xxi.com.tr
XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 106 < ŞUBAT 2012 < AVCI ARCHITECTS < BORAN EKİNCİ MİMARLIK < DA ROCHA & METRO ARQUITETOS < MİMARİSTUDIO < SALT < TOKİ KONUT YARIŞMASI
Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 10 6 Ş U B AT 2 0 12 1 1 T L ( KIB R IS 1 2 T L )
Mimarın TOKİ ile İmtihanı
CANER SARICA, CEM İLHAN, HALUK PAMİR, ÖZGÜR BİNGÖL VE RAHMİ UYSALKAN İLE TOKİ YARIŞMASININ ARDINDAN YAŞANAN SÜRECİ KONUŞTUK
Palazzo Dorottya AVCI ARCHITECHTS
BELKIS APARTMANI Boran Ekinci Mimarlık YAZISIYLA KO RH AN G Ü MÜ Ş OT TO VON BU SCH
Salt
BİR KURUMUN MEKANSALLAŞMASI
DA ROCHA & METRO ARQUITETOS MİMARİSTUDIO CLAESSON KOIVISTO RUNE
BU DERGİ İ Çİ N AĞ AÇ KESİLMEDİ
Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@depo.com.tr
MİMARLIK İLE KAMU ARASINDA YENİ İLİŞKİLER
endüstriyel tasarım editörü Elif Esmez elif@depo.com.tr sektör editörü Tuğba Demirci tugba@depo.com.tr editör Özge Gürbüz ozge@depo.com.tr reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Manolya Nurgün kurumsal iletişim yönetmeni Mürüvvet Can kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin grafik asistanı Ali Çelik web tasarımı Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.
XXI’in bu sayı masaya yatırdığı başlık Mimarın TOKİ ile İmtihanı. Şubat 2009’da açılan İstanbul-Kayabaşı Bölgesi İçin Konut Tasarımı Ulusal Mimari Fikir Proje Yarışması’nın ardından sekiz proje eşdeğer ödüle layık görülmüştü. Yarışma açıldıktan sonra bu yolla tip proje elde edilme ihtimaline yönelik eleştiriler, jüri değerlendirmesi sonrasında ise sessizlik hakim olmuştu. Bugünün mimarlık ortamında yarışmaların ardından seçilen projelerin inşa edilmemesi kanıksanmış bir durum -ki sanırım bu 2005’te UIA kapsamında Kongre Vadisi için açılan mimari proje yarışmasının uygulanmasına bizzat Mimarlar Odası’nın taş koyması sonrası yarışma alanının iyice sahipsiz kalmış olmasından kaynaklanıyor. O nedenle de TOKİ’nin açtığı yarışmanın ardından idarenin harekete geçebileceğini düşünmedik. Oysa öyle olmamış. TOKİ, eşdeğer ödül sahibi mimari ekiplerin bir kısmıyla projeleri geliştirmeye başlamış. Şu an Türkiye’nin yapılı çevresini belirlemede en etkin rolü üstlenen TOKİ’nin bu yarışma sonrası yeni ilişkiler kurması tabi ki olumlu bir konu. Ama bu noktada, uzun süredir kamusal projelerden neredeyse çekilmiş olan mimarların da tekrar böylesi bir iletişim kurmasının yaratabileceği faydaları da atlamamak gerek. Yarışma sürecine önayak olarak jüri başkanlığını da üstlenen Haluk Pamir, TOKİ’de Etüt ve Proje Şube Müdürü olarak görev yapan Caner Sarıca ile projeleri geliştirilerek
hayata geçirilen ekiplerin temsilcileri Cem İlhan, Özgür Bingöl ve Rahmi Uysalkan ile bir toplantı gerçekleştirerek yarışma sonrasındaki süreci değerlendirdik. Umuyoruz ki bu değerlendirmeden sonra mimarlık ortamı TOKİ’ye yönelik yeni yapıcı eleştiriler geliştirir ve kamusal projelerde kendi alanını tarifleyerek daha etkin bir rol oynamaya başlar. XXI, Eylül 2011’de özel dosyalarıyla mimarlık ortamında tartışılan konulara eleştirel bir bakışla yaklaşmaya başladı. Belirli başlıklar üzerinden konuyla ilgilendiğini bildiğimiz akademisyenler ve mimarlarla oturup konuşmak, dergiye yeni bir soluk getirdi. Bu yeni soluğu, Emre Çıkınoğlu’nun yeni logo ve kapak tasarımıyla pekiştirmenin zamanı gelmişti. Dergideki içeriğin doğru bir görsel dille paketlenmesi, onu bütünleştirerek etkisini artırıyor. Bu anlamda XXI'deki yeni eleştirel yaklaşımı yorumlayarak görsel bir dile aktaran Emre Çıkınoğlu’na teşekkürler. Not: XXI'in Aralık 2011/Ocak 2012 tarihli 105. sayısında, 28. sayfada yer alan Terim ve Özbek Özler Fen Lisesi Projesi'nin tasarımcısı Şahinbaş Fikirlier Mimarlık Müşavirlik olarak yayınlanmıştı. Sonrasında tasarımın Oya Caymaz ile ortak yapıldığı tarafımıza bildirilmiştir; düzeltir özür dileriz.
XXI
güncel
proje
6 güncel haberler
30 mimarın toki ile imtihanı
Şubat 2009’da açılan İstanbul-Kayabaşı Bölgesi İçin Konut Tasarımı Ulusal Mimari Fikir Proje Yarışması’nın ardından sekiz proje eşdeğer ödüle layık görülmüştü. Yarışma sürecine önayak olarak jüri başkanlığını da üstlenen Haluk Pamir, TOKİ’de Etüt ve Proje Şube Müdürü olarak görev yapan Caner Sarıca ile projeleri geliştirilerek hayata geçirilen ekiplerin temsilcileri Cem İlhan, Özgür Bingöl ve Rahmi Uysalkan ile bir toplantı gerçekleştirerek yarışma sonrasındaki süreci değerlendirdik.
42 yapaydan doğala geçit Tiyatro ve müze binasından oluşan Metro Arquitetos Associados ve Paulo Mendes da Rocha tasarımı Cais das Artes, okyanusun yanında konumlanan bir kamusal alan olma özelliğiyle dikkat çekiyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 2
İçİndekİler
48 tarihe yeniden yorum
8 soru işareti / korhan gümüş
"Taksim Projesinin Dünyada Başka Bir Örneği Kaldı Mı?
20 küçük müdahaleler / otto von busch
"Açık" ile Tüketimin Pürüzsüzleştirilmesi
Avcı Architects tarafından yenilenen Palazzo Dorottya, avlusunda tasarlanan yeni bina ile modern bir görünüm kazanırken cephesiyle görkemini koruyor.
54 özgünlükle çoğalan
80 kendi başına
Beyoğlu’nda konumlanan Belkıs Apartmanı, konumunun sunduğu çok kimlikli kurguya kendi özgünlüğüyle katkıda bulunmayı hedefliyor.
Claesson Koivisto Rune ekibi tarafından İtalyan mobilya markası Tacchini için tasarlanan Isola, masa başında oturmaktan sıkılan günümüz ofis çalışanları için düşünülmüş bir oturma birimi.
58 bir kurumun mekansallaşması
Salt Beyoğlu ve Galata yapılarının kurgulanmasında rol oynayan tüm aktörlerin katılımıyla bu kurumun nasıl mekansallaştığını inceledik.
SEKTÖR 82 ürün haberleri 88 tarihi korumak
İspanya’nın eski bir liman şehrinde konumlanan Cartagena Politeknik Üniversitesi idari ofislerinin çatı ve cephesi, Vmzinc ürünleriyle yenilendi.
90 özgün spor keyfi İçİndekİler
Hi-Tec aydınlatma firmasından Yıldız Ağan, aydınlatma tasarımını yaptıkları Mac Spor Merkezi'nin uygulaması hakkında bilgi verdi.
ŞUBAT 2012 - XXI 4
74 keyifli mola istasyonları
Turkcell Maltepe Plaza binasının sosyal alanlarının, çalışanların mutluluk ve performans seviyesinin artırılması adına yenileme çalışmasını Mimaristudio gerçekleştirdi.
92 kapı ve pencere referans dosyası
102 ajanda
Asaş Çuhadaroğlu Kale Endüstri Holding Saray Alüminyum Schüco
Kente Entegre Meydan Afyonkarahisar Cumhuriyet Meydanı ve Çevresi için açılan yarışmada üçüncülük ödülü alan 8artı ekibinin tasarımı, kentin kimliğini yansıtıyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 6
güncel
8artı Cumhuriyet Meydanı, kentin tarihi dokusundaki önemli nirengi noktalarından biri. Üst ölçek yaklaşımlarındaki esas ilke, bu nirengi noktalarının hepsini bütünleştirecek, kentin tarihi değerlerini ön plana çıkartacak genel bir strateji geliştirmekti. Bu amaçla tarihi-turistik yaya ringi kurgusu önerildi; bu kurgu içinde Cumhuriyet Meydanı bir başlangıç/bitiş noktası olarak tanımlandı. Projenin genel konsepti, Cumhuriyet Meydanı’nı güneydeki geleneksel ticaret bölgesiyle, kuzeyde yeni oluşturulacak yeşilrekreasyon - ticaret koridorunu birleştirecek bir odak noktasına dönüştürmekti. Kentin tarihi dokusu ile yeni gelişim alanları arasında rekreatif ticaret ağırlıklı mekansal bir bağ kurulması önerildi. Cumhuriyet Meydanı, farklı ticari ve rekreatif kullanımlara olanak sağlarken tören alanında Utku
Anıtı ve Kocatepe ile ilişki kuruyor; mimari ile bütünleşen yeşil kararlarıyla da proje alanı ve İmaret Camii ile bağı kuvvetlendiriyor. Bina programı üç ana işlevden oluşuyor. 600 kişi kapasiteli ana salon, 450 m2’lik küçük salonlar ve sergi holü. Bu üç işlevde birbirlerini destekler biçimde yan yana dizildi ve tüm bu programlar “Kentsel Fuaye” ile birbirlerine bağlandı. Kentsel Fuaye, binanın programatik kurgusunda bir omurga görevi görüyor; içeride programları bağlarken kent meydanına verdiği uzun cepheyle de hem çirkin yapılaşmayı perdeliyor hem de kent meydanının algısına yeni bir yorum getiriyor. Fuaye, geçirgen yapısı sayesinde Afyonkarahisar’ın temel simgesel değerleri olarak görülen Utku Anıtı ve Kocatepe’nin de algılanmasına olanak sağlıyor.
Taksim Projesinin Dünyada Başka Bir Örneği Kaldı mı? Taksim meydanı ve çevresi için ortaya konan proje şöyle geliştirilmiş: Siyasal otorite, çalışmalar başlamadan önce "trafiği yerin altına alın" diye talimat vermiş. Söylentilere göre Taksim için birbirinden çok farklı olmayan yer altına alma önerileri Başbakan'ın önüne konmuş. O da birini seçmiş. Sonra birtakım şirketlere projeyi çizme işi verilmiş. Onlar da verilen talimatlar çerçevesinde işlerini tamamlamışlar. Bugün uygulama projelerinin de sonuçlandığı söyleniyor. Bu gelişmelerden şu anlaşılıyor: Kurul onayı alınmadan önce proje çalışmaları başlamış. Sonrasındaysa adım adım, gerekli kararlar alınarak sahneye konulmuş. Ancak uygulamada faturayı yalnızca Başbakan'a kesmek de doğru değil. İnsan ilk önce bu projeyi ortaya koyanların "Ne yapalım, biz emir kuluyuz" demelerine şaşırıyor. Şaşırmaktan öte üzülüyor. Koskoca Başbakan'ı bu duruma düşüren mimarların, plancıların, uzmanların, koruma kurulu üyelerinin bulundukları durum gerçekten içler acısı. Bilmiyorum eğer Kuzey Kore falan gibi ülkeleri saymazsak, bu tür bir proje geliştirme yönteminin acaba dünyada örneği kaldı mı? Domino taşları gibi bütün bilgi üretimi ile ilgili kurumlar, sorumlu kişiler yukarıdan aşağıya doğru yıkılıyor. Böyle bir müdahale olsa olsa ancak otoriter rejimlerde görülebilir.
ŞUBAT 2012 - XXI 8
SORU İŞARETİ
Kışlanın taklidinin yapmak, varolan kültür mirasının unutmak, mimarlığın, planlamanın deneyselliğini, sorgulayıcılığını reddetmek demek. Taksim'le ilgili düşünce üretiminin nasıl geliştiğine bir bakalım: Önce yukarıdan talimat geliyor. Sonra siyasal otorite, Büyükşehir Belediye Meclisi bir karar alıyor. Bu aşamada proje, görünüşte bir plan değişikliğinden ibaret. CHP'li üyeler de kendi "plan tadilatları" onaylansın diye oy veriyorlar. Biliyorsunuz her "plan tadilatı" ile milyar dolarlar oynuyor. Taksim onların yanında nedir ki? Sonra Koruma Kurulu da bu değişikliği onaylıyor. Plan değişikliği biçiminde sunulan projenin ise bir yüklenici tarafından hazırlandığı tahmin edilebilir. İşleyişte şöyle bir sorun var: Siyasal otorite müzakere olmadan nasıl ve neye karar veriyor? Kamusal alana müdahale için ihtiyaç nasıl belirleniyor? Bu alanın nasıl kullanılacağını, burada nelerin gerçekleşeceğini nasıl saptıyor? Örneğin İstiklal Caddesi ile Nişantaşı arasında yer alan ve üzerinde tiyatroların, sergi alanlarının, çok amaçlı salonların olduğu yaya bölgesinin nasıl canlandırılması hedefleniyor? Yalnızca ulaşımı düzenlemek, kışlanın taklidini inşa etmek, çöpleri toplamak, güvenliği sağlamak yeterli mi?
KORHAN GÜMÜŞ
Taksim'i kente kazandırmak demokratik bir düzeni simgeler. Kamu yönetimlerinin kamusal sorumlulukları vardır, kendi evlerine mobilya alır gibi kamusal alanlara ne yapılacağına karar veremezler. Program geliştirildikten, ihtiyaçlar belirlendikten sonra sıra yapılacak işleri tanımlamaya, yani proje aşamasına gelir.
Program ile proje türdeş işler değildir, aynı program için çok farklı çözümler olabilir. Dolayısıyla plan önceden bu yaratıcı sürecin nasıl olacağını belirleyemez. Belirlerse projeyi de, programı da henüz yaratıcı bir süreç yaşanmadan, katılım gerçekleşmeden kapatmış olur. Taksim'de elbette ki bir düzenleme yapılmalı, önemli olan bunun yöntemi. Önce kent yönetiminin bu projeyi başarılı bir biçimde yönetecek misyon odaklı bir komite oluşturması gerekli. Bu komite, medeni şehirlerde olduğu gibi müzakere ile bir ihtiyaç programı oluşturmalı. Bu program meydan ve parkın (Gezi) kullanımı için de öneriler getirmeli. Sonra bu programa göre bir uluslararası yarışma açılabilir. Şu an önerilen bu proje ile Taksim, meydan olma özelliğini kaybedecektir. Meydanın korunması gereken özelliği fiziksel varlığı değil, gösteriler, törenler, bayramlar ve kültürel faaliyetler için kullanılma potansiyeli. Söz konusu olan değişime direnmek değil, değişimin daha yaratıcı bir şekilde gerçekleşmesi. Taksim Meydanı, çevresindeki caddelerin birleştiği neo-barok meydanlara benzetilebilir. Kentlerin birçoğunda meydana erişen caddelerin çoğu ya yayalaştırılmıştır ya da çok sınırlı bir trafiğe izin verilmiştir. Günümüzdeki eğilim caddeleri otoyola çevirmek değil, yaya yoluna çevirmektir. Bu elbette ki kapsamlı ve uzun süreli bir yönetim planlaması gerektirir. Örneğin birkaç sene sürecek bir inşaat için trafiğe kapatılmaları mümkün ise, o zaman dalış tünellerine de ihtiyaç yoktur, caddeler yayalaştırılabilir. Caddelerin meydanla birleştiği noktalar derin yarıklar haline getirilirse, üstündeki platform, ulaşım arterlerinden kopar. Çünkü bu dalış tünelleri meydana erişim noktalarını uçurum haline getirir. Araçlarla yayaların ilişkisini de koparır. Araçla gelenler de meydanla ilişkilerini kaybederler, tabelaları izleyerek gene meydanın dışına kendilerini atarlar. Böylece meydan hem yayalar hem de araçla gelenler açısından bütünlüğünü kaybeder. Kaldırımlar da daraldığı için yayalar otoyol kenarındaki parapetlerin kıyısına sıkışırlar. Bu tür projeleri hazırlayanlar yalnızca deneysel ve sorgulayıcı bir iş olan kamusal alanları planlamayı değil, kendi dar mantıkları içinde tasarladıkları bu projeyi bile üç boyutlu düşünemiyorlar. Bu projenin açmazı bu. Kentteki bütün kamusal alanlardaki uygulamalar felaket. Bütün caddeler dalış tüneline dönüşüyor. Bununla birlikte de sit alanındaki kentsel topoğrafya da tahrip ediliyor. Kenti merkezini otomobillere teslim etmenin nerede başarılı bir örneği görülmüş? Kentin merkezinde metro, tramvay sistemleri kullanılmalı. Araçların girişi sınırlandırılmalı. Kamusal alanlar yaya dostu olmalı. Bugün karşımızda iki yol var: Taksim gibi bir kamusal alana yapılacak müdahalenin ya geçmişteki ve otoriter rejimlerde olduğu gibi "müzakere özürlü" olmasını ya da kenti zenginleştirecek, yaratıcı enerjiyi seferber edecek, şeffaf ve demokratik bir yöntemle olmasını tercih edeceğiz. Yeni Anayasa'yı tartışırken bir taraftan da Taksim'in karşımızda onun provasını yapabileceğimiz bir deneyim fırsatı olduğunu düşünebiliriz. Taksim'i geçmişte olduğu gibi talimatla mı planlayacağız, yoksa Ankara, demokratik gelişmeleri destekleyen, kent yönetiminin kapasitesini geliştiren bir rol mu oynayacak? Buradaki tercih, nasıl bir yönetim modeli içinde yaşamak istediğimizi gösterecek.
Durumun İzi Emre Arolat Archıtects’in 2010’da Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne hak kazanan İpekyol Tekstil Fabrikası’na odaklanan FABRİKA sergisi 7 Şubat-17 Mart arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde. Sergi küratörü Nil Aynalı’nın sergiye yaklaşımını anlattığı yazısını paylaşıyoruz. Zemin buharlaştı. Tarih yok oldu. Dünya yekpare, büyük bir pazara dönüştü. Hakiki olan her şeyin yerini tek bir şey aldı: Gösteri. Mimarlığın ayak bastığı yer giderek kayganlaşıyor. Deneyimlenen mekan, yerini temsile bıraktı. Yapılar, imaj üzerinden tanınıyor, hatta tasarlanıyor. Kentler hazır imgeler ile inşa ediliyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 10
güncel
İşte böyle bir dünyaya doğdu FABRİKA Dünya yüzeyini saran sanal ağların içinde başıbozuk dolaşan imgenesneler, soluksuz bir biçimde yeni alıcılarını/beğenicilerini(1) arıyorlar. Mimarlık ürünleri, uzun zamandır bu nesnelerle aynı kaderi paylaşıyor. Sadece bilgisayar ekranı üzerinden bile günde onlarca yeni yapı ile karşı karşıya geliyoruz. Önümüze çıkanın "ne" olduğundan, nerede olduğundan, hangi amaçla ve hangi bağlam içinde yapıldığından çok; "nasıl" olduğuna, biçimine, stiline kısacası "yüzey"ine bakıyoruz. Bu hengamede kendini yeterince "gösterebilen" mimarlıklar alıp başını giderken, bir kısım mimarlıklar kalabalığın içinde kayboluyor. Görünen şey gerçekten de iyi midir?(2) İyi olan görünür hale gelebilir mi? İpekyol Tekstil Fabrikası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü almasaydı ne kadar tanınırdı? Ödülden sonra bile yapının kendisi hakkında aslında ne biliniyor?
içerisinde yer alan; yer, bağlam, işveren, program, kullanıcı ve mimar gibi olgu/ aktörlerin de içinde bulunduğu, "durum" olarak tanımlanabilecek bir ilişkiler ağı içerisinden üretildiği ve bir yapıyı anlamak için onun kendi spesifik durumu içerisinde nasıl var olduğunu, ona nasıl yanıt verdiğini anlamanın kritik olduğu görüşünde temelleniyor. Bu anlamda sergide, konvansiyonel mimarlık temsilleri askıya alınarak, "durum"un izini sürmek amacıyla dört bir yana keşfe çıkılıyor. Yolda, İngiltere’de 18. yüzyılda kullanılan ip eğirme makineleri, Nazilli Sümerbank Fabrikası Marşı, Gıdı-Gıdı treni, Metropolis filmi, Rumeli Caddesi, Titiz, Dragons’ Den, merch’ler, moda fuarları, moodchart’lar, Shibipo kabilesi, Juki, Yalçın Ayaydın, Hilal Tunç, Ajda Pekkan, Guy Debord, Theodor Adorno, Uğur Tanyeli, Dubai, Bosphorus City gibi pek çok olgu, kavram ve kişi ile karşılaşılıyor ve bu maceradan 17 adet ekran, çeşitli nesneler, bir film ve bir kitap ile geri dönülüyor.
fotoğraf: Ali Bekman
fotoğraf: Thomas Mayer
1 "Beğenmek" anlamına gelen "Like" butonu, çeşitli sosyal medya ortamlarında sıklıkla kullanılıyor. 2 “It says nothing more than that which appears is good, that which is good appears.” Society of Spectacle, Guy Debord, 1967 fotoğraf: Ali Bekman
Sergide, FABRİKA’nın "ne olduğu" sorusunun yanıtı; nasıl bir ilişkiler ağının parçası olduğu, nasıl bir dünya içinde varolduğu, nelere değdiği, ne ürettiği, neyi içerdiği, neyi dışarıda bıraktığı ve nasıl bir yaşam sunduğu sorularıyla birlikte aranıyor. Bu yöntem; mimarlık ürününün, çeşitli coğrafi, ekonomik, sosyal, politik dinamikler fotoğraf: Cemal Emden
Varolanın Doğal Sonucu Benedetta Taglıabue 27 Ekim’de Sıemens Ev Aletleri sponsorluğu’nda YEM’de bir konferans verdi. Taglıabue ile mimarlıktaki değişimler ve kendi eğilimleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. yaşıyor olmamız. Bu yeni duruma her gün adapte olmaya çalışıyorsunuz ve bu esnada elinizdeki araçlar normal gelmeye başlıyor. 1980’lerin sonunda ofisi ilk kurduğumuz zamanla bugünü karşılaştırıyoruz ve görüyoruz ki her şey çok değişmiş. El yapımı, işimizin ana öğesiydi, şimdiyse maketler, kolajlar ve elle yapılan üretimlerle bunu korumak için çabalıyoruz. Yine de üretimin çoğu bilgisayarla ya da internet üzerinden iletişim teknolojileriyle gerçekleşiyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 12
güncel
Ofisi merhum Enric Miralles ile birlikte kurmuştuk ve her ikimiz de elin mimar için araç olarak önemi konusunda çok kararlıydık. Bu, zihninizle algıladığınız dünyayı ellerinizle kavramak demek. Muhteşem bir araç olarak elleriniz, size ölçek kazandırır, düşündüğünüz şeyi fiziksel bir şeye dönüştürmek için gerekli ölçeği verir. Örneğin eskiz yapmak, bir mimar için çok da kolay bir iş değil, oldukça karmaşık. Bilgisayarlar ölçek vermiyor ve dahası da yapıyor olduğunuz işe bakarken eskizin verdiği tadı vermiyor, bir şeyler eksik. O nedenle de en nihayetinde takdir edeceğiniz bir mimariye ulaşabilmeniz için elle üretimi, mümkün olduğunca sürdürmeye çalışıyoruz.
Hülya Ertaş: Neden mimarlık yapıyorsunuz? Sizi mimarlık mesleğinde motive eden nedir? Benedetta Taglıabue: Okuyacağınız üniversiteyi seçtiğinizde gençsinizdir ve dünya hakkında tuhaf görüşleriniz vardır. Ben şöyle düşünüyordum: Dünyayı seviyordum ve ona katkıda bulunmak istiyordum. Çizim ve matematiğe de yeteneğim vardı, bu yeteneklerimi dünyaya uygulamak istedim. Ama bunun ne anlama geldiğini de bilmiyordum, bu nedenle
de tüm kariyerim bunu keşfetmeye çalışmakla geçti, hala da keşfediyorum. Bence mimarlık güzel bir meslek çünkü dünyayla bağlantıya geçiyorsunuz ve dünyayı anlamaya çalışma fırsatı buluyorsunuz. İnsan gereksinimlerinin her yerde ne kadar farklı, bir yandan da ne kadar benzer olduğunu anlıyorsunuz. he: Gereksinimler benzer olsa da sizin mimarlık eğitimine başladığınız zamandan beri çok şey de değişti.
bt: Evet, okula başladığımdan beri çok şey değişti. O zaman yüzyıllar öncesinden kalma bir mimarlık geleneği vardı. Tek teknik değişim, kalemdi; bize önceleri el yapımı kalemlerle çizim yaptıklarını söylüyorlardı. Biz mimarlık ofisimizi geliştirirken çizimleri, dokuları üretirken kullandığımız araçlarda öyle büyük değişimler oldu ki. Bunu devrim olarak adlandırabiliriz. Ama buradaki en iyi nokta, bunu gerçekten çok kuvvetli bir devrim olarak algılamadan
he: Şanghay 2010 Expo’daki İspanyol Pavyonu tasarımınıza bakıldığında bu özenin izleri görülüyor. Çünkü bu yapı insana gerçekten kendi kendiliğinden oluşmuş izlenimi veriyor. bt: Çok teşekkürler, bu izlenim hedeflediğimiz bir şeydi. O yerin kendisi tarafından talep edilmiş bir mimarlık yaratmaya çalışıyoruz, belirli bir kişi için üretilmiş değil de durumun kendisinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir mimarlık. İspanyol Pavyonu’nda yapmak istediğimiz de buydu. Pavyon, İspanya ile Çin arasındaki bir ilişkiden yola çıkılarak tasarlandı. Çin’e ilk gittiğimde oldukça gençtim, o nedenle ülkeyi epey tanıyorum. Çin’den çok etkilenmiştim ama böylesi hızlı büyümenin ne kadar zorluk getireceğini de tahmin ediyordum.
karşı sayfada Ricard Viñes Meydanı, © Alex Gaultier
Bu projeyi tasarlamaya başlarken İspanya’dakiyle aynı teknikte sepetçiliğin Çin’de de yapılıyor olduğunu keşfettik. Bu, insanlığın bu kez dil değil de eller aracılığıyla aynı dili konuşması demek. İspanyol ve Çinli zanaatkarlar arasındaki bu dil üzerine bir proje kurmanın çok iyi olacağını düşündük ve İspanya’da araştırmalarımıza başlayarak zanaatkarlarla görüştük ve cephe için bir prototip ürettik. Ardından bu prototipleri Çin’e götürerek oradaki zanaatkarlara projeyi anlattık ve onlar da üretime başladılar. Bu çok özel bir deneyimdi. Hem yapı endüstrisinin biraz dışına çıkmış olduk hem de işgücünün ucuz olması nedeniyle cephe çok düşük maliyetle üretilebildi. Expo bitmiş olsa da yıkmama kararı aldıkları beş pavyondan biri İspanyol Pavyonu, şimdi yangın yönetmeliklerine uygun bir şekilde cephenin nasıl korunabileceğini araştırıyoruz. he: Çin’de mimar olarak çalışmak nasıl bir deneyim? Yıllar önce tanınmış binaları kopyalayarak ünlendikleri mimarlık sahnesinde bugün en çok proje yaptıran işveren konumundalar. bt: 2003’te gittiğimde Çin, gerçekten
bende hayranlık uyandırmıştı çünkü çok eski bir yerleşim, oradayken aslen bizim Avrupa’dakinden daha eski olan Çin tarihini hissetmiştim. Bir yandan da o zaman Çin’de bir şeyler yapmak için çok erken gelmişti çünkü o dönemde ofis olarak nasıl geliştiğimizi anlamaya çalışıyorduk; o nedenle orada proje yapmak için bağlantı kurmayı denemedim bile. Birkaç yıl sonra bugün, Çin, ülkesinde neyin olmasını istediğini keşfediyor. Örneğin mimarlık alanında çok fazla proje üretmişlerdi ama şimdi çok daha dikkatli davranıyorlar bu konuda. Çok daha ince, güzel, özel olarak tasarlanmış, gerçekten bir yaşam kalitesi sunan bir mimariye yönelim gösteriyorlar artık. Bu, mimari programlarında daha önce yoktu, önceki program konut yapmak, kentlerin büyümesini sağlamak için fırsatlar sunmak üzerine kuruluydu, daha iyi kent ya da daha iyi yaşamlar sunmak üzerine değil. Çinliler şu anda sahip olmadıkları bir mimarinin arayışındalar, bunu sağlayan da yaptıkları işleri kalite üzerine kurgulayan birçok Avrupalı ve Amerikalı ofis. Onların işlerini yakın zamanda görüyor olacağız çünkü Çin’de her şey çok hızlı.
13 XXI - ŞUBAT 2012
Expo’nun başlığı Better City, Better Life (Daha İyi Kent, Daha İyi Yaşam) idi ve Çin’de bu yönde neyin eksik olduğunu biliyordum. Belki de daha iyi kent, geçmişle bağlarını, kırsalla ilişkisini koparmayan, farklı şeyleri bir araya getirerek bunlar çok eski de olsa bu entegrasyondan yeni bir şeyler üretebilen bir kenttir. Bu, İspanyol Pavyonu’nun çıkış noktasıydı.
güncel
bu sayfada solda: Şanghay Expo için İspanyo Pavyonu altta: Gençlik Müzik Okulu konsept kolajı en altta: Gençlik Müzik Okulu giriş fuayesi çizimi
Sergi Kutusu Trondheım'ın sanatsal peyzajının son ilavesi olan showroom; Trondheım, Oslo and Bergen mimarlık okullarından 30 öğrencinin oluşturduğu öğrenci atölyesinin ürünü. Showroom'un inşaasında kullanılan malzemelerin çoğu yakınlardaki tahrip olmuş bir ofis binasından arda kalanlar. Bu da projenin ardındaki ana temayı ve esas prensibi açıklıyor: Yeniden kullanmak. Kavram “yeniden kullanmak” çünkü eski malzemeler kullanılıyor. Fakat daha da önemlisi; yenilerden de yararlanıldığında, bu, sürecin devamlılığını sağlayan bir şekilde yapılmış oluyor.
Öğrenciler proje aracılığıyla Trondheim'ın kültürel dokusuna katkıda bulunmayı istediler. Malzemelerin yeniden kullanımı hem ilham veren hem de estetik bina yapımına yol gösterici oldu. Showroom yerel sanatçılardan Fredrik Lund ve Anne-Karin Furunes ortaklığındaki sergiyle Eylül ayında açıldı.
ŞUBAT 2012 - XXI 14
güncel
RAKE, yaşıtlarını bu yaratıcı çabalarına katılmaları için davet eden NTNU'dan (Norwegian University of Science and Technology) dört öğrencinin buluşu. Bu mimar adayları ilk kez Mayıs ayında tanışıp belirli bir yol izleyerek RAKE'i oluşturan özgünlüğü sonuca ulaştırdılar. Proje boyunca Tyin Mimari Firması, mimar August Schmidt ve sanatçı Charlotte Rostad fikir ve önerileriyle öğrencilerin yanlarındaydı.
Ağustosta tekrar bir araya gelindiğinde çekiç ve çivi yerini kalem ve kağıda bıraktı. 12 günde, merak uyandıran bir sergi alanı inşa edildi. Showroomun belki de en eşsiz özelliği yerel bir çiftçinin el emeği olan masif ahşap küplerden yapılan zemini. Özellikleri “kutunun dışı”nda toplanırken iç mekanı geleneksel izler taşıyan beyaz küp ulusal ve uluslararası sanatçıların çalışmalarını sergilemeye hazır.
proje adı: RAKE Showroom proje yeri: Trondheim, Norveç mimar: TreStykker2011 (Öğrenci Atölyesi) fotoğraflar: Marius Waagaard bitiş tarihi: Ağustos, 2011 bina ölçüleri: 6x8x4 m
Made In Şişhane’nin Kitabı Made ın Şişhane: İstanbul, Küçük Üretim ve Tasarım Üzerine isimli kitap, Pelin Derviş editörlüğünde geçtiğimiz Kasım ayında yayınlandı. Made in Şişhane, 2006 yılında Aslı Kıyak İngin tarafından başlatılan ve aynı ismi taşıyan proje kapsamında gerçekleştirilen bir yayın. Projeyle, yüz yıllık aydınlatma üretimi ve satış geleneğine sahip Şişhane bölgesi mercek altına alınıyor ve Şişhane’yle birlikte çevreye zararlı olarak gösterilerek uzaklaştırılmak istenen diğer kent içi küçük üretim bölgeleri ve atölyelerinin sahip olduğu çok değerli üretim mirasına, yaratıcılık motivasyonuna ve deneyim imkanına işaret ediliyor; üründen çok süreçlere, hikayelere, deneyimlere odaklanılıyor; bu bölgelerdeki ağların görünürlüğü ve sürdürülebilirliği için çeşitli faaliyetler gerçekleştiriliyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 16
güncel
Kentsel dönüşüm süreçlerinin hızlı bir şekilde yaşandığı İstanbul’da başlıca gündem konularından biri de kent merkezinde yer alan ve desantrializasyonu planlanan küçük üretim bölgelerine ait dinamiklerin ve
editör: Pelin Derviş yazarlar: Aslı Kıyak İngin, Karin-Beate Phillips, Geeta Mehta, Özlem Er söyleşiler: Aysun Altındağ, Teike Asselbergs, Pelin Derviş, Aylin Gümüşoğlu, Aslı Kıyak İngin, Meltem Maralcan, Hülya Çelik Pabuççuoğlu, Pürnur Soğangöz, Nilüfer Sönmez, Kunter Şekercioğlu, Özlem Tuna, Deniz Tunç, Aysim Türkmen tasarım: Oğuz Yaşargil dil: Türkçe, İngilizce tür: Mimarlık, Tasarım, Sosyoloji, Antropoloji dağıtım: Robinson Crusoe 389
özgün pratiklerin geleceğe taşınıp taşınamayacağı ya da nasıl taşınacağı. Made in Şişhane kitabıyla konunun görünürlüğünü artırmak ve acil olarak daha katılımlı bir tartışma zemini yaratmak amaçlanıyor. İstanbul’daki küçük üretim bölgeleriyle etkileşim içinde olan farklı gruplarla yapılan söyleyişiler, Şişhane’deki küçük üretim aktörlerinin kendi sesleri ve farklı coğrafyalardaki benzer durumları değerlendiren yazarların makaleleriyle Şişhane ve benzeri küçük üretim bölgelerinin gerçekte ne tür potansiyellere ve öneme sahip olduğu tartışmaya açılıyor. Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nin katkılarıyla belgelenen bölgedeki üretime ait fotoğraflar, kitabın giriş bölümünü oluşturuyor. Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu ve Çelik Dizayn’ın katkılarıyla yayımlanan kitapta ayrıca, Made in Şişhane projesi kapsamında 2006 yılından beri gerçekleştirilen etkinliklerin bir özeti de yer alıyor.
