Düşünce ve Davranışta Yol Şubat 2005 Sayı 6

Page 1

:

D ü şü n c e ve D avranış B irb irin d en Ayrılmaz Dayanışma Sınıfı Yeniden Yaratabilir miP M. Sinan

Geleceğin Sendikaları M ehm et A kyol

Irak Seçimleri ya da Çekilişin Planı Ayşe Tansever

Bir Shışak Değerlendirmesi 101ar Fikret Kızıltan

Etkinliklerden C elal Beşiktepe

Tayforizmden Postfordizme

wm

S ııi Miolelesinin Sorunları

Tarih ve G iraim iz Mehmet Yılmazer

Sevimsizliği U m ut Aydın-

»S a ra m ı

Şöziim Yolunda mı® M ehm et Yılm azer

Küreselleşme, Göçmen Emeği m Demalrasg Haşan Oğuz

Kamu Çalışanları Mücadelesinde Yeni Bir Dönem M esut M ahm utoğullan

M etin Özuğurlu İzzettin Önder

ISSN 1 3 0 4 -1 8 4 3

M ehm et Türkay


ŞUBAT 2005 SAYI:

Düşünce ve Davranış Birbirinden Ayrılmaz 3 M E H M E T Y IL M A Z E R

Sınıf M ücadelesinin Sorunları: Tarih v e Günüm üz

3 2 M. SİN A N Dayanışma Sınıfı Yeniden Yaratabilir m i?

4 5 UMUT AYDIN Taylorizm den Postfordizm e v e Toplam Kalite Sevim sizliği

67 M EH M ET AKYO L G eleceğ in Sendikaları

81 M EH M ET YILM AZER Kürt Sorunu Çözüm Yolunda m ı?

90 A Y Ş E TAN SEVER Akıntıya Kürek: Irak Seçim leri ya da Çekilişin Planı

12 6 H A ŞA N O Ğ U Z Küreselleşm e, G ö çm e n Em eği v e Demokrasi

177 FİKRET KIZILTAN Bir Kuşak Değerlendirm esi: 90'lar

184 M ESU T M A H M U TO Ğ U LLA RI Kamu Çalışanları M ü cad elesin d e Yeni Bir Dönem E T K İN L İK L E R D E N

193 CELAL BEŞİKTEPE G eleceğim izi O luşturacağım ız Bir Ö rgütlenm eye ihtiyacım ız Var

197 METİN Ö ZUĞURLU Yoksulluk, Sınıf v e Politika

200 İZZETTİN Ö N D ER

Avrupa Birliği İzlem e Raporu Üzerine 203 M EH M ET TÜRKAY Sol, A B 'y e Nasıl Bakmalı?


U yanış Kültür San at iletişim Tanıtım Film Y ayıncılık v e O rg anizasyo n H izm etleri Sanayi v e T icaret Lim ited Şirketi Sah ib i: E d ip Bal Sorum lu Yazıişleri M üdü rü: A laattin Erd oğ an M e n d e re s M ah. A tışalan C ad. N o : 19 Kat: 4 D: 57 Esen ler / İstanbul T e l/F â k s: (0 2 1 2 ) 5 8 4 3 1 0 5 W e b : h ttp ://W w w .yo ld e rg isi.co m E-Posta: d ire n isc ile r@ d ire n is.c o m Yurtdışı Satış Fiyatı A lm anya 2 0 D M İsviçre 15 SF Baskı S e r M atb aası (0 2 1 2 ) 5 65 17 74


______________________________________ _______________________________

Mehmet Yılm azer

SINIF MÜCÂDELESİNİN SORUNLARI: TARİH VE GÜNÜMÜZ GİRİŞ

lizm” kavramları üzerinden yaratılan yanıl­ samalar acı, bir yönüyle değişmeyen ger­

Sosyalizmin yıkılış süreci aynı zamanda

çekler tarafından parçalandı.

tartışm alarıyla birlikte

Dünyada, özellikle 1980’li yılların sonla­

yürüdü. Kapitalist üretim biçimindeki bazı

rından itibaren pek çok şey değişiyordu.

“ post-kapitalizm”

değişimler abartılı yorum larla neredeyse

En kaba bakışla bile görülebilen bu değişi­

“ kapitalizm ötesi” ne kadar vardırıldı. Bilim

min niteliği ve derinliği neydi? Bu soru gü­

ve teknikteki etkileyici gelişmeler, bilgisa­

nümüzün en önemli sorusudur, ancak ce­

yarın yarattığı “ iletişim çağı” olmadık düş­

vabı yüzeydeki anaforlara dayanılarak veri­ lirse yanılgılar kaçınılmazdır. Bu yazıda sı­

lerin kurulmasına neden oldu. İşçi sınıfı iktidarları yıkılırken, aynı za­

nıflar mücadelesi açısından nelerin değişti­

manda kapitalizmde yaşanan bazı yapısal

ğini ve sınıflar savaşı üzerindeki olası etki­

değişimlerle, kapitalist üretim

lerini irdelem eye çalışacağım.

biçiminin

simgesi olan devasa fabrikalar ve buralara

1980 sonrası dünyaya kabaca bakınca

yığılı işçi sınıfı erim eye başlayınca, “ post-

kapitalist anayurtlarda ünlü refah devletle­

kapitalizm” den söz etmek ve “ proletarya­

rinin eridiğini, sosyalizmin yıkılışından son­

ya elveda” demek moda haline geldi.

ra hızla sosyalist partilerin güç yitirdiğini ve

Yeni Dünya Düzeninin hemen hemen

hatta çoğunun buharlaşıp yok olduğunu,

ilk on yılı sonradan havaya uçan düşlerle

bununla kalmayıp güçlü işçi sendikalarının

birlikte yürüdü. Bilgiye bu ölçüde rahat u-

zayıfladığını, işçi hareketinin büyük güç

laşabilme ve tüm yeni teknikleriyle infor-

kaybına uğradığını görm ek mümkündür.

matik çağı, dünyada bir zenginleşme ve de­

M .Thatcher döneminde ünlü maden işçile­

mokratikleşm e yaratacaktı. “ Elveda prole­

ri grevi sanki bir dönem sürüp gelen mü­

tarya” söylemleri ile post-kapitalizm ta­

cadele tarzının sona erdiğinin işaretiydi.

nımlamaları birlikte yürüdü. Yıllar aktıkça

Ö te yandan, Sosyalist sistemin yıkılışıy­

yeni tekniğin büyüsü dağılırken, beklenen­

la bir anda Balkanlar ve Kafkaslar’ı ulus ve

lerin tam tersi gelişmeler yaşanmaya baş­

etnik

landı. Bilgi, yine dev tekellerin elindeydi,

rüzgâr her bölgede kendi rengine bürüne­

kimlikli m ücadeleler kapladı. Bu

dünyadaki kutuplaşma hızla derinleşiyordu

rek dünyanın çeşitli bölgelerinde esti, hızı

ve paylaşım savaşları hızlanıyordu.

yavaşlaşa da hala esmeye devam ediyor.

“ Süper güç” dünyanın son elli yılda o-

Bu olgular üst üste gelince dünün dünyası­

luşturduğu bütün uluslararası kuralları bir

nın en belirgin özelliği olan sınıflar mücade­

kenara iterek kendi keyfi davranışını dün­

lesi sanki tarih olmuşa döndü. Bu yönde o

yaya dayatınca “ değişim” , “ post-kapita­

kadar çok yorum yapıldı ki, sınıflar müca3


_—yol delesi döneminden söz etmek dinozorluk­

önem li değişim ler geçirm iştir. Yaşadığı­

la eş tutuldu.

mız günlerde de yine böyle bir tarihsel

Elbette pek çok değişim yaşandı ve ya­

değişim konağının içinden geçiyoruz. Bu

şanmaya devam ediyor. Bugün vurgulan­

değişim pek çok yönüyle görülüp hisse-

ması gereken bir on beş yıl toz dumanın a-

dilse de henüz egemen bir dönem ola­

rasında görünmez hale gelen sınıflar müca­

rak kendini ortaya koymadığı için, yaşa­

delesinin yavaş yavaş yeni bir tem po ka­

dığımız günlerin tem el özelliği belirsizlik­

zanmaya başlamasıdır. Bunun en keskin i-

tir.

lanı Arjantin olaylarıdır. Neoliberal politi­

Günüm üzden kapitalizmin geçm işine

kaların çöküşünün de ilanı olan Arjan­

baktığımızda başlıca iki ana dönem ya­

tin’deki ayaklanma aslında sözde “ informa-

şandığı hemen görülür. İlki, kapitalizmin

tik çağfnın yarattığı hayallerin de kırılıp

rnanifaktür dönem idir.

H enüz

büyük

dökülmesinin miladıdır. Irkçı beyaz yöne­

kentler oluşm amış, üretim evlerde veya

timden Mandela’nın Kongre Partisi’nin ik­

atölyelerde iş aletleriyle yapılm aktadır.

tidara gelmesiyle kurtulan Güney Afrika,

İkincisi, fabrika dönem i veya sanayi kapi­

yarım milyonu aşkın katılımla tarihinin en

talizm idir. Nüfus hızla kentlere g öçer­

büyük işçi eylemini yaşadı. Kapitalist ana­

ken üretim büyük fabrikalara yığılm ıştır.

yurtlarda ise sosyal refah geriledikçe işçi

İş aletlerinin yerini m akineler almaya

ve çalışanların eylemliliği artıyor. Ancak

başlam ıştır. Bu dönem yakın tarih e ka­

bütün bu gelişmelere rağmen eylem ler ve

dar gelm iştir. Gelişm iş kapitalist ülkeleri

mücadelenin havası “ eski güzel g ü n lerd e­

ölçü alırsak bu dönem 1970’li yılların o r­

ki gibi değil, o seviye ve etkinin çok uzağın­

talarına kadar egemen bir yapı olarak yaşam ıştır. Ö zellikle 1980’li yıllarla b ir­

da. Sınıf mücadelesindeki gerileme ve deği­ şimin başlıca iki nedeni öne çıkartılmalıdır. İlki ve en önemlisi kapitalizmde yaşanan yapısal değişimdir. İkincisi, sınıflar mücade­ lesinin deneylerinden çıkartılan derslerdir. Mücadelenin tarihine ve geleceğine başlıca bu iki açıdan bakmak gerekir.

likte köklü değişim ler yaşanmaya başla­ m ıştır. Bu dönem e pek çok isim verildi. En tutulanı “ inform atik çağı” yakıştırm a­ sıdır. Biz bu yeni dönem e hizm et kapita­ lizmi dönem i diyeceğiz. İm alat sanayin­ deki devasa yığılma çözülm eye başlamış, ağırlık her türden

hizm et sektörüne

kaymaya başlam ıştır. Kapitalizm in ilk iki dönem inde sınıf­

KAPİTALİZMDE SINIFLAR MÜCADELESİ TARİHİNE KISA BAKIŞ

lar m ücadelesi oldukça farklı özellikler taşım ıştır. Günüm üzde de önem li bir değişim sürecinin içinde olduğumuz çok açıktır. Bu gerçeklikten dolayı sınıflar

Sınıflar m ücadelesi kapitalizm le baş­ lamadı, ancak bizim konumuz kapitalizm

rumu ve geleceği ile ilgili tartışm alar

koşullarında sınıf m ücadelesinin geçirdi­

canlılığını koruyor. B ir geçiş dönem i ya­

mücadelesi ve özellikle işçi sınıfının du­

ği süreçlerle sınırlı. Kapitalizm , bir ü re­

şandığı için bu konudaki düşünceler ge­

tim biçim i ve toplum sal yapı olarak o r­

niş bir yelpaze oluşturuyor. Günüm üze

taya çıkışından günümüze kadar oldukça

gelm eden önceki iki ana dönem i irdele-

__

4


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ meliyiz. Tarih günümüze sınırlı ölçüde

me el atanları, derebeylerin yeni gidişe a-

de olsa ışık tutacaktır. Şüphesiz ki, esas

yak uyduranları, kırda “ özgür çiftçiler” a-

çözüm lem eler günümüz pratiğinden çı­

rasından çıtayı atlayabilenler yeni üretim

kacaktır.

sisteminin

egemen sınıfını oluşturmaya

başladı. İşçiler de, konumunu yitiren zana-

MANÜFAKTÜR KAPİTALİZMİNDE SINIF MÜCADELESİ

atkârlardan ve özellikle kırlardan kopan köylülerden

derleniyordu.

Kapitalizmin

bu ilk gelişim döneminde işçi sınıfının oluşması basitçe sadece yeni üretim yerle­ rinde eski köylülerin konumlanmasıyla o-

Bu dönem, M arx’ın Kapital’de belirttiği

luşmamıştır. Tam tersine üretim in yeni ti­

tarihleri tem el alırsak, lö.yüzyılın ortala­

pinin gerektirdiği disipline göre sınıfın şe­

rından buharlı makinelerin üretime girme­ ye başladığı yıllara 1780’lere kadar sür­

killenmesi uzun süren muazzam bir kav­ gayı gerektirm iştir. Kapitalizmin bu ilk ge­

müştür. Hemen hemen iki yüz yılı biraz aş­

lişme sürecinin en tipik özelliği, hemen

kın bir zaman dilimidir.

her Avrupa ülkesinde tarihi değişse de

Bu dönemde kapitalist üretim sadece

uygulaması benzer olan “ serseriliğe karşı

evlerde ve atölyelerde yaygınlaştı. Hatta

yasalar” dır. 16-18. yüzyıllar arasını kapsa­

manifaktür üretim daha çok güçlü lonca­

yan bu “ serseriliğe karşı” mücadele aslın­

ların olmadığı kırsal alanlarda gelişti. 1 Li­

da, eski kökünden kopan nüfus kitlesinin

retim tekniği olarak henüz ortaçağın sevi­

yeni üretim biçimine uydurulma kavgasıy-

yesini aşmayan bu yıllarda değişen üretim

dı. “ İşsiz güçsüzler” “ çalışma evlerinde”

biçimiydi. Dünyadaki büyük değişimler, ö-

toplandı. Bu evler yeni burjuvazinin jşgü-

zellikle Latin Am erika’nın yağmasıyla baş­

cü kaynağını oluşturan alanlar oldu. Hatta

layan yeni zenginlik ve ticaretin artışı üre­

“ öksüz evleri” çocuk işgücünün üretim e

timi lonca sınırları dışına zorladı. Yeni ü-

zorla sokulduğu aracılar olarak iş görü­

retim biçimi, yaygın bir şekilde eve iş da­ ğıtımı ve atölyelerde toplu üretim, bir

yordu. Bu süreç her bakımdan kapitaliz­ min en vahşi dönemidir. Okyanusun öbür

yandan eski lonca üretimini yıkıma iter­

yakasının korkunç yağması, halkların katli­

ken, aynı zamanda da kendi sınırlarını da

amı sürerken, bizzat Avrupa’da da kendi

aşmaya zorlanıyordu. Bu dönemin üretim

insanının yeni üretim biçimine uydurulma­

biçimi olarak en tem el özelliği henüz üre­

sı için en zorba m etotlar hemen hemen i-

tim araçları olarak eski dönemin seviye­

ki yüz yıl gündemde kaldı.

sinde kalması ancak üretim biçimi olarak

Bu dönemdeki sınıflar mücadelesine

köklü bir değişim yaşamasıdır. Kalifiye işçi

baktığımızda oldukça seyrek bir mücadele

(ya da o günkü adıyla zanaatkâr) ve iş a-

tablosu ortaya çıkar. İşçi sınıfının mücade­

letleri üretim in iki tem el unsurudur. Bu

le tarihine baktığımızda ilk kayda geçen ey­

Süreç buhar gücünün üretim e girişine ka­

lemlilik 1345’de İtalya Floransa’da yün ta­

dar sürmüştür. Kapitalistler nasıl dünkü sınıfların için­ den doğduysa işçi sınıfı da değişik bir yol izlememiştir. Tüccarların bazılarının üreti­

rayıcı işçilerin sendikalaşma çabasıdır. Bu girişim ölüme mahkûm edilince işçiler iş­ yerlerini terk ederek tepki göstermiştir. Tarihsel olarak kapitalizmin sınırları içi__________________________________

5

__ _


_ y o i ------------------------------------------ne girildiğinde ilk önemli işçi eylem leri Pa­

ortaya koymaktadır.

ris, Lyon matbaa işçilerinin 1540-4l ’deki

“ 1811—18 i 7 yılları arasındaki asıl Ludd­

grevleridir. Ev işçilerinin ilk yaygın eylemi

culuk üç yöre ve üç meslekle sınırlıydı:

I627’de İngiltere Lancashire’de, 1637’de

W e s t Riding (ve kırpıcılar), güney Lancas-

C olchester’de yaşanmıştır. Ardından silah

hire (ve pamuklu dokumacıları) ve Leices-

manifaktürlerinde I640’da grevler yaşan­

tershire ve Debyshire’in kimi yörelerini

mıştır.

kapsayacak şekilde Nottingham ’da odakla-

Bu dönem işçi hareketinde çok önem­ li bir m oment

şan makineli örücüler.

1789 Temmuz-Ağustos

Bu üç gruptan kırpıcılar ya da kırkıcılar

“ belediye devrim i” ne plebyen kitlenin ey­

kalifiye ve ayrıcalıklı işçilerdi; yünlü kumaş

lem lerle doğrudan katılmasıdır. Çalışan

işçilerinin aristokrasisini oluşturuyorlardı.

yoksul kitlelerin mahalli olarak da olsa ilk

Bu arada dokumacılar ve makineli örücü­

kez bir yönetim deneyidir. A yrıca işçi kit­

ler, zanaata ilişkin gelenekleri eski, statüle­

lelerinin iki ay sonra Versay’da tezgâhlanan

ri gerilemekte olan, dışarı işi yapan kişiler­

karşı devrim e tepki olarak 5-6 Ekim 'de sa­

di. Halkın hayalindeki Luddculara en yakın

raya yürüm eleri ve bu girişimi boşa çıkart­

düşen kırpıcılardı. Makine ile doğrudan ça­

maları sınıfın ilk politik deneylerindendir.

tışma halindeydiler ve hem kendilerinin ve

(Ponom arev s. I 13) Fransız devrimi tüm

hem de işverenlerinin çok iyi bilindiği g'bi

Avrupa’da işçi hareketi üzerinde derin bir

makine kısa sürede onların yerini alacaktı.”

etki yaratmıştır.

2

Kapitalizmin manifaktür döneminde en

Luddculuğun doğuş yerinin bugünkü a-

önemli işçi hareketi makine kırıcıları hare­

dıyla tekstil sanayisinde olması rastlantı de­

ketidir. Bu hareket 1790’larda ortaya çıkı­

ğildir. O günlerin en yaygın üretim alanı ve

şı, 1811-18 i 2’de tepe noktasına tırmanışı

doğal olarak makinelerle ilk tanışan sanayi­

ve 1830larda sona erişiyle kırk yıllık bir

dir. Makineler zanaatkâr ve işçilerin elin­

süreci kaplamıştır. Leicestershirelı bir kal­

den hünerlerini aldıkça bu büyük bir tepki­

fa olan N ed Ludd liderliğinde başladığı için

ye, makine kırıcıları hareketine dönüşmüş­

Luddculuk diye de anılır. (Ponom arev,

tür. Bu hareket, kırk yılı kapsayan dönem­

s. 194) Bütün Luddcu bildiriler “ General

de, makine hangi üretim alanına girdiyse o-

Ludd” imzasını taşımıştır.

rada hemen ortaya çıkmıştır.

Aslında bu hareket zamanlama olarak

Bu hareketle ilgili kabaca düşünülürse

manifaktür döneminden çok sanayi kapita­

başıbozuk bir kırıp dökme hareketi akla ilk

lizmi dönemine girer. Ancak doğuş neden­

gelen olur. Oysa son derece disiplinli, ey­

leri ve karakteri açısından manifaktür dö­

lemleri iyi planlanmış, gizli ve genellikle

nemi kapitalizmini temsil etmektedir. Bu

doğrudan zora dayalı bir harekettir. Ludd­

nedenle işçi sınıfı mücadele tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olan makine kı­

cu birliklere yeminle girilirdi ve bu etkili yemin törenleri o dönemin kültüründe za­

rıcılığını kapitalizmin manifaktür dönemin­

ten önemli bir yere sahipti.

de ele alacağız.

Ayaklanmalarla birlikte gelişen makine

Luddculuğun omurgasını oluşturan ha­

kırıcılığı' daha sonraları iyi planlanmış he­

reketler onun genel tarihsel anlamını da

deflere yönelen, geceleri köyleri dolaşan

__ _

6


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ küçük

hareketli

birliklere

dönüştü.

aynı zamanda doğal feiaketlere yol açtığı

(Thompson, s.666) Bu eylem ler sadece

bir dönemde tarihe bu yönden bir kez da­

makineleri hedef alıp kırıp dökmekten iba­

ha bakmak gerekli hale geliyor.

ret değildi, örneğin ücret düşmesine ve

Örneğin E.J.Hobsbavvm’a göre makine

yeteneksiz acemilerin makinede çalıştırıl­

kırıcılar “ yoksullaşan işçilerin kör öfkesi”

masına karşı eylem ler yapıldı. Ücretin dü­

ve “ Luddcular kendileri teknik gelişim düş­

şük tutulduğu makineler kırıldı, diğerlerine

manlarıdır.” (Ponom arev, s. 196) O ysa ay­

dokunulmadı. (a.y. s. 667)

nı makine kırıcıları tarihsel olarak düşük içinde

ücrete ve korkunçlaşan iş koşullarına kar­

18 1i - 12 yıllarında bir tepe noktasına ulaş­

şı mücadeleyi başlatan öncülerdir. Ünlü

mış sonra gerilemeye başlamıştır. Bunun

“ on saat hareketinin” öncüleri Luddcular-

nedenlerini Thompson şöyle sıralıyor:

dır. O n Saat Yasa Tasarısı I847’de ka­

Luddculuk

kendi

gelişimi

“ 1812 Şubatının ilk haftasında-Orta İn­

nunlaştığında artık Luddcu H areket yo k ­

giltere’deki Luddculuğun bu başlıca safhası

tu, ancak bu hareketi yaratan m akine kı­

sona erdi. Bunun üç nedeni vardı. Birinci­

rıcılarıdır.

si, Luddcular kısmen başarılı olmuşlardı;

Makine kırıcıları karşılarına çıkan dev

çorapçıların çoğu daha iyi ücret ödemeyi

buhar makinelerine savaş açarken sadece

kabul etmiş ve ücretler genel olarak hafta­

teknik gelişim düşmanlığı mı yapmış oldu­

da iki şiline kadar arttırılmıştı. İkincisi, artık

lar?

o sırada bölgede özel polis gücü ve yerel

Bu isyan ilk olarak, işçilerin yetenekle­

bekçi gruplarınca desteklenmiş birkaç bin asker bulunuyordu. Üçüncüsü, makine kır­

rinin elinden alınmasına bir tepkidir. Maki­ ne kırıcıların hemen tümü yetenekli-kaliri-

mayı, cezası idam olan bir suç haline geti­

ye usta ve kalfalardır. İngiltere’deki hare­

ren Yasa Tasarısı şimdi Parlamentonun ö-

kette yün tarayıcılarının öze! bir yeri var­

nüne gelmişti ve Luddculuk yerini aniden

dır. Bu meslek doğrudan dokunan yünün

anayasal ajitasyona bıraktı.” (a.y. s.669) Luddcu hareketin bazı başarıları ve dü­

kalitesini belirlediği için özel bir yere sahip­ ti. Sanayi kapitalizmi ile ortaya çıkan bu sü­

zenin aldığı yeni tedbirler makine kırıcı ha­

reç -makineleşme- aynı zamanda işçinin ni-

reketi bir dönüm noktasına getirdi. Tarih­

teliksizleştirilmesinin de adıdır. İş aletine e-

sel olarak baştan yenilgiye mahkûm bu ha­

gemen olan ve meslek hüneri ile işini belli

reketin işçi sınıfının mücadele tarihindeki

bir “ aşk” ile yapan zanaatkar, manifaktür

yeri ve anlamı nasıl yorumlanabilir? Makine

kapitalizmiyle önce atölyelere yığıldı, son­

ve teknik gelişim el alet ve işine göre “ iler­

ra makineler karşısında tüm hünerini yiti­

leme” demektir. Bu durumda makine kırı­

rerek, onların basit bir uzantısı haline gel­

cılığı tarihe bir “ gericilik” olarak mı geçmiş­

di. Bu niteliksizleştirmeye tepki aslında son

tir? Bu sorunun cevabını bugün yeniden

derece insanidir. Evet, teknik gelişiyordu,

gözden geçirmek yararsız sayılamaz. Bu­

ancak buna karşılık üretici insan kaybeden

gün bırakalım teknik gelişmeyi, genel ola­

bir konuma girdiğini içgüdüsüyle anlamıştı.

rak aydınlanmanın “ ilerlem e” kavramı yar­

İkinci olarak, makine kırıcılığı konum-

gı sandalyesine çoktandır olaylar tarafın­

statü kaybına karşı bir isyandır. Manifaktür

dan oturtulm uştur. Hele sanayileşmenin

dönemin usta ve kalfaları sadece çalışan bir

7


— yol____________________________ işçi değil, aynı zamanda yılların kazandırdı­

leşmesi sonucunu yaratm ıştır. Niteliksizle-

ğı bir statüye sahiptiler. Bu işçiler genellik­

şen emek insanlık dışı koşullarda çalışmaya

le henüz iş zamanının esiri değillerdi. İşleri­

zorlanmıştır. İşin bir yetenek, beceri ol­

ni yapmak için gelir, bitirince giderlerdi.

maktan çıkıp bir aşağılamaya dönüştüğü

Çalışanlar arasında toplumsal bir yere- sta­

makineleşme dönemi kaçınılmaz bir şekil­

tüye sahiptiler. Makineler aynı zamanda

de tepkileri yükseltmiştir.

onların bu konumunu da yerle bir edip, bütün çalışanları “ eşitliyordu” . Bu eşitlen­ me sonuç olarak değersizleştirme tem e­ linde yaşandığı için olumsuz bir eşitlen­ meydi, tüm çalışan kitlesine modern köle­ liğin kapılarını açıyordu. Manifaktür döne­ min işçileri bugünün korkunç tüketim toplumunun insanlara kazandırdığı “ kazan ve tüket” hastalığından çok uzaklardaydılar. Geçim lerini temin ettikten sonra çalışmaz­ lardı. Boş zamanlarına, eğlencelerine düş­ kündüler. İngiltere’de 18. yüzyılın son çey­ reğini kapsayan dönemi işçiler “ neşeli gün­ ler” olarak anarlar. Bu günler işverenlerin “ işçilerin peşinden koştuğu” bir “ altın çağ” dı. (Thompson, s.438) Makineler, işve­ renleri bu henüz iş kölesi haline getirile­ memiş işçilerden kurtarıyor, emeğin yete­ neğini yok ederek onları emek karşısında özgürleştiriyordu. Emeğinin niteliği ile bir konum sahibi olan işçiler ise bu nitelikleri­

Makine kırıcılığı, zanaatkârlıktan mo­ dern işçiliğe sürüklenen çalışan kesimin esasında teknik gelişmeyle ortaya çıkan ve alın yazısı haline gelen emeğin niteliksizleşme-değersizleşme sürecine karşı uzun ve radikal bir direnişidir. Teknik gelişimi bazı bölgelerde çok geçici olarak yavaşlatmak­ tan öteye bir sonuç yaratamamıştır. Soru­ nun makinelerde değil, kapitalist üretim bi­ çiminde olduğunun kavranması uzun bir mücadele gerektirm iştir. Luddculuğun ba­ şıbozukluk olarak kavranması büyük yanıl­ gı olur. Örgütlenm eler son derece disip­ linli ve gerektiğinde çok radikaldir. Ancak hangi ortamda ve nasıl bir düşmana karşı mücadele edildiğinin bilinci henüz kazanıl­ mamıştır. Luddculuk sınıf mücadelesinin bir dönemden diğer döneme geçişini tem ­ sil etmektedir. Bir kopuştur, yeni bir doğu­ şu temsil eder.

ni yitirip, makinelerin kölesi haline geliyor­

Kapitalizmin iki yüz yılı aşkın manifak-

du. Bu “ altın çağın” yitirilmesine isyan et­

tü r dönemindeki sınıflar mücadelesine ba­

mekten başka ne yapılabilirdi?

karsak bugüne de ışık tutabilecek bazı ö-

Üçüncü olarak, çalışma koşul ve saatle­ rini önemli ölçüde kendileri belirleyen ni­

nemii sonuçlar çıkartılabilir. Ö nce bu dönemde gerçek bir sınıf mü­

telikli işçiler, makinelerle bu ayrıcalıklarını

cadelesi henüz yoktur. Ç ok sınırlıdır. G it­

yitirm ekle kalmayıp, çok korkunç yeni ça­

tikçe ev işinin ve atölye işinin yaygınlaşma­

lışma koşullarına zorlanıyorlardı. En beter

sı yaşanmasına ve bu anlamda ücretli işçi

koşullarda 15-18 saat çalışma, makinelerin

şekillenmesine rağmen işçi sınıf mücadele­

üretim e girmesiyle hemen kural haline gel­ di. Ancak kırk yıla yakın bir mücadele ile

min işçilerinin büyük bir bölümü eve iş a-

si henüz doğuş aşamasındadır. Bu döne­

on saat çalışma günü makine silahıyla ku­

larak çalışmaktadır. Böyle bir işçileşmeden

şanmış işverenlere kabul ettirilebildi.

sınıf mücadelesinin çıkmasının çok zor ol­

Makinelerin üretim e girmesinin ilk et­ kisi çalışma koşullarının olağanüstü kötü­

8

duğunu kapitalizmin bu ilk dönemi göster­ miştir.


sınıf mücadelesinin sorunları__ Ö te yandan, atölyelerdeki üretim belli bir yoğunluk kazanmış bir işçi kitlesi yarat­

SANAYİ-FABRİKA KAPİTALİZMİ DÖNEMİ

sa da, bunlar nitelik olarak hala zana­ atkardır. Bu yetenekli işgücü kendisi iş ko­ şullarının kölesi haline gelmedikçe, yani ni­ teliğini yitirip, zorunlu çalışma koşullarının esiri olmadıkça sınıf davranışı ortaya çık­ mamıştır. Zanaatkar bilinci ve psikolojisi atölyeierde toplu çalışılsa da, bir sınıf davra­ nışı yaratmamış, tam tersine bunun kaybe­ dilmesi sınıf mücadelesinin doğuşu için yol­ ları döşemiştir.

Aslında işçi sınıfı mücadelesiyle ilgili söylenen, yazılan ve yaşananlar bu dönem­ le ilgilidir. İnsanlık tarihine damgasını vu­ ran, bildiğimiz veya bir alışkanlıkla algıladı­ ğımız sınıf mücadelesi deneyleri bu döne­ me aittir. 19. yüzyılın başından 1970’lerin sonlarına kadar yüz seksen yılı kapsar. Bu dönem buhar gücünün üretim e girmesiyle açılmış, elektrik ve petrol enerjisinin dev­

Luddizm esas olarak çok dar meslek

reye girmesiyle zirveye çıkmış, 1970’lerin

örgütlenm eleri olarak -dokumacılardan

ortalarında devreye giren yeni üretim tek­

bıçakçılara kadar- ortaya çıkmıştır. Konum

nikleriyle birlikte inişe geçmiştir. Elbette sı­

ve nitelik kaybına karşı mücadele sırasında

nıflar mücadelesinin iniş çıkışlarını sadece

bu dar meslek yapıları çok aşılmamış, hat­

üretim teknikleriyle açıklamak mümkün

ta sıkı korunmuştur. Ancak makineler iş

değildir. Ancak bizim irdelediğimiz, sınıf

niteliğini silip süpürdükçe dar meslek sınır­

mücadelesinin gündelik iniş çıkışları değil,

ları gittikçe anlamsızlaşmış, bunlar arasın­ daki rekabet gücünü yitirm iş ve sınıfın olu­ şumu gelişmeye başlamıştır. Sadece ücret­ li işçilik otom atik olarak sınıf mücadelesi yaratmamıştır. Makine kırıcılığı işçi sınıfının mücadele tarihinde zanaatkârlıktan modern prole­ tarya mücadelesine bir geçişi temsil eder. Manifaktür dönemde ev işi ve atölyelerde yaygınlaşan ücretli emeğin modern prole­ tarya mücadelesine sıçraması için iki yüz yıl gibi uzun ve adeta sessiz bir birikim döne­

kapitalizmin ana dönem lerine göre şekil­ lenmesidir. Sanayi veya fabrika kapitalizmi dönemi­ nin özeliklerini hatırlayarak başlayalım. Bu dönemde artık iş aletlerinin yerini hızla makineler almıştır. Bu süreç özellikle elektrik enerjisinin devreye girmesiyle yeni bir ivme kazanmıştır. Basit makinelerden robotlara geçilmiştir. Makineler geliştikçe emeğin niteliksizleşmesi de hızla artmış, üretim de ki yeri

minin yaşanması gerekmiştir. Luddculuk

detaylı iş bölümüyle basit hareketlerin tek­

bu birikim döneminin kapandığının ve artık yeni tarihsel bir mücadele döneminin açıl­

rarına indirgenmiştir.

dığının ilanı anlamına gelmiştir. Eskinin pek

timdeki yeri niteliksizleşmenin zirvesine

çok alışkanlığını taşısa da yeniye dair filizler

tırmanmıştır.

de barındırmıştır. Ancak sınıflar mücadele­

1910’larda Taylo-

rizm, 1950’lerde Fordizm ile işçinin üre­

Sınıfın konumu manifaktür dönemin­

si tarihine baktığımızda proletaryanın mo­

den çarpıcı bir şekilde farklı özellikler ka­

dern sendikal mücadelesi doğrudan bu

zanmıştır. Kentlere ve fabrikalara yığılma

Luddcu Birliklerin bir devamı olmamıştır.

en tipik özelliktir. K ırlar istikrarlı bir şekil­

Sendikalar daha çok Luddcu Birlikler dışın­

de boşalmış, büyük kentler ve buralarda

da şekillenmiştir.

işçi semtleri şekillenmiştir.

9


— yol — .— _ — _— .— .— — — M odern proletaryanın doğuşu şöyle yıllandırılabilir.

İngiltere'de

1760-1830 yıllarını; 1848, Alm anya’da,

bu

Fransa’da,

doğuş, 1789—

olmaz. Engels’in dediği gibi “ işçi Hareketi’nin çekirdeğini” “ fabrika işçileri” oluştur­ muştur. İşçiler fabrikalara yığıldıkça bura­

1800-1850, A m eri­

dan inatçı ve sürekli bir sınıf hareketi doğ­

ka’da 1780-1860, Rusya’da 1840-1860 Aralığını kapsar. (Ponom arev, s. 123) Kıta

muştur. Sayıları bir dönem “ çok” olan “ ta­

Avrupası’nda bu yıllar sadece burjuva dev-

mücadelesinin doğuş ve şekilleniş tarihin­

rım işçileri” ve “ ev hizmetlilerinin” sınıflar

rim lerine denk düşmez aynı zamanda fab­

de hiç de özel bir yeri yoktur. H ele “ ev

rika üretimine geçiş sürecini kapsar. Ü c­

hizmetinde” çalışanların bu tarihte hiçbir

retli emeğin görünmeye başlamasıyla işçi

özel yeri olmamıştır.

sınıfı mücadelesinin tarih sahnesindeki ye­

İşçi sınıfı mücadelesinin siyasal bir kim­

rini almaya başlaması çok farklı süreçler­

lik kazanmasına kadar geçirdiği başlıca aşa­

dir. İşçi sınıfı mücadelesinin sahneye girişi

malar şöyle özetlenebilir. İlk doğuş: Maki­

esas olarak sanayi kapitalizmiyle birliktedir.

ne kırıcılığı; bu süreçle birlikte, ilk işçi bir­ likleri ve illegal sendikalar dönemi; ardın­

Günümüz sınıf mücadelesi, içinden çı­ kıp geldiği sanayi kapitalizmi döneminden

dan işçi hareketinin bağımsız bir kimlik ka­

oldukça farklı özellikler taşımaktadır. A n­

zanması ve son olarak siyasileşmesidir.

cak buradan kalkarak sınıflar mücadelesi

Ünlü İngiliz publarında iş çıkışı yapılan gö­

tarihinin hatalı yorumlanmasına varmak

rüşmelerden doğan ilk birlikler daha sonra

günümüzdeki çarpıcı değişimleri aydınlat­

sendikalara kadar büyümüştür. İşçi sınıfının

mayacağı gibi, geleceği de karartır.

mücadele tarihinde sendikaların doğuşu­

Günümüzde işçi sınıfı çeşitli yollardan inkâr ediliyor, fakat benzeri hatalı yorum ­

nun özel bir yeri olduğu açıktır. Hemen her ülkede bu doğuş önce kanun dışı-ille-

lar geçmişe de uzatılmaktadır. Engels’in

gal yaşanmış daha sonra hukuki olarak ta­

“ fabrika işçisi, sanayi devriminin ilk çocuğu,

nınmıştır. Demokrasinin ana vatanlarından

başlangıçtan bugüne kadar İşçi Hareke-

İngiltere’de bile sendikalar 1800-1825 ara­

ti’nin çekirdeğini oluşturdu” tespitine kar­

sı bir çeyrek yüzyıl illegal mücadele yürüt­

şı Ayşe Buğra, “ Hikâyenin merkezinde fab­

müştür.

rika yok” diyor. K anıt “ Sanayi D evrim i’ni

Sanayi kapitalizmi dönemindeki işçi sı­

izleyen süreç boyunca, çalışan kesim için­

nıfının mücadelesi yeterince biliniyor. Bazı

de sayısal olarak en önemli grup tarım iş­

önemli sıçrama noktalarını hatırlamakla

çileriydi... Sayısal olarak ikinci önemli grup

yetinelim. İşçi sınıfının ilk kez bağımsız siya­

ev hizmetinde çalışanlardı.” Sonuç: “ Yani

sal bir hareket olarak tarihteki yerini alma­

hikâyenin

sı şüphesiz çok önemli bir basamaktır. Bu

merkezinde fabrika yok” tur.

(Thom pson’a Önsöz, Buğra, s. 22) “ İşçi

dönüm noktalarından birisi Fransa’da 1830

Hareketi” ile “ sayısal işçi” nin çok farklı

Temmuz devriminde işçi sınıfının yer alma­

şeyler olduğunu kavramak için tarihe sınıf­ la r m ü c a d e le s i açısından bakmak gerekir.

sıdır. “ Ü ç harika gün” de Bourbon iktidarı çöktü. Ancak burjuvaziye güvenen işçiler

Sorun ücretli çalışanların sayısını tespit et­

bu “ harika” günlerden somut bir şey kaza­

mekse, bu bir bilgi değeri taşır, ancak kapi­

namadı, burjuvazinin ihanetiyle bağımsız

talizm koşullarında işçi sınıfı mücadelesinin

davranma bilincini kazandılar. Ardından

doğuş ve gelişimi için özel bir değere sahip

Kasım

10

18 3 1’de Lyon’daki grevi ordunun


_____sınıf mücadelesinin sorunları___

bastırması, bin

kentin işçiler tarafından işgali işçi sınıfının

yaygınlaşmasından bir işçi sınıfı hareketine geçmek için eski lonca kabuğu, gelenekleri

burjuvaziden kopuşma adımları oldu. Ben­

ve hatta usta ve kalfaların imtiyazlı konu­

ölü ve yaralı, tepki olarak

zer bir süreç İngiltere’de 1838- 1839 yılla­

munun tasfiye olması gerekmiştir. Mani­

rında gene! oy hakkı ile bağımsız bir çizgi yaratm a çabasında olan C hartist H are­

faktür dönemi kendinden önceki üretim i-

ketin doğup gelişmesiyle yaşandı.

süreçtir, fabrika kapitalizmi ise radikal-fırtı-

Bütün bu gelişmelerin gelip biriktiği

lişki ve alışkanlıklarıyla iç içe yaşanan bir nalı bir kopuştur. Bu kopuş yaşanmadan

nokta I848’de Kom ünist Ligin kurulması­

bir işçi sınıfı hareketi doğamazdı. İki yüz yı­

dır. Sınıf hareketi artık bir program ve he­

lı aşkın süren manifaktür dönemde yaşa­

defe sahiptir. Aradaki yenilgileri elbette u-

nan işçi eylemliliği çok sınırlıdır. N eredey­

nutmadan 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20.

se bu eylemliliklerin tümü bir dönem ve is­

yüzyılın ilk yarısı, işçi sınıfı hareketinde u-

me yoğunlaşmıştır. 1790-1830 dönemini

zun ve büyük bir yükselme dönemini tem ­

kapsayan

sil eder. 1848 Kom ünist Manifesto ile baş­

Böylece bir işçi sınıfı hareketi şekilleniyor­

layan, Paris Komünü ile ilk iktidar deneyi­ ni yaşayan siyasal iktidar hedefi güden işçi

du. Aslında bu yaşanan kendinden sonraki tarihsel dönem için bir doğum sancısıydı.

hareketi 1950’lere gelindiğinde dünyanın

Çünkü yeni işçi sınıfı hareketi aynı zaman­

üçte birinde egemen olan Sosyalist Siste­

da makine kırıcılarıyla da tarihsel bir kopuş

me sahip olmuştu.

yaşamak zorundaydı.

Kıta Avrupa’sını dikkate aldığımızda sı­ nıflar savaşında “ 68 ayaklanmasından son­

2.

makine

kırıcıları hareketidir.

Sınıf Hareketinin doğuşunun diğer

önemli maddi temeli makinelerle emeğin

ra bir durulma egemen olur. İşçi sınıfı mü­

niteliksizleştirilmesidir. İşgücü niteliğini -iş

cadelesinin fabrika'kapitalizmiyle gelişmesi­

yeteneğini- koruduğu sürece işverene kar­

nin başlıca nedenlerine vurgu yaptıktan

şı belli ölçüde bağımsız bir konuma sahip

sonra, “ 68 ayaklanması” sonrası durgun­

olabiliyordu. Bir dönem -ki işçiler bu gün­

laşmasının nedenlerini ve daha sonra da

lere “ neşeli günler” adını vermiştir- mani­

girdiği yeni dönemin özelliklerini çözümle­

faktür patronları böyle işçilerin peşinden

meye çalışalım.

koşuyordu. Hatta işi “ onların ayağına gö­ türdükleri”

İŞÇİ SINIFI HAREKETİNİN FABRİKA KAPİTALİZMİ İLE DOĞUŞU

bile oluyordu.

Bu

dönem

I830’lu yıllarla birlikte kapanmış, peşinden koşulan nitelikli ustalar işsiz kalmış, pazar­ larda satıcılığa başlamıştır. Bu konuyla ilgili pek çok acıklı hikâye anlatılır. Ö te yandan, bu dönemin işçi birlikleri dar meslek grup­

I.

İşçi sınıfının oluşumunda manifaktür larına göre şekillenmişti. Daha da öteye

kapitalizmi ücretli emeğin yaygınlaşmasını

“ bu birlikler birbirlerine karşı konumlandı­

sağlamıştır. A tölyelere toplanan, çoğu eski

lar, bu yüzden iş pazarındaki yükselen re­

lonca usta, çırak ve işçileri bir yanda; öte

kabetle baş edem ediler.”

yanda ise eve iş alarak bütün ailenin işçi ha­

s.22l) “ Usta ve kalfa birlikleri sendikal ha­

(Ponom arev,

line gelmesiyle ücretli işçilik hızla yaygınlaş­

reketin doğuşunda öncü bir rol oynasa da,

maya başlamıştır. Ancak ücretli işçiliğin

buna rağmen daha sonra gelişen sendikal

11


— yol------------------------------------------harekete ayak uyduramadılar.” (a.y. s. 220)

manın hızı ve yoğunluğa İşçi sınıfı hareketi­

Niteliksizleştirifen işgücü, konumunu güç­

nin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

lendirmek için eski kalfa birliklerinden

Sınıflar savaşı üzerine teori kurulmaya

farklı davranmak zorundaydı. İş pazarında

başladığından beri yaşanan ünlü “ kendinde

rekabet kendisi için ölüm demekti, reka­

sınıf’ ve “ kendisi için sınıf’ tartışmasının

bete sokacağı düz -niteliksiz emeğinden

kaynağı sınıfın bu konumlanmasıdır. Sınıfın

başka hiçbir şeyi yoktu. Bu temel gerçek­

bir “ nesne” veya “ şey” olmadığı, bir “ oluş”

lik sanayi kapitalizmi dönemindeki işçi ve

olduğu tartışmalarının kaynağı işçi sınıfın

sendikal hareketinin tem ellerini hazırla­

var oluşu ile mücadelesi arasındaki bağların

mıştır.

nasıl kurulacağı sorunundan kaynaklanır.

3.

İşçi sınıfı hareketinin gelişmesinde

Bu sorunun cevabı ise her döneme göre

bir diğer önemli faktör, işçilerin sanayi ka­

değişir. Bugüne geleceğiz. Burada bir özgül

pitalizmi sürecinde fabrikalara ve belirli o-

yöne dokunmakla yetinelim. Günümüzde

turm a mekânlarına yığılmalarıdır. Manifak-

işçi sınıfının konumlanması çok değiştiği i-

tür dönemde işçiler hem dağınık hem de

çin neredeyse “ kendisi için sınıf’ olarak

çok heterojendiler. İşgücü sadece mesle­

gözden kaybolmuştur. Ancak olaya biraz

ğinden dolayı değil konumundan dolayı da

yakından bakınca “ kendinde sınıf’ olarak

çok çeşitli tabakalara ayrılmıştı. Makineler

da işçi sınıfının oldukça görünmez hale gel­

bir dev düzleyici gibi bu farkları hızla sü­

diğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla

pürm eye başladı. İş, basit kas hareketleri­

bu iki kavramın koşullara göre içi dolar,

ne indirgendikçe meslek farkı azaldı; öte

yoksa zamandan kopuk mutlak kavramlar

yandan iş hüneri yitirildikçe sosyal konum farkları da hızla “ eşitlendi” . İşçilerin bu ko­

değillerdir. Sosyalist literatüre “ kendiliğin­ den hareket” olarak giren olguyu yaratan

şullarda fabrikalara ve belli bölgelere yığıl­

işçi sınıfının sanayi kapitalizmi yıllarındaki

maları onlara zamanla toplu davranma ye­

konumlanışıdır. Sınıfın var oluşu oldukça

teneği kazandırmıştır. Bir yandan benzer

özgül koşullara sahip olduğu için “ kendili­

çalışma ve yaşam koşulları içinde olmak, ö-

ğinden hareket” ortaya çıkabilmiştir. H er

te yandan, hızla irtibat, ilişkilenme imkânı

var oluş otom atik olarak “ kendiliğinden

sınıfın örgütlenm e yeteneğini arttırm ıştır.

hareket” yaratmaz. Bu manifaktür dönem­

Proletaryanın çok hızlı ve neredeyse sade­

de böyleydi, günümüzde de böyledir. A n ­

ce iki bölgeye yığılması, Rus devriminin en

cak sanayi dönemi kapitalizminde işçilerin

temel itici güçlerinden birisidir. Devrim ta­

konumlanması bir kendiliğinden işçi hare­

rihinde başka bir benzeri de yoktur. Sınır­

ketinin doğmasına imkân verm iştir. Ö rn e­

lı olarak da olsa en çok benzeyen Porte­

ğin manifaktür dönemin çok yaygın ev işçi­

kiz’dir. Petersburg ve Moskova’ya dev işçi

liği bu yaygınlığına rağmen kendiliğinden

bloklarına çok kısa sürede yığılan ve inanıl­

bir işçi hareketi yaratmamıştır.

maz kötü iş ve yaşam koşulları içinde olan

Sanayi proletaryası birleşimi ve konum­

Rus proletaryasının bu alın yazısını bir dev­

lanmasıyla aynı zamanda bir topyekûn dav­

rimle değiştirmesi hiç de rastlantı değildir.

ranış yeteneğine sahip olmuştur. Bu özellik

Sanayi kapitalizminin geliştiği tüm ülkeler­

manifaktür dönemde henüz oluşmamıştı,

de fabrikalara ve belli bölgelere yığılma ya­

günümüzde ise çeşitli nedenlerle erozyona

şanmıştır. Ülkenin özgül koşulları ve yığıl­

uğramaktadır. Bu topyekûn davranış yete-

12


sınıf mücadelesinin sorunları__ neğinin mücadele tarihine damgasını vur­

sonuna kadar bir yüz yıl oldukça yüksek

duğu dönem sanayi kapitalizmi yıllarıdır.

bir tempoyla devam etmiştir. Bunun sonu­

kapitalizmi yıllarında işçi hare­

cu kapitalist düzen yıkımın eşiğine gelmiş­

ketini m otive eden olgulardan birisi de

tir. Ancak bu tablo 1950’ler sonrası değiş­

4. Sanayi

burjuva devrim lerinin uğradığı restoras­

meye başlamıştır. Krizler ve savaşlar hala

yonlardır. Feodalizmin “ özgürlük, eşitlik”

yaşanıyor, ancak kapitalist düzeni uçuru­

çığlıkları altında tasfiyesi için atılan her bur­

mun kenarına bir kez daha getirmemesi i-

juva devrim adımı neredeyse bir zembe­

çin yeni tedbirler uygulanmıştır. Günü­

rek işleyişi muntazamlığıyla bir süre sonra

müzde bu tedbirlerin önemli bölümü terk

restorasyonlarla geri tepmiştir. Bu dö­

edilmektedir. Neoliberalizmin ünlü “ dere-

nem lerde işçi hareketi öne çıkmış, hatta

gülasyon” u budur.

kendi siyasal bağımsızlığını böyle yılların

İşçi sınıfının mücadele tarihinde sanayi

deneyinde kazanmıştır. Elbette işçi sınıfını

kapitalizmi dönemi çok özel bir yere sa­

harekete geçiren bu zemberek burjuva

hiptir. Yukarıda saydığımız başlıca beş ne­

düzeni yerleştikçe ortadan kalmıştır. Kıta

denin itici gücüyle yüzyıla yakın bir süre iş­

Avrupa’sında bu zembereğin itim gücüyle

çi sınıfı mücadelesiyle insanlık tarihinin ö-

bazı ülkelerde proletarya devrimlerinin e-

nemli bir dönemine damgasını vurmuştur.

şiğine gelinmiş, ancak sadece Rusya’da

Bu uzun dönem içinde sınıfın yenildiği, ge­

böyle bir devrim başarıya ulaşmıştır.

ri çekildiği, mevzi kaybettiği yıllar olmuş­

İşçi sınıfı hareketini tetikleyen bir di­

tur, ancak bütün bir döneme baktığımızda

ğer önemli etken kapitalizmin krizleridir.

tarihsel kazananlarından dolayı bu yüz yıla

V e savaşlardır. Dönemsel kapitalist üretim

işçi sınıfının yüz yılı denebilir.

5.

krizleri manifaktür dönemde henüz görül­

1950’ler sonrası dünya ölçüsünde sınıf­

mez. Bu krizlerin oluşması için pazarın bel­

lar savaşına baktığımızda, özellikle kapita­

li bir genişlemeye uğramış olması ve geniş­

list merkezlerde refah devletlerinin etki­

leyen yeniden üretimin mal bolluğu yarata­

siyle genel olarak uzlaşma havası egemen

cak ölçüde hızlanmış olması gerekir. Bu da

olmaya başlamıştır. 1970’li yılların ortala­

ancak makinelerle mümkün olmuştur. Ka­

rından itibaren ise genel bir durgunlaşma

pitalizmin periyodik krizleri ancak i 9. yüz­

yaşanır ve ardından hem sosyalist sistemin

yılın ilk çeyreğinden itibaren gözlenmeye

çöküşü ve hem de kapitalizmde yaşanan

başlanır. Krizlerin yapısı konumuz değil,

yapısal değişimlerden dolayı sınıflar sava­

ancak serbest rekabetçi dönemden tekel­

şında açık gerilem eler ve aynı zamanda ö-

ci döneme geçişle birlikte krizlerin yapısın­

nemli yapısal değişiklikler dönemine girilir.

da bazı değişimler olsa da kapitalizmin üre­

Böylece işçi sınıfının yüz yıllık tarihi kaza­

tim krizleri esas olarak yok olmamıştır. En

nımlar dönemi kapanıyordu.

uzun krizsiz süreç -ki bu dönemde de silik iniş çıkışlar yaşanır- II. Dünya Savaşı sonra­ sı yaşanan yirm i yıldır. Krizler hem kapita­ listlere hem de işçi sınıfına öğretirler. Ka­ pitalizmin tarihine baktığımızda krizler ve

1 9 7 0 ’LERDE DURGUNLAŞMANIN NEDENLERİ

bunlarla iç içe olan paylaşım savaşları 19. yüzyılın ortalarından II. Dünya Savaşı’nın

Kıta

Avrupası’nı

dikkate

--------------------------------------------------------

alırsak 13 —


— y o l------------------------------------------1950’ler sonrası şekillenen “ refah devletle­

mıştır. Bu esneme sınıflar savaşı üzerinde

ri” sınıf mücadelesinde uzun bir uzlaşma

paralize edici etki yaratm ıştır. 80’li yılların

döneminin adıdır. Ancak bu refah devletle­

sonlarına doğru ise 50’li yıllarda inşa edilen

ri gökten inmediler. Önceki keskin sınıflar

ve fabrika gibi yaşanan refah toplumları

savaşı döneminin ve hemen kıtanın doğu­

hızlanan bir tem poyla değişim içine girmiş­

sunda kurulan Sosyalist Devletlerin doğru­

lerdir. Bu değişim aynı zamanda sınıflar sa­

dan etkisinin sonucudur. Ancak 1950’ler sonrası ve özellikle 70’ler sonrası Kıta’da

vaşının eski bildik yollarını da erozyona uğ­ ratmaya başlamıştır. Sonuç olarak 68 hare­

sınıflar savaşının hız kaybetmesinin üç ne­

keti düzenin köklerini darbeleme gücüne

denine vurgu yapmak gereklidir.

sahip olmadığı için, tam tersine düzende

İlki, Am erika önderliğinde Avrupa kıta­ sında güçlü komünist partilere karşı -ki

esnem eler yaratarak, soluklanmasına yol açmıştır.

bunların bazıları hükümetlere ortak olacak denli güçlüydüler -yoğun bir saldırı ha­ rekâtının başlatılmasıdır. Bu sadece provo­ kasyon ve o dönem kurulan gladyolarla ya­ pılmadı, aynı zamanda A B D , Avrupa’ya bü­ yük miktarda sermaye akıtarak bir bakıma refah devletlerinin maddi temelinin inşa­ sında rol oynamış oldu. İkincisi, 1968’deki işçi ve öğrenci hare­ ketleri özünde 1950 sonrası tüm toplu­ mun bir fabrika gibi yaşatılmasına bir tep­ kiydi. Düzen bu tepkiden gerekli dersleri çıkartarak bazı esnem elerle bu tepkiyi emip sindirmeyi başarmıştır. Bu dalganın düzen tarafından emilmesinden sonra sı­ nıflar savaşının zemininde farklı kaymalar başlar. A rtık yeni bir dönemin açılışı için birikim başlamıştır. 68 olayları bir dalga olarak kabarıp emildikten sonra, “ toplumsal uzlaşma” daha derinleşmeye başlamıştır. Bu dönem özellikle Avrupa kıtasında sınıf­ lar savaşının etki gücünü yitirdiği ve bu ne­ denle sınıf konusunda yeni teorik tartışm a­ ların patlak verdiği bir dönemdir. Refah devletleri bir maddi rahatlık yaratmış, an­ cak toplumsal yaşamı da fabrikalardaki bant sistemi gibi mekanize etmiştir. Yaşam

Üçüncü neden, sosyalist ülkelerin göz alıcı gelişmesinin duraklamaya uğraması, kireçlenmelerin gizlenemez hale gelişi sos­ yalizmle ilgili umutları inmelendirirken, ay­ nı zamanda bu nedenle sınıflar savaşının bi­ linç m otoru da gücünü yitirm eye başlamış­ tır. Avrupa’da 68 olayları, Fordist üretim biçiminin sadece fabrikada bir olgu olmak­ tan öteye toplumsal yaşam biçimine dö­ nüşmesine bir isyandı. Sosyalist Harekete güçlü, insancı! bir soluk verdi, fakat kendi­ si aynı düzenin esneyen kanallarında eriyip, “ alternatif bir yaşam tarzı” olarak düzenin içine aykırı bir doku gibi yerleşti. Aynı gün­ lerde Avrupa’nın doğusundan Ç ekoslo­ vakya’da da bir isyan sökün etmiştir. “ Prag Baharı” sosyalizme “ güler yüz” kazandır­ ma iddiasıyla ortaya çıkınca dalga hareket­ lerinde olduğu gibi iki hareketin girişim yapması sonucu işçi sınıfı hareketi ideolo­ jik ve pratik olarak önemli kırılmalara uğ­ ramıştır. Bu kırılma o günün dünyasında hemen kendini gösterm ese de derin bir birikimin yolunu açmıştır. Bu üç tem el etken 1970’ler dünyasında hemen pratik olarak bir inmelenme yarat-

olağanüstü dakik ve rutin hale gelmiştir.

masa da sınıflar mücadelesinin geleceğini

Buna karşı biriken tepki dalgası 70’li yıllar­

çok derinden etkileyecek yolları döşemiş­

da emilirken, düzen de esnemeye başla­

ti r.

__ 1 4 ____________________________


sınıf mücadelesinin sorunları__ Sınıflar mücadelesi tarihinde yeni bir

le ilgili öngörülerde bulunabilmek için bu

dönüm noktasına elbette Sosyalist Siste­

yapısal değişimi irdelem ek gerekiyor. Sınıf­

min yıkılışıyla gelinmiştir. Sosyalizmin yıkıl­

lar mücadelesi üzerinde Sosyalizmin yıkılı­

masıyla dünya işçi hareketi pratik olarak

şının etkilerini hiçbir şekilde unutmadan,

bir destek gücünü, ideolojik olarak ise uf­

esas olarak kapitalizmdeki değişim ve mü­

kunu yitirm iştir. İşçi sınıfı hareketindeki bu

cadele üzerindeki etkilerine geçelim.

gerileme önceki devrimci mücadele dö­ nem lerinde yaşananlardan çok farklıdır. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan ve I970’li yıllara kadar gelen mücadele döne­

“İNFORMATİK ÇAĞI” VEYA HİZMET KAPİTALİZMİ

mindeki gerilemeler, nabız atışları gibidir. İçinde bulunulan dönem esas özellikleri ile

Üretim temelinden baktığımızda kapi­

aynı kalmış, ancak sınıflar savaşının muha­

talizm, manifaktür dönemden bugüne ü-

rebeleri kendi özgül koşullarına göre yenil­

çüncü ve yeni bir aşamaya girmektedir.

gi veya zaferle sonuçlanmıştır. Oysa 20.

Konumuz açısından bu yeni aşamadaki de­

yüzyılın son on yılında bir tarihsel dönem

ğişimleri sınıflar savaşına etkileri açısından

değişikliği içine girilmiş, eski paradigmalar

ele alacağız. Serm aye birikim politikası ola­

altüst olmuştur. Bu nedenle, sınıflar müca­

rak neo liberalizm, kar oranlarındaki düş­

delesindeki gerileyişe eski alışkanlıklarla

meyi karşılamak için tekelci sermayenin

yaklaşmak kısır sonuçlar üretebilirdi. Yaşa­

kendi dışındakilere topyekûn bir saldırısı­

nan köklü değişimi bir kavrama çabası ol­

dır. Bu saldırının özellikle çalışanlara yönel­

maksızın ileriye adım atmak mümkün de­

mesi sömürünün mantığı gereğidir. Sosya­

ğildi. Ö te yandan, böylesine bir köklü de­

lizmin yıkılışı bu saldırıyı daha da pervasız-

ğişim içine girilince olguların henüz kendi­

laştırmıştır. 1970’lerden beri bir durgun­

lerini tam anlamıyla ortaya koymamasın­

laşmaya uğrayan sınıflar savaşı, özellikle

dan dolayı pek çok şey bulanık ve belirsiz

1980’li yılların ortalarından itibaren işçi sı­

görünür. Köklü bir geçiş döneminde, öm­

nıf aleyhine gelişmiştir. Son on beş yılda iş­

rünü dolduran olgu ve değerler az çok o r­

çi sınıfının sürekli mevzi kaybettiği bir ger­

tadayken yeni değerler, geleceği kucakla­

çekliktir. Ancak sermayenin bu seferki sal­

yabilecek mücadele anlayış ve araçları he­

dırısı kapitalizmde bir yapısal değişimle bir­

nüz ortada yoktur.

likte gitmektedir. Bu nedenle gelgeç değil

Bu dönem değişikliğinin tek nedeni

köklü etkiler yaratmaktadır.

Sosyalist Sistemin yıkılışı değil, aynı zaman­

Yeni dönemin en belirgin özelliği bilim

da kapitalizmde yaşanan yapısal değişim­

ve tekniğin üretim le ilişkisindeki yeniliktir.

lerdir. Tarihi olarak bu iki olgunun aynı za­

Bilimsel gelişmeler ile üretim arasındaki ol­

man dilimi içinde yaşanmasının rastlantı o-

dukça uzun yoi yeni dönem ile çok kısal-

lup olmadığı üzerine spekülasyon gerekli

mıştır. Aynı zamanda bilimsel ve teknik ye­

değildir. Kapitalizmde yapısal değişim bilin­

niliklerin hızı çok artm ıştır. Bu gelişmeler

diği gibi I9£0’li yılların başlarında hızlan­

bilginin bir meta olarak konumunu köklü

mıştır. Sosyalizmin yıkılışı ile bu değişim

bir şekilde değiştirmiştir. Bilgi üretimi özel

daha güçlü bir ivme ve elbette cesaret ka­

bir üretim alanı haline gelmiştir. Bugünün

zanmıştır. Sınıflar mücadelesinin geleceği i­

dünyası, M arx’ın “ bilim genellikle kapitalis-

15 •—


__ y ol____________________________ te hiçbir şeye mal olmaz, ama bu durum,

sektöründeki işgücünün toplam içindeki

onun bilimi sömürmesine gene de engel

payı Am erika gibi gelişmiş ülkelerde % I8

değildir” (Marx, Kapital, C ilt I, s.400) dedi­

civarına kadar gerilemiştir. Kapitalizmin

ği günlerden çok farklıdır. D ev tekellerin

gelişim tarihinde böyle bir kayma, sanayi

Araştırm a&Geliştirm e konusundaki reka­

kapitalizminin gelişmesiyle tarımdan imalat

betleri bilime ve teknik gelişime adeta de­

sanayine doğru yaşanmıştı. Am erikan tarı­

lice bir hız vermiştir. Bu noktada insanın üretim makineyle ilişkisinde de radikal bir değişim yaşanmak­ tadır. Yakın zamana kadar iş makineleri ge­ nellikle insanın “ kol emeğinin” yerini almış­

mında çalışanların toplam işgücü içindeki yeri son elli yıldır % 3 ’dür. Kırlardan kent­ lere doğru yaşanan göç şimdi fabrikalardan büro-banka-otel binalarına doğru yaşan­ maktadır.

tı. Şimdi alan genişledi, artık “ kafa emeği-

Böylece fabrikalardaki işgücü yoğunlu­

ni” nin de yerini almaya başladı. İnsanlık he­

ğu azalmaktadır. Bu gelişim bir savaş son­

nüz bu sürecin başında, gelişmelerin hızı

rası ordunun büyük ölçüde tasfiye edilme­

baş döndürücü, bu yöndeki gelişmeler

sine benziyor. İlk makineler emeği nitelik-

hangi noktalara kadar derinleşebilir, bu­

sizleştirmişti, şimdi hem bu süreç devam

günden bir öngörüde bulunmak oldukça

ediyor, öte yandan niteliksizleştirilen e-

zor. Yaşananları üretimde her zaman ol­

mek artık doğrudan tasfiye ediliyor. Pek

duğu gibi yeni tekniklerin kullanılması ola­

çok üretim alanında fabrikalardaki işçi bant

rak algılamak hatalı olur. Yeni tekniklerin

başında basit kas hareketleri yapmaktan da

müdahale ettiği iki alan da bugünleri önce­

yoksun hale gelmiş, sadece makinelerin-

kilerden ayırmaya adaydır. Bilgisayarla “ ka­

robotların gözlemcisi haline gelmiştir. Sınıf

fa emeğine” , gen teknolojisi ile insan yapı­

mücadelesinin çekirdeğini ve vurucu gücü­ nü temsil eden imalat sanayi ve maden iş­

sının köklerine müdahale imkânları ortaya çıkmıştır. Geleceğin yeni teknolojilerinden olmaya aday “ nano sanayi” ise bu alanlar­

çileri son yirmi yıldır yaşanan gelişmeler sonucunda, güneş görmüş kar gibi eriyor.

daki müdahale imkânlarını inanılmaz ölçü­

ö te yandan, imalat sanayindeki üretim

lerde arttıran etkiler yaratacaktır. İnsan ve

tarzı bir diğer yönden de değişmiştir. Yeni

makine bugüne kadar birbirinden ayrı iki

teknik gelişmeler sonucu büyük fabrika ü-

nesneydi, önümüzdeki yıllarda birbirine gi­

retimi, merkezde ürün dizaynı ve strateji­

rift hale geleceklerdir. Şimdilik bu uzak ge­

siyle ilgilenen bir çekirdek ve buna bağlı

leceği bir kenara bırakaçak, kapitalizmde

pek çok yan üretim alanına dağılıyor. Bu

son yaşanan yapısal değişimlerin sınıflar

yöntem ilk önce ve çok gelişmiş bir şekil­

mücadelesine etkilerine geri dönelim.

de Japonya’da 1950’ler sonrası uygulanma­ ya başlanmıştı. Maliyeti önemli ölçüde dü­ şüren, ana firmaya büyük esneklik sağla­

SINIFLAR MÜCADELESİNİ DOĞRUDAN ETKİLEYEN YAPISAL DEĞİŞİMLER

yan, işçi ile uğraşmayı yan sanayine bırakan bu uygulama artık kapitalizmin genel üre­ tim tarzı haline gelmiştir. Japonya örneğin­ de üretimin çekirdeğindeki işçi öm ür boyu

I . En önemlisi işgücünün imalat sektö­

iş garantisine sahiptir. Toplam Japon işgü­

ründen hizmet sektörüne kayışıdır, imalat

cünün ancak %30’u bu imtiyaza sahiptir, ja-

__ 16


___ _ sınıf mücadelesinin sorunları__ ponya’nın yaşadığı son uzun ekonomik

alanlarla sınırlıydı. Marx o dönem “ hiz­

kriz öm ür boyu işçi statüsünü önemli öl­

met” sektörünü “ üretici olmayan” alan o-

çüde zedelemesine rağmen ortadan kalk­

larak nitelendirmişti. Örneğin, ticaret ser­

mamıştır. Japonya, bu kriz sırasında Am e­

mayesi artı-değer üretmez, üretilenin do­

rika’nın daha fazla liberal uygulamalar, hat­

laşımını yapar. Bugüne baktığımızda “ hiz­

ta IM F’nin karşısına oturması için yaptığı

m et sektörü” tanımlaması çok karmaşık

baskılara rağmen kendi gelişim tarzını terk

bir yapı içeriyor. Biz sınıflar mücadelesi a-

etmemiştir.

çısından soruna yaklaştığımızdan imalat sa­

D iğer kapitalist m erkezlerde işgücü i-

nayi, ulaşım ve tarım dışındaki tüm kesimi

çinde aynı statü yoktur. Fakat son taşeron-

“ hizmet” sektörü olarak kabul eden bir ta­

laşma süreci denen gelişmeler benzer bir

nımlama yapacağız.

farklılaşmayı yaratmıştır. Ç ekirdekte kad­

Bu sektörün sınıflar mücadelesi açısın­

rolu işçiler, dış halkalara doğru geçici işçi­

dan birkaç önemli özelliği vardır. Ç ok he­

ler yaygın bir statü haline gelmiştir. Bu du­

terojendir. İş alanları ve koşulları çok fark­

rum sınıf içinde yetenekten dolayı değil, ta­

lıdır. Dağınıktır. İşyerleri çok dağınık ve ge­

mamen bu konumlanma farkından dolayı

nellikle orta ve küçük çaptadır. Ayrıca

önemli bir bölünme yaratmıştır.

hem iş niteliği hem de ücret açısından çok 19.

çeşitli ve eşitsizdir. Hizm et sektöründeki

yüzyılın başlarından beri alışık olduğumuz

yığılmaya rağmen bu yığılmada bir yoğun­

Sonuç olarak, kapitalist üretimin

üretim yapısı köklü bir şekilde değişmek­

luk yoktur. Bu durum, sınıfın topyekûn

tedir. Madencilik dâhil imalat sanayi, sade­

davranma yeteneği açısından önemlidir. Bu

ce üretilen m etalar açısından değil, top­

sektörde eski fabrikalara en çok benzeyen

lumsal bir odak noktası olması anlamında

alan sağlık alanı ve hastanelerdir.

bir öneme ve yere sahipti. Bugün daha faz­

Hizm et sektöründe işçi sayısının art­

la meta üretilm ektedir, ancak bu üretimi

masının sınıf mücadelesindeki etkisi olduk­

yapanların artık dünkü kadar toplumsal bir

ça dolaylı yollar izlemektedir.

ağırlığı yoktur. Ağırlık merkezinde kayma yaşanıyor, fakat sadece bir kayma değil, ay­

3.

Sanayi kapitalizmi dönemindeki uzun

mücadelelerle şekillenmiş işgünü yapısı,

nı zamanda ağırlık merkezinde belirgin bir

hizmet kapitalizmi günlerinde hızla değişi­

dağılma ortaya çıkıyor, sosyal yapıda esas

yor. B ir yandan, çalışan kesimlerin bir bö­

değişimi yaratan budur.

lümü bilinçli olarak “ part-time” çalışmayı

Hizm et sektöründe büyüme: Bu eği­

tercih ediyor. Bu kapitalizmin üç yüzyılda

lim özellikle bilgisayar teknolojisinin geliş­

kurduğu iş disiplinine bir tepkidir. Ancak

mesiyle çok hızlı tem po kazanmıştır. Sınıf­

toplam işgücü içinde bu kesim henüz çok

lar mücadelesinin geleceği açısından soru­

küçük bir azınlıktır. Esas büyük kesim zo­

na baktığımızda bu sektörün özellikleri

runlu olarak part-time çalışmaktadır. Ö-

mücadelenin geleceği için büyük zorluklar­

zellikle Am erika’da part-time çalışmak zo­

2.

la yüklüdür. “ Bilgi işçilerinden serviste ça­

runda kalıp geçinem eyenler iki-üç işte bir­

lışan garsona kadar bütün alanlar “ hizmet

den çalışıyorlar.

sektörüne” giriyor. Marx döneminde “ hiz­

Diğer eğilim -ki en güçlüsü budur- iş

m et sektörü” banka, ticaret ve hukuk gibi

saatlerini uzatma çabalarıdır. Bunu Alman

17


— yol tutucu işveren partileri “ 70 saatlik iş hafta­

arttırılan nispi artı-değer sömürüsünün sı­

sı” biçiminde telaffuz bile ettiler. Am erika,

nırlarına gelindiğinin de bir işareti olarak

bu konuda Avrupa’ya sürekli baskı yapı­

algılanmalıdır. Bu süreç, genleriyle oynana­

yor. Son yıllardaki yapılan toplu pazarlık­

rak “ yeni insan” yaratılmadıkça sonsuz bir

larda hemen hemen sonuç hep aynıdır.

derinliğe sahip değildir. Mutlak artı değer

Aynı ücretle daha uzun çalışmaya razı o-

sömürüsünün olduğu gibi, nispi artı değer

lunmaktadır. Çünkü alternatif işsizliktir.

sömürüsünün de, yani belli bir zaman ara­

Üstelik m erkezlerde son yılların işsizlik pa­

lığında iş yoğunluğunun arttırılmasının fizi­

ralarının da çok kısıtlandığı düşünülürse iş­

ki ve teknik sınırları vardır. Nasıl ki, artık

sizlik epey zamandır korkutucu bir tehdit­

olimpiyatlarda atletlerin dereceleri saniye­

tir. Küreselleşmenin en tipik etkilerinden

lerle değil, saliselerle ölçülm eye başlandıy­

birisi yeniden işçiler arasındaki rekabeti

sa, “ yeni bir insan” yaratılmazsa, nispi artı-

kışkırtması olmuştur. Bu hem tek tek ülke

değer sömürüsü de bir sınıra dayanacaktır.

sınırları içinde, hem de uluslararası seviye­

O zaman geriye, çok eski günlere dönmek

de yaşanıyor. Göçm en işçiler bir ülkede

kalıyor. Bunun da anlamı işgününün uzatıl­

her zaman ucuz çalışmaya hazırdır. Dünya­

masıdır. “ Tehdit altında” olmadığına ina­

da son yirm i yıldır artan bir göçmen akını

nan kapitalizm bu konuda pervasızca dav­

bu rekabeti sürekli canlı tutmaktadır. Ö te

ranmaktadır. İşçi sınıfının uzun tarihsel bir

yandan, sermaye işgücünün ucuz olduğu

dönemi kapsayan mücadelesi sonucunda

ülkelere göçerek işgücü için ülkeler arası

şekillenen iş günü, bugün kapitalizmin açık

rekabeti kışkırtmaktadır. Günümüzde iş

bir saldırısı altındadır. Kanunlar haia aynı

günü yeniden fiilen uzamıştır. III. Dünya ül­

kalsa da fiilen m erkezlerde bile işgünü uza­

kelerinin çoğunda zaten hiç kısalmamıştı. Kapitalist m erkezlerde bile bu böyledir. “ 90’ların ortalarında Los Angeles tekstil

tılmıştır.

fabrikalarında köle emeğinin ve aşağı Manhattan’da Victorian tipi işyerlerinin görül­ meye başladığı rapor ediliyor.” 3 Kapitaliz­ min ilk ilkel dönemine mi dönülüyor? Evet, bazı yönlerden böyle! Am erika’da köle ça­ lıştırılan günlere veya 19. yüzyılın ilk çeyre­ ğinde İngiltere’de sanayi kapitalizminin ge­ lişme günlerindeki korkunç çalışma koşul­ larına sanki geri dönülüyor. Bilindiği gibi teknik gelişim nispi artı-değer sömürüsünü yükseltir. Ancak günü­ müzde teknik gelişimle birlikte, çalışma za­ manı uzatılarak, esas olarak kapitalizmin ilk

İş zamanının yapısındaki değişim bir başka yönden de kendini ortaya koyuyor. Düzenli yıl boyunca çalışma da artık yok­ tur. İş olmadığı zaman zorunlu tatil, iş ol­ duğu zamanlarda ise fazla çalışma, ancak bu fazla çalışmaya herhangi bir ücret öden­ memesi veya en fazla bir köşeye daha son­ ra tatil olarak kullanılmak üzere fazla saat olarak yazılmasıdır. Böylece her çalışılan fazla saat için işçiler işverenlerine kredi aç­ mış oluyorlar. Son yirm i yılın bir diğer önemli geliş­ mesi üretkenlik ile ona ödenen karşılık arasındaki bağın kopmasıdır. 1973’d e n b e ri

dönem lerinde kalan mutlak artı-değer sö­

üretkenlik artıyor, ancak ücretler düşme­

mürüsü de yeniden güncelleştiriliyor. Kü­

ye devam ediyor, (a.y. Kuttner, s.94)

resel işgücü rekabetinin bir sonucu olan bu durum, aynı zamanda teknik gelişimle

__ 18

Özellikle

1980’ler sonrası gelişmeler

verim lilikteki artışın ücretlere otom atik o-


____ sınıf mücadelesinin sorunları__ larak yansıyacağı düşüncesinin bir yanılgı

işini koruma refleksi öne çıkmıştır.

olduğunu kanıtladı. Evet, sınıflar mücadele­

Sonuç olarak, yeni teknikle birlikte ve­

sinin mantığı açısından, aynı zaman aralığın­

rimlilik artmasına rağmen üretim yapısında

da daha yoğun emek harcayan işçilerin da­

ve buna bağlı olarak sınıfın yapısındaki de-

ha fazla ücret talep etmesi çok doğaldı.

ğişimlerden-parçalanmadan-dolayı ücret­

Ancak bunun gerçekleşmesi tamamen sı­

lerde bir artış yaşanmıyor. Sınıfın mevzi

nıflar mücadelesindeki güç ilişkilerinin du­

kaybına elbette Sosyalist sistemin yıkılışının

rumuna bağlıdır. O rtada otom atik işleyen

etkilerini

bir mekanizma yoktur. Kapitalist merkez­

1850’leri önemli bir çıkış noktası alırsak,

lerde refah devletleri döneminde yaşanan­

sınıflar mücadelesinde bir yüz yıl işçi sınıfı

ların da geçici bir zaman aralığına ve bir

sürekli mevzi kazanmıştır. Daha sonra bir

güç ilişkisine dayandığı çok açıktır.

durgunlaşma dönem i gelmiş, ardından

de

vurgulam ak

zorundayız.

Verim lilik artmasına rağmen ücretler­

köklü bir gerileme sürecine girilmiştir.

deki düşmenin ilk nedeni üretim yapısında­

Dünya ölçüsündeki bu güç değişimi her ül­

ki değişimdir. Bu kez verim lik artışı aynı

kedeki işçi mücadelesini elbette kaçınılmaz

zamanda işgücünün imalat sanayinden hiz­

bir şekilde etkilemiştir. Üretim sistemin­

met sektörüne kayması ile birlikte gerçek­

deki yapısal değişimlerle, güç dengelerin­

leşiyor. İmalat sektöründe üretim süreci büyük ölçüde robotların işgaline uğrarken, tasarım, programlama alanları, yani ürün yaratımı bölümü gelişmektedir. Bu gerçek­ likten dolayı işgücünün bir bölümünün üc­ reti düşerken diğerininki artıyor veya en azından korunuyor.

deki çöküş, işçi sınıf mücadelesinin her ala­ nına yansımaktadır. O nedenle, sabit işgü­ nü ve haftası, fazla çalışmaya artı ödeme, verim lilik artışını ücretlerde artışın izleme­ si gibi bir dönem kurulmuş dengeler bugün tek tek geçerliliğini yitiriyor. Duvarın yeni çöktüğü sıralarda Volkswagen fabrikaların­ da bir toplu pazarlık sırasında çalışma saa­

Ö te yandan, taşeronlaşma, çekirdek ve

ti ve ücret arasındaki uzun yılların mücade­

çevre işgücü arasında büyük bir konum

lesiyle kurulan doğrusal bağlantı koptuğun­

farkı yaratıyor. Bu parçalanma iki tarafın da

da bunu o dönemin bir fabrika yetkilisi “ Bu

pazarlık gücünü düşüren bir etki yarat­

duvarın yıkılışından daha önemli bir dev­

maktadır. Kitle üretiminden “ yalın üretim e” geçi­ şin işçi sınıfı içinde yarattığı çeşitli yönler­

rim dir” demişti. Şimdi bu sözde “ devrim ” gittikçe derinleşiyor.

4.

Ü retim

biçiminde değişim, For-

deki parçalanma işçi sınıfının pazarlık gücü­

dizm’den grup çalışmasına geçiş. Sanayi ka­

nü düşürmektedir. Ö te yandan, teknik ge­

pitalizmi İngiltere’de doğdu. Ancak Ingilte­

lişimin yarattığı işsizlik ve küreselleşeme i-

re’de blok m otor üretimi sürerken değiş­

le artan işgücünün uluslar arası rekabeti iş­

tirilebilir parçalı m otor ve araç üretimi ilk

çi sınıfının pazarlık gücünü çok geriletmiş­

kez Am erika’da başladığı için, işbölümünün

tir. G eri ülkelerde bir işte çalıyor olmak a-

çok detaylanması ve işgücünün niteliksiz-

çıkça imtiyazlı bir konumu ifade ediyor.

leştirilmesi sürecinin hızlanması, A m eri­

Kapitalist merkezlerde de süreç yavaş ya­

ka’da daha belirgin yaşandı. Üretim biçimi­

vaş bu noktalara geliyor. O nedenle, yeni

nin akar bant sistemiyle karakterize oldu­

toplu pazarlıklarda ücret artırımından çok

ğu dönem I970’li yılların ortasına kadar

------------------------------------------ 19 —


__ y o l____________________________ yoğunlaşarak geldi. İşçinin üretim bandı

şekilde üretim bilgisiyle donanıyordu. Ö te

karşısındaki durumu tam bir esarete dö­

yandan grup çalışmasıyla belli bir sınır için­

nüştü. Üretim eylemi tüm işgünü boyunca

de üretim de bir inisiyatif alanına da sahip

çok sınırlı hareketleri tekrarlam aya dönüş­

oluyordu. Bu süreç 1980’li yıllarda hızlan­

tü. Ancak bir noktadan sonra, bu üretim

dı, yeni üretim biçimi uygulamaları kapita­

biçimine aktif ve pasif direnişler yükselme­

list m erkezlerde yaygınlaştı. Ancak ilk coş­

ye başladı. 19601ı yılların başından itibaren

ku dalgası fazla uzun sürmedi. 2000’li yılla­

bu direnişler arttı. En tipikleri sık hasta ol­

ra yaklaşırken grup çalışması iki yönden de

mak, bantta tempoyu düşürmek, hatta

sönümienmeye başladı. İşveren cephesi a-

doğrudan sabotajlar yaşanmaya başladı.

çısından işçilerin üretim bilgisiyle fazla do­

Tüm yeni kontrol çabalarına rağmen bant

nanması ve grup inisiyatifinin gelişmesi ü-

karşısındaki işçinin verimliliğinde bir yük­

retimdeki egemenlik ilişkileri açısından bir

selme olmadı.

tehlike potansiyeline sahipti, işçiler açısın­

A rtı değer sömürüsü niteliksiz çok ba­

dan, grup çalışması ile işin temposunda bir

sit kas hareketlerine indirgendikten birkaç

azalma yaşanmadığı gibi, hem gruplar arası

kuşak sonra işçi sınıfı içinde bu üretim bi­

hem de grup içi rekabetin artmasıyla iş sü­

çimine yoğun bir direnç oluştu ve sömürü­ yü arttırm anın yollan da böylece tıkanma­

recinde bant sistemini aratan gerilim ler ortaya çıkmaya başladı.

ya başladı. Üretim le işçinin kopuşmasının -

Grup çalışması üretim de bir artışa ne­

ya da ünlü deyimiyle yabancılaşmanın-70’li

den olsa da, kapitalizmin egemenlik siste­

yıllarda tepe noktasına çıkması yeni bir dö­

miyle çelişen yanları hemen ortaya çıktı. İş­

nüşü de kaçınılmaz hale getirdi. İşçinin üre­

çinin üretim bilgisinin artması, aynı zaman­

timle ilişkisini yeniden kurmak gerekiyor­

da yaratıcılık ve inisiyatifinin gelişmesi işye­

du. Kapitalist üretim biçiminin gelişmesiyle

ri yönetim lerinde “ endişelere” yol açtı. Bu

başlayan emeğin niteliksizleştirilmesi daha ilk aşamasında makine kırıcılarıyla ilk bü­

süreçten yeniden Fordizm ’e dönm ek artık mümkün değildir, ancak grup çalışmasının

yük uyarıyı almıştı. Bu süreç derinleştikçe

ilk coşkulu günleri de kapanmıştır. Kapita­

makine kırıcılığı biçiminde değil fakat açık

list mülkiyet ilişkileri içinde bu yeni üretim

direnişlerle, daha çok da pasif sabotajlarla

tarzının gelişmesinin çok çabuk sınırlarına

Fordizm’in sonuna gelindi. Emeğin nitelik-

gelindi. Olayın şimdilik böyle bir rutine gir­

sizleştiriimesi sürecinin yüz elli yıl sonra

mesi yaşananların bir rastlantı olduğu izle­

Fordizm ’in kriziyle son sınırına dayandığı anlaşılıyordu. Böylece üretim e düşüncenin

nimini uyandırabilir. Ancak gerçeklik böyle değildir. Tam tersine makinelerin üretim e

de katılması veya işçinin yaratıcı düşünce­

girmesiyle başlayan emeğin niteliksizleşti­

sinin de artı değer sömürüsü alanına gir­

rilmesi sürecinin kritik bir dönem ece gel­

mesi kaçınılmazlaştı. Bu durum, artı değer

diği açıkça görülmüştür. Bu “ teknik ve in­

sömürüsü tarihinde önemli bir basamaktı.

san” ilişkisinde yeni bir sürecin başladığının

Ü retim le ilişkisi oldukça değişen bir iş­

güçlü bir kanıtıdır. Yaşadığımız günler bu

gücü kitlesi ortaya çıkmaya başladı. Ü reti­

yönde yeni gelişmelere gebedir.

me sadece kas hareketleriyle değil, aynı za­ manda düşüncesiyle de katılan bu işçi kit­

sinin sınıflar mücadelesine önemli etkileri

lesi eski kuşaklara göre çok daha fazla bir

olabilir. İşçi sınıfı içinde üretim bilgisi ile

___ 2 0 ___________________________________

Fordizm’den grup çalışmasına geçilme­


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ donanmış ve kısmen de oisa üretimde ya­

tı iş sözleşmeleriyle pazar dalgalanmalarına

ratıcılığını kullanabilme yeteneği gelişen bir

uyum yapmak için grevlerle yüz yüze gel­

kesimin oluşması sınıfın yeniden nitelik ka­

mek zorunda kalıyorlardı, oysa şimdi bu

zanması anlamına geliyor. Ancak bu nitelik

orta ve küçük işletmelerin sırtına yıkılmış­

kazanımının sınıflar mücadelesine etkisinin

tır. Bu gerçeklikten dolayı “ çevre işçi” ni­

nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek zordur.

telikli de olsa böyle pazar dalgalanmaların­

Bir yanıyla bu sınıfta bir parçalanma anla­

da kapıya konulmaktan kurtulamaz. İşçi sı­

mına geliyor, dolayısıyla bu parçalanma sı­

nıfındaki bu parçalanmalar geçici değildir.

nıfın davranış yeteneğini azaltabilir. Diğer yanıyla bu nitelik kazanımı aynı zamanda iş­ çinin işveren karşısındaki konumunu belli

6.

İşsizlikteki yapısal değişim. Günü­

müzde başlıca üç değişiklikten söz edilebi­ lir. İlki, bilgisayar teknolojisinin yerinden

ölçüde güçlendirdiği için mücadele için ye­

ettiği işgücüne oranla “ informatik çağının”

ni bir güç kaynağı olabilir.

yarattığı istihdam sayısı daha azdır. I900’lü

5.

yıllardaki demiryolu yatırım larının İşçi sınıfında yaşanan parçalanma gü­

veya

nümüz kapitalizminin yarattığı önemli bir

1950’li yıllardaki oto sanayinin ortaya çı­

değişimdir. Sınıfta bir yandan esas büyük

kardığı istihdamla karşılaştırıldığından gü­

kayma imalat sanayinden hizmet sektörü­

nümüzdeki yeni teknoloji yatırım ları çok

ne doğru olurken, öte yandan hizmet sek­

daha sınırlıdır. İki binli yıllar “ yeni ekono­

törünün çeşitliliğinden doğan parçalanma­

miye” yapılan aşırı yatırımların geri teptiği

dan öteye yeni üretim tarzının ortaya çı­

yıllar oldu. Borsaiarda o zamana kadar hep

kardığı her alanda geçerli derin bir parça­

yükselen ünlü N A S D A C indeksi de kesin

lanma yaşanmaktadır. B ir yanda, nitelikli ve

inişe geçti. Kapitalizmin doğumundan beri

niteliksiz işçi parçalanması yaşanıyor. N ite­

taşıdığı bu hastalığında “ inform atik çağı” nın

liksiz işçiler sayıca hızla artıyor. Ö te yan­ dan, üretim biçiminin büyük fabrikalardan

sözde büyük bilgi yığınağına rağmen bir de­ ğişim olmadığı böylece anlaşıldı. Yeni tek­

merkez ve taşeron işletm elere dönüşmesi

noloji ile inanılmaz hesaplar yapılabilirken,

sonucu “ çekirdek” ve “ kıyı işçi” kategorisi

bu alana aşırı sermaye akışının kaçınılmaz

şekilleniyor.4 Bu kategori önceki “ aristok­

yıkılışlar yaratacağının hesabı bir türlü yapı­

rat işçi” sıradan işçi bölünmesinden farklı­

lamadı! “ Yeni ekonom i” nin de yıldızı aşırı

dır. Ç ekirdek işçi bu konumundan dolayı

sermaye yatırımlarının ortaya çıkardığı yı­

otom atik olarak “ zengin” değildir. Birinde

kımlarla söndü. II. Dünya savaşı sonrasının

iş sözleşmesi uzun süreli diğerinde ise gel­

kapitalizm tarihinde bir istisna olduğu ye­

geçtir. Pazar dalgalanmalarına göre hemen

terince açıktır. Daha doğrusu olağanüstü

tepki üretm e zorunluluğunda olan işlet­

koşulların ürünüdür. Savaşın yarattığı mu­

meler, bunu önce taşeron işletmeler ara­

azzam alt yapı yıkımı ve en kaliteli işgücü­

cılığıyla gösterm ektedirler. Bu esnekliğin

nün savaşta yok olması, ardından gelen ye­

ilk mucidi Japon kapitalizmidir, II. Dünya

niden inşa döneminde kaçınılmaz bir şekil­

Savaşı sonrası ekonomi yeniden yapılanır­

de işgücü kıtlığı yarattı. Bugün böyle bir yı­

ken böyle şekillenmiştir, ancak artık küre­

kım ve yeniden inşa yaratamayan kapita­

selleşme ile artan rekabetin dayatması so­

lizm müzmin bir işsizlikle yüz yüzedir.

nucu bütün kapitalist dünyada bir üretim

İkinci önemli neden, tekniğin hızlı geli­

tarzı haline gelmiştir. Büyük işletmeler ka­

şimi üretim araçlarının yenilenme periyo-

21


— y ol------------------------------------------dunu kısalttığı için kar oranları neredeyse

bile eskisi gibi yaşanmıyor. A rtık kentlere

sürekli bir düşme baskısı altındadır. Bu du­

yığılanların büyük bir çoğunluğu işçi sınıfına

rum sermayenin yatırımdan spekülasyona

doğrudan bir katılım anlamına gelmiyor,

kaymasına neden oluyor. Spekülasyonu sa­

türedi işlerde çalışan veya doğrudan işsiz

dece borsa olarak algılamak hatalı olur.

kesimi oluşturuyorlar. Yeni proleterleş­

Yeni bir yatırım anlamına gelmeyen özel­

menin bir diğer özelliği yoksullaşmayla pa­

leştirm eler ve ticaretin bir bölümü de ö-

ralel gidiyor olmasıdır. Esnek çalışma, işten

zünde spekülasyondur. Sonuçta spekülas­

atılma korkusu ve hatta işgününün uzatıl­

yona kaçan sermaye istihdam alanını da­

ması tartışmaları düşünülürse günümüzde

raltmaktadır.

çalışma koşullarında bir kötüleşmenin de

Son olarak, küreselleşme uluslar arası

güçlü bir eğilim olduğu tespiti yapılmalıdır.

işgücü rekabetini de hızlandırdı. Yeni tek­

Sonuç olarak, yoksullaşmanın derinleştiği,

niğin hızla 3. Dünya ülkelerinde uygulan­

çalışma koşullarının kötüleştiği ve geniş iş­

ması büyük bir fazla nüfus yaratmaktadır.

siz kitlesi ile kuşatılmış bir yeni proleter­

Bu durum işgücü rekabetini şiddetlendir­

leşme sürecinden söz etmek mümkündür.

mektedir. Kapitalizmi dünya ölçüsünde bir bütün

İkincisi, işçi sınıfındaki çeşitlenme ve parçalanmadır. Hizm et sektörü çok çeşit­

olarak düşünürsek, işsizlik kapitalist üre­

li, çoğu küçük ve kendine özgü koşulları o-

tim sisteminin mantığı içinde aşılamaz bir

lan işyerleri anlamına geliyor. Bu hetero­

hastalık olarak gittikçe ur gibi büyümekte­

jenlik sınıfta oldukça çeşitli davranış du­

dir. A rtık işsizlik kapitalist m erkezlerde bi­

rumları yaratır. Örneğin gittikçe genişle­

le gelgeç bir olgu olmaktan çıkıyor. Top­

yen turizm sektöründeki çalışanlarla bü­

lumsal yapının sürekli ve bozucu bir parça­

yük eğitim kurumlan ve sağlık sektöründe

sı haline geliyor.

çalışanların duruş ve davranışları oldukça farklıdır. Bu yatay çeşitlenmenin yanında

BAZI SONUÇLAR

gelir ve işyerindeki konum açısından dikey parçalanmalar da vardır. En önemlisi nite­ likli işgücü ile niteliksiz işgücü arasındaki

Sanayi kapitalizminden hizmet kapita­

konum farkıdır. Dünün bant başındaki ni­

lizmine geçişin sınıflar mücadelesi açısın­

teliksiz işçisi üretim tarzı değiştiği için bu­

dan yarattığı bazı önemli sonuçları sıralaya­

gün iş piyasasında hemen hemen hiçbir

lım.

şansa sahip değildir. Sürekli yenilenen iş Birincisi, ücretli emek artıyor. Bu an­

bilgisine uyum yapan işgücünün bir şansı

lamda yeni bir proleterleşm e dalgasından

vardır. Ancak gerek imalat sanayinin bir

söz edilebilir. Ancak bu dalganın sanayi ka­

bölümünde, gerek inşaat ve hizmet sektö­

pitalizminden önemli bir farkı var. O dö­

ründe niteliksiz işgücü vardır ve hatta hiz­

nem kırların kentlere doğru çözülmesi bi­

met sektöründe sayıları artmaktadır. Bu

çiminde yaşanmıştı. Günümüzde proleter­

işçiler, hem örgütlenme ve sınıf bilinci,

leşme imalat sanayinden bir kopuş hizmet

hem de çıkarları için mücadele söz konu­

sektörüne bir yığılma biçiminde yaşanıyor.

su olduğunda davranışları açısından, dünün

Elbette dünyanın geri bölgelerinde hala kırdan kente bir akış yaşanıyor. Ancak bu

bant başındaki işçilerinden karşılaştırılama­

22

yacak ölçüde pasif ve siliktirler.


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ Ö te yandan, yeni üretim tarzının yarat­

Bugün işçi sınıfı daha önce sahip olduğu

tığı, pazara egemen tekelci bir üretim çe­

“ arazi” avantajını önemli ölçüde kaybet­

kirdeği ve ona bağımlı ara mallarını üreten

miştir. Sınıf olarak varlığını korumasına ve

geniş taşeron sanayi biçimindeki “ işbölü­

hatta nicelik olarak bir artış yaşamış olma­

mü” , işçi sınıfın konumunda da büyük bir

sına rağmen, üretimdeki yeni konumlan­

yarılma ortaya çıkardı. Çekirdek işçi veya

masından dolayı topyekûn davranış yete­

sabit kontratlı sürekli işçi ile geçici-taşeron

neğini önemli ölçüde yitirm iştir. En azın­

işçi sınıfsal konum olarak farklı koşullara

dan yakın geleceğe baktığımızda konum­

sahiptirler. Geçici işçi yarın işsiz kalacak­

lanmasında bir değişim ve buradan hare­

mış gibi yaşarken diğeri imtiyazlı bir ko­

ketle yeni bir avantaja sahip olması olasılık

numda belli bir iş güvenliğine sahiptir.

dışıdır. Ö yleyse mücadele bu yeni araziye

Sınıftaki bu parçalanma sınıflar mücade­ lesi açısından önemli değişimlere neden ol­ maktadır. Aslında bu sorunlar şiddetli ola­ rak son on yıldır yaşandığı için henüz sınıf mücadelesi literatüründe yoğun bilinç sevi­ yesine yükselmemiş, henüz biraz çaresizlik biraz da kayıtsızlıkla izlenen bir süreçtir. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, üre­ tim biçimindeki değişimlerle, daha genel

göre şekillenmek ve yetkinleşmek zorun­ dadır. Dördüncüsü, bu gelişmelerin bir man­ tık sonucu olarak sanayi kapitalizmi döne­ minde zirveye çıkan sendika hareketinin erimeye uğramasıdır. Örneğin, kırk yıl önce A B D ’de üç işçiden biri sendikalı iken bu­ gün on işçiden biri sendikalıdır. (Hiatt, s.487) Bütün dünyada sendikal harekette çarpıcı bir erim e yaşanıyor. Eğer sanayi ka­

söylersek, sanayi kapitalizminde hizmet

pitalizmi döneminin yapısal değişimle yeni

kapitalizmine geçişle ortaya çıkan sınıfın

bir döneme girdiği çok açıksa, sendikal ha­

topyekûn davranış yeteneğindeki büyük

reketin de yeni bir dönem girmesi kaçınıl­

zayıflamadır. Sınıflar mücadelesi tarihine

mazdır. Fabrika döneminin çocuğu olan

baktığımızda işçi sınıfının kentlere, büyük

bugünkü sendikacılık, kendini yeni koşulla­

fabrikalara ve belli oturm a mekânlarına yı­

ra göre hazıdayamadığı ölçüde sürekli

ğıldığı dönem öze! bir önem taşır. İşçi sını­

mevzi kaybetmektedir. Toplu pazarlık sis­

fı mücadelesi olarak göze batan, çarpıcı ne

temi ve pazarlık yapılan konular hızla de­

varsa hep bu dönemde yaşanmıştır. Bunda

ğişmektedir. İşçi sınıfı ekonom ik mücadele

işçi sınıfının konumlanma biçiminin büyük

alanında yeni araçlar yaratmak gibi zorlu

bir payı olduğu çok açıktır. Bu durum işçi

bir görevle yüz yüzedir.

sınıfı için dövüşte sanki bir arazi-coğrafya

Sonuncusu, sınıf m ücadelesinin ko­

avantajı gibiydi. Elbette bu parlak mücade­

şullarındaki radikal değişim onun siyasi

le dönemine baktığımızda aynı dönemin

yapılanm alarını da bir kasırga gibi altüst

büyük ekonomik, siyasi krizleri ve payla­

etti. Sınıf hareketi gelecekte çok cılız bir

şım savaşlarını da içerdiği hemen göze ba­

biçim de sadece ekonom ik m ücadele ala­

tar. Böyle bir dönemde sınıfın konumlan­

nıyla sınırlı kalm ayacaksa yeniden siyasi­

ma biçiminin büyük bir önemi olduğu açık­

leşm ek zorundadır. Bu hangi yollardan

tır. Bu süreç aynı zamanda işçi sınıfının

geçecektir? Bu sorunun kestirm e bir ce­

“ kendinde sınıf’ olmaktan “ kendisi için sı­ n ıf’ olmaya çıktığı dönemdir.

vabı yoktur. Eğer kolay bir cevabı olsay­ dı, sınıflar m ücadelesinin yaklaşan süre­

------------------------------------------ 23 ----


_ y o ! ------------------------------------------cinin bütün sorunları da bir anda çö­

yeni mücadele koşulları, geleceği kurarken

zümlenmiş olurdu.

peşimizi bırakmayacak olgulardır. Bunların üzerinden atlanılamaz.

SINIF MÜCADELESİNİN GELECEĞİ

SINIFLAR MÜCADELESİNİN YENİDEN ŞEKİLLENMESİ

Sınıf mücadelesinin koşullarındaki bu köklü değişim, bazıları için “ proletaryaya”

Önümüzde tüm bilinmeyenleri ile du­

ve sınıflar mücadelesine “ elveda” olarak

ran dönemin bir tem el özelliği vardır. N a­

yorumlandı. Sosyalizmin yıkılışıyla etnik ve

sıl işçi sınıfının ilk tarihsel mücadele döne­

dini mücadelelerin köpürmesi, bunun ya­

mi manifaktür dönemden sanayi kapitaliz­

nında kapitalizmde gerçekleşen yapısal de­

mine geçiş yıllarında şekillendiyse, gelece­

ğişimlerin kaba ve yanlış okunması, neden­

ğin yeni mücadele dönemi de içinde bulun­

se kapitalist sınıfın değil ama işçi sınıfın yok

duğumuz geçiş sürecinde şekillenecektir.

olduğu yargılarını üretti.

Sınıflar savaşının yeni bir dönemine hazır­

Sınıfların ve mücadelesinin yok olmadı­

lık olarak güçlerin yeniden konumlandığı,

ğı yeniden kanıtlamayı gerektirm eyecek

donanımlarını yetkinleştirdiği, düşünce ve

kadar açık bir gerçektir. Ancak bir o kadar

gelecek tasarımlarını kritikten geçirdiği bir

açık olan başka bir gerçek ise sınıflar mü­

süreçten yürünüyor. Ancak böyle söyle­

cadelesinin bir tarihsel dönemine “ elveda”

yince konumlanmaların az çok belirginleş­

ettiğimizdir. 19. yüzyılın başlarından 1980’li

tiği gibi bir izlenim ortaya çıkabilir. İşin da­

yılların sonuna kadar gelen tarihsel dönem

ha çok başında olunduğunu kavramak için

tem el özellikleriyle, güç yapısı ve ilişkileriy­

dünyaya ve tek tek ülkelere bakmak yeter-

le köklü bir altüstlüğe uğramıştır. Şüphesiz

lidir. Koşulların yüz elli yılı aşkın bir süre

ki bu tarihsel dönem içinde de büyük iniş-

determ ine ettiği mücadele, yeni bir döne­

çıkışlar yaşanmıştır. Fakat bir tarihsel geli­

me girmeden önce maddi ortamın yaşadı­

şim ufku yönünden bakıldığında bu süreç

ğı büyük değişimlerden dolayı önce kaçınıl­

tüm iniş çıkışlarıyla birlikte sonunda işçi sı­

maz bir şekilde bozulmalara uğruyor. Bu

nıfının mevzi ve iktidar kazandığı bir dö­

sancılı sürecin içinden yeni güçlerin dizilişi

nem oldu. Sosyalizmin yıkılışı ve kapita­

ortaya çıkacaktır. Eski mücadele dersleri

lizmde yaşanan yapısal değişimlerle bu dö­

hep bilinçlerde olsa da, hatta o günler öz­

nem kapandı. O güzel eski günlerle ilgili ne

lense de, geleceğin böyle kaba kıyaslama­

kadar anı anlatsak, o günleri coşkuyla an­

larla öngörülemeyeceği açıktır. Kıyaslama­

sak ve özlesek geri gelmeleri mümkün de­

lar bir düşünce yöntem i olarak kaçınılmaz­

ğildir. En kötüsü o günlerde kazanılan alış­

dır, ancak eskinin kalıpları içinde kalma­

kanlıkları bugünün mücadele koşullarında

mak koşuluyla.

tekrarlayarak bir sonuç almayı ummak

Mücadelenin yeniden şekillenmesi do­

mücadelenin geleceği açısından büyük bir

ğal olarak üç ana kaynaktan beslenecektir.

yanılgı olur.

Genel olarak sınıflar mücadelesinin dersle­

Arkamızda onurlu bir tarih önümüzde

ri; özel olarak Sosyalizmle yaşanan iktidar

ise oldukça değişen ve değişmekte olan

deneyi ve kapitalizmdeki yapısal değişim-

__ 24


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ ler, sınıflar mücadelesinin geleceğini şekil­

müz dünyasında soruyu şöyle sorm ak bile

lendirecek temel nirengi noktalarıdır.

artık mümkündür: sınıflar kopuşması yeni­

jşçi sınıfı 21. yüzyıla, 19. yüzyıla girdiğin­

den gerçekleşecek midir? Sadece bir de­

den çok farklı koşullarda girdi. Büyük bir

m okrat olarak değil, Marxist anlamda sınıf­

meydan savaşını kaybetmiş olarak, ideolo­

lar mücadelesinin anlamı, bu kopuşmayı

jisi sert darbeler almış, örgütlenm eleri da­

yaratmak için mücadeledir. Yeni döneme

ğıldığı için siyasal bağımsızlığını yitirmiş ve

bakarken düşünce ve davranışların odak­

ekonomik-sosyal kazanımlarından bir bö­

lanması gereken nokta budur.

lümünü sürekli kaybetmeye başladığı ko­

Tarihte işçi sınıfının bağımsız bir siyasal

şullarda yeni bir yüzyıla giriş yapmıştır. Sı­

harekete yükselmesi ancak bazı koşullarla

nıflar mücadelesi tarihine baktığımızda K o ­

birlikte gerçekleşmiştir. Sınıf “ adım adım”

münist Manifesto önemli bir dönüm nok­

mücadele ile örneğin “ on saat işgünü” pa­

tasıdır. Bilindiği gibi sınıflar ve onların mü­

rolası ile başlayarak doğru bir çizgi üzerin­

cadelesini ilk kez Marx bulmamıştır. Libe­

de yükselir gibi bir kopuşma yaşamamıştır.

ral burjuva ideologları da sınıflar mücade­

Burjuva devrim leri sonrası yaşanan resto­

lesini kabul etmiştir. Sendikal mücadelenin

rasyonlar, yani burjuvazinin derebeylikle

başlarda illegal yürümesi, daha sonra he­

uzlaşma çabaları, kapitalizmin devrevi kriz­

men her ülkede burjuva iktidarlar tarafın­

leri ve savaşlar işçi sınıfının bağımsız bir sı­

dan tanınması bu gerçekten dolayıdır. Bu

nıf olarak şekillenmesinin yollarını döşe-

seviyede bir sınıflar mücadelesine egemen­

miştir. Ancak bütün bunlar gündelik talep­

lerin itirazı yoktur. M arx’ın iddiası bu nok­

lerin dile getirilmesiyle olağanüstü bir iç i-

tadan sonra başlıyordu. İşçi sınıfının iktida­

çelikle yaşanmıştır. Gündelik taleplerin ö-

rı hedeflemesinin, o günlerin ünlü deyimiy­

ne sürülmesi öyle başka koşullarla yan ya­

le “ proletarya diktatörlüğü” nün kaçınıl­

na gelmiştir ki, sınıfın tarihsel kopuşması i-

mazlığını vurguluyordu. O laylar bu öngö­

çin büyük çatlağı yaratmıştır. Yine de 19.

rüyü kendi üslup ve sınırları içinde doğru­

yüzyılda işçi sınıfının bağımsız bir siyasal

ladı. Ancak ardından gelen yıkılış, “ yoksa

kimlik kazanmasında restorasyonların özel

her şey baştan beri yanlış mıydı?” sorusu­

bir yeri vardır. Burjuva devrim lerinin bu

nu doğal olarak kafalara getirdi. Bu büyük

tarz geri püskürtülmesi işçi sınıfı içinde

savruluşun bir sonucu olarak bugün pek

devrim lere varan birikim oluşturmuş ve

çok siyasal hareket artık iktidarı hedefle­

kopuşları yaratm ıştır. Bir kez işçi sınıfı ikti­

miyor. Bu anlamda “ tarihin sonu” tezini

darı kurulduktan sonra ise, hemen her ö-

doğrulamış oluyorlar. “ Son” iktidar: Burju­

nemli işçi ve halk hareketi sınıfın iktidar

va iktidarıdır. A rtık en fazla bu iktidar çer­

mücadelesinde bir basamak olarak algılan­

çevesinde evrim leşm eler yaşanabilir. Dün­

mıştır. Dolayısıyla tarihi sınıfsal kopuşma

yaya bu pencereden bakanlar için sınıflar

bir kez gerçekleştiğinde maddi mücadele

mücadelesinin artık bir önemi kalmamıştır.

ortamının temel özellikleri değişmedikçe,

Sınıflar mücadelesinin yeni dönemine teorik ve pratik olarak hazırlık yapanlar i-

her olay bu kopuşmayı derinleştirici rol oynayabilir.

çin ise en önemli sorun şudur. İşçi sınıfının,

Ancak tersi de doğrudur. Sosyalist ikti­

burjuvaziden ve düzenden kopuşması ye­

darların çekim gücünün azalması ve özel­

niden nasıl gerçekleşecektir? Hatta günü­

likle Avrupa’da yaşanan refah devletleri sü-

25 ----


_ y o l ------------------------------------------reci sınıflar kopuşmasını önce yumuşatmış,

na yığılmış her an kendiliğinden harekete

sosyalizmin yıkılışıyla bu tarihsel kazanç tü­

geçebilen bir sınıf vardı. “ Kendiliğinden ha­

müyle yitirilm iştir. İşçi sınıfı uzun uzlaşma

reketler” kavramı da mücadeleye bu dö­

yıllarıyla kapitalist düzen içine gerilemiş,

nemlerde girdi. Makine kırıcılığıyla başla­

Sosyalizmin çöküşüyle ise gelecek ufkunu

yan bu hareketler daha sonraları belli bir

kaybetmiştir. Yeni bir kopuşma sürecinin

bilinç ve örgütlülük kazandılar. Sınıfın

çok sancılı olacağı yeterince açıktır.

