ŞART MI?
“DEVRİM”
EDİTÖRDEN
Kafestekiler
14
20
4
Gümüş Motor/Röportaj
Sedat ÖZGÜR
22
Kitap Tahlili
Zaman Makinesi
ALİ ÇIPLAK
Bekir KESKİN
Merhaba sevgili okurlar,
Olarak/Şiir
2018’in bu güz döneminde Kafes dergimizin 16. sayısıyla sizleri karşılıyoruz. Elinizde tutmuş olduğunuz bu dergi, biz Anadolu Gençlik Derneği Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinin, İslam ile insan arasındaki engelleri kaldırma çabalarının bir parçasıdır.
Serhat COŞKUN
26
Fikir Savaşı
34
Çağımızın İmtihanlarından
41
Ağır Sanayi Hamlesi Furkan YILDIRIM
Yusuf ERYÜRÜK
Yavuz Selim ÇAKMAK
Seyfullah ÇELİK
Her sayısında farklı bir meseleyi ele aldığımız dergimizde, bu defa da ağırlıklı olarak teknik meselelerin yorumlarına yer verdik. İçinde bulunduğumuz yüzyılda yaşanan gerçeklerden bahsettik. Bir kaç arkadaşımız şiirlerini paylaşırken, kimimiz kafasındaki sorguları kaleme almış oldu. Emekler de eklenince bu sayı elimize geçmiş oldu. Millet olarak ilim ile âmil olmaktan uzaklaşan bizlerin şu günlerde; adaleti, iyiyi, güzeli ve doğruyu benimseyen, ilimden fikre, fikirden harekete geçme çabasında olan gençlere ne mutlu! Kendisiyle gümüş motor hakkında röportaj yaptığımız, bilgilerinden istifade ettiğimiz Sedat Özgür hocamıza, yazan, çizen, tasarımında ve basımında emeği geçen, destek olan bütün kardeşlerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Allah kendilerinden razı olsun. /agdytü
4.0 31 Endüstri Necatihan RESAY
2
Üniversiteliler 38 Halepli Samura ŞABAN
44
Yüreği Büyük Şehir Yıldırım BAHADIR
/yildizagd
/yildizagd
Bu dergi Anadolu Gençlik Derneği Yıldız Teknik Üniversite Komisyonu tarafından çıkarılmaktadır.
3
“Röportaj”
ALİ ÇIPLAK
ALİ ÇIPLAK başlatıldığını görüyoruz. Ancak bu Erbakan Hoca’nın 40’lı yaşlarına denk gelir ki, Milli Görüş tarihi açısından geç bir dönemini ifade eder. Bundan dolayı bunun daha öncesini, Gümüş Motor’u araştırma düşüncesi ortaya çıktı. Başlangıçta bir makale olarak yazıldı. Sonrasında kitaplaştırılabileceğine ilişkin kanaatler oluşmaya başlayınca, biraz daha genişletildi ve 2014’te kitap olarak yayınlandı.
Selamun aleyküm hocam. Vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Gümüş motor ve Erbakan Hoca hakkında mütalaa etmek niyetindeyiz. Arzu ederseniz başlayalım. Bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız? 1980 Tekirdağ, Malkara doğumluyum. 1997 yılında Malkara İmam Hatip Lisesini tamamladım. Ardından Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldum. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım. 4
Sizi “Gümüş Motor” kitabını yazmaya iten ne oldu? Süreç nasıl gelişti? Gümüş Motor kitabı, akademik bir kaygı güdülmeden, ancak akademik kurallara bağlı kalınarak yazıldı. Böyle bir çalışmaya başlamamızın en temel nedeni Milli Görüş hareketine ve Erbakan Hoca’ya karşı duyduğumuz sevgidir. Diğer taraftan Erbakan hocanın hayatını, Milli Görüş tarihini okuduğumuz zaman bunun 1969 yılında, bağımsızlar hareketiyle
Gümüş Motor, Milli Görüş’ün yıllardır söylediği, savunduğu ve uygulamaya çalıştığı Adil Düzen’in temelini teşkil etmektedir.
“Röportaj”
Gümüş motor, adil düzen hamlesinin bir başlangıcı mıydı? Biz “Adil Düzen” dediğimizde, bir Müslümanın inancına göre hayatını her açıdan yaşayabileceği adalet üzerine kurulu bir düzenden bahsetmiş oluyoruz. Bu açıdan Gümüş Motor’u ortaya çıkartan temel kaygılar ve sâikler Adil Düzen’in zeminini oluşturmaktadır. Gümüş Motor, Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde kendi inancına, kendi düşüncesine, kendi ideallerine uygun bir yaşam arayışının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Böylece Gümüş Motor, Milli Görüş’ün yıllardır söylediği, savunduğu ve uygulamaya çalıştığı Adil Düzen’in temelini teşkil etmektedir.
5
“Röportaj”
“Gümüş Motor” nasıl ortaya çıktı? Gümüş Motor’u ilk araştırmaya başladığımda onun sadece bir sanayileşme hareketi olduğunu düşünüyordum. Maddi bir kalkınma hamlesinden ibaret olarak görüyordum. Ancak araştırmaya devam ettiğim zaman işin diğer veçheleri de ortaya çıkmış oldu. Bunlardan birincisi Gümüş Motor’un Gümüşhanevi Dergâhı ile olan yakın ilişkisi. Erbakan Hoca’nın Gümüş Motor girişimi Mehmet Zahid Efendi’nin öncülüğünde
6
ALİ ÇIPLAK gerçekleşiyor. Gümüşhanevi Dergâhı’nın tarihi süreç içerisinde Müslümanların kendi ayakları üzerinde durmaları, faize bulaşmamaları, başkalarına muhtaç olmamaları anlamında birtakım gelenekler geliştirdiğini görüyoruz. Mesela Ahmet Ziyauddin Gümüşhanevi döneminde Yani Gümüş Motor manevi bir önderlikle ve cihad şuuruyla kuruluyor. yardım sandıkları kuruluyor ve kurulan bu sandıklarla beraber insanların faize düşmemesi için bir alternatif oluşturuluyor.
ALİ ÇIPLAK Erbakan Hoca da böyle bir ortamda yetişiyor. Hocanın Almanya’da bulunma süreci Abdulaziz Bekkine dönemine denk geliyor. Abdülaziz Efendi 1952 yılında vefat ediyor. Erbakan Hoca döndüğünde Abdulaziz Efendi’nin vefat ettiğini öğreniyor. O sıralarda Bursa’da bulunan Mehmed Zahid Kotku Efendi İstanbul’a geliyor. Zeyrek’te bulunan Ümmügülsüm Mescidi’nde imam hatiplik görevini yapıyor. Gümüşhanevi dergâhının başına geçiyor. Erbakan Hoca’nın mühendislik bilgisi bu konudaki idealleri ve Mehmet Zahid Efendi’nin de bunun yapılması gerektiğine olan inancı, Gümüş Motor’u ortaya çıkartıyor. Mehmet Zahid Efendi bu meseleyi sadece vaazlarında anlatmıyor. Yani bir otomobil fabrikası, bir motor fabrikası kuralım, bu bizim için çok önemlidir diyerek teşvik edici ifadelerle yetinmiyor. Bununla ilgili cemaatin önde gelen zenginlerini de bu işin içerisine çekiyor. Meseleyle ilgili olarak bir evde toplanıyorlar. Konunun öneminden bahsettikten sonra
“Röportaj”
ilk parayı kendisi vererek ilk adımı atmış oluyor. Yani Gümüş Motor manevi bir önderlikle ve cihad şuuruyla kuruluyor. Tabii ki, Mehmet Zahid Efendi’nin o dönem içerisinde Ali Haydar Efendi, Mahmut Sami Efendi gibi isimlerle çok yakın diyalogları var. Onlar da kendi çevrelerini Gümüş Motor’dan hisse almaları konusunda teşvik edici oluyorlar. Gümüş Motor’u ortaya çıkaran temel etkenler var. Bunlardan bir tanesi Müslümanların kendi içlerinde birlik olmaları. Mesela, bir kişinin alabileceği hisse miktarının yüzde beşi geçmemesi şartı getiriliyor. Çünkü ne kadar çok fazla hisse dağıtılırsa o kadar çok kişinin bir araya gelmesine sebep olunacaktır. İkincisi, hassasiyete sahip olan sermaye sahipleri için helal yoldan yatırım yapabilecekleri bir alan açmak. Gümüş Motor’a sadece bir sanayileşme hareketi olarak değil, topyekün maddi ve manevi anlamda bir kalkınma hareketi olarak bakmak gerekiyor.