World Star 2012’den İki Ödül Tasarımüssü Tarafından Tasarlanan Komili Özel Üretim Zeytinyağları ve Binboa Votka ambalajları, World Star 2012’de iki ödül birden kazandı. Türkiye’den TSE altın ambalaj ve Ambalaj Sanayicileri Derneği’nin Ambalajın Ay Yıldızları Ödülleri’ni kazananlarının katılabildiği ve 24 ülkeden 243 ambalajın yarıştığı World Star 2012 ödülleri sahiplerini buldu. World Star yarışmasında içecek kategorisinde Binboa Vodka ve yiyecek kategorisinde Komili Özel Üretim zeytinyağları ödüle layık görüldü. Tasarımüssü, “Komili Özel Üretim Zeytinyağları” ve “Binboa Vodka” ambalajları ile kazanılan World Star ödüllerini, Haziran ayında Dünya Ambalaj Örgütü (World Packaging Organization; WPO) tarafından Hırvatistan’ın Split şehrinde düzenlenecek World Star 2012 Ödül Töreni’nde alacak.
ŞUBAT 2012 - XXI 18
güncel
Yüze yakın tescilli tasarımı olan Tasarımüssü’nün sahibi Gamze Güven konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Binboa markasının genç, cool, espirili karakterinin yanı sıra iletişimindeki sıra dışı ve şaşırtıcı
imajına uygun, bir cam ambalaj yaratmaya çalıştık. Yandan dümdüz duran ama önden büyük boyutlu logonun gövdenin yarısını sarmalamasıyla hem dökmek için kişinin emniyetle kavramasına, barmenin şov yapmasına olanak sağlayan bir girinti, hem de görsel olarak şaşırtan asimetrik bir tasarıma ulaştık. Bu iki boyutlu logonun üçüncü boyuta taşınarak yarattığı bütüncül tasarım sayesinde piyasadaki diğer içki şişelerinden farklı, ezber bozan bir tasarım oldu. Komili zeytinyağı şişelerinin yeni tasarımında ise bereket tanrıçası Kibele’den ve oturmuş zeytin ayıklayan becerikli Anadolu kadınının gövde formundan yola çıktık. Özel ve kıymetli ürünler olması nedeniyle, kategorisine de uygun olacak şekilde, cam şişenin boynunu oldukça uzun tasarladık. Cam şişirme teknolojisinde zeytin desenli girinti rölyefi çıkarabilmek için kalıbı alıştırmalı olarak kurguladık ve Şişecam bu zor imalatı başarıyla gerçekleştirdi. Yeni şişe tasarımının etiketinde ise zeytinyağının
doğallığını ve berraklığını gözetecek şeffaflıkta altı farklı tip özel üretim zeytinyağı için grafik tasarımcı Murat Celep’in tasarladığı illüstrasyonlarla transfer baskı etiketler kurguladık. Bu desen-form-baskı bütünselliği ile raflarda kategori lideri Komili markasına uygun, kalıcı ve fark yaratan bir ambalaj oldu.”
Kutu İçinde Kutu’ya Ödül Yalın Tan&Jeyan Ülkü İç Mimarlık ofisi tarafından tasarlanan Ersa showroom projesi, Best of Year Awards 2011 yarışmasında Onur Ödülü kazandı. Amerikan Interior Design Dergisi’nin her yıl düzenlediği Best of Year Awards 2011 yarışmasında showroom kategorisinde Yalın Tan&Jeyan Ülkü İç Mimarlık ofisinin “Kutu İçinde Kutu” (Box in a Box Idea) konseptli Ersa Fulya showroom projesi tüm dünyadan finale kalan dört proje arasında yer alarak Onur Ödülü’ne layık görüldü. Tasarım ekibinin showroom için çıkış noktası sadece estetik ve işlevsel bir mekan yaratmanın dışında Ersa’nın kapsamlı fabrikası ve üretimindeki teknik güçlerinden sürprizli referanslar vererek başladı. "Box in a Box" fikri buradan yola çıkarak, perakende
tasarım konseptinde doğal ve kasıtlı olarak tamamlanmamış fabrika görüntüsünün öğeleri, tıpkı malzeme laboratuvarlarında olduğu gibi çeşitli malzemelerden oluşan dev kutuların ofis mobilyalarına birer sahne yaratması, sergileme üniteleri için kullanılan kutuların çocukların oyuncak bloklarını sembolize ederken düzensizliğin içindeki düzene gönderme yapıyor. Amaç, showroom’a gelen kullanıcıları için her geldiklerinde farklı mekanları tecrübe ederek deneysel alışverişe, sosyalleşmeye ve orada olduğu sürece keyifli bir zaman geçirmeye olanak sunmak. Proje, mimari bir mekan tasarlamanın
ötesinde, beraberinde yaratılan dünyanın belli başlı verilerini masaya yatırıyor. Ürün gamında yer alan grupların hangi ortamlarda nasıl sergileneceğinden, mekan içerisinde herhangi bir kitabın nasıl yer alacağına
uzanan kapsamlı bir süreci tarifliyor. Yalın Tan&Jeyan Ülkü İç Mimarlık ofisi, sadece vitrinde sunulan dünyanın kuvvetli olmasının yeterli olmadığına, arkasının da bir o kadar güçlü durması gerektiğine vurgu yapıyor.
"Açık" ile Tüketimin Pürüzsüzleştirilmesi
KÜÇÜK MÜDAHALELER
Son yıllarda tasarım birçok yönden evrim geçirdi ve tasarım kullanıcısı ya da tüketici bu süreçteki ağırlık merkezini belirleyerek tasarımın aracılık rolünü kendine doğru çekti. Şimdilerde kullanıcı, tasarımdaki ifadenin ana estetik formu gibi görünüyor. Ya da daha açık söylemek gerekirse, bugünün tasarımının amacı, kullanıcının tasarımı ve bunu gerçekleştirmek için kullanıcının tasarıma dahil olması olarak okunabilir. Bunu düşündüğümde 1930’ların "streamline" tasarımlarındaki gelişimle bir paralellik yakaladım. O dönemde başlangıçta hava direncine yönelik hiçbir kabul yoktu, sonrasında kalemtıraşlardan lokomotiflere dek her şey pürüzsüz baloncuklar gibi görünmeye başladı, tasarımla öyle şık bir şekilde yumuşatılmışlardı ki onlara direnç gösterecek olan hava onları neredeyse fark edemiyordu bile. Sanki tasarım dünyayı öyle pürüzsüz bir şekilde biçimlendirmişti ki hava direnci yok olmuştu. Bugünün tasarımı için de acaba "öyle pürüzsüz ki bugünün kullanıcıları da en üst düzeydeki kullanıcı-dostu deneyimin içinde kayboluyor" diyebilir miyiz?
ŞUBAT 2012 - XXI 20
Geçen yüzyıl boyunca tasarım muazzam bir evrim geçirdi ve kullanıcı bu evrimin başrol oyuncusu oldu. Erken dönemlerdeki bir kullanıcının olduğu kabulünden (örneğin ergonomi ve erişilebilirlik çalışmalarından) ileri dönemlerdeki kullanıcı araştırmalarına ve katılımcı çalışmalara geçildi ve bugünkü sosyal inovasyon, deneyim tasarımı ve tüm tüketicilerin dahil olması adına ortaya atılan "açık tasarım" gibi şişirilen kavramlara gelindi. Sosyal inovasyon kullanıcıların gündelik istekleri ve pratiklerini kendilerine has ortaklaşa tasarım işlerine dönüştürüyor; deneyim tasarımı hayvanat bahçesi gezintisinden, patlamış mısır kokusuna, kapanan araba kapısının sesine dek birçok alanda kendine has deneyimleri tasarımla yaratmak gibi devasa bir görev üstleniyor. Her bir deneyimde mutlu edilen bir kullanıcı, tatmin edilmiş bir tüketici ve kazanılan bir para var.
OTTO VON BUSCH TASARIMCI
Geçtiğimiz yıllardaki "açık tasarım" furyası patlak verdi; açık kaynak yazılım hareketinden ilham alan yeni ortaklaşa çalışma ve üretme biçimleri ortaya atıldı. Bu, gündelik yaşamlarımızda kullanabileceğimiz bir Lego gibi, Arduino’nun açık prototipleme platformundan bir başarı öyküsü olarak sunulan ve küresel ve ortaklaşa üretilen etkileşim tasarımına, gerçek ölçekli yapı malzemeleri OpenStructures’a dek birçok proje, gündelik tasarımı geri dönüştürülebilir Meccano oyuncaklarına çeviriyor. Nihayetinde kullanıcıların tasarımcılar haline geldiklerini söyleyebiliriz. Kullanıcılar evlerinde bir şeyler üretebiliyorlar, üç boyutlu yazıcılarla çıktı alabiliyorlar ya da
açık ve ücretsiz yöntemlerle bir şeyler inşa edebiliyorlar. Bazı tasarımcılar kendilerini tehdit altında hissediyorlar ve savunmaya geçiyorlar. Bu, tasarımcının gücünün elinden alınmasına neden olacak bir yeni durum mu? Tasarımcılara daha fazla ihtiyacımız olacak mı? Ya da yeni açık tasarımcının ne gibi becerileri olmalı? Tüketici-tasarımcının ya da üretici-tüketicinin (prosumer) yeni rolü ne olmalı? Eğer daha geniş bir açıdan resme bakarsak görüntü yavaşça değişiyor. Bugün hepimiz tasarımcılara dönüşmüş haldeyiz. Yalnızca on yıl önce imkansızmış gibi görünen yöntemlerle kendi kimliklerimi yaratıyoruz. Kendimizi imajlar ve etkinlikler aracılığıyla Facebook’ta temsil ediyor ve kaç kişinin beğen’i tıkladığını sayıyoruz. Bütüncül bir kimliğe sahip olduğumuza dair bir imaj yaratmak için bloglar ve kişisel websiteleri açıyoruz. Tüketim ürünleri ucuzlaştığı ve kopyaları pazarda orijinallerinden daha hızla yayıldığı için mükemmel evi inşa edebilir, starlar gibi giyinebilir, bu esnada imajlar üretip onları sosyal medya üzerinden yayabiliriz; böylelikle birileri de bizi kopyalayabilir. Sosyal medyayı kendimizi sosyal medyaya dönüştürmek için kullanıyoruz. Metaları kendimizi metalaştırmak için kullanıyoruz. Kopyaları kendimizin de kopyalanabilmesi için kullanıyoruz. Ve, açık tasarım sahneye çıkarak özgür üretim ideolojisinden, insanlar için insanlar tarafından yapılmış tasarımdan konuşulmasını sağlıyor. Açık tasarım çoğunlukla bir çeşit sürdürülebilir tasarım olarak tanımlanıyor ya da tüketim sisteminin bekçilerinden özgürleşme olarak. Bu kanı, açık ürünlerin tasarımlarının şeffaf, kolaylıkla anlaşılabilir ve modifiye edilmeye hazır olduğu için kendi toplumumuzun yaratılmasında daha fazla rol alabileceğimiz ve kendimiz yaptığımız için eşyalarımızı daha uzun süre kullanabileceğimiz ve tamir edilebileceğimiz umuduna doğru uzanıyor. Ya da medya versiyonundaki gibi şimdi her şey ücretsiz
yaratımına öylesi entegre ki artık buna direnç gösterebileceğimiz hiçbir dayanağımız yok. Varsa da nerede?
Ancak açık tasarımın çok etkin bir şekilde gizlediği noktalar var: Tasarımların ardındaki iş, parça bağlantılarını sağlayan standartlar ve parçaların fiziksel üretimi. Bu üç ana bileşen "açık" kavrayışının ana özellikleri. Bu, açık tasarımın atası açık yazılım hareketinden miras aldığı bir hile. Linux yazılımcısı, maddi olmayan özgür iş gücünün ideal savunucusu, bilgisayarın programları çalıştırmasında ve iç işleyişinde tam kontrole sahiptir, dahası kendi kontrol güdüsü durumunun tarihsel çerçevesini gizler. İncelemeye makineyle başlayalım. Gayet fiziksel olan bilgisayar, Uzakdoğu’da genellikle kötü koşullar altında maddi işçiler tarafından üretilmiştir. Standart elektrik prizinden e-postalara izin veren TCP/IP protokolüne dek yazılımcının çalışmalarını olanaklı hale getiren tüm standartlar ve protokollere onun rızası dışında karar veriliyor ve işledikleri sürece neredeyse görünmezler. Ve evet, serbestleştirilmiş ya da "özgür" yazılım ortaklaşa yürütülen ve açık bir iş ama yabancılaştırıcı klasik endüstriyel işlerde çalışan insanları köleleştiren bir ürün üzerinde sahte bir özgürlük katmanı olarak konumlanıyor ve buna da bazen maddi olmayan
işgücü adı veriliyor. Facebook, Google ve Hotmail’in kullanımı ücretsiz ve bugünün karmaşık dünyasına çok uygun ama her birinin bedeli var ve bu bedele yönelik kullanıcıların hiçbir hakkı ya da söz söyleme yetkisi yok. Benzer bir özgürlük katmanı da açık tasarımın üzerine serili. Bir şeyleri birleştirerek yapılan yeni deneysel işleri ve evde tasarım yapmanın yeni yöntemlerinin keşfini izliyoruz ama diğer yandan Lego’muzun her bir parçasının nasıl üretildiğini, arkalarındaki standartların neler olduğunu (ve bu standartların arkalarındaki çıkarları) ve kolektif çalışmanın bedelini kimin ödediğini göz ardı ediyoruz. Tıpkı kişisel kimlik üretimimizde olduğu gibi emeğimizi kendi sokak modası bloğumuzda yoğunlaştırırken kolayca erişip üzerimize giydiğimiz bu özgürlüğün temelini oluşturan merdiven altı işletmelerde kötü koşullardaki işgücünü görmeyi reddediyoruz. Keza, nasıl istiyorsak öyle giyinmekte özgürüz, bu ne kadar güzel bir özgürlük, ama ödediğimiz bedel ne, kime ve kime değil? Öyleyse tekrar şu soruyu sorabiliriz: Gerçekten açık tasarım nasıl açık ve özgür oluyor ve hangi nihai amaçlara hizmet ediyor? Ya da diğer bir deyişle, bu açık denklemde gerçekten risk altında olan ne? Tüketiciler olarak tüm yaşamlarımızı yeniden tasarlamaya doğru ilerlerken, bu büyük ihtimalle "özgür" ve "açık" kavramları önderliğinde gerçekleşecek. Kendi işlerimizle kimliklerimizi yeniden şekillendireceğiz ama bu genelden hatta kendimizden ziyade diğer çıkarlara hizmet edecek. Günlük yaşamınızın daha fazla serbestleşmesi esnasında gerekli becerileri edinemezsek, tasarımın açıklığı yalnızca açık anlamlar yüklenmiş aynı tüketim anlayışının devamı olmaz mı? Bu, hatta dikkatimizi toplumdaki eşitsizlik, adaletsizlik ya da işgücü meselelerine yönelik duyarsızlığımızı iyice artırmak için yaratılmış bir özgürlük simülasyonu olabilir. Belki de tüketim toplumunda tasarım bugün öyle pürüzsüz etkin ve gündelik kimlik
21 XXI - ŞUBAT 2012
ve açık olduğundan herkes yaratıcı ve inovatif, hepimiz star tasarımcılardan biri olabiliriz. Ve evet, şimdi açık tasarımla birlikte kimlik üretimini bir adım öteye taşıyabiliriz, çünkü şimdi yaşamın her yönü hazır üretim eşyalara mecbur kalmaksızın tüketici tarafından tasarlanabilir. Kendi mobilyamızı, giysilerimizi ve tüm yaşam çevremizi kendimiz tasarlayabiliriz. Bütüncül kimlik tasarımcıları olabiliriz; ucuz, açık Lego parçalarını yeni yöntemlerle bir araya getirip tasarlayarak, canımız istedikçe yeni şeyler yaparak bunu gerçekleştirebiliriz. Ve bu yeni ürünler daha sık değişebilir, en azından kıyafetlerimizi değiştirdiğimiz sıklıkta. Yüzyıl önce bir saatin miras kalması bir onurdu, şimdiyse değişik renk ve boylarda birçok saatimiz var. Her gün bir yenisini üç boyutlu yazıcıyla üretebilirsem neden yapmayayım ki?
KÜÇÜK MÜDAHALELER
Eğer açık tasarımın mevcut tüketim ekonomisinin ötesinde bazı konulara ya da gerçek anlamda sürdürülebilirliğe eğilmesini istiyorsak yeni metaların açık tasarım sistemlerine odaklanmaktansa adalet, kamusal katılım, toplumsal erdem, insani aracılık gibi meseleleri kurcalayan açık bir paradigma üretmeliyiz. Tasarım daha iyi vatandaşlara dönüşmemize nasıl katkıda bulunabilir? Daha iyi bir toplum yaratmak için tasarım süreçlerimizi nasıl açabiliriz? Üzgünüm tasarımcılar ama her ne kadar özgür ve açık olsa da daha fazla şeyin ortaya çıkması bu iki soruya yanıt üretmiyor.
Aydın'a Yeni Yönetim Binası Mimari projesi Ufuk Ertem ve ekibi, peyzaj düzenlemesi ON Tasarım tarafından tasarlanan Bina halkın kullanımını kolaylaştıracak Şekilde tasarlandı.
Aydın Kent Meydanı'nın arkasında yer alan iki kademeli silindirik yapının tüm kullanım alanları yapının geometrisine uygun olarak bölümlendi. Üst kısımda cepheye eklenen ve başkanlık katına çıkan çelik-cam panaromik asansör ve cephede gerçekleştirdiğimiz diğer kütlesel hareketlerle silindirik geometrinin tekdüzeliğini ortadan kaldırmaya çalışmak, iç mekanda da düzenleme rahatlığı sağladı.
Yapı cephesi, denetimsel şeffaflığı çağrıştıran, aydınlık çalışma ortamları yaratan ve çağdaş yapıların temel malzemesi sayılan teknolojik camla kaplandı. İklimsel koşullar da göz önünde bulundurularak cephede enerji etkin cam kullanıldı. Yapının işletme maliyetlerini ve enerji tüketimini en aza indirmek için ısıtma ve soğutma sistemleri son teknolojiyle çözümlenerek sürdürülebilir ve doğaya saygılı bir bina tasarlandı. Mekanik sistem ısı geri kazanımlı olarak öngörüldü. Doğalgazlı ve yoğuşmalı duvar tipi kazanlara ek olarak, kapalı devre soğutma kulesi ve güneş kolektörleri yaz mevsiminde kente hizmet eden, şehre su sağlayan ana yeraltı suyu besleme hattına tesis edilen eşanjörle desteklendi ve yıl boyu yüksek işletme verimi sağlandı.
işveren: Aydın Belediyesi mimari proje: Ertem Mimarlık (M. Ufuk Ertem, Necat Keser, Eylül Özdikmenli, Mehmet Güngör) statik ve altyapı: Hilmi Cura mekanik: Abdullah Bilgin, Bünyamin Ünlü elektrik: Şener Nuhut peyzaj tasarımı ve üç boyutlu modelleme: ON Tasarım (Oktan Nalbantoğlu)
yapının fotoğrafı
üç boyutlu çizim
ŞUBAT 2012 - XXI 22
güncel
Ufuk Ertem Toplam alanı yaklaşık 20.000 m2 olan, ana girişin bulunduğu alt zemin ve başkanlık girişinin bulunduğu üst zeminle birlikte toplam sekiz ofis katı bulunan yapının en üst katı başkanlık katına ve belediye meclis salonuna ayrıldı. Alt bölümdeki büyük silindirin çatısı da sayılabilecek teras, aynı katta tasarlanan sergi salonundan çıkılarak kullanılan bir teras bahçe olarak düzenlendi. İki bodrum katta otoparklar, arşiv ve teknik hacimler; en üst terastaki çekme katta ise çatısında güneş panelleri dizili ısı ve klima merkezi yer alıyor. Yapının alt ve üst kütlesi arasındaki yükseklik dengesini sağlamak ve bitişi güçlendirmek amacıyla çatıya eklenen kolonad aynı zamanda arkasında cephe temizlik vincini barındırmakta.
zemin kat planı
üç boyutlu çizim
Mimari ve Sanat Birlikteliği Fatoş Üstek editörlüğünde hazırlanan Beklenmedik Karşılaşmalar, uluslararası sanatçıların sergilenmiş ve çevrelediği mimari alanla ilişkiler kuran sanat çalışmalarından seçki sunan bir kitap.
ŞUBAT 2012 - XXI 24
güncel
perde ev amsterdam, nevin aladağ; ©nevin aladağ
Özge Gürbüz: Kitabın adı Beklenmedik Karşılaşmalar. Bu ismin oluşmasındaki alt metinlerden bahsedebilir misiniz? Fatoş Üstek: Beklenmedik Karşılaşmalar, dünyanın çeşitli şehirlerinde çoğunlukla kalıcı olarak üretilmiş 50 çağdaş sanat yapıtını bir araya getiriyor. Çağdaş sanatın mimarlık bağlamında değerlendireceğimiz bu örnekleri, genişletilmiş kamusal alan kavramını da bir nevi öteleyerek kendi "yer"lerini üretiyor. Basında yansımış olduğu gibi, bu seçki ulusal temsiliyet odaklı heykeller ya da anıtları bir araya getirmiyor; aksine mimari önermesi olan işler üzerine yoğunlaşıyor. Kitap, beklenmedik bir şekilde karşılaşılan durumlara izleyici, yapıt ve yapılı çevre üçgeninde üretilmekte olan ilişkilere eğiliyor. Seçkide yer alan yapıtların kavramsal ve fiziki yapılı çevre üretimi, izleyicisinin olası deneyimi ile birlikte değerlendirildiğinde, tekdüze bir rutinin içerisinde kırılma yaratıyor, ki
bu rutin aslında kendini tekrar etmeyen fakat ediyormuş gibi deneyimlenen bir durum. Bu anlamda beklenmedik kavramı önceden hayal etmediğimiz karşı karşıya gelmeleri, fiziken aynı mekanı paylaştığımızda algımızda bir kırılma yaratmaları olarak özetlenebilir. (Kitapta yer alan seçki sadece bununla da sınırlı kalmıyor; yapısökümü gibi soyut metotları somut müdahalelere dönüştüren, uzayın çok boyutluluğunu bir yapıya taşıyabilen işlerden oluşuyor.) Fiziksel ve zihinsel karşı karşıya gelme durumu, bireyin kendisini algılaması, duygusal üretiminde de bir değişimi tetikliyor. Fakat, kitaptaki beklenmediklik karikatürvari sokak müdahalelerinden ya da manipule edilmiş bina yüzeylerinden kaynaklanmıyor. Kendi alanını üreten ve ürettiği alan ile bir söylemi imleyen işler ile onların hazırlıksızca deneyimlenmesi, bunun da ötesinde yapılı çevre kavramının ve mimarlık alanının bu deneyimden payını birebir
gecekondu, devrim cd. no: 1608, hector zamora; ©fernando medellın
ya da izdüşüm yoluyla alması üzerinde ilerliyor. ög: Bu projeleri neye göre seçtiniz? Aralarında bir dil birliğinin varlığından söz etmek mümkün mü? fü: Projelerin seçiminde de bir çok kriter rol oynadı. Öncelikle her işin sanat ve mimarlık alanlarında önermesi olması önemliydi. "Yer" üretme "yer olmayan yer" kavramını tetikleme gibi özelliklerinin dışında bu işler bir mimarlık yapısı gibi kendi alanını tanımlarken buna karşıt olarak belirsizlik üreten, işlev sunmanın tersine giderek işlevsizliğini atıllığını ön plana çıkaran, hareket kavramını bedenleştirebilen, bir başkasıymış gibi görünebilen "yapı"lar. Mimarlık ile hem yapı malzemelerini hem de dilini ve sorguladığı alanları ele alarak flört eden ve yine de mimarlık üretimi olmayan işler. Kitapta yer alan seçki, mimarlık gruplarının son dönem ön plana çıkan mimarlık tarihinde önem kazanmış üretimleri (örneğin Diller ve
Scofido’nun Blur binası); Atelier Bow Wow, Ball Nouges, Muf gibi mimarlık bürolarının sanat kurumlarında gerçekleştirdikleri projeler; Zaha Hadid, Santiago Calatrava, Renzo Piano gibi "yıldız" mimarların tasarladığı sanat kurumları. H3T architects grubunun bisiklet saunası gibi mobil, çok işlevli yapı projeleri yer almıyor. Junga Ishigami’nin ağırlığı bir bulut ile eş olan bina projeleri, Maja Lin’in su ve buharı mimarlık yapı malzemesi olarak kulandığı çevre düzenlemeleri ya da sanatçıların mimarlık alanındaki üretimleri de bu seçkinin arasında değil. Beklenmedik Karşılaşmalar’ın öne çıkardığı 50 yapıt, çağdaş sanat alanından, sanatçıların yapıtlarını bir araya getiriyor: Eklemlenirken onu dönüştüren, dönüştürürken mimarlık ve yapılar ile olan ilişkimize ışık tutan, yapılı çevre kavramını sorgulayan ve gerektiğinde onu yapısöküme uğratan işler. Ayrıca, bu seçkide yer alan yapıtların
kasa ev, wınter & hörbelt
kitap kapağı
güncel
hiç varolmamış bir tarihin izleri, elmgreen ve dragset; © muammer yanmaz
25 XXI - ŞUBAT 2012
kristal kaya, ayşe erkmen; © ayşe erkmen
son 11 yılda üretilmiş olması önemliydi. Bildiğiniz gibi 60’lı yıllardan bu yana tartışageldiğimiz genişletilmiş kamusal alan kavramı (Rosalind Krauss’un meşhur makalesinde önerdiği kavram) ve ilişkin güncel heykel tanımının ötesinde bir yerde bulunuyoruz. Dan Graham, Gordon Matta-Clark, Vito Acconci gibi isimlerin başlattığı akım günümüzde yerini gelişen teknoloji ve çeşitlenen algı etkisinde dönüşüme uğramakta. Artık salt peyzaj olmayan, mimarlık olmayan sanat eserleri ile karşı karşıya gelmiyoruz. Bunun ötesinde başka bir yapılı çevre ilişkisi kurduğumuz yaşam alanları ile karşı karşıyayız. Negatif alan, sıfır mimari gibi beden bulması imkansız atfedilen kavramların sanat yapıtları üzerinden deneyimlenebildiği durumlar bu seçkinin arasında yer alıyor. ög: Mimarlığın risk almayan, güvenlik hissi veren yanıyla sanatın korkusuzluğu bir araya geldiğinde ortaya çıkan ürünü nasıl tanımlıyorsunuz?
fü: Bu aslında oldukça girift bir mizansen üretiyor. Sanat korkusuzca kamunun kullanımına açık bir alanda yerleşebilirken yapılanmakta olan çevre sanat yapıtının yerini kendince dönüştürebilme olasılığına sahip. Bugün, kitapta da bahsetmiş olduğum gibi, sanat eseri kendi yerini bulurken geleceğinden de habersiz: İleride bir gün o sanat eserinin yakınında güvenli bir köprü, bir üst geçit inşa edilebilir; şehrin işlevinin etkinleştirilmesi sanat eserinin alanının daraltılması ile orantılı işleyebilir. Mimarlık, bugün estetik anlamda ve atıl alanlar yaratmaktan korkmayarak risk alıyor, sanat da tam tersine risk almaktan kaçınabiliyor. ög: Bu işlerin mimarlık ve sanat ara kesitinde duruşları dolayısıyla ticari yönlerinden soyutlandığını söyleyebilir miyiz? fü: Tam tersine, ticari yönleri oldukça önemli olan işler. Anish Kapoor’un Bulut Kapısı ilk onay aldığında
kamufle kilise, nathan coley; © enrıque lısta
tahmini bütçesinin 6 milyon dolar olduğu fakat bu yapıt tamamlandığında harcanan bütçenin 23 milyon doları bulduğu düşünülürse muazzam bütçelerin bu yapıtlar için önemli rol oynadığı kaçınılmaz bir gerçek. Bu işler ara kesitte dururken bir alan açıyorlar. Bu alan mimarlık ve sanatın geçişliliğini tetikleyen bir duruş alanı. Şöyle ki, yapılı çevre ve onun değişim dinamikleri de etkileniyor. Ayrıca bu ara alanın açılımı şehirlerin turizmini de olumlu yönde etkiliyor. Bugün Almanya’nın küçük bir kenti olan Münster, 10 yılda bir düzenlenen ve şehrin tüm kamusal kullanıma açık alanlarına yayılan bir dizi sipariş verilmiş işlerden meydana gelen geçici sergi Münster Skulptur Projekte’e ev sahipliği yaparak adını duyurmuş olan bir şehir. Sanatın yapılı çevrede bir varlığının olması son dönemde sayısı ivmelenerek artan heykel parkları ve özelleşmiş sanat bienalleri ile
görünür kılınıyor. Bu büyük çaplı sergiler ve kalıcı işlerin üretimi, üretim bütçesinin de ötesinde bir ekonomik durum yaratıyor. Yine Anish Kapoor örneğinden devam edelim, Millenium Parkı'nı yıl içinde ziyaret eden kişi sayısının milyonları bulmasının ötesinde çevresinde yer alan yerleşim yerlerinin fiyatları da son beş yılda yüzde 250 artış göstermiş. Bu işler, klasik anlamda "taşınabilir" sanat eserleri değil, o nedenle alımsatım gibi bir dolaşıma girmeleri mümkün değil. Fakat sanatçısı için bir yerde beğenilen yapıt ve onun ürettiği etki başka bir şehir ya da ülke tarafından arzulanabiliyor ve o sanatçının belirlenen yeni güzergahlarda yeni yapıtlar üretmesi salık verilebiliyor. Şehirlerin ve ulusal fonların da ötesinde koleksiyonerlerin kendi "mekanları" için üretim desteği verdiği işler de var. Bunun en büyük ve kamuya açık örneği Brezilyada’ki Inhotim ya da kamuya kapalı örneği Thyssen Bornemisza.
Öğrenciler İçin Renkli Bir Dünya atıl durumdaki bir avm'nin dönüştürülmesiyle yapılan çınar koleji, 1700'e yakın öğrenciye hizmet veriyor.
Büyükçekmece’deki yeni kampüsünü eğitim ve öğretime açan; anasınıfı, ilköğretim okulu, anadolu lisesi ve fen lisesi içeren Çınar Koleji, 33.500 m2 alana kurulu olup 70 dersliği ile 1700’e yakın öğrenci kapasitesinde.
ŞUBAT 2012 - XXI 26
güncel
İçerisinde 325 ve 600 kişilik iki adet konferans salonu, seminer odaları, 600 kişilik yemekhane, planetaryum, laboratuvarlar (yabancı dil, fen, fizik, kimya, biyoloji, bilgisayar), spor alanları (bovling, buz pisti, okçuluk, güreş, satranç, futbol, basketbol, voleybol), atölyeler (resim, müzik, dans, seramik), revir, mağaza, açık oyun alanı ve sinema barındırıyor. Çınar Koleji Projesi, yalnızca bir iç mekan tasarımı değil, aynı zamanda 2005 yılında yapılan ve günümüzde atıl durumda olan bir AVM’nin dönüşümü projesi. Proje kapsamında mevcut AVM’nin sağır dış cephesine farklı boyutlarda pencereler açılarak dinamik bir etki yaratıldı. İç mekan organizasyonu ise bir kolejin ihtiyaçları esas alınarak yeniden tasarlandı. Mağazalardan sınıfa dönüştürüldüğü için küçülen birimler, mevcut sirkülasyon alanının genişlemesini sağladı. Veli girişinin genel tasarım anlayışı, Çınar Koleji’nin ismini mekânla bütünleştirmek ve daha etkili bir giriş yaratmak üzerine kuruluydu. Okula ismini veren çınar ağacı ve yapraklarının bitkisel formları soyutlaştırılarak mobilyalarda, aydınlatma elemanlarında ve zemin ile duvar kaplamalarında kullanıldı. proje adı: Çınar Koleji işveren: Haliç Eğitim Kurumları mimari ekip: GC Mimarlık (Şebnem Gürcün, İlker Kütükoğlu, Seher Caba) proje yeri: Büyükçekmece, İstanbul proje alanı: 33 500 m2 tasarım tarihi: Nisan-Haziran 2011 uygulama tarihi: Haziran-Eylül 2011
güncel 27 XXI - ŞUBAT 2012
Endüstriyel Tasarım Kütüphanesi Endüstriyel Tasarım Tanıtım Ajansı Kütüphanesi, endüstriyel tasarıma ilişkin her türlü kitap, süreli yayın, bilgi kaynağı ve görsel arşiv bağışlarını bekliyor. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu Derneği (ETMK), İstanbul Bağdat Caddesi’nde yer alan “Endüstriyel Tasarım Tanıtım Ajansı” bünyesinde, araştırma gereksinimlerini karşılamak üzere; endüstriyel tasarıma ilişkin her türlü yayın ve bilgi kaynağını barındıran bir kütüphane ve arşiv
oluşturuyor. Kütüphaneden, ETMK üyeleri, endüstriyel tasarım ile ilgilenen öğrenci, akademisyen ve araştırmacılar faydalanabilecek. Endüstriyel Tasarım Tanıtım Ajansı Kütüphanesi, İstanbul Kalkınma Ajansı “2010 yılı Kar Amacı Gütmeyen
Kurumlara Yönelik Yaratıcı Endüstrilerin Geliştirilmesi Mali Destek Programı” kapsamında desteklenen “Endüstriyel Tasarım Tanıtım Ajansı” ve “Endüstriyel Tasarım Sanal Müzesi” projelerinin önemli bir parçası olarak hayata geçiriliyor. Endüstriyel Tasarım
Tanıtım Ajansı Kütüphanesi’ne bağış yapmak isteyenler için iletişim bilgileri:
Behiye Bekem Kütüphane ve Arşiv Sorumlusu behiyebekem@etmk.org.tr www.etta.org.tr
Mutluluk Fabrikaları Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi'nin ilk sergisi Mutluluk Fabrikaları, 7 Şubat - 17 Mart tarihleri arasında Galeri Işık Teşvikiye'de izlenebilir.
ŞUBAT 2012 - XXI 28
güncel
Vitra ve Türk Serbest Mimarlar Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen sergi, mimar Saitali Köknar'ın küratörlüğü ve Pelin Derviş'in koordinatörlüğüyle 7 Şubat'ta Galeri Işık Teşvikiye'de açılıyor. Ticari yapılar üzerine düzenlenen ve 17 Mart'a kadar görülebilecek sergi, başta alışveriş
merkezleri ve ofis binaları olmak üzere her gün milyonlarca insanın saatlerini geçirdiği ticari yapılardaki gündelik hayatı ve son 10 yıldaki dönüşümü ele alıyor. Ticari binaları değil, ticari yapıları konu alan sergi kapsamında, 14 mimari ekibin araştırma ve yorumları, mekana yerleştirilen mobil
kutuların içinde sergileniyor. 2000 yılından bu yana üretilmiş ticari yapılardan oluşan bir seçkiye yer veren kitapsa sergiyle eş zamanlı olarak yayımlanıyor.
