Sıvadık Fanzin Limon #mazgal

Page 1


Çizgilere basamad ığım gibi korkmad an da geçemedim üzerinden; bir şeyi m düşer, alamam te r basar, sinir atar pancar olurum. , Düşünmeli miydim ; göğe açılan bir k aç parmaktan bir düşer, bilemem ne şey olduğunu, altıma sıçar, öd karışır, ge rim! beriemrah ersan

demir parmaklıklı güven

efe elmastaş

Kafamı kaldırıp dünyaya bakıyorum. Yukarıda devam eden bir hayat, hızlı adımlarıyla oradan oraya koşuşturan insanlar… Kösele ve louboutin ayakkabılı şık beyler ve bayanlar. Kargaşa ve fevriliğin kontrol altına aldığı yaşamlarda bir kubar tebessümü… Mazgalları korunak belledim. Onlarla birlikte, yuvarlanmakta olduğumuz yokuşta bir taşa takıldım ve durdum. Sağıma soluma baktım. Bilirsiniz, böyle hikâyeler kulağımıza çalınır ve çoğunlukla bunlar delilik maceralarıdır. Bir anda her şeyden vazgeçenleri kastediyorum. Emanet bir eşya gibi sahip olduklarını bırakır ve giderler. Aslında herkes ister, korku izin vermez.

Korkular... Meczubu ideal gösteren olgular. Şimdi tam buradan onları izliyorum. Alışık olduğum sözleri işitirken yalvarırcasına çırpınan ruhların çığlıklarını hissedebiliyorum. Onlar kanalizasyonlarda, kaldırımlarda ve kerhanedeler. Lüks arabaların bıraktıkları izlerde gölgelerine söverler. Bir öfke birikimi, yeniçağ spazmı… Saldırganlığı doğa kanunu diye yutturanlar gibi kaldırdıkları tozda öksürürler, kan kusarcasına.


mazgaldaki monolog göktürk yaşar Burada bizi ölülerden başka kimse göremez, artık öpüşebiliriz... Bir libido yükselmesi beni seks düşkünü biriymiş gibi gösterdi aynada. Hem kendimle gurur duydum hem de iğrendim. O zaman Freud amca, Jung ve diğerlerinin görüşlerine göre testosteron hormonum yükselişe mi geçti? Aman Tanrım, ne erkeksi! Bir rezalet daha! Her insan başka insan için bir halüsinasyondur. Sözler kadar kaltak bir şey yoktur. Hayatın imgesel boşluğuna düştüm. Çıkmam imkânsız. Varlığı teselli olarak arayan bir “var olana inanç” pıhtısındaki gerzek herifleri iyiliğin içinde çürütmek istiyorum. Kelimeler anlamsızlaşıyor, biliyorum... Bana bir hayat verin! Kendimi asmayı deneyeceğim... Ancak o zaman bulurum, ruhunu mazgalların arasına düşürmüş kişiyi... Ah! Fazla saçmalıyorum şu sıralar farkındayım güzelim. Evet, bir kadeh daha koyarsan daha çok severim. Düşünmekten yorgun düştüm, bir daha kimseyi öpmeden sevmeyeceğim...

pardon, mazgal ne demek alişan yılmaz

Bu yazıda okuyacağınız sorular tamamen gerçektir. Nedir bu mazgal birader? Bir su birikintisi mi, yoksa dağların denize yaslanış biçiminin eski yunanda insanlara bildiriliş şekli mi? Yoksa uzun, kıvırcık saçlı, esmer bir hatun mu? Solcuların, soğuk hapishane duvarlarına kazıdığı özgürlük şiir mi mazgal? Ya da faşistlerin, kızgın çekilerle göğüslerine yapıştırdığı zürriyet nişanı mı? Sahi mazgal neydi, mazgal emekti. Tamam tamam bunu yapmayacağım. Şimdi ben bir bilene sorsam, bana sahih hadislerinden bahseder. O yüzden konuya girmiyorum. Yahu hatırladım. Sezgin Kaymaz’ın romanında yavru köpeğin saklandığı yerdi bu mazgal.


karnımdaki su zapkinus Dünyanın düğümlenen bağırsaklarında karanlık bir su dolaşıyor içimi. Yara kapanmamaya başlıyor ve kabuk dışa doğru yarılıyor. En temkinlinizin ürken topukları çınlarken içimde, bok doluyor genzime. Kabukla yer arasına , göz göz olan karnıma alıyorum sizi. En üryan sırlarınızı dipsiz bir kuyuya indirdiğinizi, orada unuttuğunuzu, sandığınızı… İplerini görünmez bir elin maharetine dolaştıran, gökten sarkıtılan kuklalar gibi, şehrin en işlek caddesinde insanlar... Kabuğun altına iyice yerleşiyorum. Dibime kadar doluyum. Sağa sola çekilen gövdelerinizden telaşlı gölgeler geçiyor çizgi çizgi. Otoyol kenarında bir mazgalda sigara izmaritleri, ameliyat eldivenleri, kaybolan birisinin düğmesinin teki, isteyerek kullanılmamış prezervatifler… Şehvet artıkları, tıbbi atıklar, küçük bir tuhafiye dükkanı, dna örnekleri, atılmakla kaybolmayacak. Yok olamayacak evveliyatı dünyanın, karnımdaki suyu... Küçük bir kız çocuğunun, kırmızı rugan ayakkabısının kırmızı fiyongu karnıma saplandığından beri yağmur yağar ve her şey sizin üzerinizden akar gider, gelir benim karnıma dolar.