7
“Röportaj”
Aslında karşılıklı bir ihtiyaç sözkonusu. Gümüş Motor’a helal kazanç için bir alan açma çalışması olarak da bakılabilir. Bu sermayeyi oluştururken faize bulaşmamak gibi çok temel bir prensip belirleniyor.
MSPdöneminde DESİBAY’da faizsiz bir fon sisteminin oluşturulması, 80 sonrasında faizsiz finans kuruluşlarının temelini oluşturan bir anlayış bu dönemde atılmış oluyor. Bir diğer husus da şu: fabrika belirli bir kar elde etmeye başladıktan sonra çalışanlarına ve hissedarlarına karşılıksız borç verme fonunun kurulmuş olması. Fabrika üretime geçtikten sonra içerde para toplanacak ve belli miktarlarda, hem hissedarlara, hem de çalışanlara faizsiz borç
8
ALİ ÇIPLAK verilecek. Bu da havuz sisteminin temelini oluşturuyor. Yani Gümüş Motor’a sadece bir sanayileşme hareketi olarak değil, topyekün maddi ve manevi anlamda bir kalkınma hareketi olarak bakmak gerekiyor. İslam anlayışında kalkınma, tek taraflı, maddi olarak anlaşılmaz, manevi kalkınma da anlaşılır. Çünkü insanın iki yönü vardır, bunun biri maddi yönü, diğeri manevidir. Bunu uçan bir kuşa benzetebiliriz: Kanatlardan birisi kırıldığında diğer kanat işe yaramayacaktır ve sonunda kuş düşecektir. Bu anlamda kalkınma bizim için hem maddeyi ve hem de manayı desteklemelidir. Böylece Gümüş Motor adil düzen arayışının önemli bir adımı oluyor. Gümüş Motor hamlesinin yapılmasındaki asıl amaç neydi, niçin motor yapmak ile yola başlandı? 1950-60’larda yüksek miktarlarda araba üreten ülkelerin pazarı konumundayız. 60’lı yıllarda, Amerikada 2-3 kişiye bir otomobil düşerken bu sayı bizim ülkemizde 700’de bir. Yani ciddi anlamda bir
ALİ ÇIPLAK otomobil ihtiyacı var. Dolayısıyla yapacağınız çalışmalarda, atacağınız kalkınma hamlelerinde insanın ihtiyacının karşılanması gerekiyor ki bir karşılık bulabilsin, genişleyebilsin ve büyüyebilsin. Özellikle motorun tercih ediyor olmasının nedeni şudur ki biz motor ürettiğimizde taşıt, ziraat, inşaat, sosyal hizmet, sanayi gibi birçok alanda hizmet veren araçların temel hareket ettiricisini üretmiş oluyoruz. Erbakan Hoca bu anlamda zora talip oluyor. O zaman belki bir sulama motoru olarak ortaya çıkan şey zamanla bir uçak motoruna dönüşecek. İşte bu sizin gelişmenizle kalkınmanızla olacak bir şeydir. Bundan dolayı özellikle motor alanı tercih ediliyor. Hala 50’lerdeki Gümüş Motor’u konuşuyoruz ama 2020’ye geldik, yaklaşık 70 yıl olmuş. Bu zamanda onu yaptık, bunu ürettik falan diyoruz ama motorunu ürettik mi, ne zaman üreteceğiz sorusunun cevabı meçhul.
Gümüş motor hamlesinin önüne neden geçildi? Ve nasıl geçtiler?
“Röportaj”
Böyle bir hamle yapıyor olmak, Türkiye’de büyük bir pazara açılmak demek. Ve bu pazarı elinde tutan ve yön veren, kolayca açtıkları bir dükkanla yüksek karlar elde eden ithalatçılar var. İthalatçıların kurmuş oldukları bir düzenleri var. Kolayca, sermaye O dönem vergi indirimlerinden, kredi olanaklarından yararlananlar genelde inşaat sektörü olmuştur. gerektirmeden, piyasada bir dükkan açılıyor. Devlette o dönem kota uygulaması var, yani yurtdışından otomobil, traktör gibi motorlu araçlar ilan edilen kotalara göre getirtiliyor. Devlet kotaları ilan ediyor ve mümessiller de yurtdışında bağlantılı oldukları şirketlerle iletişime geçiyorlar. Talep eden insanlardan parayı peşin olarak alıyorlar. Taleplerini yurtdışına iletiyorlar, getirdikleri mallar üzerine karlarını koyup satıyorlar. Gümüş Motor hamlesi onlar açısından bu kadar hazır para kazanmayı ortadan kaldıracak bir tehlike görülüyor ve hedef 9
“Röportaj”
alınıyor. Fiyatları düşürüyorlar ve Gümüş Motor’u zarara uğratıyorlar. Diğer taraftan da Gümüş Motor’un kalitesiz olduğu şeklinde şayialar yayılıyor. Ayrıca o dönem üretime olan bakış açısıyla ilgili bir problem var. Çünkü zihniyet tüketmek üzerine kurulu. Özellikle inşaat sektörüne bakmak gerekiyor. O dönem vergi indirimlerinden, kredi olanaklarından yararlananlar genelde inşaat sektörü olmuştur. Siz yerli bir şey yapmak istediğinizde bu alandaki teşviklerden veya vergi indirimlerinden yararlanamıyordunuz veya muaf olamıyordunuz. Bazı kalemler de buna ciddi anlamda bir yük getiriyordu. Bu da Gümüş Motor’un yaşadığı zorluklardan bir tanesidir. Ayrıca 1958 yılında bir devalüasyon oluyor ki Türk parası ciddi anlamda değer kaybediyor. Bu da Gümüş Motor’un yavaş yavaş oluşturulan sermayesini ciddi olarak eritiyor. Mesela 7 miyona kurulması planlanan 10
ALİ ÇIPLAK fabrika bir anda 25 milyona maloluyor. Bu da kurulması aşamasında önüne çıkan büyük bir engel oluyor.
Burada önemli olan geçmiş yapıyı almak değil, geleceğin teknolojisine uygun hamleyi bulmak Günümüzde dinamikleriyle beraber Gümüş Motor gibi hamleler var mı? Açıkçası yakinen takip edemiyorum. Lakin günümüzde beklentimizin çağın şartlarına uygun olması gerekiyor. Gümüş Motor komple bir motor fabrikası olarak kuruluyor. Çekoslavakya lisansı alınıyor. 1964’e geldiğinizde su soğutma sisteminden yavaş yavaş hava soğutma sistemine geçiyor.