Kongre İçin Arama Toplantısı İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, 2013 yılında İstanbul’da ev sahipliğini üstleneceği Internatıonal Desıgn Allıance Kongresi için bir çalıştay düzenledi. İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde 17 Aralık 2011 tarihinde düzenlenen toplantıya İstanbul ve İstanbul dışındaki kentlerden Endüstri Ürünleri Tasarımı, İç Mimarlık ve Grafik Tasarım disiplinlerini temsilen 100’e yakın tasarımcı, akademisyen ile STK ve sanayi kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Tasarım konusunda dünyanın en geniş katılımlı ve önemli zirvesi olan IDA Kongresi için, IDA’nın kuruluş felsefesine de uygun olarak kurumlar ve disiplinlerarası güç birliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün, yapılacak kongrenin
altyapısının kurulmasında paydaşlarının fikirlerini almak üzere düzenlediği çalıştay, üç disiplinin bir araya gelip çalışması adına önemli bir adımı oluşturdu. Farklı disiplinlerden tasarımcılardan oluşan her bir çalıştay grubunun tüm gün boyunca ortaya çıkardığı fikirler gün sonunda yapılan keyifli sunumlarla diğer gruplarla paylaşıldı. 2013 IDA İstanbul Kongresi Organizasyon Komitesi, benzer toplantılarla kongre teması olan “Design Dialects” başlığı altında farklı tasarım disiplinlerinin yarattığı çeşitlikten ilham alarak kongre altyapısını şeffaf ve katılımcı bir şekilde
oluşturmayı planlıyor. Çalıştayda katılımcılar tarafından üretilen 100’ü aşkın fikir ve öneri 2013 IDA İstanbul Kongresi Organizasyon Komitesi
tarafından değerlendirilerek Ocak ayında IDA’nın merkezinin bulunduğu Montreal’de düzenlenecek toplantıda IDA Yönetim Kurulu’na sunulacak.
ŞUBAT 2012 - XXI 30
tokİ konut yarışması
Mimarın TOKİ ile İmtihanı 2009’da TOKİ, İstanbul-Kayabaşı Bölgesi İçin Konut Tasarımı Ulusal Mimari Fikir Proje Yarışması’nı düzenledi. Peki, ertesinde ne oldu? Bu soruyu sormak pek de aklıma gelmezdi doğrusu, çünkü en nihayetinde bunun da tıpkı diğerleri gibi gerçekleştirilme ihtimali çok düşük olan yarışmalardan biri olduğunu düşündüm. TOKİ yarışmasının şu an Türkiye’deki mimari yarışma süreçlerinden farklı olabileceğini aklımın ucundan bile geçirmedim. Ta ki Ertuğ Uçar, böyle bir dosyayı XXI’de yapabileceğimizi önerene dek. Ardından adım adım öğrendim ki yarışmada eşdeğer ödül alan ekiplerden TeCe Mimarlık alanın master planını hazırlamış, Bingöl Barka Mimari Danışmanlık’ın projesinin %70’i inşa edilmiş halde, Uysalkan-Denge Mimarlık ekibinin uygulama projeleri tamamlanmış, ihaleye çıkmak üzere. TOKİ ile mimarlık ortamı arasındaki bu ilişkiyi başlatıp yarışmanın jüri üyeliğini de üstlenerek bu konuyu sahiplenen ODTÜ Mimarlık Dekanı Haluk Pamir’i ve de TOKİ içinde bu projelerin geliştirilmesini yürüten Etüt ve Proje Şube Müdürü Caner Sarıca ile bu ekiplerden temsilcileri davet ederek yarışma sonrasında yaşanan süreci konuştuk. Türkiye’de böylesi hızla konut üreten bir idarenin kaliteli yaşam alanları oluşturulması adına attığı bu adımı önemli, bunun çoğaltılmasındaki görevin de hem mimarlığa hem de TOKİ’ye paylaştırılmasını ise zorunlu buluyorum. TOKİ’ye yapılan eleştirilerin yapıcı bir platforma aktarılması amacıyla bu toplantıyı gerçekleştirdik. Bu konuyu masaya yatırmamızı öneren Ertuğ Uçar’a, iş tempoları içinde vakit ayırarak Ankara’ya gelen proje temsilcileri Cem İlhan, Özgür Bingöl ve Rahmi Uysalkan’a, toplantıya açık görüşleriyle katılan Caner Sarıca’ya ve bizi ODTÜ’de ağırlayan Haluk Pamir’e teşekkür ederim. HAZIRLAYAN: HÜLYA ERTAŞ
Hülya Ertaş: Nisan 2009’da gündeme gelen TOKİ İstanbul-Kayabaşı Bölgesi için Konut Tasarımı Ulusal Mimari Fikir Proje Yarışması’nın açılma sürecinden ve TOKİ’yle işbirliğinizin nasıl başladığından söz edebilir misiniz?
Haluk Pamir: Benim fikrim küçük şehirlerde de yarışma açılabileceği yönünde. Mimarlar Odası’nın yerel yönetimle birlikte hareket etmesiyle şehrin içinde küçük bir bölgede belki 50 meskenlik bir yarışma açılabilir. O zamanki Mimarlar Odası Başkanı Bülent Tuna bu fikre sıcak bakmıştı ama bu yarışma açığa çıktığı zaman bir şekilde Mimarlar Odası büyük itirazda bulundu. Olmayan birtakım şeyler yazdılar. Biz de oturup bunu değerlendirdik ama çok fazla haklı gözükmediler. Rahmi Uysalkan: Tartışmanın göbeğinde yarışma aracılığıyla tip proje elde edilmesi korkusu vardı. Haluk Pamir: Oysa bu, bir tip proje yarışmasının tersine fikir projesi yarışmasıydı. Bu, çok sayıda üretilecek tipler arayan bir yarışmadan ziyade tipoloji araştırmasına dayanan bir yarışmaydı. Tipoloji araştırması da bazen soyut olabiliyor, bir coğrafyası olmayabiliyor, bu öyle değildi. Belirli bir yerde çalışıldığını belirttiğimizde Mimarlar Odası bunu kabul etti. Ve dolayısıyla katılım çok yüksek oldu. Caner Sarıca: 185 tane şartname alındı, 98 proje teslim edildi, içlerinden 90’ı değerlendirildi. Kitabın önsözünde Haluk Hoca'nın da belirttiği gibi bu, 20 yıldır resmi kurumlar tarafından gündeme getirilmeyen bir yarışmaydı. Özellikle konut üzerine bir çalışma olmasının katılımdaki önemi büyük. Haluk Pamir: Bütün bu süreçte, özellikle jüri sürecinde TOKİ herhangi bir şekilde müdahale etmedi. Yine de yarışmada bazı sorunlu konular vardı. Yarışma kapsamında emsal arsa üzerinden verildi. Oysa nüfus üzerinden yoğunluğun tartışılması gerektiğini belirttik ve onu bir miktar arsa üzerinden dengeleyerek oturttuk. Daha önce sözünü ettiğimiz araştırma dokümanında belirttiğimiz 9E prensiplerini (1E Ekolojik yerleşimlerin doğal yapılar içinde oluşturulması; 2E
Caner Sarıca: Yarışmadan önce ODTÜ ile beraber yaptığımız "Toplu Konut Alanlarında Kentsel Çevresel Standartlar İçin Bir Değerler Sistemi Önerisi" dokümanını yarışmadan sonra çalıştığımız arkadaşlara da tekrar hatırlattım. Dahası yarışma dışında çalıştığımız diğer projelerde de mimarlara bu dokümanı öneriyorum. Buradaki önerileri bir noktada projelere dahil edip hayata geçirebilirsek ne mutlu. Yarışma öncesinde de sonrasında da bizim için bir rehber oldu. Haluk Pamir: Çok farklı öneriler geldi ancak yeni yarışma için arayı fazla soğutmamak lazım. Bu yarışmalar daha orta ölçekli olarak devam etmeli. Bunun için benim bir önerim olacak: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, Müteahhitler Birliği, INTES, Mimarlar Odası gibi sivil toplum örgütleri birleşerek bir Konut Vakfı kurmalılar. Konut Vakfı aracılığıyla çok değişik, özellikle düşük gelir grupları için konuta yönelik, Türkiye’nin bölgelerine göre çok sayıda yarışma açılabilir veya teklif alma yoluyla iş verilebilir. Bu yarışmada üç yılda sonuca gidildi. Bu normal proje hizmeti alma ve uygulama süreçlerinin zamanlamasına çok yakın. Ama sayıları artarsa, herkes bir an önce kendi örneğini gösterebilmek için süreçleri daha da hızlandıracaktır. Ancak, farklı bir model lazım çünkü TOKİ kendi ölçeğine uygun olarak ancak böyle büyük ölçekli bir yarışma yapabiliyor. Bu yarışma kapsamındaki projelerin gerçekleşeceğine oldukça emindim çünkü Erdoğan Bayraktar bu işe gerçekten inanıyordu. Şimdi de ben kendisinin böyle bir vakfın kurulmasına destek vereceğini düşünüyorum. Belki yerleşimler bazında bir şeyler katabilir insanlara çünkü değerler sistemi dokümanı daha çok yerleşimler ölçeğinde etkili olabilir. Hülya Ertaş: Bu ilk yarışma kapsamında sekiz tane eşdeğer ödül verilerek projeler seçilmişti, sonra üç projeyle nasıl devam edildi? Caner Sarıca: Şartnamede biz sekiz eşdeğer, sekiz de satın alma öngörmüştük. Sekiz eşdeğer proje sahiplerinden henüz çalışmaya başlamadığımız diğer arkadaşlarla da süreci başlatacağız. Önce Özgür Bingöl ve ekibiyle başladık. Arka arkaya gelen toplantılarla projeyi nasıl hayata geçirebileceğimizi araştırarak bir uygulama projesi elde ettik. İhale sürecini başlattık, ihalesini gerçekleştirdik. İnşaatlarını başlattık, devam ediyor. İnşaatı Özgür Bey ve ekibi birebir kontrol ediyor, gerek benimle gerekse TOKİ İstanbul ofisindeki arkadaşlarla sürekli irtibat halindeler. Sadece kendi projeleri olduğu için sahip çıkmakla kalmıyor aynı zamanda yardımcı da oluyorlar. Rahmi Uysalkan: Geçen gün Caner Bey'i proje vesileyse ziyaret ettiğimde Özgür Bey'lerin yapmış olduğu projenin vücuda gelişini seyrettik. Hakikaten tüyleriniz ürperiyor çünkü uzun, meşakkatli ve başta inanamadığınız bir süreç var ortada. Türkiye'de genelde yarışmaların gerçekleşme oranının da çok az olduğunu düşünürseniz TOKİ'nin bu yapıları inşa etmesi çok sevindirici.
31 XXI - ŞUBAT 2012
Caner Sarıca: Erdoğan Bayraktar’ın talimatıyla konut yarışması çalışmasına başlandı. Konut tiplerinin standartların ötesine geçemediği yönünde idareye yapılan eleştirileri sonlandırmak, yeni fikirler üretmek için mimari fikir proje yarışmasını düzenleme kararı aldık. Haluk Hoca’mızın ve Serbest Mimarlar Derneği'nin katkısını yadsıyamayız. Son derece destek verdiler, aynı desteği kendi meslek odamızdan göremedik. Böylece birlikte bir yarışma sürecini içerisine girdik. İlk başta Türkiye çapında bir çalışma olmasını düşündük ama daha sonra Kayabaşı’nı pilot bölge seçerek o alan üzerinde çalışma kararı alındı ve yarışma süreci başladı.
Ekolojik yerleşimlerin toplumsal açıdan oluşturulması; 3E Emin ve güvenli tasarım prensiplerinin uygulandığı konutlar; 4E Engelsiz konut yerleşimleri; 5E Enerji duyarlı konut ve çevreleri; 6E E-yerleşim bağlamında yürütülecek ‘e-iletişim’de en son teknolojiyle kurgulanmış çevreler; 7E Ekonomik (alınabilir) ve sürdürülebilir meskenler; 8E Etik yönetişim ortamı olarak toplu konutların planlanması ve tasarımlarının yönlendirilmesinde etik prensiplerin ön plana çıkması; 9E Estetik yaşam çevreleri olarak toplu konutlar) de yarışma şartnamesine geçirmiştik ama süreç çok hızla ilerlediğinden katılımcıların onu okuyup kullanması çoğunlukla mümkün olmadı. Bu yarışmanın kendi jürisi içinde sosyal bir anlayış oluştu. Ama jürinin çağrısına katılan yarışmacıların benzer kavramları farklı kullanmaları nedeniyle bizim şartnamede aktardığımız düşünceleri bir kenara bırakarak projelerini üreten ekiplerin de varlığı söz konusuydu ki bu da doğal. Bu yarışmaları çoğaltırsak, bunun kadar büyük olmayan daha orta ya da küçük ölçekli yarışma sayısını artırırsak jüri ve yarışmacı diyaloğu da daha güçlü olur.
tokİ konut yarışması
Haluk Pamir: TOKİ’yle bu yarışmadan önce tanıştık. İstanbul’da 2006’da yapılan Konut Kurultayı’nda bir oturumda oturum başkanıydım, orada Erdoğan Bayraktar’la tanıştık. Ben konut alanında iki boyut, deneysellik, deneyim birikiminin gözden geçirilmesi ve ileriye dönük bazı operasyonlar yapmaya şans tanınmasından söz ettim ve bunun için de yarışma yapılmasının iyi olacağını belirterek yarışma kadar bir değerler sistemi kurulması zorunluluğundan da bahsettim. Bu değerler sisteminin ODTÜ tarafından da araştırılabileceğini, diğer yandan bir Ar-Ge birimi kurarak bunu TOKİ’nin de üstlenebileceğini ve bütün Türkiye’deki üniversitelere görev vererek bunu yürütebileceğini belirttim. Sonra sayın Bayraktar’la Ankara’da buluştuk, konuyla ilgili çalıştık. Ardından tüm üniversiteler ve araştırma merkezlerine açık bir ihale yapıldı ve ODTÜ-MATPUM olarak araştırma işini aldık. Hedefimiz "Toplu Konut Alanlarında Kentsel Çevresel Standartlar İçin Bir Değerler Sistemi Önerisi" başlığıyla bir doküman hazırlamak, bir tartışma ortamı yaratmaktı. Bu çalışmayı içinde sosyal bilimcilerin, mimarların, kent plancıların, ekologların, vs olduğu 37 kişilik çok büyük bir grupla yürüttük. Bu araştırma esnasında TOKİ ile ilişkilerimiz gelişti. Ocak 2007’de ODTÜ’de bir toplantıyla çalışmayı topluma sunup eleştirileri aldık, TOKİ’nin değişik birimleri de oturumlara katılıp fikirlerini paylaştılar. TOKİ ile birlikte Ankara’daki Turkuaz adlı konut alanına gidip yerinde değerlendirme yaptık. TOKİ’nin elindeki araştırmalardan, özellikle tüketici araştırmalarından yararlandık. Ardından tüm bu verileri bir kitap haline getirdik. Bunun sonrasındaki adım olarak bir konut yarışması açılmasına karar verildi.
“TOKİ Kayabaşı Yarışması, çok sayıda üretilecek tipler arayan bir yarışmadan ziyade tipoloji araştırmasına dayanan bir yarışmaydı.” haluk pamir
Hülya Ertaş: Tek tek bu üç projeyi tartışmadan önce TOKİ ve mimarlar arasındaki ilişkinin faydaları üzerine konuşmak istiyorum. TOKİ bu süreçten kendi payına ne öğrendi, aynı şekilde mimari ekipler ne öğrendiler? Caner Sarıca: Bizim mimarlarla ilişkimiz yarışmadan önce de vardı zaten. Bu, sadece yarışmayla kurulmuş bir ilişki değil. Başka projelerde de özel olarak çalıştığımız arkadaşlarımız vardı. Ama herkese açık olan bu yarışma konseptiyle beraber çok sayıda projenin içinden bir kısmını hayata geçirdiğimiz bir süreç başladı. Mimarlarla ilişkimizse dediğim gibi yarışmadan önce de vardı, sonrasında da devam edecek. Yaptığımız birçok projede birçok mimarla gayet normal ve olağan bir şekilde çalışmalarımız devam ediyor.
tokİ konut yarışması
Haluk Pamir: Bugün, Sabah gazetesinde yere dikilmiş kazıklar şeklindeki Ankara Kuzey Girişi Projesi'nin üç tane uluslararası ödül aldığı yazılıydı. Bir kere bu ödülleri kim verdi? Bu çok önemli bir soru. Bizim yarışmamızda belli şartlarda seçilip bir araya gelmiş bir jüri vardı, ardında bir araştırma vardı. Bir yandan da mimarlıkta böyle ödüller var. Mimarlık ve TOKİ ilişkisinden önce şöyle sorular akla geliyor: Ortamı yönlendirenler kimler, hangi ödüller tasarım ve planlama camiasında saygın kabul ediliyor? Bunu biz kendi aramızda düşünsek Mimarlar Odası deriz, belki birkaç tane daha sayabiliriz. Mimarlar olarak bizim daha çok sayıda ödüllendirme sistemleri kurmamız lazım. Mimarlar Odası'nın iki yılda bir düzenlediği Ulusal Mimarlık Ödülleri haricinde Konut Ödülleri gibi bir ödülü mimarlık camiası kurmak zorunda. Tabii bunun da jüri üyelerinin çok dikkatli seçilmesi gerek, içine uluslararası isimler de katılabilir. Yukarda sözünü ettiğim Vakıf bu sorumluluğu yüklenebilir. Aslında Prof. Dr. Murat Balamir’in yaptığı bir Konut Ödülleri önerisi var. Sanıyorum iki yıl önce TOKİ’ye önerdi. Meslek kendini araştırmaya ve onun karşılığında ödüllendirmeye hazırlamıyor.
Burada araştırma eksikliği neyi getiriyor? TOKİ'nin bütün projeleri mimar imzalı. Bir kısmında işi müteahhit alıyor ve bir mimara gidiyor ve mimar da mevcut projeye imzasını atıyor. Bu süreçte hiçbir araştırma yok. Bu projelerin altında mimar imzası yok diyemeyiz ama tabi mimarları zorlayan sistemi göz ardı da edemeyiz. Diğer yandan özellikle İstanbul’daki özel yatırımcılar birbirleriyle yarışıyorlar, hepsi bir ödülden söz ediyor. Bunlar daha çok projelerin karlılığıyla ilgili, belki bir miktar formun bu karlılıkla ilişkisini dikkate alan gayrimenkul ödülleri. Mimarlık ödülleri ile gayrimenkul ödülleri arasındaki farkı anlatmada basının öncülüğü de önemli. TOKİ müthiş bir hızla gidiyor, mimarlığınsa hala kendi içinde çözmesi gereken sorunları var. Hülya Ertaş: TOKİ bir işi önce müteahhite mi ihale ediyor? Mimarlarla ilişkiyi hangi aşamada kuruyorsunuz? Caner Sarıca: Mülkiyeti idareye ait olan arsaların üzerinde hasılat paylaşımı yöntemiyle müteahhit firmalardan arazi özellikleri ve imar şartlarını dikkate alarak kendi proje çalışmalarını yapmalarını talep ediyoruz. Firmanın öngördüğü projeksiyon üzerinden ne kadar konut, ne kadar ticari birim yapılacağını, işin mali boyutunu, mali boyutu üzerinden sözleşmenin şartlarını görüşüyoruz. Bizim şu mimar, bu sayı, bu kadar kat gibi bir sınırlamamız yok çünkü karşı taraftaki müteahhit firmanın da bir endişesi var. Sonuçta projesini hayata geçirme, satma, finanse etme endişesini taşıyor. Sadece imar planındaki hükümlere, yönetmeliklere ve standartlara uyması bizim için yeterli. Haluk Pamir: Mimar seçimine ya da mimari projeye itiraz edemiyorlar ama bir yerde etmeleri lazım. Ettikleri zaman yerine kimi ya da neyi önerecekleri konusunda bizim, mimarlık camiası olarak bir şeyler yapmamız gerek.
ŞUBAT 2012 - XXI 32
konutlar arası ortak alanlar / tece mimarlık
master plan / tece mimarlık
farklı cephe düzenleri / tece mimarlık
Caner Sarıca: Müteahhitlere bir şeyler önermeye gittiğiniz zaman sözleşmede her iki tarafın da belirli taahhütleri olduğunu hatırlatıyorlar. Tabi bir de süreç çok önemli; bir sözleşme yapıyorsunuz ama işleyen bir de süreç var. Onu yerine getirmek için de hızlı bir şekilde davranıyoruz. Bizim aldığımız eleştiriler, tip konut uygulamalarına yönelik. 2.500.000 konut açığından bahsediliyor. Ben bunu hükümet programıyla beraber idari bir görev belledim. İnsanlar ev sahibi olmak istiyor. Bizim konut satışlarımızda ara ödeme yok. Belli bir peşinat verirler, memur maaşına endeksli artışlarla da artışları olur, taahhüt edilen zaman içerisinde de bitirilir ve teslim edilir. Haluk Pamir: Esas eleştirilen, yapılaşmanın çok duyarlı coğrafya ve doğayla karşı karşıya gelmesi. Bunun önüne geçilebilmesi için bir ön tartışmanın yapılması lazım. Projenin yapılıyor olduğu yerdeki mimarlarla oturulup görüşülmeli. En fazla altı hafta kaybederek bu görüşmeler yapılırsa alternatifler üretilebilir. İnsanların evsizlik sorununu çözerken oradaki yaşamı sürdürmek için gerekli olan minimumu da vermelisiniz. Bunu yapmanın yolu da bölgedeki iyi mimarlarla, iyi kullanıcılarla oturup görüşmek. Caner Sarıca: Bu konu özellikle gecekondu dönüşüm çalışmalarında çok dikkat gerekiyor çünkü vatandaşı evinden çıkarıyorsunuz, yeni bir konut sahibi ediyorsunuz. Oysa onun bir hayatı, geleneği var. Onların yaklaşımına, hayatına uygun projeler elde etmek istiyoruz. Mersin ve Şanlıurfa'da böylesi projelere başladık. Kayabaşı örneğinde de yarışma sonrasında alanın tamamı için tartıştık ve Cem İlhan ve ekibi o alandaki sonraki çalışmalara altlık olacak şekilde bir master plan hazırladı. Cem İlhan: Yarışmadan sonra idare bizi çağırdı ki bu da çok alışık olmadığımız bir şey. Çünkü yarışmalardan sonra genellikle bırakın ayları, yıllar sonra bile aranmazsınız. Çok hızlı bir şekilde Ankara'ya davet edildik ve süreç başladı. Fakat sürecin başlamasının öncesinde nereden başlanacağının çözülmesi gerekliydi. Buraya ait halihazır 1/5.000 ölçekli onaylanmış nazım planın üstünde en uygun yerleşimin nasıl olabileceğine, geleceğe dönük bölgenin vizyonuna dair bir çalışma talep edildi bizden. Biz bunu çok olumlu karşıladık çünkü “Parsel 326/4'ten başlıyoruz, emsal 1,70. Hadi!” denmedi. İdare buranın bir kamusal yüze, kent merkezine, rekreasyon alanlarına, donatılara ihtiyacı olduğu görüşündeydi ve bunun
büyük kent parkı / tece mimarlık
“Bu kadar büyük bir alan için master plan hazırlanmasının ancak çok disiplinli bir çalışmayla mümkün olduğunu düşünüyorum.” cem ilhan nasıl olabileceğine dair vizyoner bir bakış açısı peşindeydi. Bizden de bunu talep ettiler. Bu projeyle istediğimiz, ideal noktaya vardıramadık. Çünkü zaten onaylanmış, yol şebekeleri belirlenmiş, emsalleri adalar bazında tanımlanmış ve donatı yerleri onaylanmış bir plan üzerinde en uygun nasıl yerleşilebileceğine dair, verilen emsaller çerçevesinde bir çalışma yaptık. Alanın ortasında bir odak noktası oluşturan eski taşocağını çok büyük potansiyel barındıran bir rekreasyon alanı olarak tanımladık. Bu master plan çalışması yaklaşık 45 gün gibi bir süre içinde tamamlandı. Bizim projeyi sonlandırmamıza doğru, başkandan gelen talep doğrultusunda hangi adalardan, hangi bölgeden başlayacağımıza dair, ihaleye yönelik bir çalışma istendi. Bir büronun bunun altından kalkmasının güç olacağı gerekçesiyle, çeşitlenme ve yarışmada ödül alan diğer arkadaşlara da fırsat eşitliği vermek adına daha çok ekibin dahil olmasını önerdik. Kimlerle bu çalışmanın yürütülebileceğine dair bizden bir görüş talep edildi. İdarenin belirledikleri ile bizim önerilerimiz örtüştü ve Özgür Bey ve Rahmi Bey’in ekipleri ile bizim ekip kendimizi üçlü bir çalışmayı başlatır halde bulduk. Artık sürece bir yerden başlanması gerektiği için bizim master plan çalışmasının son aşamalarında gruplardan biri ön plana çıkmak zorunda kaldı. Süreç, beklentiler ve işlerlik açısından Özgür Bey’in ekibi devreye girdi. Bizim master planda seçtiğimiz bölgenin topoğrafik, coğrafi, iklimsel verilerini, yoğunlukları ve bu mantıktan çıkan kararlarımızı baz alarak ve geliştirerek, kendi projelerine yarışmada koydukları prensipler doğrultusunda süreci sonuna kadar da götürdüler. Master plan çalışmalarını TOKİ’ye sunarken yoğunluğun ne anlama geldiğine dair bir bölüm de eklemiştik. Bizim kullandığımız konut/hektar oranlarının mekansal karşılıklarının ne olduğunu göstermeye çalıştık. Bazı çalışmalarda bu hesaplamalar insan/hektar, oda/hektar’a doğru gitmiş. Yaşam biriminin baz alınması daha spesifik sonuçlar veriyor çünkü diğeri aldatıcı olabiliyor. Bir konutun 4+1 mi yoksa stüdyo mu olduğu ya da bir konutun içinde yaşayanların sayısı yoğunluğu etkiliyor. Dolayısıyla
33 XXI - ŞUBAT 2012
peyzaj öğeleri / tece mimarlık
yaya promenad ağı / tece mimarlık
tokİ konut yarışması
yeşilin sürekliliği ve büyük kent parkı
İSTANBUL-KAYABAŞI BÖLGESİ İÇİN KONUT TASARIMI ULUSAL MİMARİ FİKİR PROJE YARIŞMASI
• 33 sıra nolu 07529 rumuzlu proje Müellifler: Nimet Aydın Yardımcılar: Ali Düzdağ, Ebru Öztürk, Seda Aydın, Tuğrul Büyükköken, Mürvet Şahin, Esra Güven
18 Şubat 2009 tarihinde ilan edilen yarışmanın jüri
• 47 sıra nolu 10196 rumuzlu proje
değerlendirmesi sonucu sekiz eşdeğer ödül ve sekiz
Müellifler: Gökhan Kodalak
satınalma derecesine layık görülen proje belirlendi.
Yardımcı: Tuğçe Akbay • 49 sıra nolu 74865 rumuzlu proje
Danışman Jüri Üyeleri
Müellifler: Cem İlhan
Ayşe Çalkan, Mimar (TOKİ)
Yardımcılar: Keriman Afyonlu, Türkan Kahveci,
Ahmet Haluk Karabel, Mimar (TOKİ)
Aydoğan Özsoy, Sezgin Bilgin
Yeşim Turhan, Mimar (Mesa A.Ş.)
• 53 sıra nolu 13509 rumuzlu proje
Vacit İmamoğlu, Y. Mimar (ODTÜ)
Müellifler: Özgür Bingöl, İlke Barka, Emre Savga,
Hasan Özbay, Y. Mimar (TürkSMD)
Tuba Bilgiç (MSGSÜ)
Mürşit Günday, Mimar (TürkSMD)
• 66 sıra nolu 20704 rumuzlu proje Müellifler: Derya Ekim Öztepe, Ozan Öztepe
Asli Jüri Üyeleri
Danışmanlar: H. Taylan Akgün, Süleyman Akım
A. Haluk Pamir, Y.Mimar (ODTÜ) (Jüri Baş kanı )
Yardımcılar: Deniz Çubukçu, Betül Karanfil
Fulin Bölen, Y.Mimar (İTÜ) Tuncer Çelik, İnşaat Mühendisi (Beykent Ünv.)
SATINALMA İLE DERECELENDİRİLEN PROJELER
Yurdanur Dülgeroğlu Yüksel, Mimar (İTÜ)
• 3 sıra nolu 19679 rumuzlu proje
Can Mehmet Hersek, Y.Mimar (Gazi Ünv.)
Müellifler: Hasan Sıtkı Gümüşsoy
Sare Sahil, Mimar (Gazi Ünv.)
Yardımcılar: Özlem Bütün, Bige Altuğ, Çiğdem
Mehmet Emin Tuna, İnşaat Y. Müh. (Gazi Ünv.)
Karamürsel, Nursen Gümüşsoy
ŞUBAT 2012 - XXI 34
tokİ konut yarışması
• 15 sıra nolu 71820 rumuzlu proje ÖDÜL ALAN PROJELER
Müellifler: Mustafa B. Sağlıkova, Korkut Yıldırım
• 11 sıra nolu, 67352 rumuzlu proje
Danışman: Hüseyin Yalçın Sağlıkova
Müellifler: Rahmi Uysalkan, Emine Didem
• 42 sıra nolu 19519 rumuzlu proje
Durakbaşa, Volkan Taşkın
Müellifler: Tolga İltir , Ersin Pögün
Danışman: Gülay Mizan Yamanlı
Danışman: Kıvılcım Duruk
Yardımcılar: Aslin Ersan, M. Cihan Poçan
Yardımcılar: Ahmet Alkan
• 17 sıra nolu, 10193 rumuzlu proje
• 46 sıra nolu 57963 rumuzlu proje
Müellifler: Gökhan Kulöz, Murat Yüksel, Erol
Müellifler: Zeynep Dinler, Ahmet Verdil
Çöpoğlu, Serdar Eker
Yardımcı: Demet Dinler
Danışmanlar:Sinan Gürçay. M. Zeyat Hattapoğlu,
• 57 sıra nolu 75731 rumuzlu proje
Jülide Alp, Emrah Karabayır
Müellifler: Özgür Kerem Bulur, Kamil Kaptan
Yardımcılar: Nusret Arslan, Mualla Ergüderi, Yusuf
• 58 sıra nolu 24095 rumuzlu proje
Uyar, Yalınay Gürçay, Güray Çöpoğlu
Müellifler: Hakkı Akyol
• 23 sıra nolu 18437 rumuzlu proje
Danışman: Assmann Beraten+Planen GmbH
Müellifler: Esen Selçuk Avcı
Yardımcılar: Miriam Carames-Miller, Jacqueline
Danışmanlar:Peter Clegg, Bill Gething
Jacobs, Bedri Murat Büyükalp
Yardımcılar: Nil Aynalı, Ebru Belentepe, Tomasz
• 68 sıra nolu 04927 rumuzlu proje
Borowiak, Alper Derinboğaz, Koldo Gil, Artan Hysa,
Müellifler: Ayhan Usta, Evrim Düzenli
Avşar Karababa, Markus Lehto, Burak Ünder
• 86 sıra nolu 20405 rumuzlu proje
“TOKİ uygulamalarının büyük bir çoğunluğu sosyal konut uygulaması ama idarenin gelirlerini artıracak şekilde hasılat paylaşımlı çalışmalara da ağırlık veriliyor.” caner sarıca Master plan kapsamında kapalı avlu düzeninden 20. yüzyıl savaş sonrasının kule bloklarına ve 20. yüzyılın erken dönemindeki sıra bloklara geçişi ve en nihayetinde bugünün karma yapılaşmasına nasıl geçildiğini inceledik ve bu karma yapılaşmadan neler türeyebileceğini, onun fiziksel karşılıklarını araştırdık. Bu yapılaşmadaki ara mekanların kalitesinin sağlanması için peyzaj anlamında ne gibi örneklerle bu yaşantının zenginleştirilebileceğine dair görsel karşılıklarını ürettik. Yapı adalarındaki kopuklukların nasıl önlenebileceğine, kapalı site mantığının nasıl kırılabileceğine dair öneriler getirdik. Pasif ve sahiplenilmeyen yeşil alanın zıddının, yani aktif yeşil alanın ne olabileceğine dair birtakım vizyonlar sunduk. Bizim yarışma sırasında ürettiğimiz, farklı tiplerin aynı blok içinde yerleşmesinin, sadece kat bazında değil, düşeyde de farklı tiplerin olmasının esas zenginliği sağlayacağı iddiası vardı. Bunun yansıması olarak cephe dilinin çeşitlenmesi anlamında neler olabileceğine dair farklı çalışmalar yaptık. Bir araya geldiklerinde farklı yapı adalarının, yüksekli alçaklı blokların farklı cephe anlayışlarıyla çoğulcu bir dile nasıl ulaşabileceğini gösterdik. Son olarak da demin de sözünü ettiğimiz, eskiden taşocağı olarak kullanılan bir ortak alanda bütün bölgenin ihtiyaç duyacağı, doğal olarak o büyük nüfusun da bir araya geleceği ortak yaşam alanının mekansal karşılığını oluşturduk. Caner Sarıca: Kayabaşı bölgesi için burada bir cazibe merkezinin olmazsa olmaz olduğunu fark edip onu ön plana çıkartmaya çalıştık. Tabi Cem Bey’in de belirttiği gibi bu, çok uzun soluklu bir çalışma. Cem İlhan: Bunun ancak çok disiplinli bir çalışmayla mümkün olduğunu düşünüyor ve aktör olarak mimari grubun tek başına yönetebileceği bir iş olmadığına inanıyorum. Bu, yarışma sürecinin başında, sizin değerler sistemi dokümanında yaptığınız gibi 30-35 kişilik karma grupla yürütülebilir ancak. Ekoloji mühendislerinin, jeologların, mimarların, kent plancılarının ve peyzaj mimarlarının bir arada çalışması gerekiyor. Ciddi bir mühendislik çalışması da gerekiyor aynı zamanda çünkü eğer iyi kurgulanmazsa sürdürülebilirlik anlamında ekonomiyi yutan, çok kötü fiyaskoyla sonlanan bir durumla da karşılaşılabilir. Haluk Pamir: Böyle bir alanın araştırılmasından yeni şeyler de öğrenilebilir.
Müellifler: Mehmet Zafer Ünal Danışman: Bike Ünal, Yunus Engindeniz
artık oda/hektarın, insan/hektarın daha doğru veriler sağladığını düşünüyoruz. Düşük yoğunluktan yüksek yoğunluğa doğru gidildikçe bunun mekansal ve matematiksel karşılıklarının neler olduğunu araştırdık. Türkiye’den ve dünyadan uygulamalarla 100 konut/hektardan 300-400 konut/hektar yoğunluğa geçildikçe ne gibi değişimler olduğunu inceledik. Master plan çalışmasında biz Kayabaşı'nı bir fırsat, bir milat olarak tespit etmiştik. Etki alanları ve kent içindeki dinamiklerle kurduğu ilişkiyi anlamak adına aynı bölgede yapılmış daha önceki çalışmaları inceledik çünkü burada birçok yarışma açıldı: Küçükçekmece İlçesi Kent Merkezi Ulusal Kentsel Tasarım Proje Yarışması, yine Küçükçekmece’nin kıyı şeridi için açılan ve Ken Yeang’in kazandığı uluslararası kentsel dönüşüm yarışması, Urban Age Konferansı öncesi o alanda yapılmış çalışmalar ve bizim de katıldığımız Başakşehir Kent Merkezi II Kademeli Ulusal Kentsel Tasarım Yarışması. Aslında üzerinde oldukça fikir üretilmiş bir bölgeden bahsediyoruz. Bunun son noktası olarak da Kayabaşı Yarışması düzenlendi.
