8 // HAZİRAN’14
zete
//
01.
JIMMY PAGE: JOHN BONHAM’I TEKRAR DUYMAK DUYGU PATLAMASI YARATTI //
02.
SOKAK SANATI DÜNYA KUPASINA KARŞI
//
03.
MIKE GONG’UN PSİKEDELİK BİLYELERİ
//
04.
MAREK HALTER HZ. HATİCE’NİN HAYATINI YAZDI
//
05.
CHESTER NEZ’İN ÖLÜMÜYLE NAVAJO ŞİFRECİLERİ TARİHE KARIŞTI //
Editör: Cem GELGÜN
06.
GELECEĞİN İLETİŞİM AĞI NANOSATELİTLERLE İNTERNET HER YERDE
01.
JImmy Page: John Bonham’ı tekrar duymak duygu patlaması yarattı
Vokalde Robert Plant, davulda John fazla yükselemiyor, hatta düşüyor çünkü herBonham, basta John Paul Jones’tan oluşan şey sıkıştırılmış. Bunun üzerine çalışmamız Led Zeppelin’i ve gitaristi Jimmy Page’i fazla gerekiyordu. anlatmaya gerek yok. John Bonham’ın 1980 yılında ani ölümünün ardından dağılan Led O dönemin nostaljisini yaşıyor musunuz? Zeppelin, 34 yıl sonra hala büyük bir efsane olmaya devam ediyor. Stairway To Heaven, Arada sırada olabiliyor ama bir nostalji okyaWhole Lotta Love, Dazed and Confused gibi nusunda yüzmüyorum. Tam tersine kendimi şarkılarla müzik tarihine damga vuran Led çok şanslı hissediyorum çünkü Led Zeppelin Zeppelin’in I, II, III albümleri ‘Re-master’ gibi bir grupta çalmak her müzisyenin hayaedilmiş haliyle 3 Hazıran’da yeniden piyasaya lidir. Bu kalitedeki bir gruba sahip olmakla çıktı. Grubun efsane gitaristi Jimmy Page, ve bunu on yılı aşkın bir süre devam ettirmekle ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Paris Match’ın sorularını yanıtladı. Kayıtları dinlerken, hatıralar geri geldi, daha yeni piyasaya sürdüğünüz albümler, kayıtları yaptığımız yer, aramızdaki ilişkiler, eskiyle yeni bir şey yapmanın bir yolu mu? çalışma tarzımız, davulun bulunduğu yer… John Bonham’ı tekrar davulunun arkasında Jimmy Page: Ben bunu böyle görmüyorum, duymak, kayıtları dinlemek, gerçekten büyük bana göre daha çok, kayıtları günümüz sevi- bir duygu patlaması oldu. Çalarken yaşadığı yesine getirmek diyebiliriz. ‘Re-master’da mutluluğu, gücünü ve yaratıcılığını yeniden büyük ilerlemeler kaydedildi ve bizim albüm- hissedebildim. Çok dokunaklıydı. lerimiz yirmi yıldır dijital ortamda çalışılmayı bekliyorlar. Bizim için çok önemli bir şeydi Otobiyografinizi yazmayı ve yaşadığınız çünkü albümlerimizin MP3 formatında iyi herşeyi kendi gözünüzden anlatmayı hiç dinlenebildiğine inanmıyoruz. Bir şarkıyı bir düşünmediniz mi? çok kez kaydeden bir grup değildik çünkü enerji müziğimizin en önemli öğelerinden Anılarımı yazmam için daha önce bir çok biriydi. Günümüz formatlarındaki sorun, teklif geldi, ben de onlara hazırda bir kitaenerji bir noktaya ulaştıktan sonra daha bımın olduğunu, ama ben öldükten sonra
yayınlanmasını istediğimi söyledim. Tabii ki yaşadıklarımı anlatmak istiyorum ama öldükten sonra. Bunun çok mantıklı olmadığını söylediler. Ben de onlara, eğer Lennon’un anıları öldükten sonra çıkmış olsaydı çok ilgi çekerdi dedim. Konuşmamız o anda son buldu. Bana ters gelen, Led Zeppelin’in hikayesinin, orada olmayan insanlar tarafından anlatılıyor oluşu. Örneğin yeni baskılar üzerinde çalışırken biri gelip, aslında Led Zeppelin IV’te yer alan bir şarkının III’te olması gerektiğini ama bir sonraki albüme koyduğumuzu söyledi. Tamamen yanlış bir