ALİ ÇIPLAK Bugün otomobil sektörüne baktığımızda hibritli, elektrikli ve güneş enerjisi ile çalışan otomobilleri konuşuyoruz. Devlet tarafından yapılan girişimi takip ediyoruz, sonucu hep birlikte göreceğiz. Burada önemli olan geçmiş yapıyı almak değil, geleceğin teknolojisine uygun hamleyi bulmak, fizibilite çalışmalarını yaparak o işe girişerek diğer ülkelerin önüne geçmek. Bizlere düşen şey, bizi gelecekte neyin beklediğini göz önünde bulundurarak, hangi hamleleri yapmamız gerekiyorsa onun adımlarını şimdiden atmak olmalıdır.
Bu güzel cevaplarınız için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
“Röportaj”
varsa, Allah’ın izniyle, küçük görmüş olduğumuz bir çalışma zamanla o kadar büyük bir şeye dönüşebiliyor ki. Bizlere düşen de bu anlamda yapabileceğimize olan inancımızı muhafaza etmektir. Yani biz bunu yapabiliriz, demek ve ona göre yola çıkmak. Bu şekilde yola çıkmazsak, yahu öyle miydi böyle miydi diyerek gittiğimiz zaman hiçbir zaman birsonuç çıkartamayacağız. Önemli olan burada o heyecanı, aşkı, şevki ve ideali muhafaza etmek. Böyle gençlere ihitiyacımız var açıkçası. Teşekkür ediyorum, derslerinizde ve çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyorum.
Bizlere düşen de bu anlamda yapabileceğimize olan inancımızı muhafaza etmektir.
Motor üzerinden değil de genel anlamda bir şey söylemek istiyorum. Girişim, harekete geçme meselesi aslında biraz psikolojik meseleler. Heyecan varsa, idealler varsa ve tabii ki bunu sağlayacak yeterli donanım 11
12
13
“Deneme”
Zaman Makinesi Kafesimiz yeni sayısında, “teknolojinin devrimi” konu başlığıyla okurlarıyla buluşuyor. Konu teknoloji olunca, uzakları yakın eden araçların konuşulması da kaçınılmaz oluyor. Konumuz: Otomotiv. Peki bu araçlar nereden gelip nereye gidiyorlar? Elektriklisi mi makul, yoksa içten yanmalısı mı? Bunlar suda da gitmez mi? Uçan arabalar ne zaman kullanılmaya başlanacak? Garip sorularla başladık, cevapları ile devam edelim.
14
BEKİR KESKİN
M.Ö. 2700’lü yıllarda, Sümerlerin tekerleği icadı, otomotiv için bir alt yapı çalışması oldu diyebiliriz. Devam eden süreçte motorsuz taşıtların da olması muhtemeldir ve 1700’lü yıllarda buhar motoru ile çalışan arabaların kullanıldığı da söylenmektedir. Ama milat olarak kabul edilen tarih 29 Ocak 1886’dır. 1883 yılında Benzinin ortaya çıkmasının ardından Daimler ilk yüksek hızlı benzin motorunu geliştirmiştir. Bu sayede Karl Benz içten yanmalı motor ile çalışan ilk aracın patentini 1886 yılında almıştır. Peki bu motorlar nereden çıktı?
BEKİR KESKİN
Otto ve Diesel ile başlayan motorlar hikayelerini okumanızı tavsiye ederek konumuzu bu günlere doğru getirelim. Günümüzde içten yanmalı motorların yerini elektrikli araçların alacağı ve bu gelişmenin otonom araçlara doğru ilerleyeceği de söyleniyor ve gelişmelerde de bunları görüyoruz. Tarihte yer alan ilk arabaların da elektrikli olduğu bilgisi birçok yerde mevcut. Ama bilimde bazı çalışmalar zamana ihtiyaç duyuyor. Elektrikli araçların en büyük sorunu, enerji depolamasının kısıtlı olması. Geçmişten günümüze bu alanda çok büyük gelişmeler yaşandığı için şu anda
“Deneme”
elektrikli araçları görebiliyoruz. Fakat bu araçlar birkaç yüz kilometreden sonra enerji ihtiyacı hissediyor ve bu ihtiyacı karşılayacak alt yapı maalesef ülkemizde mevcut değil. Öte yandan alt yapı sorununun çözülmesi de bu meseleyi halledebilecek gibi görünmemekte. Bunun için elektrik üretiminin de bir şekilde arttırılması gerekiyor. Şayet araçlardaki enerji depolama hususunda biraz daha gelişme gösterilebilirse ve hızlı şarj ile alt yapı sorunu çözülürse, birçok insan daha sessiz, yakıtı daha ucuz olan bu araçları kullanmak isteyebilir.
15
“Deneme”
Bu noktada elektrik şarj istasyonlarının yaygınlaşması ve ücretinin uygun olması önemli. Şayet bu istasyonlarda fiyat tarifesi farklı olursa, tüketicinin bu ürüne yönelmesi pek de mümkün değil. Elektrikli araçlar, içten yanmalı araçlara göre mekanik açıdan çok daha basit bir sistemle çalıştığı için, batarya sorunundaki gelişmelerle birlikte çok daha hafif araçların üretilmesi mümkün. İçten yanmalı motorun ağırlığı, vites kutusu, güç aktarma organları ve diferansiyel gibi mekanizmalara elektrikli araçlarda genel olarak ihtiyaç duyulmamaktadır. Tahminlerimizde yanılmazsak ve eğer araçlar uçmazsa, gelecekte otomotivler isminin hakkını vere-
BEKİR KESKİN rek otonom şekilde, hub motorlarla tahrik edilen araçlar olacak. Otomotiv isminde de maalesef bir sınıktı var. Bu isme sahip bir aracın kendiliğinden gitmesi gerekirken, araçlar sürücüsüz gitmedikleri halde otomotiv olarak isimlendirilmiş. Gelecekte ismini hak eden araçlar daha da yaygınlaşacaktır diye tahmin ediyoruz. Suda ve karada giden araçlar çok fazla olmasa da üretimini yapan firmalar bulunmaktadır. Bu ilginç araçların ismi ise biyoloji biliminden gelmekte; bu araçlar amfibi araç olarak isimlendirilmişlerdir. Çeşitli stillerde üretilmekte olan bu araçlar bazı ülkelerde toplu ulaşımda da kullanılmaktadır. Farklılığı ile ilgi odağı olması kaçınılmaz.
