HAFTASONU 9 MART 2014

Page 1

9 // MART’14

zete


Editรถr: Cem GELGร N


//

01.

EVA GREEN: KARANLIK VE GİZEMLİ YÖNETMENLERİ SEVİYORUM //

02.

//

03.

HER ÜLKENİN ‘RAHATSIZLIĞI’ FARKLI

OSCAR’DAN 1 GÜN SONRA

//

04.

GEORGE CLOONEY 140 KARAKTERE KARŞI //

05.

NASA’DAN GRAVITY’YE SIRADIŞI KUTLAMA

//

06.

BEYAZ PERDE BİR USTASINA DAHA VEDA ETTİ


01.

Eva Green: Karanlık ve gizemli yönetmenleri seviyorum Adını ilk Bernardo Bertolucci’nin 2003 yapımı The Dreamer filmiyle duyuran ve daha sonra 2006 yapımı Casino Royale’de “James Bond girl”olarak şöhrete kavuşan Eva Green, 2014’e hızlı giriyor. “300: Bir İmparatorluğun yükselişi” ve “Sin City 2” gibi filmlerde rol alacak olan Eva Green, Première dergisinin sorularını yanıtladı. Size gelen tekliflerde oldukça seçici olduğunuzu biliyoruz. Peki “300: Bir İmparatorluğun yükselişi”ni kabul etmeye iten ne oldu?

dövüş sahnem var, bu sahneyi hazırlamak ve hareketleri mükemmele yakın gerçekleştirmek için çok uzun süre çalıştık. Yaklaşık üç ay boyunca kendime neredeyse askeri bir antrenman uyguladım, günde iki saat fizik çalıştıktan sonra, bir “wushu” ustasıyla kılıç kullanmayı öğreniyordum. Çocukluğumdan beri böyle bir karakter canladırmayı hayal ediyordum. Sonra elbette filme yanlış bir gözle bakmamak lazım, bu saf bir aksiyon ve eğlence filmi. Ingmar Bergman vari bir film beklemek doğru olmaz! (gülüyor)

Yani canlandıracağınız karakterden çok, İlk başta oldukça kararsızdım ama beni zor- filmin aksiyon yanı mı sizi ikna etti? layacak projeleri severim. Beni ikna eden filmdeki aksiyon oldu. Bir tane önemli Evet öyle denebilir ama yine de karakterim


kullanan bir kadın olabiliyor. Ava Lord’u canlandırmak oldukça eğlenceli bir tecrübeydi. Çelişkili bir durum söz konusu. Bir yandan klişeleşmiş kadın imajından uzak durmak istediğinizi söylüyorsunuz, bir yandan da baştan çıkarıcı kadın rollerini sıralıyorsunuz… Canlandırdığım kadınların ortak noktası, korkusuz olmaları. Bu bana çekici geliyor. Benim için bir terapi olduğunu söyleyecek değilim ama gerçek hayatta daha içine kapanık ve utangaç biriyim. Onların özgüvenine ve cesaretine sahip olmak isterdim. Ridley Scott, Tim Burton, Won Kar-wai gibi önemli yönetmenlerle çalıştınız. Sizi bir araya getiren tesadüf müydü? Tim Burton’la çalışmak hayallerimden biriydi ve sanırım yukarıdaki Tanrı’lar beni duydular. Diğer yönetmenler içinse, biraz da şansın yardımıyla herşey kendiliğinden gelişti. Artemisia beni çok etkiledi, o çok cesur bir kadın. Çocukken, Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda yaşadığı travmalardan dolayı hayatında duygusallığa yer vermeyen ve kendine koruyucu bir kalkan oluşturmuş olan bir kadın. İntikam arzusuyla yanıp tutuşmadan önce, kendini dış dünyaya kapatmış olan biri.

Başka kimlerle çalışmak isterdiniz? Çok insan var! Susanne Bier, Thomas Vinterberg, Michael Haneke, sevdiğim yönetmenler arasında. Uzun lafın kısası karanlık ve gizemli yönetmenleri seviyorum.