“ kendiliğinden”

Mücadelenin yeni dönemine damgasını

devrim ciliği-sosyalistliği

değil- yine bu dönemin kavramıdır. O gün­

vuracak sınıfsal kopuşmaların nasıl yaşana­

lerden 1960’ların “ tarihsel uzlaşma” yılları­

cağını zamanlama olarak bugünden kestir­

na gelince ise bütün bu kavramlar sorgu­

meye kalkışmak rüyaya yatmaktan başka

lanmak zorunda kalındı. Sınıfın büyük göv­

bir anlam taşımaz. Basit analojilerle ise bir

desiyle sadece var olması sınıflar mücade­

noktadan öteye gidilemez. Ancak buna rağmen söylenebilecek bazı şeyler vardır. Sınıflar mücadelesi bugün ideolojik ola­ rak örselenmiş ve siyasi olarak ufuk kaybı­ na uğramış olduğu için gündelik, yani gerek ekonom ik ve gerekse düzen içi siyasal ba­ zı talepler için mücadele hemen hemen iş­ çi sınıfının tüm ufkunu kaplamıştır. Günde­ lik mücadeleden sınıfsal kopuşmaya bir yol var mı? Gündelik mücadeleden hareketle yeni döneme ilişkin bazı tespitler yapalım. I . Bugün işçi sınıfının topyekûn davra­

lesi için hiçbir rol ve anlam ifade etm eye­ biliyordu. Onun için sınıf ancak mücadele içinde bir “ oluş” du. Statik, durgun bir “ nesne” değil, hareketli bir oluştu. 1960’lı yıllar Avrupa’sında işçi sınıfı ile (onun nes­ nesi ile) bilinç ve ideolojisi kopuşunca, ara­ ya “ tarihsel uzlaşma” duvarı girince bu tar­ tışmalar patlak verdi. Sınıflar savaşının 19. yüzyıl koşullarında şekillenmiş kavramları­ nın, koşulların ilk köklü değişim işareti ver­ diği I960’lı yıllarda sorgulanması rastlantı değildir. Bugün sınıflar mücadelesine yaklaşır­ ken 19. yüzyıldaki sanayi kapitalizminin ko­

nış yeteneğini önceki dönemdeki gibi var­

şullarında var olan “ kendinde sınıf’ı aynı

saymak önemli bir stratejik veri hatası o-

güç ve yoğunlukla göremeyeceğimizin bi­

lur. Sınıftaki sektör kayması ve parçalan­

lincinde olmalıyız. O dak kayması ve parça­

ma, ancak sadece bu değil, aynı zamanda

lanma, “ kendinde sınıf’ın bırakalım hare­

Sosyalizmin yıkılmasıyla hedefin silikleşme­

ketini, duruşunu -var oluşunu bile önemli

si sınıfın kolektif davranış yeteneğini ö-

ölçüde zayıflattı. Bu anlamda, sık sık yapıl­

nemli ölçüde darbelemiştir. Bunun yeni­

dığı gibi, zorlanırsa “ kendinde sınıf’ın var

den inşası mümkün müdür? Eski biçimiyle

olmadığı iddia edilebilir. Fakat bu gerçeğin

değil, ancak yeni yollar bulunarak kolektif

sadece çarpık bir görüntüsünü yansıtmak­

davranışı farklı bir seviyede yeniden inşa

tan öteye bir anlam taşımaz.

etmek mümkündür. Sınıflar mücadelesi teorisinde büyük

Gerçeklikten kopuk sırf kavramlar de­ nizinde boğuşmak yerine, sorulması gere­

yer tutan “ kendinde sınıf’ ve “ kendisi için

ken şudur: “ İşçi sınıfının topyekûn davranış

sınıf’ kavramlarını yaratan aslında 19. yüz­

yeteneğindeki zayıflama onarılabilir mi?”

yıl sınıflar mücadelesinin koşullarıdır. Bü­

Klasik kavramlarla sorarsak: İşçi sınıfı yeni­

yük fabrikalara ve belli oturm a mekânları­

den “ kendisi için sınıf’ konumuna yüksele-

___ 26


sınıf mücadelesinin sorunları__ bilir mi? Önümüzdeki dönemde yeniden

davranmayacaktır. Bu yersiz ve zorlama

büyük fabrika günlerine dönüleceğine dair

bir hayal olur. Sınıfın dağınık parçalarının

hiçbir ipucu yoktur. Dolayısıyla bu zayıfla-,

kolektif davranışı günümüz kapitalizminin

mayı eski yollardan gidermenin şansı da

ancak derin krizlerinde mümkün olabilir.

yoktur.

Elbette böyle bir momenti değerlendirebi­

İlk yapılması gereken tespit eskinin bu

lecek bir kurmay öngörüsü ve örgütlen­

anlamda tekrarının mümkün olmadığıdır.

mesi daha önceden yaratılmışsa. Yoksa gü­

Eski beklenti ve alışkanlıklara takılı kalmak

nümüzde kendiliğinden hareketlerin rolü

yeni mücadele yollarını yaratmanın önünü

çok sınırlıdır. Hazırlıksız beklentiler düş kı­

tıkar. İmalat ve maden sektörü işçi sınıfının

rıklıklarıyla sonuçlanmaya mahkûmdur.

mücadele tarihinde özel bir yere sahip ol­

2.

İşçi sınıfının gündelik mücadelesinde

du. Ancak bu sektörler sürekli kan kaybe­

yeniden en canlı konular, ücret, iş zamanı

diyor, öte yandan dağınık, heterojen hiz­

ve iş koşullarıdır. Tüm dünyada 80’li yılla­

m et sektörü büyüyor.

rın başlarından beri verim lik artmasına

Sınıf hareketinin yeniden inşasında onun kapitalizmin en küçük sallantılarından bile etkilenen kesimleri, “ çekirdek” dışı kesimler, ilk hedef alınmalıdır. Bu kesimle­ rin dağınıklığı mücadelenin örgütlenmesin­ de büyük zorluktur, ancak öfke buralarda birikiyor. Dünyada, eve iş alan kesimlerin bile örgütlenmesine ait örnekler var. N e sendikal ne politik anlamda eski güzel ve bir anlamda “ kolay” günler artık olmadığı­ na göre, örgütlenmede yakın hedef olarak, sınıfın düzenle en çok gerilimi halkalarında mevzi tutm ak kaçınılmazdır. Sanayi kapitalizmi döneminde oluşan işçi hareketinin çerçevesi yeni süreçte aşıl­ malıdır: işsiz örgütlenm eleri yaratılmalıdır.

rağmen ücretler düşmekte ve ayrıca çalış­ ma zamanı da yavaş yavaş yeniden uza­ maktadır. Bugün toplu pazarlıkların hemen her konusunda işverenlerin elindeki en büyük tehdit işsizler ordusudur. Üstelik bu ordunun artık şu ya da bu ülkenin sınırları içinde olması da gittikçe önemini kaybedi­ yor. Neoliberalist politikalarla sermayenin hareketi çok kolaylaştığı için eskiye oranla daha rahat bir şekilde yer değiştirebiliyor. Oysa işgücü için hala sınırlar vardır. İşçi sı­ nıfının mücadele tarihinde bugüne dek hiç­ bir zaman kurulmamış bir ittifak, çalışan­ larla işsizlerin ve gelgeç türedi işlerde çalı­ şanların ittifakı artık yaratılm ak zorunda­ dır. İşçi sınıfı partilerinin ve sendikaların güç yitirdiği, bencilliğin zirvelere tırm andı­

Arjantin deneyi bunu bütün dünyaya ilan

ğı günümüzde bunun çok zor olduğu açık­

etti. İşsizler radikal eylem leri ile “ iş ya da

tır. Ancak kapitalizmin son yirm i yıldır sını­

yiyecek” parolasıyla önemli mevziler elde

fı nasıl kuşattığı iyi görülürse karşı mücade­

ettiler. A yrıca yol işgalleriyle “ rahatı yerin­

le taktiklerini yaratmak, bu anlamda zoru

de” “ çekirdek” teki işçileri de yangının sı­

başarmaktan başka bir yol yoktur, imalat

caklığıyla uyarmış oldular.

sanayinden sürülen, dolayısıyla yoğunluğu

Ö te yandan, örgütlenmenin ilk adımı i-

kırılan işçi sınıfının böylece davranış yete­

çinde olmasa da sınıfın tüm parçaları için

neği azalmaktadır; öte yandan, çekirdek ve

farklı taktik ve örgütlenme biçimleri geliş­

geçici işçiler arasındaki gerilim sınıfın dav­

tirerek farklı renklerde bir örgütlenme ağı

ranış yeteneğini sınırlam aktadır, ancak

yaratılmalıdır. Bu ağ her an kolektif olarak

bunların dışında bir de geniş işsizler halka-

27


— yol -- ---------------------------------------sı vardır ve bu haika sınıfın davranış yete­

retim le yaratıcı bir ilişki grup çalışmasını

neğini neredeyse felç etm ektedir. Bu ku­

önceki süreçten ayıran en önemli özellik­

şatma kırılmadan sınıf mücadelesi soluk a-

tir. Ö te yandan, üretimdeki egemenlik ve

lamaz.

mülkiyet ilişkisi değişmediği ölçüde grup

Günümüz sınıf mücadelesi deneylerine

çalışmasının kat edeceği yol sınırlıdır. Buna

baktığımızda özellikle Arjantin örneğinden

rağmen bu yeni olgu gözden kaçırılmama­

hareketle konuşursak, eski fabrika tipi mü­

lıdır.

cadele geleneğine alışmış sendikalar yeni

Sınıf içinde, üretim le ilişkisi önceki dö­

oluşumlar yaratamadılar. Bütün yaratıcılık

nemden oldukça farklı yeni bir tabaka olu­

bu sendikalardan bağımsız olarak doğdu ve

şuyor. Üretim bilgisiyle daha fazla teçhizat-

gelişti. Tıpkı, 19. yüzyılın başlarındaki sen­

lanan sınıfın bu kesimi, kaçınılmaz bir şekil­

dikal hareketin eski dar meslek birlikleri­

de üretim tekniği ve tarzıyla da ilgili hale

nin içinden değil, onlara rağmen doğması

geliyor. Sınıfın bu kesimi, işverenle sadece

gibi, geleceğin mücadele ve örgüt biçimle­

“ ücret ve sosyal haklan” konuşmayacak,

rini de büyük olasılıkla sadece mevcut sen­

aynı zamanda üretim tarzındaki değişimle­

dikal ve parti yapılarının dönüşümünden

ri de konuşacaktır. H er yeni teknik ve ona

beklemek hata olur. Yeni doğuşlar kaçınıl­

göre şekillenen üretim tarzı veya teknik

mazdır.

değişmese de yeni bir üretim örgütlenm e­

3.

Sınıfın parçalanmasında, özellikle bir

si, verimliliği arttırıp nispi artı değer sömü­

parçayı farklı ele almak gerekiyor. Bu da ü-

rüsünü yükselttiğine göre, grup çalışmasın­

retim e kafa emeğini de veren grup çalış­

daki işçiler işverenlerine kendilerini nasıl

ması içinde olan işçilerdir. Fordizm’in tı­

daha iyi sömüreceği hakkında akıl vermiş

kanmasının yarattığı bu olgu gelgeç ve rast­

olmayacaklar mı? Evet! Ancak bir başka ol­

lantı değildir. Makinelerin nitelikli insan e-

gu daha yaşanacaktır. Üretim in örgütlen­

meğine karşı savaşı emeğin niteliksizleşti-

mesinde grup çalışanlarının inisiyatifi ve bil­

rilmesi yönünde derinleşebileceği en dip noktalara kadar varmıştır. Bir kırılma nok­

gisi de artacaktır. Bu, emeğin yeniden nite­

tası kaçınılmazdı. İnsanın üretim ve tüke­

mesleklere geri dönüş olarak değil, üreti­

tim le ilişkisi kapitalizmle başlamadığı gibi,

min bir süreç içinde örgütlenmesinde nite­

kapitalizmin çizdiği çerçeveye de mahkûm

lik kazanmak anlamındadır. Bugün emeğin

değildir. Makineler üretim e yeni girerken

yeniden nitelik kazanması, dar meslek uz­

lik kazanması demektir. Elbette eski dar

nitelikli işçi bugünün tüketim toplumunun

manlaşması anlamına gelmiyor. Yaygın ni­

şekillendirdiği işçiden çok farklıydı. Sürekli

teliksiz em ek yanında, daima böyle nitelik­

iç gerilimi yükselen bir çalışma temposu ve

li emek hep var oldu. Bugünün koşullarını

öte yandan hastalık ölçüsünde tüketim

bütünüyle dikkate aldığımızda emeğin nite­

müptelası olmak, bu insan yapısı son yüz

lik kazanması, karmaşık, yüksek teknikli ü-

elli yılda kapitalizmin yarattığı bir olgudur. Ancak bu yapı bazı darbeler almaya başla­

retim sürecinin örgütlenmesinde bilinçli yer alabilmek anlamına gelir. Bu gelişme sı­

mıştır. Henüz çok sınırlı olsa da hastalıklı

nıfın niteliğinde önemli bir değişme de­

çalışma ve tüketm eye tepkiler şekilleniyor.

mektir. Makinelerin ilk saldırısından beri

G rup çalışması bir yanıyla Fordizm’in gelip

nitelikli emek aleyhine derinleşen süreç,

tıkandığı noktadan sonrasını anlatıyor. Li­

hem sınıfın katı pasif direnci hem de yeni

___ 28


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ tekniklerin

devreye girm esiyle tersine

bir kopuşmadan çok sınıf niteliğini yitirm e

dönmeye başlamıştır. Emeğin yeniden ni­

anlamında bir yozlaşma yaşanabilir. Ancak

telik kazanması kaçınılmaz bir şekilde kapi­

bir kopuşmanın birikimleri de yine bu ka­

talist üretim ilişkileriyle çelişkiye girecek­

nallarda oluşacaktır. Yine kaçınılmaz bir

tir. Çünkü nitelik, yani bilgi ve inisiyatif, ay­

şekilde tarihe dönersek, işçi sınıfının ilk si­

nı zamanda bir egemenlik alanı da yaratır.

yasal kopuşmasının burjuva devrim leri sü­

Emeğin bu egemenlik alanı ile sermayenin

recindeki restorasyonlarda yaşanmasının

egemenlik alanı çelişecektir. Aslında kapi­

siyasal anlamı, kazandığı haklarının geri a-

talist m erkezlerde bu son on yıldır yaşanı­

lınmasına karşı tepkidir. İşçi sınıfı burjuva

yor. Burjuvazinin üretimdeki egemenlik i-

devrimlerinin açtığı “ özgürlük, eşitlik, kar­

lişkisini “ riske” sokan bu yeni üretim tarzı,

deşlik” yolunun daha öteye genişletilmesi­

ilk coşkusundan sonra şu ya da bu yolla sı-

nin kendi sınıf çıkarlarına uygun olduğunu

nırlandırılmaya başlamıştır. Ancak For-

kavradıktan sonra bu konuda her geri gidi­

dizm’e geri dönüş imkânsızdır. Günümüz­

şe devrimci tepkisiyle karşılık verm iştir.

de kapitalist üretim tarzı bu çelişkiyle bir­ likte yaşıyor. Sınıfın bu kesiminin mücadele içindeki

Bugün kapitalist m erkezlere baktığı­ mızda henüz politik haklara tırmanmasa da sosyal haklar hızla tırpanlanıyor. A yrıca

yerinin ne olacağı sadece işverenlerin be­

Bush yönetim i Am erika’da I I Eylül’ü ba­

lirlemesine bırakıldığında ortaya çıkacak

hane ederek bazı siyasal hakları da sınırla­

sonuç şimdiden bellidir. Ancak kapitaliz­

mıştır. Bugün 19. yüzyıldakilere hiç benze­

min kör ruhu olan rekabet bu grup çalış­

mese de yine de bir restorasyondan bah­

ması içine de hızla taşındığı için sınıfın bu

sedebiliriz. Refah devletlerinden kapitaliz­

kesimini, mücadeleye kazanmak için güçlü

min vahşi rekabet günlerine geri dönülü­

bir zemin de vardır. Emeğin bu tarz yeni­

yor. O rtada burjuvazinin uzlaşacağı eski

den nitelik kazanması işçi sınıfının gelecek

derebeylik artıkları yok. Ancak tüm dünya­

mücadelesi için önemlidir. Böyle niteliksel

daki sermaye akışını kendi çıkarlarına göre

bir dönüşümün mücadeleye somut nasıl

yönlendiren bir mali oligarşi var.

yansıyacağını ancak yaşayarak göreceğiz.

Dem okrasiler tam bir tıkanma noktası­

Bugünden yapılması gereken bu olguyu at­

na geldi. Çalışan kitleler “ genel oy hakkı”

lamamak ve bu alanda örgütlenme yolları

günlerindeki coşkuyu taşım ıyorlar, basit

yaratmaktır.

bir yüzde olarak dikkate alındıkları seçim­

* * * * *

inanıyorlar. Burjuva dem okrasileri biçim­

lere katılsalar da bu oyuna gittikçe daha az sel olarak sürerken özce ruhsuz bir oyuna Yukarıda sorduğumuz soruya geri dö­

dönüşüyor.

nersek, sınıflar kopuşması yeniden nasıl ya­

“ Toplum ” burjuva bireyciliğinin zirveye

şanacaktır? İşçi sınıfının yukarıda en önem­

çıkmasıyla birbirine değmeyen anlamsız bir

lilerini vurguladığımız gündelik sorunların­

kalabalığa dönüşüyor. Toplum gelişmiş ül­

dan hareketle düz bir çizgi üstünden gide­

kelerde bencillikten, geri ülkelerde yoksul­

rek sınıfsal kopuşmaya varması imkânsız­

luktan çürüyor.

dır. Olaylar bu çerçeve içinde döndükçe

Dünyadaki yeni paylaşım savaşları da -------------------------------------------------------- 29 —


— yol_____________________________ dikkate alınırsa bütün bu birikim ler ekono­

nün verileriyle konuşacak olursak çok zor

mik ve siyasal krizlere dönüşebilir. Hatta

ve sancılı olacağı anlaşılıyor. Sosyalist siste­

kapitalist üretimin hesapsız gelişimi coğraf­

min uğradığı yenilgi, sınıfta yaşanan zayıfla­

yayı zorlamaya başladığı için, insan eliyle

ma, düşüncenin yeniden pratik güce dö­

yaratılmış doğal felaketler ve bunların te-

nüşmesinin sancılı birikimi gelecek tarihsel

tikiediği krizler yaşanabilir.

kopuşmanın çok sancılı olacağının kanıtla­

Evet, teknik gelişim durmuyor. Ancak

rıdır.

siyasal ve toplumsal olarak insanlık bir res­

İşçi sınıfının yeniden tarihsel kopuşma-

torasyon yaşıyor. Mali oligarşinin (modern

sından söz etm ek aynı zamanda onun itti­

derebeyliğin) çıkarlarına göre şekillendiril­

fak güçleriyle ilişkisini de yeniden tanımla­

meye çalışılan dünya, bir dönemin sosyal

mak anlamına geliyor. Kapitalist m erkez­

hak ve özgürlüklerinden geriye doğru çe­

lerde, daha önceki klasik tanımlamalarda

kiliyor.

işçi sınıfı ve burjuvazi arasında konumlandı­

Bir yandan, teknik gelişimin mevcut mülkiyet ve egemenlik ilişkileri içinde yara­ tabileceği bencil tehditler; öte yandan, sos­ yal hak ve özgürlüklerin kapitalizmin ilk vahşi günlerine benzer bir şekilde restore edilmesi işçi sınıfının “ tarihsel uzlaşma” yaptığı düzenden yeniden kopuşmasının yollarını döşemektedir. Bu kopuşmanın dağılışa uğrayıp sönümlenmemesi için in­ sanlığın bir basamağı daha çıkması gereki­ yor. Bu da iktidar sorunudur. İlk işçi sınıfı iktidarları çöküşe uğrayınca, işçi sınıfı ve halkların ufkundan iktidar hedefi silindi. Günümüz aynı zamanda iktidarı hedefle­ meden “ m uhalif’ olmanın pratik deneyle­ rinin yaşandığı bir dönemdir. Bu deneyler­ den alınacak dersler işçi sınıfının gelecek dönem mücadelesi için yaşamsal bir öne­ me sahiptir. Çünkü sınıfın yaşayacağı tarih­ sel kopuşmaların iktidar hedefini yaklaştı­ racağı açıktır, fakat öte yandan iktidar he­

rılan küçük burjuva tabakalar, sosyalizmin yıkılışından ve sınıfın bugünkü konumun­ dan dolayı “ ortada” olmaktan çok güçlünün çekim alanındadır. Ancak Arjantin olaylarının gösterdiği gibi büyük çöküşlerde işçi sınıfı ile ittifak kurmak yerine kendi ba­ ğımsız konumunu ortaya koyması daha büyük olasılıktır, işçi sınıfı bugün kendiliğin­ den bir liderliğe sahip değildir. Dolayısıyla küçük burjuva tabakalarla ilişkisi de önceki dönemdeki gibi yürüyemez. Bizim gibi ülkelerde ise, köylülüğün büyük ölçüde çözüldüğü, ancak ekono­ minin yeni göçleri işçi olarak istihdam edemediği bir dönem de klasik işçi-köylü ittifakı yerine “ sınıf içi ittifak” kavram ına uygun düşecek bir gelişm e yaşanm akta­ dır. Köylülük kentlere yığılm ıştır. A rtık köylü olmam asına rağmen henüz işçi de değildir. Aslında büyük kentlerde kendi­ ne özgü bir “ işçi-köylü ittifakı” yaşanı­ yor. Fakat bir geriye dönüş yaşanamaya-

definin netleşmesi de tarihsel kopuşma sü­

cağına göre buna işçi-köylü ittifakı de­

recine ivme verecektir. Hatta sınıfta yeni­

mek yerine “ sınıf içi ittifak” dem ek daha

den bir iktidar bilinci oluşmadıkça kopuş-

uygun olur. “ Sınıf içi ittifak” ne ölçüde

maların boşa sallanan boksör yumruğu gi­

güçlü kurulabilirse ve kentlerde kendi

bi tüketici etkileri olabilir.

güç ve etki alanını ne ölçüde yaratab ilir­

işçi sınıfının “ tarihsel uzlaşma” dan yeni bir tarihsel kopuşmaya geçmesinin bugü­

__ 30

se, kırlarda gerçek bir ittifak yaratm ak ancak o zaman mümkündür.


____ sınıf mücadelesinin sorunları___ SONUÇ

tır. İktidar hedefine tırm anm ayan müca­ delelerin içinde bulunduğumuz dönem ­

Sanayi kapitalizmi dönem indeki işçi sınıfı m ücadelesini daha çok düzenli o r­

de elde edeceği sonuçlar, kaçınılmaz bir şekilde yeni bir birikim yaratacaktır.

Bugün

Bu basamak ülkelere göre farklı de­

güçlerin yeni dizilişine baktığımızda, ge­

rinliklerde yaşanıyor, bir dönem daha

lecekteki işçi sınıfı m ücadelesinin, dü­

yaşanmaya devam edecektir.

duların

savaşına benzetebiliriz.

zenli orduların savaşından çok, her biri

Böyle bir m ücadele deney ve b iriki­

ayrı özellik ve nitelik taşıyan farklı savaş

minin yaşanmasından sonradır ki, sınıflar

birliklerinin genel bir koordinasyon için­

mücadelesi yeni dönem e uygun bir sevi­

de, ancak zaman ve mekân olarak parça­

yeye tırm anabilecektir. Eskinin oldukça

lı savaşları olarak yaşanması çok daha

yekpare sınıf yapısının ortaya çıkardığı

büyük olasılıktır. Sınıflar kopuşması da,

m ücadele taktik ve biçim leri, yeni sevi­

bu parçalılığın rengini taşıyacaktır.

yede çok daha zengin ve karm aşık bi­

kolektif

çim lere girecektir. Sınıflar savaşının yeni

davranm ası artık çok daha fazla bilinçli

dönem i, bir bakıma alıştığım ız klasik sınıf

örgütlenm e ve taktik zenginlikle müm­

davranışından öteye, bu anlamda sınıf

Sınıfın

çeşitli

p arçalarıyla

kündür. Sanayi kapitalizm indeki işçi sını­

kapsamında öteye alanlara da uzanmalı­

fının konum lanmasının yarattığı avantaj

dır. Bu süreçler yaşandıkça sonuç alıcı

bugün yoktur. A yrıca bugünün sınıf mü­

en yüksek basamağın nasıl çıkılabileceği-

cadelesi bir önem li dezavantaja daha sa­

nin yolları daha açık hale gelecektir.

hiptir. 19. yüzyılda sınıflar kopuşması, ilk

12.11.2004

yaşandığı için, radikal ve atılgan bir ener­ ji açığa çıkartm ıştır. Bugün, çöküş sonra­ sının ihtiyatlılığı yaşanıyor. Bunların yanında, sınıflar m ücadelesi­

DİPNOTLAR 1. Hazırlayan: B.N.Ponom arev, The In­ ternational Working-Class Movement,

nin yeni bir tem po ve seviye yakalayabil­

Volüme I, s.62

mesi için bir basamağın geçilm esi gereki­

2. E.P.Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının O-

yor. Bu basamağın başlıca iki unsuru var­

luşumu, s. 629

dır. Birisi, sosyalizmin yıkılışıyla köpüren

3. Robert Kuttner, The Limits of Labor

etnik, kültürel ve dini kökenli hareket­

Markets, Challenge, May-June, s. 85

lerdir. Bu dalga sınıflar gerçekliğini belli ölçüde görünm ez hale getirdi. Ancak sis

4. Jonathan Hiatt, Union Survival Strategies for 2 İst Century, Journal of Labor

bulutu dağılıyor, fakat yok olm uyor. Bu

Research, Fail 1997. s.488

özellikler sınıflar savaşının içine bir yeni zenginlik olarak taşınıyor. İkincisi, ikti­ dar ufkunun yitirilm esi nedeniyle müca­ delenin sırf "m u h alif' zem inlerde kalma­ sı ve lokalleşm esidir. Sınıfın ve çalışanlar kitlesinin kapitalizm e zorunlu olarak ta­ nıdığı bu toleransın da bir sınırı olacak­

31


M. S in a n __________________________________________________________________

DAYANIŞMA SINIFI YENİDEN YARATABİLİR Mİ? "Bir insan yığınının içinde yaşanılan gerçeklik üzerinde tutarlı ve bütün halinde düşünmesini sağlamak, bir felsefe "dahisinin" yapacağı ve yalnız küçük aydın kümelerinin malı olarak kalacak bir keşiften daha önemli ve dahası özgün bir felsefe olgusudur." Gramsci, Hapishane Defterleri

Bu yazının tem el tartışm a konusu sı­ nıf hareketinin yaşadığı uzun erim li bir

p roletarya!” diyerek kendilerince verd i­

tıkanışın yapısal sebeplerinin neler olabi­

En azından yok olduğu düşünülen bir şe­

leceği ve bu tıkanıştan çıkış için “ Daya-

yin etkinliğinin olamayacağı açıktır.

nışma” nın yeni bir sınıf hareketinin örülm esinde ne gibi bir rol oynayabileceği olacaktır.

ler. Bu kendi içinde tutarlı bir cevaptır.

Bizler bu cevabı kabullenm iyoruz. İş­ çi sınıfının ebediyen bir toplum sal özne olm a konumunu kaybetm esini g erekti­ recek süreçlerin yaşandığını düşünmü­

SINIFA NE OLDU? İşçi sınıfı çok uzun bir süredir bir ira­

yoruz. H atta tam tersin e ticarileşm e ile birçok yeni alanın piyasa ilişkilerine so­ nuna kadar açıldığı neo-liberalizm koşul­

de olarak, kendisi için bir sınıf olarak, bir

larında, işçi sınıfının en azından potansi­

taraf olarak kendini ifade edebilm e so­

yel olarak, yaygınlığının arttığını söyleye­

runu yaşam aktadır, Neo-liberal politika­

biliriz. “ Pro leterleşm e” tüm hızıyla de­

lar eşliğinde !980’den bu yana toplum un

vam etm ekte olan bir süreçtir. G erçi

uğratıldığı yapısal dönüşüm, bir yandan

p roletarya kapsamı altına girecek kesim ­

eldeki b irçok hakkın kaybedilm esine yol

ler belki bundan 150 yıl önce um ut edil­

açarken

diği

aynı zamanda toplum sal güç

kadar standartlaşm ış, türdeş

bir

dengesini işçi sınıfı aleyhine hiç durm ak­

topluluk oluşturm am aktadır. Belki sana­

sızın bozm aktadır. Zam an zaman yaşa­

yi işçiliği oranı da beklendiği seviyede

nan önem li çıkışlar ise en azından 89 ey­

artm am ıştır ve hatta ileri kapitalist ülke­

lem lerinden bu yana hiçbir iz bırakama-

lerde sanayi işçiliği oransal olarak g erile­

dan sönüm lenm ekte, hareketin bir ön­

m ektedir. Fakat bütün bunların hiçbiri

ceki seviyesinin daha g erilerine düşm esi­ ne engel olam am aktadır.

işçi sınıfının etkinliğinin bu düzeye geri­

Bu durum yani işçi sınıfının örgütlü

lem esine açıklam a olam azlar. Ekim D e v­ rim i öncesinde işçi sınıfının

o günkü

bir toplum sal bir taraf olarak kendisini i-

Rusya toplum unda nüfusa oranı % I O’lar-

fade edem em esinin sebepleri ne olabi­

da bile değildi. Bu gerçeklik işçi sınıfının

lir? Bu sorunun cevabını kim ileri “ elveda

Ekim D evrim i’nin m o tor gücü olmasına

32


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi?__ engel olamadı.

list bloğun çöküşü işçi sınıfının harcı o l­

İşçi sınıfı ortadan kaybolmam ış, tam

muş bir ideolojinin hızla yıpranm ası so­

tersin e sayısal olarak artm ış ve yaygın­

nucunu doğurm uştur. Sosyalist ülkelerin

laşmış, kolektif bir sınıf olarak davrana­

çöküşü, tüm dünyadaki sosyalist hare­

bilm e yeteneğini kategorik olarak y itir­

ketleri sarsmış, buradan Marksizm in kri­

mesini gerektirecek gelişm eler yaşan­

zine kadar ulaşılm ıştır. Bu krizlere ü reti­

m am ıştır. Fakat kimi yapısal dönüşüm ler

len yanıtlar çok tatm inkar olm am ıştır.

geçirm ektedir ve bu yapısal dönüşüm le­

Siyasi kriz, ufuk kopması sonucunu do­

rin eski kalıplarla kolektif davranış yolla­

ğurmuş ve sosyalist h areketler ile sınıf

rını tıkadığı söylenebilir. Çalışılan işyeri

arasındaki güven ilişkisini büyük oranda

ölçeğinin küçülm esi, taşeronlaştırm anın

yok etm iştir. Sınıfın ve sosyalist hareke­

ve işi parçalam anın yaygınlaşması, çalış­

tin birbirinden hızla uzaklaşması sadece

ma ilişkilerinin işçi sınıfı aleyhine bozul­

ülkem izde yaşanan bir sorun olm asa ge­

ması, teknolojinin üretim içerisindeki a-

rektir. Fakat biz bu yazı özelinde olabil­

lanının genişlem esi, tem el güvencelerin

diğince ülkem izde yaşanan gelişm eler­

bir bir ortadan kaldırılm ası, küreselleş­

den yola çıkarak kimi sonuçlara ulaşma­

me ile dünya işçi sınıflarının birbirleri ile

ya çalışacağız. Sınıfın siyasi kimliğinin bir

büyük b ir rekabet içine sokulması, yeni

türlü yeniden olgunlaşmaması yaşanan

işletm e m odelleri serm ayenin işçi sınıfı­

sorunları

daha

da ağırlaştırm aktadır.

na yönelik taarruzunun birebir çalışma

Sosyalist hareketler sınıfın ruh halinden

alanında ortaya çıkardığı değişikliklerdir.

tam am en

“ Bunu takiben işçi sınıfı iktidarının göz­

tartışm alar ve kendilerine özgü bir koz­

den düşmesi ve gelişmiş kapitalist ülke­

mosun içinde gün geçtikçe m arjinalleşir­

kopup

neredeyse

skolastik

lerde işçi sınıfının çalışm a koşullarının a-

ken, sınıf ise dönem sel olarak farklı siya­

ğır ağır yaşadığı görece bozulma, geliş­ m ekte olan dünyanın büyük bir kısm ın­

si hareketlerin etkisi altına girm ektedir. Bu durum bizde de her bir seçim de o r­

da devasa, şekilsiz ve örgütsüz bir pro­

taya çıkan birbirinin

letaryanın oluşum u ile at başı g itti” (Da-

sonuçlar ile belgelenm ektedir.

vid

H arvey,

Bunları

n ö tr

N ew

Im perialism , s.63)

bir teknolojinin,

üretici

180 derece zıddı

Tabii sınıfın oluşumunu fazlasıyla be­ lirleyen bir güncel etken de kültür en­

güçleri geliştirm esi sonucu ortaya çıkan

düstrisidir. Kapitalizm boş zamanı ö r­

kaçınılmaz sonuçlar olarak değerlendi­

gütlem e ve gündelik yaşamı bazı ortak

renleyiz. Bu gelişm eler finans kapitalin,

standartlara kavuşturm a noktasında çok

1970 krizi sonrasında işçi sınıfından em i­

büyük m esafeler kaydetm iştir. D olayı­

len artı değeri arttırm ak adına yürü ttü­

sıyla işçi sınıfının bugünkü durum u üze­

ğü m erkezi politikaların neredeyse dün­

rine düşünürken egemen kültür endüst­

ya çapında türdeş sonuçlar yaratan ü-

risinin ortaklaştırıcı etkisinin farklı bir sı­

rünleridir.

nıf kimliği oluşumunu engelleyen muaz­

Fakat işçi sınıfının etkin bir güç ola­

zam etkisini de görm ek gerekiyor. Bu iş­

rak ortaya çıkamamasını salt üretim ala­

çi sınıfı tarihi açısından son 25 yılın en ö-

nındaki birtakım gelişm elere bağlamak

nemli yeniliklerinden bir tanesidir.

mümkün değildir. Siyasi anlamda sosya­

Sınıfın kolektif davranışının gelenek-

33 —


— yol____________________________ sel zem inini bozan sebepleri böylece ça­

haline dönüşem em esinin en önem li se­

lışma yaşamı, siyaset ve kültür m eselele­

bebidir. Ö rgütlenm e sorunu aşılam adık­

ri olarak üç ana başlıkta toplayabiliriz.

ça çalışma yaşamı, siyaset ve kültür alan­

Bu üç alanda ortaya çıkan olumsuz­ lukların

ürünü

olarak

toplum sal güç

ları ile ilgili de adım lar atılabilm esi müm­ kün değildir.

dengelerinde çok büyük bir kayma ya­ şanm ıştır. 1970 krizi sonrasında serm a­

SENDİKALAR VE İŞÇİ SINIFI

ye büyük bir püskürtm e saldırısına giriş­ ti. Bu püskürtm e saldırısı yukarıdaki üç alanda birçok farklı araç ile yürütüldü. Bugün gelinen noktada işçi sınıfının, ken­ di iradesini ortaya koyabilen bir toplum ­ sal güç olarak varolabildiğini söyleyebil­ m ek çok zordur. İşçi sınıfı bir potansiyel olarak m evcuttur. Bu varlık, zaman za­ man kendisini çeşitli toplum sal olaylarda dolaylı olarak ortaya koym aktadır. Fakat bugün etkin b ir özne olarak işçi sınıfın­ dan bahsedebilm ek, dünya üzerindeki kimi tekil ö rn ek ler bir tarafa bırakılırsa mümkün değildir.

İşçi

sınıfının

yukarıd aki

ihtiyacına

denk düşen en önem li örgütlenm e aracı sendikalar idi. G erçekten de işçi sınıfının en yaygın örgütleri tarihsel olarak sendi­ kalar olagelm iştir. En genel işçi m esele­ lerini ele alan, tam am en gündelik işçi ya­ şamının doğal ihtiyaçlarından türeyen, işçilerin bir araya toplanm asını sağlaya­ rak sınıfsal bir kimliğin ortaya çıkmasına hizm et eden sendikalar tarihsel olarak çok önem li bir rol oynam ışlardır. Sendi­ kalar, işçi sınıfının okulları olagelm iştir. Fakat bugünkü aşamada sendikalar,

İradi bir güç olarak, kendisi adına ey-

dünyanın birçok yerinde ve özellikle de

leyebiien b ir güç olarak işçi sınıfından

ülkem izde bu özelliklerini büyük oranda

bahsedebilm ek için ise bir örgütlenm eye

yitirm iş dürüm dalar. Kapitalizm in geliş­

ihtiyaç vardır. Ö rgütlenem ediği sürece

me dönem lerinde, özellikle işçi sınıfının

potansiyel işçi sınıfının kendisi için bir sı­

salt bir üretim m aliyeti olarak değil de

nıfa dönüşebilm esi imkanı bulunmamak-

aynı zamanda b ir tüketici, talep unsuru

tad ır.” Sınıf m ücadelesi, ortak sınıf çıkar­

olarak görüldüğü Keynesçi dönem lerde

larına sahip kitlelerin, sınıf bilinci, kolek­

sendikalar önem li oranda gelişm e im ka­

tif eylem ve toplum sal örgütlenm e yo ­

nı buldular. O ysa bugün küresel durgun­

luyla sahip oldukları kapasiteyi harekete

luk koşullarını yaşıyoruz. Küreselleşm e

g eçirerek, toplum içinde belli bir güç

koşullarında üretim yapılan ye r ile ürü­

durum una gelm elerini anlatan böyle bir

nün satıldığı ye r birbirinden neredeyse

toplum sal

oluşum

sürecinin

ad ıd ır”

(Öngen,s.222)

kopuşm uştur. Bu gerçeklik sendikaların geçm işteki ü cret arttırıcı, çalışm a koşul­

D olayısıyla işçi sınıfının bugün içinde

larını düzeltici olanaklarını büyük oranda

bulunduğu krizlerin en önem lisi örgütsel

törpülemektedir. Bu anlamıyla sınıfın li­

krizidir. Çünkü örgütsel krizin aşılama­

retimden gelen gücünün zayıfladığı söy­

ması, yani işçi sınıfının en tem el o rtak çı­

lenebilir. Neo-liberalizm in dayattığı yeni

karlarını ifade edebileceği öz-örgütleri-

yasal düzenlem eler ve küreselleşm enin

ne sahip olamaması onun etkin bir sınıf

serm ayeye sunduğu im kanlar, kısacası fi-

34


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi?__ arasındaki

rayan serm aye araçları haline dönüş­

güç dengesinde ortaya çıkan kayma, işçi

müştür. Hızla bürokratlaşan sendika yö ­

sınıfının üretim üzerindeki hakim iyetini

netim leri, işçi sınıfını denetim

azaltm ıştır. A yrıca teknolojinin işgücünü

tutm aları karşılığında düzen p roto kolü­

vasıfsızlaştırm a etkisi aşırı işsizlik koşul­

nün önem li bileşenleri haline dönüştü­

ları ile birleşince çalışma alanında em e­

rülm üştür. Bu yaşananlar varolan sendi­

ğin serm ayeye karşı direnm e yeteneği

kalara karşı itimadı büyük oranda o rta ­

daha da zayıflam aktadır. H e r ne kadar

dan kaldırm ıştır.

nans-kapital

iie

p roletarya

çekirdek işgücü diye niteleyebileceğim iz

altında

İkincisi; sendikal m ücadele çizgisi üc­

vasıflı, m erkez bir işçi topluluğunun var­

re t sendikacılığına kilitlenm iştir, işçi için

lığından bahsedilebilse de bu kesim de

sendika yaşamsal birçok ihtiyaca yanıt ü-

küreselleşm e tehdidi altındadır. Hem de

reten bir öz-örgüt olm aktan ziyade üye­

iş sahibi olabilm enin büyük bir ayrıcalık

si olunduğunda toplu sözleşm eden ya­

haline geldiği günümüz koşullarında bu

rarlanılacak bir araç haline dönüşm üş­

kesim ler, bir sınıf hareketinin lokom oti­

tür. O ysa 1970 sonrası kriz koşulların­

fi olacak enerjiyi ortaya koyamazlar. Bu

da, sendikal m ücadele kanallarından üc­

kesimin sınıfın m ücadelesinde etkin bir

re t düzeltm eleri gerçekleştirm ek gün

özne olabilm esi için hareketin belli bir

geçtikçe zorlaşm ıştır. Küreselleşm e ko­

ilk ivm eyi kazanmış olduğu bir ortam ge­

şullarında serm ayenin hareket yeteneği

reklidir.

büyük oranda artm ıştır. Ü c re t artışları

Bugün sendikaları işçi sınıfının yaşam­

ya teknolojik yatırım lar ve verim lilik ar­

sal ihtiyaçlarına yanıt veren kurum lar o-

tışlarıyla karşılanmış ya da yatırım ların

larak görebilm e imkanı ortadan kalkmış­

farklı

ülkelere

kaydırılm ası

sonucunu

tır. Bu tespite aykırı kimi deneyim ler

doğurm uştur. İşsizliğin büyük oranlarda

dünya deneyim lerinden gözlenebilse de

artm ası işin kendisini bir tü r ayrıcalık ha­

(G ü n ey A frik a’da C O S A T U , G üney K o ­

line getirm eye başlam ıştır. D olayısıyla

re ’de

salt ü cret yükseltm e talebine kilitlenen

KCTU)

bunlar

da

istisna-

i ö rn ek ler olarak gözükm ektedir. Bunun

bir sendikal anlayış anlam sızlaşm ıştır. El­

birkaç sebebinden bahsedebiliriz.

deki kazanımların her geçen gün yitiril-

Birincisi; sendikaların işçi sınıfının de­

diği koşullarda sendikalar ciddi direnç

netim inden tüm üyle çıkarılm ası. Soğuk

noktaları olam am aktadır. D olayısıyla sı­

Savaş dönem inde Am erikan tarzı sendi­ kacılık dünyanın her yerinde özel yön­

gari düzeyde de olsa bir şekil verm e gö­

nıfı toparlam a, bir araya getirm e ve as­

tem lerle geliştirilerek sendikalar işçi sı­

revini sendikaların varolan anlayışla o y­

nıfını toparlayan ama işçi sınıfının örgütü

naması gün geçtikçe güçleşm ektedir.

olmayan

kurum lar haline getirilm iştir.

Üçüncüsü; sendikal örgütlülüğün en

Sınıf sendikacılığı çizgisi çeşitli zor yön­

etkin taşıyıcısı olagelmiş, sanayi işçiliği,

tem leri ile etkisizleştirilm iştir. H ü r sen­

dünyanın bir kısmında oransal olarak a-

dikacılık çizgisi ise sınıfın denetim ine ta­

zalm aktadır. Varolan sanayi işkolları içe­

mamen

kapalıdır.

D olayısıyla

varolan

risinde ise ölçek büyük oranda küçül­

sendikaların büyük bir kısmı, işçi sınıfını

m ektedir.

güden, onu denetim altında tutm aya ya­

verm e, eve iş verm e vs. gibi işçi sınıfını

Taşeronlaştırm a, fasona

35


— yol------------------------------------------atom larına parçalam ayı hedefleyen uy­

na ulaşm ıştır. Bunun yanı sıra düzenli ve

gulam alar söm ürü oranlarını atırm akta

yeterli işi olm ayanların sayısı 3 milyon,

ve örgütlenm e kapasitesini büyük oran­

açık işsizlerin sayısı ise 2.4 m ilyon olarak

da düşürm ektedir. Hizm et sektöründe

tahmin edilm ektedir. Bu son üç katego­

istihdam edilenler ise geleneksel sendi­

rideki kişilerin sayısı 8.8 m ilyona ulaşmış

kal örgütlenm eye

olup, SSK kapsam ındakiler! yüzde 66 o-

yabancılıklarını

bir

türlü üzerlerinden atam am ışlardır.

ranında geçm ektedir” (A h m et Makal, A-

D ördüncüsü, sendika örgütlenm esi

m ele birliğinden yeni iş kanununa: T ü r­

işyerini m erkezine alan bir m odeldir. Fa­

kiye’de çalışma ilişkilerinin 80 yılı, İktisat

kat bugün işyerinin çalışma yaşamındaki

Dergisi, sayı 440) Evden çalışma ve kıs­

etkinliği azalmaktadır. “ Teknolojik geliş­

mi zamanlı işler giderek yaygınlaşm akta­

me istihdam ın giderek azalmasıyla birlik­

dır. Çalışm a alanında çok farklı statüler

te verim liliğin arttığı bir noktaya ulaştı;

ortaya çıkarılm aktadır. H izm et sektö­

fabrikada çalışanlar topluluğu zayıflıyor

ründe, çok ağır koşullarda çalışanlar ne­

ve küçülüyor, işten çıkarm a m odernleş­

redeyse tam am en sendikaların menzili

menin yeni ilkesidir” (Baum an,” Ç alış­

dışına düşm ektedir.En azından sendika­

ma, Tüketicilik ve Yeni Y oksullar” ,s:

ların algılayışı bu yöndedir. Küçük atöl­

79) Bu durum, küçük işyerlerinde çalı­

yelerde çalışan işçiler için de sendikal

şanların çok sık iş değiştirm eleri dolayı­

örgütlülük imkanı fiilen yoktur. Bu ko­

sıyla tek bir işyerini sahiplenm em eleri

şullarda potansiyel işçi sınıfının en büyük

örneğinde de olduğu gibi serm ayenin

öbeklerini örgütlem eyi hedefleyem eyen

hareketliliğinin gelişimi, eve iş verm e, in­ te rn e t üzerinden çalışma vs. ile de ilgili­

bir örgüt m odeli ile karşı karşıyayız de­ m ektir.

dir. D olayısıyla toplum sal yaşamı işyeri­ nin dışında da yakalayan bir örgüt m o­

Bu parçalanm a durumu o kadar be­ lirgin bir şekilde ortadadır ki son 15 yı­

deline ihtiyaç varm ış gibi görünm ekte­

lın bütün büyük sınıf hareketlerinde ra­

dir.

hatlıkla gözlenebilir. Sosyal güvenlik ya­ Beşincisi ve en önem lisi; sendikalar

sasının engellenm esi için yaklaşık 500

bugün işçi sınıfının parçalanması karşı­

bin sendikalı işçi A n kara’da toplandığı

sında farklı kesim leri bütünleştirecek bir

gün, sendikal örgütlülük dışında kalan,

Bu

daha ziyade devrim ci örgütlerle bağlan­

parçalanm a esnasında bir tarafta kalm ış­

tılı ve özellikle küçük atölyelerde, enfo r­

lardır. Bugün yeni istihdam olanakları

mel sektörde çalışan işçilerin kılı bile kı­

büyük oranda enform el sektörler kö­

pırdamadı. Çünkü bu kesim em ekli ola­

kenlidir. “ D iğer taraftan, kayıt dışı eko­

bilm e düşlerini zaten çok önceden to p ­

nom inin büyümesi; hem İş Kanunu hem

rağa gömmüştü. Fakat sendikalar, m üca­

örgüt m odeli olm aktan

çıkm ıştır.

de Sosyal Sigortalar Kurum u kapsamın­

dele sürecinde bu kesim leri kazanacak

da olm ası gerektiği halde, kaçak çalıştırı­

hiçbir adım atamadılar.

lan geniş bir ü cretlile r kitlesinin doğma­ sı üzerinde etken olm uştur. 2000’li yılla­

mu’na karşı çıkan kamu çalışanları, sını­

rın başında S S K ’ya tabi işçi sayısı 5.3 m il­

fın geniş kesim lerini b ireb ir ilgilendiren

yon iken, kayıt dışı işçi sayısı 3.4 m ilyo­

böyle bir konuda bunlar ile bağ kuracak

___ 3 6 ___________________________________

Yine benzer şekilde Kam u

Refor-


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi?__ im kanlara sahip olam am ıştır. İlk kez bu

Sınıfın etkin bir özne olarak oluşm a­

süreçte K E S K içerisinde “ halkla bütün­

sının yatağı sendikalar olam ayacaksa bu

leşm e ve beraber m ücadele etm e” iste­

olanağı sunacak yeni bir örgüt m odeli

ği ifade edilse de bunun nasıl yapılacağı

nasıl oluşturulabilir?

konusunda kimsenin kafasında bir şey bulunm am aktadır. Pratik im kanların çok sınırlı olduğu açıktır.

İŞÇİ SINIFI NASIL O LUŞUR?

Bu koşullarda sendikaları sınıfın bütü­ nü için işlevsel araçlar olarak düşünmek durumunda değiliz. D olayısıyla işçi sınıfı­ nın yeniden

ayağa kalkmasını varolan

sendikaların nicel büyümesinden ummak da gerçekçi görünm em ektedir. “ Türki­ ye’de çalışan kesim lerin kendilerini teh­ dit eden değişim dinam iklerine, sol ta­ hayyülü süslem eye devam eden sanayi iş­ çisi bilinci ve m odern örgütlenm e yön­ tem leriyle direnm elerini beklemenin çok gerçekçi olmadığını söyleyebiliriz” (Buğ­ ra,Bir Toplum sal Dönüşümü anlama ça­ balarına

katkı:

Bugün Türkiye’de

Thom pson’ı okum ak)

Zaten

E.P.

görünen

durum sendikaların üye kayıplarının sü­ rekli olarak devam etm esidir. Çoğu önemli işçi havzasında sendikal örgütlen­ m elerin sınırlı olsa dahi bir etkinlikleri bulunmamaktadır. “ 1980’li yıllarda Tü rki­ ye’de toplam ücretlilerin yaklaşık % 20’si sendikalı iken, bu oran 2000’li yılların ba­ şında % 8 ’lere düşmüştür. G ene 1980’li yıllarda Sosyal Sigortalar Kurum u’na tabi

İşçi sınıfı, ilk önce kendi içinde sürek­ li bir o rtak faaliyete sokulam adıkça etkin bir sınıf kimliği kazanamaz. “ N e zaman birtakım insanlar (paylaşılan ya da teva­ rüs edilen) ortak deneyim ler sonucu aralarındaki çıkarların özdeşliğini, çıkarla­ rı kendilerininkinden başka (ve genellik­ le karşı) olanlara göre duyum sar ve ifa­ de

ed erlerse

o

zaman

sınıf oluşu r”

(Thom pson, İngiltere İşçi Sınıfının O lu ­ şumu, s.40) D olayısıyla sınıf haline gele­ bilmenin en önem li ön koşulu bir araya gelm edir. B ir araya gelebilm enin yolu nereden geçm ektedir? Sınıfın neredeyse atom larına parçalandığı, sınıf bilincinin bütünüyle silikleştiği, siyasi ajitasyonların etkinliğinin kalmadığı bir ortam da bir araya getirebilm e ne üzerinden başarıla­ bilir? İşçileri ve işsizleri b irb irleri ile re ­ kabet eder m evcut konum larından omuz omuza vere rek bir sınıf haline dö­ nüştükleri aşamaya nasıl sıçratabiliriz? Bu sorulara bulunacak doğru cevaplar

işçilerin yaklaşık % 50’si sendikalı iken, bu

işçi sınıfının krizine karşı çıkış noktaları

oran 2000’li yılların başında % I6 dolayla­

olabilirler.

rına gerilem iş; mutlak rakam larla sendi­

Ö rgütlenm e gerçek sorunlar üzerin­

kalı işçi sayısı ise 1.5 milyondan I m ilyo­

den gerçekleşebilir. Bu örgütlem eyi yap­

nun altına düşm üştür” (A hm et Makal).

mayı hedefleyenlerin gerçek olduğuna i-

Bugün Türk-İş’e ve D İS K ’e bağlı birçok

nandığı sorunlar dem ek değildir. Çünkü

sendikanın gerçek üye sayılarının yetki sı­

örgütlem e misyonu ile davranan sosya­

nırının oldukça altında olduğu bilinmek­

list hareket m ensupları sınıf ile yaşanan

ted ir ve bu durum hüküm etler tarafından

uzun

zaman zaman bir şantaj aracı olarak da kullanılabilm ektedir.

gerçek sorunlarını kavrayabilm e olanağı­

süreli ayrılık

nı yitirm iş

sonucunda, sınıfın

durum dadırlar.

Kafalardaki

37 ----


— y o l____________________________ gündem ler sınıfa dayatıldığında ise çağrı­

lan bir yan bulunm am aktadır, “ p ro letar­

ların

kalması kaçınılmazlaş­

ya, üretim süreci içinde belli bir konum ­

m aktadır. D olayısıyla doğru çıkış nokta­

da bulunanları içeren bir kolektiviteden

larını hissedebilm ek için bile sınıf içeri­

çok, bir bölümü üretim sistem i dışında

karşılıksız

sinde siyaset yapabilm eyi becerebilm ek

kalan ve çeşitli insanlardan oluşan bir

g erekm ekted ir.

-Sanayi

toplum sal kitleyi tem sil etm ektedir. Bu

Devrim i- en keskin çatışm aların hayat

toplum sal kitle içinde y e r alan çeşitli ko-

“ Bu

yılların

pahalılığı serilerinde içerilm eyen konular

lektivitelerin, toplum sal sürecin bütün­

etrafında olduğunu çok güçlü bir şekilde

lüğü içinde belli anlarda tarih sahnesine

hatırlatır. En fazla duygu yoğunluğuna

çıkm asıyla “ sın ıf’ dediğimiz özne ger­

yol açan konular çoğu kez, kolay anlaşı­

çekleşm ektedir” (Prezew o rski, aktaran

lır “ ekm ek ve peynir” m eselelerinden

Öngen, 227) İkisinde de örgütlenen işçi­

çok, adalet-bağımsızlık-geleneksei adet-

lerdir. İşyeri bugün serm ayenin hakim i­

ler-güvenlik ya da aile ekonom isini ilgi­

yetini en dolaysız biçim de kurabildiği bir

lendiren konulardır” (Thom pson) Hangi tem el eksenlerin sağlam bir örgütlenm e

mekan haline gelm iştir. Bu yüzden son yıllarda işyerlerini hedefleyen b irçok ö r­

inşasına zemin olabileceğini görebilm ek

gütlenm e gayreti başarısızlığa uğramış­

için çoğu zaman kafalarımızdaki kalıpla­

tır. Bu durumun sebepleri üzerinde dur­

rın

durumunda

malıyız. Zaten bu durum sendikal hare­

kalıyoruz. Bu aşamada dışarıdan bilinç

ketin tıkanışına çözüm arayan birçok a-

dışında düşünebilm ek

taşım anın yönünün bir dönem içine te r­

raştırm acı tarafından da tespit edilm ek­

sine dönm esi ya da en azından karşılıklı­ lığının altının çizilmesi kabul edilebilir.

ted ir: “ Filipinler deneyim inden önem li sonuçlar çıkaran Scipes’a göre TH S(top -

Daha sonra bu sorunların kendisini

lumsai hareket sendikacılığı), işçi müca­

salt işyerinde yaşananlar ile sınırlaması

delesini toplum un niteliksel değişim in­

gerekm ez. “ Bu ortam da işçi sınıfı üzeri­

deki çabalardan biri olarak görm ektedir.

ne, Thom pson’ın bir tarihçi olarak yap­

İşyeri, siyasal m ücadele ve toplum sal de­

tığı gibi, insanlara bakarak fikir yürüten

ğişimin tek ve öncelikli yeri değildir; bu

bazı sosyal düşünürler, çalışma ortam ı­

nedenle de diğer toplum sal hareketlerle

nın dışındaki yaşam alanlarında sürdürü­

eşit ilişki tem elinde ittifaklar arayıp, kur-

len ilişkiler ve bunları etkileyen siyasi sü­

m alıdır” (Yüksel Akkaya, Toplum sal H a­

re çler üzerinde daha önem le durulması

reket Sendikacılığı: N e kadar yeni, ne

gerektiğine ve neo-liberal iktisat p oliti­

kadar eski?, w w w .sendika.org)

kalarının özellikle bu alanlarda sorgula-

A yrıca kapitalizmin yaşadığı yaygın­

nabileceğine işaret e ttile r” (A yşe Buğra)

laşma artık her ilişkiyi neredeyse bir pi­

Sosyalist solda şöylesi bir yanlış anlayış

yasa ilişkisi haline getirm iştir. “ Y eni ü re­

vardır. İşçiyi işyeri kanalından örgütle­ mek sınıf çalışm asıdır fakat mahalleden

tim sistem leri ücretli emeği kısmen fab­

doğru örgütlem ek sınıf çalışması değil­

bu şekilde kendi em ek gücü örgütlen­

dir. İki türlü çalışmanın kendine özgü

mesini genelde bütün toplum a yaym ış­

koşullan olduğu m uhakkaktır. Fakat iş­

tır” (Siberm arx, N ick D ye r- W ith efo rd )

yeri örgütlenm esini diğerinden üstün kı­

Ö zellikle ticarileşm e tüm yaşamsal ihti-

__ 38 ____________________________

rika dışına kovalamıştır. Ancak sermaye


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi? yaçları piyasaya bağlamaktadır. D olayı­

örgütlenm enin işe yarayacağı düşüncesi

sıyla sınıf çalışmasını salt işyeri örgütlen­

bu noktada siyasi görüşün önüne geçe­

mesi ile sınırlı görm ek ya da sınıf örgü­

bilm ektedir. Sendikaların okul olabilm e­

tünü illa da işyerleri üzerinden inşa et­

si, faaliyet ve m ücadele içerisinde işçi bi­

m eye çalışm ak m utlak bir zorunluluk o l­

reyin sınıfın bir bileşeni haline gelebil­

madığı gibi bugün için çok olanaklı da

mesi zaten ancak böyle mümkün olabi­

gözükm em ektedir.

lir. Sınıf kendi öz-örgütü içerisinde olu­

Üçüncüsü örgütlenm enin, örgütlene­

şur.

nin hayatında bir değişikliğe yol açması

Başarabilm e işçi bireyin örgütünden

gerekir. Ö nem li bir sorunun çözüm üne

aradığı en önem li özelliktir. “ Pro le tarya­

aracılık etm esi ancak örgütlenm eyi sağ­

nın düzen karşısındaki pragm atik tu tu ­

lam laştırabilir.

Ö rgütlenm enin

yaşam

munu en çok besleyen olgunun, artan

koşullarında bir düzelm eye yol açması

toplum sal hoşnutsuzluk ile bunu değişti­

gerekm ektedir. Yoksa örgütlenm e kişi i-

recek gücün duyulmamasından kaynak­

çin salt bir ahlaki anlam taşıyor ise böy-

lanan ikilem olduğu söylenebilir” (O n ­

lesi bir örgütlenm enin yaygınlık elde e-

gen, 253) Başaram ayan bir örgüte üye

debilm esi

mümkün

değildir.

“ D avid

olm ak işçi için bir lükstür. Başarılan şe­

C ro teau , bir telefon şirketinde hat işçisi

yin büyük ya da küçük olm ası son k erte­

olan T om ’a, onu bir toplum sal değişim

de o kadar önem li değildir. Zaten mak-

örgütlenm esi içinde ye r almak için neyin

ro açıdan oldukça önem siz gibi görünen

m otive edebileceğini sordu. T om ’un ce­

bazı konular som ut işçi için son derece

vabı şöyleydi: “ Sanırım bir fark yarataca­

hayati olarak algılanabilm ektedir. D o la­

ğına inanırsam y e r alabilirim . Ancak ger­

yısıyla sınıfın öz-örgütünün tek yönlü iş­

çekten nasıl işlediğini, bir şeyleri değişti­

leyen değil hayatın neredeyse tüm alan­

rip değiştirm ediğini görm em lazım. Ben yalnızca kendimi iyi hissetm ek için dışa­

larına yönelik çözüm ler geliştirebilen bir özelliği bulunm alıdır. Kapitalizm in kendi­

rı çıkıp bir şeyler yapacak biri değilim,

sini hayatlarım ızın her alanına sokuştur­

bilirsiniz.

masına karşı işçi örgütünün de böyle bir

N etice leri görm em

gerekir.

Bildiğim kadarıyla da bu tarz şeyler ge­ nellikle dağılıp gidiyor. G erçekten hiçbir şey

değişm iyor.”

(T h e

Class

D ivide,

C ynthia Peters) G e rçek bilinç sıçraması ancak örgüt­

içeriğe sahip olabilm esi gerekm ektedir. A yrıca yeni örgütün sınıfın tüm bile­ şenlerini örgütleyebilm esi gerekm ekte­ dir. Sektörel ayrım lar, çalışma m ekanla­ rı farkları ortak bir paydada aşılabilir. Fa­

lü faaliyet ile mümkün olabileceğine gö­

kat bu amaca, O rta k Ç alışanlar Yasası

re örgütlenm enin ciddi bir ideolojik bi­

gibi bir araçla ulaşmayı ummak sorunu

linçlenm eye gerek duymaksızın müm­

olduğundan fazla basite alm aktır. Sorun

kün olabileceği bir örgütten bahsetm ek

yasalarla ilgili bir sorun olm anın çok ö-

gerekm ektedir. Aslında sendikalar böy-

tesindedir. Tem el b ir yaklaşım m eselesi­

lesi örgütlenm elerdir. İşçi, maddi koşul­ larının düzeltilm esinin ancak b irlikte

alan kadın da sağlık sistem inin özelleş­

dir. B ir fabrika işçisi de eve parça başı iş

davranm ak ile mümkün olacağına inan­

mesi karşısında birbirine çok benzer so­

dığı zaman sendikaya üye olm aktadır.

nuçlarla karşılaşm aktadırlar. D olayısıyla

----------------------------------------- 39 —


— y o l------------------------------------------sağlık hizm etlerinin yeniden kamusallaş­

gelleyen en önem li kesim şehirlere dö­

masını som ut, anında erişilebilir, etkisi

külm eye kalkışırsa bunun çok ciddi to p ­

hissedilebilir bir biçim de sağlayan bir ö r­

lumsa! sonuçları olacaktır.

güte karşı tutum lar da büyük oranda ay­

Bu koşullarda sınıf kendi yaşam ko­

nı olacaktır, olm aktadır.

şullarına doğrudan müdahale edebilecek

DAYANIŞMAEVLERİ SENDİKALARIN BOŞALTTIĞI ALANI DOLDURABİLİR M İ?

dır. Çünkü varolan koşulları p rotesto

kendi öz-örgütlerine ihtiyaç duym akta­ etm ek, reform lara karşı çıkm ak pratik bir karşılık üretem em ektedir. Siyasi ö r­ gütlerin ise, sosyalizmin itibarının zayıf­ D ayanışm aevleri, sınıfın ihtiyaçlarına uygun yeni b ir örgütlenm e m odeli ola­ rak ortaya konabilir mi?

ladığı bu konjonktürde etkin bir gücü hareket geçirebilm esi yeni örgütsel araçlar geliştirm eksizin mümkün gözük­ m em ektedir. M ücadele kam panyalarının

D ayanışm aevlerinin bu imkana sahip

sürekli olarak başarısızlıkla sonuçlanm a­

olduğu söylenebilir. K itle örgütlenm ele­

sı ise elbirliği ile bir şeylerin değiştirile­

rinin karşı karşıya kaldığı birçok açmaza

bileceğine dair inanç kırıntılarını da o r­

yönelik cevaplar bu kurum lara içkindir.

tadan kaldırm aktadır. Böylesi b ir tespit

G e rçe k sorunlara, gerçek çözüm ler, sı­

söz konusu m ücadelelerin rafa kaldırıl­

nıfın içinden geliştirilerek yol alınmaya,

ması gerektiği anlam ına gelmez. Y ü rü tü ­

çalışılm aktadır. Dayanışm a faaliyeti tica­

len her bir m ücadele, b irebir maddi so­

rileşm e, piyasalaşma ile hayatları kör bir

nuçlar yaratam asa da zaman zaman to p ­

kıyıya fırlatılıp atılan sınıfın geniş kesim ­

lumsal bilinçte ciddi karşılıklar üretm ek­

lerinin ortak bir yaşamı inşa etm e odak­

tedir. Fakat salt bu tarz m ücadeleler ile

ları olabilir. İşsizliğin büyük oranlara u-

sınıf siyasetindeki tıkanm anın aşılabilece­

laştığı, çalışanların büyük bir kısmının da

ğini ummak hayalciliktir. Sınıfın daha ge­

iş güvencesinden mahrum olduğu, elde

niş kesim lerini kucaklayabilecek toplum ­

edilen gelirlerin ise asgari yaşam stan­

sal örgütlenm eler yaratam adan, sınıfın

dartlarına ulaşmayı dahi sağlayamadığı

ülke siyasetine damgasını vurm asını bek­

koşullarda sınıfın büyük bir kısmının gü­

leyem eyiz. Herhangi bir örgütüm üz için­

nü kurtarm a gayesi dışında bir beklenti­

de konumlanmayan bir em ekçi için çağ­

ye sahip olabilm esi mümkün değildir. O-

rılarım ızın pek bir anlamı yoktur. Büyü­

zellikle genç işçiler için gelecek bütü­

yen, her geçen gün hayatın daha fazla a-

nüyle karanlıktır. A rd ard a g erçekleştiril­

lanını kapsayabilen bir dayanışma içeri­

m eye çalışılan “ refo rm lar” , elde varolan

sinde konumlanan em ekçiler için aynı

sınırlı hakları dahi ortadan kaldırmakta,

şeyi söyleyebilm ek

ticarileşm eyi geçm işle kıyaslanamayacak

(Bu söylenenlerden, siyasetin dışlandığı

mümkün

değildir.

oranda geliştirm ektedir. Tarım sal nüfu­

bir sınıf hareketi yaratm a niyeti anlaşıl­

sun eritilm esi bu durumu daha da ciddi­

mamalıdır. Sorun siyaset yapılm asında

leştirici etk iler yapar. A B ile m üzakere­

değil siyasetin tam am en taşlaşmış, etki­

işsizliğin

sizleşmiş ve söylem den pratiğe geçem e­

gerçek oranlarının ortaya çıkmasını en­

ler aşamasında, T ü rkiye’deki

yen bir içeriği bir türlü aşamamasında-

40


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi?__ dır. Dayanışm anın gelişmesi, 3. D ön e­

larının

min içeriğini daha iyi kavrayan bir siyasi

karşı çıkan em ekçilerin m ücadelesine sı­

yaklaşım lar manzumesini de geliştirm ek­

nıf m ücadelesi gözüyle bakabilir miyiz?

uyuşturucu

ile zehirlenm esine

ted ir. Eğer şu ana kadar gelişen olumlu

İlk bakışta buna olum lu yanıt vereb il­

süreç daha da ilerlerse bir süre sonra

mek, en azından geleneksel konum lar­

neyin politik neyin apolitik olduğunun

dan yola çıkarak mümkün değildir. Fakat

yeniden tanımlanması gerekecektir)

yaşanan sorundan mağdur olan gençle­

Bugün sınıfın güç olarak yeterli ölçe­

rin aslında genç işçiler olduğu düşünü­

ğe ulaşamadığı durum da bir şey yap tırt­

lürse ve uyuşturucu kullanım ının aslında

mak üzerine değil de yapmak üzerine ku­

serm aye tarafından işsiz ve geleceksiz

rulu örgütler sınıftan daha olumlu yanıt­

genç işçileri kendisine karşı m ücadele e-

lar alacak gibi görünm ektedir. Bunun se­

dem esinler diye çürütm ek için geliştiri­

bebi çok açıktır. İhtiyaçların son derece

len bir yöntem olduğu tespiti yapılırsa

acil bir hale geldiği, hayat mücadelesinin

hala aynı olumsuz yaklaşım ı sergilem ek

çok zorlaştığı ve devrim ci siyasetin dö­

mümkün olabilir mi? Sınıfın yeniden aya­

nüştürücü gücüne duyulan itimadın asga­

ğa kalkma sürecinde, yürütüldüğü alan i-

riye indiği koşullarda em ekçilere yürüt­

tibariyle yerel, fakat kapsam açısından

tükleri faaliyetin kendi hayatlarında bire­

aslında geneii ifade eden m ücadeleler­

bir düzeltm eler sağlayacağı örgütlenm e­

den geçmesi g erekiyor ise sosyalistlerin

ler yaratm ak durumundayız. Dahası bun­

buna karşı tutum u ne olacaktır? Varolan

ları süreklileştirm ek zorundayız. “ Daya­

m ücadelelerin çoğunlukla yerel ölçekte

nışma” faaliyeti çok zorlanırsa bir komün

kalması eldeki güçlerin yerel ölçekte e t­

yaratm ayı amaçlayan bir çalışma olarak

kin olması ile ilişkilidir. Yoksa çalışmanın

düşünülebilir. Eğitim, sağlık kolektifleri, üretim ve tüketim kooperatifleri, boş za­

yerel olarak yürütülm esine yönelik bir ön kabul m evcut değildir.

manı olumlu biçim de değerlendirm eyi sağlayarak

serm ayenin

kültürel

Thom pson’dan yukarıda yapılan alın­

hege­

tıyı tek rar hatırlarsak sınıfın bir süreç o-

monyasından uzaklaşmayı sağlayacak kül­

larak kavranm ası, hazırda varolan değil

türel birim ler, çetelere, uyuşturucu ta­

ama oluşan bir şey olarak görülm esi çok

cirlerine karşı korum a birim leri, afetlere

önem li

acil müdahale ekipleri vs. Bu kapsam her

yağmalanmasına karşı hayatımızı savu­

diye

düşünüyoruz.

Hayatların

geçen gün daha da genişleyecektir. Ma­

nan bir örgütlenm e. İşçilerin, günübirlik

dem ki bugün m ücadeleye çağırdığımız

m eselelerini tartışabildikleri, yoksunluk­

“ cen-

larını elbirliğiyle giderebildikleri, daya­

net” ten güç alarak gidem iyoruz o zaman

insanlara

sosyalist

ülkelerdeki

nışmanın ve paylaşmanın anlamını som ut

kendi yarattığım ız yaşam lara yaslanaca­

olarak yaşayarak öğrenebilecekleri, sınıf

ğız. Sınıfın hayatını bütünüyle niteliksiz-

bilincini geliştirebilecekleri faaliyet m er­

leştirm eye yönelik düzenlem elere karşı

kezleri olarak Dayam şm aevleri sendika­

sınıfın kendi hayatına sahip çıkmasını sağ­

ların bıraktığı boşluğu dolduracak ve bir

layan kendi öz-örgütleri ile...

okul hizmeti görecek sınıfın öz-örgütle­

Şimdi burada şu soruyu sorm ak ge­

ri rolünü oynayabilirler. “ Küçük zaferler

rekiyor. Kendi oturduğu sem tte çocuk­

büyük hareketleri inşa eder. Mikro-siya-

41 —


— yol-------------------------------------------setle elde edilecek niceliksel ilerlem eler

tir. Bu yaklaşım yaşanan sosyalizmin o-

bir noktadan sonra kitlesel ulusal hare­

lumsuzlukları ile hesaplaşabilmenin ilk

ketler aracılığıyla niteliksel dönüşüm ler

pratik adımı da olacaktır.

haline g elirler.” (Jam es Petras, B ir süreç olarak A L C A , w w w .sendika.org ) Fakat D ayanışm aevierinin bugün bu

Bu tartışm anın sonucunda sendikala­ rın tam am ıyla kadük bir hale geldiklerini iddia etm eyeceğiz tabii ki. Fakat onların

noktada olduğunu söyleyebilm ek müm­

da faaliyet biçim lerini ve kapsamlarını

kün değildir. Elde edilen kimi olumlu so­

genişletm elerinin gerektiği açıktır. Bu ih­

nuçlar hiçbir tatm in duygusu yaratm a­

tiyacın en bariz, uygun bir sıçram anın i-

m alıdır. Şu gerçekten karanlık günlerde

se görece mümkün olduğu sendikal ö r­

elde edilen en küçük başarının dahi ne

gütlenm eler ise kamu çalışanları sendi­

kadar büyük em ekler karşısında elde e-

kalarıdır. Kamu çalışanlarının yaşam ları­

dildiği ortada olsa da şu anki halimizin

nı örgütlem eyi önüne hedef olarak koy­

yeterli olduğunu söyleyebilm e im kanı­

madığı sürece K E S K ’in etkinliklerini ko­

mız bulunm am aktadır. Dayanışm aevleri-

rum aları pek mümkün görünm em ekte­

nin sınıfla daha fazla bütünleşebilm esi,

dir. Varolan üyeliklerin büyük bir kısmı

kendisini hayatın

kağıt üzerinde kalır bir hale gelm iştir.

m erkezi haline getirebilm esi ile müm­ kün olabilir ancak. Dayam şm aevleri öyle

A k tif üyelerin varolan üyelerin içindeki oranı % I0 bile değildir. Ü ye le r örgüte

bir koza öreb ilm elid ir ki bu kozanın için­

büyük bir hızla yabancılaşm aktadır. Ç ün­

de olabilm enin avantajları dışında kal­

kü üye olm ak ile olm am ak arasında fiili

maktan çok daha fazla olm alıdır. Daya-

hiçbir farklılık yoktur. K E S K bu gerçek­

nışm aevleri fiili dayanışma odakları ola­

liğe sırtını dönm eye devam ederse ken­

rak bölgedeki hayatın tüm kriz noktala­

disini kısa süre sonra m arjinalleşm eye

rına müdahale edebilecek seviyede ken­

karşı koym aya çalışır bir noktada bulabi­

disini geliştirebilm ek, araçlarını zengin­

lir. Sendikalar da çıkış olarak “ dayanış­

bulunduğu

alanlarda

leştirebilm ek durum undadır. Sınıfla bütünleşebilm ek ve sınıfın e-

mayı” kapsayan ve derinleştiren bir çiz­ gi yakalam alıdır.

nerjisini de en üst seviyede faaliyetlere

Bu sürecin en önem li ayağı siyaset i-

çekebilm ek için kurum ların özerk ve ka­

le dayanışma çalışması arasındaki bağı

tılım cı yapıları geliştirilm ek durum unda­

doğru kurabilm ekten geçm ektedir. Ö-

dır. Aksi takdirde bütün iyi niyetli gay­

nümüzdeki dönem in egem enler açısın­

retlerim ize rağmen hayatı tam kavraya­

dan “ sosyalist m ücadeleyi bütünüyle si­

bilm ek, em ekçileri Dayanışm aevi çalışa­

vil

nı haline getirebilm ek mümkün olam a­

gündemini taşıdığı açıktır. İlk bakışta faa­

m aktadır. D ayanışm aevlerini sınıfın öz-

liyet alanı olarak dayanışma faaliyetinin

örgütleri olarak gördüğümüzü salt p ro ­

hem İslam cıların taban çalışm asına hem

toplum

h arek etin e

d ö n ü ştü rm e”

paganda olsun diye söylem iyoruz. Bugün

de S T K adı verilen kurum ların yaptıkla­

devrim ci hareketin ihtiyaç duyduğu şey,

rına benzerlikleri olduğu açıktır. Daya-

kendisini ürettiği dar gruplarla oyalan­

nışm aevlerinin en önem li farkı ise kuru­

maktan ziyade çağıl çağıl akan bir sınıf

cularının siyasi kimliğinden

örgütlenm esinin tem ellerini atabilm ek­

m aktadır. D ayanışm aevierinin ufkunda,

__ 42

kaynaklan­


dayanışma sınıfı yeniden yaratabilir mi?__ sınıfın sermayenin dilencileri ve duacıla­

nışmaevlerini sınıfın güncel ihtiyaçlarına

rı haline getirilmesi değil sınıfın, öz-ör-

ve örgütlenme seviyesine uygun bir ö r­

gütleri aracılığıyla ayağa kaldırılması var­

gütlenme modeli seviyesine getirebilme

dır. Tem el amaç, dayanışmanın gücün­

olanağı mevcuttur. Bu olanağın gerçekli­

den yola çıkarak öncelikle ikili iktidar

ğe dönüştürülebilmesi ise yıllardır kahır­

seviyesine sıçrayacak bir güç birikimi ya­

lı dayanışma faaliyetinin içerisinde tüm

ratabilmektir. “ İkincisi, kooperatifler ü-

zorluklara rağmen çıkış yolları bulmayı

yelerinin yaşam standartlarını iyileştirir­

başaran Dayanışmaevi çalışanlarının ya­

ken, genel olarak kapitalist sistem içinde

ratıcı emeği ile mümkün olacaktır. Fakat

uygun bir yer buldular. Nüfusun % 6 0 ’a

ufkumuzu netleştirmek durumundayız.

yakınının fakirlik sınırı altında ve 8 mil­

Bugün için bakıldığında gerçekten aşırı

yon

çocuktan 4 milyonunun yetersiz

bir önerm e gibi gözükse de sınıf hareke­

beslenme ve bununla ilgili hastalıklardan

tinin krizine yanıt olarak yaratılmış daha

acı çektiği koşullarda bulundukları bir

etkin bir araç mevcut değildir. Dünyada

zamanda politik ihtiyaç, başarı” adacıkla-

yaşanan örgütlenme örnekleri de aslın­

rı” ndan, sosyo ekonomik yapıda temel

da sınıfın örgütsel gücünün düşük oldu­

değişikliklere, vahşi kapitalizmden işçile­

ğu noktalarda bir şeyler yaptırtmayı de­

rin öz yönetiminin olduğu sosyalizme

ğil de yapmayı hedefleyen örgütlerin da­

Petras,

ha büyük bir güç haline dönüştüğünü

H en ry Veltm eyer, “ Tarihsel Perspektif­

göstermektedir. Brezilya’daki Topraksız

te

Köylü

doğru İşçi

ilerle m ek tir” Öz

(James

Yönetim i” , Cosm opolitik

sayı6) Petras’ın Arjantin için yaptığı vur­ A m a bu vurguyu daha gerçekçi ko­ şullarda, bizlere bir eylem görevi çıkara­ cak anlamda yapabilmek için öncelikle anlamlı sayıda “ başarı adacığına” ve dişe dokunur bir kitle bağı seviyesine ihtiya­ cımız olduğu da muhakkaktır. Bu koşul­ ları sağlayamadan, aynı sözleri bıkmadan usanmadan tekrarlayan papağanın duru­ düşmekten

kurtulamayız.

İşsizler

hareketi. Tabii ki bu örgütlerin devrimci hareketin önünü ne oranda açacağı bu­

guya sonuna kadar katılıyoruz.

muna

Hareketi, Arjantin’deki

Tam

dozunda kurulamayan siyaset-dayanışma ilişkisi çalışmanın iki ayağından birini felç bırakır. Şimdilik bu konuda uyanık ol­ mak yeterli bir politik tutum olarak gö­ zükmektedir.

günden bakıldığında flu kalabilir. G e r ­ çekten de salt temel ihtiyaçların ortak karşılanması üzerine kurulu bir örgüt­ lenmenin iktidarı hedefleyen bir devrim ­ ci siyasi hareketi besleme garantisi yok­ tur. O rtaya çıkan sınıf bilincinin devrim ­ ci bir siyasileşmeye ne oranda açık ola­ cağı doğrudan devrimcilerin yürüttükle­ ri faaliyetlere

bağlı

olacaktır.

Yapılan

propaganda-ajitasyon faaliyetlerinin ger­ çekten anlam bulacağı ortam ancak sını­ fın önemli bir kısmının kendi öz-örgütleri içinde örgütlü bulunduğu, kendisini sermayenin örgütlerinden kafaca ve ya­ şamca ayırabildiği koşullarda mümkün olacaktır. Bugün sendikal bilincin “ zehir­

SONUÇ OLARAK

lediği” bir “ sınıf’ karşısında değiliz. D o ­ ğal olarak her dönemin politik görevle­

Bugünün gerçekliği olamasa da Daya-

ri, o dönemin koşullarından ve ihtiyaçla-

----------------------------------------- 43 —


— yol------------------------------------------rından kök alacaktır. Bugün “ sınıf’ı yeni­ den ortaya çıkartacak araçlar yaratmak durumundayız. Dayanışmaevleri bu amaca en uygun araç görünümündedir.

KAYNAKLAR 1. N e w Imperialism, David Harvey 2. Prometheus’un Sönmeyen Ateşi, Tü­ lin Öngen, Belge Yayınları 3. Hapishane Defterleri, Gramsci, Belge Yayınları. 4. Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Bauman, Sarmal Yayınları 5. Türkiye’de Çalışma İlişkilerinin 80 yılı, Ahm et Makal, İktisat Dergisi 6. Bugün Türkiye’de E.P. Thompson’u Okumak, Ayşe Buğra, Toplum ve Bilim 7. İngiltere’de İşçi Sınıfının Oluşumu, E.P Thompson, İletişim Yayınları 8. Toplumsal Hareket Sendikacılığı: N e kadar eski, ne kadar yeni? , www.sendika.org 9. Sibermaoc, Nick-Dyer W itheford, A y­ kırı Yayınları 10. The Class Divide, Cynthia Peters, www.zmag.org I I. Bir Süreç O larak A L C A , James Petras, www.sendika.org 12. Tarihsel Perspektifte İşçi Ö z Yöneti­ mi, J.Petras-H. Veltmeyer, Cosmopolitik, sayı 6

_

44


__________________________________________________________ Umut Aydın

Taylorizmden Postfordizme ve TOPLAM KALİTE SEVİMSİZLİĞİ Her türlü mekanın yıkılışını işitiyorum, parçalanan camı ve çöken duvarları, zaman ise son kızgın bir alev. James Joyce

Son çeyrek yüzyıldır, kapitalist üre­

W in s lo w T aylo r’un ana tezi; geleneksel

tim tekniklerinde yeni bir süreçten bah­

manüfaktür kültüründe, ancak hiyerar­

sediliyor. İşçiyi belli kas hareketlerine

şik ve otokratik bir organizasyon yapısı

indirgeyen, tümüyle makinenin uzantısı

geliştirilebilirse büyük ölçekli fabrika kültürüne doğru bir evrim yaşanabilir,

haline getiren yapılanma, hızlı bir deği­ şim içine girmiştir. Üretim birimlerinin

şeklinde özetlenebilir. Bu ise üreticiden

küçüldüğü, sınıfın bir bölümünün zihni

tüm üretim bilgisi ve tasarım gücünün

faaliyetin içine girdiği, paralel olarak sınıf

kesin olarak koparılması ve merkezi o-

içinde yapısal bir parçalanmanın da orta­

torite olarak yönetimin elinde toplan­

ya çıktığı bir dönem söz konusu olan.

ması ile mümkün olabilir.

Yaşanan sürecin sınıflar mücadelesi­ ne doğrudan etkileri olduğu aşikar. Ö te

Taylor, 20. yüzyılın başlarında kapita­ lizm açısından giderek büyük bir proble­

yandan yeni üretim teknikleri ile “ yeni”

me dönüşen emeğin kontrolü meselesi­

bireycileşme arasında bağ kurmak, dün­

ni ele alırken, işçinin doğuştan günahkar

ya genelinde yaygınlaşan çürümenin, de-

ve aptal olduğu iddiasıyla hareket eder.

ğersizleşme ortamında her şeyin paraya indirgenmesinin izlerini bu noktadan ha­ reketle sürmek de mümkün

elbette.

Ancak bu yazı hedefi itibariyle kapitalist üretim tekniklerindeki evrimi ele alacak, yaratılan kalite mitosunun perde arkası­ nı sorgulayacak, bu anlamıyla da “ tek­ nik” kalacaktır.

O n a göre insan doğal bir içgüdünün yönlendirmesi altında işi kolaydan alma ve kaytarma yönünde hareket eder. D o ­ layısıyla, herhangi bir denetleyicinin ol­ madığı hallerde dahi, üretim sürecinin aksamadan

yürütülmesi

sağlanmalıdır.

Ayrıca işçiler en verimli biçimi bulabil­ mek için gerekli zekaya sahip olmadıkla­ rından, üretimdeki rolleri pasifize edil­ meli, makinenin basit bir uzantısı haline

TAYLOR’UN M ÜHENDİS ‘ZEKASI’

getirilmelidirler. Taylorizm in

yönetim

pratiğini

üç

farklı düzeyde toplayabiliriz. I. İşin tasa­ Taylorizm, A B D ’de 1880-1890 yılla­

rımı, 2. İşin yapılışının kontrol edilme bi­

rında ortaya çıkan “ sistematik yönetim

çimi ve 3. Bu kontrol biçiminin içerdiği

h a re k e tin d e n

istihdam ve para politikası.

doğmuştur.

Frederick

45 ----


— y o l------------------------------------------Taylorizm, öz itibariyle sistematik bir

miş bir üretim sürecine geçiş olmasıdır.

analizin ardından süreci küçük parçalara

En ince parçasına değin ayrıntılandırılan

böler, zaman ve biçim açısından stan­

işlerin tek amaçlı makineler tarafından

dartlar oluşturur ve paralel olarak parça

yapılır hale gelmesi, üretim sürecini sü­

başı ücret sisteminin temellerini atar.

rekli bir gelişmeye yatkın ve elverişli kıl­

Nihayetinde Taylorizmin esası işbölü-

mıştır. İşçinin makinenin pasif bir uzantı­

müdür.

sı haline gelmesi ise; işçinin bilgi ve be­

Taylorizmin hedefi işçiyi her türlü ü-

cerisinin tümüyle gereksiz hale geldiği,

retim bilgisi ve zihinsel faaliyetten ko­

tecrübesiz yeni işçinin uzun yıllar çalışan

partmak, vasıfsızlaştırmak, farklılıkları

bir işçinin yerine hemen alabilmesinin

yok

dolayısıyla değersizleştir-

sağlandığı ve bütün işsizlerin yedek işçi

mekti. Ancak yine de üretim işçinin be­

ordusu olabildiği bir avantajı sermayeye

cerisine ve kapasitesine bağımlı kalmış­

kazandırmaktadır.

etmek,

tır. Çünkü verimlilik artışı hala işçinin el-

Taylorizmden Fordizme tek değişen

ayak sayısı, kuvveti, hızı ve el idaresine

şey makineleşme değildir elbette. A tö l­

bağlı olan aletler tarafından sınırlanabili­

yenin organizasyonu da baştan tanımlan­

yor, işçi ve niteliği hala üretim sürecinde

mış, kayan üretim hattının kurulmasıyla,

stratejik bir önemi koruyordu. Taylo­

“ aylaklık” olarak kabul edilen işçi mobi-

rizm makine değil, alet kullanan bir sis­

litesi ortadan

tem dir ve alet, işçinin iradesine bağlı olarak işler.

hem işçi belli bir iş noktasına sabitlenir-

kaldırılmıştır.

Böylelikle

ken hem de hattın hızı ayarlanarak işçi­ nin işe ayırdığı süre kontrol altına alını­

FORDİZM V E BANT SİSTEM İ

yordu.

İşçi,

sadece

vasıfsızlaştırılarak

makinenin değersiz bir parçası haline H en ry Ford ’un, sahip olduğu otom o­ bil

fabrikasında

uygulamaya

koyduğu

Fordizm; işçiyi, mekanik bir hat üstünde hareket eden emeğin nesnesi üzerinde, çalışma süresi boyunca aynı parça işi be­

gelmekle kalmıyor, aynı zamanda üreti­ me ait her türlü bilgiden soyutlanarak zihni faaliyetten de kopartılıyordu. Esas itibariyle; Fordist sistem ayrıntı­ lı işbölümü esasına göre örgütlenmiş,

lirli bir hız ve biçimde tekrarlam ak zo­

her işçinin dar anlamda tanımlanmış, ru­

runda bırakan montaj hattıdır. Aslında

tin bir işi sürekli olarak yaptığı bir işleyiş

Ford’un montaj hattı, Taylorist yöntem ­

ile verimlilik artışı sağlamaya yönelmiş­

lerden tamamen bağımsız bir buluş de­

tir. Makine ile işçi arasında sabit bir iliş­

ğil, bu yöntem lerin mekanize olmuş biçi­

ki kuran montaj hattı, çıktının standart­

midir ve kitle üretimi sistemini doğur­

laşmasını getirirken, bu da kitle üretim i­

muştur.

nin teknik koşullarını sağlamaktadır. R e ­

Fordizmin Taylorizmden ayırt edici özelliği, üretim sürecinin ilk defa işçinin

kabetin esası ise aynı maldan ço k sayıda ucuza üretm ek üzerine kurulmuştur.

özelliklerine ve fiziksel niteliğine bağlı o-

“ H enry Ford, ‘müşteri, siyah renkte

larak örgütlenmesinden çıkılıp, makine­

olduğu sürece, istediği renk arabayı sa­

nin (tekniğin) mantığına göre örgütlen­

tın almakta özgürdür’ dediğinde şaka

46


_______ taylorizmden postfordizme__ yapmamaktadır. O , yığın üretiminin, bü­

pisi ortaya çıktı. Tüketici tercihlerinin

yük miktarda tek tip üretim yapmak te ­

standart ucuz mala doyması ve talebin

meline dayanan ruhunu anlatmaktadır.

mal çeşitlemesine kayması da eklenince

Elbette, Ford, müşterilerine renk seçe­

Fordizmi ayakta tutan kitle talebi koşul­

neği verm enin kolay olduğunu bilmek­

ları ortadan kalkmıştır.

teydi; yapması gereken tek şey, hattın

Ancak Fordizmin krizini sadece ta­

sonundaki işçiye bir tane yerine üç veya

lepteki azalmalara bağlamak, krizi pazar

d ö rt tane boya tabancası vermekti. Fa­

yönlü kavramak olur. Fordizmin iç m e­

kat Ford bir kez çeşitliliği kabul ederse, ürünün tek tipliği tamamen elden gide­ cekti. Onun için yığın üretiminin esprisi ürünün tek tipliğidir.” 1 Verim lilik artışı organizasyon yapısı ile de pekiştirilmeye çalışılmış, dikey ha­ berleşme, merkezi denetim ve kontrol esasına oturtulmuştur. Böylece karar al­ ma tamamen atölyenin dışına çıkartılır­ ken işçi pasifize edilmiştir.

kanizmalarına da bakmak gerekiyor. Kayan üretim hattındaki zaman ko­ ordinasyonu bunlardan biridir. Eşit ol­ mayan işlerin farklı üretim noktalarında­ ki koordinasyonu bir sorun haline gel­ miştir. Bazı noktalarda yığılmalar yaşa­ nırken bazı noktalarda boş bekleme sü­ releri ortaya çıkmıştır. Ö te yandan, üre­ tim hattının yüksek tampon stoklarla ça­ lışması gerek ölü sermaye gerekse de­ polama giderlerini artırmakta, sistemin

FORDİZMİN KRİZİ

eldeki stoklara bağlı olarak arz yönlü iş­ lemesine ve talep değişikliklerinden iyi­ ce kopmasına neden olmuştur. Yine bir

Fordist sistemin verimli işleyebilmesi standart tüketim kalıplarına bağlı olduğu

başka problem ise üretim ve kalite ilişki­

kadar, diğer yandan geniş ve istikrarlı

sinin

pazarların varlığına da bağlıdır. Pazarlar,

çıkmıştır. Fordizmde, üretim ile kalite

hem büyük miktarlarda üretilmiş stan­

kontrolü ayrı işlerdir ve ayrı kişiler tara­

dart malların yutulmasına elverecek ka­

fından yapılır. Bu durum hatalı ürün ora­

dar geniş olmalı, hem de büyük ölçekli

nını fazlasıyla artırmıştır. İşin gittikçe ay-

yatırımları am orti edecek süre kadar is­

rıntılandırılması ve em ek yerine makine

oturtulamamış

olmasıyla ortaya

tikrarlı olmalıdır. II. Dünya Savaşı’ndan

ikamesinin vardığı nokta, üretim hattının

sonraki

iktisadi ve siyasi konjonktür,

giderek büyüyen ve daha fazla makinele­

Fordist sistemin gelişmesi için bu zemini

şerek verimliliği artırm aya elvermeyen

sağlamıştır. Ü retim artışı ile istikrarlı büyük pa­

bir yapıya dönüşmüştür. Bu durumda sermayenin teknik bileşiminin makine

zarlar ve yüksek talep arasındaki uyum

lehine artırılması artık mümkün olma­

sonucunda Fordizm, 1945-1970 yılları a-

maya başlamıştır.

rasında egemen üretim sistemi haline

Tüm bunların yanı sıra; büyük ölçek­

geldi. Ancak I970’li yıllarla birlikte, üre­

li işyerlerinde yığın üretimi yapmak çok

tim ve ticaret hacmi düşüşe geçerken

sayıda işçiyi kapsayan kitle sendikacılığı­

büyük istikrarlı kitlesel pazarlar çöktü.

nın da önünü açmıştır. Ki 1970’lerde ka­

Y erine küçük ve istikrarsız bir pazar ya-

pitalist sistemin içine girdiği kriz, yoğun

— ------------------------------------- 47 ----


— y o l------------------------------------------uluslararası rekabet, bu rekabete bağlı

lirleyici bir rol oynadığını, Fordizmin yal­

olarak teknolojik dönüşümün artan hızı

nızca bir üretim organizasyonu biçimi

ve maliyetlerin aşağı çekilmesi zorunlu­

değil, aynı zamanda bir serm aye birikimi

luğu sermayeyi işçi sınıfının örgütlülüğü­

rejimi olduğunu ve bu yüzden de yaşa­

nü parçalama yönünde politikalar üret­

nan krizin, Fordist birikim rejiminin kri­

meye yöneltmiştir. Kapitalist krizin ya­

zi olduğunu ileri sürer. 3

rattığı ortam, yeni bir düzenlemeyi, ya­ pısal değişikliği gündeme getirmiştir. Aslında Fordizmin yaşadığı sıkıntıları “ katılık”

sözcüğüyle

özetlem ek

Düzenleme kuramına göre, II. Dünya Savaşı sonrasında sermaye, tüketim mal­ ları kesimindeki verim lilik artışı ile kitle­

de

sel satın alma gücünü 20 yıl kadar den­

mümkün. Kitle üretimine yapılan uzun

geleyebilmiş, diğer bir deyişle, verimlilik

vadeli ve geniş ölçekli sabit sermaye ya­

artışı ile ücret artışları arasında bir den­

tırımlarının, tasarımda esnekliği büyük

ge sağlayabilmiştir. Fakat 1960’ların so­

ölçüde engelleyen ve değişmez tüketici

nuna doğru, makinelerin sürekli ve gide­

piyasalarında istikrarlı büyüme varsayı­

rek daha yoğun uygulanmasının, verim li­

mına dayanan katılık; emeğe karşı yöne­

lik artırıcı

limde, emek dağılımında ve özellikle te ­

başlaması ile bu denge bozulmaya başla­

kelci sektörde iş sözleşmelerinde katılık

mıştır.

vs. vs. 2

potansiyelinin

tükenm eye

Söylenmek istenen, refah devleti ka­ lıplarının, sermayeye dar gelmeye başla­

FORDİZMDEN POSTFORDİZM E

dığından başka bir şey değildir. Çünkü Fordist süreç aynı zamanda ücret ve ça­ lışma koşullarının iyileştiği, yığın sendi­

Fordizmin krizini yaratan faktörlerin ışığında bakıldığında, ortaya çıkan post-

kacılığının her anlamda etkin

olduğu,

sosyal hakların arttığı, sosyai güvenlik

fordist gelişmeler bir yandan küçük ve

kurumlarının etkinleştiği bir dönemdir.

istikrarsız pazarlara ve değişken tüketici

Sosyal taleplerin kurumlaştığı, ücretli e-

tercihlerine uyum sağlayabilecek; diğer yandan sermayenin verimliliğini düşüren

meği disipline eden sendikal yapı, artık rejimin karşılaştığı zorluklar ve düşen

aşırı stok, aşırı makineleşme, aşırı hatalı

gelişme hızı karşısında sisteme tehdit o-

ürün gibi kısıtları aşabilecek ve yüksek

luşturmaya başlamıştır. Dolayısıyla, hızla

sendikal mücadeleyi engelleyebilecek bir

sendikasızlaştırmaya gidilmelidir.

“ verimlilik ve karlılık artırm a” arayışının

fordizm ya da esnek üretim her şeyden

Post-

ifadesidir.

önce emeğe karşı bir saldırıdır.

Sonuçta bu arayış, aynı zamanda ka­ pitalizmin krizine de bir bakışı ifade et­ mektedir. Bu tartışmaların hemen hep­

talizmin arayışına tekrar bakalım. Bu a-

Bu noktaya geri dönmek üzere kapi­ rayış, yeni pazar ve tüketici talebi koşul­

sinde kavramsal olarak Fransız Düzenle­

larına uyum ve yeni verimlilik/karlılık a r­

me O k u lu ’nun etkilerini görmek müm­

tışı arayışıdır. Bu durum Fordist ilkeler­

kündür. Düzenleme Okulu, kar haddinin

de köklü bir değişimi zorunlu kılar. G e ­

düşme eğiliminde üretim sürecinin be­

rek üretim sürecinde ve kullanılan tek-

__ 48


_ _ _ _ _ taylorizmden postfordizme__ nolojilerde, gerekse de emeğin niteliğin­

mek üzerinde daha güçlü bir denetim

de ve iş yoğunlaşmasında değişim de­

uygulama şansını yaratmıştır. Esnek üre­

mektir.

tim, yüksek “ yapısal” işçilik düzeyleri,

Ayrışm ış talebe büyük bir esneklikle

vasıfların hızla yok edilmesi ve yeniden

cevap verebilm e yeteneği, postfordist

oluşması, gerçek ücrette ancak alçakgö­

sürecin doğasının kavranmasında anah­

nüllü artışlar (o da olduğu zaman) ve

tar rolü oynamaktadır. Bir maldan bir

Fordist rejimin ana direklerinden biri o-

başka malın üretimine geçişte çok az a-

lan sendikaların gücünün geriletilmesi gi­

yarlama süresi ve bekleme zamanı ge­

bi özelliklere sahiptir.

rektiren, üretim süresini hızla artırabilen

programlanabilir

Piyasada yaşanan dalgalanmalar, re ­

m ikroelektronik

kabetin yoğunlaşması, kar marjlarının a-

teknolojiler önemli bir esneklik sağla­

zalmasına yanıt olarak patronlar, m ev­

maktadır. M ikroelektronik akşamlı tek­

cut em ek fazlasını öne çıkartarak çok

nolojiler aşırı makineleşme ve boş bek­

daha esnek çalışma biçimlerini dayatmış­

leme sürelerini de azaltmaktadır. Post­

lardır. Sürekli işçi çalıştıran firmalarda

fordist üretim sürecinde ürün tasarımı,

bile belli günleri “ ücretsiz izin olarak ta­

stok kontrol, pazarlama, finans, yan sa­

nımlama” , işçiyi talebin yükseldiği dö­

nayi ilişkileri gibi yönetim ve kontrol

nemlerde çalıştırma, düştüğü dönem ler­

fonksiyonları otomasyon uygulamaları­

de ise izne çıkarma giderek yaygınlaş­

nın kapsamına girmiştir. Üretim organi­

maktadır.

zasyonundaki bu değişim ve yönetimde enformasyon teknolojilerinin

Fordizmin tersine, ihtiyaç duyulan e-

kullanımı

meğin çok sayıda niteliksiz işçiden az sa­

yönetici, mühendis ve emek arasındaki

yıda nitelikli işçiye doğru kayması bölün­

ilişkinin yeniden tanımlanmasını gerek­

müş ve farklılaşmış bir işgücü yapısını

tirm ektedir. İddia şudur; Fordist üretim

ortaya çıkarmıştır. Az çok sürekli bir is­

sisteminde ortaya çıkan bir çok verim ­

tihdam şansına kavuşan, nitelikli, çekir­

sizlik ve hantallık, yeni yönetim teknikle­

dek işgücü ve arada sırada iş bulan

ri ile ortadan kaldırılmıştır. Teknoloji­

“ M cD onald’s”

işçiliği diye adlandırılan

den çok insan faktörünü etkin kıldığını

niteliksiz işgücü. Birincisi yüksek ücret

savlayan yönetim

ve iş tatminine kavuşan ama daha yük­

tekniklerine toplam

kalite başlığında geri döneceğiz. Postfordizm, Fordizmin katılıklarına

sek oranda bir iş yoğunlaşması ile ve­ rimlilik artışı sağlayan bir işgücü; İkincisi

cepheden savaş açmıştır. Emek süreçle­

ise birincisini ikame etme şansı olmayan,

ri, ürünler ve tüketim kalıpları bakımın­

sürekli sirkülasyona tabi olan, düşük üc­

dan esnekliğe dayanır. Tem el özellikle­

reti kabul etse bile “ yedek işçi ordusu”

rinden biri, yepyeni üretim sektörleri­

olma özelliğini taşımayan bir işgücü.4 Bu

nin, finans hizmetlerinde yepyeni yön­

satırlardan ikinci grup işgücünün “ vazge­

temlerin, yeni piyasaların ortaya çıkması

çilebilir”

ve hepsinden önemlisi ticari, teknolojik

Postfordist süreçte esneklik, üretim bi­

olduğu

anlamı

çıkarılamaz.

ve örgütsel yeniliklerin temposunun bü­

çiminden daha çok sermayenin emek

yük ölçüde hızlanmış olmasıdır. Esnekli­

karşısındaki davranış halini resm etm ek­

ğin artışından gelen güç, kapitalizme e­

tedir aslında. Küçük işletmelerde dağı-

49 —


-— y ol------------------------------------------nık ve örgütsüz olarak çalışan işçilerin

bir durum yaratmıştır. Ö rneğin o to m o ­

birlikte hareket etme olanağının kısıtlan­

tiv sektöründe kaporta yapımında düz

masının, sermayeye büyük bir esneklik

çelik plakalar kullanılmakta, bu plakalar

kazandırdığı kesindir. Postfordist üreti­

kalıplar üzerinde 400 tonluk preslerle

min temeli, küçük işletmelerdeki “ vasıf­

ezilmektedir. H e r yeni model için ise

sız” emeğin yoğun sömürüsü ve taşe-

kalıplar değiştirilir.

ronlaşmadır.

aynı üretim hattında ancak bir-iki model

Fordist

üretimde,

üretilebiliyordu. Çünkü kalıp değiştirme işi özel bir ekip tarafından 8 saatte yapı­

JAPON MUCİZESİ VE TAŞERONLAŞM A

labiliyordu.

T o y o ta ’da

aynı

işlem

I970’te 40 ile 150 dakika arasında yapı­ Japonya sistemini, 1950’li yıllardan itibaren Taylorist ilkeler yerine post-taylorist ilkeler üzerinde şekillendirmiş ve sanayileşmesini bu temel üzerinden ge­ liştirmiştir. Japonya’da farklılığı yaratan teknoloji faktörü değil; üretim, tasarım, kontrol ve planlama bloklarını bütünsel bir otom asyon sistemine dayandıran üretim organizasyonunun kurulmuş ol­

labilirken, bu süre I980’de 5 ile 15 da­ kika arasına indi. Toyota, 1974 ile 1980 arasında aynı üretim hattında üretebil­ diği tem el model sayısını 24’ten 50’ye çıkarmıştır. Ö te yandan T o y o ta ’da bir işçi 8 dakika 26 saniyelik bir üretim çev­ riminde 35 tane farklı iş yapmakta ve bu süreç içinde gün boyunca 6 millik bir yol kat etm ektedir.5 Ö te yandan T o yo ta firması aynı za­

masıdır. Japonya,

feodal

unsurların

etkisini

hala sürdürdüğü bir toplum yapısına sa­ hiptir. Gelenekselliğin, itaatkarlığın, pa-

manda altsözleşme ilişkilerinin, yani taşeronlaşmanın da öncülerindendir. Ja ­ pon mucizesini yaratan da budur zaten.

ternal yönetici-işçi ilişkilerinin baskın ol­

Taşeronlaşma kavramı Fransızca kö­

masının yanı sıra sınıfsal çelişkiler ve çı­

kenli ve üretim yerinde işin bir kısmının

kar çatışmaları işyeri sendikacılığı ile sö-

patron tarafından başka bir patrona ve­

nümlendirilmiştir. Bu yolda, fabrika bay-

rilmesi olarak tanımlanıyor. Sermayenin

rağı/fabrika marşı gibi unsurların ve işçi­

krize karşı geliştirdiği biçimi ile taşeron­

nin işe öm ür boyu çalışması için alınma­

laşma, patronun bizzat ürettiği ürünün

sının, işçilerin kendilerini tamamen fab­

belirli parçalarını fabrika dışında başka

rika ile özdeşleştirmelerinin de büyük

bir birime devretmesi ise daha çok rast­

rolü bulunmaktadır. Japonya’daki sendi­

lanan bir durum.

kal katılım, önceden tasarlanmış süreç­

Ancak üretim sürecine bir bütün ola­

lere, belirlenen amaca ulaşmak doğrul­

rak

tusunda katılım anlamına gelmektedir.

postfordizmin arka bahçesidir, bu ne­

Bu durumun Japon sermayesi tarafından

denle sermayenin genel dinamikleri için­

artıdeğer sömürüsünün artırılabilmesi için kullanıldığı çok açıktır.

sermayenin tepkisi artan riski azaltma

bakmak

gerekir.

de ele alınmalıdır.

Taşeronlaşm a,

1970 krizine karşı

Emeğin örgütlenmesi ve kullanımı,

yönünde olmuştur. Bunun ilk aracı, gö­

kapitalistler açısından daha “ sorunsuz”

rece dengesiz kısımların firmanın dışına

__ 50


_______ taylorizmden postfordizme__ atılmasıdır. Daha dengeli kısmı üreten a-

olabilir, ancak ana birimin dayandığı ta­

na firma, böylelikle talepteki oynamaları

şeronlarda emeğin örgütsüz ve kötü ko­

da risksiz karşılama şansını yakalamıştır.

şullarda yaşamasına neden oluyor. Sos­

Bu süreç özellikle ana üretim birimlerin­

yal hakların kaybı bir yana, işçiler iş kap­

de yoğun işçi çıkarmalarla birlikte ilerle­

ma telaşı içinde diğer em ekçilerle zo­

miştir. İkinci bir tepki ise firmalar, artan

runlu rekabete giriyorlar. Serm aye artan

teknolojik yenilenmeye yetişebilmek ve

uluslararası hareket yeteneği sayesinde,

fonlarını kısa süreli sabit sermayeye ya­

her şeye rağmen bir örgütlenme eğilimi

tırmam ak için, artan ölçüde altsözleşme

ile karşılaştığı anda soluğu başka bir y e r­

ilişkilerine girmişlerdir. Sermayenin tüm süreci esnetme ça­ balarının temel amacı, emek piyasasının

de alıyor. Kısacası teşaronlaşmayı göz ardı ederek postfordist süreci anlamak mümkün değildir.

yapısı ve örgütlü emeğin gücünü kırmak­

Bu bölümün başında Japon mucize­

tır. Altsözleşme ilişkileri bu anlamda e-

sinin sihirli kelimesinin de taşeronlaş-

mek piyasasında, küçük çaplı üretim ile

ma olduğunu söylemiştik. Japonya’nın

birlikte David H arvey’in deyimi ile pro-

çelik üretim inde çalışan toplam işçilerin

modern emek biçimleri olan zanaatkar­

yarısı yani 250.000’i taşeron firmalarda

lık, patriarkal ve paternalist mafya tipi e-

çalışıyor. Bunların ücretleri ana firm a­

mek kullanımlarına neden olmuştur. E-

larda çalışanlara göre % 3 0 daha düşük

mek piyasasının farklılaştırılması bir yan­

ve üstelik % I 0 daha fazla çalışıyorlar.

dan emeğin pazarlık gücünü azaltırken,

Daha da önemlisi bu işçilerin sadece

diğer yandan üretimin parçalanması ile sendikaların gücünü önemli ölçüde geri­

beşte biri, yani 50.000’i sendikalıdır. B ir Japon işçi bu durumu şöyle ifade edi­

letmiştir. B ir Japon sendikacı bu durumu

yor: “ Sendikaşmanın önünde üç sorun­

şöyle anlatmaktadır: “ T o yo ta’nın ana ü-

la karşı karşıyayız; ilki büyük firmaların

retimin dışına taşıdığı birimlerde çalışan

patronları, İkincisi altsözleşme ilişkisine

işçiler asla hastalanmaz, asla grev lafını

giren patronlar ve son olarak ana fir­

ağzına almaz ve yılda yalnızca birkaç gün

manın sendika yöneticileri. Sendikalaş­

tatil yapabilir. Sendikalaşma anında T o ­

mak için bu üç kesimle anlaşmak zo­

yota bu birimlerindeki bağlantısını he­

rundayız.” Japonya’da altsözleşme iliş­

men sıfıra indirir.” 6 Büyük üretim birimlerinde yapılan iş­

kilerinin yoğunlaşmasından sonra sen­ dikalaşma

oranı

1970’deki

% 3 5 ’ten

lerin küçük birimlere ya da aynı işi, aynı

1987’de %28.6’ya düşmüştür. Aşırı ça­

mekanda başka bir firmaya vererek sen­

lışma yüzünden gerçekleşen ve adına

dikalaşmayı zayıflatma eğilimi esnek üre­

“ karosi” denilen intiharların onbinlere

timin en önemli stratejisi ve ayrılmaz bir

varması da çabasıdır. T o k y o ’nun yakın­

özelliğidir. Emek piyasasındaki farklılaş­

larındaki Z am a kentinin

ma, bir yandan maliyetleri düşürürken,

anımsattığı

diğer yandan en küçük dalgalanmada bi­

san’la altsözleşme ilişkisi bulunan bir

ifade

!900’lü yılları

edilm ektedir.

Nis-

le em ek gözden çıkarılabiliyor. Postfor-

firmanın yöneticisi yoğun olarak harca­

dizmin işçinin uzmanlığını artırdığı y ö ­

yabilecekleri

nündeki inanç ana birim için belki doğru

söyledikten sonra bir işçinin aynı za-

em ek

güçleri

olduğunu

51


— y o l------------------------------------------manda 4 makineyi kontrol ettiğini, ne­

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

fes almaya fırsat verm eyen bu tempo sona erdiğinde de işçilerin kantine koş­ tuğunu, hızlı ve sessiz yem ekten sonra kalite çem beri toplantılarına katıldıkla­ rını ifade etmiştir, 7

Ç o k sık tekrarlanan bir paradigma­ dır. Esnek üretimin, Fordizmin sıkıcı ve anlamsız iş ortamından farklı olarak ça­ lışma hayatını işçiler için anlamlı ve çeki­

Şimdilerde yırtıcılıklarından pek eser

lir hale getirme potansiyeline sahip ol­

kalmayan Asya kaplanlarının “ gizemi” de

duğu iddia edilir. İşçiler, vasıf ve beceri

taşeronlaşmaya dayanmaktadır. Altsöz-

sahibi olacak, sınıf çatışmasının yerini iş­

leşme ilişkilerinin yarattığı düşük ücret­

birliği alacaktır! Yeni yönetim teknikleri

ler ve sendikal gücün azaltılması ile e-

sayesinde insan faktörü etkin olarak kul­

mek üzerindeki sermayenin artan kont­

lanılacaktır. Bu tekniklerden en gözde o-

rolü zemini düzlemiştir. Örneğin G üney

lanı Toplam Kalite Yönetim i’dir.

K o re ’de, Hyundai 1985 yılında ürettiği

Toplam Kalite Yönetim i (T K Y ), son

arabaların % 4 0 ’ını altsözleşme ilişkileri­

dönemlerde adeta bir “ şirket dini” hali­

nin dolayımında üretmiştir. Hyundai’nin

ne gelmiştir. Türkiye’de 1990’ların ba­

toplam

şından bu yana bir kalite fırtınası esiyor.

185 altsözleşme ilişkisi ve çok

katı hiyerarşik bir yapısı v a rd ır.8

Bir yandan kalite ödülleri dağıtılıyor, bir

Keza İstanbul M erter ya da Esen-

yandan da reklamlarda bile kalite vurgu­

y u rt’ta bir apartmanın bodrum katında­

su öne çıkarılıyor. Toplumsal sorunların

ki atölyede çocuk yaştaki işçilere rastla­

bile T K Y ile çözüleceğine ilişkin bir hava

mak mümkündür. Günde 9.5 saat çalışa­

yaratılıyor. Kendimizi bu havaya kaptır­

rak büyük firmalara iş üretiyorlar. Sen­

madan T K Y uygulamalarını gözden ge­

dika bir yana, sosyal hak ve sigortaları da

çirmekte fayda var.

yok. Malın fiyatını ise fiili olarak bağlı o-

Esas olarak Deming ve Juran gibi is­

lunan firma belirliyor. Keza Türkiye’de­

tatistikçi

ki altın işlemeciliğinin önde gelen firma­

geliştirilen toplam kalite kısaca “ hatasız

ları günde I I saat çalıştırdıkları çocuk

ürün ve hizmetlerle amaca uygunluk” o-

işçileri, sigorta ya da sosyal herhangi bir

larak tanımlanıyor,

hak olmaksızın 50 milyonluk haftalıklar­

kontrolü, israfın azaltılması ve önlenm e­

la istihdam ediyorlar. Bu örnekleri daha

si, takım çalışması, iç ve dış müşterilerin

da çoğaltmak mümkün elbette.

tespiti, yoğun işletme içi eğitim, sürekli

Uluslararası sermayenin reflekslerini hep geriden takip etmeyi alışkanlık hali­

ve yöneylem ciler tarafından

iyileştirme ve çeşitli

istatistiksel

problem

süreç

çözüm

teknikleri toplam kalitenin ana gövdesi­

ne getirmiş olan Türkiye finans kapitali,

ni oluşturuyor. T K Y , müşteri temelli bir

lastik üreten Brisa ile postfordist sürece

teknik olarak tanımlanmakta, firma çalı­

ilk adımını atmıştır. Brisa örneği üzerin­

şanları “ iç m üşteri" olarak adlandırılarak

den ana birimdeki işçinin vasfının artırıl­

onların

ması, yönetim sürecine dahil edilmesi,

T K Y ’nin moda bir teknik haline gelmesi

kalite çem berleri gibi konuları işlemeye

bireyciliği öne çıkartan siyasi ve toplum ­

geçebiliriz.

sal gelişmelerle de doğrudan ilintilidir.

__ 52

tatmini

öne

çıkartılmaktadır.


_______ taylorizmden postfordizme__ T K Y , amaç ne olursa olsun bazı yetkile­

etkisini artırmaktan ziyade, işçiden y ö ­

rin alt kademe yöneticileri ve işçilere

netime bilgi aktarılması anlamında uygu­

devredilmesini zorunlu kılar. Bu neden­

lanmaktadır. T K Y , denetliyor gibi gö­

le firma içinde sürekli olarak bir eğitim

zükmeden nasıl denetim kurulacağının

faaliyeti söz konusudur.

bir yanıtıdır.

Eğitim programlarına bakıldığında iş­

T K Y , örgütsel yapıda radikal deği­

le ilgili teknik konular kadar adeta çalı­

şimler getirmemekle birlikte asıl sihri

şanların beynini yıkamaya dönük konu­

sadakat ve firmaya bağlılığı yaratmak is­

larda öne çıkmaktadır. İşçilere maddi bir

temesidir. Örgütsel birlik sağlanırsa v e ­

karşılık beklemeksizin sadakat ve itaatle

rimlilik de gelecektir! T K Y ’yi öne çıkar­

çalışmaları öğütlenir. Bazı sorumlulukla­

tanlar işçiyi bir yandan itaatkar ve pasif

rın işçilere devredilmesi, bu işçilerin gü­

olarak tanımlıyor, öte yandan da iş süre­

cünün arttığı anlamına gelmez. Tam te r­

cinde inisiyatif kullanmalarını bekliyor.

sine yönetim, bilgi teknolojileri sayesin­

T K Y ile sınıf çatışmalarının üstü örtüle­

de çalışanları denetleme, gözetleme ve

rek işletmenin piyasa başarısı için çıkar

izleme

birliği vurgulanmaktadır.

kapasitesini artırarak,

işçilerin

zihni ve bedensel niteliklerinden daha

Ç ıkar birliği çeşitli metaforlarla güç­

fazla yararlanmaktadır. Gözetlem e süre­

lendirilmeye çalışılır. En yaygın kullanılan

ci, hedefteki sapmanın bile kimden kay­

metafor yolculuktur. Yolculuk genellikle

naklandığını kısa sürede belirleyebilmek­

hakkında fazla bir şey bilinmeyen bir

te, işçilerden sürekli olarak kendilerini yenilemeleri, sorunları bularak çözümle­

menzile doğru gerçekleştirilir. Yolculuğa çıkanlar yolculuklarının güvenliği ve ba­

meleri istenmektedir. Eğitim süreçleri

şarısı için liderlerine ve yola çıkış amaç­

sonucunda işçilerin birbirlerini ikame e-

larına büyük bir inançla bağlanmalıdırlar.

debilmesi kolaylaşmıştır.

Lider veya liderlerle, em irleri altında o-

Ö te yandan T K Y ’nin istatistiksel sü­

lanlar arasında yolculuk esnasında o rta­

reç kontrolü gibi teknik yönleri uygula­

ya çıkabilecek anlaşmazlıklar veya çatış­

nırken, çalışanlara yönelik kısımları uy­

malar, yolculuğun

gulanmaz. İşçilerin yönetim e katılması

engelleyebilir. Bu nedenle yolculuk me-

sadece teknik olarak kalırken, ücret ve

taforunun T K Y yanlılarınca kullanılması

amacına ulaşmasını

çalışma şartlarında iyileştirme yapılmak­

boşuna değildir. Yöneticilerle çalışanlar

sızın işçiden daha fazla performans bek­

aynı gemide yolculuk etm ektedir ve sağ

lenmektedir.

salim hedefe varabilmek için çatışmadan

İlk bakışta işçilerin yetkilendirilmesi

kaçınmalıdır. 10

hiyerarşik örgütsel yapılara bir alternatif

Toplam kalitenin uygulanmasında da­

gibi görünebilir. Ancak bu genelde reto ­

ha çok kriz dönemleri tercih edilmiştir.

rikten öteye geçmez. Çünkü T K Y yuka­

Bu dönem lerde çalışanları değişime ik-

rıdan aşağıya doğru iletişimi ve koordi­

na(!) etmek daha kolaydır. Keza kriz dö­

nasyonu zorunlu kılmaktadır. T K Y uy­

nemlerinde sendikaların direnişi de daha

gulamada Toplam Yönetim Ko n tro lü ’-

kolay aşılmaktadır. Ö te yandan yönetici­

ne9 dönüşmektedir. İşçilerin gücünü ve

ler genellikle bireysel katılımı destekle-

53 ----


— yol____________________________ mekte ise de sendikaların yönetim e ka­

“ kalite günleri” düzenleyerek, işletmele­

tılmasına karşı çıkmaktadır. Bu durum

rin başarısı için toplam kalitenin vurgu­

bireysel katılımın teşvik edilmesinin arka

landığı sem inerler vermiştir. K a lD e r’in

planında, sendikaları etkisizleştirmek a-

organize ettiği eğitim kurslarına katılan

maçının da olduğunu göstermektedir.

firma sayısı 1993’te 22 iken bu rakam 1996’da I08’e çıkmıştır. KalD er, TÜSİA D ’la beraber

KALİTE KONTROLÜ VE TÜRKİYE

1993’ten

beri

T ü rk i­

ye’nin en önemli kalite ödülünü dağıt­ maktadır. Bu ödülü kazanan işletmeler, gazetelerde tam sayfa ilanlar vere rek ka­

T K Y uygulamalarıyla kriz dönemleri arasında bağlantı kurmuştuk. Türkiye’de 80’lerin sonlarında başlayan bahar ey­ lemleri ile ortaya çıkan işçi hareketinin genel greve kadar ulaşmasının ardından T K Y ’nin gündeme gelmesi tesadüf değil­ dir. İşçi hareketinin yükselişi karşısında yabancı sermayeli firmalar, T K Y ’yi ön­ lem olarak ortaya sürdüler.

zandıkları “ prestiji” sergilemektedir. İlginç olan “ özgürlükçü” bir teknik olduğu savlanan T K Y ’ye ilişkin vurgular, Türkiye’de son derece totaliterdir. Y ö ­ netim gurusu olarak adlandırılan Nalıncı’nın ifadesiyle ve genel kabul gördüğü şekliyle “ kalite bilinci yaratmak için bi­ reylerden bağımsız kalite kuralları oluş­ turulması, bireylerin bu kurallara göre

1980’lerde Bridgestone ve Toyota

eğitilmesi ve onların bu kalite standart­

gibi önemli Japon firmalarının Türkiye’ye

larına uygun davranıp davranmadığının

yatırım yapması ile birlikte yeni yönetim teknikleri de gündeme geldi. I982’de

denetlenmesi” gerekmektedir. 12

T ürkiye’de sadece 2 Japon firması var­ ken, bu sayı I997’de 34’e kadar çıkmış­ tır. Bu firmalardan Bridgestone’un Sa­ bancı ile ortaklığından ortaya çıkan Brisa, T K Y ’nin Brisa’nın

bayraktarlığını

yapmıştır.

I996’da Avrupa Kalite Ödü-

lü’nü alması yeni bir moda başlatmıştır. Ö y le ki Brisa işçilerinin, işletmelerinde toplam kaliteye geçildikten sonra eşleri­ ni dövmedikleri dahi yazıldı. " Adapazarı’ndaki Toyotasa

fabrikasında

Ö te

yandan

TKY

uygulamalarının

yaygınlığı konusu da belirsizdir. 94 yılın­ daki akademik bir araştırmaya göre 500 büyük sanayi kuruluşundan 96’sı ile gö­ rüşülmüş, bunların % 2 6 ’sının T K Y uygu­ ladığı, % 37’sinin uygulamadığı, % 3 7 ’sinin ise hazırlık aşamasında olduğu ortaya çıkmıştır. M ESS’in 1996’da kendisine üye 108 firma arasında yaptırdığı araştır­ maya göre de bu firmaların % 2 6 ’sı T K Y uygularken, % 4 5 ’i geçiş aşamasında ol­

işçiler

duğunu belirtmiştir. Petrol-İş sendikası

her sabah ve öğleden sonra yaptıkları ı-

da örgütlü olduğu 107 işyerinde yaptığı

sınma hareketlerinde “ kalite” diye ba­

bir araştırmada tümü yabancı sermayeli

ğırmaya başladılar.

40 işletmenin çeşitli kalite programları

T K Y ’nin T ü rkiye’deki Milli Prodüktivite

yayılmasında

uyguladığı sonucuna ulaşmıştır. 1999 iti­

Merkezi (M PM ) ve

bariyle T ürkiye’de ISO 9000 belgesine

Kalite Derneği (K a lD er) gibi kuruluşlar

sahip firma sayısı 400’dür. Bu firmaların

öne çıkmıştır. Ö n de gelen patronların

yaklaşık % 7 0 ’inde yabancı sermayenin payı vardır. Ö te yandan T Ü S İA D - Kal­

desteğiyle kurulan K a lD e r çeşitli illerde

__ 54


_______ taylorizmden postfordizme__ D e r ödülüne başvuran firma sayısı 1999

rin % 4 7 ’si ilkokul mezunuyken, bu oran

itibariyle

25’tir.13 Dolayısıyla,

1995’te % 8 ’e düşmüştür. Aynı dönemde

Türkiye’de toplam kaliteye bir ilgi var,

lise ve meslek okulu mezunlarının oranı

ancak firmaların küçük bir bölümü ciddi

ise % 4 1 ’den % 8 9 ’a çıkmıştır. 15 Brisa işçi­

anlamda T K Y uyguluyor, diyebiliriz.

leri şu anda özel sektörde en yüksek üc­

sadece

Türkiye’deki T K Y yazınında, T K Y ’ye

ret alan gruptur.

geçiş nedenleri arasında ürün kalitesini

Brisa’da her biri 6-10 işçiden oluşan,

yükseltmek, maliyetleri düşürmek ve bu

üyeliğin gönüllü(!) olduğu, kendilerine

sayede öne çıkmak olduğu sık sık vurgu­

mahsus isimleri, simgeleri ve sloganları

lanmaktadır. Bunun yanı sıra sınıf savaşı­

olan 123 “ iyileştirme” çemberi vardır.

mında avantaj sağlamak da önemli bir

Bu çem berler üretim süreciyle ilgili o r­

gerekçedir. Nitekim T K Y uygulayıcıla­

taya çıkan sorunların tartışılması ve bun­

rından Netaş ve Brisa’da, önemli işçi ey­

ların

lemlerinin ardından kalite programları

Ancak ücretler, şirket kuralları ve politi­

çözülmesi

amacını taşımaktadır.

gündeme gelmiştir.

kaları, sosyal haklar ve “ üst yönetimin

Netaş ve Brisa gibi işletmelere baktı­

karar verm e yetkisine sahip olduğu ko­

ğımızda, burada çalışan işçilerin Türkiye

nuların” çem ber toplantılarında tartışıl­

şartlarına göre yüksek ücret ve iyi çalış­

ması yasaktır. Ç em b erler her hafta iş sa­

ma koşullarına sahip olduklarını görebi­

atleri içinde toplanmakta ve toplantı sü­

liriz. Bu işçilerin genel eğitim seviyeleri

resi bir saatle sınırlı tutulmaktadır. Aksi

diğer işyerlerindekilere göre yüksek o-

halde izin almak zorunludur.

lup, yoğun bir işletme içi eğitime tabi tu­ tulmaktadırlar.

Bunun

sonucu

Brisa yönetimi “ iyileştirme” çem ber­

olarak

lerinin varlığını işçilerin yetkilendirilme-

N etaş’taki işçilerin üretim sürecindeki

sine verdiği önemin bir kanıtı olarak o r­

sorunlarla ilgili olarak önerdikleri çö ­

taya sürmektedir. Brisa’da toplam kalite

züm sayısı 19 9 1’de 192 iken, bu rakam

“ işletmeyi çalışanlarıyla bütünleştirecek”

I996’da 783’e çıkmıştır. Benzer şekilde

bir şirket kültürü oluşturmayı amaçla­

işçi başına eğitim I990’da 30.6 saatten

maktadır. Firma işçiler arasında “ biz”

I995’te 39.4 saate çıkmıştır. İşçi devri

ruhunu geliştirmeye çalışmakta; “ onlar”

de I990’da %\ I iken, 1996’da % 5 ’e düş­

ise rakip firmalar olarak belirtilm ekte­

müştür. Beksa firması da T K Y sonucun­

dir. Bu çerçevede “ misyon” , “ perfor­

da pazar payını %40 artırırken, iş kazala­

mans ve rekabetle üstün başarı” olarak

rında % 4 0 ’lık bir azalma olmuştur. Arçe-

belirlenmiştir. “ Biz bir aileyiz” sloganı

lik’te de işçilerin verimliliği %33 artmış­

fabrikanın en önemli sloganıdır.

tır. 14 Bir başka firma, Brisa’da ise T K Y so­

Brisa’da her üç ayda bir “ Değişimin Sesi”

adlı bir dergi yayınlanmaktadır.

nucunda iş kazalarında % 4 4 ’lük bir azal­

“ Politikalarla Yönetim El Kitabı” adlı bir

ma görülmüş, verimlilik %29.2 artmış,

kitapçık tüm işçilere dağıtılmıştır. Kitap­

yıllık işçi devri % 8 ’lerden % 2 ’lere gerile­

çık Japonya’daki Bridgestone fabrikaları­

miştir. Kapasite kullanımı 1991-95 ara­

nı verimlilik ve maliyet bakımından geç­

sında % I 6 artmıştır. 1990’d atü m işçile­

meleri gerektiğini hedef olarak göster-

----------------------------------------- 55 ----


__ yol---------- ---------- _— --------- — _ mekte ve değişen piyasa özellikleri ve

amaçlanır. Sosyal düzeni ve denetimi

tüketim gereksinmelerine göre üretimin

sağlama amacına dönük olarak örgütsel

yeniden yapılandırılmasının zorunluluğu

törenlere büyük önem verilir. Şirkete

konusunda onları ikna etmeye çalışmak­

bağlılık veya kalite çem berlerine üyelik,

tadır. (Elbette Japonya’daki fabrikalarda

sorumluluk sahibi işçinin bir özelliği ola­

45 yıldır grev olmadığı vurgusunu atla­

rak görülmektedir. Doğrudan bürokra­

madan!..) İşçilerle yöneticileri “ yakınlaş­

tik disiplin yerine örgütün istediği davra­

tırm ak” için piknikler, bisiklet gezintileri,

nışsal normların içselleştirilmesi örgüt

kır

açısından çok daha ekonomiktir. Bu şe­

yürüyüşleri

düzenlenm ektedir.

1990’dan sonra yöneticilerle işçiler aynı

kilde zorlamaya başvurmadan gönüllü i-

bölümde yem ek yiyip, aynı yerlerde din­

taat sağlanmış olur.

lenmektedir. Ö te yandan yönetim başa­

Brisa’da işçilerden “ sıfır hata” ile ü-

rılı personele nakdi ödül verm emekte,

retimde bulunmaları ve tanrı-üstü bir

onun yerine “ kişileri onurlandırmayı”

varlık olan, hata kabul etmeyen m üşteri­

tercih etmektedir. Bunun yolu ise plaket

nin bir “ kral” olduğunu unutmamaları is­

ve takdirnameler verm ektir. Neredeyse

tenir. Yukarıda sözünü ettiğimiz ve 20

her gelişme özel bir törenle karşılan­

monitörden oluşan bir kapalı devre olan

maktadır. Fabrika içi yayın yapan Brisa

Brisa TV,

T V ’de ve Değişimin Sesi dergisinde du­

törlerd e kalite, işe devam ve verimlilikle

1993’te kurulmuştur. M oni­

yurular, gümüş plaketler, genel müdür

ilgili bilgiler gösterilm ektedir.

tarafından imzalanmış başarı sertifikaları,

fabrikanın pek çok yerinde firmanın mis­

teşekkür mektupları, çember üyelerinin

yonunu, o yıiki sloganını, bölüm hedefle­

katıldığı akşam yemekleri ve davetler

rini ve politikalarını gösteren elektronik

“ kişisel onurlandırma” yöntem leri ara­

levhalar yerleştirilmiştir.

sındadır.

A yrıca

Kalite çemberi veya ekip çalışması gi­

Yukarıda sayılanların tümü işçileri bir

bi uygulamalarla, grup üyesi işçilerin bir­

sosyal topluluk, bir cemaat içinde olduk­

birlerini değerlendirmesi ve disipline et­

larına ikna etm eye yöneliktir. T K Y ’de a-

mesi amaçlanmaktadır. Bir ekip ruhun­

maç tepe yönetiminin belirlediği hedef­

dan söz edilmekte, ama aynı zamanda

lere uygun kültürel kimliklerin ve nor­

bir yarışma havası yaratılarak işçiler ra­

matif değerlerin işçiler arasında gelişti­

kip haline getirilmektedir. Ekip içinde

rilmesini sağlamaktır. Bir mühendis olan

normdan sapmaları belirleme ve ceza­

G o o d ye ar’ın eğitim müdürü ve aynı za­

landırma vardır. Elektronik teknolojiler

manda toplam kalite koordinatörü “ in­

yöneticilere üretim organizasyonunu ta­

sanın çevresini değiştirirseniz, fikirlerini

kımlara ve hücrelere bölme imkanı ve­

değiştirir. Fikirleri de değiştiği zaman

rerek kontrolü artırmalarına olanak ta­

davranışları alışkanlık haline gelir ve kül­

nımaktadır. Ancak bunları yaparken yü­

türü oluşturur” sözleriyle niyeti açık et­

zeysel olarak sorumlulukların bir kısmı

miştir. Ö rgüte bağlılık ve sadakatle çalı­

altlara v e riliy o r

şan işçilerin kendi performanslarını izle­

T K Y uygulayan firmalardan Ç İM T A Ş , iş­

gibi gözükm ektedir.

yip denetlemesiyle denetçi ve ara dene­

letmelerindeki kalite çemberlerinin a-

tim kademelerinin ortadan kaldırılması

macını “ işçilerde önemli oldukları duy-

__ 56


_______ taylorizmden postfordizme__ gusunu uyandırmak ve kendi kendini di­

5. Ulusal Kalite Kongresi’nde gururla iş­

sipline etme, denetleme ve gözetlemeyi

letmelerindeki “ barışçı” ilişkilerden söz

sağlamak” olduğunu açıkça belirtmiştir.

etmişti. “ Son 20 yılda hiç grev olmadı”

Dolayısıyla çemberlerin veya ekiplerin

diyen yönetici işçileri örgütleyen sendi­

sundukları pratik çözümlerin ötesinde,

kanın

yönetimin istediği davranış kalıplarının

I994’te sadece I saatlik pazarlıktan son­

işçiler tarafından içselleştirilerek benim­

ra “ barışçı” bir şekilde sözleşme imzala­

senmesine

olduğunu

dıklarını söylüyordu. Ancak K ordsa’da

Tuhaf olan şudur ki; sermayenin söz­

rinde sendika verimlilik ve karlılıktaki

yarayan

araçlar

söyleyebiliriz.

“ am atör”

olduğunu

belirterek,

1997-98 toplu iş sözleşmesi görüşmele­

cülerine göre “ T K Y örgütlere dem okra­

artışları göz önüne alarak yüksek ücret

siyi getirecektir. T K Y uygulayan bir ö r­

zammı istedi. Patron bunu reddedince

gütte, herkesin güldüğünü görebilirsi­

uyuşmazlık ortaya çıktı. Kordsa’nın o

niz.” Bu sözü eden Netaş Genel Müdü­

zamanki yönetim kurulu başkam G üler

rü, aynı zamanda “ T K Y değerlerinin te ­

Sabancı, sendika temsilcileriyle yaptığı

pe yönetimi tarafından belirlenmesi ge­

bir toplantıda onlara para mı yoksa iş mi

rektiğini ve işçilerin bu değerleri mutla­

istediklerini sorma noktasına kadar gitti.

ka bilmesi, anlaması ve paylaşması ge­

Toplantıya katılan bir sendika temsilcisi

rektiğini” de söyleyebilmektedir. 16 Ki

“ G ü ler Hanım ’ın kendilerini dinlemedi­

sözü edilen N etaş’ta 12 Eylül sonrasının

ğini bile” söyledi. İşçiler greve hazırlanır­

ilk büyük grevi I986’da yaşandı ve üç ay sürdü. 2650 işçinin katıldığı grev sonra­ sında firma işyerindeki sendikal örgüt­

ken, patron işçileri kışkırtıkları gerekçe­ siyle üç işçiyi işten attı. İşçilerin gerçek­ leştirdikleri yürüyüşün ardından, patron

lenmeyi, sendika üyelerini belli aralıklar­

ücretlere %98 zam yaptı. Bu durumdan

la işten çıkararak yok etti. Bugün N e ­

yaklaşık bir yıl önce G ü ler Sabancı da bir

taş’ta sendikal örgütlenme yoktur ve

gazeteye verdiği dem eçte “ T K Y ’nin en

herhangi bir örgütlenme çalışmasına da

önemli prensibinin aslında daha fazla de­

patron büyük bir şiddetle karşı çıkmak­

mokrasi demek olan katılım olduğunu;

tadır. İşte size demokrasi! Bu demokrasi konusuna biraz daha eğilelim. Yukarıda sözü edilen G o o d ye­

demokrasinin T K Y ’nin bir aracı olduğu­ nu” öne sürmüştü. 17 Susan, itiraz etm e­ yen, sürekli biat eden bir katılım!

ar yöneticisi “ sendikayla toplu pazarlık

Brisa da ise sözleşmelerle “ bir işgö-

görüşmelerini 10 dakikada tamamladık­

renin gerekli durumlarda izni alınmaksı­

larım” övünerek söylemiştir. Kordsa y ö ­

zın geçici veya sürekli olarak daha önce­

neticileri o kadar şanslı değil elbette!

ki iş veya iş Unvanına benzer işlerde ça­

1996’da T Ü S İA D - K a lD e r kalite ödülünü alan Kordsa lastik üretiminde kullanılan

lıştırılabileceği” de hükme bağlanmıştır.

kord bezi imal ediyor. Firmada çalışan

daha fazla sorumluluk almaları

yaklaşık 700 civarındaki işçiden % 7 5 ’i

mektedir. 1994’te yapılan bir araştırm a­

Brisa’daki T K Y rejimi altında işçilerden isten­

Türk-İş’e bağlı T E K S İF ’e üye. Firmanın

da, işçilerin % 4 0 ’ı çalıştıkları makineleri

planlama ve endüstri ilişkilerinden so­

onarabildikleri™, % 3 5 ’i de bunu bir de­

rumlu genel müdür yardımcısı 1996’da

receye kadar yapabildiklerini belirtmiş-

57 ----


— y o l------------------------------------------ier, ama % 8 2 ’si iş yoğunlaşmasından ve

şey değil. Evet, işyerinde çem berler y o ­

artışından şikayet etmiştir. Bir işçinin

luyla bir katılım söz konusu. Ancak bu

söyledikleri çok çarpıcı: “ Zamandan ta­

bir yandan sadece üretim süreciyle sı­

sarruf sağlayıcı bir şey bulduğumuzda

nırlandırılıyor ve işçiler asli karar süreci­

onlara söylememizi istiyorlar. Ancak bir

ne dahil değil. Ö te yandan bireysel katı­

aptal bunu yapar. Çünkü bu bizim için

lım dayatılıyor ve sendikalar sürecin dı­

daha çok çalışma, daha çok iş anlamına

şında tutuluyor. Asıl amaç işçiler arasın­

gelir. Valla, bize iyi para veriyorlar, ama

da şirkete bağlılık ve sadakatin geliştiril­

anamızdan emdiğimiz sütü de fitil fitil

mesi. A rtık işletmeler kendi kendisini

burnumuzdan getiriyorlar.” 18 Y eri

gelmişken

“ Aylaklığa

Bertrand

Ö vg ü ” sünden

denetleyen işçileri yaratmaya yöneliyor. Russel’ın

söz

edelim.

Russel, 1932 yılında yayınladığı denem e­ sinde kapitalizmin ahlakını anlatır. G ü n ­ delik

çalışma saatinin

dörde

indirilip

Yöneticiler tarafından belirlenen hedef­ ler, işçiler tarafından da benimsenmek zorunda. T K Y gurularına göre işçiler kültürel kuklalardır. Bu yüzden herhangi bir ce­

herkesin daha rahat yaşayabileceği bir

maatin

düzene karşı kimilerinin günde on saat

mokrasi palavralarını bir kenara atarsak,

çalışmaya zorlandığı, kimilerininse işsiz

üretim sürecinde panoptik* bir denetim

bırakılıp açlığa mahkum edildiği düzen.

söz konusudur. Ancak bu, binanın mi­

Neden? Çünkü, em ek görevdir. İnsanlar

marisine bağlı olan bir denetleme değil­

da ürettikleriyle orantılı değil, sanayi ta­

dir. Zaman ve mekan sınırlamalarından

rafından belirlenmiş değerlerine orantılı olarak ücret alırlar. Russel, buna “ Esir

kurtulmuş, merkezi kule yerine bilgisa­ yar . ekranına bağlı bir denetlemedir.

D evleti” nin ahlakı der. Ünlü toplu iğne

Çünkü, bilgi sistemleri onları tasarlayan­

üyesi olmaya hazırdırlar.

D e­

örneğini de burada verir. Diyelim ki bir

ların istediği her şeyi sürekli ve otom a­

grup insan dünyanın ihtiyacını karşılaya­

tik olarak kaydetmektedir.

cak kadar toplu iğne üretiyor. Bu arada

Toplam Kalite Yönetim i, kalite çem ­

biri çıkıp aynı süre içinde iki misli toplu

berleri gibi yeni yönetim araçları, işçinin

iğne üretmenin yolunu açan bir buluş

iş dışındaki hayatında da işini düşünmesi

gerçekleştiriyor. Am a dünyanın iki misli

ve işindeki aksaklıklara yönelik çözüm

toplu

iğneye ihtiyacı yok.

Russel, bu

önerileri geliştirmesi için teknikler geliş­

noktada mantıklı bir dünyada toplu iğne

tirm e yolunu hazırlamaktadır. İş, işçinin

üretiminde çalışan insanların günde se­

emeğini satarak kalan zamanını satın al­

kiz saat yerine d ört saat çalışma düzeni­

dığı bir zaman dilimi olmaktan büyük o-

ne geçmeleri gerekir, diyor. Oysa bu, E-

randa çıkmıştır. Çalışanların yaratıcılığını

sir D evleti’nin mantığı açısından tehlike­

geliştirmek iddiası ile çalışanlar salt işle­

li. İnsanlar sekiz saat çalışmaya devam e-

rini ve işte başarılı olmanın yollarını dü­

der. Toplu iğne fazlası olur. Kimi toplu iğne üreticileri iflas eder. Bu sektörde

şünen tek boyutlu insanlar haline g etiril­

çalışanların yarısı işten atılır. Kalanlar yi­

lik, kalite gibi konularda bir takım olum ­

ne çok çalışmaya mahkum edilir. T K Y ’nin vaad ettiği bundan başka bir ___ 58

m eye çalışılmaktadır. T K Y ’nin, verim li­ lu değişiklikler yarattığı bir dereceye ka­ dar kabul edilebilir. Ancak ne uğruna ya-


taylorizmden postfordizme__ rattığı, karşılığında işçilerden neler gö­

açılan eğitim “ sektörü” , anlaşmanın en

türdüğü de ortadadır. Kaldı ki emek

önemli parçalarından birini oluşturmak­

devrinin asgariye indirildiği savlanırken,

tadır. Yıllık dünya ticaret hacminin 2000

bir yandan tam zamanlı işçilere esnek

yılı rakamlarıyla 6 trilyon dolar ve dünya

çalışma dayatılmakta bir yandan da her

eğitim “ sektörü” nün de bunun 2 trilyon

yaşanan kriz em ek maliyeti kapsamında

dolarlık kısmını oluşturduğu düşünülür­

ele alınarak yoğun işçi çıkarmalar yaşan­

se, 50 milyon öğretmen, I milyar öğren­

maktadır.

ci, yüzbinlerce eğitim kurumuyla eğiti­

KAMUDA TKY DAYATMASI

cı olduğu görülebilir. 19

min sermaye için ne denli iştah kabartı­

G A T S sürecini başlatan Dünya Tica­ Dünya T icaret Örgütü ( D T Ö ) ’nün

ret Örgütü, açıkça eğitimi bir kamu hiz­

1995 yılında kurulmasının ardından im­

meti olarak değil, verimli bir pazar alanı

zalanan Hizm et Ticareti Genel Anlaşma­ sı (G A T S ) ile birlikte kamusal alanların

olarak tanımlamaktadır.

DTÖ,

eğitim

“ pazarım” beş kategoriye ayırıyor: İlköğ­

yeni kar alanları olarak düzenlenmesi

retim, ortaöğretim, üniversite, yetişkin

gündeme gelmiştir. G A T S genel olarak

eğitimi ve diğer eğitim. Eğitim ticareti a-

devlet tarafından verilen kamu hizmetle­

çısından en karlı ve verimli alan ise yük­

rinin özel sektöre devrini düzenleyen

sek öğretim alanı olarak görülmektedir.

bir anlaşmadır. G A T S ’ın kapsamı yalnız­

G A T S ’a kurucu üye olarak imza atan

ca bir hizmetin yerine getirilmesi ile sı­

Türkiye’de eğitimin ticarileştirilmesi sü­

nırlı değildir. Bu hizmetin yerine getirile­

recine oldukça hızlı bir biçimde girmiş­

bilmesi için gerekli olan tüm ürünlerin

tir. İlk ve orta dereceli özel okullar uzun

üretimi de G A T S ’ın kapsamı içerisinde­

bir süre önce kurulmuş, bu okullara su­

dir. G A T S ile uluslararası sermayenin

nulan devlet desteği ise her geçen gün

yağmasına açılacak olan hizmet alanları

artmıştır. Son yaşanan krizde, özel okul­

şu şekilde sıralanabilir:

ların talep daralmasında devlet yardıma

Eğitim; sosyal hizmetleri de kapsaya­

koşmuş, kamu okulları kaynak yetersiz­

cak şekilde sağlık ve bağlantılı hizmetler,

liği içindeyken özel okullar her zaman

telekom, posta hizmetleri, görsel ve işit­

desteklenmiştir.

sel iletişim hizmetleri de dahil olmak ü-

Bir türlü çıkartılamayan Y Ö K yasası

zere iletişim; inşaat ve bağlantılı mühen­

da G A T S

dislik hizmetleri; enerji, su iletim sistem­

Tasarının tartışılması sürecinde, bir yan­

çerçevesinde hazırlanmıştır.

leri ve atık su işleme; tüm çevresel hiz­

da ücretsiz olduğu iddia edilen bir eği­

metler; finansal, mali ve bankacılık hiz­

tim

metleri; turizm, seyahat ve bu iki sek­

krizle boğuşan ve büyük bir taiep soru­

törle bağlantılı tüm hizmet ve ürünlerin

nu yaşayan özel üniversitelerin bulundu­

üretimi; kültürel ve sportif hizmetler;

ğu, dolayısıyla büyük dengesizliklere sa­

hizmeti veren

devlet, öte yanda

kara, hava, deniz ve tüm diğer ulaşım

hip bu piyasanın dengelenmesi gerektiği,

hizmetleri ve diğer hizmet alanları.

“ piyasa” mantığı çerçevesinde açıklan­

G A T S çerçevesinde tam bir yağmaya

maya çalışılmıştır. Bunun tek yolu olarak

59 —


— y o l------------------------------------------ise devlet üniversitelerinin tamamen pa­

tüm hizmetleri paralılaştıracaktır. T K Y

ralı hale getirilmesi hedeflenmektedir.

mantığına göre devlet kar etmesi gere­

Böylelikle piyasada tam bir eşitlik sağla­

ken bir şirketten başka bir şey değildir.

nacağı iddia edilmektedir. Eğitim kurumlarının kar sağlayan iş­

Milli Eğitim Bakanlığı, 2000 yılında “ Toplam

Kalite

Y ö n etim i

Uygulam a

letm eler haline getirilmesinde ilk adım,

Projesi” adında bir çalışma başlatmıştır.

toplam kalite uygulaması ile atılmıştır.

Talim Terbiye Kurulu’nun gerekçelerini

T K Y ’nin temel ilkeleri olaraksa “ kaliteli

bir kenara bırakırsak;

mal ve hizmet üretimi, çalışanların nite­

Birincisi; “ kaiite” nin ana okulundan i-

liğinin artması ve dolayısıyla iş verimlili­

tibaren çocuklarda yaratacağı ilk etki, bi­

ğinin artması ve yönetimin daha dem ok­

reyin öne çıkartılması ve salt kendini dü­

ratik ve katılımcı olması” dile getirilmek­

şünen varlıklar haline getirilmesi olacak­

tedir..

tır. Toplumsal bir varlık olan insanın,

Katılımcılık, kendini ifade hakkı, ka­

toplumsal sorumluluk ve dayanışmadan

rarların birlikte alınması, sorunların bir­

tümüyle kopuk, toplumsal gelişimin ve

likte çözülmesi vb. söylemler kamu e-

mücadelenin

mekçilerinin T K Y içinde kendilerini da­

mış, tümüyle sisteme boyun eğen ve sis­

ha “ değerli” hissetmeleri için üretilm ek­

tem tarafından empoze edilen verilere

tedir.

göre hareket etmesi sağlanmış olacaktır.

olanaklarından

soyutlan­

Kamuda T K Y uygulamalarıyla birlik­

İkincisi; kapitalist sisteme boyun eğ­

te; geniş halk kesimleri müşteri, kurum­

mek üzere, sermayenin fikirsel denetçi­

lar fabrika, em ekçiler her işi yapabilecek

leri ve ideologları olarak öğretmenleri

“ kaliteli” eleman, yöneticiler de pazarla­

hedefler, onları kendi çıkarları için ö r ­

macı olacaktır. Bu nedenle kamuda uy­

gütlemeyi gözetir. Sisteme muhalif eği­

gulanması istenen T K Y , kamu kuruluşla­

tim

rının tamamının piyasa koşullarına uyar­

mekçilerinin doğrudan iş arkadaşlarını

lanmasını, üretim hizmetinin de metalaş-

denetlemesi ve derecelendirmesi iste­

masını hedeflemektedir.

necektir. Açıkçası kalite sistemine göre

emekçileri ayıklanacak,

eğitim

e-

“ D evlette kalite” , kamu hizmeti ola­

eğitim yapan her kurum, çok uluslu şir­

rak bilinen her tü r faaliyetin özelleştiril­

ketlerin denetimini de kabul etmiş de­

mesi, esnek üretime geçilmesi, tekelle­

mektir.

rin dolaysız denetimi ve yönlendirmesi­

Üçüncüsü; eğitim emekçilerinin tü ­

ne açılması, çalışanların ve hizmeti alan­

mü esnek çalışmaya dahil edilmiş olacak­

ların birbirine rakip düşmanlar olarak

tır. Kazanılmış tüm haklarını, örgütsel

parçalanması demektir. “ D evlette kali­

gücünü ve sosyal haklarını kaybetme a-

te lin

gerçek anlamda tek bir amacı

şamasına gelecektir. 657 sayılı yasa za­

vardır; o da tüm kamu kurumlarının, ka­

man içinde kaldırılıp, eğitim emekçileri i-

muda çalışan emekçilerin “ kar eden iş­

çin de mevcut İş Yasası geçerli kılınacak­

letmecilik” anlayışının gerekleri doğrul­

tır. İş güvencesi kaldırılacak, perform an­

tusunda çalışmasıdır. T K Y uygulamaları

sa göre istihdam ve ücretlendirm e poli­

ticarileştirm e sürecinin bir parçasıdır ve

tikası getirilecektir. 20 İşçi sınıfının dahil

___ 60


_______ taylorizmden postfordizme__ olduğu cendere, kamu emekçileriyle da­

gesi’nde de yer almaktadır. Keza çokça

ha da sıklaştırılacaktır.

tartışılan Kamu Reform u Yasa Tasarı­

Kaliteli eğitim tanımlaması, uluslara­

sında da eğitimin yerelleştirilmesi gün­

rası tekellere kar ve daha çok kar sağla­

deme geldi. Bununla hedeflenen ise eği­

maya yönelik

politikasının

tim yönetim ine yerel yönetim leri, borsa

yaygınlaşması için, denetimi ve verimlili­

ve odaları, patron örgütlerini dahil et­

bir

eğitim

ği (!) artıran sisteme uyum eğitimini ifa­

mek, finansman sorununu tüccar mantı­

de etmektedir. Bu sistemle, yabancı eği­

ğıyla halletmektir.

tim şirketleri veya ortağı olan şirketler,

Amaçlanan çok açık! Eğitime ayrılan,

hem satın alacakları kurumlan (okul, ü-

daha doğrusu ayrılmayan kamu kaynak­

niversite, kreş, öğretmenevi vb.) sözde

larının azaltılması; eğitimin özelleştirme

ıslah etmektedir, hem de karlı birer iş­

kapsamına alınması; yüksek öğrenime gi­

letme haline getirmektedir. Bunun ön

rişin rasyonalize edilmesi; okullarla piya­

hazırlığı da bizzat bu kurumlarda çalışan

sa arasındaki bağın güçlendirilmesi; bu

eğitimcilere yaptırılmaktadır. Dolayısıy­

sayede eğitimin sermaye lehine yeniden

la, eğitimci, hiçbir biçimde egemen ola­

yapılandırılmasıdır.

mayacağı bir hizmetle, tümüyle işine ya­

Tıpkı sanayide olduğu gibi okullarda

bancılaşmak ve amacından uzaklaşmak

da kalite konusu verimlilik ve ticari kar

zorunda kalacaktır.

kelimeleriyle birlikte gündeme geldi. İn­

Eğitimin “ satışa çıkarılması” yeni bir

sanların hakkı olan eğitim hizmetleri sa­

süreç değil elbette. Yaklaşık 20 yıllık bir

tın alınabilir veya satın alınması gereken

gelişimi var:

bir meta olarak kabul edilirken, emekçi

- Endüstriyel Okullar Projesi (1985) - Yaygın

M esleki

Eğitim

Projesi

Eğitim

dir. Okullarda eşit, bilimsel, dem okratik ve parasız bir eğitim anlayışı yerleştir­

(1987-1995) - Milli

halk müşteri derecesine indirgenmekte­

G eliştirm e

Projesi

(1990-1997)

mek yerine; dayanışmadan çok rekabete dayalı, bireyciliği özendiren, kamu hiz­ meti olmasındansa piyasa ilişkileri içinde

- Tem el Eğitim Projesi I (1998)

meta haline getirilen bir eğitim anlayışı

- Tem el Eğitim Projesi II (2002

yerleştirilm ek isteniyor.

Ancak süreç aslolarak

1990’lardan

1993 yılından bu yana Dünya Banka-

I990’da

sı’nın desteğiyle yürütülen Müfredat La­

Dünya Bankası ile imzalanan 90 milyon

boratuar Okulları, T K Y ’nin pratik ola­

sonra belirgin hale gelmiştir.

dolarlık “ Milli Eğitimi Geliştirm e Proje­

rak uygulandığı bir projedir. Türkiye’de

si” , 1988 ve 2002 yıllarında imzalanan

şu anda 23 ilde 208 okulda uygulamaya

300’er milyon dolarlık iki “ Tem el Eğitim

konmuştur. Projenin değerlendirilmesi

Proje Kredisi” ile eğitim hizmetlerinin

bütünüyle başka bir çalışmanın konusu

serbestleştirilm esi

olmakla birlikte, şu an geldiği nokta; ay­

hedeflenm ektedir.

Yukarıda bahsi geçen G A T S anlaşması­

nı okul içinde farklı sınıfların oluşması

nın paralelinde işleyen bu süreç, Avrupa

olmuştur. Parası olan velinin çocukları

Birliği’ne sunulan Katılım Ortaklığı Bel­

daha nitelikli bir eğitim alırken, yoksul a-

------------------------------ ----------- 6 1 ----


— yol------------------------------------------ilelerin çocukları üst üste, her anlamda

tim sisteminin tek tip veya çok sınırlı

yetersiz bir eğitim almaktadır.

model seçeneğinde ürün üretm ek zo­ Gelişimi

runda olduğu şeklindeki algının yanlışlığı­

Yönetim Ekipleri (O G Y E ) adı altında ka­

na yöneliktir. “ Ford fabrikaları uzun yıl­

lite çemberlerini andıran birimler oluş­

lar tek tip ve siyah T model arabalar ü-

Proje

çerçevesinde

Okul

turuldu. İdare temsilcisi, öğretmen tem ­

retmiştir. Ancak bu, yığın üretiminin ol­

silcisi, öğrenci temsilcisi, S T K temsilcile­

mazsa olmaz koşulu değildir. General

rinin yer aldığı O G Y E ’ler, liderin (okul

M otors Sistemi olarak bilinen sistem,

müdürü) ardında piyasa koşullarına uyu­

montaj hattından farklı modellerde çok

mu inşa etmektedirler.

sayıda araba çıkartmayı başarmış, hatta

Eğitim ve T K Y üzerine bu noktaya

buradan tasarruf da sağlamıştır.” 21

kadar yazdıklarımızı, kamu hizmetinin

Aslında Fordizmin iki temel ekono­

tüm alanlarına yaymak mümkündür. Son

misi vardır. Birincisi üretim hacmini ar­

günlerde gündeme gelen SSK Hastane­

tırarak birim ürüne düşen maliyet mik­

lerinin devletçe el koyularak satılması

tarını azaltma mantığına dayanan ölçek

projesi de bu durumun sağlık hizmetle­

ekonomileri; diğeri ise aynı montaj hat­

rine yansımış biçimidir. En başında be­

tında ürün farklılaştırmasına, giderek pa­

lirttiğimiz gibi G A T S anlaşması, kamu

zarda daha çok y e r tutmaya ve toplam ­

hizmetlerini özelleştirmeyi hedefleyen,

da daha fazla mal satmaya dayanma, bu­

halkı müşteri olarak tanımlayan küresel

radan bir optimizasyon modeli çıkarta­

şirketin anayasası niteliğindedir.

rak en yüksek kar seviyesine ulaşma ve aynı zamanda da yine birim başına düşen

SONUÇ YERİNE: POSTFORDİZM TARTIŞMALARI YA DA FORDİZM ÖLDÜ MÜ?

sabit maliyetleri daha fazla çeşide böle­ rek tasarruf elde etme sistemine daya­ nan çeşit ekonomileridir. Buradan hare­ ketle çeşit üretebilme olanağının Fordist üretim sisteminde de mevcut olduğu ve

Yazının

başlarında

belirtmiştik.

1970’lerde kapitalist sistemin içine girdi­

hatta tercih edilen bir yol olduğu belir­ tilmektedir.

ği kriz, yoğun uluslararası rekabet, bu

İkinci yön; postfordizmle birlikte öne

rekabete bağlı olarak teknolojik dönü­

çıkan küçük üretim birimlerinin, aslında

şümün artan hızı ve maliyetlerin aşağı

küresel üretim zincirinin basit parçaları

çekilmesi isteği sermayeyi yapısal bir dö­

olduğudur. Bir yandan bu zincirin hiye­

nüşüme itti. Postfordizm, geçici ya da

rarşik yönlendirm esine tabi olurken, di­

kısmi bir gelişme olmamakla beraber,

ğer yandan geçiş dönemi örgütlenm ele­

sonuçta azalan kar oranlarını yükseltm e­

ri olarak ortaya çıkan kimilerinin, bu a-

yi hedefledi. Ancak zamanla sermaye i-

lanın karlılığını fark eden çok uluslu şir­

çinde postfordizm tartışılır hale geldi.

ketler tarafından ele geçirilmeleridir.

Tartışmanın yönlerinden biri Fordiz-

“ Küresel örgütlenmenin bir parçası

'm e yönelik yapılan eleştirilere cevaptır.

olarak Denizli, Gaziantep, Ç orum gibi

Bu tartışmanın ana ekseni Fordist üre­

yerlerde örgütlenmiş irili ufaklı aile şir-

62


______ ^VK\Httrten oostfordızme — ketleri gösterilebilir. Bu şirketler, büyük

taya çıkan sav; postfordizmin, aslında

alıcının siparişine uygun olarak fason ü-

Fordizmin son moda bir entegrasyon

retim yaparlar. Çalışma sistemleri hiç de

sistemini ürettiğidir. “ Bu sistemde çok

esnek değildir. Hem en hepsi ISO stan­

ülkeli şirketler daha önce görülmemiş

dartları ile bağlanmış, ucuz işgücü m er­

oranda büyümekte, dünyanın her yerin­

kezleri olarak sistemin bir parçasıdır.

deki üretim olanaklarını yönlendirm ekte

Geçiş dönemi işletmelerine ise T ü r­ kiye’de bir dönem hemen her yerde o r­ taya çıkmış P V C pencere üreticileri, akü üreticileri gösterilebilir. P V C ’ciler, Fırat Pen ya da VVinsa gibi büyük markaların ortaya çıkması ile bir bir yok olmuş; akücüler ise yabancı bir marka olan Tud o r’un piyasada çok büyük bir pay kap­ masıyla bu markanın bayii olarak çalış­ maya başlamışlardır.” 22 Toplam kalite başlığında ele aldığı­ mız, yeni teknolojilerin emeğin vasfını artırıp artırmadığı da tartışmalıdır. En önemli anlaşmazlık vasfın “ insan” a mı, yoksa “ iş” e mi olduğu noktasındadır. B a rk o d

sistemleriyle çalışan bir kasiyer,

bakkal sahibinin hesap makinesine göre yüksek bir teknoloji kullanmaktadır, an­ cak yaptığı iş barkodlu ürünü makineye okutmak ve birkaç tuşa basarak ürünün toplam fiyatını müşteriye söylemekten ibarettir. Çalışanın yaptığı işe bakıldığın­ da otom obil fabrikasında vida sıkan bir işçininki kadar basit, kendi kendisini tek ­ rarlayan ve entelektüel birikim gerektir­ meyen bir iş olduğu görülür. Bilgisayarla çalışıyor olmak çalışanın işe yabancılaş­ ma düzeyini azaltmamaktadır. Aynı za­ manda ileri teknoloji, çalışan için daha

ve bu üretimin

standartlarını

belirle­

mektedir. Bu, Fordist üretim tarzından bir kopuş değil, aksine Fordizmi hazırla­ yan sürecin bir ileri aşaması gibi algılan­ malıdır. Yeni standardizasyon aşaması dünya çapında marka ve tekel üretm e yeteneğine sahip çok ülkeli şirketlerin küresel standartları hayata geçirme ev­ residir.” 23 Bu savı güçlendiren bir olgu ro b o t­ larla bile üretim yapılsa ürünler hala standart parça kullanılarak ve yığın üre­ timi temelli üretilmektedir. Bu nedenle Volkswagen her yıl en çok satan m ode­ li G o lfü

800.000 adet üretm ekte ve

bundan hiç de şikayetçi olmamaktadır. Çünkü hala yığın üretim i, kar maksimizasyonuna olanak tanımaktadır. Bu iddialara göre; kapitalistlerin es­ nekliği artırm a ve sanayiin coğrafi y e r­ leşmesinde avantajlar elde etme arayı­ şında yeni hiçbir şey olmadığını ve kapi­ talizmin işleyiş tarzında köklü bir deği­ şim tezi için ileri sürülen olgusal bulgula­ rın ya zayıf ya da hatalı olduğunu düşün­ mek mi gerekiyor? Esneklik fikrini yay­ manın temel amacı, işçi sınıfı hareketle­ rini zayıflatan bir ideolojik ortam a kasıt­ lı ya da kasıtsız katkıda bulunmak mıdır? Esnek üretim, kapitalizmin alışılmış hika­

fazla denetim ve daha fazla otomasyon anlamına gelmektedir. Bilgisayar sistem­

yesinin biraz süslenmiş bir versiyonun­

li üretim teknikleri hep söylenegelenin

gı olurdu. Böyle bir yargı kapitalizmi ta­

dan mı ibarettir? Bu çok kolaycı bir yar­

aksine işyerlerinde çok daha katı bir hi­

rih dışı bir biçimde, dinamik olmayan bir

yerarşi ve denetim getirmektedir.

üretim tarzı olarak eie almak olurdu;

Tüm bu tartışmaların sonucunda o r­

oysa kapitalizmin dünya tarihinde sürek­

----------------------------------------- 63 ----


— yol____________________________ li değiştirici bir güç olduğunu, bu gücün

ları da yine bu iki marka tarafından be­

dünyayı sık sık farklı kalıplara soktuğunu

lirleniyor. N ik e ’ın dünyanın herhangi bir

biliyoruz. Esnek üretim, bu tür bir kalıp­

yerinde bir fabrikası yok. Çeşitli ülkeler­

tır.

de N ike için üretim yapan taşeron fir­ Esneklik yönündeki adımın özde yeni

malar bulunuyor ve N ike bu sayede yıl­

bir yanı olmadığı ve kapitalizmin geçmiş­

da 300 farklı modeli piyasaya sürüyor.

te de dönemsel olarak bu tü r yollara y ö ­ neldiği vurgusu doğrudur. Ö te yandan

satışından elde edilen karın %40.3’ünü a-

esnek teknolojiler ve organizasyonel bi­

lıyor. Üçüncü dünyadaki taşeron fabri­

çim ler her yerde hegemonik hale gel­

kalara kalan pay ise sadece %3.75’tir.

Bu sistemde Nike, tek bir çift ayakkabı

memiştir. Am a bu durum Fordizm için

Benzeri bir durum M icrosoft ve Intel

de geçerliydi. Günümüzde yaşanan; bazı

üzerinden bilgisayar sektöründe yaşan­

sektörler ve bölgelerde (örneğin o to ­

maktadır. Bu iki firmanın tek bir bilgisa­

mobil imalatı gibi) yüksek derecede et­

yardan elde ettiği kar % 6 0 ’tır. Tayvan,

kinliği olan (birçok durumda esneklikten

G üney K o re gibi ülkelerde anakart yon­

bir şeyler alan) Fordist üretim ile “ zana­

gaları, hard disk ve modem üreten fir­

at” türü, paternalist ya da patriyarkal ü-

maların toplam payı %39 civarındadır.

retim ilişkilerine dayanan ve emek üze­

Genellikle Ç in ’de örgütlenmiş olan fiop-

rinde tümüyle değişik denetim mekaniz­

py, klavye, cd sürücü, kasa gibi parçaları

maları içeren daha geleneksel üretim

üreten firmaların kardan aldıkları pay ise

sistemlerinin bir birleşimidir. Kuşkusuz

sadece %0.4’tür. 25 Bir başka örnek ise

1970’lerden bu yana, “ geleneksel” bi­ çimler montaj hattının aleyhine bir artış göstermiştir. “ A rtı değer üretim ve

Benetton’dur. Benetton doğrudan üre­ time hiç girmez, bir bağımsız üreticiler

mülk edinme sistemi içinde, piyasa y o ­

pazarlama aygıtı olarak çalışır.

ordusuna komutalar aktaran güçlü bir

luyla eşgüdüm (çoğu zaman taşeron iliş­

Ancak 1970lerden bu yana gelen sü­

kiler biçiminde), dolaysız şirket içi plan­

recin asıl özgül yanı, finansal piyasalarda­

lama aleyhine değişmiştir. Küresel dü­

ki değişim ve yükselmedir. G üç sadece

zeyde işçi sınıfının doğası ve bileşimi de

finansal piyasalarda yoğunlaşmakla kal­

değişmiştir, bilinç oluşumunun ve politik

mamış, küresel ölçekte finansal eşgü­

eylemin koşulları da.” 24

düm alanında aşırı sofistike sistemler o r­

Bu noktadan da hareketle şunu söy­

taya çıkmıştır. Serm aye birikiminin es­

leyebiliriz; yeni fabrika olgusu Ford’un

nekliği, aslolarak bu finansal sisteme da­

fabrikasından

ama aslolarak

yanır. Dolayısıyla, üretimde, em ek gü­

fabrika örgütlenmesi temelinde değil, ü-

cünde ve tüketimde gerçekleşen esnek­

retim örgütlenmesi temelinde. Ç o k u-

liğin, kapitalizmin kriz eğilimlerine karşı

luslu şirketlerin yönetim birimleri m er­ kez ülkelerde, üretim birimleri okyanus

ortaya çıkan finansal bir refleks olduğu­

aşırı

sal sistem, gerçek üretimden tarihte hiç

farklıdır,

ülkelerde

taşeron

firmalardadır.

nu söylemek yanlış olmayacaktır. Finan­

Spor ayakkabıda dünya pazarının yakla­

olmadığı kadar özerklik elde etmiştir. E-

şık % 6 8 ’ine Nike ve Reebok gibi iki bü­

ğer “ eski” kapitaiizmle “ yeni” arasında a-

yük firma hükmediyor. Üretim standart­

yırt edici bir özellik arayacaksak önce-

__ 64


_______ taylorizmden postfordizme__ likle kapitalist örgütlenmenin finansal a-

müzde duruyor.

şamalarına bakmak gerekiyor. N e var ki;

* Panoptikon: Faydacı felsefenin ku­

bu durum, kapitalizmi her zamankinden

ramcılarından Jerem y Bentham tarafın­

daha istikrarsız ve krize eğilimli hale ge­

dan özellikle cezaevleri için geliştirilen,

tirmiştir.

görülmeden

Tüm bu tablodan çıkartılabilecek so­

gözetim

altında tutmaya

imkan sağlayan mimari tasarım. Kavra­

nuç; cennet adacıklarının yanı sıra dün­

ma günümüzdeki

yanın büyük kısmının cehenneme dö­

Foucault, onu, cezaevi, hastane, okul ve

yaygınlığını

sağlayan

nüşmüş olduğudur. Standartlar dünya­

kışla gibi “ total” kurumlarda uygulanan

sında, insanlığın yeni tüketiminin kuralla­

denetim ve gözetlemenin kaynağı olarak

rı ve standartları verilmektedir. İstan­

görür. Yani her işyeri artık bir panopti­

bul’da, Hindistan’da ya da Tayvan’da ka­

kon hapishaneye dönmüştür. Bu hapis­

rın tokluğuna taşeron firmalarda çalışan

hanede gözetim için, iktidarın varlığını

işçiler ve hatta çocuklar, bugünkü kapi­

hissettirmek için çok sayıda denetçiye

talist üretim sisteminin temelini oluştur­

gerek yoktur. Burada mahkumlar, aynı

maktadır. Ö te yanda T K Y uygulayan ana

anlama gelmek üzere işçiler kendi ken­

üretim birimleri de birer işçi cenneti de­

dilerini denetleyecek bir özelliğe kavuş­

ğildir. T K Y , pek çok işçi için aynı ücrete

turulmaktadır. Foucault’nun ifadesi ile

daha çok çalışmak ve artan gerilim anla­

“ gerçek bir tabi olma durumu” sağlan­

mına gelmektedir. Üstelik yaşanan her

mıştır. Bu tabi olma işçiyi çalışmaya, e-

krizde, sermaye kesimi, krizi em ek mali­

mek ve zaman açısından daha yoğun ça­

yeti üzerinden yorumlama ve aşma ref­ leksini korumaktadır.

dışardan bir güç kullanmayı gereksiz kıl­

1990-2000 yılları arasındaki verilere

lışmaya

kendiliğinden yönlendirm ekte,

maktadır.

göre, genel olarak dünyada % 100’lük bir verimlilik artışı karşısında % 1 0 ’luk bir

DİPNOTLAR

ücret artışı, T ürkiye’de ise %100’lük bir

1. A. Alpay Dikmen, “ Standart Üründen

verimlilik artışı karşısında ise yalnızca

Marka Standardizasyonuna” , iktisat Üze­

%0.6 (binde 6 )’lık bir ücret artışı gerçek­

rine Yazılar l-Küresel Düzen, Birikim, Devlet ve Sınıflar, Der. A.H. Köse-F.

leşmiştir. Yine 1983-1999 yılları arasın­ da dünyanın en büyük 200 uluslararası şirketinin karlarındaki artış oranı %362 olurken, istihdam ettikleri emek gücün­ deki artış sadece % 1 4 ’te kalmıştır. 26 Kral fazlasıyla çıplak. Katılım, verim li­ lik vb. parlak sözlerin üstü kazındığında, altından yine azami kar, sömürü ve yo­ ğun denetim çıkmaktadır. Emek-serma-

Şenses-E. Yeldan, İletişim Yayınları, İs­ tanbul, 2003, sf. 257 2. Prof. Dr. Hacer Ansal, “ Esnek Ü re ­ timde İşçiler ve Sendikalar” , www.birlesikmetal.org 3. a.g.y. 4. Prof. Dr. Nurhan Yentürk, “ Fordizmden Postfordizm e...” , DİSK-AR, MartNisan 1994, sayı 15

ye çelişkisi başat çelişki olmaya devam

5. Prof. Dr. H acer Ansal, “ Alternatif

ediyor ve

Teknoloji ve Son Teknolojik Gelişme­

emekçilerin

dayanışmasıyla

geleceği kurtarmak görev olarak önü­

ler” , Altertanif Teknoloji isimli kitaba

----------------------------------------- 65 —


— y o l------------- --------------------------önsöz, David Dickson, Ayrıntı Yayınları, Haziran ’92, İstanbul, sf.23 6, 7, 8. Doç. Dr. Fuat Ercan, “ Postfordizmin Arka Bahçesi, Krizin Sevimsiz Çocuğu; Taşeronlaşma” , DİSK-AR, Mart-Nisan 1994, sayı 15 9, 10. Engin Yıldırım, “ Türkiye’deki T op­ lam Kalite Yönetimi Uygulamalarının İş­ çiler ve Endüstri İlişkileri Üzerindeki Et­ kileri” , www.sendika.org I I. Yeni Yüzyıl gazetesi, 7 Kasım 1996, akt. Engin Yıldırım, a.g.y. 12. A.N . Nalıncı, “ Kalite Güvencesi Y ö ­ netiminin Toplumsal B ir Uyarlaması” , 3. Verimlilik Kongresi, 14-16 Mayıs 1997, Ankara 13, 14, 15. Engin Yıldırım, a.g.y. 16. Ö nce Kalite dergisi, Kış 1997 17. Yeni Yüzyıl gazetesi, 16 Kasım 1996, akt. Engin Yıldırım, a.g.y. 18. akt. Engin Yıldırım, a.g.y. 19. Erkan Ayanoğlu, Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi Gerçeği, Eğitim-Sen Ya­ yınları, Kasım 2003, Ankara, sf. 49 20. a.g.e., sf. 57-60 21. A. Altay Dikmen, a.g.y., sf. 528 22. a.g.y., sf. 528-529 23. a.g.y., sf. 530 24. David Harvey, Postmodernliğin D u­ rumu, Metin Yayınları, Kasım 1997, İs­ tanbul, sf. 219 25. A. Altay Dikmen, a.g.y., sf. 535-536 26. Erkan Ayanoğlu, a.g.e., sf. 52

__ 66


Mehmet Akyoi

GELECEĞİN SENDİKALARI I. ÜRETİM SÜRECİNDEKİ DEĞİŞİM

sürecindeki otomasyon ve rasyonalleştirm e ile kol emeği giderek artan oran­ da yerini kafa emeğine (danışma, bilgi­

Günümüzde endüstrileşmeden son­

lenme, araştırma, geliştirme, organize

raki yeni bir aşamaya geçiş yaşanıyor, iş

etme, birbirine bağlanma, yönetme, bi­

artık belli bir yer ve zamanla sınırlı bir

çimleme ve tanıtmaya ) bırakmakta. A n ­ cak nasıl ki tarımın yerini endüstri alma­

süreç olmaktan çıkıyor. Bilgisayarların üretim sürecinde kul­ lanılması, fiyatlarının iyice ucuzlaması ile kitlesel bir yaygınlık kazanırken, yeni

ya başladığı süreçte olduğu gibi tarım tü ­ müyle yok olmadıysa, hizmet (kafa em e­ ği) endüstriyi tamamen ortadan kaldır­

grafik ve obje merkezli yazılımlar kulla­

mayacak, endüstri de tıpkı tarım gibi gi­

nıma sınırsız alanlar açmakta, bilgisayar

derek azalan ama ortadan kaybolmayan

ağı tekniklerinin gelişmesi bir yere ba­

bir konuma girecek gibi görünüyor. Üretilen

ğımlılığı ortadan kaldırmakta. Böylece çalışma hayatı, özel yaşam ve sosyal yaşam arasındaki sınırlar kalk­ makta, her gün yeni tipten örgütlenme

ürünler

içinde

maddi

olanlar

miktar olarak biraz artarken, oran ola­ rak tarımın endüstri karşısında 60’lı yıl­ lardaki oranına gerileyecek.

modelleri, davranış biçimleri, kuralları i-

Klasik ekonominin ölçüleri, ağırlık,

le karşı karşıya kalmaktayız. Buhar maki­

parça, fiyat ve zaman yeni ekonomi için

nesi, tren yolu ve akarband sistemi 20.

ölçü olmaktan çıkmakta. Ancak ortaya

yüzyılın merkezi -hiyerarşik- üretim sü­

çıkan şey, pek çoklarının sandığı yeni e-

recini yaratırken, şimdi tıpkı tarım-taşra

konomi (N e w Econom y ) değil yeni e-

hayatından şehir hayatına geçilmesi sü­

konomik kurallardır. Ü retilen bir mal

recine benzer yeni bir süreç yaşıyoruz.

satıldığında sahibi değişirken, şimdi sahi­

Yeni

binde

enformasyon

ve

komünikasyon

kalarak

başkalarına

satılmakta,

teknikleri yeni tip işletmeleri (İT), yeni

kullanıma sunulmaktadır. Maliyet pratik

tip değer yaratma süreçlerini yaratırken

olarak araştırma,geliştirme masrafların­

emeğin yeniden tanımlanmasını da gün­

dan oluşmakta; hammadde ve pazara u-

deme getiriyor. Bu süreçte mal akışı y e ­

laştırma masrafları sıfıra yaklaşmaktadır.

rine bilgi akışı önem kazanıyor.(Atom

Bir yazılım programı (Softvvare) üretil­

yerine bit akışı, üretim yerine hizmet,

dikten sonra bir sefer kullanılma yerine

endüstri üretimi yerine bilgi üretimi)

bir milyon

Klasik

ekonominin

tarım-endüstri-

sefer kullanılması

için

ek

hammadde, ulaşım ve sermayeye ihmal

hizmet üçlemesi artık geçerli değil, çün­

edilecek düzeyde ihtiyaç vardır. O za­

kü kafa emeği eşittir hizmet üretimi

man ister istemez artı değer kavramı da

denklemi geçerliğini yitiriyor.

yeniden tanımlanmak zorundadır.

Üretim


— y o l________________________ ___ Maddi tüketim maddelerinin üreti­

veren bir tekel olgusu yaratır, hatta ba­

minde de benzer süreçler yaşanmakta.

zıları programlarının temel taşını bedava

Örneğin yayınevleri artık bir kitaptan

verecek duruma gelir. (Linux’ da olduğu

belli bir miktarda basıp piyasaya sürmek

gibi)

yerine tanıtımını yapıp elektronik pos­

Hammadde, üretim araçları, enerji

tayla sipariş almakta ve kitaplar gene e-

ve toprak, üretim süreci içinde oran o-

lektronik olarak kontrol edilen matbaa­

larak değer kaybederken, insanın kendi­

larda sipariş kadar basılıp tüketiciye u-

si üretici güç olarak tekrar öne çıkmak­

laştırılmaktadır (Books on Demand). El­

tadır.

bette kitapların sadece elektronik ola­ rak yayınlanması rüyasını gündem dışı tutmak gerek ama gelecek böyle görü­ nüyor. Benzer şeyleri, tüketicinin elekt­ ronik olarak verdiği siparişlere göre ya­

II. ÜRETİM ORGANİZASYONLARINDA YENİ OLAN NE?

pılan elbiseler, kozmetik ürünleri, m o­ bilyalar için de söyleyebiliriz. Ürünlerini bir mekanda kitlesel olarak üreten ve pazara sunan devasa fabrikalar yerlerini elektronik olarak yönetilen küçük işlet­ m elere bırakmaktadır. Nasıl ki bir romanın değeri sayfa sa­

Bu gerçeklikler ışığında üretimin o r­ ganizasyonu nasıl değişmiştir-değişecektir?

Öne

çıkan

en temelli

değişiklik,

merkezi-hiyerarşik organizasyonun yeri­ ni desantral-otonom(kendi ğımsız)

birbirlerinin

küçük birimlerin

içinde ba­

kopyası

alması.

olmayan

Kapitalizmin

yısı veya ne kadar zamanda yazıldığıyla

başlangıcındaki bağımsız küçük işletme­

değil içeriği ile ölçülüyorsa, benzer şekil­

lerden farklı olarak bu birimlerin arasın­

de üretim için harcanan zaman da artık

da bir bilgi akımı vardır, onları birbirine bağlayan pazarın yanı sıra bu akımdır.

nicelik olarak bir değer taşımamakta yal­ nızca nitelik önem kazanmaktadır.

Kapitalizm geliştikçe işletmeler tek­

Maddi tüketim maddeleri için geçerli

niğe bağlı olarak büyümüş, ikinci evren­

olan fiziksel sınırlamalar entelektüel tü ­

sel paylaşım sonrası yüksek konjonktür

ketim maddeleri için geçerli değildir, ü-

döneminde en yüksek düzeye varmıştır.

retilenden fazlası tüketilemez, ürün mik­

İşçinin temel işlevi kendine verilen-bu-

tarı sonsuz olamaz kuralları bir kenara

yurulan işi yapmaktır, bu işi ne kadar iyi

atılmıştır. Çalışma süresinin kısaltılması

yaparsa o kadar iyi işçi olmuştur. Ü r e ­

üretkenliği arttırmaz, tam tersine çalış-

tim öncesi araştırma-geliştirme-pianla-

ma-özei-sosyal yaşam arasında ki sınırla­

ma ve üretim sonrası tüketiciye sunma

rın kaldırılması üretkenliği arttırır.

süreçleri dışına itilmiştir. Bizzat yaptığı i-

Klasik ekonom ide bir mal ne kadar azsa değeri o kadar artar kuralı da te r­

şin nasıl yapılacağı bile kendisi dışında belirlenmiştir.

sine döner, bilgisayar ağları gerçekliği ile

Bu Fordcu-Taylorcu sistemin tıkan­

bir program ne kadar çok kullanılırsa o

maya başlaması ile ilk olarak işçinin atıl

kadar değerli olur. M icrosoft örneğinde

duran kafa emeği üretim sürecine dahil

olduğu gibi bu durum akıllara durgunluk

edilmeye başlanmıştır. G rup çalışması,

68


____________ geleceğin sendikaları___ kalite çemberleri derken işçinin kafa e-

kenlik düşmesine neden olduğu gibi. N e

meği üretim öncesi ve sonrası süreçlere

zaman ki elektriğin kullanılması yeni ü-

de yayılmaya başlamıştır. İT teknikleri­

retim organizasyonu ile birleşmiştir o

nin devreye girmesi ile işçinin kafa eme­

zaman olağanüstü bir sıçrama yaşanmış­

ğinin yani yaratıcılığının üretim sürecin­

tır. Şu anki süreç de, İT tekniklerine

de

maksimum

düzeyde

kullanılması

denk düşen üretim organizasyonun o r­

mümkün hale gelmiştir. Kafa emeği y o ­

taya çıkma sürecidir. Yalın üretim tek­

ğunluklu üretim

ise buyurmayı asgari

nikleri ile atılan ilk adımları önümüzdeki

düzeye indirmek zorundadır, yoksa ya­

yıllarda daha muazzam adımlar izleye­

ratıcılık lafta kalır. Bugünkü kapitalizmin

cektir.

gücü

buradan

kaynaklanmaktadır,

kü-

çük-otonom üretim birimlerini bir ağ ile birbirine bağlamak ve bu ağın kontrolü­ nü elinde tutmak. Sermaye sahibi neyin nasıl üretileceğini işçiye bırakmakta bir sakınca görmüyor, tek sorunu oluşan ağın kontrolünü elinden çıkarmamak. Yanlış anlaşılmalara yer verm em ek için bir kez daha tekrarlayalım, maddi tü­ ketim maddelerinin üretimi, tıpkı tarım üretiminin endüstriyel üretim karşısında gerilemesi gibi .sanal üretim* karşısında gerileyecek ancak yok olmayacaktır. Nasıl ki bugün hala tarım işçileri varlık­ larını sürdürüyorsa ( hem tek tek ülke­ lerde hem de dünya ölçüsünde ) endüst­

Üretim sürecinde bu denli büyük de­ ğişimler olurken sendikal hareket hala eski örgütlenme modellerinde ayak di­ retmektedir. H e r şeyden önce mevcut sendikal

yapılanmanın

endüstrileşm e

dönemine ait olduğu hala görülmek is­ tenm iyor, yeni örgütlenme modelleri aramak yerine mevcut yapının nasıl daha yetkin hale getirileceği tartışmaları sürü­ yor. Endüstrileşme döneminin homojen bir işçi sınıfı yapısının yansıması olan hepsi birbirinin aynısı yapılanma model­ lerine denk düşen tek tip sendika anlayı­ şından vazgeçilmek istenmiyor. Yukarıda belirtilen tarım ve maddi

riyel maddi tüketim maddelerini üreten

tüketim malları üretimi yapan işçiler i-

işçiler de varlıklarını sürdürecektir. T a ­

çin, eski tip sendika modelleri belli deği­

rım işçileri nasıl endüstri işçilerine naza­

şimlerle bir model olarak kalmaya de­

ran

vam edebilir, ki bu kesimler yakın bir ge­

daha

kötü

koşullarda

çalışmaya

mahkum edildiyse, bu işçileri bekleyen

lecekte tüm çalışanların en fazla üçte bi­

akıbet de odur (hem tek tek ülkelerde

rini oluşturacaklardır. Sorun gelecekte

hem de dünya ölçüsünde).

çalışanların büyük bir çoğunluğunu oluş­

İT tekniklerinin üretime girmesi bir anlamda buhar makinesinin yerini elekt­

turacak, ‘sanal üretim işçilerinin* sendi­ kal örgütlenmesidir.

riğe bırakmasından daha köklü sonuçlar

Geleceğin sendikaları nasıl olacaktır

doğuracaktır ve bu süreç henüz başla­ mıştır. Buharın yerini elektriğe bırakma­

sorusunu sormadan geçemeyiz kuşku­ suz. Hem en belli birkaç özelliğe işaret e-

sı ilk yıllarda bırakın üretkenlik artışını

delim. Tıpkı üretim organizasyonu gibi

üretimin düşmesine bile neden olmuştu,

desantral'-otonom bir yapılanma gerekli­

tıpkı İT tekniklerinin son on-on beş yıl­

dir. Çünkü, ‘sanal üretim işçileri* yekpa­

dır bürolarda kullanılmasının bir üret­

re bir yapı oluşturmazlar, her birinin

69 —


— yol kendine göre belli karakteristikleri olan

nın

büyüklü küçüklü bir sınıfsal yapıdır söz

sınıfa ‘sosyal bir ev‘ sunmalıdır.

araçiarını-örgütlerini

yaratmalıdır,

konusu olan. Bunları tek bir çatı altında toplamak yerine kendi içlerinde örgüt­ lenmeleri ve birbirleri ile bir ağ aracılı­ ğıyla bağlanmaları sağlanmalıdır. T ek başına bu gerçeklik bile görevin ne kadar zorlu olduğunu, daha doğrusu yaratıcılığa

duyulan

ihtiyacın gösterir.

H e r sınıf ve katman kendi modelini bul­ mak zorundadır, ona buna model dayat­ malara hiç y e r yoktur. Üstelik bulunan modellerin sürekli olmaları bile müm­ kün değildir, sürekli ve baş döndürücü

III. DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞTA DEVRİM Yukarıdaki gerçekleri bir ‘zihin jim­ nastiği' yapmak için sıralamadıysak, ama­ cımız sadece dünyayı anlamak değil ama aynı zamanda değiştirmekse, bunu nasıl yapacağımızı da söylemek zorundayız kuşkusuz. Üretim yapanlara adeta her gün yeni

hızla gelişen-gelişecek üretim teknik ve

bir yoi, yöntem denetiliyor, uygulatılı­

organizasyonları belli aralıklarla bu m o­

yor. Buna karşın onlar hala eski düşünce

delleri değiştirmeyi de zorunlu kılar.

sistemlerinin d ört duvarı arasında sıkışıp

Bu gelişimin uzak merkezlerden iz­ lenmesi

mümkün

olmayacağına göre,

sendikaların da işyeri içinde olmalarını gerektirir. Buradan hareketle profesyo­ nel sendikacılığın gereksizliğine varmak da mümkündür. Üretim i örgütleyen ka­ faların kendi çıkarlarını örgütlemeleri de elbette

mümkündür, ancak bugünden

kalmaya zorlanıyorlar. Düzeni değiştir­ mek için ‘yanıp tutuşanlar’ ise eski dav­ ranış biçimlerinden kurtulamıyorlar. Biri düşüncede,

diğeri

davranışta

devrim

yapmak zorunda, ama bu iki devrim bir­ likte olabilir mi ? Kapitalist üretim modeli kafa emeği ile kol emeğini kendi işbölümü planı çer­

bakınca bu biraz da geleceğin konusu o-

çevesinde ayrı ayrı kullanarak işe başla­

larak kalacak gibi gözüküyor, denenecek

dı, kafa emeği üretimin planlamasında

ve doğru olan bulunacaktır. Ancak bu­

kol emeği de üretim gerçekleşmesinde

günden belli olan sendikaların sosyal ya­

kullanılacak şekilde birbirinden ayrıldı.

şamın içinde olmaları, hatta bizzat sosyal

Bu gün bir yandan satın aldığı işgücün­

yaşamı örgütleyen birer kurum haline

den azami ölçüde yararlanmak için onun

dönüşmeleri gerekliliği. Ü retim sürecin­ de yaşanan değişim, işçileri bir yandan a-

kas gücü yanında düşünme gücünü de ü-

labildiğine kişiselleştirirken bir yandan

ler denerken (yalın üretim ) bir yandan

da daha sağlamca birbirine bağlayan iliş­

da giderek önem kazanmaya başlayan

kileri yaratıyor-yaratacak. Kişiselleşme

maddi olmayan üretim için satın aldığı iş­

işçiyi kendi içine kapatarak, diğer çalı­

gücünün düşünce gücü yanında onun

retim için kullanmak için yol ve yöntem ­

köreltm eye yöneltir.

duygularını ve bilimsel-teknik tüm bilgi

Bir ağaç gibi tek ve hür ama kendiliğin­

ve yeteneklerini kullanabilme yollarını a-

şanlarla

ilişkisini

den bir orman gibi kardeşçesine olma

rıyo r ve buluyor. Kısacası artık gelenek­

bu kapitalist şartlarda mümkün değildir,

sel bir kafa emeği ile değil yepyeni ka­

işte sendikalar tam da bir orman olma­

rakterde

70

bir emekle

karşı

karşıyayız


____________ geleceğin sendikaları___ (‘kafa emeğinde devrim ’!)

biçiminde olursa olsun insan: I- Kendin­

İnsanın bu denli üretim süreci içinde

den önce gelmiş, geçmiş kuşaklardan ar­

rol almaya başlaması bizi ister istemez

ta kalan gelenek-göreneklere göre, 2-İ-

bu konuda en çok yazanın eserlerine ye­

çinde bulunduğu coğrafya ortamına gö­

niden bir göz atmaya zorladı. Aşağıda

re, 3-Elinde tuttuğu tekniğe göre bir ko­

D r. H ikm et Kıvılcımlı’nın bu konuda dü­

lektif aksiyon başarır. Tüm üyle insanlığa,

şüncelerini özetleyen uzun bir alıntı var.

d ört başlı üretici güçler içinde teknik: En

Bu satırları bir kez daha yukarıdaki anla­

son duruşmada ağır basmıştır. Ama, an­

tılanları akıldan çıkarmadan okuyalım.

tika tarihte her belirli medeniyet için:

T a rih ve Ü retici Güçler:

Kolektif aksiyon üretici gücü azaldığı za­ man, coğrafya üretici gücü durmuş, gö­

Klasik tarih, metafizik metodu yü­

renek ve geleneğin üretici gücü dağılmış,

zünden: H e r çağın yalnız en mükemmel

teknik gerilemiştir. Böyle bir medeniyet

örnek yanını ele almıştır; doğuş ve ölüş

karşısında: Tekniği daha güçlü olmasa bi­

anlarını yeterince önemsememiştir. D i­

le, yeni bir coğrafya üretici gücünü tem ­

yalektik metotlu klasik tarihsel maddeci­

sil eden gelenek-görenek ve kolektif ak­

lik; hangi çağda olursa olsun, insan top-

siyon güçleri daha üstün olan geri bir

lumunun, genel olarak ve son duruşma­

barbar toplum, kolayca zafer kazanmış­

da, “ Ü R E T İC İ G Ü Ç L E R ” le hareket etti­

tır.’

ğini göstermiştir. Ama, özellikle her çağ­ da ve hele bir çağdan ötekine geçiş ko­ nağı içinde, o yere ve zamana göre so­ mut olarak hangi “ Üretici G ü çler” in ay­ rı ayrı nasıl rol oynadıklarını araştırma ve bulma yetkisini, artık felsefe yerine yalnız ve ancak olaylara dayanan sırf Bilim’e ısmarlamıştır.’ Kıvılcımlı’nın Tarih Tezi’nin konusu

Tarihsel geçiş dönemlerini bu denli duru tespit eden bu görüşten ne sonuç­ lar çıkarabiliriz ? Söylendiği gibi, modern toplumda teknikle kolektif aksiyon karşı karşıya kalmış gibidir. Daha da ilginci tıp­ kı kapitalizm öncesi toplumlarda olduğu gibi kolektif aksiyon gücü azalmaktadır veya en azından görüntü budur. Oysa yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, ka­

da budur, tarih boyunca yaşanan geçiş

pitalizm nihai hedefi olan karın maksimi­

konaklarında (ki onları Tarihsel D evrim ­

ze edilmesnçin, bin bir türlü üretim o r­

ler olarak adlandırır) üretici güçlerin

ganizasyonlarını çok başarılı bir biçimde

rolleri her dönem için ayrıntılı irdelen­

bir araya getirmektedir. En ilkel serma­

miştir. Peki kapitalizmden bir üst aşama­

ye birikim metodu ile en gelişkini adeta

ya geçiş içinde bu üretici güçlerin ko­

yan yana durabilmekte, aynı amaca hiz­

numları ne olacaktır? Aynı yerde şu tes­

met edebilmektedir. Bunun ‘kutsal sırrı*

pit y e r alır;

nerede gizlidir?

‘M odern Toplumda Teknik: Maddi

Frankfurt okulu düşünürlerinden Fo-

coğrafya ve manevi tarih üretici güçleri­

ucault bir konuşmasında egemenlerin

ni öylesine kökten ve kolaylıkla havaya

yönetm e becerisine (Gouvernm entati-

uçurabiliyor ki, toplum hareketinde yal­

taet) dikkat çeker. Bu onların sınıf ola­

nız teknikle kolektif aksiyon karşı karşı­

rak hareket etmelerinden ortaya çıkan

ya kalmış gibidir. G ene de, hangi toplum

bir karakterdir, kendiliğinden sınıf olma

71


— y o l------------------------------------------sürecinden kendisi için sınıf olma süreci­ nin sonunda bir mükemmelliğe kavuş­

IV. SENDİKAL MÜCADELE MANTIĞININ GELİŞİMİ

muştur. İşçi sınıfı kolektif aksiyonun son kı­

I. S erb est rekabetçi dönem

rıntılarından kopuşan serf ve zanaatkar­ ların bir araya gelmesi ile oluşur ve kısa zamandan endüstri proletaryasına dö­ nüşürken o güne kadar görülmeyen bir kolektif aksiyon yeteneğine kavuşur. Bu yetenekle Paris Komünü ile başlayan sü­ reç Ekim devrimi ile sürer, kendisi için sınıf olma yolundadır. Ancak bu süreç bilindiği gibi bir kırılma yaşadı, uzansak ulaşacağımız kerte yaklaşan

sosyalizm

bir anda yeniden ütopikleşti. Yaşanan dönemin, işte bu kırılan sürecin yeniden inşası olarak görülmesi gerekir, ilk evre­ de oluşan kolektif aksiyonun çok daha mükemmelinin alttan alta oluşmasını ya­ şıyoruz günümüzde. Nasıl ki egemenler

- Kendiliğinden bir sınıf olma özelli­ ğinden kendisi için bir sınıf olma süreci içerisinde sendikalaşma: İşçileşme süre­ cine girişle birlikte geride bırakılmak zorunda kalınan sosyal, kültürel ilişkile­ rin yerine yeni durumun ortaya çıkardı­ ğı sorunları çözmeyi, yeni sosyal, kültü­ rel ilişkileri ortaya çıkarmayı amaçlayan kurumlaşmalar biçiminde ortaya çıkmış­ tır. - Bu dönemde, sömürünün sınırlan­ dırılması amacıyla iş gücünün ‘satış’ ko­ şullarının ortaklaşa belirlenmesi için ge­ rekli

ön

şartların

yaratılması

(işgücü

karteli yaratma) temel mantıktır.

kendiliğinden sınıf olmaktan çıkıp kendi­

- Kapitalizmin her kurumu ile kendi­

si için sınıf olurken en mükemmel y ö ­

ni dayatmasına karşı çıkma ve kapitaliz­

netme biçimini geliştirdilerse, işçi sınıfı

mi aşmak isteyen toplumsal hareketle­

da önünde olan geçiş konağını, ortaya

rin içinde y e r alma düşüncesi ön plan­

çıkan bu gelişkin kolektif aksiyonu ile ge­

dadır.

çecektir.

Belirleyici güç: D evlettir. Henüz ikti­

Peki nedir bu sınıfın en üst kolektif

darını sağlama alamamış olan burjuvazi­

aksiyon yeteneği? İşte günümüzün araş­

nin geniş tavizler verm esi söz konusu

tırma konusu tam da bu sorunun cevabı

değildir, legal mücadele sınırlıdır, dolay­

olmalıdır. Konu geleceğin sendikaları o-

lı mücadele yöntem leri (hastalık kasası

lunca soruya cevap aramak daha da ya­

kurulması vb ) önde gözükür.

kıcı hale gelmektedir kuşkusuz. Şimdi yanıt bekleyen soru şudur: İn­ san üretici gücünü bugün nereye koy­ malıyız? Yazının amacı: Herkesin önüne hazır

li. Tekelci d ön em - Serm aye ile uzlaşarak, sistemi de­ ğiştirme dışında hemen hemen her alanda isteklerin kabul ettirilmesi süreci

reçeteler sunmak değil, b ir çıkış yoluna

başlar.

olabildiğince ışık tutmaktır. Bunun için

sosyal sigortalardan evrensel hakların

Söm ürünün

sınırlandırılm ası,

bir kez daha sendikal hareketin bu güne

kabulüne kadar verilen mücadelelerin

kadar yaşadıklarına bir göz atmak da ge­

meyveleri olur. Böylece sosyal devlet

reklidir.

kavramının kurumlaşması gerçekleşir.

__ _ 72


____________ geleceğin sendikaları___ - Sendikal hareketten sendikaların kurumlaşmasına geçilir ki, bu beraberin­ de bürokratlaşma eğilimlerini de bera­

V. SENDİKAL ÖRGÜTLENME MODELLERİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR

berinde getirir. Belirleyici güç : D evlet (serm aye) Sendika işbirliğidir.

İşin ilginç yanı sendikal hareket için­ deki Marksist kesimlerin sınıf içinde bö­

Belirleyici etken : İktidarını sağlam­

lünmeyi tespit etmekle yetinmeleri, bu­

laştıran, üretkenliği arttıran, yeni sö­

radan

m ürgecilikle

mantığında ne gibi değişiklilikler yapıl­

kendi

ülkesine

değer

hareketle

sendikal

örgütlenme

transfer etm eye başlayan tekelci burju­

masını tartışmaya açmak yerine

vazide uzlaşmacı eğilimler baş gösterir­

başlı iki noktada yoğunlaşmayı yeterli

belli

ken, işçi sınıfının bir ülkede iktidar ol­

görmeleridir. Bir kısmı haklı olarak işye­

ması karşısında ‘işçilerini’ kendi tarafına

ri örgütlenmesini esas almaktan söz e-

çekme taktiği görülmektedir.

derken bir kısmı sendikal hareketin bö­ lünmüşlüğünden hareketle sendikal bir­

III. ‘Duvarın yıkılışı’ sonrası - Birinci evrensel paylaşım sonrası bir ülkede, ikinci evrensel paylaşım son­ rası ise dünyanın üçte birinde iktidar olan işçi sınıfının egemenliğinin çöküşü i|e em ek sermaye arasındaki güç denge­ si kökten değişir, sermayenin çalışanla­ ra taviz verm e ihtiyacı geniş ölçüde o r ­ tadan kalkmıştır, sınıf artık bulunduğu ülkedeki gücü kadar taviz alabilen bir konuma gelmiştir.

şün arasında gidip geliniyor. Esas olarak bu iki yönelimin veya onların varyasyonlarının doğru olduğu­ nu belirtelim. H atta daha ileri giderek, sendikal hareketin yeniden içselleştiril­ mesi olarak tanımladığım işyerlerine, sendikal hareketin ilk doğduğu günler­ de olduğu gibi, geri dönm e en can alıcı noktalardan biri. Am a prensip düzeyin­ deki bu doğrular nasıl hayata geçirile­ cektir? Bu soru bizi ister istemez sen­

- Sınıfın yeniden yapılanmasına denk düşen örgütlenm e modelleri henüz bu­ lunamadığından yeni katmanların örgüt­ lenmesi gerçekleştirilememiş, klasik ö r­ gütlenme yöntem leri

dışına çıkılama-

mıştır. - Küreselleşm e

lik istemlerine varıyor. Veya bu iki görü­

dikaların nasıl örgütlenmesi sorusuna götürecektir. Devam etmeden belirtelim, genel olarak örgütlenme prensipleri konusunda sol sendikal muhalefet dünyanın her ye­ rinde aynı şeyleri söylüyor, sendika bü­

karşıtı

hareketler

rokrasisine karşı aşağıdan yukarıya de­

başta olmak üzere dönem e özgü ortaya

m okratik örgütlenmeden, karar meka­

çıkan düzen karşıtı hareketlerle ortak

nizmalarında çalışanların doğrudan söz

bir yürüyüş rotası belirlenememiştir.

ve karar sahibi olmasına kadar. Am a bu­

Belirleyici etken : İşveren kesimi uz­

raya kadar söylenenler prensip düzeyin­

laşma yerine açık sınıf savaşını tercih et­

den ileri gitmiyor, bizatihi örgütün ken­

mektedir, devlet sendikaların isteklerine

disi nasıl olacak sorusuna bir cevap o r­

rağmen adeta devre dışı bırakılmıştır.

talarda görünmüyor.

----------------------------------------- 73 —


— yol------------------------------------------VI. TEK TİP SENDİKACILIK

‘evrensel’ geçerliliği olan örgütlenm e biçimleri değil ve sorunun can alıcı nok­

Dönüp 200 yıl gerisine, sendikaların ilk ortaya çıktığı döneme bakalım, sınıfın kendini korumak için oluşturduğu ilk ö r­ gütlenme modelleri, Manifesto ve K o ­ mün sonrası ete kemiğe büründü ve bu­ gün her yerde rastladığımız sendikal ö r­ gütlenme modeli ortaya çıktı, taban ö r ­ gütlerinden -işyeri ve yerel birim ler­ den- işkolu, bölge oradan da merkezi yapıya. Aşağıdan yukarıya giderken sen­ dikal aparatın profesyonelleşmesi, bir ülkedeki sendikaların bir araya gelerek federasyon vb. oluşturmaları ve benzeri. Sendikalar konusundaki tartışmalar ise tem elde bu tip sendikaların işleyiş pren­ sipleri üzerinde yoğunlaştı, tartışmalar dönüp dolaşıp kaçınılmazca tüzük mad­ delerine takıldı. Sınıfın homojen bir yapıya sahip ol­ masının doğal sonucu olan bu tek tip sendikal örgütlenme hala bir değişime uğramış değil, sendikal örgütlenme de­ nince akla gelen tek örgütlenme biçimi hala bu. Kimsenin hakkını yemeyelim, bunun dışında elbette başka tipten ö r­ gütlenmeler de var. İtalya’da ki sendikal konseyler, Hindistan ve Meksika’da ki kadın sendikaları, N e w Y o rk konfeksi­

tası da bu zaten, ‘evrensel’ bir örgütlen­ me modeli aramak zorunda mıyız ? Baş­ ka bir deyişle sendikal örgütlenm eler tek tip olmak zorunda mı? H atta soru­ yu daha da derinleştirebiliriz, bir sendi­ ka her işyerinde, her şehirde, mahalle­ de ayni tip örgütlenm eye sahip olmalı mıdır? B ir sendika bir işyerinde legaliteyi sonuna kadar zorlayarak örgütlen­ mesini tem ellendirirken, neden bunun önünün tıkandığı yerlerd e legal sendika olarak legal sınırlar içinde kalmak zo­ runda kalalım ki! Patronlar kendi yasa­ larına uymuyorsa biz neden uyalım? Sa­ dece sendikaların değil sol muhaliflerin de tüylerini diken diken edecek bir dizi soru. Bunu elbette her yerde, her kade­ mede mutlaka ayrı bir örgütlenm e ol­ malıdır noktasına götürm em ek gerekli. B ir işkolunda grev kararı alınması için mutlaka merkezin onayı gerekli iken başka bir alandan tek başına bir işyerin­ de çalışanların kararı ile greve gitme mümkün olabilmeli. E vet böylesine bir örgütlenm e anlayışı tam bir kaos o rta ­ ya çıkaracaktır, ama zaten kaotik bir ortam da üretim yapm ıyor muyuz? S e r­ mayedar karını arttırm ak için kılını kı­

yon işçilerinin .bürokrasisi’ olmayan ba­

pırdatmadan üretim sürecinde hemen

ğımsız sendikaları ve daha bir dizi örgüt­

bir kaos yaratm ıyor mu? Şöyle demek

ler. Dikkatinizi çekerim ben de bunlara

de mümkün, sendikal hareket eskiden

sendikadan çok ‘örgüt’ deme ihtiyacı

kendine klasik savaş yöntem leri ile sal­

duyuyorum. Çünkü bütün bunlara, ya

dıran serm ayeye karşı, klasik savaş sü­

yerel şartların ortaya çıkardığı örgütler, ya da belli bir politik akımın ‘politik or-

muştu. Şim dilerde klasik savaş yöntem ­

ründürecek sendikal yapıları oluştur­

güt-sendika’ karışımı örgütlenmesi ola­

lerinden gerilla taktiklerine geçmiş olan

rak bakıyoruz. (Özellikle Anarko-sendi-

serm ayeye karşı hala klasik savaş yö n ­

kalist akımların)

tem leri ile mücadele etm ekten vazgeç­

Bunlar elbette doğru tespitler, yani

74

miyor!


geleceğin sendikaları__ VII. YATAY VE DİKEY BÖLÜNMELER

bant sisteminden sosyal devlete kadar toplumun her alanında değişime yol aç­ tı. Bugün yalın üretim (Lean Production)

İlk bakışta bir kez daha elimizde bir pusula ve gökte kutup yıldızı ile dalgalı denizde yön bulmaya çalışan denizciler gibi yol almaya çalışıyoruz denebilir. Z a ­ ten yukarıda sıralanan örnekler böyle

ve türevleri üretim sürecini yeniden ö r­ gütlemektedirler,

henüz tamamlanma­

yan bu süreç tüm toplumsal süreçlere -elbette her türden örgütlenm elere dekendini dayatıyor.

bulunmuş gibi görünüyor. Başka teknik

Yeni üretim organizasyonu ile ortaya

buluşlar yapmak bugün mümkün değil

çıkan sınıf içi bölünmeler nelerdir soru­

mi ? Böylesine bir birikim olduğu ortada,

su kadar, bu kadar bölünen bir yapıda

cesaretlice ileriye dönük bir adım atarak

nasıl bir birliktelik vardır ki hala bir sınıf­

yeni sendikal örgütlenm eler yaratma gö­

tan bahsediyoruz sorusu da önemlidir

revi ile karşı karşıyayız.

hiç kuşkusuz. Sırayla gidersek öncelikle

Çıkış noktamız ne olacak? Henüz ha­ zır reçetelerim iz olmadığından elimizde birikenlere bakalım, ilk göze çarpan üre­ tim sürecindeki değişme ve bunun doğ­ rudan bir sonucu olarak sınıfın yapısının da değişmesidir. M onolitik bir yapıdan mozaiğe geçişle birlikte sınıfın yeniden -Marksist anlamda- tanımlanması gerek­ mektedir. Bu kuşkusuz kendine has bir araştırma konusu olmalıdır. Biz burada böyle bir araştırmayı derinleştirme iddi­ asında olmadan, sendika! örgütlenme için önem taşıyacak belli konulara değin­ mekle yetineceğiz. Sınıfın yeniden ta­ nımlanması

süreci

ilerledikçe,

bunun

sendikal örgütlenmeye yansıması da ir­ delenmelidir.

bölünmelerin karakteristikliklerini bul­ maya çalışalım. Sınıf içerisindeki ilk bölünmeler yatay düzeyde ortaya çıktı, bu biliniyor, düz iş­ çiden kalifiye, oradan beyaz yakalılara kadar bir dizi katman ortaya çıktı ve bunlar sınıf içinde bir hiyerarşi oluştur­ dular. Bugünkü süreçte bu yatay bölün­ menin derinleşmesi ve çeşitlenmesi ya­ şanıyor. B ir yandan katmanlar arasında­ ki sınır duvarları kolayca üzerinden atla­ nacak yükseklikten yukarı çıkarken, di­ ğer yandan yeni katmanların da ortaya çıkması söz konusu. Ülkemizde bu ko­ nuya biraz kafa yoranlar bu konuda şu tespitleri yapıyorlar, ‘serm ayedar sınıfı çalışanlar arasındaki eşitsizliklerden ya­ rarlanarak ve bu kesimler arasında ya­

Konu ile doğrudan ilişkili olmasa da

pay ayrımlar yaratarak sömürüyü y o ­

bir konuyu daha göze batırmakta yarar

ğunlaştırmaktadır. Sermayenin artan e-

görüyorum. Ü retim sürecindeki değişim

gemenliği ve bizlerin bölünmüşlüğü, ya­

yalnızca sınıfı dönüştürmüyor, toplum

şam ve çalışma koşullarımızın her geçen

bir bütün olarak yeni bir yapılanmaya gi­

gün ağırlaşmasına neden olmaktadır. Ç a ­

diyor. Bir üretim süreci organizasyo­

lışanlar bir yandan üretim sürecinin fiili

nundan diğerine geçiş, önce sınıfta ve o-

sonucu olarak ayrışırken (geçici işçi, ev

nun örgütlerinde, onu takiben tüm top­

çalışanı, enformel sektör çalışanı vb.) bir

lumsal süreçlerde değişimi zorlar. Ö r ­

yandan da statüler olarak (işçi, memur,

neğin Fordizm üretim sürecinde akar

sözleşmeli, taşeron işçisi, kapsam dışı

75 _


— yol personel) farklılaştırm aktadır. Bu ayrış­

mektedir. Aslında sivil toplum örgütleri

tırma, bölünmüşlük durumu sınıfın gü­

enformei sektör çalışmalarına ilişkin ö-

cünü azaltmaktadır. Sendikal yapılar ise

nemli fonlar elde etmektedirler. Enfor-

statü farklılıklarını temel alarak oluştu­

mel çalışanlar ile daha rahat ilişki kura­

rulmakta ve milyonlarca işçiyi örgütle­

bilmektedirler çünkü bu işçilerin acil-ya-

meye yönelmemektedir. Bu da sendika­

şamsal

ları etkisiz kılmaktadır. Ö te yandan iş-

(...) Yoksulluğa karşı mücadelede sendi­

talepleriyle

ilgilenmektedirler.

kollarının fazlalığı bu bölünmüşlüğe art­

kalar ve sivil toplum örgütleri sokakta

tırıcı etki yaratmaktadır. Böylesi bir sü­

yan yana yürümektedirler. Bu yapıcı bir

reçte mevcut sendikal yapıların yeni bir

diyalog zemini yaratmaktadır. (IC F T U

örgütlenme modeli yaratmaları zorunlu­

Aylık Yayın Orgam ’nın (Trade Union

luk haline gelmiştir. Bu nedenle çalışan­

W o r ld ) Mayıs 2001 tarihli sayısında yer

ların ortak örgütlülüğünü sağlayacak po­

alan Cecilia Locmant imzalı yazılardan

litikalar oluşturulmalı ve somut adımlar

derleyen T. Çoban ) ’

atılmalıdır. Bu adımların atılacağı ilk yer

Bu

noktadan

hareketle

N G O ’lar,

işyerleridir. İşyerlerinde farklı statüde

sendikaların da desteği ile bir ‘temiz ça­

çalışanların oluşturacağı kom iteler üze­

maşır’ kampanyası (Clean C lothes Cam-

rinden yeni yapılanmalara gidilmelidir.

paign, C C C ) başlattılar. Kampanyanın a-

Etkin bir mücadele bu araçlar üzerinden

macı, dünyanın neresinde olursa olsun

şekillenecektir.’ (B SH çağrısı )

giydiğimiz

Bu tespitler önemli ama yüzeysel, so­

çamaşırların

insani

çalışma

koşullarında üretilmesi olarak özetlene­

mut yönelim ler konusunda da dişe do­

bilir. Emek yoğunluklu bir üretim olan

kunur bir şey söylenmiyor. Sendikal ha­ reketin bu alanda yaptıklarına bir bakış­

tekstil- üretimi, işçi ücretlerinin yüksek olduğu kapitalist m etropollerden üçün­

la konuya devam edelim.

cü dünyadaki ‘işgücü cennetlerine' taşı­ nalı yıllar oluyor. Bu süreçle birlikte A v ­ rupa’da endüstriyel alanda çalışan işçiler

VIII. TARTIŞMALARA BİR ÖRNEK

önemli oranda azaldı, sendikaların gele­ neksel zemini kaybolmaya başladı. Yeni ortaya çıkan alanlarda örgütlenme bece­

Sendikal H areket içindeki tartışma­

risi gösteremeyen sendikalar uzun bir

larda sivil toplum örgütleri ile birlikte

süre bu işyerlerinin kendi ülkelerinde

çalışma konusunda süren tartışmalara

kalması için çaba gösterdiler, tavizler

bir göz atmak, buradan hareketle elde

verdiler, ama gene de üretimin kaydırıl­

edilen bir ‘başarıyı’ irdelemek öğretici

dığı ülkelerdeki kadar ucuz işgücü sun­

olacaktır. Sendikal hareketin temel dü­

maları mümkün değildi, ama sendikalar

şüncelerini, örneğin ‘enformei alanının

kendi sermayedarlarını ikna etm e uğra­

örgütlenmesi’ konusu şöyle özetlenmiş; ‘Sivil Toplum

Örgütleriyle İlişkiler;

şından vazgeçmediler.

Bazı aklı evvel

sendikacıların aklına takılan bir fikir ön­

Sendikaların enformei ekonomide ö r­

ce tam olarak anlaşılmadığından ve biraz

gütlenmesi

örgütleriyle

da hayali olduğundan önce pek taraftar

( N G O ) ilişki sorununu gündeme getir­

bulmadı. O nlara göre madem üçüncü

__ 76

sivil

toplum


____________ geleceğin sendikaları___ dünyadaki işgücü ile rekabet etm ek için

likli bilgiye sahip olduklarını ve bir dün­

kendi ülkelerinde işgücü maliyeti azaltıl­

ya markası olarak, insani olmayan koşul­

mıyordu, o zaman üçüncü dünyadaki iş­

larda üretilen malların pazarlanmasında

gücünün pahalı hale getirilmesi neden

her zaman sorun çıktığını, bu anlamda

düşünülmüyordu? Böylece ‘haksız reka­

'tehdit altında* olduklarını belirtti. G e r ­

bet' ortadan kalkacak, metropollerdeki

çekler bundan ibaret mi? Trium ph ne­

işçi ile üçüncü dünya işçisi ‘eşit şartlar­

den aynı zamanda üretimin bir kısmını

da* rekabet edebilecekti.

tekrar A vrupa’da yapma kararı aldı aca­

Bu düşünce elbette sendikal hareke­

ba?

tin tümü tarafından benimsenmedi ama

Bilinenlerin izini sürm eye devam e-

önemli bir taraftar kazandı, neden Nas­

delim, Burm a’da üretilen kadın iç çama­

rettin H oca gibi göle maya çalınmasındı?

şırlarının güzel görünüşüne karşın bir

Madalyonun öte yüzünde ise ‘uluslarara­

türlü belli bir kaliteye ulaşmadığı bilini­

sı dayanışma* da vardı, üçüncü dünya ül­

yor. Tam bu sırada medyada C C C ’nin

kelerinde zor koşullarda yürütülen sen­

renkli kartpostalları boy gösteriyor, çıp­

dikal mücadelenin desteklenmesine han­

lak bir kadın vücudunu saran dikenli tel­

gi sendikacı doğrudan karşı çıkabilirdi ki.

ler. Bunlardan hangisinin Triumph satış­

Buna dünyanın neresinde olursa olsun

larında ne kadar düşüşe neden olduğunu

her türlü haksızlığa karşı mücadele et­

sormak abes elbette, ama ikisi bir araya

mek için yanıp tutuşan bu ülkelerdeki

gelince düşme hissedilir boyutlara varı­

N G O ’ları

bir

yor. Hiç yanlış anlaşılmasın, sendikalar-

Haksızlık mı ediyoruz ? Olabilir, ama

mek gibi bir derdimiz yok, ama varılan

ekleyin,

buyurun

size

CCC. olayları izlemekte yarar var, amaç neydi,

N G O ’lar-işyerleri el ele çalışıyorlar de­ nokta da mutlaka irdelenmeli.

nereye varıldı. C C C çerçevesinde başla­ tılan ‘Triumph Kampanyası* bu hafta bir başarıya imza attı, Burm a’da bu meşhur

IX. BİR KAÇ K Ö ŞE TAŞI

marka için 1996’dan beri, insanlık dışı çalışma koşullarında üretim yapan 1000 çalışanın bulunduğu fabrikanın kapatıl­

Yukarıda verilen örneğin temel ka­ rakteri düzenle kopuşamamaktır. Sendi­

ması kararı alındı. Kapatma kararının a-

kal örgütlenme deneyleri içindeki olum­

lındığı firmanın A vrupa’nın göbeğindeki

lulara bakıldığında ise böylesine bir kay­

merkezinde konu ile ilgili bir açıklama

gının bir rol oynamadığı görülür, çıkış

yapan firma sözcüsü, kampanyayı yürü­

noktaları kendilerine insanca yaşam hak­

tenlerden övgü ile bahsederken, işyeri­

kı tanımayan düzen içinde nefes borula­

nin ‘yetersiz* bilgilenmeden kaynaklanan

rı arayışıdır. Sadece zorunlu olunduğun­

hatalar yaptığını kabul etti. Uzun bir sü­

da bu soru akıllara gelir ve cevap çoğu

re Burm a’da ki askeri yönetimin demok­

kez kendiliğinden düzenle kopuşmadır.

rasiye geçeceğine inandıklarını, bu ne­

N e w Y o rk ’ta kurulu bağımsız kon­

denle burada üretim yapmaya devam et­

feksiyon işçileri sendikasını ele alalım

tiklerini belirten işyeri sözcüsü, buna

örnek olarak. Genel olarak göçmen ve­

karşın N G O ’ların bu ülke ile daha derin­

ya azınlıkların üye olduğu bu sendika kaç

----------------------------------------- 77 ----


— yol------------------------------------------üyesi olduğuna bile bir cevap veremez, çünkü üye kayıtlarını düzene sokacak bir

dergilerine. Brezilya’daki

topraksız

köylülerin

bürokrasi oluşturamadılar daha. Sendi­

sendikaları da çarpıcı bir örnek, üzerin­

kada ‘boğaz tokluğuna çalışan1 bir yığın

de bugüne kadar pek çok şey yazıldı,

insan vardır ama onlar da ne kadar ve ne zaman ‘maaş1 aldıklarını pek bilmezler aynı nedenle. Karmakarışık bürolarında binlerce konfeksiyon işçisinin haklarını tıkır tıkır korumakla Önlenmişlerdir as­ lında. Bürokrasi olmadan da bir sendika­ nın ‘iş yapacağının1 canlı örneğidirler. Resmi sendikanın yanlarında durmadığı­

hatta bunun bir sendika olup olmadığı bile tartışıldı, T ü rkçe’ye de hep ‘hare­ ket1 olarak tercüm e edildi bazı aklı ev­ veller tarafından. Evet klasik bir sendika değil bu ‘hareket1, ama yukarıdaki tespit­ ler dikkate alınınca bunun da bir sendi­ kal deney olarak algılanması ve irdelen­ mesi gerekli.

nı gören bir iki işçi önderinin yan yana gelmesi ile kurulmuş, kısa zamanda çığ gibi büyümüştür. Am a daha ne kadar büyüyecek ve nerelere yöneleceklerdir, kendileri bile bilmiyorlar bunu doğrusu. T ürkiye’deki D em okratik Tekstil Sendi­ kası deneyine çok benziyorlar ve bunun gibi çeşitli ülkelerde pek çok deneyim olmuştur kuşkusuz. Sorumuza cevap a-

Benzer şeyler başta Arjantin olmak üzere pek çok ülkede kurulan ‘işsizler Sendikaları*

hakkında

da söylenebilir.

Fransa, Almanya gibi ülkelerde ise mev­ cut sendikalar kendi bünyelerinde işsiz­ lere yönelik özel örgütlenme denediler, ancak başarılı olamadılar. Fransa’da işsiz­ ler güçsüz de olsa kendi bağımsız sendi­

rarken bu deneyleri bir süzgeçten geçir­

kalarını kurdular, Almanya'da ise yerel

mek bu anlamda bir zorunluluk.

‘işsizler-komiteleri1oluştu. Sınıf mücade­

Diğer bir örnek Hindistan’daki Kadın Sendikası. Evde iş yapan kadınların bir.araya gelerek kurdukları bir yapılanma, çok sonraları sendika ismini almış, yüz binin üzerinde üyesi var. Hem

etnik

lesinin yükseldiği Arjantin gibi ülkelerde işsizler sendikaları toplumsal süreçlere etkin müdahalede bulunurken, diğer ül­ kelerde ‘marjinal1 bir hareket olarak kal­ dılar.

hem de dinsel eksen üzerinde, ama bun­

Diğer ilginç bir alan özellikle Latin A-

ları temel özellik olarak almadan yaygın­

merika’da yaygınlaşan küçük üreticilerin

laşmış örgütlenme, evde yapılacak işin

sendikaları. Bolivya’da örneğin ülkenin a-

ücretini işverenlere dikte ederken ö-

nayollarını günlerce işgal ederek hayatı

nemli oranda devlet kuramlarının deste­

felç ettiler. Kendi ürettikleri malları ucu­

ğini alıyorlar, ama bu onların tespit edi­

za kapatmak isteyen büyük sermayenin

len ücreti verm eyen işverenin işyerini

satış yerlerine ürünlerin ulaşmasına en­

basmalarını, işgal etmelerini de engelle­

gel olarak taleplerini kabul ettirdiler. U-

miyor. Kadın hastalıklarında uzmanlaş­

laşımın A B D de ki U P S grevinden bu ya­

mış bir hastane, meslek kursları, okuma

na kapitalist üretim sürecinin en zayıf

yazma öğrenme kurslarına kadar geniş

noktalarından biri olduğunu göstermişti.

bir yelpazede'etkinliklerini sürdürüyor­

Bu deneyden yola çıkarak başka bir ‘e-

lar. Sizlere de yabancı gelm iyor değil mi?

mekçi grubu1, küçük üreticiler serm aye­

O

yi ‘dize getirmeyi1 başardılar. Evet onlar

zaman

bakınız ‘Kadın

Dayanışma1

__ 78 ____________________________


____________ geleceğin sendikaları___ küçük üretici ama baskın tarafları da ‘iş­

D A M I içinde D O L A Y S IZ C A , yani B İ­

çi1. ( Tırnak içine alınmalar onların deği­

R İN C İ K E R T E D E görevli bulunan insan­

şik karakterlerini vurgulamak içindir )

ların kümeleşmeleridir. V e ancak o kü­

Bu tip örnekler kuşkusuz birer model

melerin ilişkileri M odern toplum sınıfları

olmaktan çok geleceğin sendikal model­

bakımından düşünce ve davranış konusu

lerinin yaratılmasında bizlere bunların ir­

edilebilirler.

delenmesi ile ufuk açacak deneyler ola­

Bir üretim yordamı üzerinde D O ­

rak algılanmalıdır. Deneylerden çıkacak

L A Y S IZ C A görevli bulunan sosyal sınıf­

sonuçların sistematize edilmesi ile gele­

lar başlıca iki karakterle birbirlerinden a-

ceğin sendikal modelleri yaratılacaktır.

yırdedilirler: 1. O

X . ALT SIN IF SENDİKALARI

sınıfların D U R U M L A R I başka

başkadır. 2. O sınıfların Ç IK A R L A R I başka baş­

Bugünden bakıldığında geleceğin sen­

kadır. (Genel O larak Sosyal Sınıflar ve

dikaları konusunda tam bir belirleme yapmak zor görünüyor. Ancak yukarıda­

Partiler)”

ki örneklerden kalkarak yeni bir model

lik, üretimde dolaysızca görevli olma,

üzerinde derinleşmek, deneyleri siste­

durumu başka başka olma ve çıkarı baş­

Sınıf kavramını belirleyen bu üç özel­

matize etmeyi denemek bir gereklilik. İ-

ka başka olma, günümüzde sınıf gerçeği­

şin A B C ’si için yine Dr. H. Kıvılcımlı’dan

ni nasıl tanımlamayı gerektiriyor ? Soru­

alıntı ile başlayalım.

nu tümden tartışmaya açarken burada

“ S IN IF ” nedir? Das Kapital’in üçüncü

sadece bir noktayı öne çıkarmadan geçe-

tomunun son sahifesi, sınıfın ne olduğu­

meyiz. Yukarıda belirtilen yatay ve dikey

nu araştırırken, yarım kalmış bir cümle i-

bölünmeler, sınıf kavramı içine yeni be­

le biter. Belli ki Kari Marx, sınıfın, diledi­

lirlemelerin girmesi gerektiğinin işaretle­

ği gibi güçlü bir tanımlamasını en gelişkin

ri. Önerilecek yeni bir kavram Alt-Sınıf

biçimiyle yapmak isterken, bunu tümle-

olabilir. Bugüne kadar sınıf içindeki züm­

yemeden ölmüştür. (...) Sınıf gerçekliği

relerden ( işçi aristokrasisi, beyaz yakalı­

her ülkedeki gelişim gidişi sırasında az

lar, mavi tulumlular vb. ) söz edilirken,

çok değişikliklere uğrar. Bu yüzden, bir

artık sınıf içinde durumları ve çıkarları

an için yapılmış sosyal sınıf tanımlaması

farklı olan kesimler ortaya çıkıyor.

ister istemez az çok yüzeyde kalabilir.

Alt-Sınıfı oluşturan bireyleri birbirine

Donmuş ve ezbere formüllerle zırhlan-

bağlayan bağların klasik anlamdaki top­

dırılabilir. Onun için sosyal sınıf ilişkileri­

lumsal zümrelerden daha güçlü, sınıf bağ­

ni bir takım transandantal kategoriler gi­

larından daha gevşek olduğu varsayımı

bi fosilleştirmemelidir. H e r toplumu ya­

gerçekçi bir yaklaşım olabilir, ama araştı­

şayan tarihcil kaçınılmazlığı içindeki bü­

rılmaya değer bir konu olarak karşımız­

tün gerçekliği ile izlemelidir. Bu anlayışla

da duruyor. Bu bağlantının kimi yerlerde

modern topluma bakınca ne görüyoruz? (...) Kapitalist toplumun sosyal sınıfla­ rı, ancak K A P İT A L İS T Ü R E T İM YO R-

üretim süreci içindeki konumdan kimi yerlerde

etnik veya

dinsel

aidiyetten

kaynaklandığı gibi konular araştırmaların

-----------------------------:------------ 79 ----


— yol------------------------------------------eksenlerini oluşturabilir. Sınıf bağını ortadan kaldırmayan ama güncellik açısından onun yerine geçebile­ cek Alt-Sınıf bağları sendikal örgütlenme biçimlerini belirleyecek özellikleri belir­ leyici etken olarak algılandığında önümü­ ze yeni ufuklar açabilecektir.

XI. SONUÇ YERİNE Görüldüğü kadarı ile sendikal hare­ ket içinde ki tartışmalar hala konunun özüne inmekten çok uzak, sürecin kendisi yerine sonuçlarını irdelemek, oradan so­ nuçlar çıkarmak revaçta. Bunun kaçınıl­ maz sonucu bataklıkla uğraşma yerine sivrisineklere savaş açmak oluyor. Batak­ lık belli, kapitalizmin aldığı yeni biçim, ye­ ni üretim organizasyonları. Atılması ge­ reken ilk adım bunun karakterinin irde­ lenmesi ve bundan çıkarılacak sonuçlarla mücadele araçlarının, sendikal örgütlen­ me (ve buna bağlı olarak da politik ö r­ gütlenme) modellerinin geliştirilmesidir. Konuya bu açıdan bakıldığında tek tip örgütlenme modellerinin yerine, yer (iş­ yeri) ve zamana göre değişik türlerden örgütlenme modellerini önce el yorda­ mı ile, edinilen tecrübeler arttıkça bun­ ların teorik temellerini de atarak geliş­ tirm eye talip olmak kendini dayatıyor. Bu yazı bu tartışmalara bir giriş yapmak amacında, sınıfın bugüne kadarki tecrü­ belerine değişik bir gözle bakmayı amaç­ lamakta. Tartışmalarda göz ardı edilen bir boyutu belki de biraz abartarak öne ç ık a r m a y ı

deniyor. Elbette öne çıkarıl­

ması gereken diğer konular da olabile­ ceğini vurgulamak da bu yazının mantığı­ nın doğal gereği. Aralık 2004 80


Mehmet Yılmazer

KÜRT SORUNU ÇÖZÜM YOLUNDA MI? K ü rt Hareketi 1999’daki strateji deği­

öne çıkmaya başlamıştır. Stratejik dönü­

şikliğinden beri başlıca üç aşamadan geç­

şün gerekçelerinden birisi de artık geril­

miştir. İlki, beklenti dönemiydi. PK K , bir

la savaşının “ imkânsız” olduğu tespitine

çırpıda verebileceği bütün tavizleri ver­

dayanıyordu.

mişti, artık devletten bir karşılık bekleni­

Savaşta tıkanma, yorulm a doğaldır.

yordu. İkinci aşama, tıkanmadır. D evlet

Böyle dönemlerin ardından soluklanma

tarafından beklenen hiçbir adım atılma­

süreçleri gelir. Ancak P K K ’nin I999’da

yınca stratejik ve örgütsel tıkanma ya­

yaptığı strateji değişikliği bundan öteye

şanmaya başlamıştır. Üçüncü basamak i-

bir anlama sahiptir. Zorunlu bir yanı olsa

se, bölünmedir. Bölünmenin güç olarak

da, Şam’dan Avrupa’ya çıkış bilinçli bir

ikiye bölünme olmadığı, Osman Öca-

tercihti. Batı’nın da vereceği umulan des­

lan’ın çok sınırlı bir güce sahip olduğu bi­

tekle mücadeleyi açık siyasal alana taşıma

liniyor.

görüşlerin

girişimiydi. Bu önemli stratejik yön deği­

K ü rt Hareketi içinde oldukça yaygın bir

şikliği girişimi İmralı süreci ile keskin bir

karşılığı olduğu düşünülürse bölünmenin

hız kazanmıştır. O günden beri de gerek

gerçek anlamı ortaya çıkar.

ideolojik ve gerekse pratik politika alan­

Bu

A n cak

savunduğu

basamakları tek tek

izleyerek

K ü rt Hareketini değerlendirmeye çalışa­ lım.

larında derinleşerek sürüyor. 1999 stratejik dönüşünde hatalı olan savaşı durdurmak ve hatta devletle uz­ laşma aramak değildir. Bunlar mücadele

STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ VE BEKLENTİ SÜRECİ

açısından taktik seviyede kaldığı müddet­ çe ortada fazla bir sorun yoktur. Ancak yeni stratejinin ideolojik zemini ve siya­ Öca-

sal çerçevesi P K K ’nin doğuş tem ellerin­

lan’ın yakalanmasına bağlı olmadığı bilini­

den ve 1984 Ağustos çıkışından köklü

yor. I990’lı yılların ikinci yarısından itiba­

bir kopuş anlamına geliyordu. İdeolojik

ren gerilla savaşında önce bir kırılma ve

ve siyasal çerçevedeki önemli hataları sı­

sonra tekrar başlamıştır. Bu durum dev­

ralarsak, en göze batanları şunlardır.

Strateji

değişikliğinin

sadece

I992’de başlattığı “ topyekun sa-

Ö nce çok önemli pratik taktik bir ha­

vaş” ın bir sonucudur. PK K , epeyce çaba

tadan başlayalım, o da gerilla güçlerinin

göstermesine rağmen mücadeledeki tı­

güneye çekilmesidir. Bugün bu hata kıs­

letin

kanmayı aşamadı. O dönem ler yapılan

men telafi edilmeye çalışılıyor. Ancak bu

değerlendirmelerde gerilla savaşının ge­

sadece bir taktik hata olmayıp yeni stra­

leceği ile ilgili oldukça karamsar tablolar

tejinin ideolojik zemininden kaynaklandı-


— yol------------------------------------------ğı için, bu telafi edişin de olumlu bir etki­ si olmuyor.

Kuzeyden

geri

imkânları görülebilir. “ Barış ve dem okra­

çekilerek

si” yönünden bakılırsa, yaşanan bütün sa­

P K K , bütün pazarlık gücünü en asgari se­

vaşların emperyalist paylaşım olmayıp,

viyeye düşürmüştür. Ancak zaten strate­

dünyada demokrasiyi yaygınlaştıran mü­

jik değişiklikle öyle bir hava yaratılmıştır

dahaleler olarak görülür. Bu yaklaşım

ki, “ devleti ikna etmek için mümkün ola­

halkların tüm geleceğini karartan, onları

nın en fazlasını verm ek” olarak adlandırı­

emperyalizmin etki aianı içinde tutan ve

labilecek olan bu pazarlık yöntemi, aslın­

ona bağımlı kılan sonuçlar yaratır.

da daha baştan kendi kendini kuşatmış oluyordu.

* “ Bağımsız Kürdistan” hedefinden vazgeçerek “ dem okratik cum huriyet” adımını savunmak, “ gerçekçi olm a” adı al­

İdeolojik ve siyasal hatalara geçersek:

tında yapılan büyük bir hatadır. PK K , bu “ gerçekçi” olmayan hedefe kilitlendiği için yükselmişti. “ D em okratik Cum huri­

* 21. yüzyılı barış ve demokrasi yüz­

yet” her okuyana göre değişen belirsiz

yılı olarak tanımlamak, bir sübjektif niyet

bir kavramdır. Ancak elbette belirli olan

olarak belki anlaşılabilir, ancak dünyada­

bir yanı da vardır. M evcut sınıflar ege­

ki gerçekleri yansıtmadığı için yanlıştır.

menliği içinde K ü rt sorununa çözüm a-

Üstelik dünyamızın yeni bir emperyalist

ramanın siyasal adıdır. Onunla uzlaşarak

paylaşım süreci içine girdiğini görmediği

mevcut devlet ve düzeni dem okratikleş­

için bu gelişmeler karşısında hatalı bir

tirm ek imkânsızdır. Elbette her şey 12

duruşa gebedir. A B D ’nin Irak’a müdaha­ lesi sırasında bu hata yeterince ortaya

Eylülün başlarındaki gibi değildir. A B sü­ reci nedeniyle bazı şeyler değişiyor. A n ­

çıktı. Y D D adı altında dünyanın yeniden

cak bir önemli gerçeklik unutulmadan

paylaşımı derinleşerek sürüyor. Elbette

bu

günümüz denge ve özelliklerine uygun o-

80’li yılların ortalarından itibaren işçi,

larak. Paylaşım dendiğinde I. ve II. Em­

öğrenci hareketi ve P K K mücadelesi ö-

“ değişim ler”

değerlendirilm elidir.

peryalist paylaşım savaşlarının tekrarını

nemii bir yükselme göstermiş, düzenin

beklemek hatalı olur. Ancak bugün dün­

tabularını kırmış, fakat 90’lı yılların o rta­

yanın her köşesinde bir paylaşım savaşı

larından itibaren bu dalga geri çekilmeye

sürmektedir. Bunu görmemek ve hele

başlamıştır.

A B D ’nin buralara “ demokrasi” götürdü­

Burjuva devletlerinin siyasal tarihinde

ğünü iddia etmek tüm geleceği kararta­

yaşanan bir gerçeklik bizde de tekrarlan­

cak bir ideolojik duruş hatasıdır. Yeni­

maktadır. Devrim i zorlayan güçler yenil­

den paylaşım hızlanarak sürüyor. Üstelik

dikten sonra gündeme burjuvazinin sınır­

çok yakın gelecekte bu paylaşımın içine

ları içinde reform lar gelir. Türkiye’de ya­

Rusya ve Çin de daha aktif olarak katıla­

şanan da budur. Türkiye finans kapitali

caktır. Dünyaya bu duruş noktasından

kendi egemenliği için küçük bir tehlike

gerilim, savaşlar ve “ kaos” un içinden ba­

varken bile reformlara yanaşmadı, bunlar

kınca, elbette bunların halklar için yarat­

tehdit olmaktan çıktıkça bazı reform lar

tığı büyük acıları unutmadan, bu karma­

gündeme geliyor.

şanın

süren -sebep olan- güçler kendileri geri-

82

derinliklerinden

yeni

devrim

Reformları

sahneye


__kürt sorunu çözüm yolunda mı?___ leyip hatta tanınmaz hale geldikten son­

dele hedefleri parçalanır.

ra, bütün bir tarihsel dönemin yaşadığı

* Yeni stratejinin ideolojik zemini da­

gerilimlere hiç de denk düşmeyen bazı

ha sonraki süreçte derinleşmeye devam

reform lar

etmiştir. Bu derinleşmede en önemli ko­

burjuvazi tarafından

siyaset

sahnesinde silik bir oyun olarak oynanır. G üç dengeleri açısından kaçınılmaz

nak iktidar hedefinin “ D evlet yıkma ve

reddedilmesidir.

kurmanın” , üstelik

bir yenilgi veya gerileme sonrası böyle

“ Marksizm’i aşma” adına reddedilmesi­

bir sürecin yaşanması bir şeydir, kaybe­

nin teorik herhangi bir değeri yoktur. Sı­

dileni görmezlikten gelerek bu tarz re­

nıfların olduğu bir dünyada sınıflar müca­

formları nihai kazanç olarak görmek baş­

delesi ve iktidar sorunu da olacaktır. A n ­

ka bir şeydir. İlk kavrayış yeni bir müca­

cak K ü rt hareketinin ufkunu “ demokra­

dele dönemine hazırlanma yeteneğine

tik cumhuriyet” ile sınırlamasının teorize

sahiptir, İkincisinin ufku reformlarla tü­

edilmesi anlamında “ iktidar hedefı” nden

kenmiştir. Bugün K ü rt hareketi böyle bir

vazgeçmenin yeni stratejinin iç mantığı a-

kritik eşiktedir. Hatta onun yeni strateji­

çısından bir tutarlılığı vardır. Elbette pra­

sinin ideolojik zemini dikkate alınırsa bu

tik olarak sadece K ü rt Hareketi iktidara

kritik eşik çoktandır aşılmıştır.

talip olamazdı, bu ancak uygun devrimci

* Ö te yandan, ideolojik olarak Kema-

ittifaklar ile mümkündür. Bu ayrı bir ko­

lizmli uzlaşma çabaları P K K ’nin tüm mü­

nudur. Öcalan’ın yaptığı konuyu teorize

cadele tarihini değersizleştiren sonuçlar

ederek iktidar sorununu reddetmesidir.

yaratmaktadır. Kemalizm’in sınırlı bir an-

Böylece hareketin ufku “ 3. Alana” ve

tiemperyalist yanı teslim edildikten son­ ra geriye halklar açısından hemen hiçbir

“ mahalli yönetim lere” sıkışmış oluyor. Bu, günümüze damgasını vuran tipik bir

şey kalmaz. PK K , Türkiye devrim cileri­

post modern eğilimdir. Bu eğilim söyle­

nin hakkıyla yapamadığı bir şeyi “ Kem a­

mi ve beklentileri ne olursa olsun, ezi­

lizm’den kopuşmayı” başarmasıyla müca­

lenlerin çıkarlarının da egemenler tara­

dele tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip

fından içerilebileceğini, yani daha açık

olmuştu. Hangi yeni gerçeklik bu kopuş-

söylenirse finans kapitalin ezilen kitlele­

madan yeniden bir uzlaşma sürecine gi­

rin çıkarlarını da savunabileceğini varsa­

rilmesini gerektiriyor? Bunu “ üslup” ve

yar. Bunun tipik bir post modern yanılgı

“ taktik” adı altında hafife almak büyük bir yanılgı olur. Pratik bir karşılığı olma­

olduğu, özellikle küreselleşmenin ilk ba­ layı yıllarından sonra olaylarca defalarca

dığı iddiasıyla bu ideolojik uzlaşmayı bir

kanıtlansa da, henüz bu kanıtların sarsıcı

tehlike olarak görmemek, P K K ’nin bü­

etkileri görünmüyor.

yük bir mücadele ile yarattığı ideolojik ve

halkların pratik güç olarak iktidar hede­

moral değerlerin yok edilmesi anlamına

finden uzak olmaları ile böyle bir hedefin

gelir. Pragmatist bir duruş açısından bu­

teorik ve siyasal olarak reddedilmesi

Bugün

dünyada

nun gerçekten hiçbir anlamı yoktur. A n ­

farklı şeylerdir. Pratik olarak zayıflık ha­

cak unutmamak gerekir ki, pragmatizm

zırlık ve güçlenme görevini öne çıkartır,

daha çok güçlülerin ideolojik tercihidir.

teorik ve siyasal olarak böyle bir hedef

Ezilenler “ pragmatikleştikçe” genellikle

reddedilirse bu bütün geleceği bağlar.

kaybederler. Çünkü gelecek için müca­

Sonuç olarak, strateji değişikliği çok

------------------------------------------ 83 —


— y o l------------------------------------------önemli teorik ve siyasal derinleşmelere

beklemekle geçti. Ancak, savaş ortam ı­

birlikte yaşanmıştır. Taktik tutumlarla i-

nın kalkmasının ortaya çıkardığı siyasal

deolojik tutumlar arasındaki fark çok ö-

ortamdaki genel yumuşama dışında dev­

nemlidir. Taktik, bir genel strateji içinde

letten bir adım gelmedi. Devletin sorunu

gündelik gidişe göre değişebilir, hatta de­

çürütücü bir sürece yaymayı tercih etti­

ğişmelidir. Ancak ideoloji bir hareketin

ği çok açık görülüyordu. Bu dönem P K K

gelecekle kurduğu bağdır. Geleceği kav­

açısından demokratik alanı güçlendirme

rayış tarzıdır. G elecek projesidir. Bu ne­

ve çeşitli yeni örgüt biçimlerini dene­

denle, yeni stratejinin ideolojik ve teorik

meyle geçti. K A D E K , K O N G R E - G E L gi­

zemini, K ü rt Hareketinin geleceğe nasıl

rişimlerinin hepsi bir tek amaca yönelik­

baktığının da bir anlatımıdır. Bu anlamda,

ti. Savaş bırakıldıktan sonra demokratik

bu haliyle hareketin geleceğini karartan

mücadele alanını genişletme ve savaşın

bir role sahiptir.

ürküttüğü K ü rt kitlesini de saflara çekme

Emperyalist paylaşıma “ demokrasi”

çabaları belirgin bir sonuç vermedi. Bu

misyonu biçmek; “ demokratik cumhuri­

dönem P K K ’nin yarattığı siyasal ve moral

yet” ve yeni Kemalizm yaklaşımıyla Türk

değerlerin eridiği, liberalleştiği bir dö­

egemenlik sistemiyle hem siyasal hem de

nem oldu. Kitle kazanmak adına yapılan­

ideolojik olarak uzlaşmayı hedeflemek;

lar esasında hareketin çekim gücünü ve

“ Marksizm’i” aşarak iktidar hedefinden

kalitesini bozuyordu. Sonuçta fazla bir

uzaklaşmak, bütün bunlar taktik uzlaş­

genişleme de olmadı. Bunun en açık göz­

malardan öteye bir anlama sahiptir. Tak­

ler önüne serildiği moment yaşanan son

tik uzlaşmalarda, ideolojik zırh korunur. Bu ço k önemlidir. Ancak uzlaşma ideo­

genel seçimlerdir. Genel seçimlerdeki tablo yeni stratejinin tıkandığının işaret­ lerini verdi. Oylardaki çok az artış bek­

lojik ve teorik seviyelere çıkarsa, o nok­ tada artık zırh erir, egemen sınıfların ide­

lentileri karşılamadı, barajı aşıp meclise

olojik etkisi içeriye sızar. Hatta bir mü­

girilemedi. Tıkanma giderek derinleşti.

rekkep lekesi gibi bütün vücuda yayılabi­ lir. P K K ’nin yeni stratejisinin ideolojik zemini bu özellikleri taşıyor. P K K hareketinin mevcut güç denge­ lerinde

iktidar hedefinden vazgeçmesi

çok anlaşılır bir durum olurdu. Ancak bu pratik-taktik tavrın teorize edilmesi zır­ hın delinmesi anlamına gelir ki, bunun ar­ tık bambaşka bir anlamı vardır.

Aradan bir buçuk yıl geçmeden yapılan mahalli seçimlerde ise açık bir gerileme yaşandı. Bu d ört yılı bulan beklenti sürecinde hareket içinde sağ eğilimler güçlendi. Genel seçimlerde sol ile yapılan ittifak hareket içinde hızla gelişen sağ eğilim ta­ rafından mahkum edildi. Barajı aşamayışın nedeni sol ile ittifakta görüldü. Ancak bu tezleri 2004 başındaki mahalli seçim­ ler yalanladı. S H P ile ittifak yapılmasına

STR A TEJİD E TIKANMA

rağmen oylarda açık bir gerileme oldu. Bu gerilemede o dönem K O N G R E - G E L

Strateji değişikliği yapıldıktan sonraki

içinde yaşanan krizin de elbette etkisi ol­

yıllar, P K K vereceği tavizlerin hepsini bir

muştu. Ancak sağ ile ittifak yaparak güç­

anda verdiği için, devletten karşı adım

lenme hayallerinin boşuna bir rüya oldu-

84


__kürt sorunu çözüm yolunda m ı ? _ hareketinin içindeki hava kesin bir şekil­

ğu mahalli seçimlerde anlaşıldı. K ü rt Hareketi yeni stratejisiyle sü­

de değişiyordu. Hareketin merkezi bu

rekli olarak kendini düzenin meşru güç­

tavırları desteklemiyor gibi görünse de

leri arasına kabul ettirme yolunu seçti.

A B D ’nin Irak işgalini “ gerici statükonun

Bunun için düzen partileri ile sürekli itti­

bozulması” sözleriyle dolaylı olarak o-

fak kolladı. Genel seçimlerde son ana ka­

naylıyordu. Daha da öteye A B D ’nin böl­

dar S H P K ü rt Hareketini oyaladı ve son

geye demokrasi getireceği değerlendir­

anda aldığı uyarı ile ittifaktan vazgeçti.

meleri yapılmaya başlandı.

Mahalli seçimlerde ise ittifak oy kaybet­

Bütün bu sürecin kaçınılmaz bir be­

tirdi. Kendi sağına yaklaşarak güçlenme

deli oldu. Yeni strateji kendi içinden bir

taktiklerinin bugüne kadar olumlu bir so­

doğum yaptı. Osman Ö calan’ın temsil

nucu olmadığı gibi, hareketin gücünü za­

ettiği bu stratejinin üç temel ayağı vardı:

yıflatan sonuçlar yaratmıştır.

I. Gerilla rolünü tamamlamıştır, dağıtıl­

Sonuç olarak, bir çırpıda bütün taviz­

malıdır; 2. K ü rt hareketinin ağırlık m er­

leri verdikten sonra devletten beklentiye

kezi güney olmalıdır, kuzeyin rolü azal­

girme, kendini düzen içinde meşru bir

mıştır; 3. A B D ’nin desteği alınarak gü­

güç olarak kabul ettirm e çabaları dişe

neyde siyasi çalışma yapılmalıdır.

değer bir sonuç ortaya çıkarmamış, an­

Böylece 1999 ortalarında şekillenen

cak hareket içinde önemli bir moral bo­

yeni strateji 2003 başlarında ikiye çatal-

zulma yaratmıştır. Yeni stratejinin tıkan­

landı. Bir yanda, Türk devleti ile uzlaşma

ması kaçınılmaz bir şekilde hareket için­

arayan ve bunun için kendisini açık ve

de tartışma yaratmış, irade paralize ol­

meşru eylemlerle sınırlayan bir strateji;

maya başlamıştır.

diğer yanda, güneyi ve A B D desteğini ve siyasal mücadeleyi esas alan bir başka

BÖLÜNME YA DA YENİ STRATEJİNİN ÇATALLANMASI

strateji aynı hareket içinde şekillendi. Bir yılı aşkın bir doğum sancısından sonra ise bölünme kesinleşti. Bu süreçte Abdullah Ö calan’ın tavrı

Irak Savaşı K ü rt Hareketi içinde çok

çok ilginçtir. Osman Öcalan olayı patlak

açmıştır.

verdiğinde, olayı siyasal görüş farkları

2003’ün başında Irak savaşı artık kesin­

yönünden ele almak yerine basit bir “ ö r­

leşmişti. Strateji değişikliğinin karşılığı o-

güt içi iktidar kavgası” olarak ele aldı ve

larak devletten d ört yıla yakın beklenti­

neredeyse Cemil Bayık, Osman Öca-

belirgin

gelişm elere

yol

nin sonucu hemen hemen sıfırdı. Böyle

lan’dan daha çok eleştirildi. Bu tavrın ha­

bir ortamda Irak Savaşı’ndan beklentiler

reket içinde iradesizleşme, yarı felç du­

arttı. Bu süreç ilginçtir. 2002 genel se­

rumu yaratması kaçınılmazdır. Oysa o r­

çimleri sırasında D E H A P savaşa karşı hiç

tada çatallanan bir siyasal zemin ve gittik­

konuşmadı. Bu konudan kaçındı. H are­

çe kopuşa uzanan farklı bir görüş vardı.

ket içinde giderek devrimci hareket ile i-

Ancak bütün bu sancıların başlarda “ ö r­

lişki ve ittifaka karşı oldukça seviyesiz e-

güt içi iktidar kavgası” olarak algılanması

leştiriler, hatta sataşmalar yükseldi. Kürt

çok da rastlantı değildir. Çünkü bizzat

85 —


— y o l------------------------------------------Abdullah Öcalan ve tüm diğer lider kad­

karşı prensip duruşta P K K ’nin diğerle­

ro Irak’a A B D müdahalesine karşı açık

rinden çarpıcı bir farklılığı yoktur. Bura­

bir tavır koymak yerine, “ O rtadoğu’da

da elbette özellikle Talabani hareketiyle

gerici statükonun

bozulması”

kavram (aştırmayla

işgal dolaylı

gibi bir

P K K hareketini aynılaştırmak istemeyiz.

olarak

Talabani’nin Am erika ile ilişkisi herhangi

desteklendi. Neticede Osman Öcalan’ın

bir kural ve prensip tanımıyor. Bu zaten

yaptığı bu zeminden sonuna kadar yürü­

Talabani’nin bilinen bir özelliğidir. Ancak

mek oldu. Bu görüşün hareket içinde ha­

Amerikan işgaline karşı P K K ’nin de tavrı

tırı sayılır bir tabanı olduğu K O N G R A -

dolaylı onay oldu.

G E L ’in ilk kongresinin sonuçlarında o r­ taya çıktı.

Politikanın

kof ajitasyon olmadığını

biliyoruz. P K K ’den Am erika’ya karşı ha­

Bu bölünme sırasında iki konu öne

masi çığlıklar atmasını da kimse bekleye­

çekilerek olayın siyasal derinliği önemli

mez. Ancak Am erika ile bazı pratik işbir­

ölçüde örtüldü. Birisi, Osman Öcalan’ın

likleri yapmak ile olayın teorize edilmesi

özel yaşamıdır. Böyle konuların hareket

farklı seviyelerdir. Birisi acil pratik adım­

içinde dinamitleyici etkileri olduğu bilini­ yor. İkincisi, tam bu süreçte Abdullah 0calan’ın kendi görüşlerinin sansür edildi­ ğini ileri sürerek bazı örgütsel tedbirler almaya girişmesidir. Böylece Osman 0calan tecrit edildi, ancak aynı zamanda “ sekter, sol” politikalar izlemekle suçla­ nan bir lider kadrosu da etkisizleştirildi. H areket daha liberal ellere teslim edildi. Olayların spekülatif detaylarının kafa karıştırmaktan başka bir anlamı olmaz. Bütün bu yaşananlardan bir temelli so­ nuç çıkar. I999’da yapılan stratejik dö­ nüş, tıkanmış ve tükenmiştir. Osman Öcalan’ın bir güce sahip olmaması kimseyi yanıltmasın. Onun dillendirdiği görüşle­

larla sınırlıdır. Ancak olay teorize edilir­ se, günümüz emperyalizmi ile düşünce ve siyasi alanlarda karışma ortaya çıkar ki, böyle bir durum o hareketin geleceği­ ni ipotek altına alır. Bugün P K K hareke­ tinin teorik olarak geldiği nokta post modernizmin bir K ü rt versiyonudur. Günümüzdeki

emperyalist yeniden

paylaşımı görmeyip, yaşananları “ barış ve demokrasinin yüzyılı” olarak algılamak; iktidar ve devlet hedefinden vazgeçmeyi “ Marksizm’i aşmak” ; örgütsel yapıda li­ beralleşmeyi “ Leninist örgüt anlayışını aşmak” olarak görmek post modernist bir duruş noktasıdır.

rin hareket içinde yaygın bir tabanı var­

Ç o k sık tekrarlanan bir gerekçe eski

dır. A yrıca şimdilik güçlü bir de objektif

kalıpların anlamını yitirmesidir. Bu belli

zemini vardır. K ü rt H areketinin 1999’daki yeni stratejisinin açmazı kendi­

ölçülerde doğrudur da. Ancak bu ger­

ni devletten adım beklemeye sıkıştırma­

en az eski kalıpların içinde boğulmak ka­

sıdır. Bu beklenti süreci örgütsel ve mo­ ral bozulmalara kapı açıyor. Ö te yandan,

dar tehlikelidir. Amerikan emperyalizmi

çekliği olur olmaz bütün alanlara yaymak

konusunda bol bol çığlık atmak, hatta

G üney’de özellikle Barzani güçleri bazı a-

histerik nutuklar çekmenin anti-emper-

dımlar atıyor. Kuzey’deki K ü rt H areke­

yalist bir mücadeleyle alakası

tinde gözlerin güneye dönmesi bu an­

yoktur. Ancak, A m erika’nın Irak’ı işgalini

lamda kaçınılmazdır. Am erikan işgaline

“ gerici statükoyu bozmak” olarak tanım-

_

86 __ _________________________

elbette


kürt sorunu çözüm yolunda mı?__ lamanın gerçeklikle ilgisi nedir? Bu de­

değil, yeni ideolojik zemindir. Dolayısıyla

ğerlendirme, günümüzdeki emperyalist

son savaş çağrılarının düzeltici etkileri de

işgalleri meşrulaştıran sonuçlar doğur­

çok sınırlı olmaktan öteye geçemez. İkin­

maz mı? Sonuç olarak, Osman Öcalan

ci esas neden, devleti A B sürecinde bir

bu açılan yoldan sonuna kadar yürümüş­

adım atmaya zorlamaktır. Ancak bu işle­

tür. Ancak yolu açan kendisi değildir. Bu

vi olmayan çelişkili bir yaklaşımdı. Bir

yol

P K K ’nin yeni ideolojik zemininde

vardır.

yandan, savaş ciddi bir seviyeye çıkarsa A B süreci tıkanabilirdi. Bu olasılık ise

Sonuç olarak, bugün için son gelişme­

K ü rt Hareketinin siyasal tercihleri açısın­

leri “ bölünme” kavramıyla tanımlamak a-

dan da bir açmaz yaratacaktı. K ü rt H are­

bartı olarak görülebilir. Bu kavramı bi­

keti böyle bir tıkanmayı yeni stratejik

linçli olarak kullanıyoruz. Ve Osman 0-

yaklaşımı açısından göze alamazdı. Ö te

calan’ın bugün bir örgütsel gücü olmadı­

yandan, devlet kendisi üzerinde gerçek

ğını biliyoruz. Ancak son bölünmenin si­

bir baskı kuramayan böyle girişimler kar­

yasal zemini açısından olaya baktığımızda

şısında bir taviz verm eye hiç niyetli değil­

olay farklı görünüyor. Osman Öcalan’ın

di. Sonuç olarak, bu çelişkili taktik pra­

dillendirdiği görüşler K ü rt Hareketi için­

tikte sürünen ama bir rol oynamayan bir

de oldukça yaygın bir tabana sahiptir. Bu

duruma dönüştü. Son olarak ise, Aralık

nedenle bölünme kavramını tercih ettik.

görüşmelerine kadar askıya alındı.

Bu söylediklerimizden elbette bir pratik

Bugünkü duruma üç yönden bakmak

sonuç çıkar. Bu stratejik çatallanma sü­

gerekiyor: Türk devletinin tavrı; A m eri­

reci henüz tamamlanmamıştır.

ka’nın Irak’taki durumu ve son olarak A B sürecinin K ü rt sorunu üzerindeki olası etkileri.

GÜNÜMÜZDE DURUM

Türk devleti açısından sorun çözüm­ bir yıldır

lenmiştir. A B süreci için yapılan yasa de­

K ü rt Hareketinin geliştirmeye çalıştığı

rişiklikleriyle tanınan bazı kültürel haklar

tepki “ savaşın yeniden başlayabileceği”

devlet için son sınırdır. Bunu bir genel­

Stratejinin tıkanışına son

uyarısı oldu. Pratik olarak bu süreçte ça­

kurmay sözcüsü basın açıklamasında a-

tışmalarda bir artış olmuştur. Ancak bu

çıkça ilan etti. Abdullah Gül de farklı gö­

gelişmelerin stratejide bir değişik anlamı­

rüşte olmadıklarını açıkladı. Bundan ö te ­

na gelmediği hareket tarafından da sık sık

ye, bazı koşulların yan yana gelmesiyle

vurgulanmıştır. Savaş olasılığını öne çı­

yeni af girişimleri yapılabilir. Ancak K ü rt

kartmanın başlıca iki nedeni olduğu gö­

sorununun hukuksal zemini devlet açı­

rülüyor. İlki, hareket içindeki moral ve i-

sından son durak noktasına gelmiştir.

radi bozulmalardır. Yeni stratejiyle Kürt Hareketi on beş yıllık mücadele ile yarat­

Türk devleti soruna böyle yaklaşıyor. Bu ç e r ç e v e d e d e v le t in hedefi, legaldeki K ü rt

tığı “ yeni insanfnı yavaş yavaş kaybedi­

Hareketine biraz daha yumuşatılmış öl­

yor. Beklenti yıllarının böyle sonuçlar ya­

çülerde bir statüko tanımaktır.

ratması bir bakıma kaçınılmazdı. Ancak

Bölgedeki gelişmelerin sorun üzerin­

bu deformasyonun tek nedeni bekleme

deki etkisini tüm boyutlarıyla bugünden

87 —


— y ol____________________________ kestirm ek

mümkün

değildir.

A m e ri­

Konu Türk devleti ile pazarlık konuların­

ka’nın Irak’ta bulunuş tarzı pek çok geliş­

dan birisi olarak elde tutulmuştur. Kıbrıs

meyi tetikleyecektir. Irak’ın geleceğiyle

ve K ü rt sorunu Türkiye’nin A B sürecin­

ilgili yakın zamanda bir netlik görünmü­

de ikide bir başını ağrıtan konulardır.

yor. Merkezi yanı güçlü bir devlet veya

Böyle olmaya da devam edecektir. A n ­

üçe bölünmüş Irak iki uç noktadaki çö­

cak patlak veren tartışma A B ’nin K ü rt

zümdür. Yakın gelecekte büyük olasılıkla

sorunu ile ilgili en uzak ufkunu ortaya

bu uçların arasında duran çözümler de­

koyması açısından “ yararlı” olmuştur. Bu

nenecektir. Bu gelişmelere Türk devleti­

da Kürtlere ve tabi Alevilere azınlık sta­

nin bir müdahale şansı esas olarak yok­

tüsünün tanınmasıdır.

Bu statü “ azın-

tur. Ancak güçlü bir K ü rt bölgesinin o-

lık” ların kendi kimlik ve kültürleriyle var

luşması, özellikle petrol ve bağımsız o r­

olmalarını teminat altına alıyor, ancak

duya sahip bir K ü rt iradesinin ortaya çık­

onların vatandaşlık haklarını da sınırlıyor.

ması Türk devletini harekete geçirebilir.

Bu nedenle K ü rt Hareketi bu statüye sı­

Şimdiden “ Kerkük sorunu” ısınıyor.

cak bakmadı. Karşı görüş olarak, daha

%

A B D açısından her şey kendisinin I-

önce savunulan “ kurucu ulus” olarak ta­

rak ve bölgedeki egemenliğini sağlamlaş­

nınmayı ileri sürdü. Bunun siyasal ve hu­

tırdığı ölçüde bir role ve değere sahiptir.

kuksal anlamı açıktır. K ü rt Halkı kurucu

Bu anlamda A B D için K ü rt sorunu kesin­

ulus olarak tanınırsa bunun mantık sonu­

likle bir prensip sorunu değildir. A B D a-

cu devletin yapılanması bu iki ulusun var­

çısından kendi çıkarlarına hizmet ettiği

lığına göre şekillenecektir. Türk devleti,

müddetçe bir K ü rt devleti de mümkün­ dür. Ancak bütün bu öluşumlar kendisi­

Kültlerin azınlık statüsüne karşı çıkışları­ nı sempatiyle izlese de, kurucu ulus ola­

nin bölgedeki bulunuşunu sağlamlaştırdı­

rak tanınmayı ise kesin olarak reddedi­

ğı ölçüde bir anlama sahiptir. “ Kendi çı­

yor. Eğer A B sürecinde bu tartışmalar

karlarına bağlı neden ikinci bir İsrail iste­

derinleşir ve özellikle A B bu konuda da-

mesin?” sorusu doğal olarak akla geliyor.

yâtıcı olursa, Kürtler bir açmazla yüz yü­

O ysa “ güçlü bir K ü rt devleti” A B D ’nin

ze gelecektir. Bir yanda sınırlı ama somut

bölgedeki durumunu sıkıntıya sokar. Bu­

tanımlı azınlık hakları; öte yanda, bir ulus

günün güçler dengesinde Am erika bölge­ de ikinci bir İsrail’i taşıyamaz. “ Süper gü­ cün” bu kadar gücü yoktur. Sonuç ola­ rak, petrole sahip güçlü bir K ü rt devleti­

olmanın niteliğini güçlendirecek ancak gerçekleşme şansı görünmeyen, bu an­ lamda “ soyut” bir hakkın savunulması, hareketi taktik olarak zorlayacaktır.

ne doğru gidiş kuzeydeki K ü rt hareketi­ ni etkileyeceği gibi, devletin tavrını da provoke eder. Ancak yakın gelecekte

SONUÇ

böyle bir gelişim olasılığı zayıftır. A B sürecinin sorun üzerindeki etkile­

K ü r t H a re k etin yeni stratejisi bugün

rine gelince. İlk etki, K ü rt halkı için “ a-

açık bir çatallanma içindedir. Bir yanda,

zınlık” statüsü tartışmasının patlak ver­

Türk devletiyle uzlaşma arayan, devleti

mesi oldu. Ç o k prensipli görünen A B ’nin

ikna edebilmek için kendi sağındaki güç­

bu konuda netleşmiş bir tavrı yoktur.

ler üzerinden meşruluk kazanma çabala-

88


__kürt sorunu çözüm yolunda mı?___ rı; öte yanda güneyi ve Am erika ile ilişki­

lenmiş olur. Kendi başına “ geniş” parti

yi esas alan bir yöneliş bugün K ü rt H are­

hedefe daha iyi varır diye politikada ka­

ketinin iradesini önemli ölçüde zayıflatan

nıtlanmış bir yol yoktur. Stratejideki tı­

bir çatallanmadır.

kanma Türkiye partisi girişimi ile aşılma­

Bu tıkanmayı aşma çabaları yeni han­

ya çalışılırken, sorunun özünden biraz

dikaplar yaratmaktan öteye gitmiyor. En

daha uzaklaşma ve hatta Türkiyelileşme

son girişimi sürdürülen “ Türkiye partisi”

ve genişleme adı altında kimi güçlere yer

kendi içinde böyle bir açmazı taşıyor.

açılması halinde inisiyatifi kaybetme riski

Daha geniş çevreleri kucaklama, siyasal

artacaktır. Belki de inisiyatifin bir kısmı

tecridi kırma ve demokrasiyi genişletme

gönüllü olarak terk edilecektir.

gerekçelerine dayanan bu girişim; öte

Sonuç olarak, K ü rt özgürlük hareketi

yandan K ü rt hareketini, kendi özgün ka­

Kürt işçi ve yoksullarının hareketi olarak

rakterini yitirme tehlikesiyle yüz yüze

yola çıktı. Bu “ gömülmüş” konunun üze­

getirecektir. “ Türkiye partisi” olarak de­

rindeki ölü toprağını buldozer gibi attı.

mokrasi mücadelesinin yürütülmesi so­

Ancak bu açılan yoldan artık ilk yola çı­

runun adının gölgelenmesine ve giderek

kanlar değil, son beş yıldır başkaları yü­

ikinci

rümeye hazırlanıyor. Üstelik onları ısrar­

plana itilmesine

kapı açacaktır.

K ü rt sorunu ancak kendi kimliğiyle orta­

la davet eden Hareketin kendisidir. Evet,

ya konulduğunda anlam taşır. Kendi sa­

bu, sonuca ulaşmayan sosyal devrimlerin bir alın yazısıdır. Yol açıcıları açtıkları

ğından güç alma mantığı K ü rt hareketi içinde öyle köklü bir yer edinmiştir ki, tı­

yoldan sonuna kadar yürüyemeyebilir.

kanma yaşandıkça çözüme yeniden bu mantığın bir tekrarı olan yeni bir girişim­

Bugün K ü rt Hareketi artık K ü rt burjuva­ larının eline geçiyor. Burjuva kavramının

den başlanıyor. K A D E K , K O N G R E - G E L

K ü rt kitlesi içinde henüz çok belirgin bir

hep bu mantıkla yaratıldı, ancak sonuç

kategori olmadığı biliniyor. Bu kavram,

değişmedi. Mahalli seçimlerde S H P ile it­

K ü rt yoksulları dışındaki, devletle arasın­

tifak durumu kötüleştirdi. Türkiye parti­

da belli bir mesafe olan irili ufaklı K ü rt e-

si girişimi böyle çabaların sonuncusudur.

gemenleri olarak algılanabilir.

Eski D E P milletvekillerinin işin içinde ol­ ması tabloyu fazla değiştirmeyecektir.

Bu gerçeklikten dolayı K ü rt hareke­ tinde yeni stratejinin tıkanması ve çatal-

A B süreci ile bu yeni parti girişiminin

lanması gelecekteki yeni saflaşmaların i-

bir paralelliği olduğu görülüyor. A B böy­

şaretini veriyor. Savaşın yorgunluğu belli

le geniş bir Türkiye partisi girişimini ister

ölçüde ortadan kalktıktan, açlık duyulan

ve destekler. Ancak böyle bir parti Kürt

kültürel konularda bir süreç yaşandıktan

sorununu nasıl formüle edecektir? “ A-

sonra, yolu açan K ü rt yoksulları açtıkları

zınlık” sorunu olarak mı? “ Kurucu ulus

yolun ne hale geldiğine bir kez daha ba­

olarak tanınma” olarak mı? Veya hiçbir

kacaklardır.

somut hedefe yönelmeden “ demokratik

16.11.04

cumhuriyet” için mücadele olarak mı? Sorun burada yatıyor. Bunlardan her­ hangi birisi hedef seçildiğinde partinin kapsam alanı ve ittifak güçleri de belir-

89 ----


Ayşe Tansever

AKINTIYA KÜREK: IRAK SEÇİMLERİ ya da ÇEKİLİŞİN PLANI Irak Koalisyon G üçleri Başkanı Paul

denleri vardır. Kapitalizm itibar yitir­

Brem er 28 Haziran 2004 günü gizli bir

mektedir. A B D kapitalizmi insanlar için

törenle Irak yönetiminin Geçici Hükü­ met Başkanlığı’nı İyad Allavi’ye teslim et­

bir umut, yarınlarına ışık tutan bir olgu olmaktan çıkmakta, onların korkulu dü­

tiğinin ertesi günü kimseye haber v e r­

şü haline gelmektedir. A rtık halklar de­

meden bir uçakla vatanı A B D ’ye geri

mokrasi özgürlük gibi kavramların altın­

döndü. Bir yıla yakın süre Irak’ı yönet­

da sömürü, eziyet, işkence ve ölüm gibi

miş biri için çok buruk bir ayrılık olmuş

olguların yattığını görm ektedirler. Yani

olsa gerektir. O nu bu koltuğa getiren

A B D bir umut, bir kurtarıcı olarak gö­

“ başarılarının” ardından Irak’tan ayrılır­

rülmemektedir. V e de onun için Irak’ta

ken tek bir el sallayanının olmaması ken­

A B D işgaline karşı bir direniş vardır. Y a ­

disini çok düşündürmüş olmalı.

şananlar Bush’un elindeki en yetkin, en

Brem er dönemi A B D açısından bir

modern silahların, son tekniğin bile in­

hayalin kapanmasıdır. A B D , sosyalist sis­

san

temin çökmesi ile çıktığı III. Sömürgeci­

i bir sonuç veremediğini gösterm ekte­

bilinci ve

azmi

karşısında niha-

lik D önem i’nde hiçte istediği gibi I. Sö­

dir. A B D III. Dönem Sömürgeciliği’ne çı-

mürgecilik D önem i’nin kurumu söm ür­

kamadan yolu kesilmektedir. Irak halkı

ge valisi ile sömürge yönetilemeyeceğini

bunu tüm dünya halklarına kanıtlamakla

anlamış olmalıdır. Brem er Irak’ta asayişi

görevli gibidir.

kuramama başarısızlığını savaşın başında

Ancak elbette A B D , “ tamam gerçek­

yağmalamayı önlemekte titiz davraml-

lik bu” deyip 140 bin askeri ve uçak ge­

mamaya bağladı. Şimdi vatanına dönmüş

misini alıp gidecek değildir. Hep yeni

olan Irak İşgal Güçleri Komutanı G e n e ­

yollar, yeni çareler aramaktadır. “ Bre-

ral Sanchez ise Savunma Bakanlığı’nın

m er’le olmadı, acaba Allavi ile ne kadar

gerekli teçhizatı vermemesinin bugünkü duruma yol açtığını söyledi. Yani Koalis­

idare edebilirim” diye düşünmektedir. Şimdi de seçimler vardır. Yeni birilerini

yon G eçici O toritesi Irak’ta asayişi ku­

bulacaktır. Kapitalizmi ilerleten onun bu

ramama ve direnişi bastıramamanın ne­

girişimciliği, bu direnci ve hırsıdır. Daha

denini Savunma Bakanı Donald Rums-

Irak’ta çok şeyler deneyecektir. Sonuna

feld’in az personelli modern savaş man­

kadar bu pazarı, petrolü elinde tutmaya

tığına bağladı. Hayır, Irak’ta yaşanan olayları sadece

çalışacaktır. Pencereden atılsa bacadan girmeyi deneyecektir.

A B D modern savaş mantığı ya da asker­ lerinin vahşi davranışı ile açıklamak

yapacağı sürekli merak konusu. Bush

mümkün değildir. Ç o k daha derin ne­

hükümeti Irak’ta stratejik hata yaptı, na-

90

Irak direnişi karşısında Bush’un ne


__________________ ırak seçimleri___ sil bu “ beladan” kurtulacak diye sorulu­

ki pata pat bir durum vardır. Peki bu iş

yor, girmeyi planladı çıkışı planlamadı di­

nasıl çözülecektir? A B D hangi durumda

ye eleştiriliyor. A B D

sırf girip almayı

pilisini pırtısını alıp gitmek zorunda kala­

planlıyor, ama o ülkeye nasıl demokrasi

caktır. Vietnam ’da yenilmiştim şimdi bir

getireceğini planlamıyor, eksiği bu, deni­

kez daha yenildim, diyecektir. O rada

yor. Y o k işte B A A S Partisi’ni dağıttı, yok

sosyalist güçlere yenildi.

Saddam

böylece

güçlerine yenilecektir. Bunu ne zaman

iktidar olma

diyecektir? Hangi tü r bir direniş, hangi

şansını yitirdi, deniyor. Doğrudur. Bun­

tü r bir güçler dengesi A B D ’yi Irak dışına

lar yapılan yanlışlardır. V e kapitalizmin

atacaktır? Irak’ta durmanın bedelini ne

süper gücü böyle yanlışlar yapabiliyor.

zaman, hangi koşulda A B D karşılayamaz

Böyle

duruma gelecektir? Asıl soru bu olmalı­

O rd u s u ’nu

halkla bağlarını

plansız

dağıttı,

kopardı,

davranabiliyor.

Çünkü

kendisine çok güveniyor. III. Dünya Ü l­

Burada halk

dır.

kelerinin halklarını bu kadar küçümsü­

Allavi Hükümeti A B D ’nin denediği

yor. Bunların bir bedeli olsa gerek. A r ­

bir modeldir. VVashington’a bağlı, Irak’ı

tık kendini dev aynasında görmelerin so­

A B D çıkarları doğrultusunda söm ürm e­

nuna da geliniyor, sermaye tüketiliyor

sine kul köle bir hükümet. Latin A m e ri­

olsa gerek.

ka’da 1970’lerde kurdurduğu askeri hü­

Başka bir açıklama getirmekte müm­ kün. Denebilir 'ki kapitalizmin günümüz

kümetler gibi. Ya da Allavi hükümeti

krizi o kadar büyüktür ki uzun dönemli

edecek bir seçim ortamı yaratmalıdır. I-

böyle bir hükümetin kurulmasına hizmet

planlar yapamıyor ve gününü kurtarma­

rak petrollerini kontrol edebilmesine,

ya çalışıyor. Doğrudur. Hangi veriden

gelirlerini çıkarları doğrultusunda yön­

çıkarsak çıkalım A B D pratiktir. O laylar­

lendirmesine hizmet eden, O rtadoğu’da

dan öğrenmeye çalışır. Sonuna kadar I-

İsrail’in yerine getirm ekte zorlandığı jan­

rak’ta direnecektir. En son olarak kafa­

darmalık görevine destek veren, bölge­

sında Kolom biya modeli olsa gerek. O

de A B D çıkarlarını dayatabilen bir hükü­

çok aşık olduğu petrol alanı ve boruları

met. Irak pazarını A B D şirketlerine açan

etrafına 140 bin askerini sırayla dizebile­

ve Irak petrol gelirlerinin A B D şirketle­

ceğim düşünmektedir. Irak pazarından

rinin cebine girmesini sağlayacak bir hü­

vazgeçebilir, ama Irak petrolü ve onunla

kümet. V e bölgede örneğin Suudi A r a ­

bağlantılı olarak O rtadoğu’daki petrol a-

bistan, İran gibi ülkelerdeki petrol re­

lanlarımn yakından denetiminden vaz­

zervlerinin denetimini sağlayabilecek bir

geçmeyecektir. T a ki vazgeçmek zorun­

güç oluşturacak Irak Hükümeti. A B D , I-

da kalana kadar.

rak Hüküm eti’nden bunları beklem ekte­

Şimdiki hali ile olay şudur. A B D as­

dir. Allavi Hükümeti böyle bir hüküme­

keri gücü Irak’ta direnişi bastıramamak-

tin kurulmasına hizmet edecek seçim

tadır. En üst, en modern teknik bile in­

ortamı yaratmalıdır.

san iradesini yenem emektedir. Irak de­

Allavi Hükümeti bir kaç aylık iktidarı

neyinin bir sonucu budur. İkinci sonuç i-

döneminde Irak’ta neler yapmıştır? A B D

se direniş bugünkü gücüyle bile A B D ’yi

hayalleri ne kadar gerçekleşmiştir. Se­

Irak’tan çıkarmaya yetmemektedir. San­

çimlere kadar neler yaşanmıştır ve ya­

------------------------------------------ 91 ----


— yol____________________________ şanma olasılığı vardır? Seçim ler öncesi

teda al Sadr güçlerine vurdukça direniş

böyle bir değerlendirme yapmak müm­

daha toparlanıyor ve yükseliyordu. Ne-

kündür.

cef ve Kerbela’da olaylar yükseldi. B re ­ m er anlaşma yapmak zorunda kaldı. A-

SEÇİM LER YAPILACAK MI?

merikan askerlerinin kente girmesinden vazgeçildi. B re m e r’in devri yaklaşıyordu, ama A B D ve işgal güçlerine saldırılar her

Paul Brem er yönetimindeki işgal güç­

geçen gün azalmıyor artıyordu. Bu ne­

leri arkalarından gelecek hükümete iyilik

denle hatırlardadır, Bush’a hep sorulu­

yapmak istediler. En azından Allavi H ü ­

yordu: “ Brem er devredecek mi?” “ G e ­

kümeti halk arasında bir umut olmalı. İ-

çici Hüküm et planlandığı gibi 28 Hazi-

yi bir başlangıç yapmalı, kendisini sevdir-

ran’da göreve başlayacak mı?” “ D ireni­

meliydi. Gidici yönetimin sert davran­

şin yüksekliğine rağmen devrecek misi­

ması unutulabilirdi. Y a da o sert davra­

niz?”

nırsa Allavi Hükümeti sevimli görünür­ dü. Allavi’nin hareket alanı genişletilme­ liydi. Bu nedenle Paul Brem er Irak’ta yükselm ekte olan direnişi mümkün ol­

Açıkçası bu sorular çok anlamlıdır. Şu soruluyordu. A B D güçleri olarak asa­ yişi sağlayamadınız, iktidar olamadınız,

duğunca bastırmaya, yok etmeye çalıştı.

kentler kontrolünüzden çıkıyor, direniş yükseldi, her gün bir kaç askeriniz ölü­

Direnişin kalesi Felluce gibi görünüyor­

yor. Yeniliyor, geriye çekiliyorsunuz. Bu

du. Am erikan askerleri buraya giremiyorlardı. Brem er parçalanarak öldürü­

siz iktidarda iken, tüm ipler elinizde iken böyle. Nasıl olur da iktidarı sizden olma­

len kiralık katillerin intikamını almak ba­

yan birine devredersiniz? Ö z güç olarak

hanesi ile Felluce’ye saldırdı. Am a Fellu­

yapamadığınızı kukla bir hükümet ile ya­

ce, Stalingrad olma andı içmişti. Direniş

pacağınızı

çok yüksekti. A B D kenti alamadı ve sal­

başaramadığınızı kukla hükümet mi ba­

düşünüyorsunuz?

Kendi

dırıyı durdurdu. Kent yönetimi ile uzlaş­

şaracak?

mak zorunda kaldı.

Yoksa başka bir plan mı var? A B D silah­

Böyle

mi

düşünüyorsunuz?

İyad Allavi, Şii olduğu ve Şiileri böyle-

lı gücü Irak Şii maskesi arkasına çekilirse

ce işgal güçlerinden yana çekebileceği

asayişi kurmak daha mı olası? Yani B re ­

düşüncesiyle bu göreve getirilecekti, a-

m er’in devir tarihi kesin mi? Yoksa devir

ma önü açılmalı, işgale karşı olanlar sus-

uzatılacak mı? Soruların anlamı buydu.

turulmalı, göreve başlar başlamaz elinin

A B D Irak’a girdikten bir yıl geçmeden

kanlanması önlenmeliydi. Mehdi Ordusu

yenilmeye başlıyordu.

ve lideri Mukteda al Sadr’a saldırıldı. G a ­

Aslında şimdi bu soruların aynısını

zeteleri kapatıldı, önderleri tutuklandı.

seçimler için sorm ak olasıdır. A B D ger­

G ünlerce al Sadr kenti havadan ve kara­

çekten bu durumda seçimleri yapmayı

Felluce örnek Oldu.

düşünmekte midir? Bu ortamda nasıl se­

dan bombalandı.

K ent direndi. Hatta al Sadr güçlerinin di­

çim yapılacaktır? Seçim kütükleri, seçim

renmesi bir yana, başka başka kentlerde

sandıkları, seçim propagandaları, seçim­

onu örnek almaya başlıyor ve Am erikan askerlerini dışarı atıyorlardı. Yani Muk­

bunlar nasıl yapılacaktır? Seçim yapıldı-

__ 92

lerde özgür irade vs. vs. Bu ortamda


ırak seçimleri__ ğında A B D kendi amaçlarına hizmet e-

hazırlanıldı. Hedefe ilk önce Felluce ko­

deceğini düşündüğü bir hükümeti nasıl

nuldu. Sonra yine büyük bir olasılık Şii-

işbaşına getirecektir? Bu hükümeti nasıl

ler gelecek. Bir “ temizlik” yapılacak. A-

ayakta tutacaktır? Kendi adaylarını nasıl

çıkçası bize göre A B D Felluce saldırısı i-

seçtirecektir? Kendi adayları nasıl A B D

le Irak’ta iktidar olabileceğini düşünmü­

arkasında duracaktır, A B D

çıkarlarını

yor. Sadece direnişin gücüne karşı ken­

uygulayacaktır? Gerçekten bugünkü I-

di gücünü sağlamlaştırmaya çalışıyor. N e

rak’ın durumuna baktığımızda bunların

türden olursa olsun bir seçim yapmak

gerçekleşmesi bir hayaldir. Durum Bre-

bile bir başarı haline geliyor. Direnişin

m er’in görevi Allavi’ye devrettiği ortam ­

şiddetini azaltmaya, zaman kazanmaya

dan daha da kötüdür. Öyleyse seçimler

çalışıyor. Kalmasına kolaylık sağlayacak

gerçekten yapılacak mıdır?

barajlar örüyor. Sığınaklar inşa ediyor.

Bize göre yapılacaktır. Yapılmak zo­ rundadır. Şöyle ya da böyle bir seçim ya­ pılacaktır. Y erel seçim yapılacaktır. Bazı yerlerde yapılacaktır. Bazı yerlerde ya­ pılmayacaktır. Belki bir süre daha erte­ lenecektir, ama büyük bir değişiklik ol­ mazsa yapılacaktır.

Nasıl

Brem er’den

Allavi’ye devredildi ise şimdi “ seçilecek” olanlara devredilecektir. Çünkü bunlar yenilişin birer adımlarıdır. Aslında işler tersine dönüyor. A B D en başta bir takvim açıkladı. Plana göre

Başka bir şekilde söylersek geri çekili­ şinde bir mantığı olmalıdır. G eri çekilir­ ken de “ şerefle” çekilinmelidir. En çok çıkarla çekilmelidir. En fazla yarar sağ­ lanmalıdır. En az telef verilmelidir. Seçimleri yapmak bu mantığın merdi­ ven taşlarıdır. Seçim ler onu dünya ka­ muoyu önünde daha yasal bir konuma sokacaktır. Dünya kamuoyunda kendine bir tutanak bulacak. Irak savaşındaki yasadışılığının üstünü bir şekilde örtecek. Belki böylece dışarıdan yardım alabile­ cek. Irak direnişine karşı destek sağlaya­

takvim A B D ’nin Irak’ta iktidarının sağ­

cak. Çıkarlarına hizmet edecek ortalama

lamlaştırma virajlarıydı. Ancak şimdi iş­

bir iktidar oturtabilecektir.

ler tersine döndü ve takvim Irak’taki di­ renişin yarattığı fırtına karşısında tutun­ duğu dallar oldu. Onun için bunlardan vazgeçmeyecek, aksine kendisi için kur­ tarıcı tarihler olarak bakacaktır.

Takvime sadık kalmak Irak’taki taba­ nı açısından da önemlidir. Bilindiği gibi Sistani, G eçici Allavi Hükümeti yerine Haziran’da direkt seçimler istiyordu. Ocak ayına razı edilinceye kadar akla kara

G eriye Brem er gibi bir yönetim e gi­

seçildi. Şimdi seçimleri bir kez daha e r­

demeyecek. Onunla yapabileceği bir şey

telem ek Sistani eli ile tutulmak istenen ı-

yok. Elindeki korkunç yetkin silahlara

lımlı kitleleri karşıya almak, varlığına di­

karşın Allavi Hükümeti maskesi de bu

renişi artırm ak olacaktır. İşi zorlaşacak­

kadar işine yarıyor. Bu durumda seçim

tır. Tek rar edelim seçimler yapmadan I-

yapmak yine varlık koymak demek. D i­

rak’ta kalışını daha kolaylaştıracağına i-

reniş güçlerine saldırı için bir gerekçe

nansa hiç çekinmeden, dünyayı bile u-

demek. Allavi iktidarına hazırlanırken ol­

mursamadan seçimleri iptal eder. Ya da

duğu gibi seçimlerden sonra başa geçe­

böyle bir umut ışığı görse erteler. Am a

cek hüküm et öncesi yeniden saldırıya

şimdilik görmüyor. Irak’ta ayakta dura-

93 —


— yol bilmesinin tek yolu saldırıdır. Seçim ler­

mentosundan 18.5 milyar dolar çıkarıl­

de bunun bir parçası.

mıştı. Bunun ancak 500 milyon doları harcanabildi. O da askeri amaçlar için

SEÇİM LERE ÖN HAZIRLIK

kullanıldı. Şimdi bu paraların dağıtılması durduruldu. Bizzat Bush’un dediği gibi e-

Seçimlerin bir akıntıya karşı duruş, geri çekilmenin mantıklı adımları olduğu tespitinden sonra taktikleri dönemlere ayırabiliriz. İki ana dönem tespit edilebi­

ğer yeniden yıkılacaksa yeraltı ve üstüne yatırım yapmanın bir anlamı yoktu. Yani elektrik, kanalizasyon, su vs gibi altyapı tesislerinin ihaleleri askıya alındı. Yeniden yapılanmanın durdurulması

lir. Irak seçimleri A B D seçimleri ile iç içe geçmiş durumdadır. Irak’taki durum Bush’un yeniden seçilip seçilememesini etkileyecektir. O nedenle A B D seçimle­ ri öncesinde genellikle ortalığı çok fazla karıştırmama ve yumuşak davranma ve sanki Irak’ta başarı kazanılmış ve işler iyiye gidecekmiş havası verm e amacı öne çıktı. G enelde fazla A B D kaybı verilm e­ yeceği düşünülen eylemlilikler içinde bu­

Irak’ın pazar olarak kullanılmasının im­ kansız olduğunun

açıklanmasıdır.

Irak

bundan böyle A B D açısından sadece bir petrol ülkesi olacaktır. Irak’ta kalış ne Irak’ta belki ne de O rtadoğu’da bir pazar yaratmayacaktır.

Aksine

ortaya

çıkan

A B D düşmanlığı ve A B D mallarına boy­ kotlar göz önüne alınırsa A B D hem Irak’ta hem de bölgede pazar kaybetme­ ye başlamıştır. Irak savaşı bazı çok ulus­

lunuldu.

lu şirketler için olumsuzluk getirmiştir.

ABD SEÇİM LERİ ÖNCESİ TAKTİKLER

Yeniden yapılanmanın kaldırılması as­ lında çok boyutlu bir yenilginin işareti­ dir. A B D şirketleri bir ülkeye girdikleri zaman kapitalist pazar kurulmasına hiz­

a. Yeniden Yapılanma

met ederler. Burjuva ilişkilerin tem elle­

Bush Hükümeti yaz ortasında Irak’ta

rini atarlar. Şirketler yerli halk arasından

yeniden yapılanma projesinin rafa kaldı­

burjuvalar yetiştirm eye başlarlar. Yani

rıldığını açıkladı. Yani Bush Irak’a girer­

sınıflı yapı kurulur. V ar olan sınıflar iliş­

ken

verdiği

sözden

geri

dönüyordu.

kisi

geliştilir.

II. Söm ürgecilik

Döne-

Kentler savaşla yıkıldıktan sonra yeni­

mi’nde bunlar yaşandı. Şimdi III. Söm ür­

den yapılacaktı. Irak bir pazar haline ge­

gecilik D önem i’ne girildiğinde ise çok u-

lecek, başta A B D )e sonra saldırıya as­

luslu şirketler var olan yerli burjuvalarla

ker yollayan ülkelerin şirketlerine yeni iş

bir ilişki modeli arıyor olmalıdırlar. Irak

alanları açılacaktı. Kapitalizmin bildiğimiz

olayları bize böyle bir ilişkinin kurulama­

karakterine uygun olarak ilk önce yıka­

dığını gösteriyor. A B D ’nin gelmesinden

cak, sonra da yeniden yapacaktı. Ekono­

kar uman burjuvalar yok muydu? Neden

misini canlandıracaktı. Yükselen direni­

böyle bir pazar kurulamadı? Bu sorulara

şin bu hesabı bozduğunun ilk kabulü ye­

yanıtlar aramak gerekir.

niden yapılanmayı durdurmaktır. Yeniden yapılanma için A B D parla­

94

B rem er ve daha sonra Allavi döne­ minde çıkarılan bir kaç ekonom ik yasa-


___________________ ırak seçimleri___ ya bakalım:

nomi politikalarıyla kurulamaz. İkisi bir­

birine ters düşer. Ya da kapitalizm, için­ 1. “ lrak’ın 200 K İT ’İ özelleştirilecek.” de olduğu çok uluslu tekeller dönemin­ Bunları kim alabilir? Elbetteki çok uluslu de işgal edilen ülkede eskisi gibi güçlü işirketler. lişki ağları kurma yapısına sahip değildir. “ lrak iş alanında yabancılar % 100 Globalleşme ile bizim gibi ülkelere giriş­ mülkiyet sahibi olabilirler.” Yerli burju­ lerine baktığımızda da farklı bir sonuç vaların pek işine yarayacak bir madde görmüyoruz. Ç o k uluslu şirketler yeni değildir. V a r olan bütün ulusal değerle­ dönemde yeni burjuvalar yetiştirmeye rin yabancılara satılması demektir. değil, onları proleterleştirm eye hizmet 3. ” Yerli yabancı iş adamı ayırımı o r­ ediyorlar. Bu anlamı ile de III. D önem ’de tadan kaldırılacak.” işgal edilecek ülkelerde tutunmaları zo r­ 4. “ Tüm karlar yurt dışına taşınabilir.” laşıyor. O ülke içinden kendilerine yan­ 2.

5.

daşlar bulmaları zorlaşıyor. Kurulacak “ lrak’a giren mallardan gümrük tar­

zı ihracat vergisi, lisans ücreti vs. gibi

bir avuçta aç milyonları peşinden sürük­

şeyler alınmaz.” (Bilgiler: Z.net, Dahr Cam ili’nin Irak Ekonomisi yazısından, 10 Kasım 04)

leyecek bir güç oluşturamıyorlar. Yeniden yapılanmanın durdurulması­ nı Batı emperyalizminin tekelci yapısının

Bu yasaların hiç biri yerli burjuvaların

vardığı son konağın sonucu olarak de­

işine yaramamak bir yana zararına yol a-

ğerlendirmek gerekir. III. Sömürgecilik

çacak.

O nların

ölmesini

getirecektir.

Dönemi halkları peşinden sürükleyece­

V a r olan tek tük burjuva işyerleri savaş­

ği, onları

la tahrip olmuştur. Halkın çoğu işporta­

yoksundur. Yeni bir şey bulamamakta,

oyalayacağı

teorilerden

de

cılık yapmaya itilmiştir. İşsizlik ortalığı

eskiye kimse inanmamakta ve bunu ger-

kaplamıştır. Elbette bunlar birer ayrı ya­

çekleştirememektedir.

zı konusu olup derin

tek olacak bir burjuva katmanı da yara-

incelenebilecek

Kendisine

des­

konulardır. Fakat şurası açıktır ki bu ya­

tamamaktadır. Girilen ülkelerde bir tek

salar globalleşme ile tüm dünyada uygu­

tic a re t

lanan neo-liberal politikaların kendisidir.

Güm rüklerin ve bu türden tüm vergile­

Bush ve onun çok uluslu şirketler ülkesi

rin indirilmesi yerli burjuvaları yok e-

Irak’ı işgal edince hiç bir taban filan dü­ şünmeden bu yasaları getirdiler. Sanırız

derken dışarıdan ucuza giren malların

Irak’ta kendilerine yandaş bulma diye bir

turabilir, ama bu da ülke kendisi bir üre­

kesimi

gelişm eye

müsaittir.

satışı üzerinde gelişen bir burjuva oluş­

şey kafalarında yoktu. Yeryüzünde kapi­

tim yapmadığı sürece önünün tıkanması

talizmden başka sistem mi vardı! H erkes

uzun sürmeyecektir.

ona canı gönülden inanmış, kurtuluşunu

böyle bir düzeni döndürmeye yetm e­

ona bağlamıştır. Böylesine basit ve dar

miştir.

görüşlü, dünya halk gerçekliğinden ko­ puk bir dünya da yaşıyorlardı. Buradan

Irak petrolü

de

Son olarak bir konuya da kısaca de­ ğinmek yerinde olacaktır. Yeniden yapı­

kalkarak şöyle bir tespit

lanma içine alınan aslında askeri harca­

yapmak sanırız yanlış olmayacaktır. III.

maya girmesi gereken “ kontratlılar” ya

Sömürgecilik Dönem i neo-liberal eko­

da paralı askerler sorunu vardır. Bunlar ---

95 —


— yol------------------------------------------da asayişi sağlamak bağlamında yeniden yapılanma kapsamına alınmışlardır.

geldiği biliniyor. A B D petrol tankerleri­ nin Irak içinde dolaşımı bunlarca sağlanı­

Irak içinde paralı asker olduğu gerçe­

yor. Bağdat Havaalanı, A B D petrol şir­

ği ilk Felluce’de bunlardan 4 tanesinin

keti Halliburton’un büroları bu şirket­

parçalanması ile dünya kamuoyuna du­

lerce korunuyor. V e de Koalisyon güç­

yuruldu. Irak’ta A B D ve İngiltere asker­

leri ile çok iyi bir istihbarat bağı içinde­

lerinden sonra bu gurup üçüncü sıraya

dirler.

oturmaktadır. Tam sayıları bilinmemek­

Yeniden yapılanmadan bir tek bu şir­

le birlikte 20 bin civarında oldukları tah­

ketlerin

min edilmektedir. En ünlü şirketler A-

A B D ve İngiltere’nin ama genelde kapi­

hariç tutulması aslında başta

merikan Blackwater ve İngiliz Aegis Sa­

talist sistemin nasıl bir dünya katilleri

vunma Hizm etleri’dir. Aslında bunlara

haline geldiklerinin açık göstergesidir.

özel polis gücü ya da kiralık katil demek

Bugün dünya T V ’lerinde bol bol göz bo­

uygundur. Bu kiralık katillerin fiyatı I-

yama atraksiyonları yapılıyor. Cezaevle­

rak’ta direnişin yükselmesi ile birlikte

rinde işkence yapanlar yargı önüne çı­

artmaktadır. Kişi başına günlük kazanç­

kartılıyor ya da yaralı İraklının A B D as­

ları 500-1000 dolar arasında değişir. (I-

kerince öldürülmesinin C enevre Savaş

rak’ın ne kadar tehlikeli bir yer olduğu­

Anlaşması kurallarını ihlalinden söz edi­

na bir gösterge.)

liyor. Dava açılıyor. Bunlar açıkçası ko­

A B D ’de her şeyin özelleşmesi gibi ordunun da özelleşmesi I. Bush Hüküm eti’nin işbaşına geldiği yıllarda uzun uzun tartışıldı. İngiltere’de de tartışıldı. Bunların daha etkin olacakları, ordudan çok daha ucuza daha “ temiz” işler yapı­ labileceği savunuldu. Ancak özel kurum ve kişilerin devlet çıkarlarını silahla ko­ ruması uluslararası yasalarla çatışmakta olduğundan ve başka bazı nedenlerle o r­ du özelleştirilemedi, ama başka yol bu­ lundu çok miktarda paralı asker ya da kiralık katil kullanılıyor.

mik olaylardır. A B D Irak’ta hiç bir kural dinlemeden

katliamlar yapıyor.

G öze

batacağını düşündüğünü kiraladığı katil­ lere yaptırıyor. Böyle komik olaylarla da Batı halklarının vicdanı rahatlatılıyor. Irak savaşı uluslararası yasaları bırakalım en basit insanlık kurallarının bile hiç bir hükmü olmadığı bir ortam yarattı. Y eni­ den yapılanmanın tutmamasının en te ­ melinde de bu gerçekliklerin Irak halkla­ rının yaşadıklarından çıkardıkları dersler olsa gerektir. Kapitalizm insanlık tanı­ mayan vahşi, insanlık dışı bir yapıdır. A n ­ latacak sıfat bulmada zorluk çekiyoruz.

Emekliye ayrılan ordu personelinin kurduğu şirketlerde çok sayıda Afrikalı çalışmaktadır. Hem ucuz oldukları hem de korkusuzca dövüştükleri için tutul­

b. Irak Askeri ve Kolluk Kuvvetleri Y etiştirm e

maktadırlar. D evletler bunları Afrika ül­

Paul B rem er’in Irak’ta ilk yaptığı ve

kelerinde hüküm etler devirm ede ve tüm kirli işlerini yapmakta kullanıyorlar.

çok eleştirilen olgu Saddam O rd u su ’nu dağıtmasıdır. Aslında işgal edilen bir ül­

Irak’taki kiralık askerlerin büyük bir kıs­

kenin ordusunu ve polisini dağıtmak el­

mının G üney A fr k a C um huriyeti’nden

bette mantıklı bir olaydır. İşgale, yani sö-

96


ırak seçimleri__ mürmeye, elinden ekmeği zorla alınma­

ve asker yetiştirecektir. Am a bunlara ne

ya gidilen

kadar güvenebilecektir? Güvenem iyor.

ülkenin

ordusu

potansiyel

düşmandır ve elinden silahı alınır. Savaş

Iraklı asker ve polis güçlerinin eline m o­

kuralları bunu söyler. Saddam Ordu-

dern silahları verem iyor. Y eterince cep­

su’nu dağıtmak, A B D ’nin o ülkedeki a-

hane ile donatamıyor. O durumda bu

maçları açısından doğru bir adımdır.

güçler kendisine hizmet etmiyorlar. D i­

I. Sömürgecilik D önem i’nde ülkele­ rin yeraltı ve üstü zenginliği sömürülme­ ye askerle gidiliyordu ve sömürü süre­ since de onlar orada tutuluyordu. Buna tepki olarak insanlık bir kurtuluş savaş­ ları dönemi yaşadı. Kapitalizm II. Söm ür­ gecilik D önem i’nde demokrasi, özgür­

renişçilerden korkuyorlar ve her an kar­ şı tarafa geçmeye hazır oluyorlar. A B D modern silahları ile direnişçileri durduramıyorsa elinde ilkel silahlarla yetiştir­ diği bu güçler ne yapsınlar? A yrıca bu güçler direnişçiler açısından birer vatan, din hainidirler.

lük şiarlarını bayrak yaparak ülkelere

Allavi döneminin ilk aylarında bu çe­

girdi. Askersiz olarak IMF, Dünya Ban­

lişkileri yaşadı. Çeşitli denem eler yapıldı.

kası ve yerli burjuvalar kanalı ile sömür­

Bu güçlerin A B D ve Allavi iktidarının di­

dü. Metalar ve kredilerle sömürüldü. O

renişi yeneceğine inanması gerekiyordu.

zaman bile belirli üsler ve askeri kurum­ lar kullanıldı. Şimdi yeni dönemde eyalet valileri ve lejyoner askerlere dönülmeye çalışılmaktadır. Köprülerin altından çok sular aktı. Kapitalizmin itibarı yok. D e ­ mokrasi, özgürlük, refah, kalkınma mas­

İlk fırsat N e c e fte yakalandı. Sistani ara­ buluculuk yaparken Irak güçlerinin Necef kentini kontrol altına almasını kabul etti. İşte bu noktadan itibaren bu güçler dinde de bir dayanak bulmuşlar, yasal­ laşmışlar ve manevi güç bulmuşlardı.

keleri düştü. Çıkarları dayatmaya da en

Allavi güçleri çeşitli şekillerde denen­

modern silah ve teknik yetmemektedir.

di. V e sanırız bazı tespitler yapıldı. Bir

Yerli işbirlikçiler aranmaktadır.

kez bu güçlere silah verilecek ancak yi­

Irak’ta şimdi yaşanmakta olanlar bu­ nun da çok sorunlu olduğunu göster­ mektedir. Çıkarlarını gizleyeceği maske­ ler düştü. Yerli işbirlikçiler bulamıyor. Kendi askeri çıkarlarını dayatmaya yet­ miyor. III. Sömürgecik D önem i’nde em­ peryalizmin açmazlarından biridir. A B D bu anlamı ile elleri kolları bağlı bir zaval­ lıdır. N e kendi askerleri ile amacına ula­

ne de bir denetim içinde olacaklardır. Kolluk kuvveti olarak kent içinde olma­ ları ve hedef haline gelmelerinin A B D açısından getirdiği büyük bir kayıp olma­ sa gerektir. Onun içinde genel olarak bunlar direnişçilerin intihar saldırılarına hedef olup öldürülüyorlar. Ancak asker­ ler

biraz

daha

farklıdırlar.

O n la r

A B D ’nin kentleri alması, yolları temizle­ mesine hizmet ederler. Bu anlamı ile A-

şabilmekte ne de yerli güçlere güvene-

merikan gözü hem denetleme hem de

bilmektedir. Bu onun çıkmazıdır ve çık­

mümkün

mazı olarak kalacaktır. Am a alternatifler geliştirmek ve de­

olduğunca koruma amacıyla

üstlerindedir. Genellikle bu güçler ku­ zeyde K ü rtler arasından seçilirler. Ya da

nemekten başka çıkar yol yoktur. Halk

Basra yakınlarındaki Şii gruplardan. Yani

içinden kendisine hizmet edecek polis

Dava siyasi hattına inanan aşiretler ara-

97 __


— yol------------------------------------------sından. Diğer bir özellik dini ayrıma özel

zun tartışmalar doğurdu. A B güçleri Irak

dikkat etmektir. Yani Şiilerin üzerine

içinde

Sünniler ya da tersi Sünniler üzerine Şi-

dün’de kuruldu. Fakat bu konu çok gizli

i olanlar kullanılmaktadır.

tutulan bir konudur. Bazı yerlerde Bağ­

Şamara kentinin kurtarılmasında ço­

kurmayı

göze

alamadılar.

Ü r­

dat yakınında da olduğu haberi ile karşı­

ğunluğu K ü rt olduğu söylenen askerler­

laşıyoruz. Sanırız A B , Irak’taki varlığının

den bir bölük kullanıldı. Başarılı oldukla­

gizli kalmasına özel önem veriyor. Elbet­

rı söylendi. Felluce’de kullanıldıkları söy­

te A B D kendi kanalları ile de asker ye­

leniyor. Am a anlaşıldığı kadarı ile ayrı bir

tiştiriyor. V e 60 binin üstünde eleman

gurup olarak değil, askerlerin içine ka­

yetiştirm e hedefi var. Son verilere göre

rıştırılmış olarak savaşıyorlar.

30 bin kadarı eğitildi.

Ancak bunların ne yapacakları tam o-

A skerler hızlı bir şekilde yani bir kaç

larak kestirilemez. Arkalarındaki A B D

yıllık eğitim yerine bir kaç haftalık kurs­

gücü kalktığında ne olacaktır? Bir sömü­

larla mezun ediliyor. Ellerine verilen si­

rü düzeni böyle güçlerle kurulabilir mi?

lahlar kadar eğitim kaliteleri de geri dü­

N e kadar kurulabilir? Güvenilme sınırı

zeyde. Bu da direnişçilerin işine yaraya­

nelere

cak bir olgu olsa gerektir.

bağlıdır?

Nasıl

geliştirilebilir?

Hepsi deneylerle belki zaman içinde o r­

Şimdi Allavi Hüküm eti’nin, yarın “ se­

taya çıkacaktır. Başka seçenek yoktur.

çimle” başa geçecek hükümetin iktidar

Şimdi İyad Allavi, daha sonra başka bir

olabilmesi, ancak asayişi sağlaması, sağla­

kukla hükümet başa oturtulacaksa, bu

yabilmesi ile mümkündür. Bu güçler be­

zorunlu ise onun ordusu ve kolluk kuv­

lirli bir etkinlik sağlayabilirlerse kukla ik­

vetlerinin de yetiştirilmesi gereklidir.

tidar ayakta durabilecektir. Ancak bu bir

A B D İstanbul’da yapılan N A T O top­

denge işidir. Allavi güçleri direniş güçle­

lantısında A B ülkelerinden asker ve kol­

rini yenmeye başladığı zaman sıradan

luk kuvveti yetiştirm e konusunda yar­

halktan olan bu güçler Allavi’nin arkasın­

dım istedi. N A T O yavaş yavaş Afganis­

da durma cesaretini göstereceklerdir.

tan’daki gibi Irak içine sokulmaya çalışılı­

Direniş güçlerini yenemediği durumda i-

yor. N A T O ve A B Afganistan’da hem

se elindeki güçlerin karşıya geçmeleri iş­

asker eğitiyorlar hem de güç olarak var­

ten bile değildir. Bu olasılık olduğu süre­

lar. Am a elbette Irak Afganistan gibi

ce de Allavi iktidarı kaypak bir zeminde

geçmişi parçalı, yıllardır savaş içinde o-

demektir. V e şimdi görüldüğü kadarıyla

lan bir ülke değil. Düzenli ordusu ve ge­

bu zeminin sağlamlaşmaması doğrultu­

lişkin bir kolluk kuvvetleri sistemi vardı.

sunda

Bir burjuva iktidar geçmişi olan bir ülke­

damlasına kadar direnme andı içm işler­

dir.

dir. Bu nedenle işgal güçlerince yetiştiri­

direniş

güçleri

kanlarının

son

Ü ç aya yakın bürokratik tartışma ve

len güçlerin A B D ’nin ne kadar işine ya­

Irak’ın gözlenmesi sonucunda N A T O

rayacağı belli değildir. Ve her an bu sila­

çerçevesinde 300 kişilik bir personeli o-

hın geri tepmesi mümkündür.

lan Askeri ve Polis Akademisi kurulma­

A yrıca güvensizlik askerlerin zaten

sına karar verildi. N ered e kurulacağı u­

olmayan morallerini sıfırlamaktadır. Ye-

__ 98 ____________________________


___________________ırak seçimleri___ ni mezun olan 50 tane askerin Irak içle­

dip öldürmesi ya da bir Şii’nin Sünni’yi

rine şevki sırasında öldürülmeleri bu ol­

öldürmesi tehlikelidir. Felluce savaşı sı­

guyu ortaya çıkardı. Askeri akademide

rasında

Felluce yönetimindeki

Müslü­

bu olay sonrası çatışmalar çıktı. Ö ğren­

man Aydınlar Sünni Kurumu bir fetva

ciler de komutanlarına güvenmiyorlardı.

verdi. “ Müslümanlar kardeşleri Müslü-

Korku her şeye işlemişti. Yeni mezun o-

manlara ateş açamaz.” diye. Bütün bu

lan askerler korku ve güvensizlikle eğiti­

gitgeller Irak’ta bir iç savaşa gidişin yolu­

liyorlar. Böyle yetişince de her an karşı

nun açılmasıdır. Irak’ın parçalanması de­

saflara geçmeleri zor olmayacaktır. Alla-

mektir. Y a da güvensizlik ve korku ara­

vi yetiştirilenler içinde %5 oranında ajan

sında yaşayan askerlerin sonuçta ahlaki

olduğunu kabul ediyor. Böyle ortamda

değerlerini

kurulmaya çalışan ordunun moral gücü­

Bunların direnişçilerden yana taraf de­

nün ne olduğu ortadadır.

ğiştirmeleri öyle basit altüstlükler olarak

A B D güçleri açısından karşılarındakiler potansiyel düşmandır. O zaman as­ ker ve kolluk kuvveti yetiştirm ek için eleman nereden, hangi kriterlere göre alınacaktır? Irak’ın kuzeyinde K ü rtler var­

kaybetmesi

kaçınılmazdır.

görülmemelidir. Tüm bunlar karmaşık bir toplum yaratma yolunda atılan çok tehlikeli adımlar olsa gerektir. Sonuçta da pek A B D ’nin işine yarayacağını san­ mak saflık olacaktır.

dır. Ya da güney de Dava Partisi ya da

Sonuç olarak A B D Irak’ta kendisini

hükümet ile işbirliği yapan aşiretlerden

savunacak bir hainler ordusuna büyük

alınabilir. V e de genelde böyle yapılmak­ tadır. A B D elbette Irak işgalinden çok şey­ ler öğreniyor. Direniş güçlerini bastır­ mak

için

kullanacağı

kuvvetleri

karşı

güçlerden seçiyor. Örneğin Sünnilerin çoğunlukta olduğu Şamara kentinin ye­ niden alınması için geneli Irak K ü ltle rin ­ den kurulu bir ordu kullandılar. Bunları öne sürdüler. Hem onlar hem de kendi­ leri

bir ihtiyaç duymaktadır. Bunu kurmanın yollarını öğreniyor. III. D önem ’e uygun

deney

kazanmış

oldular.

dersler çıkarıyor.

İşgal edeceği başka

başka ülkelerde bu deneylerini hiç şüp­ hesiz kullanacak. Kendi askerlerinin çı­ karlarını karşılaması düşünülemez. İşgal ülkeleri hainleri, paralı askerler bu ko­ nuda eldeki olanaklardır. Ancak ne ka­ dar işe yarayacakları, ne tür altüstlüklere neden olacağı yakın gelecekte ortaya çıkacak.

Şamara

kentinin alınması bir cesaret kaynağı ol­ du. Ancak sonradan Şamara tekrar dire­

c. Allavi H üküm eti’ni

nişçilerin eline geçince bu cesaretin kor­

İktidar Yapmak

kuya dönüşmesi doğaldır. Ya da şimdi

İyad Allavi bir Şii’dir, Saddam döne­

Felluce saldırısında başka bir taktik de­

minde ülkesini terk etmiştir. Eski B A A S

neniyor. Irak askerleri A B D askeri içine

Partisi üst düzeylerinde çalışmış, sonra

konuldu. Birbirleriyle destek içinde dav­

da Saddam’a yapılan suikastlarda parma­

ranıyorlar.

ğı olduğu gerekçesiyle ülkesini terkedip

Ancak bütün bunlar tehlikeli politika­ lardır. Kü ltlerin Sünni ve Şiilere ateş e­

A B D iktidar güçlerine sığınmıştır. A B D Irak halkının çoğunluğu Şii ol-

99 ----


— yol------------------------------------------duğu için Şii bir lider seçmeyi uygun bul­

rupa’da dolaştırdı. Am a bir sonuç elde

du. Ancak Allavi kendi halkını düşünme­

edemedi. B M ’de ve A B D Senatosu’nda

yen tipik bir Batı kuyrukçusu gözü kara,

konuşturdu. Am a açıktan bir destek el­

zalim bir lider özelliklerini taşımaktadır.

de edemedi. N e borçlar ertelendi ne de

Söylendiğine göre Iraklı hain askerlerin

Allavi hükümetine güven duyuldu. Chi-

birinin elinden silahı alıp karşısında dizili

rac A B ’de yapacağı konuşmayı dinleme­

6 direnişçiyi “ İşte bunları böyle geberte­

di bile. B ir bahane bulup toplantıdan çık­

ceğiz.” diyerek kurşunlamıştır. Bir kaç

tı. Allavi içi doldurulmayan sözlerle ül­

aylık iktidar dönemi ona “ bıyıksız Sad-

kesine geri döndü. .

dam” lakabını kazandırmaya yetmiştir. İktidara geldiğinde arkasında duran Am erikan

Nisan ayındaki Felluce direnişi ve za­ feri ile başlayan kentlerin kurtarılması a-

askerlerine güvenerek çok

kınının önüne geçemedi. İktidarı sırasın­

sert çıkışlar yaptı. İlk işi sokağa çıkma

da 24’den fazla kent A B D ve Irak güçle­

yasağı ve sıkıyönetim ilan etmek oldu.

rinin denetiminden çıktı. Am erikan as­

Am a bunun ne kadar boş olduğu hemen

kerleri kentlerden uzak yerlerde üsleri­

ortaya çıktı. Çünkü bunu hayata geçire­

ne çekildiler. Kentler arasında dolaşa­

medi.

caklarında bile sıkı bir koruma ile hare­

Ö te yandan teslim olan, nedamet ge­

ket etmeye başladılar. Havadan helikop­

tiren direnişçiler için genel af çıkaracak­

terlerle

larını söyledi. Am a A B D bunu kabul et­

H e r an bir pusu ile karşı karşıya kalma­

medi. Benim askerlerimi öldürenler af­

larının önü alınamadı. Y a bir ro ket atar,

fedilemez, dedi. O nedenle o sözü de

ya bir yol kenarı bombası ya bir intihar

havada

ve

arabasının kurbanı olabilirlerdi. Bu ne­

A B D ’nin sözünden çıkamayacağı en ba­

denle A B D ordusunda isyanlar, söz din­

kaldı.

B ir

kukla

olduğu

korunaksız yola

çıkm ıyorlar.

şından ortaya çıktı. V e saygınlığını halk i-

lem emeler

çinde ilk gününden yitirm eye başladı.

çok bozulmuştu. Am a buna karşılık, üs­

Am a asıl yüzünü N ecef direnişi ve Mehdi O rd u su ’na yaptığı saldırılarla gös­

başladı. Askerlerin

morali

lerinden çıkmadıkları içinde A B D ölüm ­ leri azaldı.

terdi. N e c e fte direnen Mehdi Ordu-

Allavi ve bir avuç ordu ve kolluk kuv­

su’nu yok etme andı içti. Onların üstüne

veti de bu dengeyi değiştirmeye yarama­

bombalar yağdırma emrini verdi. Y en e­

dı. Karakollar sürekli olarak direniş güç­

bileceğini

sandı.

İmamlar “ Müslüman

lerinin hedefi idiler. Karakoldan çıkmak

kardeşlerine silah çeken Müslüman biz­

tehlikeliydi. Karakolda kalmak tehlikeliy­

den olamaz.” fetvasını verince de Şiiler

di. B ir saldırı ile kitlesel olarak öldürül­

içinde hiç bir desteği kalmadı. Hüküm e­

meleri işten bile olmuyordu. Onlarda

tinin bazı bakanları istifa ettiler, bazı par­

A B D askerleri gibi yer y e r kentlerin dı­

destek verm ekten çekildi­

şına çıkmak zorunda kaldılar. Hatta bazı

t i l e r ik t id a r a

ler. Toplanması düşünülen Ulusal Mec-

kentlerden

lis’i toplayamadı. V e sert çıkarak hiç bir şey elde edemedi.

kaçtılar. Ya da Felluce’de olduğu gibi di­

Bush, İyad Allavi’yi Ortadoğu ve Av___ 1 0 0 ____________________________________

tam amen

kovuldular.

Ya

renişçilerin saflarına geçtiler. Irak nere­ deyse bir kentler devleti haline geldi.


___________________ırak seçimleri___ Irak’ta direnişçi eylemleri her geçen

rine verm eyi kabul etti, bazıları etmedi.

gün sayıca ve verdiği zarar açısından art­

Felluce saldırısı öncesi bu görüşme 4 ay­

tı. Verilen rakamlara göre savaşın başla­

rı farklı şekilde gelişti.

dığı günden beri ölen Iraklı sayısı çoğu

Şamara kenti A B D ve hükümet güç­

kadın ve çocuk olmak üzere 100 binin

lerince büyük bir kahramanlık örneği o-

üzerindedir. Am erikan askerleri ise son

larak gösterilir. Şamara Saddam kenti­

sayıma göre I 194 adettir. Ülkede ne in­

dir. Kentte çok sayıda Saddam ordu

san yaşamının güvencesi vardır ne de

güçleri vardır. Hatta yaz başında Saddam

malın. H iç bir şey işlememektedir. E-

O rdu su’nun giydiği özel botları giyerek,

lektrik ve su çok kısıtlı olarak dönem

yani kimliklerini saklamadan ortaya çık­

dönem

tılar ve A B D askerlerini dövüşerek kent

verilmektedir.

Özelleştirm eler

yapılmıştır. Sübvansiyonlar kaldırılmıştır.

dışındaki üslerine kovaladılar. O zaman­

Halkın yarısından çoğu işşizdir. Açtır.

dan beri de kent direniş güçlerinin elin­

Şimdi yapılacak seçimlerde neredeyse

deydi.

hiç bir tabanı yoktur. Halk Allavi’den nefret etmektedir.

Allavi burada pek görüşme yapmadı ve burasını boy gösterisi yapmak için

Ancak bu kısır döngü bir yerlerinden

kullanma kararı aldı. Bir anlamıyla Fellu­

kırılmalıdır. Ancak saldırı ile mümkün­

ce saldırısına hazırlanıyorlardı. A B D as­

dür. Am erikan seçimleri saldırıyı seçim

kerleri burada iki yeni savaş taktiği de­

sonrasına almaya zorlar. Am a bu arada

nedi. Birincisi N ecef ve Kerbela gibi bü­

Allavi gene bir şeyler yapmaya çalışır.

yük direnişlerden karşılarındaki güçlerin savaş taktiklerini öğrenmişler ve ona gö­

d. Kentleri Geri A lm a Atılımı

re yeni taktik geliştirmişlerdi. Bunları

Kentleri geri alma atılımı bir yanıyla

denediler. İkinci olarak da yeni yetiştiri­

yukarıdaki bölüme girmektedir. A B D bu

len 1000’e yakın Irak askerleri kullanıldı.

taktik adımla Allavi Hüküm eti’ni iktidar

Çeşitli gitgellerden sonra kent geri alın­

yapma mücadelesi verm ektedir. Ancak

dı. Irak askerlerine moral olsun diye on­

kendi başına bir taktik olarak işlemek

ların zaferi olarak alkışlandı. “ Kahra­

daha anlamlı olacaktır. Yukarıda anlattığımız N ecef anlaşma­ sı Allavi güçlerinin zorla halka kabul et­ tirilmesi demekti. Seçim ler öncesi Allavi

man” yapıldılar. Allavi güçleri mevzi ka­ zanıyor, dendi. Oysa iki tane gerçeklik gizleniyordu. Birincisi kent ancak ikinci saldırıda a-

bunu yaymaya başladı. Böylece iktidarını

lınabilmiştir.

sağlamlaştırmaya, yasallığını kabul ettir­

karşı güçleri püskürttüler. Fakat sonra

İlk seferinde

direnişçiler

meye çalıştı. Allavi, A B D ’nin saldıracağı­

direniş güçleri ile kent esnafı anlaştılar

nı söylüyordu. Saldırmadan önce onları

ve direnişçiler kenti terkettiler. Belki de

razı etm eye çalışıyordu. Sanki babalık e-

kentin tahrip olması önlenmek istendi.

diyordu. V e de bol keseden paralar, va­

Orası bilinmiyor. Aslında Irak askerleri

atler dağıtıyordu. T ek tek kentlerle gö­

büyük bir direnişle karşılaşmadan kolay

rüşm elere başlandı. Bazı kentler anlaş­

“ kahraman” yapılıverdiler. B ir anlamıyla

mayı, yani kent denetimini Allavi güçle­

bu anlaşarak teslim alınmadır. Şamara

101


— y o l------------------------------------------esnafı A B D ve Irak askerlerini kent giri­

K ü rt güçleri gelip kent yönetimini ele

şindeki köprüde karşıladı.

geçirdiler. Türkiye Cum huriyeti de p ro ­

İkincisi bu askerlerin hemen hemen

testo etmekle yetindi.

hepsi kuzeydeki K ü rtler arasından dev-

Üçüncü tipik kent Feliuce’dir. Nisan

şirilen peşmergeierdir. Yani K ü rt asker­

ayında Stalingrad olma andı içen kent

leridir. Şii değillerdir. Irak’ı parçalayarak

yetkilileri ile hükümet güçleri arasında

devlet kurmak isteyen Kürtlerdir. Bu

bir anlaşma sağlandığı haberleri geldi.

“ kahramanlıkları” için kendilerine belki

N e olduğu anlaşılmayan tavizler karşılı­

de bir şeyler(!) vaadedilmiştir.

Orası

ğında Allavi güçleri kenti denetleyecek­

O laylar böylece bitmedi. Ekim ayının

V e görüşm eler kesildi. Bir kent yetkilisi­

belli değil.

lerdi. A B D bu antlaşmayı kabul etmedi.

Samara’da çatışmalar

nin dediği gibi “ Am erika barış istemedi.”

yeniden başladı. Direnişçi güçler tekrar

Yani barış görüşmeleri yapar gibi dav­

ortaya çıktılar ve kenti yine denetimleri­

randı.

sonlarına doğru

ne aldılar. Sonra yine kaybettiler. Fellu-

Aşağı yukarı tüm Ekim ayı boyunca

ce saldırısı sırasında Şamara tekrar dire­

Felluce kenti havadan sürekli bombalan­

niş güçlerinin eline geçti.

dı. 8 Kasım günü yani A B D seçimlerinin

Bu olay hükümetin seçimler öncesi

hemen arkasından beklendiği gibi gün­

kentleri geri alma taktiğinin sağlamlığı

lerdir kent etrafında mevzilenen A B D

konusunu gündeme getirmektedir. A lı­

ve İngiliz güçleri saldırıya geçtiler. Kent,

nan kentler ne kadar süre hükümet ve

Cenin ve Ramala kentlerinde İsrail’in

A B D güçlerinin denetimi altında kala­

yaptığı ikinci katliamı yaşadı. Felluce sal­

caktır? Kalabilecektir? Bu seçimlere ka­

dırısını aşağıda ayrıntılarıyla işleyeceğiz.

dar sürebilecek midir? Hele hele her bir

Bu kent seçim öncesi taktiğe boyun eğ­

kentte asker bulundurmayı, hepsini bir­

meyen bir kent örneği olarak gösterilse

den denetimde tutmayı iktidar güçleri

bile aslında Allavi Hüküm eti’nin barış

ne kadar becerebilecektir? Bunun uzun

yaptığı, ama A B D ’nin barışı kabul etm e­

süreli olabileceği çok kuşkuludur.

diği kent kategorisine girer.

İkinci tipik kent bizim ülkemizde de

Dördüncü tipik kent al Sadr’dır. Bu

yazın baş konu olan Tel A far’dır. Halkın

da başka uçtan tipik bir özellik gösterir.

büyük bir çoğunluğu Türkm en’dir. Kü rt

Bir teslimiyet yaşanmıştır. Olayların de­

güçlerinin federal bir devlet kurmasına

ğerlendirmesini aşağıdaki bölümde ay­

karşı dururlar. Irak bütünlüğünden yana-

rıntılı olarak işlemeye çalışacağız. Şimdi

dırlar. Bu nedenle direniş güçleriyle iş­

teslimiyetin koşullarını kısaca yazalım.

birliği yaparlar. Bu kentin alınması deği­

Mehdi Ordusu ve Mukteda al Sadr

şik bir biçim izledi. A B D güçleri Türk-

güçleriyle Allavi temsilcileri bir anlaşma­

menlerin Suriye güçleriyle işbirliği içinde

ya vardılar. A B D başta bu anlaşmayı da

silah ticareti yaptıklarını bahane ederek

reddetti, ama sonra fikir değiştirdi. A n ­

kenti hiç bir ön görüşmesiz bombalama­

laşmaya göre Mehdi Ordusu silahlarını

ya başladı. G ünlerce kent bombalanınca

bir hafta içinde hükümet güçlerine geti­

çok sayıda Türkm en göç etti. Ve de

rip satacaktı. O kadar çok silah teslim e-

__ 102


___________________ırak seçimleri___ dildiki sonunda I milyon dolar bitti. Ve de merkezden tekrar para getirtm ek i-

leri güçsüzleştirecektir. A B D nihai olarak üç parçaya bölün­

çin alımlar durduruldu ve bir haftalık si­

müş

lah teslim süresi 2 haftaya çıkarıldı. Söy­

zey’de Kürtler. G ü n ey’de Basra bölge­

lendiğine göre tüm Irak silah kaçakçıları

sinde petrol zenginliğinden pay alan ılım­

buraya doluşmuşlar.

bir

Irak’ı düşünebilecektir.

Ku-

lı Şiiler, ortada Irak çöllerinde yoksul ra­

Karşılığında hükümet güçleri yavaş

dikal Sünni ve Şiiler. O en sonunda böy­

yavaş kent içinde denetimi ellerine aldı­

le bir şeyin olmasına da evet diyebilir.

lar. G ene anlaşmaya göre A B D askerle­

Bunu göze alabilir.

ri kente girmeyecekler. Böylece Mehdi

Bölm e çabası her bazda bölme ola­

Ordusu silahsızlandırılıp politik bir parti

rak yaşanmaktadır. Irak’ın zengin halk ve

olacak ve seçimlere katılacak. Cum a na­

dinler, kültürler yelpazesinden yararlan­

mazında Mukteda al Sadr’ın danışmanla­

maktadır. Dini bazda Şii ve Sünni olarak.

rından biri halka seçimlere katılmayı va­

Milliyet bazında Arap, K ü rt ve Türkm en

az etmiştir. A yrıca kentin tamiri içinde

olarak. Siyasi bazda Saddamcı, İrancı, A-

ayrı bir para vaadedilmektedir. Y oru m u­ nu aşağıda yapacağız.

her türden bölmelerin girişimi planlanı­

Evet, 24 adet kadar olduğu söylenen

yor. Halk böylece A B D işgaline boyun

işgal edilmiş kentler bu yukarıdaki 4 ti­

eğmekten başka koşulu olmadığına zor­

rap milliyetçisi ya da radikal, ılımlı olarak

pik örnek çerçevesinde hükümet güçle­

la ikna edilmeye çalışılıyor. Ya da ölüm

rinin ya da A B D güçlerinin denetimine

korkusu ile bu dayatılıyor.

geçiyorlar ya da direnişi sürdürüyorlar. Kimisi para ve rüşvet ile kimisi saldırı ile seçim öncesine hazırlanıyorlar. Ancak sorun şudur. Kentlerin hükümet güçle­ rince denetime alınmasının pratikte so­ nucu ne olacaktır? Hüküm et güçleri ne kadar iktidar olabileceklerdir? Seçimler açısından bunun pratikteki sonucu ne olacaktır?

Bölm ek ve parçalamak içinde her türlü zoru uygulamaktadır. H e r bir yan­ dan saldırmakta, tüm kapıları denetle­ mekte, açmakta, kapamakta, yaratm ak­ tadır. İstediği bir yön vardır; o yöne doğru tüm kapıları açmakta, o tarafa doğru her şeyi parçalayıp itmektedir. İs­ temediği kapıları sıkı sıkı kapamaktadır. ABD

açmazlar

içindedir.

Z o rd an

başka yolu yoktur. Z o r kullanmadığı, o-

ABD SEÇİM SONRASI SALDIRISI BÖLME TAKTİKLERİ

turup görüşmeye kalktığı anda taviz v e r­ mek zorunda kalacağını bilmektedir. Hiç taviz verm ek istememektedir. Z o r kul­ landığı, saldırdığı taktirde de seçimleri

A B D ’nin kendi seçimleri öncesi ve

kaybedeceğini, öfke ile öfke, şiddet ile

sonrası yürüttüğü en belli başlı taktik I-

şiddet biçeceğini bilmektedir. Z o r ile

rak halkını çeşitli bazlarda bölme ve par­

kendisine yandaş değil, düşman kazandı­

çalama taktiğidir. Ancak böylece iktida­

ğını ve her zor ile karşı safları daha da

rını sağlamlaştırabileceği düşüncesinde­

güçlendirdiğini bilmektedir. Am a başka

dir. Ancak böylece kendisine karşı güç­

şansı yoktur.

------------------------------------------103 —


— y o l________________________ Yazının başında da değindiğimiz gibi

bu kadar.

seçimler ile herkesi dizginlemek iste­

Sonra Zerkavi birden A B D ’nin dik­

mektedir. Seçim lere kendi istediği ko­ şullarda katılmayanlar zorun hedefi ola­

katini çeker. Çeşitli olaylarda parmağı olduğu sö y le n m e m e başlar. B ir b a ka ı si­

caklardır.

alamadığı

niz İran’dadır. İran gizlemektedir. İran’ın

yerleri seçim dışı bırakacağını söylüyor,

el Kaide ile bağlantısını kurmaktadır. Bir

A rad a

denetim e

ama bu aslında Irak’taki gücünü kaybet­ tiği ilanından başka bir anlama gelmez ve sonucu başına daha da bela olacaktır.

haber gelir, Zerkavi Pakistan’ın Afgan sı­ nırında Am erikan karşıtı bir gurup için­ de önderlik görevi üstlenmiştir. Pakistan

Seçime katılmamak demek ulusal mec­

Ordusu onu tam yakalayacaktır ki kaçı-

liste temsil edilmemek, o zamanda dışa­

verir. Y o k olur. Sanki y e r yarılmış içine

rıda, denetim dışında kalınmış demektir.

girmiştir. Sonra birden Irak’ta ortaya çı­

O

nedenle seçime katıiınmaması, bir

kar.

B ir

ev

baskınında

bilgisayarda

bölgenin seçime alınmaması A B D ’nin is­

A B D ’ye yapılacak saldırı planları ele ge­

tediği bir şey değildir. O bölgeyi dene­

çirildi, denilir ve plan Z e rk av i’ye mal e-

tim dışı bırakmış olacaktır. Asıl amacı

dilir. Ancak bunların hiç biri doğrulan­

herkese zorla kendi istediği doğrultuda,

maz. Hiç biri kanıtlanamaz. Am a gazete­

kendi istediği kişilere oy verdirtm ektir.

lerde bir haber olarak geçer. O n a rağ­

Seçime katılmayacaklar parçalanmak, öl-

men beyinlere böyle bir plancı olarak iş­

dürülmelidirler.

lenir. Son günlerde Felluce direnişinin örgütçüsü olarak sunulmaktadır.

ZERKAVİ FAKTÖRÜ

Felluce yönetimi ve Şura’lar her fır­ satta kentlerinde böyle bir yabancı ol­

Felluce saldırısını değerlendirmeden

madığını dile getiriyorlar, ama duyan ol­

önce A B D ’nin bu kente saldırma gerek­

muyor. Y a da duyan duyuyor. Şimdi

çesi olarak gösterdiği Abu

Musab al

beklediğimiz gibi de Felluce saldırısından

Z erk avi’nin kişiliği ve olayı üstünde bir

canını kurtardı. Başka bir yerlere kaçtı.

şeyler söylemek gereklidir. Felluce ken­

Mutlaka A B D ’nin bombalamak istediği

tinde işi nedir? Y a da nasıl bir işlev gör­

yerin kokusunu alacak ve orasını kendi­

mektedir?

ne mekan edecektir. Yeni maceralara

Hiç bir aklı başında yorumcu ve siya­ si Zerkavi olayına inanmamakta. Bunun

doğru kahramanımız yola çıkmıştır. Z e r ­ kavi kısacası böyle karanlık bir kişiliktir.

çeşitli nedenleri vardır. Zerkavi Ürdün-

Karanlık bir kişiliktir ama nedense

lü’dür. Adını aldığı aşiretin çoğu elemanı

çok önemli işlevlerle yüklüdür. Örneğin

Ü rd ü n ’de

adı Irak’ta adam kaçırmalara karıştı. D a­

polis

olarak

çalışmaktadır.

Zerkavi gençliğinde uyuşturucu kullanan

ha önce adam kaçırma dire ’şçilerin ö-

bir serseridir. Sonra Afgan Savaşı’na gi­

nemli bir dövüş taktiği haline gelmişti.

der ve orada eğitim alır, ülkesine döner

Bazı ülkelerin A B D koalisyon güçlerin­

ve gene serserilikten yakalanır, 10 yıl ce­

den çekilmeye gerekçesi oldu. Ispanya

zaya çarptırılır. Yatar. Çıkar. Bazı örgüt­

ve Filipinleri bunların arasında sayabili­

lerin içinde çalışır. Bilinen hayat hikayesi

riz. Japonya ve Latin A m erika’daki bazı

104


___________________ ırak seçimleri___ ülkeler bunu gerekçe olarak kullanarak

almak ve tüm dünyayı bu savaşa sokma­

A B D ’ye karşı durmaya başladılar. Yani

ya çalışıyor. Hem de Irak saldırısını ulus­

adam kaçırma doğru taktiklerle yapılırsa

lararası planda yasallaştırmış oluyor. Y a ­

siyasi bir başarı sağlamaktaydı. Adam kaçırma taktiğinde bazı kafa karıştırıcı olaylar yaşandı. Sanki A B D ve

ratılan Zerkavi ile bu amaca ulaşılmış ol­ maktadır. “ Felluce’de Zerkavi var. Felluce’de el

Batı güçleri Irak gibi karışık, kimin ne

Kaide var. Ö yleyse bombalayalım. Fellu-

yaptığı belli olmayan bir ülkede adam

ce bizim uluslararası savaş hedefimizdir. Bizim ikiz kulelerimizi bombalayanlar

kaçırma olayını bulandırmaya çalıştılar. Bazı karanlık kaçırmalar oldu. Irak dire­

buradadır.” “ Zerkavi Irak’ta A m erika’ya

nişçilerinin hiç de işine yaramayacak ki­

saldıracak İslam fanatikleri yetiştirm ek­

şiler kaçırıldı. Örneğin Fransız gazeteci­

tedir.” Am erikan ve gerici basında çıkan

lerin kaçırılması ve karşılığındaki talepler

bu haberler A B D ’de sıradan halklara su­

tersten sonuçlar vermiştir. Böylece adam kaçırmalar Batı kamuoyunda Irak

nulan yalanlardır. Zerkavi Felluce üzeri­ ne bombalar atmanın gerekçesidir. Z e r ­

direnişçilerinin aleyhine bir ortam yarat­

kavi Felluce’de katliamlar yapmanın ge­

tı. Böylece de adam kaçırma taktiği göl­

rekçesidir. Son olarak gene A B D seçim­

gelendi. Etkisini yitirdi. V e de işte böyle şaibeli kaçırma olaylarında Zerkavi dam­ gası görülmektedir. Bize göre Zerkavi damgalı eylemliliklerde hep bir soru işa­ reti bulunmaktadır. Onun adı olan ey­ lem ler karanlıktır.

leri öncesi Usame bin Ladin’in yeni bir videosu din’de

ortaya çıktı.

Usame

Bush’a hizmetlerini

bin

La-

sunarak

I-

rak’ta dövüşmeyi kendi hedefleri arasına koyan bir açıklama yaptı. Hem en C IA ajanları olayı değerlendirdiler. “ G elecek Usam e’ler Irak’ta eğitiliyor.” Sanki her

İkinci olarak Zerkavi, Ekim ayı orta­ sında internet sitesinden yaptığı açıkla­ mada örgütünün adını Tevhid ve Cihad’dan el Kaide olarak değiştirdi. Yani Usam e bin Ladin’e sadakatini açıkladı. Bush’un arayıp da bulamayacağı bir açık­ lamadır. Sanırız bu açıklama Bush’un se­ çimleri kazanmasına hizmet etmiştir.

şey birbirine bağlanıveriyor. Zerkavi uluslararası terörizm in Irak halkası ya da oranın Usame bin Ladin’i oluverdi. Fakat elbette Z erk avi’nin Felluce’de “ olması” çok boyutludur. Sadece Felluce’yi bombalama bahanesi olarak kal­ maz. Bütün Irak savaşını uluslararası sa­ vaş haline getirme potansiyeli de taşıya­

Nedeni ise çok önemlidir. Bush Irak

bilir. Am a belki de en az onun kadar ö-

saldırısının geri fonunda bir el Kaide

nemlisi Felluce’ye destek verecek O r ta ­

bağlantısı

kurmaya çalıştı.

Müttefikler

doğu gerici rejimlerinin bu emelini bal­

te rö rle mücadelede A B D yanında ol­

talamak amacına iyi hizmet edecektir.

muşlardı.

Saddam’ın K İS ’lerinde

Yani bu gerici rejimlerin hem Felluce

A B D ’yi yalnız bırakm ışlardı. Şimdi Irak

Am a

hem İrak direnişine v e re c e k le ri destek

terörizm e bağlanırsa belki A B Irak sava­

karşısında bir kozdur. Sünni devletler

şına çekilebilirdi. Bush Irak’ta “ yabancı

Felluce’ye yardım etm eye kalktıklarında

güçler” var derken aslında Irak savaşını

ya da Şiiler aynı şeyi düşündüklerinde

uluslararası te rö r savaşının kapsamına

A B D soracaktır? El Kaide’yi mi destekli-

------------------------------------------105 —


— yol yorsunuz? Sünnilerin eli Usame bin La­

gören kesimdirler. O n lar Saddam altın­

din ve Zerkavi öcüsü ile bağlanmaktadır.

da yaşadıkları tüm ayrıcalıklarını kaybet­

Felluce’de asıl direnenler Zerkavi gi­

mişlerdir. Bu anlamı ile de Şiilerle arala­

bi el Kaide örgütü üyeleri değildir. Fellu-

rında sorun olabilir ya da yapay sorunlar

ce belki Arap genç direnişçilerinin des­

koymak çok kolay olabilir.

tek verdiği bir kenttir, ama asıl direnen

Irak halkının % 6 0 ’ını Şiiler, % 1 5 ’ini

Irak’ın kendi Sünni halklarıdır. Asıl ço­

Kürtler, % 2 5 ’ini Sünni ve Türkm en gu­

ğunluk onlardır.

ruplar oluştururlar. Şiiler çoğunluktadır

Felluce ve Ramadı, Irak’ın iki önemli Sünni kentidir. Saddam yönetiminin ön­ den gelen Sünni aşiretleri burada yaşar­ lar. Yani bu iki kent Saddam yönetiminin tabanını temsil eder. B A A S Partisi, Sad­ dam Ordusu üyeleri, Saddam aydınları­ nın yerleşim alanlarıdır. Ü st düzeydeki Sünni dini liderler (Sufiler, Selafiler) bu­ rada yaşarlar. Saddam, Şiilere karşı bu grupları desteklediği için Irak aydınları ve burjuvaları Felluce’den, Ramadi’den yetişmişlerdir. D oktorlar, mühendisler, proflar genellikle bu Sünni aşiretlerden çıkmışlardır. Aralarında önde gelen Sün­ ni imamlar da vardır. Saddam’ın ayrıca­

ve kurulması olası yeni devletin yapısını asıl belirleyecek olan onların oylarıdır. O ysa A B D en başından beri Irak’ta bir Şii İslam Devleti kurulmasına karşıdır. Bu O rtadoğu’da İran’ın güçlenmesi de­ mektir. Am erikan eli ile ikinci bir İran kurmak demektir. ABD

İran

bölgedeki

en

karşıtı ülkedir. Suudi Arabistan,

Mısır, Ürdün, Türkiye, Afganistan ve Pa­ kistan gibi değildir. A B D zoruna pabuç bırakmamaktadır. A B D çıkarlarına karşı direnm ektedir.

Bu

nedenle

İran

A B D ’nin baş düşmanı,“ kötüler ekseni” ülkesidir. A B D Irak seçimlerinden bir Şii şeriat devleti çıkmasına karşı sonuna ka­ dar direnecektir. Aslında Şiiler yerine

lıklı katmanlarıdırlar. Kentin temsilciliği­

Sünni bir devleti yeğleyecektir. Ancak

ni İslam Aydınlar Kurumu yapmaktadır.

bu Sünni devlette yıktığı Saddam yandaş­

Tüm Irak direnişinin temsilcisi oldukları­

ları ve B A A S Partisi güçlerinin olmasını

nı iddia ederek direnişi kendilerine bağ­

da pek istemez. Ancak son tahlilde eğer

lamak isterler. Bu nedenle Felluce garni­

ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda

zonlar kenti olarak da bilinir. Felluce’ye

kalırsa Saddamcıları Şii şeriatçılara yeğ­

tarih boyu askeri depolar yerleştirilmiş­

leyebileceği bile söylenebilir. Yani Fellu­

tir. Felluce saldırısı sırasında içine kam­

ce yöneticisi Sünniler A B D işgalini şöyle

yonların girebileceği böyle bir deponun

ya da böyle kabul etseler A B D memnun

bulunduğu söylendi. Bu Felluce’nin ta­

olacaktır.

rihten kalan bir geleneğidir. Askeri ol­ manın yanında dini özellikte taşır. 120 tane cami bulunmaktadır. Eğer Saddam Şiilerin üstüne b ir b a s k ı

Bütün bu faktörler nedeniyle A B D sürekli iş yapabileceği Sünniler aradı. Flatta bir yıldır B A A S O rd u ve P a r ti ile dirsek t e m a s ın d a bulunul­

m e n s u p la r ı

yaptı ise bu gruplar eliyle, yardımıyla ol­

du. B A A S ’lılarla anlaşılabileceği vurgu­

muştur. Burada yaşayan Sünniler iktidar

landı. O n lar tekrar çeşitli görevlere ge­

avantajına, burjuva olma avantajına sahip

tirilmeye çalışıldı. Sünni aşiretlerle dire­

oldukları içinde işgalden en çok zarar

nişe karşı ortak bir cephe kurulmaya ça-

___ 106


___________________ırak seçimleri__ _ Iışıldı. Çeşitli aşiret reisleriyle görüşme­

çıklama yapmasalar da olay ortadadır. I-

ler yapıldı. H atta devlet başkanı bir Sün­

rak işgali sırasında kullandıkları az asker,

ni’dir. Felluce saldırısı bu tür görüşme­

yoğun teknik taktiği yani az masraflı, yıl­

lerden sonuç alınamadığını göstermek­

dırım vuruşlardan vazgeçildi. Saldırı ön­

tedir.

cesi aylarca hemen hemen her gün Fel­ luce havadan bombalandı. Direnişçilere

SALDIRI V E SONUÇLARI

aman verilmedi. Mevzileri yıpratıldı. A s ­ lında A B D Felluce’de katliam yaptı. Bin­

A B D kendi seçimleri sırasında Fellu-

lerce sivili öldürdü.

ce’ye saldırmaya hazırlandı. Nisan ayın­

Aylarca ablukaya aldığı tepeden katli­

da yani daha Brem er yönetimi iktidar­

am yaptığı kente saldırırken bile aşırı

dayken Felluce’ye saldırılmış ve başarı

temkinliydi. Kent işgalinde kullandığı en

sağlanamamıştı. Felluce’yi dize getirmeyi

çok sayıda askeri saldırıya soktu. “ Birin­

Allavi hükümeti başaramamakla kalma­

ci Felluce’de 2000 Am erikan askeri sal­

mış

kentlere yayılmıştır.

dırıya katılırken şimdi bu sayı 10 bine

Hem Sünni hem Şii kentleri Amerikan

çıktı. Nüfusu Feliuce’nin 20 misli olan

güçlerini kentlerden atmaya başlamışlar­

Bağdat’ın işgalinde de 10 bin asker kulla­

direniş tüm

dır. Yani Felluce bir direniş bayrağı dik­

nılmıştı.” (Times, Pan Hu, Yeni G üç ya­

mişti. Bu bayrak A B D ’nin O ca k ’ta yap­

zısı, 16 Kasım 2004) Klasik savaşta oldu­

mayı planladığı seçimler öncesi mutlaka

ğu gibi askerler yoğun topçu ateşi ve o-

indirilmeliydi. A B D Irak’ta her yeni deği­

tom atik silahlarla önlerindeki güçleri te ­

şiklik öncesi böyle saldırılarla bir “ te ­ mizlik” yapmak zorunda hissediyor ken­

diler. V e de kimyasal silah kullandılar.

dini. Bu güçler A B D işgaline en büyük

C enevre Anlaşması ile yasak olan mis­

direniş kaynağıdırlar ve yok edilmelidir­

ket bombası atmaktan da hiç çekinmedi­

ler.

ler.

a. Savaşın tarzı

mizledikten sonra kente adım adım gir­

A B D ’nin o çok övündüğü süper tek­ 2003’de

nikleri aslında kent içi dövüşte çok işine

Bush’un Irak işgali tamamlanmıştır açık­ lamasından sonraki en büyük Amerikan

yaramıyor. Satalitlerle düşman güçleri­

saldırısıdır. Bu saldırı diğerlerinden fark­

oimasa bile zorlaşıyor. O nedenle de da­

lılıklar taşımaktadır. Birinci olarak şimdi­

ha klasik bir savaş sürüyor. A skerler ge­

ye kadar yaşanan Irak direnişçilerinin

rilla türü savaş yürütm ek zorunda kalı­

saldırılarından dersler alınmış, onların

yorlar. Ayrıca askeri uzmanların açıkla­

dövüş taktikleri incelenmiş ve ona göre

malarına göre çöl koşulları da A B D güç­

Felluce

saldırısı

I

Mayıs

nin yeri ve faaliyetlerinin tespiti imkansız

yeni refleksler kazanılmaya çalışılmıştır.

lerinin alışık olduğu koşullar değil ve bu

Yani düşman taktikleri daha iyi bilinm ek­

nedenle de bazı silahlarını kullanam ıyor-

tedir. V e bu bir avantajdır.

larmış.

Daha da önemlisi A B D en baştakin-

Felluce saldırısı uzun sürdü. D ireniş­

den farklı bir taktiğe geçmiştir. Beyaz sa­

çiler uzun süre A B D güçlerini içeri sok­

ray yetkilileri bu konuda herhangi bir a­

madılar. Sonra da Am erikan askerleri

----------------------------------------- 107 —


— y ol------------------------------------------günlerce süren mahalle savaşlarına baş­

kullanıldı. Dini liderler fetvaya yakın yap­

ladı. Kentin güneyi, ortası alındı ama ba­

tıkları

tısı uzun süre direndi. Ev ev dolaşıp di­

man’a silah çekmesini önlemeye çalıştı­

renişçileri bulmak için epey kayıp ver­

lar. Buna karşın kaç tane Irak askerinin

mek zorunda kaldılar. H e r bir sokak tu­

Felluce saldırısından

zaklarla doluydu.

zor. Ayrıca gerçekten olup olmadıkları­

çağrılarda

Müslüman’ın Müslü­

olduğunu

bilmek

A yrıca bu savaşta ilk kez bir hastane­

nı öğrenmek zor. 7 tane Iraklı askerin

ye saldırıldı. Hastaneler A B D ’nin yaptık­

öldüğü açıklandı. Am erikan sayısının çok

larının

düşünülmelidir.

altında. Buradan yola çıkarak Irak asker­

A B D ’nin kimlere saldırdığını, kimleri öl­

lerinin savaşa katıldığı, ancak bunun çok

dürdüğünü

belirleyici

aynası

olarak

gösterir. A B D ’nin

işlediği

olmadığını

söylemek

müm­

katliamı, savaşın gerçek yüzünü yansıtır.

kündür. G e ri planda yardımcı olarak dö­

A B D Felluce’de yapacağı ikinci katliam

vüşmüş olmaları mümkündür.

öncesi dünyanın gözünden bunu saklayabilmenin yolu olarak hastaneyi işgal

b. Direnişi öldürm ek ve

etti. Felluce’de yaralanan sivil halkın has­

korkutm ak

taneden

yararlanmasının

önü

tıkandı.

Binlerce Felluceli sokaklarda günlerce yaralı olarak kaldı. Hatta böyle bir yara­ lının A B D askeri tarafından öldürülmesi C en evre savaş yasalarına aykırı davranış olarak dünya basınını bir kaç gün düşün­ dürdü.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gi­ bi A B D ’nin Irak kentleri içinde durmak konusunda pek bir umudu yoktur. Bun­ dan vazgeçmek zorunda olduğunu bil­ mektedir. Felluce’de önemli olan müm­ kün olduğu kadar çok direnişçi “ temiz­ lemektir” . Bizzat Savunma Bakanı

D.

Ö te yandan Felluce’ye dış yardım so­

Rumsfeld öldürülebildiği kadar çok “ a-

kulmadı. Kızılhaç gibi kurumlar ellerinde

si’nin” öldürülmesi talimatını basından

yiyecek ve sularla günlerce kent kapısın­

yaptı. Yani müthiş bir vahşet yaşandı.

da bekletildiler. İçeri alınmadılar. Halk açlık ve hatta susuzluğa mahkum edildi. Felluce kentinin içinde kalan halk yalnız silah ile değil, açlıkla da katledildi. Felluce saldırısı A B D ’ye pahalıya pat­

Direnişçiler Feiluce’ye A B D ’nin y o ­ ğun bir şekilde saldıracağını ve kenti al­ mak isteyeceğini biliyorlardı. Onun için günler öncesinde birçoğu ayrıldılar. Y a ­ rının altında direnişçi kaldığı söyleniyor.

ladı. Yalnız burada bir kaç gün içinde ö-

Öldü denilen

len asker sayısı 5 1, yaralı ise 320 dendi.

200 kadarı direnişçi, gerisi sivil halktan

Yaralıların çoğu her zaman olduğu gibi

çocuklar ve kadınlardır. Am erikan as­

1000 Fellucelinin ancak

sonradan ölüyorlar. Açıkçası seçimler­

kerleri 16-50 yaş grubundaki erkekleri

den galip çıkan Bush zayiatın yüksek ol­ masından korkmadı. Eğer Am erikan as­

savaşabilir anlayışı ile düşman olarak gördükleri için onlar zaten kentten çok­

kerleri kentlerde dolaşıp denetimi elle­

tan çıkmışlardır. O nedenle ölenlerin a-

rine alacaklar ve A B D çıkarlarını dayata­

rasında, yoksul olduğu için kent dışında

caklarsa bunu yapmak zorundaydılar.

gidecek bir yer ayarlayamayan ya da has­

Üçüncü olarak bu savaşta Irak askeri

__ 108

ta ve yaşlı olduğu için gidemeyenlerin ol-


___________________ırak seçimleri___ ması büyük bir olasılıktır. Bu nedenle A-

i kenti olan Kerbela’da olaylar olduğu

m erika’nın direnişçi öldürm e taktiğinin

söyleniyor. Bütün buradan yola çıkarak

çok başarılı olduğunu söylemek zordur.

Felluce’ye saldırı sonrası Irak’ın genelde

Sünni direnişçilerin taktiği A B D Fel-

Sünni kentlerinde ve bazı Şiilerin de bu­

luce’ye saldırınca işgal güçlerine saldırıyı

lunduğu yerlerde işgal güçlerine saldırı­

tüm Irak sathına yaymaktı. Birinci Fellu-

ların

arttığını

söylemek

mümkündür.

ce zaferi sonrasındaki gibi direniş ateşini

Günde yaşanan saldırı sayısının 150 ol­

her yere yaymaktı. Bunda başarılı olun­

duğu açıklandı.

du. Irak’ın çeşitli kentlerinde direniş o-

Bilindiği gibi Felluce saldırısı sırasında

layları arttı. En önemli gelişme Musul

İngiliz güçleri nispeten sakin olan güney­

kentinde yaşandı. M u s u lb ir Sünni kent­

deki Basra’dan yukarı çekildiler. O n lar

ti. Saddam burjuvalarının epeyi burada

da saldırılarda önemli rol oynadılar. 4

yaşıyorlardı. A B D ile direkt bir temas i-

tane İngiliz askeri öldü. Epey yaralı var.

çinde değillerdi. A yrıca A B D askerleri­

Ayrıca Polonya güçlerine saldırılar oldu­

nin en az olduğu kentti.

ğu söyleniyor. Bir-iki kayıp verdiler. Es­

İlk önce bir kaç polis karakoluna sal­

ki Doğu Avrupa ülkelerinden işgale en

dırıldı. Söylendiğine göre polisler kork­

hevesli katılan Polonya yakında çekile­

tular ve hepsi toplu olarak Sünni saflara

cek. Macar Hükümeti, M art ayında çe­

geçtiler. Bu kez Musul Belediyesi ayakta

kilmeyi planlıyordu. Am a parlamento u-

duramaz hale geldi. K ent teslim oldu. A-

zatmayı reddedince Aralık sonu onlarda

radan bir kaç hafta geçtikten sonra kent

çekilecekler. Sünnilerin direnişi elbette

te k ra r

bu kaçışın temel nedenidir.

ABD

askerlerinin

kontrolüne

geçti. Am a henüz çatışmalar devam edi­ yor.

Sonuçta A m erika’nın Felluce’ye girip direnişi kırarak Irak genelinde bir istik­

Bağdat kentinin çeşitli banliyölerinde

rar sağlama amacının başarılı olduğunu

olaylar arttı. Bugaba kasabasında hem

söylemek olası değildir. Direniş güçleri

Sünniler hem de Şii’ler yaşıyorlar. Bura­

Irak’ın Am erikan askerlerine cehennem

da sokak sokak çatışmalar var. Hatta

olacağı açıklamaları göze alınırsa Sünni

A B D , geceleri hava saldırısı yapmak du­

direnişinin

rumunda

seçim lere

kadar

azalacağı

geçm iyor ki ya

tahminini yapmak zordur. Am erika silah

A B D askerlerine ya da Irak güçlerine bir

üstünlüğü ile belki Felluce’de bazı yerle­

saldırı düzenlenmesin. Sonuçta Kasım a-

ri almıştır ama bunu

yı A B D askerleri açısından en kanlı ay

kentlerde artması

oldu.

kaldı. Gün

direnişin

diğer

pahasına yapmıştır.

125 ölü. Felluce’nin ikizi Rama-

Direnişi amaçladığı gibi Felluce’de boğa-

di’de çatışmalar yoğun. Şamara kenti

mamıştır. V e şimdi A B D 12.000 yeni as­

tek rar alındı deniliyor. Buhriz kentinin

ker getireceğini açıkladı.

baş polis şefi öldürüldü. Suvara, Haditya, Daim Katifiya, Tayi Khaldiya kent ve ka­

Felluce saldırısı ile amaçlanan diğer bir hedef sıradan

halkı, direnişçilerin

sabalarında hükümete bağlı Irak kolluk

zorladığı halkı pasifleştirmekti. Onlara

kuvvetlerine bombalı saldırılar, intihar

gözdağı verm ek, korkutmaktı. Direnişçi­

eylem leri

lerin saflarından kendi saflarına çekmek-

gerçekleştirildi.

H atta

Şi­

------------------------------------------109-----


— yol------------------------------------------ti. Eğer direnişi diğer kentlerde yok e-

alisyondan çekildi. Ancak önemli olan I-

demezlerse bunda da başarılı olduklarını

rak halkının % 6 0 ’ını oluşturan Şiilerin ne

söylemek güçtür. Aksine halk direnişçi­

yapacağıydı. Bağdat Şii Cemaati en üst

lerin gücüne ve Am erikanın yenilebilirli­

yetkilisi Şeyh Muhammed al Halisi A B D

ğine eskisinden daha çok inanmaktadır. A yrıca asıl sorun, bu kentlerde, diye­

saldırısını “ kitlesel bir katliam ve savaş suçu”

(al-jazeera.net)

aydınlarda

niteledi.

lim Am erikan askerleri dolaşmaya başla­

Başka bazı

dı, bunun ne kadar süreceği. H e r bir I-

kardeşlerini desteklediklerini” açıkladı­ lar. (ay)

rak kentinde ne kadar Am erikan askeri,

Şii

olarak

“ Müslüman

ne kadar süreyle durabilir? Seçimlere

Asıl önemli olan Şiilerin en üst ruha­

kadar dayanabilecekleri şüphelidir. H er

ni lideri Sistani ve N e c e fte kahramanlı­

direnişçinin yerine yenileri

ğını perçinleyen Mukteda al Sadr’ın des­

yetişiyor. Yenileri saflara katılıyor. A B D

öldürdüğü

tek vermesiydi. Sistani’den bir ses çık­

bu

madı. Sadece suçsuz insanların öldürül­

savaşlarda

uluslararası

anlaşmaları

çiğnemek ve katliamlar yapmaktan baş­

mesini kınadı. Felluce liderlerini temsil

ka bir şey başaramıyor. Karşısındaki saf­

eden Müslüman Aydınlar Kurumu do­

ları daha da güçlendiriyor.

laylı olarak Sistani’nin suskunluğuna öf­ kelendi. G erçekten Sistani eğer Felluce

c. Direnişi parçalam ak Felluce’de Sünniler vardı. N ecef ve Al Sadr kentlerinde Şiiler direnişteydi. Yani A B D karşısında din grupları vardır. Am acı Felluce direnişçilerine saldırırken Şii güçleri onlardan izole etmekti. İki gü­ cü aynı anda karşısına almak istemiyor­ du. Birisine saldırırken İkincisine büyük sus payı verdi. Direnişi bölmeye çalıştı.

saldırısını kınamış olsaydı işler başka şe­ kilde gelişebilirdi. Am a Sistani seçimlerin yapılmasını kurtuluş olarak görmeyi sür­ dürüyor. Sistani başından beri seçim diye da­ yatmaktadır. Sistani’ye göre Irak’ta se­ çim yapılmalı ve İraklılar kendi kaderle­ rini kendileri tayin etmelidirler. I. Fellu­ ce Direnişi Nisan’da ortalığı karıştırdı. ABD

karışıklığı bahane ederek seçim

I. Felluce direnişi sıralarında Şii kent­

yapmadı, Allavi Hüküm eti’ni başa dikti.

leri de direnişe geçtiler. İki din mensup­

Bu kez II. Felluce direnişi bahane edile­

larının birlikte yaşadığı kentlerde dire­

rek, yine O ca k 2005 seçimleri ertelene­ bilecektir. Sanırız Sistani böyle düşün­

nişler ortak yapılmıştı. N ecef ve Kerbela direnişlerinde Felluceli Sünniler kam­

mektedir. O n a göre A B D işgali altında

yonlar dolusu ilaç ve yiyecek yardımı

tam serbest olmasa da Irak halkının ta­

yaptılar. Konvoylar halinde N ecef kapı­

leplerini az çok dile getirebilecek bir se­

larına gidip dayanışma gösterdiler. Peki,

çim yapılması mümkündür. Sünniler o r­

şimdi ne olmuştur? Felluceliler direnir­

talığı karıştırarak bunu engellemektedir­

ken Şiilerden destek görebildiler mi?

ler. Sistani aslında susarak sanırız ken­

Irak İslam Cem iyeti Başkanı Felluce saldırısını kınadı. V e tüm Müslümanları

dince Felluce’ye iyilik yapmaktadır. Sis­ tani yetkilileri harıl harıl seçime aday lis­

bu saldırıya karşı mücadeleye çağırdı.

tesi hazırlamaktadırlar. Sistani A B D ’ye i-

Allavi Hükümeti içindeki Sünni parti ko­

yi niyetle bakmakta, onun asıl emellerini

110


__________________ ırak seçimleri___ çılmasına hizmet ediyor. Bu türden olay­

bizce görememektedir. Mukteda al Sadr’ın N e c e fte Fellu-

ların kimler tarafından yapıldığını kestir­

ce’den yardım görmüş olması düşünü­

mek zor. G erçekten Sünni direniş güç­

lürse destek vermesi uygun olurdu. A n ­

leri mi yapıyor, yoksa karanlık güçler mi,

cak o da Felluce saldırısının 4. gününde

belli değil. Bundan sonra seçime kadar

Am erikan saldırısının çok güçlü olduğu

neler gelişecek belli değildir. A B D ’nin

ve bu durumda 2005 O cak seçimlerine

bir şeriat devleti kurmaya karşı, seçim­

verdiği desteği çekeceklerini açıkladı. Bu ortam da seçim yapılamaz, dedi. Ancak daha sonra Sistani’ye karşTçıkmayı göze alamayarak olsa gerek seçim listelerine

lere kadar daha ne türden hileleri dev­ reye sokacağı önümüzdeki günlerde bel­ li olacaktır. Ancak şimdi arası açılmış gi­ bi görünen bu iki dini grubun A B D kar­ şısında bir gün güçlerini birleştirip bir­

aday veriyor. Bize kalırsa Mukteda al Sadr aslında

leştirmeyeceği belli değildir.

Felluce’den, direnişten yanadır, A B D iş­ galine karşı durmadan yanadır. Am a e-

d) Irak H üküm eti’ni

linde bir dini yetki ve otorite yoktur. O

G üçlendirm ek

Sistani’nin açıklama yapmasını beklemiş­

Felluce direnişi öncesi Allavi iktidarı­

tir. Bu açıklama gelmeyince de Mukteda

nın ne kadar iktidar olabildiğini kabaca

harekete geçmemiştir. Seçimden yana

çizmiştik.

olma tavrını koymaktadır. N e c e fte Sis­

A B D Allavi iktidarı Irak’ta iktidar olabil­

tani’nin isteğinin aksine direndi. Sistani

me doğrultusunda güçlenmiş midir?

Londra’ya kaçmak zorunda kaldı ama bu kez tersi oldu. Mukteda karşı bir bayrak açmıyor. Bu

Felluce

saldırısından

sonra

N ecef olayları ile Ulusal Meclis’i top ­ lama çabası suya düştü. Arkasında A B D olmasa Irak’ta seçimleri yapma gücüne

durumda A B D ’nin Irak halkını

sahip değildir. Hatta hükümet halkın en

Sünni ve Şii olarak parçalamada başarılı

temel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yet­

olduğunu söylemek mümkündür. D ire ­ niş parçalanmıştır. V e bu gelecekteki I-

kin değil. Bağdat geceleri karanlıkta kalı­ yor. Elektrikler kesiliyor. Sular her y e r­

rak yapılanmasını derinden etkileyecek

de akmıyor. Petrol kıtlığı yaşanıyor. Bir

bir olaydır. Belki de böylece ülkenin

kaç litre petrol alabilmek için 24 saat

parçalanması mümkündür. A B D

bütü­

kuyrukta beklemek gerekiyor. Karabo r­

nüyle hakim olamadığı ülkeyi parçalaya­

sacılar almış yürümüş. Hükümetin m e­

rak yönetm eye çalışacaktır. Şiilerin gele­

murları Allavi’yi dinlemiyor. İstifa edip

cekte kurması olası iktidarı Sünni saldı­

direniş cephesine katılabiliyorlar. H ükü­

rılardan korumak için Irak’ta kalacaktır.

met iktidar olamıyor.

Bu arada Musul’da iki tane Sünni dini

Felluce olaylarında Allavi tamamen

lider öldürüldü. Direnişe destek verm e­

A B D uşağı olduğunu ortaya çıkardı. Sal­

diği için 124 Şii’nin Sünniler tarafından

dırı emrini A B D ona verdirtti. B ürokra­

öldürüldüğü söyleniyor. Son Cum a na­

tik olarak Felluce’de akan kanın sorum ­

mazı sırasında Şiilerin camisine saldırı

lusu Allavi Hüküm eti’dir. Sünniler ken­

yaşandı. Bu olaylar iki tarafın arasının a­

disini asla affetmeyeceklerdir. Hüküme-

------------------------------------------111-----


— y o l____________________________ tindeki Sünni parti koalisyondan çekildi.

i direnişinin artması ile kendi ülkelerin­

H ele hele Felluce saldırısı sonrası sıkıyö­

deki Şiilerin baş kaldırabileceğinden k o r­

netim ilan etmesi bardağı taşıran son

kan rejimler el altından Felluce direniş­

damla oldu. Sıkıyönetim

direnişçilerin

çileriyle görüşm eler yaptılar. Felluce di­

hareket kabiliyetini çok düşüren ve on­

renişi özünde tüm Ortadoğu Sünni ikti­

ların görüldükleri yerde vurulması fer­

darların direnişi anlamına gelmektedir.

manı gibidir. Allavi Sünniler açısından

Bu rejimler bir şekilde hem direnişi des­

kabul edebilecekleri bir iktidar olama­

teklem ekte hem de A B D ile Felluce di­

mıştır.

renişçileri arasında arabuluiucuk yapma­ ya çalıştılar.

Şiiler açısından biraz farklıdır. N ecef direnişi sırasında Mukteda güçlerine sal­

A B D Allavi’yi Ortadoğu rejimleri a-

dırı emrini de o verdi. Yani radikal Şiiler

rasına sokmaya çalışıyor. Onların Alla­

içinde Allavi bir güç değildir. Fakat son

vi’yi tanımalarını istiyor. Kasım ayı so­

anda Sistani’nin getirilmesi ile imzalanan

nunda bu doğrultuda bir Irak Konferan­

anlaşmada N ecef kent denetimi Allavi

sı düzenlendi. Konferans özünde Allavi

kolluk kuvvetlerine verildi. Bu denge bu­

Hüküm eti’nin tanınması anlamına gel­

güne kadar durmaktadır. Sanki orada ra­

mektedir. V e de seçimlerin yapılması

dikal Şiiler ile ılımlı Şiiler arasında bir güç gibidir. Al Sadr kentinde yaptığı anlaşma ile de güçlerini buranın merkezine oturttu. Bu anlamı ile A B D Allavi’yi ikti­ dar yapma doğrultusunda adımlar atabil­ miştir. Ö te yandan eğer halk arasında bu I-

doğrultusunda karar çıkmıştır. Hüküm e­ tin seçime muhalif grup ve partilerle di­ yalog kurması istenmektedir. Seçimler her yerde yapılmaya çalışılmalı, hiç bir yer seçim dışı bırakılmamalıdır. Allavi’ye karşı olan İran ve Suriye hükümetleri bi­ le A B D ’nin bu kukla hükümetine karşı bir güç oluşturamadılar. Allavi Hüküm e­

rak güçlerine bir saygı vardı ise bu da

ti böylece bölgede bir iktidar olarak ta­

Felluce olayları ile uçup gitti. Bu askerle­

nınmış oldu. Ayrıca Irak Konferansı’na

rin sonuçta kimin gücü olduğu, arkala­

Çin, A B , Fransa, B M ’nin de katıldığı dü­

rında Am erikan

durduğu

şünülürse Allavi Hükümeti bir yasallık

anlaşıldı. Kuklalıkları gözler önüne seril­

kazanmış durumdadır. A B D dış ülkeler

di. Bu askerler ayrıca Müslümanlara ateş eden Müslümanlar olarak günah işlemiş

içinde bunu başarabilmiştir. Allavi seçim öncesi Avrupa başkentlerini dolaşmaya

durumuna girdiler.

askerlerinin

İmajları tamamen

çıktı. Resmi törenler yapıldı. A B D bu e-

yıprandı. Sünniler buna karşı direniyor.

melinde başarılı olmakta, Allavi dünya

Am a Şiiler Sistani’nin arkasında suskun

kamuoyunda bir yasallık kazanmaktadır.

duruyorlar.

Ö te yandan dünya kamuoyundan da

Felluce saldırısı Allavi Hüküm eti’nin

Felluce saldırısı sırasında bir destek gel­

O rtadoğu’daki itibarını da ayaklar altına

memesi Allavi Hükümeti açısından ö-

alıcı özellikler taşır. Felluce bölgedeki

nemlidir. A vrup a’nın bazı yerlerinde u-

Sünni rejim ler açısından da önemlidir.

fak tefek protestolar dışında Irak Savaşı

Seçim ler sonrası İran yanlısı bir iktidar

öncesi gelişen milyonluk gösterilerden

kurulmasını

hiç biri toplanamıyor. Bu da A B D ve Ba­

112

istem eyen,

bölgede

Şi­


__________________ ırak seçimleri___ tı güçlerinin başarısı sayılabilir. Irak dire­

işgal güçlerine karşı en iyi direnen onlar-

nişinin karakteri Batı halklarını kararsız-

dır. Bu durumda biz ne yapmalıyız? O n ­

laştırmaktadır.

lar nasıl herhangi bir politika üretm ede

A B D çekilirse ne olacaktır? Kim ikti­

ellerinin bağlanmasını istemiyorlarsa biz

dara gelecektir? En büyük kaygı budur.

de direniş güçlerinin ellerini bağlamama­

Batı halkları Irak’ta bir iç savaşın başla­

lıyız. Eğer direniş güçleri Am erikan işga­

masından

line silah çekiyorlarsa çeksinler, kesin­

korktuklarını

dile getirerek

dolaylı yoldan Allavi ve A B D işgalini ka­

likle

bullenmiş olmaktadırlar. Irak kukla hü­

güçleri yenildikten sonra halkların kur­

desteklenmelidir.

Ancak

o

işgal

kümeti ve A B D saldırıları lanetlenirken

tuluşu doğrultusunda meydan açılacak­

kimin arkasına geçileceği önemli bir so­

tır. İşgal güçleri giderse kaos mu olacak­

rundur. Kafalar bununla karışmaktadır.

tır. Olsun. Kaos ancak ilerici güçlerin i-

Irak’ta direnen güçler kafa uçuran, dini

şine yarayacaktır. Çünkü düzen sistem­

fanatikler olarak gözükmektedir.

den yana olanlara yarıyor.

Laik

değillerdir. Şeriat devleti kuracaklardır. Irak’ta laik bir devlet kurulması doğrul­

SEÇİM LER ÖNCESİ

tusunda destek verilecek bir güç görül­ memektedir. Zaten A B D ve Batı rejimlerinin tam

Şiiler seçim öncesi bir politika ittifakı kurduklarını açıkladılar. Sistani’nin yar­

da istediği budur. O n lar Irak’ta kendi ik­

dımcıları bu işin öncülüğünü üstlendi. Bu

tidarlarını kurmak için ellerinin halk mu­

ittifak içinde ılımlı Dava Partisi, İslam

halefeti ile bağlanmasını istemem ekte­

Devrim i Yüce Konseyi üyeleri ve aşırı

dirler. Ve de belki bu karışıklık tohumla­

Mukteda al Sadr güçleri de var. A raları­

rını serpmede de paylarına düşeni yap­

na bağımsızları da aldılar. A yrıca Ahm et

maktadırlar. Am erikan basınında bu ko­

Çelebi de listeye girmiş. Elbette ittifak

nudaki propagandalar hiç eksik değil. A-

çok huzurlu değil. Ilımlılar Mukteda güç­

ma Avrupa daha başka bir yapıda. A B bir

lerinin olmasından rahatsızlar. İttifakın

İslam dini öcüsünden halklarını arındır­

belirli bir programı yok. Seçilecek mec­

mak istemez. Son olarak Hollanda’da,

lis içinden bir hükümet çıkacak. Meclis

daha sonra Alm anya’da gelişen olayları

ayrıca bir anayasa hazırlayacak. Sonra bu

bu bağlamda değerlendirmek mümkün­

anayasa halk oylamasına sunulacak ve

dür.

Irak’ta dini iktidara karşı güçler

dengesinde bir adım atmak gerekiyor.

kabulünden sonra asıl seçimler yapıla­ cak.

B ir yandan İran’ın yanında yer alınırken

Elbette ittifakın kurulması sorunları

diğer yandan da böyle karşı adımlar atı­

seçimler sonrasına ertelem ekten başka

lıyor.

bir anlam taşımıyor. En başta anayasanın

Batı halklarının bu düşüncesi karşı­

nasıl bir anayasa olacağı çok muğlak. D i­

sında bir şeyler söylemek uygundur. El­

ni bir anayasa deneniyor. Am a laik özel­

bette

likler de içinde olacak. Bu nasıl başarıla­

Irak direnişinde gerici mollalar

bizlerin anladığı anlamda halkın kurtulu­

cak? Hükümetin nasıl bir programı ola­

şunu hazırlayıcı olamazlar. Am a Irak’ta

cak. Hepsi Şii ittifakının gelecekteki dağ-

------------------------------------------ 113----


— yo l lar gibi sorunları. Şimdilik Şiiler seçim­

ikinci olarak seçmenlere seçim fişle­

lerden Şii bir meclisin çıkması ile sorun­

rinin dağıtılması gerekli. Bu fişlerin dağı­

ların çözümünde en büyük adımın atıla­

tılması gerçekle’ştirilemiyor. Sonuçta lis­

cağını düşünüyorrar. Am a belki de Şiiler

telere göre halk kimlikleri ile gelip oy

için asıl sorun bundan sonra başlayacak.

kullansın deniliyor. Üçüncü olarak da

A B D işgali onların birleşmesinin önün­

seçim sandıkları okullara kurulacak. Ö ğ ­

deki en büyük engel olacaktır.

retm enler tehdit altında olduklarını söy­

Sayılarının 40 ya da 47 olduğu söyle­ nen Sünni gruplar kesinlikle seçimleri boykot edecekler. Hareketi

(A l

Halkın

Mücadelesi

Kifah al Shabi)

lüyorlar. O kullar uçurulabilir.

Bu du­

rumda seçim sandıkları nerelere kurula­ cak, belli değil. Sandıkların hem halkın

başkanı

yakınında olması hem de mahalle mahal­

Prof. Muhammet al Obaidi sürgünde ol­

le korunması mutlaka sorunlar yarata­

duğu Londra’dan Sünni grupların arala­

caktır. Bütün bunlar Sünni bölgelerinde

rında böyle bir anlaşmaya vardıklarını a-

seçimlerin yapılmasının zorluğunu anlat­

çıkladı. “ En başka uluslararası yasalara

maktadır. 30 O ca k ’ta yapılması planla­

göre işgal güçlerinin işgal ettikleri bir ül­ kenin sosyal, ekonom ik ve politik yapısı­

nan seçimlerin gerçekten Sünni bölgele­

nı değiştirmeye hakları yoktur.” (aljaze-

riyle dolu. Bunların ötesinde elbette asıl

rinde nasıl yapılabileceği soru işaretle­

era.net, 3.12.2004) Prof. Obaidi, grupla­

belirleyici olan Sünni direnişçilerinin her

rın aldığı kararda Irak’ta özgür ve de­

gün yaptıkları silahlı eylemlerdir. Bunla­

m okratik bir seçimin koşullarının olma­

rın sayısı ve şiddeti her geçen gün art­

dığı, işgal gücünün çıkarlarını temsil ede­

maktadır. Seçim lere kadar da tansiyo­

cek nitelikte, önceden belirlenmiş kişile­

nun daha yükseleceği ve Şii bölgelerine de yayılacağı tahminini yapmak olasıdır.

rin hükümet olacağı bir devlet yapısı oluşacağına kesinlikle inandıklarını dile

Irak’ta Sünnilerin bulunduğu bölgelerde

getiriyorlar. V e bu nedenlerle seçimleri

dem okratik ve özgür bir seçim bir yana,

boykot edeceklerini açıklıyorlar. Boykot

herhangi bir seçimin yapılma koşulları

cephesinin içinde Türkm en ve Hıristiyan

kesinlikle yoktur.

gurup ve partiler de var. Bilindiği gibi seçim için seçmenlerin kaydı gerekli. Ancak direniş böyle bir kayıt yaptırmaya izin verm eyecek. O ne­

ŞİİLER

denle Saddam’ın ambargo sırasında gıda

Şiiler kendi içlerinde bir bütün değil­

dağıtımında kullandığı listelerden yarar­

lerdir. Basra’da petrol bölgesinde ılımlı

lanılacak. Bu listeler yerel bölgelerde sı­

olarak adlandıracağımız Şii Dava Parti

radan esnaflar tarafından tutuluyordu.

taraftarları vardır. Bunlar da bir kaç par­

Direniş güçleri bu esnafların listeleri se­

çaya bölünmüş dürümdalar. Kukla Allavi

engelliyor.

Hükümeti ile işbirliği içindeler. Hatta li­

Bu esnaflar tehdit altındalar. Çoğu y e r­

derleri hükümette görevlidir. G üney I-

çim

yetkililerine vermesini

de listeler yok olmuş. Yani Sünni bölge­

rak’ın bütünüyle Dava Partisi’ni destek­

lerinde bürokratik olarak seçim yapabil­

lediğini söylemek yanlıştır. Mukteda Al

menin maddi temeli yok.

Sadr güçleri N e c e fte direnirken Basra

__ 114


__________________ ırak seçimleri___ ve çevresindeki kentlerden Mehdi Or-

kabul etti. Sistani’nin buna karşı çıkma

dusu’na destek verildi, y e r y e r olaylar

gücü yoktu ve sonunda A B D zoruna e-

yaşandı. Hatta bir ara Basra ana karako­

vet demekten başka şıkkı kalmadı.

lu alındı, devlet dairelerindeki memurlar

Seçim listeleri yapılırken Sistani söz­

direnişe geçtiler. A yrıca Allavi’nin T em ­

cüsü tüm Şii camiasının kabul edebilece­

muz ayında toplamak

ği kişilerin listelere alınmasını istiyor.

istediği

Ulusal

Meclis tartışmaları sırasında bir güç ola­

Hem dini partiler hem laik partilerin se­

madıkları ortaya çıktı. Al Sadr güçleri ile

çimlere katılabilecekleri söyleniyor. A n ­

Allavi arasında gidip geldiler. Davacılar

cak laik partiler 3 kurala uymak zorun­

zavallı taktikler geliştiriyorlar. Seçimler

dalar. Birincisi; seçim disiplinine uymak.

için A B D ’den seçim sırasında askerlerini

İkincisi; Irak halkının İslam geleneğini de­

üslerdegeri planda tutması, böylece hal­

ğiştirmemek. Üçüncüsü; dini kurallara

kın seçimlerin dem okratik olduğuna ina­

karşı bir yasayı desteklememek. Bütün

nacağını söylüyorlar. Harıl harıl seçim

bunlardan da Sistani’nin nasıl bir devlet

listesi hazırlıkları yapılıyor. İran ile de

istediğini çıkarmak mümkün değildir. La­

dirsek teması içindeler. Am a İran’ın asıl

ik olma durumu İslam yasalarını dışlama­

desteklediği İslam Devrim i Yüce Konse-

yabilir. Irak’ın dini İslam olabilir, ama şe­

yi’dir.

Bunların da hükümette üyeleri

riat olmayabilir. Ayrıca Sistani’nin din ve

Ayetullah Sistani N ecef kentinde o-

devlet işlerini birbirinden ayırması laik izlenimini verm ektedir. Yani ortalık ka­

var. turur ve Şiilerin en büyük dini otoritesi­

rışıktır. Belki de seçimlerde ortaya çıka­

dir. Dava Partisi gibi Mukteda al Sadr

cak meclis devlet biçimi konusunda ka­

güçleri de Sistani’yi otorite bilirler. Sis­

rar verecektir. O rtad a belirgin bir şey

tani, Saddam karşıtıdır. İranlı olmakla

yoktur. Hem laik hem İslamcıl bir devlet

birlikte Irak’ta yaşar ve Saddam zama­

nasıl olacaktır?

nında İran’a sığınmıştır. 1979 İran Devri-

Sistani’nin destek verdiği söylenen seçim platformunda Meclis’in nasıl pay­

mi’nin önderi Ayetullah Humeyni ile ay­ nı okuldan gelir. G örüş olarak pek fark­

laşılacağı konusunda da anlaşmaya varıl­

lılıkları yoktur. Ancak Sistani İran’da ya­

dığı

şananlardan ders çıkararak din adamları­

% 52’si Şii partilerine, % 48’i K ü rt ve laik

söyleniyor.

Buna

g öre

listenin

nın devlet işlerine karışmaması gerekti­

partilere verilecektir. % 52’nin 2/3’ü hü­

ğini savunur. Yani devlet ile din işleri

kümette y e r alan partilerin, gerisi diğer-

birbirinden ayrılmalıdır, diye düşünür.

lerinindir. İktidardaki Dava Partisi %20

Din adamları sadece ruhani olaylarla ilgi­

hakka sahiptir. Mukteda al Sadr güçleri­

lenmelidirler, eğer dünyevi sorunlarla

ne de bu % 52 içinde % 12 verileceği söy­

uğraşırlarsa işlerin karışacağı görüşün­

lenmektedir. Sistani de bu dengeyi kabul

dedir. O nedenle Sistani siyasetten uzak

etti, deniliyor. Bu rakamlardan pek bir

durmaktadır. A B D

şey çıkarmak zordur. Dava Partisi’nin

işgali bitmelidir. O

nedenle de Haziran sonunda seçimlerin

% 2 0 ’lik payı ya da al Sadr’ın toplam Şii

yapılmayıp ertelenmesi ve Allavi Hükü-

partilerin içinden % I 2 pay alması neye

m eti’nin kurulmasına karşı çıktı. Araya

göredir. Ya da Kültlerin payı çok değil

B M ’yi soktu ve sonunda dolaylı olarak

midir?

------------------------------------------ 115----


_ y o i destekli

yoruz. Açıkçası tüm nötrallikler gibi Sis­

olduğunu düşünmemek saflık olur. Ve

tani’nin tavrı son tahlilde güçlü olanın i-

de şimdilik bir ses çıkmadığına göre Sis-

şine yaramaktadır. Yani Sistani her taraf­

Böyle bir paylaşımın A B D

tani yandaşlarının da bir itirazı yoktur.

sız

Bu anlamıyla Sistani ile A B D arasında se­

A B D ’ye hizmet etmektedir.

çim yapıldığı koşulda bir sürtüşme şim­ dilik gözükmemektedir.

Ancak

Sista-

ni’nin din doğrultusunda getirebileceği ya da karşı çıkacağı, dinin önünü kese­ cek öneriler sonradan ortaya çıkabilir. Bunlar seçim sonrasına atılmaktadır. Sistani’nin

silahtan

gibi

davranışında

dolaylı

olarak

N ecef olaylarının sonucu da öyledir. Sistani araya girmeseydi A B D ’nin önün­ de iki şık vardı. Ya yenildim deyip kena­ ra çekilecekti ya da Ali Türbesi’ni bom­ balayıp dünyadaki 200 milyon Şii’yi kar­ şısına alacaktı. Al Sadr güçlerinin ölmesi

kaçınması

önemli değildi. A B D dünya Şiilerini kar­

A B D ’nin hoşuna giden özelliğinden bir

şısına almayı göze alır mıydı, bilmiyoruz,

diğeridir. Bu durum A B D ’nin silahsız bir

ama Ali Türbesi’ni bombalayıp Mehdi

Şii toplumu isteklerine pek uyar. Sistani bir açıdan daha önemlidir. Sistani Şiilerin büyük bir çoğunluğunun dini otoritesi­ dir. Onun dedikleri A B D ’ye ters gelme­ diği sürece A B D ’nin halkı bir bayrak al­ tında alma emeline hizmet etmektedir. Yani Şiiler eğer Sistani bir şekilde karşı­ ya alınmazsa hem laik, hem silahsız bir toplum olarak A B D çıkarlarına doğru

O rdusu’nu katletse bile yenilmiş olacak­ tı.

H areketin

kendisi

zaten

yeni

al

Sadr’lar, yeni Mehdi Ordusu çıkaracak güçteydi. Sistani araya girerek olayı pata pat durumuna getirdi.

Mehdi

Ordu-

su’nun zaferini elinden aldı. A B D ’nin ek­ meğine yağ sürdü. Ayrıca Sistani bir olayla daha direniş

elinden

hareketine kötülük etti. Yukarıda değin­

geldiği kadar bu otoriteyi sorgulayıcı,

dik. N ecef anlaşması sonunda kent içine

sürükienebileceklerdir.

ABD

bozucu bir eylemden kaçınacaktır. Ta ki

hükümet güçlerini alarak dolaylı olarak

çıkarlarına kesin karşı çıkana kadar. Sis­ tani’nin seçimler sırasında B M ’yi aracı

hükümeti tanımış olduğu yetmezmiş gibi

yapmak

vermiş oldu. Kentlerin direnişi bir anla­

istemesi

bile

işine gelmiştir.

bunun tüm Irak’a yayılmasına da onay

B M ’nin Irak’ın içine girmesine A B D ’nin

mıyla kırıldı. Irak kolluk kuvvetlerinin

pek bir itirazı olmaz. Zaten kendisi onu

Allavi Hükümeti adına çalışmalarına Sis­

davet ediyor.

tani dolaylı olarak izin vermiş oluyordu.

A yrıca Sistani’ye akıl da verilebilmek­

Elbette bu direniş güçleri açısından o-

tedir. N ecef olayları öncesinde radikal

lumlu değildi. Sistani tek bir fetva ile is­

Mehdi Ordusu ve A B D güçleri arasında­

tese tüm direniş güçlerinin gücünü artı­

ki sürtüşme olacağı kesinleşince Sistani N e c e f’ten alınıp sağlık bahanesi ile

zor durumda bırakabilir. Onun bu dini

Londra’ya götürüldü ve böylece o to rite­

otoritesi v a r d ır . V e h a lk fe tv a y ı d in le y e ­

rabilir. Bir fetva ile hükümeti v e A B D ’yi

sinin yıpranması önlendi. Sistani kendin­

cektir. Sistani’nin bundan başka bir yap­

ce tarafsız davranmıştır. Ancak acaba bu

tırım gücü yoktur. Ancak şimdiye kadar

hareketinin ne kadar Iraklı kanının ak­

bu otoritesini direniş güçlerinden yana

masına yaradığının farkında mıdır, bilmi­

kullanmadı.

__ 116____________________________


__________________ ırak seçimleri___ Sistani kararlarının son tahlilde kimin

çileri ve Dava Partisi aynı kökten gelse­

işine yaradığını elbette halklar yaşarak

ler bile ulusal çıkarlar onları başka nok­

öğrenmektedirler. Sonuçta bunlar Sista­

talara sürüklemiştir. Irak Dava Partisi

ni otoritesinin aşınmasına yol açabilir.

yıllardır çok parçalara bölünmüştür ve

Dini otoritesi olmasa bile din dışı konu­

çoğu kanadı kukla Allavi hükümeti ile iş­

larda otoritesi aşınabilir. Zaten Sistani

birliği içindedir.

devlet işlerine karışmaya zorlandıkça si­

tutumu düşünülürse iki tarafın birbiri ile

yasi anlamda yanlış noktalara varmakta­

çok fazla ortak davranamayacağı ortada­

dır.

dır. Ö zetlersek

B ir çok siyasi yorum cuya göre Şiile-

İran’ın anti-Amerikan

bu

durumda

O rta d o ­

rin bir numaralı lideri Sistani değil Muk-

ğu’da Humeyni ile başlayan Şii şeriat ide­

teda

Sadr

olojisi 3 ana renkte karşımıza çıkmakta­

A B D ’nin her saldırısından güç kazanarak

al

Sa d r’dır.

M ukteda

al

dır. Birincisi; şimdiki İran yönetiminin bi­

çıkmıştır. Eskiden sırf Al Sadr kenti için­

çimi. Dava Partisi de bunun sağa iyice

de tanınırken şimdi Irak halkının % 85’i-

kaymış bir versiyonu olarak düşünülebi­

nin kendisini desteklediği söylenmekte­

lir.

dir. Yani kararları Sistani’den daha de­ ğerli hale gelmektedir. Mukteda al Sadr’ın dedesi Bakır al Sadr’dır.

İran devrim

İkinci olarak yukarıda değindiğimiz gibi Sistani çizgisi. Din işleri siyasete ka­ rıştırılmamalıdır. Din adamları siyasetle

lideri Ayetullah

uğraşmamalıdır. Yoksa işte İran Devri-

Humeyni ile iyi arkadaştır. İran Devrimi sonrası I980’de Bakır Irak Dava Parti-

mi’nde olduğu gibi Ayetullahlar Humeyni’nin baştaki konumundan başka nokta­

si’ni kurar. Ancak Saddam Bakır’ı öldür-

lara varırlar.

tür. Bu anlamı ile Basra’da tabanı olan Dava Partisi aslında İran

Bunlardan

farklı

olarak

daha

çok

D evrim i’nin

gençlerin benimsediği başka bir eğilimde

tüm Şiileri kapsayacak şekilde genişle­

gelişmektedir. İran’da Kum kentinde o-

mesini amaçlayan bir akım olarak doğ­

turan Ayetullah Kadım al Hayri çizgisi.

m uştur.

Kadım al H ayri’ye göre Humeyni çizgisi

Ancak şimdiki İran rejiminin yöneti­

devlet işleri ile de kaynaştırılıp gerçek­

minde olan Ayetullahlar baştaki H um ey­

leştirilebilir. Mutlak sonucun şimdiki İ-

ni çizgisinden uzaklaşmışlardır. Yıllardır

ran rejimi gibi olması gerekmez. Bunlara

iktidar koltuğunda olmak ya da bir İslam

neo-tutucu

devletini şeriat kuralları ile yönetm ek

Sadr’da bu görüştedir. Mukteda resmi İ-

denmektedir.

Mukteda

al

sadece dualarla olacak bir şey değildir.

ran ideolojisi ile üst üste düşmemekte­

H ele hele A B D kışkırtması bir Saddam

dir. Hatta N ecef olaylarında İran çok

rejimi ile 8 yıl savaşmak zorunda kalmak

fazla bir destek vermedi. H atta bir ara a-

herhalde dünya işlerinin Allah’tan çok

rabuluculuk yapmaya bile kalktı. İngiliz-

insanla ilişkili olduğunu öğretmiş olsa

ler kabul etti, Am erikalılar reddetti. A-

gerektir. Dünya işleri insan beyninin ru­

rabuluculuk yapması düşünülen konso­

hani anlayışını etkilemektedir. Birbirle-

losluk görevlisi Bağdat yakınında ölü o-

riyle etkileşim içindedirler. İran yöneti-

larak bulundu. Yani Şiiler arasındaki iliş-

117----


— yol------------------------------------------kilerde karanlık yanlar ve çeşitli farklı çı­

güçlerine satmaları nasıl yorumlanmalı-

kar ilişkileri vardır.

dır? Seçimleri boykottan neden vazgeçil­

Mukteda al Sadr’ın dini bir otoritesi

miştir?

yoktur. O sıradan bir imamdır, Ayetul-

En başta şu tespiti yapmalıyız. A B D

lah değildir. Milliyetçi, eşitlikçi bir vatan­

de taviz verm ektedir. Seçim ler öncesi

sever olduğu söylenir. Laikte değildir.

karşımızda

Şeriat kurallarına dayalı bir Irak peşinde­

i devletine hayır diyen bir A B D yoktur.

Irak’ta

kurulacak

bir

Şi-

dir. Antiem peryalist bir yapı da taşıma­

Ya da Irak’ta dini bir rejim kurulmasına

maktadır. Bu nedenle de belki Irak işga­

hayır diyen bir A B D yoktur. Seçimler

line karşı bir direniş lideri olabilir, ama

sonrası, eğer büyük bir değişiklik olmaz­

daha sonra kurulacak bir Irak’ta Sünni

sa, Irak’ta Şii bir hükümet ve dini bir

ve laisizm yanlılarının ne kadar oyunu a-

devlet yapısı kurulacaktır. Bunlar özün­

labileceği belli değildir. Hatta Irak’taki o-

de A B D politikası açısından büyük taviz­

laylar bu seviyeye tırmandığında bu güç­

lerdir. A B D başta tüylerini diken diken

lerin aralarında silahlı bir çatışmaya sü­

edebilecek olguları görüldüğü gibi dire­

rüklenmeyeceğinin hiç bir garantisi yok­

nişler sonunda kabul etm ek zorunda

tur.

kalmıştır. Baştaki politika hattından epey

Günümüze gelirsek Ekim ayında kuk­ la Allavi Hükümeti al Sadr güçleri ile an­ laşma yaptı. Bunun koşullarına göre hü­ kümet güçleri kent içine girecekler ve yönetimi ele alacaklar. Al Sadr güçleri de silahlarını para karşılığı hükümet güç­ lerine teslim edeceklerdi. Böylece M eh­ di O rd u su ’nun silahları bırakması ve si­ yasi parti olması yolunda bir adım atıla­ caktır. Ayrıca kentin onarımı için kredi verilecektir. Böylece

Mukteda güçleri

seçim içine çekildi, seçimlere aday verdi, Sünnilerin

işgale

direniş

cephesinden

koparıldı. Mukteda al Sadr ve Sistani’nin Aralık başında yaptıkları gizli toplantıda bu karar kesinleşti. N e ce f kahramanı Mukteda al Sadr

uzaklaşmıştır. Mukteda Sadr’ın bu du­ rumda itiraz edebileceği bazı şeyler o r­ tadan kalkmış olmaktadır. Yumuşayan bir A B D karşısında yumuşayan bir Muk­ teda al Sadr güçleri. İkinci olarak Allavi hükümeti ile an­ laşma yapmayı irdelemeye çalışalım. T o k olan açın halinden anlamaz, diye bir ata­ sözü vardır. Mukteda güçleri için yok­ sulluk önemli bir faktördür. Mehdi O r ­ dusu’nun tabanı A l Sadr kentinden gelir. Al Sadr Bağdat’ın büyük bir varoşudur. Hepsi işsiz yoksuldurlar. Allah insanı aç­ lıkla terbiye etmesin, denir. N e c e fte n kahraman olarak çıkmak karın doyur­ maz. Irak halkının % 7 0 ’i işsizdir. Açlık, hastalık diz boyudur. G ençlerin önünde

Eylül başlarında A B D işgali sürdüğü sü­

iki şık vardır. Ya Irak Ordusu içine girip Allavi Hüküm eti’ne hizmet etmek, karın

rece seçimlerin yapılamayacağını söylü­

doyurmak ya da şimdi silahları satıp pa­

yordu. Kanının son damlasına kadar A-

ra kazanmak. Bu cazip, şeytanı bile deli­

merikan işgaline karşı direneceğini açık­

ğinden çıkarıcı bir tekliftir. Karnı to k o-

lıyordu. Şimdi bu noktaya nasıl varılmış­

lanlar için bu kendini satmak anlamına

tır? Ya da N e c e fte günlerce direnen

gelebilir. Am a aylardır aç olanlar için dö­

Mehdi O rd u su ’nun silahlarını hükümet

vüşmek için yeni bir enerji kaynağı ola-

__ 118


___________________ırak seçimleri___ rak da değerlendirilebilir. A yrıca silahlar karşılığı Allavi’nin ö-

olurdu. A B D açısından bu para mıdır? Astarı yüzünden

ucuz bir pazarlıktır.

deyeceği para miktarı şimdi Irak’ta aynı

Ayrıca yeniden seçilmek isteyen Bush I-

silaha piyasada istenen fiyattan daha faz­

rak’ta biraz sessizlik için bu kadar para

ladır. Yani istenirse iyi bir ticaret de ya­

verm iş,

pılmış olacaktır. Verilen silah karşılığı

i bölgeleri susturulacak ise bu doğru bir

hem karınlar doyurulacak hem de aynı­

adımın parçasıdır.

çok

m udur?

Sonuçta

Şi-

sından bir silah daha alınabilecektir. Bu

Herhalde Mukteda al Sadr bulunduğu

nedenle Irak silah tüccarları al Sadr ken­

konumdan başka gerçeklikleri de görü­

tine koştular. V e de sonuçta devlete öy­

yordu.

le çok silah satılmıştır ki I milyonun üs­

hayallerini tatmin etmek, belki de M eh­

Gençlerin

yukarıda yazdığımız

tünde para yetmemiş silah alımı yeni pa­

di O rdusu’nun bütünlüğünü korumak,

ra gelene kadar durdurulmuştur. Bize

dersler ve deney kazanmalarını sağla­

kalırsa Mehdi Ordusu Allavi ile yaptığı

mak ve de olası kırılmalara karşı böyle

anlaşma sonucunda silahlarım satmış gi­

geçici pragmatik adım atmak gereklilikti.

bi olmuştur, ama silahsız kalmamıştır.

Mehdi am orf bir ordudur. İçinde karışık

Başka yollarla tekrar yenileri alınmış ve

eğilimler vardır. En önemlisi Sistani ö-

tekrar silahlanılmıştır. V e ayrıca biraz

nemli bir dini otoritedir.

karınlar doymuş, güçlenilmiştir.

Sadr ve Sistani’nin işgale siyasi bakış ara­

Elbette bu bizim bir iyimserliğimiz o-

Mukteda al

sındaki farklılığın derinliği Şii gençler a-

labilir. Elbette Mehdi güçlerinin aşırı uç

rasında kavranamamakta olabilir. Bu tür

olma niyetinden vazgeçmeleri, pişmanlık

amorflukların en iyi ilacı eylemdir. Ne-

duymaları da olasıdır. O nedenle silahla­

cefte yaşananlardan elbette Mehdi O r ­

rı satmış olabilirler. O nedenle silahsız­

dusu, Sistani ve Mukteda farkım anlamış­

lanmış olabilirler. Siyasi yollarla iktidar

tır ama bu farkın derinleşmesi gerek­

olup A B D

işgaline son verebilecekleri

mektedir. Sistani gibi bir dini otoriteden

hayaline kapılmış da olabilirler. G enç

kopmak pek kolay olmayabilir. Ya da

Mehdi Ordusu milisleri siyasi deneyim­

körpe beyinler için kolay olsa bile sıra­

den yoksundur. O n lar seçim sandığı hi­

dan halklar açısından kolay olmayabilir.

lelerini bilmezler. Ya da gözüpeklikleri

Bu nedenle Mukteda al Sadr şimdilik

bu sorunları küçümsemelerine yol aça­

seçimi boykot kararından vazgeçmiş o-

bilir. Yani Mukteda al Sadr’ın Allavi’nin

labilir. Baştan seçimi reddetmemek, kar­

anlaşmasını cazip bulup siyasi bir yola

şı tarafa bir fırsat verm ek, M ukteda’ya

çıkmaları olasılığı da sıfır değildir. Yakın

belki de gelecekte oylar kazandıracaktır.

gelecekte soruların yanıtlarını göreceğiz.

Ayrılık zamanı geldiğinde ne olacaktır?

Ancak A B D ve Allavi açısından olay

Karnı tok Mehdi O rdu su’nun asıl ger­

nasıl yorumlanabilir? İkisi de herhalde si­

çekleri ve tarafları görmesi daha kolay­

lahlara piyasanın üzerinde para ödedik­

laşabilir. D eneyler kazanıiabilir. Belki de

lerini biliyorlardı. Deneyimsiz gençlerin

Mukteda bütün bu gerçeklikler nedeniy­

karnını doyurarak siyasi baza çekme ha­

le silahları satma ve Sistani’nin seçime

yalini denemenin zararı bir kaç milyon

katılma önerilerini dinlemiştir.

119----


— yol____________________________ Irak Şiileri ve ittifakın sınır dışı bir

Ancak A B D her gün Irak’ta çıkarları­

boyutu daha vardır. İran Saddam’a karşı

nı dayatmada daha bir zorlanmaktadır.

Irak Şiilerini desteklemiştir. Sürekli el al­

Bunun içinde müttefiklerinden yardım

tından işbirliği içinde olmuştur. Daha

istemektedir. Bu işi tek başına yapama­

Saddam döneminden beri onların rejim

yacağını anlamıştır. Acilen desteğe ihti­

karşıtı gösterilerinin arkasında durmuş­

yacı vardır.

tur. Yıllardır aralarında böyle bir işbirliği ve ilişki ağı vardır. Bu bağ elbette hala sürmektedir.

A B D ’de

bundan

müthiş

DIŞ DESTEKLER

rahatsız olmakta ve bu durumun önüne geçme yolları aramaktadır. A B D bir yan­

İki A lternatif

dan Irak Şii’leri ile Allavi kanalıyla anlaş­

Düşenin dostu olmaz denilir, irak’ta

ma imzalarken öte yandan müttefikleri

A B D bir başarı sağlayamayınca çevresin­

İran’a karşı da soğuk bir savaş açtı. El­

deki “ dostları”

bette bu Ortadoğu Şiilerinin bölünmeye

göstererek çekilmeye başladılar. Topu

çalışılmasıdır. Birbirlerine destek olma­

topu yanılmıyorsak 18 ülke vardı. Latin

larının önüne geçilmesidir. Biri ile uzlaşı-

Am erika’dan baskı sonucu katılan H o n ­

Iirken diğeri ile savaşmaktır. Yani İran

duras, Dom inik Cum huriyetleri, G uate­

nükleer silahları sorununun dünya gün­

mala gibi ülkeler İspanya ile birlikte çe­

demine oturmasını Irak’ta Şiilerin güç­

kildiler. Bir zamanlar A B D ’nin sözünden

birer birer bahaneler

lenmesinin önünü tıkamanın bir parçası

dışarı çıkmayan Filipinler, Yeni Zelanda

olarak değerlendirmek gerekir. B M ’de İ-

gibileri de A B D ’nin bir güç ortaya koya-

ran’a oynanmaya çalışılan oyun kesinlik­

mamasından cesaretlendiler. A rtık Çin

le Irak’taki Mukteda al Sadr güçleri açı­

onların kaderini daha çok belirliyor. A y ­

sından çok önemlidir. Belki de Irak Şiile-

rıca A B D

rine saldırmadan önce en yakın dostları­

görüyorlar. Vatandaşlarının kaçırılmasını

nı ambargo altına almak, tecrit etmektir.

ve öldürülmelerini bahane edip ayrıldı­

peşinde görünmekten zarar

Irak halkı işgal güçleri adı altında A-

lar. Macaristan ve orada 3. büyük gücü

merikan ve İngiliz emperyalizminin müt­

oluşturan Polonya A B D koalisyonunda

hiş bir baskısı, zoru ve saldırısı ile karşı

olmaktan bir çıkar sağlamadıkları için ö-

karşıyadır. Seçimler bu zorun siyasi adı­

nümüzdeki aylarda ayrılacaklar. Sonuçta

dır. Siyasi baskı çok yönlüdür. H e r gün

A B D Irak savaşında giderek daha izole,

tepeden yağan bombalar, Am erikan as­

daha yalnız kalıyor. Zaten koalisyon de­

kerlerinin ateşli silahları, psikolojik k o r­

nen güçlerin çoğu göstermelik olarak o-

kutmalar, zorlamalar, açlık, yokluk, işsiz­

rada vardılar. Birçoğu silahlı sıcak çatış­

lik bu baskıların parçalarıdır. Şimdi bir

maların içinde değiller. G üney K o re ö r­

de bölünme, parçalanma, kardeş karde­

neğin pek bir olayın olmadığı Kuzey’de

şe kurşun sıkmalar ile Irak halkı daha da

Kürtlerin bölgesinde konumlu. Ya da

ezilmektedir. Şiilere rüşvetler dağıtır­

Ç e k ’ler nükleer ve kimyasal silahlarla a-

ken, Felluce’de katliamlar yapmak hep

raştırma yapan ekiplerini yolladılar. P o ­

bu bölme, güçten düşürme taktiklerinin parçalarıdır.

lonya ve İtalya bazı kentlerin çevresinde

120

üslerde duruyorlar. Hatta Kerbela kenti


___________________ırak seçimleri___ geçtiğimiz Ağustos ayında N ecef ile bir­

ni kapitalistler olarak dünya hakimiyetini

likte ayaklandığında çevresindeki Polon­

yitirirler. Kapitalizmin dünya da itibarı

yalI askerler hemen yardım istediler. Cu­

kalmaz, çıkarlarını dayatamaz olur. Bu

radaki

bile

nedenlerle Irak’ta A B D ’ye yardım edil­

korktular. Sonuçta en aktif davranan güç

melidir. Irak yalnız A B D ’nin değil, tüm

gözcülük

görevlerinden

İngiltere ve de Avustralya. Felluce saldı­

Batı güçlerinin sorunudur. Sömürgeci

rısı sırasında A B D

sistemin sorunudur.

İngiltere’nin Black

VVatch özel komandolarını zorla Basra

Elbette bu tezler doğrudur. Bu tezle­

siperliğinden çıkarıp yanına aldı. Am a

ri biz de savunabiliriz. V e de bu nedenle

şimdi onlarda geri döndüler. En yakın

A B D arkasında değil, ona sıkılan silahla­

dost bile çatışmaların en ateşli yerinde

rın yanında olmalıyız. Ancak A B D

durmayı göze alamıyor.

tezleri ilk kez savunmuyor. Irak’a girer­

bu

Bush I Mayıs 2003’te “ zafer” ilan et­

ken de aynı şeyleri savunuyordu. Am a o

ti. Am a aradan bir yıl geçmeden asker­

zaman Saddam’ı ve K İS ’lerini göstererek

ler birer birer kentlerden

çekilmeye

savunuyordu. D em ek ki Saddam’la karşı

başladılar. 2003’ün yaz sonuna geldiği­ mizde A B D ’nin savaşı kazanamadığı o r­

karşıya olduğu söylenen tehlike ile şim­ di Irak direnişinin koyduğu tehlike aynı­

taya çıkmıştı. Direniş giderek yükseli­

dır. O ysa muradı Saddam’ı yıkmak ister­

yordu. V e de yalnız A B D güçlerine kar­

ken de şimdi de aynı. Hem Irak hem de

şı değil, tüm koalisyon güçlerine karşı.

bölgede petrol alanlarını, petro dolarla­

Hatta Birleşmiş M illetler elemanları bile

rı ve pazarlan kontrolü altına almak.

korkunç bir darbe yediler. Bütün bu ge­

Onları sömürgesi yapmak.

lişmeler A B D ’yi acil bir şekilde mütte­ fiklerinden yardım istemeye zorladı. Asıl

Irak yenilgisi kapitalist sistemin V iet­ nam’dan beri aldığı en büyük yenilgi ola­

hedefi Avrupa Birliği’ni yanına almak.

caktır. Arada önemli bir fark var. V iet­

Yaklaşık bir yıldır zorla, baskı ile yardım

nam’da Sovyetlere, yani sosyalist siste­

bulmaya çalışıyor. Irak içinde yenildikçe

me yenildiler. Burada ise bir Üçüncü

bu yardım arayışının hızı artıyor.

Dünya Ülkesi’ne yenilecekler. Tüm tek ­

A B D ’nin tezi şudur. Irak’ta yenilmesi

niklerine karşı eli normal silahlı, din gü­

yalnız onun değil, tüm kapitalist sistemin

cü ile donanmış direnen halka yenile­

yenilmesi, tüm Batı güçlerinin yenilmesi­ dir. A B D Irak’tan yenilip çekilecek olur­

cekler. Ya da Üçüncü Dünya Ülkeleri halklarına yenilecekler. III. Sömürgecilik

sa Irak karışır. Irak’ın karışması tüm böl­

Dönemi başlar başlamaz bitmekle karşı

ge için istikrarsızlık demektir. H e r yerde

karşıya olduğunun ilk işareti olacak. Ü-

aşırı Müslümanlar iktidar olmaya başlar­

çüncü Dünya Ülkelerinin dünya sahnesi­

lar. Batı’yı dinlemezler. Meydan okurlar.

ne kocaman gövdeleri ile çıkmaları ola­

Petrol akışı tehlikeye girer. Fiyatları yük­

cak. Elbette bu gerçekliği A B ülkeleri bi­

selir. Kapitalist ekonom iler zor günlere

liyorlar. Elbette Irak’taki direnişe yenil­

girer. İstikrarsızlık global pazarları sar­

mek işlerine gelmeyecektir. Elbette bu­

sar. Bölge ülkelerinde radikal unsurlar

na karşı durmaya çalışacaklardır. Am a

hükümetlerine baş kaldırırlar. Sonunda

A B D ’nin istediği biçimde değil. Kendi iş­

oradaki ılımlı rejimler bile sallanırlar. Ya­

lerine gelen biçimde. Kendi çıkarlarını

121 —


— y o l------------------------------------------koruyacak, ilk önce onları gözetecek bi­

bi birbirleriyle savaş bile edebilirler. A-

çimde yardım edeceklerdir.

ma şimdilik böyle bir durum yok. A B dı­

Politik uzmanların dile getirdiği gibi

şarıdan bakıyor.

A B ülkeleri iki koşulda Irak’ta A B D ya­ nında yer alırlar. Birincisi; savaşın ilk günlerinde olduğu gibi A B D yenerse. Sa­ vaş, Mayıs 2003 yılında bitti ilan edilip yeniden yapılanma çalışmalarına başlan­ mıştı. Hangi şirket hangi ihaleyi alacak kavgaları vardı. A B bizim şirketlerimiz ihaleleri kazanamıyor, diye bağırıyordu. A B Irak pazarını kaybetmekten korku­ yor, şirketleri ihaleler alsın diye var gü­ cü ile A B D ’ye saldırıyordu. A B D ’de sa­ vaşa yardım eden ülkeler pay alacak, herkes savaşa verdiği destek oranında ihale kazanacak, diyordu. A B şirketlerine

Üçüncü A lternatif Ancak A B eskisi kadar uzak da dur­ muyor. A B D zemin kaybettikçe boşalan alana girmeye çalışıyor. A yrıca her şeyi dışarıdan,

uzaktan

doğru görm ek

de

mümkün değil. Bir şekilde olayın içinde de olmak gerekli. Yani A B yine orada havayı koklar ve giriş kanalları açık bir şekilde tetikte beklemek durumunda. Bunun içinde çeşitli yollar var. A B D as­ keri yardım istiyor. Dövüşecek adam arıyor. Askeri olarak yardım isteniyor.

İngiltere hariç iş verilmeyecekti. Yani

Almanya ve Fransa kesinkes hala karşı

herkes Irak pazarına girmeye can atıyor­

duruyorlar. A B D

du. Am a Irak’ta direniş yükselip A B D

diyor. Direnişin bu seviyesinde bu da

yenilmeye başlayınca A B ’nin böyle bir

A B ülkelerinin göze alabileceği bir olgu

NATO

olarak gelin,

sevdası kalmadı. O lanlar bile görüyoruz

değil. Afganistan’da varlar. O rad a nispe­

Irak’tan bir an önce kaçmaya çalışıyor­

ten korunaklı hissediyorlar kendilerini

lar. B ir tek bizim gibi insan canının çok

ve N A T O olarak ilk kez Avrupa dışında

değerli olmadığı ülkelere iş var. O da ta­

bir yerde, bir Üçüncü Dünya Ülkesi’nde

şeron işler. A B D askerlerinin levazımat

çıkarlarını koruma, savaş taktiği öğreni­

işlerini yapmak. Yiyecek içecek taşımak.

yorlar. Eğitim yapma olanağı buluyorlar.

Politik yorum culara göre A B ’nin Irak’a

gelmesinin

ikinci

koşulu

da

A B D ’nin yenilmesidir. Yani gerçekten kapitalist sistemin yara almaya başlaması koşuludur.

Irak’a hala yardıma gelen

yok. A B D yalvarıyor, kabul edilmiyor. D em ek ki daha A B D tam yenilmiş değil. Daha

oynanmadık

kozlar var.

Yoksa

O rta k

davranmayı

planlamayı

öğreni­

yorlar. G elecek sömürge savaşlarına, is­ terseniz gelecek Irak’a hazırlanıyorlar. Şimdilik Irak, altından

kalkabilecekleri

bir lokma olarak gözükmüyor. Onun için N A T O olarak da girmeye yanaşamı­ yorlar. Başka taktikler peşindeler. Haziran 2004 yılındaki N A T O Zirve-

A B D oradan çekilme kararı alsa Irak’ta

si’nde Irak askerini eğitme görevini zar

şansını denemek isteyecek çok ülke ola­ caktır. Bölgeden çıkar sağlamak için bir-

zor üstlendiler. Onu da gene Irak sınırları

birleriyle yarış edeceklerdir. Petrol çı­

bir okul kuruldu ve 300 eğitmen yollandı.

karları tehlikeye girdiğinde de bu yarış

Asker ve kolluk kuvveti yetiştirmeye yar­

içinde yapmaktan çekiniyorlar. Ü rdün’de

daha da vahşi bir hal alacaktır. Belki de

dım ediyorlar. Askeri olarak A B ’nin verdi­

eski sömürgecilik döneminde olduğu gi­

ği, verebildiği yardım bu kadar.

__ 122_________ _________________


___________________ırak seçimleri___ A B D ’ye siyasi bazda yardım edilebi­

Demokrasi de çeşitli dereceler vardır.

lir. Bunun çeşitli yolları var. A B D ’nin BM

En temel kriter Irak halkının seçim so­

yasalarını çiğneyerek girdiği için Irak’taki

nuçlarını

kabul

etmesidir.”

(20

Eylül

duruşu yasa dışı. Bu yasallaştırılabilir.

2004, Financial Tim es) Böylece A B D ’nin

Yasallaşınca çeşitli haklar ortaya çıkıyor.

yapacağı seçimlere açık kart vermiş ol­

Çeşitli uluslararası kurumların yardımını

dular. Irak’ta seçimlerin yapılması des­

talep edebilmek ancak böyle mümkün. I-

tekleniyor. Sonra da seçilecek meclis ve

rak’ta K İS ’lerin bulunmaması hala daha elini kolunu bağlıyor. BM savaşın gerek­

buna itiraz etmeyecek.

içinden çıkan hükümet yasal olacak. A B

çesi olmadığını söylüyor. B M ’nin yaptı­ rım gücü olabilse A B D ’yi Irak’ta suçlu buiup uluslararası kuralları çiğnemekle mahkum edip tazminat ödem eye mah­ kum eder. Nasıl bir zamanlar Saddam Ku veyt’i işgal etmekle suçlanıp tazmina­ ta çarptırıldı ise A B D ’de K İS ’ler bulun­ madığı ve Irak işgali yasa dışı olduğu için Irak’ta tazminata mahkum edilebilir. Ama B M ’nin bir gücü yok. A B D kuklası uluslararası bir kurum. Yasadışılık sadece A B D ’nin

önüne

konulan

bir

engel.

A B ’nin tavizler koparmak için kullandığı bir bahane.

A yrıca Allavi Hükümeti resmen ta­ nınmış olmasa bile İyad Allavi, komşu Arap

ülkelerini geziyor,

rüşme oluyor. Allavi’yi kabul etm ek bile dolaylı bir şekilde kukla hükümeti tanı­ mak, A B D

işgalini resmileştirmek de­

mektir. Adı yok ama istedikleri zaman istediklerini

yapmaktan

çekinmiyorlar.

H e r konuda olduğu gibi kimileri için ya­ salar var. Kimileri için yasalar gereksiz. Tam bir ikili standartlar dünyası. Elbette A B bunlardan kendine çıkar sağlıyor.

\

A B D ’nin ekonomik yardıma ihtiyacı

A B bu yasallık kapısını A B D ’ye yasa­ dışı bir şekilde açıyor. Ondan bunun

ülkelerini, A B

toplantılar yapıyor ve bunlar resmi gö­

var. Seçim bahanesi ile A B 355 milyon

karşılığında tavizler alıyor. Örneğin BM

dolar yardım yapmış şimdiye kadar. Ö te

yandan yırtmaçlı, komik bir gerekçeyle,

yandan Almanya belki savaşa en karşı çı­

A B D ’nin attığı bombaların çevreye v e r­

kan ülkeydi, ama Allavi Hüküm eti’ne en

diği zararları incelemek üzere Irak’ta bu­

çok maddi desteği verende o. 20 adet

lunuyor. İnsanlara değil de çevreye(l). Irak’a bir kaç teknisyen yollamış o kadar.

silaha karşı korumalı araba, 100 kamyon

Am a BM Irak’ta var. Bunlar A B D ’nin ya­

taşıma aracı armağan etti, (ay) Fakat en

saları delme yolları. A B de işte ona yar­

çok üstünde tartışılan Irak’ın Saddam za­

dım ediyor. Bu komediye göz yumuyor. A B D seçimlere gözcülük etmelerini istiyor. B M ’nin bunu yapması zor. H er bir seçmen sandığında nereden durabi­

ve 20 adet Fucks marka silahsız asker (!)

manından olan 120 milyar dolarlık b or­ cu. Uzun pazarlıklar sonrası A B finans kurumu Paris Kulübü kendine düşen alacağın % 8 0 ’ini affetmeyi kabul etti. A B D

lecek? Am a gene A B yardıma yetişti ve

bunun karşılığında İran’la yapılan anlaş­

bizzat A B

maya karşı çıkmamayı kabul etmiş olabi­

komisyonundan

bir

bayan

sanki Rumsfeld’in ağzından konuştu. “ Bu seçimlerde Paris ve Berlin’de bekleyece­ ğimiz tüm

nitelikleri

göremeyebiliriz.

lir. IMF ve Dünya Bankası’nın Irak’a yar­ dım etmesi de bir yasallık sorunuydu.

------------------------------------------123 —


— yol A B D Irak’a yasa dışı girdiği için yasalar

oldu mu tartışmaları ciddi olarak yapılı­

bu iki kurumun Irak’a kredi vermesinin

yor. A B D sosyalist sistemin olmadığı gü­

önünde engeldi. Am a bu konuda da

nümüzde Irak’ta bir Üçüncü Dünya hal­

A B D , A B ülkelerine bir takım tavizler

kından yenilgi alırsa bu elbette kapita­

verdi ve onlarda bu kurumların önünde

lizm için çok can acıtıcı olacaktır. Irak’a

durmaktan vazgeçtiler. Allavi Hüküme-

giriş biçimine bakılırsa bu savaşı küçüm-

ti’ne kredi açma ve akıl hocalığı etme

semiştir. Ç o k modern teknikli silahları­

kararı aldılar. Irak’taki özelleştirmelerle uğraşıyorlar.

ğını sanmıştır. Ancak şimdi Irak’ta aske­

nın karşısında hiç bir gücün duramayaca­

Irak yenilgisi Ortadoğu güçler denge­

ri olarak savaş kazanmanın siyasi bir sa­

sinde de kendini gösteriyor. İsrail’in sal­

vaş kazanma anlamına gelmediğini acı a-

dırganlığı

kaynaklanıyor.

cı anlıyor. Üçüncü Sömürgecilik Döne-

A B D ’nin her zayıf düşmesi İsrail’in üstü­

mi’ni siyasi olarak nasıl oturtacağını kara

ne baskının artması anlamına geliyor. A B D her yerde belki taviz verm eyi dü­

bunu deniyor.

buradan

şünebilir, ama İsrail’de verm eye henüz razı değil.

kara düşünüyor. Irak’ta çeşitli şekillerde B rem er’in sömürge valiliği A B D ’ye Irak’ta kalıcı bir ortam sağlamadı. Allavi

Şimdi devreye Lübnan sokuldu. O r a ­

Hükümeti de pek bir işe yaramadı, aksi­

da güçler dengesi bozuldu. Suriye üstü­

ne Irak daha karışık duruma geldi. D ire ­

ne daha çok saldırılıyor. Hem bu kez

niş ateşi tüm Sünni bölgelere yayıldı. D i­

Fransa’da cephe aldı. Fildişi Sahili’ndeki olayları Fransa’nın bölgedeki gücüne sal­ dırı olarak görm ek gerekli. Am a o da

renişler A B D ’ye sürekli geri adımlar at­

B M ’den ambargo kararı çıkarttı. Elbette bir şeylerde anlaştılar. Daha önce de Su­ dan, D arfur aynı türden bir güç deneme yoluydu. BM aslında pazarlıkların yapıldı­ ğı resmi masadır. Ondan başka bir şey değil. Elbette İran A B ve A B D arasındaki şimdilik en büyük pazarlık alanı.

tırıyor. Afganistan’da uluslararası te rö ­ rist dediği İslam güçleri ve İran’ın Şii şeriat devletine karşı dövüşürken şim­ di Irak’ta Şii bir din devleti kurmanın y o ­ lunu açacak bir seçim ittifakına razı ol­ muş gibi gözüküyor. Bunlar A B D ’nin Irak macerasında ne kadar gerilere düş­ tüğünün işaretleridir. Şiiler Sistani’nin dini otoritesi çerçe­ vesinde bir seçim ittifakı kurdular. İttifa­ kın içinde A B D işgaline pek karşı dur­

SONUÇ

mayan Dava kanadı ile işgale tamamen ters Mukteda al Sadr güçleri var. ittifa­

A B D özelde Irak, genelde de O rta ­

kın hedefi şimdilik seçimler. Ancak se­

doğu petrollerini denetim altına alma s e v d a s ın ı y ılla r d ır y a ş a m a k ta d ır . İlk önce

çim ler sonrası hiç bir programı, kurula­

baba, arkadan oğul Bush, bu işi silah zo­

yan bir ittifakın ne kadar birbiriyle iş ya­

cak din devletinin çerçevesi belli olma­

ru ile çözmeye kalktılar. Birinin becere­

pabileceği soru işaretlidir. V e de bütün

mediğini diğeri de pek becermişe benze­

bu karışıklıkların A B D ’nin ne kadar işine

miyor. Irak yeni bir Vietnam olacak mı,

yarayacağı gene tartışılır.

__ 124____________________________


__________________________ ____________________________ ırak seçimleri___ Sünniler seçimleri boykot ediyorlar ve yapılmaması için bölgeyi alev alev ya­ kıyorlar. O lay sayısı günde 150 rakamı­ na tırmanmış durumda. 30 O cak seçim tarihine kadar daha da tırmanması olası gözükmekte. A B D bir türlü direnişi dur­ durup seçim yapabileceği ortamı kura­ mıyor. BM Irak temsilcisine göre Irak’ta seçim yapılma koşulları yoktur. En iyi durumda Şii bölgelerinde yapılsa bile Sünni bölgesinde yapılabilecek gibi gö­ zükmemektedir. A B D ’nin yeni getirm e­ yi planladığı 12 bin askerin de pek işe ya­ rayacağını sanmak olası değildir. Seçim ülkenin bir bölgesinde yapıla­ madığı koşulda meclis baştan inmeli ola­ caktır. A B D ’nin Irak’ta kalıcılığının yasal zemini yine tartışılacaktır. A B D

yeni

kukla hükümetinin iktidarda durması için kan te r dökmeye devam edecektir. Yeni

hükümet ile planladıklarını yine

gerçekleştiremeyecektir. A B D Irak’tan eskilerin deyimiyle topunu tüfeğini, 152 bin askerini alıp çekilmekten çok uzak­ tır. İrak ve O rtadoğu’da çıkarlarına hiz­ met edecek, petrol üzerindeki em elleri­ ni gerçekleştirebileceği

kendi

deneti­

mindeki bir hükümet kurmak istiyor. Irak’ı işgal ederken çok küçümsedi, ken­ dine çok güvendi, doğru dürüst bir işgal planı bile yapmadı, ama şimdi çekilirken daha planlı davranmaya çalışıyor. Brem er olmadı, Allavi denendi. Şimdi de Şii bir din hükümetine varıldı. Am a görü­ nen o ki Sünniler onun bu hevesini kur­ sağında bırakmaya azmetmişler. A B D ’de bu durumda bir iç savaşı çıkarlarına yeğ­ ler mi, ç o k yakın günlerde göreceğiz. 10 Aralık 2004

125----


Haşan Oğuz

KÜRESELLEŞME, GÖÇMEN EMEĞİ VE DEMOKRASİ I. BATI’DA GÖÇMEN EMEĞİNİN TEMEL SORUNU GERÇEK BİR DEMOKRASİ SORUNUDUR

na bağlı olarak “ biçimsel demokrasi” ile karşılıklı ilişki ve bağlantılarının nasıl bir süreci içselleştirdiğini tartışmak gerekti­ ğidir. Kuşku yok ki modern burjuva de­ mokrasisi, doğrudan sınıf hareketini et­

Batı m etropollerinde genel emeğin i-

kileyen göçmen toplumunu bünyesinden

çinde y e r alan göçmen emeği, sınıf pra­ tiklerinin işlevsel konumu açısından

atmak ve onu dışlamak istiyor. Dolayı­ sıyla ırkçı politikalara kaynaklık eden

stratejik bir önem kazanmıştır. Çünkü

toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu­

batıda işçi sınıfı hareketinden bahsedildi­

nun ilk yolu da liberal sol tezlerde sıkça

ği zaman, mutlak surette göçmenlerin

karşılaştığımız “ emeğin Avrupası” söyle­

sınıfsal konumunu işin işçine sokmuş ol­

minin iç mantığını ortaya çıkarmak ve

manız gerekir. G erçekten göçmen em e­

demokrasinin sınıfsal içeriğinin küresel

ği öyle bir noktaya geldi ki, sistemin bur­

kapitalizm koşullarında nasıl bir değişim

juva dem okratik mantığında varolan çe­ lişkili yapısını da sorgular oldu. Böylece

süreci içinde konumlandığını gösterebil­ mektir.

sistemin iç çelişkileri göçmen politikala­

İşte bu noktada kısa bir tarihsel ha­

rı içinde çözülür hale geldi. Dem okratik

tırlatmada bulunarak işe başlayacağım;

öze ilişkin bir dizi konu, göçmenler öze­

bilindiği gibi modern demokrasi esas o-

linde ayrımcı özü açığa çıkmakta ve bir dizi sorunda ritüel kırılmalar yaşanır ha­

gelişimini burada tamamlamış bir yöne­

le gelmektedir. Dolayısıyla bu sorunun

tim sistemidir. Kuşku yok ki A vrup a’da

demokrasi jo r u n u

ile yakından ilişkisi

larak kıta A vrupa’sında ortaya çıkmış ve

demokrasi, feodalizmden

kapitalizme

olduğunu düşünüyorum. Çünkü göçmen

geçiş sürecinin içinde şekillenmiş ve ka­

emeği hem sayısal orandaki artışı nede­

pitalizm şafağı ile doruğa çıkmış bir sü­

niyle (bu ülkelerde nüfusun yaklaşık % 10

reç

gibi bir rakama tekabül ediyor) hem de

müyle sınıf kriterlerinin özelliklerini gör­

içinde olgunlaşmıştır.

Burada tü ­

sınıf pratiklerini doğrudan etkileyen bir

mek olasıdır.

güç kayması nedeniyle, sınıf mücadelesi

mokrasisi Atina demokrasisinde (veya

Dolayısıyla Avrupa

de­

paradigmalarında stratejik bir rol oyna­

antik demokrasi de diyebiliriz) olduğu

maya başlamıştır. Bu anlatımdan çıkarıl­

gibi, “ demos’un” , yani halkın yurttaşlığa

ması gereken noktalardan birisi, burjuva

terfi ettiği bir sistem değil, tersine A v ru ­

demokrasisi olarak ifade edilen bu ülke­

pa’da emekçi halkın “ yurttaş olma” kim­

lerde, genelde emeğin özelde göçmen e-

liğinin sınırlandığı bir sistemin adı olmuş­

meğinin nasıl bir evrim geçirdiğini ve bu­

tur. Am a elbette burada önemli olanın


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ yurttaş olma kimliğinin sınıf özüdür. Bu­ nu şöyle açıklamak mümkündür;

Kuşkusuz liberalizmin gelişmesi ile birlikte yurttaşlık kavramında bir geniş­

1688 devrimi ve Magna C arta antlaş­

leme oldu, ama bu genişleme onun gü­

ması ile gelişen demokrasi sürecinde ku­

cünü sınırlayan bir gelişmeyle paralel o-

rucu öğe Avrupa’da, Atina demokrasi­

luştu. Böylece yurttaşlık kavramında da

sinde olduğu gibi yurttaş-halk değil, de­

değişikler gündeme geldi.

Burada

iki

rebeyi ve toprak sahibi olan aristokrasi

nokta öne çıkar; ilki varlıklı sınıfların e-

ve lordların kraliyet sisteminden bağım­

gemen olduğu ve emekçi sınıfları yönet­

sızlaşmasına dayanan

bu anlamda

tiği aktif ama herkese açık olmayan bir

“ özgürlüğü” ifade eden bir kurucu öğe­

yurttaşlık, İkincisi de kapsayıcı ama bü­

ye dayanmış olmasıdır. Başka bir deyişle

yük oranda pasif bir yurttaşlık. Böylece

A vrupa modern demokrasisinin temeli­

bireyin kendisi kolektif kurumlardan ve

nin atıldığı Manga C arta sözleşmesi, feo­

kimliklerden kopartılmakla sonuçlandı.

dal ayrıcalıkları pekiştiren ve aristokrasi­

Bu sosyal ilişkilerde olduğu gibi politik i-

nin özgürlüğünü, hem kraliyetten hem

lişkilerde de yeni bir anlam kazanacaktır.

de

ve

halk egemenliğinden

bağımsızlığını

Daha sonra da görüleceği gibi bu, parla­

kabul ettiren bir metindi. Burada efendi

mento dışında oluşan siyasetin büyük o-

toprak beyleri ve soylulardı. O ysa Atina

randa meşru olmayan bir siyaset olarak

demokrasisinde efendi yoktu. Monarşi­

algılanmasına yol açtı.

lere karşı aristokratik ayrıcalıkların ka­

M odern

burjuva

dem okrasisinde

bul edilişi, bir yerde “ halk egemenliğine”

yurttaşlık ile sınıf konumu arasındaki ay­

yol açtı. Ancak bu egemenlik, yani bura­ daki halk bir yurttaş olan halk değil, m o­

rım unutulmaması gereken temel bir ay­ rıma dayanır. G erçek te modern demok­

narşi ile kitleler arasında kamu alanında

rasilerde toplumsal ve ekonom ik ko­

görev yapan ayrıcalıklı topluluklardı. Bu­

num, yurttaşlık hakkını belirleyen bir ne­

nu bir kısım araştırmacı yeni bir “ siyasal

den değildir. “ Yurttaşlık” algılanması ö-

ulus” olarak da ifade etmişlerdir. Olayın

nemli derecede ekonomik ve siyasal ko­

esası

şuydu;

A vrup a

demokrasisinde

“ halk egemenliğinin” kurucu öğesi, top­

numundan soyutlanmıştır. O rtad a

bir

rak sahibi beyler ile bağımlı köylüler ara­

yurttaş vardır. H e r dediğini yapan, vergi veren, askere giden ve dayatılmış belirli

sındaki ayrımdan oluşmuştur. Ancak sa­

partilere zorunlu olarak oy veren soyut

nayi devrimi ile atılıma geçen kapitalizm,

bir varlıktır yurttaş. G erçek te kapitalis­

A vrup a’da güç ilişkilerini değişime uğrat­

tin işçilerin artı değerine el koyuşu ile

mıştır. İlişkileri belirleyen feodalizm de­

birlikte ortaya çıkan gücü, yurttaşlık ko­

ğil kapitalist üretim ilişkileri olmuştur.

numuna bağlı değildir. Bunun için yu rt­

G ü ç ilişkileri aristokrasi ve toprak beyli­

taşlık haklarındaki eşitlik, sınıfsal eşitliği

ğinden, mülkiyet ve sermayeye kaymış­ tır. Kapitalizm bütün hayatı etkiler hale

belirlemez,

gelmiş ve yeni bir üretim süreci ile bir­

nırlayan en temel neden olarak karşımı­

etkilemez veya

değiştire­

mez. Bu da kapitalizmde demokrasiyi sı­

likte yeni egemenlik ilişkilerini de yarat­

za çıkar. Biçimsel demokrasinin bütün

mıştır. Kapı büyük oranda liberalizme a-

görüntüsü tam da bu noktada belirginle­

çılmıştır.

şir; çünkü iki güç arasındaki sınıf ilişkisi,

127----


__ yol____________________________ yasalar önünde görece bir eşitliğe dönü­

yatılan bu devrimsel zorunluluklar karşı­

şür ve bu da daha çok oy verm e eşitliği

sında veya “ Marksizmin hayaletinin” A v ­

ile pratikleşir. Dolayısıyla demokraside­

rupa üzerinde dolaşması ile birlikte, ye­

ki siyasal eşitlik, sosyo-ekonomik eşit­

ni ideolojik argümanları ileri sürmek zo­

sizlikle birlikte var olur. Sistem ise oldu­

runda kaldılar. Yeni sınırlamalar ile deği­

ğu gibi kalır ve böylece toplumsal eşit­

şik yollar buldular. Teo ri ile birlikte ye­

sizlik devam eder. Toplumda “ seçkin­

ni stratejiler geliştirdiler. D evrim ci süre­

ler” ile em ekçiler arasındaki çelişkiler o

ci hem “ evcilleştirdiler” (VVood) hem

demokrasinin bir seçkinler demokrasisi

de kendilerine mal ettiler. Dem okrasi­

olduğunu gösterir. Bu ise tümüyle bi­

nin anlamını sınıfsal ve siyasal amaçları i-

çimsel bir demokrasi anlamına gelir.

çinde erittiler. Bunlar değişik biçimler

Bu nedenle burjuva demokrasisi ya da kapitalist demokrasi, toplumsa! içe­

almış olsa da bu liberalizm ile başladı postmodern düşüncelerle devam etti.

rikten tümüyle yoksun kalmış ve “ kitle

Devrim ci sınıf hareketleri zirveye u-

demokrasisi” olarak bir gelişme göste­

laştığında demokrasi kavramı, “ dem ok­

rememiştir. “ Seçkinler demokrasisinde”

ratik” gücün işlevsiz bırakılmasını belir­

yurttaş olmak sınırları belirlenmiş ve e-

gin bir şekilde sınıf-halktan koparan bir

dilgen kılınmış bir yurttaş-halk anlamına gelir. Sistemin kendisi bu anlamda yu rt­ taşlık kavramının içini boşaltmıştır. B ö y­ lece siyasal hakların evrenselliği (oy v e r­ me hakkı vb. gibi) mülkiyet ilişkilerini ve sömürü gücünü dokunulmaz kılmıştır. Bu haklar böylece şekilsel eşitliğe dö­ nüşmüştür. Elbette işçi sınıfının tarihsel eylemle­

kavrama dönüştürdü.

Halkın gücünde

bunlar dem okratik değerlerin temel kri­ terler olmasını istemiyorlardı. Yurttaşla­ rın pasif bir biçimde yararlanacağı anaya­ sal haklara kaydırılacaktı. Burada em ek­ çi sınıfların gücünden, bireysel yurttaş vurgusuna geçiş anlamına gelecek bir yol izleniyordu. A rtık demokrasi kavramı li­ beralizm ile özdeş hale gelecekti. Libe­ ralizmde bütün mesele, kitle-sınıf de­

ri sonucu “ biçimsel demokrasilerde” e-

mokrasisini yok etm ek ve “ kontrolsüz

mekçilerin lehine genişleyen bir kısım

yığınları yurttaş toplumuna dönüştür­

hakları yok sayamayız. Ancak bu da kü­

mektir.” (VVood) Demokrasi böylece li­

resel kapitalizm ile birlikte ortadan kal­

beralizme indirgenmiş olacaktı. İşte libe­

dırılmakta ve demokrasi gerçek anlamda

ral demokrasinin doğuşu kısaca budur.

kuşa çevrilen bir anlam kazanmaktadır. Burada liberalizm ile demokrasi iliş­

Sorunun anlaşılabilmesi için burada liberal demokrasi ile yeniden Atina de­

kisine biraz daha atıf yaparsak şunları

mokrasisini kıyaslamak önemlidir. Söz­

söyleyebiliriz; 19. yüzyılın ikinci yarısın­

gelimi Antik Yunan Demokrasisinde, li­ beral demokrasinin öngörüsü olan “ ana-

dan sonra, devrimci atılımlarla birlikte “ kitle demokrasisi” lehine ö n e m li g e liş ­

yasalcılık” , “ sınırlandırılmış

m eler olmuştu. Bunun tek bir nedeni

veya “ bireysel haklar ve özgürlükler”

vardı; devrim ler korkusudur. Böylece

yoktu. Am a başka bir şey vardı. Atina

hüküm et”

demokrasi yeniden tanımlanmak zorun­

demokrasisinde “ devlet” ile “ yurttaş” a-

da kaldı. Avrupa'da yönetici sınıflar, da­

rasında hiçbir ayrım yoktu. Çünkü der

__ 128


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi___ W o o d , “ devletin” yurttaş toplumu dı­

mürü, iş gücü ve kaynakların dağılımı gi­

şında tüzel bir kişiliği söz konusu değil­

bi alanlara dokunmaz. D em okratik he­

di. Kapitalist liberalizm bu ayrımı netleş­

sap verm e zorunluluğu yoktur. Bu alan­

tirdi ve devleti, halk ve sınıfın üstünde

lar kapitalist pazarın denetimi ve inisiya-

merkezi bir otoritenin yaratılması ile so­

tifindedir. Pazar veya piyasadan özgür­

nuçlandırdı. Böylece demokrasiyi ger­

leşme liberal demokrasi için olanaksız

çek anlamda halkın yönetimi olarak ta­

bir varsayımdır. A yrıca demokrasi “ ser­

nımlamak olanaksız hale geldi. O to rite

best piyasa” ile özdeş kılınamaz. Ö zün­

egemen sınıfların elinde olacak, ama bi­

de batıda görülen demokrasi bu anlamı

reysel haklar ve bir kısım “ özgürlükler”

ile tümüyle “ biçimsel demokrasidir.”

devam edecek. Demokrasinin sınıf te ­

G erçekten bugün liberal demokrasi

meli tam da burada ortaya çıktı. Aslında

kendini tüketen bir sürece yol açmıştır.

bireysel haklar olarak basın, ifade ve

Çünkü demokrasi salt siyasal boyutu o-

toplantı özgürlüğü gibi bir kısım hakların

lan bir rejim değildir. Aynı zamanda o, e-

demokrasi ile ilintisi çok azdır. Dolayı­

konomik ve toplumsal boyutu da olan

sıyla egemen otoriteyi elinde bulundu­

bir rejimi tanımlar. Burada elbette kas­

ran burjuva yönetim inde bu hakların ka­

tettiğim bir “ ekonomi demokrasisi” de­

lıcı bir güvencesi de bulunamaz. Oysa

ğildir. Kastedilen demokrasinin ekono­

demokrasiye gerçek anlamını veren ve

mik işleyişinde teme! bir mekanizma ol­

yurttaş haklarının da güvencesi olan, e-

masıdır. Ekonominin temeli, üretim ve iş

mekçi sınıfların yönetim de olması ve e-

gücünün örgütlenmesidir. Bu ise Mark-

gemen otoriteyi elinde bulundurmasıdır.

s’ın “ üreticilerin özgür birlikteliği” soru­

Bu “ çağdaş demokrasilerde” görülme­ yen en kritik noktadır.

nunda düğümlenir. Bu işçi sınıfının hem ekonomik baskılardan kurtulma sorunu­

doğru

dur hem de demokrasi alanının özgür

genişleme kapasitesine sahip iken, şimdi

örgütlenmesini ifade eden bir sorundur.

Eskiden bu

liberalizm

kapasitesi

oldukça

kitlelere

daraltılm ıştır.

Elbette piyasanın baskısından kurtulmak,

Çünkü bugün yeni bir sosyo-ekonomik

sınıfın politik eylemi içinde söz konusu

yapı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu alanda siyasal özgürlükler, demokrasi ve

olan bir sorundur. Üretim in demokratik

yurttaşlık

runlu temeli ise, bu temel üretim araçla­

hakları

sınırlıdır.

Liberalizm

biçimde örgütlenmesi demokrasinin zo­

kaynağını, modern kapitalizm öncesi ik­

rının toplumsallaşması

tidar biçimlerinden alan bir düşünceydi.

Burada gerçek bir sınıf demokrasinin ö-

anlamına gelir.

Onun ilkeleri kapitalizm öncesine daya­

zünde bir devrim sorunu olduğunu da

nıyordu. O

gösterir.

halde demokrasiyi libera­

lizmle özdeş kılan kapitalizm oldu. B ö y­

Bugün küresel kapitalizm, liberal de­

lece demokrasi liberalizme indirgendi.

mokrasi ile zafere ulaşabilir mi? Bu soru­

Dolayısıyla liberal demokrasiyi olanaklı

nun cevabı bunun olanaksızlığı gösteren

kılan şartlar, demokrasinin kapsamını da

binlerce kanıt ile çözülmüştür. Oysa a-

sınırladı.

demokrasinin,

yakta kalmak için burjuva demokrasisi

kapitalizmin egemenlik ve sömürü bi­

tümüyle yeni bir baskı rejimine doğru

çimleri ile alıp veremediği yoktur. O , sö­

artan bir ivme ile yol almaktadır. Bu ne-

Çünkü

liberal

129 —


— y o l____________________________ derilerle batı demokrasilerinde göçmen­

görülmedi;

lik sorunu, gerçek anlamda bir demok­

Kalkınma Raporu verilerini baz alarak

rasi sorunu ile doğrudan bağlantılı ola­

söyleyecek olursak;

rak ele alınması gereken bir sorun düze­

yarısı, yani 3 milyara yakın insan günde 2

yine ulaşmıştır. Şimdi bu sorunu incele­

dolardan daha az, 1.5 milyar insan ise I

yeceğiz.

dolardan daha az bir gelirle yaşıyor. D e ­

Dünya

Bankası ve

Dünya

dünya nüfusunun

Am a yine de şunu söylemeliyiz

mek ki neredeyse dünya nüfusunun 4/3’i

diye düşünüyorum; hayalimiz demokra­

yoksulluk ve açlık sınırında yaşıyor. Sa­

tik ve eşitlikçi bir kapitalizm değil, bugün

dece üç kişinin gelirinin, 48 ülkenin mil­

çok daha somut olan sosyalizmin olanak

li gelirinden daha fazla olduğu biliniyor.

dâhilinde olduğunu görmek ve göster­

Buna karşın dünya nüfusunun % 1 0 ’u,

mektir. I

dünya toplam gelirinin % 7 0 ’ni alıyor. Bir milyona yakın insan resmen aç. Yılda I I

SIN IF MÜCADELESİ PARADİGMALARI2

(Küreselleşme, yeni emek süreci ve sınıf m ücadelesi dinamikleri)

milyon çocuk açlıktan ölüyor. Yine her yıl 175 milyon çocuk beş yaşına gelme­ den ölüyor. Yoksul ülkelerle zengin ül­ keler arasında ki gelir oranı

I960’da

20/l’den 1980’de 46/1 ’e, 1989’da 60/1’e bugün ise 90/l’a ulaşmıştır. Aslında ra­ kamlar bana pek de sevimli gelmiyor. Y i­

1.21. yüzyılda göçler ve

ne de bu devasal çelişkiyi daha fazla ka­

batıda ırkçılığın kökenleri

nıtlayacak

çeşitli

verileri

gösterm ek

mümkün. Am a bu kadarı bile sorunun

a. İçinde yaşadığım ız

anlaşılması için yeterlidir. Bu yaşamın içinde zaten kendini gösteren kanıtlar o-

dünyanın ayırt edici özellikleri

larak sürekli var oluyor. Böylece bugüne

O rta k bir yargı olarak söylemek ge­

kadar şahit olmadığımız bir dünya tablo­

rekirse, dünyasal paradigmaların ve ya­

su ile karşı karşıya bulunuyoruz. H erhal­

şanan kaosun kaynağı elbette bir dünya

de kapitalizm bir dünya sistemi olarak,

sistemi olan kapitalizmdir. Şimdilik bu­

insan soyunu bu derece kırımlara uğra­

nun böyle tanımlanması, içinde yaşadığı­

tacak ve dünyayı yaşanmaz bir çöle dö­

mız dünyanın sadece bir yanına vurgu

nüştürecek kadar vahşi bir karakter ka­

anlamına gelir. Bu doğrudur ama yeterli

zanmamıştı. Kapitalizm dünde vahşi bir

değildir. Çünkü bu tanım son derece ge­

sistemdi, ama insanlar bu kadar yaygın,

nel bir yargıyı ifade eder. O ysa dünya­

sokaklarda tüketilen, aç, yoksul, hasta

mız bugün küresel kapitalizmin elinde,

ve umutsuz değildi. Bugün küresel kapi­

yaşayan bütün canlıları ve doğası ile bir­

talizm, kelimenin gerçek anlamı ile “ in­

likte büyük bir felakete ve yıkıma götü­

sanın soykırımına” dayanan bir sistem o-

rülmektedir.

O

halde yaşadığımız bu

dünyanın ayırıcı özelliklerini içselleştir­ mek ve anlamak gerektiği önem kazanır. Mesela şöyle bir dünya bugüne kadar hiç

__ 130

larak yeniden tarih sahnesinde kendini göstermektedir. Kapitalizm budur. G ö re ce

olarak

batı

dünyasını

dışta tutarsak çelişkinin devasal boyutu


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ büyük bir yıkım paradigmasını göster­

da değil, tersine onun tem el yasaları ü-

meğe yetiyor. Batı dışında ki dünya hızla

zerinden üst evrede yeniden üretimi de­

çökertiliyor. Toplumsal bir yıkıma dö­

mektir. Küreselleşm e kapitalizmin eko­

nüştürülmüştür. Buna karşın batı da ise

nomik anlamda yapısal bir karakteri ise,

eski yaşam olanakları büyük oranda sı­

bunun politik var oluş biçimi de Y D D

nırlandırılırken, mücadele ile kazanılmış

denilen yeni bir uiuslar arası rejimdir.

bir kısım sosyal haklar (zaten büyük o-

Amacımız nasıl bir kapitalizm incele­

randa kuşa çevrilmiş olan) adım adım

mesinden çok, bu kapitalist yapının bü­

ortadan kaldırılıyor. Dem ek ki dünyamı­

tün bir dünyayı ve bütün bir insanlığı ne­

zı doğası ve insanı ile birlikte yıkıma gö­

reye götürüyor olduğunu tespit etmek

türen yeni kapitalizmin, dolayısıyla yeni

ve buradan bir mücadele stratejisi çıka­

emperyalizmin almış olduğu seviye özel

rabilmektir. Burada bizim için önemli o-

olarak incelemeyi gerektiriyor. Am a ye­

ian nokta şudur; bugün için kapitalist

ni kapitalizm, kuşku yok ki eski kapitaliz­

merkezler ile dünyanın geriye kalan ya­

min ilkeleri üzerinden yükselen bir sis­

pısı arasında ki ilişkilerde kırılmış olan

temdir. Ondan ayrı ve başkasal bir yapı

fay hatlarının incelenmesi büyük önem

değildir.

taşımaktadır. Dahası kaos ve çelişkili bir

Dünyamız kapitalizmin elinde ya bir

varoluşa sahne olan bu dünyanın, nasıl

girdabın içine girerek yok olacak ya da

bir süreç içinde şekilleneceği ve buradan

insanlık bu vahşetten bir şekilde kurtul­

nasıl bir geleceğin tasavvur edileceğini a-

ma yollarını bulacaktır, bulmak zorunda­

çıklamaktır.

dır. İkinci yolun tek adresi vardır; o da kendini yenilemiş ve tarihi tecrübelerin­ den ders çıkarmış olan sosyalizmin yeni­ den politik bir güç merkezine dönüşme­ sidir. Bilinmelidir ki başka bir seçenek yoktur.

Burada merkez ülkeler ile dünyanın geriye kalan ülkeleri arasında ki ilişkiler­ de ortaya çıkan yapısal farklılıklar ve bu farklılıklarla birlikte emeğin gelişim süre­ ci, ilk amaçta irdelememiz gereken konu başlıklarını oluşturmalıdır diye düşünü­ yorum.

b. M erkez ülkeler ile çeper ül­ Bugün temel sorunlardan birisi, Ükeler arasında ki ilişkide yedek e- çüncü Dünya halklarının kapitalist siste­ m ek ordusunun konumu min, dolayısıyla mali/spekülatif temelli uElbette klasik kapitalizm de olduğu

luslararası sermayenin yedek ordusu ha­

gibi küresel kapitalizm de kaynağını e-

line nasıl getirilmiş olduğudur. Bu olgu

mek sermaye ilişkisinden, başka bir de­

ağırlıklı olarak merkezin çeperleri de di­

ğişle onun varoluş biçimi olan Kapitalist

yeceğimiz batı dışında ki ülkelerde oluş­

Ü retim

tuğu ortak bir kabule dayanmaktadır. Ü-

Biçiminden (K Ü B ) almaktadır.

Çünkü küresel kapitalizm, bu yapıdan

çüncü Dünya yoksulları, sayıca batı nü­

ayrı oluşmuş başka bir sistem değil, te r­

fusunun toplamından yaklaşık onlarca

sine o kapitalizmin yeni bir evresi olarak

kat daha büyüktür. Doğu halkları, çeper

belirginleşmiş kapitalizmdir. Onun yeni

ülkeler veya Üçüncü Dünya dediğimiz

biçimi asla kapitalizmin yasalarının dışın­

bu dünya (bu kavramları batı dışında ki

131----


— y o l------------------------------------------dünyayı anlatmak için kullandığım bilin­

sömürü ve yoksulluğun, nasıl bir ekono-

melidir), küçük bir azınlık dışında tam

mik-politik ilişkiler içinde vücut buldu­

bir çözülme ve kırımlara uğratılmıştır.

ğunu ve bunun küresel kapitalizmden

Bunlar kırsalın yoksullarından, kentsel

kaynaklanıp kaynaklanmadığını izah et­

işsizlere, yarı işsizlerden çalışan yoksul­

menin önemli olduğunu hatırlatır bize.

lara kadar geniş bir dünyayı ifade eder.

Elbette bu bilinenlerin tekrarından çok,

ortasından

çağımızın özgün gelişim koşullarını anali­

sonra batı ekonomisi yapısal bir bunalı­

tik olarak anlatmak demektir. Yasalar i-

ma sürüklenmişti. Özellikle 1973 krizi­

le pratik yaşam arasında ki diyalektik ba­

nin Üçüncü Dünyaya yansımasının so­

ğın doğru kurgulanması, sorunun ilk çö ­

nuçları ağır olmuştur. Dış borç krizi, it­

züm yolunu gösteren temel bir para­

halata dayanan geri teknolojilerin aç­

m etre gibidir çünkü. 3 4

Bilindiği gibi

1970’lerin

mazları, tarımsal veya gıda sektörlerinde

Öncelikle şu sorulara cevap aranma­

ki krizler, IM F ve D B ’nın direktifleri ile düzenlenen ekonom ik yasalar vs. gibi bir

lıdır diye düşünüyorum; küresel kapita­ lizmin yedek ordusunun, bugün için esas

dizi olgu, Üçüncü Dünyanın ekonomik

olarak Üçüncü Dünyanın yoksulları ol­

olarak yıkımına yol açan etkenlerin ba­ şında gelmiştir. Böyle bir gelişme Ü çün­ cü Dünyada yeni bir “ ulusal burjuva­ z in in güçlenmesine yol açan gelişmeleri frenlediği gibi, buna olanak tanımayan bir tarihse! dönemin içinden geçtiğimizi de gösterdi. Eşitsiz gelişim, kaos ve kutuplaşma, hatta Üçüncü Dünyanın büyük oranda talan edilmesi, dahası doğu halklarını in­ san kavramının dışında görebilecek ka­ dar vahşileşen batı merkezli anlayışlar, bütün bunlara vurgu gerçeğin sadece bir yanını ifade eder. Burada önemli olan ol­ guların arkasında ki gerçekliği keşif et­ mektir. Bu gerçekliğin adını açıkça koya­ lım; kapitalizmin yeniden kendi özüne denen vahşi karakteridir bu. Buna beyaz adamın 2 1 yüzyılda ki “ modern soykırı­ mı” demenin abartma bir tanım olmadı­ ğını söylemek istiyorum. Gerçekliğin bu

duğu ortak bir kabule dayanıyor ise, bu yedek ordu nasıl ve hangi yollarla emili­ yor, eğer emiliyorsa bugün için bu nasıl emiliyor? Başka bir deyişle kapitalizm bu yedek orduyu aktif orduya katabiliyor mu, eğer katıyorsa nasıl katıyor? Aslında küreselleşme sürecinde kapi­ talizm için bu sorun tam anlamı ile çö ­ zümsüzlüğe işaret eder.

D üne

kadar

sermaye bu soruna iki yolla cevap ve ri­ yordu; ilki merkez dışında kalan çeper ülkelerin, yani Üçüncü Dünya ülkeleri­ nin bir kısmı (ki bu ülkelerin tümü fark­ lı gelişme süreçlerine ayrılırlar. Bu an­ lamda bir bütünü de oluşturmazlar), özeliikle orta düzeyde gelişme dinamikle­ ri taşıyan ülkelerin “ yarı sanayileşmesi” yolu ile gerçekleşiyordu, İkincisi de m er­ kez ülkelere doğru akan göçler ile olu­ şuyordu.

çözüm ü olm adıkça, görüntünün so n u ç­

Son 20-25 yılda serm ayenin organik

larını doğru izah etmenin olası olmadığı­

bileşimindeki değişim ile birlikte birinci

yol önemli derecede sınırlandı, hatta ka­

biliyoruz artık.

Üçüncü

Dünyanın

yoksulluğu ve sömürüsü adeta talan dü­

pandı denilebilir. G e re k şirket evlilikleri

zeyinde bir gerçekliği ifade ediyorsa, bu

gerekse ucuz iş gücü veya hammaddeye

__ 132


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ daha kolay ulaşım, ama daha önemlisi

rından birisi de merkez ülkelere göç idi.

sermayenin yatırım politikasından uzak­

B ir yere kadar doğal olarak bunun hem

laşması, hatta spekülatif bir karakter ta­

ekonomik hem de politik nedenleri var­

şıması ve ağırlıklı olarak enformal tek­

dı. Mesela kapitalist merkezler, hem u-

nolojinin gündeme gelişi gibi bir dizi ne­

cuz iş gücüne olan gereksinimlerinde (İ-

den, çeper ülkeler için düşünülen “ yarı

kinci Dünya savaşı sonrasında bu ülkele­

sanayileşme” stratejisini çok büyük o-

rin yeniden imarı vb. nedenlerle), hem

randa sınırlamıştır. Daha önce kapitalist

de uluslararası sisteminin dengelerinin

m etropollerin yakın çevresinde güven­

sağlanmasında, göçler geçerli yollardan

likli alanlara (A B stratejisine göre Doğu

birisi olarak düşünülmüştü. İlki ne kadar

A vrupa ülkeleri böyle bir alana girmek­

ekonomik ise ikinci neden de o kadar

tedir) yapılan kısmi sanayi yatırımları, bu

politikti.

ülkelerde yarı sanayileşmeyi kuşkusuz

Böylece bu her iki yoldan yedek o r ­

bir düzeye kadar teşvik ediyordu. Şimdi

du aktif orduya katılacak, buradan sis­

A B ’nin Doğu Avrupa’da genişlemesi, bu

tem içine em ilerek egemenlik tam anla­

yarı

mı ile sağlanmış olacaktı. Birinci yol yu­

sanayileşme politikalarından

çok,

merkez ülkelerin atlama tahtası olarak,

karıdaki anlatımda da görüldüğü gibi sı­

başka bir deyişle bu ülkelerin güvenlik

nırlanırken, yani ‘yarı sanayileşme’ süre­

politikalarının doğrudan bir sonucu ola­

ci büyük oranda kapanırken, ikinci yol,

rak düşünmek daha doğrudur. Bunun

yani göçler dengeleri değiştirecek kadar

temelinde yatan gerçek, artan bir hızla

büyüdü. G erçekten göçler, ister ekono­

em peryalistler arası paylaşım kavgasıdır.

mik olsun isterse politik / sömürgesel

Yani yeni paylaşım sürecinde A B , bu ül­

olsun veya sosyal nedenlere dayansın,

keler aracılığı ile genişleyerek paylaşım­

biçimi ve yolu ne olursa olsun, öyle bü­

da söz sahibi olmak gibi bir politik öngö­

yüdü ki adeta açlar ordusu her yolu de­

rüye dayanır. İçinde hem güvenlik hem

neyerek (denizler üzerinde kırık dökük

de yayılma veya genişleme politikası o-

gemiler ile insan kaçakçılığına dayanan

lan bir stratejiyi esas almaktadırlar. A n ­

bir sektör bile oluşmuştu. V e bu insan­

cak bu sorunun kendisi yine de, kapita­

ların çoğu denizlerde balıklara yem edil­

lizmin yapısal krizine bir yanıt oluştur­

di ya da sınırlarda kurşunlara hedef ol­

makta hem yetersiz kalmış hem de çö­

dular vs. Büyük bir insan trajedisi yaşan­

züm tümüyle çözümsüz olarak devam

maya hala devam ediyor) batının zengin

etmiştir. Doğu Avrupa ile bir kısım A s­

sofrasındaki dengeleri değiştirecek bir

ya ve Pasifik ülkelerini dışta tutarsak, ge­

aşamaya geldi. Böylece göçler, merkez

riye kalan koca bir dünyanın büyük bir

ülkelerde sistemin eliyle beyaz ırkçılığın

yıkıma uğratılmış olmasının anlamını bu­

geliştirilmesine neden olan politikaların

radan çıkarabiliriz.

yaratılmasına vesile

oluşturdu.

Batıda

ırkçılığın kaynağı, esas olarak bu ülkele­ re gelen yabancı göçmen işçilerin, özel­

c. M erkezlere yönelen göç serü­likle Afrika, veni ve ırkçılığın yeni biçimleri rinden gelen Eskiden krizi atlatmanın çözüm yolla­

Latin ve Ortadoğu ülkele­ göçm enler üzerinden yapı­

lıyor olması ortak bir kabule dayanıyor.

— — ----------------------------------133 —


— y o l------------------ ------------------------A B D ’de kulelerin vurulması ile birlikte

kurmak projesi, ırkçılığın hangi boyutla­

Afganistan ve Irak işgalinden sonra, ırk­

ra ulaştığını göstermesi bakımından ol­

çılığın boyutu özellikle Arap ve İslam

dukça ilginçtir.

dünyasından gelen göçmenleri hedef al­

Elbette batıya akan göçler, Üçüncü

maya başladı. Adeta Ortaçağın Hrısti-

Dünyanın yoksulları içinde hala küçük

yanlığına

bir azınlığı ifade eder. Am a yine de batı­

dayanan

A v ru p a ’sı yeniden

hortlatılmak istenmektedir. Dinsel bir

nın merkezi içindeki bu göçler nüfusun

Avrupa söylemi veya Bush’un İslam top-

ortalama % I 0 gibi bir rakama oturunca

lumlarına karşı haçlı seferi retoriği, yeni

dengelerde ciddi kaymalar oluştu. Bu

bir barbarlığın ve yeni bir koloni politi­

durum batıdaki politik dengeleri de de­

kaların ip uçlarını göstermesi bakımın­

ğiştirdi. Aynı zamanda batı emekçisinde

dan anlamlıdır. Bunun ilk pratik işlevi i-

göçmen emeğini kültürel olarak dışlayan

kiz kulelerinin vurulması arkasından Irak

ideolojik kırılmalara da yol açtı. Batı sis­

ve Afganistan talanı ile başlatılmıştır. Y e ­

temi kendini bugüne kadar “ eşitlik ve

ni egemenler “ çağdışı dünyaya” önce

haklar” üzerine kurulmuş olan bir sis­

“ demokrasi ve barış” daha sonra da “ te ­

tem

rörizm e karşı” reto rik bir söylem ile

Şimdi bu düşünce giderek gerçek ya­

“ uygarlık

“ modernizmi”

şamda nasıl bir egemen ulus şovenizmi­

dayatmışlardı! Bunun adı yeni bir Roma

nin, hatta ırkçılığının perdelenmesinde

projesini”

ve

despotizmidir.

propagandasına

dayandırm ıştır.

kullanıldığını anlamaya yol açmıştır. U y ­

Egemenlik yapısı, bugüne kadar özel­ likle A vrup a’da ırkçılığı bir-iki faşist par­ ti aracılığı ile (adları değişik de olsa) den­

gun görülürse şu ifadeyi kullanmanın yanlış olmayacağını söyleyebilirim; bu­ gün batı yüzüne ikili bir maske takmıştır.

geye alırken, son on yılda ırkçılık bu par­

Ben bunu bugünün toplumsal koşulların­

tilerden geniş bir toplumsal yapıya yay­

da suratlara takılan bir “ gündüz maske­

gınlaştırılmış ve emekçilerin geri bilin­

si” bir de “ gece maskesi” olarak görme

cinde işsizliğin nedeni göçlere bağlana­

eğilimindeyim. Bu gündüz maskesi “ de­

rak ırkçılığın meşruiyet zemini genişletil­

mokrasi, eşitlik ve barış” gibi söylemler

miştir. A vrup a’daki son seçimlerde yeni

ile tam bir görüntüye dönüşmüş, böyle-

nazizm biçimleri artık parlamentolarda

ce özünü yitirmiş bu sloganlarda anlam

hatırı sayılır bir gücü ortaya çıkarmıştır.

bulurken, ama başka bir yanıyla bu ger­

Bu sadece faşist partilerin gücünü ifade

çeği gölgeleyen bir perde haline de gel­

etmez. Yeni nazizm içinde sosyal de­

miştir. Kendini dünyanın efendisi olarak

mokratlardan Hristiyan demokratlarına

gören bir yaklaşımın su yüzüne çıkması

kadar çok sayıda milletvekili de y e r al­

ile birlikte (ki bu düşüncenin toplumsal

mıştır. Aslında tarihsel anlamda gelenek­

bir temeli de vardır) şimdi batının büyük

sel bölünme bugün büyük oranda değiş­ miş ve daha değişik b ir konum kazan­

takması ile anlam kazanmaktadır. Ve bu

mıştır.

Mesela Alm anya’da sosyal de­

gece maskesi, ağırlıklı olarak toplumsal

mokratların önerisi ile Alm anya’ya gelen

yapının gerçek özünü belirleyen bir ko­

politik m ülteciler

bir çoğunluğu suratına “ gece maskesini”

için uygun görülen

numlama anlamına gelir. Yani gerçek öz

Nazi tarzı toplama kamplarını A frika’da

bu gece maskesinin altında saklıdır. Batı-

134


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ da liberal soldan sosyal dem okrat dü­

rilmesi için bir yandan kadın ve çocuk e-

şünce akımlarına kadar bu gece maskesi

meğinin yaygınlaştırılması yoluna gidil­

bugün bizim için çok daha iyi anlaşılır bir

miş diğer yandan ise kaçak veya yasal

öz kazanmıştır. Bir zamanlar tarihsel ka­

göçmen işçi kullanımı işlevsel kılınmıştı.

zananlarla elde edilmiş hak ve özgürlük­

b. İşletmeleri ya Üçüncü Dünya ülke­

lerin göreli olarak taşıyıcısı konumunda­

lerine taşıyarak maliyetleri düşürmek ya

ki bu “ sol ve sosyal dem okrat” yapılar,

da daha sonra olduğu gibi ithalat rejimi­

tarihsel kimliğinin gereklerini bile bir ta­

ni egemen kılmak gibi ikili bir strateji iz­

rafa bırakarak, egemen yapının payanda­ larına dönüştürülmüştür. Komünist ya­ pıların ise toplum üzerinde en küçük bir ağırlığı bile bulunmamaktadır bugün. Em ekçiler ne yazık ki büyük oranda bu politikaya kazanılmıştır. Ö yle ki bu gece maskesini takanlar ağırlıklı olarak em ek­ çilerin alt kesimini oluşturanlar tarafın­ dan gerçekleştirilmektedir. Bu bilincin yoksul emekçi güçlere giydirilmiş olma­ sı, şimdilik burjuvazinin başarısı anlamına da gelmektedir. Elbette batı emekçileri­ nin tırnakları ile kazandıkları A vrupa’nın

lenmiştir. Özellikle 1980 sonrası süreç­ te,

sermayenin

organik

bileşimindeki

değişime paralel olarak üretim yerine it­ halat rejimine dayalı sistem yerleştiril­ miştir. c. Üretim sürecindeki yeni teknik ge­ lişmeye bağlı olarak proletaryanın fiziki iş gücü yerine, zihinsel ve bilimsel iş gü­ cünün konulması sağlanmıştır. Yani o to ­ masyon ve teknolojik kullanımın yaygın­ laşması egemen kılınmıştır. Ü retim sürecindeki bu üç stratejik

ikinci ve temiz yüzü bundan sonra nasıl

etken merkez ülkelerde, Üçüncü D ün­

bir sürece yo! açar, bu şimdilik biline­

yaya göre görece olan, ama nesnel bir

mez belki. Am a arkalarında koca bir

özellik taşıyan yeni bir yoksullaşma sü­

devrimci tarih ve ortak bir ilerici gele­

recine yol açtı. İşsizlik arttı ve alım gü­

nek olan batı emekçisinin tarihi, bu gidi­

cünde büyük düşüşler yaşandı. A B ülke­

şe karşı bir devrimci tutum alacağını u-

leri özellikle Euro para birimine geçişle

mut etmemizin de en büyük sebebidir.

birlikte bu süreç daha da krizse! bir ö-

Bu kuşkusuz yakın erimde olmasa da u-

zellik kazandı. Bugün geleceğinden ciddi

zun erimde kazanacak olan bir gerçek­ liktir.

yışlara sürükleyen yeni bir toplumsa! ya­

olarak kaygı taşıyan ve kendini yeni ara­ pıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Bu sü­

II. Yeni e m e k sürecinde göçm en em eği ve kapitalizmin işlevse! dinamikleri Kapitalist sistem, 1973 krizi sonra­ sında maliyetleri düşürmenin ve krizi at­

reç giderek daha da bir derinleşme eği­ limini taşıyor. Kuşkusuz bu yeni durum, yani kapi­ talizmin ekonomi politikalarındaki yeni şekilleniş,

emekçi

sınıfların toplumsal

gücünü yok edecek bir karakter taşıma­

latmanın yolu olarak belli başlı şu üç ön­

dı, taşıyamazdı. Am a toplumsal iktidarı

leme başvurmuştu;

proletaryanın fiziki iş gücünden zihinsel

a.

Merkez ülkelerdeki pahalı olan işiş gücünün belirleyici olmasına bırakan

gücü yerine daha ucuz iş gücünün geçi­

sürecin önünü açtı. Denilebilir ki kadın 1 3 5 -----


— yol------------------ -----------------------iş gücünün erkek iş gücüne paralel geliş­

kin birer örnektir. Hatta James Petras

mesi ve devreye bunun artan oranda

bu süreci şöyle yorum larken tümüyle

girmesi, yeni üretim ve emek stratejisi­

haklıdır; “ İşsizlerin yol kesmeleri, sanayi

nin bir sonucuydu. Bunun bir başka so­

işçilerinin makineleri ve üretim hattını

nucu da şu oldu; o ülkelerin ulusal kim­

durdurmalarının işlevsel muadilidir. Biri

likli iş gücünün yanı sıra (literatürüm ü­

kar realizasyonu’nu, diğeri ise değer ya­

zün diliyle belirtmek gerekirse egemen

ratılmasını engeller.”

ulusun işçi sınıfı), göçmen kimlikli iş gü­

211) Elbette bunlar tekil örnekler değil­

(J. Petras, 2002:

cü ağırlıklı bir yönelim olarak üretim sü­

dir. Bu yeni emekçi sınıfın toplumsal gü­

recinde artan oranda devreye girdi. A n ­

cüne ilişkin önemli bir göstergedir. El­

cak krizden en ağır ve en derin etkile­

bette çok daha değişik eylem biçimlerini

nen bu göçmen iş gücü oldu.

burada saymak mümkün.

Bilindiği gibi hizmet sektöründeki e-

Yeni proletaryanın ideolojik ve poli­

mek yoğunluğu, yeni teknolojik gelişme­

tik düzeyde, yani özellikle kültürel üst

lerle birlikte, sanayi proletaryasının top ­

yapı formlarında, sınıfın nitelik yapısını

lumsal gücünde, sayısal denklemin geri­

kuşkusuz olumsuz etkilediği doğrudur.

lemesi anlamında bir gerilemeye neden olmuştu. Daralm a bu gücün zayıflaması­

Bu zaten nesnel bir vakadır da. Ancak bu proleterleşm e eğiliminin büyümesi i-

na yol açmıştır. Böylece üretimin dene­

le sınıfın nitelikli yapısı (sınıfın ortak de­

timi, ağırlıklı olarak bu emek potansiye­

ğerler sistemi) arasındaki çelişkili v a ro ­

line geçti. Yani beyaz yakalı iş gücünün

luş, sınıf stratejileri açısından paradoksal

ya da işsiz işçilerin...

bir konumu ifade etmektedir. Bu açı

Sınıfın toplumsal gücü ortadan kalk­

kuşkusuz daha da büyüdü. Proleterleş­

madı, ama bu emek sürecindeki bir de­

me eğiliminin büyümesine karşın, işçi sı­

ğişim anlamına geliyordu. G üç merkez­

nıfı kendi değerler sistemini sahiplenme­

lerinde bir kayma oldu. Böylece devreye

sinde görece olarak dönemsel bir kırıl­

yeni bir güç merkezi çıktı; yeni proletar­

ma yaşamaktan kurtulamadı. Elbette bu­

ya. Sınıf yapılarındaki değişimler, çoğu­

nun nedenleri belirli bir oranda em ek ve

nun ifade ettiği gibi yeni sınıfın toplumsal

insan ilişkisinde ve bunun felsefe bağı ile

gücünün yok edilmesi ile sonuçlanmadı.

birlikte değişik yazılarda işlendi. Burada­

Tersine yeni proletarya sınıflar savaşın­

ki paradoksun ilk çözüm yolunu kanım­

da tahminlerimizin de ötesinde toplum ­ sal bir gücü açığa çıkardı. Yeni sınıfın

ca şöyle ifadelendirmek mümkündür; proleterleşm e eğiliminin giderek artm a­

toplumsal gücüne ilişkin sayısız örnek­

sı, hatta bunun giderek derinleşmesi, sı­

ler, bizim bu stratejik öngörümüzü doğ­

nıfın ortak üyeleri olan birey ile sınıfın

rulayan birer kanıt gibidir. Mesela A rjan­

ortak davranış ilişkileri arasında salt si­

tin örneğinde görüldüğü gibi, üretimi iş­

yasal değil, aynı zamanda ideolojik ve

lemez kılan yeni eylem biçim lerine, m e­

kültürel yapının yeniden kurulması ola­

sela hammadde veya mamul maddenin pazar dolaşımını engelleyen yol kesme­ ler, yeni sınıfın değişik eylem biçimleri­

ortak bir varoluşu tetiklemesi olasılık dı­ şı bir tasarıma dayanmaz. Am a olasılığın

ne, aynı zamanda toplumsal gücüne iliş­

bütün verilerini gösterir. Başka bir ifade

__ 136

naklarının artması ya da bunun yeniden


küreselleşme, göçmen emeği ve dem okrasi__ ile ideoloji ile politika arasında çelişkisel

mesine yol açan öznel durumları elbette

yapının çözümüne yol açan, dahası nite­

yok sayamayız. Mesela ülke bütçesinden

liksel yapıya geçişi daha kolaylaştıracak

çok daha büyük ve kaynağı belli olmayan

öğeleri biriktiren yeni bir süreci ortaya

bir paranın dolaşımda olması hayatın

çıkarabilecek bütün

v e rile ri g ö sterm esi

tüm den ticarileşm esine yol açmıştır. Bu

anlamına gelmektedir. Bu yeni bir süreç­

ise emekçi kitleleri hala sisteme bağla­

tir.

yan bir volan kayışının rolüne ait bir atıG erçekten yeni üretim süreci, geri

fa benzetilebilir. A m a bu durum elbette

bıraktırılmış ülkelerde bir yaygınlaşmaya

hızla tükenmekte ve çelişkisel varoluş

yol açarken, proleterleşm e eğilimini bu

derinleşmektedir.

ülkelerde merkez ülkelere göre daha da

Bu fiziki güç potansiyelinin işlevsel

artırmış ve bu kitlelerde sefalet düzeyin­

rolünde ortaya çıkan nedenlerin başında

de bir genişleme yaratmıştır. Bu hem

şu olgu önemsenmelidir diye düşünüyo­

aktif emek ordusunda (ücretli çalışanlar­

rum; bu ülkelerde, egemen güç merkez­

da, yani çalışan yoksullar olarak tanımla­

leri ile olan ilişkilerde, kapitalist iş disip­

dığımız emek gücünde) hem de yedek

linin daha gevşek ve daha az işlevsel ol­

orduda (işsiz emekçilerde) büyük ve de-

ması veya o to rite r yapının daha loş ol­

vasal bir yaygınlık anlamına gelir. Bunun

ması, proleterleşen yapıların pratik iş­

merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasın­

levlerinde (politik iktidar mücadelesin­

daki karşılığı elbette değişik olmuştur.

de) artan bir eğilimi inşa etmesinde da­

Gücünü yitirmiş olmasa da bu durum

ha kolay bir geçişi varsayar. Şiddetin ar­

merkez

tan dozu her zaman egemen güç m er­

ülkelerde, yeni

proletaryanın

toplumsal iktidarını olumsuz etkileyen

kezlerinin otoritesini tahkim eden bir

yeni güç dağılımı anlamına gelmesini ifa­

varsayıma dayanmaz. Bunun en bariz ö r ­

de eder. Bu durum Türkiye gibi ülkeler­

nekleri Latin Am erika kıtasındaki değişik

de ise, proletaryanın fiziki gücünün daha

devletlerde ortaya çıkan ikili iktidarlar

da artmasına yol açan dinamikleri güç­

deneyi ile okumak mümkündür. Ö yle ki

lendirirken, niteliksel gücünde, başka bir

sözgelimi Kolom biya’da, N epal’da, G ü ­

deyişle moral değerler bütününde bir

ney A frika’da, Arjantin’in veya Hindis­

düşmeye neden olan gelişmelere yol aç­

tan’ın bazı bölgelerinde veya semtlerin­

tı. Ancak bu bugünün nesnel bir tanımı

de devlet güçlerinin kontrolü tümden

olsa da, bunun değişebilir olan bütün ve­

veya yer y e r yitirmesi örnek olarak gös­

rilerini de göstermektedir. Hemen bu­

terilebilir. (B ir başka düzeyde bu örnek­

raya not olarak şunu düşebiliriz; yukarı­

ler daha da çoğaltılabilir; işgal edilmiş I-

da ifade ettiğimiz bu dinamizme geçişi

rak’ta görülen de bundan farksız değil­

kolaylaştıran nedenlerin başında, elbette

dir. Meseia Felluce gibi sadece üç ana

emek sömürüsünde ortak bir dağılımı i-

bölgede bile kontrolün tüm üyle direniş­

fade eden yoksullaşma sürecinin gelme­

çilerin elinde olması gibi.) Bu aslında sı­

si yatar. Ancak Türkiye gibi ülkelerde

nıf güçlerinin iktidarlaşmasına ilişkin ö r ­

hala sistem ile halk yığınları arasındaki i-

neklerdir. Dolayısıyla egemen yapı ilişki­

lişkilerde birbirine geçişi sağlayan veya

lerinde ortaya çıkan boşlukların doldu­

umutların tümüyle sistemden tükenme­

rulması anlamında olanaklı olan bir yapı-

137


— yol------------------------------------------sal göstergeye işaret eder. V e bunlar sı­

çeği de ortaya çıkarmıştır; kapitalizmin

nıf mücadelesinde her zaman olanaklı o-

iç çelişkilerinden birini de yansıtan, tek ­

lan ve parçadan başlamak üzere egemen

nik yenilenme ile iş gücü arasındaki çe­

politik yapının bütününü kapsayan sınıfın

lişkinin derinleşmesi, niteliksizleşme sü­

politik iktidar mücadelesinin bariz ve ka­

recinin bir sınırı olduğunu göstermiştir.

bul edilebilir örnekleri olarak düşünmek

Bu önemli bir uğrak noktasıdır. Çünkü

mümkündür.

sürecin son noktaya gelmesine yol açan

Bilindiği gibi Y D D sürecinde kapita­

dinamiklerin açığa çıkması, bir yerde sü­

list yapıların inşası, emek sürecinin yeni­

recin tersine dönmesinin param etreleri­

den yapılanması ile birlikte gerçekleştiri­

ni de göstermektedir. Tarihsel maddeci­

liyordu. Serm aye düzeni, sermayenin bu

liğin insanlık tarihinden çıkardığı en te ­

organik yapısının değişken biçimleri ve

mel sonuçlardan birisi şudur; her yeni

gereksinmeleri üzerine inşa edildi. Aynı

gelişme belirli bir doyum noktasından

şey em ek sürecinde de oldu. Kapitaliz­

sonra kendini yeni bir sürece bırakır. Bu

min yeni dönemi ve bu dönem e ilişkin

olumsal bir dönüşüme de tekabül eder,

üretimdeki organizasyon süreci, doğal

olumsal olmayan bir dönüşüme de...in­

olarak emek sürecini de etkiledi. Böyle-

sanda olan düşünce ve duygu özneleri

ce em ek kendi içinde bölünerek yeni­

ne kadar kaybolmuş veya sınırlanmış o-

den yapılandı ve değişik konum kazandı. Böylece emek süreci karmaşıklaştı ve

lursa olsun, onu yeniden var edecek ve

beyaz yakalı emek (özellikle enformal a-

de bulunması hem de beyinlerinde saklı

üretecek imkanların hem kendi ellerin­

lan) giderek üretim ve dolaşım sürecine

olması bu varlığın diğer canlılardan üs­

egemen oldu. Emeğin bu yeni şekillenişi,

tünlüğüne işarettir. Bunun başarılması­

daha önce belirttiğimiz gibi çalışanlar ü-

nın yegane teminatı

zerinde niteliğin (kalifikasyon sürecinin)

proletaryanın sınıf konumundan iieri ge­

(tek olmasa da)

düşmesine yol açmıştı. Bu sadece prole­

len temel karakterinde saklıdır. Yukarı­

taryanın değil insanlığın da bazı ortak

daki bu anlatımla birlikte ortaya çıkan

değerlerinden kopuşu anlamına geliyor­

tabloda şu varsayılabilir; yeni sınıf güçle­

du. Bunu daha önce H arry Braverman

rinin kapitalist yapının içinde varolan bu

doğru bir tarzda ‘niteliksizleşme’ süreci

gerilim noktalarının niteliksizleşme sü­

olarak açıklamıştı. (H. Braverman; 1976)

recinden yeni bir nitelik sıçramasına yol

Böylece niteliksiz veya yarı nitelikli e-

açan dinamiklerin önünün açılmış olma­

mek gücünün toplumsal rolündeki artı­

sı ortak bir kabule dayanmayı gerektirir.

şın yaygınlaşması, nitelikli emek gücünün

Bu ise kısa vadede olmasa bile, sübjektif

rolündeki bir kırılma anlamına gelecekti

etkenlerin

doğal olarak. Ancak bu kırılma dönem­

(yani bilinç ve örgüt formlarında) birlik­

sel sürecin görünebilir bir gerçeğini ifa­

te orta ve uzun vadede yeni sıçrama o-

de ediyor olsa bile, yukarıdaki anlatım da

lanaklarının artması demektir.

çözümünün

hızlanmasıyla

ifadesini bulan bir tarzda kendini yeni­

Bilindiği gibi yeni üretim stratejisi dö­

den niteliksel olarak üretebilecek güç ve

neminde, sermayenin vasıflı emeğe olan

enerji birikimini içinde taşımasını o rta­

gereksinimi azalarak devam etti. Çünkü

dan kaldırmadı. Başka bir boyut şu ger­

sermaye, bir yandan üretim kapasitesi-

__ 138


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ nin değişmesi ve istihdama dayanmayan

zi ile sınıf içindeki depresyon’un (işten a -

birikim stratejilerinin egemen olması ile

tıima baskısı, özelleştirme, taşeronlaşma

vasıflı emeğe duyulan gereksinim zayıfla­

ve iş tekniği vb.) yaygınlığı, sonuçta kri­

dı, başka bir deyişle vasıflı emeğin yerini

zin yükünün emekçilerin üzerine yıkıl­

teknik araç ve gereçler aldı, bir yandan

masına yol açtı. Yine de bu krizden 20.

ise yaygınlaşmakta olan nitelikli işçilerin

yüzyılın ilk yarısında olduğu gibi, bugün

bilgisine eskiye oranla daha az bağımlı

em ekçiler içinde yeni oluşum arayışları­

hale geldi. Böylece bu süreç, sermayeyi

nı tetiklemiş veya direniş cephesinde ye­

aynı zamanda zorlayan bir süreç anlamı­ na da gelecekti. Çünkü menajerlere ve

ni potansiyeli açığa çıkarmış olsa bile, o-

teknik kadroya bağımlılık onu zorlayan

sız kalmasına ve kırılganlıklardan kurtul­

bir süreç de demektir. Galbraith’in de­

masına yol açmamıştır. Bunun elbette i-

diği gibi ‘tekno yapıların’ yaygınlaşması

deolojik ve politik bir dizi başka neden­

veya menajerlerin hiyerarşik yapısının

lerini saymak da mümkündür.

güçlenmesi, sermayenin ilerlemesinin de

nu bir üst seviyeye sıçratmasında başarı­

Emekçilerin

toplumsal

sefaleti

20.

temel taşını oluşturuyordu. Bu durumda

yüzyılda, 21. yüzyılda olduğu kadar ken­

üretim sürecinin hızı veya üretim akışı­

di içinde ayrık, farklılaşmış ve kutuplaş­

nın devamı, zorunlu olarak bu menajer

mış değildi. Elbette emek kendi içinde

veya teknisyen yapılarla daha geniş çalı­

dün de bir farklılık gösteriyordu. Y o k ­

şan sınıfın arasındaki işbirliğine duyulan

sullaşma elbette geçen yüzyılda da sını­

gereksinmeyi ortaya çıkaracaktı. Çünkü

fın yakasından

tekno yapıların emek sürecini gerçek­

gösteriyordu. Ancak bugün bu durum

leştirmesi,

zorunlu

olarak geniş

düşmeyen

bir gerçeği

sınıf

çok daha yaygın bir bileşke olduğunu

güçlerinin üretimde aktif hale gelmesine

göstermektedir. Bugün toplumsal sefa­

bağlıdır. Bu durumda işçi sınıfının üret­

let ortak bir bütün ve ortak bir karakte­

ken çabası, iş gücünün toplumsal yapısı­

ri göstermektedir. Çalışanı veya çalış­

nı daha da önemli kılıyordu. Ü retim dur­

mayanı veya değişik emek biçimleri vs.

du rulmayacaksa eğer, yeni emek biçimi­

sonuçta yaygın bir toplumsal sefaletten

nin bir yandan daha aktif konum kazan­

yakalarını kurtarabilmiş değillerdir. Bu

masını öte yandan bu aktif gücün üretim

yaygın bir hastalık halidir. Yani ağırlıklı

bilgisine sahip olmasını ve böylece üre­

olarak ortak dağılım dediğim bir süreç­

tim sürecinin denetimini eline almasını

tir bu. Bu durum bugün, bir şekilde K o ­ münist Manifestoda belirtildiği gibi, kit­

sağlaması demek olacaktır. Bu durum yeni emek gücünün niteliksel bir konum

lesel sefalet ile emeğin toplumsal iktida­

kazanmasına yol açan verileri biriktir­

rı, birbirinden kopuk iki ayrı konumdan

mesi ve buradan ideoloji ile politika ara­

çok, aynı insan malzemesinde birleşme­

sındaki ortak kurguya geçişi daha da ko­

si demektir.

laylaştıracak bir konumu kazanması de­

Peki ama küresel serm aye bu sorunu

mektir. İşte bu nedenlerin sınıf mücade­

nasıl çözmeyi

lesi açısından son derece önemli strate­

sermayenin stratejisine özel olarak atıf

jik bir kurgu olduğunu sanıyorum.

yapmak gerekir. Metropol' ülkelerde bu

Bu dönemde sermayenin yapısal kri­

planlamaktadır?

Burada

süreç uluslar arası serm aye tarafından

139----


_ y o l ------------------------------------------şu öngörüler ile aşılmak istendi;

duğunda ona ilk söylenen şu olur; biz

1. M erkez ülkelerde sermaye, kendi

önce Almanları, sonra A B ülkelerinden

emekçi kitlelerine Üçüncü Dünyanın se­

gelen işsizleri, sonra da Üçüncü Dünya­

faletini göstererek şükretmenin gerekli­

dan gelen işsizleri öncelik sırasına göre

liğini izah etti. Bu ideolojik ve politik

alıyoruz. Bu durum vasıflı da olsanız fii­

söylem, ulus ötesi şirketlerin yeniden

len

bir dünya pazarını kurmada kolaysal bir

Böylece bu alanlar yabancı göçmen işçi­

size sıra gelmeyeceğini

gösterir.

geçişi sağlamasına yaradı. Yine de bu du­

lere büyük oranda kapatıldı. Bu durum

rum merkez ülkelerindeki işçi sınıfının

merkez ülkelerdeki başka bir düzeyde

üst tabakasına (bütün sınırlılığına rağ­

ulusal işçiler üzerinde daha düşük ücret­

men), Üçüncü Dünyanın talanından bir pay aktarılmasının gerçekleştirilmesine yol açtı. Böylece merkez ülkelerde em e­ ğin toplumsal iktidarını güçsüz bırakma­ ya matuf bir işleve dönüştürülmek isten­ di. Bunda büyük oranda başarı da sağ­ landı.

Bunun bariz örneğini son olarak Alm an­ ya’da M ercedes-Chraisler verdi. İşveren hem işçileri hem de hükümeti tehdit et­ ti; “ eğer maliyetleri düşürmek için çalış­ ma saatlerini 35 saatten 40-42 saatte çıkarmasanız, ben de işletmelerimin bir

2. G öçm en işçilerin merkezlerde yığılışını çok iyi kullandı. Bir yandan en ge­ ri ve

le çalışma baskısını da beraberinde ge­ tirdi veya kabul edilir bir noktaya çekti.

kısmını üçüncü dünya ülkelerine taşı­ rım!” Gelişm eler yalnız bu örnekle sınır­

olumsuz koşullarda ucuz iş gücü

lı değil. Bu yaygın bir politikayı ifade edi­

olarak göçmen iş gücünü kullanırken, di­

yor. Böylece bu yeni strateji, ücretten

ğer yandan

ziyade işinden olmama baskısı ile paralel

işsizliğin ve yoksulluğun

nedeninin göçmen işçiler olduğunu ege­ men ulus işçilerine enjekte

ettir-

meyi başardı. Böylece bu ülkelerde gizli veya açık bir ırkçılığın yaygınlaşmasının toplumsal temellerini de yaratmış olu­ yordu.

olarak geliştiriliyordu. 4.

Böyle bir gelişme merkezlerdeki

sınıf direnişlerini de doğal olarak olum ­ suz etkiledi. Çünkü m etropol ülkelerde­ ki emekçi sınıfların daha alt ve zayıf ke­ simi, hem krizin sonuçlarını daha derin­

3. Merkez ülkelerde sermaye aktif

den yaşadı hem de bu kesim parçalan­

ordu ile yedek orduyu yeniden yapılan­

mış bir şekilde toplumsal gücünün zayıf­

dırdı. İşi olan aktif ordunun, en zor ve

lamasına yol açtı. Bu alanda olumsuz o-

yıpratıcı geri iş sektörlerinde kadın ve

larak sendikalar özel bir rol oynadı. Ö-

göçmen işçi (temizlik sektörü, gastrono-

zellikle sosyal dem okrat iktidarlar döne­

mi, ulaşım vb.) kullanılırken, daha vasıflı

minde Ajanda 2010 saldırısında olduğu

iş alanlarında bu vasfa uygun mesleki e-

gibi (Alm anya’da S P D ve G R Ü N koalis­

ğitim gören, bilimsel vasfa sahip olan emek gücünü kullandı. Bunlar ağırlıklı ola­

yonu tarafından gerçekleştirilen reform

rak egemen ulus işçileri içinden seçildi.

dalığı yaparak, sınıfın radikalleşme dina­

paketi denilen saldırılar) iktidar payan-

Mesela vasıflı özelliklere sahip bir göç­

mizmini reformize etmede özel bir işlev

men işçi, İş ve İşçi Bulma Kurumuna (ö r­

gördü. Bu anlamda hem toplumsal gücü­

neğin Alm anya’da Arbeitsam t) başvur­

nü elinde bulunduran hem de iş koşulla-

140


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ rı ile yaşam düzeyini koruyan bu em ek­

litikalar ya sendikalar ile birlikte götürü­

çi kesimler, toplumsal direnişe yönelim­

lüyor ya da bazı “ ilerici” sendikaların

de tutuk ve karamsar kaldılar. Bunun bir

göstermelik günü kurtaran bazı açıklama

başka sonucu da şu oldu; emekçi sınıfla­

veya balonlu yürüyüşlerle idare ediliyor­

rın en yoksul kesiminde, işsizliğin veya

du.

az ücretle çalışmanın esas nedeni, ya­

Böylece daha önce em ek sürecinde

bancı göçmen işçilere çıkarıldı ve bu

oluşan ayrık konumlar giderek eşitlene­

burjuva propagandası etkili oldu. Böyle-

bilecek bir eğilim sürecine doğru evril-

ce bu kesimde güçlü bir yabancı düş­

meye başlandı. Sadece göçmen emeği

manlığı oluştu, hatta giderek ırkçılığın

değil, yerleşik iş gücü de artık durumun

güçlenmesinin toplumsal temellerini e-

feci olduğunu görm üyor değil. Ancak

sas olarak bu yeni yoksullar oluşturdu.

buradan ortak bir direniş hareketinin

G eçen yüzyılda H itler faşizminin top­

yarattığı toplumsal potansiyelin varlığına

lumsal temellerinin bu emekçi yoksullar

karşın, (çünkü eğilimler ile yaşanan so­

olduğunu geçerken bir anekdot olarak

mut gerçeklikler her zaman paralel bir

hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum.

gidişi öngörmez) ortak bir direnişin bu­

İlkini ağırlıklı olarak kadın iş gücü ve

gün için bu merkez ülkelerde olası bir

göçmen işçiler oluşturmuştu. Ücretleri

büyüme içinde olduğunu varsaymak çok

diğer

üyelerine

göre

daha

düşüktü.

iyimser bir tablo çizmek anlamına gelir.

Dengeleyen ek gelir olanakları düzen

G erçekten küresel kapitalizmde üretim

kurumlan tarafından yeni yasalar çıkartı­

bireysel temel üzerinde kurgulanırken,

larak denetlenir hale getirilmişti. Bu du­

aynı oranda işçi kesimlerini de bireysel

rum yerleşik işçilerin ücret artışlarını ve

kurtuluş yoluna sevk etm eye yol açmış­

bunun için grev dahil diğer mücadele bi­ çimlerini etkisizleştiriyor ve dengeliyor­

tır. Bu ise toplumsal çürümenin derin­

du. İşverenler “ dışarıda senin istediğin

leşme eğilimini göstermektedir. Bundan çıkışın elbette tek nedeni yoktur, ama e-

ücretin yarısına çalışacak milyonlar var,

sas nedeni sübjektif etkenlerdeki olum ­

üstelik biz kazanamadığımız için firmayı

suz varoluşa ve bu varoluştaki kırılgan­

kapatabiliriz...” gibi tehditkar argüman­

lıklara

larla bu denge sağlanıyordu. Özellikle

buradaki en büyük sorun, bu ülkelerde

son bir yılda taşeron firmalar (leiht fir­

sınıfla güçlü bağları olan, ama aynı za­

bağlamak

mümkündür.

Çünkü

malar) öyle yaygınlaştı ki, geleneksel ola­

manda politik duruşunda sağlam bir ide­

rak örgütlenmiş üretimin organik yapısı­

olojik zemine

nı tümden bozdu. Hatta sağlık, eğitim,

yokluğudur. Stratejiler çökmüştür. So ­

oturan

öncü

yapıların

demiryolları veya hava alanları gibi ku-

runun odak noktası da zaten burasıdır.

rumların değişik bölümlerinin tümü a-

Sendikalarda ise durum tam bir facia. Sı­

dım adım bu taşeron firmalara havale e-

nıf özünü ve ruhunu kaybetmiş yapıların

dildi. Eskiden y e r yer değişse de 12 ile

yeniden enerjik bir ruh kazanması, kri­

15 Euro olan saat ücretleri 5 veya 6 Eu-

zin derinleşmesi ile birlikte krize alter­

r o ’ya indirildi. Üstelik sosyal haklardan

natif yapıların ortaya çıkmasına bağlı ola­

yoksun olarak. Kabul edilmediği nokta­

rak düşünülebilir.

da rahatlıkla kapı gösteriliyordu. Bu po­

stratejik bir kurgu yetmez, aynı şekilde

Elbette burada salt

----------------------------------------- 141-----


— y o l------------------------------------------devrimci bir iradenin rolüne de atıf ya­

lenmesi, katılım güçlerinin programa ka­

pılabilir. Bunun yakın erimde olmasa da

zanılması ve taktik dövüşün gereklerinin

orta erimde gerçekleşmemesi için el­

yerine getirilmesi gibi türdeşleşen eği­

bette hiçbir bir neden yoktur.

limlerin kendisi demek değildir. Bu süre­ cin önünde duran eksikliklerin çözümü

III. Üçüncü Dünya Ü lkelerinde

demek, aynı zamanda bugün, düne göre çok daha olgun bir düzeyin yakalandığını

anti kapitalist m ücadele ve

söylemek demektir. Bunun asla bir a-

direnişler

bartma olmadığını varsayabiliriz.

Küresel kapitalizm, görülmemiş dü­

Aynı zamanda bu sorunun çözüm o-

zeyde dünyanın en ücra köşesine kadar

lanaklarında ilerlemek demek, bir şekil­

kapitalist ilişkileri yaygınlaştırdı. Bu ilişki

de mekansal bir özneyi de işin içine kat­

salt kapitalizmin ekonomik yasalarını de­

mak demektir; elbette anlatmak istedi­

ğil, aynı zamanda yeni emperyalizmin i-

ğim coğrafi bir mekan olarak Üçüncü

deolojik, politik ve kültürel değerlerinin

Dünyanın

de yaygınlaştırılması demektir. Böylece

dikkat çekmektir. Çünkü bu mekansal

doğu ülkeleri olarak tanımlanan Üçüncü

varoluş biçimi, yani çelişkili olan bu va­

içinde

bulunduğu

koşullara

Dünya ülkeleri, kapitalizmin pençesi i-

roluşun kendisi, aynı zamanda karşı tep­

çinde büyük bir parçalanmaya uğramış,

kinin üretilmesinde ortak bir maddi gü­

adeta bu ülkelerin maddi ve manevi bü­

ce dönüşümün bütün olanaklarını kendi

tün değerleri talan edilmiştir. Üçüncü

bünyesinde barındıran bir mekansal va­

Dünya çökertilmiştir. Unutulmamalıdır

roluş anlamına gelmesi demektir. G e r ­ çekten Üçüncü Dünya, salt coğrafi bir

ki her çöküş kendi dirilişi ile birlikte var olur. Şimdi bu ayağa kalkışın geçişsel kri­ zini yaşadığımızı belirtebiliriz.

kavram değil, başka bir yanıyla ideolojik ve politik bir oluşumu da ifade eder. Ka­

Burada sorunun konumuz ile bağlan­

nımca yakın vadede umut, çeper ve yarı

tılı olan yanı, sınıf mücadelesi paradig­

çeper dediğimiz batı dışındaki toplumsal

masıdır. G erçekten kapitalizmin en ücra

yapılardan, dolayısıyla tam anlamı ile bu

noktalara kadar nüfus etmesi, bu ülke­

ülkelerde bir insanlık trajedisine dönü­

lerde anti kapitalist mücadelenin oluşma

şen emekçi sınıfların yaşamındaki alabo­

koşullarına ivme katıp katmamış olması

radan çıkacak gibi görünüyor. Salt bu

veya sürecin olgunlaşmasına neden olup

noktada güncel bir örnekten yola çıksak

olmadığı sorunu önem taşır. Burada ö-

bile, bu bizim düşünce yapımızı doğrula­

nemli olanın sınıf mücadelesinin olgun­

yan bir kanıt gibidir; elbette Irak direni­

laşma zemininin artan oranda gelişiyor

şinden bahsediyorum. Özellikle kimse­

olmasının

bu

nin yakın vadede umut ve tasavvur bile

imkanların giderek güçlenmesi, elbette modern anlamda anti-kapitalist mücade­ lenin doğrudan kendisi olduğu anlamına

edemediği Irak’taki Arap emekçilerinin işgalci güçlere karşı am ansız direnişi, bu umudun boş olmadığını gösterdi. Ü ç beş

gelmez. Başka bir deyişle mücadelenin

ay gibi kısa bir dönemde son derece bi­

görülmesidir.

Kuşkusuz

maddi bir güce dönüşme potansiyelinin

linçli bir tarzda hedeflere vurarak o rta­

yaratılmış olması, mücadelenin örgüt­

ya çıkan direniş, özellikle Felluce direni-

142


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ şi gibi sayısız direnişler, bu umudumu­

şullarla birlikte karşı devrim güçlerinin

zun hem boş olmadığını hem de umutsal

çözemediği kriz ortamıdır. D em ek ki e-

çıkışın neden doğunun emek güçlerine

mekçi halkın bu üst yapı özneierine ge­

geçtiğinin en somut örneğini ve kanıtını

çişini sağlayacak esas öğelerden birisi

göstermesi bakımından öğretici olmuş­

de, sınıfın öncü güçlerinin becerisi ile ta­

tur. Vietnam direnişinin hazırlanışı bile

mamlanacak bir çevrimsel harekete bağ­

yılları almışken, Irak emekçilerinin dire­

lı olacağıdır. Elbette burada klasik m o­

nişinin bu kadar kısa bir dönemde bu

deller aramanın fazla bir anlamı ve ge­

derece yaygınlık göstermesi hem ezilen­

rekliliği olduğunu sanmıyorum. Bu ortak

lerin öfkesinin büyüklüğünü hem de için­

özellikleri tekrar etme pahasına da olsa

de yetenek ve beceri taşıyan özellikleri­

yeniden şöyle toparlam ak mümkündür;

ni göstermesi bakımından anlamlıdır. Fi­

bu toplumsal çatışmalar, büyük ölçüde

listin ve Irak direnişi, Arap kalkışmasının

kaynağını proletaryanın yaşam ve çalış­

bir göstergesi olsa bile, daha önemlisi A-

ma koşullarından alıyor. Çünkü onda

rap uyanışının da yeni bir göstergesi,

var olan toplumsal olan bu güç ile kitle­

hatta geçmiş tarihsel kırılmanın aşılabile­

sel yoksulluk arasındaki temelli olan bu

ceğine ilişkin ciddi bir kanıt olması ger­

dengesizliğin çözümü, bu sınıf güçlerini

çeğinin de açığa çıktığı tarihsel bir ö r­

artık bugünden itibaren harekete geçir­

nektir. G erçek te bu ve buna benzer di­

mesinde ve örgütlenme yeteneklerinin

reniş dalgaları bir süreden bu yana ü-

açığa çıkarılmasında önemli bir vurucu

çüncü dünyanın çeşitli ülkelerinde ve

öğeyi oluşturmaktadır. Burada önemli

bölgelerinde lokal düzeyde de olsa de­

olanın yoksulluğun yarattığı toplumsa!

vam ediyordu. Şiddetli toplumsal çatış­ malar Latin kıtasından, Ortadoğu ve iç

fay hatlarının hangi ölçüler ve hangi bi­

A sya’ya kadar bir dizi ülkede somut ola­

türülebileceği

rak yaşandı ve yaşanıyor.

var olan bu dengesizliğin çözüm yolları­

Bu direnişlerin ortak özelliği, sınıf

çim ler içinde toplumsal bir güce dönüş­ sorunudur.

Dolayısıyla

nı göstermesi bakımından son derece ö-

mücadelesinin karakterinin temel özel­

nemsenmesi gerektiğidir. Kanımca bu

likleriyle yakınlık ve benzerlik gösterm e­

dengesizliğin çözüm anahtarı tek olmasa

sidir. Bu karakterin belirleyici özelliği,

da esası şudur; yoksulluk veya yoksun­

direnişin temelini büyük oranda yoksul

luklar bütünü tek başına asla toplumsal

halkların, yani işçi sınıfı ve emekçilerin

bir gücü ifade etmez. Onun özünde olan

oluşturuyor olması gerçeğidir. Yani şeh­

ve bünyesinde biriktiren yoksulluğun bu

rin ve kırsalın yoksulları. Direnişin ken­

güç potansiyelinin açığa çıkarılmasının

disini hiç kimse, politik veya ideolojik o-

tek yolu, ideolojik bir bilincin içine y e r­

larak sosyalizmden esinlenmemiş olma­

leştiği ve politik bir örgütsel yapının o r­

sından hareketle, yok sayamaz veya önemsemezlik edemez. İdeoloji, kültür

tak hareketine geçişin sağlanabildiği ko­ lektif bir hareket yapısının kurulmasıdır.

veya politika birer üst yapı özneleridir.

Bu olmadan toplumsal güç formu ile bu

Nesnel yapılardan bu öznelere geçişi

forma geçişin esas nedeni olan yoksun­

kolaylaştıran esas neden, emekçilerin i-

luklar arasındaki dengesiz ilişkinin çö ­

çinde bulunduğu bu koşullar ve bu ko­

züm yolları da olanaksız ve kapalıdır. Bu

143 —


— y ol------------------------------------------başarılabildiği oranda, ortada olan bu

gelecekte modern sınıf kavgası eski tar­

dengesiz tablonun aşılması da mümkün

zın aşıldığı ve yeni biçimlerin devreye

hale gelecektir. Böylece çözümsüzlüğün

girdiği bir tarzı öngörmekte ve dayat­

kendisi bu çözümün içinde çözülüyor.

maktadır. O nedenle hiç kimse eski bi­

Elbette günümüzdeki bu direnişler değişik özellikler arz etmektedir. Bugü­ nün

direnişlerin

ortak

çimleri aramasın. Bulması da zordur ar­ tık.

karakterinden

Kuşkusuz bu direnişleri karşı devrim

baksak bile, kimisi fiilen işgalci güçlere

güçleri, merkez ülkelere göre daha ko­

karşı bir konumu ifade ederler (Irak’ta

lay bastırmak veya onu elimine etmekte

olduğu gibi), kimisi de egemen güç ilişki­

çok daha güç bir durum ile karşı karşı­

lerine karşı bir öz ile tanımlanabilirler.

yadır. Bunun nedeni, bu ülkelerin m er­

Son derece değişken özellikleri olan ha­

kez ülkelere göre sisteminden ileri gelen

reket biçimleri ile karşı karşıya kalıyo­

zaaflarıyla açıklanabilir. Doğu ülkelerin­

ruz. Elbette burada sistem içi kalan gö­

de sistem kurumlarının yeterince otur-

rece daha barışçı eylem biçimlerini atla­

mamışlılığı, başka bir deyişle halkın ken­

yarak genel bir tanım yapmaya çalışıyo­

diliğinden bilincinde düzenin meşruiyeti­

rum. Am a yine de bunların önemli bir

ni yitirmiş olması vs. gibi bir dizi parali-

kısmı (bazılarını dışta tutarak söylersek,

ze olmaya açık bu yapılar ve denetim de­

mesela Kolom biya’daki F A R C ’ın direnişi

ki görece bu zayıflılıklar, koyulan yasak­

gibi) anti kapitalist, dolayısıyla anti em­

ların daha kolayca delinmesini veya aşıl­

peryalist anlamda bir sınıf direnişinin dü­

masını

zeyini ifade etmezler. Bunu biliyoruz.

ülke nüfusunun tüm üne yakını kitlesel

Ancak bu emekçi halkların meşru zemi­

yoksulluk içinde bulunuyorsa, bu yok­

ninde emperyalizmin ekonomik, politik

sulluğun yarattığı karşı tepkileri frenle­

ve ideolojik yıkıcı özneleri, hem içsel

mek daha güçtür ve her zaman silah zo­

hem de işgal anlamında dışsal bir güç o-

ru ile zapturapt altına alınmasını güçleş­

larak, doğrudan emekçinin yaşamını ilgi­

tirir. Bir düzeye kadar zor yolu ile faşist

lendiren

dolayısıyla

otorite sağlanmış olsa bile, bu asla düze­

dışsal olgunun bile giderek artık içselle­

nin meşruiyetininin sağlanmış olması de­

şen bir konum kazanması, bilincin geliş­

mek değildir.

bütün

özellikleri,

sağlayabilmektedir.

N ered eyse

mesine, devrimci anlamda karşı örgüt­

Elbette aym insan malzemesinde bil­

lenmenin kışkırtılmasına ve savaşma ira­

lurlaşan bu dağılım, aynı zamanda eşitsiz

desinin açığa çıkarılmasına kaynaklık eden nesnellikler toplamını ifade eder. İş­

bir dağılımdır da. 20. yüzyılda görülen mekansal dağılış, yani birbirinden farklı

te bu nedenlerden dolayı, anti kapita­

gelişme eğrileri veya farklı kutuplaşma

lizmle birleşen bir anti emperyalizm sü­

eğilimleri, şimdi ağırlıklı olarak tersine

recinin oluşma zemini (ki bunlar asla

dönerek, hala farklılıklar bir düzeye ka­

birbirinden ayrılamazlar) giderek olgun­

dar korunuyor olsa bile, bu g id e re k o r­

laşmakta ve bu durum gelecekteki yeni

tak bir dağılıma dönüşme eğrisini yarat­

tarz

sınıf mücadelesinin

mıştır. Böylece dünyamız adeta kitlesel

şartlarını hazırlamakta veya yaratmakta­

bir

yoksulluk, açlık veya işsizlik gibi olgular

dır. Altını çizerek söylüyorum; bugün ve

bütünü içinde ortak bir varsayıma dö-

__ 144

modern


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ nüşmekte, hatta bu gelişme yeni em per­

ederdi. Kuşkusuz emekçi güçlerin şu v e ­

yalizmin insanın soykırımına yol açacak

ya bu şekilde desteğini arkasına alan, a-

düzeydeki baskısı ile yeni bir derinleş­

ma politik ve ideolojik kurgusu egemen

menin

güçler tarafından belirlenmiş karşı dev­

boyutlarını göstermektedir.

O

nedenden dolayı buna sınıf yapılarının

rimci hareketleri yok sayan bir düşünce­

ortak dağılımı diyorum. Aslında bu du­

den bahsetmiyorum. Bu her zaman ol­

rum gelişmenin dinamiklerini açığa çıka­

muştur, bundan böyle de olabilir. Elbet­

rabilecek en önemli göstergedir. Böyle-

te bu nedenle konumuz emekçi sınıf ko­

ce Üçüncü Dünyadaki aşırı sefalet, ser­

numundan bağımsızlaşmış, başka bir de­

mayenin meşru zeminini hemen hemen

yişle egemen sınıf güçleri ile ilişkileri i-

geçersiz kılacak ve onun alanlarını kısıt­

çinde oluşmuş farklı ideolojik veya poli­

layacak bir düzeye yükselmesinin sebe­

tik (dinsel ve etnik biçimler kazanmış)

bini de doğal olarak buradan çıkarıyo­

hareketler doğal olarak tartışm a konu­

rum. Bu aynı zamanda düne göre farklı

mumuzun dışında kalan bölümlerini o-

bir süreçler toplamı da demektir.

luşturur. Am a şimdilik konumuz elbette

Bu ülkelerde önemli noktalardan bi­

bunun incelenmesi değildir. Yine de bir

risi de, ulusal burjuvazinin ulusal anlam­

cümle ile şunu belirtebiliriz; gerek dev­

da ‘devrim yapma’ güç ve özlemini ö-

rimci hareketlerin gerekse karşı devrim ­

nemli derecede yitirmiş olmasıdır. Bu,

ci hareketlerin üzerinde oynadıkları so­

bir yönüyle “ devrimci ulusal burjuvazisi­

mut güç, bu emekçi sınıflar ve onların i-

nin” yüzyılının da kapanışı demektir. El­

çinde taşıdıkları

bette belirleyici bir analitik düşünceyi ifade etmeyen, ama görece ‘ilerici’ bir

görülmesidir. D em ek ki emek gücünü arkasına alan dinsel, etnik veya cinsiyet­

konum arz eden öznel bazı örnekleri

çi gibi bu ideolojik veya politik yapılar,

burada tartışmanın fazla bir anlamı ol­

devrimci bir tem ele oturduğu oranda

madığını geçerken vurgulamak isterim.

direniş gücünü, gerici bir tem ele o tu r­

Böylece yüzyılın kapanışının bu anlamı, i-

duğu zaman da karşı devrimci manipü-

güç

potansiyellerinin

lerici ve devrimci güç odaklarının tü ­

lasyon sürecini oluştururlar, ama bunlar

müyle işçi ve emekçi güç odakları tara­

hangi biçimde olursa olsun hareketi bu

fından belirleniyor olmasında anlam bu­

sınıf yapılarının üzerine kurarak gerçek-

lur. Bu gücün ideolojik biçimi ne olursa

leştirebiliyorlar. Burada önemli olan bu

olsun, ister dinsel ister ulusal veya etnik

emekçi güçlerin, farklı kırılmalara rağ­

motifler taşısın, bu tümüyle kendini bu

men değiştirebilme güç ve potansiyeli­

sınıfsal özün açığa çıkmasında bulmuş ve

nin anlaşılır olmasını içselleştirmek ve

bu sınıfsal öz içinde değişik ideolojik ya­

bilince çıkarmaktır. Esas olarak anlat­

pıştırıcı öz ile belirginleştirilmiştir. Ç ün­

mak istediğim nokta burasıdır. Elbette

kü bu hareketlerin ideolojik ve kültürel kurguları, sınıf yapılarının açığa çıkmış ö-

burada emekçi sınıfların kendi sınıf çı­

zünün üzerine yapıştırılmış biçimlerdir.

ve bu sınıf bilincini işçi sınıfına taşıyabil­

Bu sınıfsal öz olmasaydı veya bunlar açı­

mek devrimci öznenin ilk elden birincil

ğa çıkmamış olsaydı, bu hareketler tü­

görevidir. G eçerken hatırlatmak istedi­

müyle karşı devrimin bir parçasını teşkil

ğim son nokta burasıdır.

karlarının nerede olduğunu göstermek

_ 145 —


— y o l_____________:_______________ G e re k sistemin merkezlerinde kapi­

devasal sorunlar bulunmadığı anlamına

talizmin sorgulanması, gerekse Üçüncü

gelmez. Özellikle ideolojik boyutun kar­

Dünyanın talanına karşı direniş odakları­

maşıklığı yanında politik boyuttaki stra­

nın gelişmesi, yeni olan bu sürecin ortak

tejik kaymalar, hatta politik boyutun i-

dinamikleri olarak okunmalıdır diye dü­

çinde oluşması gereken dem okratik ö-

şünüyorum. H e r iki alandaki potansiye­

zün kaybolması gibi bir dizi sorun hala

lin (m erkez veya çevre) ortak bir bileşi­

ciddi

düzeyde

çözüm

beklemektedir.

mi körükleyecek bir süreç yaratmasının

Kuşkusuz bu boyutun temel eksiklikle­

biricik temel yolunun bu sınıfsal dina­

rinden birisi olan örgüt sorunu ise tü ­

mizmin özünde bulunması, önümüzdeki

müyle askıda bulunmaktadır.

sürecin programsal tasarımlarının yolu­

Ancak bütün bu açıklamalar, elbette

nun açılmasına da kaynaklık teşkil etm e­

yeni toplumsal hareketlerin bunalımını

si açısından önem taşır. Elbette bu bu­

görmezlikten gelmeye yol açmaz, açma­

günden onun organik bir bileşim anla­

malıdır. Bunalımın nedeni elbette salt

mında bir enternasyonal organın kurul­

sübjektif anlamda iradesizlik boyutunda

ması demek değildir. Eğer bu bağlaşma

ortaya çıkan gelişmeler de değildir. D a­

kendini ileriki vadede organik bir bağlaş­

hası aile, din, etnik, bölgesel farklılıklar,

ma ile taçlandırabilirse, kapitalizmi aşa­

dil vs. gibi bir dizi ontolojik olgunun et­

cak yeni bir dönemin de önünün açılma­ sı anlamına gelir. Bu yönüyle dünyamızın

gruplaşmaların varlığında ortaya çıkan,

toplumsal mücadelesinin temeli, önemli

başka bir deyişle bütün bir toplumun

d erecede

kültürel yapısının bunalımı ile birlikte o-

Üçüncü

D ünya

halklarının

rafında

oluşan

küm eleşm elerin

veya

başkaldırısında bulunmasının ve bu mü­

luşan süreçler toplamında ortaya çıkı­

cadelede m o tor güç olmasının böyle ö-

yor. Bu aynı zamanda çeperleşmenin so­

nemli bir rolünü düşünmeyi gerektirir.

nuçlarına da bir vurgudur. Görülebilen

B ir yerde merkez ülkelerdeki sınıf mü­

bu sonuçlar, zorunlu olarak ezilenlerin

cadelesinin

kıvılcımsal

kaldıraçlarından

demokratik-politik

devrimini

yeniden

birisi veya en önemlisi, çevre ülkelerin­

gündeme getiren bir öğeler toplamıdır.

deki emekçi halkların başkaldırısında bu­

Ancak buna “ ulusal” demek kolaycılığını

lunmasının anlamı da buradan çıkar. Bu

seçmenin zor olacağını düşünüyorum.

öyle bir sorundur ki, bugüne kadar gö­

Çünkü bugünün dünyasında ulusun o r­

rülmemiş bir düzeyde diyalektik birleş­

tak referansları ve ortak özellikleri bü­

me ve karşılıklı birbirini etkileme anla­

yük oranda dağılmış, ulus farklı özellikle­

mında temel bir önem e sahiptir. Çünkü

ri aynı anda birlikte taşır olmuştur. Bu

büyük oranda gerçek öz burada saklıdır.

ortak ulusal referansların parçalanışını,

G erçek te Üçüncü Dünyada oluşan

kapitalizmin içsel konumu, yeni değişim

toplumsal hareket, hem ideolojik-politik

evrimi veya yaygınlaşması ile birlikte bu­

olarak ulusal-dinsel anlamda bir karakte­

radan

re bürünm ektedir hem de toplumsal an­

Nasıl ki kapitalizm bir dönem uluslaşma

lamda sınıfsal bir karakter kazanmakta­

sürecini açığa çıkardıysa, bugün de küre­

çıkarılabilir diye düşünüyorum.

dır veya bu sınıfsal bir öze dayanmakta­

sel kapitalizm ortak ulusal değerlerin a-

dır. Ancak bu hareketin önünde elbette

şılmasım, hatta yer yer dağılmasını da a-

146


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ çığa çıkaran temel bir etkendir. Oysa

revleri mutlak surette önemsenmez gö­

bugün kapitalizm, ortak ulusal değerleri

revler olarak tali plana indirger ve bu

parçalayan ve sınıfsal özün açığa çıkarıl­

yaklaşım zorunlu olarak ittifaklardan ö r ­

masını hızlandıran bir süreci yaratmıştır.

güt biçimlerine ve oradan mücadele bi­

Bir

noktadan

sonra uluslaşma süreci

çim ve tarzlarına kadar bir dizi sorunu

kendini sınırlayarak, bu dağılan süreç i-

yanlış kurgulamaya yol açar.

çinde yerini yeni bir sınıfsal sürece bı­

bunlar sıkça yaşanmıştır. Ü stelik bunu

rakmaktadır. Yine de bu başlı başına in­

önerenlerin dövüş stratejisi hemen he­

celemeyi gerektiren bir konudur diye

men tümüyle dem okratik alanın sorun­

düşünmek gerekir.

Nitekim

ları üzerinde yapılmış olması, kendi için­

Daha önce Üçüncü Dünyada bu ha­

deki çelişkili varoluşun bir göstergesine

reketler büyük oranda dinsel veya etnik

dönüşmesine de yol açmıştır. Bu da be­

hareketler içine kapanmış bir öz taşı­

lirlemelerimizin

maktadır demiştim. Başka bir düzeyde

durum ileri sürdükleri sosyalist progra­

her ne kadar sınıfsal ayrışmanın artmış

mın somut koşullara göre çelişkisel va­

haklılığını

kanıtlar.

Bu

olmasına ve her düzeyi etkileyecek de­

roluşunu da gösteren bir belge haline

recede büyümesine karşın, yine de bu­

gelmiştir. Başka bir deyişle hayatın da­

gün için bunun statik anlamda ne sosya­

yattığı görevler ile kitap sayfalarına yazı­

list bir programı ne de sabit bir ulusal

lanlar arasındaki çelişkinin doğası, kaçı­

programı ifade etmezler. Tersine bunun

nılmaz olarak yanılgılı bir stratejik v u r­

sosyalizm hedefi ile birleşen ve iç içe ge­

guya yol açmıştır. Yani şunu söylemeye

çen ve ruhunu oradan alan bir dem ok­

çalışıyorum; bu ülkelerde literatürde iç-

ratik halk devrimini ifade eden bir prog-

selleştirdiğimiz anlamı ile ileri sürülen

ramsal bakışı dayatması demektir. Başka

program, ne tek başına sosyalist ne de

bir deyişle politik-demokratik bir dev­

tek başına ulusal bir program değil, te r­

rim programı, aynı zamanda hem pre-

sine kendine özgü ortak bir birleşmeyi

kapitalist ilişki ve değerler sistemini tas­

öngören demokratik halk devrimi prog­

fiye edecek hem de demokratik işlevleri

ramıdır, dolayısıyla geçiş sürecine özgü

yerine getiren bir geçiş süreçleri topla­

bir metindir.

mı ile kendini görevli kılacaktır. Kuşku­

m okratik bir devrim stratejisidir. Elbet­

suz bu geleneksel olarak kaba bir ayrıma

te dem okratik görevlerin sosyalist gö­

Bu

kuşkusuz politik/de-

dayanan ikili programa (ulusal ve sınıfsal)

revlere göre daralıyor olması, tek başı­

tekabül etmez. Buradan tek başına ne

na sosyalist programı savunmaya yol a-

asla sosyalist program temel olarak ileri

çan anlayışın doğruluğuna kanıt oluştur­

sürülebilir ne de ulusal. Soruna başka bir

mayacağını bilmemiz gerekir.

boyutu ile şöyle de bakılabilir; sosyalist

Yapının hem geleneksel biçimler ka­

programı savunanlar bizim gibi ülkeler i-

zanması hem de sınıfsal ayrışmanın bir­

çin, sosyalist program geçiş sürecinde

likte yaşanması, kaos durumunun özel­

dem okratik görevleri de üstlenirler ö-

liklerini gösterdi bize. G erçi dinsel hare­

nermesine dayandırılır. Bu yaklaşım yan­

ketler manevra alanı anlamında bir ge­

lıştır. Çünkü böyle bir öneri, geçerken

nişleme gösteriyor olsa da, bu durum

söyleminde ifade edilen demokratik gö­

aynı zamanda bir sınırlılığın ve içe kapan-

------------------------------------------ 147 _


— yol mışlığın da bir göstergesidir. Bu yönü ile

programsal bir temeli bugün için açığa

toplumsal hareketler, soğuk savaş döne­

çıkarılmış değildir. Dünyanın muazzam

minde sloganları, düşünceleri ve idealle­

çelişkili yapısına karşın hala farklılıkların

ri etrafında bütünleşen ve merkezileş­

büyük oranda korunuyor olması, zorun­

mesi daha kolay olan yapılara dönüşebil­

lu olarak kapitalist pazarın rasyonalite-

mekteydi. O ysa bugün bu daha zordur.

sindeki sonuçlar açısından, daha özgün

Küresel kapitalizm döneminde krizin ya­

politikaları gerekli kılmaktadır.

pısallığını da göz önünde bulundurursak,

Bir şekilde göstermek istediğim şuy­

toplumların yaşadığı bunalım, beraberin­

du; insanlar bugün için etnik veya dinsel

de zorunlu olarak ideolojilerin, siyasetin

kimliklerini, vatandaşlık veya sınıf kimlik­

ve örgütsel yapıların bunalımına yol aç­

lerinin önüne koyuyorlar. Bunun elbette

mıştır. Bunun esas nedeni, sınıfın politik

bir dizi nedeni sayılabilir. Kanımca en ö-

öznesini yitirmesi ile ilgili olan süreçler

nemli nedenlerin başında şu geliyor; nesnel-maddi yaşamın paralize edilerek

toplamı ile açıklamak mümkündür. Bu dönemde ideolojilerin yenilenmesi ö-

insan için çekilmez bir yük haline gelme­

nem taşır. Bunun anlamı şudur; toplum­

si, ekonomik ve politik kurtuluş umudu­

sal yapıların karmaşıklığının çözümünü

nun bireyin öz yapısında yıkılması, bu

öngören yeni bir toplumsal projenin açı­

hem toplumun parçalanmasına hem de

ğa çıkarılmasıdır. İçinde yaşadığımız böy­

bireyin atomlara bölünmesine yol aç­

le bir dünyada, alternatif projelerin kur­

mıştır. Çünkü insan için aç ve açıkta ol­

gulanması daha da önem taşır. Bunlar el­ bette kolay çözüm paradigmaları değil­

mak, düşünme kriterleri ile ortak değer­

dir.

biçimine yol açmıştır. İnsan için öncelik

ler sisteminin yıkılmasının bir varoluşu

Şunun altını bir kez daha çizmekte

karnını doyurmaktır. A ç insan, sosyal ö-

yarar vardır; kapitalizmin yarattığı eşitsiz

zellikleri ortadan kalkmış ve hayvansal

gelişme, çevrenin yıkımı ve uluslararası

sürecin girdabına sokulmuş olan her­

düzeyde yaşanan dramatik gelişmeler,

hangi bir varlıktan başka bir şey değildir.

her iki devrimci süreci birlikte etkile­

Düşünemez varlık olması dem ektir bu.

mekte (merkezdeki işçi hareketi ile çev­

Bireyin parçalanışı gerçekleşebilir olan

redeki topyekün emekçi halkların hare­

umudun da parçalanışıdır. Böylece nes­

keti anlamında), dolayısıyla bütün farklı­

nel olan sömürünün insanlığın yakasın­

lıklarına karşın, evrensel bir ortak proje

dan sökülüp atılmasına dönük kurtuluş

ile buluşturacak dinamiklerin ortaya çık­

umudu, gerçekliğe tekabül etmeyen so­

masında oluşan birikim, bizim için umu­

yut bir manevi umut dünyasına, başka

dun büyük referans noktalarını oluştur­

bir deyişle soyut dinsel inanış biçimleri­

maktadır. Dünyanın yıkımına neden olan kapitalizm, dünya pazarını reddetmeye g ö tü re n güçlü bir tavır alış temelinde al­

yol açan nedenlerin başında bu gelir. Y i­

ternatif bir karşı çıkışa yol açan bir biri­

soyut bir dünyasal varoluş içinde somut

ne dönüşü yeni baştan egemen kılmaya ne de bireydeki bu maneviyat umudu,

kim sürecini güçlendirmiştir. Ancak bu­

bir gösterge olmaktan çıkmadı. Am a in­

nun temel güçleri arasındaki birlikteliğin

sanın günlük yaşamının çıplaklığı ve kar­

ne somutlaşan bir ideolojik ne de politik

nını doyurm ak zorunda olması, tümüyle

__ 148


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ insan varlığında her an somut olarak çö ­

duruyor,

hatta derinleşerek duruyor.

zümlenmesi gereken nesnel bir varoluş­

Burada önemli olan bu geçiş sürecinin i-

tur. Dolayısıyla soyut dünyadan somut

çinde somut olarak var olan bu bağlantı­

dünyaya dönüş, gerekli araçlar devreye

lı parametrelerini yeniden nasıl inşa ede­

sokulduğunda çok daha kolaysal bir ge­

ceğimiz sorununu

çişi ifade eder. Elbette bugün durum bu

züm aslında bu çözümsüzlüğün içinde

çözebilmektir.

Çö­

iki yapı arasındaki kopuş ve kırılmalarla

saklıdır. Çözümsüzlüğün çözümü dedi­

anlam kazandığı ortak bir kabule daya­

ğim budur.

nır. Som ut varoluşun bu göstergeleri üzerinden üst yapı formlarına geçişte bu­ gün, başka bir deyişle kültürel değerler anlamında bir varoluşu kolayca kuracak olan bu geçişte, ne yazık ki hareket ba­ şarısızlığa uğramıştır. V e böylece bu par­ çalı ilişkide manevi dünyaya dönüşün o r­ tak parametrelerinde buluşma eğrileri sınıf kimliğinin görünmez kılınmasına yol açan esas etkenlerin başında gelmesinin nedeni de budur. Ancak krize çözüm önerilerinin bireyin beyninde parçalanışı, ikna edici kanıtların yıkılması ve yaşanan süreçlerin

umutsuz tablosu vs.

insan

kimliğinde yeni baştan manevi dünyaya dönüşü kışkırtan param etreler olması­ nın esas gerekçeleri haline gelmesi ne yazık ki günümüz varoluş biçiminin esas göstergesi olmuştur. Çünkü kurtuluşa duyulan umutsuzluğun kendisi, yine in­ sanın kendisi tarafından yapılmış olan tanrı katındaki manevi kurtuluş umudu­ na sarılmanın esas gerekçesi haline gel­

Elbette dinler her zaman o günün dönemsel koşulları içinde olumlu veya olumsuz bir siyasal rol oynamıştır. Bu anlamda dinler her zaman esnek olabil­ mektedir. Mesela burjuva devrim leri bir dönem batıda Hristiyanlığın desteğini alabildi. Böylece çağdaş kapitalizm yapı­ lanmasında, özellikle din politikanın yanı sıra ideolojik bir rol de oynadı. Yakın dönemde (1945 sonrası sömürgelerin parçalanışı sürecinde) mesela Latin Amerika ülkelerinde, aynı din (Hristiyanlık), ulusal halkçı kurtuluş hareketlerine destek verdi. Dinsel kurtuluş teolojisi, bir yerde bu devrimin destek gücünü bi­ le oluşturdu. O ysa şimdi batının katolik veya

protestan

hareketleri,

Üçüncü

Dünyanın emekçi direnişlerine karşı ırk­ çı bir konum içinde bulunmaktadır. D a ­ hası bu hareketler hemen hemen tü ­ müyle sermayenin kontrolü altında bir işlev görmektedirler.

miştir. Yine de en zor koşullar içinde

Islami akımlara gelince; özellikle 19.

dahi insan kendi gerçekliği içinde mutlak

yüzyıldan itibaren Arap ve Müslüman

surette yeni bir umut kapısı açmıştır her

coğrafyasında başarısızlığa uğrayan bur­

zaman. İşte bugün bu sahte umut kapısı

juva devrimleri, dinin kendi yapısal öz­

tanrıya sığınan manevi dünyanın tam da

nelerinde ortaya çıkan reform hareket­

kendisidir. Bu gerçek, varoluş umudunu

lerini başarısızlığa uğratmıştır. Bu dö­

ortadan kaldıran değil, bugün onu sınır­

nemden itibaren dinin yeniden yorum ­

lamış olsa da, tersine bu umudu besle­

lanması azamete uğrayarak, bir sanayi

yen birikimleri asla yok saymaz. Geçişin

devriminin yaşanmamış olması bu top-

parametreleri dağılmış olsa da, bunları

lumların katı kurallarını esnetmesinde

yeniden var edecek süreçler olduğu gibi

başarısız kalmasına neden olmuştur.

149 —


— yol____________________________ Üçüncü Dünyada kapitalist yayılma­

“ reform e” etme veya ılımlaştırma çaba­

nın yıkıcı etkisi, ikinci savaştan sonra ye­

sının özü, İslami tümüyle ulus ötesi ser­

ni çağdaş hareketlerin (özellikle ulusal

mayenin çıkarlarına uyumlaştırmak ha­

motifli) kitlesel bir desteğini alırken, ha­

reketi olarak okunmalıdır. Burada T ü r­

reket hiç de devrimin ideolojik ve siya­

kiye’ye özel bir rol verilm ek istenmesi­

sal hedeflerini başaramadığı için (neden­

nin sebebi de budur. Bu program Büyük

leri ayrı ayrı olsa da), dönemsel değişim

Ortadoğu Projesi (B O P ) içinde ele alın­

süreçlerinin yarattığı boşluktan radikal

maktadır bugün. Ancak bu konumuz dı­

islami hareketler boy verdi ve güçlene­

şında ayrı bir incelemeyi gerektirm ekte­

rek gelişti. Ulusal devrimci hareketlerin

dir.

bu başarısızlığının arkasından, dinsel ha­ reketler yanında 'etnik’ hareketlerin de güçlenmiş olmasının nedeni bu analitik yaklaşımdan çıkar. Özellikle bu hareket­ ler Balkanlarda ve Kafkasyada etkili oldu

IV. Devrimin m erkezi ve Üçüncü Dünyada devrim sorunu

bir süre. Bir yerden sonra yönetici ege­

Daha önce şöyle bir belirleme yap­

men güçler, hatta emperyalist merkez­

mıştım; batı da işçi sınıfının reel koşul­

ler çıkarları gereği bu hareketlerin bir

lardan kaynaklanan değişim öznesinde

kısmını manüpilasyona uğratmaktan ve

ortaya çıkan kırılganlığı ve bu kırılganlı­

kışkırtmaktan çekinmedi.

ğın nedensel ortak bileşkeleri, devrimci

Dünyada bugün var olan büyük dinle­

sürecin önemli derecede batıdan doğu­

rin hemen hemen tümüne yakını ulus ötesi sermayenin denetimi içinde ortak

ya kaymasına neden olmuştur. Elbette buna ekonom ik ve tarihsel olduğu kadar

bir rol oynamaktadır. Burada önemli de­

ideolojik, politik, kültürel vs. gibi bir di­

recede hala ayrık bir konum içinde kalan

zi neden sayılabilir. Am a daha önemlisi

İslamın büyük gövdesi, öze! olarak ince­

batı emekçisi, bütün bu nedenlerin bir

lenmesi gereken bir yapıyı ifade eder. İs­

yerde ortak toplamı olan “ insansal kri­

lam ülkelerin konumlarına göre ikili bir

zin” parametreleri arasında ortaya çıkan

yapı gösterse de, yani bir yanıyla ulus ö-

bunalımı, özellikle batı insanı için söyle­

tesi sermayenin çıkarlarına koşulmuş bir

mek gerekirse; kendi varlığını ötekinin

araba görevi görürken, hala bu görev­

ezilmesi ve sömürülmesinde bulan kolo-

den kendini soyutlayan bir kısım islami

nileşen bir kültürel varoluş, bu sürecin

akım, eski, katı ve gelenekçi yapısını ko­

batıda daha da olumsuz olarak etkilen­

ruyan bir rol ile de tanımlamak olasıdır.

mesine yol açmıştır.

Bu ise y e r yer anti batıcı bir konum için­ de radikalleşen siyasi bir harekete dönü­

(insansa! ruh) kaybederek bencilliğin gir­

şebilmektedir.

dabı içine sokulmuş, dolayısıyla kendini

Esneme

İslamda

diğer

Batıda insan büyük oranda ruhunu

büyük dinlere göre çok daha sınırlıdır.

dünya insanlığından ayırarak “ moderniz-

Küresel sermayenin, özellikle A B D ’nin

min temsilcisi” gibi yanıltıcı bir konuma

damgasını vurduğu bir sermaye hareke­

oturtmuştur. Kendisine dışardan em po­

tinin amacı, O rtad oğu’da var olan İslam

ze edilen bu sahte bilinç, onun gerçekli­

ülkelerinin Y D D

ğine adeta inandırılmış bir durumu gös-

__ 150

içinde İslami yeniden


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ term ektedir. Bö/lece batı insanı ağırlıklı

çeşnisini oluşturan figürlerdir. D em ek ki

olarak rasyonel aklın esiri olarak kendi­

potansiyel olarak dışlanan göçmen em e­

ni “ medeniyetin” tek yaratıcısı olarak

ği üzerinden, ırkçı düşüncelerin toplum ­

görmüş ve buradan kendi varoluşunu

sal olarak bir yaygınlık göstermesi batı

“ üstün ve zeki insanlar” topluluğu ola­

insanını saran yeni bir salgın hastalıktır.

rak tanımlamıştır. Bu bir sömürge kültü­

Buna ben batının hastalıklı bünyesinde

rüdür. Elbette bu ve benzer düşünce ya­

ortaya çıkan “ modern virüsü” diyorum.

pıları sonuçta yeni ırkçılığa yol açacak olan (üstün uygarlıkta yaşayan topluluklar

'k ' k 'k

olarak görülen bir anlayışın esiri olarak) teori ve pratiğine kolay geçişi sağlayabi­ lecek ve “ zeki ve efendi insan” söylemi­

Bu durum ister istemez batıda dev­

ni kendi yapısında içselleştirerek büyük

rimci sınıf hareketini olumsuz etkilemiş

ulus şovenizminin kimliği ile bütünleş­

hatta bozmuştur. Başka bir deyişle batı­

meye yol açacak bir özne haline getiril­

da devrimci özneler, kendi toprakların­

miştir. Çünkü aklın rasyonel mantığı ve

daki bu bulaşıcı hastalığa karşı gerçekçi

bu mantığın içine giydirilmiş yeni tekno­

bir eleştiri getiremedikleri için, toplum ­

lojinin ortaya çıkardığı yaşam, insanda o-

sal yapıya bulaşan bu virüsü de tedavi e-

luşan manevi değerleri aşındırarak ö-

debilmiş değillerdir. Hatta batının ilerici

nemsiz hale getiren ve bu süreci adeta

yapıları bile, modern virüs olarak bünye­

matematik denklemleri gibi hayatı salt

ye giren ve ağır seyreden bu hastalık

pozitivizm ile açıklayan bir süreçler top­

hakkında doğru bir teşhis koyduklarını

lamı olarak ortaya çıkmıştır. Bu ise dı­

doğrusu sanmıyorum. Bu durum düşün­

şında cereyan eden dünyanın hem gö­

ce yapılarından politik bütün yapılara ka­

rülmesini engelleyen hem de onu kü­

dar bünyede ortaya çıkan felçleşmenin

çüm seyerek kendine tabi kılan bir man­

de esas nedeni diye düşünmek gerekir.

tığın egemen kılınmasına yol açmıştır.

Dolayısıyla hastalığın atlatılması zorlaş­

Çünkü kendisinin var saymadığı her şey

makta, tersine giderek daha bir yaygınlık

yanlış ve reddedilmeyi gerektirm ekte­

kazanmaktadır. Bu durum sınıf mücade­

dir! Toplumsal rkçılığa yol açan meşru

lesinin içine de bulaşıcı bir tüm ör gibi

ve yaygın olan bu temel ne yazık ki bu­

girmiş ve hareketi felç etmiştir. Bu veri­

radan türetilmiştir. Kuşkusuz bu düşün­

lerden dolayı şimdilik devrimci sınıf ha­

cenin şu veya bu şekilde bilinç altına

reketinin mekansal bir değişim süreci i-

yerleşmesi demek, bu düşünce etrafında

çine girmiş olmasının anlaşılır nedenini

kümelenen

buradan çıkarabiliyoruz.

insanların, bütünüyle ırkçı

veya sosyal ırkçı örgütlenm eler içinde

Devrim ci sürecin mekansal değişimi­

olduğu anlamına gelmez. Am a batıda bu

ni, başka bir anlatım ile batıdan doğuya

düşüncelerin özneleri daha çok sosyal

geçişinin bazı ekonom ik ve politik ne­

dem okrat veya Hrıstiyan dem okrat gibi

denlerini elbette

“ modern veya çağdaş” partiler tarafın­

Daha önce bunu em ek sürecindeki deği­

unutmamak gerekir.

dan biçimlendirilmekte ve yönlendiril­

şimler ile izah etm eye çalışmıştım. Şimdi

mektedir. Aradakiler sadece demokrasi

devrimin merkezsel sorunun inceleme-

------ -----------------------------------151-----


— yol------------------------------------------ye çalışacağım. Bunları belli başlı birkaç

özellikle son elli yılında tarihsel bir re-

noktada toplamak mümkündür;

formizm geleneği içinde yetiştiğini de

1- H e r şeyden önce batı a işsizlik ve

dikkate alacak olursak, bu durum sınıf

yoksulluğun Üçüncü Dünyaya göre kı-

radikalizmini frenleyen bir role dönüş­

yaslanamaz bir düzeyde olması, yani do­

mesine de neden olmuştur. Bu yönüyle

ğuya göre göreli bir olumluluk taşıması,

batı ülkelerinde proletarya kısmen de

işçi sınıfında istikrarlı bir direniş süreci­

olsa “ ayrıcalıklı” konumunu kaybeder ve

nin baltalanmasına yol açmasına ve bu

yoksullaşma artarken, bu durum şimdi­

aynı şekilde sınıf bilincini de frenleyen ve

lik ne politik bir özne olmaya ne de ra­

örgütsel yapıyı parçalayan bir rol oyna­

dikalizme tercüm e edilebiliyor. Bunun

masına neden olmuştur.

tek bir nedeni yoktur ama, asıl olan sis­

2- Kapitalist manipülasyon’un yoğun­ luğu, batı devletlerinin ‘istikrarlı’ olarak varlığını koruması ve buna karşın Ü çün­ cü Dünya ülkelerinin istikrarsız örnekle­ ri vs. ile karşılaştırıldığında, batıda em ek­ çiler ne yazık ki kendi “ ulusal devletini” sahiplenilmesine yol açan ciddi bir kırıl­ maya yol açmıştır. Batının her emekçisi bugüne kadar her yıl en az bir defa her­ hangi bir Üçüncü Dünya ülkesinde tatili­ ni geçirmiş olması veya birçoğunu da T V kanallarından izliyor olması, sahte bilin­ cin derinleşmesinin neden somut bir gösterge haline geldiğine işarettir. Bu ül­ kelerdeki aşırı sefalet, savaşlar ve hasta­ lıklar gibi toplumsal yıkımlar, kendi ko­ numu ile kıyaslamaya ve karşılaştırmaya yol açmış ve bu durum onun değiştirici özünü olumsuz olarak etkilemiştir. 3- Emekçilerin büyük bir kısmı, gele­

temin ideolojik ve kültürel varoluşunun gerekçelerinin, emekçilerin beyinlerine ve ruhlarına sirayet edecek biçimde de­ rin olarak işlenmiş olmasıdır. Toplumsal ırkçılığa yol açan sebepler ile düşünüldü­ ğünde bu durum daha iyi anlaşılır olmak­ tadır. Krizin batıda faturasının sonuçları­ nın bir kısmı o ülkenin egemen ulus emekçilerine kesilse bile, esas olarak Üçüncü Dünya halklarına ve bu ülkelere gelen göçmen işçilere çıkarılmaktadır. Yukarıdaki bu varsayımlar ne yazık ki batı emekçisi tarafından kabul edilen, dolayısıyla kendi içine dönük ciddi bir hesaplaşmaya yol açan bir süreci yarata­ mamıştır.

Kriz

buralarda şimdilik bir

devrimi tetiklemekten çok onu sınırla­ yan, tersine toplumsal ırkçılığı büyüten ve kendisinden olmayanı reddeden (“ Auslander Raus” sloganı etkili bir söyleme bu nedenle dayanır) bir gelişime ve biri­

ceklerinin kendi elleri üzerinde kurula­

kime yol açmaktadır. Bu kırılgan yapı na­

cağı inancını büyük oranda kaybetmiştir.

sıl aşılabilir sorusu elbette önemlidir.

Bu durum materyalist felsefe ile ideolo­

Şimdilik bu yazının konusu olmasa da yi­

jik ve politik kurtuluşun programına me­

ne de bir cümle ile şunları belirtmeden

safeli yaklaşımına neden olmuştur. Böy-

geçemeyeceğim; kırılganlıkların nedenle­

lece batıda sınıf, hem politik özne ol­

ri zaten kendi içinde bir birikime yol aç­

maktan çıkmış hem de yeni örgütsel ko­

sa da (ki kanımca batı sınıf hareketi ken­

numlarını da işlevsiz kılacak sonuçlara

di içinde bir dönüşüme uğramak zorun­

yol açmıştır.

dadır ve sorunun çözümü ancak bu dö­

4- A yrıca batı işçi sınıfı hareketinin,

__ 152____________________________

nüşüm içinden çıkabilir), onun aşılması


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ devrimci anlamda doğunun entelektüel

potansiyele sahip demektir. Bu durum

eleştirisinin ve buna bağlı bir sınıf hare­

sınıf ve halk güçlerinin slogan, söylem,

ketinin boyutlanmasından çıkacak gibi

örgüt veya

görünmektedir. Bu çelişkili bir yaklaşım

daha kolay bir geçişin sağlanacağı anla­

değildir. Tersine birbirini tamamlayan

mına gelir. Başka bir deyişle politik özne

programını

kabullenmede

bir mantığın ürünüdür. Am a bu eleştiri

ile sınıf ve halk yapıları arasında kolay

asla batı emekçisinin tarihe altın harfler­

geçişi sağlayacak birikim süreci artan o-

le yazdırdığı devrimci gelenekleri asla

randa bir işleve sahip olduğunu göster­

reddetme üzerinden yapılmayacak ve sı­

mektedir.

nıfın ortak tarihsel kazanımları üzerin­ den yürünm eye devam edilecektir.

3-Batıya göre doğunun emekçisi, ey­ lem ve mücadele programlarını kabul­

Peki ama devrimci sürecin doğuya

lenmenin bu kolay geçişini sağlayacak o-

kayması ne anlama gelir? Bu süreci kısa­

lanaklara karşın, olumsuz bir dizi neden­

ca şöyle özetlem ek mümkündür; I -Batı dünyasına göre Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşayan proletaryanın ve emekçi halkların durumu, artan sefalet, hastalık, savaş, açlık ve insani trajediler ile anılmaktadır. Bu nesnel yaşam biçimi, em ekçiler dünyasında toplumsal duyarlı­ lığın ve mücadele potansiyelinin temel öznelerinin var olduğunu göstermiş, fır­ satlar yaratıldığında veya olanaklar bu­ lunduğunda ise bu birikim açığa çıkmış­ tır. Aslında bu büyük bir fay hattının ha­ rekete geçmesi demektir. 2-Yukarıda da geçerken belirttiğim

lerin göz ardı edilmesinin asla üzerinden atlanamaz. Bu ülkelerde hala din gibi bir dizi çağdışı geleneklerin etkin oluşu, m o­ dern bir hareketin önünde duran en bü­ yük açmazlardır. Ancak kabul edilmeli­ dir ki, bu durum aynı şekilde yeni baş­ kaldırıları tetikleyen başka bir nedeni de yaratmaktadır. G elenekler, sınıf hareke­ ti üzerinde bir baskılama yapsa da, baş­ ka bir boyutu ile politik söylemleri daha kolay kabullenmeye neden olan bir sos­ yal psikolojiye de sahip olan kimlik özel­ liklerine dönük yapılar olmasıdır. Bunla­ rın aşılması demek, bugüne kadar yapıl­ dığı gibi soyut bir rasyonalizm yolu ile

gibi doğuda egemen sınıf örgütlemeleri

değil, başka bir deyişle aklın rasyonel ö-

ve devlet, batıda olduğu gibi kanun ve

zelliklerini beyaz ve siyah bağlamında bir

kuralları ile işlevsel bir konum kazana­

anlatım içine hapsederek değil, tersine

rak, bütünüyle toplumsal bir desteğe ve

bu çağdışı ideolojik kurumlan aşabilme­

sahiplenmeye dönüşmüş değildir. Bura­

nin yollarından birisi, bu yapılar ile bağ kurmak ve yapıların anlaşılır dilini kullan­

larda kanun hakimiyeti ağırlıklı olarak şiddetin zoru ile gerçekleştirilmektedir.

maktır. (Tarihimizdeki önemli bir anek-

Kaba zor, aynı oranda işlevsel bir kabul­

totdan

lenmeyi dışlar. O nedenle bu ülkelerde

Hikm et Kıvılcımlının, Kuran ve Kuran

örnek verm ek gerekirse;

Dr.

devlet ile halk arasındaki ilişkilerde, ö-

dilini referans alarak maddeci diyalektiği

zellikle “ devlet nizamı” , önemli bir meş­

anlattığı Eyüp Konuşması gibi...Bu hem

ruiyet sorununu açığa çıkarmıştır. Halk

batı dilinden hem de batının rasyonel

bugün edilgen olabilir, ama her an bu e-

mantığından kopuşun bir göstergesi de­

dilgen konum aktif konuma geçebilecek

mektir. Elbette bugün Türkiye için biçim

153----


— y o l------------------------------------------dilinin aynı olması gibi bir öneride bulu­

runda kaldığı bir duruma düşürmeden e-

nacak değilim. Anlatmak istediğim man­

demiyor. Toplum bu burjuvazinin ege­

tığın kendisidir.)5

menliği altında artık yaşayamaz, bir baş­

4- Doğal olarak Üçüncü Dünya ülke­ lerinde politik form lar ile örgüt formla­

ka deyişle, onun varlığı toplumla artık bağdaşmıyor.” (D.j.Struik, 1976:125)

rının da batının geleneksel anlayışların­

21. yüzyıl koşullarında dünyadaki aşı­

dan kopmasını gerektirecek olmasıdır.

rı nüfus ve bu nüfusun aşırı sefaleti ile bu

Mesela bir dönem için geçerli olan sen­

kitlenin önemli derecede geleneksel e-

dikal form lar gibi örgütsel yapılar, bu ül­

mek sürecinden kopmuş olması, bu kit­

kelerde fiilen yıkılmış ve geçerliliklerini

lenin büyük oranda burjuvaziyi besleyen

büyük oranda sınırlandırmıştır. Özellikle

bir konumdan çıkmasına yol açmış, te r ­

bu ülkelerde nüfusun neredeyse büyük

sine burjuvazi zorunlu olarak bu kitlenin

bir kısmı işsiz ve yarı işsizse, üretim iliş­

beslenmesini üstlenmek durumunda kal­

kileri doğrudan bir işletme-fabrika düze­

mıştır. Böylece burjuvazinin bu gücü ta­

yinde em ek sermaye ilişkisinin, yani işçi

şımasının olanaksız olduğu, hiç de bu

ile işveren arasındaki sınırlı bir alan için­

kitleyi beslemek gibi bir kaygı taşımadığı

de oluşan bir ilişkiden, ülkenin emekçi

da ortaya çıkmıştır. M arx ve Engelsin

halkları ile bir avuç egemen güç arasın­

Manifestoda anlam bulan bu uzak öngö­

daki ilişkiye yükselmişse, o zaman bu ö r­

rüsü, bugün için bu nedenle somut bir

güt formları ile politikanın pratik gerek­

gerçeklik haline gelmiştir. İnsanların ya­

sinmeleri kuşku yok ki batının biçimsel

şaması ve üretmesi için yemesi içmesi

kurallarının dışında yeni biçimlere ka­ vuşmasını gerektirir.

gerekiyor doğal olarak. Burjuvazinin bu kitleye üç öğün yem ek verm ek zorunlu­

Elbette bu ve buna benzer soruları

luğu (bu zorunluluk elbette insani bir

sormanın veya kırılma noktalarını izah

nedene dayanmaz, tersine kendi varlığı­

etmenin ve çözüm yollarını gösterm e­

nın devamı için bir zorunluluğa dayanır.

nin, doğunun devrimci kalkışması için

Çünkü kapitalizmin varlığı, işçi sınıfının

hayati düzeyde önem arz eden teme!

varlığına ve onun üretimine bağlıdır) bu

belirlem eler olduğunu düşünmek gere­

ree! politikanın somut bir gerçekliğinin

kir.

de anlatımıdır. Am a kapitalist burjuvazi­ nin bu yükü taşıyamaz bir aşamaya gel­

V. Kapitalizm artık 21. yüzyılda uluslararası toplum u taşıyam ıyor

miş olması, krizin nasıl devasal bir boyut taşıdığını da göstermektedir. A rtık bura­ da işçinin insanca yaşaması için gerekli olan asgari koşulları dahi ileri sürm üyo­

M arx ve Engels, Kom ünist Manifes­

rum; mesela sağlıklı bir konut, parasız e-

toda şunu yazmışlardı; onlar burjuvaziyi

ğitim ve parasız sağlık sisteminden ya­

kastederek ‘‘Egemen olacak durumda

rarlanma vs... şimdilik bunları bir tarafa

değildir, çünkü kölesine, köleliği çerçe­

bırakalım. İşçi ve em ekçiler her gün ço ­

vesinde bir varlık sağlayacak durumda

cukları ile birlikte nasıl karınlarını doyu-

değildir, çünkü kölesini, onun tarafından

rabiieceklerini düşünme noktasına gel­

besleneceği yerde, onu beslemek zo­

miştir. Elbette burjuvazi de işçisinin öl-

154


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi___ m eyecek düzeyde karnını doyurmaması

lan bir içselliğe dönüşmüş olduğu kabul

ve onu üretim ve emek sürecine sokma­

edilebilir.

dan artı değere ei koyması düşünülemez

N e burjuvazi toplumun varlığı üze­

ve zenginliğine zenginlik katamaz. G e r ­

rinden kendi varlığını ve hayatiyetini tah­

çekten bugün kapitalizm bu aşırı nüfus

kim edebilmekte ne de toplum burjuva­

dediği kitleyi doyuracak, dolayısıyla on­

zinin egemenlik ilişkileri

lara iş yerecek durumda değildir. Daha

varlığını ve kendi geleceğini güvence al­

önce belirttiğimiz gibi sermayenin orga­

tında görebilm ektedir.

nik bileşimi istihdama dayanmıyor ve es­

Marksistler arasında aşağı yukarı ortak

içinde kendi Bu

belirlem e

ki üretim biçimini öngörmüyor. Tersine

bir saptamadır. Ancak bunun sınıf kavga­

karını büyük oranda spekülatif / mali a-

sındaki karşılığı, başka bir deyişle sınıf

lanlardan

insan

kuramına ilişkin somut hareket biçimle­

böylece açıkta kalıyor ve artık onun için

karşılıyor.

Milyarlarca

rinde aynı sonuca yol açmamıştır. Söz­

büyük bir yük oluşturuyor.

gelimi Giovanni A rrighi’ buradan (G.Ar-

Bu nesnel saptama, belirttiğimiz gibi

righi; 1990:55) “ proletaryanın umutsuz­

kapitalizm için hiçbir dönemde olmadığı

luğuma ilişkin bir gözlem çıkarmıştır.

kadar büyük bir krizin gösterge para­

Tabii daha başka gözlem ve sonuçları da

m etreleridir. Manifestodan bu yana, ka­

hatırlatabiliriz. Kanımca batının “ M ark­

pitalizmin devrevi krizlerindeki gel git

sist aydınlarının” önemli bir kesiminin

süreçlerine, başka bir deyişle krizleri ge­

bu ortak tutumu, özünde işçi ve emekçi

çici de olsa atlatma insiyatiflerine karşın,

sınıfların üzerinden kendi umutsuzlukla­

M arx ’ın

bu

öngörüsünün

günümüz

rını tanımlayan bir kırılma noktasıdır di­

Marksistleri tarafından hayal bile ede­

ye düşünmek gerekir. Bir yerde batı ay­

m eyecek düzeyde gerçekleşeceğini u-

dını kendini Marksist olarak görse bile,

mut etmemişlerdi. Bu yönüyle bu uzun

onun bakış noktası salt batı emekçisinin

erimli öngörünün, kelimenin gerçek an­

nesnel

lamı ile tarafımızca yeterince içselleşti-

bir görüşe dayanır. O ysa batı dışındaki

riidiği söylenemez.

uluslararası

dünya emekçisinin konumu üzerinden

burjuvazi, emekçilerin modern kölelik

bir bakış ve tanım, elbette bunun içinde

Bugün

konumu üzerinden tanımlanan

çerçevesinde varlığını sağlayabilecek ve

batının nesnel konumunu da yok sayma­

emek sömürüsü üzerinden kendi hayati­

dan yapılan bir gözlem, özünde dünya­

yetini uzun erimli tahkim edecek ola­

nın sentezsel bir yorum u anlamına gelir.

naklardan giderek mahrum kalacak bir

Bugün için batının gözlemleri açısından

güçten yoksun olma aşamasına gelmiştir.

bakıldığında (bu yaklaşıma Marksizm giy­

Dolayısıyla uluslararası toplum, artık ne­

dirilmiş olsa bile) bu durum, önemli de­

reye kadar sermayenin egemenliği altın­

recede görünmez hale getirilmiştir. İster

da yaşayabilir? Bu soru bütün çıplaklığı i-

istemez bu durum, bütün istemlerden

le ortada duruyor. G erçekten durum

bağımsız olarak “ beyaz adamın” gözleri

öyle som uttur ki, M arx’ın dediği gibi,

kör ve kulakları sağır eden yaklaşımının

burjuvazinin varlığı toplumun varlığı ile

toplamsal bir ifadesidir. A t gözlükleri ile

bağdaşır olmaktan tümüyle çıkmıştır. Bu

ortaya çıkan bu bakış biçimi, batı M ark­

söylemin anlamı bugün çok daha anlaşı­

sist’inin de kırılma noktasıdır çünkü.

------------------------------------------155 —


— yol------------------------------------------Eğer dünya emekçilerinin içinde bu­

aktif ordu ile yedek ordu arasındaki o r ­

lundukları nesnel durumda bir değişim

tak hedefler anlamındaki birleşme diya­

yoksa, tersine nesnel durumu güçlendi­

lektiği (ki bunun oluşumunda ayrıcalıklı

recek bütün veriler eskiye göre çok da­

var oluşun, yani batıda eskide varolan iş­

ha olanak haline gelmişse, sübjektif ko­

çi aristokrasisi ile oluşan nesnel zemin

numlardaki kırılganlıklardan bir umutsuz

giderek ortadan kalktığı ve aynılaşan bir

tablo çıkarılamaz. Çünkü bilinç veya ö r­

zeminin olgunlaşmasına yol açtığı için,

güt sorunu, bugün için önemli bir sınır­

bu durum birleşme diyalektiğinin esas

lama veya açmaz yaratıyor olsa bile, bu­

gerekçesi haline gelmiştir), bütün ideo­

nun değişmezliğine asla bir kanıt olarak

lojik ve politik kaymalardan bağımsız o-

sunulamaz. Yoksa tarihi ve tarihsel olu­

larak gerçekleşebilir bir yol haritasını

şum süreçlerini defterimizden silmek gi­

gösterm ektedir bize.

bi yeni ucube teorileri haklı çıkarmış ol­ mamız gerekirdi. Zaten

Bir zamanlar Marx ve Engels, hatta

post moder-

daha sonra Lenin, bu iki ordunun eğilim­

nizm böyle bir anlayış sonucunda ortaya

lerini birbirinden bağımsız olarak tasar­

çıkmamış mıdır? Eğer tarihin sonu gibi

lamıştı. Bunun anlaşılır bir nedeni vardı;

bir teze haklılık çıkarmayacaksak bunun

bu, o günün üretim sürecinin ortaya çı­

başka bir anlatımı olamaz.

kardığı koşulların zorunluluklarına daya­

Şimdi emekçilerin varoluşuna ilişkin

nıyor olmasıydı. Daha önce sermaye ü-

bu tablodan ikili birleşme dinamizmini

retimden elde edilen fazlalığı kendine

çıkarmak mümkün müdür diye sorm a­

mal edinebiliyordu ve bu fazlalık bir y e ­

mız gerekir. Evet bu mümkündür. Peki

re kadar yeniden üretime aktarılabili-

ama burada neyi anlatmak istiyorum? İ-

yordu. Böylece em ek güçleri içinde da­

kili dinamikten biri çalışan emekçi güçler

ha anlaşılır bir ayrışma söz konusu ola­

ve bu güçlerin durumudur. Buna aktif

biliyordu. Bu bugün önemli derecede sı­

ordu diyoruz. İkincisi ise işsiz veya yarı

nırlanmıştır. Bunun sınırlandığı ölçüde,

işsiz emekçiler. Buna da yedek ordu di­

yedek ordu açısından çıkan sonuç şu ol­

yoruz. Yaşanabilir olan bu durumdan ne

du; bir yandan kölesini beslemek için sa­

aktif ordu ne de yedek ordu bugün için

hip olduğu olanaklar kısıtlanıyor (em ek

durumlarından memmun değildir. H e r i-

sürecinden kopan aşırı nüfus yoğunluğu,

ki güç için yaşam çekilmez bir aşamaya

özellikle yedek ordu dediğimiz işsiz kit­

gelmiştir. Bunun binlerce kanıtı verilebi­

le), sermaye üretim ve istihdamdan ko­

lir. Bu anlamda hem em ekçiler cephe­

parak spekülatif alanlara kayıyor ve e-

sinde hem de egemenler cephesinde

mekçiler sokaklara terk edilerek köpek

krizin ikili boyutu ciddi bir derinleşme

ölüsü gibi ortalığa atılıyordu (Hindistan,

diyalektiğini yaşıyor derken bunları an­

Sudan, Bangladeş, diğer Afrika ülkeleri

latmış oluyoruz. Taşınamaz olan yaşam

vs. sokaklarda açlıktan ölenleri arkadan

yükünün ağırlığı içinde oluşan kıtasal,

gelen belediye araçlarının topladığını ha­

bölgesel veya yerel tepkilerin kendisi, e-

tırlatarak ilerleyelim), diğer yandan ise

m ekçiler cephesindeki bu birleşme dina­

bu güç, sermayeyi daha büyütmek ve a-

miğinin temel eğilimini gösteren kanıtlar

şırı kar hırsını gerçekleştirm ek için iş gü­

olarak çıkıyor karşımıza. Yani bir yerde

cünü fiilen sınırlıyordu. Bugünün aşırı

156


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ kar hırsı somut üretimden değil, tersine

meşruiyet zeminini yitirmiştir. Düzenin

mali/spekülatif alanlardan geliyordu çün­

meşruiyetinin kaybedilişi, aynı zamanda

kü. İşçiler işini kaybederek işsiz kimlikli

yoksulluktan kurtulamayan aktif ordu­

işçilere

düzeyden

nun (kısmen şimdilik batıyı bundan ayrı

kopuyordu.

tutsak bile), yani çalışan emekçi kitlenin,

Böylece iki ordunun düne göre var olan

sınıf iktidarı talebine yol açan sınıf müca­

birbirinden bağımsız varoluş eğilimleri,

delesi dinamiklerini büyütmesi ve bu ze­

sonra

dönüşüyordu. em ek

B ir

sermayeden

önemli derece de ortak veya birbirine

mini güçlendirmesi anlamına gelir. Bura­

bağımlı bir sürece kaymasına yol açmıştı

daki derinleşme, yukarıdaki anlatımda

artık.

görüleceği gibi yedek ordu içinde de ay­

Elbette bunun sınıf mücadelesi açı­

nı şekilde iktidar hedefini güçlendiren

sından önemli sonuçları olacaktı. N ite ­

bir talebi de büyütme eğrisine dayanır.

kim oldu da. Bunun ilk gözlenen sonuç­

Nesnel zemin ile sınıfın öznel durumu a-

larından birisi daha önce de belirttiğimiz

rasındaki elbette kırılmalar yok sayıla­

gibi em ek gücünün “ niteliksizleşmesi”

maz, ama tartışma konumuz açısından

denilen

süreçler toplamında görüldü.

önemli olan bu nesnel zemininin varlığı­

Dağılmış üretimin bireyselleşen yapısı i-

nı belirleyebilmek ve ortaya çıkarabil­

çinden ortak değerleri baskılandıran de­

mektir. Tartışma başlığı sübjektif kırıl­

ğişik kültürel eğilimler bu bireyselleşme­

maların nedeni veya çözüm biçimi üze­

ye paralel olarak gündeme oturdu. Yani

rinde sürdürülm üyor çünkü.

bu durumun düne göre sınıf kendi de­ ğerlerine sahip çıkması ve bu süreci ide­ olojik ve politik bir yapıyla güçlendirme­ si daha sorunlu bir hale gelmesi demek­ ti. Diğeri ise başka bir düzeyde iki gücün birleşik kaplar örneğinde olduğu gibi, bütünleşme eğilimini açığa çıkarması ve sınıf içindeki çıkarlar zemininin giderek türdeş eğilimler göstermesi ve buradan “ ortaklaşan çıkarların” artmasına paralel olarak “ ortak mücadele” koşullarının ar­ tan eğilimi, tasarlanan veya tanımlanan bir gerçekliğin ortak özellikleri olarak tarih sahnesine gelmesi ile sonuçlana­ caktı. Bu bir eğilimden çok yaşanabilir olan nesnel bir pratik göstergedir aynı za­

Bir yerde gerek aktif ordu gerekse yedek ordu, daha önce bir başka konu ile irtibatlı olarak söylediğimiz gibi, aynı insan malzemesinden oluşmaktadır. Bir geçiş süreci olarak, bugün işsiz olan ya­ rın bir işe, bugün işi olan da yarın işsizli­ ğe mahkum olabilir. Böylece egemenlik ilişkilerinin, her iki alanda yoğunlaşan in­ sanlar açısından meşruiyet zeminini yi­ tirmesinin anlamı, bu aynı insan malze­ mesindeki ortak bileşkenin açığa çıkma­ sı demektir. Sınıf mücadelesini güçlendi­ ren temel de zaten buradan çıkıyor ve bu durum dün olduğu kadar bugün için de geçerli bir söylemi ifade ediyor.

manda. Başka bir deyişle bu durum hem aktif ordu içinde hem de yedek ordu i-

kkk

çinde direnme potansiyelini ve kapasite­ sini güçlendirmesi demekti.

Sınıf içi rekabet, sınıfın bir güç m er­

Aynı zamanda bu ülkelerde burjuva düzenleri

neredeyse

tüm üne

yakını

kezi olması

ile yoksulluğu

arasındaki

dengesiz ilişkinin sonuçları ya da kuvvet-

157----


— y o l------------------------------------------lerin birleşme zemini gibi bir dizi değişik

çişte, proletaryanın sınıf mücadelesi, te ­

sorunlar, proletaryanın sınıf mücadelesi

mel olarak her zaman bir rol oynamıştır.

üzerinde

Çünkü ideolojik ve politik değişimdeki

önem li

etk iler yaratm ıştır.

G erçekten sınıf içi rekabetin sınıf müca­

her ilerleme, olumsuzluk addettiğimiz

delesi üzerindeki olumsuz etkisi genel

yapısal oluşum süreçlerinde kök salma­

oiarak ortak bir kabule dayanır. H e r za­

dan edemez. Elbette bu kök, proletarya­

man işçi sınıfı arasındaki rekabet, genel­

nın eylemi içinden çıkar ve o temelde

likle burjuvazinin lehine sonuçların doğ­

bir yaygınlık gösterir. Bu Lenin’in belir­

masına yol açmıştır. Bu nedenie egemen sınıf, sınıf iktidarının devamını sağlamak

lemesine türdeş bir söylemi de ifade eder. Çünkü artık proletaryaya dışardan

için em ekçiler arasındaki bu bölünmüş­

iletilen bilinç formları, bu kök yaygınlığı­

lükten yararlanmasını

kullanmıştır.

nın ve o formları içselleştirmenin de e-

Ancak em ekçiler arasındaki bu rekabet,

sas nedeni, proletaryanın toplumsal ko­

genel düzeyde insansal kriz boyutu için­

şulları ve onun varoluş biçimlerinin to p ­

de bir derinleşme eğilimi gösterirken,

lamından çıkıyor olmasıdır.

iyi

aynı zamanda kapitalist yapının krizi ile

Bugün yoğunlaşan sömürü ve artan

birlikte ikili bir karakter de kazanmakta­

yoksullaşma ile sınıfın toplumsal gücü a-

dır; bir yanda emekçilerin birbiri ile re­

rasındaki dengesiz ilişkiden daha önce

kabeti, aslında sistem krizinin derinliği

bahsetmiştim. O halde sınıf mücadelesi

altında bir zaman kesiti verilemese de

denklemi açısından düşünecek olursak

yeniden bir birleşme eğilimini besliyor

bu dengesiz ilişki pratiğinden, kuvvetle­

(bunun nedenini yukarıda anlatmıştım),

rin ortak bir varoluşunu veya güçlerin

diğer yandan ise sermayenin kendi için­

ortak

paralelliğini

çıkarmak

mümkün

deki rekabeti artırm a eğilimini taşıyarak

müdür? Bu soruya ikili bir cevap verm ek

ezenler cephesinin parçalanmasına yol

gerekir. Burada hem bir paralellik kuru­ labilir hem de kurulamaz. O halde neyi

açıyor. Bu her iki durum, sınıf mücade­ lesinin umutsuzluğuna değil, ama onun

anlatmak istiyorum; sömürünün artışı

neden umut olduğuna ilişkin bir kanıt ol­

yukarda da ifade ettiğimiz gibi zorunlu

duğunu gösterir.

bir moment olarak güç ve enerji potan­

Kuşkusuz böyle bir gelişme eğrisinin,

siyelinin artışına yol açar. N efret, red­

başka bir deyişle proletaryanın birleşme ve örgüt formu ile sermayeye karşı bir

detme, karşı koyuş, kısacası kabullen­ meme gibi bir sürecin birikimine yol a-

mücadele platformunun oluşmasının, ya­

çar. Bunun nedeni üreten insanın sahip

pısal olarak sancılı olmayacağı anlamına

olamaması duygusunun açığa çıkmasıdır.

gelmez. Bilinç ve örgütlenme süreçlerin­

Yani üretir ama sahip olamaz, üretir a-

deki kırılganlık, günümüzün yapısal ko­

ma yoksulluğu- devam eder, üretir ama

şullarının bir göstergesi ve sonucu ola­

bir başkasının zenginliğine zenginlik ka­

rak ortaya çıkmaktadır. Bu kırılganlıklar

tar. Bu nesnel olarak bir tepki birikimi­

da yapısal bir öz taşır. Bu olumsuzluklar

ne yol açar. Bu anlamda elbette çelişkili

dizilimi ile donanmış yapısallığın değişi­

zemininin büyüyor olması paralellik kur­

minde, başka bir deyişle olumlu anlamda

manın da bir nedenidir. Ve bu kuvvetle­

politik ve ideolojik bir yenilenmeye ge­

rin ortaklaşmasına geçişi kolaylaştıran

__ 158____________________________


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ neden olarak düşünülebilir. Ancak bura­

mi, bir düzeyden sonra özellikle bugün

dan şu sonuç çıkmaz; sömürü ve yoksul­

onun bilinçli bir tutum almasını sağlaya­

luğun artışından kendi başına bilinçli bir

cak bütün olgusal veriler elinden alındığı

tepkinin yön kazanması olası mıdır? H a­

için (bugüne kadar aç karınla öğrenme

yır. Eğer bu nesnel çelişki zeminine ön­

asla mümkün olmadı) tersine bir işleve

cü yapı, anlaşılır bir programsal metin i-

de dönüşebilir. Manipüle edilmesine a-

le politik hedefler somut olarak deklare

çık kapıların daha da güçlenmesi demek­

edilemezse,

tir bu. Faşizmin kitle ruhu denilen sorun

hangi yoldan

yürüneceği

gösterilemezse ve bunları fiziki güce dö­

da bununla doğrudan ilgili değil midir za­

nüştürecek araçlarla beslenmezse, bura­

ten.

dan bugün olduğu gibi kaos, çürüme ve bireysel tepkiler doğar. Dolayısıyla sını­

* * *

fın gücü, bu anlamda bilinçli olarak ko­ lektif bir güce dönüşemez, şu veya bu Burada konumuzla bağlantısını göz ö-

şekilde hareket manipüle edilerek atom lara dağılır ve sonuçta birikim ken­

nüne alarak başka bir anlatıma daha yer

dini patlatan bir enerjiye dönüşebilir. Ü l­

vereceğim; yukarda atıf yaptığım G . Ar-

kemizde yarı-köylü veya küçük burjuva

righi’nin adı geçen yazısında, yani prole­

menşeli hareketlerin yoksulluk üzerine

taryanın devrimci rolüne ilişkin yürütü­

kurdukları tasarıların çökmesinin nedeni

len tartışmada, gerek 1848 devrimi ge­

de budur. Bu söyleme göre aşırı sömü­

rekse 1871 devrimci kalkışmasından ha­

rü ve aşırı yoksullaşma, zorunlu olarak

reketle kurulan bağ (yani savaş ve dev­

karşı tepkiyi yaratacaktır, öncü birlikler

rim

de var olan bu suni dengeyi kırarak, kit­

nesnel konumunu reddetm eye götüren

ilişkisi

bağlamında),

proletaryanın

leler otom atik olarak öncüyü izleyerek

başka bir anlatımla karşımıza çıkarılmış­

hedefe ulaşacaktır! Bu söylem tümüyle

tır. Yazara göre bu iki devrimci kalkış­

çökm üştür.

manın nedeni (aslında 1917 Rus veya

Ç ökm enin

hem

birikim

stratejileri açısından farklı bir zeminin

1949 Çin gibi benzer devrim ler de isim

varoluşundan hem de hala işçi sınıfı po­

verm eden dolaylı olarak bu anlayışa ka­

litik rolünü oynadığı dönem lerde dahi,

tılmıştır), proletaryanın ve emekçi köy­

yoksulluğun kendiliğinden tepki yarata­

lülüğün rolünün işlevsel konumundan zi­

rak öncüyü

izlemesinin ne toplumsal

yade, ülkenin içinde bulunduğu savaş

sosyoloji açısından ne de politik bilim a-

koşulları ile açıklanmış olmasıdır. Yani

çısından geçerli bir mantığı yoktur. Ç ün­

Fransa’nın 1870 savaşlarında yenilgisinin

kü güç biriktirme nesnelliği ile bilinçli

bir sonucu ve Fransa ile Prusya savaşının

eylem arasında otom atik olarak birbirini

yarattığı zor koşullara bağlı olarak o rta­

izleyen bir ilişki ve paralellikten bahsedi­

ya çıktığının kanıtları olarak ileri sürül­

lemez. Bu tümüyle hem idealist hem de

mesidir. (G . Arrighi, 1990: 64-65) Aslın­

volantarist bir mantık kırılmasıdır. Böyle

da bu anlatım, ülkenin özgül koşullarının

bir bakış ile soruna yaklaşım gösterile­

veya savaş gibi yeni olguların proletarya­

mez. Yoksulun daha da yoksullaşması,

ya dolaylı bir olanak ve fırsat yaratan bir

dolayısıyla yoksul emekçi kitlenin eyle­

anlatımı olarak ele alınsaydı bir yere ka-

----------------------------------------- 159-----


— yol------------------------------------------dar anlaşılır olabilirdi. Tersine yazarın

izlemesi, hem de işçi sınıfı hareketi için­

anlatımı proletaryanın işlevsel koşulları­

de tarihsel olarak sendikalizm ve refor-

nın ortadan kaktığına ilişkin bir anlatım

mizmin güçlü bir gelenek yaratmış olma­

olarak ortaya çıkmıştır. Elbette tartış­

sı gibi sebeplere dayanır. Elbette şunu

manın böyle koyulması bizim için önem

da ilave edelim; bu iki ülkede sanayi dev­

taşıyor. Bu yönüyle G. Arrighi’nin ka­

rimi Fransa’dan farklı olarak iç tedrici

nımca Marksizm’den köklü olarak kop­

bir süreç yaşamış, bu ise yukarıda söyle­

masının temellerinden birisi bu nokta­

diğimiz gibi reformizm geleneğinin etkin

dır. Bu yaklaşım mantığı hemen hemen

ve egemen olmasına neden olmuştur.

bütün üçüncü dünyacı teorisyenlerin de

O ysa Fransa başka bir yoldan, devrimci

kırılma noktasını oluşturmuştur. Şimdi

bir yoldan ilerlemiş, bu ise Fransa’da sı­

bu düşüncenin yanılgılarına tek tek bak­

nıf içinde devrimci geleneğin yaratılması­

mak istiyorum;

na kaynak teşkil etmiştir. Ancak yazar

a- Dış siyasal koşulların (devletler a-

bu verileri dikkate almamıştır.

rası savaş vs. gibi), bunalımı daha da ar­

Ö nceki anlatımımızın devamı olarak,

tıran ve politik devrim koşullarını olgun­

grevlerin İngiltere’de ve A B D ’de yaygın

laştıran bir etki yaratmış olması, işçi sı­

oluşu ile işçi partilerin zayıf oluşu arasın­

nıfının devrimci öznesini yitirmesi anla­

daki

mına gelmez, tersine ona daha kolay ge­

grevler sınırlı ama işçi partisi güçlüydü),

çişi yaratması ve dolaylı ittifak olanakla­

devrimin işçi hareketinin yaygın bulun­

bağdan

hareketle

(A lm an ya’da

rı sağlaması demektir. Çünkü emekçi sı­

duğu ülkelerde gerçekleşmemesini sını­

nıflarda olan bu değişim gücü yoksa, dış

fın devrim yapacak bir öz taşımadığına i-

faktörler ne kadar olumsal bir rol yarat­

lişkin görüşe kanıt olarak sunulmuş ve

mış olursa olsun, işçi sınıfının bu süreci

yazar bunu teorize etmiştir. O ysa bu te ­

göğüslemesi ve devrimde atılgan bir rol

oriyi kanıtlamaya yetecek bir neden de­

oynaması düşünülemez.

ğildir. Proletaryanın rolü asla tekil ö r ­ hareketinin

neklerden hareketle izah edilemez. So ­

güçlü olduğu Almanya veya İngiltere’de yaşanmamış olması (hemen belirtelim;

runa daha yakından bakalım. Bu ülkeler­

yazar proletaryanın işlevselliğinin yitiril­

yukarıda belirtmiştim; bir yanda o ülke­

mesine kanıt olarak şu iddiayı ileri sür­

nin tarihsel/kültürel koşulları etkili bir

müştür; normal olarak işçi hareketinin

rol oynayabilir, diğer yandan ise bu ülke­

güçlü olduğu bu ülkelerde devrim olma­

lerde burjuvazinin örgütlülüğünün yanı

b-Bu

devrim lerin

işçi

de devrimin başarısızlığın nedeni ikilidir;

sı gerekirdi, oysa devrim ler işçi hareke­

sıra sınıf içindeki reformizmin ve reviz-

tinin görece güçlü olmadığı Fransa’da ol­

yonizmin etkili bir güç oluşturmasıdır.

muştur. Bu da yazarın işçi sınıfının işlev­

Mesela 1918 Alman devriminin yenilgisi­

sel konumunu yitirmesinin kanıtı olarak

ni incelediğimizde; hem burjuvazinin ö r ­

açıklanmıştır), bu ülkelerde hem burju­

gütsel gücünü, hem sosyal demokrasinin

vazinin tarihi olarak daha güçlü bir ö r­

ihanetini hem de komünist hareketin ya­

gütsel yapıya sahip olmasından, hem ka­

nılgılarını birlikte görürüz. Am a bütün o-

Fran­

lumsuz koşullara karşın Alman işçi sını­

sa’dan daha farklı ve geleneksel bir yol

pitalizmin

fında yapısal olarak bu devrimci öz ol-

__ 160

özellikle

İngiltere’nin


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ masaydı, böyle bir devrimsel kalkışmayı

çimleri ile birlikte var oluyordu. Ü re ti­

ve direnişi gerçekleştirebilir miydi? Bu

min örgütlenmesinde ve artı-emeğe el

öz nasıl olur da yok sayılabilir? Eğer ya­

koyulmasında “ ekonomi dışı” zor belir­

zar bu devrimsel kalkışma pratiğini yok

leyici bir faktör idi. D evlet bir yerd e e-

saymıyor ise, o zaman işçi sınıfının dev­

gemen sınıfın yerini almıştı. Dolayısıyla

rim yapmaya muktedir olmadığını nasıl i-

buralarda

zah edecektir? Bu tekil örneğe ek olarak

doğrudan hedefi halindedir. Bu anlamda

binlerce

devrimsel

devlet

sınıf mücadelesinin

kalkışma örneğini

Rusya veya Ç in ’de ekonom ik mücadele

verm ek mümkündür ama artık bu saat­

ile politik mücadeleyi birbirinden ayır­

ten sonra hiç de gereği yoktur.

mak mümkün değilken, merkez ülkeler­

Bu sorunu biraz daha irdelemek ge­

de bu daha anlaşılır olan bir ayrılığa te ­

rekirse şu noktaları da söylememiz ge­

kabül eder, ilkinde devlet sınıf mücade­

rekir; sınıf mücadelesinin

içine

lesinin ilk hedefi iken, ikinci grup m er­

hapsedilmesi, hem reform ist bir yapının

kez ülkelerde ise ikincildir. Buralarda ilk

ortaya çıkışını hem de politik varsayım­

hedef işletmelerdir. A yrı ayrı tek başla­

kendi

ların bir yerde parçalandığını ve kendi i-

rına hedef olan sermayedir. Bu anlamda

çinde farklılıklara bölündüğünü gösterir.

çağdaş devrimler, hem sermaye ile ça­

Bu anlamda çağdaş kapitalizm, sermaye

tıştığı hem de devlet ile çatıştığı ülkeler­

devletinin gücüne dayanarak hegemon­

de ortaya çıkmasının tesadüf olmadığını

yasını inşa ederken, işçi sınıfı üzerindeki

söylemek gerekir.

hegemonyasını uyguladığı alanlar, devlet

D em ek ki bütün bu öznel konumlara

organlarından ziyade, üretim süreci için­

karşın, sömürünün yoğunluğu ve baskı­

deki hiyerarşik örgütlenmesi aracılığı ile gerçekleştirmiş olmasıdır. Yani burjuva­

nın artışı, bir dizi başka faktörlerle bir­

zi bu merkezlerde sınıf hegemonyasını

ye karşı mücadelesinin o sınıfı zorunlu

likte düşünüldüğünde, emeğin serm aye­

devlet aracılığından çok, üretim alanları

olarak bir politik devrime taşıyacak po­

üzerinden kuruyordu. D evlet ise dolaylı

tansiyel ve öznelliklerini içinde taşıması

olarak bu egemen sınıf yapısını bürokra­

anlamına gelir. Çünkü proletaryanın po­

si ve militarist güç yolu ile güvenceye a-

litik devrimin öznesi ve öncüsü olması,

lıyordu.

devrim lerin

onun üretim içindeki konumundan, ayrı­

(1917 Ekim Devrim i ile 1949 Çin D evri­

ca ideolojik, politik ve kültürel konumla­

Bö ylece

çağdaş

mi gibi), kapitalizmin geliştiği m etropol

rı daha çabuk içselleştirmesi ve benim­

ülkelerden ziyade, kapitalizmin gelişme­

semesi gibi özelliklerinden ileri gelir. Bu­

diği veya az geliştiği yerlerde filizlenmiş

nu hiçbir gerekçe gölgeleyemez.

olması, yukarıda

izah

edilen

eğilimle

doğrudan bağlantılı olarak düşünülebilir. Rusya veya Ç in ’de sömürü doğrudan ağırlıklı olarak devlet aracılığı ile sürdürü­

VI. K üreselleşm e, Ulus D evlet ve Sınıf M ücadelesi

lürken, kapitalist ana yurtlarda sömürü

Şimdi yazının son noktasına doğru i-

görece devletten “ bağımsız” işletmeler

lerliyorum. Burada ulus devlet ile sınıf

üzerinden gerçekleştirilmektedir. A y rı­

mücadelesi arasındaki ilişki üzerinde du­

ca buralarda kapitalizm, eski üretim bi­

racağım.

Öncelikle

işe

bazı

ideolojik

161 ----


— yol ------------- ----------------------------söylemlerden başlayacağım. Bu ideolojik

naklık eden koşulların başında sayılabilir.

söylemlerden birisi şudur; küresel kapi­

O nedenle baş gösteren bu düşünceler,

talizm, sınıf mücadelesine neden olan

dönemin özelliklerinin doğal ve kaçınıl­

özneleri ortadan kaldırdığı için, bu hem

maz sonuçlarından çıkmış olması şaşırtı­

sınıf mücadelesinin toplumsal zeminini

cı değildir. Am a her dere kendi yatağın­

yok etm iştir hem de işçi sınıfı devrimin

dan akar.

temel öznesi olmaktan çıkmıştır, dolayı­

Bu

akım lar

küreselleşm enin

sınıfı

sıyla sınıf mücadelesi ile devrim sorunu­

parçaladığı tezinden hareketle seçenek­

nu birbirine bağlayan postulatların ge­

lerin tümüyle tükendiğini ve

ortadan

çerliliği oltadan kalkmıştır! A yrıca bu

kalktığını, en iyi yapılacak işin kapitaliz­

söyleme göre ulus devletler giderek o r­

min çatlakları arasından faydalanmak ve­

tadan kalkacağı için, somut hedef olan

ya kimlik edinimi gibi değişik veya ba­

devlete ve devlette yoğunlaşmış burjuva

ğımsız “ dem okratik m ücadeleler” yoluy­

sınıf iktidarına karşı devrimci sınıf politi­

la kapitalist yapı içinde kendisine biraz

kaları da geçerliliğini yitirmiştir, çünkü

daha yol açmak, dahası “ insancıl kapita­

somut hedef olan devlet ortadan kalk­

lizm” önerisi ile sonal amacı sönümlen­

maktadır! Böylece “ somut hedef kaybol­

dirmek gibi değişik tonlarda ortaya çı­

duğu için” sosyalist politika veya sınıf

kan liberal düşüncelere dayandırılmıştı.

mücadelesi önemini yitirmiş ve anlamını

Elbette böyle bir yapısal koşullanma tü ­ müyle iktidar ufkunu yitirmiş bir düşün­

kaybetmiştir!

Peki ama bütün

bunlar

doğru mudur? Kapitalist küreselleşme,

ceye dayanmıştır. O

gerçekten

stratejilerinin geçerliliğini sınırlayan ve

ge’nin “ kapitalizmi yıkamadığımıza göre, en iyisi insancıl bir kapitalizmde yaşa­

onu daha az olanak haline getiren bir

mak” amacını koymasının sebebi de bu

sınıf politikalarının ve sınıf

neden olarak ileri sürülebilir mi?

nedenle M. Bel-

olsa gerek. Bu düşünce yaygınlığı ne ya­

Marksizm sosuna batırılmış bir dizi

zık ki salt M. Belge ile sınırlı da değildir.

post söylemli düşünce akımları, arka ar­

Ben burada proletaryanın neden nes­

kaya işçi sınıfının değişimci özü olan sınıf

nel anlamda değişimci özünü koruyan

kimliğini ve tarihsel öznelliğini yitirdiğini

tarihsel bir konuma sahip olduğu veya

ileri sürmeleri bilinmeyen bir vaka değil.

neden sosyalist devrimin gerçek bir öz­

Şimdi bu öznellikleri sınıf dışı kesim olan

nesi olduğu üzerinde bir analiz yapacak

öğrenciler, entelektüeller, kadınlar veya

değilim. Çünkü bu sorunu daha önce

çeşitli kimlik arayışı içinde bulunan güç­

başka yerlerde incelemiş ve bunları y e ­

ler temsil etm ektedir! Böylece proletar­

terince uzun uzun kanıtlarıyla anlatmış­

ya devrimci bir özne olmaktan çıkmıştır!

tım. Şimdi işe başka bir noktadan başla­ yacağım. Ö ncelikle hedefleri ortadan

Hem en

belirtmeliyim;

bu fikirlerin

doğuş koşullan ve ortaya çıkış dönem le­

kaldırdığından hareketle öne sürülen şu

ri tartışma konumuz açısından özellikle

“ ulusal devlet” ve bu ulusal devletin o r ­

önem taşır. İşçi sınıfının bu tarihsel ke­

tadan kalkmasına ilişkin söylenenler üze­

sitte Marksizm açısından var olan bek­

rinden işe başlamak gerekiyor. Ayrıca

lentileri yerine getirmekteki başarısızlığı,

bu sorunun son derece önemli olduğu­

böyle ucube teorilerin doğmasına kay­

nu düşünüyorum. D evrim e ilişkin söyle-

__ 162


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ nen ortak posülatiarın kaybolduğuna i-

bundan kim nasıl sonuçlar çıkarıyor, bu

lişkin illüzyonların da son bulması için

tartışmalıdır. Elbette yeni işlevlerle do­

bunun gerekli olduğu sanırım ortak bir

natılmış bir organizasyonla karşı karşıya

kabule dayanıyor olsa gerek.

bulunmaktayız. Yeni işlevin eskiye göre

Kapitalist birikim sorunları makro e-

en önemli ayrım noktası, serm aye ile o-

konomik bir alana kayarken, sermaye

lan, ama herhangi bir sermaye ile değil,

birikim stratejileri kendisi açısından da­

ulus ötesi sermaye ile olan ilişki biçimin­

ha uygun koşullar yaratmak için devlete

de ortaya çıkmış olmasıdır. Bugün artık

her daim, ama özellikle bu dönemde ge­

ulus devletler kelimenin tam anlamı ile

reksinme duydu. Am a yine de bu gerek­

ulus ötesi sermayenin güvenliği için a-

sinim devletin yeni baştan bir reorgani-

raçsal bir organa dönüşmüştür. Böylece

zasyon’unu da gerekli

kılmak kaydıy-

devletin, ulus ötesi sermayenin tam an­

la...Kapitalist pazarın uluslararası bütün­

lamı ile güvenliğini tesis eden çıplak bir

leşmesi bir yandan ulus devletleri aşındı­

komiteye dönüşmesi M arx’ın öngörüsü­

racağı, hatta bir yerde sermaye iktidarı­ nın odak noktasını devletten görece ba-

nün tümüyle gerçekleştiğini gösterir. Bu anlamda her ulus devletin, global serm a­

ğımsızlaştıracağı öngörülürken

yenin uluslararası işlevlerinin yerel ve

(ki bu­

nun yanıltıcı olduğu kısa zamanda anla­

bölgesel olarak hem bir yürütücüsü hem

şıldı), diğer yandan da sermaye kendi a-

de birer güvenlik ayağı olması, M arx’ın

maçları için, özellikle olası direnişlere

bu düşüncesinin ne derece temel bir

karşı anti-sosyal yapıyı tahkim ederek

gerçeğe dayandığını gösterir. G erçekten

yoluna devam etmekten vazgeçmedi. Kendi güvenliği için devlete olan g e re k ­

de Komünist Manifestonun şu öngörü­ sü, özellikle bugün için artan o ran d a ge­

sinmesinde bir zayıflama olmadığı gibi,

çerliliğini koruyan bir öngörü olmaya

hatta bunun artacağı

da anlaşılacaktı.

devam

etmektedir; “ M odern

devletin

yoğunlaşması

yönetimi, tüm burjuvazinin ortak işlerini

küresel bir karakter kazandıkça, serm a­

yöneten bir komiteden başka bir şey

yenin hareketi için güvenceler öne çıktı.

değildir.”

G erçekten

de

sermaye

(D .J.Struik, 19 7 6 :1 12)

Bunu

Bu anlamda “ ulus devlet” yeni bir rol

bugünün diliyle şöyle okuyabiliriz; “ M o ­

üstlendi. Aşınm a veya

dern devletin yönetimi, uluslararası te ­

bağımsızlaşma

söylemi, tümüyle devletin bu yeni rolü

kelci burjuvazinin ortak işlerini yöneten

açısından bir tanıma sahip olabilirdi an­

bir komiteden başka bir şey değildir.”

cak. Yoksa ne devlet aşınarak ortadan

Elbette devletin yeni işlevler kazan­

kalktı ne de sermayeden bağımsız bir

ması, devleti devlet yapan esas gerekçe­

kimlik edinebildi. Bu anlamda global ser­

lerden uzaklaşıyor olması anlamına gel­

maye için gereksiz değildi ulus devletler.

miyor. Devletin yeni işlevler kazanması

Am a devlet artık bu dönemde yeni bi­

doğru ama, yine de devleti devlet yapan

çim ler kazanacaktı.

bütün ana işlevsel yapılarda devlet bir

Aslında belirtmiş olduğum gibi 21.

değişime uğramıyor. Dolayısıyla devlet

yüzyıl koşullarında ulus devletlerin yeni

ana işlevini yitirm iyor. Çünkü bu derece

işlevlerle donatılmaya çalışıldığı genel o-

kaotik bir yapının egemen olduğu bir

larak ortak bir kabule dayanır. Am a

küresel kapitalizm dünyasında, sermaye-

----------------------------------------- 163___


— y o l------------------------------------------ye dayanan “ ulus devlet” modelleri bir

duyduğu zorunlulukları şöyle toparlaya­

ihtiyacın karşılığı olarak varlığını devam

biliriz;

ettiriyor. Serm ayeye göre dünya düne göre daha güvensizdir. N eredeyse dün­ ya nüfusunun tümüne yakını yoksul bir yaşamın içinde bulunuyorsa, dünya el­ bette sermaye için güvenlikli olamaz. Dün de sermaye devlete ihtiyaç duyu­ yordu, ama ortada görece bir denge de vardı. Şimdi göreceli de olsa bugün bu denge altüst olmuştur. Bundan dolayı

1- İş disiplinini sağlamak, 2-

Toplumsal düzenin devamını sağla­

mak, 3-

İşçi sınıfının ve halkların olası dire­

nişlerini engellemek, 4-

Sermayenin akışkanlığını sağlamak

ve dolaşımını güvence altına almak, 5-

Birikim koşullarını sürdürebilmek

burjuvazi düne göre artan oranda daha

ve doğrudan sübvansiyon ve vergilerin

çok gereksinim duyuyor devlete. Onun

güvenli toplanıp sermayeye aktarılmasını

gerekçesi sermayenin güvenli dolaşımını

sağlamak,

sağlamak ve

olası

sınıf kalkışmalarını

bertaraf etmektir. Bu nedenle hem sila­ ha daha fazla para yatırılıyor hem de ye­ ni silahlı organlar örgütleniyor ve atıl olan ordular değiştirilerek müdahale gücü güçlü aktif ordulara dönüştürülüyorlar. O nedenle G enel Kurm ay 2. Başkanı İl­ ker Başbuğ, konvansiyonel savaş ile asi­ m etrik savaşın birlikte ele alınacağı yeni

6-

Ulus ötesi sermayenin uluslararası

hukukunu oluşturmak ve bu hukuku her ulus devletin kabul etmesini sağlamak ve yeni bir dünya düzeni, yaratırken her devleti bu araca tabi kılmak vs...(M AI oluşumları gibi) D em ek

ki Ç o k

Uluslu

Şirketlerin

bir savaş stratejisinden, dolayısıyla yeni

(Ç U Ş ) kendi ayakları üzerinde durabil­ mesi, bu işletmelerin güvenliğinin sağlan­

tarz

ması ile birlikte pazarlara ulaşması için

bir örgütlenmeden

bahsederken

tam da bu gereksinmelere vurgu yap­

kendi yerel devletine olan ihtiyacın kaçı­

mıştı. Çünkü asimetrik savaşı yürüten

nılmaz bir gereği olarak “ ulus devletler”

orduların stratejisi, halk güçlerinin dire­

hala tarihi misyonunu oynamaya devam

nişine karşın, karşı devrimci gerilla tarzı

etmektedir. Dolayısıyla bu nedenlerden

bir dövüş sanatını gerektiriyordu. Hem

dolayı bütün bunları gerçekleştirm ek i-

devletin yeni biçimlenişi hem de devletin

çin devlete olan gereksinimin büyük o-

asli organı olan orduların yeniden inşası,

randa artmasının sebebi de buradan çı­

bu yeni işlevlere göre hazırlanıyordu.

kar. Am a tamamı ile yeni biçimler kaza­

Böylece ayırıcı olan bu yeni işlevlerde

narak...

ortaya çıkarılan veya hedeflenen devlet

Elbette bugün devlet, daha önce sı­

biçimleri, herhangi bir sermayenin değil,

nırlı bir “ kamu yararı için” görece olarak

ama ulus ötesi sermayenin çıkarlarına bağlanmış örgütlü birer komiteden baş­

üstlenmiş olduğu bazı “ ulusal” rollerden

ka bir şey değildi. Elbette bu bir geçiş ve

mayenin çıkarları üzerinde dizayn edilen

yeniden inşa sürecidir.

de arındırılarak, bütünüyle global ser­ bir komite özelliğine büründürülmek is­

A m a yine de burada genel bir özet

tenmektedir. Bu aslında küresel kapita­

verm ek gerekirse, sermayenin devlete

lizmin yerel üsleri olan “ ulusal devlet”

164


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ kimliğidir. Şimdi görece özerk konumu­

tur. Şimdi bu durum bile bir noktadan

nun bile yıkılmak istendiği, ulus ötesi şir­

sonra kendini farklı bir zemine tevdi et­

ketlerin güvenliği için birden çok yeni

mektedir. Büyük O rtadoğu Projesi deni­

devlet biçimlerine gidildiği

len stratejinin özü, yukarıdaki yeni yapı­

ortak

bir

stratejiye döniişm üftür.6 Sözgelimi din­

lanma ile doğrudan bağlantılıdır.

sel kimliğe dayanan (Suudi, Kuveyt, A-

Global sermaye için yeni devletsel

rap Emirlikleri vs. gibi) devletler ile kitle

yapılara olan gereksinim giderek artıyor.

meşruiyetini tümden kaybetmiş general­

Böylece devlete olan gereksinme o rta­

ler yönetimindeki bir kısım Latin A m eri­

dan kalmadığı gibi artan oranda yeni bi­

ka kıtasındaki militarist devletler, yeni

çimlere

global sermaye için değişmesi zorunlu

geliyor dedik. Bu nedenle E. M. W o o d

hale gelmiş biçimlerdir artık. Bu yapılar

bu sorunu ele alırken çok önemli bir be­

sermayenin daha koiay akışkanlığını sağ­

lirleme yapıyor; W o o d , ulus ötesi şir­

layan özellikler taşımıyor. Bu ülkelerin sınır tanımayan işbirlikçiliği yeterli bir

ketlerin birden fazla devletlere dayandı­ ğı bir ulusal üs’den bahseder. (E.M. W o -

neden sayılmıyor artık dünyamızda. T e r­

od, 2001: 95) '

sine bu devletler global sermaye için ar­

VVood aynı yerde 10 Nisan !998’de N e w Y o rk Tim e yazarlarından Thomas

tan bir yükü ifade ediyor. Burada elbet­

bürünerek yeniden

gündeme

te A B veya Am erikan karşıtı konum ka­

L. Friedman’nın bir yazısını aktarır; “ Y ö ­

zanan yapılar ile kısmen ulusal burjuvazi­

neticiler” diyor Friedman “ biz bir A m e ­

nin ağırlık taşıdığı devletleri tartışma ko­

rikan şirketi değiliz, biz IBM A B D , IBM

nusu yapmıyorum. Zaten bu devletler hedefin ön planında bulunmaktadırlar

bi şeyler söylüyor. G erçekten öyle mi;

Kanada, IBM Avusturalya, IBM Ç in ’iz gi­

(Suriye, İran, Venezüella vs. gibi) Bu ne­

O

denle eski tarz devletlerin yıkılması da­

probleminiz olduğunda yardım etmesi i-

yatılmaktadır. Çünkü eski tarz oluşmuş

çin Li Peng’i arayın. B ir dahaki sefere

zaman gelecek sefere

Ç in ’de

bir

devletler, işbirlikçi bir karakterde olsa

Kongre Asya’da askeri bir üssü kapattı-

bile, bir yerden sonra kamunun baskısı i-

ğında...Asya deniz yollarının güvenliğini

le beraber çok sınırlı da olsa “ kamu ya­

sağlaması için M icrosft’un donanmasını

rarına” ilişkin bazı görece düzenlemeler

arayın.” (aynı yerde) Görüldüğü gibi bu­

yapması bile sermaye için çekilmez bir

rada oluşan devletler öyle bir oluşuma

yükü oluşturmaktadır. Ö te yandan Suu­

doğru ilerliyor ki, artık bu devletler ulus

di Krallıkları veya Arap emirlikleri gibi

ötesi

oluşumlar tamamen dünyadan izole edil­

devletler haline geliyor ve bunlar tü ­

şirketlerin

çıkarlarına

dayanan

miş, antika veya feodal dünyanın özelliği­

müyle ulus ötesi sermayenin güvenliği i-

ni gösteren bir yapıyı tanımlaması nede­

çin oluşturulan devlet biçimleri haline

niyle, yarardan çok zarar veren bir ko­

dönüştürülüyor. D em ek ki deviet bütü­

numa ulaşm ıştır sermaye için. Aslında

nüyle sermayenin, ama herhangi bir ser­

bu “ kamu yararı” asla gerçek bir kamu

mayenin değil, ulus ötesi sermayenin zo­

yararı da değildir, tersine sermayenin

runlu bir güvenlik aletidir. VV'ood’un bu­

güvenliği için düzenin m eşruiyet kazan­

radan çıkardığı sonuç şu olmuştur; “ ...u-

ması çabasının ötesinde bir anlamı yok­

lus devlet rekabetin bir aracı olarak ye-

------------------------------------------165 —


— y o l------------------------------------------ni işlevler edinmiştir. H iç değilse, ulus

de somut hedefleri ortadan kalkar” gibi

devlet küreselleşmenin ana öznesidir.”

bir anlatımın hiçbir tutarlı yanı kalma­

(E. M. VVood, 2001:95)

mıştır ve bugün bunun geçersizliği daha

Küreselleşm e

serm aye

hareketini

da iyi anlaşılmıştır.

bütünleştirirken, bu durum şirketlerin

Buradan

hareketle

liberal

tezlerin

ulusal, bölgesel veya yerel olarak kendi

ortak vurgusu özünde sermayeye karşı

aralarında rekabetini yaratmaktan hiçbir

soyut bir mücadele retoriğidir. Bu yu­

zaman

karda da belirttiğimiz gibi sermayenin iş­

kaçınamadı.

Böyle bir gelişme

doğal olarak devleti daha da gerekli kı­

leyişini ortadan kaldıracak olan “ devlet-

lar. Serm aye ile devlet arasında kopuş

sermaye bütünlüğünü” hedef alan esas

değil, daha da bütünleşme eğilimi gelişir.

vuruşu gölgeleyen, aslında “ demokrasi

Çünkü bugünün öngörülen devlet m o­

ve barış” söylemi ile sermaye devletini

deli tümüyle spekülatif sermayenin ge­

aklayan uzlaşmacı bir sınıf stratejisinin

reklerine göre oluşturulmaktadır. B ir yanda ulus ötesi sermaye ve onun çıkarları, bir yanda ise sokaklarda aç

kendisidir.

Bu

anlamda

“ dem okratik

strateji” özünde sınıf işbirliği stratejisi­ dir.

gezen milyonlar. Bu büyük bir çelişki de­

Sınıf mücadelesinin en temel zorluğu,

mektir. Böylece devlet, artan oranda sı­

“ sermayenin her zaman görülebilir, tek

nıf mücadelesinin odak noktasını oluştu­

bir hedef sunamamasıdır” der VVood.

rur. D em ek ki devletin varlığı bu odak

VVood bu düşüncesinde haklıdır. Çünkü

noktanın kendisi ile tanımlanmaktadır.

sermaye, kendini devlet zırhı içine sakla­

Burada tam da bu nedenle hem parçalı bir mücadele biçimi hem de soyut bir

yarak bir yere kadar görünmez kılmakta başarılı olmuştur. G erçekten bugüne ka­

enternasyonal söylemi, geçerli bir yakla­

dar devlet kendini adeta “ tarafsız” ko­

şımı ifade etmez. Bunun fazla bir anlamı

num içinde görünen bir hakem olarak

da olmaz. Küreselleşmenin temel om ur­

sunabilmiştir. Emek ile sermaye arasın­

gası devlet üzerinden kuruluyorsa eğer,

daki çelişkinin görünmez kılınmasına yol

sınıf mücadelesinin sermaye ve devlet

açan etkenlerden birisi budur. Bu an­

bütünselliğini hedef alması gerekir. G e r ­

lamda ekonomi ile politik yapıların bi­

çekten sermayenin önemli hareket ka­

çimsel olarak birbirinden ayrılmasının

nallarından

böyle bir etkin rolü de vardır. V e bu du­

birisi

devletin

kendisidir

çünkü. Serm ayeye karşı devleti atlayan

rum sınıf mücadelesini elbette olumsuz

bir mücadele stratejisinin, geçerli ve ka­

etkilemektedir.

lıcı bir başarı şansı hemen hemen sıfıra

başarısının yolu, devlete duyulan gerek­

yakındır. Bu bir oyalama taktiğidir. D e ­

sinmeden çıkar demiştik. Böylece ser­

mek ki proletaryanın sınıf kavgasında so­ mut hedef olan sermaye devleti, bu ne­

maye, devleti tümüyle kontrol eder ve bütün kurumlan bu doğrultuda yönetir.

denlerden dolayı asla soyut bir hedef

Burada elbette devletin görece özerk

O ysa

küreselleşmenin

değildir. Sınıf mücadelesinin neden esas

konumu gibi tartışmalara girmiyorum,

hedefi olduğu da buradan çıkar. Böylece

çünkü tek başına bu metin, devlet ve

yukarıda ifade edilen, “ ulus devletler o r­

devlet biçimlerinin küreselleşme döne­

tadan kalkacağı için sınıf mücadelesinin

minde almış olduğu biçim üzerine yürü-

166


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ tüten ve ayrıntılara dayanan bir tartışma

dayanan ve sınıf mücadelesi açısından

değildir. Ancak bugün için modern dev­

hiçbir anlamı olmayan belirli eğilimler­

let yapısından anlaşılan, eskiye oranla

dir. Bunun yolu, yerel, bölgesel veya u-

görüntüde bile olsa “ tarafsız” veya göre­

lusal sınıf hareketlerinin devlet ve ser­

ce “ bağımsız” rolünün de giderek yıkıl­

maye güçlerine karşı mücadelesinde bir­

dığı ve tümüyle uluslararası sermayenin

birini destekleyen bir bakış üzerine o-

çıkarları ile bütünleşmiş yeni yapının ku­

turmasını zorunlu kılar.

rulmak istendiği bir oluşum modelidir.

Elbette buradan anti küresel hare­

Elbette bu söylem bugünden bu öngörü­

ketleri (Dünya Sosyal Formu gibi) dışla­

nün tümüyle gerçekleştiği anlamına gel­

yan bir anlayışa sahip olmadığımı belirte­

miyor. A m a bu bir eğilimi, gidişatın o r­

yim. Ancak bu hareketlerin hedefleri a-

tak bir yönünü, yükselen bir grafiği gös­

çısından elle tutulur somut bir sonucu

teriyor, Bunda başarılı olup olmamak bir

yoktur. D SF gerçekte sermayenin bu e-

düzeye kadar sınıf mücadelesinin duru­

ğilimini biraz daha denetleyen, dolayısıy­

muna ve halkların direnişine bağlıdır. El­

la “ insancıl kapitalizm” öngörüsünü aş­

bette başka bir dizi etkenlere de...

mayan bir projenin anlatımıdır. Am a yi­

Böylece anti kapitalist mücadelenin

ne de bu ayrı bir inceleme konusudur.

her zamankinden daha fazla hedeflerin­

Moral değerler açısından önemli bir rol

den birisinin neden bu yeni devlet ö r­

oynaması ve belki buradan ulusal ülke­

gütlenmesi olduğu buradan çıkar. Ç ün­

lerde ezilen emekçi güçlerin hareketine

kü sermayenin akışkanlığını sağlayan a-

güç katması ve bir yerde merkez ülke iş­

raçlardan birisi, belki en önemlisi olan devletin hedef alınması, bu kayışın kırıl­

çi sınıfının gözünü açması açısından el­ bette önemsenmeiidir. T ek başına bu bi­

ması dem ektir ki, bu durum sermaye

le asla bu hareketleri küçümsemeyi ge­

temel

rektirmez. Bunlar olurken kalıcı ve geliş­

yollarından birisi demektir. Şimdi bura­

tirici güç, kuşkusuz her ulusal ülkenin i-

dan çıkaracağımız sonuç şu olabilir; so­

çindeki ezilenlerin birliği ve mücadelesi

mut hedefin belirlenmiş olması, yerel

olduğunu unutmamak kaybıyla.

hareketinin

işlevsiz

kalmasının

veya ulusal sınıf mücadelesinin birleşme zemininin de açığa çıkması demektir. Bölünmenin içinden çıkan birleşme ze­ mini bu somut hedef üzerinden gerçek­

V!l. Kapitalist rekabet ile anti-kapitalist m ücadele

leşme olanağını daha da artırması de­

arasındaki ilişki

mektir. Küresel kapitalizmin yıkıcı rolü,

Ekonominin kutuplaştırıcı ve eşitsiz

giderek bütün dünyada anlaşılır bir nok­ taya gelirken, bu karşı direniş noktaları­

gelişimi boyunca kapitalist pazarın ege­

nın ve yeni bir enternasyonalizmin te ­

taryanın devrimci hareketini durdurma

menliği, bir noktaya kadar hem prole­

mellerim de inşa edebilir. Bu enternas­

eğilimini taşıdı hem de bunalımlardan

yonalizm elbette ne soyut bir uluslarara­

kurtulma eğilimini... Kelimenin gerçek

sı bir sivil toplum örgütleri birliğidir ne

anlamı ile söylemek gerekirse bu, tam

de “ ortak vatandaşlık” veya “ küresel va­

bir eğiiim ifadesidir. Ancak ekonominin

tandaşlık” gibi tam da soyut bir söyleme

yasaları ile istemler veya eğilimler tama-

167----


— yol------------------------------------------men farklıdır. Kapitalizm böyle bir eğili­

terir, onun ortadan kaldırıldığını göster­

mi taşıyor olsa bile, kapitalist burjuvazi

mez. Böylece bu sorun ortada olan re­

ne

yakasını

kabetin yok olmasından çok, ulusa! ser­

kurtarabilmiş ne de kendi bünyesini sa­

mayenin birbirine nüfus etmesi ve ulusal

ran ekonomik krizlerden... Bugüne ka-

sermayenin işbirliği etmesinden ileri gel­

darki tarihsel gelişmeler yeterince bu

mektedir. Rekabete katılaniarın sayısının

proletaryanın

eyleminden

tezi kanıtlamıştır. Çünkü bir yanda kapi­

azalması demek rekabetin ortadan kalk­

talist

sınıf mücadelesini

tığı demek değildir, tersine rekabete ka­

durdurma istemi bir yanda ise ekonom i­

tılan ulus ötesi sermayenin amansız re­

burjuvazinin

nin işleyen yasaları vardır. Yasalar her

kabetine katılaniarın sayılarının azalması

zaman istemlere baskın gelmiştir. Onun

demektir. Böylece ulus ötesi serm aye­

için burjuvazi ne yaparsa yapsın, yakası­

nin rekabeti (bunu hem A B ’nin kendi i-

nı sınıf kavgasından asla kurtaramamış-

çine hem de A B D , Japonya veya diğerle­

tır, bundan böyle de kurtaramaz. Sermayenin küresel ölçekte bir ka­ rakter taşımasının nedenlerinden birisi,

ri arasındaki rekabette görebiliriz) daha yıkıcı ve daha vahşi bir aşamaya gelmiş­ tir.

özellikle rekabetin kendisine ve rekabet

Sermaye grupları arasındaki rekabet,

yasalarına bağlanan bir görüşe dayanır.

iş gücünün maliyetlerini düşürmek, kar­

Hatta birçok iktisatçı sermayenin büyü­

lılıklarını ve pazar paylarını artırm ak gibi

mesini ve uluslar arasılaşmasını rekabe­

geleneksel bir politikaya dayanır. Am a

tin yoğunlaşmasının bir sonucu olarak

bugün sermayenin aşırı kar isteminde a-

değerlendirmiştir. Böylece tartışmanın

yaklarına dolaşan prangalar (sınıf dire­

kritik noktası, küreselleşme sürecinde

nişleri) büyük oranda zayıfladığı için ser­

rekabetin rolüne ilişkin yürütülen tartış­

maye hareketinde daha serbesttir. D o ­

madır. Ancak değişik bazı küreselleşme

layısıyla rekabetten kaçınamayan serm a­

tezlerine göre, sermayenin bu ölçekte

ye, aynı zamanda rekabeti belirli bir dü­

büyümesinin nedeni rekabetin yoğunlu­

zeye kadar sınırlayarak, küresel serm a­

ğundan çok, azalmasına bağlanmış olma­

yenin uluslararası ilişkilerine dayanarak,

sıdır. Dolayısıyla onlar bu sorunu reka­ betin azalması ile, hatta uluslararası iş­

tirm ekte ve

birliği cephesindeki gelişmelerle açıkla­

maktadır. Kuşkusuz şunu biliyoruz; kapi­

dılar. G erçek te bu tanımın bir yere ka­

talizmin zorunlu variığı rekabete daya­

sermaye sınıfını bir düzeye kadar birleş­ muhalefeti

etkisiz bırak­

dar hem doğru hem de yanıltıcı olan iki­

nır. Am a şunu da biliyoruz ki, rekabetin

li bir yönü vardır; doğrudur; gerçekte

yasası, sermayenin rekabetten kurtulma

rekabete katılan ulus ötesi şirketlerin

yasasıdır. Bu anlamı ile sermayenin y o ­

sayısında bir azalma olduğu bir gerçekli­

ğunlaşması, rekabetin anti tezi değildir.

ğin bir anlatımıdır. Elbette burada reka­ bete katılan uluslararası birliklerin sayı­

ve daha vahşidir. Burada son günlerin

Bugün tekeller arası rekabet daha yıkıcı

sının azalmasını söz konusu ediyorum.

çarpıcı bir örneğini verm ek istiyorum;

Yani

A B D , Suriye’ye abluka politikasını, özel­

daha az kapitalist birlikler ola-

rak...Yanıltıcıdır; çünkü bu azalan sayı

likle ekonomik alanda ambargo kararını

daha amansız bir rekabetin varlığını gös­

aldığında, A B ülkeleri Suriye ile ekono-

__ 168


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi__ mik ve ticari ilişkilerini geliştireceklerini

sela 1945 sonrasında (refah dönemi v e ­

ve mallarını Suriye’ye satacaklarını açık­

ya soğuk savaş dönemi olarak adlandırı­

ça ilan ettiler. Bu bilgiler 17 ve 18 Mayıs

lan bu yıllarda) bu süreci durdurma da

2004 tarihli gazetelere yansıdı. Bu bile

kısmen başarı sağlanmış olsa da, bu o-

görülmemiş düzeyde açığa çıkan rekabe­

nun ana karakteri değildi. Nitekim bu

tin düzeyini göstermesi bakımından il­

dönemde görece bir başarının varoluşu­

ginç bir örnektir.

na rağmen bunun sürekli olamayacağı rekabet­

daha sonra ortaya çıkacaktı. Kapitalizmi

ten çıkaracağımız sonuç sanıyorum şu

yeniden yapılandırmak bir düzeye kadar

olsa gerek; küreselleşme daha büyük re­

mümkündür, ama o hiçbir zaman kendi

kabet ama daha az kapitalist birlik de­

iç çelişkisini ortadan kaldırmaya m ukte­

Küreselleşm e

döneminde

mektir, Yani bu sermaye gruplarının da­

dir bir gücü ifade etmedi, etmez de. N i­

ha büyük, ama sayısının daha az ve sınır­

tekim küreselleşme süreci içindeki kapi­

lı olması demek, rekabetin ortadan kalk­

talizm, bu çelişkilerin doruğunda ortaya

ması demek değildir. Başka bir yanıyla

çıkmıştır. Bu durum aynı zamanda M ark­

bu yeni paylaşım savaşının amansız oldu­

sizm’in kapitalizm

ğunun da bir işaretidir. Bunun sonucu

doğrulayan bir sonuçtur.

eleştirisini

yeniden

tüketicinin alım gücünün düşmesi ve ulus devletler arasındaki farkın açılması

VIII. Yeni stratejinin olanakları

giderek büyüme gösteren bir eğilimi kış­

hakkında

kırtır. Zengin ile fakir arasındaki farkın açılması, ulus devletler arasındaki farkın açılması emperyalist paylaşım mücadele­ sinin zorunlu sonuçlarıdır. Bunlardan çı­ kan sonucun doğası şudur; demek ki bü­ tün bunlar anti kapitalist sınıf mücadele­ si olanaklarının artmasını gösteren veri­ lerdir. Böylece küreselleşmenin kendisi sınıf politikalarının daha fazla olanak ha­ line geldiğinin işaretlerini gösterir. W o od ’un dediği gibi;

Küresel

kapitalizm

için

öngörülen

çelişkisiz bir dünya, uyum ve işbirliği, de­ mokrasi veya barış gibi liberal burjuva propagandasına

dayanan

söylem lerin

neden hayat tarafından kısa bir dönem ­ de yalanlanmış olması şimdi daha iyi an­ laşılabilir olduğunu gösterm iştir Bu du­ rum dönemsel olarak devrimci hareke­ tin adeta i. Dünya Savaşı öncesi koşulla­ rından çıkarılan ikili sonuca çok benzer. Bunlardan ilki bilindiği gibi II. Enternas­

“ İşçi hareketinin ve solun küreselleş­

yonalin ve onun başını çeken Kautksy-

meden ya da kapitalizmin evrenselleş­

ki’nin temsil ettiği düşünceydi; buna gö­

mesinden çıkarması gereken esas sonuç,

re kapitalizm yeni bir yapılanma süreci­

kapitalizmin şimdi her zamankinden da­

ne girerek kendi aralarında, mümkün ol­

ha fazla kendi iç çelişkileriyle kalbura çevrildiği ve bunun anti kapitalist müca­

dukça çelişkisiz bir dünya yaratacak ve

deleden değil vazgeçmek, daha da artır­

döneme girecektir. T ekeller dünyayı sa­

mak için bir sebep olduğudur.” (E. M.

vaşa ve zora gerek duymadan barış için­

W o o d , 2001: 91) Kapitalizmin belirli evrelerinde, me­

dünya ortaklaşa bölüşülecek bir tarihsel

de paylaşacaklardır. Dolayısıyla komü­ nist hareketin stratejisinin, barış, de­

--------------------------------- --------169___


— y o l------------------------------------------uyum

ceğini ön gören bütün bu varsayımlar ve

stratejisi (dolayısıyla buna bugünün diliy­

mokrasi

ve

işbirliğine dayanan

bu “ uyum ve işbirliği” stratejisi tümüyle

le iktidar hedefi kaybolmuş bir demok­

çökmüştür.

ratik strateji de diyebiliriz) olmasını ileri

Şimdi dünyanın her bir yanı yangın

sürmüştü. Diğeri ise Lenin ve arkadaşla­

yerine döndü. Kutuplaşma ve çelişki ar­

rının düşüncesiydi. Lenin’e göre, sorun­

tan bir gelişme gösterirken, Afganistan

lara uyum ve işbirliği penceresinden de­

ve Irak işgal edildi. Mekansal olarak bu

ğil, çelişki ve çatışma perspektifinden

kutuplaşmalar elbette kendi içinde fark­

bakılması gerekiyordu. Çünkü sermaye

lılıklar arz etm iyor değil. Üçünü Dünya­

“ birleşme eğilimi” taşıyor olsa bile kapi­

da çelişkiler bir yıkım paradigması düze­

talizmin ekonomi yasalarının buna ola­

yinde derinleşmeye devam ederken, bu

nak tanımayacağını, paylaşımda mutlak

durum kuşkusuz batıda aynı derecede

zorun egemen olacağını öngörüyordu.

seyretmiyor. Burada emekçi halkların ve

Nitekim ilk savaş ve sonrası bütün geliş­

işçi sınıfının Üçüncü Dünya ülkelerinde

m eler Leninist stratejiyi haklı çıkarmış­

sert bir direniş ve mücadele potansiyeli­

tır. Böylece dünya komünist hareketi bu

ni geliştirmesinin neden tesadüfi olmadı­

stratejiler arasında temel bir bölünmeye

ğı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Ö zellik­

yol açmış ve buradan III. Enternasyonal

le Filistin ve Irak’ta, gerek Siyonist güç­

doğmuştur. Tipiktir ama, dünya bugün çok farklı özellikler taşıyor olsa bile, bu­

ler gerekse A B D ve İngiltere başta ol­ mak üzere “ koalisyon güçleri” nin, böyle

gün de devrimci hareket bu temel çeliş­

amansız bir direniş karşısında büyük bir

ki içinde ayrışmıştır. Bölünm e daha çok örgüt formunu ifade ettiği için, ben bu­

batağa saplanmaları nedensiz değildir. Burası başka bir düzeyde Vietnam Sen-

na bölünmeden çok temel bir stratejik

durom u’nu hatırlatmaktadır işgalci güç­

ayrışma demenin daha doğru olduğunu

lere. Ö yle sanıyorum

ki Irak’ta daha

düşünüyorum.

şimdiden yenilen A B D

imparatorluğu­

Bugün en genel anlamda sol içindeki

nun dünya bazında ilk çöküş sinyallerini

ayrışmanın bu ikili stratejik tezlerin üze­

O rtadoğu’nun kalbinde görm ek ve ta­

rinden gerçekleştiğini söylemek asla bir

savvur etm ek bile ileri bir öngörüyü ge­

abartma değildir ve öyle algılanmamalı­

rektirm iyor. O rtadoğu’daki bu yeni ge­

bir

lişme, dünya emekçilerinin direniş umu­

nesnel temeli olduğu görülmelidir. Ü ze­

dunu biraz daha arttırdı ve mücadele di­

rinden daha on yıl geçmeden liberal sol’-

namizmine esin kaynağı oluşturdu. Am a

dan başlayan bütün akımların, küresel

bu yalnız O rta Doğuya özgü bir gelişme

dır.

Dolayısıyla

ayrışmanın

böyle

kapitalizmin savaşlara gerek duymadan

de değildir, şimdi bütün dünya böyle

dünyayı uyum içinde bölüşme varsayımı­

yangın yerine dönmektedir. Bu da Leni­

na dayanan bu öngörüleri hayat tarafın­

nist stratejinin bir kez daha doğrulanma­

dan yalanlanmıştır. Bu nedenle bu tezle­

sı demektir.

rin esas kaynağını Kautsyki’nin tezlerinin

Kuşkusuz bu direnişlerin farklı ideo­

oluşturduğunu söylemek abartılı bir yar­

lojik tonlar taşıması (dinsel veya etnik

gı değildir. Dolayısıyla buradan dem ok­

anlamda), bu direnişe temel teşkil eden

rasi ve barış tasarımlarının çıkarılabile­

ana olguları görm em ek anlamına gel­

__ 170


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi mez. D ire n işin kendisini v a r eden tem el

talya’daki Zeytin Dalı örneği gibi, birbiri­

olgu, emekçi halkların vahşi bir em per­

ne benzemezleri aynı çatı içinde topla­

yalist güç veya güçlerin baskı, sömürü ve

yarak (bizdeki daha da cüceleşmiş bir

abluka politikasına karşı ortaya koyulan

örnek olan Sol G üç Birliği gibi) bir alter­

bir

natif oluşturulamayacağı

mücadele

iradesinden

kaynaklan­

anlaşılmıştır.

maktadır. Yani işin içinde iki ayrı dünya­

Marksistler ise bu konuda ne kadar ka­

nın ve iki ayrı sınıfın karşı karşıya geldiği

rarlı olursa olsunlar, onların da emekçi

bir mücadele diyalektiğini görm ek ö-

güçlerle ilişkilerinde ve harekete geçir­

nemlidir. Bunun em ekçiler dünyasında

mede stratejik düzeyde yapısal sorunlar

değişik tonlar taşıyan ideolojik ve politik

yaşıyorlardı. Bu hala devam etmektedir.

varoluş biçiminden bağımsız, ortak bir

Üçüncü Dünya halklarının emperyaliz­

nesnelliğin tanımı ve anlatımıdır. Burada

me karşı direnişlerinde hem Marksistle-

sorun elbette bu direniş içindeki dev­

rin hem de liberal solun böyle birbirin­

rimci güçlerin, sınıfın ideolojik ve politik

den temelden ayrılan stratejik yaklaşım­

tasarımlarının ete kemiğe nasıl büründü-

larında sorunlar devam etmektedir, il­

rüleceği sorunudur. İşte sorunlu alanı­

kinde teslimiyetçi bir strateji İkincisinde

mız da bu noktada toplanmaktadır.

ise stratejisizlik yaşamın canlı varoluşun­

Yine de em ek dünyasının cephesinde var olan bu olumsuzluklar aşılabilmiş ol­

da kendini hissettirmektedir. 1980’lerden, ama özellikle 1990’ların

maktan hala çıkmadı. Bu anlamda dev­

başından

itibaren

Komünist Partilerin

rimci komünist örgütlerin bunalımı de­

stratejileri önemli ölçüde zemin kaybına

vam ediyor. Bu bunalımın karakteri, işçi

uğramıştır. Bunun nedeni koşulların de­

ve emekçi sınıfların artan yoksulluğu ve

ğişimi ile yeni stratejik düşünceler ara­

sefaletin büyümesi ile örgütlü yapıların

sında bir ilişki veya bağlantıyı kuracak “ i-

iktidarsızlığı (dolayısıyla stratejisizliği) a-

deolojik yapıların” kırılganlığıdır. Başka

rasındaki bu çözümsüzlükten çıkmakta­

bir deyişle devrimci yapıların, değişen

dır. Kuşkusuz bu tek bir nedene dayan­

nesnel koşulların üzerinden yeni hedef­

dırılamaz. Fakat Marksist örgütlerin bu­

ler koyamaması ve giderek tutucu yapı­

nalımı salt kendine özgü de değildir. A y ­

lara dönüşmesi, yapıların stratejik eroz­

nı şekilde reformist-revizyonist sol da

yonunun

bunalım içindeydi. Artan yoksulluk ve iş­

muştur. Ufuk kaybolmuş, hedefi göste­

sizlik karşısında reform ist veya liberal

ren pusula eskimiş ve paslanmıştır.

ortaya çıkmasına neden

ol­

sol, sorunu sistem içinde ararken, sefa­

Proletaryanın siyasi örgütünün stra­

let daha da büyüdü. Bunu önlemede bu

tejisi, içinde bulunduğu koşulların bir ü-

sol, yapısal olarak sistem içinde sosyal

rünü olarak, bu koşulların izahına ve o r ­

hakları koruma duygusu ile hareket ede­

tak bir senteze ulaştırılmasına dayanır.

rek güçsüz kaldı, saldırılara yanıt ürete­

Strateji bu koşullarda toplum a sunulan

medi ve başarısızlık aleyhlerine dönm e­

bir ayna gibidir. Ancak nesnel koşulların

ye başladı. Bu yapıların emekçi güçleri

aşılmasına veya hızla değişmesine karşın,

harekete geçirecek, ekonomik ve politik

K P ’leri hala aynı stratejileri uygulamakta

sistem ile pazarlık yapacak ne istekleri ne de güçleri vardı. Bu krizi liberal sol, İ­

bir beis görmemişlerdir. 20. yüzyılın ilk ve orta yarısındaki koşullara göre inşa e-

------------------------------------------171 —


— y o l------------------------------------------dilmiş stratejilerin, bu kadar derin bir

zinin altında bu temel gerçeklik yatmak­

çöküşün arkasından bile hala büyük çı­

tadır.” (M. Yılmazer, 2004: I I)

randa değişmeden kalabilmeleri müm­

Burada “ hedefi pratikleştirm ek” gibi

kün müdür? Elbette bu kabul edilemez

bir slogan etrafında Marksist yapıların

bir durumdur, daha önemlisi bu M ark­

ortak bir program ve strateji etrafında

sizm’in özüne de aykırı bir varoluştur.

yeniden bir yapılanma sürecine girmele­

Bu durum doğal olarak, bir yandan hare­

ri, bunalımı atlatmada ilk adım olabilir

keti dogmatizme mahkum bırakırken,

mi? Düşünmek gerekir. Kanımca burada

bir yandan ise değişimin farkında olan, a-

yapısal sorunların çözümünün aşılması­

ma doğru bir strateji uygulayamayanla­

nın bir yolu herhalde, temel stratejik he­

rın hızla liberalizm rüzgarını arkalarına

deflerinde ortaklaşmış olan farklı M ark­

almalarına yol açmıştır. Böylece iktidar

sist yapıların,7 pratik süreç içinde ortak

hedefi de kaybolmuştur. Doğal olarak

vuruşları bir araya taşıyacak ve ortak ve

böyle bir gelişme süreci, sorunu daha da

temel stratejilerin kurgulandığı bir yapı­

krizsel bir hale sokmuştur. Stratejik e-

nın organizasyonun inşasından geçmesi­

rozyon sorununu özellikle ülkemiz öze­

dir. Buna isterseniz merkez yapıların o r­

linde ele alırsak, Yılm azer arkadaşın şu

tak karargahı da diyebilirsiniz. O rta k ka­

tespitinin yerinde olduğunu söylemek

rargah elbette ayrı ayrı bağımsız güçlerin

gerekir;

tasfiyesini gerektirmez. Tersine onların

“ Geçm işten günümüze gelirsek, al­

varoluşu üzerinden ortak bir tasarım çı­

tüst olan dünya ve Türkiye koşullarında devrimci hareketin 70’li yıllarda kesin­ leştirdiği stratejilerinin durumu nedir?

karılması demektir. Bunun esas nedeni, bugünün artan ve derinleşen sorunlar

Bu stratejiler, maddi temelleri köklü bir

de sınıf açısından önem taşıyan moral kı­

karşısında, tek tek yapıların ne gücü ne

değişime uğradığı için büyük oranda e-

rılmanın aşılmasını öngören

bir irade

rozyona uğramıştır. Dünya artık strate­

birliğinin varlığıdır. B ir başka düzeyde

jilerin oluşturulduğu 1960-70’ler dünya­

şunu da söyleyebiliriz; yapılarda bu kaos

sı değildir. G ü ç dengeleri tamamen de­

durumunun

ğişmiştir. Ö te yandan, Türkiye’de 1960-

kadrolar üzerindeki moral değerleri da­

devam

etmesi,

devrim ci

70’li yıllardan çok farklı koşullara gelmiş­

ha da aşındırmaktadır. İlerlem e morali­

tir. Bütün bu gerçekliklerin sonucu 70’li

ne sahip her bir kadro gelişmeler süre­

yıllarda yaratılan stratejilerin maddi ze­

cinde sürekli kendi zemini içinde patinaj

mini toprak kayması gibi erozyona uğra­

yapması, bir noktadan sonra onun “ gü­

mıştır. Bu erozyon apaçık bir gerçeklik

neşi zaptetme” bilinci ve iradesi üzerin­

olarak ortada duruyor. O ysa devrimci

deki olumsuz sonuçlara da yol açan ve

hareketin bu sorunu açıkça ve cesaretle

bu anlamda liberalleşmeye de kaynaklık

ele aldığı kesinlikle söylenemez. D ev­

eden ve onu derinleştiren bir etkendir

rimci hareketin bugün tutarlı bir strate­

diye düşünmek gerekir.

jisinin olduğunu söylemek mümkün de­

G erçekten düne göre bu zemin, yani

ğildir. Bundan öteye, bu boşluğu kapat­

devrimci stratejinin inşasının ortak ze­

mak için ciddi bir yöneliş ve tartışma ça­

mini, bugün çok daha artan bir olanağı

bası bile yoktur. D evrim ci hareketin kri­

ve imkanları önümüze koymuştur. Çün-

172


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi kü sol içinde stratejilerdeki ayrışmalar,

gür Üniversite Formu, 2001, sayı; 15,

en genel anlamda “ uyum ve işbirliği”

s.95

stratejileri ile çelişkiler üzerine kurulan

7. M. Yılmazer, “ Devrimci Harekette

stratejiler arasında tam bir netleşme o-

Kriz” , 2004, Alaz y. s. 11

larak ortaya çıkmıştır. Aynıların aynı, ay­ rıların ise ayrı oluştuğu zemin, devrimci stratejik öngörüler içinde olanları bir a-

DİPNOTLAR

raya getirmenin zeminini olgunlaştırmış-

1. Bu bölüme ilişkin atıflar E. M. W o od’un “ Kapitalizm Demokrasiye Karşı”

tır. Bunun bizim kültürel varoluşumuz i-

adlı eserinden alınmıştır. 2003, İletişim y.

çinde ne kadar zor bir şey olduğunu bi­

s.243 ve sonrası...

lerek söylüyorum. Am a zorun üstesin­

2. Bu yazı Toplumsal Politik Form'un ha­ zırladığı ve öncülük ettiği “ Uluslararası

den gelecek bir irade gösterilmedikçe sızlanmalarımız da devam edecek de­

Göçmenlik ve Entegrasyon Kurultayı” na

mektir. Yine de bu başarılacak ve başa­

sunulmak için daha kısa olarak hazırlan­

rılmak zorundadır diye düşünüyorum.

mış bir metindi. Ancak bu araştırma Yol

Eğer burada bir başarısızlık ortaya çıkı­ yorsa, bu tümüyle sınıfın öncü güçlerinin ve bu duruşu öngören her bir yapının yeteneksizliğinin

bir sonucu

anlamına

geleceğidir. Başka türlü de düşünüle­ mez.

Bunun

için genişletilmiş bir metin haline getiril­ di. 3. Burada hemen geçerken bir tartışma­ ya atıf yaparak ilerleyeceğim; bilindiği gi­ bi farklı konumları ifade eden güçler ara­ sında yine farklı görüşler üzerinden bir

gerçekleştirilememesinin

yarılma ortaya çıktı. Doğal olarak bu ve­

tarihi sorumluluğunun büyük olacağını

riler üzerinde hareket eden bir kısım araştırmacı ve onların teorik varsayımları

düşünüyorum. 30 Mayıs 2004

arasında değişik konumlanışlar derhal kendini gösterdi. Bu eğilimleri üç ana

KAYNAKÇA !. Samir Amin, “ Büyük Kargaşa-Yeni

başlık altında toparlayacağım; bunlardan ilki sorunlara batı merkezci görüşten ba­ kanları ifade eder (hemen belirteyim ki,

Toplumsal Hareketlerin Krizi” , 1990, A-

ben asla bazı üç dünyacı teorisyenlerin

lan y. s. 105

yaptığı gibi batı emekçilerinin yaratmış

2. James Petras, “ Küreselleşme ve D ire­

olduğu olumlu değerleri yadsıyan bir

niş” , 2002, Cosmopolitik Kitaplığı, s.2l I

yaklaşıma düşmeden bu kavramı kullan­

3. H. Braverman, Türkçeye çevrilmeyen

makta bir sakınca görmüyorum.) Kanım­ ca bu çevrelerin bakışı, daha çok batı

“ Emek ve Tekelci Kapitalizm-20.Yüzyılda Emeğin Gerileyişi” , Maspero, Paris, 1976 4. D. J. Struik, “ Komünist Manifestonun

merkezci düşüncenin bir sonucu olarak uyum, işbirliği, demokrasi veya barış gibi bir söyleme dayanır. Sonucu ise sınıf iş­

Doğuşu” eseri içindeki “ Komünist Mani­

birliğini öngören politik varsayımlara yol

festo” , 1976, Sol y. s. 125

açan liberalizm / demoKratizm üzerine

5. Giovanni Arrighi, “ Büyük Kargaşa-Ye­

kurulan tasarımlarıdır. İkincisi Üç Dün­

ni Toplumsal Hareketlerin Krizi” , 1990, Alan y. s.55

yacı görüşlerdir, üçüncüsü ise Marksist görüşler olarak ifade edilebiliri

6. E. M. W o o d , “ Küresel Kapitalizmde Emek, Sınıf ve Devlet” adlı yazıdan, Ö z­

kışlara yöneldiği için onu şimdilik atlaya-

Bu yazının ana hedefi batı merkezci ba­

----------------------------------------- 173-----


— .y o l----------------------------------------rak, kısaca Ü ç Dünyacı görüşün öznele­

bahsederek “ yüksek soyutlama” içinde

rinden biri olan Samir Am in’in görüşünü

hareket etmenin fazla bir anlamı olmadı­

kısaca özetlemenin gereğine inanıyorum;

ğı elbette kabul edilebilir. Ancak Üç

Samir Amin bir yazısında (S.A-

Dünyacı söylemlerin bütünü ile düşünül­

min, 1990:105), dünyamızda egemen top­

düğünde, ısrarla bu noktanın üzerinde

lumsal yapıyı tarif ederken, kapitalist ü-

durulmasının neden bir soyutlama olma­

retim tarzının ortaya çıkardığı egemenlik

dığı da böylece anlaşılmış olacaktır.

ilişkilerini, dolayısıyla buna bağlı olarak sınıf mücadelesi sorununu tartışırken bu

4. Burada hemen geçerken bir tartışma­ ya atıf yaparak ilerleyeceğim; bilindiği gi­

sorunu ikincil plana atmış, salt kapitaliz­

bi farklı konumları ifade eden güçler ara­

min eşitsiz gelişimine veya dünya çapında

sında yine farklı görüşler üzerinden bir

ki kutuplaşmasına indirgeyen bir çözüm­

yarılma ortaya çıktı. Doğal olarak bu ve­ riler üzerinde hareket eden bir kısım a-

leme ile kendini sınırlamıştı. Yani kapita­ lizmin iç çelişkileri olarak... Bu varsayı­

raştırmacı ve onların teorik varsayımları

mın temel sakıncası şu olmuştur; böyle bir varsayım ne kapitalizme karşı bir mü­

arasında değişik konumlanışlar derhal

cadele iradesini ne de alternatif bir savaş

başlık altında toparlayacağım; bunlardan

stratejisi olanaklı kılar. S. Amin insanlığın

ilki sorunlara batı merkezci görüşten ba­

temel sorunları gibi bir dizi sorunun

kanları ifade eder (hemen belirteyim ki,

kendini gösterdi: Bu eğilimleri üç ana

kaynağında K Ü B ’nin olduğunu varsaysa

ben asla bazı üç dünyacı teorisyenlerin

bile bir yerde yine de onu es geçerek, hatta bu sorunların tümünün sınıf soru­

yaptığı gibi batı emekçilerinin yaratmış olduğu olumlu değerleri yadsıyan bir

nuna gelip dayandığını önemsemeyerek, ortaya koyulan böyle bir yaklaşım ister

yaklaşıma düşmeden bu kavramı kullan­ makta bir sakınca görmüyorum.) Kanım­

istemez yanlış bir stratejiye kapıyı arala­

ca bu çevrelerin bakışı, daha çok batı

mıştır. Gerçekten meselenin ana omur­

merkezci düşüncenin bir sonucu olarak

gasında duran asıl sorunu ikincil bir bo­

uyum, işbirliği, demokrasi veya barış gibi

yut içine almak ve böylece sınıf mücade­

bir söyleme dayanır. Sonucu ise sınıf iş­

lesi ile ilişkisini gölgelemek, kanımca ya­

birliğini öngören politik varsayımlara yol

pılabilecek en büyük yanılgıların başında gelir. Soruna böyle bir bakış S.Amin’in

açan liberalizm / demokratizm üzerine kurulan tasarımlarıdır. İkincisi Ü ç Dün­

söylediği gibi “ yüksek soyutlama” içinde

yacı görüşlerdir, üçüncüsü ise Marksist

ki bir kavrayış olarak açıklanamaz. Kuş­

görüşler olarak ifade edilebilir.

kusuz böyle bir soyutlama ile yaklaşanlar

Bu yazının ana hedefi batı merkezci ba­

olsa bile, hatta popülist bir sınıf söylemi­

kışlara yöneldiği için onu şimdilik atlaya­

ne dayananlar olduğunu bildiğimiz halde

rak, kısaca Üç Dünyacı görüşün öznele­

(ki ülkemizde de oldukça sık görülen bir

rinden biri olan Samir Am in’in görüşünü kısaca özetlemenin gereğine inanıyorum;

yaklaşımdır bu) sorunun odağına K Ü B ’nin sorgulanmasını ele almayan her düşünce, niyeti ne olursa olsun kapitaliz­ mi haklı çıkarmaya dönük bir çabadan

Samir Amin bir yazısında (S.Amin, 1990:105), dünyamızda egemen top­ lumsal yapıyı tarif ederken, kapitalist ü-

kurtulamaz. Dolayısıyla sorunu sınıfsal

retim tarzının ortaya çıkardığı egemenlik

boyut içinde ele almanın hayatiyeti yete­

ilişkilerini, dolayısıyla buna bağlı olarak

rince kendini hissettirmesi gerekir. Bu­

sınıf mücadelesi sorununu tartışırken bu

radan elbette sabah akşam kapitalizmden

sorunu ikincil plana atmış, salt kapitaliz­

veya üretim ve sömürü ilişkilerinden

min eşitsiz gelişimine veya dünya çapında

174


küreselleşme, göçmen emeği ve demokrasi ki kutuplaşmasına indirgeyen bir çözüm­

yapıyı gösterir. İkili bir yanı var bunun;

leme ile kendini sınırlamıştı. Yani kapita­

bir yandan milyonlarca yoksul emekçiyle

lizmin iç çelişkileri olarak... Bu varsayı­

hem pratikte (eğitim kurumlan, ışık ev­

mın temel sakıncası şu olmuştur; böyle

leri, TV, gazete vb.) hem de ideolojik

bir varsayım ne kapitalizme karşı bir mü­

söylemde bir ilişki kuruyor, yine hem de

cadele iradesini ne de alternatif bir savaş

21. yüzyılın en önemli sermaye grupları

stratejisi olanaklı kılar. S. Amin insanlığın

ile (A B D ) ilişkisinde Ortadoğu İslam

temel sorunları gibi bir dizi sorunun

coğrafyası için yeni proje oluşturabiliyor. Veya oluşturulan bir projenin ayakların­

kaynağında K Ü B ’nin olduğunu varsaysa bile bir yerde yine de onu es geçerek,

dan birisi oluyor. Biri çağdışı bir akımın

hatta bu sorunların tümünün sınıf soru­

temsilcisi diğeri de modern “ A B D de­

nuna gelip dayandığını önemsemeyerek,

mokrasisinin” sermaye ayağı. Bunun gös­

ortaya koyulan böyle bir yaklaşım ister

tergesi şudur; “ modern burjuva” bir a-

istemez yanlış bir stratejiye kapıyı arala­

kım ile gelenekçi dinsel bir akım arasında

mıştır. Gerçekten meselenin ana omur­

ki ilişki ve geçiş biçimlerinde kullanılan

gasında duran asıl sorunu ikincil bir bo­

objeler, geniş emekçi kitleyle ilişkide bir

yut içine almak ve böylece sınıf mücade­

volan kayışı gibidir. Burada elbette volan kayışı bu gelenekçi dinsel grupların ken­

lesi ile ilişkisini gölgelemek, kanımca ya­ pılabilecek en büyük yanılgıların başında

disi ve kullandıkları araçlardır. Biz Mark-

gelir. Soruna böyle bir bakış S.Amin’in

sistler, bu ülkenin emekçiler üzerinde ki

söylediği gibi “ yüksek soyutlama” içinde

dinsel etkinin politikada oynadığı rolün

ki bir kavrayış olarak açıklanamaz. Kuş­

önemini düşünecek olursak, buradan çı­

kusuz böyle bir soyutlama ile yaklaşanlar

karacağımız sonuç şu olur; Marksizm

olsa bile, hatta popülist bir sınıf söylemi­ ne dayananlar olduğunu bildiğimiz halde (ki ülkemizde de oldukça sık görülen bir

m o d e rn bir h a re k e t olarak, e m e k dün­

yasını doğrudan saran bir dinsel ideolojik

yaklaşımdır bu) sorunun odağına K Ü B ’nin sorgulanmasını ele almayan her

dan birisinin, bu akımın biçim dilini kendi söylemlerimiz içinde nasıl kullanacağımız

düşünce, niyeti ne olursa olsun kapitaliz­

sorunudur. Sermaye (modern burjuva

mi haklı çıkarmaya dönük bir çabadan

düşüncesini ifade ediyorsa eğer) bu akım

akımın bertaraf edilebilmesinin yolların­

kurtulamaz. Dolayısıyla sorunu sınıfsal

ile ilişki kurarak nasıl ki emekçileri kendi

boyut içinde ele almanın hayatiyeti yete­

yatağına çekiyorsa, bizde bir şekilde di­

rince kendini hissettirmesi gerekir. Bu­

nin etkili olduğu bu emekçiler ile ilişki­

radan elbette sabah akşam kapitalizmden

lerde yeni bir biçimsel araç ve bu aracın

veya üretim ve sömürü ilişkilerinden

kullandığı dil, bu anlamda ideolojik bir

bahsederek “ yüksek soyutlama” içinde

tutum ve yöntem vb. ile bu toplumsal

hareket etmenin fazla bir anlamı olmadı­

gücü kendi yatağımıza çekip çekemeye­

ğı elbette kabul edilebilir. Ancak Üç

ceğiz sorununda düğümlenir. “ Modern

Dünyacı söylemlerin bütünü ile düşünül­

bir akım” olan burjuvazi modern dışı bir

düğünde, ısrarla bu noktanın üzerinde

akım üzerinden etkili bir süreci yaratı­

durulmasının neden bir soyutlama olma­

yorsa, modern bir hareket olan Mark­

dığı da böylece anlaşılmış olacaktır.

sizm de, gelenekçi bir dünyanın üzerinde

5. Burada farklı bir benzetmeden önemli

etkili olacak söylem ve araçları yaratması

bir ders çıkarılacağını düşünüyorum; me­

düşünülemez mi? Ben elbette burada

sela Fettuhlahcı grup dinsel bir söylem

dinsel bir söylem, dil ve araçların kulla­

(gelenekçi bir dil) üzerinde kurulmuş bir

nılmasından bahsetmiyorum. Dinsel yapı-

_

175 —


— y o l----------------------------------------ların ayrıcalıklı konumu onun kitleyle i-

hiptir. G erçekte coğrafi konumun bunda

lişkide daha kolay bir geçişi sağladığını da

olumsal bir rolü vardır ) yok etmek ve

biliyorum. Elbette sorun bizim tarafımız­

ortadan kaldırmak, İkincisi de emperya­

dan benzer biçimin kullanılıp kullanılma­

listler arası rekabette, özellikle A B D ve

ması da değildir. Sorun Marksizm’in kur­

Japonya ile rekabette (Rusya ve Çin da­

tuluş manifestosunun bu gelenekçi de­

hil), paylaşım mücadelesinde diğerlerine

ğerlere sahip sınıf güçlerinde nasıl etkili

karşı ortak bir üstünlük sağlamak gibi

bir ideolojik söyleme dönüştürülmesi

gerekçelere dayandırılmıştır. A B veya

sorunudur. Bunlar şimdilik ortaya attı­

Avrupalı ulusal devletler gelenekleri açı­

ğım sadece birer sorular yumağı. Cevap­

sından hala A B D gibi bir devlet oluşu­

ları şimdilik yok. Bu ortak bir aklın ürü­

mundan şimdilik uzak olsa bile, hızla yeni sermayenin organik yapısına uygun bir

nü olarak çıkacak gibi görünüyor. Üste­ lik bizim söylemlerimizin daha etkili ol­ masını zorunlu kılan bir sınıf kimliği ve onun yaşam içinde ki somut yankıları ol­

devlet modeline geçişe hazırlandığını unutmamak gerekir. Bu elbette A B D ’ye göre daha zor bir geçiştir. Çünkü A vru ­

duğunu düşünecek olursak bunun daha

pa işçi sınıfının oluşmuş olan tarihsel ka-

kolay bir geçiş olacağını varsayabiliriz.

zanımların yarattığı ortak kültür bu geçi­

6. Elbette burada A B modelinde öngö­

şi daha da zorlaştırmaktadır. Ama gidiş

rülen yeni devlet biçimlerinin oluşum sü­

Avrupa hukukuna dayanan toplumsal bir

recine atıf yapılabilir. Bu daha çok A vru­ pa’nın kıtasal geleneklerine özgü özellik­ leri bulunan ve aynı zamanda tarihsel bir tartışma konusu da olan bir örneği tem ­

kapitalist devletten barbar bir kapitalist devlete geçişin bütün verilerini göster­ mektedir. Bu A B içinde geçerli bir söy­ lemdir. Yoksa liberal solun iddia ettiği

sil eder. Buradaki öznel durum şudur;

gibi ortak bir “ insanlık kültürünün” ve

A B ’yi oluşturan yapılarda ulusal devlet korunur, hatta daha da güçlendiriiirken,

Avrupa hukukunun üzerinde inşa ediien bir süreçler toplamı değildir. A B bugün,

bu ulusal devletlerin bir üst yapısı yeni

1945 sonrası oluşan Avrupa değerleri

bir ortak devlet yapısına dönüştürülmek istenmektedir. Daha doğrusu ulusal dev­ letlerin bir kısım görevleri bu üst organa

denilen süreçten kurtulmanın çabası içinde bulunmaktadır.

havale edilmektedir. Ancak aynı işlevsel konum ulusal devletin kendi içinde ge­

7. Burada anlatılan demokratik yapının birliği sorunu değildir. Elbette demokra­ tik güçlerin bir araya getirilmesi farklı bir

çerli olmasından vazgeçilmemektedir. O rtak ve üst bir organ olan A B oluşu­

oluşumu gerektirir, buna da kuşkusuz ih­ tiyaç vardır, ama öncelik sırasını bir ta­

munda, yani ciddi sorunlar olsa da bir

rafa bırakarak söyleyelim, asgari düzeyde

üst devlet biçimi olarak, bu geçişe neden olan temel iki etken vardır; bunlardan il­ ki Avrupa da olası bir sınıf direnişini (bir ülkede patlak verse bile bu direniş diğer ülkeleri hemen etkileyebilir ve kalkışma bütün Avrupa’yı sarabilir, çünkü bu dev­ letlerin iç içe geçmiş olması ve sınırın hem fiili olarak hem de hukuki olarak ortadan kaldırılması, adeta aynı devlet içinde ki toplumsal hareketler gibi birbi­ rini çok kolay etkileme derecesine sa­

176

Marksist yapıların ortak duruşunu sağla­ yacak bir yapının inşasını gerektirmekte­ dir, zaten bu olmadan demokratik güç birliklerinin de kalıcılığı sağlanamıyor.


____________________________________________________________ Fikret Kızıltan

BİR KUŞAK DEĞERLENDİRMESİ: 90’LAR kaç kere linç ettiler beni etimin her parçası şahmeran Murathan Mungan

KUŞAK TARTIŞMALARI

zellikle 28 Şubat’ın ardından açıktan o r­ dunun desteklenmesi, haklı tartışmalara

D evrim ci mücadele tarihinde ilk ku­

yol açtı. 28 Şubat’ın etki alanındaki kimi

şak değerlendirmelerinden birisi herhal­

68’liler kendi tarihleri içindeki Kemalist

de H ikm et Kıvilcımh’nın D evrim Z o rla ­

öğeieri öne çıkararak 68’in gerçeğini y e ­

ması ve ‘D evrim ci’ Zortlam ası adlı kita­

niden inşa etm eye koyulmuşlardı. Buna

bında yaptığı sınıflamadır. Kıvılcımlı kita­

karşı haklı olarak “ Hangi 68?” , “ Kimin

bın yazıldığı 1970 yılına kadar sosyalist

68’i?” soruları gündeme geldi. Farklı 68

harekette yer alan d ö rt kuşak ve her

yorum ları tem elde iki nedenden kaynak­

kuşağın içinden simgeleşmiş isimleri sa­

lanıyordu. Birincisi 68 kuşağı zaten ken­

yar. Sosyalist mücadeleye katılan her ye­

di içinde homojen

bir kuşak değildi.

ni kuşağın kendisinden önceki mirası ö-

Hem sınıfsal hem de ideolojik farklılıklar

zümsemesi ve onu yeni sentezlere ulaş­

içeriyordu. İkincisi ve belki daha da ö-

tırması gerektiğinden

Buna

nemlisi tarih aslında mevcut güç denge­

örnek olarak Lenin’in Kautsky ve Pleha-

leri ve güncel mücadeleler içinde alınan

bahseder.

gösterir.

pozisyonlara göre sürekli yeniden yazılı­

Türkiye sosyalist hareketindeki yeni ku­

yordu. 28 Şubat’ın etki alanına girmiş

nov

karşısındaki

şakları

konumunu

ise tarihsel mirası görmezden

gelmekle eleştirir. I Kuşak tartışmaları daha sonraki yıl­

68’liler kendi tarihlerinin hiç de az olm a­ yan Kemalist öğelerini öne çıkarmayı politik olarak tercih

ettiler.

Sosyalist

larda da zaman zaman alevlendi. Hatta

kimliğini koruyanlarsa “ Bizim 68” dedi­

kuşaklar adına örgütlenm eler bile orta­

ler ya da 68 yılı yerine 19 7 1 yılını öne çı-

ya çıktı. Bu alanda ilk olma şerefi tabi ki, en çok konuşulan kuşak olan ve 90’lı yıl­

kardılar.2

larda artık sistem açısından nostaljik bir

ancak 2000’li yıllarda görülebilir, konuşu­

70’li yıllarda mücadeleye katılanlar ise

meşruiyete kavuşmuş bulunan 68’lildre

labilir hale geldiler. 80 darbesinin getirdi­

ait oldu. Ancak 68’liler Birliği Vakfı’nın

ği ağır yenilgi ve baskı rejiminin sürekli-

kuruluşundan sonra izlediği politika, ö ­

leşmesi 1970’li yılların zengin mücadele

------------------------------------------177___


— y o l------------------------------------------pratiğinin “ anarşi ve te rö r” söylemiyle perdelenmesine yol açtı. toplumsal

hafızadan

1 9 8 0 ’DEN SONRA

I970’li yıllar

kazınmak istendi.

Avrupa Birliği ile yakın temasların başla­ dığı süreç, 12 Eylül “ mağdurları” için de bir fırsat aralığı yaratınca 78’lilik son 3-4 yılda sahiplenilebilir bir kimlik olarak o r­ taya çıktı. 68’lilik daha çok “ ulusal sol” ya

1980 sonrasında mücadeleye katılanlar genellikle “ 80 sonrası kuşak” denile­ rek toptancı bir değerlendirmeye tabi tutulur. O ysa aradan geçen 20 küsur yıl­ da en az üç kuşak saymak mümkün. 1980’in ikinci yarısından 90 başlarına u-

da “ Kemalist-devletçi sol” söyleme ek­

zanan geçici yükseliş döneminde müca­

lemlenirken, 78’liler “ insan haklan” söy­

deleye katılanlar, 90 başlarından K ü rt

lemi içinde kendilerine yer açtılar. En son 12 Eylül’ün yıldönümü dolayı­

H areketi’nin silahlı direnişinin büyük öl­ çüde sona erdiği 1999 yılına kadar katı-

sıyla kimi sol çevrelerde kuşak tartışm a­

lanlar ve 1999’dan bu yana mücadele ile

ları yeniden canlandı. Belirtm ek gerekir

tanışanlar. Bu yazı asıl olarak 1990’ların

ki kuşaklar hiçbir zaman homojen bir

başlarından günümüze kadar yaklaşık bir

bütün oluşturmadılar. Am a her kuşağa

on yıllık dönemde devrimci harekete

beili bir sosyolojik grubun damgasını

katılan kuşaklara dair bir özeleştiri de­

vurduğu söylenebilir. Örneğin 68 kuşa­

nemesidir.

ğının ana özelliklerini belirleyenler ge­

“ Eylül sonrası devrimci harekete ilk

nellikle iyi eğitimli, öğretmen, subay ve

kuşak 86’larda katılmıştır. Tek tek istis­

m em ur çocuklarıydı. 70’li yıllarda müca­

nalar dışında genei eğilim ve yaygınlık a-

deleye katılan kuşağın karakteristik ö-

çısından bu böyledir. Bu kuşak daha çok

zellikleri ise kente yeni göçen ya da köy

1960-80 arasının mücadele alışkanlıkla­

ve kasabalardan okumaya gelen gençlik

rını miras almıştır. Eylül sonrası değişim­

kitlesi tarafından belirlendi. 68’de belir­ leyici olanlar daha kentli ve orta sınıf kö­

lerden kazanılan bazı farklılıklar olsa da, esas olarak önceki dönemin bir tekrarı­

kenlilerdi, 78’de ise taşralı ve alt sınıftan

nı yaşamak istemiştir.” 3 I980’ii yılların i-

olanlar dönemin devrimci kimliğinin olu­

kinci yarısında, önce işçi ardından genç­

şumuna damgasını vurdu.

lik hareketinde başlayan canlanma ve

Soldaki tartışmalarda kuşak kavramı yerine göre iki ayrı anlama gelebiliyor.

S H P ’nin yükselişi,

12 Eylül rejiminden,

tıpkı 12 M art döneminden C H P ’nin se­

Bazen belli bir dönemin karakteristik ö-

çim zaferiyle çıkıldığı gibi çıkılabileceği

zelliklerinin

yönünde beklentilere yol açmıştı. Oysa

etkisiyle

biçimlenmiş aynı

yaş grubundaki insanların tümü kastedi-

I980’li yıllarda hem toplumsal ve eko­

lirken; bazen daha dar anlamda, belli bir

nomik yapıda köklü dönüşümler gerçek­

dönem de sosyalist mücadeleyle herhan­

leşiyordu hem de devlet aygıtı sola kar­

gi bir seviyede ilişkilenmiş olanlar kaste­

şı 80 öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde

dilir. Bu yazıda kuşak kavramı dar anla­

yetkin ve “ derinlem esine” örgütlenmiş

sosyalizm

durumdaydı. D evlet zoru çok daha seçi­

mücadelesine katılanlar ve özelde dev­

ci ve günlük hale getirilmiş, üniversite­

mında

kullanılarak, genelde

rimci örgütlerde mücadele yürütenler

lerden ortaöğretim kurumlarına, sendi­

kastedilecek.

kalardan bürokrasinin çeşitli birim ve

__ 178


bir kuşak değerlendirmesi__ kademelerine kadar siyasal açıdan kritik

90’lar salt uluslararası konjonktür a-

kurumlarda yukardan denetim ve yön­

çısından değil ulusal koşullar açısından

lendirme

da son derece zorluydu.

mekanizmaları

oluşturulmuş

1992 yılında

durumdaydı. 90 başlarında işçi ve öğren­

K ü rt H areketi’ne karşı başlatılan “ top-

ci hareketindeki gerileme, bu beklentile­

yekûn savaş” sadece P K K için değil T ü r­

ri boşa çıkardı. 80 sonrasının bu ilk ku­

kiye sol hareketinin devrimci kesimleri

şağı toplumsal ve siyasal koşullardaki

için de yargısız infazlar, kayıplar, işken­

köklü değişimlerinin önemini yeterince

cede ve cezaevlerinde katliamlar anlamı­

kavramadan genellikle “ siyasi ahilerinin”

na geliyordu. Bu yıllarda sürekli pompa­

getirdiği yerden mücadeleyi sürdürme­

lanan

ye, “ geçici” gerileme döneminin ardın­

P K K ’nin duraklaması ve ardından gerile­

dan 70’lerdekine benzer bir çıkış yap­

mesiyle etkili olmaya başlayan şovenist

maya çalıştı. Kendisinden önceki döne­

propaganda

min mirasını eleştirel bir değerlendir­

tecrit etmekle kalmadı, solun tümü üze­

ve

özellikle

1995

sadece

K ü rt

sonrasında

H are k eti’ni

meye tabi tutarak ideolojik ve örgütsel

rinde büyük bir baskı oluşturdu. 28 Şu-

bir yenilenmeye öncülük etmek yerine

bat’ta alınan kararların ardından yoğun­

bir sonraki kuşakla “ eskiler” arasında

laşan devlet terö rü Ö calan’ın yakalandı­

bağlantı kurma rolünü oynadı. 80’liler

ğı 1999 yılında had safhaya çıkarak, tüm

genellikle “ eskilerden” dinledikleri “ kah­

devrimci ve dem okratik kurumiarı he­

ramanlık hikâyeleri” ile dönem e hâkim

def aldı. Cezaevlerindeki F Tipi saldırısı

olan “ yenilgi psikolojisi” arasında git gel-

bu sürecin son halkası oldu.

li bir ruh hali içinde oldu.

90’lı yıllarda mücadeleye katılanlar bu ulusal ve uluslararası koşulların etki­

‘ZOR YILLAR’

siyle biçimlendiler. 90’lı yıllar derken, gerçekte 93 yılında yoğunlaşan tasfiye sürecinden F Tipi saldırısı ve ölüm o ru ç­

90’lı yıllar toplumsal mücadeleler açı­

larının devrimci siyasette kilitlenmeye

sından sancılı gelişmelerin yaşandığı bir

yol açan etkisinin savaş karşıtı hareket­

dönemdi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü­

lenmeyle bir ölçüde aşıldığı 2003 yılına

nün ardından sosyalist ideolojinin dünya

kadar süren 10 yıllık bir dönemi kastedi­

çapında uğradığı prestij kaybı ve dünya

yorum. Bu on yıllık dönem boyunca mü­

ölçeğinde sol hareketlerde yaşanan geri­

cadeleye katılanlar nesnel olarak benzer

leme ve kriz durumu, ideolojik güven yi­

koşullar içinde siyasete katılsalar da mü­

timine neden oldu. Aynı süreçte post-

cadelenin

modern düşüncelerin yaygınlaşması ve

sonrası için ayrı bir dönem selleştirm e

bir yaşam biçimi olarak postmoderniz-

yapmak gerekiyor.

min etkisi mücadele kültürü üzerinde yı­

K ü rt hareketinin yürüttüğü silahlı müca­

yürütülüşü

açısından

1999 yılına

1999 kadar

kıcı bir etki yarattı. Yenilginin ardından

dele solda radikalizmin düzeyini sürekli

keşfedilen “ birey” , toplumsal mücadele­

yükseltici bir etki yapıyordu. Bu koşul­

de bir kalite sıçraması yerine sonsuz

larda devrimci harekete katılanlar ister

benlik arayışlarına ve kimlik bunalımları­

istemez P K K ’nin yarattığı devrimci ha­

na kapı araladı.

vayı soluyarak var oldular. Güçlü bir si-

179----


— y o ! --------------------------- :— lahls mücadelenin yürütülmediği 99 son­

nişan 90’lar kuşağının en belirgin özelliği

rasında siyasetle tanışanlar ise başka bir

herhalde özgüven yoksunluğudur. Hem ideolojik hem de pratik anlamda bir öz-

ruh hali içinde örgütlendiler. 90’İı yıllarda mücadeleye yaygın katı­

güvensizliktir bu. Sosyalizmin yıkılışı ve

lım açısından belli bir yıl söylemek zor.

ülkede solun pratik güçsüzlüğü mücade­

En belirgin tarih olarak Gazi Direnişi’nin

lede “ gizli umutsuzluk” denebilecek bir

yaşandığı 95 yılı söylenebilir. Am a bu

ruh hali yarattı. Bu genellikle yaptığına i-

dönemde yaşanan hareketlenm eler çok kısa ömürlü olmuştur. Siyasette bazen birkaç yıl,

katılanlar arasında önemli

farklar yaratır. Örneğin 2000’ii yılların başı böyledir. O yüzden Hikm et Kıvıl­ cımlı kendisinden birkaç yıl sonra siyase­ te katılmış olan Nazım H ikm et’i bir son­ raki kuşak içersinde sayar. !990’iı yıllar­

nanmama, ama daha iyisini düşünemedi­ ği ya da yapamadığı koşullarda var olanı ehveni şer sürdürm e anlamına geliyor­ du. Kimi zaman neredeyse salt ahlaki adanmışlıkla sürdürülen, önü sonu çok görülemeyen bir faaliyet biçimi pratiğin rutinleşmesi ve heyecanın yitirilmesine yol açıyordu.

da ise tersine sosyalistler açısından tari­

90’lar kuşağı eskinin yıprandığı ama

hin akışı hayli yavaşlamış, hatta neredey­

yeni mücadele yollarının da ortaya çık­

se patinaj yapmıştır. Bu yüzden bu on yıl

madığı bir dönemde mücadeleye katıldı.

boyunca mücadeleye

katılanlar büyük

Toplumsal ve siyasal koşullardaki dönü­

ölçüde aynı etkiler altında biçimlenmiş­

şümlerin devrimci bir yenilenmeyi zorla­

tir. 1968’le, 74’le, hatta 86 ile karşılaştı­

dığı günlerde, 90’lar kuşağının yukarda

rınca niceliğin cılızlığı belki bir kuşak de­ ğerlendirmesinin abartılı olacağını dü­ şündürebilir, ama nicelik tek başına bir kriter olamaz. Bu yıllarda devrimci siya­ sete katılanlar, dönemin yükünü omuz­ lamış ve Kıvılcımlı’nın deyimiyle “ H e r­ kes bıçağı hakkına yaşamıştır.”

saydığımız gelişmelerin etkisiyle biraz tutuklaştığını kabul e tm e k g erekir. Ö z ­ güven eksikliğinin bir yansıması olarak inisiyatif almaktan korkma, sormadan et­ meden bir şey yapamama ruh hali bu ku­ şağın tipik özelliklerindendir. O ysa 90’lı yıllarda mücadeleye katılan gençler yeni dönemin özelliklerini algılamada “ abi” ve “ ablalarına” göre çok daha avantajlı bir konumdaydı. İdeolojik keşmekeşin

9 0 ’LAR KUŞAĞI

yarattığı kafa karışıklığı ve savunma ref­ 90’lar kuşağı mücadeleye katılırken

leksleri yüzünden yeniyle bağlar kurma­

artık ne yakın geçmişte yaşanan bir dev­

da hep tutuk kalındı. Bu yüzden alışılan

rimin coşkusu ne herhangi bir sosyalist

tarzlar ehveni şer sürdürüldü. Devrim ci

modelin yol göstericiliği söz konusuydu.

mücadeleyi dönemin değişen şartlarına

Teo ri alanında Marksizm’in “ iflası” ilan

uyarlamak yerine “ elde olanı korum a”

edilirken,

güdüsü sürekliieşti, solda tutucu bir ik­

pratik

mücadelede

“ sürekli

kriz” hali yaşanıyor ve “ tasfiyecilikle mü­ cadele" devrimci örgütlerin rutin faali­

lim oluştu. 90’larda okuma, öğrenme eğiliminin

yeti haline geliyordu. Bu nesnel ve öznel

ciddi

koşulların etkisi altında mücadeleyle ta-

mümkün. Bu konuda 90’lılar, 80’lilerin

__ 180____________________________

oranda

gerilediğini

söylem ek


________bir kuşak değerlendirmesi__ gerisinde kaldılar. “ D ar pratisyenliğin”

eğilimidir. G enel kitle ile canlı bağlar

öne çıktığı bu yıllarda genel bir sığlaşma

kurmak yerine kendine kültürel olarak

yaşandı. Solun toplumsal ve politik bir

daha yakın bulduğu sosyal çevre içinde

güç olmaktan geri düştüğü bir dönemde

var olmakla yetinme; zamanla sol grup­

“ dünyayı değiştirme” umudu azaldıkça

ların dilinin, ilişki kurma tarzının genel

onu “ yorumlama” çabası da değersizleş-

kitleden çok fazla farklılaşması; kitlesizli-

meye başladı. 90’lar kuşağı kedisine bı­

ğe alışma... Tüm bunlar solun iddiaların­

rakılan zengin teorik mirasla bağ kurma­

dan

nın ve onu özümsemenin önemini yete­ rince kavrayamadı. Bunun yerine genel

G rup sınırları içindeki sosyal var oluşla

vazgeçmesi

anlamına

geliyordu.

yetinme, hatta ona “ gömülme” zaafı, ge­

doğruları tekrarlam ak ya da güncel geliş­

nel kitlenin bilincine ve ruh haline, hatta

meleri takip etm ek yeterli görüldü. Li­

sol hareketin genel var oluşuna yabancı­

beral dalgaya direnme kaygısı, ilginç bir

laşan bir militan tipi yarattı. O ysa dev­

şekilde teo rik yenilenmeye karşı bir ka­

rimcilik genel kitlenin dışında, ayrı bir u-

yıtsızlığı da besledi. Eldeki hazır teorik

zamda değil tam da kitlelerin gündelik

reçetelerin yaşamla arasındaki mesafe­

hayatının ve sıradanlığın içinde yeniden

nin açıldığı bu günlerde ya teoriyi yet­

üretilir. Bu yüzden devrimci kültür salt

kinleştirmek ya da ona kayıtsız kalmak

devrimci bireyler arası ilişkilerle oluştu­

gerekiyordu. Genellikle İkincisi tercih edildi.

rulan bir “ alternatif kültür” değil, düze­

90’lıların (ve aslında dönemin) başka

etrafında sürdürülen mücadelelerin ma­

bir özelliği devrim ve sosyalizm mücade­ lesini salt ahlaki bir duruşa indirgeme e-

yaladığı bir bilinç, ruh hali ve yaşantıdır.

ğilimidir. Kimlik ve ahlaki değerler to p ­

mücadelenin gündelik pratikleri ve bu

lumsal

mücadeleler açısından

elbette

son derece önemlidir. Am a devrimci

nin gerilim eksenlerinin ve çatlaklarının

Devrim ci kimlik de mücadele koşulları, pratikleri anlamlandırma süreçleri içinde oluşur ve sürekli yenilenir.

politika asla bir kimlik politikasına indir­

90’lılara musallat olan eğilimlerden

genemez. Solun güçten düştüğü bir dö­

biri de “ arınmacılık” takıntısıdır. Bu du­

nemde, devrimci var oluş zaman zaman

rum 80 sonrasında yükselen psikolojizm

salt bir kimlik savunusuna indirgendi.

trendinin

Stratejilerin ve taktik mücadelenin göz­

“ Devrim i önce kendinde yapmak” , “ ko­

soldaki

yansıması

gibidir.

den düştüğü bu yıllarda “ politik devrim­

münist insanı bugünden yaratmak” , “ dü­

cilik” yerine “ kültürel solculuk” öne çı­

zeni içimizde yenm ek” vb. sözler 90’lıla-

kan eğilimlerden birisi oldu. 90’larda sol

rın başına belki en çok boca edilen söz­

hep savunma konumunda olduğundan

lerdir. Bu sözlerin doğruluğu genelde

çok yönlü saldırılar karşısında “ kültürel

mücadeleye katılan militanların gündelik

kapanma” bir direniş yöntemi olarak ya­

hayattaki kimi tutarsız pratiklerine refe­

şandı. Am a bu yöntem karşı hamleler

ransla ortaya konulur. Bundan yola çıka­

yapmayı zorlaştırdığı oranda bir handi-

rak yürütülen muhakeme politik bir ta r­

kapa dönüştü.

tışma olmaktan çıkarak psiko-kültürel

Bununla bağlantılı olarak, eleştiri hak

bir tartışmaya dönüşmeye başlar. “ Arın-

eden başka bir tutum ise alt kültürleşme

macı” solcunun bütün derdi kendisiyle-

181----


— y o l-------------------------------------------dir, önce “ iç hesaplaşmasını” tamamla­

yıllarda mücadeleye katılanlar bütün ye­

mak zorundadır. Am a bir türlü tamam­

tersizliklerine rağmen, çok zorlu bir dö­

lanmayan sonsuz bir süreçtir bu. Düze­

nemde devrimci mücadelede sürekliliği

nin kirinden arınmış insanlar yaratmanın

sağlamış, genel bir çözülme ve gerilem e­

önceliğine

yapılan

vurgunun

devrimi

nin yaşandığı bir dönemde önemli ö r ­

sonsuza ertelem ekten başka bir işe ya­

gütsel görevler yüklenmişlerdir. Ayrıca

ramayacağı açık. Politika yapmak mev­ cut dünyayla gerçek bir ilişkiye girmek

bu dönemde devrimci bir yenilenme için gerekli yeni birikimler söz konusudur.

demektir, oysa “ arınmacı” solcu içe ka­

Yeni kuşaklar mücadelede somut başa­

panmacıdır.

rılar kazandıkları ölçüde geçmişin alış­

D evrim cilik

siyasi

iktidar

karşısında alınan bir politik pozisyon ol­

kanlıklarından sıyrılmak mümkün

maktan çıkarak salt bir yaşama biçimine

caktır.

indirgenir. “ Devrim i kendimizde yapa­ lım” , mümkünse iktidara hiç dokunma­ dan?!

ola­

2000’li yıllarda politikleşenlerin geç­ mişin olumsuz öğelerinden en az etkile­ nenler olduğu söylenebilir. G erçekten

Yukarda sayılan içe kapanmacı yöne­

de “ en yeniler” mücadeleye 80 sonrası­

limlerin yarattığı olumsuz bir sonuç ö r­

nın yenilgi ruh haline çok fazla bulaşma­

gütçü pratiğin değersizleşmesi oldu. O y ­

dan geliyorlar. O n lar yeni bir mücadele

sa örgütçülük “ akıncı”

dönemine öncülük etmeye

bir ruh halini,

kendi yaşam alanından çıkarak başka iliş­ kilerin coğrafyasına açılmayı ve toplum ­ sal yaşamla etkileşime girme cesaretini gerektirir. Örgütçülük salt devrimci de­ ğerlerin ya da bilincin aktarımı da değil­ dir, mücadeleyi sürdürmemizi sağlaya­ cak değerleri bir başkasıyla birlikte yeni­ den üretm ek ve sürekli pratikten öğren­ meye açık olmak demektir. Kapanmacı eğilim doğası gereği bu esnekliğe ve di­ namizme uzaktır. Solun kadim hastalıkları 90’lar kuşa­ ğına da çeşitli düzeylerde sirayet etti. Politik analizin yerine ajitasyonu geçir­ me, benmerkezcilik, ufuksuzluk, yersiz sekterlikler ve çoğu zaman içeriği gölge­ de bırakacak ölçüde biçimcilik... G e ç ­ miş kuşaklardan devralınan olumsuz özellikler, genel güçsüzlük duygusunun görüş mesafesini kısalttığı bir atm osfer­

yatkın bir kuşak. Am a bunu başarmaları hem yeniyi deneme cesaretlerine hem de tarihse! mirastan beslenme ve geçmi­ şin eleşirel bir değerlendirmesini yap­ malarına bağlı. Bugün devrimci örgütlerde mücade­ leyi sürdürenler asıl olarak 80 sonrası kuşaklardır. Z afer önce kafalarda kaza­ nılacağına göre, bu kuşakların her şey­ den önce yitirilen özgüveni yeniden inşa etmesi gerekiyor. Özgüven tarih bilinci ve pratik başarılarla inşa edilir. Yeni ku­ şaklar teorik ve pratik mirası özümse­ mekle ve güncel dünyayı iyi analiz edip mevcut koşulların gerektirdiği mücadele hedeflerini ve biçimlerini geliştirmekle yükümlüler. G ü çler dengesinin aleyhimi­ ze seyrettiği bu koşullarda küçük de ol­ sa sonuç alıcı pratiklerle yola devam et­

de varlığını sürdürdü. Am a sayılan tüm

mek tarihsel

bu zaafların madalyonun bir yüzünü o-

duygusunu pekiştirecektir.

luşturduğunu unutmamak gerekir. 90’lı

__ 182

çok daha

haklılıktan

gelen

güven

Elimizde Marksist teorinin rehberliği


_ _ _ _ _ bir kuşak değerlendirmesi__ ve işçi sınıfının ve ezilenlerin yüzlerce yıllık mücadele deneyimleri var. İç çeliş­

DİPNOTLAR * Murathan Mungan, Şafak ile Şahmeran

kileri derinleşen bir kapitalist dünyada,

1. Hikmet Kıvılcımlı, Devrim Zorlaması

devrimi yaşayan kuşaklar olacağımız i-

Demokratik Zortlam a, 2. Bs., Derleniş

nancıyla davranmak gerekiyor. Biten bir

Yayınları, 1978, s. 285-296

dönemin son temsilcileri değil, yenilgi ve yıkıntıların arasından yükselen yeni bir

2. Ergun Adaklı, “ Biz 68’li Değiliz” , Emek, Mart 1998, s. 78-120

mücadele döneminin kurucu kuşaklan

3. Mehmet Yılmazer, “ Devrimci Kişilik

olma iddiasıyla hareket edildiğinde dev­

ve irade” , Direniş Gazetesi, Sayı 35, N i­

rim ütopya olmaktan çıkacaktır. Yoksul­

san 96

luğun kavurduğu ve savaşların yangın ye­ rine çevirdiği bir dünyada devrimin gün­ celliği iradenin rolüne bağlıdır. A rtık “ uluslararası Kabelerin” var ol­ maması, yeni kuşakların ayağını kendi toprağına daha sıkı basması için bir şans olarak da görülmeli. 1980 sonrası kuşak­ lar mirası özümsemeli ama güncel koşul­ lardan hareketle kendi yolunu çizme ce­ saretini de gösterebilmeli. Yaptığına inanmak, sonuç almaya ve kazanmaya odaklanmak gerekiyor. Sınıf mücadelesi­ nin yeni dönemi yeni insanlarla açılacak.

duvarlar yadigarı o şahmeran sureti içerirken korkunun, dehşetin, zulmün ve sevdanın tarihini ayaklanmış halk resimleri ağacak gökyüzüne yeniden doğuşların bütün tarihleriyle geçerek yaşadığımız hayatın içinden yani emeğin ve sevdanın gurbetinden yanlış kazılmış siperlerde yitirilmiş mücadelelerden geçerek feodal güzergahlar depreminden bütünleyecek parçalanmış bedenini tazelenmiş bir şafağa çizilen *

183 —


Mesut Mahmufoğulları

KAMU ÇALIŞANLARI MÜCADELESİNDE YENİ DÖNEM Kam u

çalışanları mücadelesi, son

on beş yılın T ü rk iye işçi sınıfı m ücade­ lesinin en dinamik unsuru olarak y e r aldı. M ücadelenin kurumsa! organı o-

TOPLUMSAL MUHALEFETİN KOLEKTİF İRADESİ; KAMU ÇALIŞANLARININ MÜCADELESİ

lan K E S K (Kam u Em ekçileri Sendika­ ları

Ko n fed erasyon u )

bugün

önemli

bir sürecin eşiğinde. Söz konusu eşik­

12 Eylül sonrasının yaşanan dağınıklı­

te K E S K ’ in kurumsal yönelişine ve ö-

ğı, örgütsüzlüğü koşularında ciddi kayıp­ lara uğrayan ve özgüven sorunu yaşayan

zeilikle de son (sendika yasası ard ın­

Türkiye

dan sonra yapılan) genel kurulla kastlaşan anlayışa yönelik, K E S K içinden ve dışından yöneltilen eleştiriler, sah­ te sendika yasasına karşı geliştirilen ta v ır üzerinde

işçi

sınıfının

etkin

unsurları,

1987 bahar eylemliliklerinin kendiliğin­ den dalgası içinde sınıf mücadelesi zemi­ ninde yeniden yerlerini aldı. Aynı dö­ nemlerde dünya bağlamında yaşanan i-

somutlaştı. 28 Şubat

deolojik, politik ve örgütsel dağınıklık,

darbesi sonrası E cevit hüküm etleri ve kurulan

sürecin koşullarını daha da ağırlaştır­ maktaydı. Kamu çalışanları hareketi, ya­

A K P hüküm eti eliyle etkin ve kararlı­

şanan bu hareketliliğin sonuçları üzerin­

lıkla yürü tülen neo-liberal yapılanm a­

de gelişti. G revli ve toplu sözleşmeli

nın yasaları karşısındaki, “ “ b ecerikli”

sendika hak talebi üzerinde yürütülen fi­

ardından

3

Kasım

sonrası

beceriksizliği” , K E S K ’ e egemen olan

ili ve meşru mücadele, işçi sınıfının ö r­

kastın

gütsel parçalanmışlığının ortadan kaldı­

tarihsel

görevini

anlatan

bir

pratik olm uştur.

rılmasına dönük birleşik mücadele hattı­

Kamu çalışanları mücadelesini kuşa­ tan ve onu boğmayla yüz yüze bırakan

nın yaratılması talebiyle(O rtak Çalışan­ lar Yasası) ilişkilendirilebilmiş ve döne­

gerici yapılanmanın nedenlerini, dünya

min anti-demokratik koşullarında, insan

ve Türkiye bağlamında yaşanan nesnel

hakları, demokrasi, K ü rt sorunu vb so­

gelişmelerle

irdelemek

runlar üzerinde yaşanan tüm toplumsal

gerekmektedir. Ancak böylece, yeni sü­

muhalefet dinamikleri ile ortak bir mü­

recin dayattığı tuzakların aşılabilmesinde

cadele hattında buluşabilmişti. Kamu ça­

mücadele geleneğimizde içkin olan öz­ gün dinamikleri tekrar açığa çıkarmada

lışanları, kendisini örgütlerken bir ref­

doğru verilere ulaşabiliriz ve bu örgütü­

rini bir kenara itip, ilkesel olarak önüne,

müze çöreklenen liberal kastlaşınanın a-

işçi-memur ayrımını ortadan kaldırmayı

ilişkilendirerek

leks olarak, klasik örgütianme m odelle­

şılmasını sağlayacak bir müdahale ekse­

koymuş, aşağıdan yukarıya örgütlenmek

nini oluşturabiliriz.

ve kitleselleşmek, örgütlenme anlayışı

184


kamu çalışanları mücadelesinde yeni dönem__ olmuştu. Kendiliğinden de olsa yaşanan

tığı bu kurultay sonucunda K E S K sancılı

bu deneyim, kamu çalışanları mücadele­

bir şekilde kurulmuştu.

sine sınıf mücadelesi içinde özgün bir di­ namik olarak alan açmıştır.

Bu gün tartışılan sorun, organizasyo­ nun gerekliliğini ve biçimini belirleyen tartışmalarda, bürokratik-sendikalist an­

B İR İN C İ KIRILMA NOKTASI

K E SK ’İN KURULUŞU

layışın sürece egemen olm asıyla o gün ortaya çıkmıştı. Olum lu öğeler bilince taşınamamış ve irade haline getirilem e­

Mücadele boyutlanıp kitleselleştikçe KÇ SP

(Kam u

Çalışanları

Sendikaları

Platform u) gibi etkin, işlevsel ve en önemlisi de bürokratik olmayan bir ko­ lektif irade olmasına rağmen, henüz ol­ gunlaşmamış bir ihtiyaç olarak “ merkezi örgütsel

organizasyon”

mücadelenin

miştir. Egemen sendikalist anlayış, ken­ diliğinden hareketi, politika haline getir­ miştir. Özellikle bu sürece kadar, göre­ ce gündemi belirieyebiime yetkinliği, bu süreçten sonra, belirlenen gündemlere yetişebilme telaşına dönüşmüştür. Pra­ tik etkinlik ve örgütsel ihtiyaçları bu te-

gündemine zorla sokulmuştur. 20 Aralık

laş(bürokratik

1994 iş bırakma eylemi sonrası devletin

Organizasyon ve merkezileşme işte bu

kaygılar)

belirlem iştir.

saldırılarına karşı etkin bir karşı duruş

çarpılmış kavrayış temelinde tartışıldı.

örgütlenememiş, yine

17-18 Haziran

Geleneksel bürokratik aygıtların çözüm

1995 yılında sahte sendika yasası girişi­

olarak ortaya çıkması bu zeminde kaçı­

mine karşı Kızılay Meydanı’nda yapılan

nılmaz olmuştur.

oturm a eylemi, ikinci gününde bürokra­

O rta k çalışanlar yasası talebi terk e-

tik bir müdahale ile kitlenin militan ka­

diimiş,

rarlılığına rağmen bitirilmişti. Kitlesellik

sendika talebi öne çıkarılmış, toplumsal

ve militanlık açısından tarihsel bir önem ­ de olan bu eylemlerin somut bir kaza­

safeler koyulmuş, çözülen geleneksel iş­

nım

çi sendikaları ile, bürokratik egemenlik­

sağlanmadan

sönüm lendirilm esi,

ücret sendikacılığına

mahkum

muhalefetin diğer unsurlarıyla araya me­

mücadelemizde ilk kırılmanın yaşanma­

lerin

sına neden oldu. Militan, kitlesel, fiili,

platformlarla yürütülen sendikal etkinlik,

meşru mücadelede ivme kaybı bu kırıl­

yeni yönelimin pratik faaliyeti haline gel­

ma ile başladı diyebiliriz. Konfederasyon

miştir.

ihtiyacı tam da bu ilk kırılma anında gün­ deme dayatıldı.

korumasına

dönük

ittifaklar ve

K E S K ile somutlanan bu süreçte, kit­ leselleşme durmuş hatta gerilemiş, üye­

Şubat I995’te yapılan kurultayla son­

nin örgütüne güveni azalmış ve yabancı­

süreci

laşmış, militan mücadele hattının gerisi­

başlatıldı. I I -12 Kasım 1995 kurultayın­

ne düşülmüştür. Özellikle küreselleşme

da 14 sendika deklarasyon yayınlayıp ku­

politikalarının ülkemizde yerleştirm eye

baharda

konfederasyonlaşm a

rultaydan çekilmesine rağmen, konfede­

çalıştığı, “ Yeni Ekonom i” , “ Yeni Siyaset”

rasyon tüzüğü kabul edilerek kuruluş

projelerinin şekillendirdiği liberal politi­

kararı alındı. Sendikal deneyim ve biri­

kaların kitle desteğine em ek cephesin­

kimlerden çok siyasal grupların öne çık­

den katkı sunma konumuna gelinmiştir.

185 —


__ yol____________________________ 28 Şubat sürecinde, laiklik-şeriat suni

tasfiye kongresi olmuştur. K E S K ’e ege­

gündeminde, Şubat 2002 krizi öncesi ve

men olan anlayış içine girilen yeni süre­

sonrasında “ Yoksulluk ve Yolsuzlukla

cin gerekli kıldığı uyumlanmanın mühen­

Mücadele” gündeminde yer alış biçimi

disleri olarak görev yapmışlardır. Mayıs

bu uyumlanmanın somut adımları ol­

2001 tarihinde gündeme getirilen, toplu

muştur. Siyasi alanda, siyaset kurumla-

sözleşme ve grev hakkı içermeyen, sen­

rında, partilerde, kitle örgütlerinde, en

dika kapatan ve parçalayan, hantal ve

sağdan en sola tüm yelpaze içinde yaşa­

bürokratik yapıları dayatan “ Sendika Y a ­

nan likidasyon ve tasfiye süreçleri yeni

sasına” karşı tasfiyeci K E S K M Y K ’sının

dönemin istenen “ örgütleri” haline gel­

ortaya koyduğu pratik, kuyumcu işçiliği

medeki öznel iradenin etkinliğini göster­

ustalığıyla yürütülmüştür. Yasaya karşı

miştir. K E S K ’ in sahte sendika yasası ön­

“ örgütlenen” mücadele salt protestoya

cesinde yapılan genel kurulunda oluşan

kilitlenmiş, bürokratik süreçlerde kararı

yönetimin bileşimi, bu iradenin-teslimi-

alınmış ve kitleye dayatılmıştır. Hazırlığı

yetin- kastlaşmasında önemli bir adım

yapılmayan, dar, dağınık ve yorucu ey­

olmuştur. İkinci önemli adım ise, aynı

lemlere

zamanda mücadele tarihimizin ikinci kı­

i ki bilinçli bir tercihti. Böylece, bir yan­

hapsedilmiştir.

Bu

tarz

tabi-

rılma noktası olarak tanımlayacağımız,

dan kamu çalışanlarının bir çok yasa te ­

sahte sendika yasasına uyumda gösteri­

şebbüsünü geri püskürten militan muha­

len kararlı uysallık olmuştur.

lefet geleneğinin altını boşaltmayı amaç­ larken, diğer yandan gelecek sürecin bü­

İKİNCİ KIRILMA NOKTASI VE KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKA YASASI

rokratik örgütsel yapılanışın iktidar iliş­ kilerine egemen olacak tasfiyelerin ta­ mamlanması amaçlanmıştır. Nitekim yasa çıktıktan sonra K E S K M Y K ’ sının yasaya karşı yaklaşımı ve 16

Kamu çalışanlarının mücadelesinin önünü kesmede devlet iki önemli aracı

Eylül 2001 tarihinde yapılan K E S K T ü ­ zük Kurultayındaki tavrı yukarda sözü­

kullanmıştır. Bunlardan birincisi devlet

nü ettiğimiz niyetleri en açık şekilde teş­

güdümlü, “ kontra sendikalar”

kurmak

hir etmiştir. Kamu çalışanları, K E S K ’ e

ve İkincisi de sahte sendika yasa taslak­

egemen olan anlayışın mühendisliği ile

larını gündeme getirm ek olmuştur. Sah­

sokakta bir yenilgi yaşadı. K E S K M Y K ’

te yasalar ile kamu çalışanlarının yükse­

sına egemen olan anlayışlar öyle bir ay­

len mücadele ivmesine ket vurmak ve

mazlık içindeydiler ki, yaşanan yenilgi ve

verilen mücadelenin bağımsız eksenini

moral bozukluğunun kongrede de de­

kırma amaçlanmıştır.

vam edeceğini ve yasaya uyum için ge­

İlk ciddi girişim

1998 yılında 54. Hüküm et tarafından ya ­

rekli tüzük değişikliğinin kolaylıkla yapı­

pılmış, hazırlanan “ sendika yasası” m ec­

lacağım düşünmüşlerdi. Bu yazının yaza­

lis genel kurulunda iken 4 M art 1998 ta­

rının da içinde y e r aldığı ve hareketin

rihinde ortaya konulan direniş sonucun­

geleneğine

da yasa geri çekilmiştir. O ca k 2001 K E S K G enel Kurulu bir

__ 186

sahip

çıkanların

yaptıkları

müdahalelerle, bu aymazlık teşhir edildi ve yasaya uyumlu bir tüzük çıkarmak


kamu çalışanları mücadelesinde yeni dönem__ mümkün olmadı. Fakat ikinci kez daha

yada ve ülkemizde giderek çözülmekte­

hazırlıklı bir müdahale ile tüzük yasa

dir. Çalışanların çok küçük bir kesimini

doğrultusunda değiştirildi ve kendini egemeniere affettirdi.

örgütleyebilmektedir ve örgütlenebilen

İ ç in e

g ir d iğ im iz

k o n g re

dönem i

bu

kesimler de aristokratlaşan ve marjinal­ leşen kesim olmuştur. Dünya bağlamın­

belirsizliğin bir biçimde ortadan kalkaca­

da yeni üretim yöntem lerinin yarattığı

ğı bir dönem olacaktır. Kamu çalışanları

çalışma ve istihdam koşulları, bu gele­

hareketi ya devlet ve sermayenin kendi­ sine çizmiş olduğu sınırların içine hap-

muş; örgütsüzleşme, çalışma koşulları­

solmayı kabul edecek ya da kendisini

nın karakteristik öğesi olmuştur. Serm a­

tüm işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin

ye, kullandığı yeni araçlarla işçi sınıfının

neksel örgütlenme biçiminin altını oy­

krizden çıkışının bir odağı olarak yeni­

kolektif bilincinde ciddi tahribatlara ne­

den yapı [andıracaktır. Gidişat birincisi

den olmuştur. Hisse senedi ortaklıkları,

yapılandır­

borsa ve benzeri rant ilişkileri ile işçi sı­

ma, güçlü bir iradeyi, ortak çalışmayı ve

nıfının tarihsel gelenekleri tahrip edil­

hepsinden önemlisi üzerinde mutabık kalınmış bir yeniden yapılandırma prog­

neklere sahip Avrupa işçi sınıfının, top ­

ramını gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede

lam gelirleri içindeki ücret oranları, rant

doğrultusundadır.

Yeniden

mektedir. Ö yle ki özellikle köklü gele­

önceki

ilişkileri ile elde edilen gelirlere oranla

kongrelere benzememekte, tarihsel bir

düşmüş, serm ayeye kişiliksiz bir bağımlı­

önüm üzdeki

kongre

bundan

önem taşımaktadır. Kongrede alınacak

lık gelişmiştir. Bu saldırı aracı, dünya

tutum lar bu tarihsel öneme uygun olma­

bağlamında sermaye tarafından yeni ege­

lı, geçmiş alışkanlık ve yaklaşımlar terk

menlik ilişkisi olarak yoğunlaştırılmaktadır. Özellikle bilgi-değer-teknoloji-kül-

edilmelidir.

tü r üretimi, hizmet sektöründe yoğun liberalizasyon ile bu alanlarda yaşanan ü-

SENDİKAL YAPILARDA ÇÖZÜLME

retim ilişkileri ve yöntem leri, işçi sınıfı içinde ciddi bir parçalanmanın da nesnel zemini haline gelmiştir. Çalışma koşulla­

Sahte sendika yasasına karşı K E S K ’in

rı, ücret düzeyleri, statü ve pompalanan

çaresizliği üzerinde yaşanan tartışmaları,

tüketim kalıpları ile kısa vadede kendisi­ ni işçi sınıfı içinde görmeyen, ama aslın­

bu bürokratik çürümenin öznel neden­ leri

bağlamında

incelemenin

em peryalist-kapitalizmin

yeni

yanında, saldırı

da işçi olan geniş yığınların ortaya çıktı­ ğını görmekteyiz.

Yeni

bir yurttaşlık

programı üzerinden, dünyada ve ülke­

kimliği ve aidiyet olarak da “ Şirket V a ­

mizde yaşanan yeni yapılanma politikala­

tandaşlığı” projesi hızla tamamlanmak is­

rına bağlayarak da irdelemek zorunda­

tenmektedir.

yız.

Böylece,

b üro kratik

kuşatmanın

Tüm yaşam alanlarının meta üretimi

nesnel temellerini ortaya koyup, bürok-

alanlarına dönüştüğü, tüm yaşam araçla­

ratizmin öznel yapılamşını ancak bu ze­ minde tanımlayabiliriz. Geleneksel sendikal yapılar tüm dün­

rının ve ilişkilerinin metalaştığı bu yeni süreç, nesnel olarak çok daha fazla insa­ nın işçileşmesine ve bununla birlikte, es­

— ------------------------------------ 187 —


— yol nek üretim, esnek çalışma, esnek istih­

da son on yıla damgasını vuran en ö-

dam ile çok daha fazla insanın işsiz hale

nemli anlaşma kamu hizmet alanlarını u-

gelmesine neden olmaktadır. Kapitaliz­

lusötesi en egemen sermayenin talanına

min en karakteristik özelliklerinden o-

açan G A T S (H iz m e t Ticareti G enel A n ­

lan, işsiz emeğin denetimi bu üretim iliş­

laşması) dır. Dünya T icaret Örgütü için­

kisi içinde daha da güçlü hale gelmekte­ dir.

yılı sonunda tamamlanması hedeflenen

de 1994 yılından beri yürütülen ve 2005

Bu parçalanmış hayat içinde, artık

G A T S ile tüm kamu hizmet alanları(ile-

çok küçük bir çalışan kesimi örgütleye-

tişim, ulaşım, sağlık, eğitim, belediye hiz­

bilen klasik sendikal örgütler, gerek ulu­

metleri, enerji, sosyal hizmetler, tarım,

sal zeminde ve gerekse Avrupa ve dün­

turizm, hapishaneler bile) ulusötesi en

ya bağlamında üst örgütlenmeleri ile u-

egemen sermayenin talanına açılacak ay­ rıca bu alanlarda sermaye lehine kuralsız

lusötesi sermayenin politikalarına uyumlanma koşuluyla varlıklarını sürdürür ha­ le gelmişlerdir. Buna rağmen sermaye,

çalışma koşulları tüm çalışanlara dayatı­ lacaktır.

işyeri sendikacılığı, bireysel sözleşme, iş­

Bu güne kadar çıkan tüm yasalar(sos-

letme komiteleri, ekonomik-sosyal kon­

yal güvenlik, iş kanunu, kamu reformu,

seyler, endüstriyel demokrasi ve Şirket­

belediyeler kanunu, özel emeklilik) ve

lerin Sosyal Sorumluluğu gibi em ek de­

çıkacak olan, personel rejimi yasa tasarı­

netim

sok­

sı, sağlık ve emekliliği birbirinden ayıran

maktadırlar. Böyiece sermaye, emek ile

yeni sosyal güvenlik düzenlemeleri,vb.

olan ilişkilerini sendikalar dışında, şirket­

yasalar, kamu hizmet alanlarının uluslar

mekanizmalarını

devreye

ler bünyesinde düzenleyen evrensel ku­ rallarını

oluşturarak, emeğin

örgütlenm esinin

koşullarını

bağımsız tamamen

imha etm ek istenmektedir. M evcut ya­ pılarıyla sendikalar artık Kapitalizmin Sosyal Kurum lan haline gelmiştir.

KAMU HİZMET ALANLARININ PİYASALAŞTIRILMASI VE K ESK ’İN MUHALEFETİ

arası serbest ticarete açılmasını sağlaya­ cak G A T S ’ ın alt yapısının hazırlığıdır. Böyiece mal ve hizmet ticareti tüm dün­ yada ulusötesi en egemen sermayenin denetimine geçerken, kuralsızlaştırılmış ilişkilerin, çalışma kuralları haline getiril­ mesi de tüm dünyaya dayatılmaktadır. İşte

bu

bağlamda

aldığımızda,

Yaşasın G revli Toplu Sözleşmeli Sendi­ ka” zemininde yürütmüş olduğu muha­ lefetin siyaseten

28 Şubat ile birlikte başlayan neo-li-

ele

K E S K ’ in “ Sahte Sendika Yasasına Hayır,

hiçbir nesne! temeli

kalmamıştır. Söz konusu saldırının, salt

beral yapılanma süreci, en egemen em ­

kamu çalışanlarının değil, tüm sınıfın ya­

peryalist sermayenin dünya bağlamında

şamını tehdit eden bir saldırı olduğu bi­

egemenlik ilişkilerinin yeniden

düzen­

lincinden uzak bir mücadele hattını ıs­

Uluslar arası

rarla savunmak, sermaye ve devletle giz­

emperyalist kurumlar ve anlaşmaların

li bir uzlaşmanın varlığını kanıtlamakta­

dayattığı düzenlemeler, yasalar şeklinde

dır. Sorun işçi sınıfının birleşik mücade­

kendini ortaya koymaktadır. Bu bağlam­

lesini yaratacak bir muhalefet hattını ör-

lenmesinin

__ 188

sonuçlarıdır.


kamu çalışanları mücadelesinde yeni dönem__ mektir. Am a K E S K tercihini, özellikle

“ sosyal taraflar” ; işçi sınıfının sosyal ve

son genel kurulda güçlendirmiş olduğu

ekonomik hakları yerine, “ şirketlerin ü-

bürokratik egemenliğiyle, kitlesinin mili­

retimini ve rekabetini savunmak” vb. gi­

tan geleneğini de söndürmeye yönelik

bi söylemleri, sendikaların tüm politika

“ eylem liliklerle” , bürokratik varlığının

metinlerinde

pazarlığından yana koymuştur.

nutuklarında duymaktayız . Bu bağlamda

okumakta,

bürokratların

tespitimizi daha anlaşılır kılmak için, ö-

AB GENİŞLEM E SÜRECİ, SOSYAL AVRUPA PR O JE Sİ VE K E SK ’İN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞTÜRÜLM ESİ

nemli somut bir projeyi aktarmak y e te r­ li olacaktır: A B , genişleme sürecinin bir gereği olarak, bu yıl üye olarak kendine kattığı ülkelerde ve üye olarak almayı planladığı

ülkelerde

uzun

zamandır

“ Sosyal Avrupa” adı altında bir çalışma Serm aye işçi sınıfı üzerindeki dolaylı egemenliğini; bir yandan, sosyolojik ola­ rak em ek örgütü olan, fakat bürokratizmin

egemenliği

altında,

kapitalizmin

“ sosyal” kurumlan haline gelmiş sendi­

yürütmektedir. Bu çalışma ile liberal ekonomik-sosyal yapılanmayı ve bu ze­ minde bütünleşmeyi hızla ve sorunsuz bir şekilde gerçekleştirm ek istemekte­ dir.

kalar aracılığıyla; bir yandan da sınıfsal

Yine bu çalışma ile kuralsızlığın kural

farklılaşmanın üstünü örten, giderek i-

haline getirildiği çalışma hayatının, de­

deoiojisizleştirmenin aracı haline gelen

magojik yalanlarla bizzat “ em ek örgütle­

kalite çemberleri, T K Y vb. üretim ve iş organizasyonları ve bunların üzerinde

ri” aracılığıyla içselleştirilmesi amaçlan­ maktadır. Buna birde soldan “ Emeğin

inşa edilen sivil toplum örgütü yönlen­

Avrupası” biçiminde bir siyasal söylemle

dirmesiyle gerçekleştirm ektedir.

destek yaratılarak, planlanan içselleştir­

Serm aye bu içerden denetimle, işçi

me etkin ve hızla sağlanmaktadır.

sınıfının kolektif tarihsel bilincinin bo-

Bu çalışmanın en çarpıcı yanı da, A B ’

zunmasına neden olacak ideolojik ege­

nin sermaye örgütlerinin fon destekle­

menliğin de olanaklarına kavuşmuş du­

riyle, E T U C , IC F T U gibi em ek örgütleri

rumdadır.

aracılığıyla yürütülen

organizasyonları­

Ulusal ve uluslararası sendikal örgüt­

dır. A B Sendikal Koordinasyon Kom is­

lenmeler, bürokratik varlıklarının tehdi­

yonu (A S K ) adı altında yürütülen çalış­

diyle ve sermayenin çeşitli fon ilişkileri i-

ma en son yapılan çalışmalardan biridir.

le terbiye edilirken, sermayenin söylem­

Bu çalışmaya K ESK , D İS K ve H A K İŞ ka­

lerini, argümanlarını ve ihtiyaçlarını, işçi

tılmışlardır. Çalışmanın amacını, tüm de­

sınıfının kolektif bilincini tahrip eder bi­

magojik gevezeliklerine rağmen, genişle­

çimde bizzat “ sınıf’ örgütleri eliyle ika­

me sürecinin liberal ilişkilerine işçi sınıfı­

me etmektedir.

nı onun örgütleri üzerinden yedeklem ek

A rtık sınıf mücadelesi yerine “ sosyal

olarak açıklayabiliriz.

diyalog” , “ endüstriyel demokrasi” , “ y ö ­

Bu eğitim ve terbiye sürecinin sonuç­

netişim” ; proleterya ve burjuvazi yerine

larını, 17 A ralık sürecindeki tutum da ve

189 —


— yol K E S K ’ in düzenlediği Emek ve D em o k­ rasi Kurultayı toplantılarının İstanbul ayağında Sami Evren’ in Sosyal Diyalog’ u savunan konuşmasında görebilmekteyiz. Yine örgütümüzün bir çok yayınında, politik metinlerinde, sosyal diyalog, sos­ yal taraf vb ifadeleri görebilmekteyiz.

mak zorundayız. Kamu çalışanları mücadelesi üçüncü bir kırılma noktasının eşiğindedir. Buraya kadar anlattıklarımızın bir özeti olarak temel tespitimizin başlıklarını bir kez daha öne çıkarmak gerekiyor. Evet, sermaye küresel çapta ve orga­ nize olarak, işçi sınıfının geleneksel ö r­

EĞİTİM -SEN’İN KAPATILMA DAVASI SÜRECİ VE SOL LİBERAL SALDIRININ AYMAZLIĞI-CESARETİ

gütlenme araç ve düzlemlerine, yeni ve çok güçlü bir saldırı içinde. Bu saldırı ye­ ni istihdam, üretim koşulları ve en önemiisi de mevcut sınıf örgütlerinin de­ jenere edilmesini sağlayarak yapılmakta,

Eğitim Sen’ in kapatılma davası ile il­ gili duruşmasının yapıldığı 8 Aralık 2004

kitlesel ve siyasal, tüm örgütlenme dü­ zeylerini ve araçlarını kapsamaktadır.

tarihinde, sendika üyelerinin eylem leri­

Bu operasyon, küreselleşmenin dur­

ne polis saldırırken, yine aynı gün, Bir-

durulamaz bir süreç olduğu teslimiyeti

gün gazetesinde Eğitim Sen’ in şube y ö ­

üzerinden, ona uyumlanan anlayışın tüm

netimlerinde ve

örgütsel süreçlere egemen olmasını sağ­

değişik kurumlarında Seza-

layarak yürütülm ektedir Örneğin, ICF-

i Tem elli “ Satırı Silmek G e re k ” başlığı i-

T U ve E T U C ’ un son politika belgeleri

görev alan ve

halen

üye olan

le bir makale yazabilmekte. Makalede di­

incelendiğinde, T Ü RK -İŞ, H A K İŞ, D İS K

le getirilen düşünce bir süredir planlı şe­

ve K E S K ’ in son beş yıldaki örgütsel pra­

kilde okullarda, şube temsilciler toplan­

tikleri dikkatlice incelendiğinde tespitle­

tılarında dile getirilen, tartıştırılan dü­

rin somut karşılıkları bulunabilir. Siyasal

şüncenin sistematik ifadesiydi. Yani poli­

zeminde de benzer bir likidasyonu ve

tik bir tutumun tutarlı bir ifadesiydi. A y ­

gerici tasfiyeyi görmekteyiz. Sınıfsal bağ­

rıca bu makale mutlaka, kapatma iste­

larından kopartılmış ve demagoji çöplü­

minde bulunan davacının da yararlanaca­

ğüne dönmüş siyasi zemin buna en iyi

ğı bir metin olacaktır. Fakat asıl önemli­

örnek. En sağından en soluna kadar tüm

si bu yazı önümüzdeki dönemde K E S K

siyasa! yapılar kendi içlerindeki “ sol” u

ve onun en önemli sendikası Eğitim Sen’

tasfiye ederek kendilerine bu çöplükten beslenme olanağını bulmaktalar.

de egemen kılınmak istenen anlayışın ni­ yetini açıklamaktadır. Yine aynı süreçte

Bu bağlamda, özellikle likidasyonun

A B ’ ye aday üyelik ile ilgili diğer yazıları

ve tasfiyenin en önemli zemini olan, A B

da incelediğimizde, sol-liberalizmin sal­

ve Küresel organizasyonlara yandaşlık

dırılarını, sınıf mücadelesinin artık öznel

ve karşıtlık zemininde yaşanan ve ger­

var oluş değerlerine kadar vardırdığını

çekçi olmayan zemin, siyasal ve örgütsel

söyleyebiliriz. Saldırı “ Kom ünist Mani­

yaşam alanlarımızı iyice daralttı.

festo”

nun sınırlarına kadar gelmiştir.

Bu sürecin karşısında olan tüm dev­

Barikatı bu gün ne yazık ki burada kur­

rimci dinamikler, içinde y e r alınan tüm

__ 190


kamu çalışanları mücadelesinde yeni dönem__ örgütsel zeminlerdeki çalışmalarda, bu

de eden, anlayışlar- sol liberalizmin içi­

likidasyonun ve tasfiyenin sınıf içi uzantı­

mizdeki uzantılarıdır. Kamu çalışanları i-

larını açığa çıkaracak, teşhir edecek ve

çindeki taşeron ise, D S D ile ifadesini bu­

kopuşacak gerilimler'! yaratm ak zorun­

lan yapıdır. Y u rtsever emekçilerin A B ’

dadır.

ye teslimiyet zemininde sıkışmış olduk­

Küreselleşm e

hep

bir

madalyona

benzetilir ve doğal olarak her madalyo­

ları siyaset düzlemi de bu liberal sürece kan taşımaktadır.

nun olduğu gibi küreselleşmenin de iki

Em ek hareketi içinde y e r alan dev­

yüzü olduğu söylenir. Bir yüzünde, re ­

rimci siyasal oluşumlar bu liberal süreç­

fah, özgürlük, demokrasi ve gelişmiş in­

ten rahatsızlık duymalarına rağmen, ko­

san hakları; diğer yüzünde ise ne yazık

puş için gerekli siyasal ve örgütsel pers­

ki(!) yoksulluk var.(Ö yle ki bu yoksulluk

pektifi yaratmaktan henüz uzaktırlar. Bu

olgusu artık katlanılması, kanıksanması

yüzden etkin bir karşı duruş oluşturula-

hatta diğer yüzün ödenmesi gereken bir

mamaktadır. Gücün simgesi olarak gör­

bedeli olarak sunulmaktadır) Bu dema­

dükleri iktidar ilişkileri içinde olmak son

gojik safsata, siyasal kanalları tıkamış, si­

tahlilde bu yapıları sol liberalizme ye-

yasal tepkileri gösterecek araçları deje­

deklemektedir. Fakat bu yapılar özellik­

nere etmiş durumdadır. Tam bir siyasi

le son yıllarda, mevcut siyasal ve örgüt­

felç hali dayatılmakta, böylece sınıf ve o-

sel düzlemlerde yaşanan ve kendilerini

nun öncü dinamikleri sinirleri alınmış bir

de doğrudan etkileyen erozyonu tartış­

güruh haline getirilmek istenmekte. D i­

ma konusunda ciddi bir çaba içindedir­

renen, direnm ek isteyen dinamikler ise

ler. Dağınık, yer y e r çakışan yerel pra­

küresel şiddetle boğulmaktadırlar.

tikler de sergileyebilme eğilimleri gide­

Evet madalyonun iki yüzünü bu bağ­

rek güçlenmektedir. Bu bağlamda bu da­

lamda yeniden okuyalım; bir yüzünde

ğınık, kendiliğinden karşı çıkışları kolek­

dünyanın yoksulluğu üzerinden beslenen

tif bir merkezi iradeye ulaştırmada önü­

bir avuç azınlık, diğer yüzünde, açlığa,

müzdeki K E S K ve bağlı sendikaların şu­

sefalete, savaşa, kısaca barbarlığa karşı

be, genel merkez kongrelerinde yürütü­

biriken öfkeyi sönümlendiren, S O L Lİ­

lecek çalışmalar yaşamsal önem

B E R A L İZ M ” var.

maktadır. Eğer bu müdahale yapılamaz i-

Bu yüzden, önümüzdeki dönem ken­ dimizi yeniden üretmenin, işçi sınıfı mü­ cadelesinin dinamiklerini en azından ge­

taşı­

se sınıf mücadelesinin manifestosuna ka­ dar ulaşan saldırıyı püskürtmemiz daha da zor olacaktır.

leceğe aktarabilmenin neredeyse yegane koşulu, sol liberalizme karşı amansız bir mücadele verm ekten geçmektedir. T e ­

NE YAPMALI VE NASIL YAPMALI?

mel Siyasi Ölçütüm üz de bu olmalıdır. Evet bu bağlamda, başkenti Brüksel

Bu bağlamda K E S K özgülünde bari­

olan Emeğin A vru p a’sı savunusu, serm a­

katın devrimci safını oluşturmada kolek­

yeyi sosyal partner olarak gören, emek

tif bir çalışmanın yaratılmasına fayda sağ­

serm aye çatışmasını sosyal diyalogla ifa­

layacak ve aynı zamanda birlikte oluşun

------------------------------------------ 191 —


__ y o l_____________________________ temel duruş noktalarım da oluşturacak

deflere ulaşmadaki tüm dinamikler, gün­

sorunları belirlemek, işe başlamak için

cellik kısır döngüsü içinde söndürülme-

ilk ivmeyi sağlayacaktır. N ed ir bu sorun­

ye çalışılır.

lar ya da belirlemeler?

Sonuç olarak özetle; K E S K ’ in bugün

*İşçi sınıfının kitle örgütlenmelerine yaklaşımdaki, sendikalizm anlayışı,

mevcut durumunun eleştirisini, bürok­ ratik zeminde bir yönetim mücadelesi

*Sınıf mücadelesinin birbirinden ko­

dışına taşımak zorundayız. İşçi sınıfının

puk alanlar ve kategoriler üzerinde yapı­

birleşik mücadelesini yaratacak, serm a­

lacağı anlayışı,

yeden, devletten, bürokrasiden bağım­

*G üncel ve sonal hedefler arasındaki ilişkinin kavranamaması.

yaratılmasının, pratik-politik, örgütsel araç ve olanaklarını yaratacak bir pers­

*İşçi, işsiz, sendikalı, sendikasız, işkolları ayrımı gözetmeksizin,

sız, enternasyonal bir mücadele hattının

işçi

sınıfını

tüm bileşenlerinin ortak öz örgütlenme­ sinin ve örgütlenmede sınırsız çeşitliliğin ayırtına varmaksızın dar, birbirinden ko­ puk lokal ve kendiliğinden hareketliliğin mutlaklaştırılması.

pektifle ele almak ve pratik yürüyüşü­ müzü oluşturmak zorundayız. Kısır ve bürokratik kaygıları aşacak ortak var oluş zemini, bu sorunlara y ö ­ nelik öznel yanıtların dayatılması üzerin­ den yaratılamaz. Tersine birlikte yanıt üretm e iradesinin yaratılması ile mümkün

*Sendikalarda ve işçi sınıfının çeşitli kitle örgütlerinde çalışmanın ve bürok­ rasiye muhalefetin, bürokratik aygıtları

olacaktır. Mücadelemizin deneyimlerini ve olumlu geleneklerini yeni sürece taşı­

de, mücadelenin

yacak bir tartışma ve kolektif bir çalış­ manın başlatılması ve sürekliliğinin sağ­ lanması gerekmektedir. A rtık bu ertele­

dünya işçi sınıfı mücadelesinin enternas-

nemez bir süreç olarak önümüzde dur­

yonalist persfektifinden kopuk olarak e-

maktadır.

ele geçirmek zemininde yapılması. *V e

en

önemlisi

le alınışı. Bu sorunlar-belirlemeler, bürokratik örgütlenme anlayışının teorik ve pratik öznel temelleridir. Sınıf mücadelesinin ekonomik, demokratik, politik mücade­ le ayakları üzerinde yaşandığını belirten ve sendikaların da, ekonomik, dem okra­ tik mücadele veren, düzen İçi örgütler olduğu şeklindeki anlayışlar, içinde yer aldıkları sürecin dinamiklerinin boğul­ masına neden olmuşlardır. Bütünsellik­ ten uzak bu sınıf mücadelesi anlayışı, sı­ nıfın basit, güncel ve acil ihtiyaçları gibi bir sınıflandırma politikasıyla, sınıf müca­ delesinin nihai hedeflerini ikincil hedef­ ler olarak belirler. Böylece bu nihai he­

__ 192

/6 Ocak 2005 * Mesut Mahmutoğulları, Eğitim-Sen 2 nolu şube üyesi


İNSANLIK DEĞERLERİ ÜZERİNDEN GELECEĞİMİZİ OLUŞTURACAĞIMIZ BİR ÖRGÜTLENMEYE İHTİYACIMIZ VAR

Celal Beşiktepe

Dostlar merhaba,

ğunu bir iki rakamla anlatmak istiyorum.

Yoksulluk çok konuşulduğu zaman

İstanbul’da 14 milyon insan yaşıyor. İs­

böyle içselleşiyor ve kurtulunamaz bir olgu

tanbul’un %10’nunu oluşturan bir kesim, İs­

haline geliyor diye düşünüyorum ben. Kav­

tanbul’un toplam gelirinden 14 milyar dola­

ramları hep yoksullar ezilenler diye kurdu­

ra el koyuyor. Bu 140 bin aile. Ama en dip­

ğumuzda, bunun artık geri dönülemez bir kader olduğunu, yoksulluğun giderek daha da yoksunlaşmaya dönüştüğünü düşünüyo­

teki 140 bin ailenin 14 milyar dolara el ko­ yan bu kesime karşı eline geçen değer 14 milyon dolar. İstanbul’da nüfusun % i ’lik bir

rum. Bundan dolayı da yoksulların psikolo­

kesimi güvenlik çemberleriyle kuşatılmış

jisinde bir mücadele alanına, sisteme karşı

mekanlarda, kulelerde ve rantları çok yük­

direnme alanına geçişi engelleyen bir kav­

sek alanlarda yaşarken; İstanbul’un %90’lık

ram gibi algılıyorum. Geçen ay Diyarba­ kır’da Diyarbakır Kültür Festivali kapsa­

bir bölümü can güvenliğinin olmadığı, sağlık­

mında bir paneldeydim. “ Dezavantajlı gruplar” -yeni moda bir kavram bu- başlı­ ğı altında bir paneldi. Oysa şöyle baktığı­

rında yaşıyor. İstanbul’da her yüz kişiden yir­ misi marjinal işler yapıyor, yani işsiz. Bunu Türkiye boyutuna çıkardığımızda Türkiye’de

mızda, yoksullaşma aslında bizi her şeye

20-24 yaş arası gençliğin içinde lise mezunla­

lı yaşam koşullarından uzak yerleşim alanla­

yabancılaştıran bir sürecin sonucu gibi gö­

rının %46’sı işsiz. Aynı gençlik kesimi içinde

rünüyor. Bizi insani değerlere, dostluğa,

üniversite mezunlarının %38’i işsiz. Yine

dayanışmaya, kardeşliğe, bizi komşuluğa, insana ait ne kadar değer varsa bunlara adım adım yabancılaştıran bir süreç. Sonuç olarak, karşımıza bir yoksulluk tablosu çıkı­

Türkiye’de çalışma yaşında olan insanların %46’sı ancak çalışabiliyor, %54’ü işsiz. Bu son söylediğim rakamlar geçen sene Dünya

yor. Az önce arkadaşların hazırladıkları di­

ları. Dünya Bankası da boş durmuyor. Şimdi

Bankası nın yaptığı büyük bir anketin rakam­

ada rakamlar aktı. Ben yabancılaşma der­

biz ikide bir bu tabloyu, sadece bir çaresizli­

ken yaşadığımız İstanbul’da yoksullaşma­

ğin sonucu olarak aktardığımızda, toplumun

nın, neye yabancılaşmanın bir sonucu oldu-

ezici bir çoğunluğunu oluşturan ezilenlerin

193 —-


— y o l------------------------------------------ve yoksulların umutsuzluğunu büyütüyoruz.

milyarının temiz içme suyu kaynaklarından,

Tıpkı kapitalizmin yaptığı gibi... Hayallerini,

sağlıklı barınma haklarından, yiyeceğinden,

geleceklerini, umutlarını, bütün rüyalarını

eğitiminden, sağlığından yani insanlıktan u-

dahi ellerinden aldıkları bir umutsuzluk orta­

zaklaştığı dünya koşullarında bu büyük bir

mına atmak istiyor kapitalizm bu insanları.

insanlık çelişkisidir. Çünkü bilimdeki, tekno­

Neden çünkü toplumu geleceksizleştirmek,

lojideki gelişmelerin en yüksek düzeyde ol­

geleceğini elinden almak üzerine kuruyor

duğu bir dönemde insanlık, tarihinin en yok­

tüm projelerini. Yine diada vardı, Okmeydanı’nda bez pankarta yazılan ‘Birahane, pav­ yon, kumarhane istemiyoruz’, ya da beni 7

sul ve en kötü günlerini geçiriyor. Ki bu da

yıl önceye götüren, ‘İmar planı değil, yıkım

ğimiz bütün bu olgular aslında binlerce insa­

planı.Yıktırmayacağız’ sözü . O süreçte biz

nın, binlerce yıl süren emeğinin bir ürünü o-

bir insanlık çelişkisidir. Çünkü bilim dediği­ miz şey, bizim sanat dediğimiz, kültür dedi­

2-2.5 yıl o bölgede çalıştık. Recep Tayip Er­

larak, taş taş üstüne konularak yaratılmış de­

doğan’ın ilk belediye başkanı olduğu yıllardı, ikinci yılı olmalı. Tüm Okmeydam’nı içine alan, daha Bedrettin Dalan döneminden baş­ layan üçüncü köprü projesinin Okmeydanı’na isabet eden bölümünü yaşama geçir­ mek için Belediye İmar Planları hazırlatmıştı.

ğerlerdir. Nasıl oluyor da insanın ürünü olan

İlginçtir imar planlarının gerekçe raporunda bölgeyi çöküntü alanı olarak tanımlamışlardı. Ve öyle bir misyon biçiyorlardı. Yani kentin arka sokaklarının, kentin fuhuşunun, kentin eroinin esrarının aktığı yerler. Kentin çürü­ me alanları diye toplumun büyük bölümü­ nün yaşadığı alanları çürütmeyi teklif ediyor­ lardı ve planlıyorlardı. İmar planının özü bu­ na dönüktü aslında. Neden? 14 milyonun ya­ şadığı bir İstanbul’da, haramilerin saltanatını sürdüğü bir İstanbul’da, meydanların, sokak­ ların, çocuklarla, işsizlerle dolduğu bir İstan­ bul’da güvenlikli olabilmeleri için. “ Çürütebilirsek bu toplumu, kendi yaşam alanlarında, kendi insani değerlerini, kendi kardeşlik, da­ yanışma duygularını, özgürlük duygularını köreltebilir ve bunları çürütebilirsek sistem

bilimsel gelişmeden, insanın ürünü olan tek­ nik gelişmeden insan yararlanamıyor, işte bu durum aynı zamanda insanlığın en büyük çe­ lişkisi olarak duruyor. İnsanlık böylesine bü­ yük bir çelişki ortamında bence, iki olayla yüz yüze. Ya bu eşitsizliklerin, bu yoksulluk­ ların olduğu alanda giderek mahvolmaya, gi­ derek yok olmaya doğru sürüklenecek ya da insanlık bu büyük çelişkiyi insanlık lehine çö­ züp tarih sahnesine çıkacak. Şimdi tabii ki hiçbir olgu kendiliğinden gerçekleşmiyor. Örneğin belki en doğru, en gerçek, belki tartışılamayacak derece doğru sözlerden bi­ rini de Gallieo söyledi. “ Dünya dönüyor” dedi. Ama Gallieo’nun bu doğru sözü söyle­ mesi, Engizisyon mahkemelerinde yargılan­ masını engellemedi. Yani en doğru sözlerin bile yaşama geçirilmesi için o doğru sözler etrafında bir insanlık örgütlenmesine ihtiyaç var. İşte bu geldiğimiz noktada, ezici çoğun­ luğun örgütsüz olduğunu, ezici çoğunluğun

bugünü de yarını da kurtarabilir” diye düşü­

dayanışma ortamlarının kurulamadığını, bü­

nüyorlar. Burada bir alan çıkıyor karşımıza. Biz hepimiz hep birlikte görüyoruz, bizim bugünü kurtarmamız mümkün değil. Bugün gerçekten insanlığın çok büyük bir bölümü îçin kaybedilmiş bir dönem. Ve belki de in­

yük bir çoğunluğun birbirinden habersiz ol­

sanlık, tarihinin en büyük çelişkisini bu ne­

yoruz çevremizde. İstanbul bunlar için çok

denle yaşıyor. 6.5 milyar dünya insanının 5.5

büyük, çarpıcı kentlerden birisi.

__ 194

duğunu, birbirine yabancılaştığı yaşam alanla­ rında ve çalışma alanlarında nesneler haline

geldiğini görüyoruz. Artık insanlaşma süreç­ lerinden uzaklaşan insan toplulukları görü­


____________geleceği oluşturmak___ İstanbul’da geçtiğimiz hafta bir deprem

dan geçirilerek uygulamaya konuyor. Adı İs­

şurası toplandı. Ben mühendis-mimar odala­

lamcı ya da sağcı, adı C H P ya da A K P fark

rından deprem şurası delegesiydim. 17 A-

etmiyor. Yabancı tekellerin kulelerinde ta­

ğustos depreminden bu yana tam 5 yıl geç­ ti. Ama kentin üzerinden milyarlarına mil­

sarlanmış planlar Türkiye parlamentolarında

yarlar katan bir takım sermaye grubunun

bunlara peşkeş çekiliyor. Şimdi böyle bir sü­

karara dönüştürülüyor. Türkiye coğrafyası

yer aldığı şurada, İstanbul’da ve genelde

reç yaşanıyor. Bu sürece karşı başka bir

Marmara Böigesi’nde ve deprem riski taşı­

dünyayı, başka bir ülkeyi, başka bir yaşadığı­ mız kenti kurmak mümkün. Ve bunun için

yan Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgelerin­ de de tabi ki kentin altyapısı nasıl düzenlene­

de küçük olabilir, basit olabilir, sade olabilir,

bilir, insanlar için depreme karşı nasıl sağlık­

-sade olmalı zaten- dayanışma ortamlarını

lı ve güvenli yaşam alanları kurulur, olası bir İstanbul veya Marmara depreminden insan­ lar nasıl daha az zarara uğrayarak kurtulur tartışması yapılmıyordu. İstanbul halkının çok büyük bir çoğunluğu o salonlarda ne

geliştirmek ve buradan bir siyasal örgütlen­ meyi ve gelecek toplum projesini oluştur­ mak ye buradan yürümek dışında başka bir insanlık seçeneğimiz kalmadı. Bugün Türki­ ye’nin mühendisleri de, yani Türkiye’de e-

tartışıldığını bilmeden, İstanbul halkı üzerin­

mekçiden, emekten yani ezilenlerden yana,

de yeni imar planlan, yeni rant planları ko­

yani eşitlik ve özgürlük değerlerini, yarının

nuşuluyordu. Bu da büyük bir çelişki insanlık açısından. 14 milyonun geleceğinin konuşul­

geleceğini gerçekleştirmeyi dileyen mühen­ disleri de aynı problemle karşı karşıya. Emekçileri aynı problemle karşı karşıya. Top­

duğu bir yer. Ama tam 50 yıllık - 80 küsur yıllık bir cumhuriyet tarihinin 1950’den son­ ra başlayan, günümüze kadar gelen yarım yüzyıllık bir kesiminde- kent üzerinden ve kent insanının ucuz emeği üzerinden soy­

lumun çok büyük bir bölümü karşı karşıya ve problem de burada düğümleniyor. Ezici bir çoğunluğun aleyhine her gün kararların alındığı, her gün kapalı kapılar ardında Ba­

gun, sömürü ve yağmasını sürdüren kesim­

kanlar Kurulu’ndan, her gün tekellerin mer­

ler deprem riskini kullanarak yeni bir soygun

kezlerinden bir avuç sermaye grubunun le­

tasarlıyor. Artık kentin bütün yükünü almış

hine kararların alındığı bir alanda emekçiler

bazı bölgeleri yıkıp, yeniden yüksek kuleler­ le, nasıl yeni sermaye birikimleri yaratabiliriz diye konuşuyor. Zeytinburnu’ndan başlatıla­ cak. Orası bir başlangıç olarak seçiliyor. Ya­ şadığımız mahallenin ve sokağın yarın gele­

kendi varlıklarını hissedebilecekleri, kendi geleceklerini oluşturabilecekleri alanların tasfiye edildiğini görmek durumundalar. Emekçiler kendi örgütlülüklerini kurabilecek­ leri bütün alanların sermayeye kar uğruna

ceğine binlerinin ne şekilde karar vereceği­

devredildiğini görmek zorundalar. Akmakta

ne dair bilgiden uzak bir alanda bir hayat ve bir gelecek oluşturulamaz. Ve bugün kuru­ lan, yapılmak istenen bütün o milyonlarca in­ sanı sürece yabancılaştırarak, kendi emeğine

olan süreç bunu geliştiren bir süreç. Bugün 50-60 emekçi yan yana gelebilirken, yarın 50-60’ının da yan yana gelemeyeceği ortam­ ların yaratılması süreci. Özelleştirmeler bun­

yabancılaştırarak, kendi kültürüne, kendi bi­ rikimine, kendi insanlık değerlerine yabancı­

mar planları adı altındaki yıkım planları bun­

lardan bir tanesi. Kentler üstüne kurulan i-

laştırarak yoksullaşmayı derinleştirmek ola­

lardan bir tanesi. Hatta geçen hafta Maltepe

rak seyrediyor. Tabi ki bütün dünya düze­ yinde sürmekte olan politikalar sermaye te­

Gülensu-Gülsuyu mahallesinde büyük bir halk toplantısına katıldım. Halk komitelerini,

kelleri tarafından Türkiye parlamentosun-

halk mahalle meclislerini oluşturmuşlar.

----------------------------------------- 195-----


— y o l------------------------------------------Gülsuyu-Gülensu Mahalleleri doğrudan Bo-

günü yarında kurmak isteyen eşitlikten, öz­

ğaz’ı ve Adaları gören inanılmaz bir manza­

gürlükten, emekten, barıştan ve kardeşlik­

raya sahip. Maltepe Belediyesi’nin Büyükşe-

ten yana olan güçler arasında dönmektedir.

hir Belediyesi’nin desteğiyle oluşturmuş ol­

Çünkü onlar bugüne hakimdirler, bugünün

duğu kent planlarında bütün yeşil alanları ka­

egemenidirler, bugün ellerindeki baskı araç­

patmışlar. Yüzlerce, binlerce konutun oldu­

ları silahları, topları, tüfekleri ve hepimizin

ğu alanları ve oradan o insanları sürüp yeni­

vergileriyle toplamış oldukları kaynakları, o baskı araçlarının daha da büyümesi için ak­ tarmaktadırlar. Onun için devletin bu an­

den sermayenin kar elde etmesi için yeni kent projeleri geliştiriyorlar. Bunu ancak Gülsuyu-Gülensu Mahallesi’nin örgütlü gücü

lamda büyütülmesini ama eğitim ve sağlık a-

geriletebilir. Bize düşen görev, sermayenin

çısından küçültülmesini savunmaktadırlar. O

belediye mekanlarında, kağıtlar üstünde kur­

yüzden 44 dolar eğitime ayrılmaktadır. O

maya çalıştığı imar planlarıyla neyi yapmaya

yüzden bir Türkiye bütçesi kadar bir rantı,

çalıştığını halka doğru anlatabilmek. Orada

yaşadığımız sokakların, kentlerin yağması üzerinden paylaşmaktadırlar. Türkiye bütçesi 70 milyar dolar. İnanın Türkiye’de yerel yö­ netimler eliyle, belediyeler eliyle yaratılmış olan kentlerin yağmasıyla elde edilmiş olan

halkın anlayamayacağını düşündükleri bö­ lümleri bu konudaki bir aydın olarak halka anlatmak, nasıl bir kent kurulmak istendiğini, kimin lehine, sermayenin hangi vurgunları le­ hine projelerin geliştirildiğini ayrıntılarıyla kavrayarak, halkı bilgilendirmek, bilinçlendir­ mek ve halkın bilgi edinme hakkını daha doğ­

rantların boyutu 3 bin 200 yerleşim birimin­ de 70 milyar dolar kadar, bir Türkiye bütçe­ si kadar. O yüzden siyasi örgütlenmelerin a-

yönettiğinde, kent mafyası, kent rantları or­

lanları ve halkaları, etrafları bu rantlar etra­ fında kuruluyor. Kağıttan bir kaplan gibi rant paylaşımı üzerine bir siyasallaşma yaşanıyor ama bizim insanlık değerleri üzerinden ge­ leceğimizi oluşturacağımız, geleceğimizi kuracağımız bir örgütlemeye ve dünyaya

tadan kaldırılabilir. Ancak halk kentlerini yö­

ihtiyacımız var. O yüzden emeğin, eşitliğin,

nettiğinde; kentlerinde, sokaklarında, mahal­

özgürlüğün çağrısı sade ve basit olmalı. Ancak el ele verdiğimizde milyarlarca, mil­

ru kullanmasını sağlamak. Dayanışmaevleri bu bağlamda örnekler verdi, seçimlerden önce de “ Halk Kentlerini Yönettiğinde...” diye afişlerin hazırlamışlardı. Ben o panelle­ rine de katılmıştım. Ancak halk kentlerini

lelerinde kendi geleceğini, kendi kaderini be­ lirleyecek oluşumları oluşturduğunda, bu­ nun nüvelerini kurduğunda, dayanışma ağla­ rını ördüğünde, sokağındaki komşuluk ilişki­ lerini, sokağındaki kardeşlik ilişkilerini kur­

yonlarca insan el ele verdiğinde bir gele­ cek kurulabilir. Ve o zaman da bu gelece­ ğin oluşturulması sürecinde de, kurulması

duğunda yani sokağına ve mahallesine sahip çıktığında çeteler geriletilebilir. Ve buradan

sürecinde de o büyük engelleri o büyük duvarları Nazım Hikmet’in o sözüyle söy­ leyelim, “ bütün o duvarları vız gelir bize

bir gelecek toplum projesi kurulabilir. Bura­

vız” diyorum ve saygıyla selamlıyorum.

dan insanlığın eşitlik, özgürlük ve kardeşlik * 10 Ekim 2004 tarihinde

değerleri, geleceğin Türkiyesi’nde, geleceğin dünyasında yaşama geçirilebilir. Ancak böyle

Dayanışmaevleri’nin “ Toplumsal

başka bir dünyayı kurmak mümkündür. Biz, yani bugünü kaybedilmiş olanlar bugünü ya­

başlığıyla gerçekleştirdiği kampanya

rında kurabiliriz. Zaten temel mücadele ala­ nı da bugünün devamını isteyen güçlerle, bu­

__ 196_____________________ _

Çürümeye Karşı Halk S avunması” çerçevesinde düzenlenen panelde yaptığı sunum...


YOKSULLUK, SINIF VE POLİTİKA

Yoksul, kimi niteler? Bu soruya be­ nim yanıtım kısadır: Yoksul, işçi sınıfının savunma örgütleri içine dahil olamayan kesimidir; yani, işçi sınıfının bizatihi ken­ disidir. İşçi sınıfı dışında ayrı bir toplum­ sal kategori olarak yoksulluk tanımının yapılmaması gerektiği kanısındayım. Bu vurgunun belki burada bulunan topluluk açısından çok fazla bir anlamı olmayabi­ lir. Am a yoksulluk literatürünü izleyen­ ler bakımından; D ünya Bankası’nın sponsorluğunda sürmekte olan “ yoksul­ lukla mücadele programları” aracılığıyla işçi sınıfının tam da bu kavram etrafında nasıl bölünüp parçalanmaya çalışıldığı sır değildir. Onun için bu vurgu önemlidir. Şimdi demek ki yoksulluktan söz etmek, işçi sınıfından söz etmek demektir. Bu­ rada tabii türdeş bir işçi sınıfının varlığı­ nı iddia etm ek de gerçekçi değildir; özellikle yaşam tarzı ve davranış kalıpla­ rındaki farklılıklara bakıldığında, kendi içinde çeşitlenmiş bir işçi sınıfından söz ettiğimizin de bilincinde olmamız gere­

rekli olarak birleşik bir sınıf hareketi ya­ ratma amacını önüne koymuştur. Günümüzde de, yeni liberal saldırı stratejisinin yarattığı koşullar çerçeve­ sinde işçi sınıfı hareketi yeniden kendi içindeki farklılıkları nasıl ele alacağı soru­ suyla karşı karşıyadır; sınıf içi parçalan­ mayı, birleşik bir hareketi inşa etmek suretiyle aşmanın çabası içindedir. Bura­ da sınıf politikası bakımından günümü­ zün kritik sorusu, kanımca şudur: İşçi sı­ nıfının bu birleşik yürüyüşü nasıl ve işçi sınıfının hangi seksiyonunun örgütleyici inisiyatifi altında gerçekleşecektir? Bir, nasıl sağlanacaktır; iki, hangi kesimin ini­ siyatifi bu birleşikliğin oluşmasında tayin edici olacaktır. Bu soruların yanıtlarını sınıflar mücadelesi zemininde bulabile­ ceğimizi de belirtmek gerekir; sınıflar mücadelesi derken, işçi sınıfının

hem

karşıt sınıflarla hem de kendisi hakkında sürdürdüğü bir mücadeleden söz ediyo­ rum.

kir; kaldı ki, tarih sahnesine çıktığı andan

İkinci kritik soru, sözü edilen müca­

itibaren aslında işçi sınıfı hiçbir zaman

delenin iktidar ölçeğiyle ilgilidir. Yani,

türdeş bir sınıf olmamıştır. Onun içindir

N e Yapmalı? sorusundan önce, bugün

ki, işçi sınıfı hareketi ta başından beri sü­

bizim önümüzde, N ered e -hangi iktidar

197----


— y o l------------------------------------------ölçeğinde- Yapmalı?, sorusu vardır. Ulus

mücadele Dünya Sosyal Forumunda ya­

devlet midir iktidar ölçeği; yoksa, mer-

şandı, Brezilya’da yaşanıyor. M uhtem e­

kezsizleşmiş bir yerellikler alanı mıdır;

len burada da bu mücadelenin kimi izle­

ya da ulus üstü kimi oluşumları da siya­

rini yaşıyoruz.

sal iktidar mücadelesinin bir ölçeği ola­

T ü rk iye ’ye

rak görebilir miyiz?

diye bir

prensip ve iktidar ölçeği konularına iliş­

perspektife sahip olanların, küreselleş-

kin soruların, bu topraklarda da sorul­

me-yerelleşme eğilimleri ve ulus-devlet

duğunu görürüz. Fakat T ürkiye’ye özgü

konusuna, siyasal iktidar ölçeği sorunu

kimi farklılık olduğu da açıktır. Ç o k sayı­

açısından da bakması gerektiği açıktır.

da unsurdan söz edebiliriz, ben birine

Devrim

bu

perspektifle

baktığımızda,

Şimdi

örgütleyici

Ö te yandan, birleşik sınıf hareketinin

dikkât çekmek istiyorum. Mesela A v ru ­

nasıl sağlanacağı; partili mi partisiz mi, i-

pa Birliği meselesi; T ürkiye’nin Avrupa

lişki ağlarına mı, yoksa belli bir örgütsel

Birliği’ne üye olma olasılığı olan bir ülke

hiyerarşiye dayanarak mı, bu birlikteliğin

olması ciddi ölçüde farklılık yaratıyor

gerçekleşeceği tartışmaları, en temelde

kanısındayım. Avrupa Birliği’ne üye olma

hareketi kurucu inisiyatifin işçi sınıfının

olasılığı, sanki ülkenin demokratikleşme

hangi seksiyonunda olacağı tartışması­

olasılığı şeklinde kavranıyor; peki ama

dır. Soru kısaca, siyasallaşmış ve birleşik

ne pahasına? Yeni liberal saldırı strateji­

bir sınıf hareketini sınıfın hangi seksiyo­

sinin mevcut eşitsizlikleri derinleştiren

nu kurabilir, sorusudur. Geleneksel sa­

ve bunları tahkim eden süreçleri pahası­

nayi proletaryası gibi çok daha düzenli

na. Bu ne demek? Bu, cahil kalma paha­

istihdam koşullarına sahip olan ve sendi­

sına bir tü r diploma sahibi olma olasılığı­ na sahip olmak demek.

kal örgütlülük gibi “ ayrıcalığı” bulunan kesim bu birleştirici harcı yeniden kara­

Şimdi bu özelliği ile A B konusu, siya­

bilir mi? Yoksa birleştirici inisiyatif, yeni

sal yelpazenin mevcut sınıf içeriğini pa-

kent yoksulları adını verdiğimiz, işçi sını­

ralize ediyor. Sonuç; açık bir şekilde sö­

fının savunma ve direniş örgütlerinin dı­

mürü ilişkisini yaşayan kitlelerle, kimlik

şına düşmüş kesiminden mi gelecektir?

siyaseti etrafında şekillenen siyaset yel­

Bugün bu soruları politik çevreler ya da akademi tartışm ıyor olabilir; ancak e-

pazesi arasında muazzam bir kopukluk ortaya çıkıyor; yani, siyasal yelpaze sınıf

mekçi sınıflar arasında tam da bu sorula­

karakterini görünmez kılıyor. Bu ise işçi

rın yanıtlarına yönelik bir kavga sürmek­

sınıfının maddi yaşam içerisinde geliştir­

tedir. Çünkü sınıflar mücadelesi sadece

diği siyasal programını siyaset yelpazesi­

iki karşıt gücün; yani, sömüren ve sömü­ rülen iki sınıfın düz bir ovada karşı kar­

ne taşımasını engelliyor.

şıya gelmek suretiyle tutuştukları kavga-

sorunların arka planında yatan temel bir

yı/dövüşü değil, aynı zamanda her sınıfın

paradokstur, yani siyaset,sınıf içeriğini

Bu bence memleketimizde yaşanan

kendi içinde yürüttüğü bir mücadeleyi i-

kaybetmişken işçi sınıfı da henüz kendi­

çerir. İşçi sınıfının birleşik bir sınıf hare­

sini siyaseten açık bir şekilde ifade ede­

keti olarak siyaset sahnesine çıkması,

bilmiş değildir. T ürkiye’nin bütün mese­

yukarıdaki

sorular temelinde yaşanan

lelerinin arka planında yatan ana para­

mücadelelerin sonuçlarıyla ilgilidir. Bu

doks budur ve bunun çözümü de açıktır.

__ 198


_________________________________________ yoksulluk, sınıf ve politika__ Kendisini bir sınıf olarak örgütleyen bir­ leşik politikleşmiş bir işçi sınıfı hareke­ ti... Başka da bir çözümü görünmemek­ tedir. Emekçi sınıflar lehine başka bir çözüm görünmemektedir. Peki, bunun bu mem lekette oluru var mıdır? Birleşik politikleşmiş bir sınıf hareketinin olanak ve kısıtları nelerdir? Bu son derece cid­ di bir sorudur. Bunu tartışmak gerekir. Özellikle aktivistler arasında yaygın bir karamsarlığın hakim olduğunu göz­ lemliyoruz. Burada sadece bir noktaya; kitlelerin tek tek insanlar olarak yaydık­ ları imge ile bir sınıf olarak, bir hareket olarak yaydıkları imge arasındaki farka, dikkat çekmek isterim. Ünlü bir düşü­ nür, “ kitlelerin ne yapacakları tahmini açıktır.” demişti. Ben bu lafı hatırlatır ve şu pankartta y e r alan “ halk kentlerini yönettiğinde”

ifadesini takip

eden üç

noktayı doldurmak isterim; halk kentle­ rini yönettiğinde tabii ki devrim olur; memleketimizin asıl ihtiyacı da budur. Bu ihtiyacı bir kez daha hatırlattığı için bu toplantıyı düzenleyenlere çok teşek­ kür ederim.

* Metin Özuğuriu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 14 M art 2004 tarihinde Dayanışmaevleri tarafından düzenlenen "Yoksulluk, Küreselleşme ve Yerel Yönetimler” başlıklı forumda yaptığı sunum...

— 199----


AVRUPA BİRLİĞİ İZLEME RAPORU ÜZERİNE

B ir olgu ancak bütünü ile ele alınırsa

son dönem lerde de ekonom ik ilişkilerle

anlaşılır olur. Bu nedenle, Avrupa Birliği

çevreden aktardığı kaynaklarla m erkez­

ile ileri sürülen farklı iddiaları ya da son

de gelişmiş bir ekonom ik yapı ve onun

yayınlanan Avrupa Birliği İzleme Rapo-

çevresinde oldukça ileri düzeyde

ru’nu tek başına ele almanın fazla bir ya­

sosyal yapı oluşturmuşlardır. Bunun ne­

rarı olmayacağı gibi, böylesi parçalı yak­

ticesinde günümüzde Avrupa ekonom i­

laşım konuyu tam olarak kavramada da

leri fert başına yüksek gelir düzeyine u-

eksikliklere ve yanlış anlamalara neden

laşmış ve burjuva demokrasisini o tu rt­

olabilir.

muş bir görünüm verm ektedir.

bir

Meseleye bir bütün olarak yaklaşım

Ancak, kapitalist birikim sürecinin ve

yapıldığında Avrupa Birliği’nin bir kapita­

sermayenin olgunlaşmasının doğal sonu­

list birlik olduğu ve sistem gereği, A B D

cu olan istihdam alanlarının küçülmesiy­

ve Japonya gibi karşıt güçlerle şiddetli

le, Avrupa ekonom ilerinde bir yandan

rekabet ve çatışma içinde bulunduğu

sermaye birikim alanları daralmış, diğer

gerçeği ile karşılaşılır. Şu hale göre, A v ­

yandar> da tüketim pazarları sınırlanmış

rupa Birliği’nin gerçek yüzünü görebil­

durumdadır. Sermayenin gerileyen kâr

mek ve politikalarını çözümleyebilmek i-

oranları yanında, yükselen işsizlik bu e-

çin kapitalizmin genetik yapısını incele­

konomilerde önce ekonomik, ikinci aşa­

mek kaçınılmazdır.

mada da sosyal sorunların tedricen su

Kapitalizmin işleyiş dinamikleri çer­

yüzüne çıkmasına yol açmaktadır. A v ru ­

çevesinde Avrupa kapitalizmi, serm aye­ nin olgunlaşm a aşamasına ulaşmış bir ya ­

pa ekonomilerinde yükselen işsizlik ve

pı sergilemektedir.

kımları sömürgeciliğin A vrup a’daki asi-

Avrupa

devletleri

bunun beslediği m illiyetçilik ve dincilik a-

genel çerçevede, önceleri geçmiş dö­

mile edilmemiş son kalıntılarını temizle­

nemlerin yoğun sömürgecilik sürecinde

yici işlev yüklenmiş bulunmaktadır. A n ­

merkeze aktardığı kaynaklarla güçlenen,

cak, bir yandan yabancılara yönelik saldı-

200


avrupa birliği izleme raporu üzerine__ rılar yoğunlaşırken, diğer yandan da ka­

tik anlayışla karşılaştırılmasında, zengin­

liteli emeğin ve kaçak çalışanların A v ru ­

liğin verdiği olanaklarla günümüzde A v ­

pa’ya sızmalarına göz yumulması, hem

rupa’nın görece daha ileri düzeyde oldu­

yaşlanan A vrup a’nın hem de sıkışan ser­

ğu da yadsınamaz. Ancak kesit analizinin

mayenin sorunlarının çözümünde hâlâ

verdiği bu görüntü, ülke temelinde ve

eski sömürgecilik mantığının hakim ol­

zaman boyutu içinde yapılan gözlemler­

duğu izlenimini verm ektedir. Sıkışan merkez sermayenin sorunla­

le bozulmaktadır. Şöyle ki, yaşanan eko­ nomik sorunlar karşısında Avrupa eko­

rına göreli çözüm olarak, bu kez de çev­

nomilerinde de sosyal haklar giderek sı­

resel konumlu ekonom ilerle girişilen e-

nırlandırılmakta ve geriletilmekte, ırkçı­

konom ik ilişkilerde, bu ekonomilerin gi­

lık yükselmekte ve yabancı düşmanlığı

derek daha yoğun sömürü altına alınma­

körüklenmekte, insan ticareti sürdürül­

sı gündemdedir. Küreselleşmenin genel

mekte, Estonya ve Letonya’da yurttaşla­

kuralları olarak bilinen VVashington U z­

rın önemli bir bölümü yurttaşlık hakla­

laşma İlkeleri’nin (VVashington Consen-

rından dahî mahrum

sus) tüm yerküreye dayatılması, aslında

sendikalaşma zayıflamakta ve yarı za­

bırakılabilmekte,

güçlü ekonomilerin güçsüzler üzerinde

manlı ve geçici çalışma koşulları dayatıl­

hakimiyet kurma aracından başka bir

makta, vs. Varsıl A vrup a’da sosyo-eko-

şey değildir. Kezâ, kamu kesiminin kü­

nomik alanda gözlemlenen söz konusu

çültülmesi, piyasaya müdahale edilme­

geriletm eler ve kötüleşmeler, açıktır ki

mesi, ekonomilerin dış dünyaya açılma­

bugünden yarına su yüzüne çıkmayıp,

sı, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi

söz konusu sosyo-ekonomik çöküşlerin

ve çalışma yaşamında sendikaların çö­

toplumsal düzeyde belirginleşmesi za­

kertilerek yeniden düzenleme (reregü-

man alacaktır. Bu gecikme bizi aldatma-

lasyon)

uygulamalarının

malıdır.

m erkez

serm ayenin

dayatılması,

istediği

alanlara,

Avrupa Birliği’nin genişlemesi proje­

kendi kuralları ile girmesi ve hakim ol­

sinin, kapitalizmin çağdaş sömürgecilik

ması anlamına gelmektedir. Aynı şekilde,

aracı olarak uygulanan küreselleşmenin

G A T S ve T R IP S gibi hizmet ve fikrî hak­

bir tür uygulaması olduğu açıktır. A B ’nin

lar alanında getirilen sınırlamalar da ge­

Sovyetler’den arta kalan ve yetişmiş, ka­

lişmekte olan ekonomilerin hemen her alanda ellerini ve kollarını gelişmiş m er­

liteli ve bol ucuz emek içeren Doğu A v ­

kezler lehine bağlamaktadır.

rupa ekonomilerini tereddütsüz birliğe katması da bunun en büyük kanıtıdır.

Avrupa .Bitliği’nin, sömürge kökenli

A B ’nin, 1963 yılında Ankara Anlaşması

zenginliğinin üzerinde yükselen bir bur­

imzalamış olan T ürkiye’ye ise büyük ve

juva demokrasisi (sadece ifade ve talep

istisnaî engeller çıkarması da, Birlik’in

etme özgürlüğü!) oluşturduğu ve siste­

genişleme

min elverdiği ölçüde bazı temel haklar a-

mantığı ile baktığının en önemli kanıtıdır.

sürecine

söm ürgeleştirm e

lanında da ciddi ilerlem eler kaydettiği

Sömürgeleştirme mantığı, sömürgeleşti­

gerçeği yadsınamaz. Avrupa ekonomile­ rindeki burjuva demokrasisinin çevresel

lıp, ana gövde ile tümüyle binleştirilme­

konumlu geri ekonomilerdeki demokra-

mesi esasına dayanır. Böylece, sömürge-

rilecek ekonomiyi, sömürü alanı içine a-

.........

______________________ 201 —


— y o l------------------------------------------den tüm yararlar sağlanır, ama sömürü­ len bölgeye fazla bir ekonomik değer aktarımı yapılmaz. 1995 yılında A B ile

geçici parıltıları bizi aldatmalıdır. A B ’nin ve tüm

kapitalist dünyanın

bugünkü parıltılı görüntü veren ekono­

imzalanmış olan “ G üm rük Birliği Anlaş­

mik ve sosyal koşulları kefeye konurken,

ması” bu açıdan tam bir sömürgeleştir­

onların yanına, başta Afrika olmak üzere

me anlaşmasıdır. Zira, bu anlaşmaya gö­

tüm gelişmekte olan (ya da öyle sanılan)

re, A B T ü rk iye’nin her türlü pazar ola­

geri ekonomileri ve günümüzde yaşanan

naklarından yararlanabilir ama Türkiye

sefalet ve yoksulluğu da aynı kefeye koy­

tam ortaklığın bazı olanaklarından mah­

mak gerekir!

rumdur. Şimdilerde Türkiye’ye önerilen “ Özel Statülü O rtaklık ” da bir bakıma G üm rük Birliği’nin devamı gibi görülebi­ lir. Kapitalist birliklerin işleyişinde şu so­ nuç

kaçınılmazdır:

G unnar

M yrdali’ın

“ Kutuplaşma Teorisi” nde de açıklandığı üzere, tüm kaliteli elemanlar ve serma­ ye

m erkeze

doğru

hareket

ederek,

merkezle çevre arasındaki farkın gide­ rek açılmasına neden olur. A B ’nin “ G eri Bölgelere Yardım Fonu” nun amacı da böylesi bir oluşumu engellemektir. N e var ki, topluluk genişledikçe ve bölgeler arasındaki fark açıldıkça A B emek dola­ şımı ve yardım fonları konusunda çok ciddi daraltmalara gitmektedir. Avrupa Birliği, kendi içinde kâr oranları gerile­ miş, eski sömürgelerinden oldukça uzaklaşmış ve şimdi de bir yandan A B D ve Japonya gibi devlerle mücadele eden yaşlı bir ekonomi olarak, gençlik ve atıl­ ganlık döneminde içte sağladığı refah o r­ tamından yavaşça uzaklaşırken, yeni alanlara refah dağıtmak için değil, buralar­ dan merkeze kaynak aktarmak için ya­ naştığının, böyle bir yaklaşımın ise yakla­ şılan ekonomi açısından ne anlama geldi­ ğinin anlaşılması gerekmektedir. Bu algı­ lamayı net olarak yapabilmek için, ne bugünkü A B ekonomilerinin fert başına yüksek gelir düzeyi, ne de sömürge kay­ naklarına dayalı burjuva demokrasisinin ___ 202

* Prof. Dr. İzzettin Önder İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi 4 Aralık 2004 tarihinde Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) tarafından düzenlenen " Sol A B’yi Tartışıyor?” başlıklı foruma gönderdiği sunum...


SOL, AB’YE NASIL BAKMALI?

Mehmet Türkay

Avrupa Birliği meselesine daha genel

sunuz?” dendiğinde insanlar, % 90’lara

bir çerçeveden bakmak gerekiyor. Ç ün­

varan, hatta aşan bir oranda “ Evet, kabul

kü genel bir çerçeve koymadığımız ve o-

ediyorum ” diyorlar. “ Peki, A B nedir?”

nun üzerinden konuşmadığımız zaman

dendiğinde, “ Şudur” diyenlerin sayısı ise

sonuç alamıyoruz. Belki bir tespitle baş­

en fazla % 5-10. Dolayısıyla ne istendiği­

lamak mümkün. Türkiye -bu dünyada da

nin, neye girileceğinin, bunların hiçbiri­

farklı değil- yaklaşık yirmi yıldır çok cid­

nin netleşmediği, sadece kişisel, öznel

di bir omurgasızlaşma yaşadı. Bundan kastettiğim şu; bir şey söylüyorsunuz,

niyetler üzerinden bir tavır alınmaya ça­ lışıldığı bir süreç. O yüzden “ A B nedir?”

hiç ummadığınız insanlarla yan yana dü­

sorusuna hareket noktası itibariyle bir

şüyorsunuz. “ N e alakası var?” dediğiniz

cevap verm emiz lazım. Bu noktada kar­

zaman da öyle. Dolayısıyla buradan ge­

şımıza çıkan şey; “ Bütünsel perspektif­

len bazı sorunlar var. Böyle bir omurga­

ten bu meseleyi nasıl anlarız?” sorusu o-

sızlığın ortaya çıkarttığı bir hareket kabi­

luyor. Çünkü A B ’yi sadece A vrupa üze­

liyetini yitirm e diyelim. Buralarda netliği

rinden ya da sadece AB-Türkiye ilişkile­

nasıl sağlayabiliriz?

Düşünmek gereki­

ri üzerinden tartışmanın çok ciddi yanıl­

yor. Dolayısıyla A B ya da birçok konuda

gı payları var. Bu anlamda şöyle bir soru

soldaki tartışmalarda da böyle bir zemin

başlama noktası olmalı belki; A B nasıl

aslında oluşmuş durumda. Şimdi “ Nasıl

bir proje, nereden çıktı? A B , kapitaliz­

bakmalı?” meselesi çok tartışmalı. Ö n ­

min çok uzun süreli krizleri sonucunda,

celikle bizim bir şeye karar verm emiz la­

2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ser­

zım. Solun asgari ve vazgeçilmez temel

mayesi ve tabi diğer sermayelerin de

kategorileri nelerdir? Bu kategoriler ü-

katkısıyla uzun süreli bir güç merkezi ol­

zerinden A B nasıl anlaşılabilir? Buna da­ ha sonra geleceğim.

maya dönük bir proje olarak, ortak pa­ zar çerçevesinde bir refleks biçiminde

T ü rkiye’deki tartışm alar gerçekten

gerçekleşti. Söylem eye çalıştığım şey sa­

çok garip gidiyor. Çünkü genel olarak

dece A vrupa sermayesi değil, A B ’nin ku­

T ürkiye’de “ A B ’ye dair ne düşünüyor-

rulması sürecinde, A B demeyelim, daha

----------------------------------------- 203 —


_yoi doğrusu ortak pazar sürecinde dünya­

lında buldu. Dolayısıyla bu haliyle baktı­

daki mümkün en geniş hâkim sermaye

ğımızda A B ’nin özellikle bugünkü tartışı­

kesimi bu projeye destek verdi. Çünkü se rm a y e le r açısından tanımlanmış bir a-

lan o sosyal boyut meselesi ya da sosyal

landa var olmak zaten birikimin mantığı­

esas itibariyle o konjonktürün ürünüy­

na çok uygun bir şeydir. Böyle bir ref­

dü. Yani bir birikimin gerekliliği bir de o

Avrupa meselesi gibi kurumsallaşmalar

leks aslında bir taraftan da başka bir ris­

dünya konjonktürünün dengeleri sonu­

ki önleyecekti. Çünkü Avrupa uzun yıl­

cunda gereklilikler olarak karşımıza çık­

lar bütün savaşları üzerinde yaşamış, sü­

tı. Bu haliyle baktığımızda, seyrini izledi­

rekli birbiriyle savaşan ülkelerin bir ara-

ğimiz zaman yani bir O rta k Pazar proje­

dalığı üzerine kuruluydu. Bu riskin de

sinden A B ’ye nasıl dönüştü? Bu birlik

bertaraf edilmesi gerekiyordu ve edildi.

dendiği zaman gerçekten o şeyi iyi tuta­

Dolayısıyla ileride bir çekim merkezi ol­

bildiğimizde çok mantıklı bir kurumsal­

ma refleksinin, kapitalizmin dünya üze­

laşma, bir girişim olarak da karşımıza çı­

rindeki birikiminin gidişatına göre pozis­

kar. Soğuk Savaş koşullarının çözülmesi­

yonda yer alan bir yapıyla karşı kaşıya-

ne dönük ipuçlarının ortaya çıktığı sü­

yız. Böyle baktığımız zaman 45’ten 70’le-

reç, 80’lerin başı hatta 70’lerin sonu iti­

re, hatta Avrupa için 80’iere sarkan bir

bariyle başlayan bir süreçtir. B ir taraftan

Avrupa modeli çıktı karşımıza. Bu aslın­

böyle bir gelişme yaşanıyor. Yine, tabi

da çok uzun süreli bir çatışmanın ürünü

kapitalizmin o uzun dönemli altın çağ

olarak bir refah toplumu, sosyal devlet

denilen çağın sonuna gelmiş olmasıyla da

meselesiydi. Dolayısıyla birikim dediği­ miz sürecin mantığına uygun sınıflar ara­

çok bağlı. Yani birikim dediğimiz mese­ lenin yine bir kar oranı sıkışmasıyla bir

sı çatışma ve mutabakatların tanımladığı

krize girmesi, bu krizden çıkmanın poli­

bir projeydi. Sınıflar arası ilişkinin tanım­

tikaları ya da projesi olarak bütün o gü­

ladığı bir kurumsallaşmaydı. Am a dünya

ne kadar geçerli olan ve genel kabul gör­

ölçeğinde refah devleti ya da sosyal dev­

müş

let kurumsallaşmasını bir birikimin geldi­

karşı karşıya kalındı. Bunun yerine ne

ği nokta gerekli kılıyordu. Çünkü üreti­

kondu? Bugün neoliberalizm diye adlan­

len malların bir şekilde satılmasını garan­

dırılan yeni bir politika, yeni bir strateji -

Keynesyen

anlayışın tasfiyesi

ile

ti altına alacak koşulların yaratılması ö-

hem dünya ölçeğinde hem de bu süreç­

nemliydi. Daha önceki deneyimler, 30’lu

te yer alan bütün ülkelerde- kondu. A r ­

yıllardaki deneyim ler bunu bir zorunlu­

tık yaşanacak süreç neoliberalizmin ta­

luk olarak karşısına çıkarıyordu A v ru ­

nımladığı politikalar çerçevesinde o p ro­

pa’nın. Bir başka önemli nokta da bir

jeye

uygun

hale

getirilecekti.

Çünkü

Sovyet devlet tehdidi meselesi vardı.

krizden çıkmanın koşulları, öncelikle bu

Yani bir Soğuk Savaş koşullarında, Sovyetler Birliği’nin hızla büyüdüğü kon­

alanda krize neden olduğuna dair yapılan

jonktürde, A B böyle bir refleksi ortaya

gulamalarının sonlandırılmasıydı. K a r o-

koyarak,

içinde bir mutabakatı

ranlarının düşmesini biraz telafi edecek

sağlayarak Sovyet etkisini belirli oranlar­

olan bu uygulamanın birkaç ayağı var.

da bertaraf edebilmenin yollarını da as­

Bunun mantığı aslında refah devletinde-

__ 204

kendi

te sp itlerd en hareketle refah devleti uy­


sol, ab’ye nasıl bakmalı__ ki pazar ilişkisine girmemiş alanların pa­ zar ilişkisi içine çekilmesi ve bütün sağ­

nay verm esi gerektiğini düşünüyoruz. A-

lık, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanların

böyle bir sorun varsa bu sefer dönüp

bu süreçte özelleştirilmesi meselesi, de-

sermayenin kendi iç hiyerarşisine bak­

regülasyon denilen mevcut süreçte bü­

mak önemli hale geliyor. Sermayenin

tün kuruluşların çözülmesini sağlayacak

kendi iç hiyerarşisi dendiği zaman, T ü r­

ma baktığımızda durum öyle değil. Eğer

düzenlemeler ve bunun arkasından ge­

kiye’deki birikim süreci sonunda gelinen

len bildiğimiz yaşanan bir neoliberal sü­

aşamada karşımıza çıkan bir tablo var.

reç. Tabi bunun sonuçları toplumlarda

Bu tabloda bilinen aslında birikim süreci

ciddi

mantığına

parçalanmalara

da neden

oldu.

Şimdi bu haliyle baktığımızda, kıta A v ru ­

uygun

işleyen

serm ayenin

merkezileşmesi ve yoğunlaşması ile sü­

pa’sında bu sürece ilk tepki, -hem Soğuk

reç içerisinde karşımıza çıkan tekelci ya­

Savaş koşullarının bitiyor olmasına hem

pılar. Bu mantık bütün birikim süreçleri

krize dönük ilk tepki- A B projesi olarak

için, yani dünya ölçeğindeki birikim sü­

karşımıza çıktı. A B

projesi bu haliyle

reçleri için ve tek tek “ ulusal birikim”

baktığımızda aslında en baştaki tanımla­

süreçleri için geçerli. Dolayısıyla böyle

nan reflekse uygun bir projeydi. Çünkü

bir hiyerarşide yukarıda olan ve biriki­

kendi içinde bir gücü oluşturmak, diğer

min olanaklarını en fazla kullanabilme

güçlerle baş edebilmenin en azından re­

potansiyeline sahip hale gelmiş bir kesim

kabet edebilen bir taraf olabilmenin ön

için A B projesi olmazsa olmaz bir proje­

koşulu olarak karşılarına çıktı. Nasıl bir

dir. Tabi bu bir uyum süreci getirmiştir.

proje dendiği zaman? Tam da krizin ta­ bir

Dolayısıyla T ürkiye’ye baktığımızda bu­ nun temsilcisi tabiî ki karşımıza T Ü S İA D

projeydi. Bu anlaşmalarda da zaten açık­

olarak çıkar. T Ü S İA D da tam kendi için­

ça ifade edildi. “AB piyasa m erkezi çev­ re sinde örgütlenen bir proje olacaktır”

de netleşemediği kendi kurumsallaşma­ sını dönüştüremediği bir uyum süreci

dendi ve bunu da hayata geçirmeye baş­

yaşamıştır. Am a T Ü S İA D 90’ların o rta­

ladılar. Dolayısıyla kapitalist bir projeyle

sından itibaren bu konuda kesinlikle en

karşı karşıyayız. Sermayenin tanımladığı

net tavrını almış ve o günden bu yana da

genel eğilime uygun bir refleksle karşı karşıyayız. Bu önemli, çünkü tek başına

Türkiye’deki tartışmalarda önemli yön­

A B ’yi ya da Avrupa kapitalizmini A B D

mayenin diğer kesimleri için aynı şey ge­

kapitalizminden ya da Japon kapitaliz­

çerli mi? Bu hiyerarşide aşağıda kalan,

minden ehli şer görerek yaklaşan kesim­

daha çok iç pazara dönük, birikim ola­

nımladığı

koşullarda gerçekleşen

lendiricilerden biri olmuştur. Peki, ser­

ler için bunun tartışılması önemli bir

naklarını çok fazla geliştirme şansına sa­

mesele. Şimdi karşımızda böyle bir p ro­

hip olmamış sermaye de bildiğiniz gibi a-

je var. Bu projeye nasıl bakmak gerek sorusu için sermaye açısından da bu

A B ’ye diğer taraftan küreselleşmeye. Bu

çıkça bu sürece karşı çıktı. B ir taraftan

noktada aslında bazı sorunlar çıkıyor.

da aslında birikimin mantığına uygun bir

Çünkü biz sermayeyi homojenleştirecek

tavırdı. Serm aye kendisinin korunmasını

bir sermaye projesidir dediğimiz zaman

talep ediyordu. M Ü S İA D (Tü rkiye’deki

bütün sermayelerin böyle bir projeye o ­

Ulusal Sanayiciler ve İşadamları Derne-

--------------------------------------_

205 —


__yol________________________ ği) bunun çok iyi bir örneğidir. O n lar

karşısındaki tanımlayıcılığını unuttu.

A B ’ye karşılar, G üm rük Birliği’ne karşı­

Sol nedir? Solun ne ile uğraşması la­

lar. Küreselleşm e karşıtı söylemleri var.

zım? Nasıl bir projeye sahip olması la­

“ Peki nedir derdiniz?” dendiği zaman -

zım? Bu aslında yaşanan sürecin sonun­

bu konuda bir çalışma yaptık, oradan da­

da karşımıza çıkan marjinalleşmeyle ilgi­

ha net söyleyebiliyorum- devlete dönük

li. Çünkü ne kadar marjinalleşirseniz,

çağrılarında temel dertleri şu; “ TÜSİ-

kendi içinize kapanma refleksiniz arta­

A D ’ı korudunuz, ya da T Ü S İA D içindeki

caktır. Bu kapanma refleksi de sorunu

sermayeyi korudunuz, bizi de koruyun,

yeniden üretecektir. Şimdi sol nasıl bak­

biz de onlar kadar birikim olanaklarına

malı? Solda farklı bakma biçimleri var,

sahip olalım, ondan sonra biz de ulusla­

bunların

rarası düzeyde rekabet eder hale gele­

toptancı. Örneğin A B ’ye karşıyız ya da

lim.” Bu pozisyonu alırken, M Ü S İA D ’ın

girelim meselesinde, peki A B ’ye girişin

çoğu demin

söylediğim gibi,

bu pozisyonu meşrulaştırmak için kul­

etkileri

landığı temel kategori de ulusallık. D ola­

“ Sermaye için iyi olacaktır, sermaye dışı

ne

olacaktır?

dendiği

zaman,

yısıyla sermayenin ulusallığı meselesi ta­

kesimler için kötü olacaktır.” Türünden

nım gereği sorunlu bir mesele zaten. U-

genellemeler var. O ysa serm aye dışı ke­

lusal olanakları

kullanmanın önündeki

simler açısından baktığımızda bu sefer

temel motif de uluslararası düzeyde re ­

karşımıza başka bir şey çıkıyor; örneğin

kabet edebilir hale gelmek. Burada da

küçük ve orta boy işletmelerin dünya ü-

karşımıza sermaye içinde iki farklı pozis­

retim ağına, netvvork’üne dâhil olanlar i-

yon alış çıkıyor. H e r ikisi de birbirine zıt

çin A B çok önemli bir proje. O ağın için­

olmakla beraber birikim dediğimiz, kapi­

de olmaları gerekiyor, bu yüzden o ağın

talizmin o çatışma ve çelişkilerle yürü­

içinde olan küçük ve orta boy işletmeler

yen sürecine çok uygun pozisyon alışlar,

T Ü S İA D ’ın dışında T Ü S İA D ’la beraber

tavır alışlar. Ö b ü r tarafa geçtiğimizde,

pozisyon alıyorlar. İşçi sınıfı diye en ge­

zaten sanıyorum şu aşamada bizim üze­

niş tanım açısından baktığınız zaman, iş­

rinde daha fazla konuşmamız gereken

çi sınıfındaki, tabi tanımda zorluklar var,

şey, peki sermaye dışı kesimler açısın­

işçi sınıfı salt sanayi işçisi anlamına gelmi­

dan sorun ne? Burada tabi genel olarak

yor, eskiden de gelmemeliydi, bugün bu­

sol diye bir çerçeve çizebiliriz. Solun

nun olmadığı çok açık hale geldi. Bütün

tavrı ne olmalı meselesi. Şimdi T ürki­

o çerçeveyi mümkün en geniş hale yay­

ye’de solun tavrı, belirtildiği gibi, toptan­

dığınız zaman, işçi sınıfının içindeki bü­

cı tavır. Aslında toplumda yaşanan A B

tün o parçalanmayı göz önüne aldığınız

karşında tavır alma tarzını biz solda da

zaman, burada da farklılıklar çıkacaktır

görüyoruz. Toptan reddetmek. Tabi ki

karşımıza. Nitelikli işgücü açısından A B

reddetm ek bir pozisyon alıştır ama ora­

bir avantaj, zaten A B de bunu istiyor.

ya çok kestirmeden geldiğiniz zaman o-

Dolayısıyla çıkarların çatışması ya da çı­

rada durmak da çok mümkün değil, olup

karların birliği meselesinin de yeniden

biteni anlamak da mümkün değil. O za­

göz önüne alınması ve buna göre bir

man belli bir mesafeden soruna bakmak

proje geliştirilmesi çok önemli.

çok önemli. G enel olarak sol kapitalizm

__ 206 ____________________________

T ürkiye’deki solun pozisyon alışın-


_________ sol, ab’ye nasıl bakm alı___ daki asgari kategorileri ne olmalı? Mese­

asgari zemin bir aks olarak, bir birikim

la ulusallık üzerinden alınan pozisyonlar

aksı üzerinde A B meselesi tartışıldığında

çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Ulusal

sınıf kategorisi sol için bence vazgeçil­

perspektif diye ortaya konulan bir hare­

mesi mümkün olmayan çok temel bir

ket noktasının nihai olarak çok sola hi­

kategori. O zaman şöyle bir noktaya ge­

tap etmemesi gerekir, daha doğrusu so­

liyor iş. Bunu nasıl kullanacağız? Yine

lun o aksta ilerlememesi gerekir, çünkü

Türkiye’de bu mesele tartışılır durumda,

ulusallık projesinin kapitalizmle ilişkisi­

yani sınıf dendiği zaman bundan ne anla­

nin kurulması lazım. Siz kendi kategori­

şılacak, sınıfı nasıl anlayacağız? Bunun

lerinize sahip değilseniz, kendi kavramla­

kapsamında kimler var, dolayısıyla aslın­

rınıza sahip değilseniz, zaten ciddi bir

da sınıf çıkarları bir kategori midir? Y a ­

sorun vardır. T ürkiye’de sol uzun bir sü­

şanan süreçte bu tanımların altında fark­

redir böyle bir sorun yaşadı. Yani kendi

lı çıkarların da çatıştığı ya da karşı karşı­

gündemini belirleyemez bir pozisyonda.

ya geldiği süreçler de yaşanmaktadır,

Kendi

gündemini

demek,

dolayısıyla toptan, homojenleştiren bir

kendi

kavramlarınla sürece

müdahale

perspektiften bu süreci anlamamız bu

belirlem ek

etm ek demektir. Kendi asli kavramlarını

haliyle mümkün değil. Türkiye için bura­

kullanamaz hale geldiğinde, ya tamamen

daki önemli noktalardan bir tanesi, -tüm

solun dışında olması gereken, dönemin

dünyada da böyle muhtemelen- bir neo-

en fazla popüler, sistemle ilişkisi kurulan

liberal hegemonyanın söz konusu olma­

yanları üzerinden A B sorunu anlaşılma­

sıdır.

ya çalışıldı ya da bir tepkisellik olarak u-

monyanın nasıl aşılacağına dair bir kere

Dolayısıyla bu

neoliberal

hege­

lusallık vs. üzerinden. Burada çok temel

sol kendi içinde asgari bir m üştereke sa­

bir şey var. Solun asli kategorilerinden

hip olmalı. Bunun nasıl sağlanacağı aslın­

birisi, sınıf kavramıdır. Sınıfı çok açık ta­

da bir taraftan çok kolay, çünkü belki

nımlamak lazım yani demin söylediğim

çok bildiğimiz birkaç konuda sol kendi i-

gibi, çok dar bir tanım, bugün gelinen a-

çinde anlaşamayacak konumda ama pek

şamada yeterli değildir. Peki böyle bir

çok konuda herkes aynı şeyi söylüyor.

perspektiften bakarak sorunu nasıl anla­ yabiliriz, sol A B ’yi nasıl tanımlayabilir?

Am a diğer yandan ise kimse yan yana gelemiyor. Bir pozisyon alış, yani büyük

Y a da nasıl değerlendirmeli? Burada kri­

teorik meseleler değil, mesela A B karşı­

tik olan şey bir, kapitalizmin kendi biri­

sında pozisyon alış, ya da bunun dışında­

kim sürecini akılda tutmak ve bununla

ki meselelerde. İşte burada marjinalleş­

beraber giden bir süreci kavramak; iki,

menin çok ciddi etkileri olduğunu düşü­

burada pozisyon alışta belirli bir sınıf perspektifine, sınıf referansına sahip ol­

nüyorum. Böyle bir çerçevede örneğin A B ’ye sıcak bakan bir solu inceleyelim.

mak. Çünkü sınıf referansına sahip ola­

A B ’ye sıcak bakan solun argümanlarına

rak soruna baktığınızda aslında bu bula­

baktığımızda “ demokratikleşme, sosyal

nıklık da ortadan yavaş yavaş kalkacak.

devlet, vs., v s ...” Şimdi sol bu kavramla­

Dolayısıyla sınıfların homojen bütünlük­

rı kendi bağlamlarından kopararak kul­

ler olmadığını da görm ek önemli. Bu an­

landığı için ya da sürekli tek rar ettiği için

lamda alt ayrımlara da ihtiyaç var. Am a

artık bunlar çok fazla anlamlı olmuyor.

------------------------------------------ 207----


— y o l_____________________________ Sol bir yandan Dünya Bankası’na, IM F’ye karşı ama A B

konusunda tereddütlü.

Nasıl ilişkilendireceğiz? A B

yorumcunun geçen gün bir radyo ko­ nuşmasını dinledim. Örneğin 17 A ralık’a

ile T ü rki­

giden süreçte nasıl pozisyon alınacağına

ye’nin ilişkisinde A B ’nin kısa dönemli o r­

dair vb konularda çok şaşkınlar ve en

taklık

Dünya

sonunda şöyle bir şey söyledi; “ Acaba

Bankası ve IM F’nin şartlarını dayattığını

şartlarına

biz, Avrupa rüyası ile Avrupa riyası ara­

görüyoruz.

taraftan

sında mı kaldık?” Şık bir laf ama bunu bu

D B ’ye, IM F ’ye karşıyım diyecek, diğer

düzeyde de tartışmamız mümkün değil.

Sol

baktığımızda burada

bir

taraftan da bütün o bağlamdan kopardı­

Rüyası neydi zaten? Riyası ne? Çünkü

ğı kavramlar üzerinden A B ’ye ‘eh’ diye­

bence A B riyakâr değil. Türkiye ile olan

cek... O lsa da iyi olacak diyecek... Şim­

ilişkisinde Avrupa gayet net ve açık. Bu­

di elbette ki bunlar kendi içinde de tar­

nun söylediği şey, tam üyelik, özel şart­

tışılabilecek

konular.

Am a

demokrasi

lar gibi şeyler tartışılıyor. Bunlar sanki

meselesini sadece bir oy verm e ya da i-

yeniymiş gibi tartışılıyor. O ysa Ankara

fade özgürlüğü olarak almak doğru değil.

Anlaşması, A B sürecinin başlangıç anlaş­

Toplumsal kaynakların denetlenmesin­

masıdır, 63 yılında yapılan bu anlaşmanın

de, dağıtımının denetlenmesinde ve üre­

28. maddesi gayet nettir. O

tim sürecinin örgütlenmesinde dem ok­ rasiyi tanım içine almadığınız zaman de­

söylüyor: “ Türkiye bu anlaşma ile üzeri­ ne düşen taahhütleri yerine getirdiğinde

da şunu

mokrasinin

içeriğini daraltmış olursu­

taraflar tam üyelik olasılığını tartışırlar”

nuz. Belki daha şık, afakî değerler üze­

diyor. Bunu olasılığı olarak da çevirebili­

rinden konum almış olursunuz. Solun

riz, olanağı olarak da. Zaten bir garanti

tanım gereği bu kategorileri, yani insan

yok. İlk anlaşmada da yok. Dolayısıyla

hakları, demokratikleşme vs. gibi kav­ ramlar üzerinden sorunu ele alışı haki­ katen

içine düştüğü marjinalleşmeden

başka bir anlam ifade etmiyor. Tabi şu an T ürkiye’de şöyle bir süreç yaşandı gelinen noktada. Türkiye uzun süredir böyle bir hegemonya altında yaşadığı için bugüne kadar A B karşıtlığı da çok karşılık bulamadı, çünkü bir şekilde A B karşıtlığı diye ifade edilen pozisyon alış­ lar kendi içinde net değildi, çok başka yerlere referanslar yapılması mümkün­ dü. Diyelim böyie bir pozisyon alışta bi­ raz zamana ihtiyaç var. Daha doğrusu bu

Avrupa da bu olanağı mevcut stratejisi çerçevesinde, jeopolitik dengeler çerçe­ vesinde kullanıyor. Burada A vrup a’nın riyası diye bir şeyden bahsetmek müm­ kün değil. Dolayısıyla T ürkiye’den A B ’ye atfedilen bir anlam var; bu anlam A v ru ­ pa ile ne kadar çakışıyor meselesi çok sorunlu. Bunun üzerinden de solun bir politika üretmemesi

lazım, üretemez.

Onun için de süreci biraz daha detaylı, daha mesafeli ele alması gerekli. * Doç. Dr. M ehm et Türkay M arm ara Üniversitesi Öğretim Üyesi

sürecin biraz netleşmesi için. Örneğin

4 Aralık 2004 tarihinde

bir tü r ‘liberal sol’ perspektifin bugün­

Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP)

lerde geldiği noktaya baktığımızda ciddi

tarafından düzenlenen

başladı.

“ Sol AB’yi Tartışıyor?"

A B ’den yana çok net pozisyon alan bir

başlıklı forumda yaptığı sunum...

te re d d ü tle r

o rtaya

çıkmaya



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.