C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş Ürer endüstriyel tasarım editörü Elif Esmez peyzaj ve blog yuvası editörü Enise B. Karaçizmeli yardımcı editör Bihter Çelik
Sade ve Parlak FİKİRler
satış ve pazarlama koordinatörü Eda Ünsalan reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Biriçim Kalender grafik tasarım Aslıhan Özgen sayfa tasarım ve uygulama Sibel Gündoğdu grafik asistanı Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu, BEK web tasarımı Ufuk Demirgüç Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Yapı Kredi Bankası Akademi, Kocaeli, 2009 © Cemal Emden basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.
Londra'daki Tasarım Müzesi'nde yer alan Form Matters sergisi, coşkulu dönemlerin ardından sadelik çağının geldiğini düşünen ve mimarlığı da bu noktada arayan David Chipperfield'ın işlerine yer veriyor. Mimarlığın, içinde bulunduğu koşulları iyice gözlemleyerek ve de bu koşullara yönelik kendine has yorumlar üretilerek yapılmasını bir zorunluluk olarak gören Chipperfield, kendi işlerini de bu bağlamda üretiyor. Dahası kendi işlerinin sergisini de tıpkı benzer bir yaklaşımla ele alarak yalın ve kolay okunur bir sergi düzenini yeğliyor. Bu sadelik arayışı, bugün neredeyse her biri kendi köşesinde bağırmayı tercih eden yapı üretiminin yanında hem naif hem de ayrı duruyor, zaten. Chipperfield'ın işlerini diğerlerinden ayrıştıran da bu. Proje bölümünde yer verdiğimiz Gebze'deki Yapı Kredi Bankası Akademi binası, Chipperfield'ın mimarlığın olmazsa olmazları olarak nitelendirdiği iki başlığa (bağlam ve yorumlama) iyi yanıtlar üreten bir proje. Konumlandığı banka kampüsünün gridal planını ve o planın sunduğu yaşantıyı izleyen mimarlar Ertuğ Uçar ve Mehmet Kütükçüoğlu, mevcut yaşantının akışını tamamen bozmayan ancak diğer yandan da tamamen onun kurallarıyla hareket etmeyen bir bina yerleşimi kurgulamışlar. Gridal planın köşesinde konumlanan, diyagonal olarak topoğrafyanın
ucundan adeta fırlayan bina, 10 metrelik iki konsoluyla ve yarı-saydam bakır cephesiyle kampüse eklemleniyor. Diğer yandan sokağın devamı olarak kurguladığı iç atriumunda canlı bir yaşantının hakim olmasını hedefliyor mimarları. Parlak bir fikir üstüne inşa edilmiş bir proje olan Emilio ve Annabianca Vedova Vakfı iç mekanı bu sayının sadelerinden. Renzo Piano ile Alessandro Traldi tarafından tasarlanan sergi mekanı, izleyicinin mekan içindeki hareketindense Vedova'nın büyük boyutlu tuvallerinin hareket etmesi fikri üzerine kurulu. İzleyiciyi bir sergi salonundan ziyade bir tiyatro salonundaymış hissi veren bu sergileme biçimi, ressam Vedova'nın her zaman hareketi aramış olan resimlerini sunmak için biçilmiş kaftan. Parlak bir diğer fikir ise Cansu Akarsu'dan... 500 boya kaleminin bir arada durmasını sağlamak amacıyla açılan 500 Coloured Pencils yarışması için Akarsu'nun önerdiği ve birinciliği kazanan proje, kalem başlıklarıyla sürekli birbirine eklemlenen kalemlerin birlikteliği üzerine.
XXI
köşe yazarları Aldo Cibic 1977'de Ettore Sottsass ile çalışmaya başladı. 1980'de kurucularından biri olarak Memphis oluşumunda yer aldı. Bugün ana çalışmalarını, kentsel tasarım, mimarlık ve iç mekan tasarımı üzerine Cibic&Partners ile birlikte Milano'da, sürdürüyor. Vicenza'daki Atölye Cibic'te yeni tasarım tipolojilerinin gelişimine yönelik tasarım ve araştırma yapıyor. Aynı zamanda Domus Academi'de, Milano Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü'nde ve Venedik Mimarlık Üniversitesi Tasarım Fakültesi'nde ders veriyor. Şanghay'daki Tonhgiji Üniversitesi'nde de konuk profesör olarak ders veriyor.
alpay er 1988 yılında ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını 1994 yılında Manchester Metropolitan Üniversitesi'nde tamamladı. 1997 yılında İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarına başlayan Er, 2006 yılından bu yana bölüm başkanlığı görevini sürdürüyor. Er, aynı zamanda tasarım yönetimi, stratejileri ve endüstriyel tasarım konularında danışmanlık yapıyor.
gülsüm baydar Gülsüm Baydar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarl›k Bölümü'nde lisans ve yüksek lisans programlar›n› bitirdikten sonra Kaliforniya Üniversitesi'nde Mimarl›k Tarihi alan›nda doktora yapt›. UC Santa Cruz, National University of Singapore, MIT, University of Adelaide ve Bilkent Üniversitesi'ndeki akademik pozisyonlar›n›n ard›ndan 2006 y›l›ndan beri ‹zmir Ekonomi Üniversitesi'nde Mimarl›k Bölümü başkanl›ğ›n› sürdürüyor.
OCAK 2010 - XXI 2
katkıcılar
katkıda bulunanlar Luca OrlandI Mimar, mimarlık tarihçisidir. Lisans derecesini Genova Üniversitesi Kentsel Tasarım ve Mimarlık Bölümü'nden aldı. 2005 yılında Torino Teknik Üniversitesi Mimarlık ve Çevre Mirası Tarihi ve Eleştirisi programında doktorasını tamamladı. Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümü'nde öğretim üyesi.
Merve Ünsal Princeton Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ve Görsel Sanatlar Bölümü’nü bitirdi. Halen New York'ta Parsons The New School of Design'da fotoğraf yüksek lisans programına devam ediyor.
Suha Özkan 1945 yılında Ankara'da doğdu. ODTÜ'de mimarlık, Londra Architectural Association'da tasarım kuramı eğitimi aldı. ODTÜ'de 15 yıl boyunca Mimari Tasarım ve Tasarım Kuramı dersleri verdikten sonra 1978 yılında Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı, 1979-1982 yılları arasında ise rektör yardımcılığına atandı. Ankara'da XXI Mimarlık Kültür Merkezi ve XXI yayınının kurucularındandır.
Yelda Gin İTÜ Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. 2003-2004 eğitim yılında değişim öğrencisi olarak Politecnico di Milano Üniversitesi'nde okudu. 2007 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı'nı tamamladı. 2008 yılından beri mimari çalışmalarına Londra'da Zaha Hadid Architects bünyesinde devam ediyor.
ANMA
XXI Dergisi kurucularından ve World Architecture Community internet sitesi kurucu yöneticilerinden Cüneyt Budak'ı geçtiğimiz günlerde kaybettik. Suha Özkan
Türkiye çıkışlı World Architecture Community internet ortamının kurucu yöneticisi ve bu ortamın dünyanın en popüler ortamları arasına girmesini sağlayan Cüneyt Budak’ı çok erken yitirdik. Hasan Barutçu ve Haluk Pamir ile birlikte çalıştığımız XXI Mimarlık Kültürü Merkezi’nde de Cüneyt en önemli sorumlulukları üstlenmişti. Merkez, XXI adlı bir de dergi çıkartmaktaydı. 1999 yılında kurulan merkez ve dergisi XXI, adlarıyla ilan edildiği gibi yakında gelecek yeni yüzyılın değerlerini işlemeyi amaçlayan düşünsel bir mimarlık görevinin sesiydi. Çıkan dokuz anıtsal sayısı ile üç yıllık kısa varlığında XXI, Türkiye mimarlık ortamında en etkili yayınlar arasında yer almıştı. XXI'i biçimlendirirken onun yepyeni bir kimlikle, o güne değin olmayanı yapmasını düşünmüştük. Hasan Baruçu ile Haluk Pamir ve benim önderliğimizde Danışma Kurulu'muzda Selçuk Alten, Sibel Asna, Ahmet Turhan Altıner, Nuri Çolakoğlu, Bülent Erkmen, İlhan Tekeli vardı. İlk hedefimiz tüm tasarım alanlarını ve kent kültürünü kapsayan bir dergiydi. Hepimizin özellikle Cüneyt’in aklında o yıllarda ortalığı kasıp kavuran Tyler Brulé’nin Wallpaper’ı vardı. Ama zamanla ve yoğun tartışmalar sonucu mimarlık ve
kent kültürüne ilgi duyan “intelligensia” yı hedef kitle olarak belirledik. Bu ortama özellikle edebiyat alanında katkılarda bulunmuş yetkin kişilere çok geniş yer verdik. Söyleşilerin çoğunu yetkin ozan-mimar, ODTÜ Öğretim Üyesi Ali Cengizkan yaptı. Saptamamız doğru çıktı ve XXI’in satışları beş binin altına düşmedi. Dergide özellikle özgün yazılara ve özgün görsel belgelemelere yer verdik. Uluslararası bir katkıcılar ağı da oluşturduk. Sponsorumuz Tepe sayesinde de her katkıya telif ücreti ödemeyi bir ilke edindik. Türkiye’de belki ilk kez derginin temalarını görselleştirme için uluslararası sanatçılara belgeleme ısmarladık. Ayrıca XXI’in grafik düzeni içinde yine uluslararası bir yetenekten yararlandık. Tüm bu işin mutfağını Haluk Pamir’in yönetiminde Cüneyt üstlenmişti. Ona bu sorumluluğu vermenin ne denli isabetli bir karar olduğunu da zaman içinde derginin benimsenmesi en iyi biçimde gösterdi. XXI iki ayda bir çıkan bir dergi olduğu için kalıcı ve o süre boyunca okurlarının vakit buldukça okuyor olması önemli idi. Bu nedenle de her sayıyı hem güncel bilgi aktaran ama ana yapısı ile tematik olan bir sayı yapmaya özen gösterdik. XXI'i yayınlamakta olduğumuz yıllarda yeni iletişim ortamı olarak internet büyük bir hızla yayılmaktaydı. 1999 yılında Cüneyt’le internetin erdemlerini tartıştığımızda, geleceğin iletişim
ortamının kağıtsız, yaygın ve küresel olması konusunda fikir birliğine vardık ve hemen www.worldarchitecture.org adresini sahiplendik. Cüneyt hiçbir zaman kendi kimliğini ya da egosunu ittirmek çabasında olmadı. World Architecture Community’yi yönetiyor ve en üst düzeyde katkılar vermeyi sürdürüyordu. Ama o “anonim” ve uluslararası olmayı yeğledi. Ona Richard Bach’ın eşsiz eserinin kahramanı martı Jonathan’ı önerdim. Cüneyt de “Jonathan Livingstone Martı” gibi sürekli hız sınırlarını zorluyordu. Çok hızlıydı ancak kendi hızıyla yarışabilirdi. Bu ismi çok sevdi. Ona kendi soyadının tersine yakın bir soyadı önerdim. Budak bilindiği gibi hem ağaçta hem ahşapta karmaşıktır ve sorun alanıdır. Oysa Cüneyt yeni fikirlerin ve taze düşüncelerin adamıydı. Ona “Budak” yerine “Gonca”yı önerdiğimde sevinmişti. Jonathan Budd kimliği ile yepyeni taptaze dostluklar yarattı. Yüz yüze geldiğimizde birçok kişinin Jonathan’a “gerçek bir centilmen, derin düşünür, cömert editör” gibi nitelemelerle iltifatlar yağdırmaları beni sevindirirdi ama onu tanıyanlara bile: “O bizim Cüneyt Budak.” diyemezdim. Cüneyt bizimle iki hayat yaşayıp bir kez öldü. Bilinmez ki belki de birçok hayat yaşayıp bir kez öldü. Çocuğum gibiydi. Acısı zor. Huzur içinde yatsın.
3 XXI - OCAK 2010
Cüneyt Budak 1954-2009 Jonathan Budd 2006-2009
güncel 6 BİÇİM, MALZEME VE HASSASİYET
21 Ekim 2009 - 31 Ocak 2010 tarihleri arasında Londra Tasarım Müzesi'nde sergilenen David Chipperfield: Form Matters sergisi, mimarın mesleğine yaklaşımını yazılar ve projeler üzerinden anlatıyor.
22 TASARIMIN ÖTE YANI... / ALPAY ER
ICSID Kongresi ve Bize Dair Değinmeler
24 MİMARİDE HATA(SIZLIK)
30 Eylül - 14 Kasım tarihleri arasında Storefront for Art and Architecture'da yapımı süren Pike Loop projesi, bir robot tarafından yedi binden fazla tuğla kullanılarak inşa edilen eliptik bir duvar.
10 EŞİk cİnlerİ/ GÜLSÜM BAYDAR
Duvarlar
OCAK 2010 - XXI 4
İçİndekİler
12 YİRMİNCİ DÜĞÜM
Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) 20. yaşını 7-12 Aralık tarihleri arasında "Türk Tasarımına İnanmak ETMK'nın 20 Yılı" sergisiyle kutladı. ETMK'nın bu 20 yıllık sürecini ve çalışmalarını ETMK başkanı Gülay Hasdoğan, sergi konseptini ve editoryal seçkiyi Özgün Tanglay, sergi mekanının tasarımını ise Katalist'ten Bahadır Güzel anlattı.
proje 26 YeŞİl süzgeç
Ataköy Sheraton Otel, yenilenen mimarisi ve peyzajıyla modern bir kent oteli kimliğini arıyor. Bu anlamda çevresiyle ilişkisi adına bir arayüz olan peyzaj tasarımı önemli bir role sahip. Arzu Nuhoğlu ile yeni peyzaj tasarımının konsepti ve süreci üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
16 “AZ”LA ÇOK / aldo cıbıc
Nasıl Davranılmak İstiyorsan Başkalarına Öyle Davran
18 SEZGİSEL MÜHENDİSLİK
24 Kasım'da YEM'de, Siemens sponsorluğunda bir sunum yapan mühendis Hanif Kara ile özellikle bilgisayar teknolojilerindeki gelişimlerin mühendisliğe yansıması ve mimar-mühendis işbirliği hakkında görüştük.
30 PEYZAJA UZANAN KOLlar Gebze'deki Yapı Kredi Bankası Akademi binası, banka kampüsünün mevcut gridal vaziyet planının köşesindeki aykırı konumlanışı ve topoğrafyadan taşan konsoluyla kampüse eklemleniyor.
50 HEPSİ BİR ARADA
Hırvatistan'ın bir liman kenti olan Rijeka'da konumlanan Zamet Merkezi, zeminden kırılarak yükselen şeritlerin oluşturduğu topoğrafyamsı yapısıyla, kent merkezi için yeni bir toplanma mekanı öneriyor. Proje hakkındaki sorularımızı 3LHD proje ekibi yanıtladı.
ürün
Yanqing Bölgesi için açılan masterplan yarışmasında birincilik ödülünü kazanan UNStudio'nun projesi doğaya uygun bir kentleşme oluşturmak üzere bölgeye uyumlu bir program öneriyor. İki program şeridinin iç içe geçmesiyle şekillenen proje bir üretim döngüsü üzerinden kurgulanmış.
52 ürün haberlerİ 56 GENÇ VE DİNAMİK
Türkiye'nin ilk yeşil ofis sertifikasına sahip Unilever Genel Müdürlük binası hakkında mimari firma Sistema'dan İhsan Kendirli ile, binada kullanılan mobilyalar hakkında ise Nurus Pazarlama Müdürü Senem Öcel ile görüştük.
58 DOSYA - ZEMİN VE DUVAR dosyası
46 HAVADA ASILI TUVALLER
Renzo Piano ve Traldi tarafından iç mekan tasarımı gerçekleştirilen, sanatçı Emilio Vedova'ya ait vakıf binası, sanatçının eserlerini alışılmışın dışında bir sergileme fikriyle izleyiciyle buluşturuyor. Luca Orlandi proje hakkında Alessandro Traldi ile görüştü.
Alessandro
66 ajanda
AGK Artstone Aspen Ataç Yapı & Mimarlık / Artigo Betek Corian Dendro Gerflor Jotun Kalecolor Karaca Mimarlık Lot Marshall Petra Polisan Hannahome / Rasch Şerifoğlu SK Concept Teknor Teknosel
5 XXI - OCAK 2010
42 DÜŞÜN, GELİŞTİR, ÜRET VE SAT
Social Designer tarafından düzenlenen 500 Colored Pencils (500 Boya Kalemi) yarışmasında End to End projesiyle birincilik ödülü kazanan endüstriyel tasarım öğrencisi Cansu Akarsu ile projesini konuştuk.
İçİndekİler
36 ŞERİT TOPOĞRAFYASI
SERGİ - MİMARLIK - LONDRA OCAK 2010 - XXI 6
BİÇİM, MALZEME VE HASSASİYET 21 Ekim 2009 - 31 Ocak 2010 tarihleri arasında Londra Tasarım Müzesi'nde sergilenen David Chipperfield: Form Matters sergisi, mimarın mesleğine yaklaşımını yazılar ve projeler üzerinden anlatıyor. Yelda Gin
Kendi neslinin en etkileyici mimarlarından biri olan David Chipperfield'ın kariyeri, projeleri ve mimarlık anlayışına dair ilk kapsamlı İngiltere sergisi Ocak 2010 sonuna kadar Londra Tasarım Müzesi'nde sergileniyor. Sergi, bir ofis retrospektifi olmak yerine, biçim, öz ve malzeme ilişkisine yoğunlaşan projeler üzerinden yaklaşımını anlatma çabası içerisinde. Sergi mekanı, sizi projelere dair bol fotoğraf, maket ve eskizle karşılıyor. Kurgu, şimdiye kadar görmediğiniz
ya da bilmediğiniz bir şeyi size sunmak üzerine kurulmamış; tersine rafine bir sadelik ve alçakgönüllülük arayışını hissettiriyor. Sergiyi gezdikçe, hem yazılar hem de projelerle serginin başlığı olan Form Matters'ı yanlış yorumlamamak konusunda uyarılıyorsunuz. Çünkü söylenmek istenen “Biçim önemlidir.” değil. Önceden kabul edilmiş biçimsel yaklaşımlar yerine, her projenin kendine ait bir çözüm arayışı ve buna bağlı olarak gelişen biçim, malzeme ve içerik yaklaşımları olması gerektiği her fırsatta vurgulanıyor. Karşınıza çıkan ilk metin -“Mantıksız bir coşku döneminden sonra yeni bir sadelik çağındayız. Artık daha hassas bir tasarım anlayışı ilgi uyandırıyor.”-
serginin projeleri sunmanın yanı sıra entelektüel bir söylem üretme arzusunda olduğunu düşündürüyor. Her ne kadar Chipperfield “Mimarlık kendisi için konuşur, onun manifestosu kendi varoluş biçimidir.” dese de aslında söylemek istediği çok şey var, kendi yapmak istediklerine ve yapılmasını pek de onaylamadığı şeylere dair. Basit ve öz bir içeriğe dayandırılmış alçakgönüllü bir mimarlık arayışında olduğu çok açık. Karmaşık, abartılı ve modaya uygun olanın da karşısında. “Yıllardır gösteri kültürü ve tutuculuk gibi olgular arasında çekiştirilen mimarlık, sonuçta birçok yerde en düşük standartlarda ticari üreticilerin elinde şekillendi.” diyor Chipperfield. Bir bakıma kendinden
SERGİ - MİMARLIK - LONDRA 7 XXI - OCAK 2010
önceki modernistlerin görüşlerini reddetmeden, tarih ve içeriğin önemini de akılda tutarak manyerizmden uzak ve kendine has bir dil üretmeye çalışıyor denebilir. Serginin beyaz paneller üzerinde sade bir yaklaşımla sergilenmesi ve projelerin siyah-beyaz siluetleriyle temsil edilmesi de bir rastlantı olmasa gerek. David Chipperfield, 1978'de AA'den (Architectural Association) mezun olduğunda, zamanın mimarlık ortamı pek parlak ümitler vaat etmiyordu. Modernizm ütopyasının getirdiği hayal kırıklıkları, ekonomik krizin etkileri ve postmodernizmin bu depresif ortama cevap verme çabaları içerisinde birçok mimar, akademik
hayata yönelmişti. Mimarlık pratiğinde yer almak isteyen Chipperfield, önceleri Douglas Stephen için çalıştı. Bu süreçte 1970'ler İtalya'sının Aldo Rossi, Giorgio Grassi gibi önemli mimarlarının çalışmalarından etkilendi. Sonrasında bir süre Richard Rogers ve Norman Foster için çalışıp 1984'te kendi ofisini açtı. Almanya, İtalya gibi kamu projelerini yarışmalarla sonuçlandıran ülkelerin tersine İngiltere, genç mimarlara çok fazla fırsat sunmuyordu; Chipperfield'ın 80'lerin ticari girişimcileriyle uzlaşmaya da niyeti yoktu. Dolayısıyla kariyerinin ilk önemli projelerini Avrupa'daki farklı yarışmalar üzerinden kazandı, aynı zamanda Berlin, Stutgart, Napoli ve Lozan gibi kentlerde akademisyen
olarak da görev aldı. Chipperfield bu bakımdan kendi neslinin uluslararası İngiliz mimarlarından sayılabilir. Chipperfield'a göre, mimarın iki ana sorumluluğu var. Her projenin kendi içeriğini, benzersiz özelliklerini kavrayabilmek ve bunlara dair kendi yaklaşımını geliştirebilmek. “Tasarlanan mekanın biçimi, kendini çevreye kabul ettirmek yerine, çevrenin yönlendirmesiyle kendini şekillendirmelidir.” diyor kendisi de. Bu açıdan daha edilgen bir yaklaşımla amacına ulaşmak istediğini düşündürüyor. Ama aynı zamanda çok vakur duruyor Chipperfield'ın bazı binaları. Sanki yıllar sonrasında ya da öncesinde gelseniz de ben hep burada
olacağım der gibi zamansız yapılar. Geçen yıl tamamlanan Barselona Adalet Sarayı, mimari bir geometrik natürmort gibi şehrin içinde yükseliyor. Sergilenen binalardan sadece Valencia'daki Amerika's Cup binasının ofisin genel çizgisi dışında daha hareketli bir biçim arayışı içinde olduğu söylenebilir. Chipperfield'ın işlerinde göze çarpan en önemli özellikler, ustaca ve ağırbaşlı tutumu, malzeme hassasiyeti, çevre ve içeriği anlama çabası. Her ne kadar özellikle kamusal binaları dışarıdan bakıldığında anıtsal bir his verse de, içine girdiğinizde mimarlığın temel değerleri olarak vurgulanan mekan, biçim, malzeme ve ışığın vurgulanışı ile daha insancıl bir ölçek ve güncel
altta: Modern Edebiyat Müzesi, Marbach am Neckar, Almanya; fotoğraf: Christian-Richters
önceki sayfada üstte: Americas Cup Binası, Valencia, İspanya; fotoğraf: Christian-Richters
bu sayfada Sergi salonundan görüntüler; fotoğraflar: Luke Hayes
OCAK 2010 - XXI 8
SERGİ - MİMARLIK - LONDRA
giriş sayfasında Hepworth Wakefield Sanat Galerisi, Yorkshire, Birleşik Krallık; fotoğraf: Alessandro Milani
bir yaklaşım içeriyorlar. Özellikle doğal ışık, kamusal mekanların vazgeçilmez bir parçası. Özellikle BBC Scotland binasının merkezinde yaratılan sosyal mekan, bu yaklaşımın başarılı bir ürünü. Sergide en büyük yere sahip olan proje, Chipperfield'ın genel mimarlık anlayışına iyi bir örnek olan Berlin Neues Müzesi. İkinci Dünya Savaşı'nda bombalanan ve yeniden yapılanması ve restore edilmesi yaklaşık 13 yıl süren bina, ofisin şimdiye kadar karşılaştığı belki de en zorlu ve karmaşık süreci beraberinde getirmiş. Bu süreç, tarihsel yaklaşımdan uzak yeniden üretim ve anıtsallaştırılmış restorasyonun bir birleşimi olarak nitelendirilmiş. Eskiden
yeniyi üretirken eskinin hafızasını koruyabilme amacı, çok yönlü bir mimari meydan okuma olarak adlandırılabilir bir bakıma. Örneğin geleneksel yöntemlerle katman katman restore edilen bir mekanın içindeki yıkılmış bir merdiveni yeni bir bakış açısıyla yeniden üretmenin getirdiği tezat, rahatsız edici olmak yerine çok yerinde ve ilginç bir tamamlanmışlık hissi verebiliyor. “Mimarlar müzeleri biçim üretme fırsatı olarak algılamak yerine sergilenen eser ve sergi mekanını anlama kaygısında olmalılar.” diyor Chipperfield. Bu açıdan söyleminin somutlaşmış bir sonucu Berlin Neues Müzesi. Marbach'daki Modern Edebiyat Müzesi ise, klasizmin rehabilite
edilmesini temsil ediyor. Mimarlığı özüne döndürme yaklaşımı, adeta Dorik tapınak mimarisinin mükemmel geometri ve simetri anlayışını yeniden canlandırma çabası gibi geliyor kulağa. Her ne kadar birçok projede farklı hassasiyetlerden bahsedilse de, bu yapı üzerinden otoriter ve pek de olasılıklara yer bırakmayan bir tutum içine de girilebildiğini düşündürüyor. Berlin Neues Müzesi'ndeki kendine has yaklaşım, bu yapıda yerini klasist bir manyerizme bırakmış olabilir mi? “Mimarların işlerinin neden önemli olduğunu kelimelere dökemedikleri günümüz ortamında, Chipperfield işinin yaratıcı ve felsefi içeriğini
anlamaya çalışıyor.”diyor sergi küratörü Dejan Sudjic. Chipperfield'in mimarlık anlayışına göre: “Sadece bellek ve yere önem veremeyiz ama onları inkar da edemeyiz. Sadece yenilik ve buluşlara bağlanamayız ama teknolojinin getirdiği olanaklara da sırtımızı dönemeyiz. Sadece toplumun ya da sadece bireyin sesi olmamız beklenemez. Mimarlığın gücü ve zorluğu bu ikilemlere dayanır.” Güce sahip olmak ve onunla aramıza mesafe koymak, toplumun bir parçası olmak ama gerektiğinde ona karşı çıkmak, tarihi hem kabul etmek hem de reddetmek şüphesiz mimarlıkta da zorlu ama gerekli bir sorgulama süreci.
DUVARLAR Duvar mimarlığın en temel öğelerinden birisi. Plan ve kesitlerde en kalın çizgilerle yapının konturlarını belirleyen, mimari kimliğin işareti olan cepheyi oluşturan ve belki de en önemlisi bedenleri barındıran mekanların çeperlerini oluşturan araç, duvar. Oysa duvar beden ilişkisi şaşılası biçimde gözardı edilip pek üstünde konuşulmayan, kanıksanmış bir durum. Mimarlık söyleminde mekan, bedenle duvar arasına giren, bedenle duvarın ilişkisini koparan öğe sanki. Oysa duvar/ mekan/beden üçlemesinin öğeleri arasında öncelik belirlemek pek de doğru değil. Bu öğelerin her birinin diğer ikisi üzerinde karşılıklı ve önceliksiz bir belirleyiciliğe sahip olduğu düşüncesinden hareket edince geleneksel mimarlık anlayışlarının biraz dışına çıkmak gerekiyor.
Eşİk cİnlerİ
Bunun için duvarın gündelik dildeki güçlü metaforik kullanımları oldukça aydınlatıcı. Başını duvarlara vurmak, birisiyle araya duvar örmek, duvarların ardına kapanmak gibi deyimler ilk akla gelenler. Fatih Akın’ın Duvara Karşı filminin başlangıcında Cahit’in arabasını bilinçli olarak duvara çarptığı kareyi tüm bu metaforların görselleşmiş hali olarak anlamlandırmak mümkün. Tüm bu örneklerde duvarın oldukça düşmanca, yabancılaştırıcı ve itici bir anlamı var. Dilde duvar ve beden birbirini sevmeyen, hatta birbirine karşıt kavramlar olarak karşımıza çıkıyorlar. İlginç bir biçimde mimarlığın temel öğesi, dilde istenmeyeni, tekinsiz olanı ve iletişimsizliği temsil ediyor. Belki de bu saptama bize mimarlık ve beden konusunda pek de sözü edilmeyen olgular için ipuçları veriyor. Belki mimarlığın duvarları da barındırdıkları bedenlerle değil mimarlığın kendi kendine gönderme yapan referanslarıyla barışık olmayı yeğliyorlar.
