Yol Şubat 2000 Sayı 7

Page 1

D ü şü n c e ve D avranış B irbirinden Ayrılmaz p o litik d urum d eğerlend irm esi

"yeniden yapılanm a" cum h uriyet tarihinde 'y e n i b ir d ö n ü m noktası Mehmet Yılmazer

küreselleşm e ve restorasyon bağlam ında türkiye ekonom isi M. Sinan

ru s -ç e çe n savaşı, seçim ler ve p u tin d ö n e m i

“Ö lüm kendi belgeleriyle birlikte geldi. - M ilcadeleyi Yeniden ele alacağız Yeniden b a şla y a c a ğ ız Yeniden hep birlikte b a şla ya ca ğ ız. D ünyanın b ü y ü k y e n ilg isin e karşı Asla tü k e n m e y e n k ü ç ü k yo ld a şla Ya da hafızada A teş gibi y a n a n la Bir daha ve Bir daha ve Bir d a h a ...” O

em peryalist egem enlik ilişkileri ve o rta d o ğ u Ömer Demir

d ü n ya g ü ç le r d e n g e s i iç in d e kosova olaylarının anlam ı Ayşe Tansever

Juarı Gelma

Ayşe Tansever

kıyam et g ü n ü n e h o şg e id in iz John Berger

sendikal harekette y o i ayrım ı (a vru p a d e n e yim i ü ze rin e n o tla r) M. Akyol

Ö m e r /açiner marksİz m 'i nasıl altüst e d iyo r? Hasan Oğuz


politik durum değerlendirmesi I. şenel bir bakış

Alaz Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Sahibi ve Sorumlu Yazılşleri Müdürü İbrahim Kızıldeli Direniş Şubat 2000 Özel sayısı No:1 Izcariye Çeşmesi Sok. No: 57 / 59 D:6 Çemberlltaş / İSTANBUL Tel: (0212) 516 37 85 Faks: (0212)517 00 20 E-Posta: direnls9@hotmail.com

3

II. kürt hareketfnde stratejik dönüş ve gelişmeler karşısındaki tavnmız

12

III. türkiye devrimci hareketinin durumu

28

mehmet yılmazer “yeniden yapılanma” cumhuriyet tarihinde yeni bir dönüm noktası

35

m. sinan küreselleşme ve restorasyon bağlamında türkiye ekonomisi

71

ö. demir emperyalist egemenlik ilişkileri ve ortadoğu

90

ayşe tansever rus-çeçen savaşı, seçimler ve putin dönemi

106

ayşe tansever dünya güçler dengesi içinde kosova olaylarının anlamı

124

john berger kıyamet gününe hoşgeldinlz

141

mete akyol sendikal harekette yol ayrımı (avrupa deneyimi üzerine notlar)

146

ÜÇ AYDA BİR ÇIKAR haşan oğuz

Yurtdışı Satış Fiyatı Almanya 10 DM İsviçre 10 SF Baskı Özdemir Matbaası (0212) 565 17 74

Ömer laçiner markslzm’i nasıl altüst ediyor?

150


POLITIK DURUM DEĞERLENDİRMESİ I. G E N E L BİR B A K IŞ

saldırganlığı artırması geliyor. Yine bu eğilimin yarattığı önemli sonuç; kumar­

1. U L U S L A R A R A S I B O Y U T

hane zincirine dönüşen borsalarda pat­ lamaya

Em peryalist Yeniden Paylaşım İki dünya savaşı ve irili ufaklı sayısız bölgesel savaşları kışkırtan emperyalist paylaşım; 21. yüzyılın başında bir kez daha

bütün ağırlığıyla insanlığın günde­

mindedir. nın pazar, hammadde, siyasi egemenlik ve toprak bakımından bir kez ele geçi­ rilmesi değil, tekrar tekrar ele geçiril­ mesidir. Bu gerçeklik; ekonomik ve siyasi bunalımların uluslararası ege­ menlik ilişkilerini

her bozuşunda yeni­

den kanıtlanmaktadır. Bugünün

yeniden

kriz

Son Asya

Filipinler’de

bombaları krizinde,

G S M H ’nın

yarat­ örneğin

% 8 ’ine

denk

gelen 5 milyar dolar borsada üç saat içinde havaya uçtu. Bu kriz Güneydoğu Asya

ülkelerini

kırıp

geçirdiği

gibi

Japonya ve Rusya gibi emperyaslit güç­ leri

Emperyalizmin karakteristiği; dünya­

hazır

masıdır.

de

etkisi

altına aldı.

Ekonom ik

bunalımlar, yarattığı tehdit ve boşluklar­ la emperyalist rekabeti azdıran önemli katalizör durumundadır.

en

Diğer önemli gelişme; iki kutuplu dünya gerçeğiyle sınırlanan emperya­ listler arası

teknik, ekonomik, askeri

rekabetin; Rusya'nın da bir emperyalist güç olarak sürece katılmasıyla son kırk

paylaşıma dam­

gasını vuran ayırt edici yanların başında; sermayenin hiç olmadığı kadar üretim dışına çıkması gelmektedir. "Reel olarak yatırımlar 1914 seviyesinin gerisindedir. 20 yıl önce toplam sermayenin % 20 si spekülatif alana yönelikti şimdi % 95' i" (U N C T A D 94 raporu). Dünya Ticaret Ö rg ü tü ’nün 1996 açıklamasına göre 19 9 1'de dünya üzerinde mayın gibi dolaşan spekülatif sermaye 8 trilyon dolar civarındaydı, 9 6 ’da ise 34 trilyon

beş yılın olmasıdır.

en

üst

noktasına

çıkmış

Yeniden paylaşımın üçüncü ayağında ise; emperyalizm dengelerine

lehine

dayanarak;

değişen güç hem

Sovyet-

ler’in dağılmasının ardından ortaya çıkan iktidar boşluklarının ele geçirilmesi, hem de yirminci yüz yıl boyunca halkların devrimler ve sınıf mücadeleleri yoluyla elde ettiği kazanımların geri alınması amacı durmaktadır.

temelini giderek

H er yeniden paylaşım, 20. yüzyılda

yitiren sermayenin yol açtığı sonuçların

olduğu gibi dünya savaşlarına dönüş­

başında; hareket serbestisi için

hiç bir

meyebilir, ama Lenin'in söylediği gibi

ulusal hak, yasal ve insani engele takıl­ madan en kısa yoldan en yüksek karın

"paylaşım güce dayandığı ölçüde savaşlar kaçınılmazdır".

peşinde koşması, dolayısıyla emperyalist

Son on yıl, 21. yüzyılın dünyaya neler

dolara çıktı. Üretim

3


— yol getireceğine kanıt olmaktadır.

dan püskürtülmesinde bu iki irade yakın durdular.

Yeniden Paylaşım Kuşağı Bolşevik Devrimi ve onun etkisiyle gerçekleşen

devrim lerle

paylaşımın

dışına

emperyalist

çekilen

alanlar,

Sovyetler’in dağılmasının ardından şid­ deti

ve

kapsamı

giderek

artan

bir

yeniden paylaşımın konusu haline geldi. Doğu Avrupa'da kısmen ekonomik m etotlarla

gerçekleşen

Balkanlar,

Ortadoğu

çatışmaya

dönüşme

paylaşım;

ve

Kafkaslar’da

biçimleri

bir­

birinden farklı olmakla birlikte tümden silaha dayalı Baltık Avrupa, Filistin,

olarak yürütülmektedir.

Denizi’nden Balkanlar, Irak,

başlayıp, Kıbrıs

Kürdistan,

Doğu

üzerinden

Kafkaslar,

İç

Asya ve Afganistan'a kadar uzanan Yeniden Paylaşım Kuşağı; geçtiği kimi ülkelerin haritalarını ve stratejik konumlanışlarını değiştirdiği gibi, iç siyasetlerini

Fakat

Balkanlar,

Kıbrıs,

Ortadoğu (özelde Kürdistan) ve Kafkaslar’a doğru gidildikçe

hem

Rusya'nın

hayati alanlarına daha çok girilmektedir hem de A B ve A BD 'nin çıkarlarındaki açı farkı da büyümektedir. Bu açı farkı; A B D ’nin askeri üstünlüğünün sağladığı rant ve daha önemlisi paylaşımın artan oranda zora

dayanması

Avrupa Birliği’ni de

nedenleriyle;

ekonomik zorunu

askeri zorla pekiştirmeye yöneltmekte­ dir. Nitekim son süreçte gündemleştiği gibi A B ’de kendi Avrupa ordusunu ve müdahale

gücünü

oluşturm a

girişi-

mindedir. Rusya'nın ise paylaşımda ayırt edici yanı ekonomik geriliği nedeniyle rekabeti sürekli zor zeminine çekmesi ve şiddetlendirmesidir. Emperyalist yeniden paylaşımın böl­ gedeki alanlarına bakılırsa;

de ağır deformasyona uğratmaktadır.

Irak, Yeni Dünya Düzeni'nin ilk icra­

Aşırı silahlanma, askeri ittifaklar, darbe­

atıydı. Uluslararası kurumların "hukuki"

ler, etnik çatışmalar ve savaşlar sözü edilen kuşağın giderek derinleşen karak­ teristiğidir.

desteğinde, en gelişkin teknolojiler kul­

Bölgede ortaya çıkan tek tek olaylar,

lanılarak Irak halkı kırıma uğratıldı. Ülke fiilen üçe bölündü. Sistemli bombala­ malar, ambargo ve

iç muhalefetin ö r­

anlaşılabilmesinin

gütlenmesine varan saldırı emperyaliz­

oyunun bütününe bakıldığında mümkün

min dünya halklarına gövde gösterisiydi.

satranç

hamlelerinin

olması gibi bu yeniden paylaşım gerçek­ liğinde anlaşılır olmaktadır. Hiç bir sorun yerel değildir ve emperyalistler

Balkanlar’a getirdiği felaket Irak'tan daha geri

olmadı.

Yugoslavya

etnik

arası güç hiyerarşisi oturana dek hiç bir

olarak atomizasyona uğratıldı. Almanya, Slovenya ve Hırvatistan'ı 92’de "Ulus­

yerel sorun burjuva anlamda dahi bir çözüme ulaşamaz. Aksine yerel çatış­

nıma" adı altında kapattı. Bosna etnik

maların bölgesel savaşlara dönüşme ihti­

yapısı gereği

mali çok daha fazladır.

kesişme noktasıydı. Bu durum yaşanan

ların Kendi Kaderini Tayin

Hakkını Ta­

üç emperyalist gücün de

Paylaşımın başını İngiliz ittifaklı A B D

iç savaşı uzattığı gibi yıkımını da büyüttü.

ve Avrupa Birliği ittifaklı Almanya çeki­ yor. Sürece yeni bir emperyalist güç

Ardından gündemleşen Kosova da ise

olarak katılan Rusya'nın Doğu Avrupa1-

işgale sıçradı.

__ 4

paylaşım çığırından çıktı ve açık askeri Sırbistan'ın

etkisizleşti-


____politik durum değerlendirmesi___ rilmesi

doğal

ittifakı

olan

Rusya'nın

Balkanlar’da etkisizleştirilmesiydi.

H e­

farkındadır. Bunun için dezavantajlı ol­ duğu ekonomik metodlara

karşı tek

nüz paylaşım bitmemiştir; Voyvodina,

dayanağı, çatışma ve savaşı sürekli gün­

Montenegro (Karadağ) ve Sancak bölge­

demde tutmaktır.

si emperyalist müdahalenin hedef tahtasındadır.

Sırbistan'ın

elinden

parça

parça

Yugoslavya'nın kemirilmesi gibi Rusya'­

Doğu Akdeniz'e hakim jeostratejik

nın elinden de Kafkasya kemirilmeye

konumuyla Kıbrıs, Türkiye ve Yunanis­ tan arasındaki bir sorunmuş gibi görün­

çalışılıyor. Ama bunun aynı kolaylıkla olmayacağı olası savaşların uzun süre­

se de, özde A B ve A B D arasındaki geri­

ceği ya da bölge çapını çok aşabileceği

limin

şiddetle yaşandığı, yeniden pay­

açıktır. H er hangi bir Batı karşıtı ikti­

laşımın önemli gündemlerinden birisidir.

darın gelmesinin dünyayı hızla nükleer

Rusya, tarihsel O rtodoks akrabalığı olan

bir savaşın eşiğine getireceği tehlikesi

Yunanistan üzerinden konuya yakınlığını

hala emperyalizmin tepesinde sallan­ maktadır. Sadece nükleer tehdit değil, Rusya’da ortaya çıkacak her önemli

korumaya çalışırken İsrail daha illegal yöntem lerle

gelişmelere

müdahaleci

gelişme

olmaya çalışıyor. K ilit

coğrafyalardan

Kürdistan;

Kuzey’deki

birisi haklı

olan direniş

devrimci karakteri nedeniyle emperya­ list güçlerin iç çelişkilerine rağmen elbirliğiyle

darbelenirken,

G ü n ey’de

tümünde

fiili bir devletleşme yaratıldı. O rta

A sya’ya

açılan

olarak

Kafkasya çok daha şiddetli bir pay­ laşımın coğrafyasıdır. Hala petrolün ve

altüst

kuşağının edebilecek Bunun

için A B ve A B D emperyalizmi bir yan­ dan mafyacı Yeltsin kliğinin iktidarını kollarken, diğer yandan bölgenin pay­ laşımında ellerini çabuk tutmaktadırlar. Emperyalizmin yeniden paylaşımının önemli yanlarından birisi de; bu kuşakta­ ki

kapı

paylaşım

dengeleri

sonuçlar doğuracak niteliktedir.

doğrudan askeri yöntemle Irak sömür­ geciliğinden koparılan alanda A B D eliyle

yeniden

ülkelerin

askeri

bombardımandan

önce ideolojik bombardımana tabi tutul­ masıdır. Sözü edilen bölgelerin tama­

doğal gazın dünya enerji ihtiyacı içinde

mındaki ülkelerde şu ya da bu biçimde çok ulusluluk ve çok dinlilik hakimdir.

payı

Bölgenin

Özellikle kapitalist-emperyalist çembe­

taşıdığı trilyonlarca dolar değerindeki

rin dışında kalan, Balkanlar ve Kafkas-

zenginlik,

lar’daki ülkelerde

%

60'ın

üzerindedir.

bunun yaratacağı

pazar ve

daha önemlisi; bu kaynaklar üzerinde

en küçük azınlıkların

kurulacak hakimiyetin sağlayacağı reka­

bile varlıklarını sürdürebildikleri kozmo­ polit bir yapı vardır. Sosyalist ya da

bet üstünlüğü, emperyalist güçleri şid­ detle karşı karşıya getirmektedir. Bu

demokratik cumhuriyetler zamanında bu durum kaynaşmaya hizmet ediyordu.

alandaki mücadele belki de Balkanlar’-

Bugün ise aynı etnik zenginlik emperya­

dakinden

lizmin "insan hakları, demokrasi, azınlık

çok daha kanlı geçecektir.

Rusya Kafkasya'da inisiyatifi kaybetmesi­

hakları"

nin bedelini emperyalist konumdan sö­

ülke çeperlerini dağıttığı ve bir atomi-

mürge konumuna düşerek ödeyeceğinin

zasyon politikasına hizmet etmektedir.

kavramlarıyla ucundan tutup,

---------------------------------------------

5 —


— yol Yugoslavya bu uygulamaların pilot böl­

gerekliliklerine göre biçimlendi.

gesi oldu. Bu kavramların mızrak ucu

90’da ise; Sovyetler Birliği’nin dağıl­

işlevi görebilmesi için, bugüne kadar

ması, Türkiye'nin de içinde bulunduğu

sözde yüksekte tutulan içişlerine karış­

coğrafyada sadece bir güç boşluğu oluş­

mama prensibi açıkça bir kenara atılıyor.

turmakla kalmadı, bu güç boşluklarının

Sonuçta

hakları"

emperyalist yeniden paylaşıma tabi ol­

lafları iç gerilimleri artırmanın ve içişle­

ması gibi son derece dinamik bir süreci

rine müdahalenin kılıfı oluyor.

de başlattı.

"demokrasi,

insan

Emperyalist müdahale etnik çatışma­

Bu yeni durum, öncelikle TC'nin bir

ları kışkırtıyor, etnik çatışmalar iç savaş­

tarihselliğe dayanan statik konumlanışı-

ları. Meşrulaştırılmış emperyalist müda­

nı tümden boşa düşürdü. İkincisi; geç­ mişte Sovyetler’e karşı blok tutum alan

hale

ile

paylaşım

gerçekleştiriliyor.

Üstelik emperyalizm etnik çatışmaları

emperyalist güçler TC 'yi yaklaşık aynı

kışkırtmakla

vektörel hat üzerinde yönlendiriyordu.

sadece

müdahalelerini

gerekçelendirmiş olmuyor, aynı zaman­

Bu günün yeniden

da bu ülkelerdeki anti-kapitalist tepkile­ ri, milliyetçiliğe kanalize ederek boşa

emperyalistler arasındaki çıkar çatallan-

düşürmeyi de başarıyor.

altına almaya başladı. Üçüncü önemli

paylaşımında

ise

ması TC 'yi çok farklı yönlerden baskı gelişme ise; iki kutuplu dünya güç den­ geleri ve ideolojisine göre şekillenmiş

2. T C 'N İN S T R A T E JİK K O N U M LA N IŞ I

olan iç siyasal yapının, yeniden paylaşım

İki kutuplu dünyada Türkiye'nin ulus­

koşullarında yetmezliğe uğraması ve stratejik konumlanma sorununun bera­

lararası (stratejik) konumlanışı; sosyaliz­

berinde bir iç siyasal yapılanma sorunu

me karşı kapitalizmin uç karakolluk ko­

da getirmesidir.

numuydu. N A TO 'n un Güneydoğu kana­

Bu gerçeklikler nedeniyle son

dının en önemli ülkesi olarak bölgedeki

yıldır Türkiye

siyasetinin

hemen

on her

her türden sosyalist ve anti-emperyalist

gündemi, doğrudan yeniden yapılanma

gelişmeye karşı kalkan rolü üstlenildi.

sorununa, onun üzerinden de emperya­

Zaten kuruluş itibarıyla demokratik bir

list yeniden paylaşım konusuna bağlan­ maktadır.

nitelik taşımayan Türk Devleti; emperya­ lizmin bölgesel çıkarlarının gerektirdiği anti-komünist, anti-demokratik perspek­ tifi; iç siyasetine de kolaylıkla yansıttı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra emper­ yalizmin

uluslararası

siyaseti

bölgede

Pratik gelişmeler izlendiğinde sözü edilen stratejik konumlanma sorununun hangi evrelerden geçtiği daha net görü­ lebilir. 90’da

Körfez

Savaşı’nın ardından

çeşitli iniş çıkışlar yaşasa da stratejik

Türkiye'nin güneyinde A B D eliyle yara­

işbölümünde Türkiye'ye biçilen statik

tılmış bir iktidar boşluğu doğdu. Bunu

rol neredeyse kırk yıl önemli bir değişik­ liğe uğramadı. Dolayısıyla Türkiye'nin si­

bir sonraki yılda Rusya'nın Baltık Ülke­ leri ve iç sorunlarıyla uğraşması nede­

yasal kurumsal yapısı da bu statik rolün

niyle etkisinin azaldığı Kafkaslar’da pet-

__ 6


____politik durum değerlendirmesi___ rol ve doğal gaz bakımından son derece

tiyle kanıtladı. Ermenistan'ın Karabağ’ı

zengin yeni devletlerin ortaya çıkışı izle­

işgalini destekledi, yine Azerbaycan'da

di,

örgütlediği

Bu

önemli

bölgesel gelişmelere;

darbeyle

Elçibey'i

indirdi,

rotasını

Çeçenistan'ı işgal etti, Azerbaycan ve

D o ğ u A v ru p a v e B alkanlar’a doğru de­

Gürcistan’da askeri üs kurdu ve böyle­

ğiştirmesi ve Türkiye'nin adaylığını geri

likle T C ’nin

Avrupa

Birliği’nin genişleme

bölgedeki

girişimlerinin

plana düşürmesi eklenince; Türk D evle­

tamamını çok kısa sürede boşa düşürdü.

ti bir kaç yıl öncesiyle karşılaştırılamaya­

T C ’nin hayallerini yerle bir eden bu

cak bir stratejik konum belirsizliğine yu­

gelişmelerin ardından, 93’ün sonbaha­

varlandı.

rıyla birlikte

Tü rk Devleti Sovyetler’e karşı kay­ bedilmiş görünen jeostratejik rantı yeni­

Kürdistan'ın

Güneyi ve

Kuzeyi’ne kirli savaşla, Kafkaslar’a ise karşı darbeci taktiklerle yönelindi.

den kazanma adına 90 Körfez Savaşı

A B D ’nin desteğiyle Rusya'nın geri-

sırasında emperyalist politikaların iştahlı uygulayıcılığına soyundu. Başını Özal'ın

letilmesi amacını taşıyan bu yöneliş, iç siyasette

çektiği bu eğilim; Güney Kürdistan'da

çeşitli evrelerden geçtikten sonra

hamilik, Kafkaslar’da ise özellikle A zer­

yılında

baycan’da iktidara gelişini desteklediği

noktasına sıçradı.

de

benzer

izler

bırakarak 96

İsrail'le askeri-stratejik işbirliği

Elçibey üzerinden yayılmacılığı esas aldı.

Kirli savaş dönemiyle İsrail anlaşması

"Adriyatik'ten Çin Seddi’ne kadar Türkiye" söylemleriyle stratejik hat;

arasında bir kopukluk değil süreklilik vardır. Türk Devleti İsrail'le ilişkisini

neo-Osmanlıcıiık

90'ın hemen ardından başlatmıştı, 93

takılmış

oldu.

"federasyon

hayalinin

Kuzey

arkasına

Kürdistan

bile tartışılabilir"

için

Kasımı’nda ise Hikmet Ç etin’in ziya­

ifadesi

retiyle diplomatik bir süreç açıldı. Kirli

gelişi güzel söylenmiş bir laf değil, neo-

savaş döneminin en yoğun olduğu 94’te

Osmanlıcılık’ın önündeki K U K M engeli­ nin aşılması amacını taşıyordu. Aynı dö­

İsaril'le ilk kapsamlı anlaşma olan istih­

nemler iç politikadaki yapılanma soru­ nuna dönük başkanlık sistemi, II. Cum ­

barat değişimi anlaşması imzalanmıştı. 96 yılı boyunca imzalanan askeri eğitim, savunma sanayi işbirliği ve ekonomik ve

huriyet, vb. tartışmaların gündemleştiği

ticari işbirliği anlaşmaları ile ilişki kab­

dönemlerdi.

alaştırıldı. Genelkurmay’ın inisiyatifinde

Bu

gelişmelerin

Avrupa

Birliği için yeter gerekçe olacağına ina­

imzalanan anlaşmalar zinciri, ortak düş­

nıldığı

man ve tehdit tespitinden, silah sana­

için

karşılıksız

olarak

A B 'ye

Güm rük Birliği anlaşması hediye edildi. Am a elbette ki T C nln stratejik ko-

yinin geliştirilmesine gümrük birliği oluş­ turulmasından istihbarat alış verişine

numlanışı kendi tercihine göre değil, bölgedeki yeniden paylaşımın etkilerine

k ad ar altm ıştan fazla anlaşm a iç e riy o r.

göre şekillenecekti.

çıkarlarının aktif bir savunucusu olması

Rusya yaşam alanı olarak gördüğü

Türk Devleti’nin A B D ’nin bölgesel ve

İsrail'le yakınlaşması yeni

değildir.

Kafkaslar’ı kolaylıkla bırakmayacağını 93

Fakat bu stratejik anlaşmanın ayırt edici

başında ilan ettiği yeni savunma konsep-

niteliği; hem bölgedeki yeniden paylaşım -------------------------------

7


— yo l mücadelesinde geliştirilmiş en önemli

Arap milliyetçiliğine karşı baskı unsuru

ittifak olması, hem de askeri ekonomik

olarak kullanılması.

siyasi yanlarındaki derinliktir.

* Güney Kürdistan'da İsrail'in Kürt

Stratejik ittifakın hedef alanları son derece geniştir.

Sorunu ve Barzani ailesi ile ilişkilerinin derinliği bilinmektedir. TC'nin askeri o-

* Kıbrıs'la da bağlantılı bir yaklaşım­

perasyonlarla alandaki

siyasi gelişme­ göstermesi ve

la Doğu Akdeniz'in askeri denetiminin

lerde taraf olduğunu

sağlanması. Dünya petrolünün altıda birinin taşındığı ve Bakü-Ceyhan hattıyla

askeri eğitim verdiği Türkm enler üze­

önemi daha da artacak bu alan üzerinde

biliniyor. T C ’nin Kürtlük’e karşı sömür­

Güney Kıbrıs'ta İsrail ajanlarının cirit

geci duyarlılığı nedeniyle İsrail ve A B D

atması ve A B D ’nin Kıbrıs konusunda

ile yaklaşım farkı taşımasına

"eski

rinden

nüfuzunu artırma

çabaları

da

rağmen

diyerek

Kuzey’deki devrimci Kürt hareketini el

Türkiye'nin işgalci varlığını desteklemesi

birliğiyle darbelemelerinin ardındaki po­

ve ek olarak Kıbrıs'ta bir N A T O üssü­ nün inşa edilmesi için Yunanistan’ın sı­ kıştırılması bu hedefe hizmet eden giri­

yu denetleme hedefi taşımaktadır.

şimlerdir.

coğrafyası Kafkaslar’dır. A B D eliyle İsrail

koşullara

dönülemez"

litika Güney’de oluşacak siyasi statüko­ * Emperyalist paylaşımın en kritik

O rta Asya’ya

hattına oturtulan T C ’nin ağırlıklı önemi

kadar ideolojik etkinliğe sahip ve anti-

bu gerçeklikten kaynaklanıyor. O rta d o ­

emperyalist radikal dayanaklar geliştir­

ğu petrol kuyuları açısından İsrail ne ise

miş olan İran'ın; Irak'ın yenilgisinden sonra daha da güçlenmesi, A B D ve İsrail

Kafkas kuyularının başında T C ’de o anlama gelmektedir. İsrail-TC ittifakı

için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

kaçınılmaz olarak bölgeselleşecek petrol

Ayrıca İran’ın 25 milyona yakın Azeri

eksenli savaşlarda bir müdahale gücü

*

Kuzey Afrika’dan

üzerinde etkin

niteliğini taşıyor. T C planladığı 150 mil­

Kafkasya'daki

yar dolarlık harcamayla, caydırıcı yanı

çıkarlarına da ters düşmektedir. Yine

geliştirilmiş dış operasyonlar yapabilen

nüfusuyla Azerbaycan olma

İhtimali

TC 'nin

hızla yayıl­

bir bölgesel askeri güç haline gelebilme­

masının gelecekte getireceği tehditler

si İsrail'in istihbarat gücünü ve silah tek­

de bulunmaktadır. Kafkaslar’ın emper­

nolojisini gerekli kılmaktadır.

O rta

Asya’da islamiyetin

yalizm tarafından çözülmesinde ilk engel

* Silah sanayinin ekonomik boyutu

Rusya'nın varlığı ise İkincisi de İran’ın

da önemlidir. Petrol gelirlerinin silaha

varlığıdır. Bu nedenle TC-İsrail anlaş­

dönme düzeyinin ne kadar yüksek ol­

masının ortak tehdit tanımı İran'ı da

duğu

işaret etmektedir. T C ’nin iç siyasette

Kafkaslar’da bu oran daha az olmaya­

islami

dönük sistemli baskı

caktır. Stratejik işbirliğinin en çok iler­

uygulamasının bu gerçeklikle doğrudan bağlantısı vardır.

yisinin geliştirilmesindedir. Anlaşmanın

harekete

* Kuzey Kürdistan’ın zengin su kay­ naklarının bir su politik çerçevesinde

__ 8

O rta

Doğu’dan

bilinmektedir.

letilmiş yanı silah alımında ve silah sana­ ekonom ik

boyutları

silah

sanayiden

başka artık ekonomik bir güç haline


____politik durum değerlendirmesi___ gelmiş olan

İsrail'in bölgeye ekonomik

kopmuş bir T C yükünü taşımak istemi­

entegrasyonunun sağlanmasıdır. Bunun

yor. Bunun için her fırsatta Türkiye'nin

için T C ’nin olanakları harekete geçiril­

Avrupa Birliği’ne alınması gerektiğini dil­

mektedir. İsrail'in biyoteknoloji deste­

lendirmektedir. Aralık ayında yapılacak

ğiyle G A P'ta tüm O rta Doğu’ya dönük

olan Helsinki zirvesinde bu konuda bir

mega tarım

projesinin

geliştirilmesi.

karar verilecektir. Geçen sene yapılan

Yine Mısır'dan, İsrail ve Lübnan üzerin­

zirvede kesin bir tarzda reddedilen T ü r­

den Avrupa’ya uzanan bir Doğu Akdeniz

kiye'nin bu sene aday kabul edilmesini

otoyol projesi ve imzalanan gümrük bir­

gerektirecek hangi değişiklikler oldu?.

liği anlaşmasıyla iki ülke ticaretinin geliş­ tirilmesi ve entegrasyonunun sağlanması

Dikkate alınabilecek iki öğe vardır. Birincisi T C ’nin A B D eliyle Kosova'ya

hedeflenmektedir.

yerleştirilmesi ve Avrupa

Birliği

için

A B D ’nin T C üzerinde artan inisiyati­

Balkanlar’da bir A B D uzantısının oluş­

finin işaret ettiği ağırlıklı yön İsrail anlaş­

ması, ikinci etken Kafkas petrollerinin

ması üzerinden Ortadoğu ve Kafkas-

Türkiye

lar’dır.

leşmesiyle T C ’nin önemindeki görece

Bu gerçekliğe bakılarak dış dinamik­ lerin TC'nin iç siyasi yapılanmasını et­

artış. Alman Başbakanı Schröder'in "Türkiye'nin kazandığı stratejik önem­

üzerinden

geçmesinin

kesin­

söz edilecekse; global­

den dolayı Avrupa Birliği’ne üyeliği kabul

leşme, demokratikleşme, vs.den çok daha önce, bu stratejik yönelişin belir­

edilmelidir" açıklaması da bu yeniliği anlatıyor. Avrupa Birliği, Türkiye üze­

leyici etkilerinden söz etmek gereklidir.

rindeki ağırlığını yitirmekten ve tümden

28 Şubat Kararları’nın bu anlaşmanın iç

ABD-israil

siyasete yansımalarından

sızdır. Fakat üyeliğe kabulünün yükleri çok daha ağırdır. Bunun için, bağlan ko­

kilemesinden

birisi olarak

görülmesi hatalı değildir. Türk Devleti stratejik yönelişin gerekliliklerine göre daha çevik, daha organize hale getiril­ meye,

profesyonelleştirilmeye

hattına girmesinden rahat­

parmayan ve geliştirmeyen bir ara nok­ tada tutma politikası yürütülmektedir.

çalışılı­

yor. Elbette devletle birlikte toplumun da bu yönelişe hazırlanması ve militarize

3. T Ü R K İY E ’N İN İÇ D İN A M İK LE R İ

edilmesi gereklidir. Kemalizm etrafında ideolojik bir

kemikleştirme sağlamak

için; ilgili ilgisiz her ortamda askeri marş

Ekonom ik durum Asya

krizi

98

sonlarına

doğru

okutulmasından; kendi aydınının başını

Türkiye'yi

yiye n p r o v o k a tif su ik astle re k adar h e r

doğu Asya ülkelerindeki gibi yerle bir

yol

Militarizasyonun

etmedi, ama tekstil, otomotiv, deri ve

bir yolu bu tarz ideolojik kuşatma ise diğer pratik yolu da savaşlar olacaktır.

yüzde 50’lere varan bir kapasite düşük­

denenmektedir.

Bölge gerçeklikleri ve yapılan işbirliği

kuşattı.

imalat sanayinin

Ekonomiyi

Güney­

bir çok sektöründe

T C ’nin stratejik yönünü doğuya çevirse

lüğünden, konfeksiyon gibi kimi sektör­ lerde kapsamlı iflaslara ve bir milyonu

de; A B D

aşan işsize maloldu. Krizin en çok etkili

tümden Avrupa Birliği’nden

--------------------------------------------- 9 —


— yol----------------------------------------------olduğu tekstil, inşaat, gıda sektöründe

Fakat bu yolda yürünebilecek fazla

İflaslarla önemli bir servet kısa sürede el

bir mesafe yoktur. Üretimden böylesine

değiştirdi .

kopmuş ekonomi, son Asya krizinde bir

Krizin karlarını düşürmediği tek sek­

yıkım yaşamadıysa, söylendiği gibi dina­

tör bankacılıktı. 99’un ilk üç çeyreğinde

mik potansiyelinden değil "narko finans"

İş Bankası 201

197,

denilen ve bütçeye denk olduğu iddia

Garanti 130, Yapı Kredi 109, Vakıfbank

edilen uyuşturucu gelirlerinin piyasadaki

75 trilyon... gibi yüzde 100’ü aşan karlar

varlığındandır, Türkiye başta Rus mafya­

elde ettiler. Üretim yapan sermaye kriz­

sının olmak üzere uyuşturucu baronları­

den iflaslarla çıkarken, tefeciliğe dönük

nın revaçtaki ülkesi ve bölgedeki en

sermaye palazlanarak çıktı.

önemli kara para aklama merkezidir.

Tefeci

trilyon, Akbank

sermayenin

üretim

yapan

sermayeden değer aktarma ilişkisinin bir örneği olan bu vurgunculuk, Türkiye

Emperyalizmin onayıyla bu alanda yuva­ lanan kara para, siyasal uzantılarıyla son derece etkili bir konumu işgal ediyor.

belirleyici karakteridir.

TC'nin stratejik yöneliminin ekono­

Sanayi odasının son bir kaç yıllık verile­

miye getirdiği önemli sonuçlar da vardır.

ekonomisinin

rinde; ilk yüz firmanın gelirlerinin %70'-

Bunların

inden, ilk beş yüz firmanın ise % 50'den

birikim

başında kaynağı

yeni olarak

bir

sermaye

silah

fazlası faiz ve ranta dayalı olduğu açık­

bulunuyor.

lanıyor. Bu oranlar sermayenin üretim­

ğünde başta Koç ve Sabancı gibi holding­

den ne kadar koptuğunun ve asalak-

ler bu sektöre yönelmektedir. O Y A K

öncülü­

Holding’le, silah sermayelenirken,

laştığının göstergesidir. Vurgunculuğun

G enelkurm ay’ın

sanayi

diğer ayağı

devlet

bu

kanalla da sermaye silahlandırılmaktadır. B ir

diğer

önemli

gelişme

Bakü-

borçlanmalarıdır. Kirli savaşın ve krizi­ nin mali yükleri nedeniyle devlet, yıl­

Ceyhan Hattı şaşalı açıklamalarla ilan

lardır yüzde

edilmeden önce tahkim yasasıyla gelen

145’lere

varan faizlerle

borçlanıyor. Bankalar sadece topladık­

"kapitülasyon"dur. Başta enerji sektörü

ları

ve G A P olmak üzere yapılacak yabancı

mevduatları

değil yurt

dışından

aktardıkları kaynakları da devlet tahvi­

yatırım larda

line yöneltiyorlar.

İç borçlanma gibi

mahkemeleri değil, uluslararası tahkim

özelleştirmeler de kamu servetinin ser­ mayeye dönüştürülmesinin en önemli

konseyini yetkili kılan bu anlaşma T C ’nin hükümranlık haklarından vazge­

kaynaklarından birisidir.

çişidir. Hukuki yanının devredilişi gibi

Devlet ağırlaştırılmış vergilerle açık­ tan, enflasyonla gizliden halkın cebinden çektiği değerleri, dış ve İç finans kapita­

anlaşmazlık

durumunda

gelişme ihtimali olan sektörler yapılan ekonomik anlaşmalarla şimdiden ulus­ lararası finans kapitale devredilmiştir.

Siyasi durum

lin kasalarına aktarma mekanizması gibi işliyor. Tefeciliğin böyle beslenmesi, devletin siyasal uygulamalarına finans

Siyasal alan olağanüstü gerilimli ve şok gelişmelerle yüklü yaşanıyor.

kapital saflarından dönüyor.

layan

10

onay olarak geri

Gelişmeler kimi zaman birbirini tamam­ bir

siyasal

rotanın

unsurları


____politik durum değerlendirmesi___ olurken, kimi zaman da taban tabana zıt

yonlarla

yönelişlere işaret etmektedir. A lt üst­

leştirmiş olmasıdır.

hükmetme tarzını

gündelik­

lüklerin yaşandığı süreçlerin doğal akışı

Siyasi kriz derinleştikçe, devletteki

olan bu durumun yanıltıcı görüntülerine

merkezileşme eğiliminin artması politik

kapılmamak için ardındaki temel akışın

ortamın ilk karakteristik özelliğidir.

bilince çıkartılmasını gereklidir.

Diğer ayırdedici yanı ise tüm m erke­

Türkiye'deki siyasi iktidarın son yirmi

zileşme ve illegal uygulamalara rağmen

yıllık tarihsel gelişimine bakıldığında ilk

bir siyasal dengenin (stabilizasyon) ha­

görülecek şey;

kim kılınamayışıdır.

demokratikliğin

merkeziliğin ve giderek

daha

antifazla

derinleşmesidir. Yaşanılan yirmi yıl 12 Eylül faşizmini çözmeye yetmedi. Aksine 80’lerin ikinci yarısında K U K M ’nin çıkışı ve işçi öğrenci eylemleri kimi anti­ demokratik uygulamaları fiiliyatta boşa düşürdüyse de, 90’ların başından iti­ baren sansür-sürgün yasaları, ardından kirli savaş konsepti

ve son olarak 28

Şubat kararları ile faşizm, darbe dönemi­ ni aratmayacak düzeyde pekiştirildi. M G K ’nın hükümet işleyişine müda­

D evlet

arkasına

aldığı

stratejik

yönelişin olanaklarıyla İslami Hareket ve Kürt Ulusal

Hareketi

karşısında belli

taktik avantajlar sağlayabildi.

Bu

"28

Şubat’ın muhalefet güçlerine sınır çekme harekatının belli düzeylerde başarısını gösterir. Am a İslami Hareket dağılmamıştır, aksine kimi pazarlıklarla (tahkim yasası

karşılığında Erbakan’ın

seçilme yasağının kaldırılması gibi) kay­ bettikleri mevzileri kazanma çabasın­ dadırlar, Kürt Hareketi ise tüm geri­

halesi, günlük müdahaleye dönüştü ve

lemelerine rağmen hala sistemin

geçmişteki parlamento darbe ayrımı silikleşti ve Latin Am erika’daki benzer­

metmekte diğer unsurlara göre çok daha fazla zorlanacağı bir siyasal sorun

lerinde olduğu gibi darbe ile parlamento

olarak durmaktadır. Yine polisiye ted­

neredeyse iç içe girdi.

haz­

birlerle engellenen işçi-emekçi muhale­

Devlet meselesi olarak görülen dış

feti önemli bir potansiyel tehdit nite­

politika zaten Genelkurmay’ın elindey­ di, yeni geliştirilen Başbakanlık Kriz Y ö ­

liğindedir. Muhalefet güçlerinden başka egemen zümrenin de içinde olduğu rant

netim

ve konum kapma mücadeleleri ve ulus­

Merkezi

gibi

oluşumlarla

da;

tanımı epey belirsizleşmiş "olağanüstü

lararası

durumlarda"

siyasal alana müdahaleleri,

parlamentonun

yetkisini

tümden devralacak düzenlemeler yapıl­ dı. İcrayı tek elde toplamayı hedefleyen ve parlamentoyu lağvetme yetkisiyle do­

güçlerin

etkili

uzantılarıyla destabilize

edici diğer önemli unsurlardır. Bölgesel gerçekler de dikkate alın­ dığında;

sistemin

içinde

bulunduğu

natılmış Başkanlık Sistemi arayışları, sö­

durum; gelgeç sindirmeler ve iknalarla

zü edilen merkezileşme eğiliminin gele­

çözüme kavuşturulamayacak kadar köklü düzenlemeleri dayatıyor, fakat

ceğe sa rk a ca k yan larıd ır.

Bu düzenlemelerden daha önemlisi;

devletin ne restorasyonla diğer iradeleri

devletin illegal uygulamalarının çarpıcı

etkisizleştirebilecek gücü ne de reform

boyutlarda genişletilmesi ve provokas­

yapmaya cesareti vardır.

11 —


— yol sürekli siyasal buna­

olduğunu daha önce tespit etmişti. Son

lım üreten bir iç hesaplaşma süre git­

Bundan dolayı

süreçte oluşan politik tablo da benzer

mektedir.

şekilde yakın

Egemen blok içi kapışma ve toplum­ sal muhalefete dönük

saldırılar bir

dönemin

politik duruş

kolaylıklarının ortadan kalktığı, ideolojik ve politik yetkinleşmeyi zorunlu kılan

anayasal çerçevede temsil olacak istik­

yeni bir dönemdir. Üçüncü

rarlı

önderliği bu pratik ve politik yetkin­

bir güç dengesi yaratmamıştır.

dönemin

her

leşmeler üzerinde şekillenecektir. Süre­

iradenin kendi çıkarlarını kurumsal ve

ce sistemli yanıt üretemeyen hiç bir ira­

Bunun

için

bir

uzlaşma değil,

siyasal güvenceye alacağı bir anayasayı

denin kendisini dahi koruyamayacağı bir

hakim kılmak için iç ve dış ittifaklarını

döneme girilmektedir.

geliştirmeye ve hesaplaşmada kozlarını artırmaya ihtiyacı vardır. Siyasal

alandaki

merkezileşme ve

çatışma gerçeği, çok dillendirilmesine

II. KÜRT H AREKETİN D E STRATEJİK DÖNÜ Ş VE GELİŞMELER KARŞISINDAKİ TAVRIM IZ

rağmen her hangi bir demokratikleşme­ ye yaşam hakkı tanımaz. Stratejik yöne­ limin emrettiklerinin ise demokratikleş­

I. S O R U N A Y A K L A Ş IM D A K İ D U R U Ş N O K T A M IZ

menin hiç bir unsuruyla alakası yoktur. Bu söylemlerde burjuvazinin çeşitli kat­ manlarının halkların demokrasi özlem­

şün genel olarak politik ortama ve özel

lerini kendilerine siyasi sermaye yapma

olarak Devrimci H areket’e önemli etki­

çabaları gizlidir. dönemlerinin,

lerinin olacağı yeterince açıktır. Olay kaba değerlendirmelerle geçiştirileme­

sürece yanıt üretemeyen her kesimden

yecek kadar önemlidir. N e katı, ruhunu

siyasi iradeyi politik tasfiye girdabına

yitirmiş dogmatik formüllerle; ne de her

savurduğu veya güçlerden birine yedek­

yana savrulabilecek pragmatik tavırlarla

lediği

açıklanabilir. Sosyalist sistemin tarihte

Böylesi

alt

yakın

üstlük

dönem

örneklerinden

Ulusal Mücadele’deki stratejik dönü­

biliniyor.

eşi görülmedik ölçüde çöküşü, yüz mil­

Em peryalist yeniden paylaşım mücadelesinin T C ’yi zorladığı yeni stratejik konumlanma ve K U K M ’nin

yonların sosyalizme “ ihanet” edişinden sonra buna benzer kavramların dünkü kadar kolayca kullanılmasının siyasi

geldiği

anlamı

noktanın

siyasetin;

ardından

devrimci

klasik yaklaşımlarla

sürece

yanıt üretmesi olası değildir. Devrimci saflarda

"m illiyetçi"

zemine

ya

da

"sosyalist insan haklarıcılığına" sapma belirtileri de bu gerçekliğin ürünüdür.

kalmamıştır.

Yüz

milyonları

“ ihanete” sürükleyen koşullar çözüm­ lenmedikçe

ajitasyon

yüklü

değer­

lendirmeler kendi kendine konuşmaya benzer. Bu da bir hastalık halidir.

Hareketimiz klasik kolaylıklarını yitirmiş

Devrimci H areket’in genelde olaya yaklaşımı sığ ajitasyonlardan öteye gide­

olan

dönemde

memiştir. “ Biz demiştik” , “ Beklenen bir

hangi örgütsel yetkinleşmelere zorunlu

gelişmeydi” tekerlemeleri en çok duyu-

devrimciliğin

__ 12

üçüncü


___ politik durum değerlendirmesi___ lanlar. Sosyalizmin çöküşü karsısında da

almamış,

benzeri

hareketin

değerlendirm eler

yapılmıştı.

Yara şimdilik daha sıcak. Sosyalizmin

sinsi

bir

kırılması

iç güdüyle

sanki

beklenmiştir.

O

zaman aynı alınyazısı paylaşılacak, bilinç­

yıkılışı nasıl yıllar geçtikçe düşünce sis­

ler ve ruhlar bu ortak kaderle avutula-

tem lerinde

ise,

caktı. Ancak Ulusal Mücadele inadına

son gelişmeler

yükselmiş, düzenin bir numaralı hedefi

Ulusal

büyük

delikler

Mücadele’deki

özellikle

açtı

pratik devrimci yönelişlerde

haline gelmiştir. 90'lı yılları geçtikten

derin etkilerini ortaya koyacaktır. Ö te

sonra Kürt Hareketi ile artık kaçınılmaz

yandan,

“ barışçıl”

“ zoraki dostluklar” başlamıştır. Kendini

olan

K.

bir türlü ayağa kaldıramayan Devrimci

söylemini

Hareket, ister kabul etsin ister etmesin,

tekrarlıyor. Hem kendini radikal zemin­

Kürt gerilla hareketinin yarattığı moral

de gören siyasetler hem de en geri pasif noktalarda duranlar aynı koroda şarkı

etkiyi

bugüne

dek

mücadele

içinde

Burkay’da

“ Biz

hep

kalmış

demiştik”

söylüyorlar: “ Biz demiştik!” Bu işte bir yanlışlık olmalı? Gerçekten ne denmişti? N e oldu?

soluyarak

bu

kaynaktan

belli

ölçülerde beslenmiştir. Ulusal Hareke­ tin başardıkları hiçbir zaman açık yürek­ lilikle teslim

edilmemiş,

öte yandan

karikatür taklitlerden de geri durulma­ “ silahla olmayacağını”

mıştır. Devrimci Hareket ne siyasal ola­

Kürt siyasi eğilimleri bugün

rak ne de devrimci moral değerler açı­

neden telaşlılar? Dün silahlı mücadele onların zeminlerini daraltmıştı; bugün siyasal mücadele onları aynı oranda kuşatmaktadır. Kürt sorunu dünyanın ve

sından Kürt Hareketi karsısında başarılı bir sınav verememiştir.

elbette

Çünkü, doğru, kitaplardaki formüllere

Mücadelenin söyleyen

Türkiye'nin

gündemine

geri

Bugün “ Biz demiştik” yaklaşımlarının hiçbir siyasi ve moral değeri yoktur.

dönüşü olmaksızın oturmuşsa bunun bir

bakılarak bulunamaz; tarih

tek nedeni vardır: PKK'nin yürüttüğü

yaşamın canlı pratiği böyle “ doğrulan”

mücadeledir.

sürekli sınamaktadır. Devrimci Hareket, son yirmi yıldır Ulusal Mücadele karşı­ sında verdiği kötü sınavı, bugün “ biz

Bu

teslim

edilmedikçe

hiçbir ahlaki ve politik adım atılamaz. Ulusal Mücadele’deki stratejik dönüşten siyasal çıkar sağlamak, bu çıkarlar dün­

bilinci ve

demiştik” ucuz çığlığı ile örtemez. Sınav­

yasında, hele günümüz politik fakirlik

dan kastımız sadece “ pratik destek” de­

ortamında pek yadırganmasa da, bunun

ğildir. H er şeyden önce Ulusal Mücadele

da güçlü bir mantığı ve kendi içinde bir

karşısındaki siyasal duruş noktası önem­

tutarlılığı olmalıdır. Oysa ortada ne böy­ le bir mantık ne de bir tutarlılık vardır.

lidir. Bu duruş noktası ardından gelen bütün davranışları etkiler. Bugün çiğ bir

Türkiye Devrimci Hareketi’ne gelin­ ce, Ulusal Mücadele’nin hiçbir aşamasın­

çığırtkanlıkla olaylara yaklaşanlar, bu sancılı dönemden bayağı pragmatizmle

da (belki son üç dört yılı dışında tutabi­ liriz) olumlu bir sınav verememiştir.

“ yararlanmak” isteyenler, bir şey kaza­

PKK'nin doğuşuna tam anlamıyla düş­

tükettikleri moral itibarlarını kazanama­

namayacakları gibi, son zerresine kadar

Ağustos

mak üzere kaybedeceklerdir. Şu unutul­

atılımı ise hemen hiçbir olumlu tepki

mamalıdır: Bugün sadece Ulusal Müca-

manca

bir tavır

alınmıştır.

13 —


— yol karşıya

bir bulaşıcı hastalık olarak görmeliyiz.

değildir; döneme yaratıcı bir enerjiyle

Formül tekrarlamaktan, sözde devrimci

dele

kaybetme

riskiyle

karşı

yaklaşamayan her yapı kaybedecektir.

keskinliklerden

Sosyalizm

kendilerinin

şöyle dursun, bunu vücuttan bir an önce

böbürlenen

kazınacak bir ur olarak algılamalıyız.

çöktüğünde

“ doğrulandığını”

sanıp

en

küçük etkilenme

Troçkist ve anti-Sovyet yapılar bir neb­

Son olarak, Kürt Hareketi’ndeki son

ze bile güçlenemediler. Kimse güçlene­

derece zaaflı stratejik dönüşün yarata­

medi. Geçici soluk alışlar çabuk söndü.

cağı “ fırsatlara”

Çünkü sistem herkesin başına yıkılmıştı. Şimdi K ürt H areketi’ndeki olası bir

henüz yara sıcakken

çığlıkların yarın yara soğuyup dengeler­

çöküş ya da zayıflama, süreç miyopluk­

de kaymalar yaşanınca ve bunların pratik

tan öteye kavranırsa, Devrimci Hare-

politik sonuçları acı acı kendini göste­

gözlerini

dikenlerin,

attıkları

keskin

ket’i de içine alan yoğun bir tasfiye

rince “ bu iş olmaz” çukuruna yuvarlana­

anaforuyla yaşanacaktır. Bu gelen tasfiye dalgası, sinsi bir sevinçle “ Biz demiştik” çığlıklarını atanları da süpürecektir. Hatta önce onları süpürecektir.

caklarını iyi biliyoruz. Fırsatçı gündelik sözde kazançların değil, yükselecek güçlü tasfiye dalgasına karşı köklü bir duruş yaratabilmenin, dönemi aşmakta

Hareketim iz

Ulusal

Mücadele’ye

yaşamsal

rol Bu

oynayacağı dönem

iyi

kavran-

karşı tavrı söz konusu olunca, Türk

malıdır.

ucuzlukların

Solu’ndan belirgin bir şekilde ayrı durdu. Bu nedenle yerli yersiz eleştirilere uğradı. Bizler bu eleştirilerden gocun­ mak şöyle dursun doğru noktada dur­

bayağı fırsatçılıkların dönemi değildir. En

ve

duğumuzun bir kanıtı olarak algıladık. Bugün, Ulusal Mücadele’deki stratejik

yaratıcı, derin ve güçlü yaklaşımların sonsuz bir enerjiyle uygulanması gere­ ken bir dönemdir. Günü kurtararak ya­ şamaların sonuna gelindi. O rtaya çıka­ bilecek dağınıklık ve anafor, gün kurtar­

dönüsü

ma tiryakilerinin

değerlendirirken

Sol'un

içine

düştüğü ucuz tavırlarla aramıza kesin bir

Oysa,

imkanı var idiyse, bunun Kürt gerilla

Önce, Ulusal Mücadele’nin başardık­ ları hiçbir zaman unutulmamalıdır. PKK'nin doğuş ayrıcalığı, savaşta taktik lidir.

Hareketimiz

kurtarmanın

biraz

hareketi sayesinde olduğu hatırlanırsa,

noktası vardır.

hafızalardan

günü

kabartabilir.

sınır çekmeliyiz. Bu sınırın birkaç ana

ustalığı

dün

iştahını

kolay silmmemebu

konuda

artık o tabakta yenecek yemek kalma­ mıştır. Artıklarla da akbabalar yaşar. Bu dönem geçilirken Kürt Hareketi’ne karşı eleştiri ve dostluğun ince,

Ulusal

hassas ve ustaca belirlenmiş sınırları iyi

Mücadeleyi yeterince kapsamlı olarak değerlendirmiştir.

çizilmelidir. Dostlarla çok acı da konu­

İkinci olarak, bugünkü stratejik dönüşün kapsamı, nedenleri derinleme­ sine değerlendirilmelidir. Fırsatçı, ucuz ajitasyon

yöntemimiz

olmadı.

Bugün

bunu lanetlenecek bir günah, ölümcül

__ 14

şacak olsak, fırsatçılarla konuşacak hiç­ bir şeyimiz yoktur.


____politik durum değerlendirmesi___

2. U L U S A L M Ü C A D E L E D E K İ S T R A T E JİK D Ö N Ü Ş Ü N TAN IM LAN M ASI V E D ER İN LİĞ İ

büyük tarihsel olaylar sığdı. Sosyalist sis­ tem inanılmaz bir çabukluk ve “ kolaylık­ la” çöktü. O rtaya çıkan dünya tablosu­ nun hangi tarihsel ve politik gelişmelere

İmralı duruşmalarından hemen sonra

yol açacağını ön görebilmek başlıca iki

“ stratejik dönüş” tespitini yaptığımızda

temel verinin irdelenmesinden geçiyor.

durum belli ölçüde tartışılabilir yanlar taşıyordu. Ancak aradan geçen çok kısa bir

sürede

olay

hızla derinleşti

ve

tartışılır yanı kalmadı. Stratejik dönüş kesinleşmiştir. A rtık yapılması gereken bu dönüşün kapsam alanı ve derinliğinin tespit edilmesidir.

Stratejik dönüşten

kasıt PKK'nin çıkış amaçlarından, dünya dönem ve bölge değerlendirmelerinden kesin bir kopuş yapmasıdır. Elbette ki stratejiler

değişmez

tanrı

sözleri

değildir. Onu yaratan sınıf dengeleri, güçler durumu değiştiğinde kaçınılmaz bir şekilde stratejiler de değişir. Önce dönüşün kapsamını değerlendireceğiz. Sonra bu değişimin “ kaçınılmazlıklarını” irdelemeye çalışacağız.

İlki, sağlam ve derin bir tarih bilincidir. “ Tarih tekerrür etmez” ancak geleceğe ait yoğun ip uçları verir. Ayrıca her “ tekerrür” gibi görünen olayın derinlik­ lerinde

akan

farklılıkları

yakalamak

gerekir. Burada ikinci temel veriye, günümüz dünyasının özelliklerine geliriz. Kabaca bakıldığında dünyadaki

politik

durum sanki ilk dünya savaşı öncesine dönmüştür. Ancak benzerlikler bu nok­ tadan öteye geçmemektedir. Benzerlik­ lerin iki yanına kesinlikle vurgu yapmak gerekiyor. Dünya yeniden emperyalist güç merkezleri tarafından paylaşılmak­ tadır. Y D D denen olgu budur. A B D , Avrupa Birliği ve Japonya bu merkez­ lerin başında gelmektedir. Elbette şimdi­ lik baş aktör ABD 'dir. Gelecek on yıl

Stratejik dönüşün başlıca dört ayağı vardır. İlki, devrimler döneminin kapan­ ması ve 21. yüzyılın demokrasi yüzyılı

içinde tarih sahnesine güç olarak Rusya ve Çin de çıkacaktır. Rollerini hangi yönde oynayacaklar? Bugünden net öngörülerde bulunmak oldukça zordur.

olacağı tespitidir; İkincisi, YD D 'den bek­ lentilerle ilgilidir; üçüncüsü, Demokratik

Ancak tarih sahnesine çıkacakları yete­

C um huriyet

rince kesindir. Benzerliklerin ikinci yanı

kavramıdır;

son

olarak,

“ devleti güçlendirme” yaklaşımının anla­

dünyadaki

mıdır.

pratik

Bugün güç, hala üç kaynakla tanımlanı­

mantık sonuçları olan “ gerillanın sınır dı­

yor: sermaye, teknik ve zor. Emperyalist

şına çekilmesi” , “ silah bırakma” gibi ko­ nular ayrıca değerlendirmeyi gerektir­ miyor.

merkezlerin bu alanlarda nefes nefese bir yarışı var. Sermayede yapısal bazı

Bu

temel

yaklaşımların

Devrim ler döneminin kapanması 21.yüzyılda demokrasi:

Geride

Ye

bırak­

tığımız üç yüzyıl, (18., 19., ve 20. yüzyıl)

güç

kavramında

yatıyor.

değişiklikler olmasına, tekniğin

gelişi­

minin insanlığın önüne inanılmaz imkan­ lar çıkartmasına,

zorun

kullanımında

bazı başkalaşımlar yaşanmasına rağmen

burjuva ve sosyalist devrimlerin, aynı

bu üç temel güç kaynağının paylaşımda

zamanda ulusal

savaşlarının

esas rolü oynaması bugünün dünyasının

yüzyılı oldu. 20.yüzyılın son on yılına ise

da temel özelliğidir. 21. yüzyıla da bu

kurtuluş

15 — -


— yol---------------------------------------------alanlardaki güç dağılımı damgasını vura­

türm e” eyleminin diğer yüzü de gizlene­

caktır. Paylaşım yöntemlerinde, zorun

mez hale geldi. Uygarlığın götürüldüğü

kullanımında elbette kaçınılmaz bazı de­

insanlar ölü kemik yığınlarına dönüşünce

ğişimler yaşanacaktır, ancak bu üç temel

eylemin amacının bu olmadığı, kapital­

güç kaynağına dayanarak yaşanacak bir

izmin

“ paylaşım savaşı” gerçekliğini değiştir­

büyütme, kar ve pazar paylaşımı gerçeği

mez. Böyle bir dünya da “ demokrasfnin

insanlığın bilincine çıktı. Böylece emper­

kapsamı ne olabilir?

yalizmin “ uygarlık götürm e” parlak ide­

ünlü

vahşi

üçlüsü:

sermayeyi

“ insan

olojisi onun bayağı çıkarları ile özdeşleş­

hakları” savunuculuğuna gelmemiz gere­

ti. Buna insanlığın cevabı proleter dev-

kiyor. Fukuyama, sosyalizm çöktükten

rimleri ve ulusal kurtuluş savaşları biçi­

sonra liberal demokrasiyi “ tarihin sonu”

minde gelişti.

Bu

noktada emperyalizmin

ilan etmişti. Ç o k geçmeden yine bir

İkinci paylaşım döneminin ideolojisi,

A B D ’li “ düşünür” S. Huntington “ uygar­

bir yanıyla anti-komünizm oldu. Emper­

lıklar savaşı” nm yaklaştığını

ilan etti.

yalizm “ demir perde” ördüğü sosyalist

Fukuyama'nın öngörüleri Y D D gerçek­

ülkelere karşı “ özgür dünya” nın öncüsü

liği karşısında dağılıp gitti. Belki uygarlık­

rolüne soyundu. A rtık “ vahşi dünyaya

lar savaşı değil, ama dünyanın amansız

uygarlık götürme” adı altında yaratılan

paylaşım savaşı devam ediyor. Üstelik

klasik sömürgecilik dönemi kapanmıştı.

bu paylaşımın büyük ağırlığı Türkiye denen coğrafya parçasının çevresinde gerçekleşiyor. Ancak bu paylaşımın oldukça garip kafa karıştıran bir ideolo­

Yeni sömürgecilik dönemi açılıyordu. Bu dönemde geri ülkeler sözde “ bağımsız devletler” haline geldiler. Emperyalizm bu yeniden paylaşım döneminde anti-

jisi var: İnsan hakları! Bu bir gerçeklik

komünizmin yanına bir parola daha ilave

mi; yoksa büyük bir iki yüzlülük mü?

etti. O da “ kalkınma” ydı. Ünlü Marshal

Toplumsal

olaylar kolayca tek renge

ve Truman yardımları ile Üçüncü Dünya

boyanamaz. Bu olayda da bazı gerçeklik­

sosyalizmden kopartılacak ve kalkındırı-

ler olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir

lacaktı. Böylece ikinci paylaşım dönemi­

tarihsel yalan var. Dünyanın yeniden paylaşımının ideolojisi bu nedenle iyi

nin ideolojisi anti-komünizm ve kalkın­ ma ayaklarına oturdu. Ancak yine tari­

kavranmalıdır. Bu noktada biraz tarih bilincimize dönmek gerekir.

hin akışı emperyalizmin ideolojisinden başka sonuçlar yarattı. Özgür dünyanın

Emperyalizmin ilk paylaşım sürecinde

savunucusu emperyalizm geri ülkelerde

uygarlığı

askeri diktatörlükler dönemini açmak

götürmek” ti. “ Güneş batmayan impara­

zorunda kaldı. Kalkınma denen şeyin ise

torluk" İngiltere'nin paylaşım ideolojisi

borçlandırma ve ithalata dayalı ekono­ mik yapılarla kapitalist merkezlere y o ­

ideolojisi

“ vahşi toplumlara

bu masum cümlede yatıyordu. Bu tü­ müyle “ yalan” da değildi. O dönemin en

ğun bir sermaye akışından başka bir şey

gelişkin uygarlığı ve toplumsal düzenine

olmadığı

İngiltere sahipti. Ancak Hindistan'da tar­

sömürgecilik gibi yeni sömürgecilik de

lalar açlıktan ölen insanların kemikleriy­

tarihi dönemini tamamlamış bir tıkanma

le kaplandıktan sonra bu “ uygarlık gö­

noktasına dayanmıştı. “ Kalkınma” ideo-

__ 16

ortaya

çıktı.

Tıpkı

klasik


____politik durum değerlendirmesi___ lojisi de tümüyle yalan değildi. Üçüncü

yapısına sahip olmayan geniş bir dünya

Dünya’da ekonomik yapılar belli ölçü­

vardı. Şimdi rafine bir şekilde insan hak­

lerde oluşmuştu. Ancak on yılda bir

larını yaşayan Batı denen cennet adacığı

vuran döviz sıkıntısı ve sürekli yaşanan

yanında, “insan haklarından” y o k s u n

sermaye kıtlığı kalkınma denen kavramı sorgulanır hale getirdi. Klasik sömürge­ cilik ve yeni sömürgecilik yıllarından

geniş bir dünya vardır. Bu temel neden­

aktarılan

mesi tümüyle bir yalan değildir. Sorun

yurtlarda çıkarken

sermayelerle cennet Üçüncü

kapitalist ana­

adacıkları Dünya

ortaya

kapitalizmin

cehennemi oldu.

den dolayı emperyalizmin insan haklarını yeni paylaşımı için ideolojik dayanak seç­ nerede yatıyor ya da “ abanın altındaki sopa” nerede duruyor?

İnsan hakları kavramı bilindiği gibi bugünün kavramı değildir. Sosyalizme

Ö nce emperyalizmin üç yüz yıllık tarihi onun ideolojik söylemlerine karşı kesin bir şüpheyle yaklaşmayı gerektiri­

ünlü

başlatırken

yor. Bu yersiz bir şüphecilik değil, tarih

Reagan bu silahı kullandı. Kireçlenen

uğursuz

saldırısını

bilincinin ortaya koyduğu bir duruş nok­

sosyalist ülkeler gerçekliği bu saldırıya

tasıdır.

açık zeminler yaratıyordu. Gorbaçov'la

kendi

başlayan “ açıklık” ve “ yeniden yapılan­ ma” sistemin çöküşüyle sonuçlandı. Bu­

teknik ve zor gücüne dayanıyor. Ancak

gün insan haklarını Rusya'nın açlarında mı, yoksa ünlü Rus mafyasında mı arayıp

olojik tül perdesi ile örtülmüştür. Bu örtülme suni veya uydurma bir durum

bulacağız?

değil bugüne kadar ki insan bilincinin,

Yeni Dünya Düzeni’nin ya da üçün­

Emperyalizmin arasındaki

egemenliği ve

rekabeti

sermaye,

bunların çıplak egemenliği hep bir ide­

insanın doğayı ve maddeyi kavrayışı ile

cü büyük paylaşımın ideolojisi insan hak­

ilgili felsefi bir gerçekliktir. Tanrılar yok­

larıdır. Bu yeterince açıktır. İnsanlığa en kanlı savaşları yaşatan emperyalizm

tur, gerçek değildir; ancak tanrıları insan düşüncesinin yarattığı bir gerçektir.

bugün nasıl ve hangi cüretle “ insan hak­ ları” kavramına sarılabiliyor? Sömürge

men olma savaşı, bilgi teorisi açısından

İnsanın maddeyi kavrayışı ve ona ege­

valileri “ uygarlaşmanın” ; yeni sömürge­

doğrusal yollardan yürümez. H e r maddi

cilik yıllarında ise IMF ve Dünya Bankası

gerçeklik, kendini içeren moral değerler

“ kalkınmanın”

göstermişti!

yaratır. Toplumsal yaşamdaki egemenlik

Şimdi geri dünyaya insan hakları öğre­ tilecektir. Bu söylem, emperyalizmin ideolojik tutunma noktası tümüyle bir yalan, kof bir propaganda mıdır? Önceki iki paylaşım dönemine baktığımızda şu

biçimleri de kendine denk düşen, ancak bu egemenliğin çıplak bir kopyası olmayan moral-ahlaki değerler üretir.

gerçeklik ortaya çıkar. Uygar dünyanın

özünde kendi egemenlik yollarının bir

yanında “ vahşi”

bir dünya vardı. Daha

ifadesidir. İnsan hakları söylemine, tarih­

doğrusu kapitalizmle henüz hiç tanış­

sel materyalizmi elinde anahtar olarak

mamış bir dünya vardı. Yine yeni sömürgecilik döneminde kapitalizmle bir biçimde tanışmış, ancak onun alt

tutan her kişi bu kavrama önce emper­ yalist egemenliğin ideolojik biçimi olarak

yollarını

Emperyalizmin

önceki

iki

paylaşım

döneminde ürettiği ideolojik değerler,

bakması gerekir. Emperyalizm dünyanın

17 —


— yol yeni koşullarında egemenliğini yeniden

olarak)

tanımlamak zorundaydı. Sosyalizm çök­

geçmiştir. A rtık emperyalist merkezler

müştür. O na karşı egemenlik konumlan­

dışında her ülke bu merkezlerin farklı

maları ideolojik ve pratik politika olarak sömürgeciliğin iflas ve tıkanma noktası­

yönlerden ancak eş zamanlı müdahalesi ile yüz yüzedir. Bir Üçüncü Dünya ülkesinin tümüyle bir em peryalist

na gelmesiyle “ kalkınma” da büyüsünü

merkeze “ ait” olduğu dönem bitmiştir.

anlamını yitirmiştir. Ö te yandan yeni

yitirmiştir. Ayrıca

Üçüncü

egemenlik

kurma

dönemi

Dünya’nın

Bunu Türkiye en açık şekilde yaşıyor. Bu

sosyalizme karşı bir koruma kalkanıyla

gerçeklikler karşısında ne sömürge vali­

kuşatılmasının bir anlamı kalmamıştır.

liği ne askeri diktatörlükler emperyalist

Bu koşullarda emperyalizm egemenliğini

paylaşımın yeni egemenlik biçimine denk

tanımlarken yeni ideolojik zırhlara gerek

düşemez. Bir ülke aynı zamanda farklı

duymaktadır. Egemenliğin, ezen ve ezi­

yönlerden çeşitli merkezler tarafından

lenlerin olduğu dünyada tanrılar yeniden yeniden üretilmelidir.

paylaşılmaktadır. Bu temel gerçeklik paylaşım alanındaki ülkelerde esnek

“ İnsan hakları” konusunda emperyal­

politik yapılanmayı ve esnek iktidarları

izmin “ çifte standardından söz etmenin

talep

hiçbir anlamı

açısından şu da bir gerçektir.

açısından

yoktur.

bir çifte

O rtada

onun

standart yoktur.

etmektedir. A rtık

başına

değer de böyle farklı açılardan kavranır.

ortamları yaratacaktır.

insan

Hiçbir

emperyalist merkez belli alanlara tek

Çıkarların tek sağlam standardı vardır. Tanrı nasıl egemenlere ve ezilenlere başka yönleri ile görünüyorsa her moral Çözümlenmesi gereken

emperyalizm

egemen

olacak

kadar

güçlü

değildir. “ İnsan h a k la rı” , e m p e rya liz m e

paylaşma alanlarında esnek davranma

hakları

Bu durum emperyalizm için bir risk

ideolojisinin egemenler tarafından nasıl

yaratmıyor mu? Birincisi, bunu emper­

göründüğüdür. Dünyadaki güçler denge­

yalistler arası hızlanan rekabet dayat­

si, emperyalizmin dünyaya yeni egemen oluş tarzı bunu açıklar. Artık uygarlığın

maktadır. Bundan kaçınmaları imkan­ sızdır. İkincisi, katı askeri diktatörlükler

taşıyıcısı

sömürge

inanılmaz keyfilik ve

geçmiştir.

Hatta sosyalizm

valileri

dönemi

çürümelere yol

karsısında

açmıştır. Latin Am erika bunun en belir­

batı tek iken yürütülen dünyaya egemen

gin örneğidir. Ve elbette Türkiye de! Bu

olma tarzı da eskimiştir. “ Özgür dünya­

yönde bir derinleşme sistemin en azın­

nın” temsilcileri sosyalizme karşı Üçün­

dan Üçüncü Dünya alanında çöküşünü

cü Dünya’da askeri diktatörlükleri per­ vasızca kışkırtıp desteklediler. Dünyanın emperyalist merkezler tarafından yeni­

getirebilir. Bu ise kapitalizm için daha büyük bir risktir. Üçüncüsü, ortada alternatif bir sistem olmadığı müddetçe

den paylaşıldığı günümüzde dünya üs­

insan haklarının yaratacağı bazı “ isten­

tünde

meyen

egemen

oluş

tarzı

değişmek

kaymalar”

her zaman

denet­

zorundadır. A rtık Batı tek değildir, rakip

lenebilir. Ancak bu kavramın ezilenler

güçlere parçalanmıştır. Bir ülke üzerin­

tarafından algılanışı, insanlığın genel bi­

de tümüyle (sömürge valiliği biçiminde

linç seviyesinde yaratacağı gelişmeler

veya sosyalizme karşı tek bir Batı bloku

kapitalizm açısından genel riskler doğu-

__ 18


____politik durum değerlendirmesi___ rabilir. Zaten her egemenlik biçimi bir

koşullar ise artık yoktur. Bugün önceki

müddet sonra kendi karşıtını ister iste­

otuz yıla göre dünya zenginleri ile yok­

mez yaratır.

haklarını

sulları arasındaki uçurum çok büyümüş­

emperyalizmin eline silah olarak bırak­

tür. Bu çelişkiler Batı tarzı demokrasiler

mamak, bu silahı onun elinden almak

içinde

çözümlenemez.

mesi

için

belli

G e rçe k

bir tarihsel

insan

süreci

kapsayacak

Çözümlenebil­

kapitalizmin

yapısal

bir

mücadele ile mümkündür. Bu süreç aynı

değişime

zamanda emperyalizm tarafından şekil­

artı-değer dünya sosyal gelişimine har­

uğraması gerekir.

Kapitalist

lendirilen “ insan hakları” kavramının ve

canırsa devrimlere gerek kalmayabilir.

ideolojisinin yıpranması süreci olacaktır.

Ancak böyle bir kapitalizm artık kapita­

Bugün yersiz hayallere kapılmadan

lizm olmaktan çıkar. Oysa kapitalizm

algılanması gereken, insan hakları söyle­

hala en fazla silaha yatırım yapmakta,

mi, dünya koşullarının dayattığı emper­

dünya enerji kaynakları üzerinde aman­

yalizmin yeni egemenlik biçimin ideoloji­

sız bir paylaşım

savaşı

verm ektedir.

Kapitalizm dünyayı hala zoruyla şekle

sidir. Emperyalizmin eliyle de olsa, dünya­ da insan hakları gelişecekse buna neden itiraz edilsin? Şu basit nedenle; kendi

sokuyor.

Pentagon,

Kosova Savaşı’na

dayanarak sırf hava savaşları ile yenme üzerine strateji geliştiriyor.

silah

Günümüzde iki temel gerçeklik atla­

zoruyla sonuna kadar savunan bir sis­ tem için insan hakları kendi çıkarlarının

narak hiçbir siyasal çözüme gidilemez.

sınırında biter.

yeniden paylaşılıyor. Bu paylaşım gerçe­

çıkarlarını

sermaye,

teknik ve

Böyle bir dünya tablosu karşısında devrimlerin durumu ne olabilir? 21. yüzyılın demokrasi yüzyılı olması müm­ kün müdür? Batı demokrasileri iki teme­ le dayanır. Uzun bir sınıflar mücadelesi dönemi, bunun yarattığı bir “ demok­ rasi” bilinci ve karşılıklı olarak birbirleri­ nin konumlarını kabul eden bir sınıflar dengesi en önemli tarihsel temeldir. Bu birikim neredeyse yüz yılda sağlanmıştır. Ancak bu yetmemiş, bu demokrasilerde proletarya deyrim leri yaşanmış; bu devrimlerin başarısızlığının ardından ise faşizm gelmiştir. Batı demokrasisinden çok söz edilirken, faşizmin de bir batı ürünü

olduğu

unutulmamalıdır.

İkinci

temel, maddi zenginliktir. Bu ise refah devletleri sürecinde belli bir dayanıklılık kazanmıştır. Refah devletlerini yaratan

E m p e rya list m e rk e z le r tarafından dü nya

ğinden hareketle otomatikman bir yeni dünya savaşı hayal etmek ne kadar yan­ lışsa; bu gerçeklik atlanıp barışçıl bir demokrasi yüzyılı hayal etmek çok daha fazla büyük bir siyasal yanılgıdır. Bu tür hayallere yer bırakmayan diğer gerçeklik kapitalizmin iki yüzüdür. Bir yüzü cennet adacığı

Batı

kapitalist anayurtlarıdır;

diğeri kapitalizmin cehennemi Üçüncü Dünya’dır. Bu çelişki ortada durdukça dünyadaki yanıcı maddeler birikmekte­ dir. Kapitalizmin ana stratejisi dünyanın eteklerinden sökülüp gelecek bir yangını kendi sınırlarında tutma üzerine dayanı­ yor. Emperyalist zor ortadan kalmadık­ ça devrimin zoru da kendine akış yolları bulacaktır.

Yeni Dünya Düzeni’nden Beklentiler Gerillanın sınır dışına çekildiği ve

19 —


— y ol----------------------------------------------silah bırakmaya hazırlandığı koşullarda

konudur.

İkincisi

yapıldığında

Yeni

“ K ürt Sorunu’nun” çözümü için başlıca

Dünya Düzeni’ne ideolojik olarak tabi

iki baskı gücü kalmaktadır. İlki ve en

olunur. Oysa sorun bu sözde düzenin

önemlisi şüphesiz ki, “ barışçıl” Kürt halk demokratik

tüm gerçek yanlarını kavrayıp, ona karşı mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Bu

cumhuriyet başlığında döneceğiz. İkin­

süreç, yani Yeni Dünya Düzeni’ne karşı

cisi, A B D

halkların mücadelesi daha yeni başla­

hareketidir.

Bu

konuya

ve AB'nin “ politik baskıla­ yapılan

mıştır. ABD 'nin “ tek süper güç” olduğu

müdahale, N A T O için yeni bir konsept

ve dünyanın her köşesinin bu gücün

oluşturmuştur. Ancak benzeri bir “ mü­

çıkarlarına göre şekilleneceğini düşün­

dahaleyi” Türkiye için beklemek tümüy­

mek bugünün özelliklerini kavramamak

le hatalı olur. Bu noktada N A T O 'yu

olur.

rıdır.”

Ö zellikle

gerçekten

Kosova'ya

hiç “ çifte standarda”

sap­

G örünüşe

bakılırsa

emperyalist

madan davranacak bir “ insan hakları”

m erkezler

savunucusu gibi görmek gerekir. Oysa

gelerindeki sorunları “ çözümlüyorlar” .

bu varsayım

dünyanın

yeniden

pay­

dünyanın

çatışmak

Olaylara biraz yakından

böl­

bakılırsa her

laşıldığı gerçekliğine ve emperyalizmin

“ çözümleme” dünyanın çeşitli noktaları­

çıkarlarına denk düşmez. O rta Afrika'da birkaç ay içinde milyonlar “ kabile savaş­ larında” , aslında Fransa ve A B D arasın­ daki yeni egemenlik çekişmesinde katle­

na fitili ateşlenmemiş barut fıçıları y e r­ leştirmeye benziyor. Körfez böyledir; Balkanlar böyledir; Kafkaslar ise zaten tu tu ş m u ştu r.

dildi. Batı’nın sesi bile çıkmadı. Türkiye

birbiriyle

hem N A T O üyesidir hem de emperya­

yanıltıcı görüntülere neden olabiliyor.

Yeni

D ün ya

çelişir görünen

D ü z e n i’nin

iki

özelliği

lizm için Kafkaslar-Ortadoğu-Balkanlar

Emperyalist

üçgeninde önemli bir yere sahiptir. Bu

laşımda sık sık karşı karşıya gelirken; öte yandan dünyanın barut fıçısı Üçüncü Dünya’dan kopup gelebilecek patla­

gerçeklik Türkiye'ye yapılacak “ baskı­ lara” oldukça önemli sınırlamalar getirir.

merkezler yeniden

pay­

Bütün bunlar bir yana emperyalizmin

malara karşı ortak denetimi sürdürmeye

yaptığı dünya “ düzenlemeleri” nden ne

çalışıyorlar. Ancak bu hassas dengenin

beklenebilir?

Savaşı, ardından

sonsuza kadar sürmesi ya da “ süper em­

Balkanlardaki savaş emperyalist mer­

peryalizme” varması beklenemez. Halk­

Körfez

kezler arasındaki

çıkar çatışmalarının

ların aktör olmadığı, ancak figüranlığa

özelliklerini en açık bir şekilde ortaya koymuştur. Emperyalizm doğası gereği

değer görüldüğü bu dünya “ yeni” değil­

her krizi “ çözümlerken” aynı zamanda

dir. Emperyalizmin yapısal değişime uğradığına dair de ortada hiç bir ikna

bu alana mayın döşemektedir. G erekti­

edici kanıt yoktur. Belki biraz yöntemler

ğinde patlatmak için! Kürt Halkı’ndan

değişmiş, söylem de insan hakları öne

kimse

çıkmıştır, ancak işin özünde bir değişim

dünya

devlerine

karşı

Don

Kişot’luk yapmasını isteyemez ve bekle­

olmamıştır.

yemez. Ancak taktik geri çekilmeler ayrıdır, geri çekilmeleri stratejik ve ide­ olojik noktalara tırm andırm ak ayrı

dünyanın yeni koşullarında ideolojik ve

__ 20 __________________________

Em peryalist

egemenliğin

pratik olarak yeniden tanımlanmasıdır söz konusu olan. Bu oynak ve gerilimli


____politik durum değerlendirmesi.___ süreçte sık sık dengelerde değişim olsa

OsmanlI’nın değdiği topraklardan

da, işin karakterinde bir değişim yoktur.

birisinde

Kürdistan bu paylaşımın en gerilimli

hürriyete

hiç

ulaşılamamıştır.

Cum huriyet’in uzun yılları sıkıyönetim­

durmaktadır.

lerle geçmiştir. Kürdistan için bu süre

Büyük merkezlerin iradesi her zaman

çok daha dayanılmaz bir baskılar dönemi

kendini güçlü bir şekilde gösterecektir.

olmuştur. Ulusal Mücadele, Kürt Halkı’-

noktalarından

birisinde

Ancak tarihin gösterdiği gibi böyle geri­

nda büyük bir “ diriliş” yarattı. Ancak bu

limli alanlarda imkanlar da bir o kadar

siyasal ve sosyal teminatları ile çevrelen­

artar. Bunu bizzat Kürt Ulusal Hareketi

meyince gelişim durabilir.

kendi mücadele pratiğinde yaşamıştır. Oysa son atılan “ adımlar” (geri çekilme ve silah bırakma) bütün inisiyatifi Yeni

İnsanlığın yakın tarihinde askeri dik­ tatörlüklerden Batı tipi demokrasilere geçişin örnekleri oldukça sınırlıdır. En

Dünya

çarpıcı örnekler 1970'li yıllarda Yuna­

Düzeni’ne bırakmak anlamına

gelir. O rtada verilmiş hangi teminat var­

nistan, İspanya ve

dır? Oysa P K K kendi teminatını kendisi

mıştır. Yunanistan ve İspanya'da yoğun

ortadan kaldıracak bir sürece girmiştir.

halk hareketleri ile Portekiz'de ise bir

O zaman Yeni Dünya Düzeni’nin soruna vereceği “ değerle” sınırlı kalınır.

devrimle faşizmler süpürülmüştür. Ö te yandan, Batı denen coğrafya ve sosyal

Dem okratik Cum huriyet İçinde Çözüm

geçişin çok önemli bir diğer nedeni,

Mevcut cumhuriyetin “ demokratik”

temin etkileridir. Portekiz'de devrimle

olmadığı yeterince açıktır.

O

Portekiz'de yaşan­

alanda bulunan sözü geçen ülkelerde bu dönemin güçler dengesinde sosyalist sis­

zaman

iktidara gelen Sosyalist Parti’nin lideri

demokratik cumhuriyete nasıl varılacak­

Suares, Rus Şubat burjuva devriminden sonra Bolşevikler’in iktidara gelişini kast ederek, "Kerenski olmayacağım" demiş­ ti. Olmadı. Ardından Portekiz Kom ü­

tır? Bu sorunun cevabı, eğer klasik dev­ rimci literatürle konuşursak, Türkiye'de demokratik devrim adımının tamamlan­ ması anlamına gelir. Bunun iki yolu ola­

nistleri

bilir: egemen sistemin evrimleşerek Batı

Suares'in yetenekleri

burjuva demokrasisinin normlarını yaka­

“ sosyalizm tehlikesine karşı” , başta A l­

laması; ya da halkların devrimci zoruyla

manya olmak üzere batı sermayesinin bu ülkelere akması nedeniyledir. Sonuç

iktidarın çalışan kesimlere geçmesiyle demokratikleşme adımı tamamlanabilir. Bugün Türkiye toprakları bir devrimden

iktidara gelemedi. Ancak nedeniyle

bu

değil,

olarak, coğrafyanın bu noktasında, tarih akarken, batı demokrasilerinin iki temel dayanağı yan yana gelebildi. İlki, yoğun

uzak görünüyor. Hele PKK'nin son adımları bu uzaklığı daha da a rtırm ış tır.

ve yaygın sınıflar mücadelesi ile demok­

Geriye

rasi bilincinin gelişmesi; diğeri

egemen düzenin demokrasiye

maddi

evrimleşmesi kalır. Bu konuda hiçbir

zenginliğin oluşmasıdır. Sosyalist

hayale kapılmadan sağlam bir duruş nok­ tası kazanılması gerekiyor.

min varlığı ile bu ülke halklarının zoru yan yana gelince batının maddi zenginliği

Bu topraklarda Tanzimat Fermanı'-

bu ülkelere belli ölçülerde akmak zo­

ndan beri “ hürriyet” konuşulur. Ancak

siste­

runda kalmıştır.

21


— yol----------------------------------------------Yaşadığımız topraklarda “ demokra­

yapılandırırken bu özelliklere göre şekil­

tik cumhuriyete” doğru önümüzde nasıl

lenecektir. Bugün bu çok bilinmeyenli

bir yol var?

denklemin

henüz bir çözümü yapıla­

Eğer bu süreç ağırlıklı olarak devletin

mamıştır. Zaten çözüm Türk Devleti’-

inisiyatifi ile gelişirse, olaylar bunu gös­

nin inisiyatifinde değildir. Bu gerçeklik­

teriyor, demokratikleşmenin önünde iki

lerden hareketle devlet, kendi iç den­

önemli engel durmaktadır. Birisi, Yeni

gelerini çok sıkı kontrol etmek zorunda

Dünya Düzeni’nde Türkiye'nin bölgede­

olduğunu

ki yeri ve rolü; diğeri egemen sınıfların uzun yıllar etle tırnak gibi kenetlendik­ leri tarih bilinçleridir.

meyenleri yanında, bilinen ve oldukça iyi açığa çıkan bir gerçeklik vardır: Dünya ve bölge dengeleri Türk Devleti’-

İlkinden başlarsak, bu konu doğru­

ni daha fazla militarize olmaya zorluyor. Elbette bu militarizasyon eski hantal,

dan çok sözü edilen devletin yeniden yapılanmasıyla

bağlantılıdır.

Devletin

yeniden yapılanması artık bir zorunlu­ luktur.

Egemenler de

“ artık böyle

büyük oranda

gitmez” diyorlar. Ancak

nasıl gideceği konusunda ortada kesin­ leşmiş bir yöneliş yoktur. Tek kesin belge 28 Şubat Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’dir. Türkiye'de yapılacak her si­ yasi değerlendirmede bu çizilen çerçe­ veyi

hatırlamak zorundadır.

Unutul­

duğunda sahipleri tarafından hatırlatılır. Özellikle liberal sol ortama egemen olan yanılgılı bir düşünce, yeniden yapılanmanın içinde demokratikleşme

biliyor.

