaya yetmemektedir.
Irak'tan Çekilme Programý Obama, seçim çalýþmalarý sýrasýnda 16 ay içinde Irak'tan çekilme programýný öne çýkarsa da beklenildiði üzere baþkanlýðý aldýktan sonra çark etti. Þimdilerde ise Obama, Irak'taki komutanlarý dinlemek ve onlarýn istekleri doðrultusunda geri çekilmenin hýzýný yeniden ayarlamaktan dem vuruyor. Seçim kampanyasýnýn "16 ayda çekileceðiz" söylemlerinin yerini "çekilmenin hýzýný birliklerin güvenliðini ve Irak'ýn güvenliðini saðlama gerekliliklerine göre ayarlayacaðýz" açýklamalarý almýþtýr ve geçmiþ hedefler yumuþatýlmakta ve muðlaklaþmaktadýr. Obama'nýn dýþ politika danýþmanlarýnýn baþý Anthony Lake, ki kendisi daha açýk sözlü, kendi yönetimlerinin Irak'taki "açýkça tanýmlanmýþ amaçlar için kalýcý bir güç" saðlamak için görevde olduklarýný belirtip gerekirse Irak'a "tekrar girmeye hazýrlýklý" olduklarýna vurgu yapýyor. Kýsacasý Lake, herhangi bir kýrýlgan, istikrarsýz durum ortaya çýktýðýnda tüm güçleriyle tekrar Irak'a gireceklerini ortaya koyuyor. Kaldý ki Obama'ýn ilk çekilme planý da, iþgalin sona erdirilmesiyle uzaktan yakýndan iliþkili deðil. Belli ölçülerde statüko saðlanan Irak için 130 bin civarý askerin fazla olduðuna inançla bu gücü baþka hegemonya bölgelerine(Afganistan) taþýma "akýllýlýðý"ndan öte bir tarafý yok planlananýn. Ýlk olarak Aðustos 2010'a kadar bitirilmesi düþünülen geri çekilme sonrasýnda ABD'nin bölgedeki çýkarlarýný korumaya devamla görevli 50 bine yakýn asker býrakýlacaktý, ki bu sayý da bir iþgalci güç için yeterince büyük bir rakam. Geri çekilme hýzý ve þekli muðlaklaþsa da Afganistan'daki ABD askerini sayýsýný artýrma hedefinde deðiþen birþey yok. Ýlk olarak 17 bin asker Afganistan'a sevk edilecek. Kýsacasý iþgal ve savaþý ayný içerikle, mekan deðiþtirerek yürütmeye Obama yönetiminde de devam! Prusyalý ünlü general ve savaþ teorisyeni Clausewitch boþuna dememiþ: "Savaþ politikanýn baþka araçlarla devamýdýr."
Ýþçinin Yolu Dünyadan... Kýsa Kýsa
2010 yýlýnda Güney
Güney Afrika Afrika'da ilk kez
gerçekleþtirilecek Dünya Kupasý'nýn stadyum inþaatý iþçiler tarafýndan durduruldu. Ulusal Maden Ýþçileri Sendikasý'na baðlý iþçilerin ücretlerine zam talebiyle baþlattýklarý grev devam ediyor. Ýnþaat iþçileri düþük ücretleri protesto etmek ve yükseltilmesi talebinde bulunmak için 8 Temmuz'da greve çýktý. Baþkentte ve stadyumun önünde düzenledikleri eylemlerle taleplerini yükselttiler. Ýlk gün grevdeki iþçi sayýsý 25 binken; ikinci gün bu sayý 70 bine yükseldi. Ýþçiler grevlerini %13'lük bir zam talebiyle baþlatmýþtý. Patronlarsa bu teklifi reddedip ancak %10'luk bir zam yapabileceklerini belirtti. Dünya Kupasý Organizatörleri inþaatýn Dünya Kupasý maçlarýna yetiþmeyeceðinden endiþe duyarken iþçiler istedikleri zam yapýlmadan grevi bitirmemeye kararlý. Ulusal Maden Ýþçileri Sözcüsü Seshoka hükümet iþçilere yardýmcý olmazsa grevi 2011'e kadar uzatacaklarýný söyledi.
Güney Kore Güney Kore'de
Ssanyoung Motor fabrikasý iflas programýndan yararlanýp iþgücünü %36 oranýnda azaltacaðýný açýkladý. Bu 2700 iþçinin iþine son verilmesi demekti. Hemen ardýndan sayýsý 1000'e yaklaþan sendikasýz iþçiyi iþten çýkardý.1670 iþçi emekliye ayrýldý. Bunun üzerine iþten atýlan sendikasýz iþçiler direniþe geçti ve 21 Mayýsta fabrikayý iþgal etti. Ýþgalciler arasýnda hem sözleþmeli hem de kadrolu iþçiler var. Güney Kore polisi, iþçileri fabrikadan çýkarmak için temmuz ortasýndan itibaren içeri yiyecek ve su sokulmasýný engelleyip fabrikanýn elektriðini kesti. 22 Temmuzda binlerce polis saldýrýya geçti. Ýþçiler göz yaþartýcý gaza karþý kendilerini sapan ve Molotof kokteylleriyle savundular ve direniþlerini kararlýlýkla devam ettirtip teslim olmadýlar. 25 Temmuzda iþgaldeki iþçilerle dayanýþmak için bir yürüyüþ düzenlendi. Ýþgal altýndaki fabrikaya yürüyen iþçiler içerideki sýnýf kardeþlerine yiyecek ve su vermek istediler. 7000 iþçinin katýldýðý yürüyüþe polis sert bir þekilde müdahalede bulundu. Çok sayýda iþçi gözaltýna alýndý. Ssanyoung yönetimi bu eylemin "yasa dýþý" olduðunu; iþçilerin bu eylemi haklarýný elde etmek için deðil politik duruþlarý sebebiyle gerçekleþtirdiðini söyleyip masaya oturmaya yanaþmýyor. Ssanyoung iþçileri iþgali sürdürmeye 2 aydýr devam edip sýnýf kardeþlerine örnek olacak kararlý bir duruþ sergiliyor.
