xxi mayis 09

Page 1



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer endüstriyel tasarım editörü Tuçe Yasak iç mimarlık editörü Neşfa Dereli blog yuvası editörü Enise B. Karaçizmeli yardımcı editör Bihter Çelik Elif Esmez Lara Karaso sektör editörü Fatih M. Akdan

kent için yeni düŞünme biçimleri

reklam müdürü Eda Ünsalan reklam sorumlusu Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Biriçim Kalender grafik tasarım Aslıhan Özgen grafik uygulama Sibel Gündoğdu grafik asistanı Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu, BEK web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Vancouver Kongre Merkezi, 2009 © Nic Lehoux Photography basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

Urban Age Ödülü 2009 yılında İstanbul'daki bir projeye verilecek. Ancak bu ödül, biz mimarlık ya da tasarımla uğraşanların anladığı türden bir projeye değil, kentin daha kıyısında kalmış ya da tam ortasında olsa da ortalıkta görünmeyen ve de kentin baş aktörleri tarafından temsil edilmeyen kesimlerin hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla kendi kendilerine ürettikleri projelerden birine gidecek. 2007'de Mumbai'de ve 2008'de Sao Pãolo'da birer projeye verilen ödül, bu göz ardı edilen yaşamları ve o yaşamların kendi içlerindeki potansiyelleri görünür kılmak adına önemli bir adım atılmasını sağladı. Kentler büyüdükçe ve yoğunlaştıkça problemlerinin de aynı şekilde büyüdüğü gerçeğini kabulleniyor ve bunun artık mega söylemlerle değil, gerçekten çözüm üreten küçük müdahalelerle aşılabileceğine vurgu yapıyor Urban Age. Ödül sonrası konferanslar da yalnızca kent üzerine karar vericilere değil, aktivistlere, sosyologlara ve bu türden proje üretenlere de söz hakkı tanıyarak kentte adil bir güç paylaşımı olması gerektiğinin altını çiziyor. Bu yaklaşıma benzer bir şekilde kurgulanan Mimaride Açılımlar: Pratiği Konumlandırmak, 11. Venedik Bienali'nde Amerika Pavyonu'nda yer alan ve geçtiğimiz günlerde Parsons The New School of Design'da yeniden kurulan sergi. Urban Age ile arasındaki fark, orada topluluğun kendi kendine ürettiği çözümlere odaklanılırken, bu sergideki işlerde mimarların da katkılarının olmasından kaynaklanıyor. Bu sorunları yalnızca yaşayanların değil, etik bir sorumluluk olarak mimarların da paylaşması gerektiği ve mimarlık pratiğinin sadece büyük şirketlere yapılan anıtsal nesnelerden değil, topluluk için yapılan sosyal projelerden de oluşabileceği ve böylelikle daha çok tabana yayılabileceği vurgulanıyor sergide. Belki de ancak bu yolla krizlerin -iklim, gıda, finans krizleri- iyice derinleştirdiği yaralar onarılabilir.

Otto Von Busch köşe yazısında, tıpkı kentler için artık mega söylemler üretilmesinin yetersiz kalması gibi krizden çıkış için de “biricik çözümü” beklemenin çözüm yollarını tıkadığını ve kriz içinde hareket alanını sınırladığını belirtiyor. Monokültüre karşı permakültürün harekete geçmesiyle küçük ölçekli ütopik tasarım hareketlerinin canlanarak kriz içinde ,küçük yarıklar açabileceğini ve bu yarıkların bir arada etkili olabileceğini öngörüyor Otto. İstanbul'da gerçekleştirilmiş bir permakültür çalıştayının yürütücülerinden Filiz Telek ile yaptığımız söyleşiye ise permakültürün “hem insanların hem de yeryüzünün çıkarına çalışmak” ilkesinin hayata geçirilmesiyle kentsel ortamlardaki koşullara uyum sağlayan ekosistemlerin yaratılabileceği fikri hakim. Bu aynı zamanda hızlı kentselleşmenin kentliler üzerindeki olumsuz etkilerini de hafifletebilecek bir açılım. Kent içinde olan ancak yine dışarıda kalan gruplardan biri sayılabilecek şizofreni hastaları için İpek Akpınar, Bilge Kalfa ve Şebnem Soher'in ürettikleri proje ise şizofreni hastalarının günlük kent yaşamına dahil olabilmeleri için gündüz saatlerinde kullanabilecekleri bir sosyalleşme mekânı önerisi. Bugünün kentleri, homojenlikten ve tek bir karar mekanizması tarafından belirlenebilecek aynılıktan çok uzakta. Bu yeni durum, eskinin mega söylemlerinin artık geçersiz olduğunu ve kentler için daha da geç kalınmadan yeni çözüm yöntemleri keşfedilmesi gereğini ortaya koyuyor. Mimarlar ve tasarımcılar da bu yeni çözüm yöntemleri için kafa yormaya başlamış durumda. XXI


köşe yazarları Otto von Busch

Delegasyon ve tasarım sürecini moda sistemi içerisinde yeniden tartışan bir moda firarisi ve marangozluk laf ebesidir. 2008 yılında Gothenburg Üniversite'si Uygulamalı Güzel Sanatlar ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde doktorasını tamamladı. Şu anda Yeni Zelanda'da.

katkıda bulunanlar Ödül Akyapı Gürşİmşek Bager Akbay

Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İletişim Tasarımı ve Multimedya bölümünü bitirdi. Altı yıl çeşitli tasarım şirketlerinde tasarım projeleri yürüttü. Halen Bahçeşehir ve Beykent Üniversiteleri'nde etkileşim tasarımı üzerine dersler veriyor ve dijital etkileşim projelerine danışmanlık yapıyor.

Endüstriyel tasarım alanında ODTÜ'de lisans, İTÜ'de yüksek lisans eğitimini tamamladı. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu'na yarı zamanlı ve tam zamanlı destek vererek çok sayıda etkinlikte aktif görev aldı. Derin firmasında bir yıl süreyle proje sorumlusu olarak çalıştı. Şu anda Danimarka'da yaşıyor.

MAYIS 2009 - XXI 2

katkıcılar

Özge Ersoy

Özge Ersoy 1984'te İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi ve Binghamton Üniversitesi Çift Diploma Programı Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olan Özge, Bard College'da (New York) küratoryel çalışmalar üzerine yüksek lisans eğitimine devam ediyor.

ODTÜ'de Endüstriyel Tasarım okudu. Daha sonra New York Moda ve Teknoloji Enstitüsü'nde (FIT) İletişim Tasarımı eğitimini tamamladı. New York'ta serbest olarak sanat yönetmenliği ve ürün tasarımı yapıyor.

ayşe e. coşkun orlandI

Luca OrlandI

Lisans derecesini 1997’de Marmara Üniversitesi GSF Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden aldı, 1998’de Milano Domus Academy'de “Master in Design” programını tamamladı. MSGSÜ’de doktora eğitiminin tez aşamasını sürdürmekte ve Yeditepe Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde görev yapmaktadır.

Mimar, mimarlık tarihçisidir. Lisans derecesini Genova Üniversitesi Kentsel Tasarım ve Mimarlık Bölümü'nden aldı. 2005 yılında Torino Teknik Üniversitesi Mimarlık ve Çevre Mirası Tarihi ve Eleştirisi programında doktorasını tamamladı. Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi.

Ufuk Keskİn



güncel 10 OYUN VE BÜYÜ

22 NESNENİN DİĞER YÜZÜ santralistanbul'da 16 Ağustos'a kadar görülebilecek olan Haritasız: Medya Sanatlarında Kullanıcı Çerçeveleri sergisi, etkileşim tasarımı ve yeni medya sanatlarıyla izleyiciyi buluşturuyor. Sergi mekânını bir keşif alanına dönüştüren çalışmalar şaşkınlık yaratırken katılımcıya da etkin bir rol yüklüyor.

12 RADYATÖR DEYİP GEÇME

New York Sanat ve Tasarım Müzesi’nin Tasarım ve Yenilikler Galerisi'nde 17 Mayıs'a kadar yer alacak olan ve küratörlüğünü Karim Rashid'in üstlendiği Totally Rad sergisi, alışıldık bir nesne olan radyatör için alışılmadık tasarım önerilerinden oluşuyor.

Geçtiğimiz kış Tophane-i Amire’de yapılan “Goal! İtalyan Çağdaş Tasarımı” sergisiyle tanıdığımız Giulio Iacchetti ile kendi tasarım yolculuğu ve yaklaşımı üzerine, Luca Orlandi kısa bir söyleşi gerçekleştirdi.

24 IŞIĞI GÖR

Kopenhag’ın merkezindeki Danimarka Tasarım Merkezi'nde (Danish Design Center - DDC) yer alan ve aydınlatma tasarımının geleceğine inovasyon, kalite ve sürdürülebilirlik pencerelerinden bakan Işığı Gör (See the Light) sergisi 9 Ağustos'a kadar görülebilecek.

26 MONOKÜLTÜRE KARŞI

Nisan ayında İstanbul'da Filiz Telek ve Andrew Zionts'un organize ettiği Kentte Permakültür Uygulamaları adlı bir çalıştay düzenlendi. İnsan yerleşimlerinde doğal sistemlerle tasarımı savunan bir sistematik olan permakültüre yönelik çalışmalar yapan Filiz Telek konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

İçİndekİler

28 STERİLİZASYONA HAYIR, ÇÖZÜME EVET!

MAYIS 2009 - XXI 4

11. Venedik Mimarlık Bienali'nde ABD'yi temsil eden ve bir yıl geçmeden New York'taki Parsons The New School of Design'da yeniden kurulan Mimaride Açılımlar: Pratiği Konumlandırmak sergisi, geleneksel mimarlık yöntemlerini sorgulayan, bina üretmeyen ve kendini “sosyal reformcu” olarak tanımlayan 16 mimarlık grubuna yer vererek, Amerika'da hakim olan ve sosyal gerçeklerden bağımsız, steril yapılara öncelik veren mimari anlayışı eleştiriyor.

16 KÜÇÜK MÜDAHALELER / OTTO VON BUSCH

Değişim İçin Mikro-Ütopik Tohumlar

18 OLASILIKLAR VAHASI

4 Kasım'da İstanbul'daki bir projeye verilecek olan Urban Age Ödülü ve onu takip eden iki gün boyunca sürecek konferansla kentin dinamikleri uzmanlar, aktivistler ve karar vericilerle tartışılacak. Urban Age yöneticisi Ricky Burdett ile bu süreci ve kentleşmenin geleceğini konuştuk.

30 MARKA ESTETİĞİNİN MEKÂNA YANSıMASı

4 Mayıs'ta Swissotel The Bosphorus'ta gerçekleştirilecek Perakende Tasarım Konferansı konuşmacılarından David Dalziel ile perakende tasarımın alışveriş davranışlarına etkisi ve geleceği üzerine konuştuk.



proje 34 HEM PARK HEM SÜREÇ

56 HAYDİ ÇOCUKLAR SOKAĞA!

Dünyanın en büyük katı atık depolama alanı olan Fresh Kills, çöplük alanların kamuya kazandırılması konusunda öncü olacak bir projeyle yeniden kullanıma açılıyor. Alanın dönüşümü için açılan yarışmayı Lifescape projeleriyle kazanan Field Operations, projeyi, "peyzaj şehirciliği"nin de temel aktörleri olan değişim ve süreç kavramları üzerinden işlemiş.

Smartground projesinde bilgisayar oyunları ile oyun alanlarını birleştirerek çocuk parklarına çağdaş bir yorum getiren Tamer Nakışçı, bu konsept proje ile çocukları yeniden sokağa çıkmaya, arkadaşları ile oynamaya, hoplamaya, zıplamaya, koşturmaya çağırıyor.

ürün 38 BİNA-PARK MELEZİ

Yeni tamamlanan Vancouver Kongre Merkezi, kent merkezi, park ve denizin kesişiminde ve bu özel konumunun kamusal mekânlar yaratma potansiyeli farkında olunarak tasarlanmış. Yapı, barındırdığı sürdürülebilir özelliklerle bu üç habitata da katkıda bulunuyor. LMN Architects'ten proje mimarı Mark Reddington sorularımızı yanıtladı.

MAYIS 2009 - XXI 6

İçİndekİler

44 UMUDU MEKÂNSALLAŞTIRMAK

Dünya Şizofreni Derneği'nin girişimleriyle İstanbul'da özellikle Anadolu Yakası için üretilen şizofreni evi ve köyü tip projeleri ardından Fıstıkağacı için önerilen proje, şizofreni hastalarının günlük yaşama ve sosyal etkinliklere daha fazla dahil olmalarını amaçlıyor.

48 DİNAMİK VE RENKLİ

Bir alışveriş merkezi olarak inşaatı tamamlanan ancak hiç kullanılmadan ofise çevrilmesi kararlaştırılan bir yapı içinde konumlanan Microsoft İstanbul ofisinde, çalışanların genç ve dinamik profili iç mekâna yansıtılıyor.

52 DİŞ KLİNİĞİNDE FERAHLIK

Atölye2'nin projelendirdiği Dentanorm diş kliniğinde kullanılan renk ve malzemelerin uyumu hastaların rahat ve ferah hissetmelerini sağlıyor. İç Mimar Filiz Güneş ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide mekânın ne şekilde değerlendirildiği üzerine konuştuk.

60 ürün haberlerİ 68 MODADAN BANYOYA REFERANSLAR

VitrA Karo'nun Pazarlama Müdürü Konca Çalkıvık ile, geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Unicera Fuarı sırasında firmanın yeni ürünleri üzerine bir söyleşi yaptık.

70 IŞIL IŞIL CEPHE

Yapımı ve yatırımı Tez-Tour Turizm tarafından üstlenilen Atlanta Center Alışveriş Merkezi'nin iç mekân ve cephe aydınlatmasında ışık kaynağı olarak LED kullanıldı.

72 UZUN ÖMÜRLÜ RAHATLIK

Humanscale, çalışma ergonomisine dair araştırmalarla tanımlanan sorunlara çözüm olarak ortaya koyduğu ofis gereçleriyle, bilgisayar başında çalışan kullanıcıların rahatlığına ve sağlığına odaklanıyor. Vendo'nun Türkiye temsilciliğini üstlendiği firmanın uluslararası başkanı George Kordaris, tasarıma ve sürdürülebilirliğe yaklaşımlarını anlattı.

78 YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI DOSYASı

84 AJANDA

Basf Baumit Blue'safe Mavi Kale Dyo Hemel Jotun Boya Kalecolor Kütahya Yap› Kimyasallar› Kalekim Marshall Ode Onduline Avrasya Ytong





SERGİ - YENİ MEDYA - İSTANBUL MAYIS 2009 - XXI 10

fotoğraflar: santralistanbul

OYUN VE BÜYÜ santralistanbul'da 16 Ağustos'a kadar görülebilecek olan Haritasız: Medya Sanatlarında Kullanıcı Çerçeveleri sergisi, etkileşim tasarımı ve yeni medya sanatlarıyla izleyiciyi buluşturuyor. Sergi mekânını bir keşif alanına dönüştüren çalışmalar şaşkınlık yaratırken katılımcıya da etkin bir rol yüklüyor. Bager Akbay

Etkileşimli medya konusunda yıllardır çalışan, okuyan, üreten biri olmama rağmen santralistanbul'daki Haritasız, sergi mekânına girdiğim anda sadece iki kavramın etkisi altındaydım: oyun ve büyü. Küratörlüğünü Peter Weibel, Bernhard Serexhe, santralistanbul adına da Ahmet Atıf Akın'ın yaptığı sergiyi, bir “yeni medya” sergisi olarak tanımlamak yanlış olmaz. Birçok kavramı içeren ve bu kavramları farklı yöntemlerle izleyicinin karşısına çıkaran, bununla kalmayıp, izleyiciyi kendisine çeken

eserlerden bahsediyoruz. Sergi kapsamına alınan sanat eserleri, aynı zamanda bilimsel deneyler olarak da görülebilir, hatta birçoğu için yeni nesil alet/enstrüman prototipleri de diyebiliriz. Bu eserler yalnızca görsel değil, işitsel ve hatta dokunsal, içine girilebilen çalışmalar. İşte bu yüzden de serginin adı “Haritasız”. Öyle karmaşık bir alandayız ki konudan bahsederken konuyu kaybediyoruz. İşte bu yüzden tasarımcıların kesinlikle görmeleri gereken bir sergi Haritasız. Bu konularla ilgisi olan/olmayan, kullanıcılar için kaçırılmaz bir deneyim fırsatı. Yeni medya, içeriden biri için bile yeterince karmaşık ve tanımlanması zor bir kavram. Aslında bunun sebebi oldukça aşikâr; her şeyin yeni başladığı bir dönemdeyiz. Sinemanın ilk yılları gibi bir dönemden bahsediyorum.

İlk sinema gösterimleri seyirciler için nasıl bir kavram karmaşası ve büyü yaratıyorsa içinde bulunduğumuz dönem de bizim üzerimizde aynı etkiyi yaratıyor. Gabriel Garcia Marquez Yüz Yıllık Yalnızlık eserinde, ilk sinema deneyimini çok güzel bir şekilde betimler. O kadar büyüleyici bir durumdur ki filmde ölen bir oyuncunun ardından ağlayanlar başka bir filmde aynı oyuncuyu gördüklerinde boşuna ağladıklarını düşünüp, yalan dolandan ibaret olduğuna inandıkları sinemayı bir daha geri dönmemek üzere terk ederler. Günümüzde bilgisayar, internet ve bu ortamların yarattığı yeni etkileşim yöntemleri de benzer hikâyelerin oluşmasına sebep olabiliyor. Yeni medya sanatçıları ya da daha doğru bir tabirle “bilim adamı-sanatçı melezleri” ellerinde yarı çalışan


karşı sayfada solda üstte: Jeffrey Shaw, The Legible City solda altta: Sergi Jordà + Marcos Alonso + Günter Geiger + Martin Kaltenbrunner, Reactable sağda: Ichiro Kojima, /balance

SERGİ - YENİ MEDYA - İSTANBUL

bu sayfada solda: The User] - Emmanuel Madan + Thomas McIntosh, Coincidence Engine One, Universal People’s Republic Time altta: Frank den Oudsten, Floating Identities altta solda: Masaki Fujihata, Beyond Pages

11 XXI - MAYIS 2009

fenerleriyle yeni yerler keşfetmeye çalışıyorlar. Kimi zaman yolları başka bilim ve sanat dallarıyla kesişiyor, kimi zaman da insanlık tarihinde hiç ulaşılmamış noktalara varıyorlar. Kâşifler daha yolun başındalar, keşfettikleri alanların haritaları henüz çizilemedi ama buna rağmen çok başarılı çalışmalar ortaya çıkabiliyor. Sergiye girdiğinizde karşınıza ilk çıkan çalışma, Herbert Schuhmacher’in Der Magische Spiegel’i. 1970 yılında Almanya’daki bir sokağa arkasında bir televizyon ve bir kamera olan bir Volkswagen’in yerleştirilmesinden ibaret olan çalışmada, yoldan geçen insanlar, televizyona yaklaştıklarında birden kendilerini görüyorlar ve tepki vermeye başlıyorlar. Ellerini kollarını oynatıp, televizyondaki hallerini gözlemliyorlar. Bu anlamda

1970’in Almanya'sında izleyicilerin yaşadıkları şaşkınlığın sergiyi gezerken yaşanılan şaşkınlığa eşdeğer olması ümidiyle girişte yer alması anlam taşıyor. Birçok eser bireysel etkileşimle aktifleşiyor, sizin katılımınıza bağlı olarak bir değer kazanıyor. Flickist, sizin fotoğrafınızı istiyor ve bunu kendi eserinin bir parçası yapıyor. Rectable ile oynarken bir anda kendinizi bir DJ olarak bulabiliyorsunuz. Breaking The News ile haber spikeri, EdgeBomber ile bir oyun tasarımcısı olabiliyorsunuz. Cep telefonunuzdaki video’yu bluetooth ile aktarıp dev ekrandaki eseri değiştirebiliyorsunuz. Mikrogalleri.es sayesinde, kendi fotoğrafınızın İspanya’da bir sergide gösterilmesini sağlayıp, sergilendiği mekânın “eserinizle” çekilmiş

fotoğrafının e-posta adresinize yollanmasını sağlayabiliyorsunuz. Aslında birçok eser birbirinden bağımsız deneyimler yaşamanızı sağlıyor, gelecek hakkında ipuçları veriyor, sanata ve tasarıma bakışınızı sorgulamanıza neden oluyor. Bu sergide göreceğiniz birçok çalışma, ciddi miktarda analiz, programlama, endüstriyel tasarım, veri görselleştirme, enformasyon tasarımı, ses ve müzik tasarımı, mühendislik ve görsel iletişim tasarımı içeriyor. Bütün bu alanların hepsi bir araya gelerek karşınıza bir sistem çıkarıyor. Bu sistem sayesinde kendinizi bir tasarımcı, ressam ya da müzisyen olarak görmeniz sağlanıyor. Bu noktada duruma biraz eleştirel bakmak gerekiyor sanırım. 20. yüzyılın başında “Paint By Numbers“ (numaralı alanları boyayarak resim yapma)

Amerika’da popülerleştiğindeki duruma benzer bir durum ortaya çıkıyor. “Artık herkes ressam olabilecek” illüzyonu yaratılıyor. Sergiyi gezip kendinizi bir tasarımcı, bir ressam gibi hissettiğinizde şunu da düşünmek gerekiyor: Sanatçı bu sistemde ürün üreten mi, yoksa sistemi tasarlayan mı? Bilgi Üniversitesi, VCD bölüm başkanı İhsan Derman’ın bu vizyonun Türkiye’de oluşmasına katkısı net bir şekilde hissediliyor. santralistanbul, yeni medya sanatlarını ve bunların isimsiz genç üreticilerini önümüzdeki yıllarda da destekleyeceğini hissettiriyor. Haritasız'ı bir kere gezmek yalnızca görmek olacaktır. Dokunmak için tekrar gitmek isteyeceksiniz.


SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - NEW YORK MAYIS 2009 - XXI 12

Radyatör deyİp geçme New York Sanat ve Tasarım Müzesi’nin Tasarım ve Yenilikler Galerisi'nde 17 Mayıs'a kadar yer alacak olan ve küratörlüğünü Karim Rashid'in üstlendiği Totally Rad sergisi, alışıldık bir nesne olan radyatör için alışılmadık tasarım önerilerinden oluşuyor. Ufuk Keskin

Central Park’ın ana girişinin hemen karşısında, New York’un önemli meydanlarından Columbus Meydanı’nda konumlanan yeni binasının kapılarını geçtiğimiz Eylül ayında sanat ve tasarım dünyasına açan New York Sanat ve Tasarım Müzesi’nin (MAD) süreli sergiler serisinin ilki, ünlü tasarımcı Karim Rashid’in küratörlüğünü yaptığı Totally Rad (Tamamen Radyatör) sergisi oldu. Tasarım alanındaki yeniliklere üzerinden yıllar geçmeden, belki de henüz oluşum sürecindeyken yer verme düşüncesiyle

yola çıkan müze yönetimi, müze bünyesindeki Tasarım ve Yenilikler Galerisi’ni kısa sürelerle bu alanda sözü geçen yenilikçi isimlerin küratörlüğüne teslim etmeye karar vermiş. Durum böyle olunca da ilk serginin teması olarak, son zamanlara kadar işlevi, pek de ayak altında olmadan bir köşede durup mümkün olduğu kadar göze batmadan ortamı ısıtmak olan, fakat teknoloji ve tasarım alanındaki değişimlerin sonucunda git gide daha güzel görünen, hatta mekânın tasarımına katkıda bulunmaya başlayan radyatörler seçilmiş. Karim Rashid de, alışılagelmişin dışındaki biçimleri, çağdaş motifleri ya da dokularıyla bulundukları mekânı görsel olarak değiştiren, bununla birlikte

modülerlik ya da çok işlevlilik gibi artıları bulunan ve hali hazırda üretilmekte olan 30 tane buhar ısıtmalı radyatörü sergilemek üzere seçmiş. Rashid aralarında Hellos firması için kendisinin tasarladığı Klobs ve Kwart’ın da bulunduğu ürünlerin seçimini yaparken ayrıca depolama, yenilikçi teknoloji kullanımı ve işlevsellik gibi ölçütleri de dikkate almış. Karim Rashid, radyatörleri -çöp kutuları, elektrik düğmeleri ya da tuvalet kapaklarına benzer şekildetasarım açısından çok da irdelenmemiş, bir bakıma fethedilmeyi bekleyen tasarım cepheleri olarak gördüğünü belirtiyor. Rashid ayrıca, görselliklerinin geliştirilmesi, teknolojiyle beraber verimliliklerinin artırılması, insanla etkileşimin ve sanatsal arayışların katkısı ile bu gibi bir zamanlar yalnızca



MAYIS 2009 - XXI 14

SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - NEW YORK

önceki sayfada solda: Üretici; Caleido, Rain, 2006 sağda: Üretici; Caleido, Honey, 2006

bu sayfada sağda: Üretici: Deltacalor, Tasarımcı: Studio Dell'Acqua Bellavitis, Bambu, 2006 altta: Üretici: Hello, Tasarımcı: Ron Arad, Arabesque, 2006 en altta: Üretici: Deltacalor, Move System, 2006 altta sağda: Üretici: Hellos, Tasarımcı: Karim Rashid, Klobs, 2006

faydalı mühendislik ürünleri olarak görülen nesnelerin tasarım nesnelerine dönüşebileceğini belirtiyor. Sergide yer alan göz alıcı radyatörler arasında hemen dikkat çekenlerden biri, İtalyan firması Deltacalor’un rüzgârda sallanan bambu gövdelerini andıran “Bambu” adlı ürünü. Yerde duran bir plakadan yukarı doğru uzanan çelik boru ısıtıcılardan oluşan tasarım, işlevselliğinin yanı sıra görnümüne sahip bir sanat eseri. Sergideki önemli tasarımlardan bir diğeri de Ron Arad’ın birbiri içine geçmiş sarmal çelik borulardan oluşan Arabesque adlı ürünü. Hellos firması tarafından üretilen radyatör, biçim itibariyle saç kurutma makinesinin

rezistansını andırıyor. Saç kurutma makinesinin içinden geçen havayı ne kadar kısa bir sürede ne kadar etkili bir şekilde ısıttığı düşünüldüğünde, Arik Levy’nin bu tasarımının görsellikle verimliliğin bir araya gelişinin çok iyi bir örneği olduğu söylenebilir. Benzer bir diğer ürün de, Stefano Ragaini’nin esprili tasarımı Ciussai. İlk bakışta iki ucu da duvardaki musluklara takılmış metrelerce uzunlukta çelik bir bahçe hortumunu andıran radyatörün bu özelliği, onun mekânın herhangi bir yerinde duvarda asılı durabilmesini ya da çamaşır ipi ve hatta yatak ısıtıcısı olarak bile kullanılabilmesini sağlamış. Farklı konseptiyle ilgi çeken Gruppo Ragaini tasarımı Makura’nın özelliği ise üzerindeki bölmelere yerleştirilen

yastıkları her zaman sıcak ve sarılmaya hazır tutması. Bu özelliğiyle Makura, aslında işlevi ısıtma olmasına rağmen kaba biçimiyle soğuk bir his ve uzak durma isteği yaratan geçmişin radyatörlerinin tersine, duygulara hitap eden daha insancıl bir yaklaşım barındırıyor. Yine Gruppo Ragaini tasarımı modüler radyatörlerden oluşan S Box, duvara monte edilmiş dolapları andırıyor. Bu sayede banyo havlularının içinde saklanabildiği S Box, havluları sıcak tutarak kullanıcıya banyo sonrası için daha hoş bir deneyim sunuyor. Hellos’un modüler tasarımı Square, bir kenarı yaklaşık 20 cm uzunluğunda olan kare şeklindeki birimlerden oluşuyor. Hem boyutu hem de birimlerinin dizilişiyle sağladığı esneklik sayesinde

bir çizgiden geometrik bir motife kadar çeşitli şekillerde radyatörler oluşturulabiliyor. New York Sanat ve Tasarım Müzesi, el yapımı ürünlerden son teknoloji makinelerle seri üretilenlere kadar her türlü yaratıcı ürünü, bu anlamda sanat, zanaat ve tasarım örneklerini çatısı altında toplamayı hedefliyor. Bu amaçla, ikinci kattaki Tasarım ve Yenilikler Galerisi'nde gerçekleştirilen süreli sergilerin ilki olan ve küratörlüğü binlerce ürün tasarımının yanında mimari ve iç mimari alanlarında da çalışmaları bulunan Karim Rashid tarafından üstlenilen Totally Rad, alışıldık nesnelerin alışılmadık biçimlerde tasarlanmasına dikkat çekmesi bakımından görülmeye değer.