Denklemin

bilin­

yıpranmış biçimlerin bir tekrarı olamaz. Daha kıvrak, etkili ve esnek bir yapıyla bölge dengelerine bir ölçüde cevap veri­ lebilir. Bu yönde bir yeniden yapılanma kaçınılmazdır. Ancak iş kaçınılmaz oldu­ ğu kadar kolay değildir. Üstelik bu süre­ cin “ demokratikleşme” ile bir ilgisi yok­ tur. Eğer emperyalist merkezlerin “ insan hakları

baskısı”

kendi gerçekliğinden

öteye götürülür, olmadık misyonlar yük­ lenirse, buradan sadece siyasal bir düş kırıklığı çıkar, ancak demokrasi çıkmaz. İkinci engele, egemenlerin tarih bilin­

sürecinin de varsayılmasıdır. Oysa bu

cine geldiğimizde ise durum daha da ümitsizleşir. Türk egemen sınıflarının bi­

büyük bir siyasal yanılgıdır. “ Ateş çem­

linci yoğun sınıflar mücadelesi gerçekliği

berindeki” Türk Devleti kendini yeni

ile şekillenmemiş, tam tersine OsmanlI’­

koşullara uydurmaya çalışırken hiç de böyle düşünmüyor. “ Ateş çemberinde­

dan gelen devlet geleneği ile beslen­ miştir. Devletin mutlak egemenliğinde

ki” yoğun paylaşım gerçekliğinden dolayı Türk Devleti en azından orta vadede sürekli üç büyük gücün baskısı altında politika yapacağını biliyor. A B D , A B ve

sınıflar hiçbir zaman kendi siyasal kimlik­ lerini kazanamamıştır. Sivil siyasetin

Rusya arasındaki her gerilim Türkiye'nin

görürlerse yukarıdan vermeyi tek yol

dış ve iç politikasına doğrudan yansıyor,

bilmişler, aşağıdakiler de hep yukardan

yansımaya uzun yıllar devam edecektir.

beklemeye koşullanmıştır.

Bu üçlü gerilimin Türkiye'deki siyasal yaşamın kopmaz bir parçası olacağı

Bu tarihsel bilinçten bugün ne ölçüde kopulmuştur? Bu tarihsel bilinçten

düşünülürse,

devlet kendiliğinden kopuşmaz. Ancak

devlet kendini yeniden

__ 22 __________________________

“ sefil siyasetle” hep eş tutulması bun­ dandır. Egemenler gerektiğinde, uygun


____politik durum değerlendirmesi___ böyle

bir

kopuşmaya zorlanırsa

bu

ağzından

sık

sık

açıklıyor.

Böylece

mümkündür. Ancak Ulusal Mücadele’-

“ demokratikleşme sürecinin” yine tek

nin bütün zemini “ devleti ikna” etmeye

teminatı devletin

dönüşünce

demokratikleşmenin

böyle

bir

kopuşma

nasıl

kendisidir. Böyle bir sınırları ve

gerçekleşecektir? 1960 sonrası yaşanan­

Genelkurm ay

lar elbette bu tarihsel alınyazısından belli

hizasından çok öteye gidemez.

kopuşmalar yaratmıştır. 60'lardan sonra

“ Devleti

binasının

ufku

duvarlarının

G üçlendirm e” nin

Barışla

gelişen

devrimci

mücadele, ardından

İlgisi: Ç ok fazla spekülasyona açık olan

büyük

atılım lar

yapan

bu yaklaşım, stratejik dönüşün en riskli

Mücadelesi;

son

K ü rt

olarak

Ulusal

devletteki

çeteleşmeler ve depremin yarattığı bi­

noktasıdır.

Bu

devleti,

biraz

daha

demokratik de olsa, “ güçlendirme” söz­

linçlenme bu tarihsel alın yazısından bir

lerinin barışla ne ilgisi olabilir? Sözde

kopuşma

Ulusal

“ demokratik” bir Türkiye'nin “ bölgenin

Mücadele’nin attığı son adımlar bu ko­

en güçlü devleti” olması bölge halklarına ne kazandırabilir? Emperyalist merkez­

yaratmıştır.

Ancak

puşma da tersine bir kırılma yaratmıştır. Sanki bir türlü kınlamayan alın yazısına

ler iki yüz yıldır demokratik rejimlere

geri dönülmüştür. “ Kürt aydınlanması”

sahipler, dünyada kendilerinden başka

büyük bir

kazançtır. Ancak buradan

bir demokratik alan yaratabildiler mi?

kendiliğinden demokratik cumhuriyete

Demokrasi büyülü bir sistem değildir.

gidilemez. Aydınlanmalar sürekli bilenmezse kararabilir. Dünyanın kazandığı sosyalizm bilinci beslenemeyince tüken­ di. Üstelik Türk egemenleri tarihlerinde

En sonunda kapitalizmin çıkarlarının ra­ fine edildiği bir düzendir. Önüne, ne za­ man ve nasıl olacağı hiç belli olmayan, “ demokratik cumhuriyet” sıfatını ekle­

hemen

yerek, bu “ devleti güçlendirmekten” söz

hiç aydınlanma dönemi yaşa­

madılar. Dillerden düşmeyen “ Batılılaş-

etmek devrimcilik sınırlarını çok zorla­

ma” nın yetmiş yıl sonra “ şark işi” bir

yan bir yaklaşımdır. Devrimciliğin ufku­

bozulma olduğu acı acı ortaya çıktı.

nu burjuva demokrasisiyle sınırlamak anlamına gelir.

Aydınlanma, kapitalizmin gelişim tarihin­ de düşüncenin rasyonalleşmesini kapsar. Ancak Türk burjuvazisi kendi tarihinde

Sonuç olarak, Kürt Hareketi’ndeki stratejik dönüş derinleşmesini sürdür­

hiç böyle bir dönem yaşamamıştır. Ras­

düğü müddetçe, geriye dönüş şansını

yonel “ Batı aklı” o nedenle bir türlü

tamamen kapatmaktadır. Daha önceleri

Türk egemenlerini anlayamıyor. Bütün

ilan edilen ateşkesler sırasında çok sık

bu gerçeklerden dolayı Türk burjuvazi­

tekrarlanan “ savaşa da barışa da hazırız” söyleminin artık son durağına gelin­

sinden rasyonel bir davranış beklemek, ölü gözünden yaş b e k le m e y e benzer.

miştir. Bu stratejik dönüşten sonra, devlet adım atmasa bile mücadeleyi

Ulusal Mücadele’nin son stratejik dönüşü ile yeniden yapılanma süreci he­

yeniden

men tamamen devletin inisiyatifine geç­

Mücadele sürecinde duraksamalar, geri

yükseltme

şansı

yoktur.

miştir. “ Devleti ikna” temeline dayanan­

çekilm eler ve

ların girişimlerinin ardı gelmez. Devlet

yaşanabilir, ancak stratejik ve elbette

nasıl

buna bağlı olarak ideolojik duruş nok-

ikna olabileceğini

Kıvrıkoğlu'nun

hatta derin

yenilgiler

23 —


— yol----------------------------------------------yaşanmadığında

Böyle bir tercih yapıldığı için de taktik

koşullarla bağlantılı olarak yeniden yük­

tıkanmayı üç alanda (gerilla sahasında;

selişe geçilebilir. Ancak stratejik bir

Güney'de ve m etropollerde) aşma çaba­

tasında

bir

kayma

dönüşten ve hele ideolojik kırılmadan

ları yeterince kararlı ve inatçı yürütül­

sonra bunu yapmak mümkün olmaz.

medi. Suriye krizinde Öcalan'ın A vru ­

Çünkü

bir

pa'ya çıkışı tercih etmesi taktik tıkan­

siyasi yapı, farklı bir siyasal kimlik vardır.

mayı diplomasi ile aşma çabasının en

artık

ortada

başkalaşmış

Ulusal Mücadele böyle bir yolda hızla

önemli adımıydı. Ancak tercihin yeterli

derinleşiyor.

altyapı ve

birikim

olmadan

yapıldığı

“ Roma sürecinde” ortaya çıktı. Yapıdaki

3. D Ü N Y A VE BÖ LG ED EKİ GELİŞM ELER STR A TEJİK DÖNÜŞÜ A LIN YA ZISI H A LİN E GETİRDİ Mİ?

iç gelişmeleri yeterince bilmesek de, bu­ rada Öcalan'ın yaptığı bazı açıklamalar hem yeni siyasal yol konusunda hem de Parti ve gerilla ile ilişkileri konusunda oldukça şaşırtıcı ve bir dönüm noktasını

Devletin 92 yılında ilan ettiği “ topyeMücadele bir taktik tıkanmaya girmiştir.

işaret eden bütün kanıtları ortaya koy­ muştu. Sürecin İmralı’da değil, Roma’da bir sıçrama yaptığını ve kesin bir nitelik

Bunun kendini en açık ortaya koyduğu

değişikliğinin eşiğine o momentte gelin­

moment ise Şemdin Sakık olayının patlak

diğini söylemek hatalı olmaz.

kün savaş” günlerinden bu yana Ulusal

vermesidir. Gerilla savaşı kendini tekrar etmeye başladığı andan itibaren sorun birikmeye başlamıştır. Türk Devleti’nin ilan ettiği “ topyekün savaş” bilindiği gibi Ulusal Mücadele’yi çok yönlü bir kuşat­ mayı hedefliyordu.

Kırda köy boşalt­

malar savaşın lojistik ve aynı zamanda politik alanını daraltmayı belli ölçülerde başardı. Güney’e yapılan operasyonlar o

PKK'deki stratejik dönüşü değerlen­ dirirken, son açıklamaların sadece dev­ rimci kavramlara uygunluğu yönünden kritik etmek ortaçağ softalığından farklı bir anlama gelmez. Bizim elimizde o anlamda bir “ kara kaplı kitap” yoktur. Bize pusula görevi yapan bir düşünce sistemi vardır elimizde. Ancak o yolda nasıl yürüneceği o pusulanın üstünde

bölgede tutunma ve özellikle diğer Kürt örgütleri ile bağlantıları, olası ittifak yol­

yazmaz. O nedenle stratejik dönüşe güçler dengesi açısından bakmak zorun­

larını kapatmayı amaçlıyordu. Ö te yan­ dan, bütün Türkiye'de yükseltilen şov­

ludur. Körfez Savaşı Ulusal Mücadele’ye önemli bazı avantajlar sağladı. Ancak

enizm dalgası ile Hareket’in metropol

daha sonraki yıllarda bölge emperyalist

ayakları ve ittifak güçleri inmelendiril-

merkezlerin yoğun

meye çalışıldı. Bu süreç ilerledikçe Ulusal

haline geldi. Türkiye, ABD-İsrail ekse­

bir çekişme alanı

Mücadele’deki taktik tıkanma da belli

nine yerleşerek belli bir tercih yapmış

ölçülerde derinleşti.

oldu. Fakat bölgede hiçbir denge sabit olmadığı gibi her an değinmeye

Tam bu süreç işlerken Ulusal Mücadele’nin önemli bir tercih yaptığını

yatkındır. Bu noktada özellikle gerilla

görüyoruz.

savaşının

Batı

ülkeleri

ölçüsünde

diplomatik mücadeleye ağırlık verildi.

__ 24

ve

genel

olarak

Mücadele’nin lojistik savaş

Ulusal

derinliğinin


___ politik durum değerlendirmesi___ nasıl bir durumda olduğu sorgulanması

hafifinden

gereken bir olgudur. Lojistik derinliğin

teminin niteliğinde köklü bir değişimi

çok

varsaymak

daralması

durumunda

mücadele

sadece “ kahramanlıklarla” yürütülemez­ di. Ancak bölge ve dünya gerçekliklerine

emperyalist egemenlik sis­ anlamına

geliyor.

Oysa

dünyanın tablosu böyle görünmüyor. Yaşanan

süreç

ezilen

halklar

ve

baktığımızda stratejik derinlikte yaşanan

çalışan kitleler için fazla umutlu görün­

bu ölçüde bir dönüşü alınyazısı haline

müyor.

getirecek bir tükenme yoktur. Bölge,

“ insan hakları” söyleminden ve dünyanın

Daha doğrusu emperyalizmin

dengelerin en oynak olduğu, belli imkan­

her köşesine müdahale etme hevesin­

ların daha uzun süre varlığını sürdüre­

den dolayı yanlış bilinçler yaratabiliyor,

ceği bir alandır. “ Bağımsız Kürdistan” ın

ancak derinlerde

bir

olmadığı tartışmasına

üstündeki bu köpüklenmelerden dolayı

girmek fazlaca gerekli değildir. Ancak çok

nitelik değiştirmiyor. Böyle günlerde ideolojik duruşların önemi çok büyük­

daha uzaklarda olduğu yeterince açıktır. Emperyalizm ve sosyalizm dengesinde

tür. Çünkü geleceğe bu duruş noktasın­

sınırlar

duruşa göre yapılır.

hayal

mücadele

olup

başlarken

çok

daha

bu

hedefin

statik

ve

kalıcı

duran

gerçeklik su

dan bakılır ve hazırlıklar bu ideolojik Bu

noktalardan

görünüyordu. Oysa günümüzde I. ve II.

bakıldığında Ulusal Mücadele’deki stra­

Dünya Savaşı’nın dengelerinde kurulmuş

tejik ve ideolojik dönüş, başka gidişi ol­

pek çok sınır kendi arkasındaki güç kon­ umlanmasını yitirmiştir. Buradan otomatikman “ bağımsız Kürdistan” elbette

mayan bir alınyazısı değildir. Yaşananlar belli bir siyasal tercihin sonucudur.

çıkmaz, ancak gelişmelerin pek çok şeye gebe olduğu da bir gerçekliktir. Koşullar bazı

taktik yaklaşımları

dayatsa

da,

bunun ideolojik bir dönüşe varmasını

4. İD E O L O JİK K IR ILM A N IN BU Ö L Ç Ü D E H IZ L I Y A Ş A N M A S IN IN N E D E N L E R İ

dayatan derin bir. zemin yoktur. Dünya üzerinde “ süper emperyalist” bir ege­

P K K tarihi bu noktadan yeniden yazı­ lacaktır. Taktik tıkanmadan bu ölçüde

menliğin kurulduğu günlere değil, ege­ menlik sisteminin paralize olacağı bir

geri

tarihsel döneme girilmiştir. Bu gerçek­

gelecek mücadele sürecinin aydınlatıla­

lik, halkların mücadelesine belli bir lojis­

bilmesi için iyi değerlendirilmesi gere­

tik derinlik sağlayabilir. Buradan düz bir

kiyor. Hızlı bir ideolojik kırılmadan söz

mantıkla hemen mücadeleleri yükseltme sonucu çıkmaz; ancak dünyayı böyle

etsek de, bunun belli bir süreyi kapsayan bir birikimi olduğu açıktır. Bu birikimin

algılayış başka bir stratejik konumlanış

belli detaylarına elbette ki sahip değiliz.

gerektirir; oysa Ulusal Mücadele’de yaşanan stratejik dönüş Yeni Dünya

O nedenle değerlendirmemiz eldeki bil­ giler temelinde sınırlı kalacaktır. Ancak

Düzeni’nin

yaşananlardan sonra Ulusal Mücadele’-

ve

cumhuriyetin öngörüyor. demokrasi

ayrıca

sınırları 21.

yüzyılı

yüzyılı”

dem okratik

içine ilan

çekilmeyi

ideolojik kırılmaya gelinmesinin,

nin tarihinin yeniden değerlendirilmesi,

“ barış

ve

kişilerin isteğinden öteye, yola devam

etm ek

en

edebilmek için objektif bir görevdir.

25 —


— yol İdeolojik önemli

kırılmanın

bir neden

altında yatan

PKK'nin

mücadele

orta tabakalarının bilinç ortamına sürük­ lendi. Bu konuda Parti içinde oldukça

büyüdükçe kazandığı yanlış tarih bilin­

yoğun

cidir. Hareket, ulusal boyutlara büyü­

yoruz. Ancak ideolojik zemindeki bu

m ücadelelerin

olduğunu

bili­

dükçe aynı zamanda Kürt milliyetçiliği

kayma engellenemedi. Bugün bu ölçüde

de gelişti. Bu hareketin ideolojik zemini­

hızlı bir ideolojik kırılma yaşanmasının

ni sürekli zayıflattı. Bu konuda öyle nok­ talara savrulmalar oldu k!, Türk toplumu

altında böyle köklü bir bilinç kayması yatmaktadır.

yanlış tarih bilinci ile 'yağmacı ve bar­

İkinci

bar”

ilan edildi. Toplumların

gelişim

neden,

Y D D 'n in

hareket

üzerindeki etkileridir. P K K büyük bir

sürecinde “ barbarlık” ahlaki bir değer

harekettir.

değil, bir gelişim aşamasıdır. Ortadoğu

Düzeni’nde her gün yaşanan pragmatik

ve Anadolu topraklarında neden tarihin bir döneminde ekonomi “ yağma ekono-

pazarlıkların ağırlığını somut olarak üzerinde hissetmektedir. Bir küçük ide­

misiydi” . Y erleşik

olojik grup için fazla sorun olmayan bu

geçilmeden

önce

toplum her

düzenine topluluğun

konu

PKK

Bu

için

nedenle

Yeni

Dünya

somut bir olgudur.

ekonomisi belli bir ölçüde “ yağmaya”

Sosyalizmin

dayandı.

yaşadığı ufuk kararması, günümüz insan­

Am erika

Şu

ünlü

kıtasını

insanlık tarihinin

batı

demokrasileri

keşfettikten

yıkılmasıyla,

insanlığın

sonra

lık bilincini pragmatik değerlere bağla­

en büyük yağmasını

mıştır. Bugün “ prensip duruşunun” bir değeri yoktur. Pragmatizm Yeni Dünya Düzeni’nin yoğun pazarlık ortamında, belki de insanlık tarihinde hiç ulaşmadığı

yaptılar. Ancak Batı kaynaklı tarihler ve insan bilinci bu büyük yağmayı hala uygarlığın taşınması olarak adlandırıyor. Ve uygarlığın I3.yüzyıldnn beri taşındığı

seviyelere tırmanmıştır. Küçümsenmeye

Latin Am erika hala dünyanın en krizli

gelmez.

en

Prensip duruşu veya insanlığı yön­

yoğun olduğu kıtadır. Türk toplumunu

bölgesidir. Toplumsal çürümelerin

lendiren değerler düşünürlerin aklından çıkmaz. Tarihsel dönemlerin yarattığı

tarihsel gelişim aşamalarını dikkate almadan, “ yağmacı” olarak değerlen­ dirmek, öte yandan Kürt milliyetçiliğini

olgulardır. İnsanlığın gelişiminde bir ta­ rihsel dönem kapanıp bir diğerinin açıl­

besleyen sonuçlar yarattı. Bu noktada

ma sancıları prensipleri yaratır. Pren­

da durulmadı, Türkiye'de siyaset alanı

sipler aslında henüz varılmamış gele­

“ bozulmamış topluluklar” , pratikteki

ceğin

karşılığı “ Türkm enler” üzerinden yürü­ tülmeye çalışıldı. Gerilla kaynakları ola­ rak bu topluluklar görülüyordu. Bu yak­

rımıdır. Ancak öyle dönemler olur ki, tarihsel bir geçiş veya çöküş sürecinde, insanlık henüz geleceği prensipler şek­

laşım Kürt Hareketi’ni kabaca Türkiye'­ ye taşımak anlamına geliyor; ancak bu

linde olgunlaştıramadığında gündelik akışın anaforunda bir süre akıp gider.

insanlık

düşüncesindeki

tasa­

noktada kalmıyor sınıf gerçekliğinden

Böyle dönemler eski prensiplerin aşın­

derin bir kopuşu ifade ediyordu. P K K

dığı, terk edildiği ancak henüz yenileri­

hareketi sosyalizm iddiası taşıyan bir

nin yaratılamadığı süreçlerdir. Avrupa

hareket olarak bu kopuşla birlikte Kürt

ortaçağının uzun çöküş yılları en çarpıcı

__ 26


___ politik durum değerlendirmesi___ örnektir. En büyük değer ve prensip

paylaşıma karşı en başta ideolojik bir

duruş

duruş noktası kazanmaktan geçer.

noktası

olarak din, tarikatlara

parçalanarak sonunda kendinin inkarına, burjuva hukuk sistemine varmıştır. Günümüz dünyası

en azından on

İdeolojik kırılmanın önemli bir diğer nedeni bize, doğu toplumlarına özgü “ yüceltm e”

eyleminde

yatar.

Her

yıldır sosyalizm-kapitalizm dengesi dışın­

yüceltme belli ölçüde “ dünya gerçek­

da düşünüp davranıyor, insanlığın gele­

lerinden” bir kopuşmadır. P K K önder­

cek tasarımı olarak sosyalizm yaralar aldı. Yeni pragmatizmi

Dünya

her türlü

büyük

Düzeni’nin

“ eski

liği uzun yıllar verdiği mücadelede haklı olarak yüceltildi. Ancak

modern

bir

değer”

savaş örgütünde “ yetkin bir kurmay”

üzerinde baskı kuruyor. Bu gerçeklik

olmazsa olmaz bir koşuldur. Önderliğin

geleceğin yoğunlaşmış tasarımı olarak prensip duruşunu değersizleştiriyor. Bu

Roma açıklamaları kendi örgüt ve savaş gücünden kopuşma işaretleri veriyordu.

iradeler dışında bir gerçekliktir. Ancak elimizdeki bütün değerleri yitirmedik.

“ olağanüstü”

Değerlerim izi

olağanüstü

yetkinleştirebilm ek ve

yenilerini yaratabilmek için ilk vazge­ çilmez koşul Yeni

PK K 'd e

kendi

gelişimi

günler

süreç,

açısından

başlamıştı.

PK K 'nin

Bu

kendisini

olağanüstü bir hızla yetkinleştirmesini

Dünya Düzeni’nin

dayatıyordu. Ancak sanki çizilen alınya-

özünün iyi kavranmasıdır. Onun görün­

zısında yüründü. Tarih bu süreci yeni­

tülerine kapılmak kaçınılmazca düşünce sistemimizi pragmatizme vardırır.

den değerlendirecektir.

Yeni Dünya Düzeni’nin gerilimlerinin ortasında büyük basınç altında olan Kürt

5. O L A S I G E L İŞ M E L E R

Ulusal Mücadelesi pragmatizm alanına savrulunca ardından ideolojik bir kırılma kaçınılmaz hale gelmiştir. “ Hareketi kırdırmak yerine ideolojik bir kırılma” tercih edilemez mi? Ancak bu taktik bir manevra değil, bugüne kadar “ düşman” olarak tanımlanan güçlerin alanına bir

P K K “ devleti ikna” adımlarına devam ediyor.

Cevaplanması

gereken

soru

devlet bu gelişmelerle ne ölçüde “ ikna” olacaktır? O rtad a

somut

sonuçlanmış

bir

“ pazarlık” yoktur. Devletin bu süreci

bakıma teçhizatsız girmek demektir. Bu

nasıl

anlamda ortada henüz “ kurtarılan” ve

amaçladığı beklenti ve iyi niyetlerden

değerlendirm ek

istediği,

neyi

belli ölçüde teminat altına alınan bir

öteye tespit edilmelidir. Devlet, ustaca

kazanım yoktur. Bazen günün kaybı geleceğin kazammını hazırlayabilir ya da günün kazanımı geleceği kaybetti rebi iir.

yollardan giderek bu süreci uzatarak PKK'nin evrimleşmesini son durağına kadar vardırm ak istiyor. Hareketin

Günümüz devrimciliği esas yanları ile

radikal özü iyice eritilerek, PKK'nin en

Paris Komünü günleriyle Yeya Bolşevik

son hangi noktaya kadar gerileyebilece­

Devrim i’nin ya da Çin Devrim i’nin özel­

ğinin

likleri ile değil, Yeni Dünya Düzeni’ne

sertliklerle

hesabını yapmaktadır.

karşı duruşun ve mücadelenin imkan ve

beklentiler yaratarak uzatmak eğilimin­

yolları ile tanımlanmalıdır. Bu da yeniden

dedir. Evet, politik hava yumuşamıştır.

süreci

Gereksiz

kopartmak yerine

27 —


— yol---------------------------------------------PK K 'nin

adımları

nedeniyle

devletin

bugüne kadar ileri sürdüğü “ te rö r” ge­

6. SO N GELİŞM ELER KARŞISIN DA PO LİTİK TAVRIM IZ

rekçesi ortadan kalkmaktadır; ancak öte yandan, sürecin inisiyatifi bütünüyle dev­

Bugün Kürt Sorunu “ dil ve kültür

letin istediği kanallarda akmaya başla­

özgürlüğü” alanına daralmıştır. Bu yak­

mıştır. Hareket son adımları ile kendi

laşımla Ulusal Sorun’un bir çözüme ulaş­

içinde ve dışında itibar ve güç kaybına

ması imkansız görünüyor. O

uğramaktadır. Devlet nasıl bir Kürt Ha-

ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının

nedenle

reketi’ni kabul edebileceğini belli bir üs­

gelecek mücadele yıllarında gündemdeki

lupla tekrarlıyor. Geri çekilmeyi yeterli

yerini koruma olasılığı oldukça fazladır.

bulmayan Genelkurmay teslim şartını

Hangi mücadele biçimleri ile ve hangi

tekrarlayıp duruyor.

yollardan yürüyeceğini bugünden ön­ görmek oldukça zordur. Ancak sorun

Devlet bugünkü “ yumuşamaya” el­ bette

bir değer biçmektedir. Ancak

Türk Devleti açısından sorun geleceğe

çözümlenmediği önünde

için gelecek sürecin

durmaya

devam

edecektir.

ulusların

kendi

kaderlerini

yöneliktir. Hareket’in bir kez daha “ kal­

Sorunun

kışma” olasılığını en aza indirmek için

tayin

çok yönlü kuşatmasına devam etmekte­ dir. Bu koşullarda elbette bir barış olabi­

zemini varolmaya devam ettiği için bu konudaki prensip duruşunu sürdürmek

lir. Ancak barış tarafların belli bir biçim­

ve gereklerini yerine getirmek vazge­ çilmez bir görevdir.

de varoluşunu gerektirir. Devletin “ ba­ rış” kavramında ise “ karşı taraf’ yoktur. Daha doğrusu ciddi bir politik ağırlık

hakkı

seviyesinde

ele alınışının

Ö te yandan, Ulusal H areket’in son stratejik

dönüşünün

K ü rt

H alkı’nın

taşımayacak ölçüde minimalize edilmesi

demokratik haklarını ne ölçüde geliş­

amaçlanmaktadır.

tireceği

Yakın gelecekte büyük olasılıkla Kürt Hareketi rolünü legal ve meşru siyasal

büyük kuşkular yaratsa

da,

demokratik hakların elde edilmesi yo­ lunda her gerçek adımın desteklenmesi;

alanla oynayacaktır. Devlet henüz bu

ülkede

alanda bir düzenleye girişmemiştir. İlk

melere yol açabilecek; Tü rk ve Kürt

hedef PKK'nin

Halkları’nın

yeterince

etkisiz hale

gerçekten

dem okratik geliş­

ittifakını

güçlendirecek

alana

adımların desteklenmesi ve geliştirilme­

müdahaleler gelecektir. Üstelik devletin bu konuda oldukça fazla deneyi vardır.

si, her somut adım kendi içinde değer­

getirilmesidir. Ardından

siyasal

Sonuç olarak, genel devrimci ve de­

lendirildikten sonra kaçımlamaz politik bir görevdir.

mokrat güçler açısından Eylül sonrası yaşanan en kapsamlı tasfiye süreci işle­ meye başlamıştır.

III. TÜ RKİYE DEVRİM Cİ H A R E K E T İN İN DURUM U Hareketimiz’in, “ Türkiye

Devrimci

Hareketi’nin Üçüncü Dönem i” olarak tanımlandırdığı süreç bizimde içinde

__ 28


____politik durum değerlendirmesi___ bulunduğumuz devrimci

hareketlerin,

kanıtı

olan

K ü rt

Ulusal

Kurtuluş

partilerin varlık yokluk mücadelesi ve r­

Hareketi,

diği

Geçmişin

birlikte stratejik bir dönüş içine girmiş­

önemli siyasetleri daha EylüPün ilk yılla­

tir. Kendini ideolojik olarak İmralı sa­

rında III. Dönem ’in gerektirdiği ideolojik

vunmalarında ifade eden, pratikte ise bu

bir dönem

olmuştur.

önderliğinin

yakalanmasıyla

ve örgütsel yönelişlere ulaşamadıkları

ideolojik

için eriyip yokolmuşlardır. 80'li yılların ortalarından sonra gelişen öğrenci ve

sonuçlarına doğru giden P K K ’de tasfiye sürecinin içine girmiştir. Bu durumun

işçi eylemliliklerinden güç alarak kendini

T .D .H ’yi etkilemesi kaçınılmazdır.

toparlamaya çalışan Türkiye Devrimci

Henüz

stratejik

yönelişin

yaşananların

mantıki

sıcaklığı

ve

Hareketi ise kendiliğinden kitle hareke­

bölgedeki gerginliklerden,

tinin

içinde bulunduğu yapısal sorunlardan kaynaklı kimi olanaklar P K K ’nin stratejik dönüşünün etkilerini tam olarak ortaya

geri

çekilmesi

ile 90'lı yıllarda

sosyalizmin çöküşünün yarattığı etki ve

Türkiye'nin

devletin K ü rt Devrim ci H areketi’ne karşı ilan ettiği topyekün savaşın yarat­

çıkarmamıştır. Sürecin derinleşmesi ve

tığı gerginliğe ve bu savaş seviyesinin

soğumasıyla birlikte P K K ’deki stratejik

Türkiye'deki örgütsel yansımasına karşı­

dönüşün

lık gelecek bir örgütsel seviye yakalaya­ mamıştır. Faşizmin çözemediği yapısal

daha net olarak görülecektir.

sorunlar T.D .H 'ye belli dönemlerde ha­ reket edebileceği alanlar yaratmasına rağmen, esas olarak T.D.M'nın II. Donemi’ne ait olan alışkanlıklarla hareket et­

Hareketimiz uzun zamandır Türkiye

taramamıştır.

kapandığı

Yaşadığımız günler, devrimci hare­ ketleri, partileri daha zorlu görevlerle yüz yüze bırakmaktadır. II. Dönem ’in gereklerini yerine getirmekte zorlanan, kavramayan, bu anlamıyla tasfiye girda­ bının içinden çıkamamış, Türkiye D ev­ rimci Hareketi yeni bir tasfiyeci dalga ile karşı karşıyadır. 84 atılımıyla Eylül’ün karanlık günlerinde kendine çıkış imkanı bulan PK K, oldukça zorlu dönemlerden başarıyla geçerek Ortadoğu’nun önemli bir devrimci gücü haline gelmişti. Dünya

derinliği

tutmayı, hazırlıklı olmayı zorunlu kıl­ maktadır.

tiği için tasfiye girdabından kendini kurhiçbir zaman bu kadar gündem dışı kal­ mamıştır.

etkinin

Yaşadığımız günler belleğimizi canlı

Devrimci

Sonuç olarak tarihinde

yaratacağı

Hareketi’nin II. Dönem i’nin tespitini

yapmaktadır.

Bu

gerçeklikten yola çıkarak Türkiye D ev­ rimci Hareketi’nin III. Dönem i’nin ge­ rekliliklerine uygun teorik ve pratik yönelişlere girilmiştir. Bu yönelişler Hareketin yeni dönemin gerekliliklerini yerine getirebilmesi, tasfiye girdabından çıkabilmesi için zorunluluktu. Türkiye Devrimci Hareketi’nin III. Dönemi ola­ rak tanımladığımız ortamı bir kez daha yinelemeyi, belleğimizi tazelemeyi ge­ rekli görmekteyiz.

S O S Y A L İS T SİS T EM İN Y IK IL IŞ IN IN E T K İL E R İ

dengelerindeki aleyhimize olan dönü­ şümlere rağmen topraklarımızda başarılı

Ufuk kopması olarak tanımladığımız

devrimci çıkışların olabileceğinin somut

etkinin, esas olarak kendini postmo-

--------------------------------------------- 29 —


— yol--------- ----- -------------------------- _ dernizm olarak ifade ettiğini söylemiştik. İnsanlığı

şekillendirecek her türlü

tuplu

dengenin

olduğu

dönemlerdeki

politika yapma tarzıyla, Dünya

çok

kutuplu

Düzensizliğinde

politika

projeye karşı olunulduğu için günü yaşa­

Yeni

mayı hedef edinen bu düşünce akımı,

yapmak mümkün

sosyalizmin çöküşünden sonra güçlen­

devrimcileri Üçüncü Dünya Ü lke le rin ­

değildir.

Günümüz

miştir. "Dünyanın ve Türkiye'nin yeni

deki devrimlerin gelişim yollarını ezbere

koşullarına cevap verebilecek bir düşün­

formüllere dayanmadan yaratmak, böl­

ce ve davranış sistemini geliştirmek" gö­

gesel devrimler ve ikili iktidarların ko­

rev olarak önümüzde durmaktadır. Sosyalizmin

ütopyalaşması, sosya­

şullarını yaratmak göreviyle karşı karşıyadırlar.

lizmin yenilgisi Marx ve Engels'le birlikte bilimselleşmiş, Lenin’le birlikte somut­ laşmış bir olguyu tekrar ütopya seviye­

T Ü R K İY E ’D E III. D Ö N EM İ H A Z IR L A Y A N K O Ş U L L A R

sine çıkartan düşüncelerin gelişmesine yol açmıştır. Bu düşünce sistemi ise sosyalizmi "ahlaki zeminde kısırlaştır­ maya" yol açar demiştik. Marksizm’i bir

Türkiye Devrim ci Hareketi, Eylül sonrası iki ayrı tasfiye süreci yaşamıştır. Birinci tasfiye döneminin esas etkisi

eylem kılavuzu olarak dövüştürmek, bu

faşizmin

çıplak

konuda gelişebilecek sapmalara karşı

Faşizmin

şiddeti

gerekli uyanıklığı göstermek yaşadığımız g ünlerin z o r g ö re v le rin d e n d ir.

Üçüncü olarak, özellikle Sovyetler dağıldıktan sonra yaşanan savaşların dini-etnik savaşlar

zoruyla

gerçekleşti.

kendisinin

de

bek­

lemediği kadar çabuk sonuç aldı. Büyük rağmen Eylül faşizmi devrimci örgütleri ezebilmeyi başardı.

g ö v d e le r in e

Bu yenilgi siyasi ve ideolojik erimeye

olarak görülmesi

doğru ilerledi. İdeolojik olarak eriyen si­

sınıflar savaşının üstünü örtmektedir. Bu

yasi hareketler, taktiklerinde, Demirel'i

görüntü sınıflar savaşı kavramını bula­

gelişecek demokrasi hareketinin önderi

nıklaştı rmaktadır.

olarak görebilecek kadar geriledi.

Sosyalist sistemin yıkılışı arkasında derin teorik sorunlar bırakmıştır. Ana başlıklarıyla, mülkiyet ilişkileri, merkezi

12 Eylülle başlayan birinci tasfiye sürecinin derinliklerinde 1979’lardaki taktik görevlere yükselemeyiş yatar.

planlama işçi sınıfının üretimdeki yeri,

İkinci tasfiye sürecinin ana özellik­

devlet ve parti ilişkisi konuları progra-

leriyse zamana yayılmış, sistematik hale

matik konulardır. Yeni

getirilmiş devlet zoru. Devrimci hare­

bir sosyalizm

ufku için mutlaka yeniden tanımlanması

ketle her gün hesaplaşan devletin karşı­

gereken konular olarak durmaktadır.

sında her gün hesaplaşmaya uygun ö r­

Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte, kapitalizm sosyalizm dengesindeki deği­

gütsel mekanizmalar yaratamamaktan dolayı önemli mevziler kaybetmiştir.

şiklik, üçüncü paylaşımın başladığı anla­

80’li yılların

ortalarında gelişmeye

mına geliyordu. Yeni Dünya Düzensiz­

başlayan

liğinin bugünkü gerçekliği çok kutuplu­

devrimci hareketlerde geçmişin benzer

luk ve paylaşım üzerine kurulu. İki ku­

biçimlerde tekrar edileceği düşüncesini

__ 30

işçi ve

öğrenci

hareketleri


____ politik durum değerlendirmesi___ doğurmuştur. Ancak her iki hareketteki geri çekiliş

hareketler

açısından

P K K ’nin varlığı

devrimci hareketlerde düş

devletin gündelik zoruna karşı devrimci

kırıklıklarına yol açmıştır. Kendiliğinden

şiddetin geliştirebileceğinin ve devrimci

kitle hareketlerinin rolü ya da devletin

çizgide başarılı olunabileceğinin somut

kitle

kanıtıydı. Şimdi bu somutluk ortadan

hareketlerini

kontrolde yetkin­

leşmesi, artık kolaycı yaklaşımların ger­

kalkmaktadır. Devleti yıkma, iktidarı ele

çekleşemeyeceğini göstermiştir.

geçirme

Gelişen Kürt Ulusal Kurtuluş Müca­ d e le s in e

karşı

alınan

ikinci tasfiye süreci

yanlış

tu tu m la r

içinde

çizgisinde

insan

kazanmak,

kazanılmış insanları bir arada tutmak dünkünden daha zordur.

bulunan

PKK'nin stratejik dönüşü güçler den­

örgütlerde sağ eğilimlerin gelişmesine,

gesinde devlet lehine önemli değişiklik­

neden olmuştur. Diğer yandan

lere yol açacaktır. H er şeyden önce gelişen

kapitalizmin

siyasi manevra kabiliyetini güçlendiren

vardır.

devlet, iç politikada ve uluslararası poli­

Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük sıçra­ masını 80’li yılların ortalarından itibaren

tikada daha rahat hareket etme olanağını yakalayabilir. Bunun devrimci

yaşayan

harekete yansımaları olacaktır.

yarattığı

savaşında

önemli

Türkiye önemli

değişimler

kapitalizmi

sınıflar

değişikliklere

yol

Yeni Dünya Düzensizliği, insan hak­

açmıştır. Ancak kapitalizmin sıçramasın­

ları maskesi altında milyarlarca dolarlık

dan kaynaklı değişiklikleri II. Dönom ’in

ordularını, tekniklerini yeniden paylaşım alanlarına yollamakta, katliamlar gerçek­

düşünüş ve örgütse! tarzıyla karşılaya­ bilmek mümkün olmamıştır. Yukarıda ana başlıklarıyla anlattığımız

leştirmektedir. Yeni Dünya Düzensizliği, çıkarları doğrultusunda her türlü pro­

Türkiye Devrim ci H areketi’nin III. Dönem i’ne ait özelliklere uyum sağla­

vokasyon ortamını yaratmaktan çekin­

makta zorlanan ve bu nedenle marjinal­

sizliği esas zaferini insanı tükettiğinde

memektedir. Ancak Yeni Dünya Düzen­

leşmiş örgütler statüsünden çıkamayan

kazanacağını

Türkiye Devrimci Hareketi yeni bir tas­

teknik güç direnmeye kararlı bir toplu­

fiye dalgasıyla karşı karşıyadır. Bu yeni süreç Türkiye koşullarında devrimi ge­

luk karşısında kesin sonuç alamaz. Ne

liştirmekten hayli uzak noktalarda bulu­

haklılığına inanmış bir halk karşısında

nan ancak devrimci zeminde kalmaya

nihai zafere

çalışan hareketleri hedef almaktadır.

dolayı Yeni Dünya Düzensizliği insan­

Bu yeni tasfiye dalgasının devrimci ortam da

yaratacağı

esas

tahribat

da bilmektedir.

Hiç

bir

kadar güçlü olursa olsun hiçbir ordu ulaşamaz.

Bu

nedenden

lığın direncini kırmak için onu geçmişsiz ve yarınsız bırakmak istem ektedir.

devrimin gerçekleşebileceğine dair olan

Sadece

inancın kırılması olacaktır. Sosyalist sis­ temin çöküşü ve yarattığı sorunlar ve

Dünya Düzensizliği için aranan insandır.

başarısızlıklara

Düzensizliğinin

rağmen

devrimci

bugünü

yaşayan

insan

Yeni

Günümüz devrimcileri Yeni Dünya çelişkilerinden

yola

zeminde devleti yıkma ve iktidarı ele

çıkarak bir çok olanak yaratabilir. Bir

geçirme

ayağı yeniden paylaşım olan Yeni Dünya

çizgisinde

duran

siyasi

31 —


— yol Düzensizliği kendi içinde birçok devrim­ ci

imkan

yaratmaktadır. Ancak esas

olarak Yeni Dünya Düzensizliği tarafın­

muyoruz. Tasfiye süreci devrimci zeminde var­ lığını

sürdürmeye

çalışan

örgütleri

dan geçmişsiz bırakılmak istenen insan­

hedef almaktadır. Bu zorlu dönemde

lığın en önemli direnç noktası tarihsel

tasfiye sürecini birlikte göğüsleyebilmek,

bilincini güçlendirmesidir. Bu zorlu gün­

bu noktada devrimci örgütler arasında

lerde belleğimizi canlı tutmak , köklü bir

ittifakları

tarihsel bilinç oluşturmak dünkünden

görevdir.

daha fazla gereklidir, devrimci görevdir. Bir yazar insanlığı giden geminin

içinde

güçlendirmek

Bilindiği gibi

zorunlu

bir dizi

bir

toplantıdan

“ Batı’ya doğru

sonra 1998 yılının Haziran ayında sekiz

Doğu’ya doğru

parti

koşan insanlar” a benzetiyor.

Çaresiz,

umutsuz, güçsüz bir insanlık. Batı’ya doğru giden gemi içinde Doğu’ya doğru ümitsizce koşan insan­

ve

Devrimci

örgüt

tarafından

Birleşik

G üçler

Platformu

kuruldu.

Platform ’un kuruluş bildirgesi, Platform ’a katılan örgütlerin ideolojik ve programatik farklılığını bilen ve bu fark­

ların olduğu bir gerçeklik. Bu insanların

lılıklara saygı gösteren, ulusların kendi

geminin sonuna geldiklerinde, geminin

kaderlerini tayin hakkını vazgeçilmez bir

arkasında bıraktığı köpüklere, geçmişe,

ilke olarak gören ve devrimci mücade­

artık

leyi geliştirmeyi öngören, mücadelenin

görülmez

olan

kıyılara

dalgın

gözlerle baktıkları başka bir gerçek. Ancak geminin yolcuları sadece Doğu’ya doğru koşan insanlardan oluş­

ihtiyaçları tem elinde eylem birliğini temel alan ve bu noktada her türden dayatmayı reddeden bir zemindi.

muyor. Bazı yolcular geminin en güzel

Platform, bu koşullarda faaliyete başladı

kamaralarında, eğlence salonlarında, en

ve daha sonraki aylarda kuruluş aşama­

iyi mevkilerde Batı’ya doğru giden gem­

sında yer almayan bazı örgütlerin de

inin keyfini çıkartarak yolculuk yapmak­

katılımıyla platform güçlendi.

ta. Kimileri de geminin kazan daire­ lerinde, makine odalarında, vücutları yağ ter içinde, makine sesinden başka ses işitmeden, görmeden, yukarıdan ve

Bazı sorunlar yaşanmasına rağmen Platform, örgütler arası ilişkinin güçlen­ dirilmesi, özellikle A. Öcalan'ın yakalan­ ması

sonrası

gelişen

eylem liliklerde

rotadan habersiz kömür atmakta kazan­

siper yoldaşlığının güçlendirilmesi konu­

lara, geminin hızla ilerlemesi için.

sunda

önemli

başarılar

elde

etti.

Gerçekler, Yeni Dünya Düzensizliği’-

Platform ortak geliştirdiği mücadelenin

nin söylediği gibi mi? İnsanlığın ümitsizce Batı’ya doğru giden geminin içinde

şehitlerini verdi, onları birlikte sahiplen­ di.

Doğu’ya doğru koşmaktan başka çaresi yok mu? İnsanlığın aklına gelmez mi kap­

mu’nun kurucuları arasında yer almanın

tan köşküne doğru koşmak....?

nedenleri şunlardı.

Kaptan köşküne. Yeni

Dünya

Düzensizliği

G üçler Platfor-

I- Devletin 28 Şubat’la çizdiği yöneli­ kaptan

köşkünü unutturmak istiyor. Biz unut­

__ 32

Birleşik Devrimci

şe karşı devrimcilerin ortak taktik ve irade yaratma arayışı,


__ _ politik durum değerlendirmesi___ 2- Gelişen Kürt Devrim i’ne Türkiye'­ den yanıt verebilme ihtiyacı. A.

Öcalan'ın

paylaşım

savaşlarının

bizim gibi ülkeler üzerinde yaratacağı

yakalanması

yaşanan gelişmeler,

dünyadaki yeni

PKK'nin

sonrası stratejik

etkilere ve Türkiye'nin gidiş yönünün özelliklerine

oturmaktadır.

dönüşü, gelişen Kürt Devrimi’yle ilişki kurma arayışını boşa düşürdü. Bununla

ülkelerde siyasal paralizasyon yaratma

birlikte Platform içinde aylardır tartışıl­

etkisi bizdeki son gelişmelerle ortadan

mak istenmesine rağmen ortak taktik,

kalkmamıştır.

irade ve

gelişmeler belli ölçülerde devlete “ bir

disiplin yaratma konusunda

platform gerekli kararlılığı ve enerjiyi gösteremedi.

Bu

noktadan

hareketle

Birleşik Devrimci Güçler Platformu’nun yarattığı olumlulukların yıpratılmaması için daha uygun koşullarda Platform’un olumlulukları

üzerinden

yeni

ittifak

arayışlarına başlayabilmek için Patform’dan çekilmeyi uygun gördük.

nefes”

paylaşım

Merkezler

arasındaki

geriliminin,

geri

K ürt Sorunu’ndaki son

aldırabilir,

ancak

bu,

K ürt

Sorunu’nun, bölgede dikkate alınırsa ne çözümü anlamına gelir ne de bölgedeki tek gerilim Kürt Sorunu’ndan ibarettir. Ecevit'in son Moskova gezisi Tü rk Devleti’nin nasıl bir ip cambazı gibi davranmak zorunda olduğunu ortaya bir kez daha çıkartmıştır. “ Mavi akım” pro­ jesine

evet de, hayır

Türkiye,

nasıl

bir

da diyemeyen

dengenin

içinde

SO N G ELİŞM ELERİN "III. DÖNEM" Ü ZER İN D E K İ ETK İLER İ

yürüdüğünü görüyor. Bölge ve dünya gerçekliklerinden dolayı A B D , A B ve Rusya'nın bilek güreşinin yapıldığı min­

Son gelişmelerin III. Dönem tespit­

der Türkiye'ye serilmiştir. Tribünlerde

lerimizi

hangi yönlerden

hareketimiz

açısından

etkileyeceği

büyük

önem

taşıyor. Stratejik seviyedeki etkilerine geçmeden

Esas önemli olan yön, son gelişmel­

şu somut gerçekliği

erle Türkiye'nin Latin Am erika tipi bir

vurgulamak gerekiyor. Son gelişmeler genel olarak devrimci moral ortamı

derinleşme sürecinden kopuşup, İspanya tarzı bir gelişime yönelme olası­ lığına sahip olup olmadığıdır. İspanya ve

önemli

önce

bir tek taraf için tezahürat yapmak nere­ deyse imkansızdır.

ölçüde

etkileyeceği

için

III.

Dönem görevlerine sarılışımızı somut

Portekiz hem büyük halk hareketleri

olarak etkileyecektir. Üstelik son denge

veya devrimlerle kendi faşizm süreçler­

kaymalarının yaşanmaya

henüz

somut

başlamamıştır.

etkileri

ine son verdiler

hem

de sosyalizm

Devletin

tehdidi nedeniyle batılı sermaye adeta

geliştireceği bazı adımlar, somut etkileri daha belirgin hale getirecektir. O

bu ülkelere aktı. Büyük bir koruma operasyonuna girişti. Türkiye için böyle

nedenle, dönem, üzerimizde moral bir erozyon yaratabilir. Ancak bunun III.

bir şans yoktur. Bu nedenle III. Dönem ’in gerilim alanları var olmaya devam

D önem ’le tespitleri

edecektir.

ile doğrudan

bir

bağı olmaktan çok, dönemin görevlerine sarılışta bir etki yaratması olasıdır. * III. Dönem tespitlerinin omurgası

* III. Dönem stratejik tespitlerimizin “ devrime yaklaşım” basamakları ise son gelişmelerden doğrudan etkilenmekte-

--------------------------------------------- 33 —


— y ol---------------------------------------------dir.

Büyük olasılıkla yakın gelecekte

artık Kürdistan'da bir gerilla hareketi olmayacaktır. Türkiye Devrim i’nin itti­ fak gücü Kürt Ulusal Hareketi bugünkü tespitleri ile bu zeminden kopuşmaktadır. Ancak stratejik bir öngörü olarak ulusal sorunun esas olarak çözümlen­ memiş olması böyle bir ittifak potan­ siyelini ayakta tutmaktadır. Fakat bu itti­ fak gücünün bugün somut karşılığı belli bir belirsizlik içindedir. Yeniden ulusal bir kimlikle mi, yoksa sosyal kurtuluş yanını da öne çıkartan bir biçimde mi mücadele alanında yerini alacaktır, bunu bugünden açıkça söyleyebilmek müm­ kün değildir. Zaten ittifakların somut biçimlerini hiçbir strateji baştan öngöremez. Ulusal Mücadele’nin silahlı varlığı tespitlerimize onu dahil etmeyi kaçınıl­ maz kılmıştı. Bugün stratejimizin Ulusal H areket’le ittifak biçimleri ve imkanı belli bir belirsizliğe uğramıştır. Yakın dönem gelişmesi bu konuda bazı ışıklar yakabilir. Bu gerçeklik Hareketimiz’in devrime yaklaşımının ilk basamağına yüklenmede her hangi bir tereddüt yaratamaz. Tam tersine bu konuda adımlar atıldıkça itti­ fak güçlerimizin şekillenmesine de belli bir hız verebiliriz. Türkiye'deki sürecin, sık kullandığımız deyimle, İspanya tarzı bir yola girmemesi halinde III. Dönem görevleri tüm durmaktadır.

__ 34

kapsamıyla önümüzde


Mehmet Yılmazer

"YENİDEN YAPILANMA" CUMHURİYET TARİHİNDE YENİ BİR DÖNÜM NOKTASI G İR İŞ

dünyaya yeni bir şekil verm e mücadelesindedir. Ve tarih sanki tekrar ediyor.

Yeni bir yüzyıla giriyoruz. Kapanan

Yeni

bir

yüzyılın

başında

bu

kez

yüzyılın başlarında emperyalist devlet­

Cum huriyet’in alın yazısı yeniden çizili­

ler, o günkü deyimiyle “ Düvel-i Muaz­ zama” tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun alınyazısı çiziliyordu. Dünya ilk

yor. Şimdilik ortada kanlı bir paylaşım savaşı yok. Ancak yine çeşitli eksenler

büyük emperyalist savaşın eşiğindeydi.

var. Türkiye ABD-İsrail eksenine otur­ makla “ rahata” kavuşmadı. Tam tersine

doğrul­

öyle bir bölgede bulunuyor ve öyle bir

tusunda dünyaya yeni bir şekil verecek­

tarihsel dönemden geçiliyor ki, kolay

Emperyalizm

kendi

çıkarları

ti. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, kendinden

kolay rahat yüzü görmeyecektir. Dünya

önceki tarihsel süreçle büyük ve keskin bir kopuş yaşanmıştır. I. Emperyalist

emperyalist merkezler tarafından yeni­

Savaş, önceki döneme damgasını vuran büyük im paratorlukların çokuşunu

bölgesel savaşlar seviyesinde kalmak­ tadır. Üstelik bu paylaşım, eğer söyle­

den

paylaşılırken

bu paylaşım

henüz

bir

nenlere inanacak olursak, hiç de kanlı

dönem Avrupası’na hükmetmiş Avus-

bir yüze sahip değildir. Yeniden pay­

getirdi.

Alman

turya-Macaristan

İmparatorluğu, İmparatorluğu,

Batı’-

laşımın

parolası

“ İnsan

nın sürekli korkulu rüyası olmuş Rus

demokrasi” dir.

Çarlığı ve Avrupa dengelerinde bir dönem tartışılmaz söz sahibi Osmanlı

olmasa bu güzel mümkün değil.

İmparatorluğu I. Dünya Savaşı ile tarih olmuştur.

O

dönemin

dengelerinde

rüyaya

Egemenler sevinçli. kâbesine

dokuyan

Osmanlı İmparatorluğu parçalanmaktan kurtulamamıştır. Bu dansı en iyi ve en ince şekilde otuz yıl Abdülhamit sürdür­ müştür. Ancak manevra alanı daraldıkça “ ta r a f’ olmak Sultan’ı” tasfiye

kaçınılmazdı. “ Kızıl eden İttihat-Terakki

inanmamak

Avrupa Birliği’ne (A B ) adaylık sanki

arasında

mekik

ve

bilinci

II. Meşrutiyet şenlikleri gibi kutlandı.

Berlin-Viyana ve Londra-Paris eksenleri yıllarca

hakları

İnsanlığın tarih

kabul

N ihayet A vrupa

edilme olasılığı arttı.

Halklarımız da sevinçli, eninde sonunda bu topraklara A vrup a sayesinde “ demokrasi” gelecektir! Bu nedenle çoktandır temposu söylentileri

yeniden

düşen

“ değişim”

ortalığı

kapladı.

Bilindiği gibi “ değişim” ya da “ devletin

kendi ölümünü hazırlayan Berlin-Viyana

yeniden

eksenine

başlayan dönemden sonra sık sık gün­

kilitlenince

imparatorluğun

sonu gelmiş oldu. 2 1. yüzyıla girerken

yapılanması”

kavramı

Özal’la

deme geldi. Bu herkesin kendine göre emperyalizm

yorumladığı tılsımlı sözcük pratikte bir

35


— yol karşılık bulmadı. Daha doğrusu Türk

gösterdi.

Devletin

devlet ve toplum yapısı Eylül sonrası,

gelenekçi

kurumlan

özellikle Kürt Ulusal Mücadelesi gün­

ayak uyduramamakla

deme girdikten sonra oldukça değişti.

karşı

D evlet çeteleşti. Ekonomi rantiyeleşti.

Körfez Savaşı’nın ilk sonuçları devlette

Toplumda belirgin bir çürüme yaşandı.

belli bir paniğe yol açtı. Daha da kötüsü

D evlet

eliyle

nedeniyle

azdırılan

halklar arasındaki

şovenizm

K ü rt

ağır

ve

kalmadı;

mekanizmalar işlemeye

Sorunu’ndaki

hantal

bu hızlı çıkışlara

bu

derhal başladı.

“ pervasızlık”

duvarlar

derin devletin çileden çıkmasına yetti.

yükseldi. Herhalde sözü edilen değişim bu değildi.

savaş” oldu. 95 yılı topyekün savaşın

Eylül sonrası gerçek değişimin ilk mimarı Özal’dır. Onun ekonomi alanın­ da yaptığı değişimler cumhuriyetin bir

sonuçlarının açıkça ortaya çıktığı bir yıldır. Devletin bütün hışmına rağmen K ü rt Hareketi yenilmemiş, tersine

Gelişmelere devletin cevabı “ topyekün

dönemini noktaladı. Ancak değişim rüz­

yaygınlaşmaya ve

garları

uluslararası arenaya

tırmanamadığı

taşınmaya başlamıştır. Ö te yandan, ege­

ölçüde burjuva siyaseti tıkandı, yozlaştı

men merkez sağ siyasi ekseni erimeye

ve denizin bittiği noktaya gelip dayandı.

başlamış, Siyasal İslam, Cum huriyet tari­

Eylül sonrasının değişim söylentileri tari­ hine bir göz atarsak 1995 yılı beklenti ve söylentilerin en yüksek noktasıdır. Kürt

hindeki en yüksek noktasına tırman­ mıştır. “ Topyekün savaşın” amaçlarına yeterince ulaşamaması, o güne kadar

Sorunu’ndan II. C um huriyet tartış­ malarına kadar uzanan yelpazede Cem

yürünen yolda bir değişim yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bu ortamda

Boyner’in başını çektiği bir Demokrasi

Cem

siyasal

alana

B o yn erler

boy

göstermiş;

Hareketi ortaya çıkmıştı. Genç finans

“ değişim” şarkıları söylenmeye başlan­

kapital sözcüsü oldukça radikal bir söylemle bu dönemde özel bir yer edin­ di. Ancak yıldız kayması gibi bu parıltılı değişim tartışmaları derin devletin kara

mış; Sabancı bile bir Kürt raporu hazır­ lamaya kalkmış, ancak Türkeş tarafından “ Sakıp ağa, sen politikayı kahvehane gırgırı mı sanıyorsun?” biçiminde azarla­

gökyüzünde kaybolup gitti.

nınca köşesine çekilivermiştir.

95’li yılların özelliği neydi? Özal, Eylül

Bu

değişim

rüzgarının

en önemli

ölçüde

pratik sonucu Siyasal İslam’ın iktidarın

damgasını vurmuştur. Ancak bu daha

büyük ortağı olmasıdır. Çiller-Erbakan

çok ekonomi alanında sınırlı kaldı. Siyasette liberalleşme denemeleri ise onu şüpheli bir ölüme sürükledi. Siyasi

İkilisi 95’lerdeki değişim rüzgarının pratik meyvası oldu. N eye niyet neye kısmet! Derin devlet değişimin böyle-

alanda iki büyük atağını dış politikayı

sine

sonrası

döneme

önemli

fazla

katlanamazdı.

Kaçınılmaz

eski dengeci ve aşırı ihtiyatlı durgun­

sonuç 1997 yılı 28 Şubatı’nda bir “ balans

luğundan çıkarması ve Kürt Sorunu’nda

ayarı ile” çıkıp geldi. Türk iç siyasetinin

“ federasyonu

çıkışıyla

eksenleri “ istenmeyen” noktalara kay­

yaptı. Öcalan’a el altından mesaj yol­ larken, G üney’deki Kürt liderleri ile doğrudan görüşmeler yapma cesaretini

dığı için yapılan bu “ balans ayarı” sonu­

__ 36

tartışabiliriz”

cunda 98 seçimlerinden bu kez bambaş­ ka bir “ değişim” tablosu ortaya çıktı.


_______________ yeniden yapılanma___ Siyasal

İslam

küçülürken

(sağlı-sollu)

Şubat balans ayarı geldi. Şimdi dünden

milliyetçi-şovenizm çağın gidişiyle alay

iki önemli farklılık vardır.

edercesine

önemlisi

Türkiye’yi

iki binli yıllara

P K K ’nin

İlk ve

girdiği

en

stratejik

taşımak için öne çıktı. Türk iç siyasetinin

dönüştür. Diğeri A B aday üyeliğidir. Bu

parodilerinden

şartlarda

Bugüne

biri

daha

kadar “ değişim”

yaşanıyor. rüzgarlarına

neler

yeni

değişim

çıkabileceğinin

ilk

anaforundan önemli

ip

kaşlarını çatarak tepki gösteren şove­

uçlarını Demirel verdi. Şükrü Elekdağ ile

nizm iktidardadır ve yeniden kabaran

yaptığı röportajda bırakalım K ürt halkı­

değişim dalgasına yön vermek gibi bir görevle yükümlüdür. A B ’ye aday üyeliğin kabulü bu şovenizm kahraman­

na belli siyasal hakların tanınmasını, Kürtçe televizyona bile karşı çıkan Demirel, A G İT belgelerine dayanarak

larına kısmet oldu. Bu çelişkiyi yaratan

“ azınlıklara mensup kişilerin haklarının

15 yıllık savaş boyunca yürütülen derin

grup

hakları

değil,

bireysel

haklar

devlet politikalarıdır. Derin devlet Kürt

olduğunu” ileri sürerek “ kolektif hak ve

sorununda ve Siyasal İslam konusunda

grup hakkı” nın bulunmadığını

ipi sonuna kadar gerdi. Sonuç, şove­

maya çalışıyor. Bu gerekçelere daya­ narak Demirel, “ Türkçe dışında bir

nizmin iktidar olmasıydı. Ancak bu aynı zamanda yürütülen politikaların belli

kanıtla­

dilde eğitim, T V ve radyo yayını yapıl­ ması isabetli olmaz” diyor.1 Ertesi günkü

anlamda sonuna gelindiğini de gösteri­ yordu. Bundan ötesi yoktu. Daha

yazısında Şükrü Elekdağ ise Kürtçe T V

doğrusu ötesi açık askeri diktatörlüktü.

yayınının

Ancak mevcut dünya dengelerinde, ayrı­

savunuyor. Biri devletin başı, diğeri yıl­

ca iç politika dengeleri açısından bu adım kolayca atılamazdı.

ların kıdemli eski Washington büyükel­ çisi! Aynı çelişki İsmail Cem ile Ecevit’in açıklamaları arasında da vardır. Dem ek ki bu konularda henüz devletin “ kafası

Dem irel’in geçenlerde açıkladığı gibi daha “ 28 Şubat süreci bitmemiştir” .

bir

hak olarak tanınmasını

Kürt Hareketi’nin stratejik değişikliğine

karışıktır” . Değişim rüzgarını nükteli dili

A B adaylığı eklenince ortalığı yeniden

ile en iyi Um ur Talu açıklamıştır. “ 12

değişim rüzgarları kapladı. Bir yanda,

Eylül sabahı şöyle bir formül ortaya

iktidarda 15 yıllık savaşın yarattığı şove­

çıktı: Piyasanın serbest olması için halkın

nizm, derin devletin politikayı 28 Şubat ile kuşatması; öte yanda ise yeniden değişim rüzgarları... Bu garip bilmece nasıl çözülecek?

tutuklu olması gerekir.” Yılların serbest

D eğişim d e n in ce is te r istem ez Kürt

Sorunu'nda atılacak adımlar öne çık­

piyasa deneyinin ardından yaygın bir rantiyeleşme ve çeteleşme ortaya çıkın­ ca bu kez IMF reçetesi doğrultusunda: “ Serbest piyasanın istikrarı için halk tutuklu, piyasa gözaltında” .2 “ Gözaltıla-

maktadır. P K K ’nin stratejik dönüşüne

rın” çoğaldığı bir ortamda değişim nasıl

devlet nasıl bir cevap verecektir? Özal’la başlayan değişim rüzgarı 92 topyekün savaşı ile kesildi. 95’lerde kabaran değişim rüzgarının pratik sonucu

ve hangi yönde gerçekleşecek? Bunun için A B ’nin pompaladığı yersiz umutlarla coşmadan önce bu topraklardaki “ değişim tarihine” göz atmalıyız.

Erbakan-Çiller İkilisi olunca, ardından 28

37 —


— yol

O S M A N LI7 D A N G Ü N Ü M Ü ZE D EĞ İŞİM İN K IS A A N A L İZ İ VE D EĞ İŞM EYEN A LIN Y A Z IS I

mesi onun fetih sınırlarına gelip dayan­ ması ile başlar. A rtık Osmanlı savaş tarzıyla fethedilecek toprakların sınırına gelinmiştir. Üstelik Avrupa’da çoktandır

Günümüzde

sanki yüzyılların

alın

yazısı bir kez daha hükmünü sürdürü­ yor. Kendi iç dinamiği ile değişemeyen Türkiye bir kez daha Batı’dan demokrasi için ivme alacaktır. 19. yüzyılın ortaların­ dan beri önce Osmanlı’yı, sonra Cumhuriyet’i “ özgürlüğe” zorlayan Batı hala bu hedefine varamamış görünüyor. Soru hemen ardından geliyor. Batı neden sö­ mürü düzenini ihraç ettiği kolaylıkta “ demokratik düzenini” kendi dışındaki ülkelere bir türlü ihraç edememiştir? Sözlere inanacak olsak bu sürecin çok­

burjuva devrimleri yaşanmakta, İngilte­ re’den doğan kapitalizm Avrupa kıtasına yayılmaktadır. Bu koşullarda 18. yüzyılın başlarından

itibaren

Saray

kendini

değiştirme yoluna çıkar. Özellikle Fransız Burjuva Devrimi, düşünce ve pratiği ile Osmanlı’yı etkilemiştir.

Bu

sancılı yolculuk Osmanlı İmparatorluğu’nun

parçalanıp yok olmasına kadar

devam eder. Osmanlı’daki değişim başlıca iki aşa­ maya ayrılabilir. Kabaca 18. yüzyılın başlarından Tanzimat Fermanı’na, yani

tan tamamlanması gerekiyordu. “ Düvel-

19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar gelen

i Muazzama” nın gücü

dönem daha çok OsmanlI’nın kendi iç

mü yetersizdi,

yoksa bu toprakların iç dinamiği umut kırıcı ölçüde k ısır ve kör müdür? Tarihi unutup, bugün kopartılan şamataya ba­ karak “ sonunda olacak” diyebilir miyiz? Osmanlı

klasik

batı

feodalizmini

dinamikleri

ile

değişim

sancılarının

yaşandığı dönem olarak görülebilir. Sonrası Batı’nm dayatmalarının kesin ağırlık kazandığı dönemdir. 18. yüzyılın başlarından Tanzim at’a kadar gelen

andıran bir yola doğru yeni yeni adımlar

dönemde

Saray

yukarıdan

atmaya başladığı sıralarda, Batı, kapita­

değiştirmeye,

lizmin emperyalizm aşamasına tırman­

laşma’ya çalışıyordu. Ancak bir başka

mış, dünyayı paylaşma savaşları ve plan­ ları yapmaktaydı. Kapitalizm bir kez

güç de Saray’ın mutlak yetkilerini sınır­ landırmaya soyunuyordu.

bildik deyimi

kendini ile Batıiı-

gelişmeye

Saray’ın mutlak egemenliği Osmanlı-

başlayınca dünyanın öbür geri parça­

lık’ın kendi iç gelişimi ile 19. yüzyıl başın­

dünyanın

bir

köşesinde

larındaki gelişim artık onun müdaha­

da ilk kez pazarlık konusu olmuş ve

lelerinden uzak duramazdı. Devrimlerin

ortaya bir “ Sened-i İttifak”

ve değişimlerin iç ve dış dinamikleri

1808 tarihli Sened-i İttifak Saray’ın yet­

özellikle kapitalizm sonrası fazlasıyla içiçe girdiler. Kapitalizm ticaret yolları

bizdeki orijinal adı ile Ayanlarla paylaş­

ile O sm anlılık’ın içlerine girdikçe beraberinde kaçınılmaz değişimleri de

ması anlamına geliyordu. Seksen yılı aşkın süren, Anadolu’yu kasıp kavuran

kisini

artık

palazlanan

çıkmıştır.

derebeyleri,

getirdi. “ Serbest ticaret” kendine göre

Celali İsyanları’mn sonucunda 17. yüzyıl­

“ özgürlük”

Oysa

dan itibaren Saray’a karşı beyler güçleri­

egemen

ni artırmışlardır. Bizdeki en büyük ve en

O sm anlılık’ta

gerektiriyordu. hala

mutlak

Sultan’dı. OsmanlI’nın Batı’dan etkilen­

_

38

yaygın

köylü isyanları sonunda dere-


_______________ yeniden yapılanma___ güçlendirmiştir.

19. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra

Ayanlar’la Saray arasındaki pazarlıklar

beyliğin

OsmanlI’daki her değişim artık onun

sonucu

tem ellerini bir

“ M eşveret”

meclisinin

toplanmasına karar verilmişse

de,

II.

Mahmut bu girişimleri bir müddet sonra tasfiye

etmiş,

Sened-i

kendi iç gelişiminden çok dünya den­ geleri tarafından yapılan

dayatmaların

damgasını taşır. Bir yanda altıyüz yıllık

İttifak kağıtta

İmparatorluk’un kurum ve gelenekleri,

kalmıştır. Miri toprak düzenine dayanan

öte yanda gittikçe gürbüzleşen modern

Saray’ın mutlak egemenliği, Sened-i İtti­

dünyanın üretim gücü, siyasal-ideolojik

fak boşa düşse de, artık tarihsel olarak

etki ve

aşınma ve

Osmanlı artık yeni bir tarihsel yolculuğa

aşılma

sürecine

girmişti.

baskıları arasında

preslenen

Osmanlılık’ın en büyük köylü isyanları

çıkıyordu. Hikaye biliniyor. Biz günümüz

olan

gelişmelerini de dikkate alarak bu döne­

Celali

İsyanları,

miri

toprak

düzeninin bozulması sonucunda Saray’a

min daha çok düşünce ve siyasal man­

yeterince gelir akmayınca, yeni düzen­ leme için elinden toprakları alınan irili

tığını irdelemeye çalışacağız. Ç o k geri­ lerde kalsa da bu mantığın hala yakamızı

ufaklı beylerin öncülük ettiği, köylülüğün

bırakmadığı bir gerçekliktir.

ise bu kanlı cümbüşte “ piyade” olmak­ tan öteye gidemediği, bütün enerjisi ve umutlarını tükettiği bir isyanlar döne­ midir. Sonunda, Saray’a karşı derebeylerini güçlendirmiş, Saray’ın topraktaki mutlak mülkiyet hakkını önemli ölçüde aşındırmıştır. Ancak bu isyanlar İngilte­ re’de aristokrat düzeni iyice yıpratan ne Güller Savaşı’na( 1455-85) ne de 1640’lardaki

Parlamento ve Kral arasındaki,

Kral’ın yenilgisiyle sonuçlanacak savaşa benzer. Bizde isyanlar eninde sonunda merkezi iktidarın bir başka biçimde yeniden yaratılması sonucundan öteye gidememiştir. Celali İsyanları sonrası dönem, toprakta artık Saray’ın mutlak egemenliğinin

kırılmaya

başladığı

bir

Saray’ın yetkilerini belli bir ölçüde sınırlayan ve “ gayri müslim azınlıklara” imtiyazlar

tanıyan

1839

Tanzimat

Fermanı’mn ilanından sonraki süreç dur­ gun Osmanlı toplum yapısında fırtınalı bir gidişin yollarını açmış oluyordu. Avrupa

hemen

hemen

bir yüzyıldır

devrimlerle ve işçi ayaklanmaları ile bir­ likte yaşıyordu. Osmanlı “ modernleş­ me” yoluna çıkarken, Avrupa’da olanlar­ dan nasıl bir ders çıkartmıştı? Tanzimat’ın uygulayıcılarından

Fuat

Paşa bu mantığı oldukça veciz bir şekilde sergilemektedir: “ Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim

m em lekette

yukarıdan

gelen

İttifak

kuvvet cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise

boşa düşse de, 1839 Tanzimat Fermanı’-

bir kuvvet hasıl etmeye imkan yoktur. Bu n u n için pabuççu mustası gibi yandan

dönemdir.

1808’deki

Sened-i

ndan sonra gelen 1858 Arazi Kanunnamesi’nin habercisidir. Bu kanun ile miri topraklar Ayanlar lehine özel mülke dönüştürülmüştür. Ayanlar

arasındaki

kaldırılmış,

merkezi

Böylece gerilim

Saray ve ortadan

iktidar yeni

zeminde yeniden yükselmiştir.

bir

bir

kuvvet

kullanmaya

muhtacız.

O

kuvvetler de sefaretlerdir.” 3 Türkiye’de “ demokrasi”

için şimdi

bu “ pabuççu mustası” Avrupa Birliği’dir. Önceki muştalar fazla işe yaramasa da, bugün bu “ yandan tesir” yine toplumda

39 —


— yol belli beklentiler yaratmıştır. Bugünlerin

nan derebeyleşmeye yüz tutmuş eski

irdelenmesine

dirlikçiler

kaldığımız

gelmeden,

yerden

hikayemize

devam

edelim.

Köylü

tarafından

uzun

yıllar

güdülmüştür.

süren

bu

kanlı

“ Aşağıdan bir kuvvet” gelmemesinden

hesaplaşmada bir taraf değil, daha çok

yakınan

figürdür.

bu

Osmanlı

paşası

elbette

Bu

isyanların

sonucunda

Avrupa tarihini değilse bile Osmanlı ta­

Anadolu’da derebeyleşm e

rihini iyi biliyordu. Osmanlı eliti gerçek­

köylülerin bir bölümü ise bu kanlı cüm­

ten aşağıdan bir kuvveti özlemiş, istemiş

büşten kaçmak için ilk dağ köylerini kur­

midir? Şimdi Ortadoğu denilen toprak­ larda insanlık antik medeniyetler döne­

mak zorunda kalmıştır. Osm anlI’da köylü isyanlarının yolunu kesen Celali

minde sınıfları tanımadan

hızlanmış,

devleti ve

İsyanları’mn sonuçları ve bu isyanların

onun silahlı gücünü tanımıştır. Sınıflar

yarattığı bilinçtir. Saray’dan en küçük

devletin kabuğu içinde, kozasını yırtıp

taviz koparan eski tımar sahibi “ şefler”

uçamayan bir ipek böceği gibi çırpınıp,

isyanı hemen satmışlardır. “ Celali İsyan­

yozlaşmıştır. Bu Osmanlı için de geçer-

ları, köylü açısından, dirlik düzeninin az

lidir. Hatta Cum huriyet de aynı alın yazısını paylaşmıştır. Bu alın yazısının kırılmaya yüz tuttuğu yıllar 1950’ler son­

çok özgür köylülüğünden kesim düzenindeki derebey seriliğine itilişe karşı bir direniş çığlığıydı. Tımarını yitir­ miş dirlikçi açısından, derebeylikten pay

rasıdır. Özellikle 60’lı yıllar ve sonrası bu yüklü tarihi mirastan kopuşma çır­

almak için bir umuttu. Bu nedenle, köylü

pınışları ile yüklü yaşanmıştır.

sık sık şeflerinin ihanetine uğramıştır. toplum

İhanet, zulüm, açlığa itilme sonucunda

yapısının mekanizmalarına göre işledi.

yüzyıla yakın bir kavganın ardından ise

Ö nce “ siviller şikayet eder; sonra din adamları bu şikayete haklılık sağlar; en sonunda askerler rejimi değiştirmek için

dirlikçi gelenekli köylü, derebeyliğin kul­ luğuna zorla alıştırılmış; derebeyliğin oturaklaşmasıyla köylü hareketleri de

gereken gücü sunar.” 4 Osmanlı “ durak­

durulmuştur.” 5

O sm anlı’da

isyanlar

o

lamaya” başladıktan sonra böyle isyanlar

Payitahttaki

Y eniçeri

İsyanları’nın

artmıştır. Bunların kırlarda en ünlü ve

hikayesi

I600’!ü yıllara

uzun yıllar süreni Celali İsyanları, payi­

Ancak

yeniçeriliğin

tahtta ise sık sık patlak veren Yeniçeri İsyanları’dır. Paşa bunları aşağıdan bir kuvvet olarak algılamıyor. Haksız da

OsmanlI’nın fetih sınırlarına dayanması ile, 18. yüzyılda derinleşmeye başlar. Hele 19. yüzyılda yeniçeri artık savaşan bir güçten çok esnaflaşmıştır. Akçe ne

sayılmaz.

Çünkü

Batı’daki

sonuçları

doğurmamışlardır. Neden?

kadar gider. “ bozulması”

zaman zayıflaşa yeniçeri içinde hoşnut­ ve

suzluk başlamıştır. Osmanlı’da enflas­

toplumsal düzeninin filizlenmesinden hız

yona (Züyuf Akçe’ye) iki tür tepki gelir.

alan isyanlar değil, daha çok eski düzenin bozulmasına, yozlaşmasına karşı tepkilerdir. Celali İsyanları miri toprak

yangınları ve yangınlarla gelen yağmalar.

düzenindeki Saray aleyhine bozulmaları

“ ayak takımının serkeşliği” değil, aynı

düzeltmek için ellerinden toprakları alı­

zamanda İstanbul esnafının, Saray’ın soy-

Bu

__ 40

isyanlar

yeni

bir

üretim

Yeniçeri

İsyanları

ve

Dolayısı ile Yeniçeri

ünlü

İstanbul

İsyanları sadece


________________ yeniden yapılanma___ gunlarına

karşı

tepkisidir.

Bu

nabız

yandan, Osmanlı, ticaret yollarını açıp

atışları 1826’ya kadar sürdü. Yeniçerili­

fethettikçe kendi içinde tefeci-bezirgan

ğin tarihten silinmesine Vaka-ı Hayriye

sermayeyi büyüttü. Kapitülasyonlar’dan

denildi.

Ne

olduğunu

sonra ise bu ticaret yollarında Batı kapi­

Nam ık

Kemal

1868 tarihli

talizminin malları dolaşır oldu. Liman

kadar “ hayırlı” 14 Eylül

H ürriyet Gazetesindeki şöyle

dile

Hayriye’den

getirir: beri

bir yazısında

“ İnsanları

feryaddan

Vaka-ı

alıkoyan,

kentlerinde yuvalanan

Levantenler ve

Anadolu içlerine uzanan ticaret yolları­ yla

ekonomiyi

elinde

tutan,

ancak

çürüyen Çünkü

Osmanlı toplum düzeninde kul taifesinin de altında tutulan Hıristiyan azınlık,

yeniçeriler devlet adamlarının baskısına

ekonomik konumuyla sosyal konumu

Haliç’te binlerce yeniçerinin cesetlerinin görüntüsüydü. karşı bir güç oluşturuyordu.” 6

uyuşmayan

Tanzimatçı Fuat Paşa’nın dediği gibi

diğer

önemli

sınıftı.

Tanzimat’tan başlayan reformların esas

“ aşağıdan gelen bir kuvvet” Osmanlida

konusu

hiç yok değildi.

elinde tutan bu Hıristiyan azınlıktı, ya da tefeci-tüccar sınıfıydı. Saray, iç denge­ lerde Ayanlar’a imtiyazlarını kaptırma­

Elbette

bu kuvvetle

Batı’daki aşağıdan kuvvetin karakteri çok farklıydı. Batı’da kapitalizm

önemli

bir

ekonom ik

gücü

köylülüğü veya işçi sınıfını derebeyliğe

mak; öte yandan, Hıristiyan azınlığa Düvel-i Muazzama’nın zoruyla verilecek

karşı harekete geçirebilmiştir. Ancak özellikle işçiler silahlarını burjuvaziye

tutmak için ip cambazlığı yapıyordu.

geliştikçe

burjuvazi

karşı yöneltm eye

zaman

imtiyazları

mümkün

olduğunca sınırlı

andan

Dış dengelerde ise, bir yanda Berlin-

itibaren Batı’da da yeni ve eski egemen­ ler sarmaş dolaş olmadan edememişler, devrim ler ardından restorasyon dal­

Viyana ekseni öbür yanda Londra -Paris ekseninin dayatmaları arasında kıvranı­ yordu. Rusya ve Avusturya-Macaristan

gaları gelip gitmiştir. Osmanlı Batılılaş­ mak için reformlara başladığında henüz

İmparatorluğu Akdeniz’e iniş yolunu kendilerine açmak için Osmanlılık üze­

modern burjuvazi yok denecek kadar

rine

azdı.

Köylülük,

yorgun,

başladıkları

zaman

Celali

İstanbul

esnafı

İsyanlarından

ekseni

ise “ Haliçte

şirken,

yüzen yeniçeri cesetlerine” baktıkça “ aşağıdan bir kuvvet” olmayı göze alamıyordu. Osmanlı Babil Kulesi’nin en üstünde Saray

duruyordu.

baskı

Saray’ın dayandığı

kuruyordu.

ise Hint yolu Rusya’nın

Londra-Paris üzerinde

Akdeniz’e

çeki­ inme

çabalarının yolunu kesmeye uğraşıyor­ lardı. İngilizler’in “ desteği” ile Osmanlı Kırım ’da Rusya ile savaşa girince, o güne kadar belli ölçülerde yürütülebilen denge

politikaları

tükenmiş,

Kırım

toprak sistemi ise yıllardır aşınmaktaydı.

Savaşı’ndan sonra Osmanlı

Altından toprak kayan bina gibi Saray

büyük dış borçlanmalarına girmiştir. Bu

gittikçe dışında

çember bir kez dönmeye

konum kaybediyordu. Saray başlıca iki sınıf vardı. Ayanlar

Sarayı ilk başlayınca

(Osmanlı derebeyleri) toprakta özel mülkiyet hakkını elde ettikçe, Saray’la

hemen andından Osmanlı Bankası’yla Batı finans kapitali İmparatorluk eko­ nomisine kene gibi yapışmış oluyordu.

pazarlık güçlerini de artırıyorlardı. Ö te

OsmanlI’da Tanzimat’la Batı rotasına ----------------------------- 41 —


— yol Abdülham it

iyice oturan reform dalgası, I. Meşruti­ yetin ilanı ve 1876 Anayasası ile

tepe

Dönem i

kendinden

önceki Tanzimat Dönem i’ne hem bir

meclisi

tepki, öte yandan kaçınılmaz bir biçimde

Mart I877’de açılır. Mebuslar kendileri­

yürüyen gelişmelere ayak uydurma yıl­

noktasına çıkar. ni gerçekten

İlk Osmanlı

bir

mecliste

zannedip

ları olmuştur. Tanzimat’ın ünlü sadra­

Saray’ı biraz eleştirmeye kalktıklarında,

zamlarından Ali

Meclis

günlerinde OsmanlI’nın açmazını acı acı

Başkanı

A hm et

Vefik

Paşa

Paşa daha Tanzimat

tarafından “ sus eşşek” azarlamaları ile

dile

uslu çocuklar gibi sıralarına dönmek

Tanzimat uygulamalarını yaparken bir

zorunda

politik

yandan şöyle diyordu: “ Zaman kazan­

“ özgürlük” bir yıldan az sürmüş, Şubat

mak zorundayız... İngiltere’den daha lib­

I878’de meclis uzun bir tatile girmiştir. Otuz yıl süren Abdülhamit Dönemi,

eral olmamız isteniyor. Bunları kabul etmek, Türkiye’yi parçalamak demektir.

aslında

Tereddüt gösterince, suiniyet sahibi­

kalmışlardır. V e

bir

restorasyon

bu

dönemidir.

getiriyordu.

Paşa

bir

yandan

1800’lü yılların başlarından beri yüksel­

siniz, diyorlar;

erek gelen reform

dalgalarının Yıldız

yoruz, hepsi o kadar.” 8 Abdülhamit bu

intihar etmek istemi­

Sarayı’nm duvarlarına çarpıp durulduğu

“ intiharı” kendi yöntemleri ile durdur­ maya çalışmış, ancak bundan kendisi de

yıllardır. Abdülhamit tahta çıktığında, karşısın­ da Abdülaziz’i tahttan indiren “ ittifakı” buldu. “ I) Hürriyetçi fikirleri yayan Yeni Osmanlılar, 2) Bab-ı Ali erkanından bir

fazla umutlu olmamıştır. Tarım ve sanayi alanında yaptığı bazı düzenlemeler Osmanlı ekonomisini Batının ne etkisin­ den ne de iştahlı paylaşma planlarından

grup, 3) Askeri kuvvetlerden oluşan bir

kurtaramamıştır. Bugüne kadar yaşayan

grup, 4) Din adamlarından oluşan bir

Ziraat

grup.

İmparator-

kurulmuş, tarımda bazı önemli gelişme­

luğu’nda seyfiye, kalemiye, ilmiye gibi

lere de yol açmıştır. Ancak kapitülasy­ onlar, 1830’lardan beri OsmanlI’yı bo­ ğazlayan borçlar çemberi artık bir kez dönmeye başlamıştır.

Bu

ittifak Osmanlı

ana meslek gruplarının bir ittifakından başka bir şey değildi.” 7 Abdülhamit’in restorasyon çabaları elbetteki Osmanlı düzenini eski kanallarına yeniden döndüremedi.

Saray

zayıfladıkça

İm paratorluk tehlikeye girdikçe

ve öne

çıkan “ Devlet Sınıflarından sivrilen kişi­ leri Abdülhamit binbir entrika ile satın almış ve etkisizleştirmiştir. Kendinden önceki Batılılaşma dalgasına başlıca iki

Bankası, Abdülhamit devrinde

Abdülhamit’in restorasyon

dönemi

aynı zamanda yeni düşünce akımlarının ve

hatta Saray’a karşı

pratik davra­

nışların en yoğunlaştığı yıllar olmuştur. Koyu “ istibdat yılları” genellikle olduğu gibi, edebiyat alanında da gelişmelere kapı a çm ıştır. B ir yandan O sm a n lı içinde

Siyaseti sıkı

gelişen “ hürriyet” düşünceleri, öte yan­

polis takibine almış, kurduğu gizli polis

dan Batı’nın liberalleşme baskıları ara­

ağı siyaseti tümüyle yeraltına itmiştir.

sında, Yıldız Sarayı’nın egemenliği ner­

Ö te yandan, Batılı fikirlere karşı İslami

eye kadar sürebilirdi? Sonunda adeta ka­

akımları öne çıkartmış, aydınların halka iniş yollarını tıkamıştır.

çınılmaz son, II. Meşrutiyet ile gelmiştir.

yönden

__ 42

cevap vermiştir.

Türk siyasal yaşamında bugünlere kadar


________________yeniden yapılanma.__ gelen pek çok siyasi akımın doğup şekil­

riyet tarihinde de çekişmeleri ve çatış­

lendiği yıllar II. Meşrutiyet yıllarıdır. Bu

maları ile siyasal yaşama silinmez damga­

kısa “ hürriyet” günlerinin siyasal etkileri

larını vurmuştur.

hiç de kısa olmamış, kendinden sonraki uzun yıllara taşınmıştır.

1902 ilk Jön Türk Kongresi’nde kopuşan

bu

çizgilerin

ittifak

ettikleri

Türk burjuvazisinin ilk az çok derli

hemen tek nokta ise “ Osmanlı İmpara-

toplu siyasal akımı “Jön Türkler” uzun

torluğu’nun bütünlüğünün ve bölüne-

ve sancılı düşünce döneminden sonra

mezliğinin

I900’lü

yılların

artık

Avrupa devrimler tarihinde de genellik­

davranışa

geçmeye

hazırlanıyorlardı.

le böyle siyasal kutuplaşmalar yaşan­

başlarında

sürdürülm esi”

olmuştur.