BEKİR KESKİN Uçan arabalar ne kadar mümkün sorusuna da biraz değinelim. Bu tip arabaların da örnekleri mevcut ama seri imalatı yapılıp halkın kullanımına sunulması ne kadar mümkündür bilemiyoruz. Kara yolunda iken deposu bitme noktasında olmasına rağmen yoluna devam eden insanların araçlarının tekerlerinin yerden kesilmesi bazı sıkıntılar oluşturabilir. Bu işin trajikomik tarafı. Mühendislik açısından bu araçların örneklerinin var olması, uçan arabaların mümkün olduğunu bizlere ispatlıyor. Lakin bu araçlar daha kompakt hale getirilebilmeli, kalkışları daha kısa mesafelerde yapılabilmeli, mekanizmaları iyileştirilmeli. Ve bunlara gerçek manada ihtiyaç duyulmalı. Günümüzdeki otomotivlerin ne kadar geliştiğini duyuyor ve hayranlıkla izliyoruz. Kendiliğinden park yapan araçların dahi normal karşılandığı bir döneme geldik. Küçük teknolojik parçalar ve yazılımlarla çok mükemmel işler ortaya konulmakta.Örneğin,
16
“Deneme”
sürücü koltuğunun yanında ki koltukta araçta kimse olmadığı zaman kemer takılı olmadığı halde bir uyarı vermez. Orada oturan biri varsa ve kemeri takılı değilse araç uyarı verir, bu basit bir ağırlık sensörü ile yapılmakta. Bir diğer güzellik olan hava yastığının çalışması her zaman sizi kurtarmayabilir. Kaza anında devreye giren bu sistem eğer sizin düzgün oturmadığınız bir pozisyonda açılırsa boynunuzu kırabilir. Sistem ön koltukta oturan kişinin ağırlığını algılayan sensörlerden aldığı bilgiye göre oturan kişinin çocuk olduğuna karar verip kaza esnasında orada oturan kişiye ciddi zararlar vermemek için, o tarafta bulunan hava yastığını açmıyor. Asıl meseleye gelelim… Her şey iyi güzel de, biz bu teknolojinin neresindeyiz? Ülke olarak otomotiv sektöründe çok büyük işlere ev sahipliği yapıyoruz. Ama bu şirketler bizim şirketlerimiz değiller. Maalesef otomotiv sektöründe milli atılımlar sürekli sözde ve prototiplerde kalıyor. Devrim arabalarıyla bu sektörde yer almaya başlamış olsaydık, bugün 17
“Deneme”
Dünya devleri ile rekabet eden yerli ve milli firmalarımızın varlığı kesindi. Maalesef başarıların önüne birileri tarafından setler çekildi. Gümüş Motor da bu başarılardan biriydi. Kesinlikle ihtiyacımızın olduğu bu sanayi hamlelerinin önüne bir şekilde geçildi ve geçilmeye çalışılacaktır. Çünkü Türkiye bu ürünler için müthiş bir pazar. Bunları kendimiz üretmiş olsaydık, yabancı sermayeye kazanç sağlamamış aksine ülkemizin gelişimine katkı sağlamış olacaktık. İşte istenmeyen durum buydu. Bize bu tür işlerin ağır ve ucuz yönlerini yapmamız tavsiye edildi, biz de her gördüğümüzü dost belleyip, her duyduğumuza inanarak kabul ettik. Çünkü dışarıdan ucuza traktör almak daha mantıklıydı, niye kendimiz üretelim ki dedik. Bu tür işlerde başarılar yakalandığı zaman bir şekilde bu ekipler ve firmalar sindirildi. Mesele neydi? Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın söylemiyle: “Mesele, Türkiye’nin şeftali yerine motor üretmek istemesiydi.” Bir cümle ile bütün bu olaylar ancak bu kadar güzel açıklanabilirdi. Allah kendisinden razı olsun. Peki 18
BEKİR KESKİN bizden geçti artık demek gibi bir kaçış yolumuz, ya da zaten her başarı engelleniyor diyerek kaçma hakkımız var mı? Hayır. Her gün daha çok çalışacağız, her gün daha heyecanlı çalışacağız. İki günümüz bir birine denk olmayacak. Onların önüne nasıl geçeceğiz? Formül yine Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan gelecek: “Öyle bir teknoloji üreteceğiz ki, onların teknolojisini onlara karşı kullanabileceğiz, çünkü biz yeni bir uçak gemisi yapana kadar onlar daha fazlasını yapacaktır, biz onların teknolojilerini onlara karşı kullanabilirsek, onların uçak gemisi de bizim sayılır.” Bu konunun ayrıntılı ve geniş halini Davam kitabında bulabilirsiniz. İşimiz kolay değil ama başarının yolu çalışmaktan geçiyor. Allah yardımcımız olsun...
19
“Şiir”
SERHAT COŞKUN
OL A R A K Şemsini arayan yürekler, Gümrah kentinde astımlı bir derviş misali Hakikatle vuslatın lâmekân ilinden Bir adamın şehre koşarak girmesini bekleyen
Melal ummanında aranan yürekler Saba makamı gölgesinde Karanlık gözlerini ümit meclisinde Sonsuzluğa yumabilir mi?
Aranmaktan bitâb düşmüş yürekler Yâr-i gâra varamayan gemi misali Hüzün kulübesinde olanca pejmürdeliğiyle Kardan aydınlığı bekleyebilir mi? 20
21
“KİTAP TAHLİLİ”
YAVUZ SELİM ÇAKMAK
Necmettin Erbakan ve Gümüş Motor “Bir çiçekle bahar olmaz ama, her bahar bir çiçekle başlar “ (N.E.) Sözüne itafen cumhuriyet Türkiyesinde ilk defa Müslüman bir topluluğun İslam anlayışına ve ekonomisine uygun bir şekilde hizmet vermeyi amaçlayan ve Türk piyasasında bir türlü doğmayan bahara bir çiçek olma amacıyla kurulmuş fabrikaydı. Burada dikkatinizi şuna çekmek isterim: Türkiye piyasası değil, Türk piyasası. Çünkü gümüş motor kurulurken yalnız ülke için değil, tüm Türk toplumlarında ve Dünya piyasasında iyi bir yer edinme amacı vardı. O zamanlarda ülke savaştan yeni çıkmıştı ve iktisadi olarak kalkınmanın yegane yolu da sanayileşmekten geçiyordu. Bu işi yaparken de başkalarına muhtaç olmanın zamanla onların himayesi altına girmek olduğu çok iyi biliniyordu. Bu yüzden sermayenin yabancı olmaması çok önemliydi. Gümüş Motor, Mehmet Zahit Kotku hocaefendinin fikriyle başladı. İlk duyulduğunda “Türkiye’de yeni bir fabrika açılacak, yerli üre22
tim motor yapılacak, artık biz de kendi motorumuzu üreteceğiz.“ lafını duyan herkesi bir sevinç ve heyecan kaplamış, parası olan dava dostları yeri gelmiş tüm birikimlerini buraya yatırmışlardı. Ama bu miktar, fabrikanın açılması için yeterli gelmedi. Ülkedeki diğer yatırımcılar da katkı sağlayarak fabrika kuruldu. En azından yabancı kaynaklardan yardım alınmadan açılmış oldu. Bir iki yılda üretime geçti, hatta ihracat yapmaya başladı. Gümüş Motor,
YAVUZ SELİM ÇAKMAK taşıdığı dini kaygılar sonucunda, sosyal ahlaki ve kültürel değerlerinin ani bir şekilde değiştirildiği toplumun tekrar özüne dönebileceğinin bir göstergesiydi. Aslında, hala böyle bir proje bizim tekrar özümüze dönmemize, en azından kaybolduğumuz bu kültür boşluğundan çıkabilmemiz için bir ışık olabilir. O zaman da “Artık çok geç. Avrupa’ya, Amerika’ya bağlıyız, kendimiz yapamayız.“ gibi sözler herkesin ağzındaydı, şimdi de öyle. Necmettin Erbakan, toplumun o zamanki imkanlarını ve eksiklerini görmüş, aynı zamanda da karşısına çıkan problemlerin kaynağını çözümleyerek mücadele vermişti. Bu projeyle başla-
“KİTAP TAHLİLİ”
yan kalkınma adımı daha sonra siyasetle devam etti. Bu adımlarla ülkede ve dünyada büyük yankı yaptı. Milli görüş olarak kalkınmanın, milli sermayede, milli sanayide olduğunu çok iyi biliniyordu, çok uğraş verildi, çok emek harcandı ama ne yazık ki bu yabancı piyasayı oldukça tedirgin etti ve yabancı ellerin çeşitli oyunlarıyla ve bazı hissedarların bu uzun soluklu yatırımdan elini ayağını çekmesiyle gümüş motor el değiştirdi. Sedat Özgür’ün yazdığı Gümüş Motor adlı kitapta da okuyuculara bu serüven sunulmuş.