OCAK 2010 - XXI 10
1990’lı yıllarda akademik bir konferans nedeniyle gittiğim Chandigarh’da Le Corbusier’in Capitol yapılarını gezerken gözlediklerim bu durumu açıklayan iyi bir örnek. Bu hükümet binaları kompleksi hemen her mimarlık öğrencisine, standart mimarlık tarihi derslerinde modern mimarlığın büyük ustasının son dönem eserleri arasındaki önemli yeri dolayısıyla tanıştırılır. Mimarlık öğrencilerinin tanıştığı Chandigarh görselleri yapıların kütlelerine ve
gülsüm baydar gulsum.baydar@ieu.edu.tr
cephelerine -yani dış duvarlarına- odaklanır. Görkemli heykelsi formlara, derin galeriler ya da su ve kemer kullanımı gibi yerel kültüre yapılan referanslarla brüt beton gibi modern öğelerin usta birlikteliğine dikkat çekilir. Yayınlarda ve elektronik ortamlarda karşılaştığımız imgeler de tertemiz yapılara, bakımlı bir çevreye işaret ederler hep. Oysaki benzer imgelerle gittiğim Chandigarh’la gördüklerim arasındaki farklılık bambaşka bir anlatı ortaya çıkardı. Gerek yapıların içleri, gerek yapı aralarındaki mekanlar ve arka avlular tam da mimarlık disiplininin dışladığı, sessizce geçiştirdiği bir öğeyi ve onun izlerini barındırıyordu: yapıyı kullanan bedenleri. Onlar işin içine girdiğinde duvarlar sadece taştan, tuğladan ya da burada olduğu gibi ustaca kullanılmış beton formlardan değil; bunların et ve kemikle, kirle ve hatta kurutulan çamaşırlarla eklemlenmesinden oluşuyor. Mimarlık disiplini açısından bu bedenler binayı kirleten, mimari öğelerin öncelliğini gölgeleyen, yapıların değerini düşüren, kısacası yoklukları varlıklarına yeğlenen cisimler. Oysa gündelik yaşamlarında devlete işleri düştüğünde Capitol’e giden ya da orada görevli olarak çalışan bedenler bu görkemli yapıları hayatla eklemleyen, onlara can veren ve en önemlisi onların var olma nedenleri değil mi? Chandigarh deneyiminin ortaya çıkardığı en önemli paradoks mimarlık disiplininin duvarları öne çıkarıp onlar
Günümüzde dijital tasarım ortamında yeniden gündeme gelen bu farklı eşik olgusu çevresel değişim eşikleri (environmental gradient thresholds) olarak adlandırılıyor. Michael Hensel and Achim Menges’in tanımı şöyle: Çevresel değişim eşikleri, kamp ateşi örneğinde olduğu gibi, çevresel koşulların derecelenerek değiştiği bir spektrumda mekanları dinamik olarak ayrıştıran çevreler belirlerler.3
1 Alıntının kaynağı: http://www.moma.org/collection/ browse_results.php?criteria=O%3AAD%3AE%3A2581&page_ number=3&template_id=1&sort_order=1&artistFilterInitial=Y 2 Reyner Banham, Architecture of the Well-Tempered Environment (Illinois: University of Chicago Press, 1973 [1969]). 3 Michael Hensel ve Achim Menges, Morpho-Ecologies (London: Architectural Association, 2006), s. 18.
Yaşam duvarlarla ilgilidir; Sürekli duvarlardan içeri ve dışarı, ileri ve geri gideriz. Duvar en hızlı, en ince olandır; hep aştığımız şeydir. Bunun için de onu şimdi olarak, en dolaysız durum olarak görüyorum.1 Hejduk’un neredeyse bir diyagram niteliğindeki tasarımında duvarın mimari niteliğini bedenden bağımsız düşünmek, algılamak ve deneyimlemek olanaksız. Duvarı sadece bir cephe, engel ya da ayırıcı olarak değil de bir eşik olarak görmek ona başka türlü yaklaşmanın da yollarını açıyor. Peki bedenleri ve duvarları mimarlıktan bağımsız düşünmek; bedenlerin oluşturduğu eşiklerden söz etmek mümkün mü? Bu tür bir açılımın ilk adımlarını bundan 40 yıl önce, mimarlıkta çevresel kontrolü öngören ilk yapıtlardan birinde Reyner Banham atmıştı.2 Banham, kabile toplumlarının aktivitelerini hep merkezi bir odak noktası çevresinde örgütlediklerine dikkati çekerek bunlardaki mekan anlayışını kamp ateşi örneğiyle açıklıyordu. Mekanı mimari öğelerin belirlediği durumların tersine, kamp ateşi çevresinde bir araya gelen bedenler için eşik olgusunu duvarlar değil, bedenin ısıyla olan ilişkisi belirliyor. Dolayısıyla bu eşikler değişken ve esnek. Banham mimarların en özgür ve sınırsız mekanlarda bile duvarlarla belirlenmiş oda formülünden uzaklaşamadıklarından yakınırken, bir anlamda mimarlık disiplininin duvarları bedenlere yeğlediğini dile getiriyor.
karşı sayfada altta: Le Corbusier, Capitol, Chandigarh, 1947 Fotoğraf: Duncid; http://www.flickr.com/ photos/48013827@N00/275987220 sağda: Capitol’den görüntüler, 1995. Fotoğraflar: Gülsüm Baydar bu sayfada solda üstte: John Hejduk, Wall House 2, ca 1968. üstte: OceanD, Glass Wall project, prototype for a glass surface, 2003 http: //www.designboom.com/eng/funclub/ surface.html
11 XXI - OCAK 2010
Bu bağlamda John Hejduk’un 1970’li yıllarda üzerinde çalıştığı Duvar Evler (Wall Houses) serisi duvarla alışık olmadığımız biçimde yüzleşmemizi sağlayan ender tasarım araştırmalarından biri. Duvarın ana öğe olarak kullanıldığı serinin ikinci projesinde tüm tasarıma egemen olan anıtsal bir duvarın bir yüzeyine farklı renklerle kodlanan yemek, oturma ve yatma mekanları üç ayrı hacim olarak takılırken; diğer yüzeyinde bunlara, ve bir koridor aracılığıyla bağlanan çalışma mekanına erişimi sağlayan merdiven kulesi yer alıyor. Bu tasarımda duvarı gözardı etmeye, onunla yüzleşmemeye olanak yok. O her zaman “geçilen”, barınılan mekanlar arasındaki ve daha da önemlisi bedenlerle mimarlık arasındaki ilişkiyi sağlayan öğe. Hejduk, duvar projelerini zamanın -yani geçmişin, geleceğin ve şimdinin- ifadesi olarak görerek şöyle diyor:
Eşİk cİnlerİ
hakkında söylemler üretirken var oluşunu borçlu olduğu bedenlerden pek hoşlanmaması.
Derecelenerek değişen dinamik eşik koşulları anlayışı iç/dış, özel/kamusal, sıcak/soğuk gibi yapısal ikililerin sorgulandığı, özgül gereksinim ve deneyimlerce belirlenebilir alanların yaratılabildiği durumlara izin vermesi açısından ilginç ve değerli. Dolayısıyla duvar olgusunun da farklı biçimlerde ele alınabileceğinin; mimari duvarların sadece yabancılaşmanın, ayırımcılığın, düşmanlığın ve yalnızlığın değil geçirgenliğin, akışkanlığın ve iletişimin de işareti olabileceğinin müjdecisi.
SERGİ - TASARIM - İSTANBUL OCAK 2010 - XXI 12
yİRMİNCİ DÜĞÜM Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) 20. yaşını 7-12 Aralık tarihleri arasında "Türk Tasarımına İnanmak ETMK'nın 20 Yılı" sergisiyle kutladı. ETMK'nın bu 20 yıllık sürecini ve çalışmalarını ETMK başkanı Gülay Hasdoğan, sergi konseptini ve editoryal seçkiyi Özgün Tanglay, sergi mekanının tasarımını ise Katalist'ten Bahadır Güzel anlattı. Elif Esmez
ee: ETMK 20 yıl önce hangi amaçlarla kuruldu? O dönemde Türk tasarımı hangi aşamadaydı? Ne gibi ihtiyaçları vardı? Gülay Hasdoğan: ETMK, 1988 yılında mezun olduktan sonraki deneyimleriyle örgütlenme ihtiyacı duyan endüstriyel tasarımcılar tarafından kuruldu. O dönemde meslek tanınmıyordu, mesleği uygulama standartları oluşturulmamıştı. Tasarımcılar az sayıda bulunan büyük ölçekli firmaların Ar-Ge departmanlarında görev alıyorlar, çoğu zaman mesleki tanımlarının dışındaki alanlarda da görev yapmak durumunda kalıyorlardı. Mezunların kaygısı ve motivasyonu, endüstriyel
tasarımcıya toplumda ve endüstride mesleki kimlik kazandırmak, iş yaşantısında karşılaştıkları sorunları birbirleriyle paylaşarak çözümler üretmek, tasarım hizmetinin ücretlendirilmesi ve mesleki hizmet tanımlarının yapılması konularında birlikte çalışmaktı. ee: ETMK, bu 20 yıllık süreçteki gelişimini sergide de ayrıntılı bir şekilde aktardığı beşer yıllık dört dönemle tanımlıyor. Bu dört süreçten bahseder misiniz? gh: Ben bu dört süreci dayanışma, dışa açılım, işbirliği ve liderlik olarak tanımlıyorum. 1988-1993 yıllarını kapsayan ilk dönem iç dayanışmanın oluşturulmasıyla geçti. Mezunlar mesleğin tanıtılmasında ve uygulanmasında sorunlar yaşıyordu. Bu sorunlarla bireysel olarak mücadele etmenin sonuç vermeyeceği, ancak birlik olunursa etkili sonuçlar alınacağı
anlaşılmıştı. ETMK, ilk yıllarda kurumsal kimliğini oluşturarak ve üye kapasitesini geliştirerek düzenli gelir, sabit mekan ve çalışan personel teminine ağırlık veren güçlü bir yapı kurmayı hedefledi. 1994-1998 yıllarını kapsayan ikinci dönem dışa açılım dönemiydi. Türkiye’de endüstriyel tasarıma gerçek anlamda gereksinim duyan endüstrinin büyük bir kesimi Türk tasarımına inanmazken ETMK, 1994 yılında Ankara’da düzenlediği ilk sergiyle Türkiye’deki endüstriyel tasarım mesleğinin çalışmalarını sonuç ürünleriyle sergileyerek gözler önüne serdi. 1998’de İstanbul’da düzenlediği ikinci Designers’ Odyssey sergisine önemli bir katılım ve ilgi alarak endüstriyel tasarımın etkin ve yetkin bir meslek olduğunu ve endüstriye değişim, ülke ekonomisine ise yüksek katma değer getirebileceğini her kesime kanıtlamış oldu. ETMK’nın kuruluş ve gelişimini temsil eden bu
SERGİ - TASARIM - İSTANBUL 13 XXI - OCAK 2010
ilk 10 yıl serginin “Türk Tasarımına İnanmak” başlığının arkasındaki motivasyonu da tanımlıyor. Çünkü o yıllarda ETMK gerçekleştirmek istediği etkinliklere dışarıdan destek aradığı sırada, inançsızlık ve bunun devamında ilgisizlikle karşılaşıyordu. ETMK, inancını hiç yitirmeden gerçekleştirdiği bu etkinlikler sonucunda Türk tasarımına inananların sayısının da arttığına tanık oldu. 1999-2003 yıllarını kapsayan üçüncü dönemde ETMK, artık endüstriyel tasarımın tanıtılmasında tek başına değildi. Tasarımın getireceği katma değer potansiyelinin farkına varan birçok paydaş, sergiler, fuarlar ve yarışmalar düzenleme çabasına girmişti. ETMK bu paydaşlarla işbirliği yaparak 1999 yılında Designex ve 2003 yılında ADesign Fair kapsamında sergiler düzenledi. 2004-2008 yıllarını kapsayan dördüncü dönemde ise
ETMK, mesleki konularda öncelikli olarak danışılan, inisiyatif alarak çok ortaklı projeleri geliştiren ve yönlendiren bir paydaş oldu. 1994’te hazırlık komisyonunda yer aldığı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin kanunlaştırılmasında, Türkiye Tasarım Konseyi'nin kuruluş çalışmalarında ve tasarım teşvik sistemlerinin geliştirilmesinde rol aldı. 2008 yılında gerçekleştirilen Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri'nin başvuru ve değerlendirme süreçlerini kurgulayarak devleti ve sanayiyi temsil eden ortaklarla birlikte uygulamaya geçirdi. ee: ETMK İstanbul Şubesi'nin de 10. yılı aynı zamanda. Ankara'da kurulan oluşum 10 yıl sonra İstanbul'da da bir şube açmaya karar veriyor. gh: Designers’ Odyssey sergilerinin ilki 1994’te Ankara’da yapıldığında,
sergiye İstanbul’dan da çok sayıda tasarımcı katılmış, serginin ikincisinin, endüstrinin ve dolayısıyla tasarımcıların çoğunluğunun yer aldığı İstanbul’da yapılmasının çok daha etkili olacağı anlaşılmıştı. ETMK İstanbul Şubesi, ikinci Designers’ Odyssey sergisiyle aynı yılda, 1998’de kuruldu. Derneğin İstanbul’da yaşayan üyelerinin sayısı hızla çoğaldı. İstanbul daha sonraki yıllarda da tasarım etkinliklerinin merkezi oldu. ETMK, güçlü sanayi kuruluşlarının ve endüstriyel tasarım okullarının bulunduğu her ilde temsilcilikler kurarak bölgesel faaliyetleri desteklemeyi hedefliyor. Bunun bir parçası olarak bu yıl İzmir’de de temsilcilik kurdu. İzmir Temsilciliği 2010 yılında şubeleşme hedefiyle çalışmalarına devam edecek. ee: ETMK bugün, hangi vizyon ve misyon doğrultusunda çalışmalarına devam ediyor?
gh: ETMK, 2006-2007 yılları arasında Ankara, İstanbul, Eskişehir ve İzmir’de üyelerinin katılımıyla sivil toplum çalıştayları düzenleyerek misyon, vizyon ve stratejik planını oluşturdu. Üyelerin uzun süren toplantıları sonucunda vizyon, “tasarım farkındalığının yükselmesini ve endüstriyel tasarıma talebin artmasını sağlayan öncü örgüt olmak” olarak belirlendi. Bu vizyon doğrultusunda geliştirilen misyon; ürüne katma değer ve rekabetçi üstünlük kazandırmada tasarımın kullanılmasını sağlamak, iyi tasarımı destekleyerek getirdiği faydaları görünür kılmak, tasarım hizmetine erişimi kolaylaştırmak, tasarım teşvik olanaklarını artırmak ve bunlardan yararlanılmasını özendirmek amacıyla, lobi, araştırma, yayın, etkinlik ve kampanya yapmak, işbirlikleri oluşturmak. Design Turkey Ödülleri'nin yanı sıra, ETMK'nın tasarım teşvik
giriş sayfasında Sergi mekanının arka kısmında bulunan ve üyeleri sembol eden avize; fotoğraf: Katalist önceki sayfada üstte solda ve sağda: Serginin giriş bölümünde yer alan ve ETMK'nın 20 yıllık sürecini görsel ve metinlerle anlatan kısım; fotoğraflar: Katalist altta solda: Her iki mekanı birbirine bağlayan koridorlardan birinde bu 20 yıllık süreçte çıkarılan çeşitli yayınlar sergilendi; fotoğraf: David Seguin altta sağda: Design Turkey Ödülleri'nin anlatıldığı paftanın yer aldığı kısım; fotoğraf: David Seguin bu sayfada Diğer bir koridorda gerçekleştirilen yarışmaların ödülleri yer aldı; fotoğraf: David Seguin
İPLER, BAĞLAR, ÇOĞALMAK…
temasını ortaya çıkardı. ETMK, üyelerin birliği ve
Sergi Editörü Özgün Tanglay
onların tasarıma olan inançlarıyla havada duruyor. İp,
Sergi Tasarımı Bahadır Güzel/Katalist
sergi konseptini görselleştirdiği için, onu tüm salona yayarak sergilenen malzemeler arasında ilişkiler
İplerle görselleştirilen bu sergi önerisi “Türk
kurduk. İkinci kısmın odağında bulunan avize de, yine,
Tasarımına İnanmak” konseptinden yola çıktı. Sergi,
duvarı taşıyan iplerle bağlanarak üyeleri sembolize
üyelerin mesleğe ve meslek örgütüne inanarak 20 yıl
eden, kendilerinin ya da ürünlerinin fotoğrafları yer
içinde gerçekleştirdikleri, çok olmanın getirdiği güçle
aldı. İpler, iki odak noktasını birbirine bağlayarak
anlatıldı. Bu, tüm alana yayılan iplerle görselleştirilerek
kişilerin ve olaylarını vurgulayarak ETMK’yı var edenin
ipler ve üyeler arasında analoji kuruldu. Tek başına ele
aslında üyelerinin çalışmaları olduğunu gösterdi.
alındığında zayıf olan ipin, bir araya geldiğinde güçlü olduğunu, yük taşıyabildiğini vurgulamak istedik.
Özgün Tanglay serginin editoryal seçkisi hakkında
Tüm salonu çevreleyen ipler aynı zamanda kişiler ve
şöyle diyor: "ETMK'nın faaliyet raporları, dökümanlar,
olaylar arasındaki ilişkileri de işaret etmeyi amaçladı.
tutulmuş notlar, fotoğraflar ve yayınlar gibi
Yerleştirmeyi, giriş bölümü ve konferansların
arşivlenmiş pek çok belge vardı. Sadece yazılı
yapılacağı arka kısım olmak üzere iki bölüm halinde
belgelerle sınırlı kalmak istemedim. ETMK'lıların
mekana uygun olarak kurguladık. İçeriği sadece
yazılmamış hikayelerini kendilerinden öğrenmek
duvarlara yaymak yerine, serginin iki bölümünde
istedim. Bunun için gidip pek çok üye, eski başkan
iki farklı mekansal odak oluşturma yoluna gittik.
ve kurucularla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdim.
ETMK’nın 20 yılını görsel malzeme ve metinlerle
ETMK'nın nasıl hislerle büyütüldüğünün peşine
anlatan kısım ise ziyaretçinin ilk adımını attığı
düştüm. Bu, oldukça yol gösterici oldu. Kayıtlara
alanda yer aldı. İkinci bölüm ise kurumun vizyon ve
geçmemiş bilgiler ve öykülerle karşılaştım. Kimi
misyonunu gösteren, üyeleri sembolize eden avizeden
zaman şaşırtan, kimi zaman heyecanlandıran anılar
oluştu. Bölümleri birbirine bağlayan iki koridor ve
dinledim. Tümünü harmanlayıp tasarıma uygun
her iki geçiş alanındaki duvarlar da sergiye dahil
şekilde derledim."
OCAK 2010 - XXI 14
SERGİ - TASARIM - İSTANBUL
edilerek sağ geçişte yer alan duvarda bir rafla ödüller
sistemlerinin geliştirilmesi için Dış Ticaret ve Müsteşarlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne verdiği danışmanlıklar bu misyonun önemli parçalarıydı. ETMK, bu yıl Sanayi Bakanı'nın başkanlığında kurulan Türk Tasarım Danışma Konseyi'nde mesleğin tanınırlığını ve toplumda farkındalığı artırmak amacıyla yürütülecek çalışmaları desteklemeye devam ediyor. ee: 1994 yılında ilk ürün tasarımı sergisi Designers' Odyssey ile başlayan sergiler ve ödüller serüveni 20 yıl boyunca devam etti. Bu ödül sistemlerinin son ayağı geçen sene gerçekleştirilen Design Turkey Ödülleri oldu. Aradan geçen bu sürece bakıldığında gerçekleştirilen bu ödül sistemlerinin Türk tasarımının gelişmesi ve endüstriyel tasarıma talebin artması yönündeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
gh: 90’lı yıllarda Designers’ Odyssey sergilerinin, 2005 ve 2007 yılları arasında Marketingist fuarları beraberinde düzenlenen Tasarımla Kazananlar sergilerinin ve son olarak Design Turkey Ödülleri'nin ardından gösterilen ilgi ve bu etkinliklerin ve ödüllerin devamının getirilmesi talebi, endüstriyel tasarıma artan talebin de bir göstergesi. Ekonomik krizle birlikte yavaşlamış olduğu halde, son yıllarda endüstriyel tasarım hizmetine artan bir talep var. Biz de bu talebe destek olmak adına meslek kuruluşumuza gelen talepleri üyelerimize bildiriyor, güncel sergi kataloglarımızı da başvuranlara kaynak olarak gösteriyoruz. Ee: Türk Tasarımına İnanmak sergisi, aslında bir taraftan bu 20 yıllık sürece ayna tutarken diğer yandan da Türk tasarımının gelişim sürecini de izleyicilere aktarıyor. gh: Türk tasarımı 1980’lerde benimsenen liberal ekonomi
sergilenirken, sol geçişteki duvar ise yarışmaları öne
Sergi tasarımını gerçekleştiren Katalist'ten Bahadır
çıkardı. İlk bölümün odağında duvar, ikinci bölümün
Güzel mekan hakkında şöyle diyor: "Serginin amacı;
odağında ise üyeleri sembolize eden avize yer aldı.
kurumun, Türkiye’de tasarım sektörünün oluşmasını
Ziyaretçinin sergi alanına adım attığı anda onu
sağlamak için 20 yıldır yaptığı çalışmaları yaratıcı bir
karşılayan duvar, 20 noktadan bağlı iplerle taşındı.
etkinlikle hedef kitlesine anlatmaktı. Serginin teması
Kurumun 20 yılına atıfta bulunan 20 ipin taşıdığı
bu amaç doğrultusunda Özgün’ün kurumun tarihinin
bu çift taraflı duvar, kurulduğu tarihten bugüne
araştırması sırasında önerilmiş ve ETMK yönetimi
uzanan süreçte ETMK’nın yaptığı tüm etkinlikleri,
tarafından kabul görmüştü. Aynı şekilde serginin
önemli olayları ve yayınları zaman çizelgesi içinde
düzenleneceği alan, İstanbul Moda Akademisi ETMK
ortaya koydu. Havada olması imkansızmış duygusu
tarafından önceden belirlenmişti. Biz de bu konsept
yaratan ağır görünüşlü bu duvar, iplerin gücü ile
doğrultusunda fikir geliştirmeye ve fikri mekana nasıl
havada durarak serginin vurgulanmak istenilen
yansıtabileceğimizi düşünmeye başladık."
politikalarıyla birlikte 1990’ların başında kendini göstermeye başladı. ETMK 20 yıl boyunca bu alanda mesleki örgütlenmeyi temsil eden tek paydaş oldu. Dolayısıyla ETMK’nın 20 yıllık tarihi de endüstriyel tasarım konusundaki tüm önemli gelişmeleri yansıtıyor.
üniversite eğitimi veren okulların sayısı hızla arttı. Dört yıllık okullarla aynı ismi taşıyan iki yıllık okullar kuruldu. Aynı isimle meslek lisesi kurulacağı haberleri basında yer aldı. Bütün bunlar ülkemizde tasarımcı ihtiyacını analiz ederek belirlenmiş bütünsel bir politika olmadığının bir göstergesi. Öte yandan yeni kurulan ilgili devlet kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin üst düzey temsilcilerinden oluşan Türk Tasarım Danışma Konseyi ulusal tasarım politikasını oluşturmayı hedefliyor. Bu çok önemli bir gelişme. Tasarım teşvik sistemleri, tasarım eğitiminin akredite edilmesi ve mesleki icra standartlarının yükseltilmesi, ulusal düzeyde oluşturulacak bir tasarım politikası ile mümkün olabilir. Bu doğrultuda ETMK’nın önümüzdeki iki beşer yıllık döneminin odak noktaları “mesleki etik ve icra standartlarının oluşturulması” ve “toplumsal farkındalığın yükseltilmesi” olarak belirlendi.
ee: Türk tasarımına ve tasarımcılarına destek veren ve yakın duran bir meslek kuruluşu olarak aradan geçen 20 yıldan sonra bugün Türk tasarımında gelinen nokta hakkında ne düşünüyorsunuz? gh: Bugün, endüstriyel tasarım olgusu artık kayda değer ölçüde tanınıyor. Tasarım talep edilen bir mesleki etkinlik oldu. Artan taleple beraber kabul edilmiş standartlara uymayan yeni girişimler de çoğaldı. Endüstriyel tasarım gençler tarafından yoğun ilgi gösterilen ve tercih edilen bir meslek oldu. Bununla birlikte ülkemizde bu alanda yetişmiş akademisyen sıkıntısına rağmen
Nasıl Davranılmak İstiyorsan Başkalarına Öyle Davran İçinde yaşadığımız tarihsel çağda, planlamada önemli değişimler yaratabilecek; farklı ve daha çağdaş bir yaklaşım geliştirebileceğimiz koşullar ve meydan okumalarla karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, bu gelişim modelinin sınırlarını gözler önüne sererken; dahası geleceği oluşturmada radikal bir şekilde yeniden düşünmemizi gerektiren bir çevresel acil durumla karşı karşıya olduğumuzu da gösterdi. Bu iki konu tek başlarına dahi birçok şeyin artık eskisi gibi olmayacağını anlamamıza yeter, eğer bu sorunları göz ardı etmektense onlarla mücadele edersek, yaşamlarımızı yeniden biçimlendirmek ve bir dönüşüm sürecini başlatmak için bulunmaz bir fırsata sahip oluruz.
OCAK 2010 - XXI 16
“AZ”LA ÇOK
Farklı gözlerle görmeye hazırlanmamız, gereksinimlerimizi, alışkanlıklarımızı, eylemlerimizi, hayallerimizi ve yeni koşulları yeniden tanımlayacağımız bir tabula rasa düşünmemiz gerek, sonrasında da çağdaşlık fikrimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Meydan okuma kendini farklı seviyelerde zorunlu kılar: Anlam üretebilmek için önce hangi referanslara başvuracağımızı ve kendimize nasıl bir yol çizeceğimizi anlamamız gerekir. Referansları bulmak için her ne kadar gelecek karanlık gibi görünse de, bir anlık gözüken olumlu kesinliğe dayanarak, aslında birçok şey ve bilgiye sahip olduğumuzu anlarız; koşullar dahilinde bildiklerimizi harekete geçirebilir, artık sadece sıkı sıkıya bencil ve çıkarcı bir anlayışla bakmak yerine, daha fazla birlikte çalışılan bir model oluşturmak zorundayız. Bunun nedeni ise, aslında resmin bütününe hakim olmayan tekil disiplinlerin artık dönüşümlerin hangi koşullar altında nasıl gerçekleşebileceklerini anlamamızı sağlayan çözümler sağlamakta yetersiz kalması. Bu durumda, en büyük zorluk ideal projelere yeniden bakma cesaretini göstermekte ve uygun olmayan yasalar, politik çıkarlar, ekonomik nedenler, değişimi bir tehdit olarak görmüyorsa bile anlamsız bir çaba olarak gören tembel alışkanlıklar ve kiniklikle temsil edilen aldatıcı engellerde yatıyor. İdeal projeden kastettiğim, sosyal, ekonomik ve çevresel olarak insanların yaşam kalitelerini arttırmayı hedefleyen proje.
aldo cıbıc Tasarımcı, Milano aldocibic@cibicpartners.com
Birçokları tarafından dile getirilen en büyük hayal kırıklığı, toplumların geleceği için en iyisini yapıyor olacağımız süreçlerin parçası olduğumuzu hissedeceğimiz hareketlere nasıl dahil olabileceğimizi ve ne gibi eylemlerle bunu yapabileceğimizi anlamanın zorluğundan (hatta belki de imkansızlığından) kaynaklanıyor.
