8 // ARALIK’13
zete
zete
Editรถr: Cem GELGร N
// 01. ORLANDO BLOOM: YAKIŞIKLI JÖNDEN SERSERİ POLİSE // 02. ÇOCUKLAR NEREDE UYUYORLAR? // 03. ANTROPOSEN ÇAĞINA MERHABA DİYEBİLİRİZ // 04. ‘BAD BOY’ MIKE TYSON ARTIK İDEAL AİLE BABASI // 05. KIŞIN SATOLAR BİR BAŞKA OLUYOR // 06. HAYAL DÜNYASINA İLK ADIM
01.
Hayat覺mda yeni sayfalar a癟覺yorum
Yüzüklerin Efendisi ve Karayip Korsanları’nın kahramanı, genç kızların sevgilisi Orlando Bloom, Apartheid sonrası Güney Afrika’nın açık kalan yaralarını konu alan ve beyaz bir polisi oynadığı yeni filmi Zulu’yla yeni bir tarza yöneliyor. Kendisini görmeye alışık olduğumuz karizmatik erkek rollerinden uzaklaşan Orlando Bloom, kariyerini ve yeni filmini Paris Match’a anlattı.
Karayip Korsanları. Her ne kadar, arada sırada Ridley Scott ya da Oliver Stone’un filmlerinde görünmüş olsam da, zamanla hakkımda belli bir imaj yerleşti ve kimse de çıkıp beni farklı bir rolde hayal etmeyi denemedi.
Son filminiz Zulu’da alışık olduğumuz yakışıklı romantik erkek tiplemesini bir kenara bırakıyorsunuz. Böyle bir role ihtiyacınız mı vardı?
Bunca yıl büyük prodüksiyonlarda yer alınca bu biraz doğal geliyor! Karayip Korsanları’nın son bölümünden sonra bunun farkına vardım. Kendimi savunacak olursam: sinemaya çok genç yaşta başladım ve sinema endüstrisi hakkında hiç bir fikrim yoktu. Çok hızlı keşfedildim ve kariyer inşa etmenin ne olduğunu anlamam için zaman gerekti.
Evet. Senaryoyu okuduğumda, uyuşturucu bağımlısı, çılgın ve saldırgan polis karakteri beni çok etkiledi. Daha önce buna benzer hiçbir şey oynamamıştım. Hoşuma giden şey, görüşlerinin Güney Afrika gerçeğiyle örtüşmesi, ancak şiddeti bir tarzmış gibi ya da çekici bir şeymiş gibi yansıtmıyor.
Sürekli benzer rollere hapsedildiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Büyük bir prodüksiyonla gelen başarı bir tuzak mı?
Daha önce böyle bir rol oyna - Aslında bu biraz belli bir istikamete doğru mamış olmanızın nedenini neye giden dev bir tankerin kumandasında olmak gibi bir şey. Yön değiştirip, ters istikabağlıyorsunuz? mete gidebilmek için, tankeri yavaşlatmak, On yıl boyunca iki tane büyük yapım ara- durdurmak ve büyük enerji isteyen bir sında gidip geldim: Yüzüklerin Efendisi ve manevrayla yön değiştirmek gerekiyor. Bu
Afrikaner dilinde (Afrikaner, beyaz Güney Afrika’lıların konuştuğu, Flamanca, İngilizce ve yerel dillerin bir karışımı) kendimi iyi hissetmek için çekimlerden altı hafta önce Güney Afrika’ya gittim. İçinde bulundukları ortamı daha iyi anlayabilmek O zaman Jerome Salle’le beraber çalış- için Cape Town’daki polislerle vakit geçirmış olmanız bu yönde atılmış bir adım dim. Öğrendim ki, 2000’li yıllarda hayatını kaybeden 500 polisin yarısı intihar ederek mı? ölmüş! Güney Afrika’da polis olmak gerçekElbette. Aktörlükteki özgürlük hissi beni ten umut kırıcı, yorucu ve ağır bir iş. kendine çeken şey olmuştu. Jerome bana Filmde Forest Whitaker’la beraber rol güvendi ve “Arkamızda bizi sıkıştıracak bir alıyorsunuz. Nasıl bir deneyim oldu? stüdyo ya da yapmak istediklerimizi engelleyecek bir kişi bile yok! O zaman sonuna kadar zorlayalım” dedi. Bu tarz motivasyon- Forest Whitaker, filmdeki Zulu rolünde. Çok dramatik bir hayatı var ve ben de lar meleğimi heyecan verici kılıyor. onun sorunlu iş partnerini canlandırıyoFilmin atmosferini daha iyi kavramak rum. Hikayelerimiz paralel olarak ilerliyor için Güney Afrika’yı gezme vakti bul- ve Güney Afrika’ya hakim olan tartışmayı çok güzel özetliyor: Unutmayı, affetmekten dunuz mu? düşündüğümüzden de zor bir şey. Gerektiği takdirde tankerimi batırıp, çok daha küçük ama daha kullanışlı ve daha hızlı bir kayıkla devam etmeye hazırım. Sadece arkamdan biraz itilmeye ihtiyacım var.