Otuz yılı aşkın süren düşünce kuluçkalanmasından sonra, Saray’a karşı ilk ciddi

onların

gizli örgütlenme 1889’da Askeri Tıbbiye

genellikle

öğrencilerinden

İtti hak

dönem sonra erimiş, geriye “ muhafaza­

Terakki’ye giden yol artık açılmış olu­

karlar” ve “ sosyal demokratlar” kalmış­

yordu. Türk burjuvazisinin siyasal tari­

tır. Muhafazakarlar siyasal ve ekonomik

çıkmıştır.

hinde Şubat !902’de Paris’te toplanan ilk Jön Türk Kongresi önemli bir yer tutar. Bu kongrede hala günlük siyasete damgasını vuran iki akım en belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Daha doğru söylersek Tanzimat yıllarında şekillenen ancak henüz Osmanlı geleneklerinin ağır etkisini

taşıyan

akımlar,

bir

ölçüde

olsun, Paris’in havasından olsa gerek, burjuva kavramlarla kendilerini ifadeye başlamışlardır. Kongre’de iki siyasal görüş şekillen­ miştir. İlki Ahmed Rıza’nın başını çektiği “ devletçi-merkeziyetçi” görüştür. İkinci­ si, Prens Sabahattin’in temsil ettiği libe­

mıştır. Ancak Avrupa’da işçi hareketi ve siyasal

hareketi

liberal siyasal

güçlendikçe eğilimler bir

alanda hiç de adları gibi muhafazakar değillerdi. İşçi hareketine ve liberalizmin bazı zaaflarına karşı restorasyonlarla dengeler kurup burjuva devrimlerini en son noktalarına kadar vardırmışlardır. Osmanlı ve Cum huriyet tarihi bam­ başka akmıştır. Hiçbir zaman ne işçi hareketi hatta ne de liberalizm yeterin­ ce güçlenememiştir. O nedenle tarihi neredeyse “ devletçi-merkeziyetçi” eğili­ min çeşitli nüansları yazmıştır. Ancak öte yandan, devletçi ve liberal eğilimle­ rin çekişmesi de tarih sahnesinden hiç düşmemiştir.

ral çizgidir. İlk görüşten İttihak ve T e ­

Bu iki burjuva eğilimi yaratan neden­

rakki doğmuştur. İkincisinden, “ Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i M erkeziyet C em iyeti” doğmuştur. Ahm ed Rıza d e v le tç i- m e r k e z iy e tç i ve daha fazla

lere bakalım. İlk köklü neden, OsmanlI’­ daki devlet yapısı ve geleneğidir. Saray’ın mutlak egemenliğini sağlayan sadece onun moral, dini gücü değildir. Bu güç

bağımsızlık çizgisinde dururken, Prens

yine İslamlıktan alınan, ancak maddi bir

Sabahattin,

temele oturan çok önemli bir gerçeğe

yabancıların

desteğinde

“ şahsi teşebbüsü” geliştirecek reform ­

dayanır. O da, Ortaçağ’da egemenliğin

ları savunmaktadır. Bu iki burjuva siyasal çizgi Osmanlılık’ın son yarım yüzyılında olduğu kadar neredeyse bütün Cumhu­

ve gücün hemen hemen tek biçimi olan toprak toprak

mülkiyetidir. “ bütün

Osm anlılık’ta

müslümanların

ortak

--------------------------------------------- 43 —


— yol---------------------------------------------malıdır” . Saray’ın mutlak gücü buradan

Osmanlı liberalleri “ serbest ekonomi”

gelir. Toprağın sahibi olan Saray’ın gücü

hayalleri

sadece bununla da sınırlı değildir. Saray,

tekelci aşamasına gelip dayanmıştı. Batı

kurarken,

Batı’da kapitalizm

her türlü servete bir fermanla el koyma

kapitalizminin Osmanlı’ya girişi de bu

hakkına sahiptir. Ve Osmanlı padişahları

nedenle hiç de “ serbest” olmadı. Hep

bu haklarını oldukça sık kullanmışlardır.

tekel imtiyazları ile yürüdü. İlk, Osmanlı

Bir dönem “ Karunlar gibi zengin” olan

kumpanyası “ Şirket-i Hayriye” (Hayırlı

bir bey, bir anda eğer kellesini kurtara­

Şirket)

bilmişse yoksulluğun

olmamıştır. Osmanlı’da her liberalleşme

b ild i.

içine yuvarlana­

Tanzimatçı Ali

Paşa, vasiyet­

namesinde Saray’a dil döker: “ Mülkiyete h ürriyet

veriniz.

Mülkiyet

belirlilik

ekonomi

için

hiç

de

hayırlı

çabası, sonunda Batılı tekellere davetiye çıkarılması anlamına gelmiştir. Osmanlı

devletçi geleneğinin

ağır

kazanınca, mülk sahibi, malını değer­

gölgesi altında gelişen liberal düşünce­

lendirmek için gereken parayı kolaylıkla

lerin hiçbir zaman anlamlı bir etkiye

bulabilecektir.” 9 Kapitalizm kurdu Osmanlı topraklarına girdikten ve

neden olamamasının altında elbette bir diğer önemli gerçeklik yatıyordu. Türk

“ değişim-reform”

burjuvazisi yok denecek ölçüde cılızdı. Avrupa’da derebeyliğe karşı “ özgürlük”

sonra

üç

I838’de

olay

sancıları çok

İngiiizler’le

başladıktan

önemlidir. yapılan

İlki,

Ticaret

bayrağını burjuvazi taşımıştı. Bu bayrağı

Anlaşması’dır. OsmanlI’nın cılız sanayini

yeterince yükseğe kaldıramadığı ölçüde,

silip süpürmüştür. İkincisi, Rusya ile gi­ rilen Kırım Savaşı’dır.(l 854-56) Bu savaş

proletarya ve köylülük bayrağı elinden

sonrası Saray, Batı’dan gelen “ istikraz” (borçlarla) tanışır. Osmanlı’ya Duyun-u

almaya kalktıkça burjuvazi kendini dere­ beylikle uzlaşma yaparken bulmuştur. Osmanlı topraklarında derebeyliğe karşı

U m um iye’yi getiren

döşenmeye

“ özgürlük”

1858 Arazi

gelişmiş ne bir burjuvazi ne de prole­

başlanmıştır.

yol

Üçüncüsü,

bayrağı

açacak

ölçüde

Kanunnamesi’dir. Bu kanunla toprakta

tarya yoktu. Cılız burjuvazi için padişaha

özel mülkiyet hakkı sınırlı bir şekilde de

yakarmak ve

olsa tanınmıştır. Tanzimat ve Abdülhayıllarında özellikle

yabancı sefaretleri Saray’ın karşısına ağırlık olarak sürmek tek yol olarak

ekonom ik alanda liberal düşünceler Osmanlılık’ta filizlenmeye ve gelişmeye

görünüyordu. A ncak bu m anevralar Osmanlı sınırları içinde yaşayan halklar

başlamıştır. Batı’da kapitalizmin gelişme­

için “ özgürlük” yaratmak şöyle dursun,

mit’in restorasyon

“ pabuççu

mustası”

gibi

si, “ serbest ticaret” parolasının en yük­

büyük acıların ve katliamların kapısını

seklerde

günlerde sınırları

açtı. Kapitalist anayurtlar kendi toprak­

Batı’nın içlerine kadar uzanan Osmanlı-

larında henüz sınırlı da olsa bir burjuva

lık’ın bu gelişmelerden etkilenmemesi

demokrasisi

düşünülemezdi.

Batılı

onların Osmanlılık için istediği bu değil­

ekonomistlere parmak ısırtacak ölçüde “ liberal” düşünceler türemiştir. Osman-

di. Tıpkı bugünkü gibi o yıllarda da Batı

lılık’ın, Saray’ın mutlak iktidarına kilitle­

talep etti. Talep etmekten öteye, çoğu

nen alınyazısı

zaman

__ 44

tutulduğu

Bu

dönemde

artık aşılmalıydı. Oysa

kurabilmişlerdi.

hep OsmanlI’dan bu

“ hak ve

isteklerini

Ancak

özgürlük”

açıkça

dayattı.


________________yeniden yapılanma___ Batı’nın Osmaniı’ya dayattığı “ hak ve

liberalizminin ufkunda bu iki alınyazısın-

özgürlükler” somut davranışlarını bul­

dan başka bir seçenek yoktu.

dukça, bunun

“ Hıristiyan

azınlıklara”

Burada, tarihimizde yaşanan devletçi

hedefine yönelik

ve liberal eğilimlerin bitmek bilmeyen

olduğu yeterince aydınlandı. Ve Batı’nın

çekişmelerinin diğer önemli nedenine

bu amacı koyulaştığı ölçüde Türk burju­

gelinir. Bu, dünyayı paylaşma yoluna çık­

vazisi büyük katliamlarla birlikle tarihinin

mış

belki de ilk en geniş ve en vahşi sermaye

Osmanlı kaçınılmaz bir şekilde kapita­

birikimine yöneldi. Rum ve Ermeni azın­ lıkların elindeki sermayeler; 19. yüzyılın

kapitalizme

imtiyazlar tanınması

son sürecinde başlayan ve 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzanan zor alımlarla Türk burjuvazisinin eline geçti. Osman­ lI’da modern

anlamda kapitalist çok

cılızdı. Oysa “ sermayedar” yok değildi. Tanzimatçı Ali

Paşa Osmanlı

kapita­

lizminin önündeki bu açmazı şöyle dile getirmiştir: Osm anlı’da kapitalizmin gelişmesini hızlandırmak için “ o sırada beliren sakıncaları hesaba katmayarak demiryolu yapımını düşündük. Hükümet böyle bir girişimi üstlenemezdi. Sağduyu,

başka

oldukları

deneylerden

em rediyordu.

devletlerin

Y erli

edinmiş

yararlanmamızı sermayedarlara

başvurmaktan da sakınmalıydık. Derhal sonuç almak isteyen ve büyük karlara alışmış kimseler olduklarından önerile­ rimizi kabul edecekler miydi? Bu konuda

olan

emperyalizm

gerçekliğidir.

lizmin yoluna çıkmıştı. Ancak Batı gibi doğru

liberal

yollardan

yürümeye kalksa emperyalizmin kendisi­ ni “ paylaşma ve yutma” tehlikesi ile yüzyüzeydi. Ö te yandan, devletçi yollar­ dan yürümeye yetine” Türk

kalksa “ Batı

varamayacağını

medeni­

düşünüyordu.

liberalizmi sürekli

bu

kıskaçta

kalmış, ancak alnında hep emperyalizme teslimiyet damgasını taşımıştır. yanlış

tercihleri

ile

Oysa

İm paratorluk’u

emperyalizme altın tepside sunan dev­ letçi İttihat-Terakki’dir. Ancak İttihat Terakki’nin

hakkını yemeyelim.

Ç ok

kısmi ölçülerde de olsa Türk burjuvazi­ sinin bağımsızlık eğilimlerinin ana rahmi hep İttihat-Terakki olmuştur. Maddi temeli bu ölçüde zayıf olan Türk bujuvazisi için emperyalist pay­ laşımın yaşandığı bir dünyada önünde

verimlilikleri şüpheliydi.” l0Osmanlı’daki

sanki lanetli İki alın yazısı duruyordu.

sermayedarlar üretimden kopuk tefecibezirgan yapılarından dolayı “ derhal

gelişimin önünde engel olarak duran

A rtık

rolünü

tamamlamış,

çürümüş,

sonuç almak isteyen ve büyük karlara

Osm anlı’dan

alışmış

libera­

geleneğinin kaftanını giyerek kapitalizm

beğenmesi

yolunda yürümek ya da yukarıdan gelen bu "ezici ağırlığı yabancı sefaretlerin”

kim seler” di.

lizminin ölümlerden g e r e k iy o r d u ;

ya

Osmanlı ölüm

büyük

vurgunlara

kalma “ devlet sınıfları”

alışmış tefeci-bezirgan sermaye ile kapi­

baskısı ile hafifleterek liberalizm yolun­

talizmin yoiunu tutacaktı ya da Osmanlı İm paratorluğu’nu paylaşma planları içinde olan emperyalist Batı sermayesi­

dan kapitalizmi geliştirmek, Tü rk burju­ vazisinin sürekli salındığı iki uç olarak

nin kulu kölesi olarak! Tarih her iki kanaldan

da akmadı. Ancak Osmanlı

varoldu. Pratik davranışlar açısından

böyle

açmazlar üstünde yürüyen Türk burju-

--------------------------------------------- 45 —


— yol vazisinin ideolojik zemini nasıldı? İngiliz

çıkmış, hiç de “ dünyada bir demokratik

Burjuva Devrimi ideolojik olarak dinde

ülke daha şekilleniyor” diye bu devrimi

reformdan öteye gidememiştir. İngiliz

destekleme

Burjuva

yoluna

girmemiştir.

Protestan

Napolyon, devrimi Avrupa’ya yaymaya

Reformu’nu yaratmış, ancak düşünce

çalıştığında karşısında Almanya’yı bul­

seviyesi olarak modern siyasal görüşlere

muş, Paris Komünü günlerinde

Devrim i,

dinde

Fransız

Fransız

burjuvazisi Almanya’yı imdada çağırmak­

Devrim i” başarmıştır. Fransız Burjuva

tan geri durmamıştır. En çarpıcı örnek

Devrimi

ise A B D ’dir.

varamamıştır. dini

Bunu

“ Büyük

düşünce

çerçevesinden

radikal bir şekilde kopuşmuştur. Türk burjuvazisi Jön

Tü rkler

ile düşünce

Bağımsızlık Savaşı’ndan

sonra Fransa’dan ünlü “ özgürlük anıtını” alan A B D , iç savaşı ile güneydeki köleliği

alanına adım attığında elbette Fransız Burjuva D evrim i’nin ortaya çıkarttığı

yenmiş, gerçekten

siyasal

dünyanın

kapitalist anlamda

en özgür ülkesi

olmuştur.

etkilenmiştir.

Ancak aradan yüzyıldan fazla zaman

Ancak düşünceler gökten vahiy olarak

geçmesine rağmen kendi arka bahçesi

gelmediği,

Latin Am erika’da hiçbir ülkeye, sermaye

olduğu

düşüncelerden sosyal

mücadelerin

için Türk

burjuvazisi

ürünü için bu

düşünceler hep hazır elbise kolaylığında benimsenmiş, aynı kolaylıkla da

ve

teknik

ihraç

ettiği

kolaylıkla,

demokrasi ihraç edememiştir. Daha doğrusu etmeyi düşünmemiştir bile!

terkedilmiştir. Türk burjuvazisinin siya­

Bizde cılız Türk burjuvazisi ardında

sal tarihinde, ışığın prizmadan geçerken kırılması gibi, düşüncelerin farklı toplum

hiçbir siyasal saflaşma yaratma güç ve yeteneğine sahip değildi. Osmanlı Sarayı

yapılarında nasıl kırılıp deforme olduğu­

bütün ağırlığı ile toplumun üzerine çök­

nun en güzel örnekleri vardır. Üstelik

müştü. Ayanlar, Saray’la küçük pazarlık­

böyle örnekleri aynı “ zenginliği” ile gü­ nümüzde de yaşamaya devam ediyoruz. Burjuvazi, büyülü “ özgürlük” sözcü­

lar yapmaktan öteye bir ufka sahip değil­ di. H er kılığa girebilen, ancak özgürlük denen kavramdan antik medeniyetler

ğünü siyasal parolalarının en üstüne yazdığında, derebeyliğe karşı arkasına

maye, cılız Türk burjuvazisinin ardına

işçi ve köylü yığınlarını almıştı. Cesaretle

düşemezdi. İmparatorluğun bütün tica­

kadar uzak olan tefeci-bezirgan

ser­

özgürlük diyebilmesi için kendi sınıfsal

ret yollarını elinde tutan Hıristiyan azın­

çıkarları doğrultusunda böyle bir saflaş­ mayı yaratabilmesi gerekiyordu. Ardın­ da görmek istediği yığınların kendisin­ den her kopuşma olasılığında karşı çık­

lık, batı bağlantılı ticaret sermayesi ise cılız Türk burjuvasini de bir kenara

tığı

derebeylikle

uzlaşmalara girmiş,

süpürmek için “ özgürlük” istiyordu. Bu koşullarda Türk burjuvazisi nasıl “ özgür­ lük” isteyebilirdi? Soyutlaştırıldığı ölçüde

Daha doğrusu

büyülü hale gelen, somutlaşınca heceleri

özgürlük denen parolanın kendi çıkarları

arasında burjuva sınıf çıkarları sırıtan

“ özgürlüğü”

satmıştır.

her kritik

“ özgürlük” , sonunda pratik sınıf gücüne

dönemde ortaya koymuştur. Dem ok­ rasinin ilk beşiği İngiltere, kendinden yüz

ve hedefine göre tanımlıydı. Türk burju­ vazisi

yıl sonra gelen Fransız Devrim i’ne karşı

lüğünü” ya Saray’dan dilenmek, buradan

ile sınırlı

__ 46

olduğunu

böyle

bir güç olmadığı

için

“ özgür­


________________yeniden yapılanma___ umudunu imdada

kestiğinde çağırmak

Batı

bujuvazisini

zorundaydı.

elitler yapacaktır.” " Bu temel gerçeklik

Daha

bu topraklarda “ özgürlüğü” hep yukarı­

doğrusu Türk burjuvazisi kendini hep bu

dan lütfedilen, lütfedildiği gibi kolaylıkla

ikilemin içinde tuttu. Böyle bir burju­

da geri alınabilen bir hayale dönüştür­

vazinin ideolojik duruşu nasıl olabilirdi?

müştür. Bir yanda “ elit” , eski Osmanlı

Özgürlük, Nam ık Kemal’in tiyatro sah­

deyimleri ile seyfîye ve

nesinden

özgürlüğe koşan devletçi ve merkezi­

içine

pratik yaşamın gerçeklikleri

inince,

Jön

T ü rk le r’in

bütün

gitmiş,

ilmiye eliyle

yetçi burjuva eğilimi; öte yanda Osmanlı

romantizmi

uçup

Batı

Devleti’nin “ kahredici” ağırlığından kur­

düşüncelerinin

karşılığı İslam’da aran­

tulmayı “ serbest teşebbüs ve adem-i

maya başlanmıştır. Batı modern siyasal

merkeziyet” te gören, bu yolda yürüye­

düşünceleri

bir yolculuk

bilmek için Batı sefaretlerini kendine güç

yapan Türk burjuva ideolojisi sonunda

kaynağı olarak seçen liberal burjuva eğil­ imi, bu iki eğilim kısa II. Meşrutiyet yıl­

içinde

hızlı

İslam ve Turan zeminine gelip dayan­ mıştır. Uzak sandığımız tarih bugünlere

larında ilk ve çetin hesaplaşmalarını ya­

ne kadar yakın duruyor! Bu dönüşün

şadılar. Sonuçta ikisi de çökmüştür.

elbetteki en temel nedeni Türk burju­ vazisinin aşırı zayıflığından

kaynaklan­

maktadır. Burjuva siyasal düşüncesinin dinden kopuşması Batı’da büyük mücadeleleri ve uzun bir zaman dilimini gerektirmiştir. 19. yüzyılın sonlarında böyle

bir kopuşma Türk

burjuvazisi

Saray’dan (Vahdettin’den) adım adım kopuşan ve Cumhuriyet yoluna çıkan T ü rk

burjuvazisi

elbette

bu

büyük

hesaplaşma ve çöküşten önemli dersler çıkartmıştır. İmparatorluk parçalanınca “ hilafet” ve dolayısı ile “ İslamiyet’in bütünleştirici” rolü önemini yitirmiştir.

açısından neredeyse imkansızdır. Ö te

Buradan

yandan, OsmanlI’da her özgürlük dal­

cumhuriyetin temelleri” atılır. Emper­

gası, İmparatorluk’un bir parçasını alıp

yalist eksenlerden birisine ya da ötekine

götürmektedir. Balkanlar’dan başlayan ulusal hareketler, Batı’nın da gayreti ile

yaslanarak yürütülen politikalar, parça­ lanmayı engelleyememiştir. Buradan da

Ermenistan’a kadar uzanmıştır.

bir ortamda Türk bujuvazisinin, “ İmpa-

Tek Parti Dönem i’nin politikaları türe­ miştir. Meşrutiyet ve Kurtuluş günleri­

ratorluk’u bir arada tutacak bir düşün­

nin çalkantıları içinde ise Levantenler ve

ceye” ihtiyacı vardı. Bu da önce İslami­

bağlantıları (Hıristiyan azınlıklar) fiilen

yet, ardından da “ Türkçülük” olmuştur.

tasfiye

Böyle

hareketle

edilmiş,

T ü rk

“ Kem alist

burjuvazisi

laik

ilk

Jön Türk Kongresi’nde iyice açığa

büyük sermaye transferini böylece yap­

çıkan Türk burjuvazisi içindeki iki eği­ limden her zaman baskın çıkmış olanı

mıştır. İlk büyük sermaye birikimini böyle yapan Türk burjuvazisi, daralan

İttihat-Terakki, Batı burjuvazisinin ardın­

topraklarındaki kapitalizm öncesi ser­

daki

“ yığınlara”

im renerek

bakmış,

mayenin

tasfiyesine girişmek yerine,

ancak bunun kendi topraklarında imkan­

yapısal özelliği haline gelecek olan devlet

sız olduğunu düşünmüştür. “ Türkiye’de

eliyle sermaye biriktirme yoluna çık­

‘grande masse’i (büyük kitleyi) kazan­

mıştır.

mak çok zordur. Bu nedenle herşeyi

Bütün bu yaşananlar, Türk burju----------------------------- 47 —


— yol vazisinin tarih bilincini oluşturmuştur.

ma tehlikesi ile birlikte yaşamıştır. Bu

A deta

yazısına

gerçeklik devlet sınıfları geleneğini ayak­

dönüşen bu bilinç neleri kapsamaktadır?

ta tutmuş, Türk burjuvazisinde şizofren

değişmez

bir

alın

a) Türk burjuvazisi, Saray’a ya da daha genel anlamda söylenirse, köklü bir yöneliş

bilinç

yaratmıştır.

Batı’ya

aşk

ölçüsünde sarılmak, sonra düş kırıklığı

hiçbir zaman

ile soğumak, hala bu marazi sevda oyunu

içine girmemiştir.

Türk burjuvazisinin tiyatro sahnesinde

devlet geleneğine karşı radikal

bir

O rtada derebeyliğe karşı maddi temel­

oynanıp duruyor.

bir sınıf savaşı yoktur.

c) Devlet sınıflarının ve Türk burju­

Batı’da derebeyliğe karşı savaş en başta onun maddi temeli olan toprak tekeline

vazisinin tarih hafızasında “ hürriyet” sözcüğü “ Düvel-i Muazzama” nın baskıla­

ve keyfi gümrüklerine karşı savaş olarak

rını çağrıştırır; hele “ azınlıklara imtiyaz”

gelişti. Osmanlı’da Saray tüm toprak­

sözcükleri “ bölünme” dehşetine düşü­

leri

de olan

ların mülkiyetine sahip olduğu için bu

rür. Ancak devlet sınıfları ve Türk bur­

mülkiyetin Saray’dan zaten palazlanmış

juvazisi arasında zaman

A yanlar’ın

barutun puflaması gibi ömürsüz “ hür­

(Osm anlı

derebeylerinin)

riyet”

zaman

kavgaları olagelmiştir.

ıslak

Devletin

eline geçmesi başlıbaşına bir köklü “ reform ” sayıldı. T ü rk burjuvazisi Ayanlar’la Kurtuluş Savaşı sırasında itti­ fak yapmış, savaş sonrası da onlara pek dokunmamıştır. Tü rk burjuvazisi, bu

kelepçesinde bunaldıkça “ h ürriyet” çığlığı atan burjuvazi, bu parolayı kitleler ciddiye aldığında gölgesinden korkar-

derebey

artıklarına

li” göğsüne yaslanmıştır.

geleneğini

harekete geçirmiş, tasfiye

karşı

yılların

casına yeniden devlet sınıflarının “ güven­ d)

Batı

dem okrasilerinde

burju­

edilemeyen derebey artıklarına karşı ağırlık olarak “ memurin devleti” yaratılmıştır. Daha doğrusu bu eski Osmanlı geleneği Cum huriyet’in içinde,

vazinin sadece “ mülk sahiplerine” tanıdığı özgürlük ve demokrasinin sınır­

onun kalıplarına göre yeniden doğmuş­

rihsel dönemi kapsayan bu mücadeleler

larını genişleten işçi sınıfı ve onun fırtı­ nalı mücadelesi olmuştur. Uzun bir ta­

tur. Batıda burjuva anlamda özgürlüğün

Batı burjuvazisinin tarih bilincini oluştur­

kapısını

muştur. Siyasetin saray entrikalarından

açan

derebeyliğe

karşı

mücadele, Türkiye’de o ölçüde kısır kal­

ve

mıştır ki özgürlük çiçeği her seferinde

niteliğine bürünmesi ve rasyonalleşmesi

açamadan solmuştur.

uzun ve dehşetli sınıflar savaşı dönem­ lerinin ürünüdür. Türk burjuvazisi böyle

b) Türk burjuvazisi, kendi ayakları üzerinde duramayacak kadar cılız olduğu

için

Batı’ya yaslanarak ayakta

durmayı adeta

kendi varoluş

olarak görmüştür.

Oysa

koşulu

kapitalizmin,

keyfiliğinden farklılaşması,

burjuva

bir dönem yaşamamıştır. Burjuvazi Batı’da daha kendi düzenini yaratırken, proletaryanın

nefesini

hep ensesinde

hissetmiş, sınıflar gerçekliğinin

dayat­

emperyalizm aşamasına tırmandığı bir

ması sonucu kendi gücünün sınırlarını

dönemde tarih sahnesine çıkmak gibi bir “ talihsizliğe” uğrayan Türk burjuvazisi,

tanımıştır. Cılız Türk burjuvazisi sürekli olarak halklara ve işçi sınıfına karşı

yaslanmaya çalıştığı güç tarafından yutul­

gücünün sınırsız olduğu

__ 48

kuruntusuna


________________yeniden yapılanma___ kapılmıştır.

O sm anlI’daki

Parti yıllarından “ çok partililiğe’ geçiş, II.

reayadan biraz olsun farklı algılayabilme­

Meşrutiyet yıllarındaki gibi “ hürriyet”

si için 60’lı yılların sınıflar mücadelesi

çığlıkları atılarak yaşandı. Bu kez iktidara

ortamına gelinmesi gerekmiştir. Ancak

hep devletçiliğin “ kollama görevi”

60 sonrası dönemde de, sınıflar gerçek­

kuşatılmış liberal burjuva eğilimi geliyor­

liğinden öğrenmek yerine, önce tümüyle

du. İçerde kanatlanıp uluslararası ser­

tarih

Kitleleri

bilincinin

geçirmiş, karşısına

her

reflekslerini türlü

dikilmiştir.

harekete

“ bölünmenin” Saray ve

ile

maye ile çiftleşmek isteyen gürbüzleşmiş finans

kapital;

dışardan

da

“ hür

Batılı

dünya” nm baskısı sonucunda devletçili­

devletler karşısında inanılmaz esneme

ğin kabuğu 46’lı yıllarda çatladı ve nur

yeteneği gösteren burjuvazi, kısır tari­

topu

hinde kitleler karşısında o ölçüde katı

Böylece, İttihat Terakki yıllarında yarım

gibi

D em okrat

Parti

doğdu.

durmayı varoluşunun teminatı olarak

kalmış hesaplaşma, başka bir dünya ve

algılamıştır. Devlet geleneğinin üstüne

Türkiye koşullarında yeniden başlıyor­

Rus Devrim i’nin korkusunu da katan

du. Adları “ demokrat” , parolaları “ hür­

T ü rk

riyet”

burjuvazisi,

siyasette

Bizans

entrikacılığını ve Osmanlı kıyıcılığını aşa­ mamıştır.

olan

liberal

burjuva

eğilimi,

Hala silinmez izler taşıyan tarihin bu

“ Cum huriyet’in laik temellerini kemire­ rek” ve O rd u ’ya efelenerek işe koyul­ du. Ç ok geçmeden tarih sahnesinde rol­

bilinç penceresinden bakarak, Cumhuriyet’in içlerine yürüyelim. Tek Parti

ler tamamen değişmişti. Sekiz yıl “ de­ mokratlık” fazla gelmişti. Yılların devlet­

yılları

eğiliminin

çi C H P ’si muhalefette demokratlaşmaya

bastırıldığı yıllar oldu. Terakki Perver

itilirken, İttihat-Terakki yıllarından beri

burjuvazinin

Fırkası ve muhalefeti”

liberal

ardından “ majestelerinin tarzında kurulan Serbest

Fırka denem eleri uzun sürmedi. II. Emperyalist Savaş yıllarında Türkiye, önceki

deneylerinin

sonucunda

iki

iktidar özleyen liberaller, gücü ellerine alınca Tek Parti Dönem i’nin tek par­ tisinin bütün hastalıkları ile kendilerinin de inmeli olduğunu ortaya koydular. Gerilim ve hesaplaşma had safhaya çıktı.

eksenden de uzak durmaya çalışmıştır.

1956’da C H P Genel Sekreteri Kasım

İngiltere OsmanlI’nın parçalanışını hatır­

Gülek

latıyordu. Almanya ile ittifak ise yenilgi getirmişti. Gittikçe Alman politikasına yaklaşan, savaşta taraf olmayan Türkiye,

I957’de İşçi Sendikaları Konfederasyo­

sonunda Almanya’ya savaş ilan ederek bu dönemden sıyrılabildi. Ancak savaş sonrası artık yeni bir dünya ortaya çık­ mıştı.

Bir

yanda

sosyalizm,

onun

altı ay

hapse

mahkum

oldu.

nu kapatıldı. Menderes 6 Eylül 1958 Balıkesir söylevinde “ idam sehpaların­ dan söz etti. İki hafta sonra 21 Eylül İzmir konuşmasında ise “ demokrasiye paydos” tehdidini savurdu. 12 “ Ç ok partili”

dönemin

ilk on yılı

karşısında “ hür dünya” bayrağını sal­ layan kapitalizm. Türk Devleti bu saflaş­ ma karşısında “ tarafsız” kalamazdı. C um huriyet tarihindeki ilk önemli

ilişkisini en güzel bir şekilde gözler önüne sermiştir. N e “ hür dünyanın” zorlaması ile ne yüzyılların mirası

değişim bu yıllardan sonra yaşanır. Tek

devletçiliğe

Türk

egemenlerinin

karşı

“ demokrasi”

“ hürriyet”

ile

çığlıkları

--------------------------------------------- 49 —


— .yol atmakla

demokrasinin

anlaşıldı.

27

Mayıs

gelişmeyeceği

Anayasası

kendi

ve sınıflar mücadelesi zorunlu olarak bi­ linçlere yerleşti. Elbette ki bu henüz bir

amacından öteye, çok sınırlı da olsa,

derinliğe

dem okratik

ortaya çıkan gerçekleri, adeta yeni bir

Ancak

bir

ortam

bu anayasanın

“ dem okratik”

yaratmıştır.

amacı

değerleri

hiç

de

geliştirmek

sahip değildir.

12 Eylül

bu

Tek Parti Dönemi özleyerek “ toplumu bütünleştirmeye” yöneldi. Ancak

eko­

değildi. Türk burjuvazisi şekillenirken

nomik ve sosyal gelişim, tüpünden çıkan

ortaya çıkmış olan iki eğilimin hesaplaş­

diş

masından ortaya demokrasi çıkamazdı. D P ne ölçüde demokrat olduğunu on

eskiye dönüşüne engeldi. Eylül sonrası sınıflar mücadelesi ile oldukça önemli

yıla varmadan

macunu

gibi,

olayların

tümüyle

ortaya koymuştur. 27

bir başka gerçek daha öne çıktı. 50’li yıl­

Mayıs Anayasası’nın son derece pratik

lardan sonra sınıflar kopuşması hızlan­

bir hedefi vardı. D P örneğinden hare­

mış ve kopuşmanın sonucu olarak siya­

ketle oy çoğunluğu, (tabii bunun doğal sonucu Meclis çoğunluğu) yoluyla

sal ortama burjuva partileri arasındaki gerilim damgasını vurmuştur. Ayrıca işçi

ortaya

çıkabilecek

sınıfı da tarihinde ilk kez yığınsal bir

yolunu

kesmekti.

"diktatörlüklerin” M GK,

İkili

Meclis

mücadeleye girişmiş, görmek istemeyen

Sistemi (27 Mayıs’ı gerçekleştiren su­

gözlere

baylar “ kaydı hayat şartı” ile senatör

Hesaplaşmalar yirmi yılı aşkın sürmüş ve

oldular), bir partinin kolay çoğunluk kuramaması için oldukça demokratik “ nispi temsil seçim sistemi” , bunların

sonunda Eylül günlerine gelinmiştir. Eylül sonrası sınıflar kopuşmasından çok uzlaşma arayışları öne çıkmıştır. Herkes

hepsi devletçi eğilimin, finans kapitalin yolunu kesmek için düşündüğü baraj­

kendi gücünü tanımış ve “ yeni” poli­ tikalara yönelmiştir. Bu burjuva partileri

lardı. Ancak olaylar böyle

arasında olduğu kadar işçi sınıfı açısın­

aldırış etmeden

hesaplara

kendi yolundan aktı.

kendini gücü ile dayatmıştır.

dan da belli ölçüde geçerlidir. Ancak bu

bir

sözde “ uzlaşmalar” Avrupa’daki gibi bir

değişimden bahsedilecekse, bu da 60 sonrası yükselen sınıflar mücadelesi ve onun getirdikleridir. 12 Eylül bu sürece

sine yoksullaşmanın derinleştiği ve belli ölçüde kitleler açısından “ sosyalizm”

devletin verdiği cevap oldu. 27 Mayıs,

veya “ devrim” umutlarının çok zayıfladığı

kendi pratik kaygıları ile de olsa, ne

bir döneme denk düştüğü için, hem bur­

getirdiyse Eylül

juva politikalarında hem de toplumda

Cum huriyet tarihinde

gerçekten

hepsini geri aldı.

Bu

“ maddi refah” dönemine değil, tam te r­

yaygın ve derin çürümeler yaşanmıştır.

dönem neleri ortaya çıkartmıştır?

a) Sınıflar kendi politika ve örgütleriEylül öncesinin gürbüz ve diri sınıflar mücadelesi dönemi yerini to p lu m s a l ile toplumsal arenaya çıktılar. Önceki çürümelerin arttığı bir sürece bırak­ dönemlerde egemen politikalar Tek mıştır. Parti’nin dehlizleri içinde tutulurdu. Devrimcilik ise çok küçük bir azınlık olarak

hep

yerin

altında

kalmıştı.

G erçek

burjuva demokrasilerinin

en

temel kültürü ve bilinci olan sınıflaşma

__ 50

b)

Sınıflar öne çıkınca Türkiye’nin hep

tartışmalı egemen zümresi de belirgin bir şekilde

bu

dönemde

öne

çıkmıştır.

Tekelci finans kapital bu dönemde bir


yeniden yapılanma__ yandan

O rdu

ile

ilişkilerinde

daha

dikkatli olmaya yönelmiş, öte yandan sivil

Hareketi, ardından yükselen

ve

çok

önemli gelişmeler kaydeden Kürt Ulusal

faşizmi sürekli beslemiştir. 12 Mart ve 12

Hareketi, savaşın doğurduğu devletteki

Eylül askeri darbelerinin sıkı destekçisi

çeteleşme, toplumda derin kökleri olan,

olmuştur.

her sosyal hareketin yolunu kesen devlet

c) Yine bu dönem Türk siyasal tari­

tabusunun büyük ölçüde hırpalanmasına

hinde kendine özgü bir “ sosyal demok­

neden oldu. Son yaşanan deprem felaketi

rasinin” çok kısa ömürlü doğuş ve ölü­

bu gerçekliğin

çok acı

sergilenmesi

bir zeminde

münü yaşadı. 72’li yıllarda uçan “ ak gü­

yeniden

vercin” , 78 azınlık hükümeti sırasında vu­

yapılanma söylentilerinin alt zemininde

oldu.

Yeniden

rulup düştü. Bir daha da ayağa kalkamadı.

bu temel gerçeklik yatar. Ancak bu ko­

Hep Batı’dan örnek alındığı için, Avrupa’­

puşma henüz siyasi olarak ne yeterince

daki gibi sosyal temele zaten sahip olma­

derinlik kazanmış ne de kendisine açık

yan, eski devletçi kültüründen hiçbir za­

bir hedef bulabilmiştir. Bu nedenle, böyle

man kopuşmamış olan bu parti, yirmi yılı

olumlu bir gelişmenin yanında onu göl­

aşkın süren yoğun sınıflar savaşı döne­

geleyecek olumsuz bir gelişim de yaşan­

minin sonunda, büyük bir korku ile öne çıkartmaya çalıştığı bütün hedeflerden kopuşarak kısa ömrüne son verdi. Son­

maktadır. Bu da toplumsal çürümedir. Hedef bulamayan öfke kendine yönel­ mekte, çürüme ve yozlaşma yaratmak­

raları Kürt Hareketi yükselince tümüyle

tadır.

devletçi-milliyetçi bir çizgiye oturdu. d) Yine bu dönemin çalkantılı yılların­

Yeniden

yapılanma söylentilerinin,

P K K ’nin yaptığı stratejik dönüş ve A B

dan sonra Türk siyasal tarihine sürekli

adaylığının

damgasını vurmuş olan egemen zümreler arasındaki “ devletçi-liberal” çekişmesi

iyice hız aldığı bir dönemde bu temel gerçeklikleri atlamadan “ değişim” söy­

kabulu sürecinden

sonra,

belli bir inişe geçti. Devletçiliğin dünyada

lentilerinin iç bağlantılarını çözümlemeye

itibar yitirdiği, özelleştirmelerin “ muci­

çalışalım.

ze” sayıldığı günümüz dünya ve Türkiye­ sizde bu siyasal gerilim eski gücünü kay­ betti. Onun yerini, düzen içi eğilimler olarak, Siyasal İslam-Laik Cumhuriyet çekişmeleri aldı. 28 Şubat sonrası Siyasal İslam oldukça darbe aldıysa da “ yeniden

"Y EN İD E N Y A P ILA N M A Y I" D AYATAN N ED EN LER VE "D E Ğ İŞ İM İN " SIN IR LA R I İlk olarak şunu vurgulamalıyız, Cumhuriyet’in “ yeniden yapılanması” nı

yapılanma” sürecinde devletin hala gözü­ nü üzerinden ayırmadığı bir siyasal ze­

dayatan nedenler “ yeni”

mindir.

sürecin düğmesine ilk basan T.Özal’dır.

e) Bu tarihsel dönemin, henüz belli

Ancak ardından

sürekli

değildir.

Bu

oyalanma ve

bir olgunluğa varmamış da olsa, en önemli siyasal sonucu yılların devletçi

hatta geriye kaymalar yaşanmıştır. Bugün konu dünden daha fazla gündeme

geleneğinden belli bir kopuşma yaşan­

geliyorsa bunun bazı önemli nedenleri

masıdır. G erek 60 sonrasının Devrimci

vardır. Hiç şüphesiz en önemli neden,

--------------------------------------------- 51 —


— yol P K K ’nin

yaptığı

stratejik

dönüştür.

Onbeş yıldır süren savaş ortamı

bu

Yeniden önemli

yapılanmada

etkenler,

yeni

elbette dünya

en den­

nedenle belli bir değişime uğramıştır.

gelerinden kaynaklanmaktadır. Bölgede­

Ancak hala “ rivayetler muhteliftir” . İkin­

ki güçler ilişkisi en belirleyici olanıdır.

ci önemli neden, Türkiye’nin A B aday

Onun kadar belirleyici olan diğer bir

üyeliğinin

gelişme

kabulüdür.

Bu gelişmeleri

hazırlayan bir arka perde vardır. Esas

de

Devleti’nin

AB eski

adaylığıdır.

Tü rk

dış politikacısı

Sami

kendi

Kohen köşesinde bu gerçekliği sakın­

çıkarları açısından bölgede Türkiye’nin rolünü belli ölçülerde öne çıkartmaya

madan dile getiriyor. “ Yıllar boyunca Türkiye’de politikacıların tekrarladığı bir

karar vermiştir. A B D ’nin bu karara var­

laf var: Biz gereken değişiklikleri “ onlar”

önemli

neden

de odur. A B D ,

masının tek nedeni “ Türkiye’nin coğrafi

istediği için değil, halkımızın yararına

konumu” değildir. Daha fazla etken olan

olduğu için yaparız. Fakat açıkçası, çoğu

sosyalizmin yıkılışından beri geçen yıllar­

köklü

da dünya dengelerinde yaşanan belirgin

söylenen bütün hamasi laflara rağmen,

değişiklikler

kaymalardır. Rusya’yı “ kuşatma ve des­

ancak

tekleme” politikası ile belli bir noktada tutabileceğini düşünen A B D stratejistle-

gerçekleşmiştir.” 13Ö te yandan, Siyasal İslam’ın önde gelen isimlerinden

ri en azından son üç yıldır böyle düşün­

Abdullah

müyorlar. Rusya çok düşkün durumda

bulunuyor. “ Açıkça itiraf ediyorum. Biz

“ dış

veya

reformlar,

dinamikler”

G ü l’de

açık

sonucunda

bir

itirafta

da olsa, N A T O ’nun Doğu Avrupa’da

pozisyonumuzu değiştirdik. Türkiye’nin

genişleme adımları atmaya başlamasın­

demokratik reformları kendisinin yapa­

dan sonra dünyada kendi eksenini yarat­ ma çabalarına girmiştir. A B D ’li strate-

mayacağını anladık. İstediğimiz dini özgürlükler ve insan haklarına yalnızca

jistler son yıllarda yeniden “ bipolar -iki

A B ’nin yardımı ile ulaşabileceğimize inanıyoruz.” 14 İlhan Selçuk’un bir yazı­

kutuplu-

dünya” dan

söz

ediyorlar.

Karşılarında Rusya-Çin-Hindistan saflaş­ masını görüyorlar.

Daha da önemlisi

sında

vurguladığı

gibi

M eşrutiyet günlerinin

T ü rk iye ’de

havası

esiyor.

egemenliğini”

Ancak bu işte bir terslik olmalı. Yüzelli

kendi varlık yokluk koşulu olarak ilan

yıldır süren “ Düvel-i Muazzama” nın zor­ lamalarına rağmen alınan yol umut kırıcı

Rusya

“ Kafkaslar’daki

etmiştir. “ Yeni Rus Ç arı” Putin budur. Bu konuların tek tek içine girmeden yeniden

yapılanmanın

kapsam alanını

irdelemeliyiz. İlk olarak, devlet ve egemen siyaset alanı öne çıkıyor. İkinci olarak, ekono­ mideki zorunlu yapısal değişimlerdir. Bu konuda IM F’nin zoruyla şimdiden adım­ lar atılmaya başlanmıştır. Üçüncüsü, halk güçlerinin yeniden yapılanmadaki yeri ve rolüdür.

__ 52 ______________________________

ölçüde kısırdır. Bu durumdan sadece “ Türkiye’nin iç dinamiklerini” günahkar ilan

edip

kurtulmak

Emperyalizm

kolay

hangi tarihsel

değildir. moment­

lerde ne tür reformlar dayatmıştır? Bu soru cevaplanmadan A B ’ye ilan-ı aşk etmek yüzyıldır süren, Batı karşısındaki aşağılık kompleksinin

daha da derin­

leşmesinden başka sonuç yaratmaz.


_______________ yeniden yapılanma___

D EVLET V E EGEM EN SİYASETTE Y E N İD E N YA PILA N M A

finans kapitali uluslararası sermaye ile daha

derin

kenetlenm ek

için

kendi

yapısal konumundaki değişim sancıları Konuya iki tespitle girelim. Devlet

ile uğraşırken, Cum huriyet’in ekonomi

eski geleneksel aşırı merkeziyetçi mut­

ve siyasetinin ortasına bir de Siyasal

lak irade konumunda zorlanıyor. Ö te

İslam ve İslam sermayesi düştü. Batı

yandan, Tü rk burjuva siyasetinin ege­

modernliğini yaratan, derebeyliğe karşı

men eğilimi “ merkez sağ” büyük ölçüde

oldukça radikal mücadelelerdir. Ancak

erozyona uğramıştır. Bu gerçekliklerin

bu hiçbir şekilde yetmemiş, burjuvazinin proletarya ile başlayan mücadelesi ona

nedenleri kavranmadan yeniden yapılan­ manın zemini, sancıları, yönü ve sınırları

ünlü modern çehresini kazandırmıştır.

kavranamaz.

Türk burjuvazisi bu iki alanda da mo­

Konunun ekseninde devlet ve burju­ vazinin ilişkisi durmaktadır. Bu ilişki bizim topraklarımızda çok özgül yanlar taşır. Batı’da burjuva devrimlerinin gücü eski devlet yapısını kendi sınıfsal çıkar­ larına göre özlendirmiştir. Buna insan­ lığın

gelişme

tarihinde

“ m odernlik”

denildi. Bizde devlet, burjuvazi henüz koza halinde bile değilken mutlak ege­ menliği ile Doğu’nun en tipik örnek­ lerinden birisi olarak varoldu. Burjuvazi bu büyük ve mutlak mabedde büyüdü. Büyütüldü.

T ü rk

burjuva

devriminin

dern bir mücadele tarihine sahip değil­ dir. Tarih bilincinin bu en önemli bölüm­ leri Antika ve Osmanlı gelenekleri ile yüklüdür. Türk burjuvazisi modernliği Latin

alfabesi ya

da şapka-pantalon

olarak kavradı. Bütün bu nedenlerden dolayı

bizde

burjuvazi

hiçbir zaman

Batılı anlamda egemen sınıf olamadı. Egemenliği sürekli bir şekilde Osmanlı­ lık’tan gelen tabu devlet anlayışı ile pay­ laştı. Daha doğru söylenecek olursa, doğrudan egemen olmak yerine kendi sınıf egemenliğini sürekli bir şekilde eski

kısırlığı, devleti Batılı anlamda modern­

gelenek üzerinden yürüttü,

leştiremedi. Kendisi olağanüstü cılız, an­ tik tarihin yedi bin yıllık tefeci-bezirgan gelenekleri ile varolmuş sermaye başta

dırdı. Burjuva anlamda modernlik hazır

kendisi

m odernleşm ekte

olağanüstü

zorlandığı için devleti moderleştirmesi

dolaylan-

bir elbise değildir. Yoksa Cumhuriyet bütün Batı kanunlarını hemen tercüme etti. Modernlik bir tarihsel mücadele sürecinin yarattığı

zaten beklenemezdi. Antik tarihin köklü

mücadele

geleneklerini

bir bilinçtir. Şimdi

edilecek

bir

derebeylik

ilk

olmadığına göre Türk burjuvazisi nasıl

modern sermaye birikimini Hıristiyan azınlıkların sermayelerini yağmalayarak edinen Türk burjuvazisi uzun yıllar anti­

bu adımı atacak? Sistem olarak artık varolmayan derebeylik bilinçlerde,

ka özelliklerinden

juvazisi

üstünde taşıyan ve

kopuşamadı.

Hala

alışkanlıklarda ve en önemlisi Tü rk bur­ ve

kopuştuğu söylenemez. Yeniden yapı­

arasındaki

lanma süreci

Seksen

biraz da Türk

burju­

devlet

(özellikle

O rd u)

ilişkide hala yaşamaktadır.

bin

sayfalık A B

mevzuatını,

vazisinin bu yönde bir sınavı olacak.

Cumhuriyet’in kuruluşunda yapıldığı gibi

A B ’den kopya çekerek bu sınavı vere­

tercüme etmekle A B ’ye üye olunabilir

bilecek mi? Eylül Sonrası süreçte, Türk

mi? A B yolunda yürünürken en önemli

--------------------------------------------- 53 —


— yol engel devlet ve Tü rk burjuvazisi arasın­

karşı şişen ve azmanlaşan devlet, gele­

daki ilişkidir. Batı’da devlet modern bur­

neksel

juva devletidir.

anlayışını gelişebilecek son

çıkarlarına

Modern

göre

burjuva sınıf

şekillenmiş,

birkaç

yüzyıldan beri sınıf çıkarlarının egemen kılınmasında olağanüstü ölçüde rafine

alışkanlıklarını ve

mutlak güç noktalara

kadar tırmandırdı. “ Dönüş” nasıl yapıla­ caktır? Bütün sorun buradadır. Tam

bu noktada burjuva egemen

olmuştur. Bizde devlet mabeddir. Burju­

siyasal eğiliminin büyük ölçüde eroz­

vazi bu mabedde diz çöküp dileklerinin

yona uğradığını görüyoruz. Düzen kendi

(çıkarlarının) yerine gelmesi için dua eder. Gerisi tanrının işidir. A B ile Türk

içinde önemli bir dönüşüm

Devleti arasındaki en derin ve uzun

“ parçalıdır.” Bu parçalanmanın neden­

süreçli kapışma bu konuda olacaktır. Türk burjuvazisinin tarihinde, bunu 19. yüzyılın

sonlarından

başlatırsak,

sınıflar mücadelesi sürecinde başlıca iki dönem

vardır.

I960’lı yıllara

kadar

mücadele daha çok burjuva içi eğilim­ lerin çekişmesi biçiminde yaşanmıştır. Daha doğrusu dönemlerin olaylarına bu çekişmeler damgasını vurmuştur. Jön Türkler’den başlayan 27 Mayıs Darbesi’ne

kadar

gelen

süreçte,

devletçi-

merkeziyetçi gelenekle liberal burjuva eğilimler çekişmiştir. Çalkantılı İttihatTerakki günleri, Tek Parti Dönemi’nin ilk on yılı, ardından 46’lardan sonra iyice yoğunlaşan bu süreçte egemen eğilim­ lerin çekişmeleri yaşanmıştır. 60’lardan sonra

bu

Egemenlerin

süreç

yön

zirvedeki

değiştirmiştir. boğuşmalarının

yerini, egemenlerle işçi sınıfı-gençlik ve

itilmiştir,

ancak siyasal

konağına

kurmay

çok

lerine inerek, nasıl bir siyasal kurmay ortaya çıkabileceğini çözümlemeye çalı­ şalım. Egemen (merkez

burjuva

sağın)

siyasal

neden

Özal

eğilimin sonrası

yıldızı sönmeye başlamış, bu düşüşü ne “ baba” nın siyasete dönmesi ne kolejli modern Çiller’in siyasete girmesi ne de ağır başlı Yılmaz’ın A N A P ’ın başına geçmesi durdurabilmiştir. Üstelik bu anaforda Cum huriyetin tüylerini diken diken eden Siyasal İslam’ın birinci parti olması yaşanmış; bu bela 28 Şubat ile savuşturulurken bu kez de faşizm ikinci büyük parti haline gelmiştir. Bu eksen kaymaları neden yaşanmaktadır? Dünya ve ülke dengelerine göre şe­ killenen egemen siyasetin içeriği, bu dö­ nemler kapanınca rolünü tamamlamak­

daha sonra da Kürt Ulusal Hareketi

tadır. Türk burjuvazisi Cumhuriyet son­

arasındaki mücadele almıştır. Bu süreç geleneksel toplum ve devlet yapısını

rası böyle iki önemli dönem yaşamıştır.

belli ölçülerde değişime zorlarken, öte yandan müthiş bir yan etki yaratmış,

in kuruluş yıllarında bujuvazinin siya­ sette en y u k a rd a tuttuğu p a r o la la r

devlet iyice irileşmiş, “ derinleşmiş” ve

“ gericiliğe karşı laiklik” ve parçalanan

sonunda çeteleşmiştir.

Bu azmanlaş­

İmparatorluksan diğer tüm uluslar ayrıl­

manın son durağına yaklaşıldığı görülü­

dıkları için “ ne mutlu Tü rk’üm diyene” -

İlki Tek Parti yıllarıdır. C um hu riyet­

yor. Bunu kendileri de çok sık söylüyor­

dir. Kürt Halkı’na, Kurtuluş Savaşı sıra­

lar: “ Ankara değişime ayak uyduramıy o r” muş! İşçi sınıfı ve Kürt Hareketi’ne

sında verilen sözler Lozan’da unutul­

__ 54

muştur. Türk burjuvazisi hem kendini


________________yeniden yapılanma___ yaratmak hem de bir ulus yaratmak

Tek Parti Dönem i’nin dış politikası

zorundaydı. Bu dönem 1926’lara kadar

İngiliz ve Almanya eksenlerinden aynı

süren çok kısa bir bahar havasından

uzaklıkta durma üstüne

sonra Tek

olarak

Yeni bir emperyalist paylaşım savaşının

küçülüp

eşiğinde Türk Devleti’nin Osmanlı anıla­

kireçlenen parti merkezlerinde karar­

rı son derece canlıdır. H itler’in yükseliş

Parti

yaşanmıştır. laştırılıyor,

Diktatörlüğü

Seçimler,

bu biraz daha

günlerinde Almanya ile belli ilişkiler ge-

merkezi işliyordu; herşey Çankaya’da

liştirilse de bu I. Em peryalist Paylaşım

kararlaştırılıyordu.

burju­

Savaşı’nda İttihat ve Terakki’nin Alm an­

bıçağın

ya’ya adeta kapılanması biçimine dönüş­

vazisi

bu

o zaman

şimdi

oturmuştur.

Zayıf Türk

dönemde

kendini

sırtında hissettiği için, ülke içindeki “ irti­

memiştir. İnönü bu yıllarda

cai güçlere” karşı bir memur ordusu

hep

yarattı.

saflaşmaların

Bu

dönem

politikalarında

üfleyerek

yemiştir. henüz

çok

yoğurdu Dünyadaki karmaşık

devletin iki konuda eli sürekli tetikteydi. Birisi irtica; diğeri dış kaynaklı kışkırt­

olduğu ve yeni paylaşımların yaşandığı

malardır.

uzak durmayı tercih etmiştir.

K ü rt

Halkı

ve

Kom ünist

Hareket bu politikaların sürekli zılgıtını yemiştir. Osmanlı’nın özellikle son elli yılı bu bilinç ve refleksi yaratmıştı.

kanalı ile yönlendirilecekti. Abdülhamit Bankası

Bu politikaların ömrü II. Dünya Sava­ şı sonrası ortaya çıkan yeni dünya den­ geleri ile sona erdi. Dünya ve Türkiye

Tek Parti Dönem i’nin ekonomi poli­ tikası başlıca iki temele dayandı. Önce hızlı sermaye biriktirilecek ve devlet Dönem i’nin Ziraat

dünyada, Türk burjuvazisi kutuplardan

korundu.

Yanına bir de İş Bankası kuruldu. Ö te yandan devlet eliyle sınırlı ölçüde bir sanayi geliştirildi. Dönemin ana ekono­ mi politikası devletçilik üzerine kuruldu. Bu konuda Mustafa Kemal’in son yıl­ larında, İnönü’nün arka plana itilip Celal Bayar’ın başbakanlık yıllarında bir libe­

artık yepyeni bir döneme giriyordu. Sonraki elli yıla damgasını vuran ege­ men merkez sağ siyaset bu yıllarda doğ­ du. 46’lı yıllarda doğum yapan bu ege­ men siyasi eğilim, 90’ların ortalarına ka­ dar hükmünü sürdürdü. G erek dünya gerekse Türkiye, artık Tek Parti yılların­ dan çok farklı bir sürece girmişti. Bu büyük değişimler kaçınılmaz bir şekilde egemen siyasete yansımıştır. Hatta yansı­ maktan öte bu siyaseti şekillendirmiştir.

ralleşme başladıysa da, bu dönem çok

İç politikada bu egemen siyasi eğili­

kısa sürdü. Milli Şef-İnönü Dönemi tam

min parolaları artık oldukça farklıydı.

bir devletçilik dönemi oldu. Tek Parti

Birinci sıraya anti-komünizm oturdu. Bu

Dönem i’nin ekonomide çok özel olan bir yanı kır ilişkilerine dokunmamasıdır.

iç politika siyasi ekseni 90’lı yılların orta­ larına kadar bütün şiddetiyle devam etti.

“ Efendi Köylü” kendi haline bırakıldı.

Menderes Dönemi ünlü “ 51 Komünist

Hatta okul yapımları için kırlara ikide bir

Tevkifatı” ile başladı. Ancak Menderes

hükümet

D önem i’nin

salma

çıkardı.

“ Sınıfsız-

politikada

bir

diğer

ve

yönelişi devletçiliğe karşı başlattığı açık

irticaya karşı tavır, kır ilişkilerinin adeta

saldırıdır. Tek Parti Dönemi dinle ilgili

dondurulması sonucunu yaratmıştır.

hangi uygulamaları yaptıysa Menderes

imtiyazsız bir toplumuz”

anlayışı

--------------------------------------------- 55 —


__ yol hepsini tersine çevirdi.

Ezan yeniden

Arapça okunmaya başladı. Tarikatlar canlandı.

Ü stelik

Genelkurmay,

Milli

tan kurtulamadı. Türk egemen siyase­ tinin

erozyona

uğramasının

sorumlu­

luğunun sadece M.Yılmaz ve Çiller gibi

Savunma Bakanlığı’na bağlandı. Ancak

garabetlere yüklenmesi,

liberal burjuvazinin bu hızlı gidişi fazla

zeminini gözden kaçırmaya yol açar.

sürmedi.

Devletçilik,

27

Mayıs’la

olayın

temel

Bir elli yıl merkez sağ politikaların iç

rövanşını fazlası ile aldı. O rdu normal

politika mihveri

bir silahlı güç olmaktan çıktı. MGK. ile

işlevini tümüyle yitirm iştir.

hükümete, O R K O ve O Y A K ’larla eko­ uzlaşma dönemidir.

kendi döneminde C H P ’sini sürekli olarak “ içlerinde komünistler va r” tehdidiyle köşeye sıkıştırmıştır. Zavallı

Kozlar paylaşılmış, karşılıklı ağırlıklar belli olmuş, bunlara göre dengeler ku­

“ sosyal demokratlar” ise bütün gayret­ lerini aralarında komünistlerin olma­

rulmuştur.

dığını

nominin

içine girdi. Demirel dönemi

devletçilikle

bir

olan anti-komünizm,

kanıtlamaya

Dem irel

harcamışlardır.

Bir

Ekonomide merkez sağ, Menderes

dönem kapanıp yeni bir dönem açıldık­

Dönem i’nde özelleştirmeleri ilk prog­

tan sonra egemen politikanın iç politika

ramına koyan parti oldu. Ç ok sınırlı da

ekseni değişmiş, ortaya Kürt Sorunu ve

olsa bazı uygulamalara geçildi. Dış ticarette Tek Parti Dönemi’nin “ tutucu” politikaları tamamen terkedildl. Ulus­

Siyasal İslam çıkmıştır. Devlet ve ege­ men siyaset bu kez “ bölücülük” ve “ irticayı” iç politika ekseni haline getirdi.

lararası sermaye ile yeniden güçlü bağlar kuruldu. Ve en önemlisi kırlarda kapita­

yüzyüze

lizmin gelişmesine büyük bir hız verildi.

komünizm

Dış politikada, N A T O politikalarına geçildi. Bu dönem dış politikası, Türkiye ile Arap Ülkeleri’nin bağlarını tamamıyle kopartmıştır. N A T O yanlısı politikalar sonucu,

Arap

Ü lkeleri’nde

yaşanan

kısmi devrimci gelişmelere karşı Irak’a müdahalenin eşiğine kadar gelinmiştir. M erkez

sağ

politikaları

yaratan

Ancak öncekinden çok farklı sonuçlarla

egemen

gelince

bocaladı.

Anti-

politikaları sırasında, Türk siyaseti,

komünizme

karşı

saldırılarında tüm “ hür dünya” yı arkasın­ da gördü. Bunun gücü ve rahatlığı ile davranabildi.

N A T O ’nun

S o vyetler’e

karşı öncü kalesi olan bu ülkede darbe yapan generaller “ hür dünya” tarafından alkışlandı.

Yüzbinler

işkencelerden

geçirilirken “ hür dünya” dan “ insan hak­

değişince eski

ları” gibi parazit sesler yükselmedi. D evlet “ bölücülüğe” karşı da aynı alışkanlık ve güvenle saldırıya geçti. Nasıl olsa “ hür dünya” bu “ stratejik önemi” olan ülkenin sürekli arkasınday-

merkez sağ politikaların devam etmesi

dı. Bir müddet sonra arkasına baktığında

imkansızdı. Ancak bilindiği gibi “ önce

şaşkınlıkla

eylem

vardı” . Söz arkadan gelmiştir.

olmadığını gördü. Eski “ hür dünya” dan

Koşulların değişmesine rağmen merkez sağ eski nakaratları tekrar etmeyi

destek bulamadığı gibi, P K K ’yi “ destek­ ler görünen” Batı ülkeleri ile yüzyüze

sürdürdüğü ölçüde erozyona uğramak-

geldi. Zaman dönmüş, köprülerin altın-

koşullar hem ülke içinde hem de dünya­ da 90’lı yıllarla birlikte radikal bir altüstlüğe uğramıştır. Bu politikaları yaratan

_

56

maddi

ortam

“ hür dünya” nın arkasında


__ ________ ____yeniden yapılanma___ dan

çok

sular

akmıştı.

A rtık

anti-

siyaset, çok kısa sürede

kendini

bir

komünizm döneminin kolay iç politika

“ ateş çemberi” nin ortasında buldu. Batı

günleri kapanmıştı. Eski günler ne kadar

artık

da güzeldi! N e 68’lerdeki ünlü Kanlı

lerindeki gibi “ tek” değildi. Dünya yeni

komünizm-emperyalizm

gün­

Pazar olayından sonra ne 12 Mart içinde

kutuplaşmalara doğru yol alıyordu. En

Kültür Sarayı yangını nedeniyle ne de en

önemli pazarlıkların yapıldığı bölgede,

önemlisi

eski dış politika argümanlarının hepsi

Maraş

Katliam ı’ndan

sonra

“ hür dünya” dan asap bozan “ araştırma

boşa çıkmıştı.

komisyonları” gelmemişti. Oysa komü­

Sonuç olarak, II. Dünya Savaşı den­

nizmin yıkıldığına sevinemeden

Kürt

gelerine göre şekillenmiş Türk egemen

H areketi’ni

Türk

burjuva siyaseti bu dönem kapanınca

karşısında

bulan

Devleti, bu yetmiyormuş gibi Batı’dan

kendisini yeniden

bu konuda destek şöyle dursun hergün çeşitli biçimlerde tehdit alıyordu.

büyük bir sorunla karşı karşıya buldu. Ancak bu kez denklemler eski günlerde­

yapılandırmak gibi

Siyasal İslam konusunda da merkez

ki kadar basit değildi. Özellikle yaşanan

sağ tam bir açmaza sürüklendi. Yine eski

son on yıl egemen güçleri yeni poli­

güzel günlerde Siyasal İslam’ı kendi koa­

tikalar yaratmaya zorlamıştır.

lisyonlarına takviye olarak alan; Devrim ­

arasının iç ve dış politika koşulları ile 90

ci Hareket’in gelişmesine karşı değer­

sonrasının koşullarında çok köklü değişimler yaşandığı için bir dönemin egemen siyasetinin temel eksenleri artık geçerliliğini yitirmiştir. Bu sancı Türk

lendiren; biraz da devletçiliğe karşı süre­ rek politika yapan merkez sağ, 90’lı yıl­ lara gelince atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini görerek arkadan yetişmek için çok tür­

D evleti’nin

politikalarına

1950-90

damgasını

ban manevraları yaptı ise de sonuç ala-

vurdu. Epeydir yeniden yapılanma lafları

madı.Tepki, “ balans ayarı” ile O rd u ’dan

ediliyor. Sivil siyaset egemenleri çok

geldi. Bu politikaların üstüne oturarak

rahatsız edecek ölçüde

Siyasal İslam’la kapışan merkez sağ iyice eski zemininin ayağının altından kaydığını

Bütün bunların nedeni 90 sonrası yaşanan altüstlüklerdir. Burjuvazi iç ve

acı acı gördü. Siyasal İslam artık siyasette belli bir güç olmuş, daha

dış politikada yeni temel duruş noktaları yaratmak zorunda. O nedenle bugün­

“ parçalandı” .

önemlisi kendi ekonomisini yaratmıştı.

lerde her kafadan bir ses çıkıyor. Bunlar

Parti kapatmakla iş bitmiyordu. Üstelik

yarım yüzyıl süren bir dönemin Türk

Türk Devleti’nin tüylerini diken diken

egemen

eden “ irticaya” karşı en yakın müttefik

kaymalar

gürültüleridir. Ancak henüz ortada göz doldurucu bir şekillenme yoktur. Sivil politikacıların yapamadığını O rdu yap­ mış, ortaya 28 Şubat’la bir çerçeve koy­

En büyük değişim elbette Tü rk ege­

oturmamıştır. Yakın tarihimizde böyle

A B D ’den “ hoşgörü gösterilmesi” sinyal­ leri geliyordu. Bütün bu gelişmeler iç politika zemininde

önemli

yaratıyordu. men

siyasetinin

siyasetine

yansıyan

kapanış

muştur. Ancak henüz hiçbir taş yerine dış politika alanında

bir dönem Tek Parti Dönem i’nden çok

yaşandı. Sovyetler’e karşı N A T O ’nun

partililiğe geçerken yaşanmıştır. Mende­

kalesi rolünü pek sevmiş olan egemen

res

Dönemi, yeni

politikalara girişin

--------------------------------------------- 57 —


— yol ancak geçiş dönemi oldu. Egemenler

olarak banka sistemi devletin yüksek

arasındaki denge esas olarak 27 Mayıs

faizli kağıtları üzerinden yasayan içi boş

Darbesi’nden

bir spekülasyon alanına dönüşmüştür.

sonra

belli

ölçülerde

şekillenebildi. Şimdi durum çok daha

Spekülasyon o ölçüde artmıştır ki, artık

komplekstir. Erozyona uğrayan egemen

Türkiye’nin en büyük holdinglerinin kar

siyaset epey sancılı bir süreci kaçınılmaz

payı içinde spekülasyonun (borsa, faiz ve repo gelirlerinin) yeri % 70’lere kadar

bir şekilde yaşayacaktır.

tırmanmıştır.

Para

üretim

alanından

büyük bir boyutta koparak, spekülasyon

E K O N O M İD EK İ Z O R U N LU Y A P ISA L D EĞ İŞİM LER

alanına kaymıştır. Yeni sömürgecilik yıllarının I. ve III. Dünya arasındaki ilişkilerini daha çok

Yeniden

yapılanmanın

alanınlarından midir.

birisi

en önemli

elbetteki

ekono­

devletler arası veya büyük bankalar arası kredi akışları karakterize ediyordu. Bu

1950-80 arasının “ ithal ikame­

dönem ana hatları ile tıkanmış ve kapan­

sine” dayalı “ karma ekonomisi” ömrünü

mıştır. A rtık kanser haline gelen bazı III.

doldurmuştur. “ İhracata yönelme” ile

Dünya borçları yavaş yavaş silinmekte­

bazı sonuçlar alınsa da Türk ekono­

dir. Henüz dünya ölçüsünde tam anla­

misinde uluslararası finans kapitalin day­

özelleştirme; diğeri uluslararası serma­

mıyla kuralları kesinleşmeyen yeni sömürgecilik sonrası dönemin en temel özelliği uluslararası sermayenin gerekli pazarlara doğrudan akabilmesini sağla­ maktır. Özelleştirm eler ve sermaye

yeye daha özgür ve hızlı akışkanlık sağla­

akışının

mak için

kaldırılması çabaları bu amaca yöneliktir.

attığı “ değişim”

henüz yaşanmamıştır.

Uluslararası finans kapital başlıca iki alanda dayatma yapmaktadır. Birisi

mali

piyasaların

(borsadan

önündeki

her türlü

engelin

bankalara kadar) düzenlenmesidir. Türk

Türk ekonomisi bu noktadan çok

Devleti henüz bu konularda yeterince

uzaklardadır. Bunun için iyice irileşen

adım atmamıştır. Daha da ötesi, Özal’ın

devletin

yarım yamalak bıraktığı sözde reformlar ve ardından gelen savaşın etkileri ile

Devletin küçültülmesi günlük politikaya daha çok K İT ’lerin özelleştirilmesi ve

ekonomide rant alanı “ tehlikeli boyut­

şişkin memur kadrolarının azaltılması

larda” şişmiştir. Özal Türkiye’ye “ sıcak

olarak yansıyor. Oysa ekonomi üzerin­

paranın” akışını kolaylaştıracak bazı ted­ gidememiştir.

deki en büyük baskı O rd u ’nun harcama­ larıdır. Buradan kısılamadığı ölçüde

Gelen paranın ekonomide üretkenliği arttıracak şekilde y ö n le n d irilm e s in d e

IM F’nin yapısal değişim için dayattık­ larının bütün m aliyeti halkların so fra sın ­

hemen hiçbir adım atılmamıştır. Sıcak

dan çıkartılacaktır. Ekonomide yapısal

birler almaktan

öteye

küçültülmesi gerekmektedir.

para gelmiş, büyük spekülasyonlar yap­

değişim

mış, sonra istediğinde gitmiştir. Buna

misinin uluslararası finans kapitalin ser­

güvenen devlet ise savaş nedeniyle artan

maye hareketlerine daha dakik bağlan­

sonuç

olarak T ü rk

ekono­

masraflarını iç borçlanmayla karşılama

ması demektir. Üretim temeli yeterince

yolunu seçmiştir. Bu gelişimin sonucu

güçlü olmayan bir ekonominin bu yola

__ 58


________________yeniden yapılanma___ çıkması

ardından

getirecektir.

büyük

sallantılar

Ancak Tü rk

ekonomisi

Şubat sürecinin

bitmediğini”

açıkladı.

“ 28 Şubat ne ölçüde gerçekleşebilir?

rantiyeleşmenin zirvesine çıkarak büyük

Fazla bir gerçekleşme

bir tıkanma noktasına geldiği için kendi­

türünden yaklaşımlar,

şansı yoktur” Tü rk

egemen­

sine IM F’nin çizdiği yoldan başka bir

lerinin kendilerine çizdikleri yönü unut­

seçenek bırakmamıştır.

mak gibi büyük bir yanılgıya düşecekleri için

H A LK G Ü Ç LE R İN İN Y E N İD EN Y A P ILA N M A D A K İ YERİ VE ROLÜ

siyasi

Yeniden

uyanıklıklarını

yapılanmanın

yitirirler.

hangi

sonuca

varacağı, “ Cum huriyet’e” nasıl yeni bir şekil vereceği elbette henüz yeterince ortaya çıkmamıştır. Ancak egemenlerin

Özellikle yapılanma

ilerici

kesimde yeniden

bu yolda kendi çizdikleri sınırlar vardır,

otomatik olarak

bunlar unutulunca politikada yersiz bek­ lentilere girilebilir.

konusunu

“ dem okratikleşm e”

ile

bağlayan

bir

anlayış oldukça egemendir. Konunun iki ayrı taraftan oldukça farklı göründüğü yeterince açık olmalıdır. Devlet konuya tamamen

dünya ve

Türkiye’nin yeni

koşullarında egemenliğini bu koşullara

Yeniden yapılanmanın kaçınılmaz bir şekilde

kabaca

iki

kutbu

vardır.

Egemenler bir kutupta, halklar ve çalışan kitleler diğer kutuptadır.

D evlet ve

göre yeniden organize etme olarak bak­

finans kapital açısından yeniden yapılan­ manın odak noktasında egemenliklerinin

maktadır. Onun bakış noktasından demokrasi konusu sadece “ bazı zorunlu

köklü bir şekilde değişen koşullara göre yeniden tanımlanması ve organize

düzenlemeler”

olarak görülmektedir.

edilmesi

Oysa halk güçleri noktasından konuya

devletin

bakılınca

tartışmalar olduğu açıktır. Hatta bazı

yeniden

çıkan yanı

yapılanmanın

Bu

konuda

katlarında”

yoğun

olarak

konular bir öngörü ile planlı bir şekilde

görünüyor. Oysa kıyametin kopacağı ya

değil, bizzat pratiğin dayatmaları ile tartışılmaktadır. Bugün sanki her kafadan bir ses çıkmaktadır. Özellikle

da

“ demokratikleşme”

öne

durmaktadır. “ yüksek

kopması

burasıdır. içinde

gereken

Yeniden

olan

nokta

tam

yapılanma sancısı

C um hu riyet’in

egemen­

Kürt Sorunu

ile ilgili devletin

bizzat

lerinin demokrasi ile ilişkileri yeterince

tepesinde

biliniyorsa bu konuda hayal kurmak, A B

görülebiliyor. Kendisini yepyeni koşul­

dayatmalarından medet ummak tam bir

lara politik ve ekonomik olarak henüz

siyasal saflık olur. Eğer yeniden yapılan­

ayar edememiş olan egemenlerin arasın­ daki bu tarz nüanslar bir bakıma bugün­

ma sürecine demokratik gelişmeler de dahil

olacaksa

bu

©n

b aşta

tutarlı mücadelesi ile olabilir.

halkların

Düzen

yeniden yapılanmada kendine bazı işaret

bazı

nüanslar

olduğu

lerin k a ra k te rin d e n kaynaklanm aktad ır.

Ancak şu

kadarı

da kesindir,

derin

devlet kendi mekanizmaları ile Türkiye’­

noktaları koymuştur. Bunları atlayarak

nin yeni iç ve dış politika önceliklerini,

“ beklentilere” girmek herşeyden önce

erozyona uğrayan egemen sivil siyasetin

yürütülmesi gereken mücadelenin ener­

ana duruş eksenlerini tartışıp

jisini düşürür. Demirel daha yakında “ 28

laştırmaktadır. Bugün yapılan bazı açıkla-

olgun­

--------------------------------------------- 59 —


— yol malardan, zirvede

ortaya

çıkan

bazı

oldukça hırpalanan itibar ve otoritesini

nüanslardan beklentilere kapılarak poli­

onarmaktır.

tika yürütmek

hareketinin hedefi hücrelere sinmiş bu

halk güçleri açısından

Oysa gerçek demokrasi

yanılgılı sonuçlar doğuracaktır. Yeniden

devlet anlayışından

yapılanma Cum huriyet’in ilk yaşadığı bir

leştirmek olmalıdır. Bugün tablo olduk­

olay değildir. OsmanlI’dan Cumhuriyet’-

ça umutsuz görünüyor. Ancak halkların

kopuşmayı

e geçiş ve Tek Parti Dönemi, ardından

kaderini

“ çok partili” sürece giriş, Eylül sonrası

böyle zorlu süreçlerde mayalanır.

Ö zal’ın

başlattığı

süreç,

bütün

gelişmeler

de

bu

dönemlerde yeni düzenlemeler, önce halk güçleri

değiştirecek

derin­

darbelenerek yapılmıştır.

Bugün sürecin farklı akacağının eğer tek kanıtı A B üye adaylığı ise, bu dönem­ lerde de Batı’nın hep Türkiye’den “ azın­ lık haklan” talebi olagelmiştir. Sonuç azınlıkların tasfiyesi, halk güçlerinin darbelenmesidir.

YENİ DÜNYA DENGELERİNİN YENİDEN YAPILANM A ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ YA DA "TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEM İ" Yeniden

yapılanmanın

gerçek

çerçevesini çizen yeni uluslararası den­ gelerdir. Ünlü deyimi ile Yeni Dünya

Devletin yeniden yapılanması süreci

Düzeni’dir. Önemli strateji dergilerin­

karşısında halklara düşen yersiz beklen­

den SAIS Review, “ Türkiye’nin 21. yüz­ yıldaki rolü” nü şöyle değerlendiriyor:

tilere kapılmak yerine kendi güçlerini dönemin gerektirdiği biçimde gerçekten yeniden yapılandırmalarıdır. Bu toprak­ larda ne egemenlerin arasındaki nüans sürtüşmeleri ne de Batı’nın dayatmaları demokrasi yolunu Bugün

halkların

bir türlü

oldukça

açmadı.

önemli

bir

avantajı vardır. Elbette güçler dengesine bakıldığında, özellikle P K K ’nin stratejik dönüşünden sonra, halk güçleri avantajlı görünmüyor. Bu acı da olsa gerçektir. Üstelik AB adaylığı denen olgu neredeyse bütün enerjileri emip “ bek­ lenti” odasına yerleştirdi. Ancak 60’lar sonrası başlayan, Eylül sonrası derin­

“ Türkiye Körfez Savaşı’ndan beri ak­ tif bir dış politika izliyor. Bu en son Suri­ ye’yi tehdit ve Öcalan’ın bu ülkeyi terke zorlanmasıyla kendini gösterdi. Bu aktif dış politika bazı temellere dayanıyor. “ Artan Zenginlik:

1980’lerdeki ana

reformlarla ekonomi devletçiliği bıraktı. G SM H üçe katlandı. 58 milyar dolardan 187 milyar dolara çıktı. İhracat dokuza katlandı. 2.9 milyardan 26.8 milyar dolara yükseldi.

Ekonomi

büyümeye

devam ediyor. “ Askeri

G üçte

Artış:

1985-1995

leşen, özellikle Kürt Hareketi’nin yük­ selmesi ile önemli mevziler kazanan,

arası silah harcamaları ikiye katlandı. Türkiye’nin bu eğilimi devam edecektir.

toplumun sanki değişmez alınyazısı gibi

Gelecek sekiz yılda 30 milyar dolar;

görünen devlet tabusundan kopuşma,

2030’a kadar 150 milyar dolar harcama

bu kopuşmanın ortaya çıkarttığı enerji

planlanıyor.

gerçek demokrasi mücadelesi için bir şanstır.

Yeniden

yapılanma

egemen

sınıflar açısından aynı zamanda devletin

__ 60

“ Komşu

Devletlerdeki

Gerilem e:

Irak ve Suriye gerilerken Türkiye yük­ seliyor.

Rusya

ile

ilişkiler

kuruldu,


___________

yeniden yapılanma__

ticaret gelişiyor. Suriye ve Irak askeri

bölgedeki

olarak çok geriledi. 1990’ların başında

A.M akovsky’nin

durum

“ komşuları gerilerken” yükselmiştir.

tam

tersineydi.

Sonra süreç

Türkiye lehine işlemeye başladı. İran sekiz yıllık savaşta çok yıprandı. “ Büyüyen bölgedeki

Bölgesel

fırsatları

alternatiflerin

dağılımıdır.

dediği gibi, Türkiye

Birincisinden başlıyalım. Türkiye’nin “ stratejik önemini” dayatacak gücü ve

Fırsat: Türkiye değerlendiriyor,

dinamizmi var mıdır? Bu soruya bugün evet

demek oldukça zordur. Ancak

ancak Türki devletlerin lideri olabileceği

Türk Devleti

spekülasyonlarının

uzak

hazırlama gayreti içindedir. Bunun için

olduğu anlaşıldı. Türki cumhuriyetlerde

sadece silah zoru yetmez. Hele silahların

hala

Rusça

alımı ikide bir ekonominin “ iç dengeleri­

konuşan elitin yerini Türkçe konuşan

ni” altüst edecek ölçüde ekonomi zayıf­

Rusya

gerçeklikten

egemen

olsa da,

elit alıyor.” 15

kendini böyle

bir role

sa, bir dönem İsrail’in başına gelenler

Sosyalizm-emperyalizm S o vyetler’in

“ yumuşak

dengesinde karnında”

Türkiye

için

T ü rkiye’nin

kaçınılmaz kader olur. yükünü

ABD,

kolay taşıyamaz.

Ö te

İsrail’inki

oldukça pasif ve durağan bir dış politika

kadar

izleyen Türkiye artık istese de böyle bir politikayı devam ettiremezdi. Devletin yeniden yapılanmasını dayatan en önem­

uzun vadeli hedefleri takip edecek kadar siyasal istikrar ve politik zenginlik gerekir. Türk Devleti bu anlamda en

yandan,

li unsur dünya dengelerindeki değişim sonucu bölgenin olağanüstü kritik hale

zaaflı dönemini yaşıyor. Siyasal istikrar geçici olarak diktatörlüklerle sağlana­

gelmesidir. Türkiye’nin “ stratejik öne­

bilir. Ancak ardından kaçınılmaz baraj

mi” üzerine çok şey söylendi. Özellikle

taşmaları yaşanır. G erçek siyasal istikrar

Clinton’un A G İT toplantısı öncesi yap­ tığı açıklamalar konunun genel teker­ lemelerden öteye doğru derinleştiğini

önemli ölçüde “ maddi refah” a dayanır. Türkiye kapitalist gelişmesinde Özal’la birlikte ikinci önemli dalgasını yaşamaya

gösteriyor.

başladı. Ancak bu dalga tam anlamıyla

Stratejik

önem

sadece

kaynaklanmaz.

rantiye bir ekonomi yarattı, aynı zaman­

Üstelik “ stratejik önem” sadece avantaj

da yoksulluk uçurumunu iyice derin­

“ coğrafi

konuırT’dan

değildir, aynı zamanda dünya güçlerinin

leştirdi. Politik zenginlik ise Türk siyasal

kritik kapışmaları sırasında bu kapış­ maların kurbanı da olunabilir. OsmanlI’­ nın başına gelen buydu. Stratejik konu­ ma “ önem” yükleyen esas iki unsur

tarihinde hiç yaşanmayan bir şeydir. Kemalizmin dar kalıpları, Cum huriyet’in kurtulamadığı korkuları onu hep donuk silik politikalara mahkum etmiştir. Oysa

vardır. En başta o ülkenin kendi iç dinamiği ve gücüdür. Yoksa “ stratejik

“ stratejik önem” çoğu zaman riskli poli­ tikaları dayatır. Türk Devleti’nde henüz

olarak çok önemli bir bölgede” çok

böyle

bir manevra yeteneği yoktur.

bayağı bir piyon rolü ile de yetinilmek

Yeniden yapılanmanın derinliği sadece

zorunda kalınır. Bir ülke kendi önemini dayatacak gücü göstermediği müddetçe “ stratejik önem” genellikle trajedilerin

bu noktadan bakıldığında bile görü­ lebilir. Uzun vadeli hedefler kollayan,

kapısını

Devleti için “ çok fazla gelir” .

açar.

İkinci

önemli

unsur,

risk alabilen

politikalar bugün

Türk

--------------------------------------------- 61 —


— yol Bölgedeki gelince;

alternatiflerin

bugün

gelişmeler

dağılımına

Rusya ve ittifakı gelişirse Türkiye’nin

kesinlikle

bölgede gerçekten

Türkiye’nin “ stratejik önemini” arttıran yönde ilerliyor. Ancak dünya yeniden paylaşılıyor ve

bu

paylaşımın

henüz

lerine

mini arttıran en önemli gelişme Rusya’­

bölgede,

nın adım adım Batı ile arasında yükselen

yapışarak

gerilimdir. A B D Rusya’yı hem sermaye

Dolayısı

gücü

önem i”

ile belli

ölçülerde yönlendirme

bağlıdır.

çarpılıp ile

gerilimi kalmak

T ü rkiye’nin

üzerine

yüksek hattına da

var.

“ stratejik

platonik söylevlerin

hiçbir anlamı yoktur. Önem arttıkça risk de aynı

ölçüde

ekonomi

yaşanan

yeniden

yavaş yavaş

Bu

bir yüksek gerilim

tikasını yürüttü. Rusya Batı’nın “ liberal m ucizesinden

arasında cüce

olmaktan ne ölçüde öteye geçebilir? Bu en başta Türk egemenlerinin yetenek­

başlarındayız. Türkiye’nin bölgede öne­

hem de aynı zamanda kuşatma poli­

“ stratejik önemi”

artar. Ancak devlerin

artacaktır. paylaşımın

Dünyada kanunu

kopuşuyor. Kremlin bunun Rusya’yı tam

budur. Türk sivil politikacıları değilse

bir dağılmaya götüreceğini geç de olsa belli ölçülerde gördü. Özellikle Kafkasiar’daki etkinliğini yitirdiğinde

bile genelkurmay bu gerçeğin farkın­ dadır. Sivil politika hamasi nutuklardan ne zaman kurtulur? Ya da kurtulabilir mi? Mevcut aşırı yıpranmış politikacı

hızlı bir çöküşe gireceğini açıkça ilan ediyor.

Her

büyük gücün

bir “ arka

kuşağından

bunu

beklemek

oldukça

bahçesi” var. Clinton’ın A G İT toplantısı­

saflık olur. Türk egemenleri açısından

na gelirken Türkiye üzerine söyledikleri bu anlamda sadece diplomatik yağlama ve boş sözler değildir. Çeçen Savaşı, Batı ile Rusya ilişkilerinde yeni bir dönüm noktasıdır. Bu noktada Türkiye’­

“ stratejik önem f’nin artması ile sevinç çığlıkları atmak hiçbir gelişmeye karşılık gelmez. Devletin yeniden yapılanması, bütün bu risklerin belli ölçülerde karşılanması telaşı ve sancısıdır.

nin “ önemi” belli ölçülerde artmıştır.

Eğer bölgedeki güç çatışmaları bugün

Ayrıca özellikle A B D açısından bölgede

ortaya

sadece Rusya değil, Çin de bir sorun

gelişmeler bunu gösteriyor, devletin ye­

oluşturmaktadır.

başına

niden yapılanmasına esas şekli bu geri­

Kazakistan’la ticareti Türkiye’nin diğer beş ulusla toplam ticaretini aştı. I994’de Türkm enistan’la demiryolu anlaşması yaptı. Ayrıca doğuya petrol taşımak için

limler verecektir. Buradan çıkan sonuç ise yeterince açıktır. Daha fazla militari­ ze olmuş, ancak öte yandan hantallık ve kabalıklarından kurtulmuş, belli ölçü­

“ Ç in ’in

tek

çıkan

yönlerde

derinleşirse,

20 milyar dolarlık boru hattı anlaşması

lerde de siyasal bir “ istikrar” kazanmış

imzalandı.

bir Türkiye’dir bu tablodan ortaya çıkan.

Çin

gerçekte

istikrar

için

uzun vadede asıl potansiyel tehdittir.” 16

Türkiye’de siyasal istikrar hep “ güçlü

Emperyalist düşünce tankları son yıllar­ da Çin üstüne yoğunlaşıyorlar. Çin, Batı’nın ünlü “ liberal ekonomi mucize­

hükümet” kavramı ile birlikte kul­ lanılmıştır. Hükümetler güçlü oldukça

sine”

hiç sempatik bakmadı.

Üstelik

ticari ve politik konularda Batı ile sıkı pazarlıklar yapıyor. Buna ilave olarak

__ 62

da halk güçleri hep zayıf düşürülmüştür.