Üzerinde çalışmamız gerek tematik, problematik ve önemli konuların birçoğu, günlük yaşantımızda sürekli olarak gözlerimizin önünde duruyor. Bazılarını saymak gerekirse, güvenlik konusu (bireysel güvenlik, gıda güvenliği, enerji güvenliği ve ekonomik güvenlik), peyzajla ilgili temalar (yeşil, doğa, tarım ve aynı zamanda banliyöler ve endüstriyel alanlar), atık sorunları, diğer taraftan geri dönüşüm ve tüketim modelleri gibi akıntıya karşı çözüm getirilmesi gereken sorunlar ile gençlerle ve yaşlılarla ilgili konular, bunlardan birkaçı. Dahası, fırsatlara dönüştürülebilecek bazı olumsuzluklar da var: Örneğin en hafifinden utanç verici bir durum İtalya’da turizm nedeniyle yaşanıyor. Turizm, modellerin yeniden düşünebileceği ve yeniden oluşturulabilecek bir ekonomiye sahip olabileceği yerde var olan fırsatları sömürerek gelişiyor. Disiplinlerarası bir perspektifle yaratıcı eylem, gözlemlediğimiz gerçeklikle karşılaştırmalı olarak proje tanımlarını derinleştirmek ve çoğaltmak için özel tasarım süreçleri tarifleyen fikirler, idealler, öneriler üretmektir. Bu model, geleneksel mimarlık, şehircilik ve tasarım pratiği dünyasındaki yaklaşımdan ziyade bir film prodüksiyonundaki yaklaşıma benziyor: Tabi ki burada da bir müşteri bir hizmet talep ediyor, ama bu kez ekonomistler, sosyologlar, mimarlar, tasarımcılar, plancılar, peyzaj mimarları ve kentlilerden oluşan bir grup aynı anda birden çok konuya değinen özel projeler öneriyor ve hem geleneksel anlamda anlaşılan projeyi hem de sosyal ve ekonomik dinamikleri harekete geçirmeyi içeren bütüncül bir proje döngüsü üretebiliyor. Son yıllarda bu şekilde çalışmanın temellerini atmaya çalıştık, tasarım yaklaşımımızı ve tasarımın olası sonuçlarını göstermek için anlatımsal yollara ve simülasyonlara başvurarak düşüncelerimizin geçerliliğini desteklemek için gerekli olan tüm öğeleri ampirik olarak bir araya getirdik. Bunu yaparken sürdürülebilirliği yalnızca çevresel bir sorunun parçası olarak görmemeye çalıştık: karşı karşıya olduğumuz sorunları yeniden düşünmemiz gereken bu dönemde, sürdürülebilirlik kavramını çoklu anlamlarla kavramalıyız ki kültürü birey ve onun bilgisinin karşılaştırmasından kaynağını alan ve ideal projeyi yapma biçimlerine yıkarak uzun zamandır sürdürülebilir olmayan şekillerde davranan bir ağırbaşlılığa zemin hazırlayan bugün, sürdürülebilirliği işe yarar bir yöntem olarak kullanabilelim.
SÖYLEŞİ - MİMARLIK VE MÜHENDİSLİK OCAK 2010 - XXI 18
SEZGİSEL MÜHENDİSLİK 24 Kasım'da YEM'de, Siemens sponsorluğunda bir sunum yapan mühendis Hanif Kara ile özellikle bilgisayar teknolojilerindeki gelişimlerin mühendisliğe yansıması ve mimar-mühendis işbirliği hakkında görüştük. Hülya Ertaş
he: Mimar ve mühendislerin çok uzun yıllardır kullanıyor olduğu araçlar son 20 yılda çok büyük bir dönüşüm geçirdi. Mesleğe etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Hanıf Kara: Öncelikle tüm mühendisler bir anda daha önce yapmadıkları şeyleri yapabilmeye başladılar. Bu yenilikleri birer silah olarak değil, araç olarak görmeleri çok önemli, yenilikten ancak bu tutumla fayda elde edilebilir. Artık şeyler derinlemesine incelenebiliyor. Önceleri bir şeyi gördüğümüzde kabaca hangi kısmının bükülmeye eğilimli olduğunu tahmin ederken, şimdi X-ray gibi derinlemesine inceleyebiliyorsunuz, malzemesini araştırabiliyorsunuz. Bu yüzden günümüzde “fazla mühendislik” (over-engineering; gereğinden fazla karmaşık ve fazla elemanlı çözümleme) uygulamaları için hiçbir bahane öne sürülemez.
İkinci olarak mühendisler, eski çağlardan beri, iki boyutlu çalışmaktaydılar. Mimarlar tasarımlarını yapıyor ve sonra iki boyutlu anlatımlarla aktarıyorlardı. Yeni araçlar bu düşünüş yöntemini değiştirdi. Şimdi bizler de farklı düşünmeye başladık. Genç mühendislerin ise üç boyutun mantığını daha hızlı kavradıklarını görüyoruz. Bu yeni araçlar mühendislik dünyası için mükemmeller, çok hızlı ilerliyor ve işleri hızlandırıyorlar. Zaha Hadid’le birlikte yürüttüğümüz bir proje var; Phaeno Bilim Merkezi. Dört sene önce analizlerini yapmamız 42 dakika sürmüştü. Oysa altı yıl önce olsaydı aynı analizler bilgisayarda yüzlerce gün sürerdi. İnsanlarla hesap etmeye kalkışsaydınız herhalde iki-üç yılı bulurdu. Bugün projeyle sürekli olarak etkileşim kurabiliyorsunuz, her gün yeni bir değişim ve yakalamanız gereken yeni şeyler oluyor. Bu bizim için bir devrim niteliğinde. Bu yeni durumun mimarlara getirdiği en büyük değişim, artık imajları çok hızlı bir şekilde üretilebiliyor olmaları. Bunun artıları olduğu gibi eksi yönleri de var tabi. Çünkü müşteriler ertesi gün binanın
nasıl gözükeceğini anlatan bir üç boyutlu imaj talep etmeyi neredeyse alışkanlık haline getirdiler. Yapının atmosferini ya da ölçeğini anlamadan, yalnızca imajı çok beğeniyor olmaları, mimarlar için büyük bir sorun. Artık üç boyut mimarlık için mesleki bir değer çünkü müşteriler etrafında dolanabilecekleri üç boyutlu modellerin beklentisi içinde geliyorlar. Örneğin Londra'daki Waterloo Tren İstasyonu tamamlandığında hiç kimse şaşırmadı çünkü binayı zaten bilgisayar ekranından görmüştük. he: Mekansal deneyim, bugünün mimarisinde çok önemli bir yer tutuyor. Zaha Hadid'in binalarını düşünecek olursak, eğer mühendislik gelişmiş olmasaydı bu binalar inşa edilmiş olamazdı. Bunda mühendisliğin rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? hk: Zaha Hadid, olumlu anlamda yapabileceğinin en zorunu yapmaya çalışan bir mimar. Bu yenilikleri 20-30 yıl önce önerdiğinde, insanlar onun mekansal olarak yapıyor olduklarının delilik olduğunu düşünüyordu. Aslında o deli değildi, yalnızca mühendisler ve müteahhitler onun düşüncelerini görselleştiremiyorlardı. Teknoloji onun
SÖYLEŞİ - MİMARLIK VE MÜHENDİSLİK OCAK 2010 - XXI 20
fikirlerine yetiştiğinde ne yapmak istiyor olduğunu anlayabildiler. Bu, bir yandan teknolojinin faydalarını, diğer yandan da insan beyninin bilgisayar karşısındaki üstünlüğünü gösteriyor, çünkü Zaha Hadid 20-30 yıl önceki yazılımlardan daha yaratıcıydı. Bu ilerlemede de her zaman olduğu gibi başrolu oynayan, yeniliği yapan mimar. he: Yeni araçların, tasarımcıların ve mühendislerin ufkunu genişlettiğini düşünüyor musunuz? hk: Dürüst olmak gerekirse son üçdört yıldır ofisimizdeki mühendislerin el eskizleri yaptıkları özel atölyeler düzenliyoruz. Çünkü her biri tüm araçları, yazılımları kullanabilen uzmanlar olmalarına karşın el çizimi yapan bir sanatçıyla her ay yapılan grup atölyelerinde dijital ile analog arasında nasıl bağlantı kurulabileceğini öğreniyorlar. Dijital dünya, zihinlerini o kadar çok açıyor ki çoğu zaman insanın beyin-parmak-kalem arasındaki aktarımının önemini unutuyorlar. Ayrıca bu yeni araçlar kimi zaman zihinleri o kadar çok açıyor ki sezgisel olarak projelere bakamayan
mühendisler yetişmesine neden oluyor. Birçok mühendisin bu tarz bir sorunu yok çünkü zaten bilgisayarı, yaptıkları işi hesaplamalarla kanıtlamak için kullanmaya alışıklar. Fakat genç mühendisler çözüm hakkında bir fikirleri olmadan bilgisayar başına oturuyor ve bilgisayar çözümün ne olduğunu gösterirse öyle olduğunu sanıyorlar. Sezgilerine hiç danışmadan bu çözümü benimsiyorlar. Aynı problemlerin mimarlar için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Diğer bir sorun, bilgisayarın gösterdiği her şeye inanılması. Bugün mimarlar, araçları bu mantıkla kullanıyorlar; bu tehlikeli çünkü araçları istediğinizi söylemeleri için manipüle edebilirsiniz. Bir dizi diyagram oluşturuyor ve aralarından seçtikleri, bilgisayar marifeti olduğu için onun yeterince iyi olduğunu düşünüyorlar. he: Mimarların, mühendislik konusunda bilgi eksikleri var mı? hk: Bilgi eksikleri olduğundan emin değilim, aslına bakarsak mimarların üç boyutlu işlerde mühendislerden daha iyi olduklarını düşünüyorum. Asıl endişe
duyduğum kimi mimarların bilgisayar yüzünden mühendislik yazılımlarına başvurmaları, mühendislerle hiç konuşmadan bir model oluşturmaları ve o model üzerinde test yapmaları. Bu sayede yapıyı üretebiliyorlar, strüktürleri test ettiklerini söyleyerek mühendisleri şaşırtabiliyorlar. Bence bu büyük bir sorun. Benim endişelendiğim bilgi eksikliğinin olmayışı değil. Bilgi eksikliği olması sorun değil, asıl sorun o bilgiyle ne yaptığınız. he: Mimarlarla nasıl çalışıyorsunuz? Tasarım sürecine ne zaman dahil oluyorsunuz? hk: Birçok işimizi tasarım yarışmalarından alıyoruz. Çoğu zaman, tasarım aşamasının başında projeye dahil oluyoruz. İyi bir bilinirliğimiz var, dolayısıyla Londra’da açılan yarışmaların çoğunda finalistlerden biri oluyoruz. Bir yarışma olduğunda, tasarımın başlangıç aşamasında projeye dahil oluyoruz, böylelikle projenin ilk fikirlerinde etkili olabiliyoruz. Diğer taraftan yarışmayı açan işverene ve jüriye fikri sunanın disiplinlerarası bir ekip olması, projeye güven kazandırıyor.
Tasarım aşamasının başlangıcı, projeye dahil olmamız için en uygun zaman çünkü bir proje ilk beş dakikadaki fikirler ve çağrışımlarla şekilleniyor, sonra tasarlanıp beş yılda inşa ediliyor. Dolayısıyla, o ilk beş dakikayı kötü kullandığınız taktirde geri dönme şansınız yok. he: Biliyoruz ki örüntüler üzerine çalışmalarınız var. Örüntü mühendisliğini anlatabilir misiniz? hk: Benim de içinde bir makale yazdığım, “Mimarlıktaki Örüntüler”(Patterns of Architecture) başlıklı sayı bu haftalarda AD dergisinden çıktı. Sayı, bizim daha önce kullandığımız örüntülere eleştirel yaklaşıyor. Yeni örüntüler tasarlayalım ya da keşfedelim demiyorum; bugün kullanıyor olduğumuz araçların anlayabileceğimiz örüntüler sunabileceğini öne sürüyorum. Derinlemesine analizlerden aldığımız örüntüler var, bize malzemelerin nasıl şekilleneceğini söylüyorlar. Ben bunu bir devrim olarak görüyorum, bu mimarlık için iyi bir şey. Örüntüler ve onların nasıl kullanılabileceğine yönelik araştırmaların çoğu mimarlar tarafından yapılıyor.
giriş sayfasında Zaha Hadid Architects tasarımı Urban Nebula, Londra; fotoğraf: Luke Hayes karşı sayfada Foreign Office Architects tasarımı John Lewis Department Store and Cineplex, Leicester; fotoğraflar: Helene Binet(üstte solda ve sağda), Satoru Mishima (altta solda) bu sayfada SMC Alsop tasarımı Peckham Kütüphanesi, Londra; fotoğraf: Roderick Coyne
Benim bu konuyla bağlantım çoğunlukla Foreign Office Architects vasıtasıyla oldu. Farshid Moussavi’nin, benim sadece bir mühendis olarak bulunduğum, birçok çalışması oldu. Gölge oluşturan aynı zamanda yarı-saydam modüllerden oluşan ve çevresel anlamda bir güneş kırıcı gibi kullanılacak bir örüntü tasarlamak ve ondan performatif kullanım eşitliliği üretebilmek için birlikte çalıştık. Bezemeli örüntüler (ornamentalist pattern) hakkında sürmekte olan büyük bir tartışma var: Bazen örüntüler strüktürle, mühendislikle ya da mantıkla hiç ilişkilenmeden yalnızca örüntü olarak kalabiliyorlar. Eğer özellikle İslam tarihine dikkatlice bakarsanız ve İslami örüntüleri bugünün matematiği ile ilişkilendirirseniz, o örüntülerin her zaman için yerçekimsel bir sebebi ve çevreci bir strüktürel mantığı olduğunu görürsünüz. Onları strüktür ya da ışıkla ilgili işlevler için kullanabilirsiniz. Asıl odak noktası, bizim örüntülerle nasıl ilişkileneceğimiz. Çünkü örüntülerin arkasındaki matematiği çözebilmek için matematikçi olmanız gerekir, bir mühendis için oldukça zor
bir konudur. Oysa yeni araçlarla dokuyu simüle edebilirsiniz, örüntünün özünü anlamanız gerekmez; onu üretebilir, boyutlarıyla oynayabilir ya da onu başka örüntülerle karıştırabilirsiniz. Bizim de ofiste yapmaya çalıştığımız buydu. Örneğin dallanan sistemler üzerine birçok çalışmamız oldu: bir ağacı ele alıp, nasıl çalıştığını anlayıp, bunu bir yapıya nasıl uygulayabileceğimiz üzerine çalışmalar. Örüntülere sistematik yaklaşımlarda bulunduk. he: Binaların strüktür mühendisliğinde malzemeler ne düzeyde belirleyici oluyor? Bugün malzemelerin nasıl çalıştığına dair bilgimiz oldukça geniş. hk: Evet, doğru. Strüktür mühendisleri olarak bizim yaptığımız her şey, malzemeleri mümkün olduğunca güçlü kılmak üzerine. Gerçek şu ki, mühendisler malzemeleri insanların kabul edebileceklerinden daha fazla zorlayabilirler. Malzemeler ve mühendislik daha fazlasını zorlayabilir ama insanlar psikolojik olarak buna henüz hazır değil. Yine de bence son yüzyılda malzemelerde çok büyük bir değişiklik olmadı ve gelecekte de olacağını düşünmüyorum.
ICSID Kongresi ve Bize Dair Değinmeler Türkiye’nin küçük tasarım camiası, kendisinin yurtdışından, özellikle de Batı’dan nasıl göründüğüyle takıntılı denebilecek kadar fazla ilgilidir. Milano’daki bir dergide çıkan iki satır haber, yerel tasarım medyamız tarafından “uluslararası başarı” olarak tam sayfa haber haline kolayca getirilirken, ikinci sınıf uluslararası yarışmalarda alınan ödüller rahatlıkla “Tasarım Oskarı” niyetine yerli kamuoyu tüketimine sunulabilmektedir. Hatta eleştirinin bile yabancı kaynaklı olanı daha bir muteberdir. Türk tasarım söyleminde eleştirel bakışın gerekli olduğuna dışarıdan bir tanıklıkla kolayca ikna olunurken, eleştirel bir yerel söylemin mevcudiyeti ise, tam da yerel oluşu nedeniyle yok sayılabilmektedir.
TASARIMIN ÖTE YANI...
Ancak madalyonun öteki tarafı, yani profesyoneli, akademisyeni ve medyasıyla tasarım camiamızın uluslararası tasarım dünyasını ne düzeyde izlediği, hatta uluslararası tasarım dünyasıyla ne kadar ilgilendiği ise üzerinde pek de durulmayan bir konudur. Bir iki istisnai durum haricinde, tasarım medyamız ve profesyonellerimizin ufku Milano veya bir, iki ticari fuarla sınırlı iken, akademik camiamız ise bazen Türkiye’de düzenlenen uluslararası etkinlikleri izlemeye dahi tenezzül etmeyen kendine has bir “özgüven” sergileyebilmektedir. Ecnebinin kendisi hakkında ne düşündüğü veya söylediğiyle kafayı bu kadar bozduğu halde, onun neyi, niçin ve nasıl yaptığına bu kadar kayıtsız kalabilmek elbette sadece tasarımcılara özgü bir tuhaflık değil. Bu milli karakteristiklerimizden birisi.
OCAK 2010 - XXI 22
Oysa profesyonel, akademik, medyatik ve diğer kurumsal unsurlarıyla giderek daha entegre bir şekilde bir araya gelen küresel bir tasarım camiası kuruluyor. Tasarımcılar, şirketler, dernekler, üniversiteler ve diğer oluşumlar farklı düzeylerde ancak her daim küresel ve dinamik ilişki ağları oluşturarak bu yeni oluşan camiada avantajlı yerler kapmaya çalışıyor. Tasarım şirketleri ittifaklar kuruyor, tasarım dernekleri ve üniversiteler bölgesel/küresel örgütler altında bir araya geliyor. 10-15 yıldır gözlenen, ama son dört, beş yıldır giderek yoğunlaşan ve sistematik hale gelip küresel düzeyde kurumsallaşmaya başlayan bir eğilim bu. Tüm oluşumlar küresel düzeyde gündem oluşturmayı amaçlarken, bu oluşumların kurucuları ve üyeleri güçleri nispetinde yeni küresel gündemi kendi çıkarlarıyla uzlaştırmaya çabalıyorlar. Biz bunun neresindeyiz derseniz; şimdilik sadece kıyısında!
ALPAY ER
www.tasarim.itu.edu.tr
Endüstriyel tasarım alanının bu anlamdaki küresel platformlarından birisi olan International Council of Societies of Industrial Design (ICSID) “World Design Congress” (Endüstriyel Tasarım Örgütleri Uluslararası Konseyi) ve beraberindeki 26. Olağan Genel Kurulu'nu geçtiğimiz Kasım ayında Singapur’da gerçekleştirdi. 40 ülkeden 700’ün üzerinde tasarımcının katıldığı etkinlikler, 22 Kasım’da ICSID Eğitim Kongresi ile
başlayıp, 23-25 Kasım tarihlerinde “World Design Congress” ile devam etti ve 26-27 Kasım’da gerçekleşen ICSID Genel Kurulu ile sona erdi. ICSID’ın Türkiye’den üçü üniversite olmak üzere dört üyesi var. Kongre ve Genel Kurul'da ise Türkiye sadece İTÜ delegeleri ile temsil edildi. Yaklaşık bir hafta süren toplantılar dizisinin kuşkusuz en medyatik ve ilgi çeken kısmı bu yıl “Design Difference: Designing Our World 2050” temasıyla organize edilen “World Design Congress” oldu. Bu yılki kongrenin başdanışmanı Arnold Wasserman’ın kurguladığı şekilde, 2050 yılına odaklanan dokuz ayrı atölyenin dokuz farklı konudaki tasarım öngörüleri mümkün olduğunca etkileşime açık bir şekilde sunuldu. Bu anlamda kongrenin daha önceki ICSID kongrelerinden format olarak farklılaşmış olduğunu kayda geçmek gerek. Ancak kongrenin 2050 gibi uzun vadeli bir geleceğe odaklanmış olması, içinden geçtiğimiz kriz ve krizin endüstriyel tasarım mesleği üzerindeki etkileri gibi güncel konuların kongre ve ICSID gündemindeki yeri konusunda soru işaretleri yarattı. Büyük olasılıkla kriz öncesinde kararlaştırılmış olan kongre teması, ağırlıklı olarak tasarımın sürdürülebilir bir gelecek senaryosundaki rolü, biyo ve nano-teknoloji ile bunların gelecekte tasarım üzerindeki etik ve sosyal etkileri üzerine odaklandı. Atölye liderleri arasında Philips Tasarım Direktörü Stefano Marzano ve BMW’nin eski Tasarım Yöneticisi Chris Bangle gibi endüstriyel tasarım dünyasının duayenlerinin yanı sıra, Güney Afrika’dan “Design Indaba” inisiyatifinin kurucusu Ravi Naidoo gibi henüz çok bilinmeyen, ama daha geniş çevrelerde tanınmayı hak eden yeni bazı isimler de vardı. Dokuz atölye çalışmasından üçünün doğrudan mimarlıkla ilgili oluşu ve mimarlar tarafından yönetilmiş olması ICSID kongreleri için dikkat çekiciydi ve Singapur’un bir kent/devlet olarak yerel ve özgün durumuna bir gönderme olsa gerek diye yorumlandı! Keza sürdürülebilirlik, küresel ısınma ile beraber deniz seviyesinin yükselmesi Singapur’u doğrudan ve kısa vadede etkileyecek konular. Tasarım bu anlamda kentin iktisadi, toplumsal ve ekolojik sürdürülebilirliğine mimarlık yoluyla katkı olasılıkları şeklinde yorumlanmış. Ancak somut ve güncel sorunların “Tasarım 2050’de Dünyayı Nasıl Kurtarır?” projeksiyonu uğruna -ki tasarımcıların dünyayı kurtarıp kurtaramayacağı ayrıca tartışılmalıdır!- ihmal edilmiş olması da başlı başına bir problem. Küresel ekonominin yeniden yapılanmasında kilit bir rol biçilen ve küresel iş bölümünün tasarım kısmından daha fazla pay talep eden Güneydoğu Asya’da yapılmış olmasına karşın, açılışta, BusinessWeek’in İnovasyon Editörü Bruce Nussbaum’un Singapur Finans Bakanı ile gerçekleştirdiği söyleşi dışında, ICSID Kongresi’nin neredeyse tümüyle Avrupa ve Kuzey Amerika’daki tasarım gündeminin etik ve fütüristik meselelerine adanmış olması, halen “küreselleşme” adına oluşturulan sözde “ortak” gündeme merkez dışında kalan ülkelerin ve grupların eşit katkısı ve müdahalesini de oldukça sorgulanır kılıyor. ICSID Genel Kurul sonuçlarına gelince; 2010 Seul’un ardından, Helsinki 2012 Dünya Tasarım Başkenti
TASARIMIN ÖTE YANI...
solda üstte: Philips Tasarım tarafından yürütülen Healthcare 2050 atölye çalışması solda: Paola Antonelli tarafından yürütülen panel en üstte: “World Design World 2050” temalı kongre başdanışmanı Arnold Wasserman üstte: 2050 yılına odaklanan atölyelerin liderlerinden Philips Tasarım Direktörü Stefano Marzano; fotoğraflar: ICSID
(World Design Capital) olarak ilan edildi. Helsinki Belediye Başkanı, Finlandiya Büyükelçisi tüm maiyetleriyle Genel Kurul'daydı. Bizler için Türkiye’de tanık olamadığımız politik düzeydeki tasarım bilinç ve algısının Kore, Singapur ve Finlandiya gibi ülkelerde nasıl olup da yeşerebildiğini bir kez daha düşünmek için bu iyi bir fırsat oldu. “Avrupa Kültür Başkentleri” programından esinlenildiği, bu inisiyatifin mimarı, ICSID’in eski Başkanı ve Red Dot tasarım ödüllerinin arkasındaki isim Prof. Dr. Peter Zec tarafından da açıkça ifade edilen “Dünya Tasarım Başkentleri” ise ICSID’in en başarılı projesi olmuş durumda. Sermaye, yatırım, yetenek ve ilgi çekmek için her düzeyde birbirleriyle rekabet eden dünya metropollerinin ICSID’in “World Design Capital” unvanını hak edebilmek için gösterdikleri çaba
gerçekten dikkat çekici. Yeni kurulan “Aalto İnovasyon Üniversitesi” ve Nokia’sıyla Helsinki’nin 2012 için rakibi, DroogDesign gibi tasarım grupları, Philips gibi şirketleri ve Design Academy, TU Eindhoven gibi okullarıyla küresel tasarım haritasında hak ettiği yeri arayan Eindhoven idi. Tüm bunları izlerken biz de içimizden İstanbul’u geçirdik elbet, ama mevcut bilinç ve örgütlenme düzeyimizle bu sadece bir hayal! ICSID 26. Genel Kurulu yeni yönetim kurulunun ve 20112013 dönemi Başkanı’nın (President Elect) seçimiyle sona erdi. İlk kez Koreli bir tasarımcı ICSID Başkanı olarak seçilirken, Uzak Doğu Asya’lılar ICSID’daki ağırlıklarını korudular. Bir sonraki ICSID Genel Kurulu, International Design Alliance (IDA) çatısı altında ICOGRADA (Grafik Tasarımcılar) ve IFI (İç Mimarlar) ile beraber 2011 yılında Tayvan’da gerçekleşecek.
23 XXI - OCAK 2010
Başkalarının bizlerle ilgili düşünce ve yargılarını nasıl değerlendirmemiz gerektiği konusuyla kapatırsak, tasarım camiamızın da muaf olmadığı abartılı böbürlenme ile aşağılık kompleksi arasında gidipgelen yaklaşımların üstesinden gelebilmenin tek yolu Batılısıyla, Doğulusuyla, Avrupalısıyla, Asyalısıyla bir araya gelip konuşabilmek, tartışabilmek ve beraber çalışabilmekten ibaret gibi görünüyor. Kendi potansiyelimizi de herhalde bu süreçte daha iyi tanıyabileceğiz. Bu yüzden Türk tasarımcıları ve akademisyenleri mevcut uluslararası platformlarda daha aktif bir şekilde ve daha fazla yer almalı; Türkiye’de veya yurtdışında bu tür uluslararası etkileşim platformlarının oluşmasına katkıda bulunmalı, hatta bizzat liderlik yapmalıdır. Yoksa, kendi kendine ne övünmenin ne de dövünmenin bir faydası yok!
YERLEŞTİRME - MİMARLIK - NEW YORK OCAK 2010 - XXI 24
fotoğraflar: Storefront for Art and Architecture
MİMARİDE HATA(SIZLIK) 30 Eylül - 14 Kasım tarihleri arasında Storefront for Art and Architecture'da yapımı süren Pike Loop projesi, bir robot tarafından yedi binden fazla tuğla kullanılarak inşa edilen eliptik bir duvar. Merve Ünsal
1982 yılında kurulan Storefront for Art and Architecture, sanat, mimari ve tasarımı bir araya organik bir şekilde getiren projeleriyle New York’un hızla değişen kültürel çehresinde önemli bir yere sahip. Kar amacı gütmeyen bu organizasyonun Soho’nun merkezindeki mekanı, dışarıya açıldığından bir cepheden çok sokakla iç mekanın arasındaki ayrımı kaldıran, dışardakileri içeri davet eden, içerdekileri de dışarıyla ilişki kurmaya teşvik eden yapısı tanımlıyor. Bu
yüzdendir ki, Storefront’un Pike Loop adlı, bir robot tarafından inşa edilecek projeyle ilişkili olduğunu öğrendiğimde hiç şaşırmadım. Pike Loop, Zürih merkezli mimarlar Gramazio ve Kohler’a ait bir proje. Gramazio ve Kohler, mimarlık ve şehirciliğin farklı ölçeklerinde çalışmışlar; gerçekleştirdikleri ve gerçekleştirecekleri projeler arasında sinagoglar, World Expo pavyonları, evler ve yüzme havuzları bulunuyor. Çizimle yetinmeyen mimarlar, vizyonlarını “inşa etmenin fizikselliği ile dijital mantığın birleşmesi” olarak özetliyorlar. Mekansal ilişkileri bilgisayar programlarıyla tasarlayarak öngörüyor ve kavramsal-
bağlamsal ilişkileri bu şekilde daha iyi tahmin edebildiklerine inanıyorlar. Alışılmış tasarım ve mimari yöntemleri, dijital teknolojinin mümkün kıldığı olanaklarla dengeleyerek kullandıklarını söyleyen Gramazio ve Kohler bu yeni “dijital materyalizmin” dokusal olarak daha üstün bir kaliteye sahip olduğunu savunuyor. New York Belediyesi Ulaşım Bölümü'nün “Kentsel Sanat” projesi kapsamında desteklediği Pike Loop, ABD’de birebir ölçekte tamamen robotlar tarafından gerçekleştirilen ilk yapı. Storefront’un organize ettiği projede kullanılan robot, özellikle araba üretimi ve benzeri kompleks
karşı sayfada Pile Loop projesinde kullanılan R-O-B adlı robot, dört hafta boyunca yaya refüjünde herkesin görebileceği bir şekilde inşasına devam etti.