DEĞİŞİM İÇİN MİKRO-ÜTOPİK TOHUMLAR

KÜÇÜK MÜDAHALELER

Ekonomik durgunluk zamanlarında günlük yaşamın öncelikleri sorgulanır. Krizde sorular daha da aciliyet kazanır, radikal çözümler talep eden bir haykırış ümitsiz bir durumu felakete dönüştürebilir. Tedbirli hareket etmeliyiz. Geçtiğimiz yıl St. Etienne Tasarım Bienali kapsamında gerçekleştirilen bir konferansta, Milano'dan tanınmış tasarım akademisyeni Ezio Manzini, bu sorunların gidişatına dikkat çekti. Eğer bizim bildiğimiz anlamda “modern yaşam”, aşağıya doğru inen bir spiralin içine girdiyse, sadece ekonomi ya da iklim değişikliği hakkında değil, yaratabileceği sosyal istikrarsızlık hakkında da endişelenmeliyiz. Bu türden bir rahatsızlık kolaylıkla iç kargaşaya dönüşebilir ki bu politik bir acil duruma ve halkın, sanki alternatif bir çözüm olamazmış gibi, “tek bir çözümü” talep etmesine neden olabilir. Eğer insanlar tehdit altında hisseder ve geleceklerinden korkarlarsa, “geleneksel değerlerin” aziz tutulduğu, öngörülebilirliğin ve güvenliğin olduğu, modern yaşamın refah içinde sürdüğü zamanlara geri döndürülmek isteyebilirler. Geçtiğimiz yüzyıldan öğrendiğimiz bir şey varsa, o da genellikle tek bir liderin sağladığı tek bir çözüme yönelik bu arzunun tarihe kolaylıkla kanlı ve pişmanlık dolu bir yön verebileceğidir.

MAYIS 2009 - XXI 16

Manzini'nin dileği, tasarımın özellikle kriz zamanlarında öngörüler için bir araç olmasıydı. Küresel bir krizle karşılaşacak olsak bile, geleceğin kötü bir yer olmadığını göstermeye ihtiyacımız var. Tasarım çözümler önerdiği kadar bir ilham kaynağı da olmalıdır. Böyle zamanlarda tasarım, geleceğin yaratıcı resimlerinden oluşan geniş bir yelpaze, kimi şaibeli figürler tarafından, günün birinde tüm insanlığa hükmetmek için önerilebilecek “o biricik” çözümle rekabet edebilecek milyonlarca çözümü barındıran rengarenk bir palet önermelidir. Tasarım erişilebilir, gerçekçi olduğu kadar oyunlu, akıl dışı olduğu kadar uygulanabilir mikro-ütopyolar yaratmak içindir. Bunların hepsi, derin bir kötümserliğin hâkim olduğu bugünlerde, bizlerin geleceği daha hoş ve sıcak karşılamamız amacıyla ulaşılabilir ve tartışılabilir vizyonlar oluşturmanın yolları.

OTTO VON BUSCH TASARIMCI

St. Etienne'den bir örnek, John Thackara'nın küratörlüğünü üstlendiği Eco City Lab sergisiydi. Sergi, daha sürdürülebilir bir yaşama yönelik araçlar ve tasarımlardan oluşan kapsamlı bir kaynak öneriyor. Kentsel tarım ve yenilenebilir enerji kaynaklarından temiz taşıma hizmetlerine ve yerel olarak gelişen “Slow Food” hareketine kadar her şeyi öneriyordu. Hepsi şaşırtıcı ve bununla birlikte DIY'i (Do It Yourself - Kendin Yap) teşvik ederek sürdürülebilir bir çağdaş günlük yaşama olanak tanıyan projeler. Yine de bunlar, cilalı tasarım dergilerinde genellikle gördüklerimizden tamamen farklı projeler; arzulanacak parıltılı nesneler değil, daha çok kullanıcıların bağlılığını ve katılımlarını gerektiren hayatta kalma stratejileri; bir küçük sürdürülebilir fikirler koleksiyonu.

Eco City Lab'da örneklenen, bir arada var olan küçük çözümler kümesiydi, en iyi fikrin belirlenmeye çalışıldığı bir yarışma değil. Geleceğin büyük değişimi, tek başına büyük bir adımda değil; tekrarlar, ardışık işlemler ve ilerlemeler zinciri içinde kaynaşarak kaybolan milyonlarca ütopik proje tohumunda. Günümüzde umut verici olan, fikirleri yaymak, yapma biçimlerini geliştirmek ve en iyi uygulamaları küresel olarak yayınlamak için internetin sunduğu iletişim olanaklarından oldukça yardım alabiliyor oluşumuz; birçok bir arada var olan tamamlayıcı sistem-enerji, alışveriş, tarım, taşıma, bilgi, cemiyet sistemleri. Küçük fikirler, tecrübe edilmiş eylemler ve deneysel müdahaleler; bunların hepsi daha sürdürülebilir bir geleceği hedefliyor ve birbiriyle uyumlu Lego parçaları gibi bir arada var olmak için inşa ediliyor. Ve hepimizin bildiği gibi, çarpma işlemi ile çok güçlü sayılar yaratılabilir. Belki bir kalıcıkültür (permakültür) besin ormanını, tasarım ikliminin bir illüstrasyonu olarak kullanabiliriz. “Besin ormanı”, bugünün ucuz, yağ ile sübvanse edilen ve kimyasal gübreye bağımlı monokültür tarımını tamamlayabilecek, hatta onunla rekabet edebilecek karmaşık etkileşimli bir sistemin sistematik tasarımı. Besin ormanı, akıllıca tasarlanmış toprak besleme ve iklime direnç döngüleri ile, tümü, tasarım çözümleri bolluğu halinde daha büyük sistemle birlikte var olan dinamik, küçük ölçekli ütopik tasarım hareketlerinin çeşitliliğinin bir modelini oluşturabilir. Burada, etkileşimli bağlılık döngüleri içerisinde küçük projeler diğerlerine enerji verir. Ve birisi “o biricik” çözümü talep ettiğinde, Buckminster Fuller'ın sözlerini aklımıza getirmeliyiz: “Var olan gerçeklik ile kavga ederek bir şeyleri asla değiştiremezsiniz. Bir şeyi değiştirmek için, var olan modeli yürürlükten kaldıracak yeni bir model oluşturun”. Harekete geçmeliyiz, korku ve endişe dolu (distopik) gelecekleri etkisiz hale getirecek milyonlarca yeni model ve mikro-ütopik tohumlar kümesi tasarlamalıyız.

üstte Amsterdam'dan The Mobile Sewing Company hareketli dikiş makineleri ile dolaşıyor. Katılımcılar dikiş makinelerini kendi enerjileri ile çalıştırıyorlar ve ekip katılımcıların var olan giysilerini eğlenceli bir şekilde yeniden yapmalarına yardım ediyor. (Reims 2008, www.hetmobielenaaiatelier.nl)



SÖYLEŞİ - KENT MAYIS 2009 - XXI 18

OLASILIKLAR VAHASI 4 Kasım'da İstanbul'daki bir projeye verilecek olan Urban Age Ödülü ve onu takip eden iki gün boyunca sürecek konferansla kentin dinamikleri uzmanlar, aktivistler ve karar vericilerle tartışılacak. Urban Age yöneticisi Ricky Burdett ile bu süreci ve kentleşmenin geleceğini konuştuk. Hülya Ertaş

he: 2006'da küratörlüğünü yaptığınız Venedik Mimarlık Bienali'nin ardından kent, mimari söylemlerin önemli bir parçası haline geldi. O zaman kent konusunu gündeme getirmenize yol açan motivasyon neydi? Rıcky Burdett: Ana mesele bir birey olarak benim ya da kent konularıyla ilgilenenlerin ne dediği değil, dünya istatistiklerinin ne gösterdiği. İstatistikler geçen yıl itibariyle dünya nüfusunun yarısının kentlerde yaşadığına işaret ediyor. Daha fazla bina inşa ediliyor olmasına karşın bu inşaatın insanları nasıl etkilediği hakkında daha az fikir yürütülüyor. Venedik Bienali'nin mimarlık camiası içinde bu meselelerin daha fazla

gündeme gelmesine ve mimarların politikacılar, ulaştırma plancıları ve sosyologlarla bu meseleleri daha fazla tartışmalarına yardımcı olduğunu düşünüyorum. Karşılaştığımız bu büyük meseleyi iyi anlamak için Urban Age (Kentsel Çağ) harika bir proje. London School of Economics'in (LSE) entelektüel gücü ve Deutsche Bank'ın finansal gücüyle gerçekleştirilen Urban Age, bu mega meselenin çok çeşitli sonuçlarını konuşmak için eşsiz bir fırsat. Urban Age konferansları ile konferans izleyicisi olmayanları da kapsayan yaklaşık bin kişilik bir iletişim ağının oluşmasını sağladık. 15 bin kişinin ziyaret ettiği bir internet sitemiz var. Tasarımcılar, geliştiriciler ya da kent yöneticileri açısından yalnızca tema değil, bu konular üzerine üretilen yayınların kitaplar, dergiler, konferanslar, sergiler ve internet sitesi gibi araçlarla yayılım

mekanizması da önemli. Bu konularla ilgilenen yalnız biz değiliz ancak bizim öne çıkmamızın nedeni bu meselelere yönelik belirli bir bakış açımızın olması. Bence bu bakış açısı yankılanıyor ve mimarlar, politikacılar, plancılar ya da aktivistler tarafından benimseniyor. he: Deyan Sudjic ile birlikte gerçekleştirdiğiniz Endless City kitabınızda da sunumunuzda da kentleri biçimlendiren üç ana unsurdan söz ediyorsunuz: insanlar, ulaşım plancıları ve karar vericiler. Bu üç unsurun bir araya gelmesi gerçekten de mümkün mü? rb: Neden dünya üzerindeki diğer kentleri ziyaret ediyoruz? Neden insanlar Roma, Londra, İstanbul ve diğer kentlere uçuyor? Roma'ya gidiyorlar çünkü Papalar zamanının en iyi mimarları ve mühendisleriyle çalışarak kiliseleri, önemli anıtları, hoş sokaklarıyla dünyanın en güzel


karşı sayfada Mumbai sahili

SÖYLEŞİ - KENT

bu sayfada solda: Birlikte yemek pişiren Mumbaili kadınlar altta solda: Mumbai'de 2007 Urban Age Ödülü'nü kazanan umumi tuvalet altta: Tuvaletin önceki işlevsiz hali arka sayfada Sao Pãolo'da 73 ailenin yaşadığı, inşası bitmemiş bir binanın tamamlanması projesi 2008 Urban Age Ödülü'nü kazandı.

19 XXI - MAYIS 2009

kentlerinden birini yarattı. Roma, güce sahip olanlar, tasarımcılar ve kentleri etkin kılanlar arasındaki sinerjinin mükemmel örneği. Londra ise farklı bir model çünkü hiçbir zaman kentin biçimlenişine müdahale eden bir kralı ya da kraliçesi yoktu ancak özel sektörün müdahalesinin çok iyi bir örneği. Londra'daki muhteşem meydanlar gayrimenkul firmalarının işi. Bu, aynı zamanda bir para kazanma yöntemi. İstanbul'daysa, güce sahip olan işverenleriyle çok yakın ilişkiler kurarak çalışan Mimar Sinan'ın anıtları var ki bunların kentin biçimlenişine etkisi büyük. Burada ve buna benzer olarak sayabileceğim 50 kentte bu ilişki, yani politikacıların vizyonu ile mimarların ve ulaşım plancılarınınki parçalanmış durumda. Bence Urban Age'deki görevlerimizden biri, bunları yeniden bir araya getirmek. Bence daha iyisini yapmak tamamen mümkün. Bugünün Barselona'sı birbiri ardına görev yapan valilerin mimarlar ve

ulaşım plancılarıyla olağanüstü bir çalışma yürütmesi sonucunda ortaya çıkan mükemmel bir model. he: Urban Age konferanslarında dünya üzerindeki farklı kentlere odaklanıyorsunuz ve kentlerin, her biri kendine özgü konumlara ve durumlara sahip olsa da, birbirlerinden öğrenebileceğini vurguluyorsunuz. Kentler birbirlerinden ne öğrenebilir? rb: Araştırmamızın merkezinde kentin biçimiyle toplumun biçimi arasındaki ilişki yer alıyor. Bu kentlerden herhangi birine her gidişimizde bu ilişkinin farklı şekillerini görüyoruz. Güney Amerika kentlerinin bende öne çıkan anısı mimarlık ve kentsel tasarım aracılığıyla sosyal gruplar arasındaki bölünme. Bu alarm çanlarının burada da duyulması oldukça faydalı. İstanbul'da da kapalı konut yerleşimlerinin ortaya çıktığını görüyor ve kendi kendime “Neden?” diye soruyorum. Bu kent gelecekte insanların birbirleriyle konuşmadıkları

kapalı konut yerleşimlerinden mi meydana gelecek? Umarım, bu gerçekleşmez. Çünkü öyle olursa sadece Taksim Meydanı'nda değil, kentin her noktasında karşılaştığım insanların bir araya gelmelerinden kaynaklanan canlılık ve heyecan ortadan kalkar. Göktürk'e gittiğimde ve orada hiç kimsenin olmadığını gördüğümde şok oldum. Bu gibi konuların konferanslarda konuşularak bir tartışma modeli ortaya koymasının çok faydalı olacağı görüşündeyim. he: Urban Age Ödülü daha çok küçük ölçekli yerel bir uygulamaya, dolayısıyla daha tabandan tavana bir yaklaşımla veriliyor. Konferanslardaysa kent konusundaki uzmanlar söz alıyor, yani daha çok tavandan tabana bir yaklaşımı çağrıştırıyor. rb: Konferanslara katılımı geliştiriyoruz. Tüm konferanslarda yalnızca tavandan tabana bir yaklaşımla gerçekleştirilmemesi için çaba harcadık.

Ancak bazen bu tarz tartışmalara alışkın olmayan aktivistleri dahil etme konusunda gerçekçi davranmanız gerekiyor. İstanbul'daki konferansta kesinlikle sosyal eleştirmenleri akademisyenleri ve sosyologları tartışmaya dahil ediyor olacağız. Bu kişiler ana aktörler, yani gayrimenkul firmaları ya da yönetimde güç sahibi kişiler tarafından temsil edilmeyen toplumun daha alt tabakalarında neler olduğu konusunda çok gelişkin bir anlayışa sahipler. Son iki günde aralarında mimarlar, iklim değişikliği uzmanları, sürüdürülebilir gelişim konusunda çalışanlar, sosyologlar ve sosyal eleştirmenlerin de bulunduğu 26 kişiyle tanıştım. Birlikte konferansın ana iskeletini oluşturuyoruz. he: Bu yıl İstanbul'da bir projeye verilecek Urban Age Ödülü için beklentileriniz neler? rb: Bu konuda bir şeyler söylemek için çok erken. Ancak daha önceki


SÖYLEŞİ - KENT MAYIS 2009 - XXI 20

deneyimlerime referansla beklentilerim şekilleniyor. Mumbai'de, buradan gerçekten küçücük görünen ancak Mumbai için çok güçlü bir gerçekliğe işaret eden bir proje ödüllendirildi. Mumbai'deki su ya da tuvaleti bulunmayan bir gecekondu bölgesinde bir umumi tuvaletin yapılması projesine ödül verildi. Ve bu tuvalet Mumbai gecekondularında hiyerarşik düzen nedeniyle eşlerinin asla yalnız bırakmadığı kadınların tek başlarına olabilecekleri, birbirleriyle cinsellik, sağlık ya da şiddet hakkında notlar paylaşabilecekleri bir ortam yarattı. Ayrıca bu tuvaletin üzerinde çocukların bilgisayar kullanmayı öğrenebilecekleri bir mekân da yaratıldı. Birdenbire bu umutsuz mekânların ortasında bir “olasılıklar vahası” belirdi. Biz ise bu insanların görünür olmalarını sağladık; kameralar önünde Angela Merkel'den bir çek almalarına ve dolayısıyla tüm ulusal gazetelerde röportajlarının yayınlanmasına yardımcı olduk. Kent

şimdi bu insanlarla gurur duyuyor. Ödülün yapabilecekleri üzerine çok olumlu bir öykü bu. Bu ödül aracılığıyla yalnızca para değil, politik destek de gördükleri için diğer topluluklar da yürekleniyor. he: Hem ödül alanlar hem de kent açısından ödülün etkileri neler oldu? rb: Mumbai'de yaşanan durum gerçekten inanılmazdı. Ödülü kazananlara kent yönetimi tarafından daha fazla arsa ve küçük bir bina verildi. Küçük umumi tuvaletlerini önünde kriket oynayabilecekleri bir yere taşıyorlar. Onlara verilen küçük binayı almaları tek başına bir zaferken bir de üstüne fazladan kaynak bularak bu binayı bir sanat atölyesine çevirdiler. Bu biraz romantik görünebilir ama gerçek şu ki çocukların artık böyle bir mekânı var. Mumbai'de ödül kazananlar São Paolo'da ödül kazananlar ve finale kalanlarla tanıştı ve hepsi buraya İstanbul'a da gelecek.

Böylelikle evlerinde internetleri olmadığı, başka bir dil konuşmadıkları için normalde birbirleriyle tanışma olanakları olmayan insanları bu geniş iletişim ağına dahil ediyoruz. On yıl içinde dünyanın sivil önderleri olarak kentleri biçimlendiren ve değiştiren Urban Age Ödülü kazananlarıyla bir konferans yapmayı hayal ediyorum. he: 2050 yılında dünya nüfusunun %75'inin kentlerde yaşayacağını öngörüyorsunuz. Tüm bu krizlerden sonra -gıda, iklim, finanskentleşmenin yine de artacağını düşünüyor musunuz? rb: Evet, hatta daha da artacağını düşünüyorum. Hiç şüphe yok ki iklim değişikliği ivme kazanacak ve bu nedenle etkin bir şekilde ürün yetiştirmek daha da zorlaşacak ve artık köylerde geçim kaynağı tükenen insanlar kentlere göçecek. Güney Amerika ve Afrika'da iklim değişikliğinin büyük oranda çöllerde

kendini gösterdiği alanlar var, burada çıkan çöl fırtınaları etrafındaki yerleşimleri mahvediyor; burada da benzer bir etki görülecek ve insanlar orada yaşayamadıkları için büyük kentlere göç edecekler. Gıda krizi kentlerde daha az insan olacağı anlamına gelmiyor, daha ekolojik yollardan, yani daha kısa mesafelerden gıda temin etmemiz gerektiği anlamına geliyor. Kentleşmeyi tetikleyen belirli bazı kuvvetler var; insanlar bir arada olduklarında bir çeşit güvenlik hissine kapılıyorlar, milyonlarca insanın bir arada yaşamasının depremler ya da seller gibi bazı riskleri olsa dahi. Yine de insanlar çok basit bir şekilde nerede hayatta kalabileceklerse oraya gidiyorlar. Yeni kent dinamikleri biçimlendirilirken tüm bu meseleler göz önünde bulundurulmalı çünkü kentleşmeye yönelik baskı gelecekte de gücünü koruyacak.



SÖYLEŞİ - ÜRÜN TASARIMI MAYIS 2009 - XXI 22

NESNENİN DİĞER YÜZÜ Geçtiğimiz kış Tophane-i Amire’de yapılan “Goal! İtalyan Çağdaş Tasarımı” sergisiyle tanıdığımız Giulio Iacchetti ile kendi tasarım yolculuğu ve yaklaşımı üzerine, Luca Orlandi kısa bir söyleşi gerçekleştirdi. Luca Orlandi Çeviri: Ayşe E. Coşkun Orlandi

Giulio Iacchetti, yeni nesil İtalyan tasarımının en çarpıcı isimlerinden biri olarak sayılabilir. Ürünleri kısa zamanda “kült” nesneler oldu, MOMA gibi dünyanın en önemli müzelerinde yerini aldı. İroni ve ciddiyet; onun ürünlerini, tasvir eden, aynı zamanda çağdaş toplumlarda pazarı ve üretimi, tasarım dünyasında ise onu “taze” ama “farkında” tasarımcı olarak tanımlayan iki sıfat. Luca Orlandı: Goal!1 sergisinde iki işiniz sergilendi; bunlardan biri “Sürpriz” bölümünde yer alan “Buonanotte!”

aydınlatma elemanı -belki başucu objesi demek daha doğru olur-, diğeri ise "Ölçek Dışı" alanında yer alan "Cuba Libre" adlı vazo. Bu tür ironik ve zeki tasarım nesneleri bizim, yeni nesil genç İtalyan tasarımcılarının yaratıcılıklarına değer vermemizi sağlıyor. Öyleyse İtalyan tasarımı daha henüz ölmedi mi? Tasarım dünyasında “yeni takımlar” için hâlâ bir gelecek var... Gıulıo Iacchettı: İtalya’da tasarım yeni ve önemli bir dönem yaşıyor ve ben tabii ki bunun tek temsilcisi değilim. Goal!’ün ardından futbol metaforuyla ifade etmek gerekirse; İtalyan tasarımının PAF takımını şöyle sıralayabilirim: Matteo Ragni, Joe Velluto, Luca Nichetto, Alessandra Baldereschi, Miriam Mirri, Gum Design, Roberto Giacomucci, Odoardo Fioravanti, Enrico Azzimonti, Paolo Ulian, Lorenzo Damiani...

lo: Öyleyse kendinizi bir şekilde İtalyan tasarım akımlarından birinin takipçisi olarak görüyorsunuz? Özellikle çoğul ifade kullanıyorum, çünkü İtalya’da düşünce okulu anlamında 1950’lerden sonra tek bir akımdan bahsetmek mümkün değil. gı: Castiglioni kardeşlerin, Gino Colombini, Enzo Mari, Angelo Mangiarotti ve Bruno Munari’nin bıraktığı izler mutlaka işimi etkilemiştir. Denis Santachiara benim için hayret uyandırmanın ve şiirselliğin taştığı bir tasarımı ifade eder; mühendis Alberto Meda’nın güzel nesnelere hayat veren teknik yaklaşımında olduğu gibi. lo: Sizin ürünlerinizde ne kadar hayret uyandırıcılık ve ne kadar işlevsellik var? Ürünlerinize bakıyorum da; St. Peter sıkacağı, Coop2 için


gıulıo ıacchettı 1992 yılından beri endüstriyel tasarımı alanında çalışmaktadır. Bu alanında profesyonel çalışmalarının yanı sıra, İtalya’da ve uluslararası 2001 yılında Matteo Ragni ile birlikte tasarladığı doğada çözülebilen çok amaçlı çatal "Moscardino" ile Compasso d'Oro ADI ödülünü aldı. Ürün bugün NewYork MOMA’nın koleksiyonunda yer almaktadır. İtalyan süpermarketler zinciri Coop için "Design at COOP-COOP’da Tasarım" projesini yaratmış ve projenin koordinatörlüğünü sürdürmektedir. (www.giulioiacchetti.com)

karşı sayfada solda üstte ve altta: Drop, duş başlığı sağda üstte: Bye Bye Fly, sinek raketi sağda altta: Gold, buz kalıbı bu sayfada solda üstte: St.Peter, narenciye sıkacağı sağda üstte: Moscardino, çok amaçlı çatal altta solda ve sağda: Buonanotte, başucu lambası

SÖYLEŞİ - ÜRÜN TASARIMI

tasarım okullarında eğitimcilik de yapmaktadır.

23 XXI - MAYIS 2009

tasarladığınız mandal Molletta, MOMA koleksiyonunda yer alan “yeme aleti” Moscardino, Drop duş başlığı ve sinek öldüren Bye bye fly... Endüstriyel ürünler üzerinden ifade edilen yaratıcılık, seri üretim gündeme geldiğinde gerçekten her üründe tekrar tekrar üretilebilir mi? gı: Endüstriyel ürünlerde işlevsellik hiçbir zaman tartışılamaz, onlar üretilmiş ve pazarlanmış ürünlerdir. Durum böyleyken ürünlerin tüm işlevsellikleriyle birlikte hayret, ironi ve politik mesaj gibi değerlerle bağlantılı tinsel bir içerikle hikâye anlatıyor olmaları benim çok hoşuma gidiyor. (St. Peter sıkacağındaki gibi) lo: Sürpriz, oyun, hayret ama aynı zamanda inovasyon, yeni malzeme ve teknolojilerin arayışı tüm

tasarımlarınızın ana bağlayıcıları diyebiliriz. Sizin tasarım yaklaşımınız bana usta Bruno Munari’yi hatırlatıyor. Karşılaştırmak gerekirse; ortak paydanız ne olabilir? gı: Daha önce de söylediğim gibi, Bruno Munari’yi ustalarımdan biri olarak sayıyorum. Onun gibi, onun merakıyla her şeyin diğer yüzünü keşfetmeye çalışıyorum. Bu işi yapmak için içimizdeki çocuğu yaşatmamız lazım. Munari’nin küçükler için yazdığı kitaplar biz “büyükler” için de çok faydalı. lo: Ürünlerinizden birkaçını seçecek olsanız, içinde inovasyon, kavram ve mesaj barındırması açısından hangilerini sıralardınız? gı: I Guzzini tarafından üretilen “Lingotto”3 buz kalıbı. Bu üründe

politik mesaj ve işlev, farklı bir biçimde oluşmuştur. Tanımayan biri, buz küplerinin küçük külçecik biçimini, şeklini aldığı yumuşak plastik bir kap olarak düşünecektir, yazı çok nettir: Altın; altın değerinde su gibi... lo: İstanbul’da bulunduğunuz bu kısa süre içinde Türk tasarımcılar tarafından gerçekleştirilmiş ürünleri görme şansınız oldu mu? Belki bazı Türk tasarımcıları ya da firmaları tanıyordunuz? Son yıllarda Türkiye, tasarım alanında uluslararası alanda daha görünür olmaya başladı. Ben birkaç yıldır buradayım, bir değerlendirme yapabiliyorum ama sizin de bu konudaki izlenimlerinizi öğrenmek isterim. gı: İki isim öne çıkıyor: Banyo mobilyası konusunda inovasyonla farklılık yaratan

Vitra, uluslararası referans firma olarak dikkat çekiyor. Beraberinde tasarımcı İnci Mutlu ki İtalya’da ikâmet etmesine rağmen Avrupa ve Asya arasında kalan köklerini değer olarak işlerine yansıtabiliyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin tasarım sahnesinde başrol oynamaya başlayabileceğine inanıyorum; yakın tarihte İstanbul’a yaptığım ziyarette tasarım dünyasına karşı çok büyük bir ilgi olduğunu gözlemledim, kısa zamanda yeni Türk tasarımcılarla tanışmayı ve ortak işler yapabilmeyi umut ediyorum. 1 “Goal! Çağdaş İtalyan Tasarım Geçidi”. İtalyan Ticaret Merkezi tarafından organize edilen 4-10 Kasım 2008 tarihlerinde Tophane-i Amire’de düzenlenen çağdaş tasarım sergisi. 2 İtalya’da süpermarketler zinciri. 3 İtalyanca’da külçe anlamındadır.


SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - KOPENHAG MAYIS 2009 - XXI 24

IŞIĞI GÖR Kopenhag’ın merkezindeki Danimarka Tasarım Merkezi'nde (Danish Design Center - DDC) yer alan ve aydınlatma tasarımının geleceğine inovasyon, kalite ve sürdürülebilirlik pencerelerinden bakan Işığı Gör (See the Light) sergisi 9 Ağustos'a kadar görülebilecek. Ödül Akyapı Gürşimşek

Danimarka Tasarım Merkezi, aydınlatma tasarımının geleceğine inovasyon, kalite ve sürdürülebilirlik pencerelerinden bakan geniş kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Işığı Gör sergisini, DDC Proje Yöneticisi Sidsel Forchhammer ile yaptığımız aydınlatma üzerine ilginç bir sohbet eşliğinde gezme fırsatı buldum. Gerek aydınlatma teknolojileri, gerekse aydınlatma tasarımında son yıllarda katedilen yolu ve bu ilerlemenin insan

yaşamı için neler ifade edebileceğini ürünler üzerinden gösteren sergi, ışığın sadece nesneleri görünür kılmaktan öteye gittiğini ortaya koyuyor. Aydınlatmanın günümüzde yaşadığı dönüşümün en belirgin örneklerinden birisi elektrik ampulü kullanımındaki değişim olarak gösteriliyor. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ve Avustralya’da yasaklanan ampuller, yakın zamanda Amerika’da da yasaklanacak. Göz ardı edilemez bir gerçek bu: Hayatımızı aydınlatmasına alışkın olduğumuz ışık kaynağı değişiyor. See the Light sergisi, son teknolojik gelişmelere dayanarak tasarlanan ve

üretilen aydınlatma kaynaklarına ve gelecek senaryolarına göz atarken; sergide yer alan video sunumlarında, 12 aydınlatma uzmanı ve tasarımcı yeni ışık kaynaklarının yenilikçi, enerji tasarruflu ve çevre dostu yönlerini değerlendiriyor. Danimarka'da günlük yaşamın öğeleri, geri dönüşüm, yeniden kullanım, enerji tasarrufu ve ekolojik tüketimle uyumlu hale getirilmiş. Ekolojik ürün tüketimi, malzeme, enerji ve kaynak tasarrufunun böylesine yaygın olduğu Danimarka pazarı, sürdürülebilir inovasyon için en uygun yatırım platformlarından biri. Yeni Dan tasarımının ana unsurları arasında


karşı sayfada Hoop, In Design

SERGİ - ÜRÜN TASARIMI - KOPENHAG

bu sayfada: en solda: Black Fiber, Refer+Staer solda: Pool, In Design

altta solda: System X, Ross Lovegrove altta sağda: Wake-Up Light, Philips en altta solda: Archimedes' Dream, Makoto Tojiki en altta ortada: Pole Light, Established&Sons en altta sağda: Flatlite Continuum, Lite-House

25 XXI - MAYIS 2009

bulunan “sürdürülebilirlik” kavramı, “See the Light” sergisinin ana teması. Jönköping Üniversitesi Aydınlatma Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Monica Säter’ın, ışığın ve karanlığın insan vücuduna doğrudan etkilerinden bahsettiği sunuşunu dinleyip karanlıkta uyuyarak geçirdiğimiz zamana karşılık gün ışığının değerini yeniden tartarken, Philips'in Wake up Light (Uyandırma Işığı) adlı ürünü gözüme çarpıyor. Forchhammer ile gezdiğim sergide, beraberce ışık ve uyanma üzerine sohbet etmeye başlıyoruz. Sohbetimiz, gün ışığı ve çalışma ortamı ile kişinin bireysel ışık tercihleri üzerine devam ediyor. Kendisine LED ve fiber optikten sonra

gündeme gelen yeni teknolojilerin söz konusu olup olmadığını sorduğumda, Flatlite Continuum ve Archimedes’ Dream isimli iki ürüne yaklaşıyoruz. Flatlite Continuum, Flatlite® teknolojisi ile üretilmiş; düzlemsel ışık kaynağının yaydığı ışık şaşırtıcı biçimde homojen. Dünyanın “en geniş, en ince ve en uzun ampulü” olarak tanımlanan Flatlite, Lite House Company tarafından piyasaya sunulmuş, ısınmayan, gece görüşünü etkilemeyen, enerji tasarrufunda iddialı, tamir gerektirmeyen ve filament kırılması olmadığı için sürekli yanan bir aydınlatma elemanı. Makoto Tajiki tasarımı Archimedes’ Dream ise kağıt inceliğinde bir şeridin

amorf bir hacme dönüştüğü, yine homojen ışık sağlayan bir aydınlatma tasarımı. OLED (Organic Light Emitting Diode) teknolojisi ile üretilen ürün, teknolojisi ile olduğu kadar iddialı biçimi ile de dikkat çekiyor. OLED teknolojisi ile üretilen ürünler arasında Sony OLED TV öne çıkıyor. Kağıt inceliğindeki monitör küçük boyutuna rağmen, serginin genelindeki hareketsiz ışık kaynakları arasında, renklerin canlılığını vurgulayan hareketli imajları sıralayarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Ross Lovegrove tasarımı System X adlı aydınlatma elemanı, organik biçimi ve modüler yapısı sayesinde mekânda istenilen ışıklı yüzeyleri yaratma

olanağı sağlıyor. Çarpı biçimindeki floresan lambalardan oluşan System X, istenildiği kadar uzatılabiliyor, gerek yatay gerekse dikey kullanılabiliyor. İçeriksel çerçevesi içinde sürdürebilirlik kavramını barındıran ve güncel teknolojiyi uygulanabilir kılan bu ürünler ile gelecek senaryolarının bir araya getirildiği sergi, sürdürülebilir inovasyon kavramını akademik ve profesyonel uzmanların bilgi birikimi eşliğinde masaya yatırıyor. Danimarka Tasarım, bu sergi ile Danimarka endüstrisinde sürdürülebilir inovasyon bağlamında farkındalık yaratmayı ve tüketiciden ziyade üreticinin ilham kaynağı olmayı amaçlıyor.


ÇALIŞTAY - PERMAKÜLTÜR TASARIMI - İSTANBUL

fotoğraflar: Filiz Telek

MONOKÜLTÜRE KARŞI Nisan ayında İstanbul'da Filiz Telek ve Andrew Zionts'un organize ettiği Kentte Permakültür Uygulamaları adlı bir çalıştay düzenlendi. İnsan yerleşimlerinde doğal sistemlerle tasarımı savunan bir sistematik olan permakültüre yönelik çalışmalar yapan Filiz Telek konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

MAYIS 2009 - XXI 26

Enise Burcu Karaçizmeli

ebk: Öncelikle permakültürün ne olduğundan bahseder misiniz? filiz telek: Permakültür Avustralya'da 1970'lerde Bill Mollison tarafından yaratılmış bir kavram; permanent (kalıcı) ve agriculture (tarım) sözcüklerinden oluşuyor. Bill Mollison bu konudaki ilk çalışmalarında sürdürülebilir gıda sistemleri tasarımı üzerinden yola çıkmış kavram zamanla daha kapsamlı bir hale gelmiş o yüzden giderek "kalıcı kültür" olarak yorumlanıyor. Türkçe'de daha tam anlamını veren bir karşılığını bulamadık o yüzden permakültür olarak kullanıyoruz ki bu biraz kafaları karıştırıyor. Ama özünde çok da yeni bir şeyden bahsetmiyoruz; permakültür doğanın çalışma yöntemlerini inceleyen ve bunu insan sistemleri yaratırken taklit eden bir sistem, aynı zamanda

doğadan ilham alan bir hayat felsefesi. Ve bugün dünyada oldukça bilinen bir hareket. Üç temel ilkeye dayanıyor; insanların çıkarına, yeryüzünün çıkarına çalışmak ve gerektiği kadarını kullanarak artık ürünü paylaşmak. ebk: Permakültür tasarımı insan yerleşimlerine nasıl uygulanıyor? ft: Yerleşim derken bunu yalnızca mimari ölçekten düşünmemek lazım; insan sistemleri demek daha doğru olur. Mimari, enerji kullanımı, fiziksel boyut, eğitim, sağlık, yerel ekonomik düzen de bu sistemlerin tasarımına girebilir. Doğanın atık çıkarmaması, her atığın bir girdi olduğu döngüye sahip olmasındaki gibi doğal sistemleri de insan yerleşimlerine uygulamak permakültürün ilkelerinden biri. Permakültür tasarımında alandaki bileşenlerin birbirini beslemesi, atık ve enerji kaybı olmaması, yerleşimin arazide konumlanması, yönlenmesi, güneş ışığından en iyi şekilde yararlanması, su hareketlerine ve hâkim rüzgâra göre konumlandırma yapılması

esas. Bununla birlikte amaç en az müdahaleyle en çok verimi almak. Ancak burada konvansiyonel sistemlerdeki gibi “daha çok verim daha çok çıktı ve daha çok kârı” değil; bereket ve bolluğu amaçlıyor. Doğaya baktığımızda onun ne kadar bereketli ve cömert olduğunu, ekosistemlere müdahale edilmediğinde çok çabuk kendilerini yenileyebildiğini görürüz. Permakültür doğanın bu çeşitliliği ve zenginliğinden ilham alır. Bugünki analitik sisteme baktığımızda hem biyolojik hem de kültürel çeşitlilik anlamında bir monokültür hâkimiyeti görüyoruz dünyada. ebk: Ekolojik mimarlık da insan yerleşimleri için çevresel verilerin en iyi şekilde okunmasını ve projelerin bu verilere en iyi şekilde uyarlanmasını amaçlıyor. Bu anlamda permakültürün ana fikriyle örtüştüğünü söyleyebiliriz. Peki kentte permakültür tam olarak ne anlama geliyor? Buna yönelik çalıştayı da kapsayan ne gibi pratikler yapıyorsunuz? ft: Nisan ayında gerçekleşen beş günlük çalıştayda ilk üç gün farklı


solda: Çalıştayda kentsel ortamda permakültür tasarımı için çalışmalar yapıldı. sağda: Saha çalışması. bu sayfada solda: Steve Read'in yönettiği çalıştay kapsamında üç gün saha çalışması ve iki gün de permakültüre giriş semineri gerçekleşti. en solda: Katılımcılar yükseltilmiş tarhla bahçede kompost ürettiler. altta: Saha çalışması.

ÇALIŞTAY - PERMAKÜLTÜR TASARIMI - İSTANBUL

karşı sayfada

27 XXI - MAYIS 2009

evlerin bahçelerinde pratik yaptık, nasıl tasarımlar yapabileceğimizi konuştuk. Kent ortamındaki koşullara bakıp bundan nasıl yararlanılır, nasıl tasarımlar yapılır, yağmur suyu nasıl gıda üretimine aktarılır ve ekosistemler yaratılır üzerine konuştuk. Permakültür tasarımı, dört mevsim gözlem yapmayı gerektiriyor. Her mevsimde o mekânın doğal koşullardan nasıl etkilendiğini ve dinamiklerini gözleyip ona göre tasarım yapmayı öngörüyor. O yüzden Sarıyer'de yaptığımız çalışmada bölgede bahçecilik yapan bir kullanıcıyla konuştuk ve oranın dilini anlamaya çalıştık. O bahçede "raisebed" (yükseltilmiş tarh) denen bir yöntemle tasarım yaptık; mevcut toprağı kazmadan bahçe tarımı yapılabilecek organik bir katman oluşturduk. Bahçede tarhı yaratacağımız bölümün yanlarını açtık ve alandan otlar toplayıp yığarak bir yükselti oluşturduk ve üzerlerine karton kutular serdik, sonra da çözünmesi daha kolay olsun diye suyla ıslattık. Bunlar böylece bir süre sonra kompost dediğimiz organik

gübre haline dönüştüğünde bir toprak katmanı yaratılmış olacak ve bu dönüşümle de içine ekim dikim yapılabilecek hale gelecek. Doğa Derneği'nin Çengelköy'deki beş dönümlük bahçesinde de bir çalışma yaptık. O bölgede villaların arasında hâlâ tarım yapılan araziler var. Arazi sahipleri genelde gelir düzeyi düşük aileler ve imar baskısına maruz kalıyorlar. Çevre arazilerde az çok bir sebze üretimi var. Doğa Derneği de bahçesinde permakültür tasarımından yararlanarak, mahallelinin de katılımıyla gıda üretimi yapmak istiyor. Biz de bahçeyi gözlemleyip o koşullarda neler yapılabileceğini konuştuk. Üç günümüz böyle geçti. Hafta sonu da santralistanbul'da iki günlük bir permakültüre giriş semineri yaptık. Permakültürün felsefesi, etik anlayışı ve ilkeleri üzerinde konuştuk ve santralistanbul'daki bir alan için ufak bir tasarım yaptık. ebk: Kentliler için yeni olan doğal verileri iyi okumak ve ondan

yararlanmak gibi permakültür ilkeleri aslında kırsalda yaşayanlar için süregelmiş bir yaşam biçimi. ft: Kesinlikle. Kırsaldaki insanlar da bunu yapıyor ama farkında değiller. Ona farkındalık kazandırmak da önemli. Birtakım şeyleri geleneksel alışkanlıklarla yapmakla büyük resmi görerek yapmak arasında önemli bir fark var. Permakültürün kullandığı yöntemler, ilkeler, doğayla iç içe yaşayan toplumlarda zaten var olan bilgelikler. Permakültür de bunları biraz harmanlıyor, sistematikleştiriyor ve birtakım kombinasyonlar çıkarıyor, bilgide bir aktarma sistematiği oluşturuyor. ebk: Çalışmalarınız gelecekte nasıl devam edecek? ft: Şu an baktığımızda, ekonomik, ekolojik ve sosyal olarak çöküşte olan bir sistem var. Tükenmekte olan fosil yakıtlarına bağımlı bir ekonomik bir sistemde yaşıyoruz ve bu hayat tarzını bu vurdumduymazlıkla devam ettiremeyeceğiz. Çok yakın bir dönemde hayat tarzlarımızda radikal

değişiklikler olacağını düşünüyorum. Tüm bu değişim sürecinde hayatta kalacak, en azından belli bir kalitede yaşamlarını sürdürebilecek, yeni çözümler üretebilecek, bu koşullara hem ayak uyduracak hem de yaşanacak kaos içinde ayakta kalabilecek toplumlar, dirençli toplumlar. Permakültür çalıştayları ve gelecekteki, Sürdürülebilir Yaşam Festivali'yle bu gerekli farkındalığın zorluklarla karşılaşmadan oluşması için çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemdeki çalışmalarda mümkün olduğunca kırsaldan insana da bu sistematiği tanıştırmayı hedefliyoruz. Bir sonraki permakültür çalıştayı Eylül ayında permakültürün öncülerinden Penny Livingston'ın da katılımıyla gerçekleşecek. Kırsalda bir çalışma yapılacak. Festivali insanlara ulaşmak için bir araç olarak görüyorum. Kaynak yaratabilirsek mümkün olduğunca farklı kitlelerden insanları da bu çalışmaya dahil etmek istiyoruz. 50 kişinin katılacağı büyük bir çalışma olacak.


bu sayfada sağda: Sergiden görünüm altta solda ve sağda: Parsons The New School of Design ve Yale sürdürülebilir yemek projesi'nin işbirliği ile hazırlanan Alice Waters'ın Yenilebilen Okul Bahçesi (The Edible Schoolyard)

MAYIS 2009 - XXI 28

SERGİ - MİMARLIK - NEW YORK

karşı sayfada üstte solda: Sergiden genel görünüm üstte sağda: Kara tahta gibi kullanılan sergileme duvarları altta solda ve sağda: Estudio Teddy Cruz'nun “geçirgen” duvarı

STERİLİZASYONA HAYIR, ÇÖZÜME EVET! 11. Venedik Mimarlık Bienali'nde ABD'yi temsil eden ve bir yıl geçmeden New York'taki Parsons The New School of Design'da yeniden kurulan Mimaride Açılımlar: Pratiği Konumlandırmak sergisi, geleneksel mimarlık yöntemlerini sorgulayan, bina üretmeyen ve kendini “sosyal reformcu” olarak tanımlayan 16 mimarlık grubuna yer vererek, Amerika'da hakim olan ve sosyal gerçeklerden bağımsız, steril yapılara öncelik veren mimari anlayışı eleştiriyor. Özge Ersoy

New York Modern Sanatlar Müzesi (MoMA), 1932 yılında kurumun ilk mimarlık sergisi olan Modern Mimari: Uluslararası Bir Sergi’yi (Modern Architecture: An International Exhibition) gerçekleştirdi. Dönemin MoMA direktörü Alfred Barr, tarihçi Henry Russell Hitchcock ve mimar Philip Johnson’ın düzenlediği sergi, Le Corbusier, Ludwig Mies van der Rohe, Walter Gropius ve J. J. P. Oud gibi mimarların projelerini çizim ve maketler ile galeri mekânına taşıdı, yalın biçimleriyle ve strüktürleriyle öne çıkan işlere dikkat çekti. Modern Mimari sergisi, MoMA’nın tarihine bir kilometre taşı olarak geçti, ancak

sergi Amerika’daki mimari anlayışı tekdüzeleştirmesiyle suçlanmaktan kurtulamadı. Sosyal gerçeklerden bağımsız ve steril yapılara öncelik veren bu mimari anlayış, son yıllarda önemli ölçüde eleştiriliyor. Parsons The New School of Design’ın ev sahipliği yaptığı Mimaride Açılımlar: Pratiği Konumlandırmak (Into the Open: Positioning Practice) da mimariyi biçimlerin ötesinde, günlük hayatta karşılaşılan sorunları ele alan bir disiplin olarak tanımlayan bir sergi. Aaron Levy, William Menking ve Andrew Sturm’ün küratörlüğünü üstlendiği Mimaride Açılımlar, 2008 yılında 11. Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde Amerika Birleşik Devletleri’ni temsil etmişti. 2009 baharında Parsons The New School’da tekrar gerçekleştirilen sergi, geleneksel mimarlık yöntemlerini sorgulayan, bina üretmeyen ve kendini “sosyal reformcu” olarak tanımlayan 16 mimarlık grubuna1 yer veriyor. Mimarlar, şehir araştırmacıları ve sosyal eylemcileri

bir araya getiren bu entelektüel ve girişimci oluşumlar, mimariyi, işbirliği ve katılımcılık fikirleriyle harmanlayarak araştırma-tasarım-mekân üçgeninde yeniden okuyor. Didaktik değil etkileşimli bir sunumu hedefleyen sergi, hem içerik hem de biçim üzerinden izleyicisini katılımcılık üzerine düşündürüyor. Kara tahta gibi kullanılabilen galeri duvarları, tavandan sarkıtılan ve büyük puntolu harflerle oluşturulmuş metinler, fotoğraflar, maketler ve video gösterimleri, sergideki küratöryel önceliğin bilgi vermek üzerine olduğunun altını çiziyor. Ancak izleyicinin katılımı, soru işaretlerini ve tereddütlerini dile getirmesi için tanınan alan, serginin olmazsa olmazlarından. The Center for Urban Pedagogy (CUP) konut inşası ve bununla ilişkili devlet sübvansiyonlarının arkasındaki finansal ilişkileri etkileşimli bir maket üzerinden çözümlerken, Spatial Information Design Lab New York kentindeki hapishane ve konut yatırımları


SERGİ - MİMARLIK - NEW YORK 29 XXI - MAYIS 2009

arasındaki bağlantıları haritalar ve görsellerle tartışmaya açıyor. San Francisco merkezli tasarım kolektifi Rebar kullanılmış malzemelerden inşa ettiği The Pandhangle Bandshell adlı portatif sahnesini sergilerken, Design Corps, Studio 804 ve Rural Studio North Carolina’da yaşayan göçmen tarım işçileri ve Greensburg, Kansas’taki kasırga mağdurları gibi acil yardıma ihtiyacı olan gruplar için üretilmiş alternatif konut tasarımlarını tanıtıyor. The Detroit Collaborative Design Center (DCDC) ve Houston, Teksas'tan Project Row Houses ise soylulaştırma projelerine ve şehirlerin zayıflayan altyapısına parmak basarak toplumsal hareketlilik ve katılımcılık çağrısı yapıyor. Serginin görsel olarak en dikkat çeken yerleştirmesi Estudio Teddy Cruz’a ait. San Diego ve Tijuana’daki göçmen grupları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Estudio Teddy Cruz’un yerleştirmesi, ABD-Meksika sınırını fotoğraflar, grafikler ve istatistiksel bilgilerle betimleyen yarı saydam ve

“geçirgen” bir duvardan oluşuyor. Venedik’te ABD’nin sergisinin “dış cephesi” görevini gören bu duvar, Parsons The New School’daki yerleştirmede galeri mekânının içinde yaratılan film gösterimi ve fikir paylaşımı mekânının sınırlarını belirliyor. Başka bir deyişle, Kuzey Amerika’daki göçmen sorunu ve ekonomik dengesizliklerin yol açtığı sonuçlara işaret eden ve ülke sınırına doğrudan bir gönderme yapan bu çalışma, New York’taki sergide değişen sınırlar hakkında yapılacak sohbetlerin mekânını tanımlıyor. Sunumu ile diğer işlerden ayrılan başka bir proje ise bu sergiye özgü bir “bahçe”. Parsons The New School of Design ve Yale Sürdürülebilir Yemek Projesi'nin (Yale Sustainable Food Project) işbirliği ile hazırlanan bu proje ilhamını aşçı ve restoratör Alice Waters’ın Yenilebilen Okul Bahçesi (The Edible Schoolyard) girişiminden alıyor. Devlet okullarında öğrencilere sunulan yemeklerdeki besin değerlerinin oldukça düşük

olmasından yola çıkan Yenilebilen Okul Bahçesi, San Francisco’daki bir grup öğrencinin okul bahçesinde yetiştirdiği meyve ve sebzeler ile başladı. Ekoloji ve gıda tüketiminde bilinçlenme bağlamında kayda değer olan bu çalışmanın sergideki uzantısı ise New York kenti ve çevresinde yetiştirilen mevsim sebzeleri ve çiçekleri ziyaretçilere tanıtıyor. Galerinin sokağa bakan tarafında, yükseltilmiş sunum elemanları içine ekilmiş olan bitkilerin bakımı ve üretimi sergi boyunca devam ediyor. Böylelikle serginin günlük hayatla kurduğu ilişkinin bir anlamda altı çiziliyor.

2009 baharında New York’ta yeniden gerçekleştiren küratörler Barack Obama yönetimine adeta göz kırpıyorlar. Obama’nın başkanlık pozisyonunu devralmasının ardından meclisten geçen ekonomik paket ile The National Endowment for the Arts’ın(NEA)2 145 milyon dolarlık senelik bütçesine 50 milyon dolar eklenmişti. Yeni ekonomik paketler orta ve düşük gelirli aileler için konut projeleri, sürdürülebilir tarım ve şehir planlama gibi altyapı çalışmalarına da kaynak sağlayacak mı, merak konusu. 1 The Center for Land Use Interpretation, 
The Center for Urban Pedagogy (CUP), Design Corps, Detroit Collaborative Design Center, 
Gans Studio,

George W. Bush yönetiminin kamu yararını gözeten büyük çaplı altyapı çalışmalarına destek çıkmayışına cevaben inisiyatif alan bu 16 mimari grubunun geçen yıl Bush’un başkanlığı sırasında Venedik’te Birleşik Devletler’i temsil etmesi, kimi eleştirmenlerce ironik ancak anlamlı bir müdahale olarak okunmuştu. Mimaride Açılımlar: Pratiği Konumlandırmak sergisini

The Heidelberg Project, International Center for Urban Ecology, Jonathan Kirschenfeld Associates, Project Row Houses, Rebar, Rural Studio, 
Spatial Information Design Lab/Laura Kurgan, Studio 804, 
Smith and Others, 
The Edible Schoolyard/ Yale Sustainable Food Project, 
Estudio Teddy Cruz. 2 1965’te kurulan NEA, ulusal ve yerel sanat organizasyonlarını destekleyen, ve devlet tarafından finanse edilen bağımsız bir kurum.


SÖYLEŞİ - PERAKENDE TASARIM MAYIS 2009 - XXI 30

fotoğraflar: ©Dalziel & Pow

marka estetİğİnİn mekÂna yansıması 4 Mayıs'ta Swissotel The Bosphorus'ta gerçekleştirilecek Perakende Tasarım Konferansı konuşmacılarından David Dalziel ile perakende tasarımın alışveriş davranışlarına etkisi ve geleceği üzerine konuştuk. Hülya Ertaş

he: Ofisiniz Dalziel & Pow, hem marka kimliği tasarımı hem de iç mekân tasarımı alanlarında hizmet veriyor. Müşterileriniz açısından tek bir ofisten bu iki hizmeti almak onlara ne gibi avantajlar sağlıyor? Davıd Dalzıel: Müşterilerimize marka tasarımı alanında bütüncül bir hizmet sunmanın gerçekten faydalı olduğunu düşünüyorum; tek vizyon, tek bağlantı ve tek odaklanmış çözüm, çeşitli danışmanlarla çalışılırken ortaya çıkabilecek uyumsuzluklar yaşanmadan bütüncül bir marka kimliği yaratılmasını sağlıyor.

Hem grafik tasarım hem de iç mekân tasarımı yeteneklerimiz sayesinde iş alıyoruz ve genellikle işin bütünlüğünün sağlanması için bu disiplinler birbirlerinden besleniyor. Daha iyi çözümler üretmek için marka danışmanları, reklam ajansları ve mimarlarla çalışarak çok uyumlu işbirliklerinde de bulunduk. Son zamanlarda gittikçe artan oranda işverenlerimiz kendi ekipleri, bazen şirket içi grafik ekipleri, bazense mağaza tasarımı ekipleri var. Bu bağlamda esneklik bu işin anahtarı. he: Bir mağazanın iç tasarımı, tüketicinin alışveriş davranışını ne kadar etkiliyor? Bize projeleriniz adına almış olduğunuz geri bildirimler doğrultusunda birkaç örnek verebilir misiniz?

dd: Satıştaki ürünlerden sonra alışveriş yapanların bir marka yerine diğerini tercih etmelerindeki en önemli etkenin iç mekân olduğunu düşünüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yıllar sonra ilk kez Dubai'ye gittim ve çok fazla sayıda ortaölçekli moda markasının küçük kutular içinde satış yaptığını gördüm, oralardaki alışveriş ortamı bir farklılık yakalamak, değişik bir konsept yaratmak için öne çıkmaya çalışıyor ve göze batıyordu. Standart yaklaşımdan daha fazlasına yatırım yapanlar açık ara birinciydi. Mart başlarında açılan New York'taki Topshop mağazasında, Amerikalı tüketicilerin morallerinin mağaza ortamı sayesinde yükseldiğini gözlemledik çünkü mağaza eğlenceli ve enerjik; donuk ve çekinik Amerikan marka estetiği için bir panzehir.



MAYIS 2009 - XXI 32

SÖYLEŞİ - PERAKENDE TASARIM

önceki sayfada Gap mağazasından bir görsel duvarı

bu sayfada sağda: Cross mağazasının soyunma kabinleri sağda altta: Curry's mağazasındaki teşhir birimleri altta: River Island kasa bankosu en altta: HMV'deki teşhir birimleri

Alışverişi tetiklemenin birçok tekniği var: ürünlere kolay erişim, görsel pazarlamada anlatılan hikayelerin iyi olması, müşterinin mekân içinde ilerlemesini sağlamak gibi. Ama esas olarak güzel bir mekânda iyi bir marka tasarımı, mutlu tüketiciler demektir ve mutlu tüketiciler para harcar. he: Sürdürülebilirlik mimarlıkta ve günlük yaşamımızda en çok konuşulan konulardan biri haline geldi. Sürdürülebilir tasarımın çevresel faydalarının yanı sıra bir marka kimliğine ve o markanın perakende mağazalarına ne gibi katkıları var? dd: Bir mağazada, ambalajda ya da baskıda doğru malzemeleri seçerken dikkatli davranıyoruz ve işverenlerimizi de böyle yapmaları için teşvik ediyoruz.

Sürdürülebilirlik konusunda en önemli değişim yönetmelikler ve üreticilerin bu yönetmeliklere tepkisiyle yaşanacak. Örneğin New York'ta, eyaletteki enerji tüketimi yasaları ışığında, şimdiye kadar yapılmış en karanlık Topshop mağazasını yaptık. Yine de 20 Watt'lık lambaların doğru şekilde kullanılmasıyla müşterilerin çok hoşuna giden bir ortam yarattık ki bu yaklaşımımızı ilerki mağazalarda da sürdüreceğiz. Böylesi çözümlerin birçok yararı var: Aydınlatma ekipmanı ve havalandırma maliyetleri ve de enerji tüketimi azalıyor. he: Perakende mağazalarda iç mekân tasarımıyla teşhir edilen ürünler arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? dd: Ürün her zaman en önce gelir, eğer müşteri ürünü bulamazsa alamaz.