23
“ŞİİR”
ONUR ALTUNTAŞ
Hepimizin payına eşit düşmüştü zaman kavramı. Herkes için 24 değerli elmas tanesi. Gün inince sıfırlar kendini. Kalplerde ve defterlerde yapılanların mühürleri. Gözlerimzde hisler ve tebessümler. Pencerelerimizde umuda açan çiçekler... Avuçlarda göğe bakan duaların izleri... Aynı eve giden farklı yollardı hayatın kendisi. Kimi teknelerde verdi yaşam savaşını, Kimi nostaljik trenlerde. Gerçeklerden kaçmaya geldik derken gerçekleri görüyoruz bu hayat seferinde. Kalplerimizden iman defterini hiç eksik etmeden kimisine sevgimizi verdik, kimisine yerimizi. Gözlerimizi yelkovanda gezdirirken namazla şükrettik zamanın varlığına. Fakat kimisi kaçtı zamanın önüne geçebilecekmiş gibi. Hiç aldırış etmeden konuşan sarmaşıklara, kendini yenileyen sonbahar yapraklarına. Hiç duymadı okunan ezanları. Her geride bıraktığı nokta eskiye çaldı. Aslında bazen alıkoymaz insan kendini yalnızca önüne bakar, Bazen de ayakları hep geriye kaçar. Kimi botlarını çıkarıp bir kenara bırakır, eskimiştir rengi. Cesaret çıplak ayakların altındadır belki? Kiminin dudağında kelebekler açar, kiminde acının eserleri.. Sonunda fark eder insan sadece zaman dönmez geri! 24
25
“Deneme”
Fikir Savaşı Bismillahirrahmanirrahim Bizim Dünyaya gönderiliş amacımız ALLAH’a (c.c) kulluk etmektir. İnsan yaratılanların en şereflisi olarak yaratılmıştır. Fakat fikri olarak zillete düşenler bu şereften yoksun olurlar. Eşref-i mahlûk olan insan, fikirlerini Kuranı-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) sünnetinin ışığında şekillendirmelidir. Biz Müslümanlar, bedenlerle, isimlerle ve cisimlerle değil fikirlerle savaşmalıyız. Hz. İbrahim (a.s.) batıla karşı fikir ile savaştı; Sizin taptığınız putlar 26
YUSUF ERYÜRÜK
güneşi batıdan doğurup, doğudan batırsın dedi. Nemrut şaşırdı. Çünkü fikri ölmüştü ama bedeni yaşıyordu. Nemrutun zalimliğine karşı Allah, Hz. İbrahim'i (a.s) ateşten kurtardı. Hz. Musa’nın (a.s.) firavunla olan mücadelesinde, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) cehaletle olan mücadelesinde -ve bunun gibi, Kur’an’da belirtildiği üzere, batıla karşı verilen bütün mücadelelerde- sadece kılıçlarla ve kalkanlarla değil, fikirlerle de mücadele edildi. Kuran-ı Kerim nizamını hâkim kılmak düşüncesini dert edinen, fikri olarak mücadele eden Müslümanın çabası boşa gitmeyecektir. Tarihte çabasının boşa gitmediği kişilerin hi-
YUSUF ERYÜRÜK
kayelerini bulabiliriz. ALLAH rızasını düşünen, her zaman başarıya ulaşmıştır. Bizim günümüzde başarıya ulaşamamamızın nedeni; güce, paraya, zekaya fazla güvenmemizdir. Bundan dolayı ALLAH, yardımını bize ulaştırmıyor. Dolayısıyla, bu fikri çürüterek araçlar olarak kullanılacak değerleri inanılmaması için tevhid inancını anlatmalıyız. Mücadeleyi verdikten sonra başarılı olmamız, sonuca ulaşmamız Allah’ın istemesine bağlı. Allah’ın istemesi de ancak fikirlerimizi ve amellerimizi vesveden korumakla olur. Bu şekilde inançlarımız doğrultusunda başarıya ulaşabiliriz.
“Deneme”
Şeytanı her zaman en büyük düşmanımız olarak görmeliyiz. Ve mücadelemizin şeytana karşı olduğunu asla unutmamalıyız. Ancak böyle düşünerek doğru hareket etmiş oluruz. İşte fikir savaşımız tam olarak burada başlıyor. Bizim savaşımız cahillikle olacağı için, bilinçlenmemiz gerekiyor, okumamız gerekiyor. Yani, ilk önce kendi cehaletimizi yenmemiz gerekiyor. Ve unutmayalım ki, şeytana ve şeytana hizmet eden insanlara karşı fikri savaşımızı her daim sürdürmemiz gerekiyor.
27
28
29
“ŞİİR” RÖPORTAJ
“şehir ve medeniyet“
ORHAN KARADENİZ
NECATİHAN RESAY
“Deneme”
Endüstri 4.0 Nedir? Bizim İçin Gerekli Midir?
NE GARİP Ne garip, ne garip şu dünyanın hali Birileri kan içinde ağlarken Bir diğeri özgürlük naraları atıyor Ne garip, bir insan acıyla yanarken Bir diğerinin yüzünden gülücükler saçıyor Ne garip, Ne garip varlık içinde yokluk Yokluk içinde mutluluk Ne garip yalanlara boğulmuş diller Ne garip bunca yaşayan ölülüer
Endüstri 4.0 Bilişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkmış bir sistem düşüncesidir. Günümüzde robotlar kendi aralarında haberleşme ve organize olma becerisi kazanmaya başlamış, böylece fabrikalar gibi üretim merkezlerinin robotlar tarafından yönetilebileceği düşüncesi doğmuştur. Bu düşünceye bağlı olarak günlük hayatımızda ve iş hayatımızdaki birçok işi ileride robotların yapacağı düşünülmektedir. Böyle organize edilmiş bir sistem, insanın yönetimine ihtiyaç duymaksızın çalış-
ma kabiliyetine sahip olacaktır. Bunun sonucu olarak insanların bedensel olarak çalışmasına duyulan ihtiyaç ortadan kalkacaktır. Böylesi bir durum doğru değerlendirildiği zaman çok güzel sonuçlar verebilir. İnsanlar günlük hayatın rutinlerinden kurtulup maneviyatlarına yönelmeye daha çok fırsat bulacaktır. Bedensel çalışmanın yükünden kurtulan insanlık tamamen fikri ve ilmi konulara yönelebilecek ve bu sayede bu alanlardaki ilerleme katbekat fazla olacaktır.
Ne garip, Ne garip şu insanların halleri Kimisi mermiler altında şehadet şerbeti içerken Kimisi yatıyor hala uyanmamak üzere Ne garip Dünyanın hali ne garip...
30
31
“Deneme”
Endüstri 4.0 uygulandığı zaman fabrikalarda insanların çalışmasına gerek kalmayacağı ve taşıtların tamamen otonom olacağı gibi öngörüler bulunmaktadır. Aracınızın ajandanıza bakarak, iş çıkış saatinizi öğreneceği ve çıkışta sizi alıp evinize götüreceği, akıllı ev sisteminin sizin eve geleceğinizi anlayacağı ve siz gelmeden önce ısıtma sistemini açıp evi ısıtacağı sistemlerin hayatımıza girmeye başlayacağı belirtilmektedir.