YERLEŞTİRME - MİMARLIK - NEW YORK
bu sayfada solda ve altta: Projede kullanılan R-O-B başta araba üretimi olmak üzere benzer görevleri yerine getirebilecek kapasitede. en altta: Robot ilk tuğlalarla inşasına başlıyor.
25 XXI - OCAK 2010
görevleri yerine getirebilecek kapasitede. Gramazio ve Kohler’in ETH Zurich’te yaptıkları araştırmanın sonucu olan projede karmaşık mimari yapıların robotlar tarafından nasıl oluşturulabileceği sorgulanıyor. Endüstriyel amaçlarla tasarlanmış robotların en ince detayları bile rahat bir şekilde üretebilmesi, mimaride hata(sızlık), hız ve güç alanlarında çığır açıyor. Pike Loop’ta kullanılan robot R-O-B’un gerçekleştirdiği projeler arasında 2008 Venedik Mimarlık Bienali'ndeki ödül sahibi yerleştirme de (Structural Oscillations) bulunuyor. Mimaride dijitalin rolünü, bu gibi araştırma projeleriyle bir anlamda
tahmin eden Gramazio ve Kohler’in projesinin Storefront, ETH Zurich ve New York Belediyesi tarafından desteklenmesi birkaç nedenle çok önemli. Birincisi, New York Belediyesi'nin mimari olarak çığır açabilecek bir teknolojiyi destekleyerek “Kentsel Sanat” adı altında yaratıcılığı ve teknolojik gelişimi New Yorkluların günlük hayatının kısa süreli de olsa bir parçası haline getirmesi. Bu, New York’un kentsel, kültürel ve teknolojik kimliği için umut verici. İkincisi, böyle bir teknolojinin farkına varılmış olması bile teknoloji, hız ve hatasızlığın ileride gittikçe önem kazanacağının işareti. Üçüncüsü, Storefront gibi bir organizasyonun entelektüel ve kurumsal
birikimini New York Belediyesi ile paylaşması, kentin farklı kurumları arasındaki iletişimin geliştiğinin bir göstergesi. Sonuncu olarak ise, New York’un böyle bir projeye ev sahipliği yapacak öngörüye sahip olması, gerek ulaşım gerekse diğer günlük sorunların yaratıcı ve efektif bir şekilde çözüleceğinin habercisi. İki tarafında işlek yollar olan yaya refüjünde herkesin görebileceği bir şekilde çalışan robot dört hafta boyunca Pike Sokağı’yla East Broadway’in kesiştiği noktadaydı. Yedi binden fazla tuğla kullanan robotun inşa ettiği eliptik duvar, bulunduğu mekana özel yapılandırılmış bir heykel olarak
okunabilir. Duvarın farklı noktalarda iniş ve çıkışlara sahip olması da bu yapının olduğu yere bir tepki şeklinde okunmasını mümkün kılarken başka bir okuma da, bu duvarın, olduğu yerin şekillerine dikkat çekerek mekanını güçlendiren, öne çıkaran bir unsur olduğudur. Pike Loop gerek kamusal alanı yaratıcı bir şekilde kullanması, gerekse mimarideki dijital açılımları sanatsal bir çerçevede, gözardı edilen bir mekanı kullanarak sergilemesiyle bir araya gelen farklı kurumların ilgilerinin sentezlendiği, etkileyici bir proje. R-O-B artık orada olmasa da R-O-B’un yarattığı duvar Ocak ortalarına kadar görülebiliyor.
PEYZAJ MİMARLIĞI - OTEL BAHÇESİ - İSTANBUL OCAK 2010 - XXI 26
fotoğraflar: Mustafa Kağan Hekim
Yeşİl süzgeç Ataköy Sheraton Otel, yenilenen mimarisi ve peyzajıyla modern bir kent oteli kimliğini arıyor. Bu anlamda çevresiyle ilişkisi adına bir arayüz olan peyzaj tasarımı önemli bir role sahip. Arzu Nuhoğlu ile yeni peyzaj tasarımının konsepti ve süreci üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Enise Burcu Karaçizmeli
ataköy sheraton otelİ peyzajı
arzu nuhoğlu - aygen kancı
ebk: Proje size nasıl geldi ve işverenin beklentileri nelerdi? Arzu Nuhoğlu: Kreatif Mimarlık, mimari proje ve proje yönetimini üstlendi ve peyzaj tasarım çalışmalarının olması gerekliliği onlardan gelen taleple gündeme geldi. Beklentiler mevcut yapı ve çevresinin yeniden projelendirilmesiyle modern bir kent oteli kimliği kazandırılmasıydı. ebk: Tasarımınızdan önce alandaki mevcut koşullardan bahseder misiniz? an: Öncesinde Crowne Plaza Otel olarak işletilen mekan aktif olarak çalışan bir sistemdi. Otel bahçesi yıldız sayısı standardının gerekliliğini sunan yapıda kendisini sürdürüyordu.
ebk: Tasarım süreci nasıl gelişti? Bu süreçte mimari ekiple nasıl bir işbirliği yürüttünüz? an: Süreç boyunca mimari ekiple beraber hareket edildi. Peyzaj tasarımı mimari konseptin tamamlayıcısı olarak geliştirildi ve ana kararlar aşamasında Kreatif Mimarlık'la ortak çalışmalar gerçekleştirdik ve böylece tasarım kararları olgunlaştı. Proje işveren ve otel işletme grubuna iki aşamada sunuldu. Alınan görüşlerle ve katkılarla avan proje aşamasına geçildi. Konsept, projenin kapsamı ve kimliği çok katılımlı, interaktif bir çalışma süreciyle belirlendi. ebk: Projenin odağında üç havuz görünüyor. Birinde su bitkileri mevcutken diğerleri yüzme havuzu olarak işlev görüyor. Konumlandırılmaları nasıl yapıldı? an: Sular birinci, ikinci ve üçüncü zonda bulunuyordu. Birinci zondaki iptal edildi ve ikinci zondaki azaltıldı. Kalanlar ise tasarımın izleri. Alanda var olan yüzme havuzu eski sınırları korunarak değiştirildi. Bizim önerdiğimiz ana havuza, su içinde bir güneşlenme alanı tasarlandı. Kulaç havuzu niteliğindeki ikinci
bu sayfada solda üstte: Alanın içinden gece görünüşü. solda ortada: Konsept dahilindeki “yeşil ada” fikri bitkisel tasarımın da şekillendiricisi. solda altta: Mekanda gölgelendirme amaçlı bir üst örtü tasarlanmış. altta: Nilüfer havuzu alandaki zon sistemi içerisinde “sakin zon” olarak belirlenmiş bölümde yer alıyor.
PEYZAJ MİMARLIĞI - OTEL BAHÇESİ - İSTANBUL
karşı sayfada Peyzaj adalarının sınırlarının ortaya çıkarılmasına dayanan alanın aydınlatma konseptine küresel aydınlatma elemanları entegre edilmiş.
27 XXI - OCAK 2010
yüzme havuzu, otel ve spanın yer aldığı alanla ilişkilendirildi; buranın daha çok yetişkinlere yönelik “sakin zon” olmasını istedik. Nilüfer havuzu sakin zon ve yarı kamusal yaya yolu arasında tampon yeşil alan görevi üstlenmiş ve kullanıcının göz seviyesinde, “yeşil süzgeç”ten algılayabileceği görsel bir bağlantı sağlandı. ebk: Sert zemin - yumuşak zemin ilişkisini nasıl kurdunuz? an: Otel işletmesinin kullanım programı sert zemin oranını belirlememize yardımcı oldu. ebk: Otelle ilişki bağlamında nasıl bir dolaşım aksı düşündünüz? an: Binanın oturumunda ana girişle arka bahçenin doğrudan bir bağlantısı olmakla birlikte bu ilişkinin öncelikli kullanımı teşvik edilmedi (otel misafirleri mahremiyeti açısından). Ana girişten sonra lobi ile bahçe arasındaki görsel bir bağ var. Otel ortak kullanım alanlarından dış mekana ulaşımı sağlayan
platformlar bulunuyor; restoranın bulunduğu 11.30 kotundan, spa ve jimnastik salonunun bulunduğu 7.30 kotundan bahçeye ulaşılabiliyor. Aynı zamanda balo salonu fuayesinden de teraslara erişim sağlanmış durumda. ebk: Projenin bitkisel tasarımında geniş bir renk paletinin hakim olduğu görülüyor. Bitkisel tasarımınızda önceliklerinizi ve konsept kararlarını anlatır mısınız? an: Mevcut dokunun içine yapılan doku kültürü bitkisel tasarımın ana fikriydi. Ağırlıklı olarak her dem yeşil türler yer almakta; mekan tanımlarını vurgulama ve sınırların belirlenmesinde düşeyde etki veya gruplar halinde kullanıldı. Otel girişinde daha çok ağaç adaları planladık ancak bu zondaki yapısal uygulamanın bütünüyle tamamlanmaması yüzünden tasarım değişti; bir anlamda bu zon temasından uzaklaşıldı. Arka bahçe (havuzların yer aldığı zon), ana havuz ve kulaç havuzları alanları ayrı ayrı tanımlandı. Burada
alan kullanım sınırları yeşil adalar ile sağlanıyor. Yeşil adalar, otel kullanım alanı ile yarı kamusal mekan arasında sınır olmaları; işlevden uzaklaşmış görsel öğeler (aydınlatma) için bir zemin olmaları; kullanıcıya herhangi bir program buyurmayan serbest alan olmaları düşünülerek tasarlandı. Yeşil adalar da ağaç, ağaççık ve çalı grupları ile sınırlandırıldı. Sert zeminde bırakılan ağaç yerleri ise otel kullanım programı nedeni ile iptal edildi ve mekanda bir üst örtü görevi üstlenecek ağaçlar dikilemedi. ebk: Havuza yakın konumlandırılmış aydınlatma elemanları mevcut. Aydınlatma tasarımında vurgulamak istediniz alanlar hangileriydi? an: Aydınlatma konsepti peyzaj adalarının sınırlarının ortaya çıkarılması ve ana yüzeyden bu alanların kopartılarak yüzer hale getirilmeleri öngörüldü. Daha sonradan görsel etki üzerinde durularak alanda odaklara küresel aydınlatma elemanları entegre edildi.
proje adı: Ataköy Sheraton Otel proje yeri: Ataköy İstanbul işveren: Ataköy Turizm Otelcilik A.Ş. genel müteahhit: Yapıt İnşaat peyzaj proje alanı: 15.500 m2 proje üretim tarihi: 2006-2007 inşaat tarihi: 2008-2009 mimari: Kreatif Mimarlık / Aydan Volkan, Selim Cengiç peyzaj mimarisi: Peyzaj Tasarım
uygulama yönetimi: Kreatif Mimarlık / Mehmet Cengiç turizm danışmanı: Servotel / Ömer Svan yangın danışmanı: Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç akustik danışman: Proplan / Temel Belek aydınlatma danışmanı: Waterman Lighting Design / Graham Large statik: Seyaş mekanik: Beta Tekni / Cafer Aktürk elektrik: HB Teknik / Hüseyin Gülsoy
arzu nuhoğlu Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nde tamamlayan Nuhoğlu, 1994 yılında California Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı programını tamamladı. Çeşitli üniversitelerde çalıştıktan sonra 1998 yılında Peyzaj Tasarım Ofisini kurdu. Halen Peyzaj Tasarım Ofisi’nde çalışmalarını sürdürüyor.
aygen kancı Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nde tamamlayan Kancı, 2000 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kentsel Tasarım Yüksek Lisans Programı'nı tamamladı. Halen Peyzaj Tasarım Ofisi’nde çalışmalarını sürdürüyor.
OCAK 2010 - XXI 28
PEYZAJ MİMARLIĞI - OTEL BAHÇESİ - İSTANBUL
en kesit
en kesit
proje öncesi kavramsal çalışma
vaziyet planı
üç boyutlu kolaj
ön çalışmalar
YAPI - EĞİTİM - KOCAELİ OCAK 2010 - XXI 30
fotoğraflar: Cemal Emden
PEYZAJA UZANAN KOLLAR Gebze'deki Yapı Kredi Bankası Akademi binası, banka kampüsünün mevcut gridal vaziyet planının köşesindeki aykırı konumlanışı ve topoğrafyadan taşan konsoluyla kampüse eklemleniyor. Hülya Ertaş
Yapı Kredİ Bankası Akademİ
teğet mimarlık
he: Gebze'de mevcut bir kampüs içine bu yapıyı tasarlarken kampüsün mevcut vaziyet planı nasıldı ve bu yapıyı mevcut plana nasıl eklemlemeyi tercih ettiniz? Bunun genel anlamda kampüs vaziyet planına nasıl bir katkısı olacağını düşündünüz? Mehmet Kütükçüoğlu: John McAslan’ın tasarladığı kampüs, genişçe bir arazinin hakim noktasına yerleşen modüler bir kurgu ile türetilmiştir. 10 adet 35x35 m'lik küplerin 10 m’lik derzler ile bir araya gelmesinden oluşan küme, çapraz iki köşedeki eksik küplerin de vurguladığı gibi çoğalarak büyüme eğilimindedir. Akademi binasını yerleştirdiğimiz boş köşe, kampüse yaklaşımda ilk algılanan, aynı zamanda da eş yükselti eğrilerinin keskin dönüş yaptığı bir nokta. Bu özellikleri ile halihazır yapıların fonunu oluşturduğu bir odak noktası. Akademi binası, köşe vurgusu ile bu odağa yerleşen bir obje niteliğinde.
he: Bina var olan yapı stokuyla ölçek, biçimsel dil ve yapım biçimi açısından nasıl ilişkileniyor? Bu anlamda John McAslan'ın tasarımının devamlılığını sağlama kaygısı güdüyor mu (Tonozlu atrium, ya da brüt beton gibi)? mk: “Bir küp daha” düşüncesinin “aynısı ama değil” muğlaklığına karşıt olarak kontrasta dayalı, ancak birbirini bütünleyen bir ilişki şekli benimsendi. Kampüsten filizlenip peyzaja uzanan, durdurulamayıp kompleksin zahiri sınırlarından taşan iki uzun bakır çubuk, her halükarda var olanlardan çok farklı gözükmekte. Esasında içeriden kurgulanan “bir sokak daha”dır. Bu anlamda McAslan’ın tasarımının bir devamı olarak öngörülen yapı dışarıdan bakıldığında ise tamamen bir süreksizlik algısı yaratabilmekte. Figür/fon ilişkisi ile bu kontrasta başka türlü bir süreklilik yüklendi. Beton: Evet, bir nevi dokunsal (tactile) devamlılık. Tonoz: Bir tesadüf. Çok da sevdiğim bir şekil olmadı ama ETFE'nin (hava yastıkları) getirdiği bir zorunluluk. he: İşveren yapı içinde nasıl bir yaşam kurgulamayı hedefliyordu? Siz bunu binada nasıl yorumladınız?
YAPI - EĞİTİM - KOCAELİ 31 XXI - OCAK 2010
karşı sayfada Binanın aydınlatılmış görünümü bu sayfada en üstte: Binanın kampüsle birlikte görünümü üstte solda ve üstte: Konsollar altındaki bant pencerelerle toprak ilişkisi solda: Binanın topoğrafyaya karşıt bir şekilde uzayan konsolları
OCAK 2010 - XXI 32
YAPI - EĞİTİM - KOCAELİ
bu sayfada Bina içindeki boş zaman etkinliklerine ev sahipliği yapan atrium
karşı sayfada Odalar ve konferans salonlarından oluşan çeşitli öğrenme alanları
mk: Çoğunlukta genç insanlara ev sahipliği yapacak Akademi için tasavvur edilebilecek ne ise o hedefti. Bizim yorumumuz şuydu: Modüler kampüsün sokakları, her ne kadar içinde bir iki kahve olsa da, daha çok birimler arası ulaşım mekanı olarak kullanılıyor. Bloklar sokaklara köşe noktalarındaki kapılar ile bağlanıyor. Ara sıra üst katları birbirine bağlıyor görünen açık köprüler pek kullanılmayan görsel elemanlara indirgenmiş durumdalar. Akademi'nin içine sokulan sokak, fiziksel açıdan benzer özellikler gösterse de temel birtakım farklılıklar sergiliyor. Öncelikle sokak/ atrium’un kendisi, yapının sosyal mekanı. Bir kere yatay ve düşeyde tüm hareket buradan sağlanıyor. Burası bir buluşma, dinlenme, eğlenme, yeme içme ve alternatif eğitim mekanı. Toplanma ve tenefüs alanları bu sokak ve köprüler üzerinde konumlanıyor. Kahvesi, yemekhanesi, hatta enformel bir oditoriumu bu hacim içerisinde oluşuveriyor. Kurgunun doğal bir sonucu olarak mekanik sistemler de halihazırdaki sokaklardan farklılaşıyor. Burası yaz kış iklimlendirilen konforlu bir mekan olarak ele alındı.
he: Yapı programı neleri içeriyordu? Bu program bina içinde nasıl dağılıyor ve bu dağılım ne gibi esneklikler sunuyor? mk: Programı iki ana grupta toplayabiliriz: Eğitim mekanları ve sosyal mekanlar. Eğitime iki bakır çubuk, sosyal alanlara ise ortadaki sokak ayrıldı. Eğitim, özetle sınıflarda gerçekleşiyor. Çubuk için geliştirdiğimiz bant genişliği içerisinde farklı tip yerleşimlerin, hatta gelecekte olası bir ofis dönüşümünün imkanlarını araştırdık. İnşaat için geliştirdiğimiz sistem tamamen modüler ve kuru. Her an, kolaylıkla bölüntüler kaydırılabilir, yeni bir yerleşim oluşturulabilir durumda. Asma tavan ve modüler yükseltilmiş döşemeler aracılığı ile işleyiş kesintiye uğratılmadan istenen değişiklikler yapılabilecek. Ortadaki sokakta cereyan eden herkese açık sosyal alanlar ise daha az değişken. Buradaki mekan kurgusu sabittir. Olaylar değişkenlik gösterecektir. Yemekhaneye inen geniş merdivenler aynı zamanda bir odeon. Yeri geldiğinde eğitim, konferans, sinema, gösteri ve rekreatif olaylara imkan sağlamakta.
açılması ve canlı renklerin kullanımı atriumun sürekli yaşayan bir yer olarak kurgulandığını ima ediyor. mk: Atrium, yani sokak, evet, binanın en canlı ve kalabalık yeri. Bugün binaya gittiğinizde bunu gözleyebilirsiniz. Daha şimdiden vakit geçirmek ve çeşitli organizasyonlar düzenlemek için kampüsün geri kalanında, hatta kampüs dışındaki birimlerde popüler bir yer haline geldi. Renkler: Bu dört renk, Akademi logosunda kavramlar atfedilmiş renkler. Sokak cephesinin otonomisine işaret ediyorlar.
he: Atriumun nasıl bir işlevi var, ne gibi görevler üstleniyor? Bütün odaların atriuma bakan koridorlara
he: Yapı, cephe tasarımıyla ve konsoluyla birlikte oldukça anıtsal bir görünüme sahip. Bu, sizin
he: Bina içindeki özellikle atriumdaki mobilyaların mekana katkılarından söz edebilir misiniz? mk: Mobilyalar firmalardan seçilmiş ürünler. Oturma, kaykılma, uzanma gibi pozisyonları mümkün kılmaları dışında mekana özel bir katkıları olduğunu söyleyemem. Eğer ağaçlardan bahsediyorsak ki bunlar tasarımcı Meriç Kara’nın ürünleri, burası için özel olarak üretildiler. Görsellikleri dışında eğitim işlevi için birtakım niteliklere sahipler.
YAPI - EĞİTİM - KOCAELİ 33 XXI - OCAK 2010
hedeflediğiniz bir durum muydu? Cephe tasarımını ve cephedeki malzeme seçimini bu bağlamda anlatabilir misiniz? mk: Önce konsoldan başlayayım: Çubuklar, en az bant genişliği kabul alınarak programın öngördüğü ihtiyaç kadar kampüsten peyzaja doğru uzanıyor, durdurulamıyor, arazinin düştüğü noktadan 10 m kadar daha devam ediyor. Bu noktada yapı/program, kampüs ve topoğrafyadan bağımsızlaşarak söz konusu kompozisyona yol açıyor. Aynı otonomi düşüncesi, cephe tasarımında da sürdürülüyor. Kampüsü arka plana alan bu figür, ölçeksiz iki bakır çubuk cisminde gerçekleşiyor. Richard Serra’nın peyzaja sapladığı sacdan duvarlarını hatırlayalım. Bakır doğal bir malzeme. Mevsim dönümlerine ve senelere yayılan doğadaki dönüşümlere kendi kimyasal ritmiyle ayak uyduracak. Zamanla renkleri değişecek, patine kazanacak. Kuzeyi kuzey, güneyi güney olacak. Her sene başka bir bina göreceğiz orada. Biraz daha detaya inelim: Bakır, binanın ikinci cephesi. Buradaki bakırın “stretched metal”, yani çizilerek gerdirilmiş hali. İşlemden geçen yüzey, malzeme kaybı olmadan hafif biçimde üçüncü boyut kazanır; böylelikle hem daha
stabil hem de şeffaf hale gelir. Oluşturduğumuz gride monte edilen bakır kasetler, pencerelerin, menfezlerin, tesisatların ve “catwalk”ların ördüğü birinci cephenin önünde tülden bir duvar oluşturdu. Dışarıdan bakıldığında gündüz opak, gece şeffaftır. İçeriden ise her daim şeffaf, güneş kırıcılardır. Her bir kaset, yüzeyindeki üç boyutluluktan dolayı farklı açılardan bakılınca farklı şeffaflık değerleri veriyor. Bu özellik sayesinde panelleri çevirerek kullandığımızda, cephedeki piksel grid efekti mümkün olabildi. he: Binanın yapım sistemini ve bu 10 metrelik konsolun nasıl taşındığını anlatabilir misiniz? İki kanattaki kütlelerin strüktürü ayrı mı çalışıyor, yoksa bütün olarak mı? mk: Bu sorunun cevabını, inşaat mühendisimiz Serdar Binzet’ten aynen aktarıyorum: “Binanın yapım sistemi gayet basit; Türkiye'de her şeyden çok bilinen yerinde dökme betonarme sistem. Deprem yüklerinin deprem şartnamelerinde verilmiş olan sınırlar içinde kalması sağlanarak perdeler ve kolonlar ile karşılandığı bir sistem oluşturuldu. Sistem klasik kirişli döşeme sistemi. 10 m'lik konsol da yine
yukarıda anlatmış olduğum klasik betonarme bina sistemi ile tasarlandı. Her ne kadar konsol için ideal bir uzunluk olsa da konsolları taşıyıcı kirişler burada meydana gelecek olan ciddi gerilim ve momentleri alacak şekilde tasarlandı. Konsol kirişleri maksimum moment noktasında, yani mesnet bölgesinde 1,5 m yüksekliğe ulaştı. Kirişlerin konsola verdiği zati yükü azaltmak için konsol ucunda kiriş yükseklikleri 20-25 cm'lere kadar düşürülerek kirişler dik kenar üçgen seklinde tasarlandı. Burada kirişler kadar kirişlerin mesnetlendiği kolonlar ve bu kolonlardaki gerilmelerin tahkikleri çok önem kazanıyor. Bundan dolayı konsol kirişlerinin mesnetlendiği kolon kesitleri sistemdeki diğer kolonlara nazaran çok ciddi farklılık gösteriyor. İki kanattaki kütleler birbirinden tamamıyla ayrı çalışıyor. Yani ortak çok rijit perdeli bodrum katlar üzerinde tasarlanmış olan iki ayrı bina olarak düşünebileceğimiz bir sistem meydana getirildi. Bu sistemin getirdiği zorunluluktan dolayı bu iki kütle arasında geçişi sağlayan çelik köprü ve merdivenlerin bir ayağı tamamen hareketli mesnetli bir şekilde tasarlandı.
+12.00 kotu planı
proje adı: Yapı Kredi Bankası Bankacılık Akademisi proje yeri: Kocaeli - Gebze mimari proje: Teğet Mimarlık proje mimarları: Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar mimari proje ekibi: Alev Dağlı, Tuberk Altuntaş, Mert Üçer grafik tasarım: Meriç Kara 3b görselleştirme: Mert Üçer proje tarihi: Temmuz - Ekim 2008 yapım tarihi: Kasım - Eylül 2009 işveren: Yapı Kredi Bankası adına Paolo Mistrorigo statik projesi: Aydın Pelin - Can Binzet Mühendislik çelik projesi: Arçe Mühendislik elektrik projesi: Yurdakul Mühendislik mekanik projesi: Okutan Mühendislik aydınlatma projesi: Kroma Aydınlatma altyapı projesi: Seyaş Mühendislik proje yönetimi: İşte Proje Yönetimi yapım türü: Betonarme + Çelik Konstrüksiyon arsa alanı: 198.000 m2 toplam inşaat alanı: 9.500 m2
+8.00 kotu planı
manzara açıları şeması
teğet mimarlık Teğet Mimarlık 1996’da Ankara’da kuruldu. Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar tarafından yönetiliyor. Ortaklar profesyonel mesleki yaşamlarının yanı sıra mimarlık ortamına çeşitli alanlarda destek veriyor; konuk öğretim üyesi, jüri üyesi, proje yürütücüsü, konferansçı olarak eğitim süreçlerine katılıyorlar. Mehmet Kütükçüoğlu ODTÜ’den mezuniyetinden sonra Los Angeles Sci-ARC'ta yüksek lisansını bitirdi. Sci-ARC, ODTÜ, YTÜ ve İTÜ’de ders verdi. Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans Programı'nda Yönetim Kurulu Üyesi ve 2006’dan itibaren atölye lideri. Ertuğ Uçar lisans ve yüksek lisans eğitimini ODTÜ’de tamamladı. 2005-07 arası YTÜ’de ders verdi. 2007’den bugüne İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde proje dersi veriyor, mezuniyet jürilerinde görev alıyor. Kütükçüoğlu ve Uçar’ın mimarlık ve tasarım yazıları dergi, kitap ve gazete gibi çeşitli ortamlarda yayınlanıyor.