Cem İlhan: Öyle bir deneyim de henüz yok. Türkiye’de bu büyüklükte bir park ya da kamusal alan tasarımı ve müdahalesi örneği bilmiyorum. Burayı yeşil alan tanımı ağırlıklı bir yer halinde bir koru olarak da bırakabilirsiniz ya da farklı kurumların kullanımına da açık bir kamusal alan olarak düzenleyebilirsiniz. Bizim master plan çalışmamız, genel hatlarıyla böyle. Özgür Bingöl: Biz yarışma sürecinde, genel bir çerçeve kurduk. Bu genel çerçeve sadece TOKİ bazında değil, Türkiye’de barınmaya ve yapı stoğunun üretimine ilişkin zaten mevcut olan eleştirilerimizle belirlendi. Önce bu durumu, süreci eleştiren bir raporla başladık. Daha sonra bu eleştirel pozisyondan kentsel biçim olgusunu tartıştığımız ikinci aşamaya geçtik. Kentsel biçim olgusu uzun bir süredir ekip arkadaşlarımızla birlikte üzerinde durduğumuz bir konuydu. Bunu sadece metinle değil, basit grafiklerin de yardımıyla anlatabilmek için daha önce ürettiğimiz diyagramlara yöneldik. Neden nokta bloklardan oluşan yapı stoğuna mahkum olduğumuzu sorguladık. Madem kentten, kentin karakterinden bahsediyoruz, bu karakteri veren asal tipolojinin de konut olduğunu kabul etmemiz lazım. Diğer tipolojiler bunların yanında, miktar olarak çok az kalıyor, dolayısıyla konut üretim mantığı, stratejisi aslında kentin ne olduğunu belirliyor. Bu konuya eğilen ve yaklaşık 2006’dan beri devam ettirdiğimiz tipolojik, morfolojik bir çalışma
Sayılarla TOKİ Üretilen toplam konut sayısı: 500.000
konut dışı uygulamalar
Hasılat Paylaşımıyla Üretilenler: 84.000 (%17)
686 okul (toplamda 20 bin derslik)
Sosyal konut olarak üretilenler: 416.000 (%83)
715 spor salonu 67 yurt (16.876 kişilik) 138 hastane
Dar ve orta gelir grubuna yönelik: 195.000 (%47)
88 sağlık ocağı
Alt gelir grubu ve yoksullara yönelik: 139.000 (%33)
319 cami
Kentsel dönüşüm: 60.000 (%15)
38 kütüphane
Afet konutları: 18.000 (%4)
407 ticaret merkezi
Tarım-köy uygulamaları: 4.000 (%1)
21 engelsiz yaşam merkezi
Son sekiz yılda yatırım değeri 35 milyar TL olan 3.000’e yakın ihale 800 bin kişiye istihdam
rahmi uysalkan, hülya ertaş, cem ilhan, özgür bingöl, haluk pamir, caner sarıca
Hibrit tipoloji olarak adlandırdığımız yöntemi, basit ve ortagonal bir sistem vesilesiyle alana yerleştirdik. Bu kentsel biçim olgusunun değerlendirilmesinin ardından bloklar ölçeğinde çevre dostu yerleşme modelini nasıl uygulayabileceğimizi araştırdık. Yapıların çevre dostu olması için gerekli ana başlıkları düşündük: Kompakt yapılaşma, yeşil koridorların yaratılması, atık yönetim stratejileri, yağmur sularının toplanması, çatı bahçeleri, yalıtım, güneş pilleri, büyük sert zeminlerin yaratılmaması gibi kararları plana aktarmaya çalıştık. Arsaya yayılmak yerine, toparlanıp birtakım yeşil bantlar kurarak türlerin geçişliliğine de fırsat verecek bir yöntem uygulamaya çalıştık. Bir kentsel yeşil açık alan sistemini nasıl kurabileceğimizi, bu sisteme bloklar, yapılar tarafından tanımlanmış avluları nasıl ekleyebileceğimizi, bir yaya promenadıyla tüm bu yapıların tanımlı alanlarını birbirine nasıl bağlayabileceğimizi araştırdık. Yerleşim planındaki kompakt form, hibrit tipoloji, topoğrafyayla uyum, yeşil alan stratejisi çalışmalarını, komşuluk birimlerinin yaratılması, manzaradan azami anlamda faydalanılması, güneş-gölge diyagramları, silüet etkisi gibi birtakım başlıklar takip etti. Yatayda ve düşeyde blokların bir araya gelme ilkelerini belirlemek için bir sistem tasarlamamız gerekiyordu. Bu sistem de kombinasyona dayalı olarak farklı durumlara göre kendini yenileyebilmeliydi. Yöntem olarak bir düşey sirkülasyon grubunun yanına takılabilen daireler üretmeyi belirledik. Her daire o düşey sirkülasyon grubuna takılabiliyordu ve manzaraya uyum sağlamak adına kendi içinde dönebiliyordu. Böyle bir tak-sök mantığıyla ama tabi ki tünel kalıbın yöntemlerine uygun olarak kurulmuş bir sistem tasarladık. Güneş-gölge diyagramlarına, manzara faktörlerine ve silüet etkisine göre blok yüksekliklerini belirleyerek kompozisyonları ayarlamaya çalıştık. Daha sonraki aşamada da birim konutun iç mekanına yönelik tasarım kriterleri üzerinde çalıştık. Bu, alansal optimizasyon, tefrişe göre alanların oranlarının berirlenmesiyle düzenlendi. Konut içi depolama alanlarının yer alması, yüklükler ve gömme dolap sistemlerinin uygulanması ve daire girişlerinde oluşturulacak nişler kararlaştırıldı. Büro olarak formun çok fazla deformasyonla gündemde olduğu ve malzeme fetişi yaşadığımız bir dönemde yalın, basit, sade bir mimari ve rasyonel bir çözüm önerisi geliştirmek istiyor, cephede basit renklerle ton-sur-ton kullanarak elde edebileceğimiz bir etki arıyorduk. Alelade malzemelerle bir mimari ürün ortaya koymaktı derdimiz. Belirli zaman çerçevesinde, birtakım araştırmalar sonucunda ona eş değer bir yapım sistemi geliştiremediğimizden yapım sistemi olarak tünel kalıbı tercih etmek zorunda kaldık. Tünel kalıbı nasıl kullanabileceğimizi, engellediği noktalarda ne tür ufak müdahalelerle belirli oranda esneklik sağlayabileceğimizi araştırdık. İdarenin de onayıyla projede biraz daha geniş açıklıklar kullanma şansını elde ettik.
Geriye dönüp baktığımızda açıkçası idarenin de desteğiyle yarışmada yapmaya çalıştığımız şeyleri %80-90 oranında başarabildiğimizi ifade edebilirim. OcakHaziran 2010 aralığındaki projelendirme sürecinde gerçi Cem İlhan ekibinin oluşturduğu master plan çerçevesinde yarışma alanından farklı bir yerde çalıştık, oradaki veriler de kendimizi sınamak adına önemliydi. 1.70 emsalli bir alanda çalışıyorduk. Master planda 0.20 olan taban alanı kullanım hakkımızı Cem Bey’in de onayıyla 0.16 olarak azaltarak hedeflediğimiz daha kompakt yapılaşmaya erişmeye çalıştık. Haluk Pamir: Bu görüşmeleri üçlü olarak, Cem Bey ve TOKİ’yle birlikte mi yaptınız? Özgür Bingöl: Evet. Master plan müellifi olarak biz onun da görüşünü alarak ilerlemeyi doğru bulduk. Mimari bürolar sanal ortamda nerdeyse bir kanal oluşturdular. Her şeyi paylaştık diyebilirim. Rahmi Uysalkan: Genel mekan kurgusu anlamında çok ciddi bir işbirliği gerekiyor fakat binaların vücuda gelmesi anlamında çok da birbirimize ulaşmamaya karar verdik ki farklı projeler ortaya çıksın. Özgür Bingöl: Biz iki yapı adasında çalışıyorduk, toplamda 65.000 m2'lik bir proje alanı söz konusuydu. Emsale esas alanımız 110.000 m2'ydi, inşaat alanımız ise yarı açık otoparklar, sığınaklar gibi emsale dahil olmayan bütün alanları da kattığımızda 140.000 m2'lik bir inşaat alanına sahiptik. 840 adet konut planlandı bu alanda; buradan 130 konut/hektar, diğer açıdan 357 kişi/hektar ya da 485 oda/ hektar yoğunluğa geldiğimizi söyleyebiliriz. Tasarım sürecine başlarken idare kendi koşullarını bize anlattı. Bunun bir sosyal konut projesi olduğunu, hasılat paylaşımlı bir proje olmadığını, dolayısıyla metrekare maliyetleri bazında birtakım sınırlarının olduğunu belirttiler. Bize Ocak 2010’da metrekare başına bu üretimin 380 - 420 TL arasında gerçekleşmesi gerektiğini söylediler. Sonuçta biz metrekaresi 410 lira olacak şekilde projeyi tüm detayları ve malzeme seçimleriyle teslim ettik, yalnızca müşavirlik ve projelendirme maliyeti yok bunun içinde. Bu, Caner Bey'in daha önce tanımladığı hasılat paylaşımlı model değil de sosyal konut üretimi olarak tanımlandığından TOKİ'nin kendi finanse ettiği bir yapılaşma. Dolayısıyla bunu kıyaslayacağımız üretim, aslında TOKİ’de tip projeler üzerinden giden üretim. Haluk Pamir: TOKİ’nin üretiminin yüzde kaçı idari uygulama? Öyle bir istatistik var mı? Caner Sarıca: Büyük bir çoğunluk sosyal konut uygulamasıdır. Ama idarenin gelirlerini artıracak şekilde hasılat paylaşımlı çalışmalara da ağırlık veriliyor, çünkü başka türlü para kazanamazsınız. Açılan yarışmanın özü de zaten kendi uygulamalarına alternatif üretmekti. Bu çıkış noktasını yakalamak için projeleri idare kaynaklarıyla, idarenin kendi uygulamalarındaki rakamları esas alarak hayata geçirdik.
35 XXI - ŞUBAT 2012
vardı. 2009 yılında açılan bu yarışma o an bir vaka üzerinde bir söz söyleme fırsatını bize verdi. Yarışmayı hemen bir konut tasarlayabileceğimiz bir alandan çok, bu üç yıllık birikimimizi aktarabileceğimiz bir platform olarak gördük ve aslında yarışma projesi üzerinden kendimizi sınadık.
tokİ konut yarışması
Sosyal Konutların Dağılımı
yarışma sürecinde önerilen silüet / bbmd
ŞUBAT 2012 - XXI 36
tokİ konut yarışması
17. bölge vaziyet planı / bbmd - bingöl barka mimarlık danışmanlık
Özgür Bingöl: Yine rakamlara dönersek dört farklı büyüklükte (1+1, 2+1, 3+1, 4+1) 10-12 adet plan türü geliştirdik. İdareyle görüşmelerimizde bunların bir kısmı elendi ya da yedeğe çekildi ve yedisi üzerinden devam edildi. 4+1'ler için iki plan alternatifi; 3+1'ler için üç plan alternatifi; 2+1'ler için de iki plan alternatifi olacak şekilde devam ettik. 1+1 konutlar topoğrafyadan ötürü blokların birinci bodrum katlarında düzenlendi, o nedenle onları bu asal tiplere dahil etmiyoruz. Yerleşimde katta iki daireli ve dört tane bloktan oluşan bir dizi-blok önerdik, farklı kat sayılarından oluşan. Katta iki daire konusunu özellikle vurguladık ve yerleşmenin çoğunluğunu bu sistem üstüne kurduk. Bir dairenin farklı zıt iki cepheye bakması, günün farklı saatlerinde farklı mekanlarının kullanılması, doğal havalandırma ve ışıktan azami faydalanma açısından önem teşkil ediyordu. Ancak 1,70 emsal bizleri de zorladığı için bu yerleşmede yatay blokların bedeli olarak iki düşey kule tasarlayıp yoğunluğu onlara yükledik. L Blok olarak nitelediğimiz bloğuysa köşelerinde üç cepheli 3+1'lerin, arada da tek cepheli 2+1'lerin olduğu bir sistemle kurguladık. Daha sonra bu blokların cephe etütlerini gerçekleştirdik. Yarışmada daha çok gri ve bej tonlar üzerinden cepheleri ele almışken burada bazı canlı renkleri de değerlendirdik. 12-13 yıldır bir şekilde bu sektörün içindeyim, açıkçası kaba tabirle en adam gibi muamele gördüğüm proje bu oldu. Caner Bey ve ekibi ile çalışmalarımız süresince tasarımcı olarak saygı gördüm, fikirlerim önemsendi, karşılıklı uyum ve anlayış içindeydik. Projecilik safhasında da çok kolaylıklar gösterildi. İstanbul Uygulama Daire Başkanlığı bu konuda çok anlayışlıydı, projeye müdahale etmediler, sadece bazı isteklerini paylaştılar. Yüklenicinin de projeyle ilgili hassasiyeti had safhadaydı. Sürekli olarak bazı konularda bizimle iletişimde oldular, uygulama sorumlusu olarak resmi bir sıfatımız olmamasına rağmen şantiyeye girişlerimizde hiçbir sorun yaşatmadılar. Yarışma sürecinde önerip de bu proje kapsamında yapamadıklarımız da oldu. Bizim yarışmada önerdiğimiz kentsel biçim olgusunda bu hibrit tipolojiyi kurmak için bloklar U'lar ya da L'ler çizerek alan tanımlıyordu. Eğimden ötürü idare bizden topoğrafyanın dikine blokları yerleştirmememizi rica etti, bu konuda feragat etmemizi istedi. Bu yaklaşıma karşı çıkmadıklarını ama daha düz bir alanda bu
alanın kuşbakışı görünümü / bbmd
deneyi yapmayı önerdiler. Alan tanımlarını en azından istikametler, aralıklar noktasında başarabildik ama ötesine geçmedik. Bir de yüksek bloklardaki kat bahçelerinden vazgeçmek zorunda kaldık. Bunlar dışında herhangi bir değişiklik talebiyle karşılaşmadık. Bu deney sonucunda biz bir devrim yapmadık, çok önemli şeyler yapmadık. Ama attığımız bebek adımları idarenin yapı stoğu üretimindeki kapasitesiyle birlikte düşünülünce belki iyi bir sürecin ilk adımları olarak değerlendirilebilir. Rahmi Uysalkan: TOKİ'nin bu işle uğraşan, bu işe inançlı, gönüllü ve işin peşinde koşan bir çekirdek kadrosu var. Fakat TOKİ çok büyük bir oluşum. Bu ekibin dışında kalan ve bu işe -en zarif tabiriyle- çok da sempatisi olmayan insanlara dahi böyle bir yöntemle de proje üretilebileceğini göstererek konuya daha sıcak bakmalarına önayak olduk. Bu da bizim için çok önemli. Caner Sarıca: Bu projenin satış sürecinde de hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Çok kısa sürede hepsi satıldı. Resmi kurumlara satış öncelikli olduğundan 400’e yakın konutu Sosyal Güvenlik Kurumu personeli aldı, diğerleri de açık satışa sunuldu. Alt ve orta gelir grubundan kimseler projenin farkını anlayarak satın aldılar. Gerek daire içi, gerekse daire dışı kayıp alanların minimum olduğu bir proje oldu. Diğer yandan bize yapılan eleştirilerden biri olan yüklük ve gömme dolapların olmayışı konusu da bu projede çözülmüş oldu. Haluk Pamir: Çoğu özel şirketlere olmak üzere dokuz tane konut yarışmasına jüri üyeliği görevini üstlenmişim. O yarışmalarda çoğunlukla mahallerin jilet gibi bitirildiği belirli tipolojilere başvuruluyordu ve onların dışına pek çıkılmıyordu. Buradaysa öyle değil, çünkü dairelerin binaya çok güçlü bir şekilde adapte olma zorunluluğu var. Sonuç olarak da hem çok kimlikli bir yapı hem de kişiye çok şans tanıyan bir plan ortaya çıkmış. Belli başlı tipolojilerle üretilen projelerin de ayrı bir pazarı var tabi ama bu planlarda modalar-üstü bir durum var. Rahmi Uysalkan: Bu sürece biz müdahil olduğumuz zaman internette araştırma yaptığımızda Kayabaşı sakinleri ve oradan konut almak için yazılmış olan insanlar forumlar kurmuşlar, tartışıyorlardı ve şöyle bir spekülasyon vardı: Yarışma açılmış,
tokİ konut yarışması
cephe detayı / bbmd
teras bahçesi/ bbmd
değişim tablosu / bbmd
37 XXI - ŞUBAT 2012
blokların genel görünümü / bbmd
bize neden yarışma konutları satılmıyor? İnsanlar projeleri takip ediyor ve daha iyi konutlar elde etmek için birbirleriyle iletişime geçiyordu. Haluk Pamir: Demek ki insanların özel, düşünülmüş konut talepleri var. Rahmi Uysalkan: Ben daha önce 13 yıl Viyana'da kaldım ve sürekli konut yarışmalarıyla karşılaştım çünkü orada önemli bir konut yarışması kültürü var. Türkiye’ye döndüğümde fark ettim ki burada konut tasarımı tartışılmıyor. Hala 2+1, 3+1 standart konutlar inşa ediliyor; sıvası biraz düzgün, mantolaması var, peyzajı daha özenli fakat aynı mantıkla üretiliyorlar. O nedenle bir konut yarışması, özellikle de sosyal konut yarışması açıldığını görmek bizi heyecanlandırdı. Projemiz eşdeğer ödüle layık görüldükten sonra uzun bir süreç başladı. Cem Bey ve ekibinin yapmış olduğu master plan üzerinde bize hangi parselde, yapı adasında çalışmak istediğimizi sordular. Bu parsel değişikliği orijinal yarışma projemizin uygulanabilmesine olanak tanımadı çünkü bağlam değişmişti. Dahası biz yarışmada yarı prefabrik bir sistem önermiştik, ancak TOKİ’nin yapı sistemi olarak çok büyük çapta tünel kalıp benimsediğini, konvansiyonel ya da yeni bir sistemle yapılmasını pek de tercih etmediklerini belirttiler. Biz de tünel kalıba dönmenin daha rasyonel olduğunu gördük. Bu kez de yarışmadaki bazı prensiplerimizi unutmak zorunda kaldık. Sonra yeni bir süreç başladı. Bu yeni süreçte bizim şansımız çok şık bir eğimi olan arazide genel çevredeki emsal oranlarına göre daha düşük bir emsal oranıyla çalışmamızdı. Buradaki emsal diğerlerinin aksine 1,35 ve 1,70 emsal değeriyle çalışmakla 1,35 arasında çok fark var. Çok kentsel bir alanda 1,70 emsal değerinin getirdiği yoğunlukla baş edebiliyorsunuz ama geniş bir arazinin ortasında bu, çok güç. Aslında TOKİ'nin en büyük hatası tip projeler üretmek değil, elindeki tiplerle düzgün çevreler üretmemek. İnsanlar mevcut tiplerden memnun, girdikleri zaman sağ tarafta salonları, sol tarafta üç tane odaya giden holleri, karşılarında mutfakları var ve bundan memnunlar. Bu planlarla gayet yaşanılabilir ortamlar üretilebilir. Ama yakın çevre, o insanların kendileriyle özdeşleştirdiği kamusal alanda hiyerarşik bir düzenin olmaması ve kimliksizlik asıl eleştirilen konular.
silüet / bbmd
“TOKİ'nin de desteğiyle yarışmada yapmaya çalıştığımız şeyleri %80-90 oranında başarabildiğimizi ifade edebilirim.” özgür bingöl Aynı plan tipiyle çok daha mantıklı, sağlıklı ve hassas yapı çevreleri oluşturulabilir. Burada sıkıntı yaratan konulardan birincisi emsal, ikincisi de bu tasarımı yapan mimarlarımızın kamusal pratiğinin olmaması. Biz özellikle projemizde bunun üzerine gittik. Üzerinde çalıştığımız birbirinden kopuk iki bölge vardı, bunlardan daha geniş oturum alanına sahip olan bölgeye yoğunlaştık çünkü diğerinin yapılıp yapılmayacağına dair idari tartışmalar sürüyordu. Oldukça eğimli bir arazi olması nedeniyle tüm yapı stoğunu eğime paralel olarak yerleştirmek zorunda kaldık ve mümkün olduğunca lineer bir sistemle daha kompakt, her ne kadar kulağa hoş gelmese de apartmanvari bir çözüme gitmek zorunda kaldık. Daha noktasal bloklara dönüştüler çünkü oradaki arazi şartlarının ve bizim isteğimizin gereği daha yalın ve sakin bir tipolojiye gittik. Buradaki 1,35’lik emsali mümkün olduğunca iki bloğa yükleyip insanların kendi apartman bloklarının dışındaki yaşam kalitelerini artırmayı önemsedik. Burada bizim üç çeşit bloğumuz vardı: A, B, C şeklinde. Kendi içlerinde A1, A2, B1, B2 diye farklı tipler yaratarak toplamda 23 blok oluşturuyorlar. Araziye oturma şeklinden kat yüksekliklerine kadar her bir girdi, bloğun tipinin değişmesine neden oluyor, ama toplamda asal olarak altı blok var. Daha sonradan sürece dahil olan diğer bölgeyi de bu şekilde düzenledik ama orada emsalin 1,70 olması bizi biraz zorladı. Yine de en nihayetinde bir avlu kurgusu yaratabildik. Burada gördüğünüz üzere otoparklar bizi çok uğraştırdı. Her ne kadar planda otoparklar büyük bir alanı doldurmuş görünse de zeminlerini çim kilittaşı ile kaplayarak onları yeşil alanlarla bütünleştirdik, gerçekte rahatsız etmemesi için elimizden geleni yaptık. Mümkün olduğunca yamacı kırıp yeraltında yarı kapalı otoparklar düzenledik.
Türkiye’de bir konut planlaması yapıldığında önce bir çekirdek tasarlanıyor, daireler tasarlanmaya başladığında detaylara girdikçe kütlenin net geometrisi bozularak sıradanlaşmaya başlıyor. Biz bunu kesin bir şekilde reddederek tüm bloklarımızı dikdörtgenlerin içinde bitirmeye karar verdik. Ancak o dikdörtgenlerin içinde esneklik sağlanması önemliydi. Bunun için de bir sistem geliştirdik. Örneğin bir ev sahibinin çocuğu üniversite için başka bir şehre gitti ve evdeki 10 m2 atıl kaldı, ev sahibinin bu alanı yan komşusuna satabileceği bir kurgumuz vardı. Kareye yakın bir plan kurgusuna ve TOKİ’nin prensipleri gereği asgariye indirilmiş bir ortak alan kurgusuna sahip daireler çözümledik. Çok temiz, bembeyaz ve bütün bloğun kimliğini sadece bir çekirdeğe yükleyerek alelade malzemelerle iyi ve temiz bir plastik yaratmak ana hedefimizdi. Yerleşim bir yamaç üzerine kurulu ve bir dere ile karşısındaki diğer yamaca bakan bir manzaraya sahip. Mümkün olduğunca hiçbir bloğun bir diğerinin önüne gelmeyerek manzarasını kapamadığı bir kompozisyon oluşturduk. Emsal, yani yoğunluk azaldığı ve eğimli bir arsa olduğu için silüette bloklar rahatsız etmiyor, özellikle de esas hayatın vuku bulduğu alan olan cadde tarafından bakıldığında daha alçak bloklar olarak algılanıyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 38
tokİ konut yarışması
Planda ve görsellerde anlatamadığımız bir peyzaj raporu da projeye eklendi. Seyir terasları, oyun alanları, yürüyüş parkurları gibi peyzaj kararlarının hepsi tasarlandı ve yapılacak. İstinat duvarlarından mümkün olduğunca kaçtık, olabildiği yerlerde şev duvarlarından yararlandık ama kaçınılmaz olan yerlerde istinat duvarlarına plastik bir yaklaşımla bir karakter verdik. Özellikle bir mahalle olgusu yaratmak için çok çalıştık, Türk insanı kol kola yaşamaktan pek sıkıntı duymuyor, hatta bunu seviyor. Bu nedenle de bu mahallede komşuluk ilişkisinin doğru konumlanması için bir mahalle
merkezi tanımladık. Bunun için önerdiğimiz sosyal tesis, bir çınar altı kahvesi gibi çevresinde kahvelerin, bakkalların olduğu, ailecek hep birlikte gezilebilecek bir alan olarak düzenlendi. Caner Sarıca: Kare planlı bir daireye köşeden girmenin nasıl bir avantaja dönüştüğünün ispatıdır bu plan şemaları. Bunlar üzerinde çok çalıştık, sonuçta da doğru bir çözüme ulaştığımızı düşünüyorum. Rahmi Uysalkan: Geriye dönüp baktığımda hatırlıyorum ki o zaman dört beş kez revizyon istenmesine epey tepki göstermiştik. Ama şimdi görüyorum ki doğru bir noktaya gelmişiz. Haluk Pamir: Köşeden girilince de tabi birçok alt alan üretme imkanı ortaya çıkıyor. Ortadan girilince bu alt alanların üretilme olanağı kısıtlanıyor, köşeden girilen planda bu daha olanaklı. Rahmi Uysalkan: Daireye köşeden girmenin en büyük sıkıntısı bir köşeden en uç köşeye gitmek zorunda olmanız ve bunun da bedeli koridor. Bizim çocukluğumuzda oturduğumuz çok uzun koridorlu bir ev vardı ama orası bizim için kaybedilmiş bir alan değildi çünkü çocukluğumuz o koridorda oyunlar oynayarak geçti. Haluk Pamir: Genellikle mimarlık eğitiminde koridorsuz çözümler, her şeyin kolaylıkla çözülebildiği planlar tercih edilir. Oysa Ali Cengizkan ile birlikte yaptığımız bir araştırmada fark ettik ki bir koridor isteği var. Koridor belli bir ölçüde çok kullanışlı.
silüet / uysalkan - denge mimarlık
512-3 ve 515-1 numaralı adalar için vaziyet planı / uysalkan - denge mimarlık silüet / uysalkan - denge mimarlık
alanın kuşbakışı görünümü / uysalkan - denge mimarlık
yapıların topoğrafyayla ilişkisi / uysalkan - denge mimarlık
Rahmi Uysalkan: Viyana’da da uzun süreler konut tasarladım ama konutu optimize etmenin sonu yok. Daha hala çalışılabilir bu planlar üzerinde. 1+1, 2+1, 3+1, 4+1 planların ikişer hatta üçer farklı tipleri var. Mümkün olduğunca bu tipleri artırdık. Haluk Pamir: Bunlar şu ana kadar TOKİ’nin elinde olmayan tipler, değil mi? Caner Sarıca: Bunlar yarışmada elde edilen bir şema üzerinde uzun süreli çalışmaların sonucu olarak ortaya çıktı.
Rahmi Uysalkan: TOKİ kıvrak, öyle olmasa 520 bin konutu yapamazdı. TOKİ’nin o kıvraklığıyla paralel kıvraklık gösterebilecek gruplar böylesi projeler üretebilir. Buradaki en önemli olgulardan birincisi zaman, ikincisi de maliyet. Burada maliyeti belirleyen en önemli unsur kullanılan malzemeler. Özgür Bey’in ekibiyle aynı malzemeleri kullandık: tekstürlü sıva, düz sıva, grenli boya, düz boya, mantolama üzeri basit imalatlar. Biz metrekaresi 420 liralık bir konutu kısa sürede üretebildik.
blokların birbiriyle ilşkisi / uysalkan - denge mimarlık
Özellikle İstanbul’da özel sektörün geliştirdiği projelerde yapı adasının tamamı hafredilip otopark olarak kullanmak üzere çok sayıda bodrum kat yapılarak tüm yapı alanları betonlaştırılıyor ve çevresel anlamda suyun toprağa değmediği bir durumla karşılaşıyoruz. Burada aslında aleyhte gibi görünen bine yakın araçlık, yoğun bir açık
eğim içinde gizlenen yarı açık otoparklar / uysalkan - denge mimarlık
a blok / uysalkan - denge mimarlık
b blok / uysalkan - denge mimarlık
c blok / uysalkan - denge mimarlık
a blok tip kat planı
b1 blok tip kat planı
c1 blok tip kat planı
39 XXI - ŞUBAT 2012
Cem İlhan: Biz master planı çözdükten sonra Özgür Bey ve Rahmi Bey ekipleri gibi bir alan üzerinde mimari proje geliştirdik. Bizim projemiz de benzer süreçleri takip
etti. Emsalin 1,70 olduğu bu alanda, yoğunluktan ötürü eğime dikmiş gibi görünen ama aslında bir sırta oturan bloklar var. Aksi yönde konumlanması bitişmeler anlamında sıkıntı yarattığı için bu yönde yapılaşmayı tercih ettik. Tüm bu yerleşimin raylı sistemle ana bağlantılarının yer alacağı ve çalıştığımız alanı iki taraftan besleyecek ana aksın çeperinde üç tane 20 katı aşan yüksek kule, ikişer, üçer, dörderli gruplar halinde bitişen sekiz katlı bloklar ile değişken yüksekliklerde L blok yapılardan oluşuyor. Tariflenmiş yeşil alanların sürekliliğini sağlamak istedik. Dere yatağına açılan, vadiye bağlanan, yer yer kesintiye uğrayan ama yapılabildiği noktalarda da sürekliliği sağlanan yeşil alanları bağlamaya çalıştık. Sürekli yürüyüş parkurları oluşturduk. Hızı düşürülmüş trafikle daha sakin bir yaşantı hedefledik. Bazı noktalarda ortak sosyal yaşantı alanları tariflemeye çalıştık: Sosyal tesisler, hobi bahçeleri, insanların bir araya gelebildiği alanlar, acil ihtiyaçların karşılanabileceği alışveriş noktaları, kiosklar tasarladık.
tokİ konut yarışması
Haluk Pamir: Bu değişik alternatifler TOKİ için de büyük bir kazanç. Çok sayıda yeni tip kazanmış durumda ve belki yaşantıdan geri beslemeyle, insanların kullanırken çıkaracağı derslerden yeni veriler elde edilecek. Her iki durumda da bu projelere hemen başlanmış ve TOKİ’nin bir kaybı olmadan hemen bitmiş. Onun için herkese bu süreç önerilebilir.
“TOKİ kıvrak, onun bu özelliğine paralel kıvraklık gösterebilecek gruplar böylesi projeler üretebilir.” rahmi uysalkan
ŞUBAT 2012 - XXI 40
tokİ konut yarışması
konut adası için mimari proje önerisi / tece mimarlık
otopark ihtiyacı ortaya çıktı. Vaziyet planında da görüldüğü gibi çok ciddi bir alanı kaplıyor, neredeyse çeperlerin tümü otopark olarak düzenlendi. Bu durumu leyhte kullanıp yapıların toprakla birleştikleri noktaları daha sürdürülebilir, bakir ve doğal bıraktık. Çok fazla tasarlanmamış, çocukluğumuzda oynadığımız mekanları andıran ve bu anlamda da maliyetleri düşürülmüş bir peyzaj anlayışına gittik. Kişilerin kendilerinin kiralayabileceği, sökülebilir, hafif hobi bahçeleri kurguladık.
Hülya Ertaş: Peki, TOKİ önümüzdeki dönemde daha fazla mimarla, daha farklı ekiplerle birlikte çalışacak mı?
Biz de zeminde olabildiğince az yer kaplamaya çalıştık. Karma blok düzeni içinde araçların daha çok çepere atıldığı, iç kısımlarda neredeyse hiçbir otomobilin algılanmadığı bir kurgu oluşturduk. Norm her daireye bir araç şeklinde olduğundan bloklarda bazı ters girişler tasarlamak zorunda kaldık. Dış tarafta ya da ada çeperindeki araçlara kat hollerinden ikili bağlantılarla girebiliyorsunuz.
Caner Sarıca: Biz her türlü öneriye, çalışmaya açığız.
Yarışmada önerdiğimiz dubleksler ve tripleksleri ileriki aşamalarda hayata geçiremedik. Bir noktadan sonra bu normlara yer kalmadı arsada. Araçları dizdiğimiz anda alçak bloklardan vazgeçmek zorunda kaldık. Yarışma sırasında tek merdivenli, ekonomik kat hollü bir çözüm önermiştik fakat binalar yükseldikçe ikinci merdivenler çıktı. Rahmi Uysalkan: Özellikle çekirdek çözümleri siz isteseniz de istemeseniz de belli bir noktaya doğru gidiyor ve belirli çözümlere mecbur kalıyorsunuz. Yine de bu çözümleri herkesin kendine göre biraz daha zenginleştirebilip içine girilebilir hale getirebileceği enstrümanları var, örneğin biz çekirdekte bazı yarıklar oluşturarak içeri ışık aldık. Haluk Pamir: Bu üç grup çok yakın işbirliği halinde çalışmış. Bundan sonra eklenecek gruplarla da bu işbirliği sürecek mi? Caner Sarıca: Selçuk Avcı ve Ozan Öztepe ekiplerini çağıracağız yakın zamanda. Bu projeler rayına oturduktan sonra o ekiplerle görüşeceğiz. Kayabaşı dışında da TOKİ’nin gerçekleştirmekte olduğu yöresel ve bölgesel çalışmalar var. AnkaraBeypazarı, Bolu-Göynük, Trabzon-Arsin, Rize-Çamlıhemşin, Erzincan-Kemaliye’de bunların örnek çalışmalarını yaptık. Bunların ihaleleri yapıldı, projeler hayata geçiyor. Beypazarı’nda belediye yetkililerinin oradaki insanlarla görüşerek, taleplerini alarak bize ilettikleri ve bizim de kendi plan şemalarımız üzerinden çalıştığımız bir süreç yaşandı. Bunlar vatandaşların da beğenisini aldığımız projeler. Onun haricinde Ilısu Barajı nedeniyle sular altında kalacak ev sahiplerine yaptığımız konutlar var. Bunlardan 48 adedi bitirilip sahiplerine teslim edildi. Oradaki yöresel ve bölgesel koşullara uygun olması için arkadaşlarımız gidip muhtarla, kaymakamla görüşerek yerel halkın isteklerini, taleplerini aldılar. Hayvanlar için açık bir bahçesi, ahırı ve traktör parkı olan, düz çatıları kullanılabilen konutlar yapıldı. Bu projeyi Mürşit Günday, Hüseyin Bütüner ve ekipleriyle birlikte çalıştık.
Rahmi Uysalkan: Bence konu sadece mimarların dahil olmasına indirgenmemeli. TOKİ bu kadar üretim yapıyorsa çok ciddi bir know-how üretim merkezi de olmak zorunda.