2014 sizin için verimli bir yıl olacağa 2014 sonbaharında çıkacak Sin City 2’nin benziyor. ‘300’ ve ‘Sin City 2’ dışında, çekimlerini yeni bitirdiniz. Filmdeki rolü- bir de Gregg Araki’nin, Sundance film Festivali’nde gösterilen, ‘White Bird in a nüz nedir? Blizzard’ isimli filminde rol aldınız. Büyük Cazibeli kadın profiline birebir uyan Ava bütçeli filmlerden daha mütevazi prodükLord’u canlandırıyorum. İnsanlarla oynaya- siyonlara geçmek kolay oluyor mu? bilen, her erkeğe ayak uydurabilen bir kadın. Çocuksu bir kadın, yardıma muhtaç genç bir Bu daha çok politik bir gereksinim. Bir oyunkadın, bir anne ya da cazibesini sonuna kadar cunun her zaman hazır olması ve kendini


6


7

adapte etmeyi bilmesi gerekir. Bazen unut- makina olduğunu fark etmiyorsunuz. Herşey sak da çok zor bir meslek yapıyoruz! Hangi tek bir odada olup bitiyor ve Rodriguez bütün filmin ne ifade ettiğini iyi bilmek gerekiyor. işlerle uğraşıyor. Bir bakıyorsunuz ışıkçı ‘300’ için aksiyon ön plana çıkıyor. Kalp, ruh olmuş, bir bakıyorsunuz kadrajla uğraşıyor, ve duygular için Araki gibi yönetmenlerle sonra bir de yönetmenliğine geri dönüyor. Bir de bütün gece çalışabiliyor, hiç bir zaman çalışıyorum. yorgun düşmüyor. Sin City 2’yi nereye koyardınız? Bir sonraki rolünüz ne olacak? Onun durumu farklı. İlk başlarda biraz endişeliydim çünkü birinci bölümde Miller ve Bir hayalimi daha gerçekleştiriyorum! Rodrgiuez’in çizgi romanı harfiyen takip ettik- Kristian Levring’in, Güney Amerika’da lerini biliyordum. Filmdeki partnerim Josh çekilen ‘western’ tarzı ‘The Salvation’ adlı Brolin’e ne yapmam gerektiğini, ona doku- filminde, Mads Mikelsen’le beraber rol alınup dokunamayacağımı soruyordum… Eşsiz yorum. Senaryo, normalde Susanne Bier’le bir tecrübe olacağını söyleyerek beni rahatlattı. çalışan Anders Thomas Jensen tarafından Çizgi romana sadık kalsak da, kendimize belli kaleme alındı. Film, ailesinin öldürülmesinden sonra intikam almak isteyen bir adamın bir özgürlük tanıyoruz. hikayesini anlatıyor. Çekimler oldukça yoğun ve yorucu geçmiş olsa da benim için büyük bir zevkti. Rodriguez’in Filmde İngilizce mi konuşacaksınız? kendi çekim stüdyoları var ve hep aynı ekiple çalışıyor, biraz tiyatroda olduğu gibi. Bütün Bu s e f e r h a y ı r. F i l m d e b i r d i l s i z i herşeyin arkasında motor gibi çalışan bir canlandırıyorum!


02.

Rahatsız etmeyin’ koleksiyonu

8


Meraklı insanların, bazen kimsenin aklına gelmeyecek nesneleri toplayarak oluşturdukları koleksiyonlar güzel sürpizler doğurabiliyor. Koleksiyoncuların dünyanın dört bir yanından özenle topladıkları nesneler, mesela pullar, oyuncak arabalar, şişe kapakları veya çizgi roman serileri, zamanla tarihe ayna tutan birer ayna haline gelebiliyor.