OCAK 2010 - XXI 34
YAPI - EĞİTİM - KOCAELİ
+4.00 kotu planı
±0.00 kotu planı
maket fotoğrafı
-5.00 kotu planı
boy kesit
YAPı - SOSYAL MERKEZ - RIJEKA OCAK 2010 - XXI 36
ŞERİT TOPOĞRAFYASI Hırvatistan'ın bir liman kenti olan Rijeka'da konumlanan Zamet Merkezi, zeminden kırılarak yükselen şeritlerin oluşturduğu topoğrafyamsı yapısıyla, kent merkezi için yeni bir toplanma mekanı öneriyor. Proje hakkındaki sorularımızı 3LHD proje ekibi yanıtladı. Hülya Ertaş
Zamet merkezİ
3lhd
Zamet Merkezi kentsel bir bağlama oturuyor. Merkezin çevresini dönüştürücü bir rol üstlenmesi hedeflenmiş miydi? Bu hedefe ulaşmak için bina tasarımında ne gibi kararlar alındı? Evet, böyle bir hedef vardı. Bina bunu karma içeriğiyle ve aktif topoğrafyasıyla gerçekleştiriyor. Kompleks, birçok konut kulesiyle, küçük ölçekli konut yapıları, modernist bir ortaokul ve mahallenin sosyal yaşamının odak noktası olan bir pazar yeriyle çevrelenmiş bir düzlükte konumlanıyor. Proje tanımı burada kentsel formda bir deneye çıkış noktası olarak ele alındı; mevcut sosyal gereksinimler ve toplumsal etkinlikler, mekansal açıdan yeni bir tür
kamusal kurum içinde ifade edildi. Zamet Merkezi, spor salonu, kent kütüphanesi, yerel yönetim heyet odaları ve ticari alanlardan oluşan ve bu işlevlerinin tümünün bir arada bir toplululuk merkezi yarattığı melez bir bina. Meydandaki merdivenler baskın mimari öğeler ama diğer yandan da farklı toplanma mekanları oluşturuyorlar. Bina içi ve dışındaki dolaşım şemasından ve dolaşımın üstlendiği yan işlevlerden söz edebilir misiniz? Merdivenler ana yaya koridorunu oluşturarak ve kuzeydeki park ve okul ile güneydeki B. Vidas Sokağı arasındaki bağlantıyı kurarak meydana aktif bir şekilde dahil oluyor. İster spor salonunun, ister kütüphanenin, isterse de diğer servislerin olsun binaların tüm girişleri yan taraflardan sağlanıyor. Birbirini izleyen, kesik şeritler iç mekanları bölümlere ayırıyor, koruyor, onlar üzerine tırmanıyor ve
YAP覺 - SOSYAL MERKEZ - RIJEKA
37 XXI - OCAK 2010
giriş sayfasında Zamet Merkezi'nin kent dokusu içindeki kuşbakışı görünümü önceki sayfada Şeritlerin oluşturduğu çeşitli mekansal kullanımlar bu sayfada Spor salonundan görüntüler
OCAK 2010 - XXI 38
YAPı - SOSYAL MERKEZ - RIJEKA
karşı sayfada Zamet Merkezi'nin gece görünümleri
düşüyor; aynı şeritler meydanlar ve terasları oluşturmak üzere zemine dönüşüyor. Şeritler fikri üzerine kurguladığınız tasarım konseptinden ve bu konseptin binayı ve çevresini nasıl şekillendirdiğinden söz edebilir misiniz? Kurdelemsi şeritler, “gromaca”dan, yani Rijeka'ya özgü bir taş çeşidinden esinlenerek oluşturuldu. Bizim çıkış noktamız, Rijeka'da topoğrafyanın kentsel figürleri dönüştüren ana unsur olduğu ve yapılı peyzaja genellikle çok çeşitli açılardan ve yükseklerdeki manzara noktalarından bakılıyor olduğu gerçeğine dayanıyor. Kompleksin aşağı doğru inen zemin üzerine dikey olarak yerleştirilmiş paralel şerit dizisi şeklinde kavranmasını, bu şerit dizisinin yarım duvarlardan yükselerek kabartma bir strüktür yaratmasını istedik. İç mekanla dış mekanın değişkenliği, kesit geometrisindeki hareketlerle
sağlandı. Kompleksin düzenlemesinde hiyerarşik olmayan bir yapılanma seçilerek, onun tektonik kaymalarla belirlenmiş bir dizi gibi işlemesi istendi. Cam cephe de aynı mantıkla tasarlandı: Tüm yan cepheler ve şeritler arasında ve de altlarındaki tüm yırtıklar tamamen saydam olarak düzenlendi. Malzeme seçiminizi belirleyen ana etkenler nelerdi? Özel olarak tasarlanıp üretilmiş seramik karolar, projeye nasıl bir katkı sağladı? Seramik istediğimiz tüm işlevleri (kaydırmazlık, basınç dayanımı, uzun süreli kullanım, renk seçenekleri vs) yerine getirebilecek tek malzeme olarak düşünüldü. Dahası seramik karolar her üç tipik konumda da döşenebiliyor. İster tavan, ister duvar, isterse zemin olsun tüm yüzeyler 51 bin adet seramik karoyla kaplandı. 3LHD tarafından tasarlanmış olan altıgen biçimli bu karolar Zamet
Merkezi için İtalya'daki Florim firması tarafından üretildi. Tüm karolar aynı biçime sahip olacak şekilde, dört farklı renkte üretildi. Karoların bir aradalığı sayesinde tüm kompleks, canlı bir optik efekte bürünüyor. İnsanlar binayı ve çevresini tasarım aşamasında öngördüğünüz şekilde mi kullanıyor? Projenizin başarılı olduğu söylenebilir mi, hem sizin açınızdan hem de kullanıcıları açısından? Zamet Merkezi'nin inşa edilmesiyle birlikte biçimsel olarak pek de sık rastlanmayan bir sosyal toplanma mekanı, açık bir kent merkezinin kentsel özelliklerinin çağdaş bir değişime uğratıldığı bir ortam Rijeka dokusuna dahil olmuş oldu. Eylül 2009'daki açılışından bugüne dek geçen süre çok kısa olduğundan, şimdiye dek ancak beklentilerimizi karşılayabildiğini gözlemledik.
YAP覺 - SOSYAL MERKEZ - RIJEKA 39 XXI - OCAK 2010
OCAK 2010 - XXI 40
YAPı - SOSYAL MERKEZ - RIJEKA
1 giriş, 2 giriş salonu, 3 merdiven, 4 salon, 5 saha, 6 depo, 7 temizlik odası, 8 lokal, 9 WC, 10 sauna, 11 masaj odası, 12 soyunma odaları, 13 hazırlanma odası, 14 temiz olmayan koridor, 15 temiz koridor, 16 hakem odası, 17 antrenör odası, 18 doping testi odası, 19 doktor odası, 20 teknik mahal, 21 raportör odası, 22 toplantı odası, 23 salon, 24 mutfak, 25 kafe, 26 kütüphane, 27 ofis, 28 gardırop, 29 şaft, 30 izleyiciler, 31 dinlenme alanı, 32 galeri, 33 lounge/ VIP, 34 ofis, 35 basın odası, 36 yönetim odası, 37 gazeteciler ve kameralar, 38 yorumcular, 39 meydan, 40 avlu, 41 izleyici girişi, 42 sporcu girişi, 43 basın girişi, 44 VIP giriş, 45 yerel topluluk odası, 46 kütüphane, 47 barlar ve mağazalar
3lhd 3LHD, mimarlık, kent planlaması, tasarım ve sanat gibi çeşitli disiplinleri bütünleştiren disiplinlerarası bir mimari pratik. 3LHD'deki mimarlar mimarlık, toplum ve birey arasındaki etkileşimin yeni olanaklarını araştırıyor. Çağdaş bir yaklaşıma sahip genç bir ekip birçok farklı disiplinden çeşitli uzmanlarla tüm projeleri çözüyor. İşleri arasında Rijeka'daki Hatıra Köprüsü, EXPO 2005 ve 2008'teki Hırvatistan Pavyonları, Split'teki Riva Nehir Kıyısı, Istria'daki Bale Spor Salonu, Rijeka'daki Zamet Merkezi ve Rovinj'deki Lone Oteli yer alıyor. proje adı: Zamet Centre projelendirme süresi: 2004 - Ocak 2008 işveren: Grad Rijeka / Rijeka Sport d.o.o. mimar: 3LHD proje ekibi: Sasa Begovic, Tatjana Grozdanic Begovic, Marko Dabrovic, Silvije Novak, Paula Kukuljica, Zvonimir Marcic, Leon Lazaneo, Eugen Popovic, Nives Krsnik Rister, Andrea Vukojic inşaat süresi: Aralık. 2007 - Eylül 2009 arsa alanı: 12.289 m2 büyüklük: 16.830 m2 hacim: 88075 m3 taban alanı: 4724 m2 maliyet: 20 milyon avro ana yüklenici: GP Krk yapı fiziği, detaylar: Mateo Bilus strüktür mühendisliği: Berislav Medic, UPI-2M elektrik mühendisliği: Branko Corko, IPZ-elektroinzenjering 22 iklimlendirme: Mario Lukenda, Termoinzenjering-projektiranje d.o.o. mekanik, tesisat: Slavko Simunovic, HIT PROJEKT sprinkler tesisatı: Nenad Semenov, Pastor asansörler: Rok Pietri, Lift Modus temel duvarları: Zeljko Arbanas, IGH PC Rijeka yangın korunumu: Zeljko Stipkovic iş güvenliği: Ivica Babic, Zavod za zastitu na radu Rijeka bütçe danışmanı: Marija Babojelic peyzaj mimarı: Ines Hrdalo yönlendirme tasarımı: Damir Bralic, Lana Cavar i Narcisa Vukojevic zemindeki zamet yazısı tasarımı: Nikola Durek
zemin katı planı
1. kat planı
vaziyet planı
kesit
tasarım konsepti şeması
www.blogyuvasi.net nobon Terste noku 9 Aralık
Evrensel Bisiklet Paylaşım Sistemi GloBike konsepti kullanıcılarına internet ortamında ki her kullanıcısı ile bisikletini paylaşma olasılığı sunuyor. Hedef en gelişmiş "çevreci ulaşım" çözümü olan bisikletle ulaşımı kolaylaştırırken, kullanıcılarına farklı kültürel arkadaşlıklar kurdurarak, tanıştırmak.
duvar duvar ne garip bir şey. 4'ü bildik, 3'ü gerilimli, 2'si sürprizli, 1'i etkileyici. 1'in şekilleri karışında insan bayılabilir, dehşete düşebilir, hayran olabilir, tapınabilir, vurulabilir...
yasemin özeri Gördüklerim, yaşadıklarım, sevdiklerim, sevmediklerim, tasarım, fotoğraf, kentler, insanlar, sanat 18 Kasım
duvarın ne işe yaradığını tekrarlamaktansa (tekrarları öğreterek çoğaltmaktansa), nelere gebe olduğunu sorgulamak mutlaka daha ilginçtir. çünkü, duvarda kontrollü delik; ya da açılan kapanan duvar=kapı; ve kilidi üzerinde Nasrettin Hoca'nın mezarının önünde, yanında, kenarında; artık ön yan kenar neresi ise; durmaktadır...
Tasarım + değişim Japon mimar Tadao Ando kitabında Batı'daki mimari anlayışı 'kalıcılık' üzerine kuruluyken Japon mimarisinde bunun tam tersi olduğunu söyler. Japon mimarisinin mükemmeliğinin o kırılgınlığında her an yok olabilme hissinde yattığından bahseder. Yani Japon anlayışında kalıcı olma korkulası bir durum. Bunu okuduğumdan beri -5-6 aydır- aklımdan hiç çıkmıyor. Kalıcı olmayı o kadar çok bellemişiz ve öğretilmiş ki, ben de böyle bir anlayışla yetişmişim. Aklıma bunun olumsuz birşey olabileceği hiç gelmemiş. Bir anda irkildim gerçekten okuduğumda, nedir bu kalıcı olma ısrarı ve 'Değişim' bu kadar kaçınılmazken. Yaşadığın her an içinde verdiğin kararlar ne kadar keskinse, değişime o kadar kapalıdır ve bu da bence kesinlikle başarısızlığa götürür. Zaman, içinde bulunduğun koşulları durmadan değiştirir. Koşulların değiştikçe hislerin ve kararların değişir. Bence esneklik çok önemli. Esneklik yani olaya, ana veya mekana adapte olabilme yetisinin olması. Esnekliğin bazen tasarımdaki tek anahtar kelime olduğunu düşünüyorum. Esnek kelimesini seviyorum. Boş bir mekan esneklik hissini yaşattığı için güzel. Bakıp da o mekanı başka başka görebildiğin için. Bazı kıyafetlerde öyle esnek olabiliyor. Bazı şişelerde bunu hissediyorum. Öylece duruyorlar. Sen nasıl bakıyorsan o oluyorlar (yani değişiveriyorlar), nasıl kullanıyorsan ona dönüşüyorlar (yine değişiveriyorlar) dolayısıyla zamana direnebiliyorlar. Yani aslında ne kadar esnek ve değişime açık olursa o kadar kalıcı oluyorlar.
(dahası kalabalık ve düşünmesi bile yorucu, tecrit, barınma, korunma, tırmanma...) truetypelIes Kaytarırken düşündürür... 21 Ekim Londra 2012 Piktogramları Görücüye Çıktı Beklenen an geldi ve Londra 2012 olimpiyatları için tasarlanan piktogramlar birkaç gün önce görücüye çıktı. Londra 2012 için tasarlanan logo ilk sunulduğu andan itibaren yoğun bir eleştiri, alay bombardımanına sahne olmuştu. Bunlardan en dikkat çekeni ise Lisa Simpson ve oral seks benzetmesiydi. (bkz. Londra 2012 Kimliği) 2012 piktogramları Londra’da faaliyet gösteren SomeOne tarafından tasarlandı. Poster ve bannerların tasarımında Londra’nın metro haritasından ilham aldıklarını söylüyorlar. Olimpiyat piktogramları tasarlamak çoğu tasarımcının hayallerini süsleyen bir iştir ki Otl Aicher’in 1972 Münih Olimpiyatları için tasarladığı piktogramlar ve 68 Meksika Olimpiyatları için hazırlananlar şimdiye kadar tasarlanmış en güzel piktogramlardır bana göre. (bkz. Olimpiyat Piktogramları)
41 XXI - OCAK 2010
fikir onlıne Güncel tasarım haberleri 19 Kasım
XXI Blog Yuvası
Mimarlık, ürün tasarımı, kentsel tasarım, fotoğraf, peyzaj mimarlığı, moda tasarımı alanlarında Türkiye'deki bloglara "editoryal bir çatı" sunan Blog Yuvası bugün içeriğindeki 80'i aşkın blogla, gerek Türkiye gerekse yurtdışı mimarlık ve tasarım gündemine ışık tutuyor. Geçtiğimiz aylarda Blog Yuvası'nda görünmüş postlardan bir seçki sunuyoruz.
YARIŞMA - MASTERPLAN - PEKİN OCAK 2010 - XXI 42
DÜŞÜN, GELİŞTİR, ÜRET VE SAT Yanqing Bölgesi için açılan masterplan yarışmasında birincilik ödülünü kazanan UNStudio'nun projesi doğaya uygun bir kentleşme oluşturmak üzere bölgeye uyumlu bir program öneriyor. İki program şeridinin iç içe geçmesiyle şekillenen proje bir üretim döngüsü üzerinden kurgulanmış. UNStudio
Beijing River Creative Zone
unstudıo
Doğada Kentlilik (Urbanity in Nature) teması, Pekin'e 200 kilometre uzaklıktaki Yanqing Bölgesi'nde kentsel yaşam yoğunluğunu belirli bir düzeyde tutarken aynı zamanda doğal özelliklerin korunmasına da işaret ediyor. Pekin Yaratıcı Bölgesi (Beijing Creative Zone) için yapılan tasarım çift yönlü bir baskıyı çevreliyor; yeşil kuşak ve kent dokusu. Kentsel dokunun baskısı, sıkıca örülmüş ve yoğunlaşmış bir kentsel çevre yaratıyor. Bu durum, yoğunluk ve programlı bir temas, aynı zamanda da kent ve doğa arasında açık bir sınır olarak; kentin
çeperini oluşturuyor. Sınırdaki kent dokusu, birbirinden ayrı ama sıkıca bağlı olan iki şeridin iç içe geçmesiyle şekil alıyor. Yaratıcı endüstrinin olduğu şeritle destek tesislerinin yer aldığı tesis, sonuç olarak iç caddelerden avlulara, plaza girişlerinden kamusal meydanlara bir dizi açık alan oluşturuyor. Bu düzenleme mahremiyetin ve etkileşimin derecelerinin değişmesini sağlarken spontane öğrenimi teşvik ediyor. Peyzajın yoğunluğu yeşil kuşağı büyütürken aynı zamanda da alanın doğal kalitesinden eş zamanlı olarak yararlanıyor. Genişletilmiş yeşil kuşak ve park bölgesi yerel ve yabancı yaratıcı profesyonellerin etkinlikler organize edip katılabilecekleri, çalışabilecekleri, alana yayılmış atölye ve pavyonlarda eğlence etkinlikleri olan yeşil bir çevre yaratıyor.
zeminde yürüme mesafeleri diyagramı
YARIŞMA - MASTERPLAN - PEKİN
basınç diyagramları
43 XXI - OCAK 2010
program diyagramı
alandan üç boyutlu görseller
Mimari parkın tasarımında bu atölyeler ve pavyonlar Çin Bahçesi'nin felsefesindeki “her adımda ayrı bir manzara” esasına dayalı olarak düzenlendi. Park alanı, deneysel projeler için uluslararası bir vitrine dönüşürken ve tasarım pratikleri oluşturuyor. Atölye ve pavyonlar peyzajda bir bahçedeki heykeller gibi duruyor, niteliği, seyri ve çevreye uyumu geliştiriyor; aynı zamanda var olan orta ve küçük işletmelerin varlığını koruyorlar. Tasarımcılar, atölyeleri kendi çalışmalarını sunmak için galeriler olarak kullanabilir ve biçimsel izlenimlerini, sürdürülebilirlik ya da yapılı artifakt olarak malzeme üzerine tasarım felsefelerini ön plana çıkarabilirler. Parkın düğümleri, dinlenme noktaları ve dış mekan etkinlik mekanları olarak pavyon binaları; daha geniş bir tasarımcı kitlesi için, küçük ve deneysel projeler sayesinde kent planına katılıma izin veriyor. Atölye ve pavyonların ömürleri sırasıyla yarı kalıcıdan geçiciye doğru değişiyor. Bu
yüzden de park bir vitrin olarak sürekli bir şekilde yenileniyor. Londra Ekonomi Okulu'nun (London School of Economic-LSE) kampüsü Yaratıcı Bölge'nin tasarımına referans olma potansiyeline sahip bir örnek. Kent dokusuyla iç içe geçmiş, böylelikle halkın birçok eğitim ve etkinliğe serbestçe katılabilmesine izin veren açık bir kampüs örneği. Kampüs modelinin analizi, anahtar binaların (konferans salonu ve kütüphane gibi) ve bilgi değişimi için birbirine bağlı kamusal alanların varlığının önemini gösteriyor. Yaratıcı Bölge adına yapılan tasarımda eğitim için bilgi alışverişine vurgu yapılmış olsa da amaç, anahtar toplantılar ve bilgi alışverişi mekanlarının yerleştirilmesiyle kentsel içerikte açık bir öğrenme ortamı yaratmak. İç cadde boyunca avlular küçük etkinliklerin, forum ve sergilerin yer alabileceği toplanma mekanları oluşturuyor. Bu avlular kent ve
park meydanlarına girişler ile iç caddeler arasında ana bağlantı noktaları olacak. Böylece halk ve mahalle sakinleri arasında birer arayüz haline gelecekler. Yaratıcı Bölge'nin herkesi kapsayan üretim döngüsü projenin fizibilitesinin omurgası olacak. Üretim döngüsünün “Düşün, Geliştir, Üret ve Sat” olan dört aşaması süreğen bir aktivite çemberi olarak gerçekleştirilerek, ürün satışına doğru tüm adımlar için bir platform oluşturulabilir. Bu tür bir zincirin fizibilitesi, pazarın dönüşümüne izin verdiği gibi bir fikrin geliştirilmesiyle bilgi üretiminin bağlanmasına ve sonuç olarak parçaların sergilenmesi ve satılmasına olanak tanıyor. Kent ve parkla karşı karşıya olan platformlardan oluşan çeşitli bileşenler ve kentin çeperinde yeşil kuşakla beraber işlenmiş sistematik şeritler, ihtiyaç olan yeni öğrenme ortamı için bir kent tipolojisi tanımlıyor.
ben van berkel Rietveld Akademi Amsterdam'da ve 1987'de ödülle mezun olduğu Londra Architectural Association'da mimarlık eğitimi aldı. İlk projeleri Van Berkel & Bos Architectuur Bureau'yu kurduktan sonra uygulandı. Bu ilk dönem binaları arasında Remu Elektrik İstasyonu ve Villa Wilbrink, Rotterdam Erasmus Köprüsü bulunuyor. 1999'da Caroline Bos ile birlikte UNStudio'yu kurdular. Son dönem projelerinde Stuttgart'taki Mercedes-Benz Müzesi ve Arnhem Central bulunuyor. Princeton ve Columbia Üniversite'lerinde, Berlage Enstitüsü'nde ve UCLA'de dersler verdi. Halen Frankfurt Staedelschule'de kavramsal tasarım dersleri veriyor ve bölüm başkanlığı yapıyor.
su ve güneş enerjisi sürdürülebilirlik diyagramı
proje adı: Pekin Nehri Yaratıcı Bölgesi (Beijing River Creative Zone) işveren: Yanqing Eyalet Hükümeti, Pekin Belediyesi, Pekin Mimari Tasarım Enstitüsü yer: Yanqing, Pekin, Çin inşaat yüzeyi: 145.119 m2 inşaat alanı: 210.152 m2 program: Yaratıcı Bölge Masterplanı durum: Yarışma Projesi Birincilik Ödülü proje: UNStudio; Ben van Berkel, Caroline Bos with Markus van Aalderen, Yi Cheng Pan and Mieneke Dijkema, Ren Yee, Clarissa Alfrink, Megan Ng, Maud van Hees, Wendy van der Knijff, Jae Young Lee kentsel kalkınma danışmanlığı: dcu, Pablo Vaggione sürdürülebilirlik danışmanlığı: Arup Shanghai
su arıtma diyagramı
sürdürülebilir enerji diyagramı
OCAK 2010 - XXI 44
YARIŞMA - MASTERPLAN - PEKİN
carolıne bos Londra Üniversitesi Birkbeck College'da Sanat Tarihi eğitimi aldı. 1988'de Van Berkel & Bos Architectuur Bureau'yu kurduktan sonra gazeteciliği bıraktı. 1999'da mimarlık, kentsel kalkınma ve altyapıda uzmanlaşan UNStudio'yu Ben van Berkel ile birlikte kurdu. UNStudio'nun tüm projelerinde araştırmacı olarak bulundu. Farklı programatik konularda gözlem ve sentezleri proje takımlarının çalışmalarıyla bütünleştirildi. Ben van Berkel ile beraber Forum ve ANY "Diagram Works" yayınının editörlüğünü üstlendi. Princeton Üniversitesi ve Berlage Enstitüsü'nde, UCLA'de dersler verdi. Utrech Üniversitesi Jeobilimler Fakültesi'nde kent ve bölge planlaması yüksek lisansını tamamladı.
zemin kat planı
zemin - çatı dolaşım diyagramları
su seviyesi diyagramları
Osmanlı - Selçuk mimarisinin anlamı Doğan Tekeli
Küçük müdahaleler kamusal alanı değiştirebilir imkanmekan
Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri, Yüce Atatürk'ün "Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak" idealini benimseyen ulusumuzun yaşam biçiminin, AKP iktidarı tarafından değiştirilmek istendiği yaygın bir kanı.
İmkanmekan, kentlerdeki yaşam kalitesini artırmaya yönelik küçük ölçekli müdahale olanaklarını araştırmak ve yaygınlaştırmak amacıyla Ocak 2007’den beri çalışan bağımsız bir oluşum.
Kafalardaki yaşam biçimlerinin yavaş yavaş, zorlamadan, alıştıra alıştıra toplumumuza kabul ettirilmesi amaçlanıyor. Adaletten eğitime, giyim kuşamdan yeme içmeye bir çok alanda en hafifinden mahalle baskısı uygulanıyor. Gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergelerinden olan yapılı çevre ve onu oluşturan mimarlık eserlerinin de bu amacın araçlarından birisi olarak kullanılmak istendiği anlaşılıyor.
Bilge Kalfa, Evren Uzer, Hakan Tüzün Şengün, Okay Karadayılar ve Şebnem Şoher'in oluşturduğu imkanmekan, bugüne kadar kent genelinde kamusal mekânlar üzerine bir dizi tasarım atölyesi ve özel olarak Atatürk Kültür Merkezi Salacak Semti ve Karaköy Rıhtım Caddesi üzerine üç tasarım atölyesi gerçekleştirdi.
İlk olarak, eğitim ve adalet yapılarının Selçuk ve Osmanlı mimarisinden neyin anlaşıldığını gösteren adliye binaları, okul projeleri ortaya çıktı. Bunlar da gerçekte Birinci Milli Mimari Dönem yapılarının karikatürlerine dönüştü. Osmanlı yönetimi bile Selçuk mimarisini sürdürmek yerine kendi özgün mimarisini yaratırken; Cumhuriyet çağdaş mimariyi amaçlarken Osmanlı - Selçuk mimarisi acaba nereden çıkmıştı? Dünyanın hangi uygar ülkesinde yüzyıllar öncesinin, o çağların özel koşullarının ürünü olan mimariye dönüş özlemi vardı? Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Yüce Atatürk, toplumumuzu çağdaşlaştırma çabaları içinde çağdaş mimarlığı amaçlamışken, mimaride Osmanlı - Selçuklu özlemi, kimilerinin sandığı gibi saf yürekli bir kimlik araştırmasının sonucu olabilir miydi? (...) Şimdi de TOKİ ve Kiptaş konutlarının Osmanlı mimarisine uygun olarak yapılacakları söyleniyor. Anadolu ve Balkanlar'da, çoğunlukla hayatlı evlere karakterize olan Osmanlı konut mimarisi, günümüzün yaşama alışkanlıkları, ekonomik ve teknolojik koşulları dikkate alındığında tekrarlanamayacağına göre, herhalde yeni adliye yapıları ya da okullar gibi gariplikler göreceğiz. (...)
21 Kasım 2009 tarihli Karaköy Rıhtım Caddesi Atölyesi de yine 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin desteğiyle hayata geçirilmiş bir çalışma oldu ve imkanmekan web sitesinde yapılan açık çağrı sonucu etkinliğe dahil olan 15 kişilik katılımla gerçekleşti. Atölye kapsamında çalışma alanı olarak İstanbul Karaköy’deki Rıhtım Caddesi olarak belirlendi. Boğaz’la ve Haliç’le olan ilişkisi, kentin ticaret, kültür, endüstri merkezlerine yakınlığı, kent belleğinin ve kimliğinin oluşumdaki etkileri açısından Karaköy önemli bir konuma sahip. Karaköy Rıhtım Caddesi ise Karaköy Limanı ve Galata Köprüsü arasında kalan, yüzen iskelenin Kasım 2008’de batmasının ardından, geçici Kadıköy İskelesi’ne ev sahipliği yapan, kentin önemli açık alanlarından biri. Karaköy’ün kent içerisindeki önemi değişen fonksiyonlarla kendini korurken, yakın çevresinde yaşanan dönüşümlerle, Karaköy üzerine yapılan tartışmaların odak noktası sürekli yer değiştiriyor. Batan Karaköy iskelesi yerine yapılması planlanan yeni iskele bu tartışmaların en güncel olanlarından. Karaköy tasarım atölyesi kapsamında kamusal anlamda denize açık olan çok az noktadan birisi olan bu alana odaklanılmasının temel nedeni, İstanbul’da kentlinin denizle kamusal alanda karşılaşma noktalarının az olması, var olan alanlarda özel mülkiyet veya kullanımın ön plana geçmesi. Karaköy atölyesi kentlinin bu alanları daha verimli kullanmasını ve sahiplenmesini sağlayacak önerilerin düşünsel olarak geliştirilmesi için bir platform oluşturdu. (...)
45 XXI - OCAK 2010
Eylül 2009 itibariyle Türkiye'deki tüm mimarlık ve şehircilik bölümlerinde bedelsiz dağıtılmaya başlanan Yeni Mimar böylece eğitim-pratik ilişkisine katkıda bulunmayı hedefliyor. Yeni Mimar Aralık sayısındaki yorumlardan birkaçını paylaşıyoruz.
yenİ MİMAR
Yeni Mimar Kent ve Mimarlık Gazetesi, Türkiye'deki kent ve mimarlık alanlarında gündemi belirleyen konular üzerine uzman ve akademisyenlerin yorumlarına yer veriyor.