7
8
ayırmayı öğrenebilmek. Aslında ekranda Canterbury!de büyüdüm. Yazar olan annem beraber olduğumuz çok az sahne var ama sayesinde müzik ve edebiyatla tanıştım. bir araya gelince bu iki adamın birbirlerine Erken yaşta kendimi “Miami Vice” dizisingerçekten saygı duyduğunu ve dostluk bes- deki karakterlerle özdeşleştiriyordum. 16 yaşında tiyatroya başladım, liseden ayrıllediklerini görüyorsun. dım ve Londra’ya taşınıp National Youth Karakteriniz kendini kabullenmekte Theatre’a yazıldım. Sanatsal bir ortamın zorlanıyor. Bu sizin için de geçerli olan meyvesiyim. bir şey mi? Romeo ve Jülyet’in modern bir uyarlamasıyla ilk defa Broadway’de boy Ben de herkes gibi ergenlik çağında sorungösterdiniz. Oyun hakkındaki eleştirilar yaşadım. Disleksi problemim vardı ve leri okudunuz mu? okulda başarısız bir öğrenciydim. Daha sonra evin çatısında yaramazlık yaparken üçüncü kattan düştüm ve omurlarımı Hayır çünkü eleştirilerin bana yardımcı oldukırdım… Neredeyse hayatımı tekerlekli san- ğunu sanmıyorum. Onları daha sonra okurum. dalyede bitirecektim. Ağır bir ameliyat ve Eleştirmenler ne düşünürse düşünsün bu fizik terapiden sonra bacaklarıma kavuştum. tecrübenin beni değiştirdiğine inanıyorum. Kendimi çok daha derin ve özel bir şeye doğru açılırken gördüm. Her performansın Sizi aktörlüğe iten neydi? beni beslediğini düşünüyorum ve sahneye Tarihiyle ve sokak gösteriyle ünlü çıkma cesareti gösterdiğim için de kendimle
Mandela’nın yanında Apartheid’a karşı mücadele ederek geçirmiş ve sonradan ülkeİngiliz olunca, günün birinde bir sinden kaçarak İngiltere’ye yerleşmiş biri. Shakespeare oyununda yer almak mec- Kendisini çok tanıyamadım çünkü ben 4 yaşındayken vefat etti. Benim anımlarımda buri mi oluyor? her zaman yer aldı ve ırkçılığa karşı mücaHayır daha çok aktör olduğun için bir mec- dele konusunu işleyerek kendisine saygımı buriyet oluyor! Bu oyunlar insanın gerçek gösterdim. hisleri üzerine yazılmış muhteşeme eserler. 36 yaşında, hayatınızda bir dönüm Yine de Romeo rolünü kapmak kolay olmadı. noktasında olduğunuzu düşünüyor Beni çok yaşlı buluyorlardı. Fazlasıyla şöyle, musunuz? yeterince böyle değil gibi… gurur duyuyorum.