bilgiydi. Bunun nereden duyduğunu sordum. İki kaynağı olduğunu söyledi. Birincisi bir internet sitesi, ikincisi de bir korsan plakın üzerinde yer alan notlardan. Tarih nasıl yeniden yazılıyor görüyorsunuz! Led Zeppelin’in kırk yıl sonra neden hala bir efsane olduğunu anlayabiliyor musunuz? Bu tutkunun hala ilk günkü kadar taze oluşunu anlayabiliyorum çünkü yaptığımız müzik inanılmazdı. Güzelce bir araya getiril- gruplar artık böyle bir riske girmek istemiyor miş, içinde hislerin, düşüncelerin, enerjinin ya da zaten plak şirketi buna izin vermiyor. Led Zeppelin’in dağılmasından beri, bayrağı olduğu bir müzikti. bizim elimizden alacak ve daha ileriye taşıyaO zamandan beri kimsenin sizi geçeme- cak kimse çıkmadı. Bir yandan da sosyal ağlar yişinin, zirveye yerleştirdiğiniz çıtadan sayesinde ilginç sayılabilecek şeyler dinliyorum. Biraz “bekle ve gör” dönemindeyiz. kaynaklandığını düşünüyor musunuz?
6
Hayır çünkü çıtayı hiçbir zaman yeterince yukarı koyamayacağımızı düşünüyorum. Benim limitim ufuktur. Verdiğimiz konserler her akşam farklı olabiliyordu, kendimizi sınadığımız bir sınav gibiydi. Müziğimiz değişkendi, sertti ve her seferinde farklı bir şekilde yaklaşmaya çalışıyorduk. Bütün bunlar çok değişti. Bugün artık herşey yerli yerinde, kontrollü ve spontane parıltılardan uzak. Ya
Grubun yakaladığı şöhretin getirdiği, belki finansal riskler, baskılar, yeni albüm yapımını daha da zorlaştırıyor muydu? Kesinlikle hayır. Şöhret, üzerimizde baskı yaratmıyordu. Eğer bizden radyo için hit şarkılar yapmamız istenseydi ve bütün başarımız, kariyerimiz buna bağlı olsaydı belki bir baskı hissederdik. Biz bu tuzağa düşmedik.
70’inci yaş gününüzü nasıl kutladınız? Kararsız kaldım ve sonuç olarak pek bir şey yapmadım, doğum günümü özel olarak kutlamak istemiyordum. Normal bir gün gibi geçti. Tek bir nedenden dolayı ölmekten korkuyorum; eminim ki ben ölünce adıma konserler düzenleyecekler! Tanrım ne kadar kötü bir düşünce! Büyük şöhrete ulaşan insanlarda, olağanüstü bir hayattan ‘normal’ hayata dönüş depresyona yol açabiliyor. Bu sizin için de geçerli mi? Bizim için depresyon John ölünce geldi, hepimiz yıkılmıştık. Geri kalan zamanda hayatımdan zevk alıyordum, müzikal anlamda ilerliyordum. Bugün olduğu gibi o zaman da mutluydum. İnsanların anlatabileceği şeyler umurumda değil, orada bile değillerdi. Evinizde müzik yapıyor musunuz?
7
İstediğimiz albümleri, istediğimiz şekilde yaptık. Hiçbir ticari baskı olmadan bütün kuralları, alışılagelmiş herşeyi yıktık.
Tekrar başlamak istiyorum. Hiç beklenmedik şeyler hazırlıyorum ama şu anda birşey söylemem doğru olmaz.
Yaptığınız herşeyi ekstremlerde mi yaşadınız?
Birçok grup için, yapım aşaması üyeler arasında tartışmalarla geçer. Sizin için de aynı şey geçerli miydi?
Hayatımız bir maceraydı. Led Zeppelin üzerinden çıkar sağlamaya çalışan insanların tarafından kirletilen bir macera. Ama biz yaptığımız herşeyi tutkuyla yapıyorduk, özellikle de müziğimizi. Ben çok mutluydum. O zamanlar yaptığımız şeyleri, aşırılıkları hiçbir zaman inkar etmeyeceğim ama bakın, 70 yaşındayım ve hala buradayım. O dönemi yaşamak bir çılgınlık mıydı? Aşırı mıydı? Bilmiyorum ama hayat böyleydi.