İÇ MEKAN - VAKIF BİNASI - VENEDİK OCAK 2010 - XXI 46
fotoğraflar: Attilio Maranzano
HAVADA ASILI TUVALLER Renzo Piano ve Alessandro Traldi tarafından iç mekan tasarımı gerçekleştirilen, sanatçı Emilio Vedova'ya ait vakıf binası, sanatçının eserlerini alışılmışın dışında bir sergileme fikriyle izleyiciyle buluşturuyor. Luca Orlandi proje hakkında Alessandro Traldi ile görüştü. Luca Orlandi
Emilio ve Annabianca Vedova Vakfı
alessandro traldı renzo pıano buıldıng workshop
Venedik, bu yıl 7 Haziran - 22 Kasım tarihleri arasında 53.'sü düzenlenen Sanat Bienali'ni kutlarken ziyaretçilere güncel sanat alanında seçilmiş yeni mekanlar da sundu. Özellikle iki mekan onların mimarisine işaret ediyordu; bunlardan ilki Tadao Ando'nun müdahaleleriyle yeniden elden geçirilen François Pinault Vakfı'na ait Punta della Dogana Müzesi, ikinci ise bu müzeden biraz uzakta bulunan ve Renzo Piano ile Alessandro Traldi yönetimindeki bir grup tarafından Venedikli sanatçı Emilio Vedova'nın (1919 - 2006) eserlerini anmak için tasarlanarak bir sergi mekanına dönüştürülen Zattere'deki Tuz Ambarları'nın (Magazzini del Sale alle Zattere) içindeki dokuz ambardan birinde bulunan Emilio ve Annabianca Vedova Vakfı (la Fondazione Emilio e Annabianca Vedova) binasıydı.
lo: Emilio ve Annabianca Vedova Vakfı siz ve mimar Renzo Piano'nun iki kollu çalışmasıyla ortaya çıkan bir proje. Bize bu projenin hikayesinden bahseder misiniz? Alessandro Traldı: Renzo Piano'nun bütün çalışmalarında olduğu gibi, bu projenin de iki kollu bir çalışma olmasından öte, çok yönlü ve ortak bir çalışma olduğundan bahsetmek gerek. Herkesin bir masa etrafında oturup proje başından sonuna kadar tartışıp bir sonuca varmasıyla oluşmuş bir proje. Buna Renzo Piano'nun tipik çalışma şekli de diyebiliriz. Projenin mimari çalışmalarının bir kısmını yürüten kişiler de vardı. Bu açıdan proje yönetim kısmını ben ve Renzo birlikte yürüttük. Projenin mimari kısmı bizim tarafımızdan gerçekleştirilirken, sanat eleştirisi açısından proje konsepti, sanat tarihçisi ve eleştirmeni Germano Celant tarafından yürütüldü. Ayrıca mühendislik çözümlerini daha önceden Prometeo projesinde birlikte çalıştığımız Maurizio Milan üstlendi. Metalsistem firması da bize mekanda yaratmak istediğimiz hareketli mekanizmayı oluşturmada yardımcı oldu. Onlar olmasaydı bu kadar iyi bir proje üretemezdik. Çünkü düşünülen fikir ne
bu sayfada solda: Bir ray üzerinde hareket eden tuvaller, 360 derece dönen bir kol sayesinde mekanda izleyici için en iyi şekilde konumlanıyor. en solda: Sergi, izleyiciye alışılmışın dışında bir izleme olanağı sunuyor. altta solda: Mekanın sonunda yer alan, tuvallerin saklandığı metal kafes. altta ortada ve altta: Tuvaller, bir mekanik kol yardımıyla metal kafesten ziyaretçilere getiriliyor.
İÇ MEKAN - VAKIF BİNASI - VENEDİK
karşı sayfada Havada asılı duran tuvaller, Emilio Vedova'nın eserlerindeki “hareket” fikrinden yola çıkıyor.
47 XXI - OCAK 2010
kadar basit olsa da mekan için tasarlamak istediğimiz mekanizmayı doğru kriterlere uyarak gerçekleştirecek birilerini bulmak gerekiyordu. Çünkü bu mekanizmalar standart olarak değil, mekanın ölçülerine özel olarak parça parça Vedova'nın tuvallerini hareket ettirmek için üretildiler. lo: Bu proje için Renzo Piano ile nasıl bir araya geldiniz? at: Benim Renzo Piano ile tanışıklığım uzun zaman önce başladı. 1980-1985 yılları arasında onun Cenova'daki ofisinde çalıştım. Daha sonrasında kendi ofisimi açtım. Ancak bu tanışıklığımız ve arkadaşlığımız ilerleyen yıllarda da karşılıklı olarak devam etti. Emilio Vedova ile tanışmamız ise 1984 yılında Venedik'teki San Lorenzo Kilisesi'nde sahneye koyulan ve trajik bir Yunan miti olan Prometheus Operası sayesinde oldu. Luigi Nono tarafından müziği, Massimo Cacciari tarafından metni yazılan ve Claudio Abbado tarafından yönetilen klasik bir operaydı. Bu çalışma grubunun içerisinde Emilio Vedova ve Maurizio Milan da yer alıyordu. Aynı zamanda Renzo Piano ve ben de bu projede yer aldık. Emilio Vedova başlangıçta sahne düzeni üzerinde
çalışıyordu ama sonrasında gösteri sırasındaki ışık yönetimi üzerine ve operanın son hali üzerine birçok çalışmalar yaptı. lo: Vedova Vakfı için neden Zattere'deki Tuz Ambarları seçildi? Kısa bir süre önce vefat eden Venedikli sanatçı Vedova ile bu mekan arasındaki ilişkiden bahseder misiniz? at: Proje ben ve Renzo, Venedik'e gittiğimizde Emilio Vedova ile karşılaştığımız 2000 yılında başladı. Üçümüz de vakıf merkezinin tamamıyla Tuz Ambarları'nın içerisinde yer alması fikrini gözden geçirmiştik. Ancak daha sonrasında, İtalya'da ya da dünyada her zaman olduğu gibi bazı bürokratik problemler ortaya çıktı, belediye yönetimi değişti. Herkes o dönemde bir vakıf kurmanın acil bir durum olmadığını düşünüyordu. 2006-2009 arasında Venedik Belediyesi tüm Tuz Ambarları'nı restore etmişti. Bu restorasyon tarihi ambarların bütün mimari strüktürünün yeniden değerlendirilmesiyle yapılmıştı. Bina, tuz ambarı işlevini 50'li yıllarda bırakmış ve Vedova'nın atölyesi haline gelmişti. Bu mekan, fiziksel
olarak onun Venedik'inin bir parçasıydı; Vedova şehrinden ve eserlerinden ayrılamazdı. Emilio hep Tuz Ambarları'na yakın, Venedik'in özel bir bölgesi olan Punta della Dogana'da yaşadı. 70'li yılların başında belediye kendisi için bir havuz yapmak adına bu ambarları yıkmak istedi ve Vedova kendi mekanını korumak için bu projeye itiraz etti. Venedik Belediyesi de Vedova için bir izin çıkardı ve o da hayatının son yıllarında bu ambarı eserleri için bir depo olarak kullandı, eserleri iyi korunmuş büyük sandıklar içinde saklandı. 1984 yılında yine aynı mekan, Vedova ve onun eserleri üzerine monografik bir sergiye de ev sahipliği yaptı. 2006 yılında hem Emilio Vedova hem de eşi Annabianca kısa aralıklarla vefat etti. 2008 yılında proje başladı ve Emilio Vedova'nın gençliğinden beri kullandığı bu ambara bu projeyi uygulamaya karar verdik. lo: Vakıf binası nasıl bir yapıya sahipti ve siz Vedova'nın eserleri için nasıl bir mekan tasarlamak istediniz? at: Tuz Ambarları'nın kendine özgü bir mekan özellikleri var. Bu mekanın strüktürünün uzun ve dar
OCAK 2010 - XXI 48
İÇ MEKAN - VAKIF BİNASI - VENEDİK
bu sayfada Mekan için yapılan maketler; fotoğraflar: Vittorio Dozio
olması işlevinden kaynaklanıyor. Çünkü bu ambarlar inşa edildiklerinde tuzu en iyi ve basit şekilde yüklemek ve dışarıya çıkarmak için tasarlanmışlardı. Malzeme çok pahalı olduğundan burada saklanıyorlardı. Mekanın bu formu, yandan gelen baskılara dayanması, -duvarlar üzerindeki tuzun basıncına dayanması- ve burada tuzu en iyi şekilde depolamak için yapılmıştı. Mimari açıdan bütün ambarların iç mekanları uzun-ince, bir diğeriyle çıplak tuğlayla bölünen ve tek bir örgü sisteminden oluşan ahşap karkas bir çatı sistemiyle birleşen bir yapıya sahip. Mekanın şeklini gördüğümüzde tabloları yan duvarlara asarak sergileme fikrinden zaten vazgeçmiştik. Vedova’nın eserlerini hareketli bir şekilde sergileme fikri Vedova’nın tablolarında her zaman yansıttığı hareket fikrinden yola çıkıyordu. O her zaman kendi tabloları için "Bir şeyler hiçbir zaman durmaz ve her zaman bütün yönlerde hareket eder." derdi. Biz bu projeye başlamadan önce Vedova’nın ofisine gittiğimizde Vedova gelen ziyaretçilerini bir sandalyeye oturtup, asistanının yardımıyla büyük
tuvallerini tek tek ziyaretçilerinin önüne getirtip göstertip tekrar içeriye götürtüp bir başkasını getirtiyordu. Onun eserlerini görmek bile hep bir “hareket” düşüncesinden yola çıkıyordu. Böylece girişin karşısında tabloların dinleniyorlarmış gibi duracakları, daha sonra yavaş yavaş hareket ederek durdukları yerden tek sefer dışarı çıkacakmış gibi görünecekleri bir mekan tasarımı düşündük. Bu düşünce başlangıçta biraz garip gelse de daha sonra bunun mümkün olabileceği ve hatta bunun mekanın tarihi yapısına da saygı göstereceği düşünüldü. Mekana fazla bir şey eklemedik; düşündüğümüz sistem için mekanda bazı düzenlemeler yaptık. Örneğin; ambarda yer kaplaması olarak taş bir zemin vardı, biz bu kaplamanın üzerine tahtadan büyük bir rampa yerleştirdik. Mekanın perspektifini artırmak için mekanın dibine doğru yükselen rampa, tamamıyla ısı yalıtımı sağlarken aynı zamanda mekanın bütün kablo sistemlerini de örtmüş oldu. Sergi mekanının sonunda yer alan metal kafes, tabloları içerisinde saklıyor. Yukarıda, bütün sergi mekanının yüksekliğinde, bir ray üzerinde asılı duran ve uzaktan
kumanda ile kontrol edilen parçalar ise ana bir strüktüre bağlanarak paslanmayı engellemek adına altından kaplanan levhalarla ray üzerinde ilerliyorlar. Her parçanın içerisinde bir motor ve ana merkez yer alıyor, ana mekanik bir kol 360 derece dönüyor ve ikinci kol çengeliyle, kafeste bulunan tabloları ziyaretçilere getirmek için alıyor. Giriş kısmında, bilet gişesi, tuvaletler, ufak bir depo ve bu sistemi harekete geçiren kabin bulunuyor. Girişin bu kısmı aynı zamanda dışarıdan içeriye, sanki Venedik’ten Vedova'nın dünyasına geçmek için bir filtre olarak düşünüldü. Projenin temel kısımlarından biri de bizim gerçekten bu hayal edilen etkiyi sağlamak için çalışmamızdı. lo: Bu hareketli makinelerin tasarımı sırasında Metalsistem ile nasıl bir işbirliğiniz oldu? at: Bütün makineleri tekrardan tasarlamak zorundaydık, lojistik konusunda uzman olan Metalsistem ile iletişime geçtik. Onlar sadece makine üreten bir firma değil, aynı zamanda çeşitli endüstriyel depolama sistemlerinin distribütörlüğünü yapıyor ve
renzo pıano 1937'de İtalya'da doğdu. 1964'te Milano Politeknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden mezun olduktan sonra 1965-1970 yılları arasında, İngiltere ve Amerika'ya yaptığı gezilerinde profesyonel hayatında derin etkileri olan Jean Prouvé ile tanıştı. 1971'de Richard Rogers'la birlikte Piano&Rogers ofisini kurdu. 1977'de mühendis Peter Rice'la l'Atelier Piano&Rice'ı kurdu. 1993'te ise Paris ve Cenova'da mimar, mühendis ve uzmanlardan oluşan Renzo Piano Building Workshop'u kurdu.
İÇ MEKAN - VAKIF BİNASI - VENEDİK
işveren: Emilio e AnnaBianca Vedova Vakfı, Venedik Vakıf Başkanı: Alfredo Bianchini Vakıf Müdürü: Fabrizio Gazzarri Sanat Danışmanı: Germano Celant mimari proje: Renzo Piano, RPBW, Paris Alessandro Traldi, Atelier Traldi, Milano mühendislik ve genel koordinasyon: Maurizio Milan, Favero & Milan Ingegneria, Mirano - Venedik proje sanat danışmanı: Germano Celant mekanik sistem: Fabio Roncati, Metalsistem, Rovereto aydınlatma tasarımı: iGuzzini
49 XXI - OCAK 2010
eskizler
plan
makineleri otomatik hareket ettiren bilgisayar yazılımlarını da geliştiriyorlardı. Bu projenin en ilginç yanlarından biri de iki farklı dünya olan endüstriyel ürünlerle sanat eserlerini bir araya getirmesi. lo: Büyük boyutlardaki tablolar sergilenirken, iç mekan aydınlatması nasıl gerçekleştirildi? at: Aydınlatma tasarımı için Renzo Piano ile geçmişte de birçok işbirliği yapmış olan ve sergi aydınlatma tasarımında deneyim sahibi olan iGuzzini firmasıyla çalıştık. Aydınlatma konsepti genel olarak mekana sıcak ışığın hakim olması fikrinden yola çıktı. Aydınlatılmış tablolarla mekanın geri kalanı arasındaki kontrastın dramatik etkisinden kurtulmaya çalıştık. Ayrıca mekanın algılanmasını sağlamak için tabloların içinde bulunduğu metal kafesin ve salonun aydınlatmasına da önem verildi. Bu mekan içindeki malzemeler çok güçlüydü ve biz bunu tablolara yapılan güçlü bir aydınlatmayla yok etmek, mekanın geri kalanı karanlık içinde bırakmak istemiyorduk. Ayrıca tabloların hareketi sırasında etrafa çok güçlü yansıyan gölgelerden de kurtulmaya çalıştık. Projenin
son haliyle istenen etkiyi vermeyi başardığımızı düşünüyorum. lo: Sergi mekanında tıpkı Vedova'nın eserlerinde olduğu gibi bir “hareketlilik” söz konusu. Bence bu müdahalenizle mekan ve Vedova’nın eserleri radikal bir şekilde değişiyor, sergiyi izlemeye gelenler eserlere bakmak için bütün mekanı gezmek yerine, tablolar bütün mekanı dolaşıyorlar. at: Evet, projede mekanın gücü gösterilmeliydi. Mekana girildiğinde, yoğun bir ışıktan daha hafif bir ışığa doğru geçilirken, tablolar tam anlamıyla sahneye çıkıyorlar. Tablolar bir defada yavaş bir hareketle tek tek ama bir düzen içinde izleyicinin karşısına geliyorlar. Bu gezinti sırasında aynı zamanda kendi içlerinde de en doğru sergileme pozisyonunu alıyorlar. Tabloların sahneye çıkmaları 20 dakika sürüyor, daha sonra mekanda 30 dakika asılı kalarak tekrar metal kafese geri giriyorlar. Bu, izleyiciyle mekandaki eserler arasında zamansal bir bağ kuruyor. Bu izlediğimiz sergilerden tamamen farklı bir durum. Su üstündeymiş gibi asılı kalan tuval,
alessandro traldı 1955'de Bolonya'da doğdu. Venedik Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun oldu. 1980-1984 yılları arasında Renzo Piano'nun Cenova'daki ofisinde çalıştıktan sonra 1985'de Cenova'da, 1987 yılında ise Milano'da kendi mimarlık ofisini açtı.
mekanda hem hareketli hem de durağan bir başrol oyuncusuna dönüşüyor. Duvarları reddetmeksizin, eserleri mekan ve zaman içerisinde sabitlemeksizin serbest bırakmak, aslında Vedova’nın eserleriyle her zaman yapmayı planladığımız şeydi. Ayrıca tablonun önünüzde durmasını ve kafese geri dönmesini izlemek güzel bir etki yaratıyor. Bu durumda algılar sürekli değişiyor ve böylece duygular iki ya da daha fazla tabloyla açığa çıkabiliyor. Öte yandan bir bakıma işlevsellik açısından sergileme şekli de değişiyor; bu kafes kutular üç seriden oluşan 10'ar tabloyu, yani 30 eseri saklayabiliyor. Ve böylece ileride hangi tabloların bir sergi için görülebileceğine karar verilebilir ve bir sonraki sene hepsi değişebilir, bir döngü olabilir. Vedova Vakfı bu sergileme sistemiyle aynı zamanda başka sanatçıların sergilerine de ev sahipliği yapmayı düşünüyor. İleride bu sistemin çalışması için bir bilgisayar programı geliştirmeyi düşünüyoruz. Böylece siz bilgisayardan istediğiniz tabloyu seçerek istediğiniz yükseklikte ve eğimde tabloyu izleyebileceksiniz. Vedova Vakfı büyük bir proje değil, aksine ufak bir proje. Belki bu sistem daha büyük bir mekanda daha iyi çalışabilirdi ama yine aynı etkiyi yaratamazdı.
bu sayfada sağda: Kalemler bağlantı elemanları sayesinde üç eksende hareket edebiliyor. en sağda: Uç uca bağlanan kalemler zigzag biçimini ortaya çıkarıyor.
OCAK 2010 - XXI 50
YARIŞMA - ÜRÜN TASARIMI
karşı sayfada solda: Kalemlerin uçlarındaki parçalar birbirlerine yumuşak plastik bir ara elemanla bağlanıyorlar. sağda: End to End, 500 kalemi birbirine bağlamak için 499 tane başlıktan bir tane de kalemtraşlı başlıktan meydana geliyor. altta: Tasarım sürecinden eskizler
HEPSİ BİR ARADA Social Designer tarafından düzenlenen 500 Colored Pencils (500 Boya Kalemi) yarışmasında End to End projesiyle birincilik ödülü kazanan endüstriyel tasarım öğrencisi Cansu Akarsu ile projesini konuştuk. Elif Esmez
End to End
cansu akarsu
ee: Yarışmanın teması neydi? Katılımcılardan tam olarak beklenen neydi? Cansu Akarsu: Felissimo firmasının Social Designer projesinin 500 Boya Kalemi yarışmasının tanımında tam olarak 500 adet renkli boya kalemini bir araya getiren bir kalemlik seti isteniyordu. Felissimo firmasının daha önceden buna benzer satışa sunduğu birkaç kalemlik seti arasında duvara monte ya da bir bağlantı elemanı sayesinde birbirine kalemler yan yana duracak şekilde eklenen setler de vardı. Yarışmanın asıl amacı ise yaratıcılığı artırmak ve istenilen renklerle istenilen birleşimleri gerçekleştirmekti. O yüzden benim yarışma için geliştirdiğim, kalemlerle istenilen şekillerde özgürce strüktürler oluşturma fikri onların çok hoşuna gitti.
ee: Bu tema için geliştirdiğin fikir neydi? ca: Öncelikle istenilen bu birleştirme yöntemini üç boyutlu bir şekilde nasıl yaparım diye düşünmeye başladım. Tasarıma paftalarımda da olan zigzag fikrinden yola çıktım. Kalemle çizmeye başladığında karalama yaparken o karalamalar giderek birbirinden uzaklaşarak bir bakıma bu zigzag biçimini ortaya çıkarır. Kalemler de bir araya gelince bu zigzag görünümünü yaratıyorlar. Bu görünümü de iki kalemi uç uca bir bağlantı elemanıyla bağlanarak elde ettim. Kalemler üç eksende hareket edebiliyor. Bu hareketlilik de 500 adet kalemi birbirine bağladığınızda istenilen şekillerde çeşitli strüktürler meydana getirmenizi sağlıyor. Firma yetkilileri geliştirdiğim bu fikri, basitliğinden ve ticari açıdan bakıldığında iki kalıptan çıkan ufak bağlantı elemanları sayesinde bütün hepsini birleştiren bir tasarım olduğundan tercih ettiklerini belirttiler.
SocIal DesIgner Haruko Smith
YARIŞMA - ÜRÜN TASARIMI
cansu akarsu 1988’de İstanbul’da doğdu. Lise öğrenimini Robert Kolej’de tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü üçüncü sınıf öğrencisi. Okulunda gerçekleşen çalıştayların yanı sıra, Meksika’da Uluslararası Interdesign çalıştayına katıldı. Fırsat buldukça yarışmalara katılıyor.
Japonya temelli bir firma olan Felissimo'nun, New York, Paris, Hong Kong ve Şangay’da merkezleri bulunuyor. Fellisimo-New York'da bir alt kuruluş olarak çoğunlukla dünya çapında projeler üretiyoruz. Bu için farklı tasarım yarışmaları düzenliyoruz. Ayrıca 1995 yılından beri UNESCO ile beraber ortaklaşa çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalarımızdan ilki genellikle dünyadaki felaket sonrası bölgelerde yaşayan çocuklar için geliştirilen bir proje olan Dream Centers. Felissimo firması olarak satılan her 100 set kalem için bir set Dream Centers için bağışlanıyor. jüri raporu 500 Colored Pencils yarışmasının teması 500 boya kalemi için, kalemlik, depolama, sergileme, taşıma ya da herhangi birini içeren bir kalemlik tasarlamaktı. Jürinin seçiminde dikkat ettiği temel unsurlar arasında yapılacak tasarımın ne kadar yenilikçi ve yaratıcı olduğu, estetik ve fonksiyonellik açısından ne kadar güçlü olduğu yer alıyordu. Bu proje tanımıyla yapılan başvurular arasından jüri, Cansu Akarsu'nun End to End projesini, tasarımı, özgünlüğü ve uygulanabilirliği açısından seçti. Bu üründeki basit bağlantı mekanizmasıyla kalemleri birbirleriyle birleştirme fikri dikkat çekti. Bu sonuca göre tasarım, bireysel estetiğin uygunluğuna göre birçok farklı biçimin görüntülenmesine izin verirken aynı zamanda ticari olarak geliştirmek ve üretmek açısından da uygulanabilecek bir tasarım.
ee: Öngördüğün kullanım senaryosundan bahseder misin? ca: End to end, iki kalemi birleştirmek için her ikisinin de uçlarına takılan birer parça ve o iki parçayı birbirleriyle birleştiren bir ara elemandan oluşuyor. Ara elemanı sıkarak takıyorsunuz ve bu parça bir daha geri çıkarılamıyor. Kalemleri birbirlerinden ayırmak istediğinizde ise kalemlerin ucundaki elemanı çıkartmanız yeterli oluyor. Kullanıcının 500 kalemi de bir arada kullanması ya da taşıması tabi ki mümkün değil. Bunun için de kullanıcı örneğin beş tanesini kullanmak istedi o zaman bu beş kalemi birbirine bağlayarak yanında taşıyabiliyor. Hem bu kalemler kendi aralarında özgürce hareket edebiliyor hem de hep bir arada durarak kolay taşınabiliyorlar. Örneğin; çantaya direk atıldığında uçları kapalı olduğundan etrafı çizmiyor ya da yere düştüğünde ucu kırılmıyor. Bu 500 adet kalem, sürekli yan yana durduklarından, kalemleri birbirlerinden ayırmadan hangi rengin hangi renkle kullanılabileceği gibi çeşitli denemeler yapmaya
da olanak sağlıyorlar. Bu sistem, sadece boyama yaparken değil boyama dışında kalemlerle özgürce strüktürler oluşturmak için de kullanılabilir. İstenirse küp bile yapılabiliyor. Hatta bağlantının güvenli olmasından dolayı profesyonel olmayan daha küçük yaştaki kullanıcılar için bir oyuncağa bile dönüşebilir. ee: End to End kaç parçadan oluşuyor? Parçaların işlevlerinden bahseder misin? ca: 499 tane başlıktan bir tane de kalemtraşlı metal başlıktan oluşuyor. Bu yine aynı formdan aynı başlık sadece metal ve içerisinde kalemtraş bulunuyor, bu şekilde kalemleri de açabiliyorsunuz. ee: Malzeme olarak ne kullanmayı tercih ettin. Malzemenin ürünün fonksiyonuna nasıl bir katkısı oldu? ca: 499 adet başlığın malzemesi polipropilen; esnek bir malzeme olduğundan kalemin takılıp çıkarılmasını kolaylaştırıyor. Ara bağlantı elemanı ise montajı kolay
olabilsin diye yumuşak plastikten üretilmesini öngördüm. ee: Kalemlerin de bir hikayesi var. 500 kalemi 20 ayda toparlayabiliyorsun. 25'lik setler halinde satılıyorlar. ca: Felissimo firmasının satış stratejisi; 500 adet kalemi 20 ay boyunca 25'lik setler halinde satışa sunması. Bu atış stratejisi biraz da günümüzdeki hızlı tüketime karşı onların kesinlikle kararlı oldukları bir karar. Bu bir heyecan da yaratıyor ve bir sonraki aya kadar bekliyorsun. Ayrıca Felissimo firmasının en önemli özelliği ise Unesco ile ortak bir çalışma yürütmesi. Satılan her kalemden birkaç tanesinin geliri Unesco'ya veriliyor. Biz tasarım öğrencileri olarak böyle sosyal içerikli projelere yönelmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yarışmaya katılmamın en önemli nedenlerinden biri de bu oldu. Yarışmanın sonucunda aldığım en önemli ödül tasarımımın paftalarını 100% Design Tokyo fuarında görmekti.
51 XXI - OCAK 2010
projelerimizden bir tanesi olan Social Designer'da 500 boya kalemi
NOVO Türkiye’de yılda 1,5 milyon metrekare kiremit üretimi gerçekleştiren Braas, teknoloji yenileme konusundaki planlanmış yatırımlarını Gebze fabrikasında gerçekleştirdi. Yeni yatırım ile Braas’ın tam otomatik üretim sistemine, çimentolu kiremit teknolojisinde Avrupa’da ulaşılan son nokta olarak değerlendirilen Novo yüzey ile ilgili makine parkı, ekipmanlar ve kurutma fırınları ilave edilerek yeni bir üretim prosesi oluşturuldu. Novo Protector Dual Katman Teknolojisi adı verilen, tamamen Braas tarafından geliştirilmiş yeni kiremit yüzey kaplama teknolojisinde, kiremitlerin yüzey malzemesi değiştirilerek çift katmanlı hale getiriliyor. Bu sayede Novo teknolojisine sahip kiremitler çevresel
KLC Group geniş kitlelere ulaşmak amacıyla kaliFlame markası ile bacasız şömine sektörüne yeni bir soluk getiriyor. Bacasız olması sebebiyle aynı zamanda etkin bir performansa sahip KaliFlame şömineler, her alana uygulanabilme özgürlüğü sunuyor. Verimli ve etkili ısıtma sağlayan şömineler apartman, ev, bar, restoran ve ofislerde
www.monier.com.tr
kullanılabiliyor. Şeker kamışı, patates, muz, kırmızı pancar ve son zamanlarda buğday gibi hububatlardan elde edilen şekerlerin fermantasyonu ile üretilen bitkisel yakıtla çalışıyor ve yakıt tedariki için herhangi bir kurulum ya da donanım gerektirmiyor. KaliFlame temiz yanıyor ve neredeyse hiçbir bakıma gereksinim duymuyor. www.ecosmartfire.com
OCAK 2010 - XXI 52
YENİ - ÜRÜN
kaliflame
etkilere karşı daha dirençli ve daha yüksek renk performansına sahip hale geliyor. Yatırımın ilk aşamasında çift katmanlı yüzey uygulaması Braas’ın Villa serisine ait Gülkurusu modeli için gerçekleştiriliyor. 2010 yılı kapsamında ise diğer kiremit serilerinde de uygulamanın hayata geçirilmesi planlanıyor. Braas’ın tüm hammaddesini ithal ettiği Novo teknolojisi ile kullanıcılara düşük su emme oranına sahip, az kir tutan, çizilmez, pürüzsüz yüzeyli, yüksek UV dirençli renk performansı artmış kiremitler sunuluyor. Böylece Braas kiremitler, aynı yaştaki diğer çatı örtüleri ile olan performans farkını çok daha büyüterek, daha estetik ve daha uzun ömürlü bir seçenek haline geliyor.