Haluk Pamir: Bir yarışma yapıldı, çok uzun yıllar sonra bu ilkti. Bu yarışmanın ardından en azından grupların bir kısmıyla ilerlendi. Geliştirilen projeler hızla yapıldı ve iyi bir yere gelindi. Peki bu yöntem ya da benzer yöntemlerle TOKİ’nin mimari tasarım kapasitesi artırılabilir mi? Birçok mimarla da başka kulvarlarda da çalışarak bu kapasiteyi artırmaya çalıştığınızı belirtiyorsunuz ama bunların farklı etkileri olacaktır. Bunun bölgeselci arayışlar konusunda bir etkisi olabilir ama bunların da tartışmaya açılması lazım. Bir de daha iddialı bir durum var: TOKİ şimdi uluslararası projeler yapıyor. Türk mimarların yurtdışına açılmalarında TOKİ önemli bir öncü rol oynayabilir. TOKİ bu yurtdışı çıkarmalarını rastgele yapmamalı. Bu, Türkiye’nin bundan sonraki yerel ve uluslararası yarışmalarda kullanabileceği bir koz. Türkiye’den bir mimar herhangi bir platformda Venezüella’da 15 bin konut yaptığını söylediği zaman ona bakış değişecek. Daha küçük ve orta ölçekli yarışmaların düzenlenmesi gerekliliğini belirtmiştim. Bunun haricinde konutlar için belli mimarlık ödülleri koymalıyız ki kaliteli projelere işaret edilsin. Bir de Konut Vakfı şart. Dünyada bunun iyi örnekleri var. Burada üretilen konutlar hala orta sınıf için ama fakir konutları için vergilendirme gibi birçok bakımdan bir vakıf anlayışı çok iyi olacaktır. Bu Konut Vakfı TOKİ ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın öncülüğünde, meslek kuruluşları ve inşaat şirketlerinin de ortak olduğu bir şekilde kurulabilirse alt gelir grupları için mahalleler yapılmasına olanak sağlayabilir. Tabi o noktada da kentsel ortamda gelir grupları karışımı konusunda nasıl bir yaklaşım izlenebileceğini tartışmak önemli. En düşük gelir seviyesinde 3,5 milyon kişilik bir grup var. Onlar için bir topluluk projesi üretmek kolay değil, eğer bir vakıf kurulur ve sosyal konutu odağına alırsa çok iyi olur. Türkiye’nin geleceği için bu şart. İyi ilişkiler kurulup kurulamayacağı belirsiz bir durumdayken TOKİ’ye inanıp tasarım güçlerinizi bu işe yatırdığınız için siz mimarlara teşekkür etmek istiyorum. Eminim bir sürü iniş çıkış oldu ama en nihayetinde bu işi sonuna kadar götürüp çok iyi bir sonuç almışsınız. Son olarak, TOKİ yarışması çerçevesinde bu kadar araştırmaya, tartışmaya olanak verdiği ve 20 yıl sonra bir milli konut yarışması açma iradesi gösterdiği için öncelikle Sn. Erdoğan Bayraktar’a, o günkü jüride danışman üye olarak yer alıp asil jüri üyeleri
tokİ konut yarışması
konut adası için mimari proje önerisi / tece mimarlık
Rahmi Uysalkan: TOKİ'nin açmış olduğu ve sonucunda uygulamaların gerçekleştiği bu yarışmayı elbette ki bir milat olarak tanımlamamız mümkün değil. Sevindirici olan, bu deneyin, özellikle TOKİ karar vericileri açısından proje elde etme yöntemi adına bir alternatif olarak kabul görmüş olması ve diğer eşdeğer ödül projelerinin uygulama girişimlerinin başlatılmış olmasıdır. Şimdi amaç TOKİ'nin tüm önemli konut projelerinin hantal olmayan bir yarışma mekanizması ile elde edilmesini sağlamaya yönelik çalışma yapmaktır. Ülkemizde sosyal konut mefhumu, tasarlanması hiç bitmeyen bir araştırma alanı olarak doğru bir laboratuarı hak ediyor. Sanırım bu anlamda fikir ve teori üreten üniversitelerin yanı sıra TOKİ gibi dev çaplı uygulama olanaklarına sahip bir kurumun da üzerine düşeni yapması, gerek tasarım hassasiyeti gerekse yapı teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda doğru bir yöntem izlemesi şart. Cem İlhan: Yarışma sonrasında ödül alan gruplardan idare tarafından davet edilerek çalışma yapan bizler TOKİ’nin alışkanlıklarında yapabileceğimiz en küçük bir değişikliğin ve denemenin bile bir kazanım olacağından hareket ettik. Bir kısmı da hayata geçti. Ancak tam da bu noktada rehavete kapılmadan daha öteye gitmeyi engelleyen faktörlerden ana başlıklar altında bahsetmek istiyorum: Ana tartışma konusu konut açığının alt ve orta gelir grubu açısından kapatılması ve hedeflenen rakamların acilen tutturulması olunca kamuoyunun, akademik kurumların, Mimarlar Odası’nın ve mesleki camianın yıllardır sorguladığı “kaliteli kentsel yaşam alanları” meselesinin ikinci plana atıldığı görülüyor. Varoluş amacı dar ve orta gelir grubuna konut üretmek olan TOKİ bu alanda derinleşmek, bir Ar-Ge işi gibi farklı yaklaşım formatları denemek, yeni plan tipolojileri üretmek yerine, enerjisini her çeşit yapı tipini kapsayacak şekilde dağıtmış durumda ve halen de öyle devam ediyor. Yarışma sonrasındaki süreçte kurum ile geliştirilen diyalog ve çalışmalarda yarışma sırasında hayal edilen her şeyin bir kerede değiştirilemeyeceği ortaya
çıkıyor. Bu dönemde TeCe Mimarlık olarak hazırladığımız 1/5.000 ölçekli plan, aslında onaylı 1/1.000 ölçekli imar planı ve emsaller baz alınarak adalar bazında nasıl yerleşilebileceğini gösteren bir çalışma düzeyinde kaldı. Plan çalışmamız uygulamaya geçilecek yapı adalarının topoğrafik özellikleri ve taşıt ulaşım ağı ile olan ilişkileri gözetilerek optimum yerleşim düzenlerinin ifade edildiği bir kılavuz olmaktan öteye gidemedi. Burada temel çelişki TOKİ’nin ana tasarım parametreleri değişmeden yeni denemeler sonunda çıkacak ürünlerin de çok değişemeyeceği gerçeğinde yatıyor. Örneğin yüksek emsal ve bunun doğurduğu yoğun yüksek bloklardan kaçınılamaması. Maliyeti arttıracağı düşüncesiyle kapalı otoparkların yapılamaması, dolayısıyla kalan açık alanların açık otoparklara terk edilerek peyzaj anlamında pek fazla kullanılabilir mekan üretilememesi. Satışa esas metrekare hesaplarında TOKİ’nin vazgeçemediği daire/ortak alan oranlarının yeni plan tipolojilerini kısıtlaması. Son olarak da tünel kalıp teknolojisinin adeta kutsal bir strüktüre dönüşerek tüm esnek plan üretim olanaklarının önünü tıkaması, özellikle 3-4 katı geçen yerleşimlerde planimetri paletini sınırlaması. Aynı blok içindeki farklı katlarda değişken daire tipolojileri ve çeşitlenebilme imkanlarını daraltması. Bunun doğal sonucu olarak özellikle doluluk/boşluk anlamında cephe alternatiflerinin de minimum düzeye inmesi. Özgür Bingöl: TOKİ’nin ürettiği konut stoğu bağlamında nicel değerlerle üretimini belirler konumundan, nitel ölçütlerin ön plana çıktığı bir yöne doğru hareket etme girişimi, üretim kapasitesi göz önüne alındığında kurumun toplu konut mimarisinde önemli bir değişimin öncüsü olma potansiyeli barındırıyor. Bu anlamda tasarımcılar olarak yapıcı eleştirel ve operasyonel bir pozisyonun tarafımızca benimsendiğini ifade edebilirim. Hem tasarımcıların sosyal konut konusu ile yarışma yoluyla buluştuğu bir sürecin idare tarafından başlatılmasını hem de idarenin mevcut uygulamaları ile aynı kapasite, yapım süresi ve yapım maliyetlerine sahip, yarışma yöntemi ile elde edilmiş bir projenin hayata geçirilmiş olmasını ve yarışma ile elde edilen diğer projeler ile uygulamaya yönelik sürecin işliyor olmasını önemli buluyoruz. Benzer süreçlerin farklı şehirlerde başka yarışmalarla devam edeceği inancındayız. Yarışmanın açılması, yürütülmesi ve sonuca ulaştırılması sürecinde yer alan ve katkıda bulunan tüm meslek insanlarına, kurum ve kuruluşlara; uygulamaya yönelik projelendirme sürecinde koordineli çalıştığımız TeCe Mimarlık ve Uysalkan-Denge Mimarlık’a; yarışma sürecinin devamında proje geliştirme ve uygulama aşamalarında projenin niteliği açısından tüm kademelerde gösterilen hassasiyet ve destek açısından TOKİ’ye teşekkür ederiz.
41 XXI - ŞUBAT 2012
kadar eşdeğer yoğunlukta soru ve rapor üreten Sn. Ahmet Haluk Karabel’e ve Sn. Ayşe Çalkan’a, jüride beraber görev yaptığımız ve ciddi çalışmalarıyla amaçlanana çok yakın sonuç elde etmemizi sağlıyan jüri üyesi arkadaşlarıma, raportör grubun başı olarak görev yapan ve projeleri, yarışmadan bugünlere getiren Sn. Caner Sarıca’ya ve ekibine, bu süreçte Türkiye’de mimari tasarımın denemeler yapması, sonuçlarının uygulanması için emek vermiş ve vermekte olan bütün TOKİ çalışanlarına, mimarlara, mühendislere, müteahhitlere, taşeronlara, ustalara ve işçilere, bu konuyu tekrar değerlendirmeye açtığı için XXI dergisine ve toplantıya katılarak yaptıkları sunumlar ve konuşmalarla bizi zenginleştiren üç mimar arkadaşıma, Türkiye mimarlık topluluğu adına bir kere daha teşekkür ediyorum.
yapı - kültür merkezİ - vitoria ŞUBAT 2012 - XXI 42
fotoğraflar: Metro Arquitetos Associados
Yapaydan Doğala Geçit Tiyatro ve müze binasından oluşan Metro Arquıtetos Assocıados ve Paulo Mendes da Rocha tasarımı Caıs Das Artes, okyanusun yanında konumlanan bir kamusal alan olma özelliğiyle dikkat çekiyor. Paulo Mendes Da Rocha
Adacığı oluşturan Sua Bay ve kanalların hakimiyetindeki yapı, engebeli peyzaja ve tarihi çevreyle çağdaş dış cephe arasındaki dengeyi kuran görüntüye şekil veriyor. Dinamik bir görüntü sağlamanın yanı sıra aynı zamanda limanla ve kentin doğal ve mimari mirasıyla -özellikle de kanalın etrafında konumlanan Vila Velha ve Penha Convent'teki tepelerle- ilişkiyi güçlü kılıyor. Kamusal alan olarak tasarlanmış kompleks kafe ve kitabevi ile birlikte tiyatro gösterilerinin ve açık hava sergilerinin yer alacağı kültürel bir merkez olmayı hedefliyor. 3.000 m2'lik galeri alanı ve oditoryum 1.300 kişinin çeşitli aktiviteler için kullanabileceği bir mekan olmayı hedefliyor.
caıs das artes
paulo mendes da rocha & metro arquıtetos assocıados
Uzun müzenin strüktür sistemi birbirine 20 metre aralıkla yerleştirilen ve yedi metrelik öngermeli betonların güçlendirdiği iki beton kirişten oluşuyor. Bunlar salonları bölerek uzunlukları boyunca üç noktada sütunlarla destekleniyor. Bu salonlar eğimli
pencerelerle birbirleriyle görsel ilişki kuruyor. Pencereler zemine yansıyan dolaylı ışığın geçişine izin verirken güneş ışığının direkt vurmasını ise engelliyor. Bu açıklıklar aynı zamanda meydanda yapılan etkinliklerin izlenmesine olanak tanıyor. Binaya eklenen kule, depolama tesisleri ve ofisler gibi ilave alanları kapsıyor. Tiyatro; halk, sanatçılar ve teknisyenler arasındaki sirkülasyonun yanında kostüm odaları ve ekipman odalarına girişi de sağlayan etrafındaki iki yanal galeriye bağlı. Tıpkı müze gibi, tiyatro da asılı. Sadece sahnenin altındaki teknik alanlar ve restoran zeminde konumlanıyor. Restoran tiyatro binasıyla örtülü olan kanalın yakınındaki yaya kaldırımına açılıyor. Yaya kaldırımı denize uzanan sütunlar tarafından da çevreleniyor. Bu teknik detay denizin zemini ve kara arasındaki ilişkiyi de görünür kılarken doğal ve yapay arasında da bir bağ kuruyor. Deniz seviyesinin altındaki inşaat için uygun olmayan toprak, sahne seviyesini ve seyirci koltuklarını yükseltmeyi gerektirdi. Bu çalışma, kentin ekonomik ve kültürel gelişimi için stratejik bir nokta olan bu bölgede aynı zamanda yatırım alan kentsel gelişim alanını da bütünleştiriyor.
yapı - kültür merkezİ - vitoria 43 XXI - ŞUBAT 2012
yapı - kültür merkezİ - vitoria ŞUBAT 2012 - XXI 44
önceki sayfada üstte: Tiyatro, müze ve müzenin ek binasının algılanabildiği dışarıdan bir bakış altta: Müze binasına giriş, binanın geçit özelliğine vurgu bu sayfada üstte: Müze binası ve tiyatro binasının kara ve denizle kurduğu yapısal ilişki sağda: Sergi salonlarındaki pencerelerden bir detay karşı sayfada üstte: Müze girişi ve müzenin ek binasıyla bağlantı detayı altta: Müzenin asılı özelliğini ve geçidin kara-deniz ilişkisiyle beraber yaya sirkülasyonunu şekillendirdiğini gösteren bir açı
yapı - kültür merkezİ - vitoria 45 XXI - ŞUBAT 2012
1. kat planı
2. kat planı
3. kat planı
yapı - kültür merkezİ - vitoria
zemin kat planı
ŞUBAT 2012 - XXI 46
boy kesit
tiyatro kesiti
proje yeri: Vitoria, Brezilya mimari proje: Paulo Mendes Da Rocha, Metro Arquitetos Associados proje tarihi: Mayıs 2007 - Mayıs 2008 toplam alan: 26.500 m2 müze alanı: 8.500 m2 tiyatro alanı: 14.000 m2
müze kesiti
yenİLEME - KONUT VE OFİS - BUDAPEŞTE ŞUBAT 2012 - XXI 48
Tarihe Yeniden Yorum Avcı Archıtects tarafından yenilenen Palazzo Dorottya, avlusunda tasarlanan yeni bina ile modern bir görünüm kazanırken cephesiyle görkemini koruyor. Avcı Architects
Palazzo Dorottya
avcı archıtects
Macaristan Ulusal Müzesi’nin de tasarımcısı olan Mimar Mihaly Pollack, 1821-1824 yılları arasında inşa edilen orjinal binayı iki katlı bir ev olarak tasarlamıştı. Mimar Jozsef Diescher’in yeni katlar eklemesi, arkasından Buda Kalesi’nin de tasarımcısı Alajos Hauszmann’ın neo-barok tarzındaki lobiyi ve avludaki pavyonu da eklemesiyle bina zamanla adeta bir kolaja dönüştü. Italyan gayrimenkul şirketi Gruppo Fingen tarafından satın alındığında ise bina doğal olarak o eski görkeminden oldukça uzaktaydı. Macaristan’ın eski komünist kimliğinden bugünkü modern haline dönüşümü sıralarına rastlayan bu devrede yapı restorasyonla yeni yaşamına kavuştu ve günümüzün Palazzo Dorottya’sı halini aldı. Mimari hedef özetle zemin katlarda lüks mağazaların, ‘piano nobile’ katında ofislerin, üst katlarda ise konutların yer aldığı bir karma kullanım projesi üzerineydi. Otopark dört katlı 20 metrelik
bir çukur olarak, Tuna Nehri’nin su seviyesinin de altlarına inen bir şekilde tasarlandı. Tabi bu teknik zorlukların yanı sıra bürokratik zorluklarla da karşılaşıldı. Kurul, banka olarak kullanılan avludaki merkezi pavyonun aynı şekilde muhafaza edilmesini talep etti. Fakat bu isteğin önüne geçildi ve pavyonun yıkılarak bir replika olarak yeniden inşa edilmesi kararlaştırıldı. Binanın karakteristik özelliklerini oluşturan köşelerin, merdivenlerin ve dairelerin içinde mümkün olan yerlerde eski ağır strüktürü gösterecek şekilde muhafaza edildiği tarihi yapının arka ana duvarı ve ana cephenin ilk iki katı ise aynı şekilde korundu. Bunlar dışındaki her şey yıkıldı ve yeniden inşa edildi. Binanın tüm bu yeni ihtiyaçlara tıpkı yeni bir binaymış gibi cevap vermesi gerekliliğinden dolayı, korunan dış cephe ve elemanlar sadece içerde yer alan modern betonarme iskeleti saran bir deri vazifesi gördü. Belediyenin Estetik Komitesi, yeni yapılacak herşeyin eskiyi taklit etmek yerine, stil ve mimari çizgi olarak tamamen modern bir anlayışla yapılması görüşünü belirtti. Dolayısıyla bu durum bizleri, iç avlunun tasarımında daha en başından
bu sayfada solda: İç avlu binanın dış cephesine karşı modern bir yorumla konutların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlandı. solda altta ve altta: İç avlu cephesi en altta: İç avluya bakan dubleks dairelerin terasları
yenİLEME - KONUT VE OFİS - BUDAPEŞTE
karşı sayfada Bir köşesi ve ana alışveriş girişi Budapeşte'nin en önemli meydanlarından Vorosmarty'ye açılıyor.
49 XXI - ŞUBAT 2012
yenİLEME - KONUT VE OFİS - BUDAPEŞTE ŞUBAT 2012 - XXI 50
tamamen özgür bıraktı. Sonunda bina, adeta Janus gibi bir iç bir dış yüzü olan ve bu her iki cepheyi görme şansına sahip ziyaretçiler için güzel bir sürpriz yaratan bir kimliğe kavuştu. Binaya ana giriş, zemin katın kalbinde yar alan ana hole açılan, merkezi holle aynı akstaki 19. yüzyıl Hauszmann kapılarından yapılırken güney ve batı akslarında düzenlenen alternatif girişler ile de tarihi yapının simetrik planlamasının anımsatılması sağlandı. Aynı şekilde binanın dışını çevreleyen arkadlar, caddeden direkt ulaşılan dükkanlar olarak tasarlanarak merkezi holden bağımsız çalışabilmeleri sağlandı. Bu durum aynı zamanda Vörösmarty Meydanı’ndaki sokak aktivitelerinin de Dorottya’ya doğru kaymasını sağladı ve çevredeki kent dokusunun da sağlamlaşmasına yardımcı oldu. Güney ve doğuya uzanan sokaklar da yayalaştırılarak, araçlardan ziyade insan trafiğinin hükmettiği kent dokusuna dönüş daha da vurgulandı.
Ofisler, yüksek tavanlı piano nobile katında yer alıyor; güneybatı, güneydoğu köşelerinde bulunan ve direkt birinci kata çıkan ayrı asansörler ile ulaşımları sağlanıyor. Buraya ulaşım yine bu köşelerde yer alan görevliler tarafından denetleniyor. Kuzeydeki diğer iki köşe ise sadece konutlara ayrıldı. Mevcut bina tüm katlarda 3.5 metre kat yüksekliğine sahip. Bu sayede, yeni yapılan iç avlu kütlesinde kat yüksekliklerinin normal bir konut yüksekliğinde tutularak fazladan bir kat kazanılması sağlandı. Aynı zamanda da iki kat yüksekliğindeki hacimlerle ilişkili hareketli iç mekanlar oluşturan dubleks daireler tasarlandı. Çatı katında da benzer prensiplerle ek asma katlar yaratılarak hem etkileyici bir tasarım hem de fazladan 2000 m2 daha kiralanabilir alan ortaya çıktı. 15-18 metre arasında değişen plan derinliği yüzünden, merkezi koridor planlı, sürekli tekrar
eden ve tek taraflı kullanılacak konutlar söz konusu olabilirdi. Bu yaklaşım, sirkülasyon alanları yüzünden ciddi kayıplara da yol açabilirdi. İkinci ve beşinci katlarda kaçınılmaz olarak merkezi koridor planı uygulanmakla birlikte; üçüncü ve dördüncü katlarda sirkülasyon, avludan dış cepheye kadar erişimi olan çift taraflı daireler yaratacak şekilde düzenlendi. Bu yaklaşım da Corbusier’nin Unité d'Habitation uygulamasındakine benzer, her iki taraftan ışık alan ve sokak ve avluya açılan bir şema yarattı. Avlu cephelerinde uygulanan güneş kırıcılar sayesinde hem ısı kazanımı minimize edildi, hem de konutlar arasındaki mahremiyetin kontrolü sağlandı. İki kat yüksekliğindeki kış bahçeleri/ seralar sayesinde de kış mevsimlerinde ihtiyaç duyulan ısı enerjisi toplanıyor. İyi yalıtılmış olan bina hem yaz hem kış koşullarında en ideal konfor koşullarını sağlarken enerji sarfiyatını ve dolayısıyla masraflarını da minimumda tutuyor.
yenİLEME - KONUT VE OFİS - BUDAPEŞTE 51 XXI - ŞUBAT 2012
karşı sayfada solda üstte ve sağda: Tarihi merdivenler solda altta: Restorasyonu yapılan 'piano nobile' katı sağda üstte: Tarihi geçitler bu sayfada solda en üstte, üstte, üstte ortada ve en üstte: Konut ve ofis çizimleri solda ortada: Avlunun tam ortasındaki tarihi pavyon yıkılıp yeniden yapıldı. solda: Çatı katı
proje ekibi: Avcı Architects proje yeri: Budapeşte, Macaristan proje tarihi: 2010
3. kat planı Üçüncü ve dördüncü katlarda koridorlar sadece köşelere hizmet vererek, dairelerin iç avluda dubleksler yaratmasına ve ayrıca avludan sokağa uzanan tipler üretmesine izin veriyor.
ilk eskiz
kesit perspektifi
ŞUBAT 2012 - XXI 52
yenİLEME - KONUT VE OFİS - BUDAPEŞTE
avcı archıtects 1989 yılında Selçuk Avcı ve Sanja Jurca Avcı tarafından Londra'da kuruldu. Her çalışmasında temel hedefini sürdürülebilirlik üzerine kurgulayan kurum, İngiltere'nin yanı sıra İtalya, Macaristan, Suudi Arabistan, Gana, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve yakın zamanda da Türkiye'de projeler tasarladı. İstanbul'da bir ofislerinin kurulması itibariyle İstanbul ofisinin operasyonel direktörü olarak görev yapan Burak Ünder partner olarak kuruma dahil oldu. Avci Architects'in Londra, İstanbul ve Ljubljana'da stüdyoları bulunuyor.
5. kat planı İkinci ve beşinci katlarda koridorlar her iki tarafa hizmet veriyor. Beşinci katlarda hem sokak, hem avlu tarafında dubleks daireler yer alıyor.
vaziyet planı
yapı - konut - İstanbul ŞUBAT 2012 - XXI 54
Özgünlükle Çoğalan Beyoğlu’nda konumlanan Belkıs Apartmanı, konumunun sunduğu çok kimlikli kurguya kendi özgünlüğüyle katkıda bulunmayı hedefliyor. Boran Ekinci
BELKIS APARTMANI
boran ekinci mimarlık
Beyoğlu hakkında çok şey söylemek mümkün. Her bir yapının sanki kendi hikayesi var. Bir araya geldiklerinde ise bir hikayeler ahengi, cümbüşü ortaya çıkıyor. Hiç durmayan, sürekli değişen bir hayat oluşturuyorlar. Ve bu hayat güzel, güçlü, sakin ve neşeli. Bu nasıl oluşuyor diye baktığımda, bu hayatın her parçasının kendine özgü bir kimliği var, kendine has. Fakat o kadar güzel ve özgürce bir araya geliyorlar ki, her bir parçası birbiriyle barışık, birlikte olmaktan çok mutlular gibi görünüyor. Belkıs Apartmanı’nı tasarlarken bizim yapımızın da sadece kendi gibi olmasını istedik. Sistemiyle, dokusuyla, malzemeleriyle, rengiyle kendi kimliğini oluşturmasını, bütünüyle özgür ve özgün olmasını istedik. Tüm komşuları ve sokağıyla barışık olsun diye önündeki sokağı da (Şimal Merdivenleri) tasarladık. Zaten çevrenin dantel gibi bir kurgusu vardı. Biz de
elimize tığ alıp örmeye devam ettik. Sunduğu olanaklar çerçevesinde rasyonel plan çözümleri geliştirerek yapının kendisi gibi olmasıyla Beyoğlu’nun zenginliğine katkıda bulunduk.
mimari: Boran Ekinci mimari tasarım: Boran Ekinci Mimarlık ekip: Handenur Yazıcı Engin, Deniz Okten, Sasan Sahafi yüklenici: Segment Construction Property Development yer: Şişhane, İstanbul proje tipi: Konut proje tasarım tarihi: 2010 inşaat bitiş tarihi: 2011 inşaat alanı: 1.348 m2 statik: Şennur Aksu elektrik: Arc Elektrik - Cuma Üzüm mekanik: Demirli Mühendislik - Selçuk Kay 3b görselleştirme: Artı Eksi Sıfır Mimarlık
karşı sayfada Ön cepheye bakış bu sayfada solda: Şimal Merdivenleri’nden görünüm solda altta: Yapının girişi altta: Cephedeki malzemelerin yarattığı kompozisyon en altta: Şimal Merdivenleri’ne bakan cephenin görünümü
yapı - konut - İstanbul
arka sayfada üst sırada: İç mekanlardan görünüm ortada solda: Giriş saçağı ortada sağda: Cephe dokusu alt sırada: Günün farklı saatlerinde cephe dokusunun görünümü
55 XXI - ŞUBAT 2012
ŞUBAT 2012 - XXI 56
yapı - konut - İstanbul
yapı - konut - İstanbul
tip kat planı
şimal merdivenleri için önerilen proje
görünüş
boran ekinci 1963 yılında Diyarbakır’da doğan M. Boran Ekinci, 1987’de ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. 1989’da Hakan Dalokay ile birlikte İstanbul’da Dalokay - Ekinci Mimarlık’ı kurdu. 1991’de İstanbul’dan ayrılıp Ankara’da Boran Ekinci Mimarlık bürosunu kurdu. 1996’da büroyu İstanbul’a taşıdı, çalışmalarına halen bu ofiste devam ediyor.
şimal merdivenleri için önerilen proje kesiti
57 XXI - ŞUBAT 2012
vaziyet planı
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL ŞUBAT 2012 - XXI 58
Bir Kurumun Mekansallaşması salt beyoğlu ve galata yapılarının kurgulanmasında rol oynayan tüm aktörlerin katılımıyla bu kurumun nasıl mekansallaştığını inceledik. Vasıf Kortun, Meriç Öner
“Bilbao Sendromu”nun mimarı Thomas Krens’in kültür kurumlarına dair gelecek saptamalarıyla uyuşmak pek zordur ancak öngörüleri mahşeri olsa da olağanüstüydü. Krens bir söyleşisinde şöyle demekteydi “'Müze' denen şey 19. yüzyıl bedenine hapsolmuş bir 18. yüzyıl kavramıdır ve 20. yüzyılın üçüncü çeyreğinin bir arasında yararlılığını yitirmiştir.” Müzelerin arkaik ve bayat kurumlar olduğunu savunmak dünyanın kimi yerlerinde art arda yenileri dikilirken tuhaf karşılanabilir ama işin aslı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın “marka değeri taşımayan” kentlerindeki müzeleri aydınlık bir gelecek beklemiyor, hatta son yıllarda yaygın bir çözülme yaşanmakta. Bu değişimin uzun zamandan beri farkındaydık ama Batı kültür kurumları bunu kavramakta zorluk çekti. Demografik değişimleri, yeni kültürleri, kamusallıkta dönüşümleri kabul edip yeni talepleri yanıtlamaya ve yeni kamusal ortaklıklar tahayyüllerine direnerek, toplu bir iflasın eşiğine
dayandılar. Bazıları ise yaşam damarlarını keyif sektörlerindeki popülist modellere bağlayarak “life style” kurumlarına evrildiler. Müze gibi kurumların sürekliliğine inanıyorsanız gelecekleri her zamankinden daha tekinsiz görünüyor. Bunun nedeni de sadece ekonomik koşulların kamu fonlarındaki kesintilerden dolayı zorlaşması değil. Koşullardaki değişim çok daha kalıcı: Yaşadığı kente hakikaten bağlı bir orta sınıf kendini yenilemiyor; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iyice güçlendirilen sivil/kamu sektöründen de söz etmek de imkansız. Çevremiz konsolide edilen müzelerden, küçük kurumların büyüklere intikal etmelerinden, dağıtılan koleksiyonlardan, özel sektörle yapılan kuşku verici anlaşmalardan ve idari kültürün saldırılarından geçilmiyor. Herkes yeni müzelerin eski müzelere benzemediğinin farkında ama maalesef yeni müzeler eskilerinden daha yararlı şeyler olmadılar ve ortalık günü idare eden kurumlardan geçilmez hale geldi. Müze, artık kilise ya da parlamento ölçeğinde ebedi bir kurum değil. Son 35 yılın kültür özelleştirmesi deneyimi, ölçülebilir bir dönüşümden fazlasıdır. Yani epistemik bir değişimdir. 250 küsur yıllık müze fikrini bitirmiştir. Kamu sonrası dünyaya hoş geldiniz. Ama
ömer ünal tasarımı dükkan
Salt Beyoğlu’nda sergi alanlarının malzeme seçimleri bazı temel ilkelere dayanıyordu. Binanın geçmişinde üst katların evcil mekanlar olduğu, artık işlev değişmiş olsa da hissedilmeliydi. Salt Beyoğlu için sergi salonu beyaz küp demek değildi ve beyaz küp beklentilerini karşılamak niyetine hizmet etmiyordu. Tipik alçıpan çözümleriyle ilerlemedik. Onun yerine gerektiğinde parça parça değişebilecek olan, ekolojik ayakizi düşük olan ahşap duvar çözümlerini yeğledik. Zeminde son 20 yılın standardı, cilalanmış beton ya da epoksi gibi mekanlara bir nevi “post-endüstriyel” dönüşüm hissi veren malzemeler yerine, bedene daha uyumlu, kalın ahşap parke kullanmayı tercih ettik. Tüm teknik ve mekanik aksamları duvar önünde oluşturulan, yürüyebileceğimiz genişlikteki koridorlara ve tavan içine aktararak sergi süreçlerinde inşai çözümleri en aza
indirdik. İşlevlendirmekte güçlük çektiğimiz camlarla çevrili çatı terasını son dakika kararıyla bir kent bahçesine çevirerek program alanına dönüştürdük. Salt Beyoğlu’nun caddeye dönük, İstanbullaşmak projesinde olduğu gibi programlarını süreçlere dönüştürdüğü bir program makinası olmasına nispeten Salt Galata’nın tefekküre fırsat veren, gerektiğinde içine kapanarak bilgi ve araştırmayı koruyan ve destekleyen bir mekana dönüşmesi gerekiyordu. Bunun ilk adımını kütüphaneyi daha önceden banka şubesinin bulunduğu mekana alarak, mali işlemlerin yerine bilgi işlemeyi yerleştirmek suretiyle attık. Binayla ilk ilişki sonradan Salt Araştırma olarak tariflediğimiz kütüphane ve arşivi barındıran bütünün mekanı üzerinden kurulmalıydı. Bu hamleyle Salt Galata, yapı ölçeğinde Bankalar Caddesi’yle olan ilişkisinden koptu. Bina, tarihinde ilk kez tümüyle kamuya açıldı ve ortak avlu çevresinde yeniden kendi içine bakar hale geldi. Salt Araştırma kurum içindekilere ve dışındakilere eşit olanak sağlayan kamusal bir yapı biçiminde geliştirildi ve yeni kütüphane standartlarına göre işleyen, kullanıcı odaklı, altın sessizliğe inanmayan; sadece okumaya değil, paylaşmaya ve üretmeye de imkan sağlayan, yeni medyaları kapsayan bir mekan olarak tasarlandı. Salt Galata’daki sergi alanları kendi geçmişlerine göre biçimlendirilerek, Beyoğlu’ndaki salonlardan farklılaştılar. Hem bir fikir, hem bir mekan olarak işleyen Açık Arşiv restorasyon amacıyla yapılan müdahalelerin dışında yalnızca teknik olanakları içinde barındırmasını sağlayan tavan üniteleri ile sergileme işlevine özgü bir biçim kazandı. Osmanlı Bankası’nın ek binası olarak 20. yüzyıl başında inşa edilen ve proje dahilinde yıkılıp baştan yapılan binada yer alan sergi alanında ise tam bir beyaz küp yaratmayı tercih ettik. Kurumun ve uzantısında kentin klasik bir salondan çok çeşitli biçimlerde faydalanabileceği düşünülerek, yine bu tümüyle yenilenen ek binada 219 koltuklu bir oditoryum yapıldı. Oditoryumun küçük ölçekli performans ve konserler için kullanılabilmesini istedik ve koltuk sayısının çokluğuna sahne boyutlarının elverişliliğini yeğledik. Ek binada yer alan sergi, oditoryum ve kafenin yoğun olarak ihtiyaç duyduğu kullanıcı hizmetleri ana bina
zehra uçar ile mimarlar tasarım’ın birlikte tasarladığı bistro
59 XXI - ŞUBAT 2012
Bu ortamda Salt’ın kullandığı iki yapıyı programlar üzerinden ve misyon tarifi içinden tanımlamaya çalıştık. Asıl olan genelgeçer bir yaklaşımdan öte mekansal öğelerin nasıl işlemeleri, kullanıcılar için nasıl “performans” göstermeleri gerektiği yönünde belirgin tarifler oluşturmaktı. Örneğin, Beyoğlu’nda “Forum” dediğimiz alanın oluşumunda İstikal Caddesi’ni dikeyine kesen geçit ve sokaklarla olan ilişkisi bağlamında oldukça başarılı “kontamine” bir geçiş sağlayan Odakule’nin ilhamı, caddenin kendisi ile ilişki bağlamında içerisi ile dışarısı arasındaki eşiklerin indirilmesi kararı belirleyiciydi. Bu mekanda Centre Pompidou’nun tasarım sürecinde Piano ve Rogers’ın meydanı yapıya dahil etmek için duvar yerine sıcak hava perdesi kullanma önerisinden faydalanmayı da ihmal etmedik. New Museum’un façası, Tate Modern’in Turbine Hall’u gibi eşikleri ve açıları düşünerek Forum alanını, kimilerinin bilmeden içine düştüğü, kimilerinin niyetle geldiği, kimilerininse sadece sokaktan mola almak için kullandıkları bir yer olarak tarifledik. İstiklal Caddesi üzerinde ticari olmayan nefeslenme ve
dinlenme yerlerinin olmaması kamusal mekan olarak böyle bir hizmetin önemini artırdı. Salt’ın “endüstriyel” olandan, markalamaktan uzak duran zihniyeti doğrultusunda, bina cephelerine “isim tabelası” asmayarak ziyaretçilerin girişten itibaren kurumu kendi tahayyüllerinde oluşturmalarını, kendi Salt’larını kendi başlarına tarif etmelerini istedik. Aynı şekilde AVM’lerin, kültür kurumlarının, türlü çeşit binanın girişini tutan kapı detektörleri, X-ray cihazları, iki adım ardınızdan takibe alındığınız üniformalılar gibi gözetim alışkanlıklarına da rağbet edilmedi. Forum, bu özellikleriyle kültür kurumlarına gir(e)meyenleri de kabul eden, farklı deneyim ekolojileri arasındaki geçişlerin müzakere edildiği bir bölge olarak biçimlendi. Forumun hemen ardından gelen “Açık Sinema” program alanlarına geçişin ikinci basamağı; kapısız duvarsız bir gösterim, performans, konuşma ve dinlenme alanı olarak kurgulandı. Açık Sinema olgusuna geçişte bizi cezbeden örnekler arasında işleyişini çok beğendiğimiz Apple mağazalarındaki konferans salonları, en başarılı versiyonunu OMA’in New York’taki Prada dükkanında yaptığı oturma basamakları vardı. Kullanım dışında oldukları an her anlamda kapalı kalan, randımansız, israf yaratan mekanların aksine, önünden geçenlerde merak ve ilgi uyandıran, kentin sesini içine alan, her daim açık olan, mekanlar arası bir mekan hayal ettik. Girişin kafe ve dükkan gibi faaliyetleri barındırmaması yapının deneyimlenmesinde ticari işlevleri kullanıcının niyetine bırakmakla ilgili bilinçli bir seçimdi.