Hayır, bizim aramızda tartışma olmazdı… en azından müzikal açıdan. En azından o dönemde değil. (gülüyor) Led Zeppelin bir turne için bir araya gelecek mi? Sanmıyorum. Bu soruyu bana sormak pek bir işe yaramaz, şarkıcı ben değilim! (gülüyor)
02.
Sokak Sanatı Dünya Kupasına Karşı
11 Haziran’da Brezilya’da start alacak Dünya Kupası’nın hazırlık aşaması az sancılı geçmedi. Daha geçen sene, Gezi olaylarının patlak vermesinin hemen ardından, Sao Paolo halkı toplu taşıma fiyatlarını protesto etmek için sokağa dökülmüş, hükümetin Dünya Kupası için yaptığı harcamaları halktan çıkardığını savunmuştu. Favellalara yapılan polis baskınları, hayat pahalılığı ve Dünya Kupası’nın başlamasına yakın artan fiyatlar, halkın bir kısmını isyanın eşiğine getirdi. Halkın yanında duran ve futbolun kalbinin atacağı Dünya Kupası’nı eleştiren sokak sanatçıları ise, Rio de Janeiro ve Sao Paolo duvarlarını graffitilerle donattı. İşte Brezilya sokak sanatçılarının gözünden Dünya Kupası.
11
12
13
03.
Mİke Gong’un psikedelik bilyeleri
14
Bilye, diğer adıyla misket, çocukluğumuzun favori oyunlarından biri olmuştur. Misket, kemik, balyoz gibi isimler taşıyan farklı bilyeler, arkadaşlar arasında değerlendirilir, çocuk ekonomisinde önemli bir yere sahip olurdu. Amerikalı sanatçı Mike Gong, “Acid Eater” adını verdiği serisinde bilyerlerden sanat eserleri yapıyor. Acid Eater serisinde psikedelik ve sürrealist bilyelere imza atan Gong, 1960’larda Kaliforniya’ya hakim olan hippi akımında sıkça kullanılan LSD’ye ve dönemin sanatçılarına gönderme yapıyor. Çocukken üç beş liraya aldığımız bilyeler, Gong’un elinde değer kazanıyor. Mike Gong’un internet üzerinden satışa sunduğu bilyelerin fiyatı 200$ dolardan 1000$ dolara değişiyor.
15
16
17
04.
Marek Halter: Karşıt görüşlerİ bİr arada yaşatmak hayatımın mücadelesİ oldu
78 yaşındaki, Fransız yazar Marek Halter, yeni kitabı ‘Khadija’da Hz. Muhammed’in ilk eşi Hz. Hatice’nin hayatını anlatıyor. Kitaplarında sıkça Yahudi halkının tarihine ve İslam’a değinen Marek Halter’in, yeni romanında Hz.Hatice’yi konu alması, bazı çevrelerin tepkisini çekti. İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle Nazi vahşetinden kaçmak zorunda kalan, Fransa’da geçirdiği hayatını kadın haklarına, Yahudi ve Arap toplumlarının kardeşliğine ve Filistin’le İsrail arasındaki barış görüşmelerine adayan Marek Halter’e destek ise, Fas asıllı Fransız yazar ve yönetmen Saphia Azzeddine’den geldi. İlk defa birkaç sene önce, kardeşleri tarafından kezzapla suratı yakılan genç bir kız için düzenlenen protesto gösterilerinde bir araya gelen ikili Paris Match’ın sorularını yanıtladı. Bir Yahudi, Hz. Hatice’nin hikayesini konu alıyor… Bunun pek meşru olmayacağını düşündünüz mü?
Marek Halter: Hayır çünkü tek Tanrılı dinler, bizim ortak tarihimizin, medeniyetimizin bir parçası. Biri diğerini örnek verebiliyor, Kur’an bir hikayeden yola çıkıyor. İbrahim, Musa, Harun ve Davut, Hz. Muhammed’den önce varolan peygamberlerdir. Bir bakıma ben, Kur’an’da varım! Fransa’da genç bir Arap kızın, Müslüman olmayan biriyle çıkıyor diye kardeşleri tarafından kezzapla suratı yakıldığında, protesto gösterilerine ben de katılmıştım ve o günden beri bunu düşünüyorum, ben de bu kitapta varım! Ben bu kızlara, dinlerine sahip çıkabilmeleri için fikirler veriyorum. Saphia Azzeddine: Marek’in Yahudi olup olmaması, Müslümanlar hakkında yazıyor oluşu, benim gerçekten umurumda değil, çünkü burada bize bir hikaye sunuluyor. Aslında sadece kızlara değil genç erkeklere de seslenmek lazım çünkü Müslümanlardaki kültür ve eğitim eksikliği bu geri kalmışlığı açıklıyor.