limonun kilosu kaça ayol simge ünvar hazin sonumu kışın kararlı bir gününde sert bir taburede yazdılar. kaldırımlarda bana rastlayanlar acırken tedirgin oldular. çünkü sonuçsuz ve kaskatı bir sevişmenin çocuğuydum. sorulsa bitkisel varoluşlardan ikincisi, varoş semtin biriciği… her yağmur suyuyla mazgallardan aşağı devinen hatta tabiriyle tepinen ben, acılarımı her kamışını sıvazlayan adamın, markalı donunun lastik şeridinde meşru kılardım. yokluğun elzem sarsıntısına sokulup, kulak memelerini yalatırdım, nefesini kontrol ederdim, kasıklarını yakardım. sebebi ziyaretiyle sargı bezinin altına saklanırdı yaşam, çok santimlik bir yara gibi içini gösterirdi. henüz bir hayatı transparan görmeye terbiyem müsaade etmiyordu, gerçi hâlâ da etmez. sağ salim doğru şehrin alt yapı sorununa akmalı şimdi. hangi paslı ızgaradan, hangi kenevir kokusuna aç kalacağını bilmeden.


karınca olmak istemiyorum aysu u zer

Farklı hayatların mümkün olduğunu fark edince değişiyor insan. Ben yeni farkettim, aklım kaçtı. Sokaklarda yürüyen oluk oluk insan ve her bir yalnız “dünya”. İzlediğim bir filmde ‘ben karınca olmak istemiyorum, anlıyorsun değil mi?’ diyordu bir kız. Yani sadece yan yana yürüyüp birbirinin farkına varamayan, antenleri birbirine çarpan canlılar.. Yanından geçen yakışıklı adamı durdurup uzun uzun bunu anlattı sokağın ortasında ve ben de tüm kesişen sokakların ortasındaki antenliyim şuan... Rüyalarımda kendi kendime konuştuğum bir dönemdeyim - ki bu kadar bilge tavsiyeler verebilmem de ancak bilinç dışımın ürünü olabilir.- .Sürekli “hayata karışma” probleminden bahsediyorum. Sanki göğsümde koca bir yara var. Sokaklara yağan tüm yağmurlar o mazgaldan girip içime doluyor ve ben yine içime taşıyorum. Antenlerimi okşuyorum, yanımdan akan oluk oluk insanlara karşı.

mazgallardan mazgal beğen kardelen güler Bazen eve alınan yeni mandalları bile fark edersin ama o insanın sevgisinin bittiğini fark edemezsin. Bu da senin çıkmaz sokağınmış. Yanındadır bilirsin ama sevgisi bitmiş. Ayıp olmasıncılık oynuyorsunuz beraber. Oyun sizin icadınız ama sevgi değil. Bu da senin İstanbul trafiğinde kırmızı ışıkta geçişinmiş. O dizinin senaristi sen olsaydın kadına “Ulan tadımız kaçarsa kaçsın Ali Rıza Bey” cümlesini söyletirdin. Bu da senin peynirlerle çevrili fare kapanınmış. Mazgala sigara izmaritlerini atabilirsin ama dertlerini atamazsın. Orası farelerin evi çünkü. Onların bunca şey arasında senin dertlerin çok da umurlarındaydı sanki. Biraz peynir ver de dostluğunuz pekişsin. Bu da senin dört tarafı denizlerle çevrili adada yalnız kalışınmış. Yanında ne olsun isterdin?


soluk belgin karakuş Ağzından nefes alırdı. Sanki burnu kopmuş gibi. Ki aşağıdan bakınca görünmezdi zaten. Alt geçidin önünde, saatlerce, sarkık üst dudağına dayadığı mızıkasına üflerken, ben, onun ayakları arasına oturur şarkı söylerdim. Bazen de birkaç küfür... İnsanların attığı paralar alt geçidin girişindeki mazgaldan içeri düşerdi. Ben de götüme bir tekme yerdim. Bazen de ayaklarımla paraları mazgala iterdim. İki tekme. Sonra deliklerden aşağı süzülüşümün hayali… Hemen akşam oluverir, mızıka susar, kuru dudaklar eve kadar hiç konuşmadan soluk alıp verirdi. Hoş, evde de konuşmazdı ya! Yemek yerken dudakları kanardı. Ağlayasım gelirdi. Bir kere sırf sus desin diye çığlık çığlığa ağladım. Oysa ne bağırışıma ne de tabağına damlayan kana aldırış etmeden yemeğine devam etti. Beştim ondum derken canıma tak etti. Bir gün bütün paraları mazgala savurdum. Sonra yere kapaklandım. Kaç tekme yedim hatırlamıyorum. Ama o zaman bile konuşmadı. Dudakları son nefesini alır gibiydi, çekti gitti. N’apılırdı ki? Mazgalın delikleri serin nefesler veriyordu. Şarkı söylemeye devam ettim, belki Raphael gelir diye.