9
Zulu’nun merkezinde olan ırksal prob- Evet, kesinlikle. Bir çok konuda, hayatımda lemler Romeo ve Jülyet’te de işleniyor yeni sayfalar açıyorum. Bugün kendimi çünkü bu oyunda siyahi bir Jülyet var. daha olgun, daha özgüvenli ve ilerlemeye hazır hissediyorum. Özel hayatımda da Bu sizin için önemli bir konu mu? değişiklikler yaşadım (Ekim ayında eşi E l b e t t e . 1 3 y a ş ı n d a y k e n b i y o l o - Miranda Kerr’den ayrıldı). Çok heyecan jik babam olmadığını öğrendiğim verici bir süreçten geçiyorum. Herşey daha annemin kocası Harry Bloom, hayatını net görünüyor.
02.
Çocuklar nerede uyuyorlar?
10
Amerikalı fotoğrafçı James Mollison, çocuklar ve oyuncaklarını konu aldığı Toy Stories serisinden sonra şimdi de Where Children Sleep (Çocuklar nerede uyuyor?) serisiyle dünya çocuklarının odalarını merceğine almış. Amerika’dan Çin’e, Brezilya’dan Kenya’ya kadar farklı milletlerden çocukların odalarının fotoğraflarını çeken Mollison, kareleri odanın küçük sahiplerinin portreleriyle sergiliyor. Toplumlar arasındaki uçuruma dikkat çeken Where Children Sleep serisi, yokluk içindeki çocukların yaşam koşullarıyla, varlıklı ailelerin çocuklarına sundukları imkanlar arısındaki uçurumu da gözler önüne seriyor.
11
12
13
14
15
03.
İnsanoğlu dünyamızı Antroposen çağına soktu
16
17
20. yüzyılda yaşanan aşırı sanayileşme ve hızlı büyüme, insanoğlunun kontrolü kaybederek gezegenimizin çevre dengelerini sonsuza dek değiştirmesine neden oldu. Biliminsanları, insanoğlunun zincirin bir parçası olmaktan çıkıp, önemli ve tehlikeli bir jeolojik faktöre dönüştüğünü ve faaliyetlerinin gezegenimizi 11.500 yıl önce başlayan Holosen döneminden çıkarıp yeni bir çağa, Antroposen çağına soktuğunu ifade ediyorlar.
18
İnsanoğlunun bir gün, çevreye sadık ve akıllı bir varlık olmaktan çıkıp gezegenimiz için büyük bir tehdit oluşturacağı kimin aklına gelebilirdi? Yaşamakta olduğumuz süreç bu düşünceyi doğrular nitelikte. 19. yüzyıl sonlarından itibaren başlayan sanayi devrimi, insanlığa çağ atlatsa da, çevre üzerindeki etkisini her geçen gün daha da fazla hissettiriyor. Özellikle son kırk yılda rekor boyutlara ulaşan doğal kaynak tüketimi, dünya nüfusunun neredeyse yarısını barındıran Hindistan, Çin ve Brezilya gibi ülkelerin sanayileşmesi, ABD’nin atmosfere neredeyse tek başına dünyanın geri kalanı kadar karbon dioksit
yayması ve çevre kirliliği gezegenimizi ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. Çevreciler yıllardır alarm verse de, politikacılar bugüne kadar cılız anlaşmalar dışında pek bir adım atmadılar. Biliminsanları ise faaliyetlerimizin insanı ekosistem zincirinin bir parçası olmaktan çıkarıp, gezegenimizin dengelerini değiştirebilecek önemli bir faktör haline geldiğinin altını çiziyor. Buna göre, bir çok biliminsanı insanoğlunun gezegenimizi yeni bir jeolog çağa soktuğunu savunuyor ve bu çağa Antroposen adını veriyor. Eski Yunancada insan anlamına gelen “Antropo” kelimesinden türetilen Antroposen, “İnsan devri” anlamına geliyor. Antroposen çağına merhaba diyebiliriz Gezegenimiz elbette ki 4.5 milyar yıl öncesine dayanan oluşumundan bugüne aynı kimyasal yapıya ve iklime sahip olmadı. 