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
yumağı çözmek kolay değil. Örneğin, kültür ve sanat alanında hegemonyacı finansallaşma çağında kurumların ne gibi fırsatları olabilir? Yeni ortak hayallerin kurumlara sızmasının ve kurumları değiştirmesinin yeni araçları nelerdir? Kurumlar, daha önce kendilerine dair hiçbir anlatıya yer vermedikleri insanlar için nasıl anlamlı kılınabilir? Bir varsayımdan öteye gitmeyen otoritemizle gerekliliğine, zorunluluğuna inandığımız programlarımızı müzakereye açmanın yöntemleri nelerdir? Günümüzde kurumlar yere bağlı olmadıklarına göre, yeni e-araçları sıradan kullanımın ötesinde hayal ederek hangi buluşlara açılmalıyız? Biz profesyoneller kurumların şeffaflık düzeylerini kontrol edebiliyorsak, bize güven duyulmalı mı? Yani, bir kurum kuruluşu itibari ile kamusal değilse, nasıl kamusallaşır? Bunu becerebilir mi ve becerirse ne süreliğine? Kurumlar bu zamanda nasıl öğrenmektedir? Bir sergi ne zaman bitmiş sayılır? Bir kitap ne zaman tamamlanır? Bir proje ne zaman sona erer? Bugün hala tamamlanmış, sonlanmış işlere gerek var mıdır? Klasik normatif taslakların yürümediğinin herkese malum olması gereken bu zamanda yeni bir kurum kurmak parametrelerin karmaşıklığı nedeniyle hem çok zor hem çok kolay. Tek gerek “endüstriyel” modellere itibar etmemek.
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL ŞUBAT 2012 - XXI 60
proje adı: Salt Beyoğlu proje tarihi: Aralık 2010 - Şubat 2011 proje yürütücüsü: Garanti Bankası İnşaat Grubu yeniden işlevlendirme projesi: Han Tümertekin ve Mimarlar Tasarım mimari proje uygulama sorumlusu: Güzide Öge rölöve, restitüsyon ve restorasyon projesi: Ali Emrah Ünlü - EMR Mimarlık Restorasyon bölgesel tasarım mimarları: Hakan Demirel, Arif Suyabatmaz Mimarlık (Açık Sinema); Ömer Ünal (Mağaza), Koray Özgen (İşaretlendirme ve Yönlendirme Tasarımı) uygulama: EFESKA / SİSKA İnşaat - Esin Eştürk proje bilimsel danışmanı: Prof. Dr. Oğuz Ceylan malzeme analizleri: Prof. Dr. Ahmet Ersen statik danışman: Prof. Dr. Ahmet Saygun statik proje: Celal Erdem elektrik projesi: Enkom güvenlik danışmanlığı: Senkron aydınlatma danışmanlığı: Jan Van Lierde, Lofts mekanik ve havalandırma projesi: Haluk Derya yangın danışmanlığı: Prof.Dr. Abrurrahman Kılıç akustik danışmanlığı: Proplan yeniden işlevlendirme denetimi: Promim dikey taşıma: Otis görsel-işitsel danışmanlık: Senkron
dahilinde bulunan sirkülasyon alanlarında çözüldü. Danışma, vestiyer, kilitli dolaplar ve tuvaletleri kapsayan bu hizmetler en yoğun işlevleri taşıyan üç kat boyunca süren bir çekirdek halinde tasarlandı. Programatik tarifi çok net olan bu işlevler için geliştirilen tasarım, bir yanda binaya karakterini veren mermerin yapı malzemesi haline geldiği ana kadarki evrelerini gösteren, diğer yanda gündelik alışkanlıklarımıza yeni deneyimler sunmayı deneyen yaklaşımlar ortaya koydu. Salt’ta iletişimi karşılıklı tutma ve ziyaretçileri kullanıcılara çevirme niyetlerimizin mekansal karşılık bulduğu önemli bir program bileşeni atölyelerdi. Binanın tümünün sergileme işine ayrılmamasının ardında yatan sebep karşılıklılığı ve paylaşım biçimlerini yeni deneyimlere açan ara mekanlar yaratmak. Atölyeler, Salt’ın ilgi alanına giren konularda toplantılar düzenlemek için kullanıcılardan kaynaklanan kısa süreli programlama önerilerine açık esnek mekanlar. Tasarımda kısa zamanda, çok çeşitte konuşma, sunum, yeme-içme düzenlerine uygun yanıtlar verecek bir sistem kurulması esas kriterdi. Binanın kullanımında en kamusaldan en özele gittiğimizde kuşkusuz ofisler en son sıraya yerleşiyorlar. Ancak bu mimari programın oluşturulması sırasında ofislerin herkesin görüşüne açık olmadığı için göz ardı edilebilecekleri anlamına tabii ki gelmedi. Salt’ta istediğimiz çalışma ortamı tek başına ve grup halinde
çalışmalara izin verecek, her çalışanın kendi araştırdığı konuyu diğerleriyle kolaylıkla paylaşacağı bir ofisi tarifliyordu; karşılığında önerilen parlamento kurgusu bu ihtiyaçlara yanıt veren bir düzen olarak kabul gördü ve uygulandı. SALT’ın bir fikirden kurumsal bir varlığa dönüşmesi sürecinde kuruma göre inceltilen düşünme pratiklerinden önemli biri söz konusu mekanlara dair olandır. Program ve mekan arasındaki ilişkilerin tayin edilmesinin yanı sıra mimari projelerin elde edilmesi adımında alışmadık bir yönteme başvurduk. İki yapının kapsaması ve esnetmesi öngörülen bir grup programı, farklı mimarlık ve tasarım ekiplerinin yorumuna açtık. Projenin başından itibaren her iki yapının yeniden işlevlendirilmesi çalışmasını yürüten Han Tümertekin, başka ekiplerin sürece dahil olması fikrini destekledi. Projenin işvereni konumunda olan Garanti Bankası bu zor, karmaşık, sonu belirsiz süreci sahiplendi. Bu doğrultuda Salt Beyoğlu’nda Açık Sinema Hakan Demirel; Salt Galata’da kullanıcı hizmetleri birimleri Autoban, Salt Araştırma Şanal Mimarlık Planlama, atölyeler Arif Özden ve Tanju Özelgin, ofisler Superpool, oditoryum Zoom TPU; her iki binadaki Robinson Crusoe 389 dükkanları Ömer Ünal tarafından tasarlandı. Bu süreci doğuran ve sürecin herkes tarafından kabul görmesini sağlayan düşünme biçimini ortaya koymak gerekiyor. Salt’ın araştırma alanlarından birisi Türkiye
mimarlık ve tasarım tarihidir. Ancak bunun bir arşiv çalışması ve belki birtakım sergilerden fazlasına evrilmesine ön ayak olmak ve bu alanlarda pratiğe dahil olmak önemsediğimiz bir tutumdu. Bu, her şeyden önce yapının tepeden tırnağa tek anlayışa bürünmesindeki sakıncaya karşılık tasarım sürecini kalabalık ama verimli bir tartışma ortamına dönüştürmemiz fırsatını beraberinde getirdi. Binalarda uygulamaya geçilmek üzereyken Türkiye’den farklı tasarım ve mimarlık profesyonelleriyle görüşmeler yürüterek hem farklı özellikleriyle başlı başına çalışılması gereken mekanları, hem de mekanlar üzerinde birlikte çalışmak istediğimiz ekipleri belirledik. Mekana özel gereksinimleri her mekan içinde detaylandırabilmek olağanüstü bir deneyimdi. Sürecin işletebildiğimiz bir diğer veçhesi de Türkiye’deki ürün ve mekan üretimine araştırma ve yeni ürünler ile kendi bünyemiz dahilinde katkıda bulunmak oldu. Bu çerçevede, Ömer Ünal’ın Robinson Crusoe 389 için yaptığı tasarım, basitten komplekse modüler bir ürün olarak başka alanlara da açık hale geldi. Şanal Mimarlık Planlama’nın Ersa ile geliştirdiği kütüphane rafları sistemi satışa sunulan bir ürün halini aldı. Sadi Öziş’in 1964 yılında tasarladığı sandalyeleri Salt Araştırma için yeniden üretildi. Özel ürünlerin yanı sıra neredeyse tümü Türkiye’den mobilya ve malzeme seçimlerimizle de kurumun yerle ilişkisine hangi açılarda kritik yaklaştığını örneklendirme imkanı bulduk.
Açık Sinema YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Suyabatmaz Demirel Mimarlık
Salt Beyoğlu'nda yer alan açık sinema adeta İstiklal Caddesi’nin çıkmaz bir sokağı gibi. Forum alanı ile İstiklal Caddesi’ne bağlanan bu mekan adından da anlaşılacağı gibi açık bir mekan. Açıklığı yalnızca kapısının olmayışından kaynaklanmıyor, mekanın fikre açıklığını da temsil ediyor. Bu bağlamda Salt'ın müdahaleye açık, esnek bir mekan olma isteği bu mekanın her türlü etkileşime açık haliyle ete kemiğe bürünüyor. Bahsi geçen çıkmaz sokak olma haliyle de bu durum iyice pekişiyor. Çıkmaz sokaklar sonlu olmaları ile kendi içlerinde sonsuz imkanlar tarif ederler. Bu yerin kendisi de kullanımı sürekli güne, saate, kullanıcıya göre farklılaşacak esnek bir mekan olma eğiliminde. Forum alanında kullanılan zemin kaplamasının aynısına sahip olan açık sinema, forum alanının devamı. Bu sayede yapıya giren bir kullanıcı mekan içerisinde gezinirken kendisini açık sinemada bulabilir, herhangi bir bariyer ile sınırı çizilmemiş bu yer forum alanı ile hemhal olmuş durumda, farklı deneyimleme biçimlerine izin veren mekan ile düpedüz keyifli bir yol geçen hanı burası. Forum alanının sonunda hafif bir rampa ile yükselerek içerisine düşülen açık sinema kullanıcıya konsantre bir alan yaratabilmekte. Kimi kullanıcının oturarak, kimisin ayakta izlediği, dilenen zamanda dahil olunan ve dilenen zamanda terk edilebilen bu mekan hiç bir şey dikte etmemekte. Zemindeki oturma birimleri bulundukları yerde yatay hareket edebilirler, bu sayede mekan rasyonel bir izleme hali sunarken birden farklılaşarak sokak haline dönüşebilir. Bu dönüşüm ile mekan tekrar tanımlanır, kullanıcıların mekan içindeki hareketleri de izlenir hale gelir. Bu sayede mekana giren çıkan kişiler performansın birer parçası haline gelirler, tıpkı bir sokakta olabileceği gibi. Mekanın strüktüre ediliş biçimi zaman zaman farklı kullanımların da yolunu açar; koltuk, oturmanın yanı sıra yaslanma görevi görür bu durumda oturulan yer zeminin ta kendisidir. Böylelikle mekan kullanıcısının mekanda kendine ait durma, oturma, izleme imkanları çeşitlendirilir.
fotoğraflar: Orhun Ülgen
61 XXI - ŞUBAT 2012
kesit
plan proje yeri: Beyoğlu, İstanbul mimari proje: Suyabatmaz Demirel Mimarlık proje ekibi: Hakan Demirel, Orhun Ülgen, Mustafa Uzman, Esin Ayar Yasuk proje tarihi: 2010 - 2011 inşaat tarihi: 2010 - 2011 alan: 160 m2 işveren: Salt Beyoğlu
erişim şeması
maket fotoğrafı
Salt Galata Han Tümertekin ve Mimarlar Tasarım
ŞUBAT 2012 - XXI 62
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Han Tümertekin Salt Galata’nın restorasyonunda belli bir oranda geriye gidildi. Benim benzeri durumlardaki refleksim mümkünse yapının inşa edildiği ilk ana geri dönmek, o andan itibaren binayı izlemek. Salt Galata’nın bazı orijinal çizimleri zaten Osmanlı Bankası Arşivi'nde bulunuyordu, restorasyon uzmanlarının da devreye girmesiyle birlikte yapının bütün evreleri ortaya çıkarıldı. Yanılmıyorsam restütisyon hazırlandığında yapının beş ayrı evre geçirdiğini gördük ve bunların büyük bir bölümü ek binadaydı, yani ana bina pek değişikliğe uğramamıştı. En başından bu zamana dek geçirdiği evrimleri izleyip, yapacağımız müdahaleyi yeni bir aşama olarak konumlanmak yatkın olduğum bir tavır zaten. Dolayısıyla bizim yaptığımız müdahaleler de sonsuza kadar kalacak müdahaleler değil. Yaptığımız; belli bir dönemin, belli ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan müdahaleler. Bu projenin en başına dönmemin nedenlerinin birincisi; değişiklikleri izleyebilmek, ikincisi ise ilk düşünceye yaklaşabilmekti. Binada sonradan yapılan birkaç önemli müdahalenin mekan kalitelerini zedelediğini fark ettik. Bunların başında ortadaki büyük boşluğun üstündeki müdahaleyle gün ışığı faktörünün ortadan kaldırılmış olmasıydı. Nitekim binayı çizimlerde izleyerek ve genel mekan kurgusunda gözlemleyerek zaten bu ışığa sahip olduğunu anladık ve binayı sökmeye başladığımızda üzerindeki camlarla birlikte orijinal konstrüksiyonla karşılaştık. İkincisi de son derece görkemli olan merdiven kovasının ortasına eklenmiş oldukça sıradan gözüken asansör kulesiydi. Binanın ilk zamanlarına ulaşıldığında bunların olmadığını ve bu iki değişikliğin sonradan yapıldığını gördük. Bunları ortaya çıkarmak güzel bir durum. Her şeyden önce, binayı mimarının kurduğu mekanlara ve mekan kalitelerine kavuşturmak bir sorumluluk. Dolayısıyla bu iki müdahaleyi gerçekleştirdik; ışığı içeri geri soktuk ve asansörü de bulunduğu yerden kaldırarak binanın orijinal kurgusunda olmasa da giriş holünü uzattık. 1890'lardan kalma bir bina doğal olarak bugünün bazı ihtiyaçları karşısında yetersiz kalıyordu, havalandırma sistemleri, gelişmiş düşey sirkülasyon sistemleri ve kablolama gibi. Tüm bunların yanında kritik bir işlev değişikliği gerçekleştirdik. Burası bir banka genel merkezi olarak tasarlanmıştı. Dolayısıyla son derece içe dönük, güvenlik duygusunu pekiştiren bir mimari ifadeye ve mekan kurgusuna sahip bir yapıyı, kamusal bir mekana çevirmeye çalıştık. Mümkünse sokaktan geçen herkesin engelsiz girip çıkabileceği bir bina hedefledik. O nedenle de giriş holünde yapılan müdahale, bir oranda bu yeni kamusal alanın, yani sokağın uzantısı olarak giriş holünün yeniden kurgulanmasıyla gerçekleştirildi. Buraya yapılan müdahaleyle giriş holü, binanın daha önce içe dönük olan kurgusunun en dışa dönük kılındığı bölge halini aldı. Girişin, ucunda bir asansör kulesiyle tıkanmış halinden Haliç'in karşı yamaçlarının algılanmasını sağlayan büyük bir açıklıkla şehre açılan bir kurguya geçtik.
fotoğraflar: Cemal Emden
Galata’daki binanın kendine has özellikleri çok kuvvetli; onun için de mümkün olduğu kadar binanın orijinal kalitelerini ortaya çıkarmak akıllıca ve doğru bir tavır. Mesela, uzatılmış olan giriş holünün zemin kaplaması bir tartışma konusu oldu aramızda. Mevcut hol şimdiki holün yarı uzunluğundaydı ve o dönem binalarda sıkça bulunan siyah takozlu beyaz Marmara mermeriyle döşenmişti. Daha önce giriş holü olmayan ama artık yeni durumda giriş holünün uzantısına dönüşen alanın zemin kaplamasında bu yüzden samimi bir eski-yeni tartışması geçirdik. Oradaki döşeme kaplaması acaba bu var olanın uzantısı mı olmalıydı, yoksa klişe olan eski ile yeninin okunaklılığı sağlanmalı mıydı? Bu teorik ve kavramsal tartışma sonucunda varolan döşeme dokusunun aynen sürdürülmesi yönünde karar alındı. Neyin eski, neyin orijinal, neyin eklenti olduğunun anlaşılması gerektiğini savunan fikri klişe buluyorum.
Kendi modernist reflekslerim ya da defolarım adına bu binadan çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Binanın genelinde yeni olanın okunması gibi bir çaba yok. Aslında mimarlıkta yeni ne var diye başlayabiliriz sorgulamaya. Yerçekimi olduğu sürece, güneş doğudan doğup batıdan battığı sürece mimarlıkta yeni, ancak teknoloji olabilir. Yoksa yaşantıya, insan davranışlarına, insanın dünyada var olma şekline ilişkin çok ciddi bir yenilikten söz edemeyiz. Bu nedenle de yapıda bazı öğelerin yeni olduğunu bakar bakmaz anlıyorsunuz, en kolay anlaşılanı belki de çelik ve cam olmalarından ötürü asansörler. Bir diğeri de yapının bir dönem kaybettiği günışığını içeri almamızı sağlayan çatıdaki heliostatlar. Güneşi gün boyu takip edip aynı gün ışığı yoğunluğunu mekanlara gönderen bu ayna sistemi, ileri teknoloji. Bazı şeyler çok okunaklı şekilde, bazılarıysa farkında olamayacağımız şekilde yeni. Tasarımın
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL 63 XXI - ŞUBAT 2012
karşı sayfada Merdiven kovası bu sayfada solda üstte: Giriş holü solda: Ara katlardan avluya bakış üstte: Salt Galata’nın cephesi arka sayfada üstte: Avluya bakış altta solda: Zehra Uçar ile Mimarlar Tasarım’ın birlikte tasarladığı restoran altta sağda: Arşiv
ŞUBAT 2012 - XXI 64
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
başında bir cümle kurup da ne pahasına olursa olsun onu hayata geçirme inadı yerine, binanın her noktasını ayrı ayrı ele alıp hak ettiği davranışı geliştirmek tercih edildi. Her iki Salt binasının günümüz tasarım dünyasını da yansıtacak şekilde donatılmaları için disiplinlerarası bir çalışma yapma fikri ilk günden beri vardı ama doğal olarak her iki proje de belli bir olgunluğa erişmeden çok gündemde değildi. Ne zaman ki yeni işleve göre iki binanın da temel mekan kurguları olgunlaştı, o zaman tasarımcılar seçildi ve birlikte çalışmaya başladık. Bu, ilk günden itibaren koordinasyonunun zor olması beklenen, şantiyeye süre ve maliyet açısından yükler getireceği bilinen bir projeydi ve nitekim öyle de oldu. Ama sonunda bu düzeyde başarılması çok zor olan bir işti. Binaya, böyle bir kamusal mekana çok şey kattığı kesin, bir zenginlik getirdi. Çalışma yöntemi olarak çok sayıda ve farklı türlerde toplantı yaptık. Başta her tasarımcı grubun yapıların genel mimariyle diyaloglarını sağlamak için toplu görüşmeler yapıldı. Bütün tasarımcılarla birlikte saatler süren toplantılar gerçekleştirdik. Genelde o toplantılar, toplu bir şekilde tasarımcıların ilk fikirlerini sunmaları şeklinde gelişti. Bütün tasarımcılarla birlikte buluşuyorduk, sunumlarını gerçekleştiriyorlardı ve birlikte çeşitli değerlendirmeler yapıyorduk. Genel tavırlarda hemfikir olduktan sonra, tasarım gruplarıyla birebir, teknik boyutu fazlalaşan toplantılar yaptık. Sonrası şantiyeye bu tasarımların entegre edilmesi aşamasına gelindi ki teknik açıdan oldukça zorlanılan bölüm oydu çünkü her tasarımcı grubun çizim tekniği ve katman adlandırması farklıydı. İşin bunların hepsinin koordine edilmesi ve tek bir dile kavuşturulması gibi karmaşık, teknik bir boyutu da vardı. Bu koordinasyonu Zehra Uçar üstlendi ve de iş iyi bir yere vardı. Böyle bir işbirliğinin amacı zaten mümkün olduğu kadar çeşitliliği ve zenginliği işin içine katmaktı. Yine de bu müdahalelerin hala bütüne hakim olmadıklarını söyleyebilirim. Herhangi bir özel tasarlanmış mekanın ya da durumun binanın önüne geçtiğini düşünmüyorum. Bütün parçaların ortak tasarım dili binanın önüne geçmemek üzerine. Yaptığımız toplantıların temel nedeni de buydu. Yıllarca üzerinde çalışılmış ve pek çok girdi sonucunda olgunlaşmış mimarinin deforme edilmemesi ve var olan mekansal kalitelerini vurgulamak ve ortaya çıkarmak üzerinde hep durduk. Bu, son derece bilinçli olarak alınmış bir tavır. Zaten bu kadar güçlü bir mekan içerisinde yapılacak bir müdahaleyle daha da güçlü bir tavır almanın alemi de yok. Üç yıl projelendirme ile onayların alınması ve yaklaşık iki yıl da şantiye olmak üzere proje beş yıl sürdü. Salt'ın kurumsal yaklaşımı kaçınılmaz olarak projeye yansıdı tabi ki ancak başka bir kurumsal yaklaşım bana ne kadar farklı bir mimari tavır aldırırdı bilmiyorum. Burada kendiliğinden örtüştü belki. Herhangi bir yapı ya da mekan tasarlarken yatkın olduğum şey bir sistem oluşturmak ve onu bir sistem olarak çözmek. Burada, Salt'ın kurumsal anlayışı, kendisini zorlanmadan hayata geçirmeye yatkın bir mimari eğilimle buluştu. Şimdiye kadar düşünmediğim bir örtüşme bu, ama var.
görünüş
zemin kat planı
1. kat planı
eskizler 2. kat planı
4. kat planı
65 XXI - ŞUBAT 2012
kesit
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
proje adı: Salt Galata proje tarihi: Aralık 2010 - Şubat 2011 proje yürütücüsü: Garanti Bankası İnşaat Grubu yeniden işlevlendirme projesi: Han Tümertekin ve Mimarlar Tasarım proje koordinatörü: Zehra Uçar bölgesel tasarım mimarları: Autoban (Islak Alanlar); Tanju Özelgin ve Arif Özden (Toplantı Mekanları); Zoom TPU- Atilla Kuzu ve Levent Çırpıcı (Oditoryum); Superpool (Ofisler); Şanal Mimarlık (SALT Araştırma); Ömer Ünal (Dükkan); Koray Özgen (İşaretlendirme ve Yönlendirme Tasarımı) uygulama: Promim Mimarlık ve Restorasyon İnşaat Turizm restorasyon projesi: İTÜ Döner Sermayesi proje bilimsel danışmanı: Prof. Dr. Yegan Kahya malzeme analizleri: Prof. Dr. Ahmet Ersen statik danışman: Prof. Dr. Feridun Çıllı statik proje: Celal Erdem elektrik projesi: Enkom güvenlik danışmanlığı: Senkron aydınlatma danışmanlığı: Jan Van Lierde, Lofts mekanik ve havalandırma projesi: Haluk Derya yangın danışmanlığı: Prof. Dr. Abrurrahman Kılıç akustik danışmanlığı: Proplan yeniden işlevlendirme denetimi: Promim dikey taşıma: Otis görsel-işitsel danışmanlık: Senkron
Salt Araştırma
ŞUBAT 2012 - XXI 66
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Şanal Mimarlık
Alexis Şanal Salt Araştırma Merkezi araştırma, fikir alışverişi, etkileşim ve içerik üretimi için kamusal bir araç olarak hayal edildi. Tarihi yapının eşsizliği ve avlunun mekansal hacmi izlenesi öğelerdi. Bu nedenle bizim tasarım yaklaşımımızda her ikisi de bir diyalog içinde sürdürüldü. Tasarımdaki malzeme ve biçim seçimlerini belirleyen öğeler; yapının kendi geç 19. yüzyıl eklektik tarzı, diğer tasarımcıların yapının güncel karakterini yaratmak için başvurdukları yaklaşımlar ve Beyoğlu’ndaki Salt yapısı ile ilişki kurma fikriydi. Kullanıcı grubun verdiği mekansal organizasyona yönelik proje tanımında potansiyel kullanıcılar ve ziyaretçilerin çeşitliliğiyle sosyal etkileşim hedefleniyordu. Bizim buna yanıtımız ise mekanın çevresi boyunca bildik okuma ve araştırma noktalarıyla istif alanları yaratmak, ardından her biri farklı etkileşim alternatifleri sunan sekiz değişik yerleştirme tanımlamaktı. Ve, en son yapılacak olan da enstitünün özel koleksiyonunun ve hizmetlerinin "olmazsa olmaz" öğelerini gösterime açmaktı. Bu "olmazsa olmaz"lar avluya açılan gözenekli yeni bir köşe tanımlamak üzere düzenlendiler: nadir kitaplar rafı, sanatçı arşivi, yeniler, karşılama masası ve araştırma istasyonları. Dahası, kapsayıcılık kavramı devreye girdi; geçmiş nesillerden İstanbul’un önde gelen tasarımcılarının zanaat geleneğini ve bugün mobilya imalatında henüz yerel olarak erişilememiş belirli performans kalitelerini anlatmak üzere her bir mobilya yerine özel olarak seçildi. Tüm işlerimizde olduğu gibi bunda da süreç, bir dizi yoğun atölye çalışmasıyla başladı. Bu çalışmaların katılımcıları kütüphaneciler, kültür merkezinin içerik ekibi, restorasyon ve tasarım koordinasyonu ekiplerinden temsilcilerdi. Beşli dizi halinde gerçekleştirilen atölye çalışmaları çevresel konseptin özgünlüğünü, beklentileri ve mekansal programı şekillendirdi. Sonuçları ambiyansı tanımladı: Sanat koleksiyonu bloğumu keşfetmek üzere olanın kim olduğunu görmek, duyurmak, ifşa etmek, diğerleriyle birliktelikten öğrenilen etkinliklerden ilham almak, ortak bir gelecekten yana olmak, oyun oynamak, tadını çıkarmak, katılmak, dahil olmak, yaratmak, etkilemek, dans etmek, eğlenmek, öğrenmek, bulmak, yer üretiminin (place-making) ve deneyimin parçası olmak, bir bütün olarak koleksiyon, katları açmak, katmanlamak, dünyaya uyum sağlamak, harmanlamak, kent, bahçe, lobi, avlu, İstiklal, tepeden bakmak, sürekli akış, ışık, hava, insanlar, içerik, manzara, bakış açıları, uzak, yakın, tüm, parçalı, odaklı, paylaşımlı, duyurmak, almak, vermek, değiş tokuş etmek. Yaklaşımımızla bireysel parçalar üzerine olduğu kadar bütün üzerine de bir şeyler söyleyen bir yer yaratmayı amaçladık. Değişebilen, eklenip çıkarılabilen parçaların yanı sıra "orada olma"yı imleyen bütüne de odaklandık. Bizim katkımızda özgün olan anlatılar kavramı ve onun aracılığıyla yer "hissi"ni yaratan öğeler. Tasarım anlatılarımızı üç farklı objeyle açık bir şekilde ortaya
fotoğraflar: Refik Anadol
koyduk. Her bir obje diğerleriyle iletişim halinde dokunsal bir öykü anlatıcı. Bunlardan biri ses ve dokudan (pufpuf), biri ışık ve diyaframdan (iki kişilik sinema), biri de geometrik inşa ile ölçekten (sanatçı arşivi) meydana geliyor. Her biri araştırma merkezinin gerek iç mekan gerekse dış mekandaki sınırlarının ötesinde olanları içeri çekerek ne olduğunu keşfetmek amacıyla konumlandırıldı. Her bir obje kontrplağın kendi doğasının ötesine geçmeye ve dahası basit bir yöntemle böylesi sıradan bir malzemenin zarafetini vurgulamaya çalışıyor. Birleştirici anlatılardan bir diğeriyse mekan için tasarlanmış döşemelerde görülebilir. Bu, Perşembe Pazarı ve Tarihi Yarımada’ya bakan oval pencereden görülen yukarıdan Galata manzarası. Kentle yeniden kurulan ilişki ve araştırma merkezinin avlunun üstündeki katlardan da deneyimlenebilmesi hep göz önünde bulunduruldu. Zamanla, daha fazla öykünün ortaya çıkmasını, duvarların enstitünün misyonuna, Salt etkinliklerine, başka etkinliklere, online kataloglara evsahipliği yapmasını umuyoruz. Yere Özgü Referanslar Pufpuf, İstiklal Caddesi’nin 2007’de alınan ses kayıtlarından yola çıkılarak, bir yandan da Galata semtinde doğaya referans veren dekoratif desenlerin tarihini vurgulamak amacıyla kontrplak üzerine kazılı bir desene sahip. İki Kişilik Sinema, kışın hafifçe görünen yaz sabahlarıysa mekanın merkezine dek nüfuz eden güneşin hareketine göre biçimlendirildi. Açılar ışığı yansıtarak bir köşe atmosferi kazandırıyor, diyaframlarsa ekinokslara göre konumlandırılıyor. Ortaya çıkan imajın kendisi bedenlerimizin ellerimizi kullanımıyla çerçeveleniyor. Sanatçı arşiviyse Alexandre Vallaury’nin avludaki dekoratif Korint başlıklarını yaratmak için kullandığı daire geometrisinden faydalanılarak, +/-4x’le ölçeklendirilmesiyle tasarlandı. Bu geometri daha da işlenerek kütüphaneden itibaren görsel önceliğin sanatçı arşivi koleksiyonunda olması
ama tepeden bakıldığında görsel önceliğin hacmin avluyla ortak paylaştığı geometri olması hedeflendi. Kontrplağın tercih edilme nedeni hem ziyaretçileri kontrplak kadar sıradan bir malzemenin iyi marangozlukla ne gibi potansiyeller taşıdığı konusunda heyecanlandırmak hem de Salt Beyoğlu’ndaki sergilerle ortaya çıkacak gelecek potansiyellerin bu anlatıda da aktif olduğunu ziyaretçilere göstermekti. En büyük başarılarımızdan biri 1950’lerden bugüne sergiledikleri eşsiz yaklaşımlarıyla kütüphane ortamına katkıda bulunan tasarımcıların çeşitliliğiydi. Tasarımcıların her biri için performans kriterleri ve konfor koşulları kaçınılması gereken sorunlardan ziyade bilgi eksenli tasarımın parametreleri olduğundan; onları asıl zorlayan, ürünlerini belirli bir bağlam içinde ve araştırma merkezinin sosyal gereksinimlerine uygun şekilde tasarlamaktı. Sadi Öziş’in Sufi sandalyeleri kente bakıyor, Aziz Sarıyer’in Tot masaları tüm detaylarıyla birincil araştırma istasyonlarına ev sahipliği yapıyor, Derin Sarıyer’in Flat koltukları okuma, çalışma ve tartışma için avluyu hareketlendiriyor, Superpool’un dalgalı iş istasyonları Salt’ın olmazsa olmazlarını destekliyor. Diğer yandan da Ersa ile birlikte yarattığımız kütüphane istif sistemimiz de mekanda konumlanıyor. Mekandaki yönelim ve kütüphane koleksiyonu için Özgen Design tarafından geliştirilen grafik tasarım da tarihsel ortamın desen ve malzeme ifadelerinden ilham alarak duyusal olarak bilgi aktarıyor. Başka isimleri de davet etmeyi sevmemizden ve mekanın dokusunu hafifçe değiştirmeyi istediğimizden ‘tartışma alanı’nın görsel tasarımı için ilk öneri Refik Anadol’un dijital işleri olacak, bu henüz tamamlanmadı. Aydınlatma tasarımı ve yapının restorasyonu bizim iş kapsamımızın dışındaydı. Önümüzdeki binyılda mekanın duyusal deneyimine katkıda bulunacak nice büyük dehaların ortaya çıkmasını umuyoruz.
zaman içinde gelişme eğilimi olan bu araştırma mekanı için bir esneklik sağlıyor. Bilgilerin kutuların dört yüzünde de tekrarlandığı bu çözüm, kullanıcıları ve bu mekanı ilk kez ziyaret edenlerin kolayca algılayabilecekleri bir niteliğe sahip. Yönlendirme programının ve tasarımının böyle bir kültürel projeye zamanında entegre edilmesi Türkiye’de nadir görülen bir tutum, tabii ki bu yaklaşım bizim için de ayrı bir motivasyon kaynağı oldu ve tasarım ofisi olarak proje sürecinde farklı bir duruşu da ortaya çıkarmamıza olanak sağladı.
sanatçı arşivi
pufpuf
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
SALT Araştırma işaretlendirme ve yönlendirme tasarımı Ozgen Design Studio / Koray Özgen Koray Özgen Salt Araştırma'nın bağımsız işaretlendirme ve yönlendirmelerinde de Salt’ın genel yönlendirme sistemindeki kavramsal tasarımına paralel bir yaklaşım uygulandı. Salt Araştırma'nın yoğun dokümantasyon ve mobilya ortamında, yönlendirme, tanımlama ile bilgilendirme basit ve pratik bir sistemle sağlandı. Asılı ve raf üstüne koyulan, kare prizma kutulardan oluşan bu sistem
67 XXI - ŞUBAT 2012
iki kişilik sinema
proje adı: Salt Araştırma yeri: Karaköy, İstanbul kullanım: Kütüphane, kültür, multimedya üretimi brüt zemin alanı: 600 m2 strüktür: Tarihi 19. yüzyıl yığma sistem ve ahşap mimarlar: Murat Şanal, Alexis Şanal, Begüm Öner proje ekibi: Orkun Beydağı, Pillippa Tamsin, Sedef Zorbozan bitiş tarihi: 2011 işveren: Salt proje yönetimi: Garanti ana yüklenici: PROMIN mobilyalar: Karre, Derin, Ersa, Herman Miller by BMS görselleştirme: Mimaj maketler: Atölye K eskizler: Murat Şanal
asma kat planı
zemin kat planı
Atölyeler
Arif Özden, Tanju Özelgin Proje Grubu: Can Güvenir, Neslihan Kurtuluş
ŞUBAT 2012 - XXI 68
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Eski tarihi binanın, yeni ve güncel kullanıma yönelik dönüşüm sürecinde tasarladığımız toplantı odaları bölümünde, tavır olarak mümkün olduğu kadar geride durarak yeni işlevin ihtiyaçlarını sessiz bir tasarım anlayışıyla cevaplamaya çalıştık. Düşündüğümüz mekan atmosferini tamamlayan ve akustik bir malzeme olduğu için zeminde masif doğal parkeyi tercih ettik. Duvar, tavan ve mekana eklenen bütün elemanlar orta ton gri bir renkle bitirildi. Burada monokrom bir etki arandı ve malzemelerin kendi
doğal dokuları sayesinde birbirlerinden ayrışmaları düşünüldü. Atölyeler, istendiğinde bölünebilen iki adet ve bir tane sabit olmak üzere üç ana mekandan oluşuyor. Sabit olan mekan diğer mekanlara göre binanın geçmişine, belleğine referans verecek şekilde tasarlandı. Binada geçmişte kullanılmış farklı masaları bir araya getirip birbirlerine uygun olduğunu düşündüğümüz parçaları kesip çıkartıp ekleyerek yeni bir kolaj masa oluşturuldu. Bu mekan; genel renk duygusu, aydınlatma anlayışı, kullanılan mobilya ve aksesuarlar ile her anlamda geçmişten izler taşıyor. İstenildiğinde bölünebilen diğer iki oda için düşünülen mobilyalarda ise herhangi bir döneme ya da yönelime referans vermeksizin sadece o mekan ve işlev için yeterli olabilecek, kendi gibi olan ve dürüst mobilyalar tasarladık.
sabit atölyenin üç boyutlu çizimi
mobilyaların üç boyutlu çizimleri
büyüyebilen atölyenin üç boyutlu çizimi
mobilyaların üç boyutlu çizimleri
sabit atölye odası
atölye planları
Ofisler Superpool
Selva Gürdoğan Salt öncesinde Platform Garanti ve Garanti Galeri için Superpool olarak bir sergi ve bir de kitap hazırlamıştık. İki çalışma da Salt’ın deneysel düşünceye desteğini, maddeleşmesi için hazırladığı zemini hissettirdi bize. Onlarla birebir çalışmak, bir işveren - projeci ilişkisi değil, beraber öğrenilen, tartışılan, demokratik bir keşif süreci. Galata Binası içerisinde Salt ofislerini tasarlamamız istendiğinde bir süre, önceki çalışmalarda bizi olabildiğince yaratıcı olmaya nasıl yönlendirdiklerini anlamak istedik: Salt nasıl çalışıyordu?