AfPak Savaþý Obama'nýn göreve baþlar baþlamaz verdiði ilk emirlerden birinin Pakistan'ýn bir bölgesinin bombalanmasý olmasý Obama ile ABD'nin dýþ siyasetindeki deðiþimi(!) ortaya koysa gerek! Obama'nýn ellerine daha ilk günde bu bombalamada öldürülen 18 Pakistanlýnýn kanlarý bulaþmýþtýr. Pakistan'da çok sayýda sivil Pakistanlýyý öldüren ABD bombalamalarý olaðan bir durum halini almýþtýr. ABD, Pakistan yönetimini silahlý güçlerini Kuzeybatý sýnýrýna kaydýrmaya zorlamaktadýr, ki bu durum yüz binlerce Pakistanlýnýn mülteci olmasýyla sonuçlanacaktýr. Obama döneminde bir yandan ABD'nin Afganistan'daki varlýðý güçlendirilirken diðer yandan da savaþ Af-Pak savaþýna dönüþtürülmektedir. Obama, Taliban'a destek veren kesimlerin yoðunlukta olduðu Pakistan'ýn sýnýr bölgelerine de saldýracaðýný ilk gününden ortaya koymuþtur. Obama'nýn baþkanlýða geliþiyle birlikte Afganistan'daki ABD silahlý gücü 32 binden 68 bine çýkmýþtýr ve Nato askerlerinin azalmasýyla birlikte bu sayýnýn artacaðý aþikardýr. Obama makyajýyla masumlaþtýrýlmaya çalýþýlan Af-Pak savaþýnýn gerçek içeriðini bu sürecin sorumluluðu ellerine teslim edilen eli kanlý katiller göstermektedir. Pakistan ve Afganistan sorumluluðuna getirilen Richard Holbrooke, hem Vietnam'da hem Yugoslavya'da kanlý katliamlarýn tertipçiliðini yapmýþtýr. ABD emperyalizminin bu kanlý temsilcisinin Afganistan ve Pakistan için farklý planlarý yoktur. Pentagon'un baþýnda kalarak Bush dönemindeki yerini koruyan Robert Gates, Afganistan konusunda geçmiþ Bush döneminin çizgisinin þiddetlenerek devam etmesinden baþka bir sürecin iþlemeyeceðini ortaya koymaktadýr. ABD ile birlikte Ýngiltere, Kanada ve Avustralya askerlerinin Taliban güçleriyle girdikleri sýcak çatýþmalara ve Nato askerleriyle toplam 70 bini bulan askeri güce raðmen kontrolün baþkent Kabil dýþýnda saðlanamamasý durumuna bir son vermek için ABD'nin bölgeye güçlü bir þekilde yükleneceði görülmekte. Afganistan ve Pakistan, Orta Asya'nýn zengin enerji yataklarýný kontrol altýna almak için stratejik bir öneme öneme sahiptir; ve küresel güçlerin Orta Asya enerji kaynaklarý için hesaplaþtýðý bir tampon bölgede ABD ipleri eline almak istemektedir. ABD'nin bu bölge üzerindeki hedeflerinde rakipsiz olmamasýnýn yaný sýra Afganistan ve Pakistan'daki ABD karþýtý siyasal atmosfer giriþilecek olan savaþýn boyutlarýný derinleþtirmektedir.
Sonuç Niyetine Obama'nýn iþbaþýna gelir gelmez yaptýðý ilk iþler olarak, AfPak savaþýný örgütlemesi ve bu çerçevede ek savaþ bütçesi oluþturmasýnýn altýnda ABD sömürücü elitlerinin Orta Asya'nýn zengin enerji kaynaklarý üzerinde ve dolayýsýyla emperyalist sistemde hegemonya mücadelesi yatmaktadýr. Obama, hem 1929 Buhranýna benzer çapta bir ekonomik, dolayýsýyla siyasal krizle karþýlaþan, hem de gelecekte emperyalizmin tepesine oynayan Çin ve müttefikleri tarafýndan sýkýþtýrýlan ABD sermaye sýnýflarýnýn programýný uyguladýðý sürece makyajý akmaya mahkûmdur. Konjonktür ABD elitlerini zorladýðý ölçüde meþruiyet kazanmak için taktýklarý takke düþüp kel görünecektir!
13
Lindsey petrol rafinerisinde 51
Ýngiltere iþçi iþten atýlýnca 1200 iþçi iþ
býraktý. Ýþten atýlan arkadaþlarý iþe alýnana kadar çalýþmayacaklarýný belirttiler. Total bu grevin yasal dayanaðý olmadýðýný söyleyip 900 iþçiyi daha iþten attý. Total'in hiç kimseyi iþten atmayacaðýna dair bir anlaþma imzaladýðýný söyleyen iþçiler bu anlaþmanýn ihlal edildiðini belirttiler. Total ise bu iddialarý yalanladý ve iþçilere derhal iþbaþý yapmalarýný salýk verdi. Lindsey'de baþlayan grevler Ýngiltere'nin diðer kentlerine de yayýlýyor. Ýþçiler birçok termik santralde patronlarca "yasa dýþý" olarak nitelense de greve gidiyorlar.