282 RD Monoblok ve 287 D Plus Kale Kilit, Türkiye ve dünya pazarına iki yeni ürün sunuyor: 282 RD Monoblok döner sürgülü çelik kapı kilidi ve 287 D Plus döner sürgülü çelik kapı emniyet kilidi. Kale döner sürgülü çelik kapı kilitlerinin sürgüleri iki turda karşılıktaki yuvasına yerleşiyor. Birinci turu doğrudan yerinden çıkarak tamamlıyor, ikinci turda ise sürgüler 45 derecelik açıyla
karşılıktaki yuvasına yerleşerek, en üst düzeyde kenetlenme sağlıyor. Böylece çelik kapıların levye, kriko vb. aletlerle dışarıdan zorlanarak açılması imkansız hale geliyor. Kilitlerin kasasında galvaniz kaplama, karşılık ve aynasında ise krom kaplama kullanılıyor. www.kalekilit.com.tr
Matrix Line 150
YENİ - ÜRÜN
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki mağazalar zincirinin ilk halkalarını açan Nolte Home Studio, mutfak, yatak odası ve ev dekorasyonu için tasarımlar sunuyor. Dimention Matrix 150'te yükseklik, genişlik ve derinlik için kareli kağıt üzerindeki her bir kare 15 cm'ye karşılık geliyor. Bu sistem ile uzman olmayan biri bile planlama konusunda ilk adımları atabiliyor. Dimention Matrix 150 sistemi ile mutfağın her köşesinin değerlendirilmesine imkan tanıyan Matrix Line 150 serisi mutfaklar, estetik ve pratik tasarıma sahip. Kulpsuz çekmecelere sahip mutfak tezgahlarında metalik gri, beyaz ve manolya renk seçenekleri sunuluyor. Kulpsuz yüzeyler,
sade görünümleriyle mutfaklara geleceğin estetik anlayışını yansıtıyor. Mutfak dekoru için ise beyaz, quartz gri metalik, okyanus metalik ve mor gibi seçenekler bulunuyor. İstenildiği takdirde bu renkler uyumlu bir şekilde bir arada da kullanılabiliyor. Matrix Line 150 serisi mutfakların bir diğer özelliği ise Glastec teknolojisi. Mutfak tezgahlarının ön panellerinde cam ve optik camların kullanılmasını sağlayan bu teknoloji aynı zamanda farklı çekmece kulpu versiyonlarını da seçeneklere dahil ediyor. Ön yüzeylerde şeffaf görüntü yaratan “nova brillant” ve yumuşak görüntü sağlayan “satin glasart” alternatifleri sunuluyor. www.noltehomestudio.com
Gaggenau’nun CM 210 Kahve Makinesi ile ailenin tüm üyelerinin kahve keyfi garanti altına alınıyor. Altı kademeli kahve öğütme ayarı ile kahvenin sertliğini damak zevkinize göre seçebilmenize olanak tanırken, diğer yandan aroma maddelerinin açığa çıkarılması ile kahve keyfinize eşsiz lezzetler katmanızı sağlıyor. Espresso, cappuccino, latte macchiato gibi birçok
kahve seçeneklerini bir arada sunan CM 210, buhar ve sıcak su fonksiyonu sayesinde süt köpürtmenin hemen ardından kahvenizi alabilmeniz için büyük kolaylık sunuyor. Paslanmaz çelikten imal edilen CM 210, ilk olarak Gaggenau’nun geliştirdiği gömme tam otomatik kahve makinesi olma özelliğiyle ister yan yana ister üst üste yerleştirilebilirken, aynı zamanda mobilyalara da entegre edilebiliyor. Gaggenau CM 210 kahve makinesini
Shell Çanakkale Seramik&Kalebodur mekanlara deniz kabuklarının doğal görünümünü yansıtan Shell serisini sunuyor. Referans aldığı Bluestone doğal taşının çekiciliğini mekanlara taşıyan Shell, 60x120, 30x120, 60x60 ve 30x60 cm boyutlarında porselen seramik olarak sunuluyor. Deseni sayesinde modası hiç geçmeyecek bir tasarım olarak dikkat çeken Shell, ev, ofis, otel, konut, alışveriş merkezi gibi iç mekanların yanında, dış mekanlarda da kullanılabilme özelliği taşıyor. Doğal taştaki istridye kabuk fosilleriyle gelen zengin görünümü yansıtabilmek için özel malzeme ve tekniklerle üretilen Shell, buz beyazı, fildişi, duman ve nero renk seçeneklerinde sunuluyor. www.e-kale.com.tr
diğer ürünlerden ayıran önemli özelliklerinden biri "single portion cleaning" sistemi. Bu sistem sayesinde makinenin içindeki bütün borular, yalnızca makinenin açılması ve kapanması sırasında değil, her kahve yapımının ardından otomatik olarak temizleniyor ve bunun sonucunda da bir önceki işlemden kalan soğuk ve bayat suyun fincana akması önlenmiş oluyor. www.gaggenau.com
53 XXI - OCAK 2010
CM 210
IMPRINT Diyalog Ofis'in Türkiye temsilciliğini yaptığı Lammhults’un ürünü Imprint’in özü preslenmiş selüloz, teknolojiden faydalanılarak inceltilen ağacın kalıp yöntemiyle preslenmesi ile oluşan, çok yönlü ve doğal dokusunu muhafaza eden hali inovasyon niteliği taşıyor. Danimarkalı tasarımcı ikili Peter Hiort-Lorenzen ve Johannes Foersom bu malzemeyi geliştirip Lammhults için Imprint sandalyeyi tasarladılar. Imprint 2005 yılında sunuldu ve çıkışından bugüne
AOC LCD
İsveçli mobilya tasarım ve üretim firması Lammhults’un ekolojik malzemeden üretilen sandalyesi Imprint, 7-18 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişim Konferansı'nın yapılacağı salonda yer aldı. www.diyalogofis.com
olanağı sunuyor. Yeni AOC LCD televizyon, 500 cd/metrekare parlaklığı, 3D Comb filtresi, 1920x1080 çözünürlüğü, 16,7 milyon renk sayısı özelliklerine sahip. Pal ve Secam renk sistemleriyle her tür yüksek çözünürlüklü görüntünün en yüksek kalitede izlenebilmesini sağlayan AOC LCD televizyon, televizyon kabinindeki sağa-sola dönebilen ayakları, uyku zamanlayıcısı ve çalışır durumda 160 Watt'lık güç tüketimiyle konfora ve tasarrufa yönelik çözümler sunuyor. www.bosch-home.com
YENİ - ÜRÜN
Renk sihirbazı özelliğiyle diğer televizyonlardan ayrılan ve yeni bir renk kategorizasyonu yaratan yeni AOC LCD televizyon, yüksek çözünürlüğü ve renk kalitesi, 30.000:1 dinamik kontrast oranı ile evde sinema izlemeyi keyfe dönüştürüyor. 19 inçten başlayıp 42 inçe kadar yükselen ekran boyutları sunan AOC LCD televizyon iki HDMI girişi sayesinde DVD çalarlar, uydu alıcıları ve oyun konsolları gibi HD kalitesinde görüntü veren diğer elektronik cihazları tek bir televizyona bağlama
kendini geliştirmeyi sürdürdü, kullanıcı adaylarına çok çeşitli seçenekler ve preslenmiş selülozun gelecekteki kullanımıyla ilgili sınırsız olasılık sunuyor.
OCAK 2010 - XXI 54
Dİlİm Çalışma ortamlarını özgürleştirmek için sunduğu yaratıcı çözümleri Atelier teması altında toplayan Koleksiyon Contract&Office, Dilim isimli oturma grubuyla dinlenme ve bekleme salonlarına farklı anlamlar yüklüyor. Havaalanı, lobi, bina girişi, fuaye,
karşılama salonu gibi alanlara uygun Dilim, farklı ölçülerde kullanıma olanak veren modüler yapısı ve çift taraflı kullanımı sayesinde oturma düzenlerine değişik yorumlar katmaya olanak sağlıyor. Alternatifli sunulan yüksek sırt yapısı ve döşemesi sayesinde ses emilimi sağlayan tasarımla, gürültülü ortamlarda okuma,
dinlenme ve toplantı amaçlı özel kapalı mekanlar yaratılabiliyor. Farklı renk alternatifleri ve modüler yapısı sayesinde sehpalar ile takımlanarak oluşturulmak istenen değişik kompozisyonlara imkan sağlayan Dilim, kullanıldığı mekanlara sofistike bir görünüm kazandırıyor. koleksiyon.com.tr
BETONİK FİKİRLER YARIŞACAK yönelten yarışma için başvurular 1 Aralık 2009 - 1 Ocak 2010 tarihleri arasında yapılabilecek, son proje teslim tarihi ise 1 Şubat 2010. İnşaat mühendisliği ve mimarlık bölümlerinin ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine ve yüksek lisans öğrencilerine yönelik yarışmanın en önemli koşulu, daha önce yapılmamış, farklı bir yarışma için kullanılmamış, yaratıcı bir proje sunmak. betonikfikirler@akcansa.com.tr
TASARIMCILAR HÄFELE 2010 TAKVİMİNDE yüzleriyle görünen tasarımcıların her biri Häfele gibi öncü tasarımcı kimlikleri ve ödülleriyle gündemde. Mustafa Nurdoğdu imzasını taşıyan siyah-beyaz fotoğraf karelerinin her biri, tasarımcıların ürünlerle olan diyaloğunu anlatan teatral bir gösteri sergiliyor. 2010 takvimini tasarımcılara ayıran Häfele, takvim projesinde her yıl yaratıcı disiplinlerin farklı yüzlerine yer vererek bu projesini gelenekselleştirmeyi hedefliyor. www.hafele.com.tr
LIGHT+BUILDING 2010, 11-16 NİSAN'DA
Messe Frankfurt tarafından her iki senede bir düzenlenen, aydınlatma, elektrik mühendisliği, ev ve bina otomasyonu ve mimari sistemler sektörlerini bir araya getiren öncü fuar light+building 11-16 Nisan 2010 tarihleri arasında Frankfurt’ta gerçekleştirilecek. Aydınlatma, elektrik mühendisliği ve ev ve bina otomasyonları sektörlerinin uluslararası ve ulusal alandaki lider firmaları, light+building 2010 fuarında yer alacak. 2.000'den
fazla katılımcı firma ürünlerini mimar, iç mimar, tasarımcı ve mühendislerin yanı sıra sektörün farklı kollarında görev yapan profesyonellerden oluşan ziyaretçilerle buluşturacak. Fuarı 150.000'den fazla ziyaretçinin gezmesi bekleniyor. Türkiye, hem katılımcı hem de ziyaretçi sayısı bakımından fuara en çok ilgi gösteren ülkeler arasında ilk onda yer alıyor, 2010 yılında da Türkiye’den 40’ı aşkın firmanın katılımı bekleniyor. www.messefrankfurt.com
www.akg-gazbeton.com
EPSON, MEB’İN İHALESİNİ KAZANDI Epson, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) okullarda eğitimin kalitesini arttırmaya yönelik ihalesini kazandı. Buna göre Epson, MEB’e 8.400 adet projeksiyon cihazı ve lazer yazıcı sağlayacak. MEB’in eğitim teknolojilerindeki gelişime paralel olarak, ilk ve ortaöğrenimde donanımlarını güncelleştirdiğini belirten Epson Türkiye Kurumsal Kanal Yöneticisi Mahir Özdoğan, Epson’un bakanlığın en önemli tedarikçileri arasında yer aldığını söyledi.
Epson Türkiye Genel Müdürü Sevil Kanat ise “Yaptığımız Ar-Ge çalışmaları sonucu, tahta ile projeksiyon cihazı arasında kalan öğretmenin hareket kısıtlamasını ortadan kaldıran özellikler ekledik. Tahtadan sadece 50 cm uzaklıktan yansıtma özelliğine sahip modelimizi pazara sunduk. Bu yıldan itibaren de sayısal ortamda bulunmayan basılı malzemelerin kullanımına olanak tanıyan doküman kamerasını üretmeye başladık.” dedi. www.epson.com.tr
8. BİR DE SEN TASARLA YARIŞMASI BAŞLADI Zorlu Tekstil Grubu’nun markası Taç’ın düzenlediği Bir De Sen Tasarla Yarışması başladı. Bir De Sen Tasarla Yarışması sekiz yıldır, ev tekstilinde moda yaratabilecek tasarım ve tasarımcıların ortaya çıkmasını sağlamak ve genç tasarımcılara yeni bir yaratıcılık alanı açmak amacıyla düzenleniyor. Nevresim Desen Tasarımı ve Nevresim Ürün Tasarımı kategorilerinde düzenlenen yarışmaya üniversitelerin
güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerinde eğitim gören lisans öğrencileri katılabiliyor. Yarışma, yetenekli gençlere kendilerini gösterme fırsatı sağlarken, ev tekstil sektöründe moda yaratabilecek özgün tasarımları ortaya çıkarmayı hedefliyor. Zorluteks Tekstil ve Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri İşadamları Derneği (TETSİAD) işbirliğiyle düzenlenen yarışmada iki kategoride toplam 20 ödül verilecek. www.tac.com.tr
VİTRA VE ARTEMA'DAN YİBO HİJYEN PROJESİ
YEŞİL EV PROJESİ TAMAMLANDI Philips’in, herkesi Yeşil Elçi olmaya davet ettiği Yeşil Ev projesi tamamlandı. Küresel Aydınlanma hareketinin üçüncü ayağı olan ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle gerçekleştirilen proje ile Türkiye genelinde 17 il ziyaret edilerek yaklaşık 630 bin kişiye ulaşıldı. Philips, Yeşil Ev’i ziyaret edenlere evlerinde nasıl enerji tasarrufu yapabileceklerini
uygulandı. Projede G2/04 düz duvar bloğu ve gazbeton tutkal kullanıldı. AKG Gazbeton daha önce Dubai’deki Palmiye Adası, Bodrum Kuum Butik Otel, Çeşme Alaçatı Port, Bodrum Gardens of Babylon Hotel, Bay Peninsula Evleri, Didim Marina, Polat Caddebostan Evleri, Bursa Korupark Evleri, 212 İstanbul, Trump Towers ve Kentplus İstanbul gibi birçok projede kullanılmıştı.
anlattı. Belirlenen rota çerçevesinde il il gezen Philips ekipleri, ziyaret edilen şehirlerde yerel yönetimler, mimarlar ve mühendislerle bir araya gelerek enerji verimliliği ve şehir güzelleştirme ile ilgili seminerler düzenledi. Yeşil Ev, Adana, Mersin, İzmir, Aydın, Antalya, Denizli, Konya, Bursa, Eskişehir, Ankara, Samsun, Trabzon, Amasya, Kayseri, Kocaeli ve Sakarya’ya gitti. www.kureselaydinlanma.com
Vitra ve Artema, Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) öğrencilerine çağdaş, kaliteli ve sağlıklı yaşam koşulları sunmak amacıyla gerçekleştirdiği YİBO Hijyen Projesi kapsamında, bir okulun daha tuvalet ve banyolarını yeniledi. Adıyaman’ın Kahta ilçesindeki Cumhuriyet YİBO’nun erkek ve kız pansiyonlarındaki tuvalet ve banyo alanları, el yıkama bölümleri, yemekhane ve toplantı salonlarının
tuvaletleri yenilendi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin işbirliğiyle yürütülen proje kapsamında şimdiye kadar Şanlıurfa Birecik YİBO, Sivas Ulaş Cumhuriyet YİBO, Bilecik Pazaryeri YİBO, Mardin Dargeçit Gazi YİBO ve Adıyaman Kahta Cumhuriyet YİBO olmak üzere, beş okula 11.000 m2 yer ve duvar karosu döşendi, 6.500 parça ürün monte edildi. www.vitra.com.tr
55 XXI - OCAK 2010
Yaratıcı fikirleriyle Türkiye’de olduğu kadar, dünyada da önemli başarılar kazanan tasarımcılar, Hafele’nin 2010 takvim projesi için bir araya geldi. Häfele’nin 2010 takviminde Adnan Serbest, Atilla Kuzu-Levent Çırpıcı, Arif Özden, Autoban (Seyhan Özdemir-Sefer Çağlar), Aykut Erol, Aziz Sarıyer, Can Yalman, Ece Yalım, Ela Cindoruk-Nazan Pak, Oya Akman, Tanju Özelgin ve Yılmaz Zenger yer alıyor. Hafele takviminde farklı
Ankara’nın prestijli projelerinden biri olan Şehrin Konakları AKG Gazbeton ile örüldü. Mogan Gölü Havzası'nı ve Elma Dağ'ı gören manzarasıyla İncek’te yer alan proje, doğal ortama uyum sağlayacak şekilde tasarlandı. Isı yalıtım özelliği ile önemli oranda enerji tasarrufu sağlayan AKG Gazbeton, Şehrin Konakları projesinin dış cephelerinde projenin bütünlüğünü koruyacak şekilde
FİRMA HABERLERİ
Akçansa, üniversite öğrencilerinin iş yaşamına uyumunun kolaylaştırılması, yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaları ve eğitimini aldıkları alana değer katmaları amacıyla “Betonik Fikirler” adını taşıyan bir proje yarışması düzenliyor. Öğrencileri, beton kullanımı için alternatif alanlar bulmaya ve bu alanlar için uygulanabilir projeler oluşturmaya
ŞEHR-İN KONAKLARI'NDA AKG GAZBETON
UYGULAMA - OFİS - İSTANBUL
fotoğraflar: Gürkan Akay
GENÇ VE DİNAMİK Türkiye'nin ilk yeşil ofis sertifikasına sahip Unilever Genel Müdürlük binası hakkında mimari firma Sistema'dan İhsan Kendirli ile, binada kullanılan mobilyalar hakkında ise Nurus Pazarlama Müdürü Senem Öcel ile görüştük.
OCAK 2010 - XXI 56
Hülya Ertaş
he: LEED sertifikasını karşılamak için ne gibi kararlar aldınız? İhsan Kenderli: LEED sertifikası konusu, Unilever projesinin konsept tasarım kurgusunun yapıldığı ilk aşamalarda gündeme yeni gelmekteydi. Unilever’in iç mekan kapsamında sosyal sorumluluk öngörüsü içerisinde hareket etmesi, projenin ilerleyen aşamalarında bu konuda gerçekleşecek teknik ve operasyonel kararların ve uygulamaların ortaya çıkmasıyla birlikte LEED sertifikasını ve sertifika gerekliliklerini ele alarak detaylı olarak inceledik. LEED sertifikasyonunun gerekleri değerlendirilerek, halihazırda sürdürülebilirlik konusunda alınmasına karar verilmiş önlemler ve kurgular daha kapsamlı olarak uygulamaya kondu. Bu kararlar içerisinde, temel olarak enerji tasarrufu ve verimli
kullanıma dönük teknik altyapının kurulması, doğal kaynakların verimli ya da dönüşümlü olarak en yüksek oranda kullanımı, kaynak kullanımında çevre koşullarına olumsuz etkilerin en az düzeyde tutulması gibi ana kriterler yerine getirildi. Teknik olarak, doğal ışık kaynaklarının ve gün ışığının en yüksek derecede kullanılabilmesine dönük mekan ve plan kurgusu, buna bağlı olarak aydınlatma otomasyonunun verimli ve gelişmiş bir teknik altyapıyla bütünleştirilmesi, konfor şartlarının en önemlisi olan mekanik sistemlerin verimi, iklimlendirme, ısıtma ve soğutma sistemlerinin enerji verimi konusunda en üst seviyede kurgulanması, yağmur suyu depolama ve gri su ortamlarında tekrar kullanılması, susuz pisuar kullanımı, güneş kolektörleriyle sıcak su elde edilmesi, düşük su gereksinimi olan peyzaj bitkileri kullanımı, atık yönetimi ve tekrar değerlendirilebilir ürünlerin ayrıştırılabilmesi, mobilya ve diğer iç mekan ürünlerinin seçiminde doğal kaynak kullanımının en az olduğu
ürünlerin seçimi, kağıtsız ofis öncelikleri gibi uygulamalar alınan kararlar arasındaydı. he: Genel olarak nasıl bir mekan yaratmak istediniz? ik: Proje, Unilever proje ekibinin Sistema Teknolojik Yapı tasarım ve uygulama grubuyla gerçekleştirilen ortak çalışmalarla şekillendi. Sistema olarak, Unilever ofislerinin iş yapma biçimleri ve ekip dinamikleri ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabilecek, uzun soluklu görsel içeriğe sahip, modern takım çalışması ve buna bağlı ihtiyaçlar çerçevesinde tüm ihtiyaçlara cevap verebilecek bir yapıda kurgulanmasına özen gösterildi. Ortaya çıkan ön analiz sonuçları mimari açıdan değerlendirilerek binanın sağladığı geniş alan olanaklarıyla örtüştürüldü. Bu bağlamda iyi bir altyapıyla desteklenen çeşitli işlevlerin yer aldığı bir tasarım seviyesi elde edildi. Günlük ihtiyaçların en üst düzeyde karşılandığı, rutinden uzak mekanların kurgulandığı, mekanik, aydınlatma, akustik, ergonomik ve
UYGULAMA - OFİS - İSTANBUL 57 XXI - OCAK 2010
mekan şartlarının en üst düzeyde sağlandığı bir ofis ortamı oluşturuldu. Unilever gibi son derece dinamik ve genç iş gücünün tüm istekleri güncel gereksinimlerle örtüştürüldü. Ortaya çıkan sonuçta, çalışan bireylerin gerek kendi çalışma ortamlarında gerekse genel iletişim ortamlarında yüksek verim ve performans gösterdikleri, kısıtlı zamanın ötesinde çalışma kültürünün ofise yayıldığı iş ortamları oldu. Bu kurgu, mekansal olarak resmi ve yarı resmi toplantı alanları, sosyal alanlar, çok işlevli sunum ve konferans mekanları, açık ve kapalı ofisler, spor ve fitness, kafe ve restoran alanları, kuaför, seyahat acentası, banka şubesi gibi ek ihtiyaç mekanları gibi alt açılımları kapsıyor. Genel olarak, Unilever dünya ofisleri içerisinde şu anda en üst değerlendirme derecesine sahip bir ofis kurgusu olduğu belirtiliyor. he: Bu kapsamda mobilya seçimini nasıl gerçekleştirdiniz? ik: Mobilya seçimi, mimari proje ve konseptin önemli bir adımını oluşturdu.
Sektörün yerli üreticileri içerisinde lider firmalar ve ürünleri değerlendirme kapsamına alındı. Bu kapsamda, imalat kalitesi, tasarım açısından güncellik, ergonomik uygunluk, üretimin sürdürülebilir kriterlere uygunluğu, kullanılan malzemelerdeki toksik ve sağlığa zararlı ürün kullanımlarının analizi, geçerli sertifikasyonlar ve fiyat kriterleri karşılaştırılmalı olarak incelendi. Projenin bütünü içerisinde güncel tasarım öncelikleri, genel kalite ve sürdürülebilirliğe dair uygunluğu nedeniyle Nurus ürünlerini tercih ettik. he: Nurus'un mobilyalarını üretim, malzeme ve nakliyat açılarından yeşil yapan nedir? Senem Öcel: Nurus’un üretimi yeşil tesislerde yapılıyor. Yeşil tesis derken, gün ışığını en yüksek düzeyde kullanan, mekan atmosfer kalitesi yüksek, atıklarını toplayarak geri dönüşüm için ruhsatlı tesislere veren, karbondioksit salınımını azaltmaya çalışan, tümü sertifikalı ve insan sağlığına zarar vermeyen malzemeler kullanan bir
tesisten bahsediyoruz. Bu tesis ISO 140001 sertifikasıyla Çevre Yönetim Sistemini, OHSAS 18001 sertifikasıyla iş sağlığı ve güvenliğini sağladığını belgeliyor. Geri dönüşüm tesislerimizde olduğu kadar ürünlerimizde önem kazanan konulardan birisi. Ürünlerimizin çoğu %90’ların üzerinde geri dönüşüm oranına sahip. Son yıllarda ürettiğimiz U TOO %98, ME TOO ise %95’lik geri dönüşüm oranıyla öne çıkıyor. Özellikle son yıllarda yangın güvenliği açısından kullanımını tavsiye ettiğimiz metal mobilyalarımızdan CUBE komodin ve FE2 depolama sistemleri de geri dönüşüm oranı %100’e yakın ürünler. Ürünlerimizin uzun ömürlü olduğunu ve insan sağlına zararsız kullanım sağladığını belgelemek için uluslararası test laboratuvarlarında testten geçirerek uluslararası standartlara uygun olarak üretildiğini belgeleyen sertifikalar alıyoruz. Tüm bunlar yurtdışı pazarlarında üst sınıf projeler yapmamıza olanak sağlıyor. Yurtiçinde de özellikle üst sınıf projelerde, LEED ya da BREEAM gibi belgeleri almak isteyen
projelerde Nurus işbirliğinin tercih edilmesini sağlıyor. he: Unilever Genel Müdürlük Binası için süreçte Mimarlık Ofisi ile nasıl bir işbirliğiniz oldu? sö: Unilever projesi bizim yıllardır üzerinde çalıştığımız ve biraz önce de bahsettiğim değerlerle örtüşen bir proje olarak karşımıza çıktı. Bu sebeple bizim açımızdan bu sürecin yönetilmesi oldukça keyifliydi. Mimarlık ofisi bu süreçte bizden ürün sağlayıcı olarak LEED sertifikası almak için gerekli olan pek çok belge ve sertifika talep etti. Yıllardır uluslararası standartlarda iş yaptığımız için bu konuda talep edilenleri karşılamak bizim için kolay oldu. Türkiye’de bu anlamda uygulanan ilk projelerden biri olmasından dolayı hep birlikte üzerinde çalıştığımız örnek bir proje oldu. Unilever projesi çalışanına değer veren, çevre sağlığı ve güvenliği konusunu önemseyen bir markanın ofis projesi ve biz Nurus olarak bu projede yer almaktan mutluluk duyduk.
AGK Geleneksel rulo halı uygulamalarına bir alternatif olarak geliştirilen karo halı, duvardan duvara halıya kıyasla daha dayanıklı bir yapıya sahip karo halı, özellikle zeminlerde kendi renk planını tasarlamak isteyen kurumların ihtiyaçları için oldukça başarılı bir seçenek oluşturuyor. Ticari zemin kaplama malzemeleri arasında son birkaç yıldır yer alan karo halılar estetiğe önem verilen, akustik performansın ve statik enerji dayanımının yüksek olması istenilen ticari mekanlar için ideal bir çözüm sunuyor. Karo halı, renkleri ve desenleri karıştırarak bordürler,
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
ARTSTONE
Antistatik, akustik davranış göstermesi, yoğun trafiğe, tekerlekli sandalyeye dayanıklıklık testlerinden geçmesi, uzun süre estetik görünümünü koruması, yangına en üst düzeyde dayanıklıklık göstermesi ve en az düzeyde dışarıya toksik gaz salınımı, boyutsal kararlılık özelliğinin olması, en az düzeyde iplik kaybı göstermesi, leke tutmaması gibi özellikler gösteriyor. www.agk.com.tr
özelliği ile sorunlu mekanlarda kullanılabiliyor.