Asıl kahraman ürün olmalıdır, ancak o kahramanı nasıl ifade ettiğimiz ve sunduğumuz daha az önem taşımaz. Bazen bütüncül deneyim yaratmanın yollarını bulmak için arabuluculuk yapmanız; ürünlerin küçük olduğu (örneğin telefon satan dükkanlar) ya da ürünün aslında bir hizmet olduğu durumlarda marka ya da mekân için yeni bir anlatım inşa etmeniz gerekebilir. Moda alanında, örneğin Gap için oluşturduğumuz yeni konsept, teşhirdeki ürünlerin %40 artırılarak yoğunlaştırılmasıyla daha fazla kazanç sağlıyor. New York'taki ABC Carpets gibi mağazalar kargaşanın her zaman sorun olmayabileceğini bazen doğru bir yöntem de olabileceğini gösterdi.

he: Perakende tasarımın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz? dd: Şu anki ekonomik iklim, küresel anlamda perakende tasarımın gelişimini geciktirebilir ama markalar ne kadar iyi bir gelişim gösterirse o kadar azı yok olur. Geçen ay Manhattan'da Armani'nin diğerleriyle aynı oranda güçlü bir mağaza açtığını gördüm ve Topshop bu yaklaşımın antitezini temsil ediyor. Birçok çeşitli ve farklı çözüme yer var ve bu çözümler desteklenmeli. Tasarımın perakende markaları sonsuza dek değiştirdiğine ve bunu benimseyen markaların başarılı olacağına inanıyorum. Tasarımı uzun dönemli stratejilerinin bir parçası olarak görmeyen ve tasarımı önemsemeyen başarılı bir marka düşünemiyorum.



PROJE - PARK - NEW YORK MAYIS 2009 - XXI 34

HEM PARK HEM SÜREÇ Dünyanın en büyük katı atık depolama alanı olan Fresh Kills, çöplük alanların kamuya kazandırılması konusunda öncü olacak bir projeyle yeniden kullanıma açılıyor. Alanın dönüşümü için açılan yarışmayı Lifescape projeleriyle kazanan Field Operations, projeyi, "peyzaj şehirciliği"nin de temel aktörleri olan değişim ve süreç kavramları üzerinden işlemiş. Field Operations

fresh kılls parkland

fıeld o peratıons

Fresh Kills katı atık depolama alanı için gerçekleştirilen Lifescape hem bir mekân hem de süreç. Proje tanımına göre dünyanın en büyük çöp depolama alanı olan Fresh Kills'in, geniş ve muazzam bataklıklarını, derelerini, 40 milin üzerinde patika ve yaya yollarını, önemli rekreasyonel, kültürel ve eğitim tesislerini ve 11 Eylül anısına bir anıtı da içeren 890 hektarlık bir kamusal parka dönüştürülmesi gerekiyordu.

Bir mekân olarak Lifescape yaban hayatı, kültürel ve sosyal hayat ve aktif rekreasyon için bir rezerv niteliği taşıyor. Süreç olarak ise geniş ölçekte bir yenileme ve çevresel ıslah süreci; yalnızca alanın ekosistemlerinin sağlığını ve biyolojik çeşitliliğini değil, parkı kullanacak insanların ruhu ve hayal güçlerini de tekrar kazandıran bir süreç. Lifescape Fresh Kills'de yeni ekolojilerin yetiştirilmesi; toprağın, hava ve su ekolojileri; vejetasyon ve doğal hayat; program ve insan etkinliği; finansman, idare ve uyarlanabilir yönetim; çevresel teknoloji, yenilenebilir enerji ve eğitim; insanlar, doğa, teknoloji ve yaşam etkileşiminin yeni biçimlerle ilgileniyor. Fresh Kills ekolojik ve kültürel potansiyeline ait dikkat çekici işaretleri zaten gösteriyor. Lifescape de bu potansiyelin gerçekçi ve akıllıca yollarla gerçekleşmesini sağlayan bir tasarım stratejisi. New


karşı sayfada Sulak alanlar, bataklıklar, dereler ve koylar alana karakter veren coğrafi bileşenler. bu sayfada solda: Alanın kuş bakışı görünüşü

solda altta: Programda su sporları da yer alıyor. en altta solda: Alanda seyir terasları oluşturulmuş. altta: Yaklaşık 9 km2'lik bir yüz ölçüme sahip olan alan Staten Island için büyük bir önem taşıyor. en altta: Habitat katmanı doğal kaynakları içine alıyor.

PROJE - PARK - NEW YORK 35 XXI - MAYIS 2009

York eyaletinin planlama departmanının izniyle alanın parka dönüştürülmesi için master plan çalışmasını üstlenmesiyle Lifescape'in ilk taslağı hazırlandı. Yeni projeyle New Yorklulara ve aynı zamanda dünyaya atıl, bozulmuş bir peyzajın sanat ve çevresel koruma bağlamında çağdaş bir kent parkı sunuluyor. Öte yandan proje yaklaşımıyla 21. yüzyılın yükselen acil “küresel yeşil” talebine karşılık veriyor. Tasarım yaklaşımı Fresh Kills'in parka dönüşümü, Staten Island bölgesindeki yaşam kalitesi ve arazi kullanımındaki kayda değer ilerlemeye işaret ediyor. 2001 yılında 53 yıllık çöp depolama sürecinin sonlandırılması, Staten Island için yeni bir geleceğin başlangıcına işaret etti. 8,9 km2'lik yüz ölçümüyle, merkezi konuma, bölge için büyük bir önem ve değere sahip alanın, dinamik, çağdaş bir parka

dönüşümü için Lifescape, Staten Island'ın kimliğini yaşatması, doğa, rekreasyon, sosyal ve kültürel yaşam için zengin bir rezerv olması amaçlanarak tasarlandı. Bu iddialı proje, aynı zamanda New York'un tasarım ve arazi ıslahı için yenilikçi ekolojik teknikler konusunda dünyaya öncülük etmesi için bir fırsat. Plan, insan yaratıcılığının, doğanın ve zamanın bir ürünü olan kamusal-ekolojik peyzajın yeni bir biçimini yaratmak için ekolojik bir sürece oturuyor. Fresh Kills'in yaratıcı dönüşümü insanların kentte ıslah edilmiş peyzajları deneyimleme alışkanlıklarını değiştirecek ve dünyadaki atık depolama alanlarının ve yıpranmış arazilerin yeni potansiyellerini ortaya çıkaracak. Kendi kendini sürdürebilen bir ekosistem olarak New York'un yeni park alanı, bölge ve haliç ölçeğinde, anlamlı bir yaban hayatı habitatı yaratacak. Proje

aşamasında ekosistemin yıpranmışlığı ve atık depolamanın getirisi olan keşmekeşi çözmek önemliydi. Fresh Kills aynı zamanda ekolojik varlığıyla şaşırtıyor: Alanda yer alan yüzlerce hektar tuzla, koylar, bataklıklar, sulak alanlar ve havuzlar, çeşitli arazi ve mikroklimalar ve Staten Island'ın zengin tür çeşitliliğinin göç edebileceği yeşil sisteminin biyokütlesine olan yakınlığıyla ekolojik olarak büyük bir potansiyele sahip. Lifescape Fresh Kills'in ekosistemini onarmanın yanı sıra kendi içinde zengin bir çeşitliliğe sahip esnek bir peyzaj oluşturmayı amaçlıyor. Fresh Kills parkının belirgin kimliği çağdaş, üretici, kültürel, aktif ve yeşil olacak; kullanılan yeni ekolojik teknolojiler, sürdürülebilir mimari tasarım, aydınlatma ve su yönetimi, yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi, toprak ıslahı ve bitkilendirme teknikleri parkın


işveren: New York Park ve Rekreasyon Departmanı baş tasarımcı: James Corner, Field Operations tasarım ekibi: Ellen Neises, Karen Tamir, David Christensen, Grace Tang, Jerome Chou, danışmanlar: GeoSyntec, Langan Engineering, Halcrow Yolle, Biohabitat, HDR, AKRF, Arup Engineers, Project Projects, Faithful and Gould yarışma ekibi: Ellen Neises, Karen Tamir, David Christensen, Grace Tang, Jerome Chou, Michael

Flynn, TeHsuan Liao, Sarah Weidner, Justine Kwiatkowski,, Lisa Switkin, Tom Jost, Julie Parrett, Wookju Jung yarışma sürecindeki danışmanlar: GeoSyntec Applied Ecological Services, HR+A, AKRF, Arup Engineers, Stan Allen Architect, L’ Observatoire International, Skidmore, Owings and Merrill, Tomato, HDR, Langan Engineering, Halcrow Yolle, Biohabitat, Project Projects, Faithful and Gould

habitat planı

vaziyet planı

MAYIS 2009 - XXI 36

PROJE - PARK - NEW YORK

dolaşım planı

james corner Field Operations tasarım ofisinin kurucusu peyzaj mimarı ve kentsel tasarımcı James Corner Manchester Metropolitan Üniversitesi'nden mezun oldu ve Pennsylvania Üniversitesi'nde yüksek lisans yaptı. Önemli projeleri arasında New York High Line, Staten Island Fresh Kills Park, Memphis Shelby Farms Park, Toronto Lake Ontario Park, Stockholm Central Park gibi projeler bulunuyor.

yeni kimliğini tanımlayan yöntemler. Fresh Kills tüm bunların yanında, donatıları ve sunduğu olanaklarıyla, sanat ve ekoloji, toplumsal hareket ve bitki yetiştirme, mühendislik ve kamusal performans gibi birliktelikleri bir araya getiren disiplinlerarası projelere zemin oluşturuyor. Alan planı Vaziyet planı tüm park üzerindeki organizasyonu gösteriyor. Plan, Fresh Kills parkı için beş temel tasarım amacından oluşan tutarlı bir peyzaj taslağı ortaya çıkarıyor. Dünya standartlarında, büyük ölçekte iyileştirilmiş bir park projesi yaratmak; ekolojik sistemi onarmak ve sürdürülebilir bir peyzaj oluşturmak; kentte benzeri olmayan ve Staten Island sakinlerinin arzuladığı geniş bir etkinlik ve program içeriği sunmak; 11 Eylül'ü anmak; ekolojik duyarlılığa sahip sistemler

inşa etmek, parkın erişilebilirliğini en iyi seviyeye getirmek ve yerel trafik yoğunluğunu azaltmak. Üç uyumlu sistem -program, habitat ve dolaşım- bu büyük peyzajı, yönetiyor. Bu programın değişime olanak tanıması için esnek, bununla beraber yeterince uyumlu ve parkın kalkınmasına yön verecek kadar da sürekli olması sağlandı. Zamanla ilk program, birbiriyle ilişkili habitat ve dolaşım elemanlarının yayılmasıyla bütüncül bir park matriksine dönüşecek. Program Aktif kullanım, mimari strüktürler ve ticari kullanımlar, kıyıda yer alan iki alanda toplanırken spor ve rekreasyon olanakları da, yerel ve bölgesel erişimi sağlayan taşıt yolunun etrafında üç alanda toplandı. 11 Eylül hatırası alanı ve arazi sanatı anıtı, açık tarlalar, sulak alan

bahçeleri, patika ve bisiklet yolları ve piknik alanları park alanı boyunca dağıtıldı. Tüm program, özgün mekânsal karakteristik ve alandaki mevcut kaynaklar üzerinde duran cömert peyzajlar üzerine kuruldu. Habİtat Habitat katmanı, mevcut doğal kaynakları içine alırken alanın onarımı ve büyümesi için fırsatları etkin kılıyor. Süreklilik gösteren ve parçalanmamış bir yaban hayatı ortamı yaratmak için ağaç koridorları, Frehs Kills'i çevreleyen ormanlara ve doğal alanlara güçlü bir şekilde bağlandı. Yeni doğal alanların organizasyonu, rekreasyon için sıra dışı peyzajlar ve vahşi ortamlar yaratma arzusuyla da şekillendi. Ağaçlık alan, parkın etrafındaki kalın bir sınırda yoğunlaştırıldı. Sınır, iç mekânın açıklığını koruyor, hayvanlar için ekolojik koridor sağlıyor ve park için güçlü bir mekânsal örtü yaratıyor.



YAPI - KONGRE MERKEZİ - VANCOUVER MAYIS 2009 - XXI 38

fotoğraflar: Nic Lehoux Photography

BİNA-PARK MELEZİ Yeni tamamlanan Vancouver Kongre Merkezi, kent merkezi, park ve denizin kesişiminde ve bu özel konumunun kamusal mekânlar yaratma potansiyeli farkında olunarak tasarlanmış. Yapı, barındırdığı sürdürülebilir özelliklerle bu üç habitata da katkıda bulunuyor. LMN Architects'ten proje mimarı Mark Reddington sorularımızı yanıtladı. Hülya Ertaş

VANCOUVER KONGRE MERKEZİ

lmn archıtects

he: Vancouver Kongre Merkezi kent, deniz ve parkın kesiştiği bir alanda konumlanıyor. Tasarım aşamasında bu kesişim durumuna nasıl yaklaştınız ve yeni binanın bu üçün alana ne gibi katkıları olması planlanıyor? Mark Reddıngton: Proje arsası Kuzey Amerika'daki en etkileyici bina arsalarından biri. Vancouver Kongre Merkezi, kent merkezinin kuzey kıyısında dağlara, okyanusa ve parklara bakan bir noktada yer alıyor. Bina, Vancouver deneyiminin önemli bir parçası olan kıyı, kıyının ucunda kamusal bir alan yaratan park ile yüksek bina bloklarına ve kalabalık bir sokak yaşamına sahip dokusuyla kent merkezinin kesişiminde yer

alıyor. Kongre merkezi kendine özgü bir dizi etkinliği barındıran kamusal bir bina olarak bu duruma yeni bir boyut ekliyor. Tasarım yaklaşımımız bu doğal ve kentsel ortamların birlikteliğine katalizör olmanın ve vurgu yapmanın yöntemlerini araştırmaktı. Titiz bir yaklaşımla bu elemanları bağımsız olarak analiz ettik ve sonra bu analiz katmanlarını üst üste çakıştırarak onların nasıl kesiştiklerini ve birbirleri içine örüldüklerini araştırdık. Sonuçta ortaya bu çeşitli elemanların -kıyının doğal ekolojisi, canlı yerel kültür, yapılı kentsel çevre ve kongre merkezi işlevlerinin- bağlantı noktasını somutlaştıran ve mimarisi aracılığıyla aralarındaki ilişkileri vurgulayan farklı bir bina çıktı. Bina kıyının doğal habitatıyla birlikte yükselip katlarına açılarak kongre merkezinin yeşil çatısını oluşturuyor. Tasarım görsel olarak Vancouver rıhtımındaki yeşil


bu sayfada solda: Vancouver silueti içinde kongre merkezinin görünümü solda altta: Bina üzerinde yer aldığı platformun bir uzantısı gibi; fotoğraf: LMN Architects altta: Geri planda yelkenlileri andıran eski kongre merkezi ile yeni ek yapı arasındaki ilişki

YAPI - KONGRE MERKEZİ - VANCOUVER

karşı sayfada Kongre merkezinin yukarıdan görünümü; fotoğraf: VCEEP

39 XXI - MAYIS 2009

koridorla ve kentin batı ucunda yer alan, dünyaca ünlü Stanley Park'la ilişkileniyor. Kongre merkezi ayrıca denize doğru açılan manzara koridorları yaratacak şekilde belirlenen yapı formu sayesinde kent merkeziyle de ilişkileniyor. he: Binanın bu özel konumu biçimlenişinde nasıl bir rol üstlendi? mr: Vancouver Kongre Merkezi'nin biçimi, doğal ve kentsel çevrelerin işlevsel şekilde bir araya getirilmesiyle belirlendi. Kıyının ve parkın bir uzantısı olarak, kongre merkezi işlevleriyle ve yakınındaki kentsel düzenin geometrileri ve mekânlarıyla örtüşecek biçimde tasarlandı. Etrafındaki peyzajda ve yapı geometrilerinde yer alan bir dizi katmanlı biçim kademeli bir şekilde yükseliyor ve yeşil çatıyla son buluyor. Kongre merkezi, iki ana caddenin sonunda yer alan konumundan yararlanarak ve kent merkezini kıyıya

bağlayan manzara koridorları yaratarak kentle ilişkileniyor. Kongre merkezinin içindeki bazı noktalardan bakıldığında bina, biçimiyle kent manzarasını içine alıyor. Birçok yerde bina içindeki kullanıcılarla etkileşime geçmek için çatı düzlemleri katlanıyor. Berrak cam kabuk binanın çevresindeki bağlama dahil olmasına yardımcı oluyor ve hem içindekilerin hem de yoldan geçenlerin bu bağlantıyı deneyimlemelerine olanak tanıyor. he: Kongre merkezinin LEED Kanada Altın alması bekleniyor. Tasarım sürecinde alanın ekosistemini nasıl ele aldınız? mr: Sürdürülebilirlik projenin ana hedefiydi. Tasarım süreci boyunca, kongre merkeziyle kesişen birçok ekosistemi -deniz, park, kent ve insan- göz önünde bulundurduk. Sistemlerin her birini inceledik; her birinin hayatta kalabilmesi ve zenginleşmesi için nelere ihtiyaç duyduğunu ve bu çeşitli sistemlerin birlikte nasıl işlediğini araştırdık.

Kongre merkezi, deniz ekosisteminin bir kısmını iyileştiriyor. Bir sualtı habitatı ya da yapay resif, bina temelinin bir parçası. Beş tabakalı strüktür kademeli olarak temele oturuyor ve midyeler, deniz yıldızları, yengeçler ve çeşitli balık türleri için bir habitat meydana getiriyor. Yeşil çatıysa doğal çevrenin uzantısı. 400 binden fazla yerli bitki ve otla düzenlenmiş çatı peyzajı kuşlar, arılar, kelebekler, böcekler ve küçük memeliler için bir habitat yaratıyor. Tasarım insan habitatını da göz önünde bulunduruyor. Örneğin, zeminden tavana kadar cam cepheler ziyaretçilerin deniz ve dağ manzarasının keyfini çıkarmalarını sağlıyor. Porsuk ağacından latalarla yapılan tavan, ziyaretçilerin bina içindeki yönelimine yardımcı olmak için doğu-batı doğrultusunda bina boyunca devam ediyor. Balo salonu fuayesinin doğal


YAPI - KONGRE MERKEZİ - VANCOUVER MAYIS 2009 - XXI 40

havalandırması sağlıklı bir iç mekân hava kalitesi sağlıyor. Su tesisatı göz önünde bulundurulan başka bir konuydu. Vancouver Kongre Merkezi'nin musluk suyu kullanımının tipik kongre merkezlerininkinden %60-70 oranında daha az olması için yenilikçi bir su tasarrufu ve yeniden kullanım sistemi geliştirdik. Sistem atık suyun arıtılarak bina içindeki uygun alanlarda yeniden kullanımını da içeriyor. Bu da tuvalet sifonları ve yeşil çatının sulanması için gerekli olan gri suyun %80'ini karşılıyor. Bunlara ek olarak, bir tuzdan arıtma tesisiyle rıhtımdan çekilen deniz suyunun işlenerek çeşitli alanlarda kullanılması planlanıyor. Arsanın deniz kıyısındaki konumundan yararlanılarak deniz suyunun sabit sıcaklığı ısı pompaları sisteminde kullanılarak binanın sıcak mevsimlerde soğutulması ve soğuk mevsimlerde ısıtılması sağlanıyor.

he: Yeni bina var olan kongre merkezine ek bir bina aslında. Var olan binanın biçimi tasarımınızı etkiledi mi? mr: Bilinçli olarak, yeni ek binanın var olandan farklılaşması kararıyla yola çıktık. Var olan Vancouver Kongre Merkezi binası beyaz yelkenleriyle bilindik bir ikon. Su üzerinde yüzen bir nesneyi andıran bir ifadesi var. Yeni kongre merkezi kıyı içinde eriyor ve onun bir parçası. Ek binanın tasarımında var olan binanın nesnemsi görünümüne karşın, bu yeni binanın kıyının kamusal alan deneyimlerini artırması ve çoğaltmasını sağlamayı amaçladık. Vancouver Kongre Merkezi'nin batıdaki yeni binasıyla doğudaki eski binası işlevsel olarak birbirine bağlı. 91 metrelik kapalı bir koridor iki binayı birbirine bağlıyor ve tek bir işletme gibi ya da eşzamanlı etkinliklere hizmet etmek için bağımsız olarak işlev görmelerine olanak tanıyor.

he: Kongre merkezinin sınırlı erişimin olduğu özel mekânları barındırması gerekirken bu binada bir yandan da kamusal kullanıma vurgu yapıyorsunuz. Bu iki farklı kullanıcı grubununa göre bina programını nasıl düzenlediniz? mr: Kongre merkezi kamusal mekânların binayı çevreleyeceği biçimde düzenlendi. 12 bin metrekare üzerindeki yeni yürüyüş ve bisiklet yolu Vancouver'ın en çok ilgi gören kıyı şeridinin bir uzantısı şeklinde arsayı çevreleyerek halkın kıyıya erişimini kolaylaştırıyor. Binanın batısında kamu kullanımına açık 11 bin metrekarelik bir açık meydan var. Sekiz bin metrekareden fazla perakende mekânı, binaların kamusal cephelerini canlandırıyor, yemek yeme ve alışveriş yapma olanakları sunuyor. Özel mekânlar büyük oranda binanın içinde yer alıyor ve özel etkinlikler için kapatılan bir teras da var. Yine de kamusal ve özel mekânlar strüktürel cam kabuk


karşı sayfada İç mekânlarda kullanılan doğrusal tavan elemanları bina içi yönelime yardımcı oluyor.

YAPI - KONGRE MERKEZİ - VANCOUVER

bu sayfada Binanın berrak cam cephesi iç mekânlarla dışarısı arasında yakın bir ilişki kurulmasını sağlıyor.

41 XXI - MAYIS 2009

sayesinde görsel olarak etkileşim halinde. Yoldan geçenler kongre merkezi içindeki yoğun etkinlikleri görebilirken, binanın içindekiler de dışarıda neler olduğunu gözlemleyebiliyor. he: Bina Vancouver siluetinin önemli bir parçası. Bunu göz önünde bulundurarak cephe tasarımında nasıl bir yaklaşım sergilediğinizi anlatır mısınız? mr: Cephe tasarımı Vancouver siluetine arka plan oluşturan peyzajdaki kıyı etkinliklerinin uzantısı olarak düşünüldü. Kent kıyısının büyük bir çoğunluğu rıhtımdaki yeşil koridorun ardında yer alan binalarla kaplı. Bu yeni bina kıyıda daha etkin bir kamusal mekân yaratarak parkı büyütüyor. Kongre merkezi cephesinin diğer bir özelliği de bina içindeki yaşamı dışa vuran berrak cam kaplaması. Dışarıdan içeri bakıldığında toplantı odalarının ve fuayelerin tsuga ağacından duvar kaplamalarını

görebiliyorsunuz. Geceleyin bina aydınlatıldığında sıcak ve ışıltılı bir ifade kazanıyor ve bir deniz feneri gibi görünüyor. he: Kongre merkezi su üzerindeki bir alan üzerine inşa edildi. İnşaat aşamasında ne gibi zorluklarla karşılaştınız? mr: Binanın %40'ı suyun üzerinde yer aldığından öncelikle bir platform inşa etmemiz gerekti ki bu da bir yıl sürdü. Su üzerinde çalışmak vinçlerin ulaşımını ilginç bir hale getirdi; işin büyük bir kısmının mavnalarla yapılması gerekti. Binanın kuzeydoğu köşesindeki çelikleri ayağa kaldırmak oldukça zordu. Arsanın arka tarafından vinçlerle ve de su üzerindeki mavnadaki vinç yardımıyla kaldırılabildi. Su üzerinde çalışırken gel-gitlerle de uğraşmak zorunda kaldık. Arsanın bazı kısımlarının gel-gitlerden kaynaklanan hareketlerden korunması ve su yükseldiğinde tamamen boşaltılması gerekiyordu.

he: Bina konumu ve işlevi dolayısıyla Vancouver'da son zamanlarda yapılan önemli yapılardan biri olsa gerek. Hangi kurumlarla işbirliği içinde yürüttünüz projeyi? mr: Bu karmaşık proje devasa bir girişimdi. LMN Architects olarak biz Vancouverlı mimarlar Musson Cattell Mackey Partnership ve yaklaşık 50 kişilik bir danışma ekibini yönetmesi için DA Architects & Planners ile işbirliği yaptık. Ekip olarak genel kurul toplantıları, topluluklara yaptığımız sunumlar ve kamusal forumlarda Vancouver sakinleri ve işadamları ile bir araya geldik. Bunlara ek olarak kongre merkezinin sahibi ve işletmecisi BC Pavilion Corporation (PavCo), Vancouver Belediyesi, eyalet yönetimi, federal yönetim ve BC Tourism ile birlikte çalıştık. Süreç boyunca ekip olarak güçlü bir tasarım vizyonuna bağlı kaldık, yalnızca doğal ve yapılı çevreyi birbirine bağlayan değil, aynı zamanda işlevsel olan ve herkesin keyif alabileceği zengin bir kamusal deneyim sunan bir mekânın yaratılması için işbirlikleri yaptık.


binanın kentle ilişkisini gösteren diyagram

tasarım mimarı: LMN Architects proje mimarı: Mark Reddington proje ekibi: Rob Widmeyer, Mark Reddington, Tom Burgess, Jim Brown, John Chau, Brian Tennyson, Christopher Baxter, John Woloszyn, Kirk Hostetter, Jon McNeal, Rina Chinen, Joseph Lee, Michael Ward, Fred Novota, Lori Naig, Niti Parikh and Holly O’Brian ortak mimarlar: Musson Cattell Mackey Partnership; DA Architects & Planners peyzaj mimarı: PWL Partnership Landscape Architects inşaat mühendisliği: Sandwell Engineering strüktürel mühendislik: Glotman Simpson Consulting Engineers and Earth Tech makine mühendisliği: Stantec Consulting elektrik mühendisliği: Schenke/Bawol Engineering yapı kabuğu danışmanı: Morrison Hershfield temel danışmanı: Westmar Consultants Inc. akustik danışman: Arup Acoustics; Daniel Lyzun & Associates aydınlatma danışmanı: Horton Lees Brogden Lighting Design erişilebilirlik danışmanı: Barrier Free Design çevre danışmanı: EBA Engineering Consultants sürdürülebilirlik koordinatörü: BuildGreen Developments proje yönetimi: Stantec Consulting tasarım/geliştirme yönetimi: K. Grassi Project Development

vaziyet planı

eskiz

MAYIS 2009 - XXI 42

YAPI - KONGRE MERKEZİ - VANCOUVER

mark reddıngton Cincinnati Üniversitesi'nde mimarlık eğitimi alan Mark Reddington, LMN Architects'in ortaklarından biri. Amerika ve Kanada'da inşa edilen müzik binaları, gösteri sanatları okulları, konser salonları ve kongre merkezleri LMN Architects'i kamusal binalar konusunda lider bir şirket haline getirdi. Reddington önderliğinde yürütülen projeler, 120'den fazla ödüle layık görüldü. Amerika'daki üniversitelerde konferanslar veriyor ve jüri üyeliği yapıyor. Çalışmaları Avrupa ve Asya'da yayımlanarak uluslararası bir bilinirliğe kavuştu.

program diyagramı

bina katmanları diyagramı

üçboyutlu çizimler

maket



PROJE - ŞİZOFRENİ EVİ - İSTANBUL MAYIS 2009 - XXI 44

UMUDU MEKÂNSALLAŞTIRMAK Dünya Şizofreni Derneği'nin girişimleriyle İstanbul'da özellikle Anadolu Yakası için üretilen şizofreni evi ve köyü tip projeleri ardından Fıstıkağacı için önerilen proje, şizofreni hastalarının günlük yaşama ve sosyal etkinliklere daha fazla dahil olmalarını amaçlıyor. İpek Yada Akpınar

şİzofrenİ evİ

ipek yada akpınar + bilge kalfa + şebnem soher

“Tip proje” üretmek, mimarlık tasarım sürecinin sıkıntılı konularından. Yer yok, mekân yok, fiziksel ve kültürel çevreye dair ipuçları yok, şiirsel deyimiyle “esin kaynağı” yok. Yer olmayınca, odaklanılan temel nokta, tasarımın baş aktörü, mekânın düzenli kullanıcısı oluyor. Ama peki ya mekân kullanıcısı sizinle doğrudan iletişime geçmiyorsa/geçemiyorsa ne olacak? Mekân kullanıcısının gereksinimleri, bilmediğimiz, hâkim olmadığımız bir gerçekliğe aitse ne olacak? Avruğa Birliği (AB) ile bütünleşme sürecinde, görsel ve yazılı medyada egemen olan söylem hep politik alanda: Entegrasyon daha demokratik toplum yaratma süreci olarak algılanıyor ve yansıtılıyor. Makro-politik alandaki tartışmalardan, mikro-politik alana geçip, günlük

hayatımızdaki doğrudan etkisini tartışamıyoruz. Bu “insan bazlı eklemlenme süreci”nde, AB yönetmelikleri kapsamında, kamu yararına yatırım ve bu kapsamdaki kentsel ve mimari projeler ön plana çıkıyor; bu süreçte, bugüne dek ihmal edilen toplumsal gruplara, diğer bir deyimle toplumdaki “öteki”ye yönelik tasarımlar önem kazanıyor. Bu kapsamda, yerel yönetimlerin zihinsel hastalıkları da içeren bir dizi kentsel ve mimari proje gerçekleştirmesi şart. Bu kapsamdaki projelerden biri de şizofreni hastalarının gündüz diliminde adeta kreş/ yuva misali kullanabileceği “ev”lerin tasarlanması ve üretimi. Şizofreni, ailelerin üstüne bırakılmaması gereken, farklı sosyal aktörlerin beraberce sırtlanması gereken zorlu bir süreç. AB destek fonlarıyla, yerel ve merkezi yönetimler, konu ile ilgili sivil toplum örgütleri ve aileler, en azından günlük hayat akışına destek verebilecek mekânların üretimine hız verebilirler. Şizofrenide sosyal uyum, içe kapanma, toplumdan ve bazen de aileden dışlanma gibi konularda sosyal destek ve dayanışma gereklidir. Bu süreç kapsamında, yakın dönemde gerçekleştirdiğimiz üç ayrı projeden söz etmek istiyorum.