Peki bu kitabı Müslümanlar okumak isteyecek mi? S.A: Yedi asır önce bir Müslümanın büyüklüğü, bilgisiyle, erdemiyle ölçülürdü. Herşey çok değişti. Kabul etmek lazım ki - ve bu beni çok üzüyor - yeterince kitap okumuyoruz. Peki o zaman yeni okurları nasıl çekebiliriz, en kuşkuluları bile? M.H: Bunu düşünmüyorum bile. Bazı Müslümanlar, tarihlerini yücelttiğim için teşekkür ettiler. Maalesef son yıllarda, televizyonlarda İslam’dan bu yönleriyle bahsetmiyorlar!
Saphia siz nasıl bir çevrede büyüdünüz? S.A: Aydınlık bir aileye sahip olduğum için çok şanslıyım. Kardeşlerim ve ben, kız erkek fark etmeksizin, aynı eğitimi gördük ve dini yasaklar olmadan öğrendik. Gerçeği inkar etmiyorum: bugün kadınlar erkeklerin darbeleriyle ölüyorlar. Marek, Hz. Hatice hakkında yaptığınız araştırmalar sırasında yeni şeyler öğrendiniz mi?
21
M.H: Hz. Muhammed zamanla r ı n d a y a ş a y a n , ze n g i n ve ş i i r s e l b i r toplum gördüm. Arap Yarımadası’nda sözün hakim olduğu bir kültür vardı. Kâbe’de çok Tanrılı pagan Araplar tarafından kutsal sayılan 360 tane put vardı. Her aşiretin bir Tanrısı vardı ve insanlar buraya dua etmeye, adakta bulunmaya gelirlerdi. Mekke herkesi zenginleştirirdi. Dinler o zamanlar bugünkü gibi bir kimlik değildi…
S.A: Kitabınızla, Boko Haram’a karşı düzenlenen protesto gösterilerinden bile daha fazla katkı yapıyorsunuz. Hz. Hatice hakkında bir kitabın uzun vadede çok daha fazla getirisi olacaktır. Ya da sizin “Allah’la paylaştığım sırlar” (Confidences à Allah) adlı kitabınızın… S.A: “Confidences” büyük bir öfkeden ve bıkkınlıktan geldi. Hiç düşünmeden dindar olmak tembeller içindir, duaları anlamadan sürekli tekrarlarsınız… “Kaderim senin ellerinde, herşeye sen karar vereceksin inşallah!” demekle olmuyor. Hayır, ben hayatım için savaşıyorum ve senden yardım istiyorum. Bunu kavrayamıyoruz. Bugün maalesef fazla bir şey yapmayıp, sadece yardım istemekle yetiniyoruz. M.H: Bütün dinlerde bir tehlike vardır: kendi dinimizin en iyi din olduğunu, bütün sorulara ve sorunlara yanıt verdiğini düşünürüz. Oysa diğerlerinin dinini de kabul etmek, saygı göstermek zorundayız. Zıt fikirleri, karşıt görüşleri bir arada yaşatmak hayatımın mücadelesi oldu.
05.