Doğal görünümü ve kolay uygulanabilir yapısıyla uygulandığı mekanlarda bir gün içinde yepyeni taş duvarlar yaratan ve özellikle ev, mağaza, restoran, ofis ve fuar standlarında kullanılan Artstone panelleri, hızlı uygulama özelliği ve gerektiğinde demonte edilip başka bir mekanda yeniden değerlendirilebilmesi ile hem kısa süreli kullanıma yönelik mekanlarda hem de su geçirmez
Artstone'un diğer ürünleri ile aynı özelliklere sahip olan serbest dolgu taş döşeme efektli Rustica Cobriza ile beyaz renkli Sillarejo Blanca modelleri, uygulandıkları mekanda örgü sistemiyle dekorasyon uygulamalarında kullanıcıya yaratıcı seçenekler sunuyor. www.artstone.com.tr
rustıca cobrıza OCAK 2010 - XXI 58
şeritler, diyagonaller oluşturulmasına olanak sağlarken farklı renk ya da desenleriyle mekansal ayrım da yaratabiliyor.
sıllarejo blanca
ASPEN Estetik ve işlevsel bir mekan kullanımı yaratmanın en önde gelen şartı mekana uygun iç yapı malzemelerinin seçimidir. Özellikle bir mekanın en çok kullanılan bölümü zemin, ortam şartlarının ihtiyaca uygun nitelik kazanmasında çok önemli bir unsurdur. Targa yükseltilmiş döşeme sistemleri; kablo yönetimi, elektrik, telefon ve data kablo kanalları ile havalandırma, yangın ve güvenlik tesisatları için gerekli alan yaratıyor. Kaplama çeşitleriyle, modüler yapıyla yaşam kolaylığı, çağdaş ve işlevsel ofis görünümü sağlarken
uygulama kolaylığı ile de öne çıkıyor. En az düzeyde masrafla yerleşim planı ve tesisat değişikliği yapabilme özelliği, kablo taşıyıcı ve düzenleyici gövdeli mobilyalardan tasarruf sağlamasıyla birçok kullanım alanlarında tercih ediliyor. Ofis alanları, plaza ve iş merkezleri, devlet daireleri, havaalanları, sistem odaları, banka ve sigorta şubeleri, çağrı merkezleri, bilgisayar odaları ve sınıfları, laboratuvarlar ve elektrik kontrol odaları gibi alanlarda kullanılabiliyor. www.aspen.com.tr
ATAÇ YAPI & MİMARLIK / ARTIGO Artigo’nun üstün kalitesi, renk çeşitliliği ve taklit edilemeyen özellikleri sayesinde, ürün yelpazesinin içinde her mekana uyum sağlayacak özellikte kauçuk zemin kaplama malzemesi bulmak mümkündür. Bünyesinde dolguya yer vermediği için
büküldüğünde ya da katlandığında çatlama ve kırılma yapmadığı gibi renk değişimine de uğramıyor. Bu da malzemenin üstün kalitesini ortaya koyuyor. İçerisinde PVC bulunmadığından yangın sırasında tutuşmaya ve erimeye, aşınmaya ve
darbelere karşı dirençli olan Artigo, pürüzsüz yüzeyiyle de antibakteriyel özelliğe sahip. Boyutsal sabitliğiyle kimyasal maddelere karşı direnç göstererek yoğun kullanım için ideal, temizliği kolay ve aşırı bakım gerektirmiyor. www.atacyapi.com.tr DOSYA - ZEMİN VE DUVAR 59 XXI - OCAK 2010
BETEK
basıncıyla kilitlenebilme kolaylığı sağlıyor.
Fawori AvantGarde ürün serilerinden olan ve derinliği gösteren üç boyutlu Senkronize serisi, beş farklı renk seçeneği ve ahşap görüntüsüyle kullanıcılara sunuluyor. Bu özel seri 32. sınıf sağlamlığı, uzun kenarlardaki derzli birleşimin dekoratif görüntüsü, 1Click2go kilit sistemiyle kısa kenarlarda parmak
Narrow serisi dört taraflı derzli olması ve ürün genişliğinin diğer parkelere göre daha dar olarak üretilmesiyle ahşap görüntüsünün yoğunlaşmasını sağlıyor. Mekan tasarımlarında ahşabı ön plana çıkaran bu seride 32. sınıf sağlamlığı, serinin dört kenarındaki derzli birleşimin dekoratif görüntüsü iki
narrow serisi
farklı renk ile kullanıcıya sunuluyor. 1Click2go kilit sistemi ile kısa kenarlarda parmak basıncı ile kilitlenebilme kolaylığı sağlıyor. Endless serisinde ise yapılan uygulamalarda kısa kenarların birleşimlerindeki simetri takibi desendeki sonsuz görüntünün oluşmasını sağlıyor. Bu desen takibi istenilen metrajlarda sürdürülebiliyor.
Bu seride 32. sınıf sağlamlığı, uzun kenarlardaki derzli birleşimin dekoratif görüntüsü ve 1Click2go kilit sistemi sayesinde kısa kenarlarda parmak basıncıyla kilitlenebilme kolaylığı sağlıyor. Bu seride üç farklı renkte ve istenilen tüm dekorasyonlara uygun olarak kullanıcıya sunuluyor. www.faworiboya.com
senkronize serisi
CORIAN
fıbonaccı
phyllotaxıs
OCAK 2010 - XXI 60
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
DENDRO Değişen ve gelişen teknolojiyle üretilmeye başlayan Dendro üç katmanlı lamine parkeler, ahşabın ortam şartlarına karşı oluşturduğu genleşme gibi istenmeyen etkileri en aza indirerek, üç farklı ağaç katmanının çalışma yönleri birbirlerine dik açı oluşturacak şekilde yerleştirmesiyle oluşturuluyor. Üç katmanlı yapısı sayesinde ahşabın doğal çalışması %70 oranında yok ediliyor. Hassas fırınlarda kurutulan ahşap tabakaların E1 standardındaki özel tutkallarla bir
GERFLOR Gerflor, Creation ve Artline olmak üzere mekanın trafik yoğunluğuna göre farklı toplam ve aşınma yüzey kalınlığına sahip iki malzeme seçeneği sunuyor. Creation, yoğun trafik alanları için tercih edilen ürün grubu, toplam 2,5 mm kalınlığa ve 0,70 mm aşınma yüzeyi kalınlığına sahipken, düşük trafik alanları için tercih edilen Artline ürün grubu ise toplam 2,0 mm kalınlığa ve 0,30 mm aşınma yüzeyi kalınlığına
DuPont tarafından oluşturulan masif yüzeylerden yapılmış üç boyutlu modellerden oluşan 3D koleksiyonu, dekoratif bölmeleri, hem konutlarda hem de ticari uygulamalarda çok çeşitli iç ortamlar için kullanılabiliyor. Koleksiyon, masif yüzey malzemesiyle üç boyutlu modellerin kolaylıkla tasarlanmasını sağlayan yeni bir teknolojiyle oluşturulmuş. Bu teknolojiyle ileri geometrik çizim yazılımları, çok yönlü yüksek basınç sıkıştırma döküm tekniği birlikte kullanılabiliyor.
3D Koleksiyonunda yer alan Math serisinde altı farklı model bulunuyor. Fibonacci, Gauss, Moirè, Fourier, Voronoi ve Phyllotaxis. Koleksiyon, her zaman daha fazla üç boyutlu yenilikçi modellerden oluşan dekoratif çözümleri içerecek şekilde geliştiriliyor. Teknoloji firmaya kısa prototip süreci ve rekabetçi maliyet avantajlarının yanı sıra mimarlık, iç mimarlık ve tasarım firmalarının farklı ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş modeller uygulama olanağı da tanıyor. www.corian.com.tr
araya getirilmesiyle oluşturulan lamine parkelerin panel uçlarında kullanılan 10 cm boyundaki Marine Grade su kontrplağıyla parkelerin birleşim yerleri, yapıya görüntü açısından ömür boyu koruma sağlıyor. Otomatik makinelerle uygulanan altı kat özel cilasıyla daha dayanıklı hale getiriliyor. Dendro lamine parkeler; plank, iki strip ve üç strip lamine parke seçenekleri ve özel olarak fırçalanmış, yağlı, renklendirilmiş ürün seçenekleri sunuyor. www.dendro.com.tr
sahip. Creation ve Artline ürün gruplarının geniş renk, desen ve boyut alternatifleri, bunun yanında çeşitli bordür ve dekoratif şerit alternatifleri de bulunuyor. Yüksek kalite ve kalın aşınma yüzeyi tabakasıyla en yoğun trafik alanlarında kullanıma uygun olan ürünler, noktasal yük ve darbelere karşı son derece dayanıklı. Gerflor‘un patentli Protecsol koruma kürü sayesinde bakım ve temizlik maliyeti en az düzeye indiriliyor. Fabrika çıkışlı özel cilalı yüzeyi sayesinde özellikle ayakkabı
creatıon wood
bir arada kullanılarak sonsuz sayıda çeşit oluşturulabiliyor ve kontrastlar yaratılabiliyor.
lekelerine karşı ekstra dayanım gösterirken antibakteryel özelliği sayesinde de bakteri ve mantar oluşumuna izin vermiyor. Creation Wood doğadaki pek çok ağaç türünü birebir kopyalayarak yerler için pratik ve güzel bir görüntü sunuyor. Desen çeşitleri arasında, geleneksel meşe ve kayının yanı sıra maun, merbau ve teak gibi egzotik ağaçlar da bulunuyor. Bambunun düz ve modern görüntüsüyle daha budaklı rustik ağaçlar
Doğal malzemelerden ilham alan Creation Mineral ise, kullanıcıya mermer, kireç taşı ve arduvaz gibi doğal taşların zenginliğini sunuyor. Farklı mineraller bir arada kullanılıp elementler arasında uyum yaratılarak eşsiz, girift, kakma desenler oluşturulabiliyor. www.gerflor.com.tr
creatıon mıneral
JOTUN
imkanı sunan boya, su bazlı oluşu ve üstün kapatma özelliğiyle yüzeylere iyi bir görünüm kazandırıyor. Renk solmasına karşı dayanım göstererek, multicolor teknolojisi sayesinde ise sınırsız renkte üretilerek istenilen renkleri duvarlara taşımaya olanak sağlıyor. www.jotun.com.tr
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
Multicolor teknolojisinde sınırsız renk seçeneği sunmasının yanı sıra, iç cephe ürünü Fenomastic Gold Matt ile mat ürünlerde bile yıkanabilme özelliği sağlıyor. Parlak boya uygulanmış yüzeyler yıkanabilmeye elverişli olmasına rağmen mat boyalar sadece silinebilme imkanı sunar.
Fenomastic Gold Matt her iki özelliği bir arada sunarak mat yüzeylerde silinebilmenin yanı sıra yüzeyin suyla kolaylıkla temizlenebilmesine de olanak tanıyor. İçerdiği antiküf ve antibakteriyel katkılarla küf ve bakteri oluşumuna izin vermeyen, çatlak köprüleme özelliği sayesinde zamanla duvarlarda meydana gelen çatlakları köprüleme
61 XXI - OCAK 2010
KALECOLOR Su bazlı yapısı, silinebilme ve temizlenebilme özelliğiyle dikkat çeken IS7ANBUL Efekt ürünleri sedef, metalik ve yanardöner efektli farklı doku ve renk çeşitleri sunuyor. Sedefin tonları ve inci parlaklığı IS7ANBUL Sedef ile yaşam alanlarına girerken IS7ANBUL Reflekte ışığa, bakış açısına ve zemine göre renk ve parlaklık değiştirerek farklı mekanlar yaratılmasına olanak tanıyor. IS7ANBUL Metalik ise uygulandığı yere
modern bir çizgi katarken mekanlarda farklılık yaratıyor. Dekoratif etki yaratmak amacıyla kara sıva, beton, çimento levha, alçı panel gibi mineral yeni yüzeylere, eski boyalı yüzeylere, cam tekstili, macun ve duvar kağıdı üzerine uygulanabilen Kalecolor IS7ANBUL Efekt serisi, modern evlerden kafelere, özel mekanlardan otellere kadar her alanda kullanılabiliyor. www.kalecolor.com
KARACA MİMARLIK Belçika’da üretilen %20 cam elyaf % 80 PVC'nin nano teknolojiyle birleştirilmesiyle oluşan liflerden dokuma yeni jenerasyon, teknolojik bir zemin kaplama malzemesi olan 2Tec2, rulo ve karo olarak üretiliyor. İç ve dış mekanlara uygun olarak ofis, otel, sinema, spor salonları ve mağazalarda kullanılabiliyor. Yükseltilmiş döşeme ve yerden ısıtmalı zeminlere uygun, esnek, yumuşak dokusuyla ve hijyenik özellikleriyle spor zeminlerinde rahatlıkla kullanılabiliyor. Tekstil sınıfında en yüksek yangın dayanım standardındaki zemin kaplama malzemesi, en yüksek tekerlekli ofis
sandalyesi dayanımı standardına sahip. Solmaz, çizilmez, kaymaz, ezilmez, su geçirmez, leke tutmaz ve küflenmez özelliklere sahip. Neme ve klora dayanıklı, ses, ısı ve nem izolasyonu sağlayan, antistatik ve akustik bir ürün. Çeşitli dokuma desenleri ve değişik renk seçeneği olan 2TEC2, istendiğinde özel renklerde de üretilebiliyor. 2Tec2'nun yeni serisi Seamless Tiles, deseni tekrarlamadan ve ek yeri belli etmeksizin aynı yönde döşenebilen özellikle yükseltilmiş döşeme üzerine uygulamak için ideal bir çözüm. www.pointkaraca.com
LOT
eıjffınger
elıtıs
Bütün mekanlarda rahatlıkla kullanılabilen duvar kağıtları, vinil, antibakteriyel, güneşe karşı dayanıklılık ve silinebilirlik gibi birçok avantajlı özelliğe sahip. Renk, desen ve doku seçeneklerinin çeşitliliği sayesinde boyayla elde edilemeyecek görsel efektler kolaylıkla elde edilebiliyor. Banyo ve mutfak gibi ıslak hacimlerde bile son derece dayanıklı olan vinil duvar kağıtları, mekanın bir anda farklılaştırabilir.
Görsel efektler yaratan dokumasız duvar kağıtlarıyla Elitis, son teknolojiyle üretilen, alışılmışın dışında dokulara sahip. Eijffinger duvar kağıtları ise vinil ve dokumasız karışımı yeni koleksiyonlarında ise renkli ve siyah beyaz geometrik desenler göze çarpıyor. Mekanda sadece tek bir duvara uygulama yapılarak ya da uyumlu iki farklı deseni tek bir mekana uygulayarak farklı etkiler yaratılabiliyor. www.lot.com.tr
OCAK 2010 - XXI 62
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
MARSHALL Fashion duvar desenleri, duvarlara hareket katarken, yaşam alanlarına da eğlenceli ve yaratıcı seçenekler getiriyor. Dekorasyon ve renk seçimi konusunda zorlananlar için son derece önemli bir kolaylaştırıcı ve alternatif olan Fashion duvar desenleri, duvarı dekorasyonunun bir parçası olarak düşünenler için ideal çözümler sunuyor. Duvar renginin değiştirileceği odalardaki eşyalar, odanın baktığı yön ve ışık miktarı renk seçimi konusunda belirleyici etkenler. Fashion duvar desenleri ile dengeli bir düzen için istenen renklerin farklı tonları ile kombinasyonlarını bir araya getirerek seçimi kolaylaştırıyor. www.marshallboya.com
PETRA Petra'nın 1996 yılından beri Türkiye temsilciliğini üstlendiği DESSO, ürün ve renk çeşitliliği, dayanıklılığı ve özel desen uygulamalarıyla iç mekan zemin tasarımlarında estetik ve konfor sağlamanın yanı sıra yeşil bina değerlendirme sistemlerine uygunluk gösteriyor. Sürdürülebilir ürünler üretmeyi bir firma prensibi olarak benimseyen DESSO, beşikten beşiğe sürdürülebilir ürünler konseptine uygun üretim yapan ilk halı firması. Uygulama alanları arasında ofisler, oteller, alışveriş merkezleri, mağazalar, kafeler,
restoranlar, bankalar, havaalanları, sinemalar, kütüphaneler, toplantı ve konferans salonları, hastaneler, okullar, konutlar bulunuyor. Teknik özellikleri arasında Polyscan-computer© guard antistatik ve iletken elektrostatik özellik, yoğun trafiğe dayanım, 50x50 cm karo ve 4 mm kalınlığında rulo boyutları, yüksek teknoloji poliamid ve polipropilen iplik çeşitleri, düşük alev alma ve yayma, termal ısı korunumu, renk solmazlığı, kir ve lekelere dayanıklılık, ezilmeye karşı direnç, nem geçirgenliği ve akustik bulunuyor. www.petratr.com
POLİSAN
www.gulenboya.com
ŞERİFOĞLU ne kadar farklılaşabileceğini gösteren koleksiyon, rengin algı üzerindeki etkisine bir gönderme olarak da değerlendiriliyor. Bu nedenle, koleksiyondaki bir desen sadece renk değişikliğiyle neşeli, eğlenceli, kalabalık bir yemek odasının dekorasyonu için tercih edildiği gibi, sessizliğin ya da yalınlığın öne çıkarılmak istendiği bomboş bir mekanın dekorasyonunda da tercih ediliyor. www.hanna.com.tr
Özel üretim ürünlerden İsveç lisansıyla üretilen Click lamine parke, yağ uygulamasıyla ahşabın dokusunu daha iyi hissettirirken ahşabın nefes almasına da izin veriyor. Maksi olarak adlandırılan ürün, 1800 mm boyunda ve 146 mm genişliğinde üretiliyor. Ahşabına göre normal cilalı olarak üretilen maksi lamine parkeler, fırçalı, yağlı, pahlı ve meşe üzerine özel renklerde üretilebiliyor. Sadece planlı ağaç kesim
programı uygulayan ve bilinçli kesim yapan kuruluşlardan ve ülkelerden sağlanan Iroko, Sapelli, Merbau, Kiraz, Afrormosia, Doussie, Meşe, Ceviz, Wenge, Kayın gibi ağaçlar genişliklerine ve boylarına göre; maksi, plank, 2 strip, 3 strip ve 4 strip olmak üzere beş farklı boyutta, üst katmanı 3, 4-5 mm olan lamine parkeler, iki farklı kalınlıkta yağlı, cilalı, fırçalı ve pahlı olarak farklı doku seçeneklerinde üretiliyor. www.serifoglu.com.tr
63 XXI - OCAK 2010
HANNAHOME / RASCH Chelsea koleksiyonunda çiçek, grafik desenler ve çok çeşitli dokular yer alıyor. Elegan parlaklık efektleri ile göz alıcı görsellikte bir kalitenin sentezi olan Chelsea koleksiyonununda tasarımın en önemli elemanlarından şekil-zemin ilişkisi, renk ve doku da önemli bir unsur olarak dikkat çekiyor. Aynı desenin sadece renginin farklılaştırılmasıyla elde edilen bir desen, koleksiyonda aynı desenin sadece bir renk alternatifi olarak değil, bambaşka ve özgün yeni bir desen olarak yerini alıyor. Aynı desenin renkle
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
Geliştirilmiş silinme özelliğine sahip, kir ve lekeleri bloke ederek yüzeye işlemesini engelleyen, kokusuz mat dokuda, bir iç cephe boyası olan Elegans Anti-aging, Antimikrobiyel özelliğini, küf ve mantar önleyici özelliğiyle birleştiren ve bu özellikleri sayesinde diğer boyalara göre uygulandığı yüzeylerde boya filmini çok daha dayanıklı hale getirerek yıllarca genç kalmasını sağlar. Bünyesindeki silikon ve özel reçinesinin su itme ve buhar geçirgenliğini artırıcı özelliği, boyanın silinebilirliğini artırdığı gibi, özellikle rutubetli ortamlarda kabarmasını ve
dökülmesini de önler. Bünyesindeki özel katkılar sayesinde yağ itme özelliğinden dolayı is lekeleri yüzeyden çok rahat temizlenebilir. Antimikrobiyel özelliği sayesinde uygulandığı yüzeylerde insan vücuduna zararlı mikroplara karşı dirençlidir, bu nedenle hijyenin önemli olduğu hastane, kreş, okul ve gıda üretilen tesislerde güvenle kullanılabilir. Uygulandığı yüzeyde mantar ve küf oluşumunu önleyen ve düşük VOC özelliğinden dolayı çevre dostu olan ürün, özellikle banyo ve mutfak gibi hijyenin önemli olduğu yerlerde kullanılabiliyor.
SK CONCEPT Candice Olson ve Stacy Garcia tarafından tasarlanan duvar kağıtları yenilikçi tasarımları ve cesur renk karışımlarıyla kullanıcıyla buluşuyor. Özellikle tekstil ve aksesuar tasarımlarıyla tanınan Stacy Garcia, tasarımlarını modern bakış açısıyla tasarlamış. Koleksiyondaki modellerde kadife ve kabartma baskılarla beraber altın ve gümüş görünümlü doğal hasır ürünler de yer alıyor. Bununla beraber, Candice Olson inci taşlı ve simli modellerle ön plana çıkarken, Stacy
OCAK 2010 - XXI 64
DOSYA - ZEMİN VE DUVAR
TEKNOR Wicanders markasıyla sektörde kendine belli bir yer edinen firma, estetik, bakımı kolay, ısı, nem ve ses yalıtımlı, anti bakteriyel-anti statik, elastik ve dayanıklı olması sebebiyle, ürünlerin uzun yıllar kullanım garantisiyle tüm ev ve iş yeri zeminleri için öneriliyor. Wicanders doğal ahşap mantar katmanlı zemin ve diğer dekoratif ürünleri diğer zemin ve duvar malzemeleri ile karşılaştırıldığında ısı, nem, ses yalıtımı ve yüzey dayanım gücü özellikleriyle farklılaşıyor. Yaşama mekanlarında sıcak bir ortamın oluşması için tercih edilen mantar parke, görünümü ve kullanım avantajları açısından tercih ediliyor. Serideki ürünlerin, özü mantar ve kauçuktan, en modern baskı teknikleriyle orjinal malzemenin tonlarını, yapısını birebir yansıtıyor. Taş
Garcia ise tasarımlarında Swarovski kristalleri kullanmış. Elyaf, tekstil ve kağıt tabanlı üretilen kaplamaların rulo enleri 52 cm ile 1 m arasında değişiyor. SK Concept devlet binalarından iş merkezlerine, otellerden konutlara kadar birçok yerde kullanılan duvar kağıtları için titiz ve dikkatli bir uygulama hizmeti de veriyor. Tüm duvar kağıtları modellerinde olduğu gibi; tasarımcıların koleksiyonları da kolayca silinebilen, nefes alabilen ve solmayan renklere sahip. www.duvarkagidim.com
ve seramik görünümlü doğal mantar ürünler yalnızca ev dekorasyonunda banyo, mutfak, çocuk odası, oturma odaları, salonlarda değil; mağazalar, spor merkezleri, restoranlar, iş yerleri, müzeler ve diğer kamuya açık alanlarda da kullanılabiliyor. Wicanders Dekwall doğal mantar desenli duvar kaplama malzemesi ise sadece duvarda uygulaması yapılan, üzerine herhangi bir PVC ya da cila kaplanmaksızın ham mantarın çeşitli desenler kullanılarak şekillendirilmesi sonucu üretiliyor. Hem Dekoratif hem de izolasyon amaçlı kullanılan ürün, duvara tabakalar halinde yapıştırılarak uygulanıyor. Ses ve ısı yalıtımının sağlanmasının yanı sıra dekoratif görüntüler oluşturmak için de kullanılabiliyor. www.teknorint.com
wıcanders zemin
TEKNOSEL Yer kaplaması için üretilmiş, doğal ahşap lamine panel Parklex 2000, İspanya’da bulunan Compositites Gurea firması tarafından üretiliyor. Yüksek kalitedeki ahşap panellerin, Gureprex sistemiyle emprenye edilmesiyle üretilen bu sistem, aşınmaya, neme, çizilme ve kazınmaya karşı yüksek dayanıma sahip. Bakımı son derece kolay olan ürün, sistre ve cilaya gerek duymuyor. Sabunlu suyla yapılan temizlik parkelerin yeni gibi görünmesi için yeterli. Parklex 2000 lamine ahşap parkelerin kalınlığı 14 mm, boyu 2450 mm olup; 180 mm ve
wıcanders duvar
240 mm genişliğin yanı sıra 590 mm genişliğe kadar üretilebiliyor. Parklex 3000, yükseltilmiş döşeme kaplamaları, yüksek kalitedeki ahşap panellerin, Gureprex sistemiyle emprenye edilmesiyle üretiliyor. Ürün, yükseltilmiş döşemelerde kullanılan destek malzemeleri (MDF, galvanizli çelik, fiber çimento vb.) üzerine yapıştırılarak uygulanıyor. Aşınmaya, neme, çizilme ve kazınmaya karşı yüksek dayanıma sahip, kalınlığı 1 mm olan ürünün standart boyutu 610 mm x 610 mm. En fazla 1220 x 2440 mm boyutlarında üretilebiliyor. www.teknosel.com
OCAK ajandasI ... - 1 Şubat
Potansiyel Mimarlık İşliği
Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin işlerinden hazırlanan kapsamlı sergi;
İTÜ Taşkışla, Elmadağ, İstanbul
mmf.ogu.edu.tr
Montreal Çağdaş Sanat Müzesi, Kanada
www.macm.org
Almira Otel, Bursa
www.gyoder.org.tr
Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Mimarlar Odası Kayseri Şubesi ve ÇEKÜL Vakfı
www.sinangunleri.com
WOW Convention Center, Yeşilköy, İstanbul
www.uevf.com.tr
Haliç, İstanbul
www.istanbul2010.org
Mimarlar Odası Karaköy Hizmet Binası, Karaköy, İstanbul
www.mimarist.org
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fındıklı, İstanbul
www.mimarlarodasi.org.tr
İstanbul Modern, Karaköy, İstanbul
www.istanbulmodern.org
Barselona Çağdaş Kültür Merkezi, Barselona
www.publicspace.org
AvivaSA, Ümraniye, İstanbul
www.tasarrufutasarlamak.com
Yapı-Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul
www.prosteel.org
Mimarlık Vakfı, Beyoğlu, İstanbul
www.mimarlikvakfi.org.tr
mekanla diyalog içinde biçimlenip dönüşüyor.
... - 5 Nisan
Cubes, Blocks and Other Spaces sergisi
Sergi modern yaşamımıza hakim olan kentsel alanları, mimariyi ve medya çerçevelerini okumaya davet ediyor.
7 - 8 Ocak
GYODER Gelişen Kentler Zirvesi-Bursa
Gelişen kentlerdeki yatırım fırsatlarını sektör temsilcileri ile buluşturmak, kentlerin sesini gayrimenkul yatırımcılarına duyurmak amacıyla düzenliyor.
8 Ocak (son başvuru)
"Sinan ve Çağı" Sempozyumu
8 Nisan'da başlayacak sempozyumda bildiri sunmak için başvuruların son günü.
13-14 Ocak
2. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu
Etkinlik kapsamında, enerji verimliliği mevzuatının değerlendirilmesi, sürdürülebilir yapılar ve yerinde üretim, konulu paneller ve forumlar düzenleniyor.
16 Ocak
İstanbul Kültür Başkenti Açılış Partisi
İKB resmi açılışının ardından Alibeyköy'den Sütlüce'ye uzanan ışık ve ses gösterisi ile eşzamanlı kentin altı noktasında konserler düzenleniyor.
18 Ocak
Kültür Mirasını Koruma ve Restorasyon Konferansı
Prof. Dr. Günhan Danışman'ı anma programı ile başlayan konferansta Doğan Kuban “Türkiye Mimarlık Mirasına Bir Üst
ajanda
Bakış” başlıklı bir konuşma yapıyor.
22 Ocak - 14 Nisan
22 - 23 Ocak arasında düzenlenen “Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan: Mimarlık - Değişim - Özerklik” başlıklı sempozyumda mimar anılıyor.
26 Ocak - 16 Mayıs OCAK 2010 - XXI 66
Seyfi Arkan Retrospektifi
Türkiye/Rusya/Yunanistan Fotoğrafları
Üç ülkeden 15 fotoğraf sanatçısı ile hazırlanan derleme izleyicileriyle buluşuyor.
29 Ocak (son başvuru)
6. Avrupa Kentsel Mekan Ödülü
2008 - 2009 yıllarında gerçekleştirilmiş, kamusallığın ve korumanın irdelendiği kent mekanları yarışıyor.
31 Ocak (son başvuru)
AvivaSA “Kumbara Tasarım Yarışması”
Yarışma, toplumda tasarrufun ve geleceğe yatırım bilincinin oluşmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.
15 Şubat (son başvuru)
Prosteel 2010 Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması
Mimari dil ve taşıyıcı sistemin uyumunun gözetildiği yarışma, mühendislik ve mimarlık öğrencilerini birlikte çalışmaya teşvik ediyor.
19 Şubat (son başvuru)
2. Mimarlık Öyküleri Yarışması
Herkese açık olan ve konusu “İstanbul” olarak belirlenen yarışmanın amacı mimarlık ile ilişkili değerli öyküleri bir araya getirmek.
yenimimar.com YENİDEN
Yeni Mimar, yorumlara ve yorumculara odaklanan yeni içeriğinin internet yansımasını ziyaretçilere açtı. “Çetrefil sorulara, gözü pek yanıtlar” mottosuyla yola çıkan internet sitesi, her gün bir soru soruyor ve uzmanlardan cevap alıyor. Ziyaretçilerin katılımına açık olan ve katılımla nitelikli bir tartışma platformu oluşturmayı hedefleyen Yeni Mimar’ın sitesi yenimimar.com yayında.