ön görünüş

PROJE - ŞİZOFRENİ EVİ - İSTANBUL

karşı sayfada ve bu sayfada Üsküdar F›st›kağac›'ndaki Şizofreni Evi proje önerisi

45 XXI - MAYIS 2009

zemin kat planı

Hasta yakınları ve konuyla ilgili uzman doktorların kurduğu Dünya Şizofreni Derneği, AB sürecindeki Türkiye'de, İstanbul’da, özellikle Anadolu Yakası ağırlıklı bir dizi şizofreni evi kurulumunu öngörüyor. Ama, yerel yönetim ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği ile gerçekleştirilmesi planlanan Şizofreni Evi projelendirme sürecini hızlandıran ve yönlendiren önemli lokomotif, şizofreni hastalarının aileleri. Günlük yaşamın tüm katmanlarını terk etmek durumunda kalarak, bakmak durumunda oldukları evlatlarını ya da ebeveynlerini gündüz dilimlerinde bırakabilecekleri, düzenli alınması gereken ilaçların takibini yapacak uzmanların çalıştığı, günlük etkinliklerle zenginleştirilmiş mekânlara gereksinim var. Almanya’da gerçekleştirilen Dünya Şizofreni Dernekleri Kongresi’ne sunulmak ve inşaat bütçesi oluşturmak hedefiyle talep edilen ön proje kapsamında, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde benim yürütücülüğümde iki farklı ekip kurarak, kent içi yoğun yerleşim alanları ve kent çevresi düşük yoğunluklu alanlar için iki tip proje gerçekleştirdik. Her iki projede de zaman içindeki dönüşümler göz

önünde bulundurularak esnek modüler bir sistem, tasarımın mekânsal kurgusunu oluşturdu. 2008 yılında Üsküdar Belediyesi’nin Fıstıkağacı’nda tahsis ettiği küçük bir arsa için, kent içi tip projesi dönüştürülerek Şebnem Şoher ve Bilge Kalfa tarafından kesin proje üretildi. Projelendirme sürecinde, Bakırköy Akıl Hastalıkları Hastanesi uzman doktorlarından Solmaz Türkcan ve İtalya’da benzeri kamusal günlük şizofreni merkezlerinde çalışan uzman doktorlar, hastalıkla mücadelenin mekânsallaşmasında takıldığımız konularda bize destek oldular. Daha özele dair ipuçlarını ebeveynlerden aldık: Mekân algısı, oyun sistematiği ve güvenlikli mekânların öneminin ötesinde, günlük deneyimden örneklemelerle hastalık sürecini kavramaya çalıştık. Bilabedel gerçekleştirilen projelerde verilen bilgiler ışığında, projelerimizdeki yaklaşım, şizofreniyi hastalık olarak görmemekti. Hedefimiz, etkinliklerle dolu günlük yaşam mekânları tasarımında, toplumsal faaliyetlerin parçası olamayan, kapalı kapılar ardındaki insanlara ve ailelerine destek sağlamaktı. Özellikle farklı yaş gruplarının bir arada

olabileceği etkinlikler çerçevesinde (anneleri çalışan genç yaştaki hastalar ya da çocukları çalışan üst yaş grubu hastalar), ilaçlarının alınıp alınmadığının kontrolünün uzmanlarca takip edilebileceği güvenlikli mekânlar oluşturmak önemli bir amaçtı. Ama standart olanın ve tip proje kurgusunun ötesine geçmek, kısacası kamu binası imgesine farklı bir yaklaşım getirmek ekipçe çıkış noktamızdı. Mimari senaryoda, çok farklı yaştaki kadın ve erkek hastaların bir arada çeşitli sosyal faaliyetler kapsamında düzenlenecek kurslarla bir araya gelmeleri söz konusu: “ev”in günlük konuklarının, fiziksel ve zihinsel açılardan meşgul edilerek, günlük yaşamlarını huzurlu, güvenli ve mutlu geçirecekleri yaşam alanları oluşturmak ön koşulumuzdu. Üsküdar Belediyesi’nce bağışlanan ilk arsanın boyutlarının küçüklüğü nedeniyle, en temel etkinliklere yer verilen programa göre kesin proje hazırlandı. 2008’de programa göre, arsada yer alan üçüncü derece tarihi bina için kesin proje hazırlandı. Yerel seçim sürecinde uygulama bekletiliyor.


KENT İÇİ UMUT EVİ Umut Evi projelendirme sürecinde, Anadolu yakasında, kent içinde bağışlanabilecek farklı büyüklükteki çeşitli arsalara uyum sağlayabilecek esnekliğe ve modüler sisteme sahip fikir projesi üretmek çıkış noktamızdı. Farklı modüler projelendirme, hibe edilecek ya da belediyece tahsis edilecek çeşitli arsa büyüklüğüne ve farklı bütçe koşullarına uyumu getirdi. Mimari programda yaklaşık 200 şizofreni hastasının uzmanlarla ve değişik eğitmenlerle (kimi zaman aileleriyle) zaman geçirebilecekleri, çeşitli etkinlikler gerçekleştirebilecekleri ve gerekli durumlarda kısıtlı sayıda ziyaretçinin konaklayabileceği kent içi bina tasarımı önerisi yapıldı. Arsası bilinmeyen “tip proje” önerisinde göz önüne alınanlar: açık plan kurgusu; mekânların birbirine dönüşebilmesi; mekânların esnek kullanımı ile zaman içinde kolaylıkla pratik değişimler yapılabilmesiydi. Tip projede yaşam alanı oluşturulurken temel hedef, iç-dış arası fiziksel ve görsel birlikteliğin ve birbirine akan mekânların yaratılmasıydı. Ailelerin önerileri doğrultusunda iç bahçe yaratarak toprakla uğraşılabilecek, bitki ekimiyle meşgul olunabilecek köşeler tasarlandı.

en kesit

boy kesit

bodrum katı planı

zemin kat planı

MAYIS 2009 - XXI 46

PROJE - ŞİZOFRENİ EVİ - İSTANBUL

tasarım tarihi: 2005 - 2006 işveren: Dünya Şizofreni Derneği yürütücü: Y.Mimar Dr. İpek Akpınar proje ekibi: Şebnem Şoher, Ali Taptık danışman: Dr. Solmaz Türkcan maket: Gökhan Uzun

2. kat planı


UMUT KÖYÜ Şizofreni/Umut Köyü projesi için, kent içi Umut Evi’nde olduğu gibi, İstanbul Anadolu yakası çeperlerinde hibe edilebilecek ya da belediyece tahsis edilebilecek farklı büyüklükteki arazilere uyum açısından, esnek-modüler tasarım ilk çıkış noktamızı oluşturdu, Umut Köyü projesi kapsamında, yaklaşık 200 şizofreni hastasının olabilecekleri, kapalı, yarı açık ve açık mekânlarda çeşitli etkinlikler gerçekleştirebilecekleri ve gerekli durumlarda kısıtlı sayıda ziyaretçinin konaklayabileceği bina/bina grupları tasarımı önerisi gerçekleştirildi. Arsası bilinmeyen tip proje önerisinde göz önüne alınanlar: açık plan kurgusu; mekânların birbirine dönüşebilmesi;mekânların esnek kullanımı; zaman içinde kolaylıkla pratik değişimler yapılabilmesi; dış-iç mekân arası geçişte kesintisizlik / yoğun iletişim; dış mekânda farklı etkinliklere odaklanma ve ön/arka mekân kullanımında farklılık (ön cephe karşılamaya, arka cephe, sosyal etkinliklere ayrıldı) oldu. Kent içi merkez önerisinde olduğu gibi, esnek modüler tasarım çerçevesinde, rehabilitasyon köyü tasarımında da temel hedef, ön-arka

PROJE - ŞİZOFRENİ EVİ - İSTANBUL

uzmanlarla ve değişik eğitmenlerle (kimi zaman aileleriyle) beraber

cephe ve iç-dış mekân birlikteliğiydi. Ailelerin isteği doğrultusunda, köy projesinin odak noktası, dış mekân etkinliklerinin çeşitliliği ve şizofreni hastalarının toprakla uğraşabilecekleri alanlardı.

eskizler

47 XXI - MAYIS 2009

tasarım tarihi: 2005 - 2006 işveren: Dünya Şizofreni Derneği yürütücü: Y. Mimar Dr. İpek Akpınar ekip: İsmet Güngör danışman: Dr. Solmaz Türkcan


YENİLEME - OFİS - İSTANBUL MAYIS 2009 - XXI 48

fotoğraflar: Gürkan Akay

DİNAMİK ve renklİ Bir alışveriş merkezi olarak inşaatı tamamlanan ancak hiç kullanılmadan ofise çevrilmesi kararlaştırılan bir yapı içinde konumlanan Microsoft İstanbul ofisinde, çalışanların genç ve dinamik profilinin iç mekâna yansıtılıyor. Hülya Ertaş

mıcrosoft İstanbul ofİsİ

swanke hayden connell archıtects

he: Microsoft İstanbul ofisi aslında alışveriş merkezi olarak tasarlanmış ama o işleviyle hiç kullanılmamış bir bina. Yapıyı ofise dönüştürürken ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Burcu Şenparlak: Bina kaba inşaatı bitmiş haliyle devralındı, cephesi ve çatı konstrüksiyonu tamamlanmamıştı. Biz binanın iç mekânlarıyla ilgili çalışmaya başladığımızda binanın cephesi ve teknik altyapısıyla ilgili çalışmalar da bizimle paralel başladı. Amacımız mekânsal olarak, binanın ortasındaki büyük atriumu daha kullanışlı hale getirmekti çünkü bir ofiste sirkülasyon alanının optimum ölçülerde tutulması gerekir ki net ofis kullanım alanından kayıplar olmasın. Bu anlamda ortadaki atrium bir dezavantajdı. Fakat bu alanı Microsoft teknolojilerinin sergilenebileceği

platforma ayırarak hem görsel hem de işlevsel olarak avantaja dönüştürebileceğimizi düşündük. Tüm katlardan görülebilen bu teknoloji platformu Microsoft markasının gücünün de yansıması. Giriş ve ara katlar ofis alanlarını, sergi katı toplantı ve fuaye alanlarını, çatı katı da çalışanlara hizmet veren ve açık terasla birleştirilmiş dinlenme alanını barındırıyor. Tüm bina genelinde kat yüksekliklerinin sık rastlananın aksine çok yüksek oluşu bizim için avantaj oldu. Bu sayede, toplantı odaları ve servis alanları haricinde asma tavan kullanmayarak bu yüksekliği vurgulamak ve kullanıcıların bu ferahlığı hissettirmelerini sağlamak istedik. Toplantı odalarında ise, özel alan yaratma ve ses yalıtımı sağlamak amacıyla asma tavan sistemleri tercih ettik. he: İç mekânı incelediğimizde çıplak tavanlardaki brütalist yaklaşımı zeminlerde de görüyoruz. bş: Tabi ki, bazı detaylar birbirlerini tetikledi. Tavanları brüt bırakıp yerlerde farklı bir yaklaşım sergileseydik


YENİLEME - OFİS - İSTANBUL 49 XXI - MAYIS 2009

tasarımda bir dil birliği olmayacaktı. Çok sıkıcı veya donuk bir ortam oluşturmamak adına da kullandığımız renk, doku ve mobilyalarla mekâna dinamiklik getirmeye çalıştık.. he: Atriumdan kaynaklanan açılı bir yerleşim şeması var. Bu, plan bazında ne gibi kararlar almanızı gerektirdi? bş: Yapının ortasında bulunan atriumun dik açılı olmaması bizi tasarımda zorlamadı. Yapının dış kabuğunun düzenli olması ve açık ofis planı uygulaması yürütüyor oluşumuz, planda birimlerin dışarıdan içeriye doğru sıralanmaları ile sorunsuzca çözümlendi. Kimi açılardan doğan kısmen küçük boşlukları da ihtiyaç programımızda olan iki ve dört kişilik toplantı odaları, faks yazıcı köşeleri gibi işlevlerle değerlendirdik. Bu açıdan plan bazında istediğimiz kurguyu örmemiz hiç zor olmadı. he: Çalışanlar için nasıl bir ofis ortamı öngörüldü? bş: Microsoft'un bundan önceki Türkiye ofislerinde en azından yönetici kadrolarının küçük de olsa

kendilerine özel birer kapalı ofisleri bulunuyordu. Yeni ofiste proje tanımı olarak tamamen açık ofis uygulamasını sundular; bu dünyanın birçok yerinde ofislerin uygulayıp onayladığı, Microsoft'un da deneyimlediği bir uygulama. Yani Microsoft İstanbul Genel Müdürü dahil hiçbir yöneticinin kapalı bir odası yok, herkes açık ofislerde çalışıyor. Yöneticilerin görsel açıdan tek farkı, diğer çalışanların iş istasyonlarına karşın onların tekil çalışma ünitelerine sahip olmaları. Pazarlama, satış ya da müşteri ilişkileri gibi çalışanların dışarıda daha çok vakit geçirdiği departmanlarda, kişi sayısına birebir oranlı bir masa düzeni yok; masa paylaşımı, masaların dönüşümlü kullanımı var. Ofiste çalışma alanı yalnızca masalar değil, ofisin her yerinde çalışılabilir. Özel telefon konuşmalarına hizmet edebilecek küçük telefon odalarında, iki kişilik toplantı odalarında, atriuma bakan rahat oturma alanlarında ya da çatı katında kahvenizi alıp rahatça oturabileceğiniz mekânlarda çalışmak mümkün. Güvenliği sağlanmış binanın her yerinde aynı verimle

erişebilen kablosuz bağlantı da bu rahat çalışma ortamını destekliyor. he: Microsoft'un kurumsal kimliği projeye nasıl yansıdı? bş: Microsoft'un dünyadaki tüm ofisleri genç bir çalışan nüfusuna sahip. Ofisi, gençlere yönelik ve dinamik kılabilmek için eğlenceli ve renkli bir tasarıma gittik. Microsoft'un kurumsal kimliğindeki canlı renkler ofisin içinde hayat buluyor. Atrium çevresine yerleştirilmiş bölücülerdeki kutuların renkleri ve biçimlerinde kurum kimliğinden referanslar bulmak mümkün. he: Microsoft ofisi olması nedeniyle yüksek teknolojili bir ofis ortamıyla karşılaşılması beklenirken, ofisten alınan izlenim daha çok dinamizm üzerine kurulu. bş: Aslında teknoloji, tüm yapıya yayılmış durumda. Çalışanlara rahat bir ortam sağlamak için teknolojiyi en iyi ofise dahil etmeye çalıştık. Çünkü ofis esnek çalışma saatleri ilkesiyle işliyor. Sabahın erken


YENİLEME - OFİS - İSTANBUL MAYIS 2009 - XXI 50

saatlerinden gece geç vakitlere kadar süren bir aralıkta çalışanları görmek mümkün. Bu nedenle çalışanların evlerindeki konforu ve ihtiyaçları olan kusursuz teknolojik altyapı hizmetini birlikte alabilmeleri gerekiyor. Bina tümüyle teknolojik bir ağ ile örülü. Toplantı odalarının rezervasyonu, girişlerindeki dokunmatik ekranlar aracılığıyla ya da bilgisayarlar üzerinden gerçekleştirilebiliyor. Bina girişindeki resepsiyon bankosunun arkasında kullandığımız Curve LED ekran Türkiye’deki ilk uygulama. Şeffaf boruların içindeki LED'lerle oluşturulmuş ekran, işlevi sağlarken , gerisindeki atriumun girişten görünür olmasına da engel olmuyor. he : Mekân organizasyonunda dikkatimi çeken bir özellik de konvansiyonel kullanım biçimlerine yönelmemiş olmanız. Genellikle ofislerde toplantı için gelenler diğer birimlerden hiçbiriyle karşılaşmadan toplantı odalarına yönlendirilirken burada en alt

kattaki kafeteryanın açık planı ile toplantı odalarına giden yol kesişiyor. bş: Tüm misafirler ve çalışanların aynı özenli hizmeti alabildiği ve teknoloji ürünlerinin sergilendiği platform etrafında oluşturulan kafeterya günün her saatinde hizmet veren bir toplanma meydanı mantığıyla tasarlandı. Aslında kapalı odalar sisteminden tamamen kurtulma fikrimizle birlikte oluşturulan esnek mekânlar, kendi aralarında iletişim sağlayabilen bir ofis yaratmak içindi. Ve bu kafeteryada oturanların o günkü toplantılarını buradan kolaylıkla takip edebileceklerini düşünüyor ve bu durumun ofis içi iletişimi güçlendireceğine, plan bazında uyguladığımız açık ofis mantığının işleyişte de uygulanacağına inanıyoruz. he: Ofisin aydınlatması nasıl çözüldü? bş: Verimli bir çalışma ortamı sağlanabilmesi için aydınlatma tasarımı konusunda uzman bir ofis olan Optimum Aydınlatma ile çalıştık. Gün

ışığından olabildiğince yararlanarak enerji tasarrufu sağlanıyor, bunun yanı sıra güneş kırıcılar sayesinde içeri giren gün ışığı kontrolü yapılarak çalışanlara görsel konfor sağlanıyor. Yapay aydınlatmadaysa iş istasyonları üzerinde çizgisel ve belli bir alana yönlendirilebilen bir aydınlatma uygularken, toplantı odalarında derecesi ayarlanabilir noktasal elemanlara, kafeterya gibi sosyal birimlerde ise daha eğlenceli armatürlere yer verdik. he: Swanke Hayden Connell İstanbul ofisi, merkez ofisle nasıl çalışıyor? bş: Biz bütün projelerimizi Londra'daki merkez ofisimizle birlikte geliştiriyoruz. Tasarım aşamasında birlikte çalışmaya başlıyor, daha sonra özellikle Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz projelerde yerel deneyim ve bilgilerimizi ulusal tasarım gücümüz ile birleştiriyoruz. Detay çalışmalarını, uygulama projelerinin hazırlanmasını İstanbul ofisi olarak biz burada tamamlıyoruz.


giriş sayfasında Çatı katından atriuma genel bakış

çatı katı planı

önceki sayfada üstte solda: Açık ofis sistemi üstte sağda: Küçük telefon odası altta solda: Atriuma bakan bölücüler altta ortada: Toplantı odalarının olduğu koridordan görünüm altta sağda: Toplantı odası

bu sayfada solda: Küçük toplantı odası altta: Girişteki karşılama bankosu

2. kat planı

sergi katı planı

burcu şenparlak SHCA’ya 2008 yılında uygulama direktörü olarak katılan Burcu Şenparlak lisans ve yüksek lisans mimarlık eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi'nde aldı. SHCA'ya katılmadan önce, 1996'dan 2005'e kadar Doğuş Yapı'da çalıştı. 2005'ten sonra Procter&Gamble Genel Müdürlüğü, Shell İstanbul Genel Müdürlüğü ve Doğuş OtoMotion İstanbul projelerinde iç mimari ve inşaat koordinasyonunda görev aldı. Şenparlak'ın SHCA'daki görevi, Londra ofisi ile birlikte tüm projelerin yönetimine destek olmak ve teknik yönlendirmeleri yaparak projelerin uygulama standartlarına uygunluğunu denetlemek. Genel müdür ve teknik direktörle birlikte yüksek kaliteli tasarım ve teslim çözümlerinin yerine getirilmesi için müşteri ilişkileri, programlama ve bütçe kontrolüne liderlik ediyor.

51 XXI - MAYIS 2009

karşı sayfada solda: Atriuma bakış sağda: Çatı katı ve konstrüksiyonu

YENİLEME - OFİS - İSTANBUL

mimarlık omimari tasarım: Swanke Hayden Connell Architects proje ekibi: Burcu Şenparlak, Jason Turner, Bülent Dündar, Esra Dönmez Buze, Aylin İllel işveren: Microsoft Bilgisayar Yazılım Hizmetleri Ltd. Şti. mekanik proje: Delta Mühendislik elektrik proje: Delta Mühendislik aydınlatma tasarımı: Optimum Aydınlatma proje yonetimi: IMS Mühendislik Danışmanlık uygulama: K;G. Mimarlık toplam İnşaat alanı: 6.950 m2


İÇ MEKÂN - DİŞ KLİNİĞİ - ANKARA

fotoğraflar: Fethi Mağara

DİŞ KLİNİĞİNDE FERAHLIK Atölye2'nin projelendirdiği Dentanorm diş kliniğinde kullanılan renk ve malzemelerin uyumu hastaların rahat ve ferah hissetmelerini sağlıyor. İç Mimar Filiz Güneş ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide mekânın ne şekilde değerlendirildiği üzerine konuştuk.

MAYIS 2009 - XXI 52

Lara Karaso

dentanorm dİş klİnİğİ

atölye2

lk: Ankara'da uygulamasını yapmış olduğunuz Dentanorm diş kliniği projenizde 210 m2'lik bir alanı yeniden tasarladınız. Mekânın kurgularından söz edebilir misiniz? Hangi etkenleri ağırlıklı olarak göz önünde bulundurdunuz? Filiz Güneş: Bu proje bir diş kliniğinin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin aksine daha eğlenceli, daha çekici olabileceği fikri üzerine kurgulandı. Bunu yaparken de amacımız belirli bir alan içinde hareket etmek zorunda olmamıza rağmen olabildiğince geniş açıklıklarda ferah mekânlar yaratabilmekti. Mekânsal tüm kararlar bu doğrultuda alınıp, malzeme seçimleri buna göre yapıldı. lk: Mekânı tasarlarken, özellikle bir diş kliniğini en iyi şekilde yansıtabilecek renk ve malzemeleri uyguladığınızı görüyoruz. Bize kullandığınız malzemelerden bahsedebilir misiniz ? fg: Renk ve malzeme seçimi doğru yapıldığı zaman, mekânda yaratmak istediğiniz duyguyu insanlara hissettirmeniz daha kolaylaşıyor.

Logo ve mekânda maviyle yeşil renkleri kullanmamıza en büyük etken, bu renklerin insanda sağlık, ferahlık ve temizlik duygularını uyandırmalarıydı. Mekânı kurgularken, temel dayanağımız yalınlıktı, bu nedenle abartılı olabilecek herşeyden kaçınıp, küçük dokunuşlarla renkli oyunlar yaratmaya çalıştık. Yüzeyin kesintisiz algılanması için, zeminde beyaz parlak epoksi tercih sebebimizdi. Işığın mümkün olduğunca içeride gezinmesini istiyorduk, bu yüzden birçok duvarı yıkıp yerine cam duvarlar koyduk. Bu duvarların bazılarını natürel bırakırken, bazılarının üzerini görüntüyü kesen ama ışığı geçiren özel tasarladığımız görsellerle kapladık. Bu bize şeffaf bir mekân oluşturmamızda büyük fayda sağladı. lk: Klinik ve ameliyathanelerin tasarım özelliklerinden bahsedebilir misiniz? fg: Mekânda ameliyathane ve kliniklerden oluşan dört farklı bölüm var. Klinikler neden daha az renkli, eğlencesiz ve biraz da gerildiğimiz yerler olmalı ki? Biz de bunu düşünerek, her kliniği bir renk ile adlandırdık ve bu renkleri kliniklerin duvarlarında, mobilyalarında ve hatta tavanlarında kullandık.


İÇ MEKÂN - DİŞ KLİNİĞİ - ANKARA 53 XXI - MAYIS 2009

Geniş hacimler elde edebilmek için, ayak olmadan yerden yükseltilen asma dolapların yüzeylerinde, kulp ve benzeri aksesuarlar kullanmamaya özen gösterdik. Dolapların cam kapakları kliniğin renklerini alarak, beyaz ve kesintisiz tezgahlarla istediğimiz kontrastı oluşturdu. Tezgahlarda hijyenik ve amorf tasarımlara esneklik sağlayan akrilik malzemeler kullanıldı ve standart yükseklikteki tezgahlar yumuşak dönüşlerle kot farkları yaratarak, çalışma masası haline dönüştürüldü. Mekânın tüm kapılarında cam kullanıldı ve üzerlerine her biri için özel tasarlanmış imajlar uygulandı. Koltukta uzanıp tedavi gören hastanın dikkatini başka yöne çekebilmek için kliniklerin tavanlarında tasarladığımız eğlenceli görsellere yer verdik. lk: Mekâna özel tasarladığınız ağaç görünümlü askılıklar diğer yandan duvarlarda kullanılan iki boyutlu yeşil renkli ağaç imajlar ile bütünleşiyor. Grafiksel olarak da kuvvetli bir imaj sergileyen mekânda kullanılan geçişli yüzeylerden bahsedebilir misiniz? fg: Biz tüm projelerimizde, yarattığımız mekânları grafik tasarımı uygulamalarıyla kuvvetlendirmeyi seviyoruz. Projeyi eşsiz kılmak adına, o mekân için özel tasarlanmış çözümler sunmaya çalışıyoruz. Bu da bize özgün, çarpıcı daha önemlisi kullanıcıyla etkileşebilen,

iletişim kurabilen mekânlar yaratabilmemize olanak sağlıyor. İki boyutlu imajların bazı yerlerde üçüncü boyuta taşınması ve bu üç boyutlu objelerin işlevsel kılınmasıysa oyunun bir parçası. lk: Mekânı önceki halinden ayırt eden en önemli özelliğin ne olduğunu düşünüyorsunuz, size bu proje sunulduğunda yenilenme anlamında firmaya katabileceklerinizin neler olduğunu az çok belirlemiş miydiniz? fg: Biz yeni bir projeye bakarken; onu boş bir sayfa olarak değerlendiriyoruz. Her şeyi tekrar gözden geçiriyoruz, aslında her şeye baştan başlıyoruz diyebiliriz. Biz sadece mekânın şekillenmesini değil, marka değeri kazanmasını da hedefliyoruz. İç Mimariyi ve Grafik Tasarımı birleştirerek, bir markanın imajını her açıdan tutarlı ve kuvvetli kılıyoruz. Bu da hem mekân için hem de kurumsal kimlik için daha güçlü ve tatmin edici bir konsept yaratılmasına olanak sağlıyor ve markanın hedef kitleye daha rahat ulaşabilmesini kolaylaştırıyor. Çalıştığımız firmalar da bizi bu ortak çözümlerimizden dolayı tercih ediyor. Bu nedenle projeye başlarken, onlara yenileme anlamında neler katabileceğimizi biliyor oluyoruz. Bu mekân da

Ankara’nın eski binalarından birinde konut amaçlı yapılmış bir daireydi. Sadece taşıyıcı duvar ve kolonları bırakmak suretiyle tüm bölme duvarlar yıkılıp eski haline hiç bağlı kalmadan amacımıza göre yeniden oluşturuldu. Buna aslında yenileme değil, baştan yaratma denilebilir. lk: Mekânın hasta bekleme salonunda oldukça geniş mobilyalar kullanılmış, hastaların en rahat şekilde vakitlerini değerlendirmeleri için düşünülen bu alanda da yalınlık hakim. Mobilyaları seçerken mekân içerisindeki dengeli dağılımı ne şekilde düşündünüz? fg: Bekleme bölümünü, insanların sıkılmadan vakit geçirebilecekleri şekilde kurguladık. Beyaz ve grinin hakimiyetini, doğal ahşabın sıcaklığıyla kombine ettik ve olabildiğince rahat mobilyalar tercih ettik. Gereğinden fazla obje kullanmadan, yalınlığını korumaya özen gösterdik. Misafirler beklerken bir yandan kahvelerini yudumlayıp, bir yandan da onlar için düzenlenmiş internet alanından faydalanabiliyorlar. Büyük bir okyanus akvaryumunun bulunduğu bekleme salonunda, suyun yumuşak sesi ve mavi rengi insanı rahatlatıyor.


giriş sayfasında Hasta bekleme salonu önceki sayfada en üstte: Hasta bekleme salonu ve oturma grupları

sol altta: Ortada kullanılan sehpa ve akvaryum detayı sağ altta: Muayenehane odası bu sayfada Klinikten farklı tipte muayenehane odaları

MAYIS 2009 - XXI 54

İÇ MEKÂN - DİŞ KLİNİĞİ - ANKARA

mimarlık ofisi: Atölye2 iç mimari tasarım: Filiz Güneş grafik tasarım: Sonat Alkan proje adı: Dentanorm Diş Kliniği proje alanı: 210 m2

filiz güneş Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden 2002 yılında mezun oldu. 2003-2006 yılları arasında mimari ofislerde, birçok farklı projelerde yer aldı. 2006 yılında Sonat Alkan ile Atölye2'yi kurdu.

sonat alkan Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümünü’nden 2003 yılında mezun oldu. İş deneyimine tasarım ofislerinde başlayıp, reklam ve iletişim ajanslarında devam etti. Kazandığı görsel deneyimlerini mimariyle birleştirme kararı aldı. 2006 yılında Filiz Güneş ile Atölye2'yi kurdu.