32
NECATİHAN RESAY
Bütün bu avantajlarına rağmen bu sistemin dezavantajları da olacaktır. Kötü niyetli güç odaklarının elinde insanları daha fazla tüketime yönelterek bir nevi köleleştirmek için kullanılabileceği de aşikardır. Üretimde verimin artmasıyla daha çok üretim fazlası oluşacak ve bu bazı sıkıntıları da beraberinde getirecektir. İnsanların çalışma hayatının da değişmesiyle belki de evden nadiren çıkar hale geleceklerdir. Toplum yapısı ve kültürel değerler de buna bağlı olarak zarar görecektir. Meydana gelen üretim fazlası sistemin devamlılığı için tüketiciye kabul ettirilmek zo-
NECATİHAN RESAY
runda kalınacak, halihazırda rahat yaşamaya alışmış insanlığın ise tüketime yönlendirilmesi zor olmayacaktır. Belki de farklı bir yöntem izlenerek üretim fazlası savaş yoluyla dengelenmeye çalışılacaktır. Savaş burada tabiri caizse üretimi dengeleyen bir çöp kutusu görevi görecektir. Eskisi gibi savaşın belli bir amacı olmayacak ve bitirilmek de istenmeyecektir. Ancak insanlar savaşın gerekliliğine inandırılacak ve böyle sürüp giden savaş ortamı da hem üretimin dengeleyicisi görevi görecek hem de halkın dikkatini üzerine çekerek halkı uyuşturma görevi üstlenecektir.
“Deneme”
Burada önemli olan, bu sistemin uygulanmasında sergileyeceğimiz duruş ve tavırdır. Meydana gelmesi beklenen büyük değişimlerin insanlar üzerinde nasıl bir etki oluşturacağı iyi tespit edilmeli ve buna uygun önlemler alınmalıdır. Sistem adaletli bir şekilde kurulduğu sürece büyük getirileri olacağı muhakkaktır.
33
“Deneme”
Çağımızın İmtihanlarından Yüzyıllardan beri süregelen gelişme, yenilik ve teknoloji atılımları son iki yüzyılda devasa bir artış sergiledi. Sanayi devrimi ile başlayan makineleşme, insanlık tarihinin gelişimine farklı bir ivme kazandırdı. Geliştiğini sandığımız teknoloji dolaylı yoldan biz insanları işgal etmiş durumda. Tüketim çılgınlığı, tembellik ve ruhun ölmesi bunların en büyük delilleridir. Kısacası bu yazımız, teknolojinin bizlere getirdikleri, bizden götürdükleri ve bizlerin bu konuda neler yapabileceği hakkında bir deneme olacaktır. Yazıma aslında teknolojinin faydalarından başlamak istiyorum çünkü kısa süreceğini düşünüyorum. Bildiğiniz üzere teknoloji denen tek dişi kalmış canavarın (!) gerçekten bilinçli insanlar tarafından iyi bir şekilde kullanılabileceği aşikardır. Hayatımızın hemen hemen her noktasında kendilerine bağımlı olmuş bulunmaktayız. Buna karşın
34
SEYFULLAH ÇELİK ulaşım, sağlık, eğitim -burada bir parantez açmak istiyorum; eğitim sistemi hakkında konuşulacak çok şey var da eğitimde kullanılan malzemelerin hakkını yemeyelim kapa parantez- barınma, eğlence, beslenme vs. her zaman her yerde kendilerinden faydalanmış bulunmaktayız. İşin aslı, sanırım, teknoloji kötü değil de kullananlar kötü kullanıyor.
Şimdi gelelim asıl meseleye; şu ki, teknolojik gelişmeler, yanında bir takım sorunları da beraberinde getirdi. İnsanlar tembelleşti, hayal kurmayı bı-
SEYFULLAH ÇELİK raktı, düşünmek ağır geldi, kitap okumak yeni şeyler öğrenmek onlar için büyük bir zorluk oldu. Kendini geliştiremeyen halk kulaktan duyma bilgilere bel bağlamaya başladı. Bunun sonuncunda aslında insanlıklarını kaybettiler. Hayvanlardan tek farkı düşünmek olan ademoğlunun hazin sonu.
Vay be! Rençberlik ve çobanlıktan hayvanlığa uzanan yol. Çok yakında! Konuyu şu şekilde ele almamız gerekiyor: İyi, tamam, biz bunların farkındayız. Kuran-ı Kerim’de “ İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar.” buyrulmaktadır. Bizler düşünüyoruz, teknolojiyi de fazla kul-
“Deneme”
lanmıyoruz canım. Günde bir iki saat instagramda geçiriyoruz, 2-3 saat süren haftalık dizilerimiz var, geçinip gidiyoruz, karışma zevkimize. Olmaz Müslüman kardeşim, olmaz! Zamanını israf ediyorsun “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, muhakkak ki ALLAH israf edenleri sevmez.” buyurmamış mı Rabbin. Bizler ise her türlü israftan geri çekinmiyoruz; Elektrik, su, zaman, sağlık, iman bu ve benzeri envaiçeşit nimetlerin israfından kaçınmıyoruz. Dikkatli olmamız lazım mümin kardeşim, sonra uyarmadı deme! Yine teknolojinin getirdiği rahatlık ve akabinde gelen vurdumduymazlık bütün dünyada hakim vaziyette. Özellikle güzel Türkiyemde, biz vatandaşların bu konudaki şuursuzluğu daha çok canımı sıkıyor. Haddi hesabı olmayan israf meşalesinin alevi gittikçe harlanıyor. Gün geçtikçe yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek yerine sadece bize emanet bırakılan doğayı kirletme olayının, bir Müslümanın içini sızlatması gerekir.
35
“Deneme”
SEYFULLAH ÇELİK
Bu güzel ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak için her Müslüman üzerine düşeni yapmalıdır. Bir anne evladını İslam üzere yetiştirmeli,
müne dur diyebilelim, hesabını verebileceğimiz bir hayat yaşamış olalım. Sözlerimi şu cümleler ile bağlamak istiyorum: Öncelikle,
eşine Allah’ın yüklediği zevcelik vazifesini küçümsemeden ifa etmeli, bir doktor, parası için değil, prestiji i çin değil insanlara faydalı olmak için doktorluk yapmalı, bir mühendis var olanı tekrarlamak yerine yeni teknolojiler araştırmalı ve geliştirmeli, bir öğretmen iyi bir nesil yetiştirmeli, bir idareci hakkıyla görevini yerine getirmeli… Sonuç olarak, her fert sorumluluklarını yapmalı ki ülke olarak kalkınabilelim, zalimin zul-
bir insan neden yaratıldığını bilecek, ne için yaşadığını bilecek, ve son olarak insanlığa nasıl faydalı olabilirimin derdine düşecek. Çok söz var söylenecek ama dinleyecek gönül lazım efendim. Velhasıl bir derdi olmalı insanın. Selam ve dua ile kalınız…
“ŞİİR”
MÜCAHİT DELİCE
Kış gelmiş ustam..! “ İçim cayır cayır yanmasın mı..? Mevsimlerden habersiz yüreğim; Anlamsız cümleler kurup, Sol yanımdaki sızıyı dindirmesin mi ? Titreyen ellerim, Bu ayazda nasır tutmuş ustam..! Yalnızlığımın elem dolu boğucu sesine inat; Derdine çare arayan mecnuna özenip, Sol yanımda yuva yapan ağrıyı hafifletmesin mi? Varlığıyla, zenginleri imrendirirdim ustam..! Yokluğuyla, yoksul düşmeseydi bedenim...