Fransa Bundan bir ay öncesinde Fransa'da
bir iþyerinde direniþe geçen iþçiler patronlarýný rehin aldýlar. Bugünlerde ise baþka bir iþyerindeki direniþte kapanan fabrikalarý "havaya uçurma" tehdidinde bulunuyorlar. Fransa'daki Nortel Networks araþtýrma merkezi iflasýný açýkladý. 680 iþçiden 480'inin iþten çýkaracaðýný duyurdu. Bunun üzerine iþçiler fabrikanýn etrafýna gaz bidonlarýný yerleþtirerek iþten atýlmalarýna karþýlýk tazminatlarýnýn ödenmesini istediler. Tazminatlarý ödenmediði takdirde fabrikayý havaya uçuracaklarýný söylediler. Ýþçiler bu eylem biçimini geliþtirirken bir hafta önce yine Fransa'da gerçekleþtirilen bir diðer eylemden ilham aldýlar. Peugeot ve Renault gibi fabrikalara yedek parça üretimi yapan New Fabris'te bundan yaklaþýk bir hafta önce iflasýný açýklayýp bu bahaneyle iþten çýkarmalara baþlayýnca New Fabris iþçileri iþten atmalara karþýlýk kýdem tazminatlarýný istemiþ, verilmediði taktirde fabrikalarý yakacaklarýný belirtmiþti. Dünyayý sarsan ekonomik krizin etkileri iþçileri giderek artan bir sefalete sürüklüyor. Kriz derinleþtikçe iþçi sýnýfýnýn eylem biçimleri de giderek sertleþiyor. Fransa'da iþçilerin iþten atmalara karþý geliþtirdiði tepki bunun bir örneðidir.
14
Ýþçinin Yolu
Kultur Sanat
Michael Jackson'ýn Ölümü ve Düþündürttükleri
25 Haziran günü ölüm haberiyle bir kez daha herkesi üzerinden var etmek kapitalizmin ayakta durabilmesi þaþýrtan Michael Jackson, hepimizi yeniden kapitaiçin en çok kullandýðý yollardan biri. lizm - popüler kültür - sanat üçgenini sorgulamaya Ciddi anlamda psikolojik problemlerle büyüyen ve zorluyor. Henüz 6 yaþýndayken 5 kardeþiyle sahneye yaþayan Michael Jackson, þüphesiz akýllarda en çok çýkmaya baþlayan Jackson'ýn hayatý sahne, kayýtlar, deðiþtirdiði ten rengiyle var olacak. Alaca hastalýðýna konserler, turneler, tv programlarý, fotoðraf çekimleri, yakalandýktan sonra Jakson'ýn o herkesin bildiði dans provalarý arasýnda normal bir çocuðunkinden 'deðiþim süreci' baþlamýþ oldu. Tüm derisini beyazlatçok farklý baþladý ve hayatýnýn sonuna kadar öyle týran ve tam 35 estetik operasyon geçirerek son þeklidevam etti. Michael ve 4 kardeþi babalarý tarafýndan ni alan Michael'in bedeni; piyasanýn acýmasýz bir þekemerle dövülerek provalara ve ses kayýtlarýna alýkilde bir insanla nasýl oynayabileceðinin en canlý narak en mükemmeli yakalamalarý için zorlanýyorkanýtý haline dönüþtü. Siyahiler tarafýndan çokça lardý. Daha sonralarý kardeþleriyle beraber müzik yapeleþtirilse de Jackson, kendisini son haliyle bile bir týðý Jackson5 grubundan yeteneðiyle sýyrýlan Michael, siyah olarak nitelendiriyordu. Tüm bu süreçlerde yavaþ yavaþ kendi müzik kariyerini oluþturmak üzere müzikal popülaritesini artýran ve Pop Kralý olarak gruptan ayýrýldý. O yýllarda siyah bir insan olarak teleanýlmaya baþlanan Jackson, medyanýn da en büyük vizyonlarda boy göstermenin pek mümkün olmamasýsömürü aracý haline geldi. Üzerinden çocuk tacizi na raðmen Amerika'da, 'Amerikan rüyasý' imajýnýn iddialarý, eþcinsellik ve din deðiþtirme dedikodularý yaratýlmasý çalýþmalarý dahilinde Michael Jackson gibi sayýsýz spekülasyonlar yapýlan Jackson çok ciddi gibi siyahi sanatçýlar ve sporcular boy göstermeye psikolojik sorunlar yaþamýþ ve artýk hayatýný ölümüne baþla-mýþlardý. Reagen ve baba Bush döneminin de sebep olduðu iddia edilen sakinleþtiricilerle yaþaendüstri politikalarýyla özellikle Amerikan iþçi mak zorunda kalmýþtý. sýnýfýnýn en geniþ kýsmýný oluþturan siyahlar, iþsizliðe, Diðer yandan Michael Jackson hayatý boyunca sefalete, 'Amerikan Rüyasý'nýn en acýmasýz yüzüne saðlam politik duruþunun olmamasýyla birlikte birçok mahkum edilmiþti. Ýþte tam böyle bir dönemde afro sivil toplumcu projede yerini aldý. Bunlardan en saçlarý ve getto büyüðü USA for America kampanyasý çerçevesinde, danslarýný