KONSEPT - ÇOCUK PARKI MAYIS 2009 - XXI 56

HAYDİ ÇOCUKLAR SOKAĞA! Smartground projesinde bilgisayar oyunları ile oyun alanlarını birleştirerek çocuk parklarına çağdaş bir yorum getiren Tamer Nakışçı, bu konsept proje ile çocukları yeniden sokağa çıkmaya, arkadaşları ile oynamaya, hoplamaya, zıplamaya, koşturmaya çağırıyor. Tuçe Yasak

smartground

tamer nakışçı

ty: Smartground, bilgisayar oyunları ile oyun alanlarını birleştiren çağdaş bir çocuk parkı konsepti. Bu fikrin ortaya çıkış nedenlerinden bahseder misin? Tamer Nakışçı: “Smartground” İngilizce'de çocuk parkı anlamına gelen “playground” kelimesinden türettiğim bir isim. Dünya değişiyor, son yıllarda bilgisayar çocukların hayatında önemli bir yer edindi. Yalnızca bilgisayar oyunları değil, facebook, bloglar çocukların yeni uğraşları. Bu konudaki araştırmaları okuyorum: Yurtdışındaki çocukların üçte birinin, özellikle kız çocuklarının blogları var, bloglar üzerinden “chat” yaparak sosyal bir ağa dahil oluyorlar. Erkek çocukların ilgi alanını ise bilgisayar oyunları oluşturuyor. Sokakta oynamak, koşturmak, hoplayıp zıplamak yerine çocuklar artık evlerine kapanıyorlar. Ebeveynler, çocukları evde ve gözlerinin önünde oldukları için bunun iyi bir şey olduğunu; çocuklarının oturdukları yerden bir şeyler öğrendiklerini, sessiz sakin ödevlerini yaptıklarını zannediyorlar. Çocuklar aslında

bir makineye bağımlı halde yaşıyorlar. Bilgisayar başında olmayı bir iş gibi gören, hayatları bundan ibaret olan bir nesil ortaya çıktı. Bu dijital dünya, obezite gibi sağlık problemlerinin yanı sıra, çocukların sosyal becerilerini yitirmelerine de neden oluyor ama henüz ebeveynler bunu fark etmiş değil. Öte yandan bilgisayar oyunlarının olumlu tarafları da yok değil; zekayı üç boyutlu düşünme becerilerini geliştiriyor; ancak bilgisayar oyunlarının potansiyelleri şu anda faydalı bir şekilde kullanılmıyor. Bu durumun bir sonucu olarak, çocuk parkları bomboş. Yalnızca, anneler bir-iki yaşlarındaki çocukları ellerinden tutup kaydıraktan kaydırıyorlar. Eskiden bu mekânlar çocuklar için sadece oyun alanı değil, aynı zamanda buluşma ortamıydı, artık bu işlevini yitirdi. Bu alanları yeniden canlandırmak, yeni nesillere uyumlu hale getirmek gerekiyor. Şu anda da çocukların dışarıda görüşebilecekleri, günümüz teknolojik trendlerini yakalayabilecekleri ve onların isteklerini, beklentilerini karşılayabilecek bir mekân yok. Bu nedenle çocuk parklarının da evrim geçirmesi gerekiyor. Smartground'un temel amacı, çocukları dijital dünyaya olan ilgilerini kullanarak dışarı


bu sayfada solda: Smartground'da çocukların kendi profillerini girerek oyuna başladığı konsollar. Konsollardaki “online” sistem sayesinde farklı ülkelerden çocuklar bir arada oyun oynayabiliyorlar. altta: Zeminde bulunan etkileşimli altıgen birimler, üzerlerinde bulunan LED'ler sayesinde çocuklara oyun sırasında mesajlar veriyor.

çıkarmak. Onlara bilgisayar ortamında oyun oynayabilecekleri, internete bağlanabilecekleri ama bunları fark etmeden dışarıda koşturarak, terleyerek, arkadaşları ile birlikte yapabilecekleri bir ortam sağlayabilirsek daha mutlu olacaklardır. Ayrıca Smartground yeni bir sistem önerisi de sunuyor: dünyanın farklı yerlerinde konumlanan ama internet üzerinden birbirlerine bağlanan çocuk parklarından oluşan bir ağ. Farklı ülkelerden çocuklar bir arada oyun oynayabiliyorlar ve bunu oturduklar yerden ellerinde kumanda ile yapmıyorlar; gerçek bir oyunda olduğu gibi fiziksel aktivite gerçekleştiriyorlar. Bu, internet üzerinden birbirlerini görmeden oyun oynamalarından farklı bir deneyim çünkü internetteki gibi her şey iki boyutlu değil, eş zamanlı olarak başka bir parkı, kenti ve çocuğu görmek, dünyayı algılamaları ve anlamaları bakımından da önemli. Bu anlamda Smartground çocukları sosyalleşmeye ve arkadaş edinmeye de itiyor. ty: Peki, bu nasıl oluyor? Çocuk, bu çocuk parkında nasıl oynuyor, hangi adımları izleyerek bu sistemin içine giriyor?

tn: Etkileşimli bir alanımız var. Çocuk bu alana, çocuk parkına geliyor. Konsollardan birinde profiline giriyor, konsoldaki arayüz aracılığı ile oynamak istediği oyunu seçiyor, kimlerin “online” olduğunu görüyor ve rakibini seçiyor. Geri sayımdan sonra oyun başlıyor. Bilgisayar çocuğu seslerle yönlendiriyor. Diğer bir deyişle, aslında çocuğun bilgisayar oyunlarından alışkın olduğu bir arayüz var. Böylece çocuklar birbirleriyle yarışıyorlar, puan kazanıyorlar, oyunun zorluk derecesi artabiliyor. Çocuklardan biri kazanınca diğerine nanik yapabiliyor. Aynı anda konsol sayısı kadar çocuk oynayabiliyor, mahalleler arası turnuvalar da yapılabilir. ty: Bu etkileşimli alan hangi öğelerden oluşuyor? tn: Zeminde etkileşimli bir yer döşemesi var ve çocuk parklarındaki yer karolarına benzeyen birimlerden oluşuyor. Karoların her birinin içinde ağırlığa duyarlı sensörler var ve bunlar sistemin ana bilgisayarına, dijital bir sisteme bağlı. Karoların üzerindeki LED'ler sayesinde farklı renkler ve grafikler aracılığı ile çocuklara farklı mesajlar verilebiliyor. Örneğin, çocuk oyununu seçtiği zaman, o oyunu oynayacağı alan LED'ler aracılığı ile zeminde tanımlanıyor. “Çarpıları yakala”, “çarpılara basmadan puan topla”, “aradaki

karolara basmadan uzağa zıpla” gibi komutlar zemindeki karolar üzerinden verilebiliyor. Bu birbirinin aynısı olan karoların arayüzleri oyuna göre değişebiliyor. Bir de özelleşmiş birimler var. Bazı birimlerin üzerinde banklar var; bunlar kullanılmadıkları zaman yer kaplamıyor ve çocukların oyun alanını daraltmıyor. Bir de ağaç gibi tırmanma modülleri var, çocuklar buradan da puan toplayabiliyorlar. Yer yer oyunu zorlaştırmak için farklı yüksekliklerde birimler de konulabilir. Bunlar, yalnızca, Smartground'da neler yapılabileceğini gösteren öneriler. Ben bir sistem öneriyorum, zemin üzerinde kumanda edilebilir bir arayüz olması gerekiyor, buna birçok parça eklenebilir, çıkarılabilir; “olmazsa olmaz” denirse salıncak bile eklenebilir. ty: Karolar nasıl bir yapıya sahip? tn: Altıgen birimlerin altında, o birimlerin oturabileceği bir iskelet var. Öncelikle çerçeveler yere monte ediliyor ve üzerine bu karolar yerleştiriliyor. Karoların hepsi soketlerle birbirlerine bağlanıyor. LED'lerin ve çipin olduğu, konsolla iletişim kuran göbek kısmı soketlerin üzerine yerleştiriliyor. Soketler

57 XXI - MAYIS 2009

arka sayfada Zeminde bulunan altıgen birimler, oyunda yer alan konsollar ve tırmanma modüllerinden ayrıntılar.

KONSEPT - ÇOCUK PARKI

karşı sayfada Smartground oyun alanından genel görünümler


Avrupa Yaratıcılık Forumu

AB Gençlik Programı kapsamında gerçekleştirilen "Yaratıcı Köyler" bölümüne katılmak üzere aday gösterilmek için yerel ya da bölgesel

2009 Avrupa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Yılı programı kapsamında

bir etki yaratmış, bölgeye ekonomik katkı sağlamış, daha önce

Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi ve Avrupa Komisyonu ortaklığı ile

yaratıcı bir projeyi yurtdışında sunmuş olmak, kendi bölgesinde/

20-21 Nisan 2009 tarihlerinde Brüksel'de gerçekleştirilen, "Avrupa’nın

şehrinde çalışmak ve yaşamak, yeni iş tanımları oluşturmak gibi

yaratıcı bölgeleri ve şehirleri" konulu Yaratıcılık Forumu'na, komite

ölçütleri karşılamak gerekiyor.

MAYIS 2009 - XXI 58

KONSEPT - ÇOCUK PARKI

üyesi 344 bölge ve şehrin kent yönetimleri ve yaratıcı endüstri temsilcileri katıldı. Bu yılki organizasyon çerçevesinde, Avrupa’nın

Tamer Nakışçı’nın adaylık başvurusu ise GAIA34 danışmanlık

100 Yaratıcı Genç Yeteneği de Avrupa kamuoyuna tanıtıldı. Bölgeler

şirketi tarafından yapıldı. İstanbul, AB Bölgeler Komitesi'ne üye

tamer nakışçı 2006 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nden mezun oldu. 2003'te İtalya'da Netpack firmasında ambalaj ve grafik tasarım, 2004 yılı boyunca Milano ve Torino'da, Fiat'ın Fiat ADUS Programı kapsamında otomotiv tasarımı üzerine staj yaptı. 2005 Eylül ayında Nokia Benelux Tasarım yarışmasında birincilik ödülünü kazandı. 2006 yılından beri kendi tasarım ofisinde çalışmalarına devam ediyor. Tasarım yaptığı firmalar arasında; Koleksiyon Mobilya, Çanakkale Seramik, Artcraft, Savarona, Not Carpet yer alıyor.

Komitesi üyesi kentlerin gösterdiği bilim, sanat, şehircilik, medya

olmadığı için başvuruların kabul edilmesi için öncelikle forum

ve sosyal sorumluluk alanlarında başarılı 18-30 yaş arasındaki

üyelerinin ikna edilmesi gerekti. Müzik, sinema, tiyatro gibi çeşitli

adayların arasından seçilen Genç Yetenekler, televizyon programcıları,

alanlardan İstanbul’u temsil edebilecek 12 genç aday arasından

mühendisler, besteciler, mimarlar, pedagoglar, şehir plancıları gibi

seçilen Tamer Nakışçı, 27 ülkeden 267 aday arasında yapılan

farklı meslek gruplarının üyelerinden oluşuyordu. Bu yüz gencin

değerlendirme sonrasında "bilim, araştırma ve inovasyon" teması

katılımıyla oluşturulan "Yaratıcı Köyler" başlıklı bölüm "kültür ve

için, Avrupa’nın yaratıcı geleceğini belirleyecek 22 gençten biri

sanat, medya", "bilgi ve iletişim teknolojileri", "kentsel gelişim ve kent

olarak seçildi.

üzere beş ana tema üzerinden kurgulandı.

www.create2009.europa.eu

güvenli bir şekilde birimin içinde kalıyor. En üstte kauçuktan koruyucu bir katman yer alıyor. Kauçuk katman ile göbek kısmı bir anahtarla birbirine kitleniyor. Kauçuğun altında bir santimetrelik esneme payı var. Çocuk kauçuğa bastığında içerideki sensörü uyarıyor.

öneriler. Bilgisayar oyunları üzerine çalışan firmalar Smartground'a uygun birçok yazılım geliştirebilirler. Bilgisayar oyunlarında çoğunlukla bir karakteri oynatırsın. Smartground'daki oyunlarda çocuk o karakterin yerine geçiyor, kendisi oynuyor, fiziksel bir güç koyuyor ortaya. Bilgisayar oyunları geliştiren şirketlerin bu yeni durum ve fiziksel çevreye uygun, şiddet içermeyen ve çocuklar için tehlikeli olmayan oyunlar tasarlayabilir ve projenin gelişmesine katkıda bulunabilirler.

Ama bu alan tüm çocukların bir arada oynamasını ve maddiyattan bağımsız olarak dijital dünyadan faydalanmalarını sağlıyor.

ty: Oyun alanın ortasında bir de ekran var. tn: Bu çocuklar için yayın yapan bir açıkhava televizyonu. Buradan belirli gün ve saatlerde, kontrollü bir şekilde yayın yapılabilir. Çocuklar önce burada izleyip daha sonra da oyun oynayabilirler. Yayının içeriği değişebiliyor. Bu yayınlar belki bir oyuncak firmasının sponsorluğunda gerçekleştirilebilir. Bu kanalda çocukların genel kültürünü artıran programlar da gösterilebilir. ty: Burada oynanacak oyunlara dair fikirlerinden bahseder misin? tn: Uzağa atlama gibi fiziksel aktiviteye dayalı oyunlar, mayın tarlası gibi daha şansa dayalı oyunlar, çocuklara işlem yaptıracak matematiksel oyunlar bu parkta oynanabilir. Sensörlü bir futbol topu ile turnuvalar bile düzenlenebilir. Bunlar yalnızca

yaratıcılığı", "sosyal inovasyon", "bilim, araştırma ve inovasyon" olmak

ty: Smartground konsept bir proje. Yine de, açık havada yer alacak bu oyun alanının hava koşullarına nasıl uyum sağlayacağına dair öngörülerin olmalı. tn: Güzel havalar üzerinden düşünsek de Avrupa'da hava hep kapalı. Bu nedenle üstü kapatılabilir bir strüktür tasarlanabilir. Ayrıca bu oyun alanı okulların ya da anaokullarının bir parçası olabilir. Ama mutlaka her çocuğun ücretsiz girebileceği kamusal bir alan olarak kalmalı. Burada asıl amaç evinde bilgisayarı olamayan çocuklara bilgisayar oyunu sağlamak değil, çocukların ilgilerini çekerek onları dışarı çıkarmak. Çünkü evinde bilgisayarı olmayan çocuklar da sağlıksız bir şekilde saatlerini TV başında geçirebiliyor.

ty: Smartground'un tasarım süreci nasıl gelişti? Sunumda kullandığın araçlardan bahseder misin? tn: “Bugün için fikirler, yarın için hayaller” yaklaşımıyla tasarım yapıyorum. Kafamda gelecekle ilgili bir senaryo var ve bu senaryoyu yalnızca konsept projelere değil günlük nesnelere de yansıtıyorum. Bugün kontrolsüz bir şekilde bilgisayar başında vakit geçiren ama aynı zamanda sokağa da çıkmak isteyen çocukları düşününce, aklıma gelen çözüm iki durumu bir araya getirmek oldu. Bu projeyi ileriye dönük olarak geliştirdim ve uygulamaya geçirilmesini çok isterim, geçirilebileceğine de inanıyorum. Türkiye'yi temsil edeceğim Avrupa Yaratıcılık Forumu'nda da bu projeyi sunacağım. Konsept projelerde senaryoları belirli bir kalitenin üzerinde sunmak, iyi anlatmak gerekiyor yoksa fikirler hak ettikleri değeri bulamıyor. Sonuçta Smartground da bir fikir ve insanları bu fikir üzerine düşündürmek için bir animasyon hazırladım. Bu animasyon web sitemde de yer alıyor. (www.tamernakisci.net)



DELTA Türkiye yapı sektörünün önde gelen markası Serel'in yeni ürün serisi Delta banyo takımı, geçmişten gelen çizgilere yeni bir yorum getiriyor. Su tasarruflu teknolojiyi, “Extra Clean” teknolojisiyle birleştiren Serel, yeni banyo takımı Delta ile işlevselliği üst noktaya taşıyor. Serel Delta banyo takımı ve Delta takım lavaboları hem küçük hem de büyük banyolara yönelik olarak tüketicilerin karşısına farklı boyutlarla çıkıyor. Kullanıcının tercihine göre Delta lavabosunu banyo dolapları ile birlikte kullanmak olanaklı. Elginkan Topluluğu’nun Ar-Ge uzmanlarınca su tasarruflu olarak tasarlanan Delta takım klozeti 4,5 litre su ile tam temizleme işlevini yerine getiriyor. www.eca.com.tr

MAYIS 2009 - XXI 60

YENİ - ÜRÜN

ELMAS Elmastan esinlenen Samsung Electronics, narin çamaşırlara özen gösteren, dayanıklı ve elmas kazanlı yeni çamaşır makinesi Elmas’ı üretti. Elmas çamaşır makinesi narin ve kadınsı çizgilerini, mücevherin şıklığından, dayanıklılığını da elmasın sertliğinden alıyor. Yeni Elmas, tasarıma önem veren ve yalnızca dayanıklılık değil, aynı zamanda değerli giysi ve çamaşırları için özen bekleyen kullanıcılar için özel olarak tasarlandı. Elmas'ta tamburun kabarık tasarımına bağlı olarak, su çıkış delikleri geleneksel makinelere göre %43 daha küçük ve

daha derinde. Bu da kumaşların sıkışmasını ve sonrasında yıpranmasını engelliyor. Yün çamaşırlar seçeneği narin çamaşırlar için kullanılırken, gümüş yıkama seçeneği de giysilerdeki her tür kir ve bakteriyi en etkin şekilde çıkarmak için kullanılıyor. Böylece, hem her yıkama sonunda çamaşırlar temiz ve hijyenik oluyor, hem de “silver nano” sayesinde %92 enerji tasarrufu sağlanıyor. Elmas çamaşır makinesinin özel işlevleri arasında voltaj oynamalarına ve sızıntılara karşı iyi koruma da yer alıyor. Bu işlev sayesinde ürünün güvenliği ve dayanıklılığı artıyor. www.samsung.com.tr

MOMENTUM Momentum serisi ile Çanakkale Seramik&Kalebodur özgün tasarımlara ilgi duyanlar için mekânlara doğanın güzelliği ve estetiğini taşımayı hedefliyor. Doğal taşa yakın, quarzite dokulu Momentum serisi, 30 x 60 cm ve 60 x 60 cm boyutlarında porselen karolardan oluşuyor. Altı farklı renk seçeneğine, yumuşak yüzey dokusuna

ve strüktürsüz bir görünüme sahip seri, zemin ve duvarlarda kullanılabiliyor. Kemik, krem, moka, sütlü kahve, gri ve siyah renklerde tüketicinin beğenisine sunulan Momentum serisi, evlerin banyo, antre, yatak odası ve oturma odalarının yanı sıra restoran, mağaza, otel, ofis ve alışveriş merkezlerinin yer ve duvar kaplamalarına da uygun. www.e-kale.com.tr



ASSUS VRX

EV 212, 213, 214 EV 212, EV 213 ve EV 214 aydınlatmada mavi, kırmızı, yeşil renkte LED seçenekleri ve halojen ışığının sıcaklığı ile mekânlara renk getirecek bir seri

Yeni Assus serisindeki "downlight", kullanıcılara enerji verimliliğinde %25’e ulaşan bir artış sağlıyor. Böylece, ışık verimi 14 Watt’lık ampulde 82 lm/Watt ve 17 Watt’lık ampulde ise 84 lm/Watt değerlerine

ulaşıyor. Kullanıcıya sağlanan bir başka kolaylık ise çevir kilitle özelliği. Özellikle dar reflektörlerde kontrol dışı çekme nedeniyle oluşan hasarlar Assus GR14’lerle engelleniyor. Ampul sokete takılıp döndürüldükten sonra bir klik sesiyle yerine oturtuluyor. Ayrıca GR14q sayesinde ampul

konumu kesin bir şekilde tanımlı olduğu için Assus’un sahip olduğu yüksek saflıkta alüminyum ile vakum anodize edilmiş reflektör teknolojisinin olanakları da tam olarak değerlendirilmiş oluyor.

olarak evlerde yerini alıyor. Tercihli yanma seçeneği uzaktan kumanda ile ayarlanabilen EV 213 dörtlü armatür ve EV 214 dokuzlu armatür aydınlatmanın kolaylığını ve şıklığını ortaya çıkarıyor. Armatürler kumandanın tek bir

komutuyla mavi, kırmızı, yeşil LED ya da halojen ışığının sıcaklığı arasında farklı kombinasyonlar sağlıyor. Ayrıca RGB özelliğiyle de evde dinamik bir ortam yaratıyor. Zaman ayarı komutuyla ise istenildiğinde kendini kapatabilen

armatürler işlevselliğiyle ön plana çıkıyor. Tekli armatüre sahip EV 212 ise elektrik düğmesi ile ayarlanabilir aydınlatma olanağı sunuyor.

ev 212

www.jupiter.com.tr

ev 213

TRENDY / ENDOR

YENİ - ÜRÜN

endor

trendy MAYIS 2009 - XXI 62

www.veksan.com

Teknolight, mağaza aydınlatmasına yönelik tasarımlarla oluşturduğu Trendy ve Endor serisini mağazacıların beğenisine sundu. Yönlendirilebilir başlıklarının ana çerçeveden 2,5 cm dışarıda olmasıyla dikkat çeken serinin ana gövdesi alüminyum enjeksiyon olup 12-24 ve 38 derecelik parlak reflektör seçenekleri bulunuyor. İsteğe bağlı olarak tekli, ikili, üçlü ve dörtlü olarak üretilen Trendy serisi 35 W ya da 70 W lambalı olarak kullanılabiliyor.

ev 214

Endor serisi ise klasik ankastre spot görüntüsünde olmasına rağmen detayları ile dikkat çekiyor. İçten kapalı ya da açık çerçeveli seçenekleriyle 15-30 ve 45 derecelik reflektör seçenekleri bulunuyor. Ön çerçevesi alüminyum enjeksiyon olan Endor'un arka gövdesi kapalı. Trendy serisi gibi isteğe bağlı olarak tekli, ikili, üçlü ve dörtlü olarak üretilen Endor serisi ürünleri 35 W ya da 70 W lambalı olarak kullanılabiliyor. www.teknolight.com

FLEXO Motiva Ofis Sistemleri’nin yeni serisi Flexo’nun en önemli özelliği sade ve yuvarlak hatlara sahip olması. Modern ofislerin özellikle yönetici odaları için tercih ediliyor. Geniş çalışma yüzeyi, kullanıcının masasını hem çalışma masası hem de toplantı masası olarak kullanmasına olanak sağlıyor. Wings çalışma koltukları, Flexo’ya uyumlu hatlara sahip olmasının yanı sıra özellikle ergonomik oturma keyfiyle dikkat çekiyor. www.motivaofis.com



EXPRESSION Mutfaklarda bütünlük yaratan Teka Expression serisinde yer alan ankastre fırınlarla zahmetsizce yemekler pişirilirken, davlumbazları ile de yemek pişirme keyfi kokusuz ve sessiz şekilde yaşanıyor. Aynı seride yer alan kompakt mikrodaldalga, fırın ve mikrodalga özelliklerine sahip. Expression serisi evyeler ise yeni çizgileriyle dikkat çekiyor. Dokunmatik ve gömülebilir düğmeli olmak üzere her cihazda çeşitli seçenekler sunuluyor ve tüm seri aynı çizgilere sahip olmasıyla dikkat çekiyor. www.teka.com.tr

MAYIS 2009 - XXI 64

YENİ - ÜRÜN

LUCE Lineadecor, Luce ile camın saydamlığını canlı renklerle birleştirerek çarpıcı bir görünüm yaratıyor. Alüminyum ile camın parlaklığını birleştiren Luce modeliyle mutfaklar günün her saati farklı bir görünüm kazanıyor, doğal bir enerji yansıtıyor. Işıltılı renkleriyle Luce, mutfağı evin en göz alıcı mekânına dönüştürmeyi hedefliyor. Tüm ihtiyaçların karşılandığı tasarımda, paslanmaz çelik ve renkli camın uyumu ön plana çıkıyor. Luce’nin siyah, bordo, kırmızı, koyu gri, turuncu, kahverengi, fildişi, yeşil, krem ve beyaz gibi renk seçenekleri bulunuyor. www.lineadecor.com.tr

VARIO RB 491 Molekül düzeyinde oluşan ve insan gözünün algılayamadığı bakteriler, içi çelik yeni Gaggenau Vario soğutucuda barınamıyor. Hem dışı hem içi çelik olan Vario RB 491 ürün ailesinde bulunan 10 farklı soğutucu kombine edilerek kişisel ihtiyaca en uygun genişlikteki buzdolabı yaratılabiliyor. Bir buzdolabından istenilen her şey düşünülerek tasarlanan Vario RB 491’de, büyük tencereler yan yana konabiliyor, yemekler daha küçük kaplara alınmadan saklanabiliyor. Buzdolabının yaklaşık 1,5 kg'lik saklama kapasiteli dahili buz makinesi de bulunuyor. www.gaggenau.com