_______________ yeniden yapılanma___

TÜ R K İY E-A V R U P A B İR LİĞ İ İLİŞ K İLE R İ

dan Türkiye’ye “ azınlık hakları” dayatılır. Bu

kelimeleri

duyan

devletin

başları

otomatik olarak en azından yarım yüzyıl AB

adaylığı

devletteki

yeniden

yapılanmayı elbette ki önemli ölçüde etkileyecektir.

Ancak adaylık sonrası

hem devletin tepelerinde hem de ilerici kamuoyunda öyle bir hava oluştu ki, sanki herşey bir çırpıda olup üyelik 5-6 yıl

içinde

gerçekleşecektir.

Kimse

A B ’nin kurmayı ve direği Almanya’nın eski iktidar partisinden gelen “ çatlak sesleri” ciddiye almıyor. C D U , ısrarla “ gerçekleşmeyecek bir adım” diyerek yeni tezler üretiyor. Oysa Türkiye’de büyük bir kamuoyu, şu yıllardır nazlı gelin gibi bir türlü bu topraklara uğra­ mayan demokrasinin nihayet geleceğin­ den eminler. Temelsiz beklentileri bir kenara bırakıp, A B adaylığının yeniden yapılanma ile ilişkilerini çözümlemeye çalışalım.

süren ¡mparatorluk’un parçalanma gün­ lerini hatırlarlar. Haksız da sayılmazlar. Batı o dönemde bugünkü gibi Türk halkı için hiç “ demokrasi” filan talep etmemiş, ille de “ azınlıklara hak” talep etmiştir. Bu dayatmaların tarihsel sonuçları bel­ lidir. Bu “ azınlıklar” katliamdan geçiril­ miş, onların

hamisi

pozundakiler bu

katliamları diline dolamaktan öteye git­ memiştir. yöneten

Dünyayı

birkaç

emperyalizm

yüzyıldır

bu

konularda

inanılmaz deneylere ve bilgi birikimine sahiptir. Vahdettin’i İstanbul’da elinin altında tutan İngiltere, Ankara kendini biraz toparlamaya başlayınca,

I920’de

Vahddettin’e “ Kuvva-ı Milliyeciler’e ya­ kın” bir hükümet kurmasını tavsiye et­ miştir. Emperyalizm olağanüstü kıvrak­ tır. Çıkarının olduğu en ince çatlaklara bile sızar. Öcalan’a uzakta iken en sıcak

Avrupa ve Türkiye arasında derin bir

mesajlar yollayanlar, Rom a’da iken iltica

tarihsel bilinçaltı vardır. Kürt Sorunu

hakkını çok gördüler. Öcalan İmralı’da

yükseldikçe ve Avrupa’dan soruna bazı

iken ise bu hak verildi. Bunlar basit

sahiplenmeler ortaya çıktıkça bu tarih­

maskaralıklar

sel bilinçaltı kabarıp yeniden günün bilin­

dünyayı yıllardır böyle yönetiyor. Güç

ci haline gelmiştir. Bugün şovenizm ikti­ dardadır. Daha dün Sevr hortlatılmak

elinde olduğu için esneme yeteneği de fazla. Riskten hemen kaçabilmeyi, gerek­

isteniyor diye, egemenler bağırıp duru­

tiğinde

yordu. Bir “ deprem” oldu sanki herşey

“ Çifte standardı”

değişti. Olayların tarihi ve mevcut güçler

ölçüde hızlı değişir.

değildir;

risk alabilmeyi

emperyalizm

becerebiliyor.

ise baş döndürücü

durumu dikkate alındığında Türkiye’nin

A B ile Türkiye ilişkilerinin arasında

bir türlü bitmek bilmeyen Batılılaşma

bu tarihsel bilinçaltı sürekli çağlayan bir n e h ir gibi ak m ak tad ır. B u g ü n le rd e bu

serüveninde

yeni

bir viraja girildiği

söylenebilir. Ancak bu viraj Batı otoban­

nehrin

larına Türkiye’yi bağlayacak mı? Yoksa bir yerlerde yol karışıp yine ara yollar­

“ Kürt Sorunu” değildir. Nasıl yüzyıl ön­ ce

dan mı yürünecek?

Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte üç

Tü rk

Devleti’nin tarihsel

bilinçaltı

neden kabardı? Tanzimat’tan beri Batı’-

kabarmasının

dünya

dengeleri

tek

nedeni

altüst

imparatorluk daha çöküp

de

olurken

parçalandı,

pek çok yeni ülke sınırı çizildi ise (o

--------------------------------------------- 63 —


— yol zamanlar bu sınırları genellikle İngiltere çizmiştir)

bugün de

dünya yeni

altüstlük içindedir. On onlarca

ülkenin

bir

yıl geçmeden

sınırları

değişti.

Türkiye’nin sınırları Lozan’da çizildi. II. Dünya Savaşı sonrası ittifakları (N A T O ) ile “ güvenlik” altına alındı. O güvenliği sağlayan

dengeler

bugün

yoktur.

Sınırları çizen güç dengeleri değişmiş, buna bağlı olarak sınırlar da değişmekte­ dir. Üstelik bütün kaymalar Türkiye’nin üç köşesinde yaşanmaktadır. Tarihsel bilinçaltı ile günümüzün bu gerçeklikleri birleşince Türk Devleti ister istemez Sevr günlerini hatırlamıştır. Bugün yine dünya paylaşılıyor. Ancak şimdilik bam­ başka üslup ve araçlarla! Devletin başı daha geçenlerde, Kürt

sine yükseltmezler. Bu piyonlar irileşse bile en fazla hantal filler olmaktan öteye gidemez.

Ya

da gitme şansları

çok

zayıftır. A B ’nin dayatmaları sonucunda, Türk Devleti

bu korkularından

vazgeçmek

şöyle dursun, sürekli bu korkuları ile yaşayacaktır. Ö te yandan, Avrupa’nın da kendi korkuları vardır. Osmanlı İmpara­ torluğu o günün dünyasında, en önemli ticaret yollarından

birisinin

üzerinde

“ barbar haraç toplayıcıydı.

I. Dünya

Savaşı’nda Osmanlı, İngiliz-Fransız ekse­ ninden Alman eksenine kayınca bu yol­ larda Almanlar ilerlemeye başladılar. Bu saf değiştirmenin bedelini İngiliz emper­ yalizmi Osmanlı’ya çok ağır ödetti. Şimdi de Türkiye bir biçimde Avrupa’ya

rağ­

Sorunu ile ilgili olarak, konunun kişisel

men bir çekim merkezi olursa, Avrupa’­

haklar ve özgürlükler çerçevesinde ele

nın eski korkuları canlanacaktır. Avrupa

alınması gerektiğini söyleyerek “ öyle grup şeyi filan olmaz” demiştir. “ Azınlık haklan” hala Türk Devleti’nin tüylerini diken diken etmektedir. Bu tarihsel bi­ linç altından Türk Devleti nasıl kurtula­ bilir? Yeniden Osmanlı gibi bir İmpara­ torluk yaratamıyacağına göre, bölgede çekim gücüne sahip bir emperyalist güç olduğu

zaman.

Bunun

hayallerini

II.

kendi elleriyle, yani Birlik’in kasasından akacak kredilerle Türkiye’yi büyütmeyi göze alabilir mi? N e olmuştur da, Lüxemburg’da red­ dedilen Türkiye çok geçmeden Helsin­ ki’de “ aile fotoğrafının” içine alınmıştır? “ Reddedilişten bu yana Türkiye’de anlamlı

bir

değişiklik

olmadı,

Cumhuriyetçiler, özellikle Özal Dönemi’nde epeyce kurdular. Binbir ulus ve kültürün ortasında, “ azınlık haklarından”

değiştiren faktörler nelerdir? Türkiye’­

korkmadan yaşayabilmek için, emper­

nin “ aile fotoğrafına” dahil edilmesinde

yalist dünyanın kuralı budur. Yoksa bu

en büyün etken A B D ’dir. Avrupa Birliği

çeşitlilik

başka

çekim

merkezlerine

açıkça

oysa

Avrupa’nın perspektifinde

bir

değişim oldu.” 17 Avrupa’nın görüşünü

içindeki

bir Türkiye, A B D

açısından

bütünlüğü”

daha fazla tercih edilir. Bu yol çok uzun

bozulabilir. Türkiye açısından bölgede böyle bir güç olabilmek, bütün “ stratejik

olsa da, emperyalizm uzak hedefler belirleyecek hem güce hem de yeteneğe

önem ine”

şimdilik sahiptir. Türkiye A B içine gi­

doğru

çekilerek “ ülkenin

rağmen

orta vadede

bile

oldukça zordur. Dünya satranç oyunun­

rerse Almanya’dan sonra ikinci büyük

da, paylaşım oyununun şahları, kendi

ülke olacaktır. Bu A B D

piyonlarını hiçbir zaman vezirlik seviye­

A B içine İngiltere’den sonra ikinci bir

__ 64

politikalarının


_______________ yeniden yapılanma___ demektir.

lendirilmesi büyük önem taşır. Mevcut

Lüxemburg’da Türkiye’ye A B bu uyarıyı

mali sistem tam bir yozlaşma içindedir.

yapmıştı. A B D dış politikasına bu ölçüde

Devletin yüksek faizle borçlanmasının

güç

tarafından

taşınması

bağlı bir ülke A B içinde Almanya-Fransa

sonucu bütün banka sistemi bayağı tefe­

ekseni açısından sorun olabilirdi. Buna

cilere dönüşmüştür. İkide bir “ banka­

karşılık

A B D ’de

kendi

ların içi boşaltılıyor.” Bankalar birikim­

aktif bir tavır

lerinin çok üstünde “ dostlarına” kredi

almadı. Elbette bu ordu yakın zamanın

açıyorlar. Sonrada batarak yıkıntıyı vergi

işi değildir. Bu konuda Avrupa’nın hiçbir

mahkumlarının

altyapısı yoktur. Üstelik tek başına A B D ’nin silah harcamaları Avrupa’nın

Ancak en önemlisi Ziraat Bankası’nın

toplamından

fazladır. Avrupa, teknik

ile çok içiçe giden bir alandır. Ziraat

yenilenm ede A B D ve Japonya’nın arkasından koştururken bu alana ne

Bankası’da Batı açısından yığınla soru işareti taşımaktadır. Mali sistemin dene­

kadar harcama yapabilecektir? H er şeye

timi ve Türkiye para kaynaklarının A B

rağmen düğmeye basılmıştır. Bu süreç

tarafından yönlendirilmesinde diğer çok

derinleştikçe Avrupa ve A B D arasında pazarlık ve çekişmeler derinleşecektir. Diğer önemli bir neden P K K ’nin yaptığı

önemli konu, O rd u ’dur. Hükümetin her kapısına dayandığında istediğini alan Ordu, A B üyeliği sürecinde bu kolaylık­

stratejik dönüştür. “ T e r ö r ” varken Avrupa Kürt Sorunu üzerinden politika yapma şansına sahip değildi. Tü rk

larını yitirm ekle yüzyüze gelecektir. A B ’yi ve Türk Devleti’ni en çok zorla­ yacak konu budur. “ Helsinki aile fotoğ-

ordusunu

A vrupa’nın

kurmasına

sırtına

bırakıyorlar.

durumudur. Tarım her zaman politika

Devleti kestirmeden konuyu kapatıyor­

rafı” ndan sonra Financial Times, “ daha

du. Şimdi hem Türk Devieti’nin böyle bir gerekçesi kalmamıştır hem de

Tü rkler

Avrupa açısından zemin politik manev­ ralar için belli ölçüde yumuşama yoluna girmiştir. Bu noktada Avrupa, Türkiye

den vazgeçmek anlamına geldiğinin far­ kında değiller” değerlendirmesini yap­ mıştı. Burada konu gelip O rd u ’nun

üzerindeki

imtiyazlı

kendi politik etkisini artır­

A B ’yi

anlayamadılar.

Onun

kendi egemenlik haklarının bir bölümün­

konumunun

ne

olacağına

mak için aday çengeline Türkiye’yi tak­

dayanmaktadır. Ve bu konunun bölge

mayı tercih etmiştir. Türkiye’nin bölge­ de artan önemi böyle kısmi bir kuşatma­

alındığında kolay bir çözümü yoktur.

yı gerekli kılmıştır. Bu uzun yol sırasında Avrupa Türki­ ye’yi hangi noktalarda zorlayacaktır?

dengeleri ve ülke içi dengeler dikkate İkinci konu, tarım sektörüdür. Şu anda Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı kırlarda yaşamaktadır. “ Tarım sübvan­

Ekonomi alanında başlıca iki nokta

siyonları” hem Avrupa içinde hem de

vardır. Birisi mali sistemdir; diğeri tarım

A B D ile Avrupa arasında büyük bir çe­

sektörüdür. Türkiye eğer A B ’ye ciddi

kişme konusudur. Cumhuriyet kapitaliz­

aday olursa en önemli konu Birlik’in

mi yetmiş yılda kır nüfusunun ancak

bütçesinden alacağı bazı “ yardımlardır” . Bu nedenle Türkiye’deki para akışı ve

% 2 0 ’sini eritebilmiştir. Ucuz Avrupa tarım ürünleri T ü rkiye’ye akmaya

dışarıdan Türkiye’ye akan paranın yön­

başlarsa,

nasıl bir süreç yaşanacağını


— yol kestirmek oldukça zordur. Türkiye’deki

bilgiyi sentezleştirme ve strateji kurma

işsizler ordusu zaten Avrupa’yı ürküt­

yeteneğine sahiptir. Cum huriyet’in en

mektedir. Oysa A B sürecinde ilerleyiş

eski ve tek “ düşünce tankı” O rd u ’dur.

bu orduyu

Bu

kaçınılmazca büyütecektir.

tekelini

kıskançlıkla

koruyor.

Bu büyüme A B ’nin yolunu daha yokuşlu

Sivillerin ağzına laf vermiyor. Güçlü is­

hale getirecektir. Mali sistemin “ refor­

tihbaratıyla sivil politikaya amaçlı bilgiler

mu” , O rdu kaynaklarının kısılması hariç

aktararak

daha radikal tedbirlerle çözümlenebilir.

O rd u ’nun bu ölçüde imtiyazlı kalmasının

Bu çözümün sermaye grupları içinde bir dönemin “ Anadolu kaplanları” aleyhine

zaman bir ateş çemberi olmasıdır. Yeni

yönlendirm e

yapabiliyor.

diğer bir nedeni elbetteki bölgenin her

olacağı açıktır. Ancak Türkiye kırların­

dünya dengelerinde bu çemberde daha

daki sorunun çözümü uzun yılları gerek­

çok ateş yanacağına göre A B ’nin bu “ en

tiriyor. A B yolu bu anlamda oldukça

hassas” konuda işi oldukça zordur. Bu

uzun ve yokuşlu bir yoldur.

konunun “ demokratikleşme” ile bağlan­

A B ’nin iç politikada Türkiye’yi en

tısı nedir? Türk burjuvazisi ve sivil siya­

çok zorlayacağı konu “ demokratikleşme” dir. Ancak koklayana göre

seti yeterince demokratik de sorun O rd u ’nun politikaya müdahalesini sınır­

nedir?

layarak mı çözülebilecektir? Türkiye’de

Türkiye siyasal sisteminin daha liberal­

yaşayanlar bunun böyle olmadığını bilir­

leştirilmesi ve O rd u ’nun etkilerinin sınırlandırılmasıdır. “ Yakın gelecekteki

ler. Bugünkü batı demokrasisi büyük

değişen şu “ demokratikleşme”

en hassas konu, Türk Ordusu’nun iç ve

ölçüde işçi sınıfı ve çalışan kitlelerin bur­ juvaziye karşı mücadelesinden çıkmıştır.

dış politikaya devamlı müdahalesi ola­ caktır.” 18 Evet en hassas konu budur.

Yoksa burjuvazinin feodalizme karşı verdiği mücadele onun bencil ve dar

Cılız

sınıf çıkarları ile sınırlı kalmıştı. Cumhu­

T ü rk

ellerinde

burjuvazisi

semirmiş

ve

devletçiliğin büyümüştür.

Neden hala, burjuvazi ve devlet-ordu

riyet topraklarında

iki

mücadele

de

derinlik kazanacak ölçüde yaşanmadı.

arasındaki ilişkiler biraz olsun “ batılılaşa-

Batı

mamıştır” ? Olayın derin tarihi köklerine yeniden değinmeyelim. Bu çerçeve bilinç ve davranışları hala kuşatmaya de­

topraklarında kendisine bir özgürlük alanı istiyor. Dem okratikleşm enin

bu

söylemleri

Avrupa’dan görünüşü böyledir. Batı’nın

vam ediyor. Ancak bundan öteye başka

ayaklarına

nedenler de vardır. Burjuvaziyi büyüten

Ülkeleri

devletçilik en az onun kadar O rd u ’yu da

farklıdır. Oralarda sosyalizm yıkıldıktan

büyütmüştür. Ordu, bugün O Y A K ve

sonra

kapanan

ile

C um huriyet

Doğu

Avrupa

ile Türkiye’nin konumu çok ayakta

sağlam

hiçbir

kurum

O R K O ’larıyla dev bir finans ve sanayi

kalmamıştır.

kurumudur. Türkiye’de hiçbir zaman özelleştirilem eyecek en iri K İT ’dir. O rdu aynı zamanda dev gibi kendi

şekli verme şansına sahiptir. Türkiye’de ise kurumsal gücünü siyaset yaparak

ekonomisine sahiptir. Bütün bunlardan

ordu vardır. Böyle bir ülkede Batı poli­

öteye

zaman

tikaları için bazen yeterli manevra alanı

beceremediği bilgi toplama (istihbarat),

kalmamaktadır. Özetle Batı, Türkiye iç

_ _ 66

sivil

siyasetin

hiçbir

Batı bu ülkelere istediği

büyüten yılların geleneğine

sahip bir


________________yeniden yapılanma___ ve dış politikasına daha dakik müdahale

hızına da bağlıdır. A B D ’nin stratejisi ise

edebilmek için, yani kendisi için özgür­

bu çekirdeği sürekli yumuşatma yönün­ dedir. Rusya ve Ç in’in Batı üzerinde

lük istiyor. Bunu yüzelli yıldır istiyor. Batı zaman zaman bu ülkede çok özgür

yaratacağı gerilim ise A B ve A B D poli­

de oldu. Ancak bu yoldan bu topraklara özgürlük gelmedi. Gelemez de!

tikalarındaki nüansların artması yönünde bir etki yapabilir. İki dünya savaşı kıta

A B ’nin Türkiye’yi en çok zorlayacağı

Avrupa’sında yaşandı. Avrupa, Sovyetler

alanlardan birisi şüphesiz ki dış politika

Dönem i’nden beri Doğu’ya hep yumu­

alanıdır.

doğrudan

burun

şak yaklaşmıştır. A B D ’nin bu konudaki

buruna geldiği alandır. Bilinen

Kıbrıs,

manevra alanı daha geniştir.

Çıkarların

Ege sorunlarına değinmeyelim. Çekiş­

Türkiye’nin A B adaylığının bugünkü

menin ekseni önemlidir. A B 21. yüzyılın ilk on yılında önemli adımlar atmaya

dünya dengelerindeki anlamı yeterince açıktır. A B kendi dış politika çıkarlarına

hazırlanıyor.

Türkiye’yi adaylık çengeli ile bağlama

Bunların

birisi

Avrupa

parasıdır, diğeri Avrupa ordusudur. Bu

amacındadır. Adaylık süreci Avrupa için,

adımlar kaçınılmaz biçimde A B ile A B D

Türkiye’nin Avrupa politikalarına ters

arasındaki gerilimi yükseltecektir. Egemen dünya parası olan dolara önem­ li bir rakip çıkacaktır. Böyle bir gelişim

gelen noktalarını törpüleme sürecidir.

dünya finans ve ticaret yollarını etkileye­ cektir. Avrupa ordusu aslında belli bir

bugünkü haliyle buna A B ’nin gücü yet­ mez. Dolayısı ile bu salıncakta, Türkiye

yanı

düşmez ya da düşürülmezse, epeyce

ile Avrupa

parasının

başarısına

Bu ABD-Türkiye-İsrail ekseninin etkisiz­ leştirilmesi anlamına geliyor. Ancak

bağlıdır. Bu konuda gelişmeler olursa

uzun zaman sallanacaktır. Bütün bunlar­

dünyadaki bazı stratejik ağırlıklar değişe­ bilir. Bunların hepsi A B yolundaki Türkiye’yi fazlası ile etkileyecektir. İki kutup arasındaki gerilim arttıkça A B yol­ culuğu da virajlı yollara sapabilir.

dan sonra yeniden yapılanma sürecinde

Bu noktada A B ’nin genişleme strate­

A B ’nin etkilerine gelirsek, bu etki T ü rkiye’de bazı vitrin düzenleme­ lerinden öteye geçemez. A B ’nin bölge (Kafkaslar ve Ortadoğu) politikalarında­ ki ağırlığı artarsa Türkiye

üzerindeki

jisine değinmek gerekiyor. Aday üye­

etkisi de biraz daha derinleşebilir. Ancak

lerin nüfus toplamı mevcut A B toplam nüfusunun %40’ına varmaktadır. Böyle büyük bir genişleme stratejisi ancak A B çekirdeğini güçlendirerek mümkündür. Oysa bugün çekirdekte İngiltere, henüz

Avrupa, hemen yakınındaki Balkanlar’ın altından kalkamadı, Kafkasya ve O rta ­ doğu’da etkinlik kurabilmesi dünyadaki dengelerin yeni bir altüst oluşu anlamına gelir. Böyle bir gelişme henüz görülmü­

para birliğinin dışındadır. Kosova Savaşı

yor.

Bugünün gerçeklerinden

baktığı­

uzayınca Brüksel’de her kafadan bir ses

mızda, ABD-İsrail-Türkiye ekseni, A vru ­

çıkmaya başlamıştır. Harekatı yürüten

pa ekseninden daha ağır basıyor. Yeni

NATO

Dünya Düzeni’nde madem ki güçler konuşuyor, boş beklentiler eninde

komutanları bu duruma isyan

ettiler. Dolayısı ile T ü rk iye ’nin A B üyeliği sadece kendi hızına bağlı değil,

sonunda bu güçler gerçekliğinin duvar­

aynı zamanda A B çekirdeğinin güçlenme

larına çarpmak zorundadır.

--------------------------------------------- 67 —


— yol

SONUÇ

atarak, en diplerden en yukarılara tır­ mandı. bir

İşçi hareketine düzen faşist darbeler­

döneme giriliyor. Dünyanın ve Türkiye’­

le cevap verdi. Bugün yükselen geliş­

nin iç dengeleri böyle bir dönüm nok­

melere nasıl cevaplar verilecek? Derin

tasını

devlet derin derin bunu düşünüyor. Dünyada ve Türkiye’de artık sosyalizm

C um huriyet

yarattı.

tarihinde

Ancak

yeni

Türkiye

daha

sürecin başındadır. Ve gelişmeler tama­ men güçlerin

durumuna göre eğrilip

“ tehdidi” yok.

Politika egemenler ve

şekil alacaktır. Türk Devleti 20. yüzyılın

halklar açısından hangi kulvarlarda aka­

son yılında iki şeye çok sevindi. Yılın

cak? Hangi parolaları yüklenecek? Hangi

başlarında Öcalan’ın Türkiye’ye teslim

renklere girecek?

edilmesi tam bir bayram havası yarattı.

Egemen siyasal eğilim kendini nasıl

Yılın sonunda ise Türkiye A B adaylığına kabul edildi. Bu da Meşrutiyet şenlikleri­

bir eksene oturtacak? Bunun belli ölçü­ lerde ipuçları ortaya çıkmıştır. Dünyada

ni anımsatan bir heyecan yarattı. Ancak gerçekler insafsızdır. Yeni yüzyılın ilk

bir globalizm rüzgarı esiyor. Bazen hızı kesilse de bu rüzgar esmeye devam ede­

günlerinde politik hava yeniden gerildi

cek. Bu kavram, batı kapitalist anayurt­

ve Öcalan konusunda geçici bir karar

ları

alındı.

tekniği, sermaye akışı ile dünyanın yaban

Bütün

bu sallantıları

yaratan

açısından

artık

sadece

malları,

sorunların derinliğine çözümlenmeme-

bölgelerini fethetme değil, tüm kültür­

sidir. Cum huriyet eski siyasal ve sosyal kalıpları ile devam edemiyor. Cumhuriyet’in etrafındaki dünya da eski dünya değil. İç politika eksenleri açısından ya­ kın dönem hangi işaretleri vermektedir?

leri, “ farklılıkları koruyalım” ve “ insan hakları” parolaları altında Batı standart­ larına uyumlandırma savaşıdır. Dünyanın bu yeni paylaşımında emperyalizm eski yollarını istese de tekrarlayamaz. Silahı

C um hu riyet’in

ilk

dönemi

bütün

ve tekniği

elinden

sosyal ve sınıfsal ilişkilerin bir potada

teknik ve üretim

tutulması

sömürüsünü

oldu.

Ardından

gelen

bırakmadan, yeni biçimleri üzerinden

sürdürebilmesi

için geri

dönemde bir potada tutulmaya çalışılan sosyal ve sınıfsal gerçeklerin güneşin

ülke toplum yapıları bu tekniğin ve onun gerektirdiği üretim ve mali sistemlerle

altındaki yerini aldığı günler yaşandı. Cum huriyet tarihinde örtülen, hatta

belli bir uyuma girebilmelidir. Globalizm bunu zorluyor. Ö te yandan, bu büyük

yerin yedi kat altına gömüldüğü sanılan

anafora karşı küçük küçük karşı anafor­

tüm gerçekler olayların zoru ile topra­

lar oluşuyor. Dünyada yeni bir milli­

ğın üstüne çıktı. A rtık eski konumlarına

yetçilik gelişiyor. Globalizmin dünyayı

geriletilmeleri mümkün değildir. Hesap­ lar buna göre yapılacak. Sosyalizmin

cennete çevirmeyeceği anlaşıldıkça bu akımların güçlenme şansı vardır.

güçlü bir sistem olarak varolduğu gün­

Rusya’da Putin, “ kolektif milliyetçilik”

lerde taşan, artık bir kapta durmayan

parolasını attı. “ Devletin güçlü ve belir­

sınıf ilişkileri o günlerin etkileri ile işçi

leyici” olmasını savunuyor. Fukuyama’-

sınıfını devrimci bir mücadeleye çekti.

nın hayalleri çoktan yerle bir oldu. Daha

Ardından Kürt Hareketi önemli adımlar

da öteye, dünyayı bütünleştirme iddi-

__ 68


______ ________ yeniden yapılanma___ asındaki globalizmin aksine parçalanma­ ları derinleştiriyor.

“ 12 Eylül ekonomik gelişimin mantığı açısından demokratik devrimin alanını

21. yüzyıla ve Cum huriyet’in yeni bir

daraltırken siyasi olarak devrim güçleri­

dönemine Türkiye’nin miliyetçi-şoven

ni iyice yaygınlaştırmıştır. Devrim güç­

bir koalisyonla girmesi ne kadar rast­

lerinin örgütlü ve etkili her darbesi yay­

lantıdır? O rtam bir yanıyla 20. yüzyıl

gınlaşan sosyal ve sınıfsal gerilimi dev­

başlarını

rimci bir enerjiye dönüştürebilecektir.

hatırlatıyor. Avrupa,

hergün

Türkiye’ye yeni şartlar öne sürüyor;

Günümüz gelişmeleri açısından bu

içeride ise “ dış mihraklı güçler ülkeyi bölmek istiyor.” Sancılı A B süreci bu

genel doğruya eskisinden biraz farklı yaklaşmak durumundayız. Dem okratik

gerilimi

görünüyor.

devrim güçlerinin siyasi olarak yaygınlaş­

Hergün Türkiye’nin sınırlarının tartışıldı­

masına karşılık, Kürdistan dışında güçlü

artırm aya

aday

ğı bir dünyada, egemen siyasetin yeni­

bir örgütlülüğe sahip olmamaları devri­

den şekillenmesinde milliyetçiliğin “ kat­ kıları” fazlalaşabilir. Politik hamaset biçi­ minde de olsa, Öcalan konusunda orta­ lığı yeniden “ vatan-millet” çığlıkları kap­

min bazı önemli taleplerinin cansız ve solgun biçimde burjuva partilerinin ellerine düşmesi sonucunu doğurabilir. Böyle bir gelişim mümkündür. Fakat bu

ladı. Koalisyonun

üç partisi bir denge

bulmaya çalışıyor. D Y P ve FP ise işi uç

hiçbir zaman taleplerin gerçekleşeceği anlamına gelmez.

noktalara kadar götürmekten geri dur­

Böyle bir süreç sınıf mücadelesini

madılar. Bu partilerin ortamında yeni­ den yapılanmaya gidilecektir. Belli ki globalizmin tersine anaforları Türk ege­ men siyasetinde de yaşanacaktır.

aşırıca dolaylandıracağı için toplumsal çürüm elere neden olabilir. Sancılı, dolambaçlı yollardan tanınmaz hale getirilecek taleplerle devrim enerjisi emilebilirse mücadelenin önünde bam­ başka bir dönem açılacaktır. Çürüm ele­

Ö te yandan, ilerici kesimlerin önem­ li bir bölümü bu tablo karşısında tıpkı 20.yüzyıl başlarındaki gibi kötünün iyisi­

rin zayıf düşüreceği vücudun ayağa kalk­

ni seçme alın yazısından kopuşmuş gö­

ması zaman ve yeni yöntem ler gerekti­

rünmüyor. Avrupa Birliği hayallerinin en

recektir.

önemli siyasal etkisi düzene karşı tepki­ leri düzenin derin kanallarına çekme­ sidir. Halk güçleri böyle bir ortamda kendi bağımsız çizgilerini geliştirdikleri

Yaşadığımız günlerde devrimci güç­ ler, Türkiye’nin böyle bir yol kavşağına geldiğini kavramak, süreci dolaylandırılmış değil, doğrudan sınıf mücadelesi ze­

ölçüde büyüme şansına sahip olabilirler.

minine yükseltmenin kelimenin tam an­

Rüzgarı kendimiz yaratmazsak Avrupa’­

lamıyla tarihi bir görev olduğu bilinciyle

nın globalizm rüzgarı ile demokrasinin

davranmalıdır.” 18

yelkenleri şişmez. Sözümüzü İnönü-Demirel koalisyo­ nunun yarattığı “ değişim” rüzgarının estiği günlerde yaptığımız bir tesbitle bitirelim.

69 —


— yol------------------------------------------

DİPNOTLAR 1- Milliyet, 26.12.1999 2-

Milliyet, 26.12.1999

3-

Sina Akşin, “Jön T ü rk ler ve İttihat ve

Terakki” 4-

Tevfik Çavdar, “ Türkiye’nin

Dem okrasi Tarihi” 5-

K.Yılmaz, “ Köylülük”

6-

Tevfik Çavdar, a.y.

7-

Şerif Mardin, “Jön Türklerin Siyasi

Fikirleri” 8-

Taha Akyol, “ Medine’den Lozan’a”

9- Tevfik Çavdar, “ Türkiye’de Liberalizm” 10-

Tevfik Çavdar, a.y.

I2-Tevfik Çavdar, “ Türkiye’nin Dem okrasi Tarihi” 12-

lrvin Schick-E.Tonak “ Geçiş

Sürecinde Türkiye” 13-

Milliyet, 7.1.2000

14-

Tom Hundly, “ T urkey in U p ro ar

O v e r False Sheep-Gut A larm ” 15-

Alan Makovsky, “ SAIS R eview ” ,

Bahar 99 16-

W illiam -Kunzweiler, “ Strategic

R eview ” ,Yaz 98 17-

Tom Hundly, a.y.

18-

The W ashington Post, “ Turkey

Pledges T o M eet EU T erm s” 19-

_

70

M.Yılmazer,Yol, Ağustos 93


M. Sinan

KÜRESELLEŞME VE RESTORASYON BAĞLAMINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ G İR İŞ

inanılmaz

oranda

bulanıklaştırmıştır.

dönemde

Siyasal söylemler ekonomik altyapıdan bağımsızlaştırıldıkça havada uçuşan tra­

aşamadan

jikomik lafebeliklerine dönüşmektedir.

geçiyor? Sosyalizmin yaşadığı yenilginin

Siyasal gelişmelerin sınırları ise kesinlik­

İçinde Türkiye

bulunduğumuz kapitalizmi

hangi

üzerinden tam on yıl geçti. Türkiye

le ekonomik altyapının durumu ile çizil­

finans kapitalinin

1980’lerde başlattığı

mektedir. Türkiye ekonomisinin varolan

sürecin, dünya koşullarındaki yeni geliş­ melerle de sentezleşerek ülke altya­

durumu ise faşizmin finans kapital açısın­ dan salt bir siyasal tercih değil -ki zaten

pısında kimi dönüşümler yarattığı orta­

böyle

dadır.

zamanda

III.

D önem ’in hareket tarzını

birşey

mümkün

hedeflere bir

değildir- aynı

ulaşabilmek

zorunluluk

için

belirleyen en önemli faktörleri bu dönü­

kaçınılmaz

şümlerde aramak gerekmektedir. Sınıf­

ortaya koymaktadır. Türkiye’yi haliha­

olduğunu

lar arası ilişkiler değişen koşullarla bir­ likte yeni biçimler kazanmaktadır. T ü r­ kiye kapitalizminin dünya emperyalist sistemi içerisindeki rolü, ekonom ik

zırda temsil eden en belirgin nitelik sınıf­ sal çelişkilerin gerginliğidir. Varolan poli­ tik ortamın bu durumu tam olarak yan­ sıtmıyor oluşu bu gerçeği kesinlikle

anlamda da önemli dönüşümleri dayat­

ortadan kaldırmaz. Ülke açık bir biçim­

maktadır. Son süreçte, özellikle de 1999

de ikiye bölünmüştür ve bölünme her

yılında yaşanan gelişmeler Türkiye’nin

geçen gün hızlanmakta, toplumda yaşa­

dünya emperyalist sistemi içerisindeki

yan her birey bu parçalanmadan nasibini

rolünü daha da belirginleştirmiştir. Sistemin tepesindeki A B D ile kurulan

almaktadır. İlk Türkiye ortalama 40.000$ gelir seviyesine sahip ve aşırı tüketen Türkiye’dir. İkinci Türkiye ise sistemin

derin siyasal bağlar ve belki de dünyanın en kritik bölgesi olan KafkasyaOrtadoğu-Balkanlar üçgeninin m erke­

attığı, yoksul, Afrikalı’laşan Türkiye’dir.

zindeki coğrafi konum Türkiye’yi em­

Gelecek politik ortam bu iki Türkiye’nin

öğüttüğü ve posa olarak bir kenara

peryalist pazarlıkların merkezi noktala­

çatışmalarının

rından biri haline getirmektedir.

Sosyal devlet uygulamalarının bir bir

Bugün ekonomik altyapıyı anlamlandırabilmek geçmişe göre çok daha bü­ yük bir önem taşımaktadır. Çünkü son

bir

ürünü

olacaktır.

ortadan kaldırılması bu gerilimi daha da büyütmektedir. Liberalizmin

“ devlet

ekonominin

süreçte yaşanan tartışmalar, özellikle de

dışına!” propagandası Türkiye tarihinde

A B ’ye üyelik, demokrasi, küreselleşme,

belki de hiçbir zaman bu oranda alıcı

insan hakları bağlamında olanlar kafaları

bulmamıştı.

Fakat

bu

süreçte

dahi

--------------------------------------------- 71 —


— yol gelenek

bozulmamıştır.

ekonom ik

faaliyetleri,

açısından

nüfusun hala önemli bir kısmı -ki yak­ laşık %40 seviyesindedir- kırlarda yaşa­ maya ve tarım-hayvancılık ile uğraşmaya

İç

devam etmektedir.

adı

önemli

dir. Emperyalist Batı ülkelerinin tersine

sermaye

faizi

en

ve

kapital

birikim aracı olmaya devam etmektedir. borç

hala

D evlet

finans

verilen

manivela

aracılığıyla finans kapitale büyük oranda

Fakat tarımın ülke ekonomisi içinde­

bir sermaye aktarımı gerçekleştirilmek-

ki etkinliği önemli oranlarda azalmıştır.

tedir. M arx’ın ilkel sermaye birikimini

Tarımın

andıran bu yöntemle toplumun geniş

I970’de %30.7

emekçi yığınları tam anlamıyla mülksü-

olmuş, 1996’de ise % 14 .1’e kadar geri­

zleştirilip

yoksullaştırılırken

devlet

ülke

G S M H ’sindeki iken

oranı

I980’de %24.2

lemiştir. 1 1998’de ise % I 3.1 olmuştur.

aracılığı ile finans kapitale dev kaynaklar

Sektörün

aktarılmaktadır. 2000 bütçesinde, topla­

arasında %l . 3 iken 1990-97 arasında ise

nan vergilerin -ki önemli kısmı gelir ver­ gisi ve dolaylı vergiler olarak emekçiler

%1.2’ye düşmüştür. Bu oran hem orta­ lama büyüme hızının hem de nüfus artış

tarafından

hızının altında kalmıştır.

karşılanmaktadır- % 8 8 ’inin

büyüme

hızı

da

1980-90

Oysa tarım

borç faiz ödemelerine ayrılması öngö­

1980 öncesinde ortalama %3.6 oranında

rülmektedir. Yine son bankalar operasy­

büyüyebiliyordu. 2

onu ile sermayeye peşkeş çekilen mik­ tar, IM F’den birkaç yıl içinde alınacak krediden daha büyük bir miktarı tut­ maktadır. Böylesi bir sermaye birikimi ile ne

Tarım,

küreselleşme

politikalarının

en alçakça vurduğu sektörlerden biridir. Dünya emperyalist m e rk e z le ri arasında­ ki en şiddetli ticaret savaşlarının alanı olan tarım, sözkonusu

azgelişmiş ülke­

amaçlanmaktadır? Emperyalizmin Türki­

ler olduğunda her türlü serbestleştir­

ye ’ye

sürecinin ilişkisi ne düzeydedir? Bu yazı­

meye maruz kalmaya zorlanıyor. Gen teknolojilerinin ve diğer tarımsal tekno­

da ülke ekonomisinin

kalem­

lojilerin emperyalist merkezlerde büyük

lerinde son yıllarda ortaya çıkan geliş­

bir hızla gelişmesine koşut olarak bu ülkelerde tarımsal verimlilik büyük bir hızla artarken, artık azgelişmiş ülkeleri

biçtiği

misyon

ile bu aktarım önemli

meler incelenirken bu konuda da kimi sonuçlara ulaşılmaya çalışılacaktır.

kendi gıda ihtiyaçlarını karşılayacakları

I. TEM EL SEK TÖ R LER A Ç IS IN D A N E K O N O M İK G ELİŞM ELER İN İN CELEN M ESİ 1.1 TA R IM

hammadde üreten ülkeler olarak değil de tarımsal

ürün

fazlalarına açılacak

pazarlar olarak görmek istiyorlar. Bu gelişme azgelişmiş ülke devletlerinin kendi tarım sektörlerine yönelik destek­ lerini

kısmalarına yol

açıyor. A yrıca

1930’ların, 40’ların

gümrük duvarları da etkisizleştiriliyor. Böylece azgelişmiş ülkelerin tarımsal

tarım ülkesi değildir. Fakat tarım hala

altyapısı tarumar ediliyor. Aynen ülke­

Türkiye

artık

Türkiye toplumu açısından en kilit sek­

mizde yaşandığı gibi. Bugün Türkiye kimi

törlerden biri olmaya devam etmekte­

geleneksel

__ 72

ürünlerinde

dahi

-buğday,


________________türkiye ekonomisi____ şeker,

pirinç

gibi- ithalatçı

düşürülmüştür.

Kendi

duruma

işçileştirilmek üzere şehirlere çekilmek­

kendine yeten

te, bunun dışında tarımsal nüfus unutul­

ülke olmakla övünen Türkiye, finans

maktadır. Şehirlere gelip işsiz kalarak,

kapitalin işbirlikçi politikaları

varoşlarda

sonucun­

da açlığın yaygınlaşacağı bir ülke olma

patlayıcı

madde

haline

durumuna ilerlemektedir. Sanayi Devri­

gelebilecek kesimler kırlarda kış uyku­ sunda tutulmaktadır. Kırsal nüfusun

mi sonrasında

politik karakterinin geleneksel

kapitalist merkezlerin,

olarak

azgelişmiş ülkelerin sanayi altyapılarını

muhafazakar ve tepkisiz oluşu finans

ortadan kaldırmaları gibi bugünde gene­ tik devrimi sonrasında yine azgelişmiş

güçlendirmektedir.

ülkelerin tarımsal altyapısı büyük bir tehdit altındadır.

kapitalin

bu tercihinin

gerekçelerini

Fakat Türkiye kırlarındaki sefaletin şiddeti son süreçte önemli oranda art­

Türkiye tarımında verimlilik inanıl­

mıştır. Köylü, her geçen gün daha büyük

maz oranda düşüktür. Tarımda çalışan başına ortalama katma değer I208$’dan

sıkıntıların içine düşmektedir. Özellikle tarım ürünleri ithalatının hızla artması,

(1979-1981) I 168$’a (1994-96) inmiş­ tir. Oysa aynı değerler Fransa’da

tarımsal girdi fiyatlarındaki aşırı artışlar

I3.700$’dan 30.000$’a çıkmıştır, yani

altında

Türkiye’de tarımda kişi başına düşen

ekonomik durumunu son yıllarda önem­

katma değer Fransa’dakinin %8.8’inden %3.9’una düşmüştür. 3 Tabii bu durumu köylünün suçu olarak görmek büyük bir yanlış olur. Bir kere ülkede ciddi bir

li oranlarda bozmuştur. Bu durum T ü r­ kiye kırlarının geleneksel siyasal tercihi olan merkez sağdan radikal sağa kay­

tarım

olan Ege’de dahi son seçimlerde hem FP

ülke

reformunun gelişmemiş olması, sanayinin

oranda

fazla nüfusu

istihdam

tarımdaki

emecek

yaratam ıyor

küçük topraklı

oluşu

ve devletin alım fiyatlarının enflasyon arttırılması

küçük

köylünün

masına yol açmıştır. Merkez sağın kalesi hem de M H P oylarını merkez sağ aley­ hine artırmıştır.

köylülüğün

Ayrıca kırların durumu önümüzdeki

yaygınlığını ortadan kaldıramamaktadır.

süreçte daha da bozulacak gibi görün­ mektedir. IMF ile yapılan stand-by anlaş­

Kişi başına ekilen alan 0.57 hektardan (19789-81) 0.40 hektara (1994-96)

masının en büyük darbeyi vuracağı ke­

düşmüştür. Tarımsal sanayinin yeteri kadar gelişemiyor oluşu, tarımsal kredi­

simlerden birinin de küçük köylülük ola­ cağı muhakkaktır. Bu durum IM F’ye su­

lerin yetersizliği ve tefeci zulmü köylüyü

nulan niyet mektubunda -siz Düyun-u

kullandığı teknikleri geliştirebilmekten

Umumiye anlaşması ya da kölelik sözleş­ mesi olarak da okuyabilirsiniz- açıkça

alıkoymaktadır. Tarımsal girdilerin fiyat­ larının yüksekliği yeterli kalitede gübre, tohum gibi temel girdilerin bilmesini engellemektedir.

kullanıla­

Finans kapital Türkiye kırlarını ucuz işgücü

rezervi

olarak

belirtilmektedir: “ Halihazırda uygulan­ makta olan tarımsal destekleme poli­ tikaları fakir çiftçilere destek sağlamanın en düşük maliyetli yöntemi değildir” .

görmektedir.

A B D , G M S kredileri denilen çok düşük

Önemli atılım dönemlerinde 1960’larve

faizli, çok uzun vadeli kredilerle ihracatı­

1980’ler gibi tarımsal nüfusun bir kısmı

nı destekliyor, A B çiftçi başına 6100$ ------------------------------

73 —


— yol mali destek sağlıyorken, Türkiye niyet

da güçlenmesi olasılığı geçmiş dönem-

mektubu ile birlikte IM F’ye tarımsal des­

lerdekine göre önümüzdeki süreçlerde

teklemeleri tamamen ortadan kaldırma­

daha da artacaktır.

yı taahhüt etmektedir.” Reform progra­ mımızın

orta

vadeli

amacı

varolan

destekleme politikalarını safhalar halin­

1.2 S A N A Y İ

de ortadan kaldırm ak....” 4 Yine hazır­ Türkiye sanayileşmiş bir ülke midir?

lanan tarımsal reform aynı sosyal güven­ lik reformu gibi-taslağında ise tarımsal

Bu soruya vereceğimiz cevap, sanayi­

desteklem elere

yapılacak

leşmeden ne anladığımıza bağlıdır. Eğer

aktarımın, bütçenin % 3 ’ünü aşmayacağı

bir ülkenin ihracatının büyük kısmının

ifade edilmektedir. Oysa 2000 bütçe­

sanayi ürünlerinden oluşması o ülkenin

sinin

büyük

sanayileşmiş olabilmesi için yeterli kabul

bankaya iç borç faiz ödemesi olarak

ediliyorsa o zaman Türkiye sanayileşmiş

% 4 5 ’i

bütçeden

rahatlıkla

ayrılabilmektedir.

birkaç

Milyonlarca

küçük

bir ülke olarak kabul edilebilir. Özal’ın

köylü aleyhine gerçekleştirilen bu siyasal

şişine şişine “ Türkiye artık bir tarım

tercih, finans kapitale yönelik gerçek­

ülkesi

leştirilen sermaye aktarımının kaynak­

catımızın

larından birini ortaya koymaktadır.

lerinden oluşuyor” diye yaptığı konuş­

Eğer IMF patentli tarım reformu ha­ yata geçirilirse bu kırların yeniden büyük bir dalga halinde kentlere göçe başlaya­

malar hala hatırlarımızdadır. Oysa eğer bir ülkenin sanayileşmesini, endüs­ trisinin kendi imkan ve ihtiyaçlarına göre şekillenmesi, kendi teknolojisini ve üre­

cağı anlamına gelir ki bu da kentlerdeki işsizliğin varolan durumun bile çok çok ötesine K ırlar

ulaşması sonucunu bu

Türkiye

politikalarla haline

doğurur.

neredeyse

3.

dönüştürülmektedir.

Türkiye kırları neredeyse 1000 yıllık geleneğini bir yana bırakarak önü­ müzdeki yıllarda oldukça hareketli bir döneme girebilir. Kürt küçük köylüleri kendilerini tarihin sahnesine kendi y o r­ damlarınca koydular. Türk küçük köylü­

tim

değildir, sanayi ülkesidir, ihra­ şu

araçlarını

kadarı

sanayi

kendisinin

mamul­

üretebilecek

seviyeye ulaşması, dış ülkelere teknolo­ jik bağımlılıktan

kurtulabilmesi

anlıyorsak o zaman leşmemiş

olarak

Türkiye

sanayi­

bir ülkedir. Zaten

varolan

emperyalist ilişkiler ağı içerisinde her­ hangi bir azgelişmiş ülkenin böylesi bir hatta ilerleyebilmesi pek mümkün de değildir.

Son

yıllarda

neredeyse

bir

efsane haline getirilen Asya Kaplanları

sünün ise kendisini hangi zeminde ortaya koyacağını önümüzdeki süreçte

da aslında bize benzer ucuz emek cen­

göreceğiz. Fakat şurasını kesin olarak

ları da 97 Asya kriziyle ortaya çıkmıştır.

netleridir. Zaten ne kadar kaplan olduk­

söyleyebiliriz ki Türkiye kırlarında yaşa­

Bu söylenenler azgelişmiş ülkelerin

nan çelişkiler önümüzdeki süreçte daha

sanayi üretimlerinde herhangi bir deği­

da büyüyecektir. Politikleşmenin hangi

şiklik ortaya çıkmasının imkansız oldu­

yöne doğru olacağı birçok farklı etkenin

ğunu söylemek anlamına gelmiyor. Tam

etkileşimi ile belirlenecektir fakat her

tersine

türlü radikal hareketin Türkiye kırların­

mantık çerçevesi

__ 74

emperyalist

ilişkilerin

içerisinde

kendi

gelişmiş


_______________ türkiye ekonomisi___ ülkelerin

kendi

azgelişmiş

eskimiş endüstrilerini ve

lerinde istihdam edilmektedir. Üretilen

buraların ucuz emek olanaklarından fay­

katma değer açısından bakıldığında ise

dalanmaları

ülkelere

aktarmaları

%40’ı dokuma ve giyim eşyası sektör­

sık rastlanan

olgulardır.

bu sektör üçüncü sırada gelmektedir. En

sanayi

yüksek artı değerin üretildiği ikinci sek­

ayrımını aşmışken Türkiye gibi yukarı

tö r ise metal eşya ve makine üretim

Em peryalist

ülkeler

üçüncü

1870’lerdeki Sanayi

sektörüdür. En yüksek artı değerin üre­

Devrim i’nin ortaya çıkardığı sektörlerde

tildiği ilk iki sektörde çalışan işçilerin

yoğunlaşan

sayısı dokuma ve konfeksiyonda çalışan

azgelişmiş ülkeler bir

sanayileşme sürecini

işçilerden daha azdır.

yaşamaktadırlar. Türkiye’de sanayinin G SM H içindeki payı

1970’de

% 17.5

iken

I980’de

%20.5’e I997’de ise %27.6’ya ulaşmıştır. Bu oran uzunca bir süredir sabitlenmiş gözükmektedir. Tarımdaki sürekli azal­ ma, hizmetler sektörünün payındaki artış ile karşılanmaktadır. Bu oran tek başına çok fazla açıklayıcılığa sahip değil­ dir. Acaba Türkiye sanayisinin yapısı nedir?

1.2.1 A lt Sektörlerine Göre Türkiye Sanayisi A lt sektörlerine göre Türkiye sanayi­ si incelendiğinde en çok artı değerin

A lt

sektö rler

açısından

ince­

lendiğinde Türkiye sanayinin dört temel sektörden

oluştuğu

gözlenmektedir.

Petro-kimya, metal eşya-makine-otomotiv, dokuma ve konfeksiyon, gıdaiçki. İlk iki sektör üretilen artı değer ve verimlilik açısından, ikinci iki sektör ise istihdam edilen işçi sayısı bakımından öne çıkmaktadır. Dokuma-konfeksiyon ve gıda-içki sanayileri ilkel sanayilerdir. Tam anla­ mıyla I. Sanayi Devrimi sürecinin ortaya çıkardığı ve birincil hammaddelere ba­ ğımlı endüstrilerdir. Bu sektörlerden

kimyasal ve petrol ürünleri sektöründe

özellikle dokuma ve giyim ucuz emek cenneti azgelişmiş ülkelerin gözde sektö­

üretildiği gözlenmektedir. Buna karşılık

rüdür ve bu ülkelerin ihracat kalemleri­

imalat sanayinde

çalışanların yaklaşık

nin büyük kısmı A [% )

G ıd a , içki ve fütün sanayi D o ku m a, giyim eşyası ve deri sanayi O rm a n ürünleri ve m obilya sanayi Kağıt, kağıt ürünleri ve basım sanayi Kim ya sanayi, petrol, kömür, kauçuk, plastik Taş ve to p rağ a dayalı sanayi M etal a n a sanayi M e ta l eşya, m akina ve teçhizat, ulaşım aracı D iğ e r im alat sanayi

A Sektörde yaratılan artı değer/toplam artı değer B Sektörde çalışan işçi sayısı/toplam istihdam 5

B (%)

16

17.3

16.3

3 2 .8

1

2

3.2

3.6

2 8 .6

9.5

6.9

6.8

6.8

6.6

19.9

2 0 .7

0.2

0.5

da bu sektör ta­ rafından yaratıl­ maktadır. Ö rn e ­ ğin

Tü rkiye’de

1999 yılında ger­ çekleştirilen top­ lam

ihracatın

% 3 3 ’ü dokuma ve konfeksiyon sektörü dan mıştır.

tarafın­ karşılan­ Bu

ilkel

sanayi sektörleri toplam

imalat

-------- 75 —


— yol sanayi istihdamının da %50’sini karşıla­

ile ulaşmıştır. Türkiye’nin ve çevresinde­

maktadır. Dem ek ki bu iki sektör sanayi

ki

üretiminin temel yükünü taşımaktadır.

sunması, gelişkin ve düşük maliyet ola­

S ek tö rler

açısından

bakıldığında

ülkelerin

nakları

geniş

sağlayan

pazar

bir

olanakları

otom o tiv

Türkiye sanayi yapısının tipik azgelişmiş

sanayinin bulunması ve yoğun

ülke özellikleri gösterdiği gözlenmekte­

teşvikleri

dir. Modern teknolojiler üretime yansı­

olarak verilen

mamıştır.

tartışmalar sürerken

Dokuma ve giyim sektörü

-Ford

O to sa n ’a

yan

devlet

bedelsiz

Seka Fidanlığı ile ilgili Demirel,

“ ister­

teknolojili

lerse Çankaya’nın bahçesini de veririm ”

makinelerin oranca fazlalığı göze çarp­

diyebilmişti- gibi olanaklar yabancı ser­

maktadır. Emek yoğun üretim yapılan

mayeyi çekmiştir. Fakat bu iki sektörde

incelendiğinde

sektörlerin

bile

eski

hakimiyeti sözkonusudur.

Elektronik alanında herhangi bir üretim altyapısı

bulunmamaktadır.

Özellikle

yaşanan gelişmeler genele yansımamaktadır. Teknoloji geliştirme

perspektifine

1996 yılında girilen Güm rük Birliği son­

hizmet eden araştırma geliştirme harca­

rasında ihracat patlaması beklentisi ile

malarının

yine bu emek yoğun sektörlere önemli

oranında bulunmaktadır. Bu oran, en

oranda yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Fakat 97 Asya krizinin Doğu Asya

düşük olduğu Avrupa ülkesinde bile % l . 5 seviyesindedir. A B D , Japonya,

Ülkeleri’nde devalüasyona yol açması,

payı

da G S M H ’nin % 0.4’ü

olan

Fransa, Almanya gibi ülkelerde İse %2.53 civarındadır. Türkiye’de A R-G E faa­

Türkiye’yi dezavantajlı duruma düşür­

liyeti olan büyük şirket sayısı, D İE veri­

müş, yine önemli pazarlardan biri olan

lerine göre 200’den azdır. A R -G E’ye en

Rusya’nın çöküşü Türkiye dokuma ve

fazla pay ayıran şirket, askeri elektronik

konfeksiyon sanayini önemli bir krizin

ekipman üreten A S E L S A N ’dır. Bu ilginç

içerisine

rastlantının anlamı üzerinde ileride de

bu

ülkelerin

ihracatta

sokmuştur.

rakibi

Birçok

işletme

durulacaktır.

kapanmıştır. Türkiye’de imalat sanayi ürünlerinin

Sektörler bazında yapılan bu genel

ihracat içerisindeki payı %90’lara yak­

incelemeden Türkiye sanayisinin emek yoğun bir özelliğe sahip bulunduğu, ve­ rimliliğin düşük olduğu, teknoloji bağım­

laşmıştır, fakat bilgi-teknoloji yoğun mal­ ların ihracat içerisindeki payı sadece %3 civarında kalmaktadır. İhracatın yoğun­ luğu

doğal

kaynak yoğun

mallardan

emek yoğun mamullere ve ölçek yoğun sanayi mamullerine kaymıştır. 6 1960’ların

montaj

sanayi

tartış­

lılığının artarak devam ettiği sonuçları rahatlıkla çıkarılabilir.

1.2.2 Ö lçek Açısından Türkiye Sanayisi Türkiye

sanayisi

ölçek

açısından

malarından bu yana değişen çok birşey

incelendiğinde genel olarak küçük işlet­

yoktur. Petrokimya ve otomotiv gibi

melerin sayısal yaygınlığı belirgin bir biçimde göze çarpmaktadır. İşyeri sayısı/

birkaç

istisnai

derinleşme

sektörde

O tom otiv

büyüklüğü oranına baktığımızda 10’dan

sektörü bu imkana çektiği dış sermaye

az işçi çalıştıran işyerlerinin toplam iş-

__ 76

sözkonusudur.

teknolojik


_______________ türkiye ekonomisi____ yeri

sayısına oranının

% 90’dan fazla

birlikte önemli oranda güç yitirmişlerdir.

çok

K O B İ’ler siyasal olarak da fınans kapita­

küçük diye tanımlanan bu tür işyer­ çalıştıran-

lin karşısında Siyasal İslam’a destek ver­ mişlerdir. Böylece devletin ekonomik

işlendirmenin Türkiye imalat sanayimde­

olanaklarından daha fazla yararlanabilme

ki payının genişliği dikkat çekici boyut­

umuluyordu. Hatta T Ü S İA D ’ın karşısın­

olduğu gözlenmektedir. lerinde

-10’dan

lardadır.

az

işçi

Toplamın

%45.7’si,

1995

“ Esasen

1988

yılında

ise

Ekimi’nde

da M Ü SİA D gibi bir örgütlenme bile

%43.3’ü

gerçekleştirildi. T Ü S İA D ’ın dar ve elit

buralarda işlendirilmektedir. Bu kesimin genişliği kentlerde %(39-46), kırsal alan­

yapısına karşı

larda ise %(48-64) arasında oynamak­

lendirme yoluna gitti. Fakat 28 Şubat

tadır ve genellikle %50’nin üzerindedir.”

sürecinde M Ü SİA D önemli oranda kan

7 Buna

kaybetti, üyelerin büyük kısmı istifa etti.

karşılık

yaratılan

artı

değer

bakımından 100’den fazla işçi çalıştıran

M Ü SİA D ,

Anadolu’nun

dört bir yanındaki K O B İ’lerin sesini dil­

İmalat

sanayisinin

temel

gücü

büyük işletmelerin ezici bir hakimiyete

tekellerdir. Türkiye, tekelleşme konu­

sahip olduğu görülmektedir. Türkiye’de

sunda birçok emperyalist ülkeyi

küçük burjuvazinin geleneksel yaygınlığı

geride bırakmaktadır. “ Türkiye’de sek­

imalat sanayi yapısını da bu biçimde et­

tö rle re göre firma egemenlikleri oldukça yüksek ve bu egemenliklerin

kilemiştir. Özellikle son yıllarda gelişen ölçek küçültme ve taşeronlaştırm a faaliyetleri sonrasında fason çalışan iş­ yerlerinin büyük firmalar açısından

bile

kırılması hiç de kolay değil. Birkaç örnek verm ek gerekirse, Sabancı kord bezinde, Şişe Cam -İş Bankası okuyun-

önemi artmıştır. Küçük firmaların fason

dökme

üretici

hakim. Otomarsan otobüs piyasasının

olarak

kullanımı,

tekellerin

camda

piyasanın

tamamına

maliyet azaltma yöntemleri içerisinde en

% 9 5 ’ine,

etkili olandır. Binlerce fason üretici tekellerin dağıttığı işleri kapabilmek için yoğun bir maliyet rekabeti içerisindedir.

piyasasının %90’ına sahip. Akrilik elyafta

Bu

olanaklarından azami ölçüde faydalan­

laşma” yerli firmalara kuşkusuz büyük avantaj sağlıyor.” 8 Ekonomik kriterlere

maktadırlar.

göre 3 firmanın bir piyasanın % 50’sine

yöntem le

tekeller,

H e r zaman

ucuz daha

emek ucuza

üretecek bir fason firma bulmak olanaklı

K o ç ’un

O to k a r’ı

minibüs

Dinçkökler, piyasanın %88’ini Aksa ile elde tutuyorlar. Bu ölçüde bir “ yoğun­

hakim

olması

tekelleşm e

sayılırken

olmaktadır. İşçi sınıfının parçalı yapısı

ülkemizde

böylece pekişmektedir. Yine 90’lı yıllarda K O B İ’lerin etkinliği ve esnekliği üzerine yoğun bir edebiyat

firma piyasanın en az %90’ına sahip bulunmaktadır. Bu durum devlet eliyle finans kapital yaratma sürecinin bir

yaratılmıştır.

sonucudur.

Fakat

1998’den bu yana

birkaç

sektör

dışında

üç

yaşanan kriz en fazla bu K O B İ’leri vur­

Özetlemek gerekirse küçük firmalar

muştur. Çorum, Denizli, Afyon, Gazian­

sayıca oldukça yaygın olmalarına rağmen

tep. Kahramanmaraş

gibi illerde, özel­

üretilen artı değer açısından finans kapi­

likle ihracata dayalı konfeksiyon ve deri sektöründe etkinlik gösteren son krizle

talin imalat sanayisinde ezici bir hakimiyeti sözkonusudur. Tekelleşme ............................... ............ ............ . 77 —


— yol---------------------------------------------dünya ölçülerini dahi fersah fersah aşan

pastadan aldığı payı sürekli azaltırken

bir noktadadır.

buradan edindiği kaynakları büyük bir

1.2.3 Yatırım lar ve Karlar Açısından Türkiye Sanayisi Türkiye imalat sanayinde en göze çarpan

özellik

karların

G erçekte yaşanan

bileşimidir.

krizin ve

arsızlıkla finans kapitale aktarmaktadır. Büyük bir soygun ve talan sözkonusu­ dur. Bu akıl almaz süreç milyonlarca emekçinin gözleri önünde tıkır tıkır işle­ mektedir. Bir taraftan da toplumsal işle­

devletin

vi olan K IT ’lerin ve sosyal güvenlik ku-

finans kapitale sermaye aktarımının en

rumlarının açıkları topluma kara delik

açık göstergesi olarak karların büyük

olarak

kısmının faaliyet dışı gelirlerden

büyük kara delik finans kapitalin ta ken­

kay­

yutturulm aktadır.

Bugün

en

naklanıyor olmasıdır. 1998 yılı bilanço­

disidir.

larına göre ilk 500 büyük firmanın kar­

ödemeleri adı altında bütçeden doğru­ dan kendisine bir transfer kalemi yarat­

ları

incelendiğinde,

bunların

faaliyet dışı gelirlerden

%88’inin

kaynaklandığı

Finans

kapital

borç

faiz

gözlenmektedir. Daha da çarpıcı olanı

mıştır. Bu sermaye birikim süreci belli bir amaca hizmet etmektedir. Bunu

ikinci büyük 500 firma incelendiğinde

ileride tartışacağız.

ortaya çıkmaktadır ki bunlar için aynı oran %100’ün üzerine çıkmaktadır. Yani faaliyet dışı gelirleri olmasa bu firmalar zarar edecektir. Son yıllarda %50’lerde gezinen bu oran 1998 krizi ile birlikte böylesi bir seviyeye sıçramıştır. Faaliyet dışı gelirlerin esası yüksek ree! faizli devlet tahvillerinden elde edilen faiz gelirlerinden kaynaklanmaktadır. Yani işi üreterek para kazanmak olan firmalar, neredeyse kaldırarak

varlık koşullarını gelirlerinin

ortadan

neredeyse

İkinci nokta ise ekonomik durgun­ luğun

neredeyse

süreklileşmiş

oldu­

ğudur. Sanayi sermayesinin bu düzeyde spekülasyona yönelmesi varolan alanlara sabit sermaye yatırımının getirisinin reel faizlere nispetle düşük olduğunun da bir göstergesidir. İşsizlik inanılmaz boyut­ lara çıkmışken, yatırımlar karlar ölçü­ sünde

artmamakta,

yeni

istihdam

olanakları yaratılmamakta, tam bir tefeci bezirgan ekonomisi mantığı ile karlar

tamamını faiz gelirinden edinmiştir. Bu

yeniden spekülasyona yönlendirilmekte­ dir. Özel sermaye gün geçtikçe tefe-

Türkiye kapitalizminin bugün ulaştığı asalaklık seviyesini en iyi karakterize

cileşmekte, kendisini meşrulaştırmakta

eden özelliktir.

deyse tamamıyle yitirmektedir. “ ... bu

Bu çarpıcı gösterge iki noktanın altını

kullandığı yayının

iş yaratma

içerdiği

veri

özelliğini

nere­

küm elerine

ve

çizmektedir. Adı ne olursa olsun devlet aracılığı ile ezilenlerden finans kapitale

araştırma sonuçlarına dayanarak çözümleme yaptığımızda son yıllarda

yönelik müthiş

Tü rk

bir sermaye aktarımı

imalat

sanayinin

yaratma

sözkonusudur. “ D evlet ekonomiden elini çeksin” söyleminin en sık kul­

gücünde önemli bir yavaşlamanın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu tabii çok

lanıldığı bu süreçte devlet finans kapital

önemli bir tehlike oluşurmaktadır.” 5

lehine büyük bir soygunun öznesi duru­

Denebilir ki şu anda Türkiye’nin sana­

mundadır. Hırsız, emekçilerin toplam

yileşmesinin önündeki en büyük engel

__ 78


_______________ türkiye ekonomisi__ talizmin hızla bir hizmet toplumu olma

finans kapitaldir. Toplumsal kaynakların büyük oranda

yolunda ilerlediği, hizmet sektörlerinin

finansal piyasalara kaydırılması ile birlik­

her ülkede büyüdüğü, yeni açılan istih­

te sanayi üretiminin artışı da önemli

dam alanlarının daha ziyade hizmet sek­

oranda yavaşlamıştır. Reel sektörler gün

törü ile ilgili olduğu üzerinedir. Enfor­

geçtikçe

masyon toplumu teorisi bu temaları en

kan

kaybetmektedir.

“ Sana­

yideki yıllık büyüme hızı 1980-90 arasın­

fazla yaygınlaştıran yaklaşım olmuştur.

da %7.8’den 1990-97 arasında %4.6’ya

İlk bakışta Türkiye’nin de bu trendin

inerken hizmetler kesiminde daha sınır­ lı da olsa benzer bir hız kaybı görüldü.

içinde olduğu söylenebilir. Gerçekten de Türkiye ekonomisine üç temel sek­

İhracatın yıllık artış hızı da aynı kervana

tö r açısından bakıldığında hizmet sek­

katılarak (%16.9’dan %10.9’a) geriledi.

törünün

Bu tablo I990’lı yılları bir bütün olarak

görülebilir.

(1998 ve

%59.3’ü hizmetler sektörü

1999 kriz yılları olduğuna

göre) İkinci Dünya Savaşı yılları hariç C um huriyet’in

en

başarısız

yılları

olduğunu gösterir.” 10 Gerçekten de kriz yılları olan 1998 ve 99’da imalat sanayi önemli

oranda küçülmüştür.

D İE ’den

yapılan

açıklamaya göre sanayi

sek­

düzenli

olarak

büyüdüğü

1998 yılında milli gelirin tarafından

karşılanmaktaydı. Tarım ın hem milli gelir hem de istihdam payı düzenli olarak azalırken hizmet sektörü büyü­ mektedir. Fakat Türkiye’de hizmet sektörünün büyümesini

emperyalist

ülkelerdeki

gelişimin

dinamikleriyle açıklayabilmek

da % 12.5, Eylül’de %9.3, Ekim’de ise

mümkün

değildir.

%9.1’e ulaştı. Bu süreçte kapasite kul­ lanım oranlarının da önemli oranda

gelişimlerinin yerine bir hizmet ikamesi sürecinde değildirler. Oysa Türkiye’de sanayinin yeterli hızda gelişmeyişi, kır­ lardan boşalan istihdamı düzenli bir

töründe üretim düşüşü 1999 Ağustos’-

düştüğü gözlenmiştir. Fakat bütün bu göstergelere

rağmen

devletin

kaynak

aktarım mekanizmaları sayesinde sanayi

biçimde

sektörü kar etmeye devam etmiştir.

vazinin

Özetlem ek gerekirse bir ülke eko­ nomisinin candamarı olan sanayi bu süreçte önemli oranda kan kaybetmek­

Bu

emememesi, ve

ülkeler sanayi

küçük

küçük ticari

burju­

faaliyetlerin

geleneksel yaygınlığı hizmet sektörünün gelişimini koşullayan en önemli etken­ lerdir.

gereken

Hizmet sektörü bağlamında güncel

yatırımlar, finansal alana akmaktadır.

olarak en önemli alan bankalar üzerinde

Ülke ekonomisi topyekün tefeci bezir­

duracağız.

tedir.

Sanayiye

yönelmesi

gan laşmaktadır.

1.3.1 Bankacılık Sistemi 1.3 H İZ M E T S E K T Ö R Ü

Bankalar son

yıllardaki

ekonomik

Hizmet sektörü 1980’li yılların gözde

gelişmeleri anlamlandırabilmek için bi­ rinci derecede önemli bir noktada dur­

sektörüdür. “ Post” edebiyatı yazarları­

maktadırlar. Emekçilerin mali politikalar

nın en çok kullandığı temalar hep kapi­

aracılığı ile soyularak finans kapitale ser-

--------------------------------------------- 79 —


— yol---------------------------------------------maye aktarımını gerçekleştirme sürecin­

duat, repo vs. gibi bankacılık faaliyet­

de bankalar baş rolü oynamaktadırlar.

lerinden kaynaklanan sermayedir. Fakat

kararının bir sonucu olarak içine girilen

borçlanmanın ulaştığı seviye hatırlanırsa (sadece faiz ödemeleri için 2000 yılı bütçesinin %45’i ayrılmıştır) bankaların

kamu açığı büyüme sürecinin çok yük­

bu düzeyde büyük bir sermaye miktarını

Devletin siyasal bir tercih sonucu burjuvaziden

düşük

vergi

toplama

sek reel faizlerle iç borçlanmayı yarat­ tığını biliyoruz, iç borçlanma batağı, her ne kadar “ ekonomik ve doğal bir zorun­ luluk” olarak gösterilmeye çalışılsa da açık bir siyasi tercihin ürünüdür. 15 yıl boyunca yürütülen “ Düşük Yoğunluklu Savaş”

harcamalarının

finanse

edile­

bilmesi, kayıtdışı ekonomi adı verilen ve son kertede finans kapitale yönelik bir sübvansiyon gereken

olarak değerlendirilmesi

vergisiz ekonomik sektörün

neredeyse milli gelir hacmine ulaşması gibi faktörler bu gerçeği ortadan kaldır­ maz. 1980’den bu yana finans kapitale yönelik gerçekleştirilen

net sermaye

aktarımının son bulunan biçimi iç borç faizi ödemeleridir. Bu biçim hayali ihra­ cat, vergi kaçırma vs. gibi yöntemlere göre

çok daha legal ve

prestijli

bir

görünüm sergilemektedir.

bütünüyle

yitiren

Türkiye,

kamu açıklarını aşırı yüksek faizli borçlanma

tahvillerinin

açılarak

borçlanma

genel

bir

noktada

çok daha düşük faizlerle borçlanarak devletin gereksindiği kaynakları sağlar­ lar. Bugün A B D ve A B ülkelerinde %5-6 reel faiz bile aşırı yüksek bir faiz olarak değerlendirilirken

Türkiye

1997-99

sürecinde neredeyse sürekli olarak %40 reel faiz ile borçlanmıştır. Yerel ban­ kalar yaptıkları bu aracılık sayesinde kar patlaması yapmışlardır. Bugün Türk bankaları karlılıkları ile dünya çapında adlarından sözettirmektedirler. Sermaye büyüklüğü açısından kayda değer büyüklükte bir Tü rk bankası bulunmamasına rağmen Türk bankaları aşırı karlı bankalardır. Örneğin Akbank ve İş Bankası 1998 yılında karbir sıralamada dünya çapında I. ve 2. sıraya sahip olmayı

başardılar.

Yine

Doğuş Grubu’nun Garanti Bankası, orta

satışından

büyüklükteki dünya bankaları arasında yılın bankası seçilmiştir. Bu bile, Türkiye’de bankalar aracılığı ile gerçek­

Memur maaş ödemelerinden önce dahi neredeyse

Bu

sağladığı kaynaklarla kapatabilmektedir. ihale

cakları açıkça ortadadır.

yerli bankalar, dünya finans tek el­ lerinden, tabii ki iç faiz seviyelerinden

lılık/öz varlıklar oranı açısından yapılan

1994 krizinden bu yana dış kredibilitesini

kendi öz kaynaklarından karşılayamaya­

yapılması

kural

haline

gelmiştir.

leştirilen soygunun eşi ve benzerinin dünyada

olmadığının

yeterli

ifadesi

olarak kabul edilebilir. Sabancı’nın ban­

Bankalar bu tahvillerin en iyi müşte­

kası olan Akbank’ın I999’un ilk 6 ayı

rileri durumundadırlar. Bankaların tahvil

içindeki karı 100 trilyona ulaşmıştı. Asgari ücretin daha yeni 80 milyon

satın almakta

kullandıkları sermayeyi

cemin ettikleri iki kaynak mevcuttur. Birincisi bankaların

normal bankacılık

yöntemleri ile piyasadan çektikleri mev­

_

8 0 ______________________________

olduğu bir rakamlardır.

ülkede

bunlar

korkunç

Sanayide olduğu gibi bankacılık sek-


_______________ türkiye ekonomisi___ töründe

de aşırı

bir tekelleşme ve

manı olarak kullanılmaktadır. Bir devlet

merkezileşmeden bahsedebiliriz. “ Ban­

bankası olan Halk Bankası’nın Almanya

kacılık sektörümüzün önemli özellikle­

şubelerinin hesaplarına Alman bankaları

rinden bir diğeri de mevduat toplama ve

tarafından bir süre önce el konulması

kredi

kara para organizasyonlarının

verm e

faaliyetinin

büyük

bir

ulaştığı

bölümünün bir kaç bankada yoğunlaş­

noktayı sergilemesi açısından ilgi çeki­

masıdır. En büyük 7 banka (4’ü devlet,

cidir. Kara para aklama organizasyon­

3’ü özel)

larının en yoğun

toplam

mevduatın

% 70’ini

toplamakta ve toplam kredilerin %65’ini kullandırmaktadır.” 11 Bankalar, ekono­

olarak gerçekleştiği

Dublin ve Kuzey Kıbrıs gibi merkez­ lerde Türk bankalarının dış şubeleri

mi üzerinde sözsahibi tekellerin deneti­

bulunmaktadır. Koç, çok kısa bir süre

minde

bankalar

önce bir Kıbrıs bankasını satın almıştır.

operasyonu, kurtarılan bankaların sahip­

O rd u ’nun bankası OyakBank’ın da tek

lerini zenginleştirdiği gibi -ki aralarında Dem irel’in yeğeni de bulunmaktadır-

yurtdışı şubesi Dublin’de bulunmaktadır.

aynı

bulunmaktadır.

Son

Türkbank’ın özelleştirilmesi sürecinde

büyüme imkanlarını geliştirmiştir. D o ­

yaşananlar, kontrgerilla bağlantılı mafya lideri Çakıcı’nın özelleştirme sürecinde

ğuş Holding (Garanti, Osmanlı, Körfez-

etkin

bank, Bahrein), Sabancı Holding (Ak-

başbakanların devreye girmesi, büyük

bank, BNP-Akbank), Çukurova Holding

bir hızla bir medya devi haline gelen

(M N G Bank, Çukurova, Yapı Kredi, Pamukbank) ve Koç Holding (Koçbank) bankacılık sektörünün hakimleri olarak görülüyor. Aynı zamanda medya pat­

Korkmaz Yiğit’in Türkbank ihalesi sonu­ cunda tepetaklak oluşu ve hapise düşüşü bankacılık sektöründe edinilen tatlı kar­ ların yarattığı çıkar çatışmalarının ne kadar ciddi sonuçlar verebileceğini

zamanda

holding

bankalarının

ronlarının da -Aydın Doğan (Dışbank), Dinç Bilgin (Etibank), Uzan (İmarbank, Adabank)

ve

Erol

A ksoy

(İktisat

rol

oynaması,

bakanların

ve

göstermesi açısından öğreticidir. Bankalar

aslı

faaliyetleri

olması

serm ayeleri

bütün­

Bankası)- banka sahibi olabilme konu­

gereken

sunda büyük gayret içerisinde oldukları

leştirmek ve sanayinin bu kaynaklardan

görülmektedir.

yararlanmasını

Bankacılık sektörü aynı zamanda kara para aklama süreci açısından da bü­

hizmet etmek noktasından tamamen uzaklaşmışlardır. “ Bugün bankaların kar

yük önem taşıyor. Özellikle

off-shore

küçük

sağlayarak

büyümeye

zarar tabloları incelendiğinde görülecek­

bölge

tir ki karlılık rakamlarının büyük kalem­

bankacılığı uygulamaları kara para aklan­

leri esas bankacılık faaliyetlerinden ziyade diğer gelir kalemlerinden oluş­

bankacılık

denilen

serbest

masını oldukça kolaylaştırıyor. Kumar­ hanelerin kapanması ile birlikte bu kurumların önemi daha da artmıştır. Hızla çeteleşen ve mafyalaşan ekonomik sistemin

en

belirgin

sembolleri

bu

maktadır. Yabancı bankalarda aktiflerin ve öz kaynakların karlılığa oranları Türk bankalarından daha yüksektir.” 12 1996

I

M ayısfnda

varoşlardan

bankalardır. Özellikle ülke dışında açılan

Kadıköy’e akan emekçilerin tepkilerini

şubeler karapara aklama işlemlerinin li­

hiç de anlamsız bir biçimde ortaya koy-

--------------------------------------------- 81 —


— yol---------------------------------------------madıkları bu genel değerlendirmeden de

Anadolu kaplanlarının çoğu yere seril­

rahatlıkla çıkartılabilmektedir. Türkiye’­

miştir.

de zenginliğe, özellikle de böylesi bir tefecilik süreci

sonucunda

kolaylıkla

Finans

kapitalin

uzun

vadeli

tek

stratejisinin tekel dışı burjuvaziyi etkisiz­

edinilene her türlü tepki sadece makul

leştirme olduğunu düşünmek gerçekçi

olmanın

değildir. Esas strateji emperyalizmle gir­

ötesinde emekçiler merkezli

bir gelecek için mutlaka gereklidir.

ilen yeni ilişki ağı içerisinde şekillenmek­ tedir. 1980’lerde hızlanarak etkisini his­ settirm eye başladığını söyleyebile­ ceğimiz II. Küreselleşme süreci bütün

II. RESTORASYONUN TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GERÇEKLEŞTİRMEYE ÇALIŞTIĞI DÖNÜŞÜMLERİN SINIFSAL ANLAMI

azgelişmiş ülkeler üzerinde olduğu gibi Türkiye ve rolü üzerinde de ciddi etki­ ler yaratmaktadır.

Küresel

sermayeyi

sınırlayan bütün etkenlerin adım adım ortadan kaldırıldığı, çok uluslu şirket­

28 Şubat ile sembolize olan restorasyonu salt bir siyasal süreç olarak değerlendirm ek yetersizdir.

lerin devletleri aşan büyüklükte güçier olarak hem ekonomiye hem de siyasete ağırlığını çok daha belirgin bir biçimde

Restorasyonun siyasal anlamını düzenin

koymaya başladığı son 20 yılda em­

siyasal güç

inşa

peryalizm olgusunun belirleyiciliği, sos­

edilmesi olarak tanımlanabilir. Ekono­ mik anlamda da restorasyon benzeri bir

yalizmin yaşanılır bir gerçeklik olduğu

merkezileştirme ve yoğunlaştırma süre­ ci olarak anlaşılabilir. Siyasal İslam ile merkezi burjuva politik güçler arasında­

nin de bu gelişmelerden payını almaması beklenemez. Finans kapital kendi önüne

ki çatışmanın arkasında yatan en önemli

lendirmektedir.

merkezinin

yeniden

çelişkinin I980’li yıllarda önemli bir atı­ lım gerçekleştiren

tekel-dışı Anadolu

Burjuvazisi ile geleneksel finans kapital arasında olduğunu

zaten

oldukça

iyi

biliyoruz. Dolayısıyla M G K eliyle ger­ çekleştirilen yeniden düzenleme organi­ zasyonları ekonomi alanında da belir­ leyici olmuştur. “ Şeriata destek veren şirketlerden alışveriş etmeyelim” içerik­ li sivil to p lu m (l) kam panyaları ile başla­ yan süreç Asya ve Rusya krizlerinin de yarattığı ortamda Anadolu burjuvazisine

yıllara göre çok daha artmıştır. Türkiye’­

koyduğu hedefleri bu doğrultuda değer­ Emperyalizmin

yeni

sıçramasının

Türkiye’ye etkileri ikili bir karakter taşı­ maktadır.

2.1 U LU SLA R A R A SI FİN A N S K A P İT A LLE İLİŞK İLER İN Y E N İD EN YA PILA N D IR ILM A SI Bu etkilerden

birincisi

uluslararası

finans kapitalle ilişkilerin yeniden yapı­ landırılması eğilimi yönündedir. Küresel

vurulan esaslı darbelerle devam etti­

sermaye;

rilmiştir.

gerçeklik olmaktan çıkması, dünyada işçi

1998’den

bu yana etkisini

önemli oranda hissettiren kriz, en şid­

sınıfı

detli

betmesi

__ 82

etkisini

Anadolu’da göstermiş,

sosyalizmin

hareketlerinin gibi

yaşanılır

genel

siyasal,

güç

bir kay­

enformasyon


_______________ _ türkiye ekonomisi___ önemli

bütünüyle küresel sermayenin serbest

gelişmeler gibi de ekonomik sebepler

teknolojisinde

ortaya

çıkan

bölgeleri haline getirilmektedir. Dünya

sayesinde önüne çıkan bütün engelleri

emekçi kamuoyunun tepkisi ve emper­

yıkan bir sele dönüşmüştür. Küresel­

yalistler

arası

leşme, Yeni Dünya Düzeni gibi zihin­

sonucu

olarak

lerde

kimi

anlaşmazlıkların

MAI

şimdilik

rafa

yönelik

kaldırılmış gibi gözükse de IMF ve D B

kavramların ideolojik gücü ile de besle­

dayatmaları sonucunda M A l’nin mad­

nen süreç özellikle azgelişmiş ülkelerin

deleri azgelişmiş ülke devletlerine birer

boyunduruğunu daha da sıklaştırmak­

birer kabul devletin tüm

hegemonya

kurmaya

tadır. Bandung Konferansı ve Bağlan­

ettirilm ektedir. sosyal yönleri

kaldırılmaktadır.

Ulus birbir

tısızlar ruhu artık çok gerilerde kalmış

ortadan

gözükmektedir. Küreselleşmenin kaçı­

Tahkim’in kabulü sayesinde ulusal yargı

Uluslararası

nılmaz bir süreç olduğu, bu treni kaçıra­

sistemleri aracılığı ile yabancı sermayeyi

nın dünya ekonomisinden dışlanacağı ve

sınırlandıran

Irak durumuna düşeceği, dolayısıyla ulusal ekonomilerin hızla küreselleşme

kaldırılmaktadır.

tüm

etkenler

Azgelişmiş

ortadan ülkelerin

süreci ile uyumlu bir hale getirilmesi

tüm ekonomik yapısı emperyalizmin yeni ihtiyaçlarına göre yeniden şekil­

gerekliliği genel bir doğru olarak tanım­

lendirilmektedir.

lanır hale gelmiştir. I. Küreselleşme nasıl

Türkiye’de üst orta gelir grubunun

kapitalizmin dünya üzerindeki hakimi­

son basamaklarındaki bir azgelişmiş ülke

yetini hızla büyütmesi anlamına geldiyse -“ 1876-1900 yılları arasında Avrupalı

olarak bu süreçten payına düşeni almak­ tadır. Özellikle 57. Hükümet’in yarattığı

güçlere ait sömürgelerin alanları %79.6 alanı 2.5

görece istikrar ortamında gerçekleşti­ rilen reformlar(l) tamamıyla MAI çerçe­

milyon milkareden 7.7 milyon milkareye

vesinde ve IMF dayatmasıyla gerçekleş­

yükseldi. Yeni bir sermaye biçimi olarak

tirilen uygulamalardır. Bankalar Kanunu,

arttı.

İngiliz sömürgelerinin

mali sermaye

ortaya çıktı ve

pazarında etkin 1980’den

olmaya

sonra

dünya

başladı.”

belirginleşen

Geriye Etkili Tahkim, Mezarda Emeklilik

'3-

Yasası şimdiye kadar gerçekleştirilen re­

II.

formlardan birkaçıdır. IM F’ye stand-by anlaşması için sunulan taahhütleri içeren

Küreselleşme de benzer biçimde azge­ lişmiş ülkelerin emperyalizme bağımlılık­

niyet mektubu ise ülke kaynaklarının

larını arttırmaktadır.

altın

finans

kapitalin

yeniden

hakimiyet biçiminin tanımlanabilir.

MAI, uluslararası yapılanan

anayasası olarak

Bilindiği

gibi

I998’de

dünya kamuoyuna deşifre olan

MAI,

bir tepsi

içerisinde

uluslararası

finans kapitale sunulduğunun açık bir ifadesidir. Ülke ekonomisinin denetimi bütünüyle IMF altındadır,

uzmanlarının denetimi

Düyun-u

Um um iye

ve

Kapitülasyonlar geri dönmüştür. Kem a­

küresel sermayenin hareketinin önün­ deki sınır, gümrük, yasal düzenleme,

lizm’e sımsıkı

ulusal hak, kamunun çıkarları vs. gibi

cumhuriyeti

bağlı

ordumuzun

kurtarmak

laik

için yarattığı

bütün engelleri ortadan kaldırmakta ve

restorasyon süreci ve onun ürünü 57.

bu sürece hukuki bir boyut kazandır­

Hükümet’in icraatlarının böylesi sonuç­

maktadır.

lar yaratması bir paradoks mudur? Evet,

MAI

ile azgelişmiş

ülkeler

--------------------------------------------- 83 —


— yol ama ancak iflah olmaz halkçı kemallst,

Marmara

ordu hayranlarımız için.

bölgelerin kurulduğuna, buralara özellik­

bölgelerinde

geniş serbest

Uluslararası finans kapitalle ilişkilerin

le A B D ve İsrail sermayelerinin önemli

yeniden yapılandırılması başlığı altında

oranda akmasına tanık olma ihtimalimiz

bahsetmeden geçmememiz gereken bir

oldukça yüksektir.

önemli

gelişme

de

Ecevit’in

ABD

ziyareti sonrasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasıdır. Anlaşmanın tam

2.2 A L T -E M P E R Y A L İS T L E Ş M E G A YR ETLER İ

ismi “ Türkiye-ABD Ticaret ve Yatırım İlişkilerinin Geliştirilmesi Anlaşması” . Anlaşma ilk etapta 5 yıl süre ile yürür­ lükte

kalacak.