yorumözellikle Doðu Afrika'da açlýk sýnýrýnda ve layýþýyla müzik yardýma muhtaç yaþayan insanlar için, kanallarýnda video"We Are the World (Biz Dünyayýz)" larý dönen Michael parçasýydý. Þarkýlarýnda sýk sýk muhalif Jackson, tarzý ve cümlelere yer veriyordu; polis baskýsý duruþuyla daha o gören siyahiler, dünya barýþý, hükümet zamanlar benimsenkarþýtlýðý ve ýrkçýlýkla mücadele eden miþti. Bu durum elbette þarkýlarý vardý. Ayrýca Jackson, 2 defa müzik piyasasýnýn da dikkatinden kaçNobel Barýþ ödülüne aday gösterilmiþti. madý. Büyük müzik þirketleriyle imza'Siyah ya da beyaz önemli deðil; önemli lanan kontratlar Jackson'ý tepeden týrnaða olan dünya barýþý' gibi tam da içinde müzik endüstrisinin metasý haline getirigeliþtiði piyasa sömürüsünün sevdiði suya yordu. Michael Jackson'ýn yeteneði ve sabuna dokunmayan politik mesajlar verbeðenilmesi, onu, 'Popun Kralý'ný yaratmiþti. ma operasyonunun nesnesi haline 50 yaþýnda, saðlýðý elvermediðini halde dönüþtürdü. Öyle ki çýkardýðý Thriller borçlarýný ödemek için 10 ayda 50 konser albümü tüm zamanlarýn en çok satan vermeye hazýrlanan Jackson'ýn ölümü bir albümü oldu (109 milyon kopya). çýrpýda tüketilmiþ, hasta ve yorgun bir Peki Michael Jackson'ý böylesine baþarýlý beden için aslýnda sürpriz deðil. ve farklý kýlan yalnýzca yeteneði miydi? Cenazesinin birçok ülkede meydanlarda Jackson Cevabý çok açýk: hayýr. Michael Jackson Michael dev ekranlardan izlenmesi, cenaze töremodelinde bir oyuncak bir röportajýnda þöyle anlatýyor: nine milyonlarca insanýn katýlmasý, "Üç saat ders özel hoca nezaretinde -dördüncü sýnýfta Midyat'ta gýyabýnda cenaze namazý kýlýnmasý okulu býraktýrmýþlardý çünkü. Dersten sonra kayýt Jackson'ýn yaþadýðý döneme damgasýný ne derece etkistüdyosuna gidilirdi. Sadece kayýt yapardýk uyku saali vurduðu görülüyor. Öte yandan ölümünün hemen tine kadar. Kayýt stüdyosuna giderken önünden ardýndan dvd ve cd lerinin ilk günden en çok satanlar geçtiðimiz bir park vardý, top oynayan çocuklarý listesine girmesi -ki bu müzik endüstrisinin arayýp da görünce gözyaþlarýmý tutamazdým. Hiç arkadaþým bulamadýðý bir fýrsattý- cenazesi için 11 bin adet olmadý, ne okulda ne mahallede. Çocukluðumda biletin daðtýlmasý müzik endüstrisinin kendi malý gibi böyle þeyleri hiç yaþamadým. Varsa yoksa iþ, iþ, iþ: gördüðü Jackson'dan son ana kadar faydalanma konser yoksa þarký kaydý, þarký yoksa televizyon proyüzsüzlüðünden baþka bir þey deðil. gramý, fotoðraf çekimi..." Milyonlarca emekçinin kanýný emerek hayatta kalan Ýþte müzik piyasasýnýn kucaðýna düþürülmüþ bir çocukapitalist sömürü düzeni, eðer mücadele etmezsek ðun hayatý. Para kazanmak, yeni pop ikonlarý yarattýpký þu an yaptýðý gibi kendi yarattýðý burjuva kültürü mak, popüler kültür ve onun sanatý ile ' fýrsatlar çaðý' devam ettirmek için yeni insanlar var edecek, tüketip imgelemini kuvvetlendirmek için bir insaný robotlaþyok edecek; burjuva kültürünü emekçilerin hayatýna týrmak... Burjuva hayatýn sanat anlayýþýný sýnýf üzerinsokarak uyuþturacak, gençleri bu yolla apolitikleþtirde hakim kýlmak ve kokuþmuþ düzenlerini kurbanlar meye devam edecektir.
Sinema ÝRAN'DAN BÝR PANAROMA: PERSEPOLÝS
Persepolis 2007 yýlý bir Fransýz yapýmý bir film. Ýranlý bir çizer olan Marjane Satrapi tarafýndan ilk olarak çizgi roman þeklinde yayýmlanan Persepolis daha sonra animasyon bir film olarak vizyona konulmuþ. Film özetle devrimci bir ailenin kýzý olan Marjane'nin Ýran devrimi sürecinde ve sonrasýnda yaþadýklarýný anlatýyor. Film, devrimin kaybedilmesinin sebeplerine derinlemesine deðinmiyor; fakat devrim öncesini, Molla'larýn iktidara geliþini ve sonrasýný gerçekçi bir þekilde izleyiciye aktarýyor. Marjane Þah'ýn devrilmesi sürecinde henüz