36
37
“Deneme”
Halepli Üniversiteliler Halep Üniversitesi meydanı: Büyük bir olayın ortaya çıkmasındaki gibi, meydanda fazla sayıda gençler var. Şüpheli sessizlik.. gaddar yüzler.. gözler birbirine bakıyor. Polis güçleri duruyorlar, aralarında ve telefonlarda konuşuyorlar. Aniden.. biri yüksek sesle “la illaha illallah” diyor. Ardından gençler bir köşede toplanıyorlar ve haykırmaya başlıyorlar. 38
SAMURA ŞABAN
Polisler gerginleşiyor ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ve ortada bir haykırış daha “Tekbir!”. Burada hikayemiz başlıyor.. İzzetle yaşamayı, yolsuzluğu durdurmayı, zalimleri defetmeyi, hep bir ağızdan haykırı yüksek sesle devam ediyor.. Ve gençler, en küçük adil bir devlette en basit insanın en basit alabileceği hakları talep ediyorlar. Mesele burada bitmez... Burada, üniversite meydanı konuşmak istiyor!. Özgürlüğe aç gençlerin sloganlarını, onların
SAMURA ŞABAN
üzerlerindeki baskı ve zulmü, toplanışlarını ve haykırışlarını anlatmak istiyor! Polisin coplarına ve mermilerine karşı gençlerin muhteşem direnişine nasıl şahit olduğunu söylemek istiyor! Ve Suriyenin mücadelesi, sadece üniversitede değil; okullarda, sokaklarda, meydanlarda ve camilerde... Köylerde, beldelerde ve şehirlerde... Her yerde başlıyor. Zalimler, bu gençleri durdurmak için ne yapabilecekler ki? Bunu kimse hayal edemiyor. Ne kadar zulüm ve baskı yapıldığını kimse hayal edemez.
“Deneme”
Tıp fakültesinin en iyi öğrencilerinden “Basil Aslan”, “Musab Barad” ve “Hazem Battih” .. Gül gibi üç genç. Bir gece evlerindeyken istihbarat tarafından tutuklanırlar. Ve 3 gün sonra Halep etraflarında, vücutlarında işkence izleri... Yanmış cesetleri bulunur. Halep üniversitesi, rus uçaklarının mimarlık fakültesini bombaladığını ve 100’den fazla öğrencinin şehit edildiğini unutmayacak. Zalimler, gençler korksun ve sussun diye hep bunu yaptı, yapıyor ve yapacaklar. Fakat, izzet ve özgürlükle yaşamayı bilenler durdurulabilir mi? Hayır. 39
“Deneme”
Gençler, ortadoğudaki en yolsuz ve kötü olan Esed’in üniversitelerini bırakmayı tercih ettiler. Bu üniversitelerde, iyi ve dürüst öğretmenler en düşük makamlarda atanıyordu. Diploma, para ve rüşvetle satılıyordu. İstihbarat istediği zaman yer leşkeye giriyor ve istediği öğrenciyi, öğretmeni tutklayabiliyordu. Üniversiteli gençler, silah, kalem ve dille direnişe devam ettiler. Onlardan kimisi şehit düştü, kimisi göç etti, kimisi de esir alındı. Kalanlar ve bu yolda devam edenler, Esed’den kurtarılmış topraklarda, öğretmenleriyle beraber ancak iki tane üniversite kurabildiler. İdlib Üniversitesi ve Özgür Halep Üniversitesi, kötü durumda, zor 40
SAMURA ŞABAN
şartlar içinde ve bombalar altındadır. Binaları az, teçhizatları basit ve malzemeleri eksik olan üniversitelerdir. Ancak avantajı, katil ve zalimlerin ellerinden uzak kalmasıdır. Esed rejimi, bu üniversiteleri hedef aldı. Üniversiteler bir kaç kere Rus uçaklarının hava saldırılarına ve bilinmeyen kişiler tarafından malzemelerin çalınmasına maruz kaldı. Çatışma ve şiddetli saldırılarda çok öğrenci ve öğretmen şehit oldu. Gençler, bu zor mücadelede, zalimlerin karşısında direniş göstermeye devam edecekler inşaallah. Bu gençlerin ana sloganı “Ya zafer ya şehadet!” olarak kalacaktır.
FURKAN YILDIRIM
Ağır Sanayi Hamlesi Siyasi kariyerine “Önce ahlak ve maneviyat “ düsturu ile başlayan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ekonomik kalkınmayı da hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Bu nedenle Yeniden Büyük Türkiye’yi kurmak için 1970’li yıllarda meşhur ağır sanayi hamlelerini başlatmıştır. Ağır sanayi hamlesini Erbakan Hoca, ekonomik olduğu kadar siyasi ve sosyal sıkıntılarımızın halledilmesi için bir zaruret olarak görmüştür. Bu nedenle “hedeflerimize ulaşabilmek için ana kilit taşı Ağır sanayi hamlesidir.” diye yorumlamıştır.
“Deneme”
Gelin bu ağır sanayi hamlesini daha iyi anlamak için 1956 yılına gidelim. Türkiye’nin en genç doçenti ünvanına sahip Erbakan Hoca hiçbir sermayeye sahip olmadan 200 ortaklı gümüş motoru kurmuştur. İşte bu Gümüş Motor A.Ş. ağır sanayi hamlesinin temelini oluşturmaktadır. Tüm ülkede ilgi ve heyecana neden olan gümüş motor dönemin askeri yönetimini de etkilemiştir. Bunun üzerine Erbakan Hoca 200’e yakın general ve üst rütbeli subaya Milli Savunma Bakanlığı konferans salonunda bir sanayi konferansı vermiştir. Sanayi kongresinde ‘Yerli Otomobil’ fikrini ortaya 41
“Deneme”
atmış, bu fikir askeri yönetim tarafından kabul görülüp 1961’ de yapılacak olan “Devrim” arabasının önünü açmıştır. Ağır sanayi hamlesini Türkiye’nin kurtuluş reçetesi olarak gören Erbakan Hoca bu tarifi ise şöyle yapmaktadır: “Yatırımları devlet başlatmakta ve yürütmektedir. Özel sektör dileye, o bölge halkı, içinde çalışanlar diledikleri kadar ortak olabilirler. İlerde bu kuruluşların hisse senetleri zamanla özel sektöre, bölge halkına içinde çalışanlara intikal ettirerek tamamen özel sektöre devretmek mümkündür. Yeni önemli yatırımları kuruluşunda devlet vagon değil lokomotif durumundadır. Yeni
42
FURKAN YILDIRIM
FURKAN YILDIRIM
“Deneme”
projeler ağır sanayi projeleridir. Fabrika kuran fabrika, makine yapan makine…” Ağır sanayi hamleleri yapılırken kurulacak olan kurum, kuruluş, tesislerin ve fabrikaların yerlerinde ilmi esaslar ve milli hedefler gözetilmiştir. Yer altı ve yer üstü kaynakları olarak zengin olan ülkemizin kullanılmayan bu kaynakları yapılacak olan planlarda göz önünde bulundurulmuştur. Böylelikle herkes kendi bulunduğu yerde çalışarak köyden kente göç önlenmeye çalışılmıştır. Böylece güçlü Türkiye kurulmuş, dengesizlikler giderilmiş olacaktı.