Odanın kullanımının esnek olabilmesi için masaları çift taraflı kullanılabilecek şekilde tasarladık. Tabla, kalınlığı içerisinde aydınlatma ve elektrik donanımına sahip. Beyaz formika çalışmak için dayanıklı bir yüzey, çekmecelerin içerisi ise meşe. Dolaplarıysa duvarlarla birlikte düşündük. Programlama ofisinde kapı ortadaki boş alana açılıyor. Şimdi ziyaretçi olarak her girişimizde yoğun bir çalışmanın ortasında buluyoruz kendimizi. Bu boşluk, hemen bir beklenti oluşturuyor odada, Salt’ta o gün konuşulan şeylerin izlerinin olup olmadığına bakıp anlamaya çalışıyoruz. Her seferinde ortada yeni bir şey bulmak sevindiriyor bizi.
Salt bir tasarım ofisi, sanatçı stüdyosu ya da reklam ajansından farklı. Sergi, etkinlik ya da kitap olmak için hızlı hızlı somutlaşmıyor düşünceler. Öncelikli işleri düşünceleri yazmak, tartışmak, bekletmek, tekrar ortaya çıkarıp değerlendirmek, inceltmek, daha keskin, daha kullanışlı kılmak, tasarımcılar, araştırmacılar, sanatçılarla düşünceleri zenginleştirmek. Daha sonra da paylaşmak için geçici olarak somutlaştırmak. Fikir alışverişine imkan verecek oturma düzenleri aradık. Masa düzeni modüler, esnek olabilir ya da hareketli bölme duvarlar olabilirdi. İçerisi bir peyzaj gibi algılanıp, farklı yüksekliklerde oturma çalışma alanları olabilirdi, bu önerilerin olduğu birçok hızlı yapılmış maket var elimizde. Bunların içerisinde bir de parlamento adını verdiğimiz önerimiz vardı. Dairesel bir orta alanın etrafında düzenlenmiş bir oda. Ortası boş, bazen bir toplantı düzenine elveren, bazen bir sunumun yapıldığı, bazen üzerinde çalışılan bir serginin maketinin koyulabileceği bir boşluk. Bu fikir üzerinde biz biraz düşünelim dediler. Demokratik bir süreçle parlamento, uygulanacak proje olarak seçildi. Bundan sonra binayla ilişkiyi tanımlamaya çalıştık. Binanın özgün karakterinin ve bütününün önde
tasarım sürecinden maketler
69 XXI - ŞUBAT 2012
Bir ofis tasarlamak, bir ev tasarlamaktan belki de daha mahrem bir iş. Bunun için onlara yönelttiğimiz birçok soru oldu: Ne kadar çalışıyorlar, çalışma saatleri esnek mi, işyerinde mutlu olunur mu, patron var mı, herkes genç mi, günde kaç toplantı yapılıyor, ofis açık mı, evden çalışmak varken her gün işe niye gidiyorlar?
Parlamento, işlevsel ve güçlü bir şema, masalardan başka öğeler, mesela aydınlatma, bu şemayı takip edince etki beklenenin aksine zayıfladı. Her öğeyi kendi mantığı içerisinde çözmenin doğru olduğunu düşündük.
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Proje Grubu: Gregers Tang Thomsen, Selva Gürdoğan, Mustafa Bulgur, Marta Marszal, Nandini Oehlmann, Matthias Poen, Derya Uzal, Dicle Uzunyayla, Umut Üşüdür
gelmesinden yanayız. Duvarlar, döşemeler ile ilgili özenle alınmış birçok karar var, bunların içerisinde kalmayı tercih ettik. Masalar ve dolapları yalın bir dilde tutmaya karar verdik.
Giriş Alanı ve Islak Hacimler Autoban
ŞUBAT 2012 - XXI 70
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
"İki bina-bir program” projesinin, kamuya açık araştırmalar, atölye-sergi-konferans alanlarına ev sahipliği yapacak ayağı Salt Galata Binası için yaptığımız çalışmada, tasarım hikayemizin çıkış noktası, tarihi yapıya ait orijinal malzemenin kendisi ve beraberinde malzemenin üretim sürecinin mimari yüzeylere yansıması oldu. Doğadan delme, kırma ve kesme işlemlerinden geçirilerek alınan mermerin, bu işlemler sonrasında elde edilen bloklarının yüzeylerinde ve kenarlarında, bir takım izler taşıyor. Bizim yansıtmayı amaçladığımız ve deneyimlenmesini istediğimiz kurgu; mermer duvar yüzeylerinde yaratılan delikli doku ve bu yüzeylerin kenarlarında oluşturulan yivli bitim detayı ile bu izlerin korunması ve kullanıcıya aktarılması oldu. Bu yaklaşım; binanın yapıldığı dönemdeki taş işçiliğinin önemine ve hem cephe hem de iç mekan alanlarında kullanılan mermer malzemesinin hafızasına bir gönderme niteliği taşıyor. Autoban'dan çalışılması istenilen; giriş bölümü, giriş bankosu ve ıslak hacimleri kapsayan tüm alanlarda bu kavramsal yaklaşım devam ediyor. Gün boyunca olabildiğince çok ziyaretçiyi içeriye çekecek yapıda kurgulanan giriş bölümünde; giriş bankosu plan düzleminde merdiven altı alanı değerlendirilerek geriye çekildi ve böylece tüm işlevlere dağılımın gerçekleştiği bu alandaki yoğun insan trafiğini karşılaması sağlandı. Islak hacim mekanlarında yine malzeme, ürün ve planlama öğelerinin tamamını, mekansal etki bazında bir bütün olarak değerlendirerek yeni bir işlev/yaşam önerisi sunmak istedik.
giriş holünün üç boyutlu çizimi
ıslak hacimlerin üç boyutlu çizimi
Bu içerik doğrultusunda ilerlediğimiz planlamada, özgün yapı elemanları korunarak yeni işlevine kavuşturulan Salt Galata Binası'nda orijinal malzemeyi işleyerek, tarihle kültürü iç içe yaşatmayı amaçlayan bu programı hem kavramsal hem de mekansal deneyim bazında desteklemeyi hedefledik.
ıslak hacim, fotoğraf: cemal emden
giriş holü, fotoğraf: cemal emden
Dükkan Ömer Ünal
Mekan için düşündüğüm ilk eskizler bitmiş tasarımdan epeyce farklı. Çünkü ilk eskizleri yaparken henüz mekanın işletmecileriyle tanışmamıştım. Tanıştıktan sonra ise kitap satışı konusunda pek bilgim olmadığını ve aslında gündelik kullanım ile satış alanındaki kitap sergileme biçimlerinin birbirinden oldukça farklı olduğunu öğrendim.
raf sisteminin üç boyutlu çizimi
71 XXI - ŞUBAT 2012
Tasarımdaki hedefim, Robinson Crusoe’nun kimliğinden çok fazla uzaklaşmadan, içinde bulunduğu tarihi yapılarla bütünleşebilecek, kültürel DNA’mızı da barındıran, ama aynı zamanda satış ve sergileme koşullarının değişkenliğine ayak uydurabilecek, esnek, modüler ve adaptasyon yeteneği yüksek strüktürlerden meydana gelen bir mekan yaratmaktı. Mekan içerisindeki unsurların duyusal ve işlevselliklerinin, birbiri ve kullanıcısıyla iyi bir etkileşim kurabilmesi ve bu etkileşimden ortaya doğal bir armoninin çıkmasını sağlamak, hem bu mekanda hem de tüm işlerimde benim için çok önemli.
salt galata dükkan üç boyutlu çizimi
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Garanti Bankası ve Vasıf Kortun tarafından Salt içinde yer alacak ve Robinson Crusoe 389’un işleteceği kitap satış mağazasının projesi teklif edildiğinde gözlerim parladı. On sene boyunca tasarladığım tüm ürünlerin neredeyse kitap odaklı olmasının yanı sıra ne zaman Beyoğlu’nda yer alan Robinson Crusoe'ya uğrasam o mekana benzer bir mağazanın tasarımını yapmak hayaliyle dolardım. Daha da ilginç olanın, orijinal Beyoğlu mağazasının mimarının işlerini çok beğendiğim ve Salt projelerinin de mimarı olan Han Tümertekin olmasıydı. Piyango üstüne piyango çıkması gibi bir şey oldu benim için. Ancak bu piyangoların getirdiği sorumluluk da oldukça stresliydi. Robinson Crusoe’nun konu ile ilgili deneyimi ve bilgileri çok fazla ve bana göre çok üstündü, hiçbir konuda yan çizme, sıyrılma imkanım yoktu. Bir de Han Tümertekin’in tasarlamış olduğu ve ziyaretçileri tarafından büyük beğeni alan bu mekanın namına yakışır bir iş çıkartmam gerekiyordu. Bunu becerip beceremediğimi zaman gösterecek ama tasarım aşamasında Robinson Crusoe’nun satış ve kitap teşhiri konusundaki deneyimlerinden çok faydalandım.
salt galata dükkan görünümü
binasında sadece giriş kapısında ve masalarda kullanırken Salt Beyoğlu binasında ise daha yoğun kullandım. Link adını verdiğim ve tek bir alyan anahtarla sökülüp takılabilen bu strüktür ile farklı mobilyalar ya da alanlar oluşturmak olanaklı. Tasarladığım ürünlerin bireysel işlevlerini test etme imkanımız oldu ancak hepsi bir araya geldiğinde ne gibi bir sonuç vereceğini açılış gününe kadar tam olarak bilemiyorduk. Neyse ki sonuç umduğumdan çok daha iyi çıktı. Ürünlerin tasarım sürecinde düşünmediğim ancak sonrasında ortaya çıkan ek işlevleri projeyi daha anlamlı kıldı. Örneğin tek tip raf ünitesinin, akla gelebilecek birçok kitap sergileme biçimini gerçekleştirebiliyor olması beklemediğim bir sonuçtu. Hem mekan olarak hem de içinde barındırdığı ürünler açısından ilk defa kendimi tatmin edebildiğim bir iş ortaya çıktı. Salt projesi benim için bir okul gibi oldu. Mimarından, işletmecisine, marangozundan, şantiye şefine kadar herkesten bir şeyler öğrendim ve bu öğrendiklerimi bir sonraki aşamaya taşımak için sabırsızlanıyorum.
salt beyoğlu dükkan için düşünülen strüktür
Kitap satış mağazalarındaki sergileme stantları oldukça teknik ve hassas bir konu ve bu yüzden piyasada sınırlı sayıda firma birbirine çok benzer ürünler sunuyor. Bu kadar teknik bir konuda biçimsel olanın dışında temel bir fark yaratabilmek ise oldukça zor. İlk eskizlerimde bulunan taşıyıcı strüktür üzerinde yaptığım küçük bir değişiklik bu strüktürün sonsuz ve değişken biçimlerde türemesine izin verdi. Strüktür, hem bir taşıyıcı olarak sağlam, görsel açıdan estetik, çok işlevli ve istediğim biçimde kültürel DNA barındıran bir ürün oldu. Bu strüktürün ortaya çıkmasından sonra mekanı tamamlayan diğer objeler, ana strüktürün temel matriksinden neredeyse kendiliğinden meydana geldi. Bu strüktürü Salt Galata
salt beyoğlu dükkan üç boyutlu çizimi
Oditoryum Zoom TPU
Mimar Paul Valery tarafından yapılmış olan yapının orijinal haline getirme çalışmalara yönelik ele alınan Salt Galata binasındaki konferans salonu, Garanti Galeri ile yapılan görüşmelerimiz neticesinde projelendirildi. Yapının ek bölümünde konumlandırılan konferans salonunun konsept kurgusu, binaya göndermeler yapılmaksızın salt, güncel ve bir o kadar da gelecek kuramlarına uzanacak bir yaklaşım için ele alındı. İç kabuk formunda yaratılan dalgalı ve cidarlı form, zaman içerisinde bir salınım yapmak amacı düşünülerek esnek, ancak geleneksel ahşap malzemeyle de formun genleşmesine set çekmek
adına bir bariyer gibi kullanıldı. İç kabuk formu oluşturulurken, ses dalgalarının empedanslarının grafik modelleri incelenerek, bu grafiklerin inişli çıkışlı farklılık içeren değerleri iç kabuk detaylarına indirgenmeye çalışıldı. Bu aşamada oluşturulan bu konsept uzantısıyla detaylara yansıtılan ahşap aralıklı yüzey kaplamalarıyla, salon içerisindeki ses buluşmalarına, dış ve iç seslerin reverberasyon sürelerine olumlu katkı sağlandı. Aynı şekilde oluşturulan bu cidarların ızgaralı yapısıyla birlikte mekanik, elektrik, yangın dedektörleri, ses ve aydınlatma sistemleri yine bu parçalı yapıların içerisinde konumlandırılarak bu elemanların aykırı görünüşleri de estetik bir şekilde çözümlenmiş oldu. Formun ve detayların baskın yapısı nedeniyle koltuklar, halılar ve sahne detayları oldukça sade ve genel normlara uyularak mekan tamamlandı.
tasarım sürecinden eskizler
malzeme kesiti
ŞUBAT 2012 - XXI 72
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
fotoğraflar: Murat Alpgüven
kesit
YenİLEME - Sanat Kurumu - İSTANBUL
Yönlendirme Tasarımı Ozgen Design Studio / Koray Özgen
Gereksinim analizi ve programlama aşamasından itibaren proje sürecini özelikle Salt Program ekibiyle beraber yaşadık. Görüş ve isteklerinin belirlenmesi, verilerin toplanması, sınıflandırılması, hiyerarşi çalışması, dolaşım alanlarının/akslarının tanımlaması projenin gözle görülmeyen ancak doğal olarak altyapısını oluşturan etaplardı. Ayrıca, bu süreçte her iki binanın yeniden işlevlendirme projesini tasarlayan Mimarlar Tasarım/Han Tümertekin, kurumsal kimlik çalışmasını geliştiren New York’tan Project Projects ve Salt Araştırma mekanını tasarlayan Şanal Mimarlık’la olan doğal iletişimi/etkileşimi de eklemek gerekiyor.
Bankalar Caddesi ile İstiklal Caddesi’nin kültürel ve görsel mirasını vurgulayan bir çıkış noktasından tasarlanan işaretlendirme elemanları, siyah fon üzerinde altın varak yazı karakterleri kullanılarak üretildi. Aynı zamanda mimari yenileme malzemeleriyle de uyum içinde olarak Salt Galata’da bina içi dolaşım ve görsel bilgilendirme sağlandı. Mimarlar Tasarım/Han Tümertekin’in dönüşüm projesinde gerçekleştirilen dolaşım şemasına sadık kalınıp, asma elemanlardan kaçınılarak sadece kritik noktalarda yerleştirmeler yapılmış, mimari projenin “saydamlaştırma” yaklaşımıyla çelişki yaratmaktan kaçınıldı. Salt program sergilerine/etkinliklerine görsel anlamda “temiz” duvarlar/alanlar bırakıldı. “Sessiz” ve alçak gönüllü olarak niteleyebileceğimiz bir sisteme ulaşıldı. Her biri tek başına işleyen ve kurumsal kimlik kavramsalı çerçevesinde kalan bu “gömme” işaretlerin meydana getirdiği sistem, hem kurumsal hem de işlevsel güncelleştirme adına Salt’a sürdürülebilirlik açısından bir avantaj sağlıyor. Geleneksel yönlendirme elemanlarının yanında, izleyicinin/ziyaretçinin mekanı efektif bir biçimde kullanması için gerekli olan kalıcı ve geçici bilgileri taşıyan fiziksel ortam(lar)ın seçimi ve
yönetimi de etkinlik sayısının çok ve değişken olduğu Salt mekanları için kritik bir önem taşıyor. Bu bilgiler hem elektronik ortamda (ekranlar ya da akıllı telefon) akabiliyor, hem de elle yazılabilecek kadar “low-tech” (düşük teknoloji) bir biçime girebiliyor. Böylece, “crossmedia” bağlamında kuruma bilgilendirme esnekliği kazandırıyor. Kavramsal tasarım sürecindeki senaryo ise mimari mekanlar ve bu mekanların tarihi kent dokusu içindeki kültürel ve coğrafi konumları üzerinden gerçekleştirildi. Tarihi Yarımada'nın iki tarihi mahallesinde yenileme ve yeniden işlevlendirme çalışmaları yapılan iki ayrı binanın birbirleriyle olan ilişkilerinin, tanımlama-yönlendirmebilgilendirme bağlamında kültürel içeriğin ve işlevsel niteliklerin bu binalar arasındaki karşılıklı “yansımalar” ve “uzantılar” olarak kurgulandı. Daha sonra Beyoğlu binasındaki “Forum” bölümündeki işlevsel/mekansal değişiklikler sonrasında, bu duvar (infowall) tasarımlarının uygulanmasından vazgeçildi. Galata Binası’nda ise daha basit bir çözüm tercih edildi.
73 XXI - ŞUBAT 2012
Salt'ın kurumsal kimliğinin zaman içerisinde değişime ve geliştirilmeye açık olması, yönlendirme tasarımının da bu bağlamda, esnek ve ucu açık bir yapıya sahip olmasına temel oluşturdu. Ayrıca “elektronik” bilgilendirme ve “geleneksel” bilgilendirme elemanlarının uyum içinde işlemesi, içeriğin dinamik olduğu kamuya açık böyle bir alanda üzerine düşünülmesi gereken başka bir tasarım problematiği oldu. Buradan hareketle, basit bir “kes-yapıştır” mantığı ile “bant”lardan bir araya getirilen bir yönlendirme sistemi ortaya çıkarıldı. Kurumsal kimlik çerçevesi içinde kalınarak, Salt Beyoğlu’nda Kraliçe Open (Project Projects) yazı karakteri kullanılırken Galata binasında ise Kraliçe Marble (Dries Wiewauters) yazı karakterine geçildi. Bilgilendirme açısından okunabilirlik niteliğinde bazı limitleri olan Kraliçe yazı karakterlerinin yanı sıra hiyerarşik olarak ikinci düzey bilgilerde Tiempost yazı karakteri kullanılarak bu durum optimize edildi.
İç mekan - ofİs - İstanbul ŞUBAT 2012 - XXI 74
fotoğraflar: Gürkan Akay
Keyifli Mola İstasyonları Turkcell Maltepe Plaza binasının sosyal alanlarının, çalışanların mutluluk ve performans seviyesinin artırılması adına yenileme çalışmasını Mimaristudıo gerçekleştirdi. mimaristudio
Turkcell Maltepe Plaza yenileme projesi, Turkcell İletişim Hizmetleri AŞ.’nin İdari İşler ve Bina Yönetimi Bölümleri liderliğinde Mimaristudio olarak yürüttüğümüz, tasarım, proje ve uygulama çalışmaları toplam dört aylık bir sürede hayata geçirildi. Yüksek teknoloji alt yapısı bulunan ve çalışan binada gerçekleştirilen proje ile genç, dinamik ve yüksek eğitim düzeyine sahip çalışan grubuna, ofis ortamlarına değer katacak, çalışma saatleri içerisinde ve sonrasında çalışanların ihtiyaçlarını karşılayacak konfor alanları yaratarak motivasyonu artırmak hedeflendi.
turkcell maltepe plaza
mimaristudıo
Çalışan bir bina olması nedeniyle uygulaması, çalışma saatleri dışında yürütülen proje, idari bina, güney blok ve kuzey blok olarak toplam 2.100 m2 alanda, üç fazda gerçekleştirildi. İlk fazda fitness, soyunma ve duş
alanlarının yanında idari bina içinde yer alan lavabo alanları, ikinci ve üçüncü fazlarda da, binanın güney ve kuzey bloklarında, toplam dört katta yer alan dinlenme alanları, içecek istasyonları, iç bahçe alanları, lavabolar ve ana restoran alanları tasarlanıp uygulaması tamamlandı. Tasarımın çıkış noktası, bina içindeki çeşitli departmanların ve bu alanlarda çalışan farklı profillerdeki personelin kullanacağı her bağımsız birimin, kendi içinde farklı bir mimari yaklaşımla ele alınması oldu. Bu bağlamda, ana yapı malzemelerinde ortak bir dil geliştirilip, özellikle iç mimari malzeme ve öğelerde birbirinden ayrı bir tasarım çizgisi kurgulandı. Bu yaklaşımla beraber, Turkcell proje yönetiminin yönlendirmeleriyle de bina kullanıcılarının görüşlerine başvurularak ele alınan her mekanda yeni ve birbirinden bağımsız iç mimari konseptler oluşturuldu. Proje öncesinde çekirdek alanlar içerisinde kapalı odalar şeklinde planlanmış olan içecek alanları, lavabo ve holler, bu proje sayesinde çalışma ortamları ile
İç mekan - ofİs - İstanbul 75 XXI - ŞUBAT 2012
giriş sayfasında Kuzey blok dördüncü katta yer alan ofis içi dinlenme ve toplantı alanı önceki sayfada üstte solda: Güney blok ikinci katta yer alan galeri içi dinlenme ve toplantı alanı üstte sağda: Kuzey blok ikinci katta yer alan galeri içi dinlenme ve toplantı alanı orta sırada: Dördüncü kat ofis içi dinlenme, toplantı alanı ve içecek istasyonu altta solda: Kuzey blok ofis içi dinlenme ve toplantı alanı altta ortada ve sağda: Güney blok ofis içi dinlenme ve toplantı alanı bu sayfada Restoran alanı
ŞUBAT 2012 - XXI 76
İç mekan - ofİs - İstanbul
arka sayfada solda: Fitness soyunma alanı ortada ve sağda: Islak hacimler
bütünleşti. Tüm içecek alanları, değişik renk ve malzeme seçimleriyle dinlenme alanlarının bir parçası olarak bütünsel bir bakış açısıyla ele alındı. Toplamda dört katta, sekiz farklı dinlenme mekanı yaratıldı. Ayrıca bağımsız olarak binanın galeri holüne bakan iki ayrı iç bahçe alanı da aynı yaklaşımla yeniden projelendirildi. Binanın özellikle sabah ve öğle saatlerinde yoğun kullanıma sahip restoran alanı, yeni iç mimari kurgusu, işlevsel mobilya grupları, aydınlatma tasarımı ve birbirine uyumlu farklı malzeme ve renk seçimleriyle sıcak bir ortam yaratıldı. Ortak lavabo alanlarında da, malzeme ve renk seçimleriyle sade ancak işlevsel mekanlar tasarlandı. Mimaristudio olarak genel mimari yaklaşımında, bazı iç mimari ögeleri çok işlevli ve mekanın parçaları olacak şekilde tasarladık. Örneğin, mekanlarda bulunan tüm oturma ve masa grupları gerek toplantı ve çalışma, gerekse dinlenme ve yemek yeme ihtiyaçlarına yanıt verebilecek şekilde tasarlanıp ürün seçimleri gerçekleştirildi. Bu bağlamda, dinlenme ve iç bahçe
alanları ile restoran mekanlarının yeni konsepti, hem çalışanların çalışma saatleri içinde bu mekanlardan dinlenme dışında çalışma ve toplantı amacıyla da yararlanmalarını sağladı hem de ofis dışından gelen misafirlerin ağırlanmaları adına alan yaratılmış oldu. Böylece tüm mekanlar bina içindeki farklı kullanım ihtiyaçlarına yanıt verebiliyor. Seçimleri yapılarak mekanlara kazandırılan hazır ürünler dışında projedeki tüm üretimleri, malzemeleri ve renk seçimlerini bir bütün içerisinde bu projeye özel olarak tasarlayıp, üretimini yaptırarak uygulamalarını gerçekleştirdik. Bunları yaparken de işveren firmanın çevreci kimliği göz önünde tutularak çevre dostu ve tasarruf sağlayıcı ürünler tercih ettik. Binadaki aydınlatma tasarımını ise ayrı bir proje olarak, Dark Aydınlatma firması ile beraber yürüttük. Binadaki ele alınan her mekanın ihtiyacına ve mimari beklentilerine göre en uygun konfor şartlarında aydınlatma değerleri hesaplanarak armatür seçimlerini gerçekleştirdik.
İç mekan - ofİs - İstanbul
proje adı: Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. Maltepe Plaza Binası soysal alanlar yenileme çalışması proje yeri: Maltepe, İstanbul işveren: Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. proje iç mekan alanı: 2.100 m2 iç mimari tasarım: mimaristudio tasarımcılar: Ayça Akkaya Kul, Önder Kul inşaat yapım: Dilek Mimarlık elektrik yapım: ESD Elektrik mekanik yapım: Isı Merkezi iç mimari peyzaj: mimaristudio, Woods aydınlatma tasarımı: mimaristudio, Dark Aydınlatma elektrik proje: ESD Elektrik mekanik proje: Isı Merkezi karo halı uygulaması: Interface (AGK Halı) sert zemin uygulamaları: Kale, Luxury Cement vitrifiye ve batarya ürünleri: Vitra - Artema özel üretim mobilya tasarımı: mimaristudio özel mobilya üretimi: Gözde Mobilya, Arnuvo Dekorasyon, Gülen Döşeme mobilya ve aksesuarlar: Gotwob, Habitat, The Woo, Evist, Rivelli, Sandalyeci, Paşabahçe aydınlatma armatürleri: Dark Aydınlatma (XAL, Intra Lighting, W&D), Rivelli proje tarihi: 2011 yapım tarihi: 2011
1. kat kısmi planı
ŞUBAT 2012 - XXI 78
2. kat kısmi planı
mimaristudıo Önder Kul, 1997 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitenin, Mimarlık Ana Bilim Dalı, Yapı Bölümü’nde lisansüstü eğitimini tamamladı. Ayça Akkaya Kul, 2000 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Ana Bilim Dalı’nda lisansüstü eğitimini tamamladı. İstanbul’un önde gelen tasarım ofislerinde çeşitli mimari ve iç mimari projelerde görev alan ikili 2006 yılında mimaristudio çatısı altında serbest mimarlık ve iç mimarlık çalışmalarına başladı.
3. kat kısmi planı
4. kat kısmi planı
ürün tasarımı - oturma / çalışma bİrİmİ ŞUBAT 2012 - XXI 80
görseller: Claesson Koivisto Rune
Kendi Başına Claesson Koıvısto Rune ekibi tarafından İtalyan mobilya markası Tacchını için tasarlanan Isola, masa başında oturmaktan sıkılan günümüz ofis çalışanları için Düşünülmüş bir oturma birimi. Elif Esmez
Isola
claesson koıvısto rune
İnternetin olabileceği her yerden çalışabilme ve işleri yoluna koyabilme özgürlüğü, beraberinde sadece iç mimarların ofislermizdeki çalışma alanlarını yeniden çözümleme ihtiyacını getirmiyor. Bunun yanı sıra tasarımcılar da ayrılmaz ikili ofis masası ve sandalyesi kavramlarına taze bir bakış açısı üretmeye devam ediyor. Belki de her gün gelişen teknoloji ve yaşama şekilleriyle beraber kendilerini bu yeniliğe ayak uydurma ve çözüm bulma konusunda zorunlu hissediyor. Son olarak İsveçli Claesson Koivisto Rune mimarlık ofisinin İtalyan Tacchini firması için tasarlamış olduğu Isola ofis koltuğu, belki de kelime anlamının karşılığı olan “ada” fikriyle de örtüşerek herkesin kendi başına kalıp çalışabilmesine yardımcı oluyor. Ekip tasarladığı birimle birlikte, kendi kendimize rahat ve esnek bir şekilde çalışabileceğimiz bu birimle beraber hem çalışmak hem de boş zaman keyifleri için yeni yollar bulabileceğimizi söylüyor.
Günümüz modern ihtiyaçları gereği elimizden bırakamadığımız dizüstü bilgisayarlarımız, akıllı telefon ya da diğer taşınabilir ekipmanlarımızla birlikte her zaman internete bağlı bir şekilde kalındığını ve aslında biz çalışanların da bu sayede istediğimiz her yerden “kablosuz” çalışabilme özgürlüğümüzün olduğuna bir kez daha gönderme yapıyor. Isola ise, bu yeni dünya anlayışına uyarlanan bir oturma birimi. Ekip, kamusal ya da yarı özel alanlarda kablosuz ekipmanlarla çalışıldığı sırada kullanıcıların farklı oturma şekillerine büründüklerini gözlemlemiş. İnsanların etrafta rahat, alışılmamış şekillerde ve genellikle de doğal olarak rahat edebilecekleri biçimleri tercih ettikleri görülmüş. Buna cevap olarak geniş, ferah oturma kabuğuyla, görece net bir şekle sahip olmayan daha organik bir form ortaya çıkmış. Oturma kısmına eklemlenen oval minik masa ile birlikte belki de, daha açık ve daha bireysel kullanıma hizmet eden Isola var olan diğer örneklerinden sıyrılıyor. Sadece çalışmak için olmasa bile Isola’da yer alan bu küçük masa, yeri geldiğinde kitap okumak, not almak ya da çalışma aralarında bir şeyler atıştırmaya olanak sağlıyor.
12-14 mm çapında kalın metal bacak strüktürü
tasarım sürecinden görseller
81 XXI - ŞUBAT 2012
12-14 mm çapındaki küçük masa desteği metal boru
ürün tasarımı - oturma / çalışma bİrİmİ
claesson koıvısto rune İsveçli mimarlık ofisi Claesson Koivisto Rune; 1995 yılında Mårten Claesson, Eero Koivisto ve Ola Rune tarafından Stokholm’de kuruldu. Disiplinlerarası çalışmalar yürüten ofiste, hem mimarlığa hem de tasarıma aynı derecede vurgu yapılıyor. Ofisin mimari çalışmaları arasında Kyoto’daki Sfera Kültür Evi, Berlin’deki İsveç Büyükelçi konutu, Operakällaren restoranı, Nobis Hotel Stokholm, Roma ve Paris’teki Alberto Biani mağazaları, Örsta Gallery Binası yer alıyor. Claesson Koivisto Rune ofisinin ürün tasarımlarını gerçekleştirdiği firmalar arasında ise Arflex, Asplund, Boffi, Busnelli, Cappellini, Cinova, De Vecchi, Dune, E&Y, Former, Gebrüder Thonet Vienna, Iittala, Living Divani, Mabeo furniture, Modus, Muuto, Offecct, Paola Lenti, Swedese, Wästberg yer alıyor.
IWALK ThyssenKrupp Elevator tarafından geliştirilen yenilikçi ve taşınabilir bir bant sistemi olan Iwalk, 40 cm yüksekliğe sahip gövdesiyle kazı gerektirmeden mevcut zemin üzerine uygulanabiliyor. Modüler yapısı sayesinde kolay monte edilebilen ürün, yağlama gerektirmeyen, zincirsiz palet bandı, kolay taşıma, daha az paketleme ihtiyacı, daha az malzeme tüketimi, teknolojisinde kullanılan enerji tasarruf sistemleri ve LED aydınlatması sayesinde enerji tüketim maliyetlerinin azaltılmasına yardımcı oluyor. www.thyssenkrupp-asansor.com.tr
UNICA PLUS
www.schneider-electric.com.tr
ŞUBAT 2012 - XXI 82
YENİ - ÜRÜN
Schneider Electric tarafından sunulan Unica Plus serisi bulunduğu mekanı yenilemek, ev ya da ofis dekorasyonunu değiştirmek isteyenlere renkli ve özel bir seçenek sunuyor. Seri, grenadan mistik griye, kum sarısından vizona, buz mavisinden şampanya ve terracottaya
kadar farklı renk seçenekleriyle her türlü dekoratif ortama uyum sağlıyor. Elektriği yönlendiren bir araç olmanın ötesinde, mimari ve estetik açısından da titizlikle tasarlanan Unica Plus, beyaz ve fildişi mekanizmalı renkli çerçeveleriyle şık ve sade dekorasyonlarda kullanılabiliyor.