Genel

olarak M A l’nin

ruhuna uygun maddeler içeren anlaş­ maya göre iki ülke arasında gerçekleşti­ rilecek yatırımlar tümüyle serbestleşti­ rilecek;

ticaret,

hizmetler,

çalışma

yaşamı ve diğer alanlardaki tüm mevzu­ at engelleri ortadan kaldırılacak, serbest bölgelerin kurulması teşvik edilecek. Yine bir gazeteye göre, anlaşmayı tartışan, onaylayan T B M M

komisyon­

larının başkan ve üyelerinin bile anlaşma içeriğinden alma

haberleri yoktur.

özgürlüğümüzün

Haber

önündeki

en

büyük engel olan tekelci medyamızın da çabalarıyla emekçi kamuoyunun anlaş­ ma ile ilgili yeterli bilgi sahibi olması engellendi.

Öcalan’ın bir CIA-Gladio

organizasyonu Bakü-Ceyhan üyeliğinin

sonucu Boru

yakalanması,

Hattı

onaylanması

ve

AB

konularında

İkinci etki bütünüyle ilkine bağlıdır. Yani alt emperyalistieşebilmenin yolu uluslararası finans kapitalle kurulan yeni ilişki biçimlerinin olgunlaşabilmesinden geçmektedir. Türkiye’nin emperyalizme

önemli

bu

konuda

oranda güven

verdiği ortadadır. Uzunca bir süredir etkilerini hissedegeldiğimiz ABD-IsrailTürkiye ittifakının stratejik bir yönelim olduğu artık iyice belirginleşmiştir. Sosyalizmin yaşadığı yenilgi sonrasın­ da emperyalistlerarası

paylaşımın

en

fazla yoğunlaştığı bölge Avrasya, özel olarak

da

Ortadoğu,

Kafkaslar

ve

Balkanlar üçgenidir. Son bir yıla sığan Irak, Yugoslavya ve Çeçenistan savaşları yeniden paylaşım geriliminin kıvılcıma dönüştüğü noktalar olmuştur. Bu bölge bir yandan sahip olduğu nakları

bir yandan

enerji

kay­

da emperyalizme

yarattığı yeni pazar olanakları açısından

gerekçe­

paylaşım mücadelesinin en sert geçtiği

lerinden biri olarak bu anlaşma oldukça önemlidir. -İngilizler, Mısır Hidivi orduyu

bölgelerdir. A B D ’nin 21. yüzyıl stratejisi Avrasya’ya hakim olmak üzerine kurul­ muş durumdadır.

Kütahya’da durdurmalarının karşısında

Bölge aynı zamanda emperyalist sis­

A B D ’nin

M ehm et Osmanlı almalarını

koyduğu

Ali

ağırlığın

Paşa’ya

bağlı

bütünüyle esir

temin zayıf halkaları olan ülkeleri kap­

sağlayacak serbest ticaret

samaktadır. Kapitalist gelişmenin önem­

ekonomisini

anlaşmasını imzalatmayı başarmışlardı. II.

li bir seviyeye

Mahmut bu olay üzerine kahrından ölmüştü- Önümüzdeki günlerde özel­ likle G A P ve depremden etkilenen

önemli

__ 84

bir güç

ulaştığı, olduğu,

nimetlerinden faydalanmış

işçi sınıfının sosyalizmin ülkelerdeki

geri dönüş isteğinin büyüyebilme olası-


türkiye ekonomisi__ lığı, ülke içi gerilimlerin genelde çok

yatırımların yaklaşık 50 milyar $ civarın­

yüksek

da olduğu düşünülmektedir. 14

olması,

gelir

adaletsizliğinin

toplumsal gerilimleri tırmandırması gibi etkenler bu ülkeleri gelecekte olası devrimlerin merkezi haline getirmekte­

Yurtdışı

yatırım ları

sadece

mali

yatırımlarla sınırlı değildir. 1998 yılı başı itibarıyla 700 dolayında Tü rk firması

dir. Bu sebeple bölgeye kelepçe vura­

kırktan fazla ülkeye 1.5 milyar $ tutarın­

bilmek emperyalist merkezler açısından

da doğrudan yatırım gerçekleştirmiştir.

çok büyük önem taşımaktadır. ABD-

Doğrudan yabancı yatırımların yöneldiği

Türkiye-İsrail (Ürdün-Mısır) ittifakı O r ­

ülkelerin

tadoğu’ya

Alm anya(%l8.5),

kelepçe vurma girişimidir.

Son süreçte gündemde olan Balkan ve Kafkas Paktları da bu sürecin parçaları olarak düşünülmektedir.

rolüne soyunmuştur. A lt emperyalist­

İngiltere Fiollanda

Lüksemburg(%5.8) gelmektedir. ülkelerin

Türkiye emperyalizmle girmiş bulun­ duğu ilişkide alt emperyalistleşme

başında

gibi

(%26.2), (%7.6)

AB

ve

ülkeleri

Bilindiği gibi emperyalist

yaptıkları

dış

yatırım ların

büyük kısmı kendi aralarında gerçek­ leştirdikleri yatırımlardır. Bu dört ülkeyi Azerbaycan takip etmektedir. Azerbay­

leşme kavramından bölgesinde etkili ve

can’da 60 milyon $ ’lık Türk doğrudan

belirleyici bir güç olmayı anlıyoruz. Tabii

yatırımı bulunmaktadır. Görüldüğü gibi

bu etki ve belirleyicilik önemli oranda

Türkiye’nin M İT aracılığı ile Azerbay­

gerçek emperyalist güç ile girilen ilişki­ den kaynaklanmaktadır.

can’da darbe girişiminde bulunmasını anlaşılır kılabilecek koşullar mevcuttur.

Finans kapitalin altemperyalistleşme çabasının geleceği ile ilgili ipuçları bula­

Yine Rusya, Kazakistan ve Romanya finans kapitalin sabit dış yatırımlarından

bileceğimiz iki alanı da bu bağlamda

en büyük payı alan ülkelerdendir.

inceleyelim:

Yatırımların yoğunlaştığı sektörlerin

2.2.1 Finans Kapitalin Yurtdışı Serm aye İhracı

başında bankacılık sektörü gelmektedir. Bu sektör toplam yatırımların %52.2’sini

Finans kapitalin yurtdışı yatırımları son yıllarda önemli oranda artmıştır. Finans kapitalin yurtdışına yönelik mali yatırımları aracılığı ile elde ettiği faiz geliri

1980’lerde

300-400 milyon

$

toplamıştır.

İmalat sanayine

yönelik

yabancı sabit yatırımlar ise toplamın %22.5’ine ulaşmıştır. Ticaret (% 19.9) ve inşaat (%3.7) ise yine önemli paylara sahip iki sektör olarak dikkat çekmek­

seviyesinde iken bu rakam I997’de 1.9

tedir.

milyar $’a, 1998 yılında ise Kasım itiba­ rıyla 2.2 milyar $’a ulaşmıştır. Türkiye

Dış yatırımların böylesl bir seviyeye ulaşmış olm ası dış politikayı finans kapi­

1997 ve 1998 yıllarında dış borçlarına karşılık sırasıyla 4.6 ve 4.4 milyar $ dış

tal için daha da önemli bir alan haline getirmektedir. Özellikle O rta Asya’daki

borç faizi ödemiştir. Dem ek ki finans

Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik önemli

kapital ödenen yıllık dış borç faizinin

bir yatırım

neredeyse yarısı kadar yıllık yurtdışı faiz

leşmesi

mümkündür.

gelirine sahiptir. Toplam yurtdışı mali

kapitali

dünyanın

yoğunlaşmasının en

gerçek­

Türkiye hızlı

finans

büyüyen 85 —


— yo l pazarları olan Çin ve Güneydoğu Asya

ithalatı

pazarlarından kendi payına düşeni almak

O rtadoğu’daki tüm

isteyecektir.

latından daha büyük bir miktara denk

2.2.2 A skeri Sınai Kompleksin Gelişimi Türkiye

alt

emperyalistleşme

sürecinde ilerlemeye gayret eden bir ülke olarak askeri

sınai

kompleksin

gelişimi noktasında önemli adımlar atmaktadır. Bu konuda 15 yıldır sürdürülen savaş önemli bir sermaye birikim finans

olanağı

sağlamıştır.

kapitalinin

gelişme

Türkiye stratejisi

içerisinde askeri yatırımların önemli bir yere

sahip

bulunduğu

bilinmektedir.

Ordu, önümüzdeki 20 yıl içinde silah­ ların modernizasyonu için 150 milyar S ’lık bir kaynak ayırdığını açıklamış bulunmaktadır. Dünya silah pazarının yıllık 600-700

milyar $ seviyesinde

olduğu düşünülürse bu çok önemli bir rakamdır.

Bu

kaynakların

önemli

bir

kısmı silah ihracatı yoluyla uluslararası silah tekellerine akıtılacaktır. Fakat önemli bir kısmı da yerel askeri sinai kompleksin sermaye birikimi için değer­ lendirilecektir.

yapmıştır.

düşmektedir. A B D

Bu

rakam

komşuların ve

Kanada

itha­ hariç

1993-96 yılları arasında N A T O ülkeleri tarafından

verilen

silah

ihalelerinin

%25’i Türkiye kökenlidir. Türkiye emperyalizm açısından tam bir ateş çemberi olan Balkanlar-Ortadoğu-Kafkaslar bölgesinde N A T O ’nun gerçekleştireceği operasyonların en önemli unsurlarından biri olarak hazırlanmaktadır. Geliştirilen savaş strateji­ leri, bölgede gelişebilecek devrimci ve anti-emperyalist

kalkışmalara

yanıt

üretebilmek amacına yöneliktir. Hantal ve ağır yapı, dar fakat profesyonel ve vuruş gücü yüksek bir seviyeye gelişti­ rilmek istenmektedir. Yüksek hareket yeteneği ve kriz bölgesine hızla intikal yine

T S K ’nin

gelecekteki

yapısının

stratejik bileşenleridir. N A T O ’nun yeni konsepti dikkate alınırsa Türkiye’nin gelecekteki misyonu daha da anlaşılır bir hale gelmektedir. Bilindiği gibi N A T O , açıkladığı yeni konsepti uyarınca dünyanın istediği barış, insan

ülkesine demokrasi,

hakları gibi gerekçelerle

Yine devlet bütçeleri içerisinde Milli

askeri müdahalede bulunabilecektir. Bu

Savunma Bakanlığı’nın aldığı pay büyüm­

dünya halklarına verilen bir ültimatom­

eye devam etmektedir. Örneğin 2000

dur. “ Sîzler Fukuyama’nın Tarih’in Sonu

yılı bütçesi incelendiğinde Türkiye’nin silahlanmaya, eğitime ve sağlığa ayırdı­ ğından daha fazla pay ayırdığı rahatlıkla

tezine ikna olmamakta ısrar edip, yine liberal demokrasi ve serbest piyasa eko­ nomisinin dışına taşma yoluna giderseniz karşınızda serbest piyasanın ve liberal

farkedilecektir. MSB bütçesinin G SM H içindeki

payı

1995’te % 1.9,

1994 yılında % 2 I996’da %2.2,

iken,

demokrasinin ordusu N A T O ’yu bula­

I997’de

caksınız” . Hatta kimi zaman bu kadar

%2.3, I998’de ise %2.8 olmuştur. 15

ileri

Türkiye dünyanın en büyük silah ithalatçılarından biri olmaya devam

Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen Yugos­

etm ektedir.

atmıştır. İlk kez bir ulus devlet, kendi iç

1989-1993

döneminde

Türkiye toplam 7.73 milyar $’lık silah

__ 86

gitmek

bile

gerekm em ektedir.

lavya operasyonu önemli bir ilke imza sorunları

bahane

edilerek

günlerce


_______________ türkiye ekonomisi____ bombalanmıştır. Türkiye bu operasyona bilfiil

hava

kuvvetleri

aracılığı

katılmıştır. Yine incirlik’ten kalkan uçak­ lar

hergün

Irak’ı

SO N U Ç

ile

bombalamaktadır.

Türkiye, deprem sürecinde binlerce ton

Türkiye ekonomisine yönelik genel bir bakış daha henüz doğru dürüst bir sanayi

ülkesi

bile olamamış

bir ülke

petrolü karşılıksız olarak Yumurtalık’a

izlenimi

pompalayan Irak’a şükranlarını bu şe­

ekonomi içerisinde, eskisi kadar ağırlıklı

kilde iletmektedir.

olmasa da önemli bir yer tutmaktadır.

Türkiye finans kapitalinin savaş üze­

Sanayi

uyandırmaktadır.

altyapısı

Tarım

zayıftır,

hala

verim lilik

rine bir gelecek hayal ettiği ortadadır.

oldukça düşüktür. Emek yoğun malların

Türkiye askeri sanayi altyapısına önemli

üretimi ağırlıktadır. Modern teknoloji­

oranda sahiptir.

Demir-Çelik üçüncü

lerin ekonomiye adaptasyonu düşüktür.

önemli ihraç maddesi haline gelmiştir.

AR-G E

O tom otiv yatırımlarındaki gelişmeler,

Türkiye

rahatlıkla silah sanayine dönüşebilecek

kıyaslandığında çok gerilerde kalmak­

harcamalarının ileri

payı

açısından

emperyalist ülkeler ile

bir alan yaratmıştır. Son yıllarda doğru­

tadır.

dan silah sanayi alanında yatırım yapan

büyük bir kısmı faiz gelirlerinden sağlan­

firmaların

maktadır.

sayısı

önemli

oranda art­

Sanayi

şirketlerinin

Kapasite

karlarının

kullanım

oranları

mıştır. “ Bu kuruluşlardan TA I insansız

düşüktür. 97-98 Asya ve Rusya kriz­

hava aracı, eğitim aracı, savaş ve nakliye uçağı; TEI uçak m o to ru ; F M C - N u ro l

lerinin yarattığı etkiler iç pazardaki daralma ile pekişerek sanayiyi yere ser­

paletli zırhlı araç; O T O K A R tekerlekli

miştir.

zırhlı araç; R O K E T S A N Stinger füzesi

yoğunlaştığı

ile çok namlulu roketler, M İKES F-16

yaşanan depremler imalat sanayisini de

uçakları için elektronik harp sistemi,

oldukça olumsuz yönde etkilemiştir.

Aselsan elektro optik ve güdüm sistem­

Sanayi yatırımlarının

Bankalar

bölge

olan

gerçek

en fazla

M arm ara’da

misyonlarından

leri üretmektedir.” 16 Aselsan’ın ürettiği

tamamıyla

gece görüşlü dürbünler dünya çapında

ödemeleri ile kar patlamaları yapmak­

ün kazanmıştır. FN SS

tadırlar. Sermaye yapıları son derece

şirketi Birleşik

kopmuş

ve

devletin

faiz

Arap Emirlikleri’ne 136 adet zırhlı araç

yetersiz

satışına dair bir anlaşma imzalamıştır.

ödemelerinin bütçe gelirlerinin %88’ini

Yine benzeri şekilde son günlerde ortaya

çıkan

nükleer

enerji

tartış­

malarını da bu başlık altında incelemek m üm kündür.

Bölgesel

bir e m pery alist

olan

bankalar,

borç

faiz

götürdüğü bir süreçte finans kapitale yönelik

sermaye

aktarımının

odağı

haline gelmişlerdir. Türkiye

bu

altyapısıyla,

birbirini

güç olma gayretindeki Türkiye’nin nük­ leer silah üretebilen bir ülke olmadan bu

tadır. Dünya koşullarındaki değişmeler

noktaya yükselebilme olanağı çok yük­

Türkiye’yi bu ikili sürecin içerisine sok­

sek değildir.

muştur. Bir taraftan emperyalist sisteme

besleyen iki süreci bir arada yaşamak­

bağımlılığın her yönden

gelişmesi,

bir

taraftan ise emperyalizmin çıkarları ek------------------------------- 87 —


— yol şeninde

bölgesel

jandarma

rolünün

iç talep genişlemesi büyümenin itici gücü

halklarımızın

olmuştur. İç talep genişlemesi de tüke­

geleceğini böylesi bir gidişe ipoteklemiş

timden kaynaklanmaktadır. Ekonominin

durumdadır. Bu iki süreç kesinlikle bir­

reel üretken yatırım araçlarından çok,

birini beslemektedir. Özellikle A B D ’nin,

tüketim ağırlıklı olarak büyümesi, büyü­

İsrail-Türkiye ittifakının pekişmesi ve bu

menin gelecekte gelir artışı yaratma

ittifaka kısa vadede zarar verebilecek

potansiyelinin geliştirilememesi

güç olan

cunu

gelişmesi.

Finans kapital

Siyasal

İslam’ın etkisizleşti­

doğurmaktadır.

sonu­

Bu yapı yurtiçi

1998

kaynakların artırılmasını olumsuz yönde etkileyen bir faktördür.” 17

Ağustosu’ndan bu yana yaşanan geliş­

Bütün bu gelişmeler gelir dağılımı

meler, ki Türkiye’nin Suriye’ye yönelik

açısından tam bir barut fıçısını andıran

sıcak savaş tehditini yükseltmesi

bir ülkeyi yaratmıştır. Devletin ekono­

rilmesi

sonrasında Türkiye

yönünde

koyduğu irade açıkça ortadadır.

başlamıştır,

finans

kapital

ile

lehine

mideki rolünün yıllardır

emme basma

sonuçlar yaratmıştır. Öcalan’ın yakalan­

tulumba gibi emekçilerden finans kapi­

ması ve Türkiye’ye iadesi, A B adaylığının

tale

tescil edilmesi, T ü rkiye’nin G-20 ülkelerinden biri olarak kabul edilmesi, IM F’nin Türkiye’yle stand-by anlaşması

gerçekleşmesine hizmet ettiği ülke­ mizde iki Türkiye aynı anda yaşamak­

imzalaması

finans

kapitalin

hanesine

yazılan gelişmeler olmuştur.

yönelik

değer

aktarımının

tadır ve bu olgu toplumsal yaşamın her noktasına damgasını vurmaktadır. IMF ile imzalanan

Türkiye’nin gerçek bir bölgesel güç

bir

stand-by anlaşması

ve

açılan istikrar paketi iki Türkiye arasın­

haline gelebilmesi ise sanayisinin “ çağı

daki

yakalayabilmesi” ne bağlıdır. Son yıllarda iç borç faiz ödemeleri olarak finans ka­ pitale aktarılan kaynaklar böylesi bir

Ulusal gelirin %54.9’u nüfusun en zengin % 20’si tarafından paylaşılırken, en fakir

uçurumu

daha da büyütecektir.

hedefin gerçekleştirilebilmesine yönelik­

%20 ise %4.7’lik payla yetinmektedir. Bu rakam I994’e aittir, ki o yıldan bugüne

tir. Fakat kaynaklar sabit yatırımlara ge­

adaletsizlik büyümüştür. Açlık seviye­

rektiği

oranda yönelmemiştir.

sinde yoksulluk varoşlarda sıkça yaşanan

kapital

1980’den

Finans

bu yana çok ciddi

bir gerçeklik haline gelmiştir. resmi

İşsizlik

biçimde siyasal olarak -zorla- desteklen­

kentlerde

mesine rağmen üretim altyapısında ele

% 19.2 seviyesine

rakamlara göre

avuca gelir bir sıçrama gerçekleştire­ memiştir. Ekonomik büyüme düzenli sabit sermaye yatırımlarına dayanan ve

gerçekleşecek tarım reformu bu oranı daha da artıracaktır. Sağlık ve eğitime

önü açık bir gelişmeye dayanmaktan

sosyal güvenlik kurumlarının özelleşti­

ziyade, düşük kur-yüksek faiz oyunu

rilmesi gibi uygulamalar toplumsal sefa­

ulaşmıştır.

bile

Kırlarda

ayrılan kamusal payın sürekli azaltılması,

aracılığı ile ülkeye giren sıcak paranın ve

leti

faiz gelirlerinin yarattığı suni refahın pompaladığı tüketim artışı ile mümkün olabilmiştir. “ Yüksek kamu açıkları ve

gerçeklik, bu toplumsal gerilim kaynağı siyasete etkisini türlü biçimlerde koy­

kısa vadeli sermaye girişi ile desteklenen

seçimde daha fazla güç kaybetmesi gibi.

_

88

pekiştirm ektedir.

Bu

ekonom ik

maktadır. Merkezi siyasal güçlerin her


türkiye ekonomisi__ Fakat Türkiye Devrimci Hareketi bu süreci kendi yönüne döndürecek gerek­ li açılımları gerçekleştirebilmiş değildir. Medya tekellerinin de yarattığı rüz­

D İP N O TLA R I - T urkey in Statistics 1997, D İE 2- Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye

garla ortama hakimmiş gibi görünen toz

Ekonomisi, Prof. D r. Gülten Kazgan, s.

pembe atmosferin dağılması için çok

336

zaman

geçm eyecek

3- Gülten Kazgan, a.g.e.

Finans

kapitalin

gibi

gözüküyor.

stratejik hedeflerine

4- “ İşte Tarihi N iy et Mektubu”

yürüme gayreti ile emekçilerin toplum­

5- “ 75. Yılında Sayılarla Türkiye

sal kaynaklardan daha az yararlandırıl­

C um huriyeti” , D İE

malarına

6- Gülten Kazgan, a.g.e., s. 354

karşı

üretecekleri tepkinin

çatışması önümüzdeki süreçte iç siyase­ tin en önemli dinamosu olacaktır.

Yapısı ve Temel Büyüklükleri: 1970-

Toplumsal yaşama denge ve istikrar ha­ kim değildir. Bu sebeple gelişmelerin

Sanayiinde İstihdam içinde, D İE, s. 94

çok büyük bir hızla yön değiştirmesi her

8- “ 50 Göstergede T ü rk iye’nin Nabzı

7- “ İmalat Sanayiinde İşlendirmenin 1995” , Hayri Maraşlıoğlu, İmalat

zaman olanak dahilindedir. “ Türkiye’ye

Nasıl A tıyo r?” , Ekonom ik Forum, 15

demokrasi

Şubat 1998, Yıl 5, Sayı 2

gelecek

mi?”

sorusunun

cevabı -ki demokrasinin yanlış kavramlaştırıldığı bir sorudur- A B üyeliği adaylığından çok daha fazla bu gerilim ve çatışmanın sonuçlarına bağlıdır.

9- “ İmalat Sanayiinde İstihdam” , Prof. D r. Tuncer Bulutay, D İE, s. X X II 10- Gülten Kazgan, a.g.e., s. 344 I i - “ Ulusal ve Uluslararası Bankacılıkta Rekabet” , Turgut Özkan, İktisat Dergisi, Sayı 387, Şubat-Mart 1999, s. 43 12- Turgut Özkan, a.g.y. 13- “ Düşbozumlarınm Yüzyılı” , Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 6 O ca k 2000 14- Gülten Kazgan, a.g.e., s. 363 15- “ Türkiye Savaş Ekonomisi Koşullarında Yaşıyor” , Suat Parlar, Ö zgür Üniversite Forumu-Türkiye N ereden N ereye?, Sayı 7-8, Nisan-Eylül 1999, s. 86-101 16- Suat Parlar, a.g.y. 17- “ Türkiye’nin O rta ve Uzun Dönem li

Stratejik Hedefleri”, Prof. Dr. Orhan Güvenen-D PT Müsteşarı-


Ö . Demir

EMPERYALİST EGEMENLİK İLİŞKİLERİ VE ORTADOĞU 1. BÖLGENİN TANIMLANIŞI

“ Büyük Ortadoğu” (Greatest Middle East) veya “ Avrasya” kullanılmaktadır.

Medeniyetin

ilk

ortaya

çıktığı

ve

Fransız

kaynaklı

tanımlamalar

ise;

geçmişte dünyanın merkezi olarak kabul

kendi inisiyatif alanı olarak gördükleri

edilen bu bölgenin, modern tarihteki isimlendirilmesi; kendisinden kaynakla­

rak Ortadoğu’yu; Türkiye, Arap Y a rı­

nan niteliklerle değil, her zaman emper­

madası ve İran’la sınırlandırıyorlar.

yalizmin

bölgeye

bakışıyla

bağlantılı

olmuştur.

rak anılır, “ Şark Meselesi” kavramı ise imparatorluklarıyla yaşanan so­

runları anlatmak için kullanılırdı. Aynı kavramın 19. yüzyılın sonundan itibaren Batı’nın dilinde ifade ettiği şey; yıkılmak­ ta olan OsmanlI’nın egemenliği altındaki toprakların ele geçirilmesi oldu. “ Şark’ın” haritası birinci savaş sırasında em­ peryalist

petrol

şirketleri tarafından

“ kırmızı sınır” olarak çizilmişti. “ Ortadoğu” ismi ise ilk kez II. Dünya Savaşı

Elbette bir şeyin ismini değiştirmek onun

Osmanlı zamanında bölge “ Şark” ola­ Acem

Kuzey Afrika’yı, Mısır dahil dışında tuta­

sırasında,

İngiliz

sorumluluk alanlarından

birliklerinin birisini tarif

kendisini

değiştirmiyor,

önemli

olan verilen isim değil, o şeyin hangi nitelikleri içerdiğidir. Bölgenin ismini ve çapını belirleyen birden çok coğrafi, siyasal, dinsel nitelik­ ten söz edilebilir; İslamiyet, Araplık, petrol, hatta su gibi... Fakat 20. yüzyıl boyunca tüm bunlardan daha belirleyici olan öğe, emperyalist güçlerin bölgeyi tekeline alma çabası olmuştur. Burada genel olarak emperyalizmin değil, em­ peryalist güçlerin bölgeyi ele geçirme çabasından söz ediyoruz. Çünkü O rta ­ doğu dünyanın diğer bölgelerinden fark­ lı olarak taşıdığı zenginlik, bulunduğu

ederken kullanılmış ve bu süreçten son­

coğrafya nedeniyle emperyalist,

ra yaygınlaşmıştı. Emperyalizmin litera­

bölgesel sömürgeci güçlerin ilk gözünü

türünde “ Şark meselesi” , “ Ortadoğu”

diktikleri, ele geçirmek veya elde tutan­

olurken, kapsadığı coğrafya da Osmanlı sın ırların d an daha ö te y e K u z e y A frik a ’­

ları boşa düşürmek için açık ve gizli savaşların en fazla yürütüldüğü, paylaşım

dan Hindistan’a kadar genişliyordu.

rekabetinin halkların kaderine en çok

Şimdi Sovyetler’in çözülmesinin ardın­ dan Ortadoğu kavramı yerine, özellikle

damgasını vurduğu

hatta

bölgedir. I. Dünya

Savaşı öncesi ve sonrası ele geçirme ve

A B D merkezli değerlendirmelerde Ku­

kışkırtmaların en bol örneklerini taşı­

zey Afrika’dan Balkanlar’ı da içine alarak

yordu, iki kutuplu dünya sırasında bu

İç Asya’ya kadar uzanan alanı tarif eden

diyalektik farklı

__ 90 ______________________________

biçimlerde

işlemeye


_________emperyalizm ve ortadoğu___ devam etti, fakat 90 sonrası bölgenin

(1911), Rusya ise Gürcistan’ı, Kuzey

siyasi haritasının değişmesinin ardından,

Azerbaycan’ı, Ermenistan’ı işgal

yüzyılın başında yaşananlardan çok daha

Bölgede

fazla, emperyalist güçlerin ve bölgedeki

kuzeyini Rusya, güneyini ve Afganistan’ı

uzantılarının

İngiltere nüfuz bölgesi ilan etti.

egemenlik

kapışmalarına

şahit olunacaktır.

ayrıca

1907 yılında

etti.

İran’ın

Klasik sömürge politikasını hızlandır­ mak emperyalist aşamaya geçişin önem­

2. EM PERYALİST REKABET VE "Ş A R K "D A İN G İL İZ EG EM EN LİĞ İ

li sonuçlarından birisidir, böylelikle kısa sürede

dünyanın

toprak

bakımından

paylaşımı tamamlanacaktır, fakat emper­

E M P E R Y A LİS T R E K A B E T İN Ö Z Ü

yalizmin ayırdedici karakteristiği tam da bu aşamadan sonra belirginleşir.

Batılı egemen güçlerin bölgeye müda­

“ Dünyanın

paylaşılması

gerçekleştiği

kapitalizmin serbest rekabetçi

zaman, kaçınılmaz olarak bir sömürge

döneminin sömürgecilik tarzına değil,

tekeli çağı açılmış,bunun sonucu olarak

dünyanın

mının tamamlandığı ve yeniden paylaşı­

da dünyanın bölüşülmesi ve yeniden bölüşülmesi yolunda son derece şiddetli

mının gündemleştiği emperyalist döne­

bir savaşım başlamıştı.” 1

halesi,

toprak

bakımından

paylaşı­

me denk düşer. Bu önemli bir ayrımdır,

Dünyanın

“ boş”

topraklarının

fethi

çünkü sömürgecilik ilişkilerine yeni bir

süreci

anlam

emperyalizm;

eline geçirdiği kadar sömürge ile yetin­

sadece nicelik olarak sömürgeciliği hız­

medi, aksine tekel çağının zorunlu sonu­

ve

boyut

katan

bittiğinde,

emperyalist güçler

landırmakla kalmayacak, nitelik olarak

cu olarak, sömürge tekelinin

da yeniden paylaşım ilişkisini sürekli hale

geçirilmesi yönünde kıyasıya bir çatış­ mayı başlattı. Bu durum emperyalist

getirecektir. Lenin, tekel öncesi kapitalizmin geliş­ me sınırına

1860-1870 yılları arasında

de ele

güçlerin egemenlik arzularının bir sonu­ cu değil,

kapitalizmin

eşitsiz gelişimi

vardığını ve emperyalist çağa geçişle bir­

yasası uyarınca güç ilişkilerinin değişimi

likte sömürge fetihleri konusunda ola­

ve değişen güç ilişkilerine göre pay­

ğanüstü bir artış olduğunu söylüyordu.

laşımın yeniden düzenlenmesi zorunlu­

Verilen tarihlere uygun şekilde bölgede­

luğundan kaynaklanır. Dolayısıyla

ki sömürgeleştirme girişimleri de hız

den paylaşımın süreklileşmesi ve bunun

yeni­

kazanmıştı. İngilizler, Osmanlı egemen­

sonucu olarak savaşlar emperyalist çağın

liğinde olan; Kıbrıs’ı I878’de anlaşmayla,

kaçınılmaz sonuçları olmuştur.

1884’te,

“ Kapitalist düzen içinde, nüfuz böl­

Sudan’ı I889’da işgal ederek ve Arabis­

gelerinin, çıkarların, sömürgelerin pay­

tan Yarımadası’nın güneyindeki Umman (1892), Kuveyt (1899), Katar şeyhlik­

ların gücünden, bunların genel ekono­

M ısır’ı

I882’de,

B erb era’yı

lerini anlaşmaya zorlayarak ele geçirdi.

laşılması konusu da paylaşmaya katman­

Diğer yandan Fransa; Tunus (1881) ve

mik, askeri vb. gücünden başka bir esas düşünülemez. Oysa paylaşmaya katılan-

Cezayir’in bir bölümünü, İtalya; Libya’yı

ların gücü aynı şekilde değişmemektedir,

--------------------------------------------- 91 —


— yol çünkü kapitalist düzende farklı girişim­ lerin, tröstlerin, sanayilerin, ülkelerin, eşit şekilde gelişeceği

düşünülemez.

Almanya, yarım yüz yıl kadar önce kapi­ talist

gücü

gücüyle

o

zamanki

İngiltere’nin

karşılaştırıldığı zaman zavallı

önemsiz bir ülkeydi; Rusya ile karşılaş­ tırıldığı zaman Japonya da aynı durum­ daydı. O n ya da yirmi yıllık bir süre içinde emperyalist güçlerin nispi kuvvet­ lerinin değişmeden kalacağını söyleye­ bilir miyiz? Kesinlikle söylenemez.” 1 “ Güçler arasındaki ilişki değişikliğe uğra­ dıktan sonra kapitalist düzende çelişki­ lerin

İN G İL T E R E ’N İN SÖ M Ü R G E T E K E L İ

çözümünü sağlayacak kuvvetten

başka şey var mıdır?” 3

Birinci Yeniden

Paylaşım

Savaşı’nda

Almanya, Avusturya-Macaristan ve O s ­ manlI

İmparatorluğu’nun

oluşturduğu

İtilaf Devletleri yenilgiye uğradılar. H e ­ nüz savaşın başında Fransa ve İngiltere’­ nin, Osmanlı topraklarını ayrıntılı olarak bölüştükleri Sykes-Picot gizli anlaşması, I920’de San Remo ve ardı sıra bir dizi anlaşma ile resmileşti. Bölgenin ulusal niteliğine göre değil, petrol kuyularına göre çizilen sınırlarla devletler yaratıldı. Klasik sömürgeciliğin lanetli mirası olan bu temelsiz sınırlar, Kürtler ve Filistinli­

20. yüzyıl boyunca iki dünya savaşı ve sayısız bölgesel savaşlar bu

tespitleri

doğrulamıştır. Emperyalist güçler ara­ sında kimi dönem uzlaşmalar da olmak­ tadır, fakat bunlar Lenin’in söyleyişiyle iki savaş arasındaki mütareke (ateşkes) dönemleridir, daha ileri değil. Bu dö­ nemlerde de emperyalist paylaşım dar­ beler, bölgesel savaşlar gibi bir çok bi­ çim altında sürdürülmektedir. İkinci sa­ vaştan bu yana birden çok yerde, bölge­ sel savaşlar kesintisizce süregelmiştir.

ler gibi bölgenin en eski halklarını ülkesiz bırakmış, İsrail gibi uzantı, Bahreyn, Kuveyt, Katar gibi petrol kuyusu devlet­ leri, hatta Kuveyt ile Suudi Arabistan arasındaki “ Yansız Bölge” gibi “ devletsiz ülke” de yaratmıştı.

İngiliz Sykes

ve

Fransız Picot’un Paris’te bir otel lobisin­ de cetvelle çizdikleri sınırlar, günümüze dek bitmez tükenmez savaş ve iç savaş­ larla yeniden yeniden inkar edilecektir. Sonuçta; daha önceki sömürgelerine

Bu savaşlarda ölenlerin I. Dünya Savaşı’-

ek olarak, Lübnan ve Suriye Fransa’ya,

nda ölenlerden daha çok olduğu bilin­

Irak, Ürdün ve Filistin ise İngiltere’ye

mektedir. Unutulmaması gereken em­

geçiyordu. Arabistan Yarımadası’nda ka­

peryalist rekabetin varlığı ve dünyanın

lan topraklar bölgedeki Arap şeyhleri

ekonomik olarak yeniden ele geçiril­

Osmanlı’ya karşı ayaklandırılarak süreç

mesinin budur.

içinde

kesintisizliğidir. Sorunun özü

İngiltere’nin

nüfuzuna girmişti.

mı,

Diğer önemli gelişme İngiliz mandasında olan Filistin’in Yahudi göçüne açılması ve

savaş yoluyla mı, yoksa bölgesel uzan­

İsrail’in emperyalizmin uzantısı olarak

tıları

bölgeye yerleştirilmesiydi.

Emperyalist paylaşımın arasında

savaşlarla,

ambargolarla veya

barışçıl

darbelerle,

rüşvet yoluyla mı

Birinci

savaşın

ardından

İngiltere

yürütüleceği sorunun biçimsel yanıdır.

genelde sömürge tekelini, bölgede ise

Bu esas gözden kaçırıldığı zaman emper­ yalizmin hareket yasası anlaşılamaz olur.

münü ele geçirmişti. “ Üzerinde güneş

___ 92

bilinen enerji kaynaklarının büyük bölü­


_________ emperyalizm ve ortadoğu___ batmayan”

imparatorluğun,

askeri

üstünlüğüne dayanan egemenliği, bugü­ nün A B D ’sinin

bölgedeki

doruk noktasından itibaren parça parça çözmeye başlayacaktır.

inisiyatifiyle

İngiliz İmparatorluğu’nun egemenliğini

karşılaştırılamayacak kapsamda ve de­

kabalaştırması karşısındaki birinci engel

rinlikteydi. İran (para basma, petrol, tü­

Bolşevik Devrim i’ydi.

tün, demiryolu vs. tekeliyle) ve Suudi

Rusya’yı

Devrim

sadece

emperyalist rekabetten

çek­

İmparatorluğu (anlaşmayla statüsü belir­

mekle kalmadı, ezilenlerde yarattığı kur­

lenmişti) yarı sömürgeleri;

tuluş

Hindistan,

Irak, Ürdün, Filistin, Kıbrıs, Mısır, Sudan ve

Suudi

Arabistan

umuduyla

m etropollerde

sınıf

hareketini ve sömürgelerde ulusal hare­

Yarımadası’nda

ketleri ateşledi. Daha önemlisi oluştur­

Yemen ve Umman’ın bulunduğu Aden

duğu güç dengesi ve anti-emperyalist

bölgesi ise sömürgeleriydi. Bölgenin asli

mücadeleleri

ganimeti olan petrol ise ilk olarak İran’­

kurtuluş savaşlarının en önemli uluslara­

da I908’de çıkmış bu alanın işletim te­

rası dayanağı oldu.

destekleme

politikasıyla,

keli İngiltere’nin eline geçmişti. O tarih­

İkinci engel yirmili yıllardan itibaren

lerde bilinen en önemli yataklar olan

başlayan ve ikinci savaşın ardından çığ

Musul petrollerinde ise üretim I927’de

gibi yükselen ulusal kurtuluş hareket­

başlamıştı. Musul’da önce “ Türk Petrol­

leridir.

leri Şirketi” , daha sonra “ Irak Petrolleri

maşık bir nitelik arz etmiştir. Daha sınır­

Şirketi” adıyla petrolü işleten konsorsi­ yumun dörtte üç hissesi İngiltere’ye aitti ve ayrıca “ kırmızı hat” denilen sınırlar

lı olmak üzere İslamiyet’in devrimci yorumunu temel alan ulusçuluk ya da baskın olarak Sovyet Devrim i’nin etki­

Bölgede ulusçuluk oldukça kar­

içindeki (Osmanlı sınırları ve Arabistan

siyle şu veya bu tonda sosyalist renkler

Yarımadası’nın

taşıyan ulusçuluk (Baas Hareketi, daha

Kuveyt dışında tümü)

petrol imtiyazı bu şirketin tekelindeydi. OsmanlI’dan sonra “ Şark” daki egemen

sonraları Nasır ve Kaddafi çizgisi) ya da bugün de varlığını gösteren

önceleri

O sm anlı’ya karşı İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin, daha sonra da emper­ yalist güçlerin birbirlerine karşı kışkırt­ tıkları, kimi zaman emperyalist güçlerin

güç İngiliz emperyalizmi oldu.

K A R Ş IT U N S U R L A R

basit piyonları, kimi zaman da güçler Birinci savaşın ardından İngiliz İmparatorluğu’nun

gücü

doruk

arasında dengede oynayan bir politika

noktasına

yürütmüş ve emperyalist müdahaleye

ulaştığında klasik sömürgecilik de dünya yüzeyinde en geniş coğrafyayı işgal edi­

bölgede hareket alanı açan “ ulusçuluk” tan söz edilebilir. Fakat ulusalcılığın üç türü de farklı açılardan klasik sömürge­

yordu. Fakat aynı dünya gerçekliği; klasik sömürgeciliğin maliyetini olağan­

ciliğin maliyetini artırmaktaydı.

Ulusal

üstü artıran ve dolayısıyla İngiliz emper­

hareketlerin yükselişi askeri harcamaları

yalizminin bir sömürge tekeli oluştur­

artırmaya zorluyor, askeri harcamalar­

masını engelleyen bir çok karşıt unsur

daki

da barındırıyordu. Bu unsurlar impara­

ekonomisinde bir canlılık yaratsa da,

torluk ve klasik sömürgeciliği ulaştıkları

giderek daha çok sermayenin üretken

artış

ise

başlangıçta

m etropol

--------------------------------------------- 93 —


— yol ve geri dönüşü olmayan alanlara kay­

mürge tekelini askeri yönden ihlal etm e­

ması gibi önemli bir dezavantaja yol

ye başladılar. Japonya 19 3 1’de Mançur-

açıyordu.

ya’yı ve 37’de Ç in ’i, İtalya 1934’te Eti­

Üçüncü önemli unsur ise; başta A B D olmak üzere diğer emperyalist güçlerin oluşan statükoya ve sömürge tekeline itirazları ve bu yöndeki girişimleriydi. A B D ’nin

birinci

sömürgelerin

savaş

sonrasında

tüm güçlere ekonomik

olarak açılması isteği, İngiltere ve Fransa tarafından reddedilmişti.

Buna karşılık,

Latin Am erika’da geliştirdiği yeni sömür­ geci metotların deneyimine sahip olan A B D , bölgedeki İngiliz egemenliğini ve sömürgelerini parça parça kemirmeye başladı. Bir yandan Arap ulusçuluğunu kışkırtarak; Arabistan

Yarımadası’nda

çıkan iç savaşta İngiltere’nin yönlendirdiği Şerif Hüseyin’e karşı Suud’ları destek­ lemiş, Suudi Krallığı kurulduğunda(l932) tüm ayrıcalıkları ele geçirmişti.

Diğer

yandan iktisadi sızma yöntemleriyle; “ kır­

yopya’yı işgal etti. Almanya’nın 38’de Avusturya’yı işgalinin ardından emper­ yalist paylaşım bir kez daha dünya sava­ şına sıçradı. Ortadoğu’da İtalya ve Almanya ittifakı bir yandan Fas, Tunus, Cezayir ve Mı­ sır’ın çeşitli bölgelerini işgal ederken diğer yandan Araplar’ı da kışkırtmaya çalıştılar. Kendisini “ Müslümanlar’ın Ha­ misi”

ilan eden Almanya;

İngiltere’ye

karşı “ cihad” ilan eden fetvaları radyo aracılığıyla propaganda malzemesi ola­ rak kullanmaktan, (Irak

1941

ordu

kimi ayaklanmaları ayaklanması,

İngiliz

askeri müdahalesiyle başarısızlığa uğray­ acaktır.) desteklemeye kadar bir çok girişimde bulundu. Fakat esasta mihver devletlerin O rtadoğu’ya müdahalesi petrolün diğer yatağı olan Kafkaslar’ın

(1921), Bahreyn ve Suudi Arabistan’la

ele geçirilmesinin ardından, güneye sarkma biçiminde planlanmıştı. Alman birlikleri, Moskova önlerinde Kızıl O rdu

yaptığı anlaşmalarla (1933)

tarafından ezildiğinde bu planlar da boşa

mızı hat” anlaşmasını tanımayarak İran bölgedeki

emperyalist tekelin en önemli ganimeti olan petrolde payını giderek artırmıştı. “ 1938’den I948’e kadar olan dönemde Ortadoğu’da üretilen petroldeki Am eri­ kan payı % 13,9 dan %55,2’ye çıkmıştı.” 4 O rtadoğu’nun egemenlik haritasında A B D lehine bu tarzdaki bozulmalar ikinci savaşa kadar devam edecektir.

düşecektir. Sonuçta ulusal hareketler ve emper­ yalist rekabet, İngiliz İmparatorluğu’nun salt askeri üstünlüğe dayanarak sömürge tekelini korumasını imkansızlaştırmıştı. Aynı sorunlar ikinci güç olan Fransa için daha fazla belirleyici olmuş ve klasik sömürgecilik, bu en zayıf halkasından kı­

Ö te yandan 1929 dünya bunalımının

rılmaya başlamıştı. Lübnan ye Suriye’de

yıkıcı sonuçları metropollerde devrim-

19 4 1’de başlayan ayaklanmalar, i 946'da

karşı

devrim

süreçlerini

hızlandırmış,

emperyalist paylaşımda geride

Fransız askerlerinin

püskürtülmesiyle

kalan

bağımsızlıkla sonuçlanacaktı. Gelen yıl­

Alman, Japon ve İtalyan finans kapitali, ğıyla hızlı bir militarizasyona girişmişler­

larda ise Ortadoğu’yu kurtuluş savaşları yangını saracak ve klasik sömürgecilik ele geçirdiği topraklardan teker teker

di. Ç o k geçmeden bu güçler İngiliz sö­

çekilmek zorunda kalacaktı. 5

iktidara gelen faşist yönetimler aracılı­

__ 94


_________emperyalizm ve ortadoğu___ A B D ’nin, Avrupa kapitalizmine göre

3. Y E N İ G Ü Ç D EN G ELER İ

çok daha hızlı geliştiği bilinir. Bunun en II. Dünya Savaşı sonrası dünya güç dengeleri çok köklü değişimlere uğradı. Japonya ve Almanya emperyalist reka­ betten, İngiltere ise egemen güç olmak­ tan düştü. Dünya, SSC B ve A B D şahsın­ da sosyalizm ve emperyalizm dengesine oturuyordu. A B D ’nin yükselişine rağ­ men, “ bir bütün olarak “ emperyalizm, sosyalizm karşısında bir çok cephede yenilgiye ve muazzam bir mevzi kaybına uğramıştı. G elecek yıllarda emperyalist­ ler arası ilişkinin niteliğini tümüyle bu yenilgi belirleyecektir.

önemli nedeni; feodal dönemi yaşama­ ması, yani eski üretim teknikleri ve iliş­ kilerinin engeline takılmadan yarışa baş­ lamasıdır. Marx’ın söyleyişiyle A B D ’de “ geçmiş geleceğin

üzerine kabus gibi

çökme” miştir. Savaş sonrası Avrupa ve Japonya’nın yıkılmış

ekonomileri

zamanda geri tekniklerin

aynı

de ortadan

kalkması demek oluyordu. Bu ülkeler sanayilerini inşa etmeye günün en ileri teknikleriyle başladılar ve engellerden sıyrılmış

ekonomi

A B D ’ye göre

çok

daha büyük bir hızla gelişti. Savaş büyük bir yıkımdı ve büyük bir yenilenme ola­

Emperyalist kamp Nazi Almanyasfmn

nağı da yarattı. 60’lar sonrası yaşanan

Sovyetler’i dize getireceğini bekliyordu.

hızlı ekonomik büyümenin (boom) kö­

Tam tersi oldu. Sovyetler, Avrupa’nın yarısını da kapitalizmden kopardı. Kalanı

kenlerini burada da aramak gereklidir.

ise sosyalizmin kazandığı itibar ve sava­ şın yıkıcı etkileri nedeniyle devrim teh­

Savaş sonrası eşitsiz gelişme yasası bu temelde işleyecek ve 70’lere gelindiğin­ de emperyalist güç dengelerini bir kez

didi altına girmişti. Birinci savaş sonrası

daha değiştirip, A B D ’nin ikinci savaş

yenilen Almanya’nın sosyalizmin kıyısın­

sonrası

dan dönüşü egemenlerin hafızalarından

dayatmaları adım adım boşa düşürmeye başlayacaktır.

silinmediği için, emperyalizm önce cep­ he gerisinde savaşmak zorunda kaldı ve A B D tüm olanaklarını Avrupa’da kapi­ talizmi yaşatmak için seferber etti.

koyduğu

ekonomik ve

siyasi

Savaşın geriden gelen sonuçları dünya haritasını değiştirmeye devam ediyordu. Klasik sömürgecilik dünya nüfusunun en

Dünya kapitalizminin dümeni 60’ların

yoğun olduğu bölgelerde peş peşe yıkılı­

ikinci yarısına kadar A B D ’nin elindeydi,

yor ve Ç in’de olduğu gibi ulusal kurtu­

kurumlan da (IMF, O E C D ), kuralları da

luştan

(Bretton W o o d s ) o belirliyordu. Tek başına dünya G S M H ’sının üçte birini gerçekleştiren, eski rakipleri Almanya ve Japonya’nın anayasalarını askerinin

(47’de Hindistan, 49’da Çin ve Endonez­ ya Devrimleri). Sosyalizm tehlikesi met­ ropollerden sonra sömürgelere sıçra­ mıştı. Bu dalga karşısında sömürge teke­

gölgesinde yazdıran A B D ,

linin askeri yükünü taşıyamayan İngilte­

çağı” nın

başladığına

“ Amerikan

inanmıştı.

sosyal

kurtuluşa yöneliyordu.

Fakat

re, patronluğu ve aynı zamanda kapita­

Avrupa’yı kendi çıkarları yönünde imar

lizmin dünyasal sorunlarıyla boğuşmayı

ederken kaçınılmaz olarak egemenliğini

A B D ’ye bırakıyordu. Ö nce Yunanistan ve T C ’ye dönük taahhütlerinden vazge­ çip bunları A B D ’ye devredecekti. Bölge-

alttan alta oyacak dinamikleri, karşıt­ larını da üretti.

--------------------------------------------- 95 —


— yol nin diğer alanlarında ise devir teslim;

Truman doktriniyle Sovyetler’i askeri

sözü edilen tehditler nedeniyle bir yan­

olarak kuşatma (containment) politikası

dan Anglo-Amerikan

bir taraftan

ittifakı

biçimini

N A T O ’nun

kuruluşunu

alırken, diğer yandan İngiltere’nin lehine

hazırlarken diğer yandan bölgede askeri

olan sömürge ayrıcalığının A B D lehine

üsler oluşturmaya girişti. T C ve Yuna­

“ yeniden paylaşımının” çelişkilerini içe­

nistan’a yapılan

recekti.

askeri-ekonomik yardımla, her iki ülke­

400 milyon

dolarlık

ye de Amerikan üsleri yerleştirildi. Aynı program çerçevesinde Suudi Arabistan’-

4. O R T A D O Ğ U 'D A A B D EG EM EN LİĞ İ

a ve Bahreyn’e de Amerikan üsleri açıldı

S O Ğ U K S A V A Ş D Ö N EM İ (1947-1969)

ve “ Ortadoğu Gücü” (M ID E A S T F O R ) adıyla yeni bir askeri birlik oluşturuldu. Truman

doktrini

kapsamındaki temel

adımlardan birisi de İngiltere’nin itiraz­ larına rağmen askerlerinin

Filistin’den

A B D emperyalizmi savaştan üstün çık­

çekildiği gün (1947), A B D ’nin himaye­

manın verdiği güvenle sömürge tekelini

sinde İsrail Devleti’nin ilan edilmesidir. Bu gelişme birinci İsrail-Arap Savaşını

ele geçirmeye soyunuyordu. Bu süreç kimi zaman iki dünya savaşında olduğu gibi silahlı paylaşım tarzında (K o re gibi), kimi zaman askeri işgal yoluyla (Yunanis­ tan, Vietnam, Lübnan gibi) çoğunlukla da Fransa ve İngiltere’ye karşı ulusal hare­ ketleri kışkırtma ve darbeci yöntem ler­ le hegemonyayı ele geçirme biçiminde işleyecektir. A B D ’nin sözü edilen iktisadi düzen­ lemelerini,

“ H ür

Dünya,

Demokrasi,

başlatmıştı. Aynı dönemde gerçekleşen İran olayı, hem A B D ’nin Latin Am erika’da uygu­ ladığı darbeci tarzın bölgedeki ilk örneği idi, hem de emperyalist inisiyatifin el değiştirme biçimini gösteriyordu. Mayıs 1951’de Komünist Parti T U D E H ’in de desteklediği ulusalcı Musaddık hüküme­ ti iktidara geldiğinde tamamı İngiltere’ye ait olan Anglo-Pers

(geleceğin

B P ’si)

Özgürlük” şiarları etrafında komünizme

petrol şirketini millileştirecek ve m o­

karşı muazzam bir ideolojik saldırı kam­

narşiye son verecekti.

panyası izlemiş ve ardından bunları ta­ mamlayan askeri doktrinler geliştiril­

İngiliz donanması alarma geçirildi, fakat sonuç alamadı. Musaddık hükümeti

mişti. Soğuk Savaş diye de adlandırılan bu dönemde; Truman (1947) ve Eisen­

Ağustos 53’de C lA ’nın örgütlediği dar­ beyle devrildi ve Şah yeniden iktidara

how er (1957) doktrinleri ilan edildi.

getirildi.6 Müdahale, İngiliz şirketinin ye­

A B D ’nin

Ortadoğu

politikası genel

Buna

karşılık

rine kurulan konsorsiyumun yüzde 40

hatlarıyla Sovyetler’i alanın dışında tu t­

hissesiyle

mak, ulusal

m ücadelelerinin

A B D ’ye geçmesini sağladı. İngiliz ayrıca­

etkisizleştirilm esi için askeri olarak böl­ geye nüfuz etm e ve egemenliğinin gani­ meti olarak ayrıcalıkları ele geçirm e

lıklarına A B D ’nin vurduğu önemli dar­ belerden birisi buydu.

üzerine kuruluydu.

olacaktır.

kurtuluş

__ 9 6 ______________________________

birlikte,

İran’da inisiyatifin

İkincisi ve daha ağırı Süveyş Krizi’nde 26 Temmuz

1956’da Mısır


_________emperyalizm ve ortadoğu___ Devlet Başkanı Nasır, Süveyş Kanalı’nı

boşluğunu askeri güçle doldurmayı plan­

millileştirdiğini açıkladı. Bunun üzerine

lıyordu.

İngiltere ve Fransa, İsrail’i de dahil ede­

Bu

plan

açıklandığında

Sovyetler

rek Mısır üslerini bombalamaya ve Sina

Birliği, İngiltere, A B D ve Fransa arasında

Yarımadası’nı kuşatmaya giriştiler. Sov-

imzalanacak, altı maddelik bir anlaşma

yetler’in işgale karşı son derece sert

önermişti. Hiçbir yankı bulmayacak bu

tutum alması ve A B D ’nin destek ver­

anlaşmaya göre “ bölgedeki sorunların

meyip, işgale karşı Birleşmiş Milletler’de

barışçıl çözümü, içişlerine karışmama,

Sovyetler’le aynı yönde oy kullanması

Ortadoğu’nun bloklar arası politikaya

nedeniyle bu girişim başarısızlığa uğraya­

karıştırılmaması, askeri üslerin kaldırıl­

cak ve Nasır savaştan siyasi zaferle çıkar­

ması ve yabancı kuvvetlerin çekilmesi,

ken İngiltere Başbakanı istifa etmek zo­

silah satılmaması ve egemenliklerini ihlal

runda kalacaktı. 56 Aralığı’nda Süveyş’­

etmeyen

ten askerlerinin çekilmesi İngiltere’nin

ması.” 8 öneriliyordu. Barış önerisi, dur­

Mısır’da olduğu gibi Ortadoğu’daki ege­

gunluğa girmiş Amerikan ekonomisine

menliğinin de bitişini göstermekteydi.

yeni bir açılım olarak düşünülen -gene­

ekonom ik yardım lar yapıl­

Nasır, Batı’yla ilişkisini kesip tümüyle

rallikten gelen Eisenhovver’in ifade ettiği

Sovyetler’e yakınlaşmış, Suriye’de 54’te

tarzda- “ askeri sınai kompleks” in gelişti­

iktidara gelen Baas-Komünist koalisyonu

rilmesine aykırı bir istekti.

da Sovyetler’le yakın ilişkiler geliştirmiş­ ti, Lübnan’da ve Ürdün’de halk ayaklan­

Doktrine T C , Pakistan, Lübnan Ye ayaklanma tehdidi altında olan Ürdün

maları başlamış, Cezayir, Tunus ve Fas’ta

hükümeti ilk elden olumlu yanıt verdi.

ayaklanmalar iç savaşa dönüşmüştü.

Ardından Irak, Afganistan, Yunanistan,

olarak; A B D inisiyatifinde tespit edilmiş

İsrail, Suudi Arabistan, Libya, Tunus, Fas doktrini kabul ettiklerini açıkladılar.

olan, petrol işletimi için üretici ülkelere

Yapılan anlaşmada “ uluslararası komü­

%50 olarak verilen payı; ilk kez İtalyan

nizmin saldırısı” halinde A B D ’nin müda­

EN İ 7 şirketi İran’a %75 olarak önerdi­

hale edeceği maddesine, “ dolaylı saldırı”

Ayrıntı, ancak bir eğilimin başlangıcı

ğinde, bu haber petrol dünyasını alt üst

da eklenerek, iç muhalefete karşı da

etmişti. Diğer yandan Japonya da benzer

Amerikan müdahalesi yasallaştırıyordu. Bu maddeye dayanılarak 57’de A B D , Ürdün’deki halk ayaklanmasına müda­

önerileri Suudi Arabistan ve Kuveyt’e yapıyordu.

Diğer emperyalist güçler iktisadi yöntem lerle

hale için VI. filosunu Beyrut açıklarına

Ortadoğu’ya sızmaya çalışıyorlardı. Bu

getirdi ve 58’de aynı gerekçeyle Lüb­

girişimler

nan’ı işgal etti. Bu gelişmelere karşılık

toparlanıyor ve bölge

p e tr o lle r in in

dünya

pazarındaki payının artmasına ve üretici

Mısır ve Suriye Sovyetler’le kapsamlı as­

ülkelerin

keri anlaşmalar imzalayacaktır.'

elinde

daha fazla sermaye

birikmesine yol açacaktı. I957’de

Sovyetler’le dünyanın bir çok yöresin­ de süngü süngüye gelse de; A B D ekono­

ilan edilen, Eisenhower doktriniyle ola­

mik, askeri ve siyasi egemenliğini kapita­

caktır. Bu doktrin bölgedeki hegemonya

list dünyanın her tarafına yayabileceğine

A B D ’nin bölgeye asıl girişi

--------------------------------------------- 97 —


— yol inancı tamdı. K o re ’ye müdahale etmişti,

Amerikan ekonomisinin içinde bulundu­

Ürdün’e, Lübnan’a müdahale etti, Latin

ğu krizle bağlantılıydı.

Amerika zaten sorgusuz girdiği bölgeydi,

60’ların ortasına kadar diğer emperya­

Japonya’da 50 bin, Almanya da 250 bin­

list güçler ekonomik açıdan A B D

den fazla askeri bulunuyordu. İngiltere

rekabet edebilecek güçte değildi. A m e­

artık rakip olmaktan çıkmıştı.

Burnu­

ile

rikan malları dünya pazarlarını elde tut­

nun ucunda patlayan Küba Devrimi bu

maya

inancı sarsmışsa da ortadan kaldırma­

gerektiren dallarda da A B D egemenliği­

mıştı. O n yıl boyunca dünyanın her tara­

ni sürüyordu. Fakat demir-çelik, daya­

devam

ediyor,

ileri

teknoloji

fında patlak veren kurtuluş hareketleri

nıklı tüketim malları, otom otiv gibi stan­

A B D ’nin

dart sektörlerde Avrupa ve Japonya

dünya

egemenliği

hayalini

sürekli erozyona uğrattı. Fakat m etro­ pollerde büyük kitle hareketleriyle ge­ len Vietnam Devrimi bu hayaline ölüm­ cül darbeyi vuracaktı.

büyük bir hızla gelişti ve giderek A m e ­ rikan pazarında etkili olmaya başladılar. Dış ticaret açığı sürekli büyüyen A B D , korumacı önlemler almak, azaltmak

“A M E R İK A N Ç A Ğ I” N IN S O N U Vietnam yenilgisini “ Vietnam sendromu” na dönüştüren neden; sadece A B D ’nin on binlerce askerini bataklık­ larda bırakıp kaçtığı için değildi. Bu ye­

amacıyla

aşırı ithalatı

doların

değerini

düşürmek zorunda kaldı. İkinci savaş sonrası

doları

dünya

getiren

Bretton

parası

W oods

haline

Anlaşması’nı

(doların altına karşılık olduğuna A B D güvencesi) Japonya ve Almanya’nın iti­ razlarına rağmen tek yanlı iptal etti.

nilgi, dünyanın en büyük savaş aygıtının

Kanserleşmiş askeri

acizliğini gösterdiği ve A B D ’nin dünya

harcamalarını sınırlandırarak,

sınai

kompleksin

egemenliği hayalini yerle bir ettiği için,

sanayiler için kaynak yaratmak zorunda

standart

kalacaktı. 70’lerin başında dünya ekono­

bir sendroma dönüştü. Vietnam’ın bir dönüm noktası olduğu aynı yıl ilan edilen Nixon doktriniyle kanıtlanıyordu. Buna göre; II. Dünya Savaşı sonrası dönemin bittiği, bundan böyle Amerikan askerinin çatışmalarda

misinin girdiği durgunluğun da etkisiyle A B D ; artık dünya ekonomik sistemini belirlemekten

çok uzaktı. “ Amerikan

Çağı” hülyası Vietnam’dan sonra ikinci darbeyi de ekonomik cephede alıyordu.

kendi

Nixon doktrininin Ortadoğu’ya yansı­

savunmalarını üstlenmeleri gerektiği ve ‘gelecek yönetimlerin görevinin, dünya­

tılması biçiminde oldu. En fazla “ insan

nın neresinde çıkarsa çıksın Vietnam tipi

hakları, demokrasi, barış” denildiği dö­

bir savaşın olmasını önlemek’ 9 olduğu söyleniyordu.

nemde, Üçüncü Dünya’nın faşist ve iş­

kullanılmayacağı,

müttefiklerinin

A B D , ilk kez Sovyetler’le nükleer silah

ması ise, güçlü bölgesel işbirlikçiler yara­

birlikçi devletleri özel olarak destek­ lenip güçlendirildi.

indirimi anlaşması (SA LT) yapmaya razı

Hem eldeki silah stoklarının eritilme­

oldu. Dünya jandarmasının bu keskin

si ve standart sanayilere kaynak aktarıl­

dönüşü, elbette barışseverliğinden değil

ması, hem de bölgesel jandarmalar ya-

__ 98


_________ emperyalizm ve ortadoğu___ ratmak amacıyla; bölge ülkelerine uygu­

A B D ’nin

lanan silah ambargosu kaldırıldı. 65’lere

yapıyordu.

kadar Avrupa, Kanada, Japonya’ya

istediğinden

daha

fazlasını

dö­

nük olan Amerikan askeri yardım prog­ ramı (FMS-silah satın alınmaya bağlanmış

P E T R O L E K A R Ş I S İL A H

krediler), tümüyle Ortadoğu’ya döndü. Başta İsrail, ardından İran ve Suudi A ra­ bistan bu programlar çerçevesinde ola­

A B D ’nin

yeni yönelimi; Ortadoğu

petrolünün dünya pazarındaki payının

ğanüstü silahlandırıldı. A B D ’nin bölge­

hızla artmaya başladığı (40’lı yılların ba­

deki uzantısı olarak İsrail’in bu program­

şında 500 milyon ton, 60’lı yılların so­

her

nunda 2.200 milyon ton) bir döneme

zaman daha ayrıcalıklı olmuştur. 1967’-

denk geliyordu. Bu dönemde emperya­

daki yeri,

diğer işbirlikçilerden

den bu yana, yılda 2-3 milyardan az ol­ mamak üzere toplam 82 milyar dolarlık bir yardım alan İsrail; yapılan teknoloji transferi nedeniyle de silah ihracatçısı konumuna yükseltildi. Deniz tarafı dışın­

list güçlerin

artan

petrol

ihtiyaçları,

aralarındaki rekabetin fiyatları yükseltişi ve özellikle millileştirmeler, üretici ülke­ lerin elinde giderek daha fazla sermaye birikmesine yol

açmıştı.

Emperyalist

da hukuki sınırı belli olmayan bu ülke,

ekonomi açısından

kuruluşundan itibaren bölgedeki silah­

akışını sağlamak ne kadar önemliyse, bu

lanma ve savaşın doğrudan ya da dolaylı

biriken kaynakların uluslararası sermaye

katalizörü olacaktır.

hareketine dahil edilebilmeside o kadar önemlidir. Bunu sağlamanın yollarından

Tahtını “ tanrıya ve A B D ’ye” borçlu

birisi

ekonom ik

petrolün

istikrarlı

entegrasyon

oldu.

olduğunu söyleyen Şah, bu programın diğer müşterisiydi. “ 70-78 arasında İran ordusu 161 bin kişiden 413 bin kişiye

Özellikle

ulaştı ve Amerika, tarihinde ilk defa bir

reyn, Suudi Arabistan, Katar) emperya­

Körfez

bölgesindeki

altı

‘devlet’in, (Kuveyt, Umman, BAE, Bah­

Üçüncü Dünya Ülkesi’ne istediği kon-

list şirketlerle girdikleri ortaklık ilişkileri

vansiyonel silah satışını kabul etti. Petrol

ve banka mevduatları aracılığıyla petro-

fiyatlarının 73’te tırmanması İran’ın silah aliminin da büyümesine yol açtı. 70-74

dolarlar geri dönebiliyordu.” 1973-1981

yılları arasında silah alımına harcanan para 135 milyon dolardan, 4.3 milyar

400 milyar doların %80’i gelişmiş ülke­

dolara fırlamıştı. Alınan silahların büyük

min

çoğunluğu dönemin en gelişmiş silahları

Bankaları

olduğundan, silahların nasıl kullanıldığını göstermek için bu ülkeye gelen A m eri­

göre 1989 yılı sonunda Araplar’ın yurt

kalı danışman sayısı bir kaç yüz kişiden,

dahil bloke ettikleri miktar 670 milyar

78’de otuz bin kişiye ulaşmıştı.” 10 Bu militarizasyon İran’ın iç politikasına; C IA

doları geçmekteydi.” " Yeri gelmişken

eğitimli S A V A K ajanlarının her türden

Japonya ile ya da Avrupa’nın güneyinin

dem okratik

kuzeyiyle, hatta Latin Am erika’nın A B D

boğması

istemi

işkencehanelerde

olarak yansıdı.

İşbirlikçileri

döneminde O P E C ’in elde ettiği tahmini lerin banka ve şirketlerine yatırıldığı tah­ edilmektedir. Yine Arap-Fransız Birliği

Başkanı’nın

ifadesine

dışı bankalarda kamu ve özel sektör

bu entegrasyonun, Güneydoğu Asya’nın

ile olan ekonomik entegrasyonuyla ala-

--------------------------------------------- 99 —


— yol kası olmayan, hiç bir gelişime yol açma­ yan

bir ekonom ik bütünleşme tarzı

daha 1962’de, 250 uzmandan oluşan bir ekiple Mısır’da füze geliştirme programı

Petrol

yürüterek almıştı. Ortadoğu’daki biyolo­

üretici ülkelerin bunca seneden sonra

jik kimyasal silahların çoğu Almanya kö­

hala ekonomileri; “ B A E ’de %60, Irak’da

kenlidir. 79 Devrimi’nden sonra A B D ’-

%99, Suudi Arabistan’da %86, Kuveyt’te

nin ambargosuna rağmen İran’la yüksek

olduğunu söylemek gereklidir.

%88, İran ve Katar’da %91 oranında pet­

silah teknolojisi

rol gelirlerine bağlıdır.” 12

yatırımlarına kadar on milyarlarca dolar­

Petrol gelirlerinin emperyalist kasalara

aktarımından,

petrol

lık bir ekonomik ilişki geliştirmişti. Yine

aktarımının başat mekanizması ise silah­

Japonya

lanma ve bölgesel savaşlardır. “ 1970 ile

İran’da kapsamlı yatırımlara sahiptir.

1980

yılları

arasında

Arap

özellikle

elektronik

dalında

ülkeleri

Petrol ithalatının %89’unu yine O rtado­

petrolden 2 trilyon 400 milyar dolar

ğu’dan karşılayan Fransa; A B D ’nin nük­

gelir elde ettiler. Ve bu rakamın 155

leer tekelini reddedip N A T O ’dan ayrıl­

milyar doları doğrudan silah alımına I

dıktan sonra, bu sektörde A B D ile reka­

trilyon doları da dolaylı savunma harca­

bet eder duruma geldi. İsrail’in nükleer

malarına gitti.” 13 Savaş; silahlanma ile

tesislerini kurduğunda sorun çıkmamıştı,

açık değer aktarımı sağladığı gibi, bölge

ama aynı tesisleri Irak’ta kurunca (1980),

ülkelerinin zaten kaynaklarının çok sınır­

A B D ’nin kışkırtmasıyla; çeşitli sabotaj

lı bölümüyle geliştirebildikleri alt yapı ve sanayi varlığını sürekli tırpanlayarak; silah dışındaki ihtiyaçlar açısından da

girişimlerinin ardından İsrail Hava Kuv­ vetleri 8 I yılında Irak’ın nükleer reaktör­ lerini yerle bir etti. Tabi ki İsrail’in Irak’a

emperyalizme değer aktarımını sağlayan

bu saldırısı A B D ’nin bölgedeki Fransız

bir araç olmuştur. 8 yıl süren İran-lrak

girişimlerine saldırısı demek oluyordu.

Savaşı’nın ardından İran, ülkesinin yeni­

Emperyalist rekabetin 60’lı yılların so­

den ayağa kalkabilmesi için gerekli para­ nın 300 milyar, Irak ise 50-60 milyar do­

önce bölge de sonuçlarını gösterdi.

nundan

itibaren

giderek sertleşmesi

lar olduğunu açıklamıştı. Monarşik ve faşist diktatörlüklerin iktidarlarını koruma amaçlı iç çatışmala­

A B D E G E M E N LİĞ İN İN A S K E R İ N İT E L İĞ İ

rı, sınır anlaşmazlıkları, suni olarak yara­ tılan çelişkiler ve hepsinden önemlisi emperyalist

rekabet,

savaşı

bölgenin

Nixon ve onu izleyen C arter döne­ minde

uygulanan

ekonom ik strateji,

ayrılmaz parçası, bir iktisadi unsuru hali­ ne getirmiştir.

askeri harcamalardaki kısıntı nedeniyle

Petrodolarların gerek iktisadi yöntem­ lerle gerekse silaha karşılık olarak ele

dam yaratıcı sanayiler beklendiği düzey­ de gelişmedi. “ 1955’den

geçirilmesinde; A B D dışındaki emperya­

geçen süreçte makine aletleri üretimi

list güçler de söz sahibiydi. Petrol ithali­

%40.5’den % \ 1.54’e, bu alandaki dış sa­

nin %80’ini bölgeden karşılayan Almanya

tım

“ petrole

1970’Ierin sonunda enflasyon ve işsizlik

_100

karşı silah”

ilişkisinde yerini

kısmi bir genişleme yaşadıysa da, istih­

% 2 5 ’den

% 5 ’lere

1985’e değin

düşmüştü.”

14


_________ emperyalizm ve ortadoğu___ hızla büyürken kar oranları küçülmeye

kişiyi

devam etti. Diğer yandan emperyalist

kurmayı Pentagon, yüz bin firmayla iş

istihdam eden Amerikan

rakipleri istikrarlı gelişimlerini sürdürü­

yapıyor

hale

yordu. 1972’den itibaren Japonya ulusal

General

Electric,

brüt üretiminin ortalama %17’sini yatırı­

Dynamics, McDonnel Douglas, Rayheon

ma dönüştürebilirken A B D ancak % I 2 ’-

gibi tekeller Pentagon’un siparişleriyle

lik bir seviye tutturabilmişti.

iki yüz milyar doları aşan karlar elde

Siyasi hegemonya için daha çok savaş sanayisi ile, ekonomik rekabet için daha az askeri harcama ikilemi; 70’den 80’e kadar A B D ekonomisinin temel çelişkisi olmuştur. Bu çelişkiyi o dönemdeki siya­ si gelişmeler çözecektir. 79’a gelindiğinde İran, Nikaragua Dev-

gelmişti.

O

genel

dönemde

Tenneco,

General

ettiler. Silahlanma aşısı İran-lrak Savaşı’nın da etkisiyle Amerikan ekonomisinde bir canlanma yarattı.

Doların

değeri

yükseldi, uluslararası piyasadan borsalara sermaye akışı hızlandı ve işsizlik ora­ nında düşüş kaydedildi. Yeniden pişiril­ miş anti-komünizm ve Rambo filmleri­ nin eşliğinde Amerikan toplumu yıldız

rimleri ve Sovyetler’in Afganistan’a girişi

savaşlarına kadar varacak bir militarizas-

gibi siyasal gelişmelerin nüfuz alanlarını

yon yükünün altına çekildi.

daraltmasının da etkisiyle, Reagan yöne­ timi önceki dönemin tersine bütün ağır­ lığıyla ekonominin militarizasyonuna yö­ neldi. Askeri sanayi, onun araştırma ge­ liştirme çalışmalarıyla beslenen bilgisa­ yar sektörü

ve siyasi

hegemonyayla

doğrudan bağlantılı petrol sektörü ser­

A B D ’nin

askeri

stratejileri

de

bu

gerçeklikle uyumlandırıldı ve bölgedeki “ iç ayaklanma ve yıkıcı tehditlere” kadar müdahale gerekçesi genişletildi. Bunun için yarım milyon kişilik kadrosu ve yük­ sek

teknolojik

donanımıyla

anında

müdahaleye göre organize edilmiş ve

maye birikiminin öncü sektörleri kabul

tümüyle

edildi. maları; 83’ten sonraki beş yıl için 1.6 trilyon dolar olarak planlanmıştı. O sü­

Kuvvet de denilen C E N T C O M (Central Command) oluşturuldu. Bölgede elde edilmiş yeni askeri üslere yerleştirilen Çevik Kuvvet, A B D ’nin bölgesel sorun­

reçten günümüze dek her yıl ortalama

lara “ müttefiklerini” beklemeden kendi

Reagan döneminde A B D askeri harca­

O rtadoğu’ya

dönük

Ç evik

300 milyar dolar bu sektöre ayrıldı.

gücüyle operasyon yapabilmesini esas

“ Sivil gereksinimler için harcanan her

alıyordu. Bu hareket serbestisini meşru­

100 dolara karşılık 40 dolar, askeri har­

laştırmak için N A T O ve BM, A G İT gibi

camalara gidiyor. Yüzde oranı sivil har­ harcam ala rd a I 3 olan A lm anya’ya g ö r e

uluslararası kurumlarda kendi stratejisi yönünde diplomatik çözümleri ikin­ cilleştirip askeri müdahaleleri meşru­

3 kat, I00’e karşı 3 olan Japonya’ya karşı

laştıran bir politikaya zorlandı. N A T O ’-

13 kat daha fazla.” 15 Bu rakamlar A m e­

nun genişlemesi ve daha ayrıntılı sorun­

camalardaki 100 rakamına karşı, askeri

rikan

ekonomisinin

ne kadar

büyük

lara müdahalesini sağlayacak yeni kon-

payının savaş sanayisine yönelik olduğu­

septler

nu gösteriyor. 87 yılına gelindiğinde 2.5

düşünmek gereklidir.

milyonu

asker, yaklaşık yedi

milyon

benimsemesini

bu

tem elde

A B D ’nin devleşen askeri sınai komp-

---------------------------------------------101 —


— yol leksi

emperyalist

bilmesinin

rekabeti

sürdüre­

vazgeçilmez unsuru

haline

Kuveyt 15, Suudi Arabistan 16.8, B A E 3 milyar dolar.) A B D ’ye

gelmiş, ekonomik büyüme askeri hege­

stokları

monyanın

sağladığı

ödendi.

paraya dönüştürüldü

Silah

Gelirler

ranta bağlanmıştı.

sadece bununla da kalmadı. Kuveyt’in

Emperyalizmin doğasındaki zora dayalı

200 milyar dolarlık altyapı harcamaları­

egemenlik tarzı en gelişkin emperyalist

nın %70’i, Suudi Arabistan’da 250 milyar dolarlık altyapı ihalesi ve muazzam silah

ülkede hükmünü konuşturuyordu. Reagan dönemindeki ekonomik par­

siparişleri alındı. Yine petrol üzerinde sa­

laklık, İran-lrak Savaşı’nın bitişi ve Sovyetler’in çözülmesinin silah pazarın­

vaş aracılığıyla kurulan denetim petrol arzını belirleyerek; hem Kafkas petrolle­

da yarattığı önemli daralmalar nedeniy­

rinin ucuza kapatılmasını hem de fiyat

le; 90’a gelirken yükselişi gibi büyük bir

düzenlemesiyle Amerikan petrol şirket­

hızla gerilemeye başlamıştı; bir kaç yıl

lerine olağanüstü kazançlar sağladı. Sa­

içinde A B D ’nin dış ticaret açığı devasa

vaştan bu yana A B D ekonomisinin sü­

büyüklüklere

işten

rekli fazla verdiğini ve en karlı tekellerin

çıkarmalar çoğaldı. “ 89 yılında Japon

silah, petrol ve elektronik sektörlerin­ den çıktığını tahmin etmek zor değildir.

ulaştı,

iflaslar ve

ekonomisi, A B D ekonomisinin yarısı ka­ dar olmasına rağmen 549 milyarlık bir yatırımla, A B D ’nin 515 milyarlık yatı­

5. "BÜYÜK ORTADOĞU"

rımını geride bırakıyordu.” 16 Harlem’de yoksulların marketleri yağmalayışı hatır­

90 sonrası dünya egemenlik haritası

lanacaktır. “ Boş kalan değirmen taşının

radikal bir değişime uğradı. Sovyetler

kendisini

öğütmesi”

kompleks A B D

gibi askeri sınai

çözüldü ve yerini bir emperyalist güç

ekonomisinin temelini

olarak Rusya’ya bıraktı. Sovyetler’in etki

öğütmeye başlamıştı.

alanlarının

tamamı yeniden

paylaşım

Savaş sanayisi kendi pazarını yaratmak

konusu haline geldi. Bölgeye sınırdaş

zorundaydı. Libya ve Somali denendi,

yeni hegemonya boşlukları ve petrol

beklenen fırsat Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle

bakımından

gerçekleşti.

ortaya çıktı.

Bu işgale A B D ’nin çanak

zengin

burjuva

devletler

tuttuğuna dair fazlasıyla inandırıcı neden

Ortadoğu’nun siyasi coğrafyası; özel­

ileri sürülmüştü. Krizin henüz başında A B D hiç bir biçimde diplomatik çözüme

likle Amerikan merkezli değerlendirme­

razı olmayacağını açıklamış ve tek başına

R A N D ’ın söyleyişiyle “ Büyük O rtad o ­

askeri operasyon kararı almıştı. Dikkat çekmeyen diğer kanıt ise Körfez Savaşı’-

ğu” (Greatest Middle East) ya da “ A v ­ rasya” denilerek, Balkanlar ve Kafkas-

nın bitirilmemesidir. İhtiyaç devam ettiği

lar’a doğru genişletildi. Bu bakış açısı;

için on yıldan bu yana Amerikan uçakları sürekli Irak’ı bombalamaya devam edi­ yor.

O rtadoğu’daki

Körfez Savaşı’nın 47.5 milyar dolarlık harcamaları (Almanya 6.6 Ja p o n y a 10.7,

_102

lerde;

C lA ’nın

think-tank

emperyalist

kuruluşu

rekabetin

daha geniş bir alanda süreceğini göster­ diği kadar, A B D ’nin Ortadoğu politikası­ nın da artık daha geniş bir coğrafyada geçerli olacağını da anlatmaktadır.


_________ emperyalizm ve ortadoğu___ O rtadoğu’daki

emperyalist rekabet

lenmesi ve Kafkaslar’a yerleşmesi konu­

denklemi “ Büyük Ortadoğu’ya” olduğu gibi, üstelik Rusya’nın katılımı nedeniyle

sunda son derece aktif bir politika yürüt­ mektedir. Ayrıca A B D ’nin geleneksel

daha da sertleşerek yansıdı. Almanya

bölge politikasını terk ederek İsrail ile

bölgesel hegemonya alanını önce eko­

T C arasında oluşturduğu stratejik ittifa­

nomik (Doğu Almanya) ardından savaş

kın da “ Büyük Ortadoğu” nun gerçekle­

aracılığıyla (Slovenya ve Hırvatistan) ge­

rinden kaynaklandığını belirtmek gerekir.

nişletti. A B D ’nin, bu yayılmayı engelle­

Emperyalist güçler “ Büyük O rtad o ­

mesi mümkün değildi, fiili durumu kabul

ğu'yu uzlaşarak paylaşabilir mi? Geçen

etmek zorunda kaldı. Tıpkı Fransa’nın

on yıl buna olumlu yanıt vermeyi ola­

Kuzey Afrika’da, Japonya’nın Güneydo­ ğu Asya’da kendi bölgesel hegemonya alanlarını yaratmalarını kabul etmiş olması gibi...

naksızlaştıracak örneklerle doluydu. Yugoslavya’nın dağılmaması için A B D ve Alm anya’nın onayıyla Miloseviç’e bir

Halen dünyasal hegemonya bakımın­ dan mevcut tek güç A B D ’dir, ancak bu egemenlik 50’lerden bu yana çok şeyini

milyar dolarlık yardım yapılmış ayrılıkçı unsurların

“ ödüllendirilmeyeceği”

ilan

edilmişti. Fakat bu yardımın üzerinden bir kaç ay geçmeden Almanya ters bir

yitirmiştir. İkinci savaş sonrası dünya G S M H ’sının üçte birini sağlıyordu, 70’lerde bu oran dörtte bire indi. A m eri­ kan ideologlarından Brzezinski’nin söy­ lediğine göre 2010-20 yıllarında daha da

çıkışla; Hırvatistan ve Slovenya’nm “ Kendi Kaderini Tayin Hakkını” tanıdı. Bu klasik emperyalist taktik, Balkanlar’ı ateş topuna çevirdi. Bunun ardından Bosna

kanlı

kıyımlara

neden

oldu,

düşerek, yüzde 10-20 seviyesine gerile­

Kosova’da yaşananlar biliniyor. Ya da

yecektir. Bu eğilim A B D ’nin bugün oldu­

Kafkaslar’a bakalım,

ğu gibi, gelecek on yıllarda da diğer rakiplerinin alanlarını ele geçirmesini olanaksız kılıyor. Bu nedenle; bugünün dünya güç dengeleri bakımından iki

inisiyatifinde bir ülke olarak Kafkas kapı­ sının bekçiliğini yapıyor. Am a A B D ’nin içten müdahalesiyle her Batı’ya yanaş­ mak isteyen hükümet ya darbeyle ya da

nokta A B D için hayati önem taşımakta­

son parlamento baskını gibi açık eylem­

dır. Birincisi askeri gücünü ekonomik

le boşa düşürülüyor. Çeçenistan’ı A B D ,

değere dönüştürebildiği hammadde kay­

Türkiye üzerinden destekliyor. Kafkas-

nakları üzerindeki kontrolünü korumak,

lar’da darbe ve suikast girişimlerinin, “ kaynağı belirsiz” bombalı eylemlerin olmadığı gün yoktur. Sovyetler’in yarat­ tığı dengenin ortadan kalkması ve A B D nin sözü edilen eğilimi nedeniyle; em­

İkincisi; Amerikan yönetiminin yayın­ ladığı Savunma Planlama Rehberi’nde ifade edildiği gibi “Japonya ve Almanya’­ nın ekonomik güçleri ile orantılı bir askeri ve

siyasi

konuma ulaşmalarını

engellemek” tir. 17

Ermenistan,

Rus

peryalistler arası rekabet giderek daha fazla askeri nitelik taşıyacaktır.

Bu iki stratejik amaç A B D ’nin “ Büyük

A B D ’nin askeri üstünlüğünün ilelebet

Ortadoğu” politikasının eksenini oluştu­ ruyor. Bunun için A B D , N A T O ’nun D o ­

sürmeyeceği de bir gerçektir. Tıpkı hakimiyetlerini salt askeri güce dayandı­

ğu Avrupa’ya yayılması, Balkanlar’da üs­

rarak sürdürebileceklerine inanan Os-

---------------------------------------------103 —


— yol---------------------------------------------İngiliz İm paratorlukları’nda

artık bir eğilim olarak ortaya çıkmıştır.

olduğu gibi. Bu çözülme eğer bir yıkım

Ayrıca Prusya ve Nazi geleneğine sahip

tarzında

Alman Devleti’nin, militarizm yoluna gi­

manii

ve

gerçekleşmezse,

A B D ’nin

askeri gücü adım adım diğer emperya­

rince hızlı ilerleyeceğine inanmak için

listlere paralı askerleşmeye dönüşecek­

yeterince tarihsel örnek vardır.

tir.

Bu

olasılığın

Körfez

Savaşı’nda

ipuçları görüldü ve Amerikan

“ Büyük Ortadoğu” tümüyle emperya­

çevre­

list paylaşımın etkisi altındadır. Bölge

lerinde de dillendiriliyor; “ Bize Hesiyen

ülkelerinin salt siyasetleri ve yapılanma­

sıfatını layık görenler, yani para karşılığı

ları değil sınırları da bu gerçekliğe göre yeniden biçimlendirilmektedir.

her işi yapmaya hazır insanlar olduğu­ muz suçlamasını yapanlar bulunacaktır. H e r kim ne söylerse söylesin bizler yumruklarımızı sıkıp pazarlık masalarına indirmek

üzere

hazır

bulunmalıyız.

Avrupa ve Japonya’dan verdiğimiz hiz­ metin bedelini almalıyız. Tahsilatımızı dolaylı yollardan da gerçekleştirebiliriz, doğrudanda yapabiliriz.

Mevcut rolü­

müzü değiştirmemiz de söz konusu ola­ bilir. Ancak bu değişiklik, dünya ekono­ misinin kontrolünü de elimize geçirdiği­ miz gün mümkün olabilir.” 18 A B D ’nin askeri

üstünlüğüne

daya­

narak elde ettiği rantı, Avrupa daha fazla ödemek istemeyecektir. Bunun ilk belir­ tileri; N A T O ’nun 50 yıl toplantısına or­ taya çıkmıştı. Avrupa kıtasındaki N A T O güçlerinin

AB

ülkelerinin

komutasına

verilmesi isteği Türkiye ve A B D ’nin iti­ razlarıyla reddedildi. Bu tartışma henüz kapanmadı. Fakat Avrupa Birliği fazla sabretmedi ve N A T O ’dan “ maksimum otonomiye sahip” , Avrupa Güvenliği ve Savunma Kimliği adı altında yeni bir giri­ şim başlattı. İstanbul zirvesinde somut biçim kazanan bu organizasyonun, Kosova türü olaylara müdahale amacı taşı­ yan, 40-60 binlik askeri kapasitesi olan ve 2002’de hazır olacak bir güç olması kararlaştırıldı. A G S K , “ Avrupa Birleşik D evletleri”

ordusunun

nüvesi

olarak

kabui edilmektedir. Henüz zayıftır, ama

_

1 0 4 ______________________________

Emperyalizmin

bir kıyasıya

rekabet

ilişkisi olduğu görülmeden, yüz yıldan fazla emperyalist paylaşımın en önemli ganimeti olmuş olan O rtad o ğ u ’nun gerçeği anlaşılamaz. Ortadoğu, Avrupalı emperyalistlerin işgali altındayken, A B D 50’lerde geldiğinde “ demokrasi ve hür­ riyet” getireceğine inanılmıştı. Şimdi de A B D işgali altındadır ve Avrupa Birliği’nin demokrasi getireceği beklenmekte­ dir. Oysa her süreç için emperyalist re­ kabetin getirdiği bölgesel savaşlar, am­ bargolar, darbelerdi. “ Büyük Ortadoğu” için de aynı şey geçerli olacaktır.