burada mazgalın suçu yok elif şeyda doğan Gece lambasının tek kendini aydınlattığı odadan şehri sokak sokak gezmeyi düşlüyordum az evvel. Bu gece yıldız yok, ay da. Muhtemelen sabah güneş de olmayacak, bulut da. Her evin önünde durup nerede, nasıl yaşanacağını kurarken hiçbir yere ait değildim. Hiç kimse olarak sürdürüyordum yaşantımı. “Göz gözü görmez bir sis değildik biz.” diyen şarkı kulağımdan beynine doğru yol alırken, mazgal sınırında, önündeki uçuruma direnen yağmur damlasının iniltili ses tonuna benzer bir sesle son verdim geceye: Göz gözü görmez bir sistim. Nihayet sabah oldu.


y l a zg

i l k üre

ma

eren burhan

Şişti-karın-kudurdu- bulut usul- usul -yarıldı -alın- yarım -yarım -akıttı- kanı- gürledi -tavan -yalın -ayak- güvercinlerçırptı -kanat -ve -ben -mazgal -yürekli- çocuk -ıslandım-sereserpe-boşluklarıma-düştü-kainat-kural-yasak-çiğne-vasat renkler-ıslandı-çiğle-ve- ben-mazgal-yürekli-çocuk-kirlendim-dünya-denilen-kirle.

belki. kimbilir remzi nedim karataş İnsan hep ezmeyi bekledi onu. Mutluluktan ağızları kulaklarına vurduğunda da, gözbebekleri yaştan en ufak bir ışıkta bile parıldadığında da ortada hiçbir sebep yokken ya da, ne zaman karşısına çıksa onu hep öldürmek istedi. Küçük bedenini bir gün insanın kurduğu dünyadan sıyırdı, yepyeni başka bir dünya kurdu kendine. Yalnızdı. İnsan herkese mi iyi davranıyordu? Onun gibi olan arkadaşlarına da mı? Şaştı buna, neden dedi, bir cevap bulamadan. Sonra sıkıldı bir gün yalnızlığından, kendine ait dünyasından. Yalnızlık da mutluluk değildi onun için, insan da. Bunu anladı. Mutlu olmak boyun eğmekti. Öyle düşündü bir an için. Yapamadı. Yapmayacaktı. Tüm kötülüklerini hoş görüp, sanki hiçbir şey yokmuş, sanki insan onu öldürmeyi hiç düşünmemiş gibi yapamazdı. Bedenini bir köşeye sıkıştırıp, salya saçan ağızlarıyla eğleneni, sırf yalnızlığından, affedemezdi. Çevresi yine onlarla doluydu. İnsan yere sağlam adımlarla basıyor ve bu onu daha da korkutuyordu. İçine çekildiği bunca zamanda dünya değişmemişti. İnsan hala aynı sevimsiz telaş içindeydi. Ama onu öldüren o olmayacaktı. Belki başka bir dünya vardı. Belki. Kim bilir. Artık önemli olan bu değildi. Belki başına gelecek şeye ölüm de denemezdi. Kendini boşluğa bıraktı. İnsanın yapamadığını yaptı. Rüzgâr yüzüne sert vurmaya başladı. Karanlık daha da karanlık oldu. Geçen her saniye o anı bekledi. Pişmanlık bir an bile görünür olmadı. Ve nihayet başardı.


utusu k t i r ib p. Bir k 40 çö . aktım y ı r . ay rdım ı ayrı k i i n i n ir dım. Kimi Her b Kırıl ar. l Kırdı da aman e . z r e ğim h i zehrim . i d e l i sen , bek ı emed ş d i y r ı e c e k Ara besin ından yo e rt e s m a i. Şehit klığın ar olup gitt . a acak parm y r a i m m . an De acak k ve y e a c e m y e . an eklem çlusu ar psedildim b e s . Su Kim de ha a da olsa e n i Y . ef 40 d mam k ı b . en mekt dururum e l ş i suçu olta atar um. k u h b a V lm Ben Gönü

kın onur çap

efe elmastaş onur çapkın remzi nedim karataş eren burhan elif şeyda doğan zapkinus kardelen güler alişan yılmaz belgin karakuş göktürk yaşar emrah ersan simge ünvar aysu uzer

# mazgal


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.