MEDYASOFT, AUTODESK’İN TÜRKİYE TEMSİLCİSİ OLDU

Yazılım ve eğitim markalarını bir araya getiren Medyasoft, mimari, inşaat, imalat, endüstriyel tasarım, medya ve eğlence pazarlarına yönelik ikiboyutlu ve üçboyutlu yazılımlar geliştiren Autodesk ile işbirliği gerçekleştirdi. Geçtiğimiz yıl bağımsız bilgisayar eğitim merkezi New Horizons’ın Türkiye temsilciliğini alan, Adobe’nin

ve e-öğrenme platformu Blackboard’un Türkiye temsilcisi olan Medyasoft, 2009 yılında eğitim alanında %63, yazılım sektöründe ise %49 büyüme hedefliyor. Medyasoft, Autodesk ile gerçekleştirilen işbirliği sonucunda Autodesk Lite, Autodesk ve 3D Studio Max ürünlerini kullanıcılara sunuyor ve hedef kitlesini ağırlıklı olarak mimarlar, mühendislik firmaları, inşaat şirketleri ve üçboyutlu prodüksiyon ajansları olarak tanımlıyor. www.medyasoft.com.tr www.autodesk.com

MAYIS 2009 - XXI 66

FİRMA HABERLERİ

ÇUHADAROĞLU, TAV İNŞAAT’IN TERCİHİ OLDU

Çuhadaroğlu, havalimanı inşaatında uluslararası bir marka olan TAV İnşaat’ın tercihi oldu. TAV İnşaat'ın yapımını üstlendiği Tunus’taki Enfidha Zine El Abidine Ben Ali Uluslararası Havalimanı’ndaki 35 bin metrekarelik cephe alanına Çuhadaroğlu'nun alüminyum sistemleri uygulanıyor. İnşasına 2008 yılının Ekim ayında başlanan projenin Ekim 2009’da

tamamlanması bekleniyor. Kapaklı asma cepheler, genişletilmiş levhalar, Alucobond kompozit levhalar ve planar cephelerle şekillendirilecek olan havalimanı, Avrupa başkentlerine bir-iki saatlik uzaklıkta olması nedeniyle önemli bir merkez olacak. TAV Havalimanları’nın 40 yıl süre ile işleteceği Enfidha Zine El Abidine Ben Ali Uluslararası Havalimanı toplam 400 milyon Avro değerinde bir yatırımla tamamlanacak. www.cuhadaroglu.com.tr

SCHNEIDER İLE MÜHENDİSLİKLİK KARİYERİNE ERKEN ADIM Schneider Electric, ilkini farklı sektörlerden profesyoneller için gerçekleştirdiği Vijeo Citect Tasarım Yarışması’nı bu kez üniversite öğrencileri için düzenliyor. Türkiye’nin dört bir yanından katılımın gerçekleştiği yarışma, kariyerine erken başlamak isteyen üniversite öğrencilerini bekliyor. Türkiye’deki tüm üniversitelerin mühendislik fakültelerindeki lisans ve

yüksek lisans öğrencilerine açık olan 2.Vijeo Citect Scada Yarışması’na başvuru www.vijeocitect.com adresi üzerinden form doldurularak yapılıyor. Öğrenciler Vijeo Citect yazılımını ücretsiz olarak web sitesinden indirerek, kendi seçtikleri sektörde, içerisinde trend ve raporlama sayfalarının da bulunduğu en az dört Scada sayfasından oluşan bir tasarımla yarışmaya katılabiliyorlar. www.schneiderelectric.com.tr

NURUS'A ÖDÜL

Nurus, IF Design Award’da Sema sehpa ile kazandığı başarının ardından, Orgatec fuarında yoğun ilgi gören yeni ürünü 4U koltuk ile Red Dot Design Award 2009’dan da ödülle döndü. Aldığı bu ödülle uluslararası tasarım

İLİO'YA ÜÇ ÖDÜL Her yıl iF ödüllü ürünlerden yalnızca 50'sine verilen iF Gold ödülünün bu seneki sahiplerinden biri ilio markalı, H. Demir Obuz tasarımı Twig oturma birimi oldu. iF Gold ödülü, iF ürün tasarım ödülleri ölçütlerine göre üstünlük seviyesine ulaşmış ürünleri onurlandırmak üzere veriliyor. H. Demir Obuz ödülünü Hannover Exhibition Center’da gerçekleşen iF töreninde aldı. Yine ilio markalı, Design Turkey Üstün Tasarım Ödülü'nü de almış

olan, Şule Koç’un tasarlamış olduğu Black Diamond koltuk, Red Dot 2009 ürün tasarımı ödülüne layık görüldü. H. Demir Obuz’un tasarladığı, ilio markalı Forest cam bardak serisi de Red Dot 2009 ürün tasarım ödülüne ve Design Plus 2009 ödülüne sahip. Bu ödüllü ürünler ve ilio'nun yeni koleksiyonu, 22-27 Nisan tarihleri arasında, Milano Mobilya Fuarı'na paralel etkinlik ve sergilerin yer aldığı Zona Tortona bölgesinde, via Forcella 11 adresinde sergilendi. www.ilio.eu

DYO AKADEMİ AÇILDI

Boya ustalarının teorik ve pratik gelişimlerini sağlayacak, uluslararası geçerliliğe sahip ve AB standartlarında eğitim verecek olan Dyo Akademi, Gebze’deki Dyo Boya Fabrikaları’nda düzenlenen bir törenle açıldı. Dyo Akademi açılış törenine, Yaşar Holding Onursal Başkanı Selçuk Yaşar, Yaşar Holding Yönetim Kurulu

Başkanı Feyhan Yaşar, Yaşar Holding İcra Başkanı Mehmet Aktaş, Dyo Genel Müdürü Hüseyin Çeliker ile Dyo ve Yaşar Holding’in üst düzey yöneticileri katıldı. Dyo’nun sosyal sorumluluk kapsamında değer verdiği bir proje olarak hayata geçen Dyo Akademi, boya ustalarının bilgi ve becerilerini artırmayı, yeni tekniklere ve teknolojilere hızlı bir şekilde uyum sağlamalarını ve uygulama bilgilerini geliştirmelerini hedefliyor. www.dyo.com.tr

2D YAPI, 2009 yapı FUARI'NDA Bu yıl 32.si düzenlenen Yapı 2009 İstanbul Fuarı 2D Yapı sekizinci kez katılıyor. Aydınlatma ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren 2D Yapı, fuar süresince birbirinden şık aydınlatma, anıt ve selektif dış cephe ürünleriyle ziyaretçilerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. 2D Yapı bugüne kadar Kazakistan, Türkmenistan,

Azerbaycan, Fas, Katar, Dubai, gibi ülkelerde ünlü mimarlarla çalışarak projelere imza attı. 6-10 Mayıs tarihleri arsında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilecek fuarda 10 ayrı salonda 10 binden fazla ürün sergilenirken 2D Yapı da ürün gruplarıyla ikinci salondaki yerini alıyor. www.2dyapi.com.tr

VAILLANT ISH FUARI'NDA YENİ ÜRÜNLERİNİ SERGİLEDİ ödüllerinin sayısını 14’e çıkardı. Genel mekânlarda sosyalleşmeye teşvik eden bir oturma ünitesi olarak tasarlanan 4U, sırt biçiminin sunduğu farklı ölçülerde oturma hücreleriyle yan yana, sırt sırta ya da yüz yüze olmak üzere farklı oturma seçenekleri sunuyor. www.nurus.com

Vaillant, Frankfurt/ Main’da düzenlenen dünyanın en büyük ısı, iklimlendirme teknolojileri, yenilenebilir enerjiler ve banyo - bina servisleri fuarında yeni ürünlerini sergiledi. İki yılda bir düzenlenen Uluslararası Bina, Enerji Teknolojisi ve Banyo

Ekipmanları Fuarı’nda (ISH) Vaillant ürünleri doğalgazlı ısı pompası Zeolith, çok işlevli allSTOR boyler ve 280 kW’ye kadar ısıtma kapasiteli, yeni yoğuşmalı ısıtma kazanı ecoCRAFT’ın tanıtıldığı fuarda 2000 m2'lik standı ile ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. www.vaillant.com.tr



altta: Eko-teknolojik temalı seriden Sherwood sağda: Modern-lüks temalı seriden Decorum en sağda: Tekno-organik temalı seriden Art Glass

MODADAN BANYOYA REFERANSLAR VitrA Karo'nun Pazarlama Müdürü Konca Çalkıvık ile, geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Unicera Fuarı sırasında firmanın yeni ürünleri üzerine bir söyleşi yaptık.

MAYIS 2009 - XXI 68

SÖYLEŞİ - KARO

Tuçe Yasak

ty: Bu yıl Unicera Fuarı'nda Eczacıbaşı grubunda VitrA Karo ve Villeroy&Boch yer aldı. Vitra Karo'nun Rezidans grubundaki yeni ürünlerinden bahseder misiniz? Konca Çalkıvık: Modadaki akımlar nasıl ne giyeceğimizi etkiliyorsa,yaşam alanlarımızı ve banyolarımızı da etkiliyor. Rezidans diye adlandırdığımız ve ürünlerini her yıl tekstil ve moda dünyasındaki trendlerden yola çıkarak tasarladığımız bölüm, ağırlıklı olarak konutlara odaklanıyor. Dünyadaki trendleri tasarımcılarımız bizim için yorumluyorlar. Böylelikle her yıl yaklaşık 30 yeni seri piyasaya sunabiliyoruz. Bu yıl beş trendden yola çıktık; “saf ve yalın”dan “pastel şıklık” temasına doğru gittikçe desenin, rengin ve teknolojinin birlikte harmanlandığı kurgular ortaya çıkıyor. Örneğin, Timeless serimiz “saf ve yalın” teması altında yer alıyor; düz, sade renklerin kullanıldığı, huzurlu ve dingin bir mekân yaratılmasını sağlayan ürünlerden oluşuyor. İkinci tema “ekoteknolojik” altında doğanın huzur veren renkleri ve doğadan gelen biçimler doğal malzemelerle ve teknolojiyle birleşiyor. “Tekno-organik” temalı ürünlerimiz ise organik desenleri ve

rölyefli yüzeyleriyle yaşam alanlarına üçüncü boyut kazandırıyor. Burada da yine aynı sonuca geliyoruz; doğayı teknoloji ile harmanlayıp içinde yaşamaktan keyif alacağımız mekânlara taşıyoruz. Bu yıl ki Unicera Fuarı sırasında “eko-teknolojik” ve “teknoorganik” temalarına ek olarak “modernlik” temasına da vurgu yaptık. ty: Vitra'nın Rezidans başlığı altındaki ürünleri ile artık Eczacıbaşı'nın bünyesinde olan Villeroy&Boch'un ürünleri arasında bir paralellik olduğunu gözlemlemek olanaklı. Bu iki markanın ürünleri nasıl farklılaşıyor? kç: Her ikisi de son tüketiciye ağırlık veren markalar. Villeroy&Boch kendini daha çok yaşam tarzı mimarı olarak tanımlarken, VitrA'nın hedef kitlesinde profesyoneller ağır basıyor. Ayrıca VitrA bütüncül kaplama çözümleri sunmayı amaçlıyor. ty: Son tüketicinin yanında, profesyonel kitleye (mimarlar, inşaat firmaları, proje sahipleri) yönelik yeni ürünleriniz ve çözüm paketlerinizi anlatır mısınız? kç: Karo sadece banyoda kullanılan bir ürün değil, bir kaplama malzemesi ve bu malzemeyi hava alanları, alışveriş merkezleri, restoranlar, süpermarketler, oteller ve okullar gibi aklınıza gelebilecek her türlü mekânda yerde, duvarda, tavanda, dış cephede, kısacası kaplama yapılabilecek her türlü yüzeyde

kullanmak mümkün. Biz de teknolojinin olanaklarını kullanarak sağlam, işlevsel, detay çözümleri de içeren ürünleri profesyonel kitleye sunuyoruz. Arkitekt serimizde hem sırlı hem sırsız ürünler var, hem de detay parçalarıyla köşeler çok rahat dönülebiliyor; bu da temizlik bakımından avantaj sağlıyor. Özellikle yurt dışında bugüne kadar bu detay parçalar bize çok büyük avantaj sağladı. Dünya'da karo üreten bir sürü firma var ancak detay parçaya bu kadar önem verip bütüncül bir ürün serisi sunan firma sayısı çok az. Bu nedenle VitrA, tüm dünyada bir proje markası olarak öne çıkıyor. Function serimiz, restoran mutfakları, gıda üretim tesisleri gibi endüstriyel alanlarda kaplama malzemesi olarak kullanılıyor, kolay temizleniyor ve kaymayı engelliyor. Altıgen karolar da yine endüstriyel alanlara yönelik. Bunun dışında görme engelliler için tasarladığımız Tactile serimiz, tren ya da metro istasyonlarında duvarlarda kullanılan ve yön bulmaya yarayan karolardan oluşuyor. Urban Life, kent yaşamına yönelik estetik, dayanıklı, kolay temizlenebilir ve kaygan olmayan kaplama çözümlerinden oluşuyor. Geçen yıl piyasaya sunduğumuz 45cm x 90cm boyutlarındaki ürünlere bu yıl da yeni tasarımlar ve kesme bordürler eklendi. Vegas, Neo Quartize ve Sherwood Urban Life içerisinden öne çıkardığımız ürünler.



MAYIS 2009 - XXI 70

UYGULAMA - AYDINLATMA TASARIMI - ANTALYA

mal sahibi: Metati Turizm Yatırım (Tez-Tour) mimari tasarım: Beka Mimarlık / Yavuzcan Öz iç mekân tasarımı: Giza Design / Ayşe Sönmez, Gülden Toker inşaat alanı: 15400 m2 elektrik yüklenicisi: KEY Mühendislik yapım tarihi: 2008 yer: Antalya / Altınova

aydınlatma tasarımı ve üretimi: Damla LED, Vetaş aydınlatma satış ve uygulama: Vetaş Elektrik ve Aydınlatma kullanılan ürünler: Damla LED şerit aydınlatma, Osram Linearlight Dragon Modül, Damla LED-Osram Power LED Color Power Line, Damla LED- Osram Power LED Color Power Spot

fotoğraflar: Damla LED Arşivi

IŞIL IŞIL CEPHE Yapımı ve yatırımı Tez-Tour Turizm tarafından üstlenilen Atlanta Center Alışveriş Merkezi'nin iç mekân ve cephe aydınlatmasında ışık kaynağı olarak LED kullanıldı. Atlanta Center'ın standart cephe tasarımlarının aksine cephe kaplamasıyla ışıklandırmayı birleştiren cephesi, farklı bir görsellik sunuyor. Bir desen oluşturan cephe konstrüksiyonu ile cephe duvarı arasında kullanılan Osram High Power LED’ler ve güçlendirilmiş Color Power Line projektörlerle, içten aydınlatılarak tüm binanın ışığı ile ön plana çıkması sağlanıyor. Bunun yanı sıra LED şerit aydınlatmalar ile binanın üstünde bulunan taç detayları da çizgisel bir şekilde aydınlatılıyor ve cepheye bir

hareket kazandırılıyor. Girişlerde bulunan kolonlar da Color Power serisinin spot projektörleri ile dar açı lensler kullanılarak düşeyde aydınlatılıyor; tavanda yer alan kasetlerin içi ise LED şerit aydınlatmalar ile çizgisel olarak aydınlatılıyor. Cephe aydınlatmalarında artık sıkça rastlanan Power LED’li cephe aydınlatma projektörleri, işlevsel bir aydınlatma sağlıyor. Yaratılmak istenen etkiye uygun lens(açı) seçenekleri sunan bu ürünlerle görsel anlamda etkili ve dekoratif bir aydınlatma sağlanıyor. Dış cephe aydınlatmasıyla dikkat çeken yapı, iç mekânıyla da tasarım bakımından zenginlik sunuyor. Özenle

seçilmiş aydınlatma elemanlarının çeşitliliği ile mekânın her noktası farklı amaçlara uygun biçimde aydınlatılıyor. İki kattan oluşan alışveriş merkezinin iç mekânında bulunan ürün sergileme alanlarındaki duvar nişleri günışığı High Power LED’li Osram modüllerle aydınlatılıyor. Tasarıma uygun lens(açı) seçimiyle istenilen etki sağlanıyor. LED’lerin doğru rengi yansıtmasıyla alışveriş merkezinde sergilenen ürünler ön plana çıkarılıyor. Sergilenen ürünlerin bir kısmı yüz binlerce dolar değerindeki ipek el dokuma halılardan oluşuyor. Bu ürünlerin aydınlatılmasında kullanılan Osram ışık kaynakları ile ürünler UV ışınlarından korunuyor.



SÖYLEŞİ - OFİS MOBİLYALARI MAYIS 2009 - XXI 72

UZUN ÖMÜRLÜ RAHATLIK Humanscale, çalışma ergonomisine dair araştırmalarla tanımlanan sorunlara çözüm olarak ortaya koyduğu ofis gereçleriyle, bilgisayar başında çalışan kullanıcıların rahatlığına ve sağlığına odaklanıyor. Vendo'nun Türkiye temsilciliğini üstlendiği firmanın uluslararası başkanı George Kordaris, tasarıma ve sürdürülebilirliğe yaklaşımlarını anlattı. Enise B. Karaçizmeli

ebk: Öncelikle Humanscale'in hedef kitlesi ve çalışma alanlarından bahseder misiniz? George Kordarıs: Firmamız 27 yıl önce, masasında bilgisayar olan çalışanlara yönelik ürün geliştirmek üzere kuruldu. İşe, kullanıcının bilgisayarla nasıl daha rahat çalışabileceğini araştıran, ergonomi üzerine çalışan bir firma olarak başladık. Bir bilgisayar kullanıcısı için en önemli ürün sandalye; öte yandan tek önemli ürün değil. Bilgisayar ekranları için saydam filtreler tasarladık.

Bunun üzerine bilgisayarın yüksekliğini ayarlama gibi gereksinimlere yönelik ürün talepleri ile karşılaştık ve bilgisayar kolları tasarladık. Ürün yelpazemiz böyle böyle gelişmeye başladı. Bugün ürünlerimizin büyük çoğunluğu ofisler ve bilgisayar başında çalışanlar için. Ama hastanelere yönelik ürünlerimiz de var. ebk: Humanscale ofis mobilya ve aksesuarları üreten diğer firmalardan hangi yönleriyle ayrılıyor? gk: Humanscale ile diğer firmalar arasındaki temel fark, yapmış olduğumuz araştırmalar ve bu araştırmalar doğrultusunda geliştirdiğimiz ürünlerdeki işlevsellik. Öncelikle insanların nasıl çalıştığını inceliyoruz. Sırt, boyun ve omuz ağrılarını konu edinen tıbbi raporlara bakıyoruz. Sigorta şirketlerinden

insanların çalışırken ne gibi fiziksel rahatsızlıklarla karşılaştıklarına dair bilgi alıyoruz. Dolayısıyla problemin nerede olduğunu görüyoruz. Bu problemleri inceleyip kaynaklarını araştırdıktan sonra, problemin çözümüne yönelik tasarım yapıyoruz. Birçok kurum ve ürün tasarımcısı araştırma yapmadan tasarım yapıyor. Tamamen kendi istekleri, öncelikleri doğrultusunda malzeme seçimi yapıyorlar. Sandalyenin biçiminin hangi gereksinimlerden kaynaklandığını sorgulamıyorlar. Bazı insanlar, kurumlar önce bir ürün tasarlayıp sonra da bu ürünün kullanılabileceği bir problem tanımı yaratıyorlar. “İşte yeni tasarımım, bununla neyi çözebilirim?” gibi bir anlayış güdüyorlar. Bir ürün tasarladığımızda tüm dünyadaki insanların ürünü nasıl kullandıklarını bilmeliyiz. Yarattığımız çevresel etkinin



önceki sayfada solda üstte: Switch mouse solda altta: V3 duvara monte edilebilir çalışma istasyonu sağda: Humanscale monitör kolunun farklı pozisyonları

MAYIS 2009 - XXI 74

SÖYLEŞİ - OFİS MOBİLYALARI

bu sayfada sağda: Humanscale'in farklı ayak destekleri en sağda: Freedom koltuk altta ve altta sağda: Paramount çoklu monitör ayağı

bilincinde olmalıyız; kullandığımız malzemeler, kullanım sonrasında neler olacağı, malzemenin ne kadar sürdürülebilir olduğu önemli. Üretim aşamasında ise maliyet, mühendislik ve kullanıcıların gereksinimlerindeki çeşitlilik gibi konular devreye giriyor.

geri dönüştürmenin yeniden üretmekten daha pahalı olması ve daha fazla enerjiye gereksinim duyulması. Ürünün malzemeleri ne kadar geri dönüştürülebilir olursa olsun, sonuçta geri dönüştürülmüyorsa, buna “geri dönüşümlü” bir ürün diyebilir miyiz?

ebk: Çevreye duyarlılık ve sürdürülebilirlik meselelerine yaklaşımınızdan ve bu yaklaşımın ürünlerinize yansımalarından bahseder misiniz? gk: Ne yazık ki etrafımızdaki ürünlerin hangilerinin çevreye duyarlı olup hangilerinin olmadığı belli değil. Birçok firma ürünlerinde plastik kullandığını ve bu malzemenin geri dönüşümlü olduğunu söylüyor. Bu doğru olabilir, ama asıl sorulması gereken soru şu: “İnsanlar gerçekten plastik sandalyeleri geri dönüştürüyorlar mı?”. Yanıt: “Hayır, dönüştürmüyorlar”. Neden ise;

Biz de plastik sandalye üretiyoruz. Yeni sandalyemiz yalnızca sekiz parçadan oluşuyor ve 11 kg ağırlığında. Çevreye duyarlı, güzel ve basit bir sandalye tasarladığımızı iddia ediyorsak ve bu sandalye 25 kg yerine yalnızca 11 kg ağırlığındaysa, iddiamıza uygun bir sonuç elde etmişiz demektir. Sandalyede daha az malzeme kullanmamız, üretim aşamasında daha az çevre kirliliğine sebep olduğumuz anlamına gelir. Bir diğer önemli nokta da sandalyenin uzun ömürlülüğü ki bunu herhangi bir parçası

bozulduğunda kolaylıkla yenisiyle değiştirmekle de sağlayabiliyoruz. ebk: Humanscale Türkiye Pazarı'nda 2007'den beri yer alıyor. O zamandan bu yana edindiğiniz deneyimden ve bu pazardan beklentilerinizden bahseder misiniz? gk: Dünyanın neresine giderseniz gidin, yemek, dil, din, iklim, gelenekler hep farklı. Aynı olan tek bir şey var; o da insanların çalışma biçimi. Ruslar, Arjantinliler, Brezilyalılar vb. aynı şekilde çalışıyor: bir bilgisayar, bir telefon, bir sandalye, belki bir lamba, bir fincan çay ya da kahve. Türkler de farklı değil. Türklerin kimi kısa, kimi uzun, kimi iri, kimi ufak tefek. İstanbul'daki 18 milyon insan farklı ölçülere sahip. Bu oldukça kozmopolit ülkede insanların daha iyi, sağlıklı ortamlarda çalışmaları bizim amacımız.

Firmaların daha küçük ve akıllı ortamlarda, daha verimli çalışmalar yapmalarına olanak sağlamayı hedefliyoruz. Türkiye bizim planlarımız arasında oldukça önemli bir yere sahip. Vendo, buradaki tek yetkili temsilcimiz ve Türkiye pazarında çok başarılılar. Asıl problem hepimizin etkilendiği küresel kriz. Çalışanların bilinçlendirilmesi, doğru olmayan biçimlerde çalıştıklarının farkına varmaları çok önemli. Özellikle bu dönemde insanlar panik içinde ucuz ve kötü ürünleri tercih edebiliyorlar. Asıl gerekli ve önemli olan olan, üretici olarak, ürünleri nasıl daha ucuz değil, daha uzun ömürlü hale getirebileceğimizi düşünmek; tüketici olarak, yalnızca bugüne ya da yakın geleceğe yönelik değil, uzun vadeli kararlar almak; ucuz ve kötü masalar yerine, akıllı masaları tercih etmek.





BASF

MAYIS 2009 - XXI 78

DOSYA - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI

BASF, Ar-Ge çalışmalarını enerji verimliliği ve kaynakların korunmasına yönelik inovasyonlar üzerine yoğunlaştırıyor. BASF, enerji verimliliğiyle ilgili çalışmalarını evlerde, sanayide ve ulaşımda enerji verimliliği olmak üzere üç ana başlık altında yürütüyor. Toplam enerji tüketiminin yaklaşık dörtte biri binalarda ısınma ve soğutma için gerçekleştiriliyor. Isı yalıtımı yapılmış bir binada ısı yalıtımı yapılmamış bir binaya oranla ısınma için kullanılan enerji miktarından %40-60 oranında tasarruf sağlandığı düşünülürse, ısı yalıtımı enerjinin doğru ve etkili kullanımı için ilk düşünülmesi gereken konu. BASF’in geliştirdiği enerji maliyeti “sıfır” olan evlerde mekânı

BAUMIT Dış cephe ısı yalıtım sistemleri, kuru harçlar ve makineli hazır sıvalar sektöründeki firmalardan biri olan Avusturya merkezli Schmid Industrie Holding'e bağlı Baumit, nefes alabilen, aynı yoğunlukta üretilen standart polistren levhalara göre %23 daha iyi ısı yalıtımı sağlayan Open dış cephe ısı yatlım sistemiyle yaşam alanlarına sağlık ve konforu bir arada sunuyor. Son 20 yıl içinde, cephe teknolojileri alanında geliştirilen tüm yenilikler, Baumit OpenR dış cephe ısı yalıtım sisteminde bir araya getiriliyor. Optimum ankraj teknolojisi, difüzyona açık ve yüksek performanslı yalıtım ve yenilikçi nano teknolojiye sahip son kat kaplamalar, uyum içinde uzun yıllar sağlam kalıyor. Aktif hava alışverişi sağlayan Baumit OpenR, ETAG 004 onaylı bir ısı yalıtım sistemi olarak hem ısı yalıtımı sağlıyor hem de tadilat için

uygun. Bu sistem sayesinde inşaat aşamasında hem zamandan hem nakitten, ayrıca kullanım süresince ısı giderlerinden tasarruf ediliyor. OpenR Reflect ısı yalıtım levhası iyileştirilmiş ısı yalıtım özelliklerine sahip ve difüzyona açık. Baumit OpenR Reflect yalıtım plakası, gri renginden dolayı bir ısı yalıtım katsayısına sahip. Aynı plaka kalınlığındaki alışılagelmiş ısı yalıtım sistemlerine göre %23 daha yüksek yalıtım performansı sağlıyor. Nanoteknoloji alanındaki en son gelişmeleri bir araya getirerek cepheler için patentli bir “Anti-Aging” ürünü olan Baumit NanoporPutz kaplama, özel yüzeyi ve kendi kendi temizleme özelliği sayesinde konutlara ve cephelere kalıcı bir temizlik ve estetik kazandırıyor ve yapıların yıllar boyunca ilk günkü gibi yeni görünmesini sağlıyor. www.baumit.com.tr

ısıtma amaçlı tek bir radyatör ya da ısıtıcı dahi bulunmuyor. Ancak bu durum evin ısınmak için hiç enerji tüketmediği anlamına gelmiyor. “Güncel Isıtma Sistemi” adı verilen bir sistem kullanılarak evin ihtiyaç duyduğu enerjiyi kazanması sağlanıyor. BASF’in tüm dünyada kullanılan ürünü Styropor’u geliştirerek ürettiği Neopor, bir süredir BASF’in inşa ettiği sıfır enerji maliyetli evlerde kullanılıyor ve test ediliyor. Neopor taneciklerinden üretilmiş olan gümüş gri yalıtım levhaları hem daha kolay uygulama olanağı hem de yüksek yalıtım performansı sunuyor. İçindeki kızılötesi emiciler ve yansıtıcılarla %60’a varan ısı yalıtımı sağlayan Neopor, özel panel ya da kaplamalara dönüştürülerek hem bina yalıtımında hem de özel

ambalajlama ve taşıma kutularının yapımında kullanılabiliyor. Neopor yalıtım panelleri geleneksel panellere oranla %20 daha ince kullanılabildiğinden, eski binalara ve iç mekânlara da rahatlıkla uygulanabiliyor. Öte yandan Neopor yalıtım levhalarının üretiminde doğaya ve çevreye zararlı gazlar kullanılmıyor. BASF’in Yapı Kimyasalları birimi, Neopor’u sistemsel bir çözüm içerisinde de kullanıma sunuyor. BASF Yapı Kimyasalları’nın dış cephe mantolama sistemi MultiTherm NEO, yalıtım levhası olarak Neopor’u kullanarak hem yarı yarıya enerji tasarrufu sağlıyor hem de Neopor'un koruyucu özelliğiyle binaların ömrünü uzatıyor. www.basf-yks.com.tr