Ýþçi Kitaplýðý TÜFEK, MÝKROP ve ÇELÝK Gözlerimizi dehþet dolu bir dünyaya açtýk. Dünya, iki büyük emperyalist paylaþým savaþýyla iki kez yýkýlmýþtý ve bölgesel savaþlar hala devam etmekteydi. Ýnsanlýk kölelik tarihinin kapandýðýný öðretiyordu çocuklarýna, oysa çocuklar köle gibi çalýþtýrýlýyordu gözler önünde. Dev küre, dünya, kendi içinde cehennem gibi kaynayýp duruyordu. Yaþayabilmek için köle gibi çalýþtýrýlanlar haklarýný alamýyor, baþkaldýrýyor ve baþkaldýrýlar þiddetle, kanla bastýrýlýyordu. Durum þimdi daha da kötü. Birleri bolluk içinde rahat yaþarken milyonlarca, milyarlarca insan hayattta kalabilmek için son gücüne kadar sömürülüyor. Bu adaletsiz, eþitsiz dünya hep böyle miydi, deðilse bu hale nasýl geldi diye insan kendisine sormadan edemiyor. Ýþte belki de fizyoloji profesörü Jared M. Diamond'u "Tüfek, Çelik ve Mikrop" adlý kitabý yazmaya iten de bu sorudur. Kitap, M.Ö. 11000'den yaklaþýk günümüze kadar insanlýðýn evrimsel süreç içerisinde nasýl ve ne sebeple deðiþtiðini bilimsel pozitif kanýtlarla bize sunuyor. Ýlkel kabilelerden, tarýmsal yaþama geçiþten,dinin ortaya çýkýþýna, yazýnýn bulunuþuna ve Amerika kýtasýnýn keþfine kadar geniþ bir yelpaze altýnda inceleme yapýlmýþ. Jared Diamond tarihsel olaylarý açýklarken jeoloji, biyoloji, arkeoloji ve coðrafya gibi deðiþik dallardan beslenerek bizlere kanýtlar sunuyor. ''Neden Avrupalýlar Amerika'yý keþfetti de Amerikalýlar Avrupa'yý keþfetmedi?'' gibi cevabý karmaþýk olan basit sorulara inandýrýcý ve bilimsel cevaplar veriyor. Ýlkokuldan üniversite yýllarýna kadar bize öðretilen tarihin bilinçli olarak nasýl bilimsellikten uzak, ýrkçý bir tarih olduðunu bu kitabý okuduktan sonra daha iyi anlayabiliriz. Resmi tarih, tarih yapanlar tarafýndan deðil, egemenler tarafýndan, onlarýn ideolojilerini destekler nitelikte yazýlýr. Bizler tarihin uzlaþmaz sýnýf çeliþkisinin bir sonucu olduðunu biliyoruz. Bugün bize umutsuzluk aþýlamak için kapitalist sömürü sisteminin böyle gelmiþ böyle gideceðini söyleyenlere cevabýmýz, tarihi bilimsel olarak incelemeleri olacaktýr. Dünya böyle deðildi ve insanlýk ilk ortaya çýktýðýndan bu yana ekonomik yapýlanmanýn deðiþmesine paralel, hem kendisini hem de dünyayý deðiþtirmiþtir. Bugün þikayet konusu haline gelmiþ insan davranýþlarýnýn birçoðu da insanýn doðasýnda olmayan, kapitalist sistemin bize dayattýðý davranýþ biçimleridir. Ýnsanlýðýn deðiþimini basit bir dille anlatmýþ olan "Tüfek, Çelik ve Mikrop" antropoloji alanýnda verilmiþ son dönemin en iyi çalýþmalarýndan biri. Tarihin her döneminde insanlýðýn deðiþmiþ olduðunu görmek, insanlýðýn deðiþiyor olduðunu ve deðiþmeye devam edeceðini gösteriyor bizlere. Ýnsanoðlu adýna yaraþýr bir dünyayý mutlaka kuracaktýr ve bu dünya uðruna mücadele verdiðimiz komünal dünya olacaktýr.
küçüktür ama tüm süreçten etkilenmektedir: sokaktaki çatýþmalardan, devrimci amcasýndan ve anneannesinden, Besiçlerin sokak teröründen... Ve Marjane yaþanýlmasý daha da zorlaþan Ýran'dan ailesi tarafýndan Avusturya'ya okumaya gönderilir. Bu süreçte film, yabancý bir ülkede, farklý bir kültürde varolmaya çalýþmanýn, Batý'da yaþamaya çalýþan bir Ýranlý olmanýn zorluklarýna deðinirken ergen bir kýzýn duygularýna da yoðun olarak yer veriyor. Daha sonra ülkesine geri dönen Marjane artýk bir yetiþkindir ve her þeyi daha iyi anlamaktadýr. Ýran'da kadýn olmak, baský rejimi altýnda yaþamaya çalýþmak, sokaktaki yaþamla evlerdeki yaþam arasýndaki uçurum gibi önemli noktalarý bir süreç içinde ele alan film; eðlenceli Marjane karakteri sayesinde daima gülümsetiyor. Ýran devrim tarihini tüm gerçekliðini bu sýcak tablo içerisinde veren Persepolis, neredeyse bir animasyon olduðunu unutturacak kadar gerçekçi bir anlatým sunuyor.
Ýþçinin Yolu
Ýþçinin Yolu'na Samsun'dan Devrimci Selamlar!
15
Okurlarimizdan.. Merhaba Yoldaþlar,
Samsun'dan bir Marksist Liseli olarak Ýþçinin Yolu'nun çýkýþýný büyük coþkuyla karþýladým.