545 milyon yıl önce başlayan ve halen içinde bulunduğumuz Fanerozoik devri bile bir çok farklı iklimsel dönemlere sahipti. Yakın tarihe
fikri, insanoğlunun önemli bir jeolojik faktör olduğundan yola çıkıyor. Bu konsept, sanayi devriminin başından itibaren, 11.500 yıldır süregelen Holosen çağından çıkıp Antropesen çağına geçtiğimizi var sayıyor. İnanılmaz olan şey insanoğlunun, yüz yıl kadar kısa bir sürede dünyamızın sistemini sonsuza dek değiştirmiş olması. Israr ediyorum: yaşadığımız şey sadece bir çevresel kriz değil, aynı zamanda insanlık tarafından başlatılan jeolojik bir devrim. Sorunu otuz yılda çözebileceğimiz düşünülmemeli, dünyamızın iklimini onbinlerce yıl için değiştirmiş bulunuyoruz. Bu ismin neden toplum tarafından Konu hakkında “Antroposen Vakası” adlı bir fazla bilinmemesine gelince, “Biyoçeşitlilik” kitap yayınlayan Fransız tarihçi Jean-Baptiste kelimesi bile yakın bir zamana kadar pek Fressoz, Les Inrockuptibles dergisinin sorula- bilinmiyordu. rını yanıtladığı söyleşide büyük devletlerin ve Küresel ısınma, biyoçeşitliliğin çöksanayilerin gezegenimiz için oluşturdukları mesi, doğal kaynakların azalması tehditten ve politik çözümlerden bahsediyor. Antroposen’i oluşturan üç önemli faktör. Bu faktörlerin dünyamız üzerindeki Bilim çevrelerinde on yıldır konuşulan zararları konusunda hemfikir miyiz? Antroposen konsepti, toplum tarafından az biliniyor. Antroposen ne ifade Mesela biyo ve jeo-kimyasal döngüediyor? leri ele alalım: karbonun döngüsünü Jean-Baptiste Fressoz: Antroposen, önce- küresel ısınmayla, azotunkini yapay gübrelikle biliminsanı Paul Crutzen tarafından lerle, suyunkini ise nehirlere barajlar inşa 2000’lerin başında ortaya atılan yeni bir jeo- ederek bozduk. İnsanoğlu bu şekilde jeolojik lojik çağı ifade ediyor. Antroposen’in ana bir güç haline geldi. İnsanoğlu tektonik plaka kadar bir çok buzul çağını atlatan gezegenimize bugün egemen olan iklim ise 11.500 yıl öncesine, Holosen döneminin başlangıcına dayanıyor. Bugünkü ılık iklimin uygarlıkların ve tarımın yeşermesinde oynadığı önemli rolü göz önüne aldığımızda, insanoğlu için ne denli hayati olduğunu anlayabiliriz. Bu yüzden küresel ısınmayla ilgili kamuoyunun kendisine sorması gereken soru iklim değişikliğinden sonra insanoğlunun hayatta kalıp kalamayacağı değil, insanoğlu için hayati öneme sahip biyoçeşitliliğin yaşayıp yaşayamayacağı olmalı.