_______ emperyalizm ve ortadoğu___

DİPNOTLAR

İran’a giderek

Şah

polisinin

yeniden

örgütlenmesi işine yardım etmiş. Şimdi ise Nazi Almanyası’nın işbirlikçisi ve ulu­

1- Emperyalizm, Lenin, s. 150

sal polisin eski başkanı general Zahadi’nin

2- age, s. 144, vurgular Lenin’e ait.

aracılığıyla ordu ve politika dünyasının kimi şahsiyetlerini satın almaya ve başba­

3- age, s. 116

kana karşı “ halk gösterileri” örgütlem e­

4- O rtadoğu, A.Gresh-D.Vidal, s. 46 5- “ 49 Suriye’de monarşi karşıtı askeri darbe,

ye, darbenin koşullarını yaratmaya gidi­ yor. 37 yıl sonra Suudi Arabistan’daki müthiş Am erikan askeri gücünü bu kez

5 I İran’da Musaddık hükümetinin şahı devirmesi ve İngiliz petrol şirketini millileştirmesi , 52 M ısır’da monarşiyi yıkan subay darbesi ve 2 yıl sonra N a sır’ın başa ge-

ÇİŞİ. 54 Suriye’de Kom ünist-BAAS koalis­ yon hükümeti, 54 Cezayir ayaklanmasının başlaması ve 62’de bağımsızlık,

oğlu yönetiyordu.” Ortadoğu, A. Gres-D. Vidal, s. 89 7- E N l’nin başkanı olan Enrico Mattei 1962 Ağustosu’nda uçağına bomba koyu­ larak öldürüldü. Petrolün Ekonomi Politiği, Halil NebilerSuat Parlar, s. 134 8- Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları, Fatih Armaoğlu, s.204 9- Ortadoğu, A. Gres-D. Vidal, s.68

56 Fas’ın ve Tunus’un bağımsızlığı,

10- age, s.69

57 Ü rd ü n ’de halk ayaklanması,

11- age, s.50

58 Irak devrimi,

12- age, s.50

58 Lübnan’da halk ayaklanması,

13- Ortadoğu Vaat Edilmiş Topraklar, S.

62 Kuzey Y em en’in bağımsızlığı,

Parlar, s. 184

67 G üney Yem en’de demokratik

14- Körfezin Kutsal Adakları, O .iyiler,

halk iktidarı,

s.94

67 Filistin’de silahlı mücadelenin

15- S. Parlar, age, s.272

başlaması, 69 Sudan’da N um eyri’nin başa gelişi, 69 Libya’da Kaddafi’nin yeşil devrimi,

16- O . İyiler, age, s.93 17- S. Parlar, age, s.275 18- age, s.2 7 1

70 Son İngiliz askerinin bölgeden çekilişi.” 6- “ ‘Petrol bizim kanımız, petrol bizim özgürlüğümüz' diye bağırıyordu milyon­ larca İran’lı, II. Dünya Savaşı’ndan galip çıkanların kendilerine yakıştırdığı özgür­ lük ve

adalet ilkelerine

inanarak!

Ne

Londra ne de Washington, hala bu masal­ lara inanan halkların olabileceğine inana­ biliyordu. General N orm an Schwarzkoph -C IA ajanı- Tahran’a gidiyor. Ülkeyi iyi tanıyor, çünkü 1942-48 yılları arasında da

105 —


Ayşe Tansever_____________________________________________

RUS-ÇEÇEN SAVAŞI, SEÇİMLER VE PUTİN DÖNEMİ Hem en

kuzeydoğumuzda yaklaşık

da Rusya'nın batısı güvenlikte değildir.

dört aydır süren bir savaş var. Rus

Avrupa Birliği (A B ) ve N A T O sınırlarına

orduları ayrılıkçı Çeçen gerillalarını Dağıstan'dan sürdükten sonra yavaş

dayanmıştır.

yavaş Çeçenistan'ın başkenti Grozni'ye

En güneyde Ermenistan zaten Batı'nın

sıkıştırdılar. 200 binin üstünde Çeçen

en eski müttefiklerindendir. 27 Ekim’de

bölge ülkelerine sığındı.

İki tarafın ölü

parlamento baskınında koyu milliyetçi V.

sayısına ilişkin çelişkili açıklamalar var.

Sarkisiyan öldürüldü. Güç dengesi Batı'-

Ama tahminlere göre birkaç bini geçi­ yor. G erek Putin gerekse de askeri yetkililerin “ sıkıştırdık” , bugün yarın Grozni'yi aldık demelerine karşın veri­ len süreler bitiyor ve savaş uzadıkça uzuyor. Anlaşılan Rusya da savaşın bu kadar uzun ve kanlı olacağını beklemi­ yordu. Peki savaşın iç ve dış politikada­ ki amacı nedir? Savaş bu yazıyı kaleme aldığımız O cak başında amacına ulaşmış mıdır? Bölgede ve Doğu-Batı ilişki­ lerinde yarattığı değişiklikler nelerdir? Olayların arkasına gizlenen

gerçekler

Kafkaslar'da da durum farklı değildir.

dan yana biraz daha kaydı. Onun G orb açov

kuzeybatısı döneminin

Şevardnadze

zaten

Gürcistan'da başbakanı E.

hep

Batı

yanlısı

olmuştur. 3 I Ekim’de yapılan seçimleri Rusya'nın desteklediği rakibini yenerek tekrar kazandı. Şevardnadze ülkesindeki iki Rus askeri üssünü kapatmak, 10 bin civarındaki Rus askerini topraklarından çıkarmak ve ülkesini N A T O 'y a sokmak istiyor. Rusya yanlısı Abaza Cum huri­ yeti, Rusya'nın Gürcistan üzerinde baskı

nelerdir?

yapmasına yetmiyor.

I. BÖLÜM DIŞ POLİTİKADA SIKIŞMALAR

Azerbaycan

Bölgenin payını

önemli Hazar

üçüncü

ülkesi

petrolünün

aslan

kapmak istiyor. Batılı şirketlerle

17 tane petrol üretme anlaşması imza­ ladı ve Rusya'nın bunda büyük bir çıkarı

1. K A F K A S L A R ’D A G Ü Ç Y İT İR İM İN E T E P K İ

yok. İkincisi, petrolün

Batı'ya akıtılması

Rusya'nın istediği gibi Bakü'den değil, Sosyalizmin

yıkılışının

üzerinden

Türkiye üstünden

yapılacak. Bütün bu

petrol işinden yakın gelecekte Azerbay­

daha 10 yıl bile geçmeden Rusya eski etki alanlarının çoğunu kaybetti. Eski sis­ tem içindeki ülkeler, Baltık Cumhuriyetleri’nden başlayarak tek tek Batı’nın etki

tarken, Rusya'nın etkisi giderek azalıyor.

alanına girdiler. Şimdi Beyaz Rusya dışın­

Kafkaslar’da bağımsızlığını ilan etme-

__ 1 0 6 _______________________________

can kasasına 60 milyar dolar gireceği he­ saplanıyor. Bölgenin önemi giderek ar­


_________________ rus-çeçen savaşı___ miş Inguseta, Kuzey ve Güney Ossetya,

karşı dövüşüyor. Hava saldırısı yapa­

Dağıstan ve Çeçenistan

mayan gerillaların yakından tek tek tan­

gibi ülkelerde

vardır. Savaş başlamadan önce Rusya

kları uçurmalarını önlemeye çalışıyor.

Dağıstan'daki gücünü de yitirmek üze­

Afganistan'daki gibi çok can kaybı ve r­

reydi. Buralardan başlayacak herhangi

memeye

bir bağımsızlık rüzgarı hemen bölgeyi

nedenle de Grozni'ye girişi uzun sürdü.

fırtınaya sokabilir.

Çeçenistan

Savaşın düğüm noktası burada verilecek

bıçak sırtında duruyordu. 1994-96 yılları

gerilla savaşında yatıyor. Görünen o ki

arasında uzun bir savaş yaşandı. Özün­ de savaşı Çeçenistan kazandı. Ama dev­

2000 kaldıkları söylenen Çeçen geril­

reye başka çıkar ilişkileri sokularak bazı

uzun

pazarlıklar sonucu Çeçenistan ilan edil­

Grozni dışında alındığı söylenen bölge­

memiş bir bağımsızlık statüsüne oturtul­ du. Hala başbakan olan Aslan Masha-

lerde de yeniden çatışma

gelmesi bu değerlendirmeyi doğruluyor.

dov'la ilişkiler bu bazda sürüyordu.

Son gelen haberlerde evlatlarının ölü­

Zaten

özen

gösteriyor.

İşte

bu

lalar sonuna kadar direnecekler ve savaş bir

zaman

dilimine

yayılacak.

haberlerinin

Sonunda korkulan başa geldi. Çeçen

münü protesto eden annelerin sesinin

müslüman gerillalar destekli bazı Dağıs­

daha yükseldiği ve savaşa karşı olanların

tanlı gençler Dağıstan'ın ortasında bir

sayısının

bölgeyi Rusya'dan bağımsız olarak ilan

Putin'in seçimleri kazanmasını sağladı,

ettiler. Rusya hemen Dağıstan'daki askeri gücünü arttırıp bombardımana başladı ve gerillaları anlaşılmayan bir gerekçeyle Çeçenistan içlerine kovaladı. Sonra I Ekim'de karadan Çeçenistan'a

şimdi de başkanlık seçimlerini kaybet­

girmeye başladı. Sayılarının 5000 civarın­ da olduğu söylenen gerillalar başkent

arttığı

belirtiliyor.

memek için alelacele yapılabilir deniyor.

Savaş

bir anlaşmada

2. Ç E Ç E N G E R İL L A L A R IN PERD E A R KA SI

Grozni'ye sıkıştırıldılar. Burası havadan Rusya;

saldırısına gerekçe

olarak

ve karadan bombalanmaya başlandı. Yaklaşık iki aydırda şiddetli çatışmalar sürüyor. En son haberlerde sıkıştırılan

Dağıstan'da kendisinden bağımsız bir bölge ilanını göstermekte ve bunların

gerilla sayısının 2000 civarında olduğu

arkasında Çeçen müslüman gerillaların

savunuluyor. Rusya'nın ise iyi donatılmış

olduğunu iddia etmektedir. Bu nedenle

100 bin askeri var. Kimyasal silah kul­

bilinçlice gerillalar Dağıstan'dan Ç eçe­

lanıldığına ilişkin haberler sızıyor.

nistan'a sürülmüş ve oraya saldırılmıştır.

Rusya'nın Çeçenistan'da eskilerden, özellikle Afganistan'dan farklı bir savaş

Olay Dağıstan sınırlarından dışarıya çe­ kilmiştir.

Savaşın

Çeçenistan Başbakanı Aslan Masha-

başında Batılı güçlerin Kosova'da yaptığı gibi bölge uzun süre bombalandı. Eskisi

dov'un da bu gerillalarla anlaşamadığı ve

taktiği

uyguladığı

söyleniyor.

onlara

karşı

olduğu

söylenmektedir.

gibi tanklarla hızlı bir saldırıya girmiyor,

Böylece özünde savaş Çeçenistan resmi

yavaş yavaş, ihtiyatlı, kollayarak savaşı­

yönetimi ile de yapılmamaktadır. Peki

yor. Yani Grozni'de bir gerilla savaşına

öyleyse koskoca Rusya'nın savaştığı bu

--------------------------------------------- 107 —


— yol---------------------------------------------gerillalar kimdirler ve arkalarında başka

1998'de Kenya ve Tanzanya A B D elçi­

güçler var mıdır?

liklerinin bombalanmasının baş örgüt-

Rus yetkili ağızları bu konuda çeşitli

leyicisidir. Şimdi de Putin Moskova'da

şeyler söylemektedirler. Bazen “ haydut­

patlayan ve 300’e yakın kişinin ölümüne

turlar” . Yani bölgedeki yoksulluğa tepki

neden olan bombalamanın sorumlusu

olarak

dağlara

çıkmış

haydutlardır.

Karınlarını doyurmak için civar köylere saldırırlar. Haydutluk feodal sistemden doğar. H er ne kadar bu bölgelerin geri­ liği ve feodal özelliklerin varlığını sür­ dürdüğü düşünülse bile bugünkü üretim ilişkileri içinde bir anlam taşımaz. Rusya genel olarak burada müslüman gerillalarla,

yani

islami

bir

güçle

olduğunu

iddia

arkasında

da

olduğunu

ettiği

Ç e ç e n le r’in

Osam a

bin

söylemektedir.

Laden'in

Osama

bin

Laden tüm müslümanları sivil asker ne olursa olsun bir Amerikalı öldürmeye çağıran ve bunun sevap olduğunu açık­ layan keskin bir anti-Amerikancı görü­ nümündedir. Peki şimdi bir de anti-Rus mu olmuştur? Putin'in iddiası doğru mudur?

Çeçen müslümanlarının arka­

döğüştüğünü iddia eder. İslamla döğü-

sında gerçekten Osama bin Laden mi

şülüyorsa o zaman iş büyümektedir. Bu

vardır?

durumda

hangi islami güçler olduğu

A B D , Rusya ile aynı safta düşmanına

açıklanmalıdır. İslam dünyası büyüktür

karşı döğüşmemektedir? A B D , neden Rusya'ya yardım etmemektedir? Yoksa Putin yanılmakta mıdır? Ç e ç e n le r’in arkasında başkaları mı vardır?

ve çeşitli siyasi cepheleri vardır. İran savaşta Rusya'yı desteklediğini açıkladı. İran Dışişleri Bakanı, son Rusya ziya­ retinde etkin işbirliği yapabileceklerini söyledi. Rusya İran'ı kendisine stratejik bir dost olarak görmektedir. Yeltsin bu nedenle,

“ Düşman

imanı ve milliyeti

olmayan teröristlerdir” diyerek gerilla­ ların arkasındaki

İslam desteğini ö rt­

Eğer durum

böyleyse

neden

Çeçen gerillaların lideri ve Dağıs­ tan'da Rusya etki alanı dışında bölge ilan eden

gerillaların

lideri

Basayev’dir.

Basayev; Çeçen asıllı bir müslümandır. Rus ordusunda eğitim görmüştür. Adını ilk Gürcistan-Abaza Savaşı’nda duyur­

meye kalktı. (The Economist 9-15 Ekim

muştur.

99 s.3 I)

Abazalar’ın yanında G ürcüler’e karşı

Ö te yandan

Putin bizzat Clinton'a

Rusya ordusu

neferi

olarak

döğüşmüştür. Am a sonra 1994-96 Rus-

seslenerek, “ O rtak bir düşmanla, ulus­

Çeçen Savaşı’nda Basayev'i birden karşı

lararası

karşıyayız."

cephede, bu kez Ruslar’a karşı Çeçen-

dedi, (ay) “ Uluslararası te rö ris t!” Bilindiği gibi uluslararası terörizm in

ler’le birlikte döğüşürken görürüz. Cephe değiştirmesini Basayev Rus as­

terörizm le

karşı

başkanı, A B D 'y e göre kendisinin de bir

kerlerinin zulmü ile açıklamaya çalışır.

numaralı düşmanı,

Karanlık bir kişiliğe sahip olan Basayev

Afganistan'da Tali­

ban rejimine sığınmış Osama bin Laden'-

islami mezhep olarak Sofi’dir.

dir. A BD 'nin iddiasına göre Osama bin

bölge halkı çoğunluk olarak bu mezhep­

Laden 1993 yılında N e w Y o rk Dünya

tendir.

T icaret

Çeçen gerillaların ikinci lideri ise Hattap'tır. Hattap; Suudi Arabistan'da

M erkezi’nin,

Arabistan'da

108

ABD

1996'da askeri

Suudi

üssünün,

Zaten


_________________ rus-çeçen savaşı___ eğitim görmüş, daha sonra Afganistan'a

A BD 'nin

iddia ettiği gibi ya

paralı asker olarak gitmiş, burada Rus

Laden'in

kendi söylediği gibi A B D 'ye

da Bin

askerlerine karsı döğüşmüş bir Arap’tır.

düşman mıdır? Öyleyse neden A B D ,

15 bin asker gibi

Rusya’nın yanında değil, karşı cephe­

geldikleri Arap ülkelerine dağılmışlardır.

dedir. Burası biraz karanlıktır. V e olaylar

Savaş bitince diğer

Sovyetler’in dağılmasından sonra bu

biraz burada düğümlenmektedir.

paralı askerlerin öne çıkanları bu kez

Sosyalizmin yıkılışından sonra A B D

Kafkaslar’daki müslüman halkın arasına

en büyük düşmanından kurtuldu. Düş­

yollanırlar.

mandan

“ Suudi

petro-dolarlarıyla

finanse edilen bu yeni vaazcılar, islamın biraz sadeleşmiş biçimi Vahabi lik’i buralarda

yaymaya

başladılar.

Suudi

kurtulmak bir yanıyla iyiydi,

ama bir yanıylada yeni sorunlar getiri­ yordu. ABD 'nin

dünyayı sömürürken

hoşgörüsüz oluşudur.”

kullandığı kozda elinden gitmişti. Kapitalist sömürüye karşı ayaklanan halklara karşı elindeki “ komünist par­

(ay) Vahabilik; özellikle Sofi Dağıstan'da

mağı” gerekçesini de kaybetmişti. Hele

örgütlenmeye başlar. Camiler inşa edilir

hele globalizmin gelişeceği, yani dünya

ve

halklarının

Arabistan'da geliştirilen temel

özelliği

gençlere

okumaları

bu mezhebin

için

burslar

sömürüsünün

katmer-

bulurlar. Bu mezhep, Rus bürokratları­

leneceği bir dünyada sahte bir düşmana

nın ve toplumun çürümüşlüğüne tepki duyan gençler arasında yayılır. Hoşgö­

ihtiyacı vardır.

rüsüzlüğü ile de gençlerdeki öfkeyi kanalize eder. Geleceğine umutla baka-

Ö te yandan A BD 'nin en önemli çıkar bölgesi hiç şüphesiz Ortadoğu’dur. A B D buralarda yıllardır İsrail eliyle Arap halk­

mayan, işsiz ve hayal kırıklığı içindeki

larını soyar. Arap halkları da ABD'nin

gençlere para ve silah verilir. Yaşlı nüfus

gerçek yüzünü çok iyi bilirler. Bölgede

ise Sofilik’te kalır ve iki kuşak arasında çelişkiler, sürtüşmeler başlar. Gençler iki-üç köyü işgal ederler ve şeriat uygu­ lamaya başlarlar. Dağıstanlı yetkililer de

anti-Amerikancı duygular çok yüksektir. İran Devrimi bölgede anti-Amerikancı muhalefeti toparlayıp güçlendiren önemli bir olaydı. Irak'ta A B D 'y e muha­

işe silahta karıştığı için Vahabilik’i 97

lefetle iktidarda durur. A B D

yılında yasaklarlar. Vahabilik yeraltına

rejimler birer birer kaymaktadır.

destekli G üç­

çekilir. İşte Hattap bu gurubun lideridir.

ler dengesindeki bu kayışlara karşı A B D

Ö te yandan Basayev, Vahabilik’i benim-

önlem almak zorundadır. A rtık İsrail yetmemektedir. Komünizm gerekçesi de işlerliğini kaybetmiştir. A B D en uygun şeyi İslam içine girmekte bulur. Ve bölgedeki en sıkı fıkı olduğu ülke

sememekle birlikte pragmatik davranır ve Hattap ile “ işbirliği” yapar. Şimdi bu kadar ön bilgiden sonra sanırız Çeçen Sayaşı’nın perde arkası biraz daha aydınlanmaktadır. Suudi kay­

Suudi Arabistan'dır. Vahabilik de Suudi

naklı, Afgan-Rus Savaşı’nda militanlaşmış

Arabistan'da gelişmiş

Hattap

Osama

ve

mezhebi

Vahabilik’in bir

bin

Laden

bir mezheptir.

Suudi Arabistan'lı

ucunda Osama bin Laden vardır. Putin bu anlamda teşhisinde haklıdır. Ama

petrol zenginidir. A B D

kendisini

bir

Osama bin Laden kimdir? Gerçekten

ler, görünenler bu kadardır. Konumuza,

numaralı düşmanı ilan etmiştir. Bilinen­

--------------------------------------------- 109 —


— yol Çeçen güçlerine dönersek ne diyeceğiz?

da A B D

Şurası

döğüştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.

açıktır

Arabistan

ki

arkalarında

vardır.

Vahabilik vardır.

Suudi

Burada geliştirilen Osam a

bin

Laden

vardır. Ama arkasında A B D 'y e

kadar

uzanan bağ var mıdır, nasıl kurulmuştur, bilinmez.

Gerçeklik

ne olursa

olsun

Putin,

Çeçen gerillaların arkasında ortak bir düşman olduğunu söylerken biraz da A BD 'yi

bu işten uzaklaştırmaya, onu

tehdit etmeye çalışıyor olsa gerektir.

Bulanık olan bir şey daha vardır: O da

çıkarları ile Rus çıkarlarının

Moskova'da

Belki de üstü kapalı olarak şunu söyle­

bombalar.

meye çalışıyordu: Sırbistan'ı, Balkanlar’ı

“ Ryazan bölgesinde güvenlik güçleri bir

sömürmek için Kosova Savaşı’nı çıkar­

apartman

patlayan

patlayıcı yerleşti­

dınız. Bende size elimden geldiği kadar

rirken yakalandılar. İfadelerinde halkın

yardım ettim. Ama Kafkaslar’ı soyarken

bu türden patlamalara ne kadar hazırlık­

benim payıma fazla müdahale ediyor­

lı olduklarını denemek istediklerini iddia ettiler.” (ay) Moskova'da patlayan bom­

sunuz. Bana gereğinden az pay kalıyor.

baların arkasında ne kadar Çeçen güç­ leri ve Osama bin Laden olduğu da

Eğer bana karşı çıkarsanız “ uluslararası

karışıktır.

dairesine

Bombalamalar

Rus

halkını

Çeçenistan'da bir savaşa ikna etmek için bizzat iktidar güçlerince mi planlandı? Bilgiler daha çok bu yöndedir. A BD 'd e İslama karşı döğüşe kendi halkını hazır­ lamak için mi orada burada bombalar patlatıyor, sonra bunu Osam a bin Laden’in üstüne mi atıyor, bilinmez.

Buna karşı var gücümle terörist”

dediğinizin altında

fazla ileri gitmeyin. Bölgede iki tane emperyalist güç kendi çıkar ilişkileri için döğüşmektedir. Aynı Kosova'da olduğu gibi bölge halk­ ları da acı çekmektedir. Kosova'daki gibi burada da yüzbinlerce insan evinden, yurdundan

kullanmaya başladı.

çocuk, genç

arkasında Osama bin Laden'i görerek, A B D ile ortak düşmana karşı döğüşüldüğünü söylüyor. Peki öyleyse neden A B D Rusya'ya yardım etmiyor. Aksine karşısında duruyor? Bölgede Rusya'nın etkinliğini

kaybettiği

ortada.

Bunun

A B D 'y e kaydığı da ortada. Bu noktada

kimlerin

yattığını ortaya dökerim. Burada daha

Eğer böyleyse Rusya, A B D oyunlarını Putin, Çeçen müslüman gerillaların

döğüşürüm.

oldu.

Yaşlı,

hasta,

ihtiyar perişan

çoluk

haldeler.

Çadırlar içinde kara kışla, karla yaşam mücadelesi veriyorlar. sever

görünen

O

Batı'da

çok insan seyrediyor.

Kosova'dakiler insandılar da bunlar değil mi? Avrupa halkı Kosova'ya yardım yap­ tığı halde neden buraya yapmadığının sorularını sorup cevaplarını araştırıyor mu acaba?

Laden

Ancak tüm kapitalist ülkelerin yaptığı

destekli güçlerin çıkarları aynılaşıyor. Osama bin Laden bölgede A B D çıkar­ larına hizmet ediyor. Bunları nasıl açık­

gibi Rusya'da bir çıkarını koruyayım derken başka gelecek sorunları arkasına

ABD

çıkarları

layacağız? arkasında

ile Osama

bin

Gelecek günlerde kimlerin olduğu

çatışmasını şiddetlendirebilir ve O r to ­

elbette

doks Ruslar’a karşı bir İslam cephesinin

ortaya çıkacaktır. Ama biz Çeçenistan'-

gelişmesini sağlayabilir. Tam da ABD'nin

_110

kimlerin

almaktadır. Bu savaş Kafkaslar’da din


__________________rus-çeçen savaşı___ ve de Batı'nın istediği gibi. Ö te yandan

nin (eski K G B yerine) iç güvenlik hiz­

O rta Asya'daki müslüman Cumhuriyet-

metleri başkanı Vladimir Putin'in Ağus­

leri’ni de düşünürsek, Rusya'nın Çeçe-

tos ayında başbakan olarak atanması,

nistan'da oynadığı kumarın büyüklüğü

Kremlin etrafında çöreklenmiş gölgede­

ortaya çıkar. Petrol çıkarını, oradaki etki

ki danışman ve oligarşi uzantılarının, yani

alanını

'ailenin' çıkarlarını korumak için oyna­

koruyayım

derken

kendisine

duyulan tepkiyi arttırmaktadır. İş

yalnız

din

ayrımıyla

nan son kumardı. Seçimler bu kumarın kalmaz.

kazanıldığını gösteriyor.” (The Financial

Kafkaslar Balkanlar’dan da karışık bir

Times 21.12.99)

Rusya'da

ezberlem eye

başbakan,

etnik yapıya sahiptir. Yalnız Dağıstan'da

ismini

28 etnik gurup vardır. Zaten Gürcistan,

görevden

Azerbaycan ile başlayan ayrılma istekleri

lendirilir. Bu iktidardaki çıkar ilişkilerinin

bu savaşla daha da şiddetlenecektir.

hem keskinliğinin hem de bu ilişkilerin

Nasıl Balkanlar’da artık halkların eski

dengesinin değişkenliğinin göstergesidir.

alınır,

vakit

bir

kalmadan

yenisi

görev­

bir

Putin gelmeseydi herhalde Kremlin, yani

arada yaşaması mümkün olamayacaksa, Kafkaslar’da da aynı ayrışma başlayacak­

Yeltsin yandaşlarının iktidarda kalması zordu. Putin'in işleri kurtarması bir şans

tır. Hele Rusya'yı güçten düşürmek, onu

eseridir.

sosyalizmde

olduğu gibi yıllarca

Koskoca

iktidar

bir kumar

daha da sömürmek isteyen Batı ülke­

oynamıştır ve kazanmıştır. Putin, Çeçen

lerinin buralardaki faaliyetleri de düşü­

Savaşı’nın mimarıdır, onu örgütlemiştir

nülürse Kafkaslar artık bir cehennem alanıdır. Ve bu Çeçen Savaşı da katalizör işlevi görmüştür.

ve belki de sonunu getirecektir. Bu sa­ vaştaki başarısının seçimleri kazanma­ sının baş nedeni olduğu söylenir.

Rusya, Çeçen Savaşı ile gerçekten büyük bir kumara girmiştir. Büyük bir kumar

oynadığını

bilmiyor

1. R U S T R A G E D Y A S I

muydu?

Elbette biliyordu, ama gerek dış politika­ daki yenilgileri, Kafkaslar’daki güç kaybı ve gerekse iç politikadaki gelişmeler, sıkışmalar onu böyle kısa dönemli çö­ zümler aramaya zorlamaktadır.

Şimdi

Çeçen Savaşı’nı çıkarmaya zorlayan iç politika nedenlerini görelim.

Putin'le oynanan

kumarı

anlatabil­

mek için eskilere, Gorbaçov dönemine dönm ek gerekir.

Yani

sosyalizmden

kapitalizme geri dönülmesinin başlama noktasına gidilmelidir. Eylül-Ekim

1999

Foreign Affairs

sayısında

Anders

Aslund kaleminden çıkmış yazıdan özet­ leyerek verelim.

II. BÖLÜM İÇ POLİTİKADA SIKIŞMALAR

Yazar Rusya'da zenginleşmek için üç yol olduğunu savunuyor. Bunlardan bi­ rincisi petrol ve maden satışıdır. 1980

19 Aralık 1999 seçim sonuçları alınıp

sonu ve 1993 arası zengin olmanın en iyi

Kremlin yanlılarının oylarını düşünülenin

yoluydu diyor. Düşük devlet kontrollü

üstünde arttırdığı görülünce bir gazete­

fiyatlarla alıp dünya piyasa fiyatlarıyla

de şöyle bir değerlendirme çıktı. “ FSB1-

satmak müthiş

karlıydı.

B ir

rakamla

---------------------------------------------111 —


— yol anlatmaya çalışılırsa, o dönemde Rusya'­

eden malı istediği fiyata satabildiği gibi

da bir paket Marlboro sigarası ve bir ton

yaptığı iş için devletten mükafat olarak

petrolün fiyatı aynı, yani 30 rubleydi.

sübvansiyon alıyordu ve bunları cebe

Gorbaçov döneminde yığınla işletme bu

indiriyordu.

yolla servet yaptı. Bir çok devlet işletme

humaniter ithalat kredileri ile ödeniyor

yöneticisi biraz rüşvetle yasal şirketler

ve

kurdular ve yöneticisi oldukları şirket­

“ Toplam ithalat sübvansiyonu

ten bu özel şirketlerine petrol ve maden

GSM H'nın %17.5'uydu." (ay., s. 67)

sattılar. Sonrada bunu dış pazarlara ihraç ederek milyonlarca dolar kazan­ dılar. Bu işe 1989 yılında başlandı ve Çernomirdin'in başbakan olduğu

1992

yılına kadar petrol fiyatı dünya fiyat­ larının

%1'i

kadardı.

“ Birkaç

devlet

işletme yöneticisi, devlet memuru, poli­ tikacı tüccarlar bu yıllarda en az 24 mil­

Rus

Bu

devlet

ithalatlar borcuna

Batılılar’ın, ekleniyordu. 1992'de

Yazıda bu üç parazit yolla elde edilen kazançların 1992 yılında G SM H 'nın %79'undan az olmadığı iddia ediliyor. Bu karların çoğu küçük bir gurubun elinde toplanmıştır. Ve de çoğu gerek sübvan­ siyonlarla, kredilerle yada başka düzen­ lemelerle devletten elde edilmiştir. Bu kadrolar

bugün devletin başında otu­

yar dolar ya da Rus GSMH'sının %30'unu cebe indirdiler. Bu karlar zamanla azaldı ve ancak ondan sonra reformcu­ lar meta fiyatlarının serbest bırakılma­

çıktıklarında

sını başarabildiler.” (a.g.ç., s.66)

mülkiyetine ve nasıl geçeceği herkesin

Yine yazara göre, zenginleşmenin ikinci yolu Rus Merkez Bankası’ndan ucuz kredi almaktı. Merkez Bankası Başkanı 92 yılında enflasyon % 2500 iken yılda % 10-25 faizle kredi dağıttı. Merkez Bankası sanki açıkgözlere para bağışlıyordu.

Bankanın

dağıttığı

ranlardır. Sosyalist ülkeler kapitalizm yoluna devasa fabrikaların kimin

merak konusuydu. Dikkatler bunların hangi açıkgözlerin elinde kalacağına çev­ rilmişti. Yazara göre 97 yılında bütün özelleştirilen şirketlerin değeri G SM H içinde ancak %20 kadardı. Ve de büyük payı birkaç tane petrol şirketi

Yukus,

kredi

Sibneft ve Sidanko oluşturuyordu. Rus­

miktarı GSM H'nın %32'sidir diye ekliyor

ya'da hiçte beklenildiği gibi büyük bir

yazar. Bu sayede bir çok bankacı zengin

özelleştirme yaşanmamıştır. Yazarın bu

olmuştur. Biz buna Rusya'da özel bankaların yani Rus finansının kuruluşu diyebiliriz.

değerlendirmesine de katılmak müm­

Yine yazara göre zengin olmanın üçüncü yolu yiyecek ithal sübvansiyon­ larıdır.

91-92 kışında Rusya'da kıtlık

kündür. Eskinin devasa fabrikaları Batı standartları karşısında hiçbir verimliliği olmayan, hantal, kaba birer leşdirler. Bunların büyük bir çoğunluğu alıcı bula­ mamış, yenilenememiştirler, Elbette as­

olasılığı ve korkusu çok yüksektir. Bir

keri araç üreten fabrikaları ve bunların

gıda ithalatçısı yurt dışından temel yiye­

dünya pazarında bir yeri olduğunu unut­

cek

mamak gerekmektedir.

maddesi

ithal

ederken

bunun

bedelinin % I ’ini devlete ödüyordu ve malı getirtiyordu. G eri kalan döviz

yaratılmıştır. Ve

devlet

devlet tepesinde oturanlardır. Günümüz

_112

kasasından

ödeniyordu.

İthal

Bu üç ana yoldan Rus Finans-Kapitali bunlar bizzat şimdi


__________________rus-çeçen savaşı___ Rus

politikası

özünde bu zenginlerin

servetlerine yenilerini eklemeleri oyu­

2. RUS FİN AN S K A P İTA L UCU BESİ

nundan başka bir şey değildir. Hepsi de ya eski K P en üst yöneticileri ya da

Bu anlattıklarımıza belki pek şaşırıl-

büyük fabrikaların, tarım kombinalarının

mayabilinir. Kapitalist ülkelerde de par­

tepe noktalarındaki kişilerdir. Örneğin

tiler böyle değil mi, herbiri belirli ser­

Çernom irdin eski Ulusal Gaz Şirketi en

maye guruplarının savunucuları değil mi,

üst yöneticiliğinden başbakanlığa atandı.

denebilir.

Bir yanıyla doğrudur,

Petrol ve metal satışlarıyla hem kendisi­

Rusya'da

olanların

ni hem de

çarpıcı bir farkı vardır. Rusya'da herşey

çevresindekileri zengin etti.

diğer

ama

ülkelerden

Şimdi Vatanımız Rusya Partisi ileri gelen-

biraz tepesi taklak gelişmektedir. Kapi­

lerindendir. Son seçimde de partisi bü­

talizmin ana yurtlarında sermaye biriki­

yük oy kaybetti. Başka bir partiden de

mi uzun bir süreç almıştır. Sonra kapital, finans ile birleşmiş, siyasi kadrolarını

olsa elbette Yelisin çizgisini destekle­ mektedir.

kurmuş devleti ele geçirmiştir. Ekono­

Putin'den önceki başbakan, Yevgeny

mik açıdan doğal

diyebileceğimiz bir

Primakov Kosova olayları sırasında gö­

süreç izlenmiş, serbest pazar kapitalist

revden alınır alınmaz, Anavatan Partisi

üretiminden tekelci

Başkanı

biçimine ancak böyle uzun bir süreç sonunda geçilmiştir.

oluverdi. Şimdi

de başkanlık

seçimlerinde Putin'e karşı döğüşecek. Aynı partinin ikinci adamı, ünlü Moskova

kapitalist üretim

Bizim gibi Üçüncü Dünya Ülkeleri’-

valisi ve Yeltsin’in koltuğuna aday Yuri

nde kapitalizmin kuruluşu biraz daha

Luzhkoy ise Moskova dışındaki bölge

farklıdır ve de kapitalizmimizin hala geri

yöneticileri ve tarım kombinaları şefle­

kalışının nedenini de içinde taşır. Bizde

riyle sıkı fıkı olduğundan tarım ithalatı

Batı kapitalizmine özenilmiş ve bizzat

yoluyla hem kendisinin hem de bu kişi­ lerin ceplerini tıka basa doldurmuştur. Eski maliye bakanı Federov Sağ Güçler Birliği lideridir. Ucuz kredilerle köşeyi

devlet eli ile, devlet kredi ve desteğiyle, KIT'lerden sağlanan ucuz hammaddeler ve ara mallarla Koçlar ve Sabancılar yaratılmıştır. Bizde serbest rekabetçi

dönmüşlerin

pazar yaşanmamış gibidir ve kapitaliz­

başında yer alır. Bunlar

sadece gözümüze

çarpanların

birkaç

mimiz baştan tekelci olarak kurulmuş­

tanesidir. Rusya'daki herbir parti şöyle

tur. Finans kapitalimiz 1923'den 1960'-

ya da böyle zengin olmuş kişilerin parti­ sidir demek yanlış olmaz. Ancak bir de tikasını yakından

izlediği Yablinski'nin

lara kadar geçen süreçte zenginleşmiş, devletçilik içine sığmaz olmuş ve kendi partisini ve partilerini yavaş yavaş kur­ muş ve ancak ondan sonra Menderes ile

Yabloka

adlı

Batı'nın çok sözünü ettiği ve de poli­ (elm a)

vardır.

çok partili sisteme geçilmiştir. Am a

Keskin reformcudurlar ve belki birtek

partisi

herşeye rağmen öz tekellerimiz bile ulus

onlar bu kadar zengin değillerdir. Bunlar

sınırları içinde dış tekellere karşı korun­

devletin gene üst bürokratlarından olup,

maya çalışılmıştır. İthalat, yavaş yavaş tekellerimiz kendilerini güçlü hissettikçe

soygunları görüp pay isteyen, başaramayan kişilerden oluşurlar.

ama

serbest bırakılmış, gümrük duvarları

----------------------------------------- 113 —


— yol kollana kollana indirilmiştir. Bunun en

zaten bu çok zorlu bir savaştır. Batı elin­

dizginsiz yapılması bile ancak Özal döne­

den geldiğince kendi mallarına pazar

mi ile başlamıştır. Ve ayrıca her bir

açmak için bastırır. Rus finans kapitali de

süreç büyük çatışmaların, askeri dar­

bireysel olarak cebini dolduracağı her

belerin sonucunda gelmiştir. Ve Avrupa

noktada eğilmiştir. Sanayinin yeniden

pazarına gireceğimiz zaman bile indir­

yapılanması, modernleşmesi başka bir

memiz

iştir. Bu işe girişmeden

gereken

korumacı

önlem ler

Batılı yatırımcı

daha vardır. Ayrıca bu, kapitalizmin ana

ile ortak olabilecek güçte yerli sermaye

yurtlarında da böyledir. O çok serbest

yaratmak gerekir. Ayrıca yatırım yap­

rekabetçi olmakla övünen Batı bile yığın­

mak uzun dönemli bir iştir. Halkın batı

la önlemlerle kendi tekellerinin pazar

tüketim

alanını korur.

doyurmak hem karlı hem kestirme hem

Oysa Rusya'da kapitalistleşme gör­

mallarına

iştahını,

talebini

de birşey yapıyor gibi gözükmenin kısa

düğümüz gibi farklı şekilde işe başla­

yoludur.

Bütün

bu gerekçelerle

Rus

mıştır. Sosyalist dönemden devralınan

politikasında sanayi koruma diye bir ilke

sanayide işe yarayanlar bizzat KP'nin

öne çıkmamıştır. Rus ekonomisi, pazarı

devlet kadroları ve sanayi yöneticilerinin

boylu boyunca açılmış, Batı ile gülüm

cebine inmiştir. Yani bunlar kılık değiş­

balım Rus halkı soyuluvermiştir.

tirir gibi kısa sürede finans kapitalist olu­ vermişlerdir. Yani diğer taraflardaki gibi devleti ele geçirme diye bir süreç yaşan­ mamış, bizzat devlet kendisi finans kapi­

Üçüncü olarak, dünyada genel Finans-Kapital üretim içinden Serm aye çeşitli faktörleri bir getirir ve üretim yapar. Bu onun

tal haline gelmiştir. Rus petrolü, gazı ve

yanıdır. Sonra finans ile birleşip para

olarak doğar. araya sağlıklı

diğer hammaddeleri 70 yıllık sosyalizm

oyunları, spekülasyonlar ve tekel haline

döneminde zaten çıkarılır duruma geti­

gelince sağlıklılığını yitirir ve çürür. İşte

rilmiştir. Yatırım yapıp çıkarma diye bir

Rus

eziyet çekme, sermaye, teknoloji arama gibi Üçüncü Dünya Ülkeleri devletçi­

böyle çürük yapılıdır ve de işin kötüsü

liğinin önünde duran sorunlar yoktur. Yapılacak iş sadece birkaç açıkgöz

Finans-Kapital’i de

daha

baştan

neredeyse tamamen ticaret ve para oyununun üstüne oturur. Üretim le ilgisi sadece petrol, gaz ve bir avuç metalin

tarafından bunların pazarlanmasıdır. Ve

çıkarımında kalır. Satılabilecek mal bittiği

bu başarılı bir şekilde yapılmıştır. Ya da

ya da karın azaldığı durumda ne olacak­

tersi, iç pazarda Batı tüketim mallarına müthiş ihtiyaç vardır. Karlı ithalatlarla da cepler doldurulur. Sosyalizmde var olan devlet kadroları bizzat finans kapital

tır? Onun için korkaktır. Ülke içinde kalmayı çok tehlikeli görür. Rusya'nın yarını hiç parlak görünmemektedir. Bu

haline dönüşür.

maye ülkede bırakılıp yatırıma dönüş­

İkinci olarak, bunlar yapılırken tek belirleyici

türülmez. Batılı ülke bankalarına yatırılır.

karlar olduğundan

“ Yılda Rusya'dan kaçan para miktarının

bizim ülkelerde ve Batı'da gördüğümüz

10-20 milyar dolar arasında değiştiği

anlamda

bireysel

para oyunu ve ticaretle elde edilen ser­

ülke sanayini

korumak için

söyleniyor... Moskova'da Rus Akademi

ciddi bir çaba yoktur.

Bildiğimiz gibi

ve Bilimleri’ne bağlı Ekonomi Enstitüsü

__ 114


__________________rus-çeçen savaşı___ Başkanı Leonid Abalkin gizli tasarruf­

dadır. Petrol (son yıllarda petrol fiyat­

ların 30 milyar doları bulduğunu tahmin

larındaki artış ekonomiyi biraz rahatlat­

ediyor.

Başkanı

mıştır.), doğalgaz ve birkaç kalem ham­

Sergey Egorov ise bu rakamın 80 milyar

madde, silah satılır, borç alınır, bunlarla

dolar olduğunu öne sürüyor.”

ithalat yapılır ve günlük yaşanır. IMF

Rus

Bankalar

Birliği

(Japan

Review of International Affairs, Bahar

reçeteleri

sayısı 99, s. 44) Dışarı kaçan miktarın

çalışılır.

çok

daha fazla,

100 milyar doların

üstünde olduğunu söylemek pek yanlış

İktidar

ile

işler

idare

koltuklarındaki

edilmeye çürümenin

olmaz. Rus finans kapitali yapısı gereği

çeşitli düzeylerde halk arasında da yaşanması doğaldır. Tepedeki çıkar

elindeki sermayeyi sağlıklı hale getirip

gurupları gibi

yatırım yapmaktan

halindedir.

kaçmaktadır. Ülke

bir felakete sürüklenir.

halkta birbiriyle

Ekonomi,

savaş

spekülasyon ve

para oyunlarıyla ayakta durunca halkta aynısını yapmaya zorlanır.

Ekonomi ne

kadar yasadışı yollara kaydıysa aynı şek­

3. S E Ç İM L E R

ilde halkta yasadışı yollara kurban olur.

Yukarıda anlatılan soygun ve finans kapitalin oluşması 1993 ya da 1994 yılla­ rına gelindiğinde ana hatlarıyla tamam­

Herkes kar peşine düşer. Ahlaki çözülme, çürüme, bencilleşme, insani ilişkilerden kopma korkunç boyutlar­ dadır. Rusya bugün mafyaların, çetelerin

lanmıştır. Ondan sonra soygun kaynakla­

ülkesidir. Yaşadığımız kapitalist ülkeler­

rı daralmaya başlar, üstündeki çıkar çe­

de de insanlar bencildir, sistemin kendisi

kişmeleri artar. Daraldıkçada siyasetteki

bireysellik üstüne oturur, ama bu sistem

çıkar çatışmaları şiddetlenir. Skandallar,

kurumlan

öldürmeler, şantajlar ayyuka çıkar. İlk Çeçen-Rus Savaşı’nın 1994-96 yıllarında

Yoksul halkların yasadışına kayması ülkenin zenginliğine göre elden geldi­

yaşandığını bu arada hatırlatalım.

ğince devletin kontrolünde tutulmaya

1997 yazında Rus ekonomisi iflas

çerçevesinde

desteklenir.

çalışılır. Yani bir hastalık sigorta kuru­

Ruble korkunç

mu, bir işsizlik parasının olması ne olur­

bir devalüasyon yaşar. Ya da Rusya'da

sa olsun batı anayurtlarında halkların

Batı tipi bir kapitalizm kurma hayalleri

güvencesidir, iktidarlar soygun düzen­ lerini böyle korurlar.

eder. Ekonomi çöker.

biter. O zamandan beri de Rusya, ben­ zetmesi yanlış olmazsa, serumla idare edilm ektedir.

Ü lke

üretimi

şimdiye

kadar ancak bir kez, o da devalüasyona bağlı olarak 97 yılında %0.8 artış göster­

Rus halkının sosyalizmde var olan benzer kurumlan kapitalizme geçişte kuşa çevrilmiştir. Sistemin örgütlenmesi, kurumlan, hatta yasaları bile yapılmadan

miştir. Onun dışında Rus ekonomisi on

soygunu tamamlanıvermı'ştir. Bu durum ­

yıldan

gerilemektedir.

da

ancak %40'ları

anlaşılmayacak bir yanı

beri

Sovyetler

sürekli

döneminin

dolayındadır.

On

yıl

insanların

ahlaki

çöküntüsünün kalmaz.

Rus

boyunca devlet

insanı geleceğine doğru değil, günlük

ancak iki kez bütçe yapabilmiştir. Rusya

yaşamaktadır. Sevgi, saygı, güven, inanç

tam bir asalak, tüketen toplum yapısın­

hiçbir şey kalmamıştır.

Rus toplumu

--------------------------------------------- 115 —


— yol tamamen bir anarşi içinde yaşamaktadır.

daha çok ortaya atacak ve ortalığı pislik

Bir yanda sosyalizmin yıkılmasını sağla­

götürecekti. Ortalığı yolsuzluk hikaye­

yan kapitalizmin tüm zengin tüketim mallarını kullanan bir avuç müthiş zen­

leri kaplayacak, işin içinden çıkılmaz bir

gin; diğer yanda da bunları almayı ömür

tutulur bir kişi ve kurum kalmayacaktı.

boyu

Çeçen Savaşı çıkarılarak bütün bu geliş­

hayal

edem eyecek

milyonlarca

döğüşe

başlanacaktı. V e

ortada

elle

halk. G elir dağılımındaki korkunç uçu­

meler önlenmiştir. Çeçen Savaşı poli­

rum Latin Am erika ülkelerinde bile gö­

tikadaki bu çirkinliklerin basının birinci

rülmedik bir boyuttadır. Bu ortamda

sayfalarından geri sayfalarına düşmesine neden olmuştur. Halkın bilincinden

Rusya'da yarın neler getirecektir, hiç kestirilemez.

Rusya'nın kötü ekonomik durumu, alın­

Seçimlerden yine Kremlin yandaşları,

ması

gerekli

yani bu on yıllık tablonun sorumluları

kal kı n ılacağı

karlı

konusu

çıktı.

Şimdiye

kadar yürütülen

ekonomik reçetelerin bir işe yarama­ ması, Batı tipi bir kalkınmanın, Batılı­ laşma modelinin çökmesine, çürü­ melerin, yolsuzlukların ayyuka çıkmasına

önlemler, silinmiş,

konulmuştur.

hangi

yerine Ç eçen

yolla Çeçen Savaşı

halkın kendisini unutmasına hizmet etmiştir. Halk milliyetçi bir havaya gir­ miş, kendisini ulusuyla birleştirmiş, çıkar farklılıkları yerini ulusal bütünlüğe bırak­

karşın neden yine Kremlin taraftarları

mıştır. Bütün burjuva savaşlarında oldu­

seçimleri

ğu gibi.

kazanmışlardır?

“ Birincisi,

Çeçen kampanyası ve seçmenin Sovyet döneminden gelen iktidar partisini destekleme içgüdüsüdür. İkincisi, Birlik (Putin'in desteklediği gurubun adı, bn)

da aramamaktadır.

düzen ve ulusal onur temalarını işledi.

sandalye sayısı 157'den l l l ' e düşmüş­

Bu komünizme dönüş değil, ama Rus

tür. Ama halk bir düzen, güçlü bir ikti­

İkincisi, elbette halk bugünkü duru­ mundan hoşnut değildir. Eskiyi, ekono­ mik düzeni ve onun verdikleri anlamın­ KP'nin

Duma’daki

gelenekçiliğinin yeniden doğuşudur. Bir

dar aramaktadır. Hangi halk bunu ara­

düşman, güçlü bir devlet ve Batı'ya karşı

maz ki? Gazete değerlendirmesindeki

biraz sert davranabilen güçlü bir lider arayışında kendisini göstermesidir... Üçüncüsü, başarısızlığa uğramış reform­ lar ve yolsuzluk, skandallarla yıpranma­

halkın eski sovyet, komünist düzen, ikti­ dar partisinin desteklenmesi içgüdüle­ rine katılmıyoruz. Ama halkın hangi sis­ tem olursa olsun düzen araması doğal­

mış Birlik yönetimi halkın aradığı yeni

dır. Çeçen Savaşı’ndaki başarı(!) halka

politik yüzlerden oluşuyordu” . (Financi­

bu iktidarın güçlü olduğu izlenimini ve r­

al Times, 21 Aralık 99) dilimizle

miştir. H er cephede yenilmekten umut­ suzluğa kapılan halk işte bu kadarcık bir

yorumlarsak, Putin'in başarısının birinci nedeni Çeçen Savaşı’nda yatar. Savaş

başarıya bile umut bağlatılacak duruma gelmiştir.

Uzunca

alıntıyı

kendi

siyasetteki yolsuzlukların, çürümelerin üstünü

örtm üştür.

Seçim

propagan­

Üçüncüsü, Putin ve Yeltsin'in Batı'ya karsı sert çıkışlarıdır. Halkın yaşadığı

daları yapılırken elbette her bir siyaset,

yoksullukların

birbirinin çürümüşlüğünü, kirli işlerini

imajı yaratılmış, Kremlin'in başarısızlıkta

_116

suçlusu

sırf Batı’ymış


__________________ rus-çeçen savaşı___ bir

numaralı

suçlu

olmasının

üstü

kesmeye gerekçe

olabilecek

neden­

örtülmüştür. Halkın Batı'ya öfkesi bizzat

lerdir. Ö te yandan Rus başsavcısı Yuri

bu yolun sorumlusu kişilerce de örgüt-

Skuratov açıklıyor; “ IMF'nin

aktardığı

lenivermiştir. Halkın çoğunluğu Putin'i

4.8 milyar dolarlık kredinin 3.9 milyar

ve Birlik’ini dertlerine çare olabilecek

doları

güçte görmektedir.

Bankası eliyle çok yakın ilişkiler içinde olunan

Krem lin

tarafından

Merkez

18 ticari bankaya satılmıştır.”

(The Economist, 18-24 Eylül 99, s.38)

4. B A T I İL E İL İŞ K İL E R

IMF'nin açtığı kredilerin nereye nasıl git­ tiğini bilmesi için başsavcının açıklaması­ Yılın son

gününde Yeltsin'in istifası

ile birlikte Rusya'da

bir dönem kapan­

mış, Putin ile yeni bir döneme girilmek­

na ve kaynak göstermesine ihtiyacı mı vardır? Elbette yoktur. IMF neyin nereye gittiğini çok iyi bilmektedir.

tedir. Putin çizgisinin daha iyi anlaşılır olabilmesi açısından Batı ile ilişkilerdeki bazı noktaları aydınlatmak gerekir. Batı Çeçen Savaşı’na karsı çıktığını açıklıyor. Çeçenistan'da teröristlerle

Peki ne oluyor? Hiiüç. IMF kredileri verm eye devam ediyor. Sanki birşey yokmuş gibi davranılıyor. Kim ileri Batı'nın yanlış yaptığını savunuyor. İşin içinden çıkamıyor.

birlikte yoksul halkın da bombalandığını söylüyor.

Batı

komşu

ülkelere

göç

etmek zorunda kalan 200 bin göçmenin barınaksız, aç susuz, çoluk çocuk, yaşlı hasta, kar kış, yağmur altında yollarda sefil olmasının arkasından da timsah gözyaşları döktü. AG İT'lerde, A B top­ lantılarında,

Beyaz Saray’dan, oradan

buradan Rusya yönetimine ültimatomlar verdi. Bombalamayı kes dedi. Savaşı bitir dedi. Bütün bunlar Çeçen güçlerinde, Batı'nın yardım a

Kosova

gibi

koşacağı,

kendilerine

Milosoviç'e

de

karşı

döğüşüldüğü gibi Rusya'ya karşı da sava­ şılacağı, kredileri durduracağı umutlarını doğurdu. Sonuç ne oldu? Hiçççç. Hiçbir Batı'lı

Rusya'da ortaya çıkarılan yoksuzlukların ucu gelip Batı'ya dayanmaktadır. Kah İsviçre bankalarından kah N e w Y o rk bankalarından başgöstermektedir. Yeltsin'in başka isme yatırılmış milyon­ ları, M erkez Bankası şeflerinin gizli hesapları, oradan buradan para yıka­ malar üstünde kimse durmamaktadır. Sıradan

olaylar gibi yazılıp

çiziliyor,

sonra unutuluyordun Akıllara şu sorular gelebilir. Neden Yeltsin ve Rus iktidar tepelerinde oturanlara eski Fiiipinler Devlet Başkanı Markos'a yapılanlar ya­ pılmamaktadır? O da Batı yardımlarını IMF

kredilerini

İsviçre

bankalarındaki

özel hesabına yatırmamış mıydı? Onun bu

banka

hesapları

dondurulmamış

ülke Rusya ile ilişkilerini kesmedi. Bir

mıydı?

yaptırımda bulunmadı. Herşey lafta kaldı.

dakilere yapılmamaktadır? Batı o zaman­

Rus iktidar koltuğunda oturanların

Neden

aynısı

şimdi

Rusya'-

lar namusluydu, doğru yapıyordu

da

yaptığı yolsuzluklar hergün gazete say­

şimdi mi namussuz olmuştur, yanlışlıklar

falarında manşetlere çıkıyor. IMF'ye ve­

yapmaktadır?

rilen

“ A B D , İMF'yi Rusya politikasına utan­

raporlarda sahtekarlıklar tesbit

ediliyor. Bunlar IMF açısından ilişkileri

IM F yetkilisi

açıklıyor;

madan alet etti.” (The Economist) -------------------------------117 —


— yol Sorunu anlamak için burjuva poli­

boyutlu, ciddi, güçler dengesinin en has­

tikasının arkasına gizlenen çıkar ilişkileri­

sas bir şekilde değerlendirildiği, temkin­

ni görmek gerekir. Rus finans kapitalinin

li politikalar gerektirir.

pislikleri ve yolsuzlukları Batı'nın bilme­

Onun içinde Çeçenistan'da ki savaşa

diği bir şey değildir. İşin altında bizzat

karşı çıkıldı. Neden çıkılmasın? Kendi

kendisi vardır. Rusya'daki soygun Rus

çıkarlarına karşı

Finans-Kapitall'nin eliyle Batı'nın bilgisi

kazandığı mevziler elden gitmektedir.

ve

çıkarları

bir savaştır.

Batı'nın

çerçevesinde yapılmıştır.

Tehdit etti, ültimatom verdi. Am a bir

Rusya petrolü, hammaddeleri ve halkın

yaptırımda sergileyemedi. Sergilemek işine gelmedi. Biraz da Dimyat'a gider­ ken bulgurdan olmak istemedi. Dem ek ki Rus iktidarının, kendi işbirlikçilerinin

tüm

birikimleri

hem

bir

avuç

Rus

Finans-Kapitali hem de Batı işbirlikçileri eliyle

soyulmuştur.

Örneğin

ABD'nin

Rusya'ya yardım komitesi vardır. “ Bu

koltuğunda

komite koordinatörü

Savaşı’na ihtiyacı vardı diye düşündü.

Clinton'un

baş­

durabilmesi

için

Çeçen

yardımcısı, şimdi A B D başkan adayı Al

Düşünmesi

Gore'dan başkası değildir” . (The Economist, 4-10 Eylül 99, s.48) Rus meslektaşı günün Rus başbakanı ile koordinasyon içinde yardımları denetlerler ya da nasıl

zorunda kaldı. Bu savaş yapılmayıp Kremlin iktidardan düşse daha mı iyiydi? Böyle düşünmek zorunda kaldı. Kremlin, halkına biraz Batı'dan uzak

soyulacağını belirlerler. Batı'nın yardım­

görünme ihtiyacında mıydı? Eh biraz da

larının nerelere gittiğini bilirler. IMF kredilerinin verilip verilmeyeceğine

haklıydılar yani! Öyleyse ortak davranıp onlarda diş göstererek, Kremlin'in

ABD

ve

işbirlikçileri

dayatıldı.

Kabullenmek

karar verirler.

ekmeğine yağ sürdüler. Bilerek bilme­

Yürüten IMF görünür, ama bu kurum onların denetimi altında çalışır. Onların sözünden pek dışarı çıkmaz. Zaten IMF

yerek, isteyerek istemeyerek, karşılıklı ilişkiler yeni bir düzeyde, yeni bir den­ geye oturtuldu. Ama iki taraf içinde

kurumunun kendisi Batı’ya pazar açma

kesin olan şu ki, Çeçen Savaşı ile taraflar

görevi ile kurulmuştur. Ayrıca insancıl

arasında bir dönem kapanıp yeni bir

yardımlar zaten Batı’dan mal alma koşu­

döneme girildi. Rus işbirlikçi dostlarının

lu ile verilir. Batı, Rusya'daki yolsuzluk­

oynadığı kapitalist düzenin kuralı bunu

ları bilerek desteklemiştir. Ayrıca bu kendi çıkarıdır. Kendisine pazar aç­ mıştır. Kendisine benzeyen, çıkarları aynı olan işbirlikçileri doğurmuş, büyüt­

gerektiriyor ve de Batı bunu anlıyor. Kendi çıkarlarını ve ilişkilerini yeni bir dengeye kaydırıyor. Mesele budur. Ve de çok önemlidir.

müştür. Onlarla birlikte Rus pazarını

A rtık bundan sonra Rus-Batı ilişkileri

sömürmüştür. Ayrıca bu kirli işlerden

yeni bir dengeye oturmuştur. Rusya'nın

elde edilen paralar kendi bankalarına

soygunu eskisi gibi devam etmeyecektir.

geri dönmüştür.

Nükleer bir güçle kedinin fareyle oyna­

N e Rus burjuvazisi ne de Batılı dostlar eskisi gibi gülüm balım anlaşarak Rus pazarını talan etmeyecekler. Rus burju­ vazisinin çıkarları başka tür davranmayı

ması gibi oynanmaz. Ç ok daha büyük

gerektiriyor ve bu yeni çıkar perspektif-

Rusya'nın Batı açısından en önemli özelliği nükleer bir güç olmasında yatar.

__ 118


rus-çeçen savaşı___ leri çerçevesinde daha temkinli, daha

dönemi konusunda kaba bir fikir elde

dişe diş bir pazarlık dönemi başlıyor.

etmek mümkündür. Bizde Batı basınının

Rusya

yaptığı

bu yeni yolda

Batı'ya

aynen

kısa

aktarm adan

kalkarak

ve

Çeçen Savaşı’nda olduğu gibi daha sert

bunun yaratabileceği aksaklıkları göze

çıkabilecek. Daha çok kendi çıkarlarını

alarak bir değerlendirme yapalım.

koruyacaktır.

Dünya

güçleri

içinde

Aktarılan

programa bakınca

Putin

kendine yeni ittifaklar arayacak, çeşitli

döneminin Yelisin döneminden farkı, bu

ülkelerle bu yeni çıkarları doğrultusunda

farkın seçimleri kazanmada oynadığı rol

işbirlikleri yapacak anlaşmalar imzalaya­

ve

cak. Dünya olaylarına artık Batı'ya bitişik

anlaşılır olur. Program eklektik ve prag-

halk açısından anlamı

biraz daha

bir perspektiften bakmaktan vazgeçe­

matiktir. Oradan buradan alınmış, suya

cek, daha mesafeli olacaktır. Bu yeni

sabuna dokunmayan genel kavramlardan oluşur.

dengeye otururken de iki tarafında elinde birbiri ile ilgili kozlar, yaptırım güçleri vardır.

Metine Putin Rusya'nın içinde bulun­ duğu konumu değerlendirmekle başlı­

5. V LA D İM İR P U T İN D Ö N EM İ Bu yazıyı kaleme aldığımız O cak ayı başında Putin'in Mart ayı sonundaki seçimleri kazanıp yeni Rus D evlet Başkanı olmasına kesin gözle bakılıor. Bu tahminin temel nedeni seçimlerde gösterdiği başarıdır. Desteklediği Birlik,

yor ve karamsar, bu anlamda gerçekçi bir tablo çiziyor. “ Ülkenin

300 yıldır ilk kez ikinci,

hatta üçüncü sınıf bir global güç olma tehlikesi ile yüzyüze olduğunu iddia ediyor. Rusya'nın GSM H 'sı 90'lı yıllarda yarıya düşmüş ve şimdi ABD 'nin ancak 10'da

biri

kadardır.

Dahası

dünya

Eylül ayı içinde apar topar kurulmuştur,

ekonomik geleceğini belirleyen yoğun

henüz herhangi bir program ve tüzüğü

teknikli

yoktur. Yürüteceği soyso-ekonomik politika bu anlamda belirsizdir. Putin

tüketim maddeleri üretiminde Rusya'nın

Çeçen Savaşı’nı yürütüş biçimi, korku­

payı dünyada % l iken A BD 'nin %36'dır.”

suz, enerjik, atak, sert tavrı ile bugüne

(Financial Times, 5 O cak 2000)

kadarki meslektaşlarından farklı görün­

endüstri sektöründe

rekabet

edemez durumdadır. Yüksek teknikli

Putin daha en başta Rusya'nın

karşı

müş ve öne çıkmıştır. Çeçen Savaşı’nı,

karşıya olduğu

skandalları örtme aracı olarak kullanıp

meye çalışırken zaman dilimini

Finans-Kapital içindeki çekişmeleri pratikte örterek ulusal birlik, bütün­ leşme, uzlaşma havası yaratmayı başar­

olarak alıyor. Yani Çarlık Rusyası ve sosyalizm. Böyle yaparakta sosyalizmde, A B D ile başa baş güreşilen bir konuma

mıştır.

gelindiğinin üstünü örtüyor. Rusya zaten

çıkar

Ama iktidar olduğunda çeşitli ilişkileri,

ulusun

yönelişi,

çok

ekonomik güçlüğü çiz­ 300 yıl

300 yıldan beri süper güç olmuştur,

ihtiyaç duyulan ekonomik önlemler ne

sosyalizmin

olacaktır? Yıl başında internetin hükü­

getiriyor. Sosyalizmin yaptıkları küçültü­

eklediği

birşey

yoktura

met sayfasında kısa bir program taslağı

lüyor. Süper güçlük, Çarlık Rusyası’ndan

yayınlandı.

beri gelen bir özellik gibi anlatılıyor.

Buradan

kalkarak

Putin

119 —


— yol Tabi böyle olunca da 90'lı yıllardaki geri­

kapitalist düzenin kendisinde arayacağı­

lemesinin

na

korkunçluğunun

üstü örtü-

komünizmin

ahlakı

bağlayıveriyor.

sek teknikli tüketim mah üretimi oiarak

BatflTMn VtberaVizmi ile de birleşiverince işte 10 yıl gerilemenin nedeni açık-

ortaya konuluyor. Yani son on yıldır

Bu

bozmasına

lüveriliyor. Hedef yeniden ABD'nin yük­

ahlaki

bozulma

geri düşüldü, ama bu amaçtan yani kapi­

lanıveriyor. Putin büyük bir ustalıkla 10

talist tüketim mallarını üretme hede­

yılın pisliklerinin üstünü örtmektedir. Ve

finden, bir A B D olma hedefinden vaz­

bunu

geçmedik deniliyor. Yani bu anlamda

Yeltsin dönemi ile 70 yıllık sosyalizm

yaparkende

10 yıllık

yaşanan

Putin 10 yıl öncesinden farklı bir şey ge­

deneyi aynı kefeye yerleştirilmektedir.

tirmemektedir. Sosyalizm yıkılırken ki

Böylece komünizme duyulan öfke ile 10

Yeltsinci parolalar tekrar edilmektedir.

yıldır kapitalizm altında yaşananlara duyulan öfke birlikte örgütlenmekte,

Peki 90'lı yıllarda politik-ekonomik

iktidarlar hangi

hataları

yapmıştır?

Neden geriye gidilmiştir? Neden süper güçlükten üçüncü sınıf bir güçlüğe gerilenmiştir? “ Putin

kendisini yeni bir çizgi olarak ortaya koyma başarısını göstermektedir. Putin seçimleri

böyle kazanır. Öfkeyi örgüt­

leyip kendisini bir umut olarak satmayı becermiştir. Ayrıca Putin çizgisi ile ilgili

bunların

sadece ekonomik

yanılgılar olmadığını söylüyor. 70 yıllık komünizmin yol açtığı moral ve ruhani krizler, ayrıca son on yıldır Rus toprak­ larına yabancı liberal fikirlerin sokulma­ ya çalışılmasıdır. Ülke fabrikaları çürümekte, yeni yatırımlar çökmüş durum­ da, yolsuzluk şahlanmış ve toplum par­ çalanmış olarak durmaktadır.” (a.g.y.) Bu kadar gerilemenin nedeni Putin'e

yeni birşey öğreniyoruz. Putin liberal düşüncelere karşıdır! Putin ülkeyi nasıl kurtaracaktır? N eler önermektedir? Ulusun yeni bir sosyal dayanışmaya, yeni ulusal uzlaş­ maya ihtiyacı vardır. Bizim gibi kapitalist ülke çocukları bu sosyal uzlaşma ve dayanışmanın neler olduğunu biliriz. Bunlar burjuvazinin sınıflı toplumdaki proletarya ve burjuva çıkar farklılığının

göre sadece ekonomik değildir. 70 yıllık

üstünün örtülmesinin

laflarıdır.

Putin

komünizm deneyi ve de 10 yıllık Batı’nın

artık Rusya'da farklı sınıfların olduğu ve

yabancı liberal ideolojisinin payı vardır.

bunun çıkarlarının farklılaştığı gerçeğini

Komünizm

ulusal birlik, bütünlük, uzlaşma perdesi

halkın

ahlakını

çürüttü,

moralini yok etti, liberalizmde yabancı,

arkasına gizlemektedir.

anlayamadık. Ülke bütünlüğünü tehdit eder duruma getirdi. Sanki halk can

Putin aynı bizim burjuva liderlerimiz gibi sanki sınıflar üstü davranmaktadır.

derdinde ölüm kalım savaşı verirken

“ Rusya milliyetçilik duygusunu yeniden

ahlak aranırmış gibi. Denize düşen yılana

kazanmalı; askeri güç yerine ekonomik

sarıimazmış gibi.

başarıya

Sanki tepedekilerin

dayalı

büyük

güç

olma

soygununu ahlak belirliyormuş, sistemin

kavramını yeniden tanımlamalı; devletçi­

özelliği değilmiş gibi. Putin aynı mantığı burada da yeniliyor. 10 yıllık gerilemenin

lik duygusunu yeniden canlandırmalı; ülkenin tarihi boyunca var olan milliyetçi

baş nedeni tepedekilerin halkı soymasını

kolektivist

_120

ruhunu

yeniden

dirilt-


__________________ rus-çeçen savaşı___ melidir.”

Askeri

değil ekonomik güç

duymaktadır. Burjuvazi halkları sömü­

olmaya yönelik Rus milliyetçiliği, devlet­

rürken devlette onları zaptırap altında

çilik altından burjuvazi ve halk birleştiri­

tutacaktır. 10 yıllık soygundan beslenen

lecektir ya da devletçilik denilerek halk

burjuvazi

burjuva çıkarlarının arkasına alınacaktır.

birikimlerini becerebildiği kadar yatırım­

artık

ülke

içine

dönecek,

Hedefte eskisi gibi yeniden bir süper güç

lara dönüştürecek ve pazarında at koş­

olmaktır. Ama bu süper güçlük askeri

turacaktır. Devlette işte bunun garan­

amaca yönelik değildir.

törlüğünü yapacaktır.

Bu

anlamda

sözüm ona hem komünist dönemden ayrılınmakta

hemde

Batı'dan gelecek

eleştirilere yanıt verilmektedir. ABD

Sanki

süper güçlüğü askeri üstünlüğe

İlginç birşey daha vardır, milliyetçi kolektivizm.

Kolektivizm

gibi

bireyselliği

dayanmıyormuş gibi. Sanki biri olmadan

karşısında özel

diğeri olurmuş gibi.

Yasanan

Putin böylece Yeltsin döneminden farklılığını ortaya koyar. Çıkılacak yeni

komünizmin

terimidir. Bujuvazi bunun yerine bilindiği koyar.

Kolektivizmin

girişimi

kutsallaştırır.

10 yıllık deneyde bireysellik,

burjuva bencilliği

halk tarafından

iyi

anlaşılmıştır. Sosyalizmin tüm kolektif

yolun ip uçlarını verir. Milliyetçilik. 10 yıl

örgütlenmeleri dağıtılıp ülke bu sınırsız

önce kapitalizm yoluna çıkılırken batı ile

soygun

kapitalizmiyle

bire

bir

karşı

kaynaşma vardı. Rus kimliğinden utanma

karşıya bırakıldı. Halk perişan oldu. Halk

vardı. Sınırların açılması ve hemen o ülkeler gibi kalkınıverme hayalleri vardı. Hele hele devletçilikten yaka silkiliyor­ du. 70 yıllık devlet diktası ve devlet yö­

eskinin kolektivizmini aramaya başladı. Putin bir yanıyla bu duyguları sömür­ mektedir. Diğer yanıyla ise Rus burju­ vazisi yeni bir yola hazırlanmaktadır. Bu

netimine lanetler yağdırılıyordu. Libe­

halkların

ralizm, bireysellik deniyordu. Özgürlük

Bunun için halkların biraz daha özveride

deniyordu. Şimdi bunlardan geri dön­

bulunması istenecektir. Bu özveri talebi-

meyi öneriyor Putin. Milliyetçilik.

de kolektivizm kavramı arkasına gizlen­

Milli­

yeniden

soygunu

demektir.

yetçi kolektivizm. Devletçilik. Devletin güçlü olduğu ve herşeyi kontrol ettiği bir düzen isteniyor. “ Ruslar’a pek ya­

mektedir. Biz bunu isterseniz seferberlik olarak okuyalım.

bancı olmayan ve mutlaka karşı çıkılması

ulusal

Putin programının en ilginç yanı

da gerekmeyen, aksine düzenin kaynağı

belki de ekonomiyle ilgili olan kısmıdır. 10 yıllık deneyden sonrada devletçilik

ve garantörü; herhangi bir değişikliğin

ekonomiye

başlatıcısı ve ana motoru olan güçlü

karma ekonomi önerilmektedir. “ H er

devletçilik"

Rus finans kapitali, b u rju ­

ne kadar devletin asıl görevi suçluların yakasına yapışmak y c özellikle yüksek

vazisi 10 yıl sonra kendi pazarını iste­

teknik ve enerji sektörlerini destekleyen

mektedir. Burjuvazi dışarıya papatya gibi

aktif endüstri politikası uygulamak olsa

açılmaktan vazgeçip kendi pazarına sahip

da beceremediği alanlardan da çekilme-

çıkmaya ihtiyaç duymaktadır. Milliyetçili­

lidir.” (a.g.y.) Bilindiği gibi sosyalist sis­

ğin altında bu yatar. Pazarını sömürür­

temin

ken de devletin korumacılığına ihtiyaç

devlet müdahalesi ve merkeziyetçilikti.

anlam ı su dur.

(a.g.y.)

Bütün

bunların

de

sokulmakta etkin

bir

en büyük eleştirisi ekonomiye

---------------- 121—


— yol Batı’dan geri kalınmanın en temel neden­

mazisi olan bir burjuvazinin ne yapacağı

lerinden

biri olarak düşünülüyor ve

pek belli olmaz. H er an herşey tepesi

devletin ekonominin her alanından geri

taklak gelebilir, ama yine de ekonomide

çekilmesi gerektiği savunuluyordu. Tüm

böyle bir yol mantıklı gelmektedir.

devlet

kurumlarının

özelleştirilmesi

hedefleniyordu. Şimdi bu konuda bir geri

Putin

programının

bizim

yabancı

basından izlediğimiz bölümlerinde yoksul

adımla karşı karşıyayız. Burjuvazi ekono­

halklara vaadettiği birşey yoktur. N e işsi­

mide devleti istemektedir. Ülke sorun­

zlik, ne enflasyon, ne gelir dağılımındaki

ları ve yapılması gerekenleri farkettikçe

farklılıklar, ne sosyal haklardan söz edil­

kendi imkanları ile bunun altından kalka­

mektedir. Burjuvazinin çıkarlarından ko­

mayacağını görmekte, devletin yardımına

puk bir halk yok gibidir. Programın özünde var mı bilmiyoruz, ama pek san­

ekonomik alanda da ihtiyaç duymaktadır. Özellikle teknik yoğunluklu sektörlerde gücünün yetmeyeceği düşüncesindedir. Devlet buralarda yatırım yapmalıdır. Ekonom ik açıdan döneminden

ayıran

Putin'i Yeltsin

en temel

özellik

mıyoruz. Çünkü Rus burjuvazisi henüz sınıflı mücadeleye alışık değildir, kendisi ne de olsa sınıfsız bir toplumdan gelmiş­ tir. Başka bir sınıf olma deneyleri yoktur. Hele

hele

burjuvazinin halkları

ezme

bir yol göstermektedir. Birbirlerini yıp­ ratmak yerine ülkeye yatırım yaparak,

deneyine hiç sahip değildir. Şimdiki hali ile komünizme duyulan öfke sömü­ rülmekle yetinilmekte ve halkın tekrar

üretimle Rus pazarını sömürme yoluna çıkılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

eski düzene dönme isteği ciddiye pek alınmamaktadır. Ya da bunlar milliyetçi

Burjuvazi, başka bir hedef etrafında bir­

kolektivizm gibi birer ideolojik kavram

budur. Putin Rus Finans-Kapitali’ne yeni

leştirilmeye çalışılmaktadır. Ülkenin buna

halinde, altında burjuva çıkarları gizli

ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Ya da

olarak kullanılmakta ve halklar peşten

tersi de doğrudur. Burjuvazi artık buna sıra geldiğini anlatmak istemekte, bunu Bu durumda da elbette ihtiyaç duyulan

sürüklenmektedir. N ereye kadar gider­ se. Bakalım bunların bedelini Rus burju­ vazisi nasıl ödeyecektir. Bakalım Rus yoksul halkları nasıl ve ne zaman sessiz­

güçlü bir devlet kontrolü ve düzendir.

liğini bozup o eski proletarya mücadelesi

yapmak istediğini ortaya koymaktadır.

Çoğu dışarıya kaçmış olan sermayenin

deneylerini devreye sokacaktır. Gelecek

ülke

günlerde bunları izleyeceğimizden şüp­

sınırlarına

geri

gelip

yatırıma

dönüşebilmesi için emin bir ortam yaratılmalıdır. Şimdilik görünen odur ki tüm çıkar çevreleri bu konuda anlaşmış gibidir. Ulusal seferberlik, liyetçi kolektivizm

hemiz yoktur.

SO N U Ç

halkın mil­ ile güçlü

Çeçen Savaşı Rusya'nın şimdiye kadar

devletçilik altında birleştirilip karma bir

yürüttüğü iç ve dış politikada önemli

ekonomi

ideolojisi

sırasında

değişikler istediğinin ve bunları uygula­

Putin'e destek verenler desteklerini sürdürmekte, hatta karşı partilerde isti­ falar başlamıştır. Elbette köksüz, 10 yıllık

maya kararlı olduğunun bir işaretidir.

__ 122

uygulamak. Seçim

Sosyalizmin yıkılmasından sonra Yeltsin'le başlayan dönem kapanmıştır. Bu sü-


rus-çeçen savaşı__ reç içinde ülkenin temel hammaddeleri

tutmaktadır. Bunların en önemlisi vuruş

soyularak para oyunları ve ithalat süb­ vansiyonları ile Rus finans kapitali kurul­ muştur. Dış politikada Batı’ya neredeyse

gücüdür. Elinde nükleer silahlar vardır.

tamamen yapışık bir politika izlenmiştir.

ları üstünde durmuş, durabilmiştir. B a tı­

Batı'ya karşı zor kullanma aracı hazırdır. İkinci olarak 70 yıl boyunca kendi ayak­

Sonuçta 97 yılında bu çıkılan kapitalist

nın her türden baskısına karşı devreye

yol tıkanmıştır. İçte tamamen Batı’nın

sokabileceği kaynakları bulunur. Ve bun­

çözüm

lar Batı'yla yapacağı pazarlıklarda elinde

olmadığı anlaşılmış ve Rus burjuvazisi

dediğini yapan bir politikanın

yeni yol arayışlarına başlamıştır. Kosova

tuttuğu büyük kozlardır. Önümüzdeki günlerde bunları nasıl kullanacaktır, hep

Savaşı ile Batı'ya tamamen yapışık bir dış

birlikte göreceğiz.

politikanında ne kadar yararlar sağlaya­

Rus burjuvazisi iç pazarına dönüyor.

cağı görülmüştür. Rus burjuvazisi şimdi

İç politikadaki sorunları belki de dış po­ litikadan daha zorludur. En başta Rus

kendi sınırları içinde kendi pazarını sö­ mürmeye yönelik yeni bir ekonomi poli­

burjuvazisi köksüzdür. On yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde kapitalizmin

tikası izleyecektir. Ancak elbette bu po­ litika Batı'dan tamamen bağımsız bir yol

serbest rakabetçi ve diğer dönemlerini

değildir. Tuttuğu kapitalist düzen içinde

yaşamadan finans kapital aşamasına geli­

kendi

düşen daha kişilikli bir politika olacaktır.

vermiştir. Üretimle bağlantısı yoktur. Tamamen ticari ve para oyunları, üç

Çeçenistan Savaşı bunun dış politika­ da atılan ilk adımıdır. Rusya Kafkaslar'da

kağıtlarla zengin olmuştur. Birinci zoru budur. İkincisi sınıfsız bir toplumdan

Batı'ya kaybettiği etki alanlarını geri al­ mak peşindedir.

gelmektedir. Buradan yükselip burjuva­ laşmıştır. Sınıflı toplumda iktidar olmak

Şimdilik üstte görünmektedir. Ama savaşın arkasındaki diğer gücün büyük­

bambaşka bir şeydir. Bu konuda Rus

lüğü düşünüldüğünde bu savaşın öyle kısa süreli bir çatışma olmadığı ortaya

yılda kapitalizmin yüzyıllarda vardığı aşa­ masına vardı. Eh bir on yıl daha geçse

çıkar. Ayrıca Rusya'nın daha kişilikli bir politika yürütme yoluna çıktığını da buna eklersek Kafkaslar'ın daha uzun süre

nerelere varacağı hiç belli olmaz. Sosya­ lizm aşılı halk kitaplardan yıllarca kapita­ lizmin sınıflı toplum belalarını okudu.

ihtiyaçları ve

çıkarlarına uygun

burjuvazisinin hiçbir deneyi yoktur. On

Rusya'nın başını ağrıtacağına şüphemiz

Ama onun tüketim malları gözünü ka­

kalmaz. Tâki Kafkas halklarının kimlerin

maştırdı. Sosyalizmin yaptığı yanlışlıklar

oyununa geldiğini anlayıp kendi çıkarları etrafında birleşmelerine kadar.

da canına tak etti. Ama acaba halk güçle­ ri, yanlışlıklarından arınmış bir sosyalizm kurma yoluna çıkmak isterse ne yapa­

Son olarak şunu da eklemek uygun­ dur; Rusya sıradan bir ülke değildir. Her ne kadar ekonomik güçten düşse de büyük ve zengin bir ülkedir. Rusya bur­ juvazisi hatırlamak istemese de 70 yıllık

caktır Rus burjuvazisi. Göreceğiz. Rusya ve dünyamız epey sıcak ve dünya güçler dengesinin çok kısa bir sürede değişik boyutlar kazanacağı günlere gebedir.

sosyalizmin bir takım avantajlarını elinde 15.01.2000

123 —


Ayşe Tansever______________________________________________________

DÜNYA GÜÇLER DENGESİ İÇİNDE KOSOVA OLAYLARI'NIN ANLAMI Eski Yugoslavya'nın Avrupa kıtasının

ve kendilerine güvenli gözüküyorlardı.

Lübnan'ı olduğu çok öncelerden beri

Başta görüşmeler sırasında Miloseviç'in

söylenirdi. Balkanlar gerek karışık etnik

dize getirileceği düşünülüyordu. Sonra

yapısı, gerekse zengin Kuzey ve O rta

birkaç

Avrupa ve

nisbeten yoksul Akdeniz

sanıldı. Daha sonra bir hafta değil, hafta­

ülkeleri arasında şimdi moda terimi ile hep bir 'fay' alanı olmuştur. Ve de geri­

lar geçmeye başlayınca korku başladı.

limler birikince buralarda insan yapımı depremler olur.

başladılar. Bazı kaynaklara göre ise daha

Kosova'da

patlak veren

olayların

altındaki gerilimler nelerdir? Hangi çıkar

Kara

bomba

ordusu

ile

bitiriverilecek

kullanmayı

tartışmaya

işe girerken kara kuvvetlerini kullana­ bileceklerini

açıklamışlardı.

Am a

işin

zorluğu, Yugoslavya'nın dağlık yapısı, bu

üzerinde

nedenle insan kaybının kabarık olma

bunca gürültü ve patırtının kopmasına yol açmıştır? Hem de ne gürültü! ABD'sinden Avrupa'nın tümüne, artı

olasılığının yüksekliği cesaretlerini kırdı. Batı'nın canı pek tatlıydı. Sonuçta A B D bildiğini okumaya başladı ve bombalama

ilişkileri

bu toprak parçası

Rusya'sından eski sosyalist ülkeler ve

Sırp ordusu ve tesislerinden

bize kadar bütün ülkeler kime karşı, Sırp

ekonomik yapılanmalarına kaydırıldı. Bir

halkına değil onun demokratik iradesi

süre sonra da anlaşmaya varıldığı açık­

Miloseviç iktidarına karşı savaştılar.

landı. Miloseviç 'geri adım atmıştı', şart­

Dünyanın en gelişkin savaş tekniğini, Avrupa standartlarına göre yoksul bu ül­ keye karşı acımasızca kullandıracak ge­

ülkenin

ları kabul etmişti. Ö yle dendi. Oysa gerçeklik biraz farklıydı. Aksine barış isteği Batı'nındı.

rekçeler nelerdi? Söylenenler, söylen-

Rafnbouillet’e kabul ettirilmeye zor­

meyip gizlenenler nelerdi? Ve neler elde

lanan maddeler ve bombardıman son­

edildi? Kim kazandı? N e kazandı? Kim

rası imzalanan anlaşmaya baktığımızda

kaybetti? N e kaybetti? Kosova'da oyna­

ikisinin aynı olmadığını Batı'nın tavizler

nan oyunun adı neydi ve sonuç nasıl

verdiğini görürüz.

bağlandı?

Ö rn e k le r s e k ;

baştaki

R a m b o u ille t’e

göre Sırp ordusu Kosova'dan çıkmadan

BATI Y E N İLD İ

bombardımanlar O ysa

1. A S K E R İ A Ç ID A N

Kosova'dan

durdurulmayacaktı. çıkması

için

Sırp

ordusuna I I gün süre tanındı. Kosova'­ da derhal seçimlerin yapılması başta şart

Kosova olaylarına girişildiğinde Batı ve özellikle Avrupa Birliği çok cesaretli

__ 1 2 4 _______________________________

koşulurken sonrası Kosova'da nasıl bir iktidar olacağına bile değinilmedi. Koso-


________ kosova olaylarının anlamı___ va yönetimi açık bir konu olarak kaldı.

2. İD E O L O JİK A Ç ID A N

Bütün Sırbistan BM güçlerinin kontrolü­ ne bırakılacaktı. Oysa BM, Kosova’dan başka bir yere giremedi bile. Miloseviç iktidardan düşecekti. Hala duruyor. Ö te yandan

Batı tavizler vermeye

devam

ediyor. Örneğin yakılan, tahrip edilen yerlerin tekrar onarımı (yani pazarın paylaşımının yollarının

açılması)

için

yapılacak insani yardımlardan Yugoslav­ ya'ya hiçbir şey verilmeyecekti. Kasım ayı içinde A B D bundan da vazgeçerek yardımı Miloseviç'in seçim yapma kararı almasına bağladı. Sonuç olarak bu bom­ bardımanlar askeri açıdan Batı'nın savaşı kazanmasına yol açmamıştır. Bir savaşın kazanımında genel olarak düşman

ordusuna

büyük

kayıplar

verdirilir. Oysa Sırp ordusu bu savaşta büyük zarar görmemiştir. Ordunun insan kaybı büyük değildir. N A T O askeri karargahından yapılan son değer­ lendirmede "93 tank, 153 silahlı askeri personal taşıyıcısı, 339 askeri araç, 389 top ve havan topu tahrip edilmiştir." (Financial Time,

12 Ekim

99). Tüm

emperyalist güçlerin bir aylık yoğun hava saldırısının bilançosu budur. Tek bir Sırp uçağı bile tahrip edilememiştir. Tahrip edildiği sanılan çoğu askeri aracın da sahte hedefler olduğu sonradan açık­ landı. Batı acı acı şu gerçeği kabul etmek zorunda kaldı. Sırf havadan bombalama askeri açıdan zafer kazanmaya yetmez. Bu kadar masrafa, bu kadar bombardı­ mana rağmen bir halk dize getirilemedi.. Batı askeri açıdan da yenilmiştir. Canı tatlı Batı'nın son tekniği Avrupa ortasın­ daki küçücük bir ülkeyi bile yenemedi.

a)Verilen Sözler Tutulam adı Savaşın

söylenen

gerekçesi

insan

haklarını korumaktı. Kosova Arnavut­ ları, bir yandan Sırplar’ın soykırımına uğ­ ramakta (jenosid), öte yandan toprakla­ rından göçe zorlanmaktaydılar. Birleş­ miş Milletler İnsan Hakları Anlaşması çiğnenmekteydi. N A T O vutların

insan

haklarını

güçleri A rna­ savunmalıydı.