Bizler iþçi ve emekçi çocuklarý olarak daha lise sýralarýnda kapitalist sistemin sömürüsüne maruz kalýyoruz. Biz lise öðrenciler egemen sýnýfýn kirli ideolojisiyle düþünmeyen, sorgulamayan bireyler olarak yetiþtirilmek isteniyoruz. Bu sömürü düzeninin sonsuz olduðu ve bizim de gelecekte ücretli birer köle olan anne ve babalarýmýzýn yanýnda yer alacaðýmýz fikri aþýlanýyor. Burjuvazinin isteiði mücadele etmeyen, her þeyi kabullenen apolitik bir gençlik kuþaðý ve bunu yaratmak için de liseleri etkin bir þekilde kullanýyor. Bilimsel olmayan, ezberci bir eðitim sistemine maruz kalýyoruz. ÖSS ve benzeri sýnav sistemiyle üniversiteye giriþ özel eðitim kurumlarýna ve dershanelere gitmek zorunda býrakýlýyoruz. Bu þartlar altýnda emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarý kapatýlýyor. Üniversiteye gidilse bile harç paralarýna gelen zamlar ve yurt paralarýnýn fazla oluþu okumamýza önemli derecede engel yaratýyor. Meslek liselerindeki arkadaþlarýmýzýn son sýnýfta yaptýklarý staj çalýþmalarýnda çok fazla çalýþtýrýlýp emeðinin karþýlýðýný almamasý söz konusuyken bunlar daha kötü bir hal aldý ve az da olsa verilen staj paralarý tamamen kaldýrýldý. Yani iþ hayatlarýnýn en baþýndan itibaren sömürüyü tüm çýlaklýðýyla yaþamaya baþladýlar. Bu ve bunun gibi bir çok sorunumuzun gerçek çözüm yolunun nerede olduðunu biliyoruz. Biz Marksist Liseliler olarak demokratik ve akademik mücadelemizin yaný sýra iþçi sýnýfý mücadelesindeki yerimizi büyük bir heyecanla alýyoruz. Sistemin hayatýmýzý karartmaya, geleceðimizi ellerimizden almaya yönelik saldýrýlarýna karþý bir yandan Marksist Liseliler olarak liselerdeki örgütlü mücadelemizi büyüteceðiz, diðer yandan da Ýþçinin Yolu ile sýnýf mücadelesindeki safýmýzý alacaðýz. Ýþçinin Yolu sýnýf mücadelesinde her zaman iþçinin yanýnda olacaktýr.
Yaþasýn Örgütlü Kavgamýz! Samsun’dan Ýþçinin Yolu Okuru bir Liseli
Sürekli Devrim Hareketi ile tanýþmam A.Ü. yemekhanesinde bir yemek þirketinde aþçý olarak çalýþýrken olmuþtur. Öðrenci yoldaþlarýn iþçilere yönelik tavrý her zaman için olumlu olmuþtur. Bizler haklarýmýz için mücadele ettiðimiz zaman yanýbaþýmýzdaydýlar. Gerek mücadele sýrasýnda gerekse de mücadele sonrasýnda kurduðumuz sýcak diyaloðun neticesinde benim de onlar gibi benden sonra gelecek kiþilere birþeyler vermem gerektiðini kavradým. Bu sayede kötü alýþkanlýklarýmdan kurtuldum. Þimdi gerçeklerin farkýnda olan bir olarak diðer iþçilere de ezilmemeleri için mücadele etmeleri çaðrýsýnda bulunuyorum. Belki uzun sürecektir. Ama bu uðurda yürüyerek mücadele etmek konusunda sonsuz bir enerji var içimde. Gelecek güzel günleri görmek istiyorum. Bir de baþýmdan geçen bir olayý, bir dersi sizlerle paylaþmak istiyorum. AÜ yemek þirketinden ayrýldýktan sonra yeni baþladýðým iþyerinde de boþ durmaya hiç niyetim yoktu. Ama çok hýzlý gidiyordum. Ýþyerindeki her problemi iþçilere anlatýp, þeflerle ve müdürlerle tartýþmaktan geri durmuyordum. Bunun neticesinde diðer iþçilerin gözünde çok saygýn bir konuma geldim. Beni hep el üstünde tutuyorlardý. Bunlarýn bazýlarýný SDH bürosuna da getiriyordum. Ama çok hýzlý gittiðimin farkýndaydým, üstelik yoldaþlar bu konuda beni uyarmýþlardý. Bense kendimi tutamýyordum. Bunun neticesinde iþten çýkarýlmam beklenen son gibi oldu. Ýþyerindeki bir çok kazanýmým da böylelikle ciddi olarak zarar gördü. Þimdi ayný iþyerine girmek için çaba gösteriyorum. Gerekiyorsa garson ya da bulaþýkçý olarak ayný iþe girmek için baþvuru yaptým. Amaç, eski iþçi arkadaþlarla ayný ortamý tekrardan kurmak. Artýk olursa. Olmazsa tabi ki önümüze bakacaðýz. Sonuçta her yerde mücadele edilir. Hedefimize ulaþmak için mücadelemiz sonuna kadar sürecektir. Aydýnlýk sokaklardan aydýnlýk yarýnlara gidiyoruz. Hedefimize ulaþmak için daha gayretli olmalýyýz, ta ki zafere kadar. Tüm yoldaþlara selam olsun. Ankara’dan Ýþçinin Yolu Okuru Bir Ýþçi
Ýþçinin Yolu'na Selam Olsun! Merhaba Yoldaþlar, Ben Ankara'dan devrimci Marksist bir kamu emekçisiyim. Emekçi kitlelere ulaþmak ve onlara devrimci fikirlerimizi nüfuz ettirmek için yola çýkan Ýþçinin Yolu bende büyük bir heyecan ve coþku yarattý. Ýþçinin Yolu'nun çýkýþ hedeflerine uygun þekilde yaygýn olarak Ankara ve Ýstanbul'da emekçi semtlerinde ve þehir merkezlerinde kriz karþýtý çalýþmalar örgütledik. Çalýþmalarýmýz süresince kararlý ve iddialý biçimde çalýþýldýðýnda harcanan emeklerin karþýlýk bulduðunu gördük. Baþka türlüsü nasýl olabilir ki! Kapitalist sistemin gerek Türkiye'de gerekse dünyada insanlýða, gelecek kuþaklara sunabileceði hiçbir þey yoktur! Bir yanda emperyalist savaþýn cenderesine aldýðý coðrafyalar geniþlerken diðer yandan krizlerle emekçi ve yoksul kitlelerin hayatý her geçen gün katlanýlmaz hale gelmektedir. Dünya bu vahþi sömürü düzeninde yokoluþa doðru sürüklenmektedir. Sömürü düzeninin sunduðu geleceksizliðe, barbarlýða, katliamlara, emperyalist savaþ ve iþgallere karþý dünya emekçileri nezdinde hoþnutsuzluk ve öfke alttan alta mayalanmaktadýr. Ýçinde
taþýdýðý daha büyük çeliþkilerle sömürü düzeninin meþruiyetinin daha da yýprandýðý Türkiye gibi coðrafyalarda gençliðe kurtuluþun yolunu gösterebilecek devrimci güçlerin büyümesinin, güçlenmesinin önünde hiçbir güç duramaz. Parçasý olduðum kamu emekçilerinin 12 Eylül sonrasýnda ellerinden alýnan sendikalaþma hakký için sürgünleri, cezalarý, iþten atýlmayý göze alarak yürüttükleri mücadele geleneði de göstermektedir ki emekçi kitlelerde gerektiðinde kanýný akýtmak pahasýna sýnýf mücadelesini yükseltecek potansiyeller mevcuttur. Yeter ki doðru bir devrimci öncüyle birleþerek güçlensin ve onun önderliðinde devrim yolunda yürüsün! Bu çerçevede Ýþçinin Yolu tarihsel önemdedir ve bu iddiaya hayat vermek için canla baþla çalýþýp güçlenerek yolumuza devam etmemiz gerekiyor ve ediyoruz da!
Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm! Ýþçi Sýnýfý Örgütüyle Güçlüdür! Ankara’dan Ýþçinin Yolu Okuru bir Kamu Emekçisi
MARKSiST BAKIs
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk Özel Sayý: 8 Aðustos 2009 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Kocatepe Mah. Selanik Cad. No:23/17 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0312 4809560 E-mail: marksistbakis@bolsevik.org Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
Üniversite Kapýlarý Emekçi Çocuklarýna
KAPATILAMAZ! YÖK tarafýndan yeni dönem harçlarýna yapýlan %500'ü bulan zamlarla birlikte, üniversite kapýlara emekçi çocuklarýna kapatýlmaktadýr. Eðitim sisteminin özel sektör açýsýndan aðýz sulandýran kar marjý nedeniyle bugün üniversiteler tamamen paralý hale getirilmeye çalýþýlýyor. Son yapýlan zamla MühendislikMimarlýk öðrencileri 2.400 tl, Konservatuar öðrencileri 6.900 tl harç ödemek zorunda býrakýldý. Zaten emekçi aileleri, çocuklarýnýn üniversiteye girmesi için binbir zorlukla biriktirilen paralarý dershane ve özel derslere akýtýyor, bu yetmezmiþ gibi okula girdikten sonra da ödenecek harçlarla emekçi maaþlarýna göz dikiliyor. Kriz bahanesiyle her sektörde maaþlara %5'in üstüne çýkmayan artýþlar yapýlýrken konu emekçilerden almaya gelince iþler tersine dönüyor. Verirken kaþýðý büyük görenler, iþ almaya geldiðinde kepçeyi az buluyorlar. Örneðin üniversite harçlarý bir
emekçi ailesinin ödeyemeyeceði miktarlarda artýrýlmaktan çekinilmiyor. Sadece üniversite ile sýnýrlý olmayan bu durum, ilköðretim ve liselerde alýnan kayýt paralarýyla da perçinleniyor. Bunun anlamý, "paran kadar oku"dur; emekçi ailelerinin çocuklarýnýn genç yaþta, güvencesiz ve sadaka niteliðinde ücretlerle çalýþýlmaya mahkûm edilmesidir. ÖSS tercihlerinin yoðun gündem yarattýðý bugünlerde gazetelerde, bilboardlarda ve televizyonlarda özel okullarýn tanýtýmýný izlemekteyiz. Parasý olan için sýnýrsýz olan eðitim imkânlarý, emekçi çocuklarý için üniversite kapýlarýndan geri çevrilmek anlamýna gelmekte. Bir emekçinin maaþý kira, faturalar ve yiyecek masraflarý için bile yetmezken, eðitim milyonlarca emekçi çocuðu için hayal olarak kalmaktadýr. Bugün saðlýk, eðitim gibi en temel haklarýmýzý elimizden almaya çalýþan ve çocuklarýmýza, gelecek kuþaklara
miras olarak yoksulluk ve açlýk býrakmamýzý bekleyenlere verecek bir cevabýmýz var. Biz milyonlarýz ve dünya üstündeki tüm deðerler bizim ellerimizce yaratýlmakta. Okullarýn binalarýný, içindeki eþyalarý ve verilen eðitimi biz yaratmaktayýz. Yarattýklarýmýzý da savunacaðýz! Parasýz eðitim hakkýmýzýn patronlara peþkeþ çekilmesine izin vermemek
için "Üniversite kapýlarý emekçi çocuklarýna kapatýlamaz" þiarýyla mücadeleye!