19
20
hareketlerinden de daha fazla enerji üretiyor. sorumlusu gelişmiş devletler ve büyük sanaBiyoçeşitlilik de tehdit altında. Biyolojistler, yilerdir. Bu yüzden soruna, insan bazında 65 milyon yıl önce yaşanan felaketlere eşde- çözüm aramak çok yanlış. Devletler ve ğer bir nesil tükenmesi yaşandığını belirtiyor. mültinasyonal şirketler, sadece kuvvetli bir kamuoyu baskısı altında bunu değiştierAradaki tek fark, bu sefer dinozorlar biziz! bilirler. Oynanan oyunun çapı, insanların Hangi politik oluşumdan geçerek çevre gündelik hayatta dikkat edecekleri ufak tefek detaylardan çok daha büyük. Herşey karkrizini durdurmayı başarabiliriz? bonlaşmış kapitalizmin düzenlenmesinden Antroposen çağına girişimizin başlıca geçiyor. Mesela neden CO² (karbon dioksit)
21
salımı şirketlere göre değil de ülkelere göre hesaplanıyor? Oysa BP ve Exxon, atmosfere İngiltere’den ya da Afrika’nın tamamından daha fazla karbon dioksit salıyor. Çevresel sorunlarını kişiselleştirsek, politik bir çıkar yarışı olmaktan kurtarabiliriz. Politik çevreciliğin asıl problemi, limitlerini kabul edebilen özgürlükler ve hayat tarzları oluşturamamaktır. Doğal kaynaklardan beslendiğimizi ve sonsuz olmadıklarını unutmamamız lazım.
04.
MIke Tyson: Zor olsa da normal bir hayat sürmeye çalışıyorum
22
Bugün nasıl bir hayatınız var? Las Vegas’ta yaşıyorum, şehrin hareketliliği hoşuma gidiyor. Kesinlikle büyüdüğüm New York’a dönmek istemiyorum. Orada olduğum zaman bela arayanlar var. Gençken, Brooklyn’in en tehlikeli mahallelerinden Brownsville’de yaşıyordum. Tam bir serseriydim, hırsızlık yapıyordum ve zamanımın çoğunu çocuk hapishanelerinde geçirdim. O dönemden insanları tekrar görmek istemiyorum. Bugün artık erken yatıyorum ve Hollywood yıldızlarına taş çıkartacak skan- erken kalkıyorum. Her zaman erkenci olmudalları ve Rock’n’Roll yıldızlarını aratmayan şumdur. Spor yapıyorum, oyun oynuyorum, hızlı hayatıyla bir zamanlar gündemden düş- ailemle vakit geçiriyorum. Önümüzdeki meyen, 90’ların ve 2000’lerin Bad Boy”u Noel’i de ailemle geçireceğim. (Kötü Adam) Mike Tyson, eşi Kiki ve çocukEski hayatınızı, boksu, şöhreti özlemilarıyla huzurlu ve normal bir hayat sürmeye yor musunuz? çalışıyor. Boksu bıraktıktan sonra beyaz perdede Hangover ve Scary Movie gibi filmlerde kendi rolünü oynayan Tyson, ayrıca Kesinlikle hayır. 2002’de Lennox Lewis’e Entourage ve How I Met Your Mother gibi karşı yaptığım müsabakada, kazanma hırsımı dizilerde de göründü. Bir zamanlar rakibi- kaybettiğimi fark ettim. Üç yıl sonra Kevin nin kulağını kopartmaktan geri kalmayan McBride’a karşı kaybettiğim dövüşten sonra asi boksör, bugün ideal bir aile babası profili benim için herşeyin bittiğini anladım. Onun için hiç bir özlem ya da pişmanlık yok. çiziyor. Bir zamanlar kendinizi dünyanın en “kötü insanı” (Bad Boy) olarak görüyordunuz. Hala aynı fikirde misiniz?
23
Bu, mentorum Cus d’Amato’nun benimle gurur duyabilmesi için kendime çizdiğim bir imajdı. Cus benim için ikinci bir baba gibiydi. Boksta herşeyi ondan öğrendim. Zayıflık belirtileri göstermemden hoşlanmazdı. Böylece “Iron Mike” doğdu, 16 yaşındaydım. Dünya şampiyonu olabilmek için bu imaj bana yardımcı oldu. Bugün ise normal bir hayat sürmeye çalışıyorum. Gerçekten kolay değil. Hayatım bir dövüşü andırıyor.