Oradaki insanların yaşamlarını korumalı, yaşam koşullarını iyileştirmeliydi. Bu N A T O ülkelerinin temel göreviydi. 24 Mart'ta Kosova ve Belgrad bom­ balanmaya başlandı. Savaş başlamadan önce jenositte

öldürüldüğü söylenen

insan sayısı 2.400 idi. Ancak savaş sırası Mart ve Haziran aylarında ölen insan sayısının 10.000'i geçtiği tahmin ediliyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (A G İT ), 4 Aralıkta Kosova'da son duru­ mu özetleyen ayrıntılı 450 sayfa kalın­ lığında bir rapor yayınladı. Buna göre Temmuz-Ekim arası, yani BM güçlerinin oraya girmesinden sonra öldürülen Sırp sayısı 400 civarındadır. 450 kişinin de kayıp olduğu belirtiliyor. (N eue Zürcher Zeitung, 6 Aralık 99). Dem ek ki N A T O güçleri verdikleri sözü yerine getirip insan yaşamını koruyamamıştır. Bu ko­ nuda da başarısızdır. Bombalama insan göçünü önleyecek­ ti. Bu daha da büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Savaş öncesi 230 bin kişinin yerinden edildiği savunuluyordu. Bombalama sırasında 1.4 milyon insan Kosova'dan ayrılıp komşu ülkeler Montenegro, Arnavutluk ve Makedon­ ya'ya sığınmak zorunda kaldı. (Rakamlar: Foreign Affairs Eylül-Ekim sayısı, sayfa 3)

--------------------------------------------- 125 —


— yol Kimisi de geçici olarak bizim ülkemizden

kesildi. Bir yoruma göre savaşta Sırbis­

Kanada'ya

ülkelere

tan ekonomisinin %80'l tahrip olmuş ve

dağıtıldılar. BM barış güçlerinin Kosova'-

ekonomi 1960'lardaki düzeye düşmüştü.

ya yerleşmesinden sonra bu kez Arna-

Böylece N A T O diğer bir sözünü daha

vutlar katliama başladılar. G öç etmek

yerine getiremiyor ve ne Kosova'da ne

zorunda kalan Sırp sayısının 200 bin ol­

de Sırbistan'da insanların yaşam stan­

duğu A Ğ IT raporunda açıklandı, (a.g.y.)

dartlarını korumak bir yana onları daha

insanların

adına

kötü duruma sokuyordu. N A T O saldırı­

1.6 milyon

ya geçerken verdiği bu sözünü de tuta­

başlatılan

kadar

çeşitli

göçünü

önlem ek

savaş sonunda

insanın yerinden olmasına neden olmuş­ tur. N A T O savaşa gerekçe yaptığı insan göçünü

önleme

getirememiş kalmıştır.

de

yerine

bu konuda da başarısız

Kosovalılar’ın kötüleşmesi

sözünü

yaşam

önlenecekti.

madı. Bu anlamda da yenildi. Bunca teknik güce, modern silahlara sahip A B D ve Avrupa Birliği güçleri yol açtıkları felaketleri ve

kamuoyundaki

koşullarının

hoşnutsuzluğu örtm ek için hergün N A T O karargahından hiç kayıp ve r­

Bombalama

memekle övünüyorlardı. Yani bölgeyi

sırasında yaşlı, kadın, çocuk, sakat ve

çoluk çocuk demeden bombardımana

hastaların kar, yağmur altında at ara­

tutarken kendi halklarını korkmamaya

baları, el arabaları ile nasıl yollarda rezil

davet ediyor, kendi askerlerinden hiç

olduklarını, günlerce aç açık kaldıklarını ya da öldüklerini ekran karşısında izle­ dik. Birbirlerinden ayrılan ailelerin

birinin burnunun bile kanamadığını açık­ lıyorlardı. Buna büyük özen gösterdiler. Bombardıman uçakları, Sırp hava savun­

dramlarını gördük. G örm ek bir yana

masının

ulaşamayacağı

5000

hafızalarımıza yazıldı hepsi. BM güçleri­

üstünde

uçuyordu.

yükseklikten

Bu

feetin

nin konumlandırılmasından sonra da ya­

bomba atmak, bombaların hedefe isabet

şam koşulları düzelmedi.

şansının azalması yani gereksiz yere

Ö te yandan Sırplar günlerce bom­ bardıman altında hiçte II. Dünya Savaşı’ndan farklı şeyler yaşamadılar. Kosova,

Kosova insanının ölmesi demekti. Aman kendi canına bir şey olmasın da, gerisi pek önemli değildi. Böylece Batı'nın

Sırp

ordularının

yok

edilmesi

adına

insan haklarından ne anladığı, çifte stan­

harabeye döndürüldü. Miloseviç'in bir

dardı olduğu,

türlü dize gelmemesine öfkeler artınca

insan, kendi insanının başka insan oldu­

Balkan

insanının

başka

alt yapı tesislerine saldırıya başladılar ve

ğu, kendi insanının diğer insanlardan da­

Sırbistan bir cehenneme döndü. Su, elektrik ve akaryakıt kaynakları tahrip edildi. Sütten tutun da, her türlü yiyecek-giyecek fabrikaları yerle bir edildi.

ha değerli olduğu ortaya çıkıyordu. So­

dardını deşifre ettiğini kendi kayıplarına

Çalışamaz duruma sokuldu. İnsanlar aç,

karşı aşırı hassas davranırken dışarıdaki

nuçta ünlü batı düşünürü Brzezinsky bi­ le, ABD'nin insan haklarındaki çifte stan­

açık ve işsiz kaldılar. Don Nehri üzerin­

'askeri'(bn) kayıplara karşı kayıtsız kaldı­

deki köprüler tahrip edilerek taşımacılık

ğını söyleyerek eleştirmek zorunda kal­

felç edildi. Televizyonundan radyosuna

dı. (The Economist, 12-18 Haziran 99)

Sırpların

__ 126

haberleşmeleri,

bağlantıları

Bu

başarısızlığın

altında

yatanlar


________ kosova olaylarının anlamı___ araştırılırken çeşitli gerekçeler sayıldı.

nu alınca bıraktı, kaçtı. Halk orada A B D

"Kara kuvvetlerinin kullanılması propa­

askerinin amacını hemen anlayıverdi.

gandası ve risk almaktan aşırı kaçınma

Bu nedenle A B D aldığı derslerden

yanlıştır." dendi. (Foreign Affairs, Eylül-

kalkarak daha temkinli davrandı. Avrupa

Ekim

sayısı, sayfa 49) Silah tekelleri

Birliği üyelerini de yanına aldı. Am a yine

savunucuları ve savaşa kara ordusunun

gerekçesi aynıydı: insan hakları. Dikkat

girmesi gerekliliğini savunanlar sonuçta

edelim

yenilgiyi kara kuvvetlerinin kullanılma­

yıldırmayacaktır. Yeniden yeniden utan­

masına getirip

dayadılar. Ama askeri

güçler Yugoslavya'nın

yine yeniliyor. Am a

bu onu

madan 'insan hakları'nı savunmaya kalkı­

dağlık yapısını

şacaktır. Bu nedenle bu konu üstünde

gerekçe göstererek, böyle bir girişimin,

biraz daha durmak gerekmektedir. Batı'-

Avrupa göbeğinde yeni

bir Vietnam

nın dünya ülkelerine bu tür gerekçeler­

yaratacağını, Batı'nın bu kez içinden hiç

le müdahalesi onun yeni dünya sömürü­

çıkılmaz kötü sonuçlarla yüzyüze gele­

sünde kullanacağı bir gerekçedir. Biraz

ceğini savundular.

nedenlerini irdeleyelim.

Biz de şunu söyleyebiliriz: Batı'nın bu savaştaki yenilgisinin asıl nedeni başka­

Kapitalizm Am a

dünyamızı söm ürüyor.

sömürürken

çeşitli

dönemlere

dır. Balkanlar'da yaşayan insanların hak­

göre çeşitli taktik ve stratejiler uygulu­

ları Batı'nın hiç ama hiç derdi değildir. N e Balkanlar’ı ne de dünyanın hiç bir yerindeki insanın hakkını savunmak ona düşmez, çünkü zaten insan haklarının ih­

yor. Sosyalizm kurulana kadarki dönem­

lali onun kendi ekonomik, bencil çıkar­ larının sonucudur. Onun

içinde zora

gelince bu yalancılığı çarpıcı bir şekilde ortaya çıkar. O zaman da iki uca savru­ lur. Kendi insanını fazla abartırken başka insanları hiçe sayıverir. Hadi dünya insanları benim asıl çıkarımı gördü, bari kendi altımdaki destek gücümü kaybet­ meyeyim, diye düşünür. Yani çıkarını kendi halklarına küçültür.

de 'medeniyet' götürdüğünü iddia ede­ rek dünyayı sömürdü. Sosyalizmin ku­ rulmasıyla dünyanın

ile

birlikte

ikinci

emperyalizm,

paylaşım

dönemini

başlattı. Bu dönemdeki taktiği ülkelere 'demokrasi' götürmekti. Sosyalizm 'işçi sınıfının demokrasisi' deyip burjuvaları ortadan kaldırmaya çalışırken kapitalizm halkların

'demokrasisi'

deyip

sınıflı

toplumdaki burjuva ve isçi çıkarlarının farklılığının üstünü örtüyordu. 'Dem ok­ rasi' ve 'özgürlük' diyerek dünyayı sö­ mürdü. Biliyoruz.

b) 'İnsan Haklarım' Savunmanın Nedenleri İnsan hakları yeni bir konu değildir.

Şimdi dünyada batı 'demokrasileri' var. İşte var olduğu kadar. Ya da burju­ vaların kendi aralarında var, işçi sınıfları

BM'in yıllar önce imzaladığı bir İnsan

üzerinde de zorları var. Onlara demok­

Hakları Evrensel Bildirgesi vardır. Batı,

rasi filan yok. A rtık o nedenle Batı bu

Ruanda'ya

demokrasi kavramı ile fazla uğraşmak

da

iki

kabilenin

birbirini

katletmesini önlemek adı altında girdi.

istemiyor. Bu kavram sömürmek için

Ama sonunda kendi askerlerinin halk ta­ rafından yerlerde sürüklenmesi sonucu­

açıkçası kendine dar geliyor. 'Demokrasi dış politika yürütmeye uygun değildir.'

---------------------------------------------127 —


— yo l (Forelgn Affairs, a.g.y.) ¡ster inanın, ister

A B D açısından Çin, Hindistan, Rusya

inanmayın böyle diyorlar. Demokrasi,

hergün döğüştüğü, bir an bile gözünü

III.

ayırmadığı

Dönem

sömürü

biçimine

uygun

ülkelerdir.

Bunları

kurumlarla,

çeşitli

değildir. Eğer onlar öyle düşünüyorlarsa

anlaşmalar ve

kah ödül­

öyledir. Bunun nedenlerini araştırmak,

lendirerek kah insan hakları vs. ile zorla­

iki sömürü biçimi arasındaki farkları bul­

yarak istediği noktada tutmaya çalışır. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, silahsızlan­

mak gerekir. A B D kendisine tehlike yaratan ülke­ leri listelemiş. A

listesinde Sovyetler

Birliği varmış. Pratik olarak silindi. Var olan nükleer silah tehlikesi de çeşitli anlaşmalarla şimdilik ortadan kalktı.(!) Ç in ’de böyledir. B Listesi ise elinde nük­ leer silah olmayıp geliştirme çabasında olan ülkelerdir. Brezilya, Hindistan vb. gibi ülkeler bu silahı geliştirmekten vaz­ geçtiler. Ama Kuzey Kore ve Irak hala problemdir. Elinde bomba olan ülkeler A BD 'nin A listesindekiler gibi varlığını tehdit edemezler, ama zarar verebilir­ ler. Onun için bunlarla savaşılır. Çeşitli ambargolar, yaptırımlarla bu ülkeler sürekli olarak kontrol altında tutulurlar. Son liste, C listesi ise ilginçtir. Ve

ma, nükleer denemelerin denetlenmesi gibi anlaşmalar hep bu ülkeleri kendi çıkarları çerçevesinde tutma aracıdır. Ya da isterseniz şöyle düşünelim, bu ülkel­ er

Kosova gibi

karışıvermişler.

bizim bir vilayetimiz

Batı

kadar olan

bir

yerde kendine uygun bir düzen kura­ mıyor. Buralarda hiçbir şey yapamaz. Bu nedenle zor da olsa bu ülkeleri, onların öz iktidarları kontrolünde sömürmek daha işine gelir. Çünkü dediğimiz gibi bu kadar kalabalık ülkelere yine bir düzen içerisinde girmesi kendi çıkarına daha uygundur. Yoksa kapitalizm koşullarında bu halkların nasıl ve nereden patlayıvereceğini hem kestiremez hem de sonra kontrol edemez. Am a Kosova, Bosna, Ruanda gibi ülkeler küçüktür.

iddia edildiğine göre bu listenin A B D

Dünyamızın III. Paylaşım Dönem i’nin

çıkarlarına tehdit olma yeteneği gün be Sovyetler ya da Irak gibi direkt değil

gözler önündeki moda adı globalizmdir. Ulusal sınırlar iniyor, tüm dünya büyük bir ticaret alanı oluyor, yani sermaye ve

dolaylı olarak vardır. Kim bu ülkeler

metalar özgürce dolaşabiliyorlar (elbet­

diyeceksiniz.

Somali,

te insanlar hariç). Bunun anlamı şudur.

(Foreign

Uluslararası tekeller ulusal sınırların içi­

Affairs, Temmuz-Ağustos sayısı, sayfa

ne girip herhangi bir ülkeyi diledikleri

22-35) Evet şaka değil, koskoca A B D ve onun ittifakları kendilerine tehditin bu ve bunun gibi yoksul ülkelerden gele­

gibi sömürebilirler. Ulusal çıkarlar orta­ dan kalkmaktadır. Ulusal iktidarların yetki ve iktidar alanları da bu anlamda

ceğine inanıyorlar.

daralmıştır.

gün

artm aktadır.

Ruanda,

Bunların

Kosova,

Haiti

gibi

Bosna,

ülkeler.

tehlikesi

Biraz abartma mı denilecek, hadi Rus­

Bizim açımızdan bu ne demektir?

ya çok güçten düştü de, Çin, Hindistan

Uluslararası tekellerin ulusal boyuttaki

gibi dünya nüfusunun neredeyse l/3'ünü

tüm büyük, orta ve küçük işletmeleri

oluşturan ülkeler değilde Kosova, Bosna

iflas ettirmesi yani ulusal burjuvaların soyulması demektir. Uluslararası tekel-

vs. mi kapitalizme tehlike oluşturuyor?

__ 128


kosova olaylarının anlam ı. __ lerin bire bir yerli halkları gerek metası

sömürecektir. Öyleyse bu ortamda in­

gerekse sermayesi ile soyması demektir.

san haklarını savunmak kapitalizmin sö­

Ulusal tekellerin tüm ulusal değerleri,

mürüsünü arkasına gizlediği bir kavram

madeninden turizmine nesi varsa nesi

olmaya uygundur.

yoksa sömürmesi demektir.

Kosova'da becerildiği kadarıyla!

Ulusal sınırların indiği bir ortamda 'sovereignity' yani ulusların bağımsızlığı

Bazı ideologlara göre bugün Batı stratejik bir boşluk içindedir. 'İnsan hak­

kavramının içi boşaltılmış, adı kalmıştır.

ları dış politika değil onun ancak önemli

Globalizm koşullarında ülkelerin bağım­ sızlığı olamaz. Ulusların içişleri olamaz.

bir öğesi olabilir', (a.g.y.) Kosova'da her­ halde bunun doğruluğu ispatlandı. Ama

Herşey gibi uluslarda sınırları ile birlikte

kapitalizmin başka bir şey bulamadığı

dünya toplumu haline gelmiştir. Ulusla­

taktirde

rarası tekellerin at koşturup halkları sö­

müdahale gerekçesi yapmayı sürdürmesi

mürdüğü kocaman bir dünyadayız. "Globalleşm e'nin, kaderini

tayininin

ulusların önünde

bunu önümüzdeki

günlerde

büyük olasılıktır. Elbette insan haklarının kendi

gerçek savunucuları ortaya çıkana kadar.

durduğu

doğru olsa da, bu türden ulusların kendi

3. S T R A T E JİK A Ç ID A N

kaderini tayini de ilk bakışta göründüğü kadar açık moral bir değer değildir. Yalnızca 200 ülke ve genellikle birbiriyle iç içe girmiş ve de ulusal talepte bulun­

a) Kosova ve Yugoslav Halkları Kosova olaylarının

Batı'nın

güçler

abilecek binlerce kimliğin olduğu dünya­

dengesi üzerindeki etkisi ne olmuştur?

mızda, ulusların kendi kaderini tayin etmesi çok problematik sonuçlar doğu-

Batı bu işe giriştiğinde yalnız Kosova'ya değil tüm bölgeye insan hakları çerçeve­

rabilir."(a.g.y.) Yani bağımsızlığın kalkma­

sinde iyi bir düzen getireceğini vaadedi-

sı ile birlikte ulusların kendi kaderini

yordu. Acaba bunu ne derece başara­

tayin hakkının da o kadar aşık olunacak

bilmiştir?

bir kavram olmadığı sonucuna varılır. Ve

En başta Kosova'nın kendisine bak­

de dünyamız binlerce etnik gruptan olu­

tığımızda orada tam

şan karışık problematik bir insanlar top­ luluğu olarak ortaya konulur. Batı'nın da

sürdüğünü görürüz. Henüz bir iktidar olmadığı gibi o çok övülen U Ç K ne tam

istediği zaten böyle karışık durumlar değil midir?

anlamda silahsızlandırılabilmiş ne de ikti­ dara girecek bir parti yapılanması içine

Globalizm koşullarında ülkelerin içiş­

sokulabilmiştir. Tam bir kargaşa hakim­

leri, ulusların kendi haklarını tayin gibi

dir. Birbiriyle çıkar sürtüşmesi içinde

sorunlar

olan gruplar vardır .

da

yeniden

düzenlenmeyi

bir

kargaşanın

gerektirir. Bütün bu ortamda elle tutu­

Halkın %60'ı bombardıman öncesi

lacak bir değer vardır; 'İnsan hakları'.

konutlarında ve topraklarında değildir.

Ö yle ya uluslararası tekeller tüm yeryü­

Ya yıkıldığından ya da başkaları tarafın­

zü insanlarını ulusal sınırlar koruması

dan işgal edildiğinden bu böyledir. Köylü

olmadan ulusal kimliğinin de ötesinde

toprağına dönemediği için ekinini eke129 —


— yol memekte ve bu ileriye dönük olarak halkın kendi geçimini sağlama olanak­

ce Yugoslavya federasyon olmaktan çı­ kacaktır. Belki adı Sırbistan olur. Sonuç­

larını yok etmektedir. Ortada tam bir

ta bir yandan globalizm ile bütün ülkeler

orman kanunu sürmekte, BM güçleri de

birleştirilirken, güneyde bir ülke parça­

duruma hakim olamamaktadır.

lanmaktadır. İnsanların barış içinde yaşa­

"BM barış gücünün bölgeye girmesin­ den beri Kosova'da şiddet azalmamış aksine artmıştır. Kosova Arnavutları’nın Sırplar’a ve eski sistemin azınlıklarına karşı giriştiği intikam eylemleri ortaya çıkmıştır. Kosova Arnavutları insanlık dışı davranışlara girmişlerdir" diye yazı­ yor A G İT raporu. Uluslararası kamuo­ yunun kararlı yanıtı olmadığından şiddet ve yasadışı olaylar bu arada artmıştır di­ ye eleştiriyor aynı rapor... A G İT olaylar­ dan U Ç K 'y ı sorumlu tutmaktadır.' (Akt. Neue Z ürcher Zeitung, 7 Aralık 99)

yaşamasını sağlama sözü vermişti, ama görüldüğü kadarıyla bunu da başara­ Bırakalım

Kosova'yı

b) Bölge Ülkeleri Komşu

bütün

bölge bir volkan gibidir. Lavın nereden ve ne zaman fışkıracağı belli değildir. Kosova lavın fışkırdığı yerlerden ancak biridir. Tüm Balkanlar’ı göz önünde tut­ mak gerekir. Hiçbir etnik grup birbiriyle bir arada kalabilecek durumda değildir. Halkların arasına kan, kin ve nefret gir­

ülkelere geçersek hiç biri

yaşananlardan mutlu değildir. 1.4 milyon Arnavut bombalama sırasında Arnavut­ luk, Montenegro ve Moldava'ya göçtü. Örneğin Moldava kendi nüfusundan daha fazla göçmen barındırmak zorunda kaldı ve ülkesinin içişlerini yönetemez duruma düştü, ekonomisi sarsıldı. Y a r­ dım sözü vermeye giden Clinton buraya da ayrılık tohumları serpti. Milo

Batı buraya girdiğinde farklı etnik gruptan insanın barış içinde bir arada

mamıştır.

ma olanakları ortadan kaldırılmaktadır.

Başbakan

Djukanoviç federasyondan

çıkıp

bağımsız bir devlet olma sevdasında. Yunanistan bombalamaya karşı oldu­ ğunu açıkça dile getiren tek A B ülkesiy­ di. Kosova’nın bağımsızlığının büyük A r ­ navutluk hayallerini canlandıracağını ve kendi ülkesindeki Arnavutlar’ın ayrılma­ ya kışkırtacağından büyük endişe duy­ maktadır. Eski sosyalist ülkeler Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Ç ek Cumhuriyeti bombalamaya izin verdil­

miştir. Sırp, Hırvat, Sloven, Arnavut,

er. Macaristan havaalanlarını, Bulgaris­

Çingene, Boşnak, Müslüman olanı, Ka­

tan hava sahasını N A T O güçlerine açtı.

tolik olanı, Protestan olanı o güne kadar

"Bu olaylardan sonra N A T O 'y a girme

bir arada yaşarken bu insanların arasına ayrılık tohumları bilinçlice serpilmiştir. Başlangıçta Hırvatistan ve Slovenya

görürken bombalama sonrası destek % 30’lara düşmüştür." (The Economist,

ayrılmış, onları Bosna izlemiş ve son ola­

29 Mayıs 99)

rak da Kosova olayları ile iş çığırından çıkartılmıştır.

Savaş Balkanlar’ı ekonomik açıdan da

da

çok olumsuz etkiledi ve etkileri hala

istediği gibi bir cadı kazanına çevirmiştir.

sürüyor. "IM F tahminlerine göre savaş­

Şimdi Montenegro'nun Yugoslavya'dan

tan direkt olarak etkilenen altı ülke (Sır­

bağımsızlaşması planlanmaktadır. Böyle-

bistan hariç) bu çatışma sonucunda ulu-

___130

Batı Balkanlar’ı tam

isteği halkların %60’ı tarafından destek


________ kosova olaylarının anlamı.__ sal GSMH'larının %2'sini kaybettiler. Sır­

nunun direkt sonucudur. Rusya'ya bu tür

bistan ise % 45'ini" (Financial Times, 14

savaşların 'Batı gibi ve medeni olarak'

Aralık 99). Bilindiği gibi Tuna nehri boy­

nasıl yapılabileceğini gösterdi ve Rus po­

lu boyunca buralardan geçip Karadeniz’-

litikasındaki dengeyi ordudan yana kay­

e dökülür. Bölge ticaretinin büyük bir

dırdı." (Financial Times, 14 Aralık 99)

kısmı 2.800 km uzunluğundaki bu nehir

Bilindiği gibi eski Doğu Almanya'nın

üzerinden yapılır. Bombalama sırasında

Batı ile birleşmesi ve N A T O 'y a girmesi

üstündeki köprüler tahrip olduğundan

karşılığında Gorbaçov'a N A TO 'n un daha

taşımacılık durmuştur.

fazla Dc-ğu'ya yayılmayacağı sözü verildi.

"En uzun nehir taşımacılığını yapan,

Sonra bu söz bozulup Polonya, Ç ek

Karadeniz ve O rta Avrupa arasındaki

Cumhuriyeti ve

Macaristan

taşımacılığın

alınınca Clinton

bunu şöyle gerekçe-

çoğunu

üstlenen

Doğu

N A T O 'y a

Avrupa gemi şirketleri en çok zarar

lendirdi: Birincisi, N A T O genel olarak

görenler oldu. Tuna su kanalını tıkayan

demokrasiyi güçlendirici büyük politik

bombalanmış köprüler nedeniyle 250'-

bir örgüte dönüşüyor. İkincisi, N A TO '-

nin üstünde Romanya, Bulgar ve Ukray­

daki silahlar tamamen savunmaya yöne­

na gemisi N ovi Sad'un Batı kısmında

liktir. Üçüncüsü, Rusya Avrupa savunma

terk edilmiş vaziyette duruyor. Bu ülke­

sorunlarına tam olarak katılacaktır. Kosova'da yaşananlar bu üç sözün de

lerin savaştan gördükleri zararın 150 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor...

tutulmaması anlamına geliyordu. Clinton

Taşınan kargo miktarı

ve Batı'nın verdiği sözlerin ne derece

1987'deki

100

milyon tondan 35 milyon tona düştü...

değeri

Bir Romen armatörü savaştan beri ayda

Batı'nın yüzünü geçte

I milyon dolar zarar ettiklerini açıklıyor.

başladılar.

3000

işçi

çıkarmış.

Ukrayna

Tuna

Gemicilik Şirketi’nin 10.000 işçisi savaş­ tan beri haftada 3 gün çalışıyor. (Finan­ cial Times, 8 Aralık 99) îş sırf taşımacı­ lıkla kalsa iyi. Taşınan metalar bu ülkele­ rin dış ticaretleri anlamına da gelmekte­ dir. Yani Doğu Avrupa Ülkelerl’nin sa­ vaştan gördüğü zararın rakamsal hesap­ laması henüz yapılabilmiş değildir.

olduğu

Ayrıca

ortaya

Kosova

çıktı.

Halklar,

olsa görmeye

olaylarında

Rusya

eskiye dayanan ve hala süren gerekçe­ lerle Sırplar’ı desteklemek zorundaydı. Ve de bu konuda başarılı oldu. Hatta Kosova'ya yerleştirilecek barış gücünde yer almaması için büyük çaba harcanma­ sına karşı geri adım atmadı ve Balkan­ larda var olduğunu, izni olmadan pek bir şey yapılamayacağını kanıtladı. Batı

c) Rusya, Doğu Avrupa Ülkeleri ve Çin

izleme yoluna girdi.

Kosova olaylarının en büyük etkisi

A G İT 'te

karşısında

daha tüm

kişilikli Bu

bir

politika

nedenle

muhalefete

de

rağmen

Rusya ve Çin üzerinde olmuştur. Rus dış

Kosova'yı örnek göstererek Çeçenis-

politikası Batı kuyrukçuluğundan kop­

tan'dan taviz vermedi, bildiğini okudu ve

mak zorunda kalmış, içeride anti-Amerikancı, milliyetçi güçlerin etkinliği art­

okumaya devam ediyor.

mıştır. "Çeçen Savaşı Kosova operasyo­

rota

Batı ile yürüttüğü kişiliksiz politikada değişikliği

hissediliyor.

Yeltsin,

131


— yol Fransız Devlet Başkanı Chirac ve Alman Başbakanı Schröder'le yapacağı görüş­

mekte haklı olmuyor mu? Sonuçta Kosova olayları elinde nük­

meleri belirsiz bir tarihe atarak Çin'e

leer silah bulunduran iki ülkenin dış poli­

yaptığı kısa ziyarette, "Clinton, Rusya'­

tikasını -özellikle

nın atom silahları olan bir ülke olduğunu

olduğundan Rusya'nın- Batı doğrultusun­

unutuyor herhalde. Adalelerini göstere­

dan farklı noktalara götürdü. A B D acaba

rek bize ne yapmamız gerektiğini 'dikte' etmeye kalkıyor. Am a buna ne biz ne de Jiang asla izin vermeyeceğiz. Dünya çok kutupludur." (N eue Zürcher Zeitung, 10 Aralık 99, s. I ) Seçim öncesi söylenen bu sözleri ihtiyatla dinlemek uygun olsa da artık Rus dış politikası biraz daha Batı'dan uzak bir rotaya oturmuştur. N e kadar uzak olacağı konusunda fal açma­ yalım, ama çoğu yorumculara göre artık dünyamız soğuk barışın içindedir. Yeni­ den silahlanma başlamıştır. Elbette Rus­ ya ve biraz da Çin'in çıktığı bu yeni yol sırf Kosova olaylarına bağlı değildir, ama

Batı'ya

çok yapışık

Kosova'yla oynarken bu sonucu hesap­ lamış

mıydı?

Kimi

düşünürlere göre

hesaplamamışti. Kimilerine göre hesap­ lamıştı. Elde edeceği çıkarları gördükçe belki de göze almak zorunda kalmıştı. Bize

kalırsa

ABD

Rusya'nın

tavrını

hesaplamıştı. A B D pragmatik politika yü­ rütür. Rusya'nın bugünkü sosyo-ekonomik durumuna baktığımızda zaten enin­ de sonunda eski dış politik hattından kopması gerektiğini savunmak mümkün­ dür. Ö te

yandan

Rusya'nın A B D

nükleer silahlı

bir

silah tekellerinin işine

orada dönemeç bir daha geri dönülme­ yecek şekilde a lın m ıştır

daha çok gelip gelmeyeceğini sormakta mümkündür. Acaba böyle bir Rusya, ABD'nin ekonomik çıkarlarının giderek

Bilindiği gibi Belgrad'a atılan bomba­ lardan bir tanesi Çin büyükelçiliğine dü­

daha çok sürtüşmelere yol açtığı Avrupa politikası

için daha mı hayırlıdır?

Bu

şüp burada üç kişinin ölümüne yol açtı.

sorular gelecek günlerde dünya poli­

Çin'de de bu olay anti-Amerikancı ve

tikasının ısınacağının işaretlerini taşıyor.

anti-kapitalist duyguların körüklenme­ sine ve de Batı'yla pazarlıklarda bunun koz olarak kullanılmasına yol açtı. Çin pazarından yeni tavizler koparılacağı zaman Batı hemen Tiananmen olayları ve insan hakları, hükümete muhalif güç­ lerin

özgürlüğü gibi konuları

masaya

koyardı. Çin'de şimdi onlara "Kosova'da işiniz neydi?" diye sormaya başladı. Batı hemen arkasından bu kez de FalunGong tarikatı üyelerinin tutuklanması ile

Bağlarsak; Kosova Savaşı’nda her za­ man olduğu gibi, Batı yapmayı vaadettiği olumlu işlerin tam tersine bölge insan­ larına ölüm, sefalet, açlık, yokluk getir­ miştir. Saklamak istediği yüzünü bir kez daha deşifre etmiştir. Ö te yandan dünya güçler dengesini daha çok kutupluluğa itmiştir.

EM PERYALİZM İN " K A Z A N D IK L A R I"

baskı yapmaya başladı. Şimdi Çin ve Rusya politikaları birbirine daha yakın­

Elbetteki Batılı askeri uzmanlar ve

laşmıştır. Çeçen Savaşı’nı Batı'ya rağmen

ideologlar aptal değiller. Kosova'ya karşı

destekleyen Çin, kendisinin Tayvan ya

girişilecek bir saldırının getirecekleri ve

da Tibet'e müdahalesine karşılık bekle­

götüreceklerini üç aşağı beş yukarı tah-

__ 132


________ kosova olaylarının anlamı___ min etmişlerdir. İnsan haklarını ne kadar

Kendisi kapitalizme karşı, Batı'nın sömü­

savunabileceklerini, orasını ne hale geti­

rüsüne karşı olan güçleri pasifize eder.

receklerini Hırvat ve Bosna olayların­

Kah zor kullanarak kah ödüllendirerek

dan, isterseniz daha genişletelim Haiti,

sömürü alanı açar. Bunları yapmak için

Ruandave Körfez savaşlarından bilmele­

bütçesinin büyük bir kısmını askeri har­

ri gerektir. Ama acaba görünenlerin,

camalara ayırır. Sonra A B ülkeleri bu

söylenenlerin dışında onları bütün bun­

açılmış yolda arkasından gelir. Dünya

ları göze almaya zorlayan başka çıkarlar

güçler dengesini kapitalizmden yana tut­

mı vardır, varsa nelerdir? Neden böyle

mak için bir şeyler vermeden hep alır,

bir şeyin içine girmek zorunda kaldılar.

hep meyveleri toplar. A B D

Çıkarları açısından ne bekliyorlardı ve

tikadan onu vazgeçirmeye zorladığında,

sonuç ne oldu biraz da ona değinelim.

topluluk içindeki zaafları, 'çıkar' ilişki­

1. A V R U P A B İR LİĞ İ A Ç IS IN D A N

lerindeki farklılıkları gösterir. Olay gelir topluluğun ortak bir dış politika belir­ leyip,

yürütem em esine

dayanır.

Bu

olmayınca da A B neye karşı silahlana-

a) Kazançlar Avrupa

bu poli­

caktır? Zorunu nasıl gösterecektir?

Birliği’nin bu savaşla ilgili

Ancak A B D inatçıdır. Zorlam ayı sürdürür. Ruanda'da ilk adım atıldı gerisi

niyetini anlamak için sanırız biraz gerile­ re, emperyalizmin dünyayı II. Paylaşım

gelmedi. Arkasından A B açısından hayati

Dönem i’ne gitmek gerekir. Bilindiği gibi soğuk savaşın olduğu dönemde Avrupa

önem taşıyacağını düşündüğü petrol üzerindeki Saddam oyununa davet etti.

dünyayı A B D gölgesinde sömürmüş, iki

Ama daha ilk bombalamada A B ittifakın

süper gücün çıkar dengesine sığınmıştır.

arkasından toz oldu. Hatta muhalefete

Yani Sovyetler Birliği ile A B D arasında bir dengede oynamıştir. Sovyetler'den korktuğunda A B D 'n in gücü altına N A T O 'y a girmiş, A B D ile arasında

bile başladı. Eski soğuk savaş döne­ mindeki gibi iki gücün arasında sürtün­ me başladı. A B D BM'den ambargoları geçirinceye kadar beli çatladı ve hala

ticari, siyasi bir sürtüşme olduğu zaman­

çatlıyor. Onlar da delmeye çalışıyorlar.

da Sovyet kozunu göstermiştir.

Avrupa'nın göbeğinde bir olay bulun­

Sosyalist sistem yıkıldıktan sonra ise

malı, A B bu noktadan sıkıştırılmalıdır.

birden aslan payını toplamaya başladı. İlk önce Doğu Almanya'yı topraklarına

İşte Yugoslavya. G e re k etnik yapısı gerekse Milosoviç'in politikası sanki biçilmiş kaftandır. Hırvat olayları başlar. Hırvatistan ve arkasından Slovenya

kattı, daha sonra ise Doğu Avrupa içinde pazarını genişletmeye başladı ve Rusya içlerine daldı. Aynı şekilde serma­

Y u g o s la v y a

Federasyonu'ndan

kopup

yesinin yettiğince Asya, Afrika ve biraz­

bağımsızlık isterler. "Ö te yandan Fransa

da Latin Am erika ülkelerine girdi, paza­

ve İngiltere iki Almanya'nın birleşmesine

rını genişletti. A B D

ise bu işten canı

şüpheli gözlerle bakıyorlar, Almanlar’ın

sıkkın 'aldığın ekonomik payın bedelini

Hırvatları desteklemesine karşı, A B D ile birlikte Sırplar’ın arkasında duruyor­

öde' diye zorluyordu. A B D 'y e göre A B 'şımarık' çocuktur.

lardı." (The Washington Quarterly, 99

133 —


— yol------------- — ---------------------------sonbahar sayısı, s.72) Doğu Almanya'yı

Sosyalizmin yıkılışından

kapan Almanya acaba A B hakimi olmak

dönem kapanmıştır. O n yıl içinde Doğu

ister mi? A B ülkeleri kuşkuludur. Kendi

Almanya ve Doğu Avrupa, Rusya güdü­

aralarındaki

birlik

ekonom ik

beri

başlayan

alanda

münden çıkıp iyice Batı'nın güdümüne

gelişmektedir, ama dış pazar alanında bir

girmiştir. Rusya ekonomik ve askeri açı­

türlü ortak noktaya düşülmemektedir.

dan AB'nin kabusu olmaktan çıkmıştır.

Birden A B D taktik değiştirir, Sırbistan'ın

A B, engin Doğu pazarına girmiş ve artık

arkasından çekilip Hırvatlar’ın arkasına,

birçok

Almanya'nın yanına geçer. A B D , A vru ­

güdümü altında hissetmektedir. Aynı

pa'da Almanya'ya karşı olmak yerine ar­

şekilde şimdi Balkanlar yutulmalıdır.

kasında bütün bir Avrupa'yı tercih eder. Güneydoğuda

Hırvatistan,

Slovenya

AB

açıdan

doğusunu

ekonom ik

soğuk savaşın bitiminden

beri

epey semirmiş, serpilmiştir. A B D

ile

kurulur. A B sonuçta az çok bir araya

ticari alanda sürtüşmeler giderek art­

gelmekte ya da getirilmektedir.

maktadır. Tarım

ürünleri, et ürünleri

Haydi devam. Bosna olayları başlar.

derken birçok alanda çıkarlar zıtlaşmak­

"Bosna Savaşı’nın başlaması ile birlikte

tadır. Ö te yandan topluluk kendi içinde­

1992'de yüzbinlerce

ki bağları ve güveni daha da sıkılaştırmış

Boşnak

(müslü-

man), Sırp güçlerinin hüküm sürdüğü

hatta ortak para birimi bile devrededir.

bölgelerden göçe zorlandılar. 1995 ba­

A rtık A B D 'y e karşı tavırda daha ortak

har ve yaz aylarında Hırvat güçleri Sırp

davranmak zamanı gelmiştir.

işgali altındaki Kriyina'ya geri döndük­ lerinde 150-200 bin Sırp Hırvatı Yugos­

NATO

lavya'ya

Sırplar toplu

güdümünde bir ordu. "A B siyasal gücü­

olarak katledildi (bn))" (N eue Zürcher

nü jeopolitik etki haline dönüştürme-

Zeitung, 6 Aralık 99, s.8) Kosova'da in­

lidir. Zenginlik silahlı güç ve bu silahlı

san haklarını korumaya yırtınan Batı ne­

güç zenginlik doğuracaktır. Askeri girişi­

kaçtı.

(Burada

Eksik olan

bir şey vardır:

güdümünde

değil,

Ordu. kendi

rededir? Avrupa nerededir? Hayır, A v­

mi

rupa henüz kendine güvenmemektedir.

giderek birleşen bir Avrupa için önemli uzun dönemli kazançlar sağlayacaktır."

"K o s ova

Bosna'dan

farklıydı.

AB

ileri

doğru

harekete

geçirmek,

Kosova'da Bosna'daki gibi soğuk savaş

(Foreign Affairs, Eylül Ekim sayısı, s. 19)

sonrası oluşan dengeyi bozmama endi­

diye düşünülür.

şesini üstünden atmıştı. Bosna'da şaşkın­

O

zamana kadar A BD 'nin Avrupa

dı. Avrupa oradaki Sırp katliamını önle­

bürosu gibi davranan İngiltere Başbakanı

yemedi. Bosna olayları sırasında daha

Tony Blair 1998 Ekimi’nde bir U dönüşü

Avrupa Birliği temellerini yeni yeni sık­

yaparak, Avrupa'nın derhal kendi ordu­

laştırıyordu.

(M aastricht

A yrıca

sunu kurması gerektiğini açıklar. Fransa

Doğu'ya açılma mücadelesi veriyor ve

ve İtalya hemen destek verirler, Alm an­

Rusya'nın politik hattını test edecek güç­

ya'da konvoya ardından

te hissetmiyordu kendini." (a.g.y.)

toplantısında

1999 Mart ayı

93)

Kosova

olaylarına

kadar AB'nin geçirdiği evrim ortadadır.

__ 134

doğrultuda

2000 önemli

karara bağlanır.

katılır.

yılına

Köln

kadar

adımlar

bu

atılması


________ kosova olaylarının anlamı___ Birliği

Avrupa ülkelerini içine alabilmeye karar

ülkeleri zor kullanmanın pratiğiyle karşı

vermek, kendini hem askeri hem de

karşıya kalınca ne yapacaklardır? Verilen

siyasi olarak ne kadar güçlü hissettiğinin

sözler tutulabilecek mi? Yoksa çıkarlar­

işaretidir. Bizim gibi kocaman bir ülkeyi

Fakat

gerçekten

Avrupa

daki bazı farklılıklar şimdiye kadar oldu­

içine almaya ise bakalım kendisini ne

ğu gibi ortak davranmayı engelleyecek

zaman hazır hissedecek.

midir? Öyleyse daha baştan, ordu kurma

Bütün bunlar Avrupa Birliği ülkeleri­

işine girmeden ortak davranma pratiğini

nin Kosova'dan çok sey öğrendiklerinin

göstermelidirler. İşte Kosova bu iş için

somut örnekleridir. Bir kez güçlerini

seçilir. H e r ne kadar Kosova'yı patlama

tarttılar. N e yapıp ne yapamayacaklarını,

kıvamına getiren A B D ise de burada savaşı zorlayanın Avrupa Birliği olduğu söylenmektedir. Savaş ordu kurma giri­ şimlerini şekillendirip, hızlandıracaktır.

eksiklerini tesbit ettiler. Rusya ve Doğu komşularının politik davranışlarını daha yakından gördüler ve tanıdılar. Yeni

"Kosova gerçekte Avrupa Birliği’ne

ni, yeni ekonomik güçlerini, zor kullan­

üye ülkelerin ortak dış ve güvenlik he­

ma halinde birbirleriyle ilişkilerini gör­

deflerinin odak noktası

düler.

haline geldi."

Dünya Düzeni içindeki yaptırım güçleri­

(a.g.y) Ve de savaş süresince Birlik üye­ leri ortak davranabildiler. Şimdiye kadar yapamadıkları bir şeyi gerçekleştirip bir­

halklarından farklı özellikler taşır. Bu nedenle Avrupa merkezi dış politika

lik ve dayanışma gösterdiler. H e r ne ka­ dar kara ordusu kullanmak ya da Beig-

alanında bir A B D ya da Japonya'dan farklı şeylere dikkat etmek zorundadır.

A B ülkeleri halkları, A B D ya da Japon

rad'ta altyapı tesislerinin bombalanması

En belirleyici özellik 70 yıl sosyalizm ile

gibi konularda farklı görüşlerde olduk­

burun

ları sezilse bile ortak hedeften sapma yapmadılar. Bu anlamda başarılıydılar ve

Kapitalizm sosyal açıdan daha bakım­ lıdır. Ö te yandan bir Hitler faşizmi ya­ şanmıştır. Yahudi halkını katletmenin

savaş sonrası ortak ordu kurma çalış­ maları beklendiği gibi hız kazandı. AB'nin

son

Helsinki

buruna

yaşamış

olmaktır.

bedelleri başta Alman ve Avrupa halk­

toplantısında

larını daha duyarlı yapmıştır. Avrupalı,

bağımsız bir güvenlik politikasının temel­

babasından kalan Latin Am erika mirasını

leri belirlendi. N A T O 'su z kendi askeri

yiyen bir ABD'liden daha derin, daha bil­

operasyonlarını nasıl yürütecekleri üze­ rinde tartıştılar. Üye ülkeler 2003 yılına kadar 60 gün içinde 60.000 gönüllü askeri nasıl örgütleyeceklerinin çalışma­ larına başlayacaklar. Bütün bunlar A B '­

gili ve daha politik bir halktır. Ve de II. Dünya Savaşı’ndan sonra doğup büyü­ yen bir nesil şimdi Avrupa'nın yönetici koltuklarında oturmaktadır. Örneğin Almanya Dışişleri Bakanı Fischer Viet­

nin Kosova deneyinden sonra önüne

nam olayları sırasında anti-Amerikancı

koyduğu hedeflerdir. Ö te yandan çok

gösterilerin liderlerindendi. Yani savaş

13

karşıtı bir nesil Avrupa yönetiminde söz

tane daha yeni ülkeyi yakın bir gelecek­ te içine alma kararı verdi. Ülkemizi bir

yakından

izlediğimiz gibi topluluk

sahibi yerlerdedir. Oysa çoğu Amerikalı daha haritada Avrupa’nın yerini göstere­

yana bırakalım

mez. Peki A B aktif bir güç olarak bir

irili

ufaklı tüm

Doğu

---------------------------------------------135 —


— yol savaşa girerse ya da Avrupa ordusu kur­

yapmak istediklerini açıkladılar. Hollan­

maya kalkarsa halkın tepkisi ne olacak­

da ve Yunan haberleşme şirketleri bu

tır? Bu durumla nasıl baş edilecektir?

hafta

Bunlar basit sorular değildir.

BTC'nin %51'lik hissesi için S 10 milyon

Kosova olayları işte bütün bunların da denek taşı oldu. görülüp

yaşandı.

Halk muhalefeti

Onunla

baş edildi.

Bulgaristan

dolar ödeme

haberleşme

anlaşmasını

şirketi

imzaladılar.

Yunan inşaat şirketi ve Türk taşımacılık grubu

Balkanlar’a

yatırım

yapmak

Almanya'da savaş yeşilleri sa.iaştırdı.

istediklerini

Son eyalet seçimlerinde iktidar partisi

Coca-Cola Güneydoğu Avrupa'da B e r­

açıkladılar. A B D

şirketi

çok güç kaybetti. Bunun Kosova olayları

lin Duvarı'nın yıkılmasından sonra orta­

ile ne kadar bağlantılı olduğunu genel

ya çıkan imkanlarla karşılaştırılabilecek derecede iş imkanları ortaya çıktığını

seçimlerde göreceğiz. Birde şu sorun önemlidir: Bir bölgeyi

açıkladı." (Financial Times, 13 Temmuz

pazarın olarak almak istiyorsun. Bomba­ lıyorsun. İyi de sonra oraya girip pazar oluşturmak farklı bir şeydir. A B D bu

99) Küçük ülkelerde ekonomik payın

konuda çok deneyimlidir. A B ’de bunları

şiddetlendi.

öğrenmek zorundadır. Öğreniyor. Hızlı bir şekilde

harabenin

kalkması

çoğunun büyükler tarafından

paylaşıl­

masından yakınmaya başladılar. Rekabet

Sonuç

olarak

A vrup a

Birliği'nin

çalış­

Kosova Savaşı’ndan elde ettiği deneyler

malarına başlandı. Elbette hemen üye

ve ekonomik çıkarlar az sayılmaz, ama neler kaybetmiştir, eksiklikleri neler ol­ muştur şimdi onları görelim.

ülkeler arasındaki rekabette şiddetlendi. En büyük parsayı olaylarda ön plana çıkan Almanya'nın kaptığı bir gerçeklik. Schröder'in Hombach

ideologlarından görevinden

ayrılıp

Bodo bölge

ekonomik yeniden yapılanma sorumlusu olarak işin başına geçti. "İş adamları potansiyel olanakları incelemeye başla­ dılar. 250'nin üstünde İngiliz şirketi Birleşik Krallık hükümetinden Kosova'ya ilişkin bilgi istediler. Almanya’daki BD I işverenleri örgütü bölgeyi yakından izliyor.

Birçoğu

Kosova'yı

gelecekte

Balkanlar’a, özellikle de Sırbistan'a açıl­

b) Kayıplar Hemen

şunu

söyleyelim;

Avrupa

Kosova’da askeri açıdan ne kadar geri olduğunu görüp şok olmuştur. 19 A vru ­ pa ülkesi, N A T O komutanlık karargahı­ nın dışında bırakıldılar. İçeri alınmadılar. Bombardıman sırasında ne yetki verildi ne de hedef belirlemede söz sahibiydiler. Çünkü "kullanılan 1.100 savaş uçağının, atılan

23.000

bombanın

ancak

'A'ü,

hedefe kilitlenen bombaların ise hiç biri

mak için bir kapı olarak görüyor... Savaş

kendilerinin değildi." (The Washington

bütün bölgede yatırım iştahını kabarttı.... İş çevreleri 30 binlik N A T O barış gücü­ nün ihtiyaçlarından umutlu. Kosova'yı

Quarterly, a.g.y) A B D kendi silahlarını

kontrol eden İngiltere, A B D , Fransız ve

başta kara ordusunu da kullanabilecek­

ellerine mi verecekti? Hatta

yukarıda

değindiğimiz

gibi

İtalyan askerlerinin savunma bakanlıkları

lerinin sözünü vermişlerdi. Avrupa kara

kanalıyla yapacakları ısmarlamaları bek­

ordusu ağırlıklıdır. Savaş sırasında bunu

liyorlar... Bazı şirketler bölgeye yatırım

göze alamadılar. Ondan geçelim elle-

__ 136


kosova olaylarının anlamı__ rindeki son model çeşit çeşit tank savar

vadeden bir alan da değildir. Am a 1992

helikopterlerini bile kullanma cesaretini

yılından beri Avrupa'ya karşı kendi poli­

gösteremediler. A B D son anda savaşın

tikasını dayatabilmek için tuttuğu

bir

kötüye gittiğini görünce kendi tanksa­

koddur.

varı apacheleri devreye sokmak zorun­

orayı hemen karıştırıp Avrupa'nın bur­

Buranın

karışık etnik yapısı

da kaldı. 5000 feet yükseklikten yapıla­

nunun dibinde bir savaş alanı yaratmaya

cak bir bombardıman ile savaş kazanıl­

uygun

ması nerede görülmüştür? Yenilgi ise

çeşitli güçlerle çeşitli bağlantıları vardır.

kapitalizmin tam bir yüz karası olur ve

Onları işine geldiği gibi zaman zaman fit­

kılar. Onun

için de

buradaki

Batı çıkarları açısından bir felaket anla­

iller, zaman zaman yatıştırır. Bir satranç

mına gelirdi. Ve savaş, sonunda Avrupa ülkelerinin çekincelerine karşın, ancak

yoğurmakta ve

Yugoslavya'nın ekonomik yapısının tah­

U Ç K 'd a bunun tipik örneğidir.

ribatı ile kazanılır gibi oldu. Açıkçası postu zor kurtardılar.

ustası becerisiyle onları işine geldiği gibi biçim lendirm ektedir.

Geçmişi çok eskilere dayanan

bu

örgüt aslında Hitler döneminden faşist,

Avrupalı bir diplomat şöyle diyor:

Tito

döneminden

sosyalist özellikler

bize 2-3 boy büyük geldi."

almış amorf bir örgütlenmeydi. "Kosova

Fischer'de ekliyor; "A B D ağır siklettir. Biz Avrupalılar yavaş yavaş hafif siklete

Arnavu tları’ndan oluşan bir çetenin Birleşik Krallık, Almanya, Avusturya, Fransa ve İskandinav ülkelerinde uyuştu­

"Kosova

hazırlanıyoruz." (a.g.y., sayfa 82) Sonuçta, Avrupa

Birliği

Kosova'da

boyunun ölçüsünü aldı. Oradan geçtik Türkiye ve Yunanistan arasında çıkabile­ cek olası bir krizde ise hiçbir şey yapa­ mayacağını acı acı gördü. A B D ’nin süper güç olduğunu bir kez daha kabul etmek zorunda kaldı. Avrupa savunması konu­ sunda A B D 'y e

karşı çıkardığı

cırtlak

seslerden bir süre daha olsa vazgeçmesi gerekliliğini kabul etti. Hele hele Kosova olayları ile Rusya politikasının bir dönüş yapıp "bende nükleer silah olduğunu unutmayın!" diye uyarabileceğini tahmin ettiğini hiç sanmıyoruz.

rucu ticareti yaptığı Uyuşturucu

bir sır değildir.

dışında silah ticareti

de

yapan bu çete, U ÇK'nın ciddi gelir kay­ naklarından biridir.' (Financial Times, 13 Ağustos 99) Ve de savaş sırasında Batılı güçler karanlık işlerle bağlantısı olan bu örgütle temasa geçip, onu kısacık bir sürede, kimilerine göre 10 bin, kimile­ rine göre 20 binlere varan bir ordu haline getiriverdiler. Başlarındaki lideri eğittiler. Sonrada silahsızlandırdık dedi­ ler. Bir oyun oynadılar. Ve de hala bu güçlerle Kosova'yı yönetmeye çalışıyor­ lar. Ama bu örgüt öylesine amorftur, öylesine karanlık yanları vardır ki sonun­ da nerelere varacağını göreceğiz. Ama

2. A B D A Ç IS IN D A N

A BD 'n in insan

Elbette A B D bu çok masraflı savaşa

Yeni

Dünya

hakları ve

Düzeni

ülkelerin

içinde

içişlerine

sırf süper güç olduğunu bir kez daha kanıtlamak için girmemiştir. Kosova,

karışılabilir şiarları açısından önemli bir örnektir. Böyle örgütlenmeleri kolaylık­ la ve hızlı bir şekilde kurabilme yeteneği

A B D açısından büyük ekonomik çıkarlar

ortadadır. 137 —


— yol A BD 'nin Avrupa kıtasındaki stratejisi

O rta k

savunmanın

artık

gereksiz

sosyalizmin yıkılması ile birlikte çökme

olduğunu düşünür. Avrupa'yı kendisinin

noktasına gelmiştir. Varşova Paktı’nın

yönetebileceğine inanır. Onun için yok

olmadığı bir ortamda N A TO 'n un ne işi

Avrupa İşbirliği Savunma Örgütü, yok

vardır?

Batı'yı Varşova Paktı

Avrupa O rtak Güçleri gibi şekillenmeler

korumak için

peşinde koşar. Ama her seferinde A B D

NATO,

üyelerine

karşı

kurul­

mamış mıydı? Öyleyse N A T O ’da dağıl-

bunların

malıdır. Am a N A TO 'n un A B D açısından

gerektiği teziyle karşısına çıkar. Yani AB,

başka bir

Doğu pazarına girip yerleştikçe, Rusya'­ da çöktükçe, ABD'siz bir Avrupa, yani

işlevi

daha vardı:

Avrupa

ülkelerini bir arada tutmak. N A T O itti­

NATO

içinde

düşünülmesi

mündeki bir Avrupa anlamına gelir. Bu

N A TO 'suz bir Avrupa, AB'nin düşlerini süsler olmuştur. N A T O parçalandı, par­

ittifakın

çalanmaktadır.

fakı içindeki bir Avrupa, kendi güdü­ dağılması, Avrupa'nın

başına davranması,

kendi

çok merkezli

bir

İşte Kosova olayları bu anlamda bir

dünya içinde süperliğini dayatırken güç­

denek

lerini boşuna dağıtmak demektir. Kendi

örgütlenmenin

taşı

olmuştur. en

Herhangi büyük

bir

ihtiyacı

güdümünde ve de içine Doğu Avrupa

eylemdir.

Ülkeleri’ni almış bir N A T O , A B D dış

gelir. A B D Afrika'da denedi. Sonra K örfez’de denedi, Bosna'da denedi,

politikasına çok uyar. Gücü toplamına yettiğine ve de gerektiğinde böl-yönet

Hareketsizlik ölüm anlamına

olmadı. Ama en sonunda Kosova'da tut­

taktiğini uygulama kozlarını elinde tut­ tuğu müddetçe bu birlik onun zararına

turdu. N A T O isterse yaralar alsın (yukarıda gördüğümüz gibi insan hakları

değil yararınadır.

vs. gibi

O

dünyayı

sömü­

rürken bazı ittifaklara ihtiyaç duymak­ tadır. Örneğin çeşitli ülkelere uyguladığı ambargoları, yaptırımları ele alalım. Tek

konularda)

bir eylem

içinde

olmak onu birleştirici bir işlev görmüş­ tür. Diğer ideolojik yenilgiler ABD'nin gücü ve pragmatizmi altında nasıl olsa

başına alınan bir ambargo kararı ne işe

büyük bir anlam taşımaz. Bunlar dünyayı

yarar, hemen delinir. Am a bu bir BM'-

yönetmek açısından Avrupa'da ittifakı

den çıkar ve N A T O ile zor dayatılırsa

korumak amacından sonra gelir. A B D

işe yarar. Onun için çoğu noktada müt­

dünya halklarının

tefiklere ihtiyacı vardır. O müttefiklerin başını zaten tutacaktır. Bu anlamda N A TO 'n un varlığı A B D açısından hayati önem taşır. Onun için A B D , on yıldır

karşısında olduğunu biliyor. Ve de bunu değiştirmenin sosyal gerçekliğe aykırı olduğunu da biliyor ve kendi stratejileri­ ni buna göre hazırlıyor.

N A T O 'y u allayıp pullayıp cazibeli hale getirmek için kan teri

dökmektedir.

Kosova'dan askeri açıdan

2/3'ünün

sonra NATO

artık

kendisinin

Avrupa

içinde olmanın

Ona yeni misyonlar yakıştırmaya çalış­

gerekliliğini kabul etmiştir. Ancak şimdi

maktadır. Avrupa yer yer karşı çıksa da

yukarıda açıkladığımız Avrupa'nın kendi

o tüm Doğu Avrupa Ülkeleri’ni de bu örgüte alma amacındadır. beri

ordusunu kurma girişimlerinin hız­ landığını söylemekle bu bir çelişki değil midir? Peki hem N A T O içinde kalmak

başından A B D 'yi de atma çabasındadır.

hem de kendi ordusunu kurmak bir

O ysa

AB,

sosyalizm

yıkılalı

__ 1 3 8 _______________________________


________ kosova olaylarının anlamı___ çelişki midir? Bir çelişki gibi görünse de

altında olabilir, ama sonra gereği düşü­

aslında

değildir.

nülecektir. Ve de zaten kurmayı düşün­

Madeleine

düğü ordunun komutasını N A T O 'y a ta­

bazı

Amerikan

koşullarda

Dışişleri

Bakanı

Albright'a kulak verelim:

mamen teslim etmek yerine belli şekil­

"Biz kendi arka bahçesindeki yangını söndürebilme yeteneğine sahip ve ortak

lerde kendi güdümünde tutma mücade­ lesi verecektir.

çıkarlarımız için ittifak içinde birlikte çalışabileceğimiz

modern

ve

esnek

A B D elbette bir ordu kurmanın öyle bugünden

yarına

yapılacak

bir

şey

askeri güçlü bir Avrupa istiyoruz. A vru ­ pa savunmasına ilişkin tüm önerileri aklı­

olmadığını çok iyi bilir. Ayrıca Avrupa'­

mızda şu basit soru ile inceleyeceğiz:

dır. Şimdi hepsi savunma harcamalarını

O rtak davranabilme etkinliğimizi artırır

arttıracaklardır. "Avrupa Birliği ve A B D

mı?" (Foreign Affairs, a.g.y) Kendi güdü­

ekonomileri kabaca aynı boyutta olsa da

münde olduğu sürece A B D , Avrupa'nın

(her biri yaklaşık 8 trilyon dolar) A B D

silahlanmasından

yılda savunmaya 290 milyar dolar, A B

Avrupa'nın

pek

kaygı

silahlanmasını

duymaz.

ve

dünya

pazarını paylaşmanın gerektirdiği zora maddi yatırım

yapmasını

baştan

beri

nın bu konudaki potansiyeli de ortada­

ise

140 milyar dolar harcar... A B D

teknolojik araştırmaya yılda 30 milyar dolar yatırırken A B

10 milyar dolar

savunmuştur.

ayırır. Ayrıca tek tek Avrupa ülkeleri

Askeri harcamalar bir ülke ekono­ misine belirli yükler getirir. Baştan beri

araştırma ve geliştirme sırasında sık sık birbirlerini tekrar ederek fonun israfına

diğer merkezlerin kendi askeri gücün­ den yararlandıkları ve kurduğu koruma

yol açarlar."(a.g.y., sayfa 44)

şemsiyesinden ekonomik çıkarlar elde

ülkelerin ekonomileri bir çok yönden

ettiklerini ve buna destek vermeleri ge­

birbiriyle kaynaşsa da silah sanayi alanı

Avrupa'nın işi uzun erimlidir. Üye

rektiğini savunmuştur. Hiç bedel öde­

için bu geçerli değildir ve bunlar belirli

meden sömürmenin olamayacağını yer

kararları beklemektedirler. H er bir ül­

yer de dayatmıştır. İşte bu noktada Ko-

kenin kendine göre gelişkin olduğu yan­ lar vardır. Örneğin İngiltere nükleer de­

sova olayları ABD 'nin bu politikasında elde ettiği başarı hanesine yazılmalıdır.

nizaltı, savaş uçağı konularında iyi araş­

Elbette Avrupa, ABD'nin ne istediğini

tırma ve geliştirme olanaklarına sahip­

çok iyi bilmektedir, ama başka yolu da

ken Fransa satalit, helikopter ve hava

yoktur. O şimdiki gücü ile kendi bölgesi­

taşımacılığında ileridir. Almanya'nın ise

ni öyle kolay kolay çekip çeviremeye-

tank ve dizel denizaltılarda ileri tekniği

ceğini

vardır.

anladı.

Kendi

ordusunu

kur­

İşte bütün bunları

birbirlerini

malıdır. Eğer gelecekte A B D 'ye rağmen

korkutmadan ortak çıkar altında birleş­

dünyayı sömürecekse bunu başarmalıdır.

tirmeleri gerekmektedir ve yılların işi­

Bugün yarın,

dir. A B D bütün bunları bilerek davran­

örneğin;

Doğu Avrupa

ülkelerinde çıkarları A B D

ile sürtüş­

maktadır elbette.

tüğünde ne olacaktır? Kesinlikle orduya

Ö te yandan sosyalizmin yıkılması si­

ihtiyacı vardır. Şimdilik N A T O gölgesi

lah tekellerinin silah satma gerekçelerine

139 —


---- yol______________________________ : de belirli darbeler vurmuş, her bir ülke­

savunabileceğini ve bunun da bu çıkar

nin silah harcaması azalmıştır. Silahlanan

düzeninin son bulması ile gerçekleşe­

bir Avrupa bu eğriyi tekrar eski zemine

ceğini öğrenene kadar.

oturtabilir. Ayrıca ABD 'deki Cumhuriyetçi Parti, Clinton'u Körfez’de Avrupa'yı arkasına almakta yeterince

başarılı olmamakla

suçluyordu. Kosova olayları Avrupa'nın bırakalım Körfez’i kendi burnunun di­ bindeki bir yeri bile savunmaya yeterli olmadığını göstererek bu eleştirilere yanıt oldu. Ayrıca da Avrupa silahlan­ ması da bu partinin istediği bir şeydir. Sonuçta, A BD 'nin iki partisi birbirine daha yakınlaştı.

SO N U Ç Kosova

halkları

üstüne yağdırılan

bombalar aslında yalnız Kosova halkının geleceğini değil tüm halkların geleceğini etkiler nitelikteydi. Dünya güçler denge­ sinde alınan bir dönemecin işaretiydi. Dünyamız iki kutuplu dönemden çok merkezli bir dünyaya doğru çıkmanın sancılarını yaşıyordu. A rtık Avrupa Yeni Dünya Düzenine ordusu ile dünya pazarından kendi bileğine paylar kapma yoluna

çıkmanın

hazırlığını

yapıyor,

A BD 'den bunları öğreniyordu. A B D ise karşı konulmaz bu gelişmelerin ortasın­ da AB'yi kendi güdümünde tutma çır­ pınışı yaşıyordu. Rusya ise Batı'nın ne olduğunu görüp ondan uzaklaşıyor kendi gücüne göre yeni bir rotaya ve yeni ittifaklara doğru itiliyordu. Bomba­ lar şimdilik durdu. Yeni bir pazar pay­ laşılıyor. Ta ki tıkanıp yenilerinde çıkar­ lar çatışana kadar. Ya da ta ki halklar bu dönen oyunlara kanmamayı, kendi insanlık haklarını ancak kendilerinin

1999 Aralık sonu


John Berger

KIYAMET GÜNÜNE HOŞGELDİNİZ * Resim tarihinde bazen ilginç kehanet­ lere tanık olabiliriz: Ressamın

pek de

ifade etmeyi amaçlamadığı kehanetler. O sadece bir kabusunu anlatmaktadır aslın­ da. Örneğin Breughel’in 1560’da yaptığı ve şu anda Prado Müzesi’nde bulunan Ölümün Zafer Alayı adlı eserinde Nazi katliam

kamplarının

canlandırılmış

olduğunu düşünmek mümkündür. Bilinen çoğu kehanetler kötü olanla birlikte anılırlar ve tarih süresince her za­ man yeni zorbalıklarla karşılarız. Zorb a­ lıkların bir kısmı ortadan kalksa da yeni mutluluklar yoktur, mutluluk hep geçmişi çağrıştırır. Değişen şey, bu mutluluk için verilen mücadelenin biçimleridir. Breughel’den yarım asır önce H iero­ nymus Bosch, Binyılın Üç Kanatlı Resmi’ni yaptı. Sol parça Adem ile Havva’yı cen­ nette göstermektedir,

büyük merkezi

parça Dünyevi Zevkler Bahçesi’ni anlat­ maktadır ve sol parça da cehennemi tas­ vir etmektedir. Bu cehennem,

yüzyılı­

mızın sonunda küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni tarafından dünyamıza da­ yatılan düşünsel iklimin şaşırtıcı bir keha­ neti haline dönüşmüştür. Nasıl olduğunu açıklamama izin verin. Resme yerleştirilen

sembolleştirmenin

bu sonuçla çok az ilgisi vardır. Bosch’un sembolleri muhtemelen, eğer şeytan altedilebilse cennetin dünyada inşa edilebile­ ceğine inanan 15. yüzyılın bazı bin yıllık mezheplerinin gizli, fakat herkesçe bilinen * The Guardian, 20 Kasım 1999 Cumartesi sayısından çevrilmiştir.

141 —


— yol ve dinsel dogmaya aykırı dillerinden kay­ naklanmaktadır. Çalışmasındaki birçok sembolleştirme ile ilgili birçok makale yazılmıştır. Bosch’un cehenneme bakışı bir kehaneti

çağrıştırsa da kehanetin

pek de detaylandırıldığı söylenemez.

O rada

ufuk

H areketler

y o k tu r.

arasında süreklilik yoktur, durmak yok­ tur,

yollar

yoktur,

kalıplar

yoktur,

geçmiş ve gelecek de yoktur. Sadece birbirine uymayan

bir sürü

parçadan

oluşan bir şimdi vardır. Heryeri şaşkın­ lıklar ve duyarlılıklar kaplamıştır, fakat hiçbiri bir sonuca dönüşememektedir. Hiçbirşey akmamaktadır: herşey kesin­ tiye uğramıştır. Bir çeşit uzamsal (spatial) hezeyan yaşanmaktadır. Bu tanımlamayı sıradan bir reklam panosundaki, her zamankine benzer bir C N N haber bültenindeki ya da herhangi bir

medya

yorum unda

karşılaştırın.

görüntülerle

Uyumsuzluk, farklı farklı

heyecanların oluşturduğu kocaman bir arazi ve benzer bir taşkınlığı gözleye­ bilmek mümkündür. Bosch’un kehaneti, bugün küreselleş­ menin

etkisi

altında

bizlere

iletilen

dünya fotoğraflarıyla ilgilidir, hiç dur­ madan satılması ve tüketilmesi gerekli olan bir fotoğraf. İkisi de zavallı parçaları birbirlerini tutmayan bir bulmacaya ben­ zetmektedir. Bu

sonuncusu,

Zapatista

lideri

Subcomandante Marcos’un Yeni Dünya Düzeni ile ilgili yazdığı bir açık mektupta kullandığı

ifade

ile

tıpatıp

aynıdır.

Meksika Devleti’nde özgürlüklerini ala­ bilmek için savaşan isyancıların yönettiği Chipas’tan, Güneydoğu Meksika’dan yazmaktadır. O bugünkü dünyayı dör-

__ 142


kıyamet gününe hoşgeldiniz__ düncü dünya savaşının savaş alanı olarak

dolayı orada bu yedi parçayı bulabile­

görmektedir. (Üçüncüsüne biz genelde

ceğimizi umuyorum.

soğuk savaş deriz.) Savaşçıların hedefi tüm dünyanın pazar aracılığı ile fethidir.

Marcos’un isimlendirdiği

ilk parça

dolar işareti şeklinde ve yeşildir. Bu

Savaş araç gereçleri finansaldır, buna

parça küresel zayıflığın giderek daha az

rağmen her an milyonlarca insan sakat­

ve daha az eldeki yeni yoğunlaşmasından

lanmakta hatta öldürülmektedir.

ve umutsuz sefeletin tarif edilemez yay­

Savaşı sürdürenlerin amacı dünyayı yeni sanal güç merkezlerinden, piyasanın megapollerinden merkezlerde

yürütm ektir

sermayenin

ki

gınlaşmasından oluşmuştur. İkinci parça bir üçgendir ve bir yalan­

bu

dan ibarettir. Yeni düzen üretimi ve

mantığından

insan emeğini rasyonalize ve modernize

öte hiçbir kontrol bulunmayacaktır.

ettiğini iddia etmektedir. G erçekte ise

“ Bilgisayarlara ve teknolojik devrime

bu endüstri devriminin başlangıcındaki

teşekkürler” diye yazmaktadır Marcos,

barbarlığa geri dönüştür, fakat önemli

ofislerde

bir fark bulunmaktadır. Bugünkü barbar­

işletebildikleri

ve

sadece

kendilerine cevap veren finansal mar­

lık hiçbir karşı ahlaksal düşünce ya da

ketler, yasalarını ve

ilke ile denetlenmemektedir. Yeni dü­ zen fanatik ve baskıcıdır.

dünya görüşünü

tüm gezegene dayatmaktadır. Küresel­ leşme aslında sadece finans piyasalarının mantığının yaşamın tüm alanlarına totolize genişlemesinden başka bir şey değildir. Bu arada gezegendeki kadın­

Kendi sistemi içinde rica etme, yal­ varma, yakarma yoktur. Baskıcılığı poli­ tika içermez, politika küresel para dene­ timi

ile yer değiştirmiştir.

Çocukları

ların ve erkeklerin onda dokuzu birbiri­

düşünün, dünya çapında

ni

sokakta yaşamakta, 200 milyonu

tutmayan

dişli

parçalar

(jorgged

pieces) ile yaşamaya çalışıyor.

100 milyonu ise

küresel emek gücüne katılmış durumda.

“ Burada önümüzde duran bir bul­

Üçüncü parça kısır döngüyü çağrış­

macada” diye yazan Marcos, “ Bugünün

tırır biçimde yuvarlaktır. Z o rla baskıyla göçü anlatır. Hiçbirşeyi olmayanların

dünyasını anlamaya yönelik bir sonuca ulaşabilmek

için

bir araya

daha girişken olanları, yaşayabilmek için

getirmeye teşebbüs ettiğimizde, parçala­

göçetmektedir. Oysa yeni düzen günler

rın birçoğunun eksik olduğunu farkedi-

ve geceler boyunca, üretmeyen, tüket­

yorum.

meyen ve bankaya yatıracak parası olmayanın fazlalık olduğu ilkesine uygun bir biçimde işlemeye devam etmektedir.

Buna

parçaları

rağmen,

bunların

yedi

tanesini kullanarak işe başlayabiliriz, bu uyumsuzluğun insanlığın yokedilişiyle sonuçlanmayacağını umarak tabii ki. Bu küresel bu lm acayı ç ö z m e yi denemek

evsizlere sistemin artık maddesi olarak

için çizilecek, boyanacak, kesilecek ve

muamele yapılır: Y o k edilmelidirler.

diğerleriyle

bir araya

Bu yüzden göçmenlere, topraksızlara ve

konacak yedi

Dördüncü parça bir ayna gibi dik-

Burada anlatılanların Bosch’un res­

nın haraççıları arasında süren değiştoku-

parça....” mindeki uyumsuzluğu anımsatmasından

dörtgenseldir. Ticari bankalarla dünya­ şun küreselleşmesinden oluşmaktadır.

--------------------------------------------- 143 —


— yol---------------------------------------------Beşinci

parça tam

(pentagon).

Fiziki

bir beşgendir

baskıdan

dışlanmışların,

yokedilecek

olanların

oluşmak­

savunmasını temsil etmeleri ve dördün­

tadır. Yeni düzende ulus devletler eko­

cü dünya savaşının bir insanlık suçu

nomik bağımsızlıklarını, politik inisiyatif­

olduğu inançlarıdır.

lerini ve egemenliklerini yitirdiler. (Bir­ çok politikacının yeni

retoriği

kendi

politik güçsüzlüklerini gizleme çabaları­ nın sonucudur.) Ulus devletlerin yeni görevi, onlardan getirm eleridir,

beklenenleri yerine

piyasanın

dev şirket­

lerinin çıkarlarını korumak ve hepsinden önemlisi

dışlanmışları

denetlemek ve

zaptetmektir. Altıncı

Yedi parça birşeyler anlatacak şekil­ de yanyana getirilemezler asla. Bu anlam yoksunluğu, bu biçimsizlik, yeni düzene içkindir.

Bosch’un cehennem

tur.

Dünya yanmaktadır.

kendi

anlık

Her

ihtiyaçlarına

mücadelesine sürdürmeye

parça aceleyle çiziktirilmiş

görün­

tüsünde öngürdüğü gibi, hiçbir ufuk yok­ ve

birey yaşam

kilitlenerek

yaşamını

çalışmaktadır.

C laustro­

phobia (kapalı yerde kalma fobisi), en uç

gibi gözükmektedir ve kırıklardan oluş­

noktasında; bu sonucu aşırı nüfus artışı

maktadır. Yeni düzen, bir yandan tica­

yaratmamıştır; sebep, bir hareketle onu

retin ve anlaşmaların anında iletişimiyle,

takip

zorunlu

bulunmayışıdır.

serbest ticaret

bölgeleriyle

(N A F T A gibi), heryere tek bir sorgulanamaz piyasa yasasının aynı biçimde dayatılmasıyla sınırları ve uzaklıkları ortadan kaldırmaktadır ve diğer yandan da

kendi

ulus

devletinin

zeminini

ortadan kaldırarak sınırların parçalan­ masını ve çoğalmasını teşvik etmektedir. Örneğin, eski S S C B ve Yugoslavya. “ Kırık aynalardan oluşan bir dünya neoliberal bulmacanın bir işe yaramayan tekliğini yansıtmaktadır.” Bulmacanın yedinci parçası ise gedik şeklindedir, dünyanın dört bir yanında yeni

düzene

karşı

gelişen

direnişin

eden

arasında

bir sürekliliğin

Cehennem

olan

şey

budur. İçinde yaşadığımız kültür büyük olasılıkla varolanların içinde en claustro­ phobia olandır. Küreselleşme kültürün­ de, aynen Bosch’un cehenneminde oiduğu gibi,

türlü

başka bir yer

veya

başka

yoktur. Verilen bir hapishanedir.

Böylesi bir indirgemecilik karşısında, insan zekası açgözlülüğe indirgenmiştir. Marcos mektubunu şöyle bitirmek­ tedir: “ Yeni bir dünya inşa etmek gereki­ yor, birçok dünyayı içermeyi başara­ bilen bir dünya, bütün dünyaları kap-

yarattığı çok çeşitli gediklerden oluş­

sayabilen bir dünya” .

maktadır. Güneydoğu Meksika’daki Zapatistalar böylesi bir gediktir. Diğer­

Bosch’un resminin bizlere hatırlat­ tığını eğer kehanetleri hatırlatıcı şeyler

leri, farklı özgünlüklerde, illa da silahlı

olarak tanımlayabilirsek; alternatif bir

ayaklanmayı seçmemiş olabilirler. Aynı

dünya kurabilmenin ilk adımının, zihni­

şekilde bütün bu gedikler ortak bir poli­

mize ekilen dünya resminin suçlar ve

tik programa da sahip değildir. Kırık bul­

açgözlü

macada yaptıkları

nasıl varola-

laştırılabilmesi ve idealize edilmesi için

bilmektedirler? Farklılıklar, umut verici birşey bile olabilir. Onları birleştiren

kullanılan bütün o boş vaatlerin reddi

144

gibi,

satm a

ihtiyacının

meşru-

olduğudur. Farklı bir evren acilen gerek-


______________________________________________ kıyamet gününe hoşgeldiniz___ lidir. İlk olarak bir ufuk keşfedilmelidir. V e bunun içinde umudu yeniden yarat­ malıyız. Yeni düzenin vaat eden gibi görünmeye çalıştığı bütün o yalancı cen­ netlere karşı. Bununla birlikte,

umut, bir güven

meselesidir ve diğer bütünlüklü eylem­ lerle desteklenmelidir. Örneğin, birbi­ rine yaklaşma eylemi, uzunlukları ölçme ve birbirine doğru yürüme eylemi. Bu, süreksizliği reddeden bütünleşmelere yolaçacaktır. Direnm e eylemi, bize sunulan

dünya resminin

kabullenmeyi

reddetm ek

biçimsizliğini değil

onu

duyurmaktır. Cehennem, onu cehen­ nem diye ananlar olduğu zaman cehen­ nem olmaya bir son verebilir. Bugün varolan direniş gediklerinde, Bosch’un üçlüsünün, Adem ve Havva’yı ve Dünyevi Zevkler Bahçesi’ni anlatan diğer iki paneli de karanlıkta el lam­ basıyla incelenebilir. Onlara ihtiyacımız var. Bir Arjantinli şair, Juan Gelma ile bitirmek istiyorum:

“ Ölüm kendi belgeleriyle birlikte geldi. M ücadeleyi Yeniden ele alacağız Yeniden başlayacağız Yeniden hep birlikte başlayacağız. Dünyanın büyük yenilgisine karşı Asla tükenmeyen küçük yoldaşla Ya da hafızada Ateş gibi yananla B ir daha ve Bir daha ve Bir daha..."

145 —


Mete Akyol

SENDİKAL HAREKETTE YOL AYRIMI (AVRUPA DENEYİMİ ÜZERİNE NOTLAR) üretim

da olan reel-kapitalizm, her geçen gün

sürecinde Fordizm-Taylorizm’den "yalın

Kapitalist

m etropollerde

daha da sefilleşmekte. Güç dengesini

üretinV'e geçiş, rakip sosyalist sistemin

değiştiren ise işçi sınıfının "doğal mütte­

yıkılışından önce başladı ve bu süreç

fiki" sosyalist ülkelerin ortadan kaybol­

hala devam ediyor. G erek politik, ge­

ması. 89 öncesi kendi özgücü yanısıra

rekse de sendikal tartışmalarda kapita­

güçlü bir müttefikin varlığı ile işverenler

lizme karşı direnişin hangi çerçeve ve

karşısına çıkan sendikalar, bu sayede

içerikte

zamanlı gelişim, çoğu kez birlikte ele

önemli kazanımlar elde ettiler. Kuşku­ suz ağırlıkla sosyal haklardan çok ücret

alınmadığından verimli-yol açıcı olmu­

zammı gibi maddi yanı ağır basan bu

yor. Bu gelişmelerin üzerinden atlanın­

kazanımlarm niteliğinin tartışılması ayrı

ca, 80 öncesi bakış açıları ile havanda su

bir konu (sendikal hareket özellikle ge­

dövmekten ileri gidilemiyor.

lişmiş kapitalist ülkelerde bu tartışmayı

olması gerektiği

bu iki aynı

yapmak zorunda). Am a varlığı tartışmasız ortada.

Y E N İ G Ü Ç D EN G ELER İ

kazammiarın

Bugün geçmiş alışkanlıklardan kurtu­ lamayan sendikal hareket hala eskisi gibi

89'da Berlin Duvarı'nın yıkılışı, bir

arkasında

kendi

özgücü yanısıra

bir

bakıma kapitalizmin dünya işçi sınıfı ve

"müttefik ordu" varmış gibi davranma

halklarına yönelttiği saldırı önündeki son

alışkanlığından vazgeçmiş değil. Toplu iş

bentin ortadan kalkmasına benzetilebi­

sözleşmeleri ve ücret zammı görüşme­ leri öncesi, sendikalar, toplumu ayağa

lir. İster beğenelim ister beğenmeyelim, sosyalist sistemin desteğini, A B D em­ peryalizminin

saldırganlığı

karşısında

kaldırmaktan, "sıcak sonbaharlardan" ve benzerlerinden dem vurmakta. Bu kuru­

Üçüncü Dünya Ülkeleri doğrudan his­

sıkı

settiler . Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki

gülümsemekle yetinmekte ve sendikalar

işçi sınıfları ise bu desteği biraz dolaylı

birbiri ardından yenilgiler yaşamakta. Ne

aldıklarından

pek

fark

tehditler

karşısında

işverenler

edemediler.

Fransa'daki tüm toplumu ayağa kaldıran

Bugün artık bu destek ortadan kalktığın­

"sıcak Aralık" ne de Almanya'da sendi­

da, onun yokluğunu acı acı hissetmekteler. Am a bunu hala itiraf etmekten çeki­ niyorlar. Sermayenin bugün işçi sınıfı ve

kalar birliği DGB'nin, hükümetin "tasar­ ruf paketini" önlemek için milyonları sokağa dökmesi dişe dokunan bir sonuç

sendikalarına yönelik fütursuz saldırıları,

aldı. Oysa aynı eylemliliklerle yirmi yıl

onun birdenbire güçlenmesi ile olmadı.

önce, büyük kazanımlar elde edilmesi

Tersine büyük bir zafer kazanma pozun­

işten

__ 146

bile

değildi.

Kısacası

sendikal


____ sendikal harekette yol ayrımı _ hareket eskisinden daha etkin eylem­

tim sürecinin değişmesi ile nasıl bir sen­

liliklerden, "müttefik ordusu" olmadığın­

dikal yapıya ihtiyacı ortaya çıktı tartış­

dan, eskiye nazaran çok az sonuçlar

ması bu anlamda güme gitmektedir.

almakta. Bu gerçekliği kavrayıp, bunun

Bu tartışmalar kendiliğinden

ikinci

gereklerini yerine getirme, yani daha da

konuyu

etkinleşme görevine talip olma yerine,

sendika hangi işkollarında örgütlenmeli.

sendikal hareket hala eskiyi tekrarla­

Yukarda değinilen nedenlerle her sendi­

maktan öteye gidemiyor.

gündeme

getirm ekte;

hangi

ka daha fazla üye bulmak için başka işkollarına da göz dikmiş durumda. Bu elbette

B İR LİK T EN G Ü Ç MÜ DOĞUYOR?

ki

üretim

sürecinde yaşanan

değişikliklerin de bir sonucu. Örneğin "Unilever veya Nestle gibi uluslararası

Bunun yarattığı şaşkınlıkla sendikal hareket çareyi başka yerlerde aramakta. Akıllara ilk gelen de "birlikten kuvvet doğar" söylemi oluyor. Özellikle Batı Avrupa'da sendikal harekette "sendikal birlik" son yıllarda yoğun olarak tartışma gündemine girdi. Almanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerde sendikal planda bir bir­ leşme furyası yaşanıyor.

Bu birleşme

tartışmalarında dikkati çeken iki önemli nokta var. İlki ve herhalde bu tartış­ maları belirleyen en önemlisi finansman sorunu, daha netçesi sendika aidat­ larının sendika bürokrasisinin maliyetini karşılayamaz

hale

gelmesi.

Üretim

sürecindeki değişimler giderek sendika­

bir tekelin işyerinde hangi sendika yet­ kilidir?" sorusuna cevap verm ek hayli zor. Hem kimya hem de gıda işkolu sayılabilecek bu işyerleri aynı zamanda ticaret işkolunu da bünyesinde barındır­ maktadır. Resmi bankaların özelleştiril­ mesi, atması

postanın aynı

bankacılık alanına

tartışmayı

el

beraberinde

getirmekte. Bu gelişimin doğal sonucu bu alanlardaki sendikaların

birleşmesi

olması gerekirken, örneğin gıda sendi­ kası, kimya sendikası ile birleşme yerine tekstil sendikası ile birleşmekte veya posta sendikası ile metal sendikası belli alanlarda ortak projeler geliştirme yolu­ na çıkmaktadır.

ların geleneksel tabanlarını eritmekte,

Bütün bunlar sendikal birlik tartış­

buna bağlı olarak sendika üye sayıları

malarının, işçi sınıfının birliğine yönelik tartışm alar olmaktan çok, sendika

hızla azalmaktadır. İşverenlerin sendika düşmanı tavırları buna tuz-biber ekmek­

bürokrasisinin kendini kurtarmak için denedikleri bir yol olduğunu gösteriyor.

te, böylece sendika bürokratik yapısını ayakta tutmanın yolu olarak yeni üye bulma, o da olmayınca başka bir sendika

Tartışmasız olan nokta, sendikal hare­ ketin bu yapı ile bir geleceğinin olmadığı,

ile birleşme gündeme gelmektedir. İşçi

üretim sürecindeki değişimlerin ortaya

sınıfına hizmet için oluşturulan yapı, araç

çıkardığı yeni bir sendikal yapılanmanın

olmaktan çıkarak amaç haline gelmekte, bütün tartışmalar bu sendikal yapı -sen­

gerekli olduğudur.

dika bürokrasisi- nasıl korunur noktası­ na indirgenmektedir. İşçi sınıfının, üre-


— yol----------------------------------------------

Y E N İ Y A P ILA N M A , AM A N A SIL? Sendikal

hareketin

20. yüzyıldaki

kronik hastalığı olan sosyal barış, gene

"İÇSELLEŞM E" N ED EN G E R E K Lİ? İlk bakışta son

derece

doğal

bir

süreç gibi gözüken bu gelişme, sendikal açısından

ölümcül

doğurdu;

üretim

sürecinden

önemli bir ayağıdır. Sosyal barışı olanaklı

Böylece

sendikal

kılan iki önemli faktör, işyerlerindeki

açısından "içsel" bir örgütlenme olmak­

sorunların masa başında çözülme imka­

tan çıkıp "dışsal" bir karakter almaya

20. yüzyıla damgasını vuran Taylorist

üretim

Fordist-

organizasyonlarının

hareket

sonuçlar kopuş.