Chester Nez’İn de ölümüyle Navajo Şİfresİ tarİhe karıştı
22
23
24
Normandiya çıkarmasının 70. yıl dönümünün eden, I. Dünya Savaşı veteranı mühendis Philip kutlandığı bugünlerde, Amerikan donanması, Johnston çok basit bir fikirle Pasifik filosunda İkinci Dünya Savaşı sırasında kullandığı ve general olan Clayton Vogel’in kapısını çaldı. ne Almanlar ne de Japonlar tarafından kırı- 1918 eylülünde, Fransa topraklarında savaştığı labilen ‘Navajo Kodu’nun yaratıcılarından, sırada, içinde bulunduğu 30. piyade tüme29 kişilik ekibin son ferti Chester Nez’in 93 nindeki Cherokee’lerin (Bir Kızılderili halkı) yaşında vefatının yasını tutuyor. Amerika yerli- birbirleriyle ana dillerinde konuşarak haberleşleri Navajo’ların konuştuğu ve savaşın kaderini tiğini ve bunun tümenin ilerlemesinde büyük değiştiren bu basit kodlama tekniği, Amerikan bir katkısı olduğunu anlatan Philip Johnston, ordusuna gözardı edilemeyecek bir avantaj sağ- Amerika yerlilerinin konuştuğu diyalektlelamıştı. 2001’de dönemin ABD başkanı George rin kimse tarafından anlışalamayacağından Bush tarafından devlet nişanıyla taçlandırılan hareketle, istihbarat servisleri tarafından kullaNavajo Şifrecileri, Chester Nez’in ölümüyle nılmasını tavsiye etti. beraber tarihe karışmış oldu. 29 Navajo, dillerini kodluyor İkinci Dünya Savaşı, düşman güçlerini sadece karada, denizde ya da havada karşı karşıya I. Dünya Savaşı’ndan tecrübeli Almanların, getirmekle kalmadı, aynı zamanda radyo fre- iki savaş arasında gençlerini antropoloji ve kanslarında da büyük bir istihbarat savaşına tarih okuma vesilesiyle ABD’ye yolladığını ve sahne oldu. Matematikçilerin, oldukça karmaşık Amerika yerlilerinin dillerini öğrenmeye çalışalgoritmalar kullanarak geliştirdikleri şifreleme tığını anlatan Johnston, en uygun topluluğun, teknikleri, karşılıklı olarak birer birer kırılırken, bir misyoner çocuğu olarak içinde büyüdüğü hayati öneme sahip bilgiler düşmanın kulağına ve Almanlar tarafından ziyaret edilmemiş gidiyordu. Bu noktada, savaşı yakından takip Navajo’lar olduğunu Vogel’e bildirdi. Böylece
25
1942’nin ilk aylarında 29 Navajo yerlisi, Deniz Kuvvetleri (U.S Marine Corps) tarafından görevlendirildi.
kahramanlıklarını “Onlar olmasaydı Amerikan ordusu asla Iwo Jima’yı alamazdı” sözleriyle anlatıyor.
Kaliforniya’daki Pendleton üssünde çalışmaya başlayan ve tarihe ‘Navajo code talkers’ (Navajo kodu konuşanlar) olarak geçen grup bir kaç gün içinde ilk kodları kağıda döktü. Hepimiz ‘western’ filmlerinden Kızılderili dillerinin oldukça mecazi olduğunu az çok biliriz. Birbirlerini ‘Oturan Boğa’, ‘Kızıl Bulut’, ‘Fırtınanın oğlu’ ya da ‘Durgun su’ gibi isimlerle çağıran Amerika yerlileri, dillerini de bu şekilde oluşturur. Ordunun kullanacağı şifreler için aynı mantığı benimseyen Navajo Şifrecileri, ortaya ilk görünüşte oldukça basit ama kimsenin anlam veremeyeceği bir kodlama çıkarır. Örneğin el bombası için ‘patates’, tank için ‘kaplumbağa’, uçak için Jeeshoo ‘demir kuş’, denizaltı için Loo Beesh yani ‘demir balık’ kelimelerini kullanan Navajo’lar Hitler içinse ‘Beyaz Deli Adam’ kodunu seçer. Kısa sürede sayıları iki yüzü bulan ‘Navajo code talkers’lar Pasifik’te ve Avrupa’da bulunan ordulara takviye olarak gönderilir.
Kore ve Vietnam savaşlarında da kullanılan Navajo kodu, daha sonra ordu tarafından kamuoyuna açıklanınca, 29 kişilik Navajo Şifrecileri büyük bir şöhrete ulaştı. Grup hakkında kitaplar yazıldı filmler çekildi. Gruptan geriye kalan son Navajo olan Chester Nez, Bush tarafından devlet nişanıyla taçlandırıldıktan sonra “Şifrecilerin ve dilimizi konuşanların hakları geç verilmiş olsa da, benim halkım için büyük bir gurur kaynağı” demişti. Ölmeden önce anılarını kağıda döken Chester Nez, halkının İkinci Dünya Savaşı sırasında yaptığı fedakarlıkları ve verdiği mücadeleyi anlatmak istediğini belirtmişti. “Bizim geliştirdiğimiz Navajo kodu, II. Dünya Savaşı’nın en önemli askeri sırlarından biriydi. Ordunun, kodun geliştirilmesinde, biz Navajo erkeklerine talimat vermeden danışması, bize ve kapasitemize duydukları güveni gösteriyordu” diyen Chester Nez, bu tecrübenin kendini ‘Beyaz Adam’la yaklaştırdığını ve savaş sonrasında kendini tamamiyle Amerika’lı hissettiğini anlatıyordu.