Kitabınızda, sizi tecavüzle suçlayan Desiree Washington konusuna uzunca değiniyorsunuz ve masum olduğunuzu söylüyorsunuz. Peki sizce, neden mahkum edildiniz? Bu tarz davalarda hiç bir tecrübesi olmayan kötü bir avukat tarafından savunuluyordum. Avukatım, o zamanlar kendisine sonsuz güvenim olan menajerim Don King’in mali müşaviriydi. Desiree odama 02:00 civarı geldi. Tecavüz kesinlikle olmadı. Ama aşırı muhafazakar bir eyalet olan Indiana’da yargılandım. Bir yandan da, hakim benim mahkum ederek hayatımı kurtardı.
Neden? O zamanlar, oldukça kaba bir serseriydim. Fazlasıyla büyük bir egom vardı, kokain kullanıyor, alkol tüketiyordum. Hergün, bir, ya da bir kaç kadınla macera yaşıyordum. Cinsel yolla bulaşan bir hastalık kapmadığım için çok şanlıyım. Hapiste ne öğrendiniz?
24
Sürekli okudum. Tolstoy, Mao, Dostoyevski, Machiavel, Dumas. Tarihe ilgi duyduğumu keşfettim. Bir çok biyografik kitap okudum. Napoléon konusunda kusursuzum. Fikirleriyle ve cesaretiyle büyük, ama aşklarında mutsuz olan küçük bir adamdı. Onun da kendinden büyük bir egosu vardı… Bir de hapiste Müslüman oldum. Günde beş kere namaz kılmıyorum ya da dinin bütün Nasıl yaptınız? gereksinimlerini yerine getirmiyorum ama Hristiyan doğmuş biri olarak İslam bana çok Üç kez tedavi görerek. Sonuncusu çok daha uygun bir din gibi geliyor. kötüydü. Bir de tabii muhteşem insanların Hapisten çıktıktan sonra sakinleştiniz yardımını da göz ardı edemem. Psikoloğum Marilyn Murray, yıkıcı yanımı görmemi sağmi? ladı. Bugün hala telefonda konuşuyoruz. Ve Hayır. Seks, alkol ve uyuşturucuya bırak- elbette karım Kiki. tığım yerden devam ettim. Sıkça seyahat Karınızla nasıl karşılaştınız? ediyordum ve her şehirde bir ya da bir kaç kız arkadaşım vardı… Kiki’yi tanıdığımda 13 yaşındaydı. Ben ise kariyerinde hızlı bir çıkış yakalayan genç bir Neden tekrar başladınız? boksördüm. Annesi, spor muhabiri olarak Şöhret! Beni hapsetti ve çıldırttı. Şöhrete kariyerimi yakından takip ediyordu. Yıllar bağımlı hale geldim. Benim için anonim biri sonra bir gün Kiki ve ailesi evime geldiler. olmak, ölmekle eşdeğerdi. Aslında derinlerde Kiki yirmilerindeydi. Gözlerime inanamabir yerde, normal biri olmak istiyordum ama dım. Kiki yanımdan ayrılmak istemese de başaramıyordum. Hayatımı ziyan ettiğimi ailesi izin vermemişti. Bağlantıda kaldık ve düşünüyordum. Bugün kendi hakkımda iyi 2000’lerin ortasında bir araya geldik. düşünceler edindiğim oluyorum. Herşeyde Kiki sizin için ne ifade ediyor? aşırıya kaçtığımı kabullenmeyi öğrendim.