Krize Karþý Emekçi Semtlerinde Kampanya: "Krizin Faturasý Patronlara!" Sýnýf çeliþkilerinin en keskin olduðu ve kapitalist sistemin þah damarlarýnýn geçtiði en büyük iþ havzalarýndan, sanayi bölgelerinden biri de Ýstanbul Ýkitelli bölgesi. Ayný zamanda. Ýkitelli, kriz bahanesiyle iþten atmalarýn, ücretsiz izne göndermelerin, iþçi hak gasplarýnýn ve iþsizliðin de en çok yaþandýðý bir bölge. Bir ayý geçen Ýkitelli semt çalýþmamýzda, ilk günden bugüne heyecanýmýz ve umudumuz artarak devam ediyor. Bizim umudumuz, yürüttüðümüz çalýþma boyunca iþçilerin ve emekçilerin en az bizler kadar heyecanlandýklarýný görmek oldu. Kapitalist sistemin çeliþkilerini Ýkitelli'de her gün iliklerine kadar yaþayan iþçiler ve emekçiler kapýlarýný bizlere sonuna kadar açtýlar. Semt pazarýnda krize karþý taleplerimizi dile getirdiðimiz bildirilerin daðýtýmýnda gördüðümüz ilgi iþçi ve emekçilerin somut bir yol aradýklarýný bir kez daha gösterdi bize. Daðýtýlan bildiriler yaþlýsýndan gencine, iþçiden öðrenciye merakla okunup çok olumlu tepkiler verildi. Kýsa zaman içerisinde Ýþçinin Yolu kendisine sürekli okurlar kazandý. Birlikte mücadeleyi yükseltmek için yaptýðýmýz çalýþmalar bu kadarla sýnýrlý kalmayacak. Ýþçilerle, emekçilerle Atatürk Mahallesi'nde tuttuðumuz büromuzda çalýþmalarýmýzý yoðunlaþtýrarak
Ýstanbul-Ýkitelli
artýracaðýz. Sistemin bütün saldýrýlarýna ve olumsuzluklarýna raðmen umudunu koruyan iþçi sýnýfýnýn mücadele azmi ve çabasýný birleþtirerek mücadele ateþini harlamak ve mücadelede iþçi sýnýfýyla omuz omuza en ön saflarda yer almak bizler için yaþamsal bir görevdir. Bütün dünyada yaþanan krizle birlikte artan sýnýf hareketleri ve grevler egemen sýnýfý, patronlarý oldukça korkutuyor. 'Kriz bizi teðet geçti, krizden etkilenmedik' diyenler Ýkitelli baþta olmak üzere iþçi sýnýfýnýn yaþadýðý diðer bölgelerde yükselen ve daha da yükselecek olan sýnýf hareketiyle en iyi cevabý alacaklar. Bugün umutsuzluða düþüp açlýkla, yoksullukla kývranan ve birer köle gibi çalýþtýrýlan iþçiler yükselecek olan sýnýf hareketi içinde yarýnýn umudu, yarýnýn kurucusu ve sahibi olacaklar. Ýþçinin Yolu, Ýkitelli bölgesinde kýsa zamanda yarattýðý olumlu etkiyle gelecek için bir alternatif olma yolunda saðlam adýmlarla ilerlemekte. Ýþçilerin yükseltecekleri sýnýf mücadelesiyle bu dünyayý baþtan aþaðý yeniden yaratabileceðine olan inancýmýz artarak mücadelede yolumuzu aydýnlatmaya devam edecek. Kollarýndaki zincirler ne kadar saðlam olursa olsun iþçi sýnýfý o zincirleri parçalayýp onlardan kurtulmayý mutlaka baþaracaktýr ve gelecek güzel günler yine onlarýn sayesinde onlarýn olacaktýr.
Kapitalist krizin emekçi sýnýflar üzerinde yarattýðý yýkýma karþý devrimci Marksistler olarak "Kapitalizme ve krizlerine karþý iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin mücadele taleplerini yükseltelim" þiarý ile baþlattýðýmýz kampanyamýzý Ankara'nýn emekçi mahallelerinden biri ve 80 öncesi ve sonrasýnda devrimci mücadelenin Ankara'daki merkezi olan Mamak Tuzluçayýr mahallesinde baþlattýk. Bizim açýmýzdan son derece anlamlý olan bu çalýþmaya Ýþçinin Yolu ile birlikte katýlmamýz heyecanýmýza heyecan, coþkumuza da coþku kattý. Tuzluçayýr'daki tüm emekçilere ulaþmak hedefi ile kapý kapý yaptýðýmýz gazete satýþý, bildiri daðýtýmý ve krize karþý mücadele çaðrýsý yapan konuþmalarýmýz her ne kadar yorucu olsa da emekçilerin bizlere karþý son derece ilgili ve destek verici tavýrlarý karþýsýnda tüm yorgunluðumuzu unuttuk. Öyle ki haftada üç kere faaliyete çýktýðýmýz Tuzluçayýr'da girilmedik apartman ve daire býrakmadýk. Bunun sonucunda binlerce bildiri daðýtýmý ve 1 ay içerisinde sayýsý 700'e yaklaþan gazete satýþý yaptýk. Birçok emekçi Tuzluçayýr'da büromuzun olup olmadýðýný sorup çalýþmalarýmýza katýlmak istediklerini söylediler. Kitlesel biçimde çýktýðýmýz mahalle çalýþmasýnda birçok genç ile iliþki kurmayý baþararak daha önce solun gitmediði en ücra köþedeki evlere bile çalýþmamýzý taþýdýk. Kýzýlay'da da ayný þiarla sürdürdüðümüz çalýþmamýzda pek çok emekçinin masamýza gelip "ben sizi biliyorum ve gazetenizi okuyorum" demesi çalýþmamýzýn Tuzluçayýr'daki yankýsýnýn önemli olduðunun göstergesidir. Ayrýca emekçilerden olumlu tepkiler aldýðýmýz Tuzluçayýrlý'da Ýþçinin Yolu bürosunu en kýsa sürede açacaðýz. Bundan sonra Ýþçinin Yolu, Tuzluçayýrlý emekçilerin, gençlerin krizlere ve insan hayatýný hiçe sayan kapitalizme karþý öfkelerini örgütleyebilecekleri bir mevzi olacak. Biz devrimci Marksistler bu mevziiyi sabýrsýzlýkla bekliyoruz ve Tuzluçayýr'da çalýþmalarýmýzý daha kapsamlý ve daha yoðun hale getirmek için çalýþmalarýmýza bütün hýzýyla devam ediyoruz.
Ankara-Tuzluçayýr