9

Flickr üzerinden koleksiyonunu kullanıcılarla paylaşan Edoardo’nun hobisi ise yıllar boyunca gittiği otellerden, rahatsız edilmemek için kapılara astığımız “Do Not Disturb” işaretlerini toplamak olmuş. İtalya’nın Torino kentinde nezih bir emeklilik geçiren Edoardo, koleksiyonuna iş seyahatleri sırasında başlamış. “İlk ‘Rahatsız etmeyin’ işaretini yirmi yıl önce Pakistan’a gerçekleştirdiğim bir iş seyahati sırasında aldım. Bir, iki derken, bağlımlılık yaratan bir hobi haline geldi” diyen Edoardo, her işaretin kendi hikayesine sahip olduğunu ve gerçekleştirilen seyahatlere ilişkin anıları içinde barındırdığını söylüyor. Edoardo, yirmi yıl boyunca Fransa’dan Hawaii’ye, Tayland’dan Kenya’ya, dünyanın dört bir yanından topladığı “Do Not Disturb” işaretleri gerçekten çok eğlenceli…


10


11


03.

Oscar gecesİnden bİr gün sonra


86. Oscar Ödülleri, geçtiğimiz hafta görkemli bir galayla sahiplerini buldu. Sürprizin yaşanmadığı 2014 Oscar’larında, ‘En iyi erkek oyuncu’ kategorisinde Matthew McConaughey, ‘En iyi kadın oyuncu’ kategorisinde Cate Blanchett, ‘En iyi yönetmen’ kategorisinde Gravity’nin yönetmeni Alfonso Cuaron, Oscar’ın sahibi olurken, ‘En iyi film’ ise Amerika’nın kölelik geçmişini konu alan 12 Years A Slave’e gitti. Peki Oscar’lı oyuncular her aktörün hayallerini süsleyen değerliği heykelciği nerede saklıyorlar, ne kadar özen gösteriyorlar? Diğer ünlü arkadaşlarınızla geçirdiğiniz muhteşem bir gecenin ardından, bir aktör için en yüksek mertebe olan “En iyi oyuncu” Oscar’ını kazanmış olarak, elinizde heykelcikle evinize dönüyorsunuz. Sonraki sabah, muhtemelen dünyanın en mutlu insanı olarak gözlerinizi açacaksınız. Bu noktada Oscar’ı kazanan herkes kendine aynı soruyu soracaktır: “Peki şimdi bu heykelcikle ne yapacağım?”. Şu sıralarda ilk Oscar’larını kazanan Matthew McConaughey, Jared

Leto ve Lupita Nyong’o da kendilerine aynı soruyu soruyorlardır (Cate Blanchett 2004’te Aviator’la En iyi Yardımcı Oyuncu Oscar’ını kazanmıştı). Siz olsanız, Oscar’ınızı salonun baş köşesine, herkesin görebileceği bir yerde mi sergilerdiniz, yoksa giysi dolabınızın derinliklerinde sadece sizin görebileceğiniz bir yere mi koyardınız? Peki kendiniz dahil kimselere dokundurtmayacak kadar titiz mi olurdunuz, yoksa heykelciği çantanıza koyup yanınızda plaja götürecek kadar rahat mı? Geçmişte Oscar’ı kazanan ünlü oyuncuların ödüllerini sergiledikleri yer, bize kişilikleri hakkında da ipuçları veriyor.

Gururla sergileyenler, bakmaya doyamayanlar Oscar’a layık görülmek, bir aktör veya yönetmen için en prestijli ödül olduğundan, heykelciği sergilemek istemesi anlayışla karşılanabilir. Bu yolu seçenlerden biri, iki Oscar sahibi Michael Douglas. “Sihirli bir


nesne”den bahseden Douglas, heykelcikleri eşi Catherine Zeta Jones’un Oscar’ıyla beraber salonun baş köşesine yerleştirmiş. “Evimize gelen herkes, salonumuzda duran üç heykelin büyüsüne kapılıyor” diyen Douglas, heykelciklerin kendisi için önemli olduğunu anlatıyor. Ödülleri sergileme yolunu seçen diğer bir isim ise Barbara Streisand. Biri Funny Girl’le olmakla birlikte iki Oscar’ı bulunan sanatçı, Malibu’daki villasına, kariyeri boyunca kazandığı ödüller için özel bir ‘müze’ oda yaptırmış. Rahatlığı seçenler