Artık mutlu bir hayat sürüyor musuKiki, benim en yakın arkadaşım, uyuşturunuz? Aşırılıklara ve kötü alışkanlıklara cudan ve kötü alışkanlıklarımdan kurtaran geri döneceğinizi düşünüyor musunuz? Nemesis tanrım ve hayatımda sevdiğim kadın. Çoğu zaman onu dinlemediğimi iddia ediyor ama yanılıyor, ne hissetiğini çok Son dört yılda sadece bir kez başıma geldi. iyi biliyorum. Benimle yaşamak hiç de kolay Sonuçta yatkınlığım var. Normal bir hayat sürmeye çalışıyorum ama zorlanıyorum. olmasa gerek. Hayatım biraz Edith Piaf ’a benziyor. O da benim gibi hayat kadını bir anne ve arkaEn güzel hatıranız? daşları tarafından büyütüldü. Benim annem, kendisini görmeye gelen adamlara korku Bilmiyorum. saçardı, bir keresinde kendisine vuran birini dövmüştü. Piaf ’a nazaran kendime iyi bir Peki en kötüsü? çevre oluşturma şansım oldu. 1985’teki ölü4 yaşındaki kızım Exodus’un bir kazada haya- müne kadar Cus d’Amato’ya sahiptim, şimdi tını kaybetmesi. Hergün onu düşünüyorum. de Kiki’ye. Sekiz tane çocuğunuz var. Beraber oturmadıklarınızla yakın mısınız? Telefonda konuşuyoruz. Özellikle de 16 yaşında olan Amir’le. Çok akıllı bir çocuk. Okulda hep iyi notlar alıyor, oysa ben sınıfın en kötü öğrencilerindendim! Onunla gurur duyuyorum. Geçtiğimiz yaz, Spike Lee’nin sizin için yazdığı stand-up şovunuzla Broadway’de bir salonu doldurdunuz. Komedyenlik fikri nereden geldi? Chazz Palminteri’nin “Bir Zamanlar Bronx’ta” oyunundan sonra oldu. Kiki’ye “Sahneye çıkabilirim. Kendimi analiz etmekten nefret ediyorum ama kendimden bahsetmek hoşuma gidiyor” dedim ve fikir böyle doğdu. Senaryosunu Kiki yazdı. Her ne kadar kendimi komik biri olarak görmesem de insanları güldürmek, eğlendirmek hoşuma gidiyor. Kendimi tehlikeye atmalı, risk almalıyım, yoksa ölürüm. 25
On yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Sadece hayatta olmayı umuyorum.
Kış soğunu hissetmeye başladığımız bugünlerde Avrupa’ya da mevsimin ilk karı düşmeye başladı. Kırsal bölgelerde ve dağlarda etkili olan kar yağışları aralık ayının ilk günlerinden itibaren çevreyi beyaz bir örtüyle kapladı. Ağaçların dallarını, çayırları, çimenleri ve binaların çatılarını kaplayan kar, çevre sakinleri kadar turistlerin de ilgisini çekiyor. Avrupa’nın en çok ziyaret edilen yerleri arasında yer alan tarihi şatolar ise, kışın da romantik güzellikleriyle ziyaretçilerine göz kamaştırıcı bir tablo sunuyor. Dağ, taş demeden, soğuk havaya göğüs germeye cesaret edenleri doğanınsunduğu bu eşsiz bir manzaranın tadını çıkarabilirler.
05.
Kışın şatolar bir başka oluyor
28
29
30
31
32
33
06.
Hayal dünyasına İlk adım atıldı
Haftanın bilim haberi Japonya’dan geliyor. Susumu Tonegawa adlı bir Japon biliminsanı laboratuar farelerinin hafızalarıyla oynayarak sahte anılar yaratmayı başardı. Ünlü Total Recall filmine konu olan insan beynine sanal anılar yüklemenin kapısını aralayan buluş belki de bir gün kendimize tamamen ilüzyondan oluşan bir hayal dünyası oluşturmamızı sağlayacak. Fizyoloji Nobel ödülü sahibi profesör Susumu Tonegawa’nın eylül ayı başında nörobilim üzerine yaptığı araştırmaları sunduğu makalesi bilim çevrelerinde büyük bir heyecanla karşılandı. Tonegawa ve ekibi, kullandıkları optogenetik tekniği sayesinde laboratuar farelerinin beyinlerinde sahte anılar yaratmayı başarmışlardı. Oldukça karmaşık bir teknik olan optojenetik, (önceden