VERO Duravit, 60 cm genişliğindeki etajerle ya da metal konsolla kullanılabilen, isteğe göre duvar banklı da olabilen lavaboların ardından, dikdörtgen şeklinde 50, 80 ve 100 cm genişliğinde, derinliği 38 ila 47 cm arasında değişen lavaboları sunuyor. 100 cm genişliğindeki modele tek ya da iki batarya takılabiliyor. Vero serisine eklenen yeni etajerli lavabolar 85, 105 ve 125 cm'lik genişlikleriyle
hareket özgürlüğü ve geniş kullanım alanı sunuyor. 50 cm genişliğindeki tezgah ve tezgah altı lavaboları ise istenen her tür tezgahla kombine edilebiliyor. Üç yeni 50, 45 ve 25 cm genişliğindeki ince yapılı, kolay temizlenebilen yüzeye sahip lavabolar her tür mimari yapıya uygun çözümler sunuyor. www.duravit.com.tr
SPYLUX Osram'ın geliştirdiği Spylux, dört metrelik alan içerisinde en ufak bir harekete bile tepki veren hareket sensörü sayesinde ev kazalarını önleme konusunda etkili olmayı hedefliyor. İstenilen yüzeye montajı yapılabilen Spylux, hareketli başı sayesinde her yöne çevrilerek ışığın odak noktasını
belirlemeye imkan tanıyor. Pille çalışan ürün, hava şartlarına dayanıklı yapısı sayesinde dış mekanlarda da rahatlıkla kullanılabiliyor. Özellikle kamp alanlarında, garajda ve bahçede kullanıcıların güvenliğini artırmak üzere geliştirilen Spylux, her köşeye kolayca uyum sağlıyor. www.osram.com.tr
Vireoo Profesyonel
ŞUBAT 2012 - XXI 84
YENİ - ÜRÜN
UGG tarafından Türkiye'ye getirilen Mensa Isıtıcılar'dan Vireoo Profesyonel, Stig Bloch Milfeldt ve Lars Vinther Pedersen tarafından geliştirilerek uluslararası birçok ödüle layık görüldü. Özellikle kafe ve restoranlar için dış mekan ısıtıcısı olarak tasarlanan Vireoo Profesyonel, enerji verimliliği yüksek bir ürün. Quartz kısa dalga lambası sayesinde saatte 0.4 kW enerji harcıyor, geleneksel ısıtma yöntemleriyle kıyaslandığında karbon emisyonlarını % 80 oranında azaltıyor. Vireoo’nun kızılötesi ışınları havayı ısıtmıyor, bir ekranın arkasına yerleştirilen Quartz kısa dalga lambası ise ürüne dokunulmasına olanak veriyor.
Geleneksel ısıtma yöntemlerinden Vireoo'ya geçilerek işletme giderleri bir kaç kat düşürülebiliyor. Alandan da kazandıran Vireoo ısıtıcılar masanın altına monte ediliyor ve gaz ısıtıcılar için ayrılacak alanın farklı şekillerde değerlendirilebilmesine imkan veriyor. Hareket sensörüne sahip ürün masa etrafında hareket olunca devreye girerek ısıtmaya başlıyor, uzaklaşıldığındaysa üç dakika içinde otomatik olarak kendini kapatıyor. Birbirine bağlanacak şekilde soketle donatılan Vireoo masalar beş masaya kadar birbiriyle bağlantılı olarak konumlandırılabiliyor. www.uggrubu.com.tr
TÜRKİYE’NİN “YAŞANABİLİR ŞEHİRLER REHBERİ”
Philips, Türk halkının yaşadıkları şehirlere ilişkin görüşlerini ve algılarını ölçmek amacıyla 12 şehirde 600’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen araştırma sonucunda ortaya çıkan Türkiye’nin “Yaşanabilir Şehirler Rehberi”ni açıklıyor. Sonuçlar doğrultusunda Philips, aralarında mimar ve şehir plancılarının, devlet karar mercileriyle akademisyenlerin
de bulunduğu uzmanları, şehirlerde markalaşma, ekonomik canlılık ve sürdürülebilir enerji kullanımı gibi kentsel gelişimle ilgili konuları tartışmak üzere bir araya getirdi. Toplantı sonucunda tüm katılımcıların mutabık kaldığı ana fikirse şehirlerin daha yaşanabilir hale gelmesi için bir master plana ihtiyaç duyduğu ve mevcut master planların doğru uygulanması gerektiği oldu. www.philips.com.tr
KARAOĞLU PEYZAJ İLK 25’TE
ŞUBAT 2012 - XXI 86
FİRMA HABERLERİ
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Harward Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren All World Network ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Türkiye’nin en hızlı büyüyen 25 şirketini araştırdı. 2008 - 2010 dönemindeki
satış geliri artış hızına göre yapılan sıralamada Karaoğlu Peyzaj % 68’lik ciro artışıyla Türkiye’nin en hızlı büyüyen ilk 25 şirketi arasında yer aldı. Karaoğlu Peyzaj adına ödülü alan Nesrin Karaoğlu Otuzoğlu, “Dünya çapında kendi sektörümüzle ilgili yenilikleri takip ediyor ve sürekli kendimizi yeniliyoruz” diye konuştu. www.karaoglu.com.tr
ürün gruplarından Defne Koz, İnci Mutlu, Id design, Ambostudio ve Tuna Design Studio tasarımları yer alıyor. Tuna Ofis Altunizade Mağazası’nda yönetici takımları, oturma grupları, Tuna Girsberger çalışma koltukları ve çok amaçlı dolap sistemleri sunulurken, Tuna Ev Altunizade Mağazası’nda ise yemek odasından yatak odasına kadar çeşitli ürün grupları kullanıcısıyla buluşuyor. www.tunaev.com
KLİMAPLUS VE TEMA VAKFI İŞBİRLİĞİ
Klima Plus’ın Türkiye distribütörlüğünü yaptığı Mitsubishi Electric Klima Sistemleri, hem ürünlerinde hem de üretim faaliyetlerinde 90 yıldır çevreye duyarlı bir yaklaşım sergiliyor. Klima Plus, TEMA Vakfı aracılığıyla müşterileri adına fidan dikerek Türkiye’nin yeşillenmesine
Mavi Kale, Yalıtımın Mavi Yüzü projesi kapsamında Bennu Gerede ile yaptığı fotoğraf projesinin dışında yalıtım konulu bir fotoğraf yarışması da düzenledi. Türkiye Fotoğraf Sanatları Federasyonu (TFSF) desteğiyle düzenlenen yarışmaya, amatör ve profesyonel çok sayıda fotoğrafçı
katıldı. Değerlendirmeye kalan 520 fotoğraf içinden yedi kişi dereceye girerken 18 kişi de sergileme ödülüne layık görüldü. Proje, görsel bir sanat aracılığıyla yalıtımı başka gözlerden anlatmaya ve geniş kitlelere ulaştırmaya katkıda bulunurken, evlerde yapılan doğru ısı yalıtım uygulamalarının enerji tüketimini ve karbon salınımını azaltan, geri dönüşü en yüksek yöntem olduğunun da altını çiziyor. www.mavikale.com
LEGRAND TÜRKİYE OTOKROS YARIŞLARINDA
TUNA ALTUNİZADE MAĞAZASINI YENİLEDİ
Tuna Ev ve Ofis Mobilyaları Altunizade’de yer alan mağazasını farklı bir konseptle yeniledi. İç mimarisi Tuna Design Studio tarafından geliştirilen 2.200 m2’lik mağazada kullanıcı ihtiyaçlarına karşılık verecek kurgular, renk ve doku seçenekleriyle geniş alanda sunum imkanı veriyor. Mağazada yeni
YALITIMIN MAVİ YÜZÜ FOTOĞRAF YARIŞMASI SONUÇLANDI
katkı sağlıyor. “Daha yeşil yarınlar için yenilikler” sloganıyla yola çıkan Mitsubishi Electric, küresel ısınmanın önlenmesi ve geri dönüşüm bilincine sahip bir toplum oluşturulmasında çözümün bir parçası olmayı hedefliyor. Çevreye katkı sağlanırken, düşük CO2 Serisi kullanıcıları için İzmir Beydağ Ormanı’na ağaç dikilerek doğaya iki kez katkıda bulunuyor. www.klimaplus.com.tr
Antalya Motorsporları Kulübü’nün organize ettiği otokros yarışlarında Legrand’ın sponsor olduğu, Antalya Mahalli Otokros Yarışı Kategori 5’te yarışan pilot Engin Kap üçüncülük kupasını alırken, pilot Burak Türkkan dördüncü oldu. Antalya Ulusal Otokros
yarışması Kategori 5’te de Engin Kap üçüncülük ve Burak Türkkan dördüncülük derecelerini aldılar. Historic Genel Klasman’ında ve Historic’in bir alt kategorisi olan Super Historic kategorisinde Burak Türkkan birinciliği, Engin Kap ise ikinciliği alarak Türkiye Historic Ralli Şampiyonası için önemli puanlar elde etmiş oldular. www.legrandgroup.com.tr
SIEMENS’TEN ENERJİ VERİMLİLİĞİ ÇÖZÜMLERİ
Siemens tüm sektörler için geliştirdiği yenilikçi enerji verimliliği çözümlerini, İstanbul’da düzenlenen Ulusal Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nda tanıttı. Sponsorları arasında yer aldığı bu organizasyonda Siemens, ürün ve teknolojileriyle ilgili yenilikleri, çeşitli panel ve sunumlarla paylaşıyor. Siemens Akademi’yle enerji verimliliği danışmanlığı hizmetleri kapsamında
Türkiye’nin en büyük kuruluşlarının enerji yöneticilerinin eğitimlerini gerçekleştirdiklerini söyleyen Siemens Enerji Verimliliği Koordinatörü ve Endüstri Sektörü Direktörü Kaya Tütengil, sözlerine “Forum çerçevesinde bu yöneticilerle bir araya gelerek Türkiye’nin enerji verimliliği çalışmalarının çok daha etkin hale geleceğine inanıyoruz” diye devam etti. www.siemens.com.tr
ELBİ ELEKTRİK RUSYA’DA YENİ ÜRÜNLERİNİ TANITTI
Moskova’da düzenlenen 17. Interlight Aydınlatma ve Otomasyon Fuarı’na katılan ELBİ Elektrik Rusya’da açtığı yeni ofisinin ekibiyle birlikte katıldı. En önemli pazarlardan biri olan Rusya’daki fuarda sergilediği ModaFLAT ve Neo serileri ziyaretçiler
tarafından ilgi gördü. Kordonsuz kompakt tasarımıyla 17 fonksiyondan oluşan ve modern hatlara sahip Neo serisi estetik tasarımı ile dikkat çekerken, ModaFLAT modüler olma özelliğiyle işlevleri daha az yer kaplayacak şekilde bir arada bulunuyor. Kompakt yapıda olan seri, ikili, üçlü ve dörtlü çerçeveleriyle bir çok işlevi bir araya getiriyor. www.el-bi.com
uygulama – çatı ve cephe - cartagena ŞUBAT 2012 - XXI 88
fotoğraflar: David Frutos, David Munuera Navarro
Tarihi Korumak İspanya’nın eski bir liman şehrinde konumlanan Cartagena Politeknik Üniversitesi idari ofislerinin çatı ve cephesi, Vmzınc ürünleriyle yenilendi. 1776 senesinde hapishane olarak inşa edilen ve sonrasında askeri eğitim binası olarak da kullanılan yapı, 2009 yılından bu yana Cartagena Politeknik Üniversitesi idari ofisleri olarak hizmet veriyor. İki farklı mimari yenileme gören yapıda çatı ve cephe titanyum ve bakır alaşımlı çinko ile kaplanırken, büyük bir yangında zarar gören çatılar Vmzinc titanyum ve bakır alaşımlı çinkodan üretilen dik kenet sistemle yenilendi. Mevcut binanın cephesindeyse Vmzinc titanyum ve bakır alaşımlı çinkodan üretilen perfore paneller kullanıldı. Cephede kullanılan malzeme R5T8 yoğunlukta perfore edilmiş, bir milimetre
kalınlığındaki titanyum ve bakır alaşımlı çinko. Asgari düzeyde alaşıma eklenen titanyum, malzemenin genleşme katsayısını düşürüyor, korozyona karşı direncini artırıyor, bakır ise malzeme kırılganlığını azaltarak daha esnek bir hale getiriyor. Alaşımın % 99.995’i saf çinko olduğundan renk tonu çinkonun patina renk tonuyla aynı. Quartz-Zinc yüzeyin renk tonu baştan itibaren doğal çinkonun yıllar sonra ulaşacağı tona en yakın ve bu tonu daima koruyor. Perfore edildiğinde delik çevrelerinde kalan metalik görünümlü çinko yüzeyi başlangıçta doğal olarak parlak bir görünüme sahip. Atmosferde O2, H2O ve CO2 ile tepkimeye girerek patina oluşturan bu parlak yüzey zamanla (iki ila altı sene) yarı mat nihai gri tonuna dönüşüyor. Kendi kendini koruyan patina tamamlandıktan sonraki ömründe sabit kalan bu ton yine Vmzinc fabrikalarında
üretilen Quartz-Zinc tonuyla birebir aynı. Dolayısıyla kadifemsi estetik dokusu yanında fazladan bir boyama işlemi gerektirmemesi ve çinkonun doğal özelliği olan korozyona karşı dayanıklılığı, malzemenin önemli tercih nedenleri arasında. Cephede 12 ve sekiz bükümlü olmak üzere farklı genişliklerde bükümlerden oluşan iki tip düşey çinko levhalar kullanıldı. En geniş oluk eni 150 mm iken en ufak oluk eniyse 50 mm. Malzemenin yumuşaklığı bu bükümlerden oluşan köşeli ve oluklu cephe elemanlarının kolay işlenmesini sağladı. Diğer malzemelerle kırılmadan/çatlamadan uygulanması zor/imkansız olan bu bükümler, projede rahatlıkla hayata geçirildi. Malzemenin yumuşaklığı köşeli ve oluklu cephe elemanlarına estetik katkı sağladı. Bu bükümler
uygulama – çatı ve cephe - cartagena 89 XXI - ŞUBAT 2012
fazladan bir destek gerektirmeden malzemenin direncini artırarak kendi kendini taşır hale getirdi. Bu uygulama kolaylığı sayesinde artı konstrüksiyon gerektirmeden değişken uzunluklardaki bükümlü paneller (3.30 m - 4.50 m), kat arası cam cepheyi çevreleyen kedi yoluna eklenen kutu profillere kolayca tespit edildi. Çinko metali yine estetik ve görsel katkıların dışında uygulamayı önemli ölçüde kolaylaştırdı. Malzemenin çok yönlü olması mimara çatı ve cephelerde çok geniş bir tasarım ve ifade özgürlüğü sağladı, büküm ve uygulamada büyük kolaylıklar sağladı. Görsel açıdansa ana cephenin şeffaflığını korudu. Sadece cam ve dikdörtgen bir binayı sadeliğini koruyarak farklı bir nesne haline getirirken, termik açıdan güneş kırıcı olarak değil fakat güneş filtresi olarak sıra dışı farklılık getiren bir cephe çözümü sundu.
proje adı: Cartagena Politeknik Üniversitesi proje yeri: Cartagena, İspanya alan: 1.650 m2 cephe, 6.180 m2 çatı mimar: José Manuel Chacon Bulnes açılış tarihi: 2009
uygulama - aydınlatma tasarımı - İstanbul ŞUBAT 2012 - XXI 90
Özgün Spor Keyfi Hı-Tec Aydınlatma firmasından Yıldız Ağan, aydınlatma tasarımını yaptıkları MAC Spor Merkezi'nin uygulaması hakkında bilgi verdi. Yıldız Ağan
Mars Entertainment Group 2001 yılından bu yana sinema, spor, spa, yiyecekiçecek içerikli projelerde farklı detayların teknoloji, tasarım ve işlevselliğiyle kimliğini yaşatan özgün bir dünya sunuyor. MAC'ın genel hacimlerinin aydınlatma kurgusu, gereken aydınlatma seviyelerinin ve görme konforunun farklı armatür geometrileriyle grafiksel tasarım bileşeninden yansıtılmasıydı. Mekansal aydınlatma tasarımlarının insanlar üzerindeki olumlu etkisinin sağlanması, matematiksel işlevselliğin, görsel sunumun içindeki gizli detayını oluşturmasıdır. MAC Spor Merkezi'nde renklerin insan bioritmi üzerindeki olumlu etkisi göz önünde bulundurularak aydınlatma armatürlerine dahil edilirken, aktivite
esnasındaki ısı ve algı problemlerine sebep olmayacak ışık kaynaklarıyla tasarlanan armatürler, projenin mimarıyla fizyolojik etkilerin etütleri sonrasında belirlendi. Her mekanın ihtiyacı olan duygular, aydınlatma tasarımı tekniğiyle harmanlandı. MAC Gym bölümünde, açık tavan prensibiyle her bir detay aydınlatma tasarımının parçası halinde düşünüldü. Tavan ana mekanik boruları aydınlatmanın omurgası olarak tasarımın içeriğine dahil edilip, aydınlatma armatürleriyle ahenkli bir ağ dokusu oluşturdu. Ana giriş merdivenlerinde kullanılan işlevsel ve dinamik tasarımlı armatürler, renksel dokunuşlarla ayrıca mimarinin sıra dışı boyutlarına monte edilerek mekanın içeriğinin mesajını belirledi. Resepsiyon bölümünde derin grafik duvar tasarımlarının perspektifinde sarkıtılan lineer ışınsal aydınlatmalar, farklı orijinleri hedefledi.
Tasarlanan aydınlatma etkileri mimarinin senaryosuyla bütünselleştirildi. Farklı amaçlı stüdyo bölümlerinin ileri teknoloji içeren malzemeleri ve doğal etkileri hissettiren rafine mimari tasarımı, kullanılan aydınlatma armatürleriyle aynı perspektifte buluşturuldu. Armatürlerin ince boyutlu tasarımı, yapının estetik ve biçimsel özelliklerini ortaya çıkarttı. Ayrıca dolaylı aydınlatmaların farklı renklerdeki etkileri, tabiatın ana kaynaklarının renkleriyle referans kurup dış dünyayla ilişkilendirildi. Kullanılan ürünlerden diffüz etkisiyle elde edilen aydınlatma konforu istenilmeyen gölgelerin oluşmasını engelledi. Spa bölümlerinin “az çoktur” ilkesini doğrulayan dingin mimari konsepti, aydınlatmanın sihirli dokunuşlarıyla tamamlandı. Dinlenme bölümleri, doğal panoraması ve dolaylı aydınlatmanın yapısal sınırsızlık etkisiyle algılanırken,
uygulama - aydınlatma tasarımı - İstanbul
mimari ve dekorasyon: Uras x Dilekçi Mimarlık/ Emir Uras, Durmuş Dilekçi, Ufuk Alparslan aydınlatma: Hi-Tec Aydınlatma Mühendislik/ Yıldız Ağan aydınlatma ürünleri: Modular, Viabizzuno
91 XXI - ŞUBAT 2012
birimsel armatür tasarımlarıyla da lokalleştirildi. Masaj odalarının her birinin ayrı renksel dokunuşlarıyla tasarlanan dekorasyon büyüsü, eskitilmiş gold kaplama malzemesiyle tasarlanmış aydınlatma profillerin dikey ve yatay yüzeyleri birbirinden koparan montajı, odaların güneş ve gökyüzüyle buluşmasının senaryosuydu. Yüzme havuzu ve giyinme odaları bay ve bayan bölümlerinde aynı armatür tasarımının profil üzeri montajı, duvar tipi ya da bağımsız montaj tiplerinin renk farklılıklarıyla yapılan aydınlatma grafik tasarımları aynı bütünün farklı parçalarını oluşturdu. Tüm koridorlar diffüz aydınlatma renklerinin yumuşak etkisiyle bütünselleştirilip döşemeye yansıtılan çizgisel aydınlatmalarla tamamlandı. MAC Bebeköy'ün aydınlatma tasarımı, misafirlerine spor yapmanın keyif duygusunu tüm detaylarında yaşatan çok yönlü düşünülmüş özgün bir proje.
ŞUBAT 2012 - XXI 92
REFERANS PROJE - KAPI VE PENCERE
ASAŞ Asaş-İku firmasının ana işi; akıllı, kendi kendini temizleyen dış cephe sistemleri tasarlamak. Akıllı cephe ve akıllı pencere olmak üzere iki konuda hizmet veren Asaş-İku, ürünleriyle modern binaların dış cephe çözümlerinde bir dönüm noktası. Her cephe sistemi için temiz bir çözüm olan ve geniş camlı cephelerde tek bir düğmeyle temizlik imkanı sağlayan akıllı cephe sistemi, merkezi kontrolle kendi kendini temizleyen ve bu şekilde enerji tasarrufu sağlayan akıllı pencere sistemi, Asaş-İku’nun yenilikçi ürünleri. Asaş-İku, yüksek işlevselliğiyle kombine olan sıra dışı tasarımlara sahip olması nedeniyle birçok uluslararası ödüle layık görüldü. Asaş-İku'nün geliştirdiği, bütün cephe sistemleri için kendi kendini temizleyen entegre sistem, cephenin kolay ve etkin bir biçimde temizlenmesini sağlıyor. Entegre temizleme işleviyle komple bir cephe sistemi olan Asaş-İku akıllı cephede, silecekler görsel olarak genel görüntüyü etkilemiyor. Sistem direkt olarak su tesisatına bağlı ve deterjanı suya otomatik olarak ekleyen bir karıştırıcı üniteye de sahip. Su ve deterjan cepheye püskürtülüyor ve entegre silecekler cepheyi otomatik olarak temizliyor. Cepheye püskürtülen suyun miktarı ve sileceklerin cephe üzerindeki hareketi de ayarlanabiliyor. Camın üzerinde sürekli olarak temiz kalabilmeleri için esnek olan sileceklerin yağmur ve nem sensörleri sayesinde temizleme işlemi otomatik olarak başlatılabiliyor. Böylece akıllı cephe her zaman temiz bir görünüm sağlıyor. www.asasalu.com.tr
ŞUBAT 2012 - XXI 94
REFERANS PROJE - KAPI VE PENCERE
ÇUHADAROĞLU İSO 9001, QUALANOD, QUALICOAT ve TSE Belgesi sahibi Çuhadaroğlu Alüminyum Sistemleri, tüketici ihtiyaçları doğrultusunda ilklere ve en iyilere imza atıyor. Firma, alüminyum cephe, kapı-pencere, mimari uygulama sistem profilleri, her türlü ham ve yüzey işlemli alüminyum profil cephe kaplama sistemleri, özel sistem serileri, otomatik kapılar, cam kapı aksesuarları, kapı kapatıcı mekanizmalar, alüminyum aksesuarları, kompozit cephe, kaplama sistemleri, yangına, kurşuna, hırsıza karşı dayanıklı doğrama sistemleri ve bombaya dayanıklı cephe sistemleri alanlarında hizmet veriyor. Çuhadaroğlu Alüminyum Sistemleri, Yüzey İşlemleri tesisinde satinaj, polisaj, zımparalama gibi ön işlemlerin yanı sıra alüminyum profil üretimi, delme, kesme, frezeleme ve aksesuar üretimi gibi mekanik işlemler de yapıyor. DIN normlarına uygun profilleri ve aksesuarları da tüketicisine sunan firma; müşteri ve bayilerine sunduğu hizmetle birlikte, bünyesinde yapılan AR-GE çalışmalarıyla daha geniş bir ürün yelpazesi yaratmayı hedefliyor. www.cuhadaroglu.com.tr • Nuh'un Gemisi Otel, Kıbrıs, 2011 • Acıbadem Hastanesi, İstanbul, 2009 • Ambasador Otel, Antalya, 2008 • Marriott Otel, İstanbul, 2008 • Sueno Golf Otel, Antalya, 2008 • Swissotel Grant Efes, İstanbul, 2007 • Campus De Jussieu, Fransa, 2006 (altta)
• Semapa Ilot, Fransa, 2004 • Fenerbahçe Stadı, İstanbul, 2002 • Prizma İş Merkezi, Almanya, 2001 (üstte solda)
• Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2001 (üstte sağda)
• Elit Residence, İstanbul, 2000 • Sabancı Center, İstanbul, 1991 (ortada sağda)
KALE ENDÜSTRİ HOLDİNG
ŞUBAT 2012 - XXI 96
REFERANS PROJE - KAPI VE PENCERE
1953 yılında temelleri atılan Kale Kilit, 1979'da gelişimine devam ederek 1988 yılında tüm şirketlerini holding çatısı altında toplayarak yatırımlarıyla büyümeye devam ediyor. Kale Endüstri Holding bünyesinde bulunan Kale Kilit, kendi sektöründe ülkemizin lider firması, dünya kilit piyasasında saygın bir marka. Kale Endüstri Holding olarak tüm ürün gruplarıyla komple güvenlik çözümleri sunan bir yapılanmaya doğru önemli adımlar atıyor. Kale Endüstri Holding çatısı altında bulunan şirketler; çelik kapı kilidi, silindir, daire kilidi, oto emniyeti, aksesuar ürünleri üreticisi Kale Kilit ve Kalıp Sanayi A.Ş., kartlı kilit, elektronik kilit, kasa, cam kapı aksesuarı, kapı hidroliği, asma kilit üretim ve dağıtımı yapan Kale Kilit Dış Ticaret A.Ş., çelik kapı, çelik kasa, emanet kasası, yangın kapısı, data kasası, toplu konut proje kapıları üreticisi Kale Çelik Eşya San. A.Ş., PVC ve alüminyum kapı ve pencere sistemleri üretici ve dağıtıcısı Kale Kapı Pencere Sistemleri Pazarlama ve Ticaret A.Ş., inşaat sektöründe farklı projeler üreten Kale İnşaat San. ve Tic. A.Ş., gayrimenkul hizmetleri sunan Kale Yapı ve Ticaret A.Ş., sigorta hizmetlerinde uzman Kale Sigorta Acenteliği A.Ş.’dir. www.kaleendustriholding.com.tr • Fatih Koleji, İstanbul, 2011 • Hırka-i Şerif Camii (muhafaza odası), İstanbul, 2011 • Divan Park Hotel, Erbil, 2010 • Gül İnşaat - Vista Residence, İstanbul, 2010 • Hacettepe Üniversitesi Atatepe Öğrenci Yurdu, Ankara, 2010 • Sports International Bilkent, Ankara, 2010 • S.S. İdareciler İzmir Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi, İzmir, 2010 • Kempinski Babamdar Hotel, Azerbaycan, 2009 • Özel İstanbul Amerikan Robert Koleji, İstanbul, 2009 • Radison SAS, Çeşme, 2009 • The Ritz Carlton - The Laveda SPA, İstanbul, 2009 • Wow İstanbul Hotels & Convention Center, İstanbul, 2009 • Dora Park Evleri, İstanbul, 2008 • Otium Eco Club Side, Antalya, 2008 • Güral Sapanca Welness Park Otel, Sapanca, 2007
SARAY ALÜMİNYUM 30 yılı aşan tecrübesiyle pencere-kapı, sürme, giydirme cephe, güneş kırıcı sistemleri ile alüminyum kompozit panel ve Saray Cotta gibi mimari sistemleri geliştiren firma, aynı zamanda sanayi ve mühendislik için yüksek kalitede alüminyum profil üretimi yapan lider yerli firmalardan biri. Saray Alüminyum, geliştirmekte olduğu mimari sistemler sayesinde yapılar için gerekli olan çözümleri hızlı ve ekonomik bir biçimde kullanıcılara sunuyor. Toplam 70.000 m2 kapalı alanda üretim yapan firma, Türkiye'nin en büyük 300 sanayi firması içerisinde yer alıyor. Sektörünün ihracat birincisi olarak 45 ülkeye mal tedarik ediyor. Saray Alüminyum, gelişmiş Ar-Ge departmanı ve sahip olduğu ileri teknolojiyle her türlü mimari yapıya çözüm sunmayı hedefliyor. Tasarladığı her ürünü mimari bir değer olarak gören firma, ürünlerinde ve sunduğu hizmette tam kalite anlayışıyla en iyisini sunmak için çalışıyor.
ŞUBAT 2012 - XXI 98
REFERANS PROJE - KAPI VE PENCERE
www.saray.com • Autopia, İstanbul, 2011 • Ginza Corner, İstanbul, 2011 • Kübist, İstanbul, 2011 • Varyap Meridian, İstanbul, 2011 • Akasya, İstanbul, 2010-2011 • Innovia, İstanbul, 2010-2011 • Divan Hotel, İstanbul, 2010 • Firello Çorlu Evleri, Çorlu, 2010 • Ginza Lavinya, İstanbul, 2010 • Kuyumcukent, İstanbul, 2010 • Pelican Mall, İstanbul, 2010 • EPDK, Ankara, 2009 • Portakal Çiçeği, Ankara, 2009 • ASO, Ankara, 2008
SCHÜCO
ŞUBAT 2012 - XXI 100
REFERANS PROJE - KAPI VE PENCERE
Schüco pencere sistemleri birçok farklı uygulamaya göre tasarlandı. Schüco AWS (Aluminium Window System) pencere sistemi; geniş bir profil yelpazesinden çok çeşitli açılış şekillerine kadar birçok özelliği bir arada sunuyor. 50 mm’den başlayıp 90 mm derinliğe kadar ulaşan Schüco AWS pencere sisteminde; derinlik farklılıkları profiller arasında kalan bariyerlerin değişmesi ile gerçekleştiriliyor. Böylece her derinlikteki doğrama için aynı aksesuarlar kullanılabiliyor. AWS sistem, özel izolasyon bariyerlerinin kullanımı ile HI “Yüksek İzolasyon” ve hatta SI olarak tabir edilen “Süper İzolasyon” özelliği sunuyor. Çeşitli kasa profili derinliklerine göre, değişik isimlerle anılan bu serinin en çok uygulanan izolasyonlu sistemleri ise AWS 65 ve AWS 70. Schüco alüminyum villa kapıları, Schüco’nun onu farklı kılan tüm özelliklerini bir arada sunuyor: yüksek kaliteli işçilik, klasik ve modern birçok seçeneği içinde bulunduran geniş model yelpazesi, kapı kolu gibi aksesuarlarda farklı seçenekler, detaya verilen özen, güvenlik ve farklı, göz alıcı tasarım. www.schueco.com.tr • Akbatı, İstanbul • Anthill, İstanbul (ortada) • AntSu Otel, İzmir • Armona Denizcilik, İstanbul (altta solda) • Canan Residence, İstanbul • Dumankaya Vizyon, İstanbul • GPlus, İstanbul • Le Meridien Otel, İstanbul (üstte solda) • Levent Loft, İstanbul (üstte sağda) • Mashattan, İstanbul (altta sağda) • Orman Ada, İstanbul
ŞUBAT Ajandası 1 Şubat - 3 Mart
... - 4 Şubat
Otoportre
Officexpo 2012
ALAN İstanbul, Beyoğlu, İstanbul
alanistanbul.com
oluşan sergiyle yapıyor. Ofis Mobilyaları Sanayici ve İş Adamları Derneği'nin de
CNR Expo, Yeşilköy, İstanbul
www.cnrofficexpo.com
CNR Expo, Yeşilköy, İstanbul
www.ite-imob.com
Bursa Büyükşehir Belediyesi, Osmangazi, Bursa
www.bursa.bel.tr
Galeri Işık Teşvikiye, İstanbul
www.tsmd.org.tr
Taksim Hill Otel, İstanbul
www.cedbik.org
Koleksiyon Mobilya, Ankara
www.tsmd.org.tr
Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi, Karaköy, İstanbul
www.mimarlarodasi.org.tr
Swissotel The Bosphorus, İstanbul
www.cedbik.org
Berlin, Almanya
www.bautec.com
Taksim Hill Otel, İstanbul
www.cedbik.org
Milli Reasürans Sanat Galerisi Oditoryumu, İstanbul
database.emrearolat.com
Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul
www.prosteel.org
Milas, Muğla
www.catider.org.tr
Salt Beyoğlu ve Salt Galata, İstanbul
saltonline.org
ALAN İstanbul yeni galeri mekanının açılışını 11 sanatçıdan
katklılarıyla düzenlenecek fuarda ofis mobilyalarındaki son yenilikler sergileniyor.
... - 4 Şubat
İMOB İstanbul Mobilya Fuarı
Bu yıl 8.'si düzenlenecek olan fuar, Türk mobilya sektörünü tüm dünyadan alıcılarla bir araya getirirken mobilya ihracatına ve marka gelişimine katkı sağlamayı amaçlıyor.
7 Şubat (son başvuru)
Bursa Büyükşehir Belediyesi Orhangazi Meydanı ve Çevresi Proje Tasarım Yarışması
Yarışma, Orhangazi Meydanı ve çevresinin tarihi kent merkezinin kimliğine uygun olarak kullanıcı ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde kentsel, mimari ve peyzaj tasarım ilkeleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesini amaçlıyor.
7 Şubat - 17 Mart
VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Mutluluk Fabrikaları
Vitra ve Türk Serbest Mimarlar Derneği'nin işbirliğiyle gerçekleştirilen Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi'nin ilk sergisi, mimar Saitali Köknar'ın küratörlüğü ve Pelin Derviş'in koordinatörlüğüyle açılıyor.
10 - 11 Şubat
ÇEDBİK LEED Eğitimi
Eğitime, yapı sektöründe çevre dostu yeşil bina tasarımı ve inşaatıyla ilgilenen profesyonellerle LEED Green Associate sınavına girmek isteyenler katılabiliyor.
... - 13 Şubat
Koleksiyon/TSMD Mimarları Ağırlıyor Sergisi 9: Fema Mimarlık ve Uz Mimarlık
TSMD ve Koleksiyon Mobilya'nın ortak çalışması “Koleksiyon/ TSMD Mimarları Ağırlıyor” sergilerinin dokuzuncusu Fema Mimarlık ve Uz Mimarlık ofisleri mimari proje sergisini kapsıyor.
ajanda
... - 18 Şubat
20 - 21 Şubat
Ela Çil-Ayşe Nur Şenel Sergisi: Tanzimat Romanlarında İstanbul: Mekanlar/Yaşatılanlar
Çalışma, İstanbul'un 19. yüzyıldaki kamusal mekanlarını ve bu
Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi
Zirve kapsamında, bölgesel yeşil bina konseylerinden
mekanlardaki olası yaşantıların kentteki izini Tanzimat romanlarındaki anlatıya bağlı olarak görselleştiriyor.
yaklaşımlara, çevreci politikalar ve yeşil ekonomi, yeşil binalarda yaşam ve geleceğin şehirleri gibi konulara odaklanılıyor.
21 - 25 Şubat
Bautec 2012
Fuarda, yapı malzemesi endüstrilerinden enerji, ısıtma, tesisat
ŞUBAT 2012 - XXI 102
ve havalandırma sektörlerinden katılımcılar yer alıyor.
23 - 25 Şubat
ÇEDBİK BREEAM Eğitimi
Eğitimin amacı BREEAM Bina Çevresel Etkilerini Değerlendirme Sistemi'nin ana bileşenlerini ve sistemin sistemin ölçütlerinin amaçlarıyla ilgili kavramlarını tanımlamak.
24 Şubat
Panel: FABRİKA/EAA-Emre Arolat Architects
7 Şubat'ta açılacak olan FABRİKA/EAA-Emre Arolat Architects sergisine paralel olarak düzenlenecek panel saat 17:00'de başlıyor.
2 Mart (son başvuru)
PROSteel 2012 Çelik Yapı Öğrenci Yarışması
Bu yılın konusu küçük ölçekteki yerleşmelerin ihtiyacına cevap verecek, modüler düzende tasarlanmış çelik taşıyıcılı bir otobüs terminali tasarlamak.
22 Mart (son başvuru)
... - 6 Nisan
ÇATIDER Ulusal Öğrenci Mimari Fikir Proje Yarışması: Arkeolojik Alanda Çatı
Yarışma mimarlık öğrencilerinin çatı sistemleriyle ilgili yaratıcı
İstanbul EindhovenSALTVanAbbe: 89'dan Sonra
Salt ve Van Abbemuseum işbirliğiyle gerçekleştirilen projenin
fikirler geliştirmesini sağlamayı ve geleceğin tasarımcı adaylarını sektörle buluşturmayı amaçlıyor.
27 Ocak'ta açılan ilk sergisi Van Abbemuseum koleksiyonundan 1989 sonrası üretilmiş işleri içeriyor.