örgütlenme,

işyeri

Dünya

başladı. Bugün sosyal barışın işverenler

sömürüsünden metropol ülkelerin işçi sınıfına pay verilmesidir. Çoğu kez ikinci

açısından artık gerekli olmadığının iş­ verenler tarafından açıkça söylendiği bir

faktör ön plana çıkarıldığından "masa

dönemde, sendikal mücadele en çok bu

nının yaratılması ve

Üçüncü

başı çözümü" üzerinde pek durulma-

"dışsallığın" sonucu, etkin bir mücadele

maktadır. Oysa işyerindeki üretim süre­

geliştirememektedir. Sosyal barış döne­

ci dikkate alındığında bu geleneğin nasıl

minde

işçi sınıfı içinde etki yarattığı ve bugün

anlamda artık yeterli olmamaktadır.

gelinen aşamada işçi sınıfının üretimden gelen gücünün

nasıl kullanılmaz hale

geldiğini görebiliriz. Serbest

rekabetten

geçişin önkoşullarından

tekelciliğe biri, üretimin

ki

mücadele

yöntem leri

bu

Buna karşın sendikal mücadele hala bu dönemin mücadele yöntemleri ile işi idare etmeye çalışıyor. H e r şeyden önce bu mücadele yöntemleri işyeri içinde olmadığından

etkin

değil.

İşçi

kitlesel olarak yapılabilmesidir. Bu ge­ reklilik akar-bant denilen sistemi ortaya

mücadelesi yürütebilir. Medya aracılığı ile kamuoyu yaratabilir. Ancak daha

çıkardı. Üretim süreci binlerce küçük

sokaklara dökülerek de

sınıfı

elbette

hak

adıma bölündü. Böylece üretim süreci

önceki yazıda da değinildiği gibi bu yön­

içinde, akar-bantta her işçi bir veya iki

temler değinilen nedenlerle artık iste­

hareketten

nildiği ölçüde sonuç getirmiyor.

oluşan

üretim

bölümünü

yapar hale geldi. İşyerinde ortaya çıkan sorunlar -üretimin

Bir yandan da sosyal demokrasi ara­

tekdüzeleşmesinin

cılığı ile parlamentoda işçi sınıfının hakla­

de etkisi ile- monotonlaştı ve kanıksanır hale geldi. Yaşam düzeyinin de yük­ selmesi ile daha fazla ücret için mücade­

rını korumayı denemekte. Oysa giderek işçi sınıfından uzaklaşan sosyal demokra­ si, kendini giderek artan ölçüde işçi

le, üretim süreci içinde ortaya çıkan so­

partisi değil, orta katmanların partisi

runların önüne geçti. Bu süreç içinde

olarak tanımlıyor. İşçi sınıfının talepleri -

oluşan işyeri konseyleri, işyeri içindeki

ki bunlar eskiden olduğu gibi doğrudan

sorunlarla uğraşır hale gelirken, sendi­

düzene yönelik talepler de değil- bu par­

kalar ücret politikasında yoğunlaştı.

tilerde pek ilgi görmediği gibi, sosyal demokrasinin de politik sahnede etkin­ liği zayıflamakta. Burada yapılması gereken

__ 148

tespit,


____ sendikal harekette yol ayrımı___ neden sendikal hareketin, işçi sınıfının

uzaklaştığından, giderek sendikal talep­

üretimden gelen gücünü, örneğin bir

lerde işçilere yabancılaşmakta. Sendikal

politik

genel

kullanamadığı.

hareket bugün işsizliğe karşı, çalışma

Yukarda değinilen işyeri içinde doğru­

süresinin kısaltılmasını istiyor. Hem sını­

dan örgütlü olmama bunun bir nedeni­

fın her zaman gündeminde olan haklı bir

dir. H e r ne kadar Eyerlerindeki işyeri

talep, hem de daha az çalışılırsa, daha

konseyleri

örgütlenmeler

çok işçi çalışma imkanı bulur gerçeğin­

içinde sendika üyeleri çoğunlukta olsalar

den hareketle, sendikaların doğru bir

bile, işyeri yönetiminin etkisinden kur-

yolda olduğu söylenebilir. Oysa işye­ rinde çalışan bir İşçiye bu talep pek bir şey ifade etmiyor. H er çalışma süresi

ve

grevle

benzeri

tulamamaktalar. İşyeri yönetimi çeşitli yöntem lerle bu tür tem silciliklere seçilen işçileri, "aristokratlaştırmakta", işçilerden koparmaktadır. Sendikal ha­

kısaldığında, işyerinde üretim teknikleri­

reket bugüne kadar bu süreci önlemek

yaç duyulduğunu gören bir işçinin böyle­

için, bu tür temsilciliklere bir yandan

sine bir talebe dört elle sarılmasını bek­ lemek hayalcilik olur. Sorun artık yalnız­

yasal iş garantisi sağladı, bir yandan da onlara gerekli bilgilendirmeyi sağlayarak bu kuruluşların üzerlerine düşen görev­ leri yapmalarına olanak yaratmaya çalış­ tı. Eksik kalan, işyeri içinde bu kurumların çalışmalarını denetleyecek, ona yön gösterecek

bir

işçi

örgütlenmesinin

olmayışıydı. Bu ise işyeri içindeki fiili sendikal örgütlenmedir. Böylesine bir denetleme ve destekten yoksun olunca bu kurumlar giderek işyeri yönetiminin yörüngesine oturdular. İşyeri içinde fiili örgütlenme olmayın­

nin geliştirilmesi ile, daha az işçiye ihti­

ca çalışma süresinin kısalmasını talep etmekle sınırlanamaz. Daha da ileri gidi­ lip üretim sürecinde "yalın üretime" geçişin işyeri içinde nasıl sonuçlar do­ ğurduğunu ve bunlara karşı nasıl bir sen­ dikal tavır veya direnişin geliştirilmesi gerektiğini irdelemektir. Bunun

için

ilk

şartta

sendikal

hareketin yeniden işyerlerinde "içselleş­ mesi", işyeri içinde fiili sendikal örgüt­ lenmelerin yeniden yaratılmasıdır. Bu­ nun önündeki ilk engel de kuşkusuz

ca, sendikal hareket de üretim sürecin­

"sendikal

de oluşan değişimleri zamanında tespit edip, gerekli önlemleri alamamaktadır.

organizasyonu "esnekleşiyorsa" sendikal

70’li yıllarda akar-bant üretim organiza­ syonundan "yalın üretime" geçiş yaşa­ nırken, sendikal hareket hala akar-bant sisteminin sonuçları üzerinde tartışma

lerden kurtulmak zorundadır.

bürokrasidir".

Nasıl

üretim

harekette kendisini hantallaştıran yük­

yürüttü. Bu geçiş 90'lı yıllarda tamam­ lanmak üzere iken sendikal hareket yeni yeni "yalın üretimi" fark etmeye başladı, ancak hala da bu konu üzerinde ciddi bir tartışmayı başlatmış bile değil. Üretim süreci dışına itilen sendikal hareket işçilerin somut sorunlarından

149 —


------------------ Konuk Yazar

Hasan Oğuz

ÖMER LAÇİNER MARKSİZM'İ NASIL ALTÜST EDİYOR ? "Bu tarih anlayışı, idealist tarih anlayışı gibi, her dönemde bir kategori aramak zorunluluğunda değildir, ama o, daima tarihin gerçek toprağına ayak basar; pratiği fikirlere göre açıklamaz, fikirlerin oluşumunu maddi pratiğe göre açık­ lar... Tarihin, dinin, felsefenin ve bütün öteki teorilerin devindirici gücü, eleştiri değil devrimdir." (Karl M arx, Felsefe İncelem eleri, s.100) İşçi sınıfının öncü rolü tartışmasında Ö m er

Laçiner,

eskimiş

olan, ancak

bulunuyor.

Böylece

Laçiner,

sözde

Marx’da iki ayrı yaklaşım olduğunu ve

yeniymiş gibi piyasaya sürülen politik

bunların

incilerini tekrar gündeme getiriyor. İşçi

anıştırıyor. Hatta Laçiner, Althusser’in

birbirinin

zıddı

olduğunu

sınıfının devrimci rolü gibi söylemleri

belirttiklerini dayanak noktası yapıyor

küçümser eda içinde, işçi sınıfının olum-

(ki sanıyorum yeni teorik incilerini de

lanacak hiçbir yanının olmadığını vaaz

buradan alıyor). Althusser, bilindiği gibi,

ediyor. Daha da kötüsü, işçi sınıfının d e v rim c i rolü üzerine var olan olumsuz düşüncelerini Marx’a dayandırmak isti­

Marx’i iki safhaya ayırır. İkinci safhayı olgunluk dönemi olarak belirtir ve birin­ ci dönemde söyledikleriyle ikinci dö­

yor. Büyük “ teorisyen” edasıyla Marx’da

nemde söyledikleri

çelişkiler bulmaya çalışıyor. Ö nce işe, işçi sınıfının devrimin öznesi olma tespi­ tinin Marx tarafından nasıl yapıldığını çarpıtarak

başlıyor.

M arx’in

1848’e

kadar yazdıklarından, yani sosyalizm veya işçi sınıfı kavramlarından “ büyük ölçüde teorik edinmeyi felsefi olarak bulmuş bir kavram” olarak söz ediyor. 1

kopuş

olduğunu

arasında tam

iddia

eder.

bir

Ö m er

Laçiner de Althusser’in bu iddialarını kabullenerek Marx’in daha önce yazdık­ larını Althusser’in “ ...Marksizm öncesi olduğu ve Marx’la da pek bağlantısının kurulamayacağı” tarzındaki iddiasını aktarıyor.3 Sonra da bu ikisi arasında bir süreklilik olduğunu söylüyor! Bu cüm­ lenin anlamını ise sonra açıklıyor; “ aynı

“ Bilgiç” Ö m er Laçiner daha sonra ise

iddianın bir düzeyde söylendiğini, sonra

Marx’in “ Kapital” in yazımı sonrasında,

bunun başka bir dil içerisinde ifade edildiğini düşünüyorum.” (aynı ^yerde).

daha doğrusu Marx’in ekonomi politika ile ilgilendiği dönemde ise daha farklı

Ö nce Marx’m 1848’e kadar yazdıklarını

değerlendirm eler

“ teorik-felsefi” olarak açıkla, onun bu

yaptığını

yazıyor.

Laçiner “ Kapital” vb. gibi eserlerden “ Bu

ekonomi

Ö bürü

daha

ile çok

söylenmiştir. felsefe

sözlerinin

ekonomi-politik bağlantısını

reddet, sonra da Marx’in ekonomi poli­

dili

tiği yazdığı dönem değerlendirmelerin­

içerisinde söylenmiştir.” 1 diyerek atıfta

den (yani ekonomi-politik bağlantısına

__ 150

ise

dili


__________________________tartışm a___ atıf yaparak)

belirt.

vardır ki, sonraki yapıtlar açısından talih­

Sonra da ince ve sinsi bir taktikle ikisi

kopuk olduğunu

siz, hatta yanlış görünürler. Şurası açık­

arasında süreklilikten bahset! Marksizm

tır ki, geniş okur yığınları için yapılan

düşmanlan

sıradan

her zaman, kelime oyun­

larıyla doğru ve

sağlam zemin

olan

yayınlarda,

yazarın

zihinsel

Marksizm-Leninizm’e karşı ince taktik

gelişmesinin bir parçası olarak bu ilk bakış açısının da bir yeri vardır ve

oyunlara başvurmuşlardır. Söyleyecek­

yazarın olduğu kadar okurların da bu

lerini doğrudan söylemek yerine kaçak

eski yapıtların

güreşmişlerdir.

değiştirilmeden

basıl­

masını istemek hakları vardır ve benim-

Ö m er Laçiner de burada bunu yapıyor.

de bunların tek sözcüğünü olsun değiş­ tirmeyi aklımın köşesinden bile geçirme­

LA Ç İN ER M A RKSİST EKO N O M İ P O LİT İĞ İ R ED D ED İYO R Ö n ce

bu

iddianın

üzerinde

biraz

duralım, sonra esas iddiaya geçelim. N e Marx’in (ayrıca Marx kendi içinde de) ne de

Engels’in

birbirinden

kopuk

bir

dönemleri olmamıştır. Onlar adeta bir bütünün ifadesiydiler. Yine Marx’in yaz­ dıkları ilk değerlendirmeler ile sonrası arasında temele ilişkin farklı yaklaşımlar da olmadı. Elbette gençlik yılları ile olgunluk yılları arasında farklı değer­ lendirmeler olduysa da, bunu hem Marx hem de Engels açıkça belirttiler. Kuşku­ suz olgunluk dönemlerinde ulaştıkları sonuçlar ile öncesi arasında ortaya çıkan farklılıklar oldukça azdır, belki de yok denecek kadar sınırlıdır. Söylediğim gibi olanlar ise kendileri tarafından açıkça belirtilmiştir.

Bu

konuda somut bir

örnek de verebiliriz. Marx 1850’lerin sonuna doğru “ Ekonomi Politiğin Eleştirisine

Katkı” yı

bitirmişti

(1859).

M a rx ’in bu tarihten ö n c e yazdığı bazı

yazıları birçok bakımdan 1859’dan sonra yazdıklarıyla farklıdır. Bu konuyla ilgili Engels şöyle yazıyor: “ ...Bundan önceki yazılarında (1859 öncesi, bn) öyle de­ yimler, hatta başlı başına öyle tümceler

miş olmam gerekirdi.” 4 Dikkat edilirse, burada Engels öze ilişkin tek bir tümce belirtmiyor. Deyim ­ ler ve tümcelerin kullanılış biçimlerinin sonraki yapıtlar

açısından

değerlen­

dirildiğinde yanlış görüntüye yol açabile­ ceğini belirtiyor. Yine de Engels, hele işçileri eğitecek propaganda materyal­ lerinde

durumun

değişeceğini,

bunu

Marx’in da isteyeceğini, çünkü Marx doğal olarak böyle bir durumda 1849 öncesi yazılarının bir kısmında görüşleri­ ni doğal olarak yeni bakış açısıyla bağ­ daştırmak isteyeceğini

belirtmektedir.

Kuşkusuz öze ilişkin olan farklılıklar olduğunda da bir yazar için bu görüşü terk etmesi kadar doğal olan bir şey de olamaz. Ancak bunlar çok az, hatta istis­ na denmeyecek

kadar küçük nokta­

lardır. Engels burada değişikliğe ilişkin bir örnek de veriyor. O şöyle diyordu: “ Benim yaptığım değişikliklerin tümü, bir tek nokta çevresinde toplanıyor. Özgün metne göre (kastedilen Marx’in “ Ücretli Emek ve Sermaye” sidir, bn) kapitaliste, işçi, ücret karşılığında emeği­ ni satmaktadır; bu metne göre ise, emek gücünü satmaktadır. Bu değişiklik için bir açıklama yapmam gerekir. Bu açıkla­ mayı, bu sorunun basit bir sözcük oyunu değil, tersine bütün ekonomi-politiğin

--------------------------------------------- 151 —


— yol en önemli noktalarından biri olduğunun

basarak onun biçimini belirlerler” 6 Bu­

görülmesi için yapmam gerekiyor.” 5

rada adeta Engels, Laçiner’e cevap ve re ­

Dem ek ki Marx ve Engels’in bütün

rek şunları söylüyor: “ Eğer sonradan

yaşamında (ayrıca Marx’in kendi içinde),

herhangi biri, çıkıp da ekonomik etken

Çin şeddi ile birbirinden ayrılmış iki ayrı

tek belirleyicidir dedirtmek üzere bu

dönemin var olduğu iddiası tamamiyle

önermenin anlamını zorlarsa, onu boş,

bir hayal ürünüdür. Oysa bu süreci, bir­

soyut, anlamsız bir söz haline getirmiş

birini tamamlayan

ve giderek

kendi

olur.”

7 Engels

bir başka yerde,

C.

düşünce tarzlarını daha da ileriye taşıyan

Schmidt’e yazdığı mektupta ise şunları

bir süreç olarak görmek gereklidir.

belirtir; “ Hemen hemen yalnızca siyasal

Ö m er Laçiner’in daha vahim bir başka iddiası vardır; ona göre

1848’e kadar

yazdıklarında Marx, özellikle işçi sınıfının

savaşımların ve olayların, elbette ki ikti­ sadi

koşullara genel

bağlılıkları

sınırı

içinde oynadıkları özel rolü konu edinen

rolü sorununda salt “ teorik-felsefi” bir

Marx’in, “ 18 Brum aire” ne baksın yeter.

yaklaşım

ifade

ekonomi

politik süreçten

Ya da “ KapitaF’de örneğin pekala siyasal bir eylem olan yasalar sisteminin köklü

etmiştir!

Bu

süreç,

kopuk ele

alınmıştır vb.. Hatta birçok Marksizm

bir biçimde etkin olduğu işgünü konu­

döneği

ile

sundaki bölüme. (.24 bölüm) Peki öyley­

ekonomi dilinin iki ayrı dil olarak yan­

se, siyasal iktidar iktisadi bakımdan güç­

de,

M arx’da felsefe

dili

sıdığını iddia edebilmişlerdir. Oysa bu

süzse, ne diye proletaryanın siyasal dik­

saptama hiçbir şekilde gerçeğin bir açık­ laması değildir. Marx’in ekonomi politik üzerine yazdığı eserlerin hemen hep­

tatörlüğü uğruna savaşım veriyoruz? Z o r (yani devlet iktidarı), o da iktisadi bir güçtür.” 8 Gerçekten Laçiner yukarı­

sinde sağlam bir ekonomi politik temel

daki bu anlamsız ve boş sözlerle, üstelik

vardır.

Felsefenin

de Marx gibi birisini “ ekonomist” olarak

Eleştirisi,

suçlamaya kalkışırsa ona verilecek cevap

Alman

İdeolojisi,

Sefaleti, Gotha Programının

Komünist Manifesto, Kutsal Aile, 1844

da

bu

olur

herhalde.

O ysa

Ö m er

daha hatırlayamadığım

Laçiner daha da ileriye giderek şunları

birçok eserde Marx, toplumsal süreç­ lerin ve felsefi değerlendirmelerin tem e­ lini, ekonomi-politik süreçlerin parlak

yazabilmiştir; “ ...bir Marksist ekonomipolitik tanımıyorum ben, yoktur öyle bir şey. Marksizm’in sadece ve sadece

Elyazmaları ve

bir açıklaması ile yapmıştır. Marx’in tarih

ekonomi-politiğe

anlayışına göre, tarihte belirleyici etken,

Laçiner’in gerekçesi şu; ekonomi-politik

gerçek

üretimidir.

kapitalizmin öz dilidir. Kuşkusuz bura­

Marx da bu yaşamın toplumsal yasasını

dan çok önemli bir sonuç çıkıyor, o da

yaşamın

yeniden

ortaya çıkarmıştır. N e Marx ne Engels bundan daha fazla ileri bir iddiada bulun­

‘sosyalizmin

eleştirisi

ekonomi

vardır.”

9

politik görüşü

madılar. İktisadi durumun temel olduğu­

yoktur’ tezi. Nitekim o şöyle diyor; “ ...ekonomi-politiğin içinde ikinci bir

nu söyleyen Engels devamla, üstyapı ku­

ekonomi-politik,

rumlan olan bütün varyantların hepsi de

ekonomi-politik yaparak, yani ekono­

“ ...tarihsel savaşımların gidişi üzerinde

mist bir mantık içerisinde sosyalizmin

etki yaparlar ve birçok durumda ağır

ne düşüncesi kurulabilir ne de o düşün-

__ 152

ona

alternatif

bir


tartışma__ cenin içinde yürütülebilecek eylemli bir

Kapital’de ortaya çıkarıldı. Marx, belirt­

toplumsal dönüşüm mümkündür.” Hat­

miş olduğumuz gibi onunla da yetinme­

ta Laçiner o kadar ileri gitti ki o şunları

di. Aynı zamanda kapitalist üretimin iç

bile söyleyebildi; “ Marx, Kapital’de sosyalizme kendi bakışını, kendine özgü

Yani

tanımlarını falan gösteriyor değildi.” 10

sadece kapitalist ekonomi-politiği eleş­

Laçiner

tirmedi. Marksizm’in ekonomi politiği­

devamla

“ Kapital” deki

dilin

Marksizm’in kendi dili olmadığını söyle­ yecek kadar sapıtmaya ulaştı.

hareket yasalarını

da ortaya

çıkardı.

Laçiner’in söylediği gibi,

Marx,

nin temellerini de attı. Ekonomi-politik toplumsal süreçlerin

Şimdi bu sapıtmalara tek tek bakalım;

dinamizmi olan emek faktörünün rolü­

kuşkusuz ekonomi-politik bir ideoloji ve

nün açıklanmasını gerektirmiştir. Belki

bir dünya bakışıdır. Temelini ekonomik süreçler tarafından belirlenen toplumsal süreçlerin açıklanmasından alır. Dolayı­

de önemli bir çıkış süreci bu faktörün tahlilinden geçmektedir. Bilimsel özelliği de buradan gelir. Bu neden böyledir? Bu

sıyla “ ekonomi politik, her şeyden önce

böyledir, çünkü ekonomi bütün meta-

bir bilim olarak ortaya çıkmıştır.” 11 Peki

ların ve emeğin fiyatının da sürekli deği­

ama Marksistler ekonomi-politiğe nasıl

şiklik içinde olduğunu, bunların çoğu kez

yaklaşmışlardır? Materyalist tarih anla­

metaların üretimiyle hiçbir ilişkisi olma­

yışı, bilindiği gibi üretimin ve metaların dolaşımının bütün toplumsal sistemlerin temeli olduğu ilkesinden hareket eder. Marx, zamanının egemen üretim tarzı

yan, dolayısıyla fiyatların “ kural olarak salt rastlantı sonucu belirleniyorlarmış gibi göründüğü çok çeşitli koşullar sonu­ cu yükselip düştüğü olgusunu gözlemle­

olan kapitalist üretimi incelemeyle işe

mektedir.” (Engels) Bu noktada gerçek

başladı. Bunu yaparken insanların kapi­

olgu şuydu

talist üretim içinde girdikleri ilişkilerin

rastlantı gibi duran ama gerçekte bu rastlantının arka planında duran ger­

çözümlenmesi gerekiyordu. İşte bunu inceleyen bilim dalının adı ekonomi-politiktir. Bu bilim dalı Marx’dan önce de söz konusuydu. Özellikle o günün en

kuşkusuz; görünüşte

bir

çeğin, başka bir deyişle bu rastlantının kendisini belirleyen yasanın araştırılması gerekiyordu. Ekonomi-politik, Engels’in

gelişmiş kapitalist ülkesi olan İngiltere’de

de belirttiği gibi “ Fiyatları düzenleyen

Adam

yasa olarak metaların değerini, bütün

Smith

(1725-1790) ve

David

Ricardo (1772-1823) ile en yüksek dü­

fiyat dalgalanmalarının onunla açıklandığı

zeye

ve bütün bu dalgalanmaların sonuç olarak gelip dayandığı değeri bulmak için yola, meta fiyatlarından çıktı.” 12

ulaşmıştı.

Bunlar,

emek değer

teorisinin temel taşlarını bulmuşlardır. Bu gelişmeye rağmen onlar, birer burju­ va ekonomistleri olarak, kapitalist sis­

Gerçekten klasik ekonomi-politik, bir

temin ebedi ve adaletli sistem olduğun­

metanın değerinin emek ile belirlendiği­

da karar kılmışlardı. Kapitalist sömü­

ni belirtti.

rünün özünü ortaya çıkarma yeteneğin­

rolüne vurgu yapıldı. Ancak sınırları

den

buraya kadardı ve bu sınırları aşamadı (Ricardo ve Smith özgünlüğünde). Ama bu açıklamanın önemli, fakat oldukça

uzaktılar.

Bu yeteneği

Marx ve

Engels gösterdi. Kapitalist sömürünün sırrı esas olarak kapsamlı bir şekilde

Üretim

sürecinde emeğin

153 —


— yoı---------------------------------------yetersiz olduğunu Marx ve Engels belirt­

O , sözde Marx’in sadece kapitalizmin

ti. Emeğin değer yaratma özelliğini ilk

ekonomi politikasına eleştiride bulun­

kez derinliğine Marx yaptı. Marx, “ Kapi­

duğunu söylerken kendisi sosyalizmin

tal” ve “ Ekonomi Politiğin Eleştirisine

nasıl bir ekonomi politikaya sahip ola­

Katkı” da bu

cağını es geçiyor. Çamur at izi kalsın!

incelemeyi

derinleştirdi.

Onun bulduğu şuydu: Bir metanın üreti­

Marx bu kadar kapsamlı ve yoğunluk­

mi için gerekli olan emeğin, bu metaya

lu

harcanan emeğin niceliğine uygun düşen

ekonomi-politik konusunda olsun ister­

büyüklükte bir değer katmadığı gerçe­

se felsefi veya diğer konularda olsun)

ğiydi.

Bunu

Marx

çeşitli

eserlerinde

eserlerinden

sonra

bilimsel sosyalizmin

(ki

bu

öğretisini

ister

kurma

geliştirdi. Bu, Ö m er Laçiner’in iddia etti­

şerefine ulaşmıştır. Onun maddi tem el­

ği gibi, Marx’in sadece klasik ekonomiye

lerini atmıştır. Engels, Karl M arx’in “ Louis Bonaparte’ın 18 Brum aire” adlı

yönelttiği M arx’in

eleştiri yaptığı,

ile sınırlandırılamaz Laçiner’in

“ ekonomi-politiğin

içinde

belirttiği ikinci

eserine yazdığı önsözde şöyle bir belir­

bir

leme yapar; “ ...bütün tarihsel savaşım­

ekonomi-politik” ya da “ alternatif bir

ların, aslında toplumsal sınıf savaşım­

ekonomi-politik” değil de nedir? G örül­

larının az ya da çok belirgin bir ifadesi

düğü gibi Marx, kapitalist ekonomi-poli-

olduğuna ilişkin yasayı, karşılık olarak bu

tiğe karşı sadece eleştiri ile yetinmemiş, aynı zamanda yeni buluşlarla birlikte

sınıfların varlığının, dolayısıyla çarpış­ malarının, bu sınıfların ekonomik du­

alternatif bir ekonomi-politiği de inşa

rumlarının gelişme derecesi ile, bu gelişme derecesinden doğan üretim

etmiştir. Marx’in yeni olan hangi buluş­ ları sağladığının ayrıntısına girmemekle

biçimleri ve değişim biçimleri ile belir­

birlikte aşağıda bazılarını özetleyeceğiz.

lendiğine ilişkin yasayı, ilk Marx ortaya

Ancak

çıkarmıştır.

Laçiner,

bu temelsiz iddiasını

sonuca ulaştırdı; alternatif bir ekonomi-

Enerjinin

dönüşüm

yasası

doğa bilimleri için ne kadar önemliyse, tarih için o kadar önemli olan bu

politik ile sosyalizm kurulamaz! Bunu da ekonomist mantık olarak açıkladı. Eko-

yasa...” 13 Hazine değerindeki bu buluşun

nomizmin

ve

ne olduğunu

bilemeyecek

insanlığın

kurtuluş

ideolojisinin

kadar cahil olmadığını biliyoruz Laçiner’­

ortaya

in. Am a yine de bu iddia sözde boyuna

toplumsal süreçlerin temeli olan ekono­

çıkarılmasında

esas

unsurun

bakmadan Marx’i eleştirme cüretini gös­

mi-politik süreçlerin

tereceğini sandı. N e yazık ki, o, boyun­

ve yeni

dan büyük bir çukura düştüğünün farkında değil. Peki ama Laçiner alter­ natif bir ekonomi-politik ile sosyalizmin

hale gelmiştir. Engels, Marx’in mezarı başında yaptığı konuşmada şöyle demiş­ ti; “ Nasıl ki Darwin organik doğanın

kurulamayacağını

gelişme yasasını bulduysa, Marx’da insan

belirttiğine göre

o

halde sosyalizm neye göre ve nasıl kuru­

değerlendirilmesi

sonuçlara ulaşmakla olanaklı

tarihinin gelişme yasasını ... buldu” 14

lacak? Bu konuda tek bir laf edemiyor.

Marx, kapitalist üretim tarzı ve burjuva

Oysa bu onun kapitalizmden başka bir

toplumun hareket yasalarını da yarattı.

alternatif sistem olmadığının teorisini yapmak anlamına geldiği açık değil mi?

Bu konuda artı değer yasasının bulun­ ması yeni toplumsal süreçte çığır açtı.

__ 154


tartışma__ Bilindiği gibi

Marx sadece toplumsal

ciltlerinde

yapıldı.

Bunu

anlamamak

sorunlarda yeni buluşlara imza atmadı.

demek ya cahil olmak ya da bilinçli

O aynı zamanda matematik alanında da

olarak kapitalizmin

denizinde yelken

özgün olan buluşlara imza attı. Bilim

açmak dem ektir. Laçiner cahil olmadığı­

adamlığı ile pratik bir devrimci kişilik

na göre, demek ki o, Marksizm’e karşı

onun esas karakterini oluşturan özellik­

kapitalizmin saflarında dövüştüğü, anla­

lerdir. Sonuçta Marx, sadece iddia edil­

mı haksız bir ifade mi olur. Döneklerden

diği gibi eleştirilerle kendini sınırlamadı

de bunu beklemek normal karşılanır ve

ve belirttiğimiz gibi sayısız konuda yeni

biz hiçte buna şaşırmıyoruz.

buluşların da mucidi oldu. Onun diliyle en parlak sonuç şudur. 5 Mart 1852 yılında Joseph W eyd em ere yazdığı mek­ tupta Marx şunları ifade etmiştir “ ...Ve bana

gelince,

modern

LAÇİN ER İŞÇİ S IN IFIN IN DEVRİMCİ RO LÜN Ü REDDEDİYOR

toplumdaki

sınıfların ya da bunlar arasındaki savaşı­

Sanıyorum tartışmanın en önemli ko­

mın varlığını keşfetmiş olma onuru bana

nusuna geliyoruz. Laçiner’in en önemli

ait değildir. Burjuva tarihçileri bu sınıf

iddiası şu; “ ...Marx, proletaryanın ken­

savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva

disini

iktisatçılar da sınıfların ekonomik anato­ misini benden çok önce açıklamışlardır.

değiştireceğini söyler; gibidir.

Benim yeni olarak yaptığım; I) Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki

sonuç şudur; Marx, işçi sınıfının potan­ siyel olarak, nesnel olarak görülebilir

belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu,

yönleriyle herhangi bir olumlu öğe taşı­

ortadan

kaldırarak

Buradan

bu

kısaca

dünyayı

bir çelişki çıkartılacak

2) Sınıf savaşımının zorunlu olarak pro­

madığını, bilakis görülmeyen tarafıyla,

letarya diktatörlüğüne vardığını, 3) Bu

virtüel

olarak olumluluk taşıdığını,

o

diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların

olumluluğun üzerinden kendisini dönüş­

ortadan

sınıfsız bir

türürken dünyayı dönüştüreceğini söy­

topluma geçişten başka bir şey olmadığı­

ler. Benim egemen ya da geleneksel

nı tanıtlamak olmuştur.” 15

Marksizm’in işçi sınıfı kavramıyla temel

kaldırılmasına ve

Peki ama Ö m er Laçiner ne demişti;

uzlaşmazlığım ya da farklılığım

bura­

kendi

dadır. Ben nesnel olarak görülen işçi

bakışını, kendine özgü tanımlarını falan

sınıfının halinde herhangi bir olumluluk

gösteriyor değildi.” 16 Bu yaklaşıma el

görmüyorum. Marx’in bahsettiği, yani

insaf demek bile gerekmiyor sanıyorum. Kapital’deki dilin Marksizm’in dili olma­

varoluşun

“ Marx,

dığını

Kapital’de,

iddia eden

sosyalizme

Laçiner’in, Marx’in

ücretli

emekle temsil birincil

edilir olmanın

özelliği,

toplumla

bağlantısının tek özelliği olan bu sınıf,

yukarda aktarmış olduğumuz bu sonuç­

artık

insan

olan

bir

sınıf

işçi sınıfının

değildir.

lara nasıl ulaşmış olduğunu izah etmesi

Dolayısıyla

gerekmiyor mu? Marx, Kapital gibi eser­

varolan

leri yazmasaydı bu sonuçlara nasıl ulaşa­ bilirdi? Oysa bu sonuçlara ulaşmasının

dediğimiz şey, onu insanlık dışı duruma

esas m otor gücü bir derya olan Kapital

ması demektir.” 17

ücretli

emeğin

insanlaşması, kaldırılması

iten bir ilişki biçiminin ortadan kaldırıl­

155 —


— yol Laçiner

bu

söylediklerini

devam

1)

Proletaryanın kendisini de ortadan

ettiriyor; “ Marx, proletaryanın kendisini

kaldırarak dünyayı değiştireceği teorisi

de

yanlıştır.

ortadan

kaldıracak

sınıfsız

bir

toplumu kuracaksa, bu gerçekleşmesi

2)

Marksizm’in işçi sınıfı kavramını red­

mümkün olmayan bir teoridir. Zira işçi

dediyorum, çünkü işçi sınıfının potan­

sınıfı

siyel olarak, nesnel olarak hiçbir olum­

bugünkü

durumuyla

insanlığın

olumsuzlanmasıdır. Durumu olumlayan herhangi bir tarafı yoktur. Durumunu tümden reddetmelidir. Kendisini bütün sonuçlarıyla reddetmelidir.”

18 Laçiner

bu son sözlerini Marx’a aitmiş gibi ken­ dini perdeleyici bir tarzda ortaya koyar. O

şimdi

buradan

hareketle

sonuca

ulaşıyor ve şöyle diyor; “ İşçi sınıfı bu

luluğu yoktur. 3)

İşçi sınıfının ücretli emekle temsil

ediliyor olmasının var oluşunun birinci şartı olsa da o, artık insan olan bir sınıf değildir. 4)

İşçi sınıfı bugünkü durumuyla insan­

lığın olumsuzlaşmasıdır.

olan

üretim süreci içerisinde kendisine düşen

herhangi

rolü reddetmelidir, çünkü rolün kendisi insana aykırıdır. ...Dolayısıyla işçi sınıfı kendisine bu üretim sisteminde verilen

bütün konumunu işçi sınıfı reddet­ melidir. Üretim sistemi içerisinde kendi­ sine düşen rol insana aykırıdır ve red­

üretici rolün kendisini de reddetmelidir.

detmelidir. İşçi sınıfının üretici rolü de

Birileri diyor ki, üretim araçlarına sahip

kabul edilemez.

olanlar var, birde üretim araçları üze­

5)

bir tarafı

Olumlu

olmadığına göre

lşçi sınıfının üretim araçları üzerin­

rinde özel mülkiyet hakkından yoksun kılınmış proletarya. Dolayısıyla işçi sınıfı­

deki mülkiyet ilişkisiyle tanımlanması yanlıştır.

nın üretim ilişkisindeki konumu, üretim araçları üzerindeki mülkiyet ilişkisi ile

Laçiner’in bu tezlerinin yeni olan hiçbir yanı olmadığını biliyoruz. Bu teo ­

tanımlanıyor. Bence böyle değil.” 15 Bu uzun alıntıları okuyucuyu sıkma pahasına

anlaşılabilmesi

için

verdik.

Sanıyorum Laçiner’in anlatmak istedik­ leri anlaşılmıştır. Şimdi bunları söyleyen

riler yüzyıllar öncesinde

de piyasaya

sunulmuştu ve üstelik Laçiner’e göre daha “ felsefi derinliğe”

sahipti. Şimdi

olsa olsa bu onların bir karikatürü ola­ bilir. Ancak görünen acı gerçek şu ki,

adam bu ülkede Marksist olarak tanını­

Laçiner sadece Marksizm’den ve sosya­

yor. Hani Marx ve Engels’in henüz ha­

lizmden uzaklaşmıyor, o aynı zamanda

yattayken benzer Marksist şarlatanlar

tümüyle kapitalizmi de kutsuyor. Şimdi

için söylediği “ Tanrı bizi böyle Mark-

bu gerçeğin ışığında iddialarına yanıt ve r­

sistler’den korusun” demesi nasıl hatır­ lanmaz ki şimdi. Gerçekten bu ifadelerin

meye çalışacağız.

tek bir kırıntısında bile Marksizm-Leninizm’e ait hiçbir şey yok ve biz bunu ta­

Laçiner’in temel tezinin çıkış noktası, işçi sınıfının konumunu tümüyle reddet­ mesi olgusuna dayanıyor. İşçi sınıfı dün

nıtlayacağız. O halde daha fazla uzatma­ dan işe başlayalım.

olduğu gibi bugün ve yarın da devrimci

Şimdi Laçiner’in söylediklerinden çı­

kuruculuğunu üstlenemez, düşüncesine

kan sonuçları özetleyelim;

__ 156

bir sınıf değildir ve sınıfsız bir toplumun dayanıyor. Peki ama gerçek böyle midir?


__________________________tartışm a___ Proletarya sorunu tartışmamızın oda­

taryanın varlığı özel mülkiyet sisteminin

ğıdır. Gerçekten proletarya neden üre­

de koşuludur. Dem ek ki burjuvazi kendi

tim içindeki konumu nedeniyle devrimci

karşıtını yaratarak gelişmiştir. Proletar­

bir sınıftır? Bilindiği gibi, işçi sınıfının

yanın neden devrimci bir sınıf olduğunu

kendisi

birlikte

Marx şöyle tanımlar; “ Ö te yandan, pro­

Onun

letarya, kendisi de büyük sanayiden doğ­

kapitalist ekonomiyle

doğan ve

gelişen

bir sınıftır.

devrimci rolü, ürerim

içindeki konu­

mundan gelir. Üretim araçları ve zengin­

muş bir sınıf olarak,

üretimi,

burju­

vazinin sürdürmeye uğraştığı kapitalist

likler bir avuç burjuvazinin elinde topla­

nitelikten arındırma eğilimi gösterdiği

nırken, işçi sınıfı bu zenginlikleri üreten

için, burjuvazi karşısında devrimci bir

bir sınıf olarak bu zenginliklerden yok­

sınıftır.” 20

sundur. Bilindiği gibi kapitalist ekonomi-

Kapitalist toplum sisteminde, bütün

politikte çıkış noktası olarak bu zengin­ lik alınır. Kuşkusuz işçi sınıfının bu zen­ ginliklerden yoksun olması ve üretim

metalar gibi emek gücüde bir metadır. Kuşkusuz bu diğer metalara göre özgün bir metadır. Çünkü onun özgünlüğü

araçlarına sahip olmaması onun devrim­

herhangi

ci olması için geçerli bir nedende sayıla­

insan emeği olmasıdır. Z ira bu emek

bir metadan farklılığı

canlı

maz. Böyle bir yaklaşım Proudhon’un

gücü doğrudan değerin bir sonucu değil,

sefalet teorisine düşmek anlamına gelir.

değer

Proudhon, özel mülkiyetin hareketi tarafından yaratılan yoksulluktan yola çıkmıştı. Böylece özel mülkiyetin red­ dine ulaşmıştı. Laçiner’in ise Proudhon’­

Kapitalist üretimin bugünkü durumunda emek gücü, kendisinde toplanmış olan emek gücünün yarattığı değerden daha fazla bir değer yaratma özelliğine sahip­

un tersine, özel mülkiyeti kutsayan bir

tir. Özellikle yeni bilimsel teknik buluş­

yaratan

bir

meta

olmasıdır.

geçerken

larla birlikte işçi sınıfı daha fazla bir

belirtelim. O bu yanıyla Proudhon ile

değer yaratacak yeni bir sürece girer,

yan

onun

“ ...günlük üretimin günlük maliyeti aşan

oldukça gerisine düşmüştür. Marx, pro­

zenginlikler özel mülkiyete ait bir dün­

bu fazlalığı artar ve dolayısıyla da iş gününün, işçinin günlük ücretini karşıla­ mak için çalıştığı bölümü azalır; öte yan­ dan da, iş gününün işçinin karşılığını

yanın sonuçlarıdır. Marx’in söylediği gibi

almaksızın emeğini kapitaliste armağan

önemli olanın, “ H e r birinin bu çelişik

etmek zorunda olduğu bölümü artar.

yaklaşım yana

içinde bile

olduğunu

konulamaz ve

letarya ile zenginliğin karşıt kavramlar olduğunu belirtir. Proletarya için,

içinde

hangi

belirli

yeri

kapladığını

İşte bugünkü toplumumuzun tüm iktisa­

bilmektir asıl sorun. Bunların, bir bütü­ nün iki yüzü olduklarını söylemek yet­

di yapısı budur.” 21

mez.” Kapitalizm özel mülkiyete daya­

Ancak bu değerler daha öncede belirt­

nır. Özel mülkiyet zenginlik olarak var­

tiğimiz gibi

lığını sürdürmek zorundadır. Bunun için

Kapitalist ona el koymuştur. İşçinin bu

zorunlu olan bir gerçek vardır; bu da işçi

emeği, görülmemiş bir şekilde artan bir

Bu

d e ğ e rle ri

işçi

sınıfı

y a ra tm ış tır.

işçi sınıfına ait değildir.

sınıfının varlığıdır. İşçi sınıfı olmadan bu

üretkenliğe sahiptir. İşte bu üretkenlik

zenginlik yaratılamaz. O nedenle prole­

sonuçta

kapitalist

sistemi

ortadan

157


— yol kaldırmak gibi bir çelişkiyi oluşturur. Zenginlikler ve üretimin aşırı artışı ile

toplum düzeni olanaklıdır.” 22 Buradan

da

anlaşılacağı

gibi,

işçi

toplumun giderek bu ürünlerden yok­

sınıfının üretici rolü ile devrimin öznesi

sun kalması ve giderek proleterleşme

olmasının temel esprisi de bu yaklaşım­

sürecinin hızlanması... Bu amansız bir

da bulunuyor. Ancak Laçiner işçi sınıfı­

çelişkidir ve bu 21. yüzyılda artan oran­

nın, bu konumunda

da gelişerek, çağın temel bir tablosunu

teknolojik gelişmenin işçi sınıfı içinde,

oluşturmaktadır. O halde bu çelişkiye

kafa ve kol emeği anlamındaki bölün­

bir son verm ek gereklidir. Bu çelişkiye

meyi derinleştirdiğini, ancak işçi sınıfının

son verecek biricik ve kaçınılmaz tek

üretim içindeki değer yaratma anlamın­

sınıf yine proletarya olacaktır. Proletar­

da konumunu değiştirmediğini, tersine

(biz daha önce

ya 21. yüzyılda bütün değişim süreçleri­

değer artışında ki

ne rağmen bileşimini genişleterek süre­

altını çizmiştik.) bir değişiklik olmadığına

ce müdahale edecek yeteneğe sahip bir

göre, başka bir deyişle, üretim içindeki

belirgin yükselişin

konumdan, iddia edildiği gibi uzaklaşmış

üretici güç anlamında bir konum kaybı

değildir. Vahşi kapitalizme ve insanlığın

olmadığına göre, nasıl oluyor da işçi sınıfı üretici ve devindirici bir sınıf olmaktan çıkıyor? Bunu anlamak müm­

bu yıkımına karşı dur diyecek yegane sınıf proletaryadır ve proletarya kendini yenileyerek yeniden devrim sahnesine

kün değil. Olsa olsa bu küçük burjuva

çıkacak potansiyeli

bağrında taşımak­

aydınların nesnel pratikten kopuk bir

tadır. Bu sınıf bileşimi genişleyerek ve yeniden yapılanma sürecini gerçekleşti­

“ fikirsel fantezisi” olabilir. Bu da zaten sınıf mücadelesinde ciddiye alınacak bir

rerek, önümüzdeki yüzyılda kendisiyle

özellik göstermez.

birlikte bütün sınıf ayrımcılığına son ve­ rerek sınıfsız ve sömürüşüz toplum

Laçiner “ binleri diyor ki...” diye başlayan söyleminde (kuşkusuz Marx ve Engels’i kastediyor) “ Üretim araçlarına

kuruculuğunu omuzlayacak tek sınıf olduğu bilince çıkarılmalıdır. Engels bu konuda

bir

belirleme

sahip olanlar var, bir de üretim araçları

yapar;

üzerinde özel mülkiyet hakkından yok­

ortadan

sun kılınmış proletarya... Bence böyle

kalkmış olacağı ve -belki biraz sıkıntılı

değil.” diyor. Bu yaklaşımıyla Laçiner bu

ama herhalde ahlaki bakımdan çok yararlı, kısa bir geçiş döneminden

kapitalist sistemi kutsadığı gibi, bilimsel bir gerçek olan olguları da alt üst ediyor.

“ Bugünkü

şöyle

sınıf farklılıklarının

sonra- toplumun

bütün

bireylerinin,

daha şimdiden zaten varolan muazzam

İşçi sınıfının üretim

içindeki konumu,

üretici güçlerinin planlı olarak kullanıl­

üretim araçları üzerindeki mülkiyet iliş­ kisi ile tanımlanmasını açıkça reddedi­

ması ve genişletilmesi yoluyla ve herkes

yor. Ondan sonraki ifadesi tam şarla­

için zorunlu ve eşit çalışma ile, yaşam­

tanın ruh halini gösteriyor. Açıktan ve

dan zevk alma, bedenin ve zihnin tüm yeteneklerini geliştirme ve seferber

doğrudan kapitalist sistem en doğru ve geçerli sistem diyemediği için, (ki bunu

etme araç ve olanaklarından herkesin

doğrudan ifade edecek yüreği taşımıyor)

eşit bir biçimde ve durmadan artan bir

“ Marksist” terimleri kullanarak kapita­

bolluk içinde yararlanabileceği yeni bir

lizmi aklıyor. Ve ne söylediği anlaşılma-

__ 158


tartışm a__ yan şu zırvaları yumurtluyor, “ Üretim ilişkisi

dediğimiz,

eylemin

içeriğinde

olan sınıf tarafından gerçekleştirilir.” 25 Görüldüğü gibi Marx, burada komü­

tanımlanır bir şey olmalıdır.” 23Sanki bu

nist

kadar söylenen ve belirtilenler, yani işçi

devrimci rolünü yok saymadan, tersine

sınıfının üretim eylemi pratikten kopuk

bu rol sayesinde bütün sınıflan ortadan

devrim

sürecinde

işçi

sınıfının

bir olguymuş gibi adeta laf salatası yapı­

kaldıracak bir sınıfsız toplum projesini

yor. Ve sonra da işçiyle patronun karşı

yaratacağını anlatmaktadır. Marx, zen­

karşıya gelişini işin doğal bir sonucu

ginlikleri elinde bulunduran burjuva sınıfı

olarak açıklıyor. Bu karşı karşıya gelişin

ile işçi sınıfının, “ aynı insan yabancılaş­

de sınıfsal bir karşı karşıya geliş olduğu­

masını” temsil ettiğini belirtmektedir. 26

nu saklayarak bilimsellikten uzaklaşıyor.

Marx burada burjuvazinin, bu yabancı­

Biz yine

işçi

laşmanın içinde kendisi için bir doğru

sınıfının devrimci konumuna ve kendisi­

bulduğunu söylemektedir; “ Bu yabancı­

ni de ortadan

laşmada kendi gücünü

toplum

esas

konumuz olan,

kaldıracak sınıfsız bir

kuruculuğundaki rolüne

dön­

ersek şunları ele almamız gerekir;

görmekte

ve

insani bir varoluşun görüntüsüne kavuş­ maktadır.” (aynı yerde) der. Proletarya

kendisini yıkıp

ise bu yabancılaşma sürecinde kendini

yok edeceğini açıklarken, kendi karşıtı

yok edilmiş sayar. Marx devam eder;

olan özel mülkiyeti de yıkıp yok edecek

“ ...bu yabancılaşmada,

kendi güçsüz­

biricik sınıf olduğunu açıklar. Çünkü proletarya çelişkinin olumsuz yanıdır.

lüğünü ve

bir varoluşun

Marx,

proletaryanın

insan

dışı

gerçekliğini görür. Hegel’in bir deyimi

yüreğindeki

ile söyleyecek olursak, alçalma içindedir,

kuşkudur, eriyen ve kendi kendini yok

bu alçalmaya karşı isyan içindedir. Ve

eden özel mülkiyettir.” 24 diyerek açıkla­

insani doğasını hayattaki durumuna (bu

Bunu

Marx,

“ çelişkinin

doğanın apaçık, kesin, bütüncül olum-

mıştır. Laçiner, Marx’in Alman İdeolojisi’ndeki işçi sınıfının konumuna ilişkin değer­ lendirmesinden oldukça yanlış sonuçlar

suzlaşmasını meydana getiren o duru­ ma) karşıt kılan çelişki, onu bu isyana zorunlu olarak iter.” 27

çıkarıyor. Ö nce Marx, Alman İdeoloji­

Marx’in bu açıklaması dahiyane bir

sinde ne demişti ona bakalım; “ ...emeğin

açıklama olduğu halde Laçiner bu açıkla­

(işin) başka kişiler arasında yeniden bö­

mayı ya görmezden gelir ya da tümüyle

lüştürülmesi söz konusu olmuştur, buna

çarpıtarak sunar. Laçiner, Marx’in bu

karşılık komünist devrim,

çalışmanın

açıklamasını çelişki olarak b elirtir.28Ona

şimdiye kadar ki tarzına karşı yönel­

göre Marx, işçi sınıfının görünür yanıyla

miştir, emeği bir yana kor ve sınıfların

hiçbir olumlu

öğe taşımadığını

belir­

kendisi ile birlikte tüm sınıfların ege­

terek, işçi sınıfının yeni dünyayı kuracağı

menliğini ortadan kaldırır, çünkü devrim

düşüncesine

artık toplumda sınıf diye geçerli olma­

ve “ Marksizm’in işçi sınıfı kavramıyla

yan, sınıf olarak tanınmayan şimdiki top­

temel

lum içinde bütün sınıfları, ulusal toplu­

buradadır.” demektedir, (aynı yerde)

lukların vb. dağılmasının ifadesi dernek

katılmadığını

söylemekte

uzlaşmazlığım ya da farklılığım

Oysa bu yaklaşıma karşı Marx çok


_

yol

açık bir belirleme yapmaktadır. Bu iki

halde”

bulunduğunu

da belirtmiştir.

sınıf da; insan olarak içinde bulunduğu

İnsan olarak işçi, bu sistem içinde aynı

toplumsal sistemde yabancılaşmayı yaşa­

zamanda kendi kendini yitiren insandır.

maktadır. Ancak farklı nedenlere daya­

Fakat bütün sınıflardan ayrı olarak, işçi

nan bir yabancılaşmadır. Burjuvazi kendi

sınıfı; içinde bulunduğu durumun ideolo­

yabancılaşmasında kendi gücünü gör­

jik ve politik olarak farkında olan tek

mektedir ve yerini duyumsamaktadır,

sınıftır. Zaten

onu ileriye taşıyan ve

hatta Marx’in deyişiyle, “ insani bir varlık

insanlığın bu olumsuz durumunu da ken­

olarak varoluşun görüntüsüne kavuş­

disiyle birlikte ortadan kaldıracak sınıf

maktadır.” Fakat onun nasıl bir insan

olması, onun devrimci rolünü de açığa

olduğunu ise “ insani varoluşun görün­

çıkarır.

tüsüne kavuşmaktadır” derken görüntü

bugüne bakarak teori

Bu temel

espri

kavranmadan inşa edenlerin

kelimesinin altını çizerek ifade etmekte­

yanılgılarının

dir. Buna karşın proletaryanın da kapi­ talist toplum içinde bir yabancılaşma

değildir. İşçi sınıfı hem ekonomik yıkım içindedir hem de politik, kültürel, ahlaki

içerisinde olduğunu belirtir. Ancak bu

vb. yıkım içinde bulunmaktadır. İşçi sınıfı

yabancılaşmanın

argümanları farklıdır.

bu süreçten azad bir sınıf değildir. Bu

Zira işçi sınıfı, bu yabancılaşmada kendi

zorunluluğun pratikte dile getirilişidir

güçsüzlüğünü

görür,

insan

dışı

kaçınılmazlığı

bir sır da

bir

aynı zamanda. Buna karşın bir başka

varoluşun gerçekliğini görür. İnsan dışı

zorunluluk daha vardır; bu da, bu kötü

varoluşa neden olan bu üretim ilişki­ lerinin yarattığ ı boyutun tarihsel açıklan­ masıdır. Marx, proleterya için “ bu

gidişe karşı isyan etmesi gerçeğidir. Elbette isyan etme gerçeği bilinçle ilgili

insandışılığın bilinçli insandışılığı” (aynı

karşısında işçi sınıfı, yine zorunlu olarak

bir meseledir. Açık

olan

bu gerçek

yerde) olarak açıklarken bilinçli prole­

kendini özgürleştirme sürecine doğru

taryaya yüklediği önemli bir rolü belirtir,

geliştirir ve adımlarını bu doğrultuda

“ ...bu bilinç dolayısıyla kendi kendini aşarak ortadan kaldıran proletarya” demesi boşuna değildir Marx’in.

atar. Bu özgürleşme süreci Marx’in da deyimi ile “ proletarya, ancak kendi hayat koşullarını yıkarak hürleştirebilir

Marx’in, gelişmiş bir proletaryada her

kendi kendini.” İşte o noktadan sonradır

türlü insanlığın, “ hatta insanlık görün­

ki işçi sınıfı, içinde bulunduğu olumsuz

tüsünün soyutlaması” anlamında pratik

koşulları

olarak bu süreci tamamlayan bir sınıf

bütün insandışı hayat koşullarını yıkıp

yıkabilmesi

için,

toplumun

olacağını belirtirken kastettiği neydi diye

ortadan kaldırmaksızın kendi olumsuz

sorulabilir. Bugünkü toplumsal yaşam içinde insanlığın bu kadar düşürül­

koşullarını da yıkıp ortadan kaldıramaz. Zira işçi sınıfı toplumun bir parçası ola­

mesinin, işçi sınıfının yaşam koşulların­

rak kendi koşullarını toplumun koşul­

dan bağımsız ve ayrık düşünülemeyeceği

larında bulur ve ondan ayrı değildir.

yeterince açıktır. Hatta Marx, insanlığın

Onun için işçi sınıfı, büyük bir emek

bu derece

bozulmasını anlatırken bu

okulundan geçerek bu sürece müdahil

bozulmanın

aynı zamanda “ proletar­

olur. Bu noktada Marx şöyle der; “ Şu ya

yanın hayat koşullarında yoğunlaşmış bir

__ 160

da bu proleterin,

hatta tüm

prole-


tartışm a__ taryanın, şu an için hangi ereği tasar­

görüyoruz; peki ama Laçiner insanlığın

ladığını bilmek söz konusu değildir artık

bu olumsuz durumundan kurtulmasını

burada. Söz konusu olan, proletaryanın

istiyorsa, işçi sınıfı da hiçbir olumlu öğe

ne olduğudur ve

olarak, tarihsel bakımdan neyi yapmak

taşımıyorsa, bunu hangi sınıf veya güçlerle yapacaktır? Elbette bu soru

zorunda kalacağıdır.” 25

cevapsız bırakılıyor ve vereceği hiçbir

Kapitalizmin

bu varlığına uygun

ideolojik

ve

kültürel

cevabı olmadığı açıktır.

Dolayısıyla o

ablukası içinde bütün sınıflar gibi işçi

bize, kapitalizme karşı

kölece

boyun

sınıfı da, alçalma süreci içine girer, ama bu alçalmaya isyan eden tek sınıf yine

eğmekten başka bir seçenek olmadığını

proletaryadır. Ve Marx burada “ isyan”

belirtiyor. Burada güzel bir atasözümü­ zü çağrıştırmak gerekir; “ laf olsun torba

kelimesinin altını çizerek durumun nes­

dolsun” .

karşıt

Ama biz yinede bu varolan çelişkiyi

çelişki olmazsa bu isyanda olmaz. O

açıklamaya çalışalım; Marx’in yukarıda

nel

boyutunu

açıklar. Varolan

halde varolan bu karşıt çelişki nedir? Bu

açıkladığı

çelişkinin üretim araçlarını elinde bulun­ duran sınıfın bütün zenginlikleri de ele geçirmesi anlamına geldiği açıktır. Ama işçi sınıfının devrimci rolü, başka bir

vardır? Bunun bağrında kapitalist özel

deyişle yıkıcı olması, yukarıda da açık­ ladığımız gibi üretim sürecinde üretken

der; “ Çelişkiyi koruyup sürdüren etki, birincisinden; çelişkiyi yok eden etki ise

bir güç olması ve bütün zenginliklerin

İkincisinden

kaynağının üretici güç olan proletaryada bulunmasıdır. Laçiner kendine göre olanları alırken Marx’in son verdiğimiz açıklamalarını görmezden gelir. Evet

gelmektedir.” 30 Ancak Laçiner bu çeliş­ kiyi tahlil edecek güce sahip olmadığını böylece göstermiş de oluyor. O işçi sınıfının bugünkü görüntüsüne bakarak

kapitalist sistem içinde bütün insanlık

sözde teori geliştirmek istiyor, ama

insani

varoluşundan

uzaklaştırılıyor.

Buna işçi sınıfı da dahildir. Ama buna

bu

çelişkinin

bağrında

ne

mülkiyet vardır. Gerici ve tutucu tarafta burasıdır. Proletarya ise, “ yok edici, yıkıcı taraftır.” Bu konuda Marx şöyle

(yani

proletaryadan,

ulaştığı sonuç bütünüyle

bn)

burjuvazinin

egemen sistemini aklamaya yarıyor.

rağmen işçi sınıfının dışında hiçbir sınıf,

Özel mülkiyet sistemine dayanan kapi­

kapitalist sistem tarafından yaratılmış olan insanın yıkımına karşı, insanın

talist sistem, kendiliğinden bir yok oluş sürecine doğru evrimleştiği gerçeği bugün çok daha anlamlı hale gelmiştir. Soğuk savaş sürecinin bitmesiyle birlikte kapitalizm-emperyalizmin insanlığa ve­

insandışılaşmasına karşı isyan edemez. Bu isyan işçi sınıfının devrimci nesnel­ liğinden kaynaklanır. Laçiner yukarda belirttiğimiz gibi, işçi sınıfının olumlu

rebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Marx,

hiçbir yanının olmadığını, üretim içinde­

bu kendiliğinden yok

ki

aykırı

(kuşkusuz kapitalizmin ekonomik hare­

reddetmesi

keti anlamında) bir evrimsel süreç oldu­

rolünün

olduğunu gerektiğini

kendisinin

ve

durumunu

insana

vaaz ediyordu.

O

halde

oluş

sürecinin

ğunu açıklarken, anlaşılması gerekenin

bütün bu açıklamadan sonra Laçiner’e

bu sistem

şu soruyu sorma hakkımızı kendimizde

sınıfının aracılığıyla yıkılacağı gerçek-

tarafından

yaratılmış

işçi


ligidir. Yani devrimsel bir süreç. Çünkü

minde verilen üretici rolün kendisini de

kapitalist ekonominin bu evrimsel süre­

reddetmelidir.” (aynı yerde) Görüldüğü

ci zorunlu olarak kendini ortadan kaldı­

gibi o Marx’dan işçi sınıfına da kendi

racak sınıfı,

yaratmıştır.

kendini olumsuzlaştırmasını ezberlemiş.

Böylece kapitalizm zorunlu olarak kendi

Evet tamda bir ezberci kafa. Kuşkusuz

mezar kazıcısını da yaratmıştır. Burada,

niyet kötü değilse ezbercilik bir yere

Marx’in kapitalizmin kendiliğinden yok

kadar doğal da karşılanabilir. Ama bura­

oluş sürecinden anlaşılması gereken de

da Laçiner’in bilinçsiz ve masum olma­

budur. Z ira onun söylediğinden anlaşıl­

dığı açık. Zira o Marx’in sınıf tahlilini

ması gereken sistemin zorunlu olarak

unutmuş veya gözardı etmiş durumda.

proletaryayı

proletaryayı yaratması gerçeğidir. Kapi­

Evet işçi sınıfı başkalarıyla birlikte ken­

talizm

disini de olumsuzlaştıran

proletaryayı yaratmakla zaten

ve giderek

kendi ölüm fermanını boynuna asmıştır.

ortadan

Marx bu noktada şu önemli belirlemesi­

yinede varolan sınıf ve bireyler içinde

ni yapar; “ Proletaryayı yaratmakla özel mülkiyetin kendi kendine karşı vermiş

üretici rolünden dolayı gerçek özgür­ lüğü elde edecek bincik sınıf da işçi

olduğu hükmü infaz etmektedir, prole­

sınıfıdır. Ama Laçiner bilinçli bir tarzda

tarya bu durumda; ücretli emeğin de

işçi sınıfının bu üretici rolüne saldırarak

başkasının zenginliğini ve kendi sefaletini

işçi sınıfına öneride bulunuyor; üretici

yaratmakla kendi kendine karşı vermiş olduğu hükmü infaz ettiği gibi tıpkı. Proletarya zaferi kazanacak olursa, bu, proletaryanın toplumun mutlak yanı

rolünüzü reddediniz! Geriye ne kalacak; dünyayı yöneten 200 Ç o k Uluslu Şirket ve emperyalist devletler. İnsana aykırı olan sistemin bu olumsuzluğu neden

halini

görülmez de işçi sınıfının üretim içinde­

almış

olduğu anlamına gelmez

kaldıracak tek sınıftır. Am a

bu zaferi

ki rolü insana aykırı olarak açıklanır.

ancak kendi kendini ve kendi kendisiyle

Bunun gerçekten neresi emekçiden ve onun bilimi olan sosyalizmden yanadır?

katiyen;

çünkü

proletarya

birlikte kendi karşıtını da yok ederek kazanmaktadır. Zaferi kazandığı anda da

Geçmişte birçok ülkede proletaryanın

proletarya, kendini içeren karşıtıyla, özel mülkiyetle birlikte ortadan kalkmış olur.” 31

siyasal iktidarı ele geçirdiğini ve böylece

Proletaryanın, hem kendisini ve hem

kalmış bir zaferdi. Oysa Marx, gerçek

de kendi karşıtını yok edecek tek sınıf

zaferin ancak proletaryanın, kendisiyle

olması, onun üretim sürecindeki yerin­

birlikte egemen sömürücü sınıfı da yok edecek bir tarzda gelişmesiyle birlikte olacağını belirtmişti. Dem ek ki uzun ve

den ve dolayısıyla üretken bir sınıf olma­ sından kaynaklandığını belirtmiştik. Şim­ di Laçiner burada tam da işçi sınıfının bu rolüne saldırıyor ve o şöyle diyor; “ İşçi

politik bir zafer kazandıklarını biliyoruz. Bu henüz ilk adımı ifade eden ve yanda

acılı bir yol vardır proletaryanın önünde. Bunun ilk temeli de, proletaryanın bu

sınıfı bu üretim sistemi içerisinde kendi­

üretici rolünü reddetmeden örgütlü ve

sine düşen rolü reddetmelidir, çünkü

bilinçli bir mücadele tarzını geliştirme­

rolün kendisi insana aykırıdır, ...dolayı­

sine bağlıdır.

sıyla işçi sınıfı kendisine bu üretim siste­

__ 162

Marx gibi sosyalist bütün düşünürler,


__________________________ tartışm a___ proletaryaya bu tarihsel rolü yüklerler­

ilerleme-gerileme açıklamalarında, soru­

ken, proleterleri tanrılar olarak gözönü-

nun önünde engel olarak emekçi kitleler

ne almaları değildir.” (Marx). Hatta Marx

ve onun geriliği söz konusu edilmiştir.

bu konuya ilişkin açıklamasında olayın

G e rçe k

tam tersini bile açıklamıştır. Elbette biz

kitlelerin geriliği öne sürülmüştür. “ Ne

mazeret

olarak

kitleler

ve

burada işçi popülizmi yapacak değiliz.

yapalım

Tersine ülkemiz işçi sınıfı hareketine

gerekçelerle ifade edilmektedir. Laçiner

çok açık ve

de

de benzeri gerekçeler ile işçi sınıfını

bulunduk. Am a sorun işçi sınıfının içinde

değerlendirerek, proletarya bugünkü durumuyla ilerlemenin değil, gerile­

bulunduğu

somut eleştirilerde

bugünkü

duruma

bakarak

kitleler anlamıyor vb.”

gibi

teoriler üretmek değildir, olamaz da.

menin bir unsurudur, hatta işçi sınıfının

Ö yle

yaratıcı hiç bir özelliği de kalmamıştır,

olsaydı

İngiltere

İşçi

Engels

bir

Sınıfının

zamanlar

D urum u’nda

Lenin’e en ağır eleştirileri yapmazdı.

dolayısıyla

kendi

sonuçlarıyla

reddetm elidir,

durumunu

tüm

diyor.

32

Önemli olan işçi sınıfının bu üretim sis­

Laçiner bu yaklaşımını sözde

temi içinde oynayacağı devrimci rol ve

dayandırmak istedi. Ama büyük yanıldı

potansiyeldir. Ve biz de bunun nasıl

ve sandı ki bu topraklarda Marksizm’i

açığa çıkarılacağı üzerinde kafa yoruyo­ ruz. Am a bugün en önemli görev, Marksizm’in döneklerinin proletarya

yeniden üretecek beyinler yok.

hakkında yaymış oldukları zehirli düşün­ celeri paramparça etmektir. Biz bugüne

li bir tartışma konusu olmuştur. Birçok politikacı veya düşünür kestirme yoldan

kadar yetersiz modası

haline

de

olsa,

gelmiş

son yılların olan

İlerlem e

ve

gerilem e

Marx’a

sorununda

kitlenin durumu belirttiğimiz gibi sürek­

kitlelerin o günkü durumunu kalkış nok­

Andre

tası yaparak eleştirmiş ve bu eleştiriler­

G orzlar’ın “ Elveda Proletarya” ile uğraş­

den yanlış sonuçlara varmışlardır. Daha

mak zorunda kaldık. Onun takipçileri olanlar (ki Laçiner bunların en sadık

doğrusu işçi kitlelerine karşı var olan güvensizlik, sonuçları oldukça yanlış

takipçilerindendir) ülkemizde de gide­

olan ideolojik ve politik sonuçlara kadar

rek bu zehirli ağularını bizlere içirmek

gidebilen bir konuma kaymasına neden

istemektedirler.

olmuştur. Bunun en belirgin hali 12 Eylül

Ö m er Laçiner, işçi sınıfına ilişkin bu

sonrasında bu

ülkemizde tezlerin

görülmüştür.

tahlillerini, bugünü baz alarak yapıyor. Bütün açıklamasının kaynağında Mark­ sist ekonomilpolitiğin tanımlarına karşı

Ancak

ülkemizle

sınırlı

bir duruş vardır. H er ne kadar bu tanım­ larını sözde “ Marksist” terminolojiler

miştir. Batı’dan başlamak üzere, Sovyet Bloku’nun da yıkılmasıyla birlikte, Yeni

olmadığı açık olduğu gibi, bu oportünist tezler esas olarak Batı’dan ihraç edil­

üzerine oturtuyor olsa da, bu gerçeği

Dünya Düzeni denilen yeni bir haçlı

değiştirmiyor. Nitekim bütün Marksizm

seferiyle dünya işçi sınıfına karşı büyük

düşmanlarının tavrı da böyledir ve bun­

bir ideolojik taarruz başlatılmıştı.

lar bize hiç te yabancı değildir. Gerçekte bütün Marksizm düşmanları, toplumsal

ideolojik saldırının kaynağını ise Batı’nın burjuva entelektüelleriyle birlikte burju­

ilerleme sorununda, başka bir deyişle

vazinin egemenliğine girmiş eski Mark-

Bu

--------------------------------------------- 163 —


— yol Bu

gerçek düşmanlarıdır! (Geçerken belir­

tezler hızla çevrilerek ülkemize aktarıldı

telim ki Laçiner de B. Bauer’in izinden

ve bu arada “ Marksist” diye bilinen M.

gidenlerdendir. O da işçi sınıfını düşün­

Belge, Ö. Laçiner gibiler için bulunmaz

cenin önündeki engellerden biri olarak

bir

görüyor.) Marx, Bauer’in bu yaklaşımıy­

sist dönekler olduğu

yeni

alan

biliniyordu.

ortaya

çıktı.

Şimdi

Marksizm’e inceltilerek saldırma zama­

la alay ediyor kuşkusuz. Marx şu cevabı

nıydı ve bu zamanı iyi yakaladılar. 12

veriyor; “ İlerlemenin düşmanları, kitle­

Eylül faşizminin ağır sonuçlarıyla birlikte

nin bile isteye alçaltılışının ürünleridir.

bu burjuva oportünist tezlere karşı nes­

Kendine

nel bir zeminde oluşmuştu. Cuntaya

(verselbständigten)

karşı beklenen tavır sınıftan gelmeyince,

ama düşünceli değil, maddesel, dıştan

ağızlarından

bir tarzda varolan ürünlerdir.” 33 Marx,

proletarya

lafını

düşür­

özgü

bir hayatla donatılmış ürünlerdir

bunlar;

meyenler birdenbire proletaryaya sırt

B. Bauer için böyle bir yaklaşımın, “ ...bu

çevirebildi ve Marksizm’e karşı bir ko­ numa sürüklendi. Küçük burjuva hayal­

yolla, örneğin, Eleştirici Eleştiri ile san­ sür arasında önceden kurulu bir uyum

leri çabuk yıkıldı ve bütün kötülükleri

bulunduğunu ve sansür kurumu başka-

işçilerde aramaya dönüştü ve işçi sını­

nının bir polis zorbası (Polizeischerge)

fının adam olmayacağını ifade eden açık­

değil, tam tersine bir incelik ve ölçülük

lamalar yapıldı. Gerçi Ö m er Laçiner bu kategori içinde değildi ve işçi sınıfının örgütlenmesi mücadelesi gibi zor işleri hiçbir zaman seçmedi. O başından itiba­

anıtı olduğunu da ispatlayabiliriz.” 34

ren inceltilmiş bir tarzda ve “ Marksist”

kitle, gittikçe daha az insandışı bir du­

elbise içinde, işçi sınıfına ve işçi sınıfı bili­

rumda bulabilmiştir kendini.” 35demek­

mine

tedir. Aslında burada tarihsel sürecin

karşı savaşıyordu. Ama aradan

onlarca

yıl

geçmiş

olmasına

Marx, “ Zihnin bütün ilerlem eleri, bugüne değin hep insanlığın kitlesine karşı ilerlemeler olmuş, ama gene de bu

karşın

(ilerleme ve gerileme anlamında) parlak

Laçiner gibiler hala “ sosyalizmin pazarında” mal satabilecek konumlarını kaybetmediler. Bu da ülkemiz düşün ala­ nının (elbette Marksist düşün alanı) bir

bir açıklaması vardır. Bugün birçok bi­ limsel buluşlar bile, özellikle savaş sanayi alanında “ inanlığın kitlesi” aleyhinde geliştirilen zihinsel etkinlikler değil

yanıyla ne kadar kuru ve çorak olduğu­

midir? Bu soruna ilişkin sosyalist düşü­

na işarettir.

nürlerden (ütopik sosyalistler) Fourier

Yine esas konumuz olan kitlenin iler­

ve Owen, “ ilerleme” nin soyut ve yeter­

leme ve gerilemede ki durumuna döne­ cek olursak; Marx’ın “ Kutsal Aile” de Bruna Bauer ve hempalarına karşı

siz olduğunu belirtmişler ve işte bunun içindir ki, bugünkü toplumun gerçek temellerini keskin bir eleştiriden geçir­

mücadelesini hatırlatmadan geçemeye­

mişlerdir. Bunu bilen ve teslim eden

ceğiz. B. Bauer sorunu şu meşhur cümle

Marx, buradan hareketle aslında bugüne

ile özetlemişti;

“ Zihnin

gerçek düş­

de göndermelerde bulunmuştur. Ve o

manını başka bir yerde değil, kitlede ara­

şöyle diyor, “ Bu

mak gerekiyor.”

O

kahrolsun

pratik alanda denk düşen bir şey vardı;

emekçi

Çünkü

onlar zihnin

tarihsel gelişimin o ana değin kendisine

__ 164

kitleler!

halde

komünist eleştiriye


tartışm a___ karşı

kitlenin

kuruculuğunda toplumsal ve merkezi bir

hareketi. Bu hareketin taşıdığı insanca

gerçekleştiği

büyük

öncü role sahip olamayacağı sonucuna

soyluluk hakkında bir fikir edinebilmek

ulaşmaktadır.

için, Fransız ve İngiliz işçilerinin çalışma

biçtiği bu rolden dolayı onun için sosya­

İkincisi

ise,

işçi sınıfına

özen ve azmini, öğrenme susuzluğunu,

lizm sadece gerçekleşmesi

manevi enerjisini ve yorulmak bilmez

olmayan bir ütopyadır. Dolayısıyla Laçi­

gelişme

iç güdüsünü tanımış

olmak

işçi

sınıfı

kitlesinin

bu

büyük

hareketi, Laçiner tarafından oturduğu sıcak odasından bardımana

ner geçmişteki sosyalist ülkeleri de yok sayarak bu ülkelerin hiçbir zaman sosya­

gerekir.” 36 İşte

mümkün

inkar edilerek bom­

tutulmaktadır.

Am a

bu

sadece kendisinin söyleyip kendisinin dinlediği bir nameden öteye geçmiyor.

list olmadığını söyleyerek 37 sosyalizmi de reddetmiştir. Bu konuları diğer yazılarda yeterince işlemiştik.

Burada

üzerinde

kapsamlı

durmayacağız. Ancak Laçiner’in çelişki­

O , çıplak ve temelsiz bir zeminde fikir

lerini ve çıkmazını göstermekle sınırla­ yarak bazı olguları tartışmak gerekir

jimnastiği yapıyor ve zihinsel çalışma ana

kanısındayım. Öncelikle işçi sınıfı neden

toprağından

hem toplumsal hem de politik bir özne­

kopuk

olduğu

için

de

cürümü kadar yer yakabiliyor.

dir? İşçi sınıfı üretim içinde ki konumun­

iyi cevabı

dan dolayı, nesnel olan bu konumundan

Marx veriyor. Marx bu türden şarlatan­ lar için şöyle diyor; “ Akılsızlığı, ruh gevşekliğini, hafifliği, kendinden mem­

dolayı sosyalizm kuruculuğunda stratejik bir önceliğe sahiptir. İşçi sınıfı, yukarda belirttiğimiz gibi zenginlikleri üreten,

nunluk ve yeterlik duygusunu kaynakla­

artı değeri yaratan, ama bu zenginlikler­

rına değin kovalayıp ortadan yok etmek

den yararlanamayan bir sınıftır. Dolayı­

yerine manevi açıdan mahkum etmek ve

sıyla üretim araçlarından yoksun bir sınıf

bunların zihnin ve ilerlemenin karşıtı ol­ duklarını keşfetmiş olmak; işte bu bay­

olarak işçi sınıfı, özel mülkiyet sisteminin altında varlığını sürdüren; hatta bu sis­ tem tarafından yaratılan bir sınıftır. Sömürüyle birlikte emek ve sermaye

Laçiner’e sanıyorum

en

ların komünist düşünürler karşısında ki köklü üstünlüğü de burada imiş!” (aynı yerde)

çelişkisinde işgal ettiği bir konumu söz konusudur.

LA Ç İN ER SO SY A LİZM İ DE R ED D ED İYO R Laçiner’in bu iddialarından iki temel

Daha önce

bu çelişkinin

kapsamını açıkladık. İşçi sınıfı bu nesnel ilişkiler (üretim ilişkisi) içinde ortak aidiyet unsurları olan bir kimlik edinir­ ler. Bunlar ortak sınıf çıkar ve güdü­ leridir. Bu ortak güdüler, onların ortak

sonuç çıkıyor; bunlardan birincisi, işçi

(kolektif)

davranmasını,

sınıfı hiçbir olumlu öğe taşımadığı için,

yeteneği,

hızlı

işçi sınıfının üretim içinde ki bu rolün­

hareket etme, toplum içinde bir güç

den (ki Laçiner’in bu rolde hiçbir olum­

oluş gibi sayısız

lu öğe bulmadığını belirtmiştik) politik

toplumsal iç güdüler sistemidir. Bu ise

bir özne, başka bir deyişle, sosyalizm

bir

sınıf

toplumsallık

örgütlenme

kimliğini

özellikler açığa

ve

ortak

olan

bir

çıkarmıştır.


— yol Gerçekten işçi sınıfı, komünist toplum

öncü

kuruculuğunda, stratejik bir özne oluşu­

sosyalizmin gerçekleşebilir bir toplum

rolünü

yadsımasıyla

olmadığını,

birlikte,

nun altında, bu ve bunun gibi, birtakım

sistemi

olgular ve yetenekler yatar. Bu yetenek­

bunun sadece ütopya olduğunu iddia

başka bir deyişle

ler olmaksızın merkezi bir öncü role

edecek bir düşünce tarzına sahip olma­

soyunması mümkün değildir.

sıdır. O ’nda sosyalizm sadece ütopyalar

Gerçekten Laçiner’e göre, işçi sınıfının

bütünüdür. Çünkü sosyalizmi kuracak

bu tür özellikleri yoktur. Sınıfı yaratıcı

sınıf, işçi sınıfı olmadığına göre (ki ona

bir sınıf olmaktan çıkaran, dolayısıyla .üretim içinde ki konumunu olumlamayan ve insani özelliklerini yitirdiğini söyleyen Laçiner, elbette işçi sınıfının sahip olduğu ortak aidiyet kimliğini de reddedecektir. İşçi sınıfının bu tür özel­ liklere sahip olmadığı düşüncesine ulaş­ ması elbette doğaldır. Postmodernistler, işçi sınıfının nesnel konumu

ile politik kimliği arasındaki

bağlantıyı koparıyorlar. Onlara göre, işçi sınıfının ancak

nesnel politik

çıkarı yoktur. düzeyde

Bunlar

olabilir.

İşçi

sınıfının üretim içindeki konumuyla poli­ tik bir bağ kurmak yanlıştır. Bu düşün­

göre işçi sınıfı bu yeteneği yitirmiştir), Laçiner’e göre henüz başka bir sınıf da tarih

sahnesine

gelmediğine

göre,

sosyalizm henüz gerçekleşmesi mümkün olmayan

bir

ütopya

olarak

kalmaya

mahkumdur. Eski sosyalist toplumların, üretimden aldığı payı artırma eğilimi içinde olduğu için (ifadeler Laçiner’e ait­ tir, bkz. age. s.9) ve işçi sınıfı kapitalist toplumlardan ayrı bir eylemliliğe girişemediği için, sosyalist olmadıklarını belirtiyor. Bu tartışmayı ayrı bir değer­ lendirmeye bırakalım, ancak şu belir­ tilmelidir ki Lenin ve Stalin’in S S C B ’sinde, temel sorun bütün emekçi sınıf­

celer, söylediklerini bir bütün olarak

ların tek tek üretimden aldığı payı artır­ mak değil, tersine bütün emekçi sınıf­

aldığımızda, Laçiner tarafından da kabul

ların G S M H ’den aldığı payı artırmak ve

edilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki,

ülkenin toplumsal

kalkınmasını

sağla­

bütün sınıflar gibi işçi sınıfı da ortak

maktır esas olan. Hatta gidişat bütün

çıkarlar etrafında politik bir duyarlılığa

zorluk ve engellenmelerine karşın, sınıf­ ların varlığını ortadan kaldıracak bir top­ lumsal süreci hazırlamak faaliyetidir. Bu bilinen nedenlerle engellenmiş ve sekte­ ye uğratılmış, sonrasında da karşı dev­

ulaşır. Bu duyarlılığın temelini, kapitalist sistemin ekonomik yasaları ve ona bağlı siyasal, kültürel, hukuksal vs. gibi üst yapı kurumlan belirler. Politika, sınıfların çıkarından bağımsız bir kuru temenniler

rimci Kruşçev hizibi tarafından tümüyle

toplamı değildir. Onu da belirleyen bu

sabote edilmiştir. Bu süreç özel bir ince­

sınıf çıkarlarıdır. Dolayısıyla işçi sınıfının

lemeye

üretim içindeki, nesnel konumu ile poli­ tik kimliği arasında doğrudan kopmaz

kazanımlarım yok saymak, hatta bu toplumları sosyalist toplumlar olarak

bir bağ olduğu unutulmamalıdır. H e r ne

görm em ek

kadar Laçiner unutsa bile.

olduğu kadar, büyük bir ideolojik sap­

İkinci nokta, Laçiner’in, işçi sınıfının sosyalizm kuruculuğunda merkezi bir

__ 166

tabi tutulmadan,

büyük

bir

sosyalizmin

tarihi

yanılgı

mayı da ifade eder. Elbette yeni toplum eski toplumun


tartışm a__ bağrından

çıkarak gelişir ve zorunlu

6 Felsefe İncelemeleri, s. 185

olarak eski toplumun şu veya bu şekilde

7 age. s. 184

damgasını taşır. O nedenle proletarya­ nın önünde ağır ve zor sancılı bir yol

8 age. s. i 92

vardır. Önemli olan proletaryanın bunu başaracak bir güce sahip olup olmadığı­ na ilişkin düşüncelerimizdir. Bu bölümü Marx’in bir sözü ile bitire­ lim; “ Burada karşılaştığımız şey, kendine özgü olan temeller üzerinde gelişmiş olan

bir

Tersine

komünist kapitalist

toplum

değildir.

toplumdan

çıkıp

9 age. s. 8. (abç) 10 age. s.8 (abç) I I Ü cretli Emek ve Sermaye, Karl Marx, Engels’in önsözü, Sol yay. s. 18 12 age. s. 18 13 age. s. 12 14 Seçme Y a p ıtla r 3, Sol yay. s. 196-197 15 Felsefe İncelemeleri, Sol yay. s. 181-182

geldiği biçimiyle bir komünist toplum­

16 age. s.8

dur. Dolayısıyla iktisadi, manevi, ente­ lektüel, bütün bakımlardan bağrından

17 age. s.7

çıktığı eski toplumun damgasını taşıyan bir toplumdur.” 38

hala

Özetle Laçiner’in tezleri kafasında ki kurduğu hayali şato gibidir. Çünkü o,

18 age. s.9 19 age. s.9 20 G otha ve Erfurt Program ları’nın Eleştirisi, Sol yay. s.33 21 Ü cretli Em ek ve Sermaye, Karl Marx,

yaşanan pratikleri kafasında oluşturduğu

Engels’in önsözü, Sol yay. s.24

fikirlere göre açıklıyor ve onlara uydur­ maya çalışıyor. Oysa gerçek, Marx’in da

22 age. s.25-26

belirttiği gibi, fikirlerin oluşumunu maddi pratiğe göre açıklamaktır.”

24 Kutsal Aile ya da Eleştirici Eleştirinin

“ Tarihin, dinin, felsefenin ve öteki teo­ rilerin devindirici gücü, eleştiri değil, devrimdir.” (Marx) Ö m er Laçiner’e ithaf olunur.

8 Şubat 1999

23 age. s.9

Eleştirisi, akt. Lenin, Felsefe Defterleri, Sosyal yay. s. 16-17 25 Felsefe incelemeleri, Sol yay. s.99 26 Lenin, age. s.17 27 Lenin, age. s.17 (Altını çizen M arx’tir.) 28 age. s.7 29 age. s. 18

D İP N O TLA R

30 age. s.17 3 I age. s. 17

1- İşçi Sınıfının Ö ncü Rolü, Toplumsal Araştırm alar Vakfı, Panel Dizisi 1-2, Alan Yayıncılık, s.6

2- age. s.8 3- age. s.7 4- Ü cretli Em ek ve Sermaye, Karl Marx,

Engels’in önsözü, Sol yay. s. 16 5- age. s. 17

32 age. s.9-10 33 age. s.22 34 age. s,23 35 age. s.23 36 age. s.23 37 age. s.9 38 G otha ve Erfurt Program ları’nın Eleştirisi, Sol yay. s.29


M ehm et Yılm azer KAPİTALİZM DEN SO SY A LİZM E G EÇ İŞ Ç A Ğ IN A NE O LD U ?

Çıkıyor!


“Ostar Panizza’ya Adanmış”

Georg Grosz

" ''» V

"2 ! .yü z yıla girerken em peryalizm dünyayayeni bir şekil verm e m ücadelesindedir. Ve tarih sanki tekrar ediyor. Yeni bir yüzyılın başında bu kez Cum huriyet’in alınyazısı yeniden çiziliyor';,vŞİm dilik ortada kanlı bir paylaşım savaşı yo k . A ncak yin e çeşitli eksönler var. Türkiye A BD -İsrail eksenine oturmakla “ rahata" kavuşmadı. Tam tersine öyle bir bölgede bulunuyor ve öyle bir tarihsel dönem den geçiliyor ki, kolay kolay rahatyüzü görmeyecektir. Dünya emperyalist merkezler tarafından yeniden paylaşılırken bu paylaşım henüz bölgesel savaşlar seviyesinde kalmaktadır. Üstelik bu paylaşım, eğer söylenenlere inanacak olursak, hiç de kanlı bir y ü z e sahip değildir. Yeniden paylaşımın parolası "İnsan hakları ve dem okrasi” dir.” Mehmet Yılmazer


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.