Erbakan Hoca’nın ülkemizin yeniden büyük ülke olma hedefinin bizi bin yıl dünyaya hükümdar kılan zihniyet olduğu fikriyatı sadece sosyal ve siyasi değil bilim de ve sanayide de taklitçilikten uzak durulmasıydı. Bu konu hakkında Erbakan Hoca şöyle demiştir: “Çocuklarımız taklitçi yetişmesin, bütün bunların sahibi Avrupalıymış zannetmesin. Evlatlarımız taklitçi yetişirse hakiki sanayi kuramayız ,montajcılık ile oyalanırız, sömürülür dururuz.” Keza islam ülkelerinin bu durumda olmasının önemli nedenlerin-
den birisi de bu konularda bağımsız olamamalarıdır. Yapılan çalışmalar, büyük hedefler ile yola çıkan Erbakan Hoca’ya küresel güçlerin ve onların yerli işbirlikçileri tarafından müdahaleleri sonucunda sonuca ulaşılamadı. Fakat hükümet kurduğu kısa sürelerde, en ufak makine aksamı veya yedek parça için başka ülkelere muhtaç olmamak için bütün bu çalışmaları yapmıştır. Gayesi “Uydu değil lider ülke” kalkınmasını gerçekleştirmekti. Allah razı olsun.
43
“Keşif”
Yüreği Büyük Şehir Bu yazıda Elazığ hakkında bilinenleri, bilinmeyenleri ve bilinmesi gereken konuları ele alacağız. Öncelikle bilinenlerden başlayalım: Elazığ Türkiye’nin 81 ilinden 23 plaka kodlu, tarihi ve kültürü ile parlayan, Doğu Anadolu bölgesindeki nadide bir şehirdir. 3 tarafı sularla kaplı Türkiye’nin içindeki minyatür bir Türkiye gibi etrafı sularla çevrili-
44
YILDIRIM BAHADIR
dir. Elazığlı olan insanlara gakgoş denir (bundan pek emin değilim, öyle de olmayabilir neyse ilerde bakarız). Elazığ’ın 11 ilçesi ve yaklaşık 583 bin nüfusu vardır.
Şimdi de Elazığ hakkında bilinmeyenleri ele alabiliriz: Elazığ adından başlayalım. Elazığ bölgesinde önceden Harput denen bir yer varmış (gerçi hala var). Gidişi, gelişi, ulaşımı zormuş. 1800’lü yıllarda paşanın biri bakmış ki bu böyle olmayacak, oranın yakınlarında mezra denen yere yerleşime uygun bir şehir kurdur-
YILDIRIM BAHADIR
muş. Şehir gelişmiş ve imar edilmiş. Sonra başka bir paşa şehrin adı, Aziz’in imar ettiği şehir anlamına gelen “Ma’mûrat-ül-Aziz” olsun demiş, olmuş. Şehir gelişip vilayet olunca, kısa olsunda yorulmayalım demişler ve “Elaziz” olmuş. Zaman geçmiş, cumhuriyet kurulmuş. Elaziz ismi gereksiz Türkçeleştirme hırsından dolayı azığı bol olan anlamında Elazık olmuş ve sonrasında Elazığ’a dönüşmüş. El-Aziz ismi dile daha güzel geldiği için şehirde hala bu adı kullananların olduğu söylenir.
“Keşif”
Ee, iyi hoşta hani nerde tarih, şehir yeni kurulmuş. Öyle değil işte Harput dediğin Elaziz zaten. Harput demişken, o kadar söylüyoruz ama nedir bu Harput? Harput genellikle etrafı uçurumlarla çevrili Harput Kalesi ile bilinir. İnşasının milattan önce 2000’li yıllarda olduğu tahmin edilmektedir. Daha sonra genişletilmiştir. Harput zamanla birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Sırayla; Hurriler, Hititler, Urartular, Romalılar, Bizanslılar, Azeri Türkleri, Araplar, Çubukoğulları, Artukoğulları, Selçuklular, Dulka45
“Keşif”
diroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı’ya ev sahipliği yapmıştır. Bu şekilde tarihine devam edersek işin içinden çıkamayız. Bu nedenle tarihi burada bırakalım. Zaten bu bilgiler her yerde bulunabilecek şeyler. Şimdi Harput kalesine dönelim ve neden Harput Kalesi’ne Süt Kalesi dendiğine bir göz atalım: Evet, yine bir gün bir hükümdar varmış. Hükümdarın keçi ve koyunları o kadar çokmuş ki, yöre insanına dağıtarak bile bitirememiş. Bir gün kafasına “la şuraya bi kale mi yapsak?” diye bir düşünce gelmiş. Şansa, o sene kıtlık var-
46
YILDIRIM BAHADIR mış. Ee harç için su lazım ne yapacağız derken “lan ben bu kaleyi yapmazsam adam değilim” demiş ve harç için süt kullanılmasını emretmiş. Ve böylelikle beyaz ve güzel bir Süt Kale’si ortaya çıkmış. Şu anda Harput hala var olsa da terk edilmiş şehir görüntüsü vermektedir. Ve nostaljik görüntülere sahiptir. Elazığ’a gelen birinin illaki bu tarih kokan sokakları gezmesi ve süt kalesini görmesi gerekir. Elazığ hakkında o kadar çok şey var ki hepsini anlatmak mümkün değil. Hatta daha yeni Sivrice Gölü’nde suyun altında Batık Şehir ortaya çıktı ve tarihinin çok köklü olduğu tahmin ediliyor.
YILDIRIM BAHADIR Ayrıca, Keban Barajı Türkiye’nin elektriğinin %8’ini tek başına karşılamaktadır. Kışın sıcak yazın soğuk Buzluk Mağarası da Elaziz’in potansiyel turizmini göstermektedir. Elaziz’in değerleri saymakla bitmeyecektir. Bu arada “Gakgoş” kısmına biraz değinelim: Aslında ‘karındaş’ sözcüğünden gelmiştir. Bu nasıl olabilir diye sorabilirsiniz. Ben de sordum cevap alamadım. Aslı Türkçe olan bu sözcük zamanla Elaziz’de yaşayan kişiler için kullanılmaya başlanmıştır. Bunları bir tarafa bırakıp bugüne dönersek, Elaziz ile Malatya arasında bir rekabet süregelmiştir. Bu rekabet ticari ve sportif nedenlerden kaynaklanmaktadır. Elazizliler Malatyalılara içi boş anlamına gelen “kofik” şeklinde seslenirler. Bunun dışında yöresel lezzetlere girersek işin içinden çıkamayız. Bu yüzden bunu da internetten araştırabilirsiniz. Daha fazla uzatmadan bilinmeyenler kısmını noktalayalım.
“Keşif”
Son olarak bilinmesi gerekenlerden bahsedip bitirelim: Bazı kimselerin sandığının aksine Elazığlılar kendilerine gakgoş denmesine kızmazlar. Günlük hayatta birbirlerine karşı gakkom ve gakko gibi hitap şekilleri kullanabilirler. İkinci olarak, her ne kadar rakip olsalar da Elazığlılar ve Malatyalılar iç içe yaşamaktadırlar. Bu nedenle ulu orta Malatyalılara kofik demeyiniz, her yerde olabilirler. Bilinmesi gerekenler de bu kadar olduğuna göre yavaştan yazıyı bitirelim. Zamanınızı aldığım için hakkınızı helal edin. Dilim, pardon kalemim, pardon klavyem sürçtüyse af ola. Allaha emanet olun.
47
48
49
Her zaman Yanınızdayız Her yerde I
I
I
I
I I I
I
I I
I I
I I
I I
I I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
Uzman kadromuz ve güçlü envanterimizle AOG ekiplerimiz müşterilerimize komponent, yedek parça, sarf malzeme satışı, kiralama ve takas ihtiyaçları için 7/24 kaliteli ve hızlı hizmet vermekte. Dünyanın dört bir yanında yüksek güvenilirlik ve hizmet anlayışımızla komponent yedek destek hizmeti vermekteyiz. Uygulamada olan web portalımız, müşterilerimizin ihtiyaç duyabileceği tüm gerekli bilgi ve desteğe 7/24 ulaşımını mümkün kılmaktadır.
50
51