Navajo kodu sayesinde, mesajlaşmalarını saklamak zorunda kalmayan ABD’nin radyo frekanslarında şu tür cümleler duyulur: “Demir Son Navajo’nun ölümünün ardından Navajo kuş, ağır yılana kondu”. Pasifikte Japonya’yla halkının yaşadığı rezervde bayraklar yarıya Amerika’yı karşı karşıya getiren Iwo Jima’da inerken Amerikan ordusu da bir bildiri yayınbüyük bir rol oynayan altı Navajo, iki gün ladı: “Son Navajo’nun ölümüne ağlarken, tarihe boyunca hiçbir hata yapmadan 800 tane mesaj ‘Navajo code talkers’ olarak geçen grubun geçer. Amerikan ordularının komutanı Howard Amerikan ordusuna kayıtsız şartsız katkısını ve Connor kaleme aldığı anılarında Navajoların savaşçı ruhlarını bir kez daha anıyoruz”.
06. Geleceğin iletişim ağı Nanosatelitler, Sahra çölüne internet getiriyor 26
27
Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından gelecek vaadeden mühendisler arasında gösterilen Stanislaw Ostoja-Starzewski, geliştirdiği nanosatelit teknolojisi sayesinde, interneti dünyanın dört bir yanından ulaşılır kılmak istiyor. 29 yaşındaki genç mühendis, dünyanın yörüngesine yerleştirileceği nanosatelit ağı sayesinde, kapsama alanı dışında kalan her bir noktaya internet ulaştırmayı hedefliyor. Stanislaw Ostoja Starzewski, NovaNano adını verdiği projesiyle iletişim sektöründe dev bir adım atmaya hazırlanıyor. İnternetin, iletişim ve bilgiye ulaşım açısından önemine dikkat çeken genç mühendis, günümüzde, dünyanın sadece üçte birinin optimal bir internet bağlantısına sahip olduğunu söylüyor:
28
“Bugün, sadece ekonomik aktivitenin yoğun olduğu bölgeler iyi bir internet bağlantısından faydalanabiliyor. Dünya nüfusunun üçte ikisinin ise internet bağlantısı bile yok. Biz, küresel bağlantı platformları yaratarak bu dengesizliğe
Taşıdıkları modem sayesinde, 500km irtifada tüm dünyayı kapsayacak bir ağ oluşturacak Projenin ilk aşamasında sistemden şirketle- olan nanosatelitler, operatörlerin karadaki rin ve sivil toplum örgütlerinin faydalanması alıcılarına bağlı olacak. Dünyanın neresinde planlanırken, ikici etapta bağlantıların kişisel olursak olalım, Sahra çölünde bile 3G, 4G ya da gelecekte kullanılacak teknolojileri kullankullanıma açılması düşünülüyor. mamızı ve internete bağlanmamızı sağlayacak projenin hayata geçirilebilmesi için, Stanislaw Küçük, hafif, hesaplı, Ostoja Starzewski kendisine güvenecek yatıakıllı satelitler rımcıları bekliyor. Dünyanın yörüngesine 64 nanosatelit yollamayı planlayan Starzewski, projenin düşük maaliyeti üzerinde duruyor. “Bir nanosateleti uzaya fırlatmanın maaliyeti sadece bir milyon dolar. Normal satelitler bunun en az yüz katı!” diyen Starweski, enerji tüketiminin sorun haline geldiği 21. yüzyılda, nanosatelitlerin 50 kat daha az yakıta ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Antenleri açıldığında 1 ila 2 metre uzunluğunda olacak nanosatelitlerin ağırlığı ise 1kg’la 10kg arasında değişecek. bir son vermek istiyoruz”.
29
Haftaya görüşürüz:)
8 // HAZİRAN’14
zete