da daha sonra paylaşmayı seçmiş. “İlk haftalarda benimle her yere geliyordu. Çantama atıp, yanımda plaja götürdüğüm bile oldu” diyen Penélope Cruz, heykelciği daha sonra emin ellere bırakmış: “Bugün artık, Madrid’deki evimde, ailemin ve arkadaşlarımın görebileceği bir yerde duruyor”. George Clooney de olaya mütevazice yaklaşanlardan. İki heykelciği kütüphanesine koyan Clooney, “Kütüphanemin bulunduğu oda ancak davetli olan birinin gelip görebileceği bir yer. Kazandığım Oscar’larla tabii ki gurur duyuyorum ama onlara gidip hergün bakacak ya da tozunu alacak değilim. Orada olduklarını biliyorum, bu bana yetiyor” diyor.

Bu denli prestijli bir ödüle elbette kimse kayıtsız kalmaz, ancak durumu fazla büyüt- Ne yapacağını bilemeyenler memeye çalışanlar da var. Vicky Cristina Barcelona’daki performansıyle ‘En iyi yar- Kazandıkları Oscar’la ne yapacaklarını biledımcı oyuncu’ Oscar’ını kazanan Penélope meyenler, bir rafa koymadan önce yıllarca bir Cruz, başlarda heykelciği yanından ayırmasa çekmecede saklayanlar da yok değil. 1992’de


Howards End filmindeki performansıyla Oscar’ı kazanan Emma Thompson’ın yaklaşımı bir hayli ilginç olmuş. “Oscar’ın problemi, büyük ve oldukça parlak oluşu. Bir odaya koyduğunuz zaman, gözünüz doğrudan ona gidiyor” diyen Thompson, heykelciklerin son adresinin bürosu olduğunu söylüyor: “İlk başta çiftlik evimizin banyosuna koymuştum, çünkü su borularının rengiyle uyumlulardı! Bir süre sonra bu eşimin canını sıkmaya başladı. Şimdi büromda duruyorlar”. İngiliz Hasta’daki rolüyle Oscar’ı kazanan Fransız aktris Juliette Binoche ise heykelciği bir büfenin içine, tabak takımının yanına koymuş: “Ne yapacağımı bilmiyordum. Sizce bu ödüle karşı bir saygısızlık mı?” Kurtlarla Dans filmiyle En İyi Oyuncu ve En İyi Yönetmen dallarında Oscar’a layık görülen Kevin Costner ise heykelcikleri kişisel sinema salonundaki rafa koymak için elini çabuk tutmamış: “Üç, dört yıl boyunca iç çamaşırlarımın olduğu çekmecede durdular. Sanırım artık layık oldukları yerdeler”. Olmasa daha iyi olacaktı

15

Sinemanın en önemli isimlerinden Woody Allen ise Oscar’a ve genel anlamda ödüllere karşı kendine has bir yaklaşım sergiliyor. Kazandığı dört Oscar’ın nerede olduğu sorusuna “Odamda, giysi dolabımın derinliklerinde” yanıtını veren Woody Allen, “Evimde işlerimle bağlantılı fotoğraf, plaket ya da ödül göremezsiniz. Bu tarz şeyler beni her zaman rahatsız etmiştir. Dolaba koyarak en azından onları kendime saklıyorum. Ayrıca üzerimi her gün değiştirdiğim için pek de gözden uzakta değiller!” sözleriyle kendini yüceltmekten duyduğu rahatsızlığı mizah dolu bir dille anlatıyor.


04.

Düşüncelerİmİ 140 karakterde anlatmak bana saçma gelİyor

George Clooney’in yeni filmi Monuments Men - Hazine Avcıları 21 Mart’da Türkiye’de vizyona giriyor. Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin el koyduğu değerli sanat eserlerinin peşine düşen ve kendilerine Monuments Men adını veren grubun gerçek hikayesini konu alıyor. Yönetmenlikle yetinmeyip, Matt Damon, Cate Blanchett, Bill Murray ve John Goodman’ın yanında kameranın karşısına geçen George Clooney Paris

Match’ın sorularını yanıtladı. Kriz, sizi fazla etkilememişe benziyor… 2013 yılı, benim için kariyerimin en verimli yıllarından biri oldu diyebilirim. Aralıksız çalıştım, 7 gün 24 saat, hiç durmadım. Sanırım bir molaya ihtiyacım var. “Mola”, sizin için ne ifade ediyor?