BLUE'SAFE MAVİ KALE Blue’Safe Mavi Kale, dış cepheler için işlevsel ama aynı zamanda dekoratif çözümler sunuyor. Blue’s Decor mantolama çözümleri binaya değer ve estetik katıyor. Blue’s Decor dış cephe profilleri, eski ya da yeni her türlü yapıda kullanılabiliyor; üzerindeki çimento ya da akrilik esaslı sıva tabakası, güneşin UV ışınlarının etkilerine karşı koruma sağlıyor, cephenin çatlama ve yaşlanmasını önleyerek dış koşullara karşı dayanıklılığını artırıyor. Silme profilleri, yalı baskısı, köşe profilleri, söveler ve aksesuarlar olmak üzere çeşitli elemanlar bulunuyor. Üzerinde çimento

bazlı kaplama bulunan Blue’s Decor ürünleri, isteğe göre akrilik kaplamalı olarak da kullanılıyor. Üretim teknolojisinin getirdiği avantajlar ile projelere özel tasarlanmış dekoratif elemanlar, hızlı bir şekilde ve artı maliyet çıkarmadan üretilebiliyor. Bu pratik çözüm sayesinde, binaların dış cepheleri müşterilerin, mimarların isteğine ve yaratıcılığına göre estetik bir görünüme kavuşuyor. Blue’Safe Mavi Kale mantolama sistemleri ile binanın mantolanmasıyla % 50’ye varan enerji tasarrufu sağlanabiliyor. www.mavikale.com


DYO

dosya - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI 79 XXI - MAYIS 2009

Dyo, dıştan ısı yalıtım sistemini nanoteknolojik boya Nanotex ile bütünleştirerek duvar yüzeyinin ışıkla kendi kendini temizlemesini sağlıyor. Expanded Polisitiren sert köpük (EPS) ve Neopor ısı yalıtım levhalarının yanı sıra yapıştırma sıvası, mantolama sıvası, dübel, sıva filesi, profiller, mineral sıva ile son kat boya ve astarları da bünyesinde bulunduran Klimatherm dıştan ısı yalıtım sistemi, yaşam alanlarında %50'ye varan enerji tasarrufu ve ısıl konfor oluşturuyor. Kışın ısıtma, yazın soğutma giderlerini azaltıyor. Dış cephelerde renk ve doku seçenekleri sunan Klimatherm, özellikle mineral kaplamalı yüzeylerin aşırı kirlenme riskine karşı kendi kendini ışıkla temizleyen Nanotex nanoteknolojik dış cephe boyası ile cepheyi kire karşı koruyor. Nanoteknoloji, tekstil, boya, kimya, taş, su arıtma, elektronik, sağlık, otomotiv, bilgisayar teknolojisi ve sanayinin tüm kollarında kullanılıyor. Amerika ve Uzakdoğu ülkelerinde zor kirlenen kumaşlar, kırılmayan dayanıklı camlar, kolay çizilmeyen otomobiller,

buzdolabında bozulmayan ve bakteri üremesini engelleyen ürünler, sıcağı soğuğu geçirmeyen yalıtım malzemeleri ve havayı fotosentez yapan nano parçacıklar geliştirilerek kullanılıyor. Nanoteknoloji ile üretilen ürünler tüketiciye, mekanik, optik ve elektrik özelliklerinin yanı sıra, UV ışınlarına dayanıklılık, yüzey morfolojisini ayarlayabilme, yanmayı geciktirme, antibakteriyel özellikler, paslanmaya dayanıklılık ve kendi kendini temizleme gibi birçok avantaj sunuyor. Nano parçacıkların reçinelerle sarılması yoluyla elde edilen elastik ince kaplamalarla çok ince kalınlıklarda dahi kendi kendini temizleyen, çizilmeyen, elastik, korozyona dirençli yüzeylerle malzemelerin korunması mümkün. DYO nanoteknolojik ürünler, bileşimlerindeki nano parçacıklar ve reçinenin gözenekli yapısı sayesinde, zamanla yağmur suyu ve havayla taşınarak yüzeye tutunan organik maddeleri güneş ışığıyla parçalıyor, karbondioksit, su, nitrat ve sülfat tuzlarına dönüştürüyor. Yüzeyde oluşan bu tuzlar boyaya zarar vermeden rüzgâr ya da yağmurla yüzeyden atılıyor. www.dyo.com.tr

HEMEL Sayerlack yangın geciktirici cilalar 1997 yılından beri Türkiye'de Hemel teknik desteği ile uygulanıyor. Yangın geciktirici cilaların kullanım amacı, insanların toplu olarak bulundukları kapalı mekânlarda yangın çıktığı anda tahliye için yeterli zamanı kazandırmak. Kapalı bir mekânda yangın çıktıktan kısa bir süre sonra, ısı birkaç yüz dereceye ulaşır. Metal, çok iyi bir ısı iletkeni olduğundan, yangın sırasında bütün mekanik dayanım özelliğini kaybederek çöker. Ancak, ahşap iyi bir iletken olmadığından, mekanik özelliklerini kaybetmeden yangın sırasında metallere göre çok daha uzun süre dayanımını sürdürür. Alev ve ısı, ahşabın yüzeyinde bir karbon tabakası oluşturarak alevin iç kısımlara yayılma oranını azaltır. Yangın geciktirici verniklerin hem yangına karşı koruyuculuğu hem de estetiği birleştirmeleri gerekir. İngiliz ve İtalyan standartları, kaplama ve paneller, yer döşemeleri ve asma tavanlar, tefriş ve oturma gruplarını göz önüne alarak, bu ürünleri yangına dayanıklılık açısından altı sınıfa ayırır. Sıfırıncı sınıf alev almayan, beşinci sınıf kolaylıkla

yanabilen anlamına gelir. Kapalı bir mekânda oluşan yangında sıcaklık çok yüksek seviyelere ulaşıyor. Mevcut ahşap malzemeler yangın sırasında gaz yaymaya başladıkları için yangının ilerlemesi hızlanıyor. Alevin yayılma hızına göre birinci sınıf olan cilalar yangına maruz kalan ahşap malzemeyi en iyi koruyan ürünlerden oluşuyor. Sayerlack yangın geciktirici cilalar bağımsız ve resmi laboratuvarlarda test edilerek birinci sınıf sertifikası aldı. Ahşap malzemeyi koruyarak yangının ilerlemesine ve yayılmasına etkili bir şekilde engel oluyor. Sayerlack yangın geciktirici cilalar etkilerini iki aşamada gösteriyor. 200o C'ye kadar normal bir yangın geciktirici etkisi gösteriyor; 200o C'den sonra bu etkiye ek olarak film tabakası köpürüp birkaç santimetre kabarıyor, yüzeyde karbonlaşarak alevin ilerlemesini geciktiriyor. Sayerlack yangın geciktirici cila sistemleri, TA - Poliüretan şeffaf cila sistemleri, TB - Poliüretan beyaz lake sistemleri, TC - Poliüretan renkli lake sistemleri ve TD - Su bazlı beyaz ve renkli lake sistemlerinden oluşuyor. Sistemler birçok mekânda kullanılabiliyor. www.hemel.com.tr


JOTUN BOYA

MAYIS 2009 - XXI 80

dosya - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI

Jotashield Super Durable, kullanım ömrü geleneksel boya sistemlerinin iki katı olan yeni bir dış cephe ürünü. Bir binanın ortalama ömrüne karşılık gelen 20 yıl boyunca yapıyı dış koşullara karşı koruyor ve estetik bir görünüm kazandırıyor. Bu özelliğiyle yaşam-maliyet eğrisi dikkate alındığında, bakım-tutum maliyetlerinde büyük avantajlar sağlayarak uzun dönemli çözümler sunuyor. Özel hibrid bağlayıcısı ile düşük uçuculukta bileşenlere sahip olan ürün, yüksek dayanım ve esnekliğe sahip. Hibrid silikon bağlayıcısı, zorlu hava koşullarına karşı iyi koruma sağlayarak uzun ömürlü ve estetik bir görünümü garanti altına alıyor. Parlaklık dayanımı uzun olan ürün, antikarbonlaşma özelliğiyle su ve neme karşı yüksek bir koruma sağlayarak beton korozyonunu önlüyor. Jotashield Tex Ultra, çatlak köprüleme özelliğine sahip, %100 saf akrilik bağlayıcılı yan mat ve orta tekstürlü bir dış cephe boyası. Sağlam ve elastik bir yapıda. Ürün uzun süre kalıcı ve sağlam bir yüzey oluşturuyor. İngiliz bağımsız laboratuvarı Taywood Engineering tarafından yapılan test

KALECOLOR Kalia, ışıkla kendi kendini temizleyebilme özelliğinin yanı sıra içeriğinde bulunan özel fotokatalizörler sayesinde ışık ile aktive olarak ortamdaki zararlı maddeleri ve kötü kokuları da önlüyor, kirlenen havayı sürekli yeniliyor. Zamanla boya üzerinde biriken sigara dumanı ve kalorifer isi gibi organik kirleri içeriğinde bulunan nanoteknolojik hammaddeler sayesinde kazandığı fotokatalitik özelliği ile parçalayarak duvarların temizlenmesine

yardımcı olan Kalia, boya üzerinde bakteri oluşumunu azaltarak hijyenik bir ortam yaratıyor. Kalia, küf ve yosun önleyici özelliği sayesinde duvarlarda ve tavanlarda küf ve yosun oluşumunu engellerken kalorifer ve sigara isinin yarattığı kalıcı kire de son veriyor. Fotokatalitik, küf ve yosun önleyici, silikon katkılı, yüksek silinebilirliğe ve üstün örtme gücüne sahip Kalia, ferah ve sağlıklı ortamlar sunuyor. Su bazlı boya Kalia'nın, Kalia İpek Mat, Kalia Mat ve Kalia Tavan olmak üzere üç çeşidi bulunuyor.

kalıa

İlham kaynağı İstanbul olan IS7ANBUL Efekt ürünleri, sıradanlıktan uzak mekânlara imza atıyor. Su bazlı yapısı, silinebilme ve temizlenebilme özelliğiyle dikkat çeken Kalecolor IS7ANBUL Efekt ürünleri sedef, metalik ve yanardöner etkili farklı doku ve renk çeşitleriyle kullanıcıya kendi tarzını yaratma olanağı sunuyor. Sedefin en güzel tonları ve inci parlaklığı IS7ANBUL Sedef ile yaşam alanlarına girerken, IS7ANBUL Reflekte ışığa, bakış açısına ve zemine göre renk ve parlaklık değiştirerek

sonucunda boyanın 1,4 mm’ye kadar olan çatlaklara dayandığı belirlenmiş. Tex Ultra, bina yüzeyinde zaman içerisinde oluşabilecek kılcal çatlakların köprülenmesine katkı sağlıyor; hava koşullarına ve neme karşı yüksek dayanım gücüne sahip. Sünger rulo ile uygulandığında yüzey bozukluklarını gizleyen bir tekstür oluşturuyor. Ayrıca karbondioksit difüzyonu, su buharı geçirgenliği özellikleri test ederek ve dış cephede kullanıma uygun olduğu onaylandı. Jotun Boya, Fenomastic Gold Matt ile mat yüzeylerin dahi yıkanabilmesini sağlıyor. Parlak boyalı yüzeyler yıkanabilme özelliğine sahipken, mat boyalılar sadece silinebilme özelliğine sahip. Fenomastic Gold Matt ise her iki özelliği bir arada sunuyor. İçerdiği antiküf ve antibakteriyel katkılarla küf ve bakteri oluşumuna izin vermeyen ürün, hijyenin ön planda olduğu çocuk odası, mutfak gibi mekânlar için uygun bir ürün. Su bazlı olması ve üstün kapatma özelliği ile yüzeylere dikkat çekici bir görünüm kazandırıyor. Renk solmasına karşı dayanıklı olan Fenomastic Gold Matt, “multicolor” teknolojisi ile sınırsız sayıda renk seçeneği sunuyor. www.jotun.com.tr

sihirli mekânlar yaratıyor. IS7ANBUL Metalik ise uygulandığı yere modern bir çizgi katıyor, mekânlarda farklılık yaratıyor. Kara sıva, beton, çimento levha, alçı panel gibi mineral yeni yüzeylere, eski ve boyalı yüzeylere, cam tekstili, macun ve duvar kâğıdı üzerine uygulanabilen Kalecolor IS7ANBUL Efekt serisi, modern evlerden kafelere ve otellere kadar estetiğin ön planda olduğu mekânlarda tercih ediliyor. www.kalecolor.com

is7anbul


KÜTAHYA YAPI KİMYASALLARI soğutmada sağladığı %50’ye varan enerji tasarrufuyla hem bireylerin hem de ülkenin ekonomisine katkıda bulunuyor. Yeni yapılarda toplam bina maliyetinin sadece %3’ünü oluştururken, mevcut yapılarda kendisini iki-dört yıl arasında amorti ediyor. Binalarda yapılan yalıtım sistemleri bireylerin doğalgaz faturalarını ve yaz aylarındaki klima giderlerini büyük ölçüde azaltıyor. Dış cephe ısı yalıtım sistemi, duvar elemanlarıyla birlikte kolon, kiriş gibi betonarme elemanlarını da yalıtıyor. Yapının dışa bakan iç duvarları ile bina içi sıcaklığı arasındaki sıcaklık farkına bağlı oluşabilecek yoğuşma, küflenme gibi sorunlar yaşanmıyor. Enerji tasarrufuna bağlı olarak Karbondioksit emisyonu yarı yarıya azalıyor, çevre kirliliğinin önlenmesine yardımcı oluyor.

dosya - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI 81 XXI - MAYIS 2009

Ülkemizde bulunan 18 milyonluk yapı stoğunun % 92’si ısı yalıtımsız durumda. Türkiye'deki enerji ihtiyacının %72’si ithal ediliyor ve ithal edilen enerjinin 7,5 milyar Dolar'ı yalıtımsız yapılardaki enerji kayıpları nedeniyle harcanıyor. Bu nedenle, enerjinin verimli kullanımı büyük önem taşıyor. 2001 yılında Kütahya Seramik'in tamamlayıcı ürünlerini Eskişehir'deki merkez fabrikasında üretmeye başlayan Kütahya Yapı Kimyasalları, 2003 yılından bu yana ısı yalıtım levhası yapıştırma harcı ve sıva harcı ile ısı yalıtım sektöründe. Bu yılsa Mantotherm markalı dış cephe ısı yalıtım sistemlerini sunuyor. Mantotherm dış cephe ısı yalıtım sistemleri, levha ve detay çözümlere dair aksesuar çeşitliliğinin yanı sıra yapıştırma harcı, sıva harcı ve mineral esaslı kaplamalarıyla paket sistem çözümleri de sunuyor. Mantotherm dış cephe ısı yalıtım sistemleri ısıtma ve

www.kyk.com.tr

KALEKİM Derz dolgu malzemesine dekoratif ve estetik bir yorum getiren Kalekim, evlere ve şık mekânlara yönelik göz alıcı etkiler sunmaya devam ediyor. Uygulandığı mekâna ışıltı ve parlaklık katan FugaSim altın, gümüş ve bakır tonları ile dekorasyon meraklılarının ilgisini çekiyor. FugaSim, seramik vb. kaplama malzemelerinin derzlerinde rahatlıkla kullanılabiliyor. Simli yapısıyla uygulandığı yerlere ışıltı ve parlaklık kazandıran farklı renk seçenekleriyle kullanıcının beğenisine sunuluyor. Altın, gümüş ve bakır ile FugaSim, sıra dışı mekânlardan hoşlananlar için farklı seçenekler sunuyor. Pürüzsüz yüzeyi ile kolayca silinebilen yapısının ve leke

tutmazlık özelliğinin yanı sıra düşük su emiciliği sayesinde hijyen sağlayan FugaSim, aynı zamanda küf ve yosun önleyebilme özelliğine de sahip. Çatlama ve aşınmaya karşı dayanıklı ve uzun ömürlü bir kullanım sağlayan FugaSim, kullanıldığı mekâna beraberinde görselliğin yanı sıra, kullanışlılığı da getiriyor. Yaşam alanlarında fark yaratmak isteyenler için uygun bir ürün profiline sahip olan FugaSim, ev dekorasyonun yanı sıra şık restoranlar, gece kulüpleri, oteller, havuzlar ve alışveriş merkezleri için de uygun seçenekler yaratıyor. www.kalekim.com


MARSHALL

ODE ODE, toplamda 120 bin m2 açık, 35 bin m2 kapalı alana sahip altı üretim tesisinde, polietilen köpük ısı yalıtım malzemesi ODE Flex, elastomerik kauçuk köpüğü ısı yalıtım malzemesi ODE R-Flex, ekstrüde polistren köpük ODE Isıpan, esnek havalandırma kanalları ODE Ductflex, polimer bitümlü su yalıtım örtüleri ODE

Membran ve camyünü ODE Starflex üretiyor. Polimer modifiye bitüm teknolojisiyle çalışan ODE tesislerinde üretilen, tüm iklim koşullarına ve yapı özelliklerine uyumlu Opal, Granat ve Rubin serisi su yalıtım membranları ile suyun yapılara verdiği zararlar ortadan kaldırılıyor. Kauçuk köpüğü yalıtım malzemesi ODE R-Flex, tesisat ısı yalıtımının

gerektirdiği önemli ölçütlerden ısı iletkenliği, su buharı difüzyon direnci ve yangın dayanımı gibi özelliklere sahip oluşu ve geniş ürün gamı ile tesisat ısı yalıtımında en çok tercih edilen malzemelerden biri. ODE Starflex, silis kumunun yüksek sıcaklıkta eritilerek elyaf haline getirilmesi ile üretiliyor. Kullanım yeri ve amacına göre farklı boyut ve teknik

www.marshallboya.com www.thermos.com.tr

özelliklerde şilte, levha, boru ve dökme şeklinde; çıplak, sarı camtülü, siyah camtülü ve alüminyum folyo kaplı olarak üretiliyor. TS EN 13501-1 A yangın sınıfında olan Starflex, yapı ve mekanik alanında ısı yalıtımı, ses yalıtımı ve akustik düzenleme, yangın güvenliği amaçlarıyla kullanılıyor. www.ode.com.tr

MAYIS 2009 - XXI 82

dosya - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI

Ani sıcaklık değişimleri binaları da insanlar kadar etkiliyor. Sıcaklık geçişlerinde binaların en önemli ihtiyacı ise yalıtım. Marshall Thermo’s ısı yalıtım sistemi hem enerjiden tasarruf sağlayarak geleceğe katkıda bulunuyor hem de binaların ömrünü uzatıyor. Marshall’ın 2006’da piyasaya sunduğu Thermo’s ısı yalıtım sistemi, hem binalarda hem de kullanıcı harcamalarında A+ enerji etkinliğinde koruma sağlıyor. Yalıtımın tüm aşamalarını kapsayan bir sistem olan Thermo’s, farklı sıcaklıktaki iki ortam arasındaki ısı transferini azaltıyor; dış ısıyı içeriye sokmadan içerideki ısıyı koruyor. Hava koşulları ne olursa olsun, ısıyı Thermo’s kontrol ediyor. Evlerde

kullanılan ya da kullanılması gereken A+ ya da A++ sınıfı enerji etiketine sahip elektronik ürünler, yılda %20 - %25 arasında tasarruf sağlıyor. Bu kolay ve hızlı tasarruf yolu küresel ısınmaya ve aynı zamanda aile ve ülke ekonomisine katkı sağlıyor. Thermo’s da ısı yalıtımı sayesinde binalarda %55’e varan enerji tasarrufu sağlıyor. Thermo’s ısı yalıtım sisteminde Neopor, EPS, taşyünü ve XPS ısı yalıtım levhası seçenekleri bulunuyor. Bina yalıtımında uzun ömürlü, kalıcı çözümler üreten Thermo’s, binaların ömrünü uzatma, onarım masraflarını ve çevre kirliliğini azaltmayı sağlamanın yanı sıra sağlıklı bir çözüm.

r-fex

starflex


ONDULINE AVRASYA

nem nedeniyle oluşabilecek küfe ve çürümeye karşı önlem alınmış oluyor. Ürün, hava boşlukları sayesinde, binanın içinde bulunan buharın yoğuşmadan atılmasına yardımcı oluyor. Böylece çatı daha uzun ömürlü ve sağlıklı oluyor. Isoline levhasının altına tercihe göre ısı yalıtım elemanları da eklenebiliyor. Bu sayede iyi yalıtılmış bir çatı sistemi elde ediliyor. Isoline kiremit

altı yalıtım levhasının özel girintilerine bağlanarak döşenen kiremitler kaymıyor. Kiremitler ip kullanımına gerek kalmadan uygulanıyor. Isoline, üzerinde hiç kiremit olmasa bile, su sızdırmayan yapısıyla kiremit döşeme süresince çatının açıkta kalabilmesine olanak sağlıyor. www.onduline.com.tr

dosya - YALITIM VE YAPI KİMYASALLARI

Yapı malzemeleri üretimi ve pazarlaması konusunda faaliyet gösteren Onduline Avrasya, Isoline kiremit altı yalıtım levhası ile akan çatılara uygun çözümler sunuyor. Onduline Avrasya'nın sunduğu kiremit altı yalıtım levhası Isoline ile su sızıntılarına son veriliyor. Sızan suları

oluk diplerinden akıtan Isoline sistem, çatıların su geçirimsizliğini garantiliyor. Isoline yalıtım levhası, hangi tip kiremitle kullanılırsa kullanılsın karmaşık çatı detaylarını çözüyor, kiremitlerin çatıya bağlanmasını kolaylaştırıyor. Isoline kiremit altı yalıtım levhası ile kiremitler arasında kalan boşlukta dolaşan hava, kiremitlerin çabuk kurumasını sağlıyor. Bu sayede

83 XXI - MAYIS 2009

YTONG Yaşanabilir bir gelecek ve sürdürülebilir bir dünya için enerji yönetmeliklerinin çıtası gittikçe yükseliyor. Ytong-Multipor tüm bu yüksek beklentilere cevap veriyor. Özellikle yapıların betonarme yüzeylerinin ısı yalıtımında kullanılan hafif bir malzeme olan Ytong-Multipor ile yangın riski olmadan, yüksek binalara dahi ısı yalıtımı yapılabiliyor. Ytong-Multipor'un dikkat çekici bir özelliği yanmaz bir cephe yalıtım malzemesi olması. Isıl iletkenlik değeri 0,045 W/mK olan Ytong-Multipor, Ytong’un Almanya’daki merkez laboratuvarları tarafından uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda geliştirildi. Birçok Avrupa ülkesinde yaygın olarak kullanılan, yeni nesil bir yapı yalıtım malzemesi olan Ytong-Multipor mineral esaslı olması sebebiyle, en çok okul, hastane ve alışveriş merkezleri gibi binaların dış cephelerinde tercih ediliyor. Ytong-Multipor ayrıca tavan, çatı, teras

ve garaj tavanlarının ısı yalıtımında da kullanılıyor. Duvarları Ytong duvar blokları ile oluşturulan bir yapıda, betonarme yüzeylerin ısı yalıtımı Ytong-Multipor ile sağlanıyor. Sistem, yine Ytong tarafından üretilen mineral esaslı hafif dış cephe sıvası ile tamamlanıyor. Bu sayede binaların dış cephesinde güvenli ve tek katmanlı bir kabuk oluşturuluyor. Ytong hafif dış cephe sıvasının yanı sıra alçı esaslı iç sıva çeşitleri de inşaat sektörünün hizmetine sunuluyor. Ytong-Multipor, ekolojik inşaat malzemesine iyi bir örnek olan ve çeşitli kurumlar tarafından onaylanan Ytong ile aynı hammaddelerden, özel bir teknoloji ile üretiliyor. Başlıca hammaddeleri kum, kireç ve su olan Ytong, yüksek ısı yalıtımı, su buharını ve nemi doğal yoldan dışarı atan yapısı, geri dönüşüme uygun ve ürün kaybını en aza indirebilen üretim modeliyle ekolojik evlerin yaratılmasını sağlıyor. www.ytong.com.tr


MAYIS ajandasI ... - 4 Mayıs

Fusion Art Institute 7. Uluslararası Takvim Tasarımı Sergisi

Ahmet Göğüs Sanat Galerisi, İstanbul

www.kulturmerkezi.hacettepe.edu.tr

Galerist, Beyoğlu

0212 244 8230

Akaretler, İstanbul

www.mtd.org.tr

Swissotel, İstanbul

www.perakendetasarimkonferansi.com

www.ieu.edu.tr

seminer.

İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İzmir

Bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek Ankara

Çankaya, Ankara

www.ankaratasarimgunleri.org

Jacob K. Javits Convention Center, New York

www.icff.com

santralistanbul

www.santralistanbul.org

Malta Üniversitesi, Valletta, Malta

www.landschaftsinformatik.de

Mimarlar Odası Antalya Şubesi, Antalya

www.antmimod.org.tr

Japon sanatçı Fumihiko Hyomon Enokido'nun 1978'de kurduğu "Fusion Art Institute" tarafından her yıl düzenlenen sergisini bu sene Hacettepe Üniversitesi konuk ediyor.

... - 16 Mayıs

Elif Uras, Panorama Pasajı Sergisi

Sergide sanatçının son dönem resim ve desenlerinin yanı sıra İznik çinileri de yer alacak.

6 - 10 Mayıs

Galata Moda Festivali

Moda Tasarımcıları Derneği tarafından iki yıl içinde gerçekleştirilen sekizinci festival olacak.

14 Mayıs

Perakende Tasarım Konferansı 2009

14 Mayıs'ta İstanbul Swissotel'de bir araya gelecek olan dünyaca ünlü tasarımcılar, perakendede fark yaratmak için neler yapılması gerektiğini konuşacaklar.

14 - 15 Mayıs

Tasarım Tarihinin Ötekileri

4T (Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu) kapsamında gerçekleştirilen dördüncü

15 - 17 Mayıs

Ankara Tasarım Günleri

Tasarım Günleri'nin teması “Krizde Tasarım”.

16 - 19 Mayıs

ICFF Mobilya Fuarı

21.yılını dolduran ICFF Mobilya Fuarı, bu yılda bir yenisini gerçekleştiriyor.

21 Mayıs - 21 Haziran

Moleskine Detour Sergisi

Londra, New York, Paris ve Berlin’den

ajanda

sonra İstanbul’a gelecek olan Detour Sergisi, dünyaca ünlü çağdaş sanatçıların, kendi tasarımlarıyla kişiselleştirdikleri Moleskine defterlerinden oluşan eşsiz bir koleksiyon sunacak.

MAYIS 2009 - XXI 84

21 - 23 Mayıs

Digital Landscape Architecture 2009 Konferansı

Anhalt Üniversitesi ve LE:NOTRE ortaklığıyla düzenlenen etkinliğin bu yıl onuncusu gerçekleşiyor.

22 - 24 Mayıs

4. Uluslararası Genç Mimarlar Buluşması

Ana teması “Gelecekte Tasarım” olan etkinlik kapsamında “22. Yüzyıla Doğru Konut ve/veya Konut Alanları” başlıklı bir fikir proje yarışması da düzenleniyor.

26 Mayıs

Shigeru Ban “Çalışmalar ve İnsani İşler” Konferansı

Konferans saat 19:00'da başlayacak.

Yapı-Endüstri Merkezi, İstanbul

www.yem.net

26 - 29 Mayıs

4. Mimarlık Eğitimi Forumu “Mimarlık Eğitiminde Esneklik”

Forum, MimED ve Erciyes Üniversitesi

Kayseri ve Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

www.mimed.info

santralistanbul

www.santralistanbul.org

Mimarlık Fakültesi işbirliği ile düzenleniyor.

... - 16 Ağustos

“Track 08” Yıl Sonu Öğrenci Sergisi

Sergi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Görsel İletişim Bölümü ile Fotoğraf ve Video Bölümü öğrencilerinin işlerinden meydana geliyor.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.