genetik olarak değiştirilmiş olması şartıyla) istenilen nöronun küçük bir elektrik akımı sayesinde uyarılmasını sağlıyor. Böylece, beyin belli bir anıyı düşündüğü anda aktif olan nöronlara müdahale edilerek, hafızamızın değiştirilmesi mümkün olacak. Tonegawa, anılar üzerinde oynuyor Tonegawa ve ekibinin, laboratuar ortamında gerçekleştirdikleri deneylerde fareler ilk olarak yeni bir kafes eve yerleştirilir. Tanımadığımız bir yere geldiğimiz zaman, beynimizdeki nöronlar bu yeni çevreyi kaydeder ve nöronlar arası bağlantılarla yeni anıların oluşmasını sağlar. Böylece zamanla çevremize alışır, kendimizi rahat hissederiz. Bir hafta sonra, alıştıkları yeni kafeslerinden alınan fareler, başka bir kafese konulur ve kendilerine elektrik şokları verilerek beyinlerinin “tehlike” ve “acı” sinyalleri vermesi sağlanır. Aynı zamanda küçük dozdaki elektrik sinyalleriyle
birinci kafesleriyle ilgili anıların bulunduğu nöronlar da uyarılır. Daha sonra fareler ilk kafese geri döner. Deneyin sonucu? Fareler bir hafta geçirdikleri ve kendilerini normalde rahat hissettikleri kafeste gergin ve huzursuz tavırlar sergilerken, yaşadıkları travmayı bu kafese bağlarlar. Yani diğer bir deyişle, Tonegawa ve ekibi yaşanılan bir şeyi (Acı, korku), eski bir çevreyle (Kafes) birleştirerek, sahte anılar yaratmayı başardı. Ağır travma tedavilerinde, psikolojik hastalıklarda ya da sadece basit korkuları yenmede kullanılabilecek bu teknik insan beynini çok daha yakından tanımamızı sağlayacak. Total Recall gerçek mi oluyor? Profesör Tonegawa’nın araştırmaları daha emekleme çağında olsa da 1990 yapımı
ünlü Total Recall filmini hatırlatıyor. Filmde, Arnold Schwarznegger’in canlandırdığı Douglas Quail karakteri, tatil için Mars gezegeninde bir kaç gün geçirmek istemektedir. Hayalini gerçekleştirmek için yeterince parası olmayan Quail, sanal hatıralar satan Rekal şirketine başvurur. Biraz hayal kuracak olursak, bir gün belki biz de böyle şirketlere gidip beynimize sanal hatıralar, seyahatler, tecrübeler yükleyecek, gözümüzü açtığımızda Everest’e çıkmış, Maldivler’de beş yıldızlı bir tatil geçirmiş ya da Woodstock festivalinde 500.000 kişinin önünde sahneye çıkmış olabileceğiz. Hayallerde limit yok. Sanal hatıralar yükledikçe muhtemelen gerçeklikten uzaklaşacak, neyin doğru neyin sanal olduğunu unutacağız. Ünlü Fransız düşünür Blaise Pascal’in de dediği gibi: “Her gece aynı rüyayı görüyorsak, bu rüya bizi her gün gördüğümüz şeyler kadar etkileyebilir. Eğer bir marangoz, her
gece bir kral olduğunun hayalini görüyorsa, her gece marangoz olduğunu gören bir kral kadar mutlu olabilir”. Sanal hatıraların yarattığı illüzyon sayesinde, toplumsal belleklerimizden kötü anıları silip, iyileriyle değiştirebileceğiz. Mesela birbirimize “Milli Takımın 2010’da Dünya Kupası’nı kazandığı maçı hatırlıyor musun? Ne maçtı ama!” diyebileceğiz. Belki de geçmişte yaşadığımız bütün acıları, başarısızlıkları, travmaları silebilecek, her zaman mutlu olmuşuz gibi davranabileceğiz. Sonra muhtemelen bir gün gelecek bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayacak, hayatın inişleri olduğu için çıkışları olduğunu, kötü olmadan iyinin olamayacağını, acılar olmadan güzel şeylerin değerini anlayamayacağımızı fark edecek ve bütün bu yalanlardan vazgeçeceğiz.
37
Haftaya görüşürüz:)
8 // ARALIK’13
zete