çünkü ebediyen sürmeyebilir. Ama yine de kendime istediklerimi yapmamı sağlayacak imkanlar veriyorum. Bana başka yerde, bir filmde rol almam için 15 milyon dolar teklif edilirken, ben bu filmi 1 milyondan az bir paraya çekmeyi kabul ettim. Yeterince param var ve hayatta kalabilmek için daha fazlasına ihtiyacım yok. Benim için olabilecek en kötü şey, bundan otuz yıl sonra bir sabah uyanıp kendime “Hayatında ne yaptın?” demek olurdu. Rose Valland karakterini canlandırması için neden Cate Blanchett’i seçtiniz? Rose Valland Fransızdı ve Fransa’da onu canlandıracak harikulade oyuncular var… Filmi, en başından itibaren arkadaşlarımla yapacağıma söz vermiştim. Cate de bu kategoriye giriyor. Monuments Men’lerin arasında Fransızlar da vardı, evet. Onun için Jean Dujardin’i (The Artist’deki rolüyle 2012’de Oscar’a layık görülmüştü) çağırarak kendimi affettirmeyi düşündüm… Siz Fransızca konuşmuyorsunuz, bildiğimiz kadarıyla da Jean Dujardin’in ingilizcesi oldukça kötü. Peki film setinde nasıl anlaştınız? Olaylara tepki veriş tarzımız aynı. Ben gülmeyi çok severim ve Jean Dujardin çok komik Çalışmak! (gülüyor) Yazmak. Sonbaharın bir insan. Matt Damon’a gelince, kendisiyle başlarında yeni filmimin çekimlerine beraber yaptığımız altıncı film ve aramızda başlamak istiyorum. Sanırım bugün, oyna- hiçbir ego problemi yok. maktansa yönetmek daha çok hoşuma gidiyor. Beni çoğu zaman edepsizlikle suç- Filmin konusu oldukça önemli ve ağır luyorlar. “The Monuments Men”le, daha olsa da, başından sonuna kadar mizahı bir basit, daha farklı bir film yapmak istedim silah olarak kullanıyorsunuz. ve yaptıklarımla gurur duyuyorum. İlgimi çeken hikayeleri anlatabilme şansına sahi- Evet bu benim doğamda var. Biraz da gerbim. Bundan faydalanmaya çalışıyorum çekçi olmak lazım: gerçek dünyada insanlar


sanata büyük bir ilgi duymuyor. Aynı kimin yaptığı beni ilgilendirmiyor. Önemli zamanda onları biraz olsun eğlendirmek, olan sanatın kendisi değil, kültür ve tarihkonuya daha fazla ilgili duymalarını sağlaya- tir. Mesela, evimde çok değerli bir bayrak var; eğer evimde yangın çıksa, hayatımı riske caktır diye düşündüm. atmak pahasına bu bayrağı kurtarmaya çalışmam. Ama diğer yandan, eğer neonaziler bu Sizce filmin etkisi ne olacak? bayrağı çalmaya çalışsaydı o zaman durum Filmin, kamuoyunun ilgisini konuya çeke- farklı olurdu. rek, bugün hala sahiplerine geri verilmemiş eserlerin iade işlemini hızlandıracağını Favori konunuz, politikaya gelelim. umuyorum. Raphael’in gençliğini göste- Obama’yı en başından itibaren destekleren otoportresi gerçekte yakılmadı. Filmde yen ünlüler arasındaydınız… Obama bir tabloyu yakarak, şu anda esere sahip olan- çok insanı hayal kırıklığına uğrattı. Ya siz? lara, bir mesaj vermek istedik: “Tabloyu geri verin! Bakın, biz tabloyu yaktık, bugün artık Bunu duymaktan sıkıldım. Temsilciler odası ve Senato, Obama’yı engellemek hiçbir değeri yok!” ve başkanlığının sadece bir dönemle Kendinizi koleksiyoner olarak görüyor sınırlı kalması için ellerinden geleni yaptılar ama başaramadılar. Obama’yı eleşmusunuz? tirenler arasında en başta onlar geliyor. Hayır. Sadece benim için bir şey ifade eden Hayatımda, bir başkana bu denli engel oluntablolar satın alıyorum. Eserlerin fiyatı ya da maya çalıştığını görmemiştim. Obama çok


parlak bir insan ve çok cesur biri. Geçmişte, dokuz Amerika başkanı öldürüldü. Evinden her çıkışında hayatını tehlikeye atıyor. Bugün, medya kuruluşlarının politikadan çok daha güçlü olduklarını düşünüyor musunuz? Önemli olan bilginin yayılma hızı ve beraberinde getirdiği tutarsızlıklar. Amerikan kamuoyunun Edward Snowden konusunda tutunduğu tavırdaki değişimin hızına bakın. Onu önce bir vatan haini gibi gördük, en başta ben olmak üzere. Ama sonrasında neredeyse bir kahramana dönüştü! Tweet atmadığınız doğru mu?

internette hakkımda yazılan saçmalıkları düzeltmeye kalkışsam, hayatımı buna vermem gerekir. Bazen bir reality şovda yaşıyormuş izlenimine kapılıyorum. Çocuğunuz yok. Peki öğrendiklerinizi kime aktaracaksınız? Bunu düşünmüyorum. Sinemayla uğraşmak, yaşanılanları bir bakıma ölümsüz kılmaktır zaten. Bunu, filmlerimin benden sonra da var olacaklarını düşünerek söylüyorum. Bir yandan da, bundan bir kaç sene önce, babamla bu konuyu konuşmuştuk ve bana “Peki oğlum, o zaman bana 1920’lerden beş sinema yıldızının ismi say” demişti. Bir tane bile söyleyememiştim.

Evet sosyal ağlarda bulunmuyorum. Komik olan, 52 yaşımda, babamın karşısında Düşüncelerimi, ruh halimi 140 karak- kendimi hala küçük bir çocuk gibi görüyoterde anlatmak bana saçma geliyor. Ayrıca, rum. Gücümü ondan alıyorum.

19


05.

NASA’dan Gravity’ye sıradışı kutlama

20


En iyi yönetmen Oscar’ının Gravity (Yerçekimi) filmiyle Alfonso Cuaron’a gitmesinin ardından NASA, 7 Oscar kazanan yönetmeni ve ekibini gerçek “Gravity”li fotoğraflarla kutladı. NASA’nın Flickr hesabından ulaşılabilen sayısız gerçek “Gravity” fotoğraflarında, Mir uzay istasyonunda bulunan astronotların uzay boşluğunda gerçekleştirdiği tamiratlar görülüyor. Nefes kesen karelerde ayrıca, gezegenimizin uzaydan nasıl göründüğü konusunda da fikir sahibi oluyoruz. Mısır’da Nil deltasının ışıl ışıl görüldüğü karede, Kıbrıs’ı ve Türkiye’nin Akdeniz kıyılarını görmek mümkün. İşte NASA’nın yayınladığı göz kamaştırıcı ‘Gravity’ fotoğrafları.

21


22


23


24


25


06.

AlaIn ResnaIs: Beyaz perde bir ustas覺n覺 daha kaybetti 26


27

Sinemanın en önemli yönetmenlerinden edebilecek biriydi. Hiçbir zaman kolaya kaçAlain Resnais 91 yaşında aramızdan ayrıldı. madı ve zorluklarla yüzleşmekten korkmadı. Jean-Luc Godard’la birlikte modern Fransız Her zaman imkanız filmler yapmayı seçti, sinemasının öncülerinden olan Alain Resnais, onu ilgilendiren de bu filmleri yapabilmenin Hiroşima Sevgilim, Gece ve Sis, Geçen Yıl bir yolunu bulmaktı” sözleriyle anlatıyor. Marienbad’da gibi kült filmlere imza attı. Son nefesine kadar tutkusu olan sinemadan Auschwