HAFTASONU 13 ARALIK 2015

Page 1

13 // ARALIK ’15



//

01.

ANGELINA JOLIE İLE HAYATIN KIYISINDA //

02.

BANKSY MÜLTECİ KAMPINDA ORTAYA ÇIKTI

//

03.

EURO2016’YA RENK KATACAK 5 ÜLKE //

//

04.

JOHN TURTURRO: BUGÜN BAŞLASAM AKTÖR OLUR MUYDUM BİLMİYORUM

05.

100 YIL ÖNCE ANTARKTİKA’DA HAYATTA KALMAK //

06.

LABİRENTLER PRENSİ

Editör: Cem GELGÜN


01.

Angelina Jolie hayatın kıyısında Son dönemlerde kendisini derin mesajlarla dolu politik filmlere veren Angelina Jolie, yıllar önce kaleme aldığı ve o günden beri bulunduğu çekmeceden çıkarılmayı bekleyen Hayatın Kıyısında adlı filmle geri döndü. Kocası Brad Pitt’in yanında, filmin hem yönetmenliğini hem de başrolünü üstlenen Jolie, Türkiye’de 20 Kasım’da vizyona giren filmde bir çiftin yaşadığı varoluşsal krizi konu alıyor. Paris Match’ın sorularını yanıtlayan Angelina Jolie, böylesine yoğun bir filmin gerçek hayatta Brad Pitt’le ilişkilerine nasıl etki ettiğini, aile hayatını, geçirdiği hastalığı neden kamuoyuyla paylaştığını ve mülteci kriziyle ilgili görüşlerini anlattı. 4

Ayrılığın eşiğinde olan bir çifti konu alan Hayatın Kıyısında gibi bir film yapmak nereden aklınıza geldi? Annemi kaybettiğimde çektiğim acıdan alt üst olmuştum. Onu herşeyden çok seviyordum. Bu acıyı, üzüntüyü ifade etmenin en iyi yolu yazmaya devam etmekti. Annem, oyunculuk kariyerini beni ve kardeşimi büyütmek için bir kenara bırakan kayıp bir sanatçıydı. Vanessa karakteri gibi ben de dünyanın bir ucuna gitmek, ya farklı bir hayat yaşamak ya da kendimi uçurumdan atmak istiyordum. Bu proje yıllar boyunca bir çekmecede bekledi. Tekrar nefes alma gereği duymam, daha özel ve beni


önce hiç olmadığı gibi ele almaya hazır mıyız? İlk haftalarda bunun çok kötü bir fikir olduğunu düşünüyordum. Daha yeni evlenmiştik ve bu film bizim bir nevi balayımızdı. Sabahtan akşama tartıştığımız, yırtındığımız, ağladığımız, bağırdığımız, garip bir balayı! Ancak yine de bu tecrübeden öğrendiğim bir şey var: yolunda gitmeyen birşey varsa, her zaman bir çare bulunabilir. Brad Pitt’le oluşturduğunuz çift o kadar medyatik ki, sizi ekranda tartışırken, sorunlar yaşarken görmek biraz garip geliyor.

daha özgür hissettirecek bir şey yapmam için “Invincible” gibi zor bir filmden çıkmam gerekti. Filmde eşiniz Brad Pitt de oynuyor. İlişkinizi tehlikeye atmaktan korkmadınız mı?

Bunu anlayabilirim. Karı koca olduğunuz zaman, tehlikeli olan şey önceden diğerinin ne düşündüğünü bilmektir. Brad, özel şeyleri ya da annemi düşündüğüm zamanları biliyordu, anlıyordu. Aramızda öyle bir bağ var ki, bağırırken sesindeki en ufak değişiklik bile bende tepkiye yol açıyordu çünkü o öfkenin nereden geldiğini biliyordum. Oynadığım karakter ağladığı zaman, Brad’in beni kollarına almasını bekliyordum. Oysa aktör Brad’in öyle yapmaması, bağırıp çağırmaya devam etmesi gerekiyordu. Öyle ki kendimi çok garip hissediyordum. Çok şizofrenik bir tecrübeydi; bir yandan çok hassas ve kırılgan birini oynarken diğer yandan da kendinden emin, bir ileri bir geri koşan bir yönetmen olmaya devak etmek gerçekten çok zordu. Böyle bir şeyi tekrar yapacağımı sanmıyorum. Eleştiriler sizi etkiliyor mu?

5

Her ne kadar kolay olmasa da ve eskiye göre hikaye daha da ağır gelse de, hayatımızda ve ilişkimizde böyle bir duruma karşı ayakta durabilecek kadar mutluyuz. Bu film bizim için bir sınav olduysa başka bir konuda sınav oldu: hala sanatçı olabilecek, sanatçı gibi düşünecek kapasiteye sahip miyiz? Kendimizi zorlamaya hazır mıyız? Olduğumuz çifti, ilişkimizi, daha

Bizim hakkımızda yazılanların yüzde 90’ı yanlış. O kadar çok yalan duydum ki artık kulak asmıyorum bile. Bir çok insan, geçirdiğiniz meme kanserinden ve ameliyatınızdan kamuoyu karşısında bahsetmenize şaşırdı. Bu çok özel bir şey…


Pişmanlık duyduğunuz oldu mu? Hayır tam tersine bundan açık bir şekilde bahsetmek bana çok iyi geldi, kendimi yararlı hissettim. Hissettiklerimi, kalbimin derinliklerinde olanları yazdım, söyledim. Benden önce biri bunu yapmış olsaydı belki de anneme yardımcı olmuş olurdu. Aynı anda hem özel hayatınızı, altı çocuğunuzu, profesyonel hayatınızı ve yardım misyonlarını nasıl idare ediyorsunuz?

6

Hiçbir şey birbirinden ayrı değil çünkü ailemi herşeye dahil ediyorum. Şanslı olduğum konu, sorumluluklarının farkında olan ve beni her konuda destekleyen bir adamla karşılaşmış olmam. Ortak noktalarımız olsa da farklı

yaklaşımlarımız var. Brad’le kendimi güvende hissediyorum. Sıradan bir aileye sahip olmadığınızın farkındasınız öyle değil mi? Kesinlikle, az bile söylediniz! (gülüyor) Sadece Brad ve ben Amerikalıyız. Çocuklarım dünya vatandaşı. Hiçbiri ABD sınırları içinde doğmadı. Geçenlerde evde hep beraber bilgisayar oyunu oynarken, hepimiz doğduğumuz ülkenin bayrağını seçmek zorundaydık, ortaya bir çok farklı bayrak, rengarenk bir tablo çıktı. Bir mülteci kampından bir diğerine koşturuyorsunuz. Bir sabah “Dünyayı kurtaracağım” diyerek mi uyandınız?


7

Savaşta olan bir ülkeye ayak bastığım gün değiştiğimi anladım. Bir çekim için Kamboçya’ya gittiğimde dünya hakkında ne kadar az şey bildiğim farkına vardım. ABD’de, okullarda, bize neden bu ülkeye onlarca bomba atıldığı, Kızıl Kmerler zamanında neler yaşandığı anlatılmıyor. Ben yaşananları öğrenmek, en önemlisi de anlamak istedim. Kamboçya’ya geri döndüğümde ise anında kendimi bu ülkeye yakın hissettim. Bu arada bir sonraki filmim, Kamboçya’da, 1975 yılındaki savaş sırasında geçecek. Bugün 14 yaşında olan ve orada evlat edindiğim büyük

oğlum Maddox da benimle birlikte çalışacak. Bu onun doğduğu ülkeyi ve kendi köklerini tanıyabilmesi için en iyi fırsat. Yine mi savaş filmi? Savaş filmleri insanların en iyi ve en kötü yanlarını gösterir. Bazı şeyleri hareket ettirmek için politika yapmaktan başka bir çare kalmıyor. Bir gün sizi de politikada görebilecek miyiz?


Bazı çizgilerin hareket etmesi için politikayı kaale almamız gerektiğini biliyorum. Çalışmak ya da en olumlu düşünce, eğer yasaları değiştirmezsek hiçbir işe yaramaz. Adaletsizliğe ve şiddete karşı mücadele etmek için elimizdeki bütün imkanları kullanmadığımız bir gerçek. Hiçbir partiye ait olmayarak kendimi daha özgür hissediyorum. Eğer romantik yönümü dinleseydim sürekli en önde olurdum. Ama bu pek gerçekçi değil. Kendimi bir barış militanından çok bir yardımsever gibi görüyorum. Oyunculuk kariyerim çok uzun sürmeyecek. Oyunculuk, özellikle de gençken, kim olduğumu anlamama yardımcı oldu, bana iyi geldi ama yarın bırakmam gerekse kalbim kırılmaz. Bu dünyadaki, politikadaki, diplomasideki yerimi hala arıyorum… bilmiyorum. Faydalı olacağımı düşündüğüm yere giderim. Ben kalbimi dinleyen biriyim. Avrupa’da yaşanan mülteci krizini yakından takip ediyorsunuz. Nasıl bir mesaj vermek isterdiniz? Yaşanan kriz yeni olsa da sorun çok uzun zamandır devam ediyor. Bir ya da iki ülkeden bütün sorumluluğu almaları ve herşey üstlenmeleri istenemez. Hepimiz insanız ve daha az egoist olup, böyle bir durumda bize nasıl davranılmasını isterdik, onu düşünmemiz lazım. Kabul edin ki bu biraz idealist bir düşünce…

8

Elimde sihirli bir değnek olduğunu ve herşeyi bir dokunuşta değiştirebileceğimi söylemiyorum ama her sorunun derinine inip, savaşların neden çıktığını anlamaya çalışmadan, onları nasıl durdurabileceğimizi düşünmeden hiçbir şeyi çözemeyiz. Paris’teki terörist saldırılarda hayatını kaybedenlerin aileleri adına acı ve üzüntü hissediyorum. Terörizme, bir arada

olduğumuzu ve değerleri savunarak karşılık vermeliyiz. Bu bizi bölmemeli. Suriye’deki savaş, terörizmin beslenebildiği bir yarık oluşturdu. Umarım terörizmi durdurmak için gösterdiğimiz isteği, Suriye’deki savaşı durdurmak için de gösteririz. Suriye için yapılan pazarlıkların öncelik haline gelmesi lazım.


Hollywood’un “kötü kız”ından, herkes için örnek bir kadına dönüştünüz. Bugün olduğunuz kişi sizi şaşırtıyor mu?

9

(gülüyor) Ben bütün kadınlar gibiyim: yaptıklarımdan asla tatmin olmam. Bugünkü önceliğim, çocuklarımdır. Ben gençken çok

uzun süre yaşayamayacağımı düşünürdüm çünkü kendimi yıpratan bir yapıya sahibim. 40 yaşında hala hayatta olmak benim için bir mucize, bugün burada olacağımı ve bu kadar mutlu olacağımı tahmin etmezdim. Tek endişem, yaşamam gereken herşeyi yaşayamamak olurdu.


02.

Banksy mülteci kampında ortaya çıktı

10


11


11 Aralık sabahı Banksy’nin sitesine girenler sanatçının yeni eserleriyle karşılaştı. Fotoğraflardan sanatçının Fransa’nın kuzeyindeki Calais bölgesinde, “Jungle” yani “Karışıklık” olarak adlandırılan ve binlerce mültecinin İngiltere’ye geçmek için beklediği, kötü yaşam koşullarıyla dikkat çeken Avrupa’nın en büyük mülteci kampını ziyaret ettiği anlaşılıyor. “Son of a migrant from Syria” (Suriyleli bir mültecinin oğlu) adlı eserinde Banksy, bir eliyle ilk dönemlere ait bir Macintosh bilgisayar tutan diğeriyle de bir bohça taşıyan Steve Jobs’u çizmiş (Steve Jobs küçükken Amerikalı bir aile tarafından evlatlık edinilmişti, biyolojik babası ise Suriyeli bir mülteci).

12


Banksy diğer eserinde ise Theodore Géricault’nun ünlü “Raft of the Medusa” tablosunu kullanarak ufukta yol alan lüks bir yata doğru çağrıda bulunan ve üzerinde Suriyeli mültecilerin bulunduğu batmakta olan bir salı betimlemiş.

13


14


15


16


17


18


19


03.

EURO2016’ya renk katacak 5 ülke

Futbolda EURO2016 grup kuraları sayesinde, Hollywood filmlerini arat12 Aralık’ta çekildi. Eskiden 16 takımla mayan bir senaryoyla şampiyonaya organize edilen Avrupa Şampiyonası’nın doğrudan katılmaya hak kazanan A Milli Türkiye’de bir kısım medyanın ve takım Takım’ın, Platini’nin getirdiği değişiktaraftarlarının haz etmediği UEFA likler olmasa bir defa daha turnuvanın Başkanı Michel Platini’nin kararıyla dışında kalmış olacağını hatırlatmakta ilk defa 24 takımla organize edilecek yarar var. Kalbimiz bir yandan Milli olması daha önce katılma fırsatı olma- Takım için atarken diğer yandan da, heryan ülkelerin turnuvaya renk katmasını kesin sempati duyduğu, kazanma ihtimali bir hayli düşük ama “Biz kazanamazsak sağlayacak. onlar kazansın” diye düşündüğümüz bir Kazakistan’ın Letonya’yı yenmesi takım mutlaka vardır. Nasıl 1990 Dünya ve Selçuk İnan’ın İzlanda karşısında Kupası’nda İngiltere ve Arjantin’e karşı 90. dakikada attığı serbest vuruş golü Kamerun’lu olduysak, 1994 Dünya 20


Kupası’nda bir dönem Beşiktaş’ta da edemediği için eleştirilen Britanya futforma giyen Letchkov ve arkadaşlarının bolu, İngiltere dışında turnuvada, Galler, yer aldığı komşu Bulgaristan’ı, 1998’de de İrlanda ve Kuzey İrlanda tarafından temSlaven Biliç’li Hırvatistan’ı desteklediy- sil edilirken, İskoçlar ise şampiyonayı sek önümüzdeki yaz başlayacak Avrupa evlerinde ekranda başında takip etmek Şampiyonası’nda favoriler dışında yine zorunda kalacak. Elemelerde Türkiye’nin destekleyecek ikinci bir ülkemiz olacaktır. grubunda da yer alan İzlanda ve Balkan ülkelerinden Arnavutluk tarihlerinde ilk Haziran ayında Fransa’da düzenlenecek defa uluslararası bir turnuvaya katılmaya EURO 2016, bu tarz turnuvaların gedik- hak kazanırken, bir zamanların en iyi lileri İspanya, İtalya, Almanya, Fransa takımlarından Macaristan yeniden kenve İngiltere gibi ülkelerin dışında yeni dini gösterme fırsatı yakalayacak. İşte yüzlere ev sahipliği yapacak. Avrupa EURO 2016 boyunca A Milli Takım futbolunda uzun zamandır başarı elde dışında destekleyebileceğimiz beş ülke… 21


1 - İzlanda Elemeleri Türkiye, Hollanda ve Çek Cumhuriyeti’nin önünde birinci sırada tamamlayan İzlanda Avrupa futbolunun yükselen değerlerinden. Kadrosunda Swansea forması giyen Sigurdsson, Basel’den Bjarnason, Cardiff’ten Gunnarsson ve golcüleri Sighthorsson’un yanı sıra bir dönem Barcelona forması da giymiş 37’li Eidur Gudjohnsen’i bulunduran İzlanda göze hoş gelen futboluyla turnuvaya katılmayı fazlasıyla hak etti. Eğer volkanik oluşumları seviyor, Björk ve Sigur Ros dinliyorsanız İzlanda sizin ülkeniz olabilir. Ayrıca elemelerde her iki maçta da Sneijder’li Van Persie’li Hollanda’yı yenmeleri ve Milli Takım’a son maçta yenilmeleriyle turnuvaya katılmamızda bize yardımcı olan İzlanda’yı desteklememiz biraz da boyun borcu sayılabilir.

22


2 - Galler Büyük Britanya’da ana karaya bağlı küçük bir ülke olan Galler, grubunu ikinci sırada bitirerek tarihinde ikinci defa (ilki 1958 Dünya Kupası) uluslararası bir turnuvaya katılma hakkını elde etti. İrlanda ve İskoçya’nın aksine kendi ligi bulunmayan ve takımları İngiltere liglerinde yer alan Galler’in bugüne kadar daha fazla başarı elde edebileceği düşünülebilirdi. Galler’in, futbol tarihindeki en önemli kariyerlerden birine sahip, Manchester United formasıyla neredeyse 1000 (bin) maça çıkmasına karşın, milli takımıyla hiçbir turnuvaya katılamayan kaptanları Ryan Giggs’in futbolu bırakmasından bir sene sonra Avrupa Şampiyonası’na katılacak olması kaderin bir cilvesi sayılabilir. Başarılarına tezat bir şekilde kadrolarında dünyanın en pahalı oyuncusu Gareth Bale’i ve Arsenal forması giyen Aaron Ramsey’i barındıran Galler, hiç kuşkusuz ki turnuvaya renk katacak. Catherine Zeta-Jones ve Anthony Hopkins’in hiçbir filmini kaçırmam, Ryan Giggs’i de çok severim diyorsanız Galler’i destekleyebilirsiniz. 23


3 - Kuzey İrlanda Büyük Britanya’nın bir parçası olan 1.8 milyon nüfuslu Kuzey İrlanda, grubunu Romanya ve Macaristan’ın önünde birinci bitirerek turnuvaya katılmaya hak kazandı. Bu, oyuncularının büyük bir bölümü İngiltere’nin alt liglerinde top koşturan, en iyilerinin ise West Brom, Southampton, Watford gibi Premier Lig’in orta karar takımlarının formasını giydiği bir ülke için büyük bir başarı sayılabilir. Takımın şu anki yıldızı Norwich City forması giyen ve milli forma altında 16 golü bulunan Kyle Lafferty. Şimdilik herhangi bir oyuncu Kuzey İrlanda’nın gerçek efsanesi George Best’i tahtından edeceğe benzemiyor. Siz de ağızınızda sigarayla yeşil sahalarda top koşturuyor, galibiyeti barlarda viski şişesi ve güzel kızlarla kutluyorsanız, George Best’in anısına Kuzey İrlanda’yı tutabilirsiniz. 24


4 - Arnavutluk Eleme gruplarının en büyük sürprizini hiç kuşkusuz ki grubu Danimarka ve Sırbistan’ın önünde bitiren Arnavutluk yaptı. Komşuları Sırbistan’la dronlu bayrak krizi yaşayan ve maçları yarıda kaldığı için hükmen galip sayılan Arnavutluk, son maçta Ermenistan’ı yenerek 14 puanla turnuvaya doğrudan katılma hakkını kazandı. Tarihinde ilk defa bir turnuvada yer alacak Arnavutluk’un kaptanlığını tanıdık bir isim, bir dönem Galatasaray’da da forma giyen Lorik Cana yapıyor. Takımda ayrıca Konyaspor’dan Alban Meha ve Başakşehir’den Sokol Çikalleshi de yer alıyor. Neredeyse beş yüzyıl boyunca Osmanlı egemenliği altında kalan ve 1913 yılında bağımsızlığını kazanan Arnavutluk’ta bir çok Türk kökenli vatandaş olduğu gibi, Türkiye’de de Osmanlı zamanında yaşanan göçler dolayısıyla bir çok Arnavut kökenli Türk vatandaşı bulunuyor. Arnavutluk, milli duyguları tavan yapanlar için ideal seçim olabilir. 25


5 - Belçika Yazının bu bölümüne kadar hiçbir yerde Belçika’ya yer vermedik. Bu Belçika’nın ne ilk ne de son katılımı olacak ve de ‘outsider’ olmaktan bir hayli uzaklar. Peki o zaman neden Belçika? Çünkü (şimdilik) daha hiç bir şey kazanmadan FIFA sıralamasında birinci sıraya yükselen Belçika altın neslini yetiştirdi ve ev sahibi Fransa, İspanya, Almanya ve İtalya gibi klasik favorilere kafa tutabilecek ve herkesi ters köşeye yatırabilecek tek ülke olarak görülüyor. Eleme grubunu 23 puanla birinci sırada tamamlayan Belçika’nın kadrosunda hala genç olan ama 30’larına yaklaşan Fellaini, Kompany ve 26


Vermaelen gibi tecrübeli oyuncuların yanısıra ‘altın jenerasyon’ olarak adlandırılan nesilden Eden Hazard, City’ye 70 milyon euroya transfer olan Kevin DeBruyne, Adnan Januzaj, Lukaku, Benteke ve Courtois gibi isimler yer alıyor. 25 yaşın altında olan bu oyuncular şimdiden Chelsea, Manchester City, Liverpool gibi kulüplerde oynuyor. Tüm yıldızların bulunduğu bir ortamda Galatasaray’da top koşturan Denayer’in ise kadroya girip giremeyeceği merak konusu. Belçika, turnuvayı kazanma şansı da bulunan bir takımı desteklemek isteyen futbol izleyicilerinin favorisi olabilir. 27


04. John Turturro: Bugün yeniden başlasam aktör olur muydum bilmiyorum 28


29


30

John Turturro, Coen kardeşlerin fetiş aktörlerinden, ‘O Brother’da George Clooney’nin, Barton Fink’de John Goodman’ın yol arkadaşı, The Big Lebowski’de ise mor kıyafetleri, dansı, garip hareketleri ve atışını yapmadan önce bowling topunu yalayışıyla efsaneleşmiş latino Jesus Quintana karakteri. Sinemada 80 ve 90’lı yıllarda Martin Scorsese, Spike Lee ve Dennis Hopper gibi isimlerin filmlerinde boy gösteren Turturro, Nanni Moretti’nin 20 Kasım’da vizyona giren ‘Annem’ (Mia Madre) filminde repliklerini aklında tutmaktan aciz, başarısız ve kibirli bir aktörü canlandırıyor. Karakteriyle dramatik sayılabilecek filme mizah ve hafiflik katan John Turturro, Paris Match’ın sorularını yanıtladığı röportajında, filmdeki rolünden, Hollywood hakkındaki

düşüncelerine, Transformers gibi bir seride oynamayı neden kabul ettiğine kadar oldukça dürüst cevaplar veriyor. 2011 yılında İtalyan vatandaşlığını aldıktan sonra Napoli müziği hakkında bir belgesel hazırladınız. Şimdi de Nanni Moretti’nin “Mia Madre” filminde oynamak doğal bir devamlılık mı? Beni arayan kendisi oldu ama ben onun dünyasını zaten çok seviyordum. Oynadığım rolün dışında “Mia Madre”nin ele aldığı konular çok hoşuma gitti. Filmin kahramanı Margarita’nın yaşadıklarını, aynı anda hem bir anne, bir evlat, bir sevgili ve bir yönetmen olmaya çalışmasını çok iyi anlıyorum.


Yakınlarınızdan biri hasta olduğunda normal bir şekilde işleyememek, tüm düzeninizin bozulması… Ben de bu durumu yaşadım. Ebeveyinlerinizi kaybedince bir anda kalıcı olarak çocukluktan çıktığınız hissiyatı. Bu dramatik hikayeye çok ince bir mizah katıyorsunuz. Sizi ‘trajik-komedi’ye iten Nanni Moretti mi oldu?

şaşırırsınız. Başarısız, yalancı ve kibirli bir aktörü canlandırıyorsunuz. Neden neredeyse acınacak haldeki anti-kahramanları bu denli seviyorsunuz?

O sadece bir adam. ‘Kahraman’ın ne demek olduğunu bile bilmiyorum. Gerçek dışı stereotipler, tamam hayal ürünü. Gerçekte herkes Evet, söylemesi gereken İtalyanca metni korkar. Bu yüzden çok az Hollywood filmi aklında bir türlü tutamayan Amerikan aktör seyrediyorum. Onları 1970’li yıllarda, iyi bir karakterimi iyice karikatürize etmemi, abart- kitap gibi belli bir kaliteye, derinliğe, karmamamı ve gülünç duruma düşürmemi kendisi şıklığa, mizaha sahipken seviyordum. Ama istedi. Ben de bu dili çok iyi konuşmuyorum bugün bu Hollywood filmlerinde nadir görüonun için de bir öğretmen tuttum. İyi bir len bir şey oldu. Yani topu topu Christian öğrenci olduğum dersime çalışıyordum ve Bale’li Batman’i seyredebilirim, o kadar. Nanni bana “Hayır böyle olmaz, şu anda çok Peki o zaman neden ‘Transformers’ seriiyi konuşuyorsun, biraz daha hata yapmalı, saçmalamalısın! İtalyancadan İngilizceye geç, sinde kötü adam rolünü oynamayı kabul iki dili karıştır!” diyordu. Elimin ayağımın bir- ettiniz? birine dolanmasını istiyordu. Bir film setinde, Hayatımı kazanmak için. Ve çocuklarımın sahnelerimi çekmek için bu kadar zamana sahip olmaya alışık değilim. Ama Nanni bana hoşuna gitmesi için. Filmin en çekici yanı bir sürü şey denetiyordu çünkü o parasını Michael Bay’le çalışmak oldu, onun nasıl zamana yatırıyor. Harika bir şey elde edebil- işlediğini görmek. Ona, “Herşeyi senin gibi mek için bazen çok kötü olmak gerektiğini yapacağım, seni taklit edeceğim” dedim ve biliyor ve bana geniş bir özgürlük alanı bıraktı. karakterimi onun üzerine kurdum. Ressamken Nanni’yle yaptıklarımızı, denediklerimizi asla hızlı bir eskiz çizmeye benzer, bu eğlenceli ve başka bir yönetmenle yapamazdım, kötü sah- ferahlatıcı olabilir. Oradan kazandığım para devamında tiyatro sahnesine çıkmamı ve neleri seçmesinden korkardım! (gülüyor) kendi filmimi yapmamı sağladı. Ama elbette Bu rol için, film setlerinde karşılaştığınız ki bunu sürekli yapamam, çekimler bittikten sonra kendine gelmek için zaman gerekiyor. eski dostlardan mı esinlendiniz?

31

Martin Scorsese’nin, Spike Lee’nin ya da Evet biraz, repliklerini unutan, gülünç duruma düşen ama hala kralmış gibi hareket Coen kardeşlerin filmlerinde sinemaya başeden aktörleri çok gördüm! Ya da insanların layan biri olarak günümüz Hollywood’unda mecburiyetten güldüğü hiç de komik olma- tatmin olmak zor olmuyor mu? yan şakalar yapıp, “İlgi odağı ben olmalıyım, Evet. Eskiden, düzgün bir şekilde hayabenim filmim, benim yapımım” diye düşünenleri! Sahne arkasında dönenleri bir bilseniz tımı kazanmamı ve özgürce istediklerimi


yapmamı sağlayan orta çaplı filmler vardı. kendisi de İngilizce film yapmıyor. Yıllar boyunca, ‘Men In Black’den ‘Mystery Man’e dev bütçeli filmleri reddettim ve bundan pişmanlık duymuyorum çünkü gelişmek için iyi bir senaryoya ve aşman gereken dağlara ihtiyacın vardır. Bazen kendime, bu mesleğe bugün başlayacak olsam o zamanki kadar heyecanlı ve motive olur muydum diye soruyorum. Hatta aktör olur muydum?! Artık herşey çok cilalı, çok temiz. Ben Renoir’ın, Kurosawa’nın filmleriyle büyüdüm. Bu sinema klasikleriyle kendimi oluşturdum, onların incelikleriyle kendimi özdeşleştirdim. Zamanında onları New York’ta kolayca görebilirdik. Bugün o dönem geride kaldı. Snob bir insan olmamaya çalışıyorum ama biri bana gelip “Siz Transformers’daydınız!” dediği zaman ağlamak istiyorum. Mezar taşıma bunun yazılmasını istemem. Bunun için de “Mia Madre”nin tanıtımı için küçük bir turneye çıkmaya karar verdim. Bu filme katılmış olmaktan dolayı gurur duyuyorum. Bu mesleği layıkıyla yapabilmek için mücadele etmek gerekiyor. Daha çalışmadığınız kiminle çalışmak isterdiniz?

32

Yenilikçi yanını çok beğendiğim Jane Campion’la çalışmak isterdim. Beraber iyi iş çıkarabileceğimizi düşünüyorum. Birkaç yıl önce önümüze bir proje gelmişti ama maalesef olmadı. Bu sıkça yaşanan bir olay. Fransa’dan Patrice Chéreau, Olivier Assayas ve Jacques Audiard’la çalışmak isterdim. Bir de “La Vie d’Adèle”in yönetmeniyle (Abdellatif Kechiche). Çok zor bir insan olduğunu duydum ama oyuncularından harika performanslar çıkarıyor. Bir de Almadovar var, yirmi yılın üzerinde bir süredir arkadaşız ve beni çok güldürüyor. Bir gün ona “Bana dilsiz bir rol yaz” dedim çünkü İspanyolca konuşmuyorum,


33


05. 100 yıl önce Antartika’da hayatta kalmak

34


Kaşif Sir Ernest Schackleton ve 27 adamının 1914 yılında giriştikleri ve tarihin ilk Antartika çıkarması olacak ‘Imperial Trans-Antartic’ seferi hiç de beklemedikleri bir şekilde son bulmuştu. Karaya ulaşmaya ve kıtayı boydan boya geçmeyi planlayan Schackleton’un gemisi daha karaya ulaşamadan buzlar tarafından hapsedilmişti. Seferde yer alan 28 kişi, soğukluğun zaman zaman -50C dereceyi bulduğu aşırı koşullarda 17 ay boyunca hayatta kalmayı başardı. Tarihi seferden 100 yıl sonra, Royal Geographic Society (Krallik Coğrafya Kurumu), Schackleton’un ekibinde yer alan Frank Hurley’in fotoğraflarını dijital ortama aktardı. Ortaya çıkan kareler denizci ve kaşiflerin hayatta kalma mücadelelerini gözler önüne seriyor.

35


36


37


38


39


40


41


42


43


44


45


46


47


48


49


50


51


06.

Labİrentler Prensİ Adrian Fisher

52


53


Yunan mitolojisinde, Daidalus’un inşa ettiği labirentte yaşayan Minotor’u öldürmek için Girit’e gelen kurbanlık Theseus, kendisine aşık olan Ariadne’nin geriye bıraktığı ip yardımıyla labirentten çıkarak özgürlüğüne kavuşur. Kişiyi içine hapseden, kaybolmanın, çıkış yolunu bulmaktan daha kolay olduğu karmaşık labirentler tarih öncesinden beri insanların ilgi odağı olmuştur. 21. yüzyılın Daidalus’u 64 yaşındaki Adrian Fisher, bugüne kadar 35 ülkede gerçekleştirdiği yüzlerce eserle günümüzün en önemli labirent tasarımcısı ünvanına sahip.

54

Adrian Fisher’ın tasarladığı labirentlerde yok yok. Bitkilerden oluşan duvarlar, kapılar, aynalar, kuleler, merdivenler, dönen katlar, tüneller, su havuzları… Dünyanın dört bir yanından siparişler alan Adrian Fisher, geçmişte İngiltere’de açılışını Kraliçe Elisabeth’in yaptığı Beatles labirentini, 2004 yılında Fransa’daki Thoiry sarayının bahçelerinde yer alan, çıkışı bulabilmek için 2km yürümeyi gerektiren 6000m²’lik Thoiry parkını, İspanya’nın en büyük eğlence parkında bir Maya tapınağının içine gömülü, 90 aynanın

baş döndürdüğü labirenti tasarlamıştı. Son olarak 2012 yılında inşaatına başlanan, Al-Rostamani grubunun Dubai’deki merkezinin yer alacağı, 200 metre yüksekliğindeki Maze Tower’ın (İngilizcede Labirent Kulesi) ön cephesini tasarlayan Adrian Fisher, bu eseriyle dünyanın en yüksek ‘dik’ labirenti rekorunu elde etti. Küçüklüğünden itibaren kağıt üzerinde çizimler yapmaya başladığını anlatan Fisher, karmaşık yapılar tasarlamaya doğal bir yatkınlığı olduğunu anlatıyor. Tasarımlarına bugün bile kağıt üzerinde başladığını söyleyen Fisher, labirentlerini daha sonra bilgisayar üzerinde iki ve üç boyutlu yazılımlarla şekillendiriyor. Tasarladığı her labirentin bir hikayesi olduğunu söyleyen Fisher, böylelikle insanların çıkış yolunu ararken aynı zamanda gizli sembollerle dolu bir bilmecenin de parçası olmalarını sağlıyor. Doğal malzemeleri, yeni teknolojilerle birleştiren, yedi dünya rekorunun sahibi Adrian Fisher’ın labirentleri her yıl üç milyon insan tarafından ziyaret ediliyor.


55


Haftaya görüşürüz:)

13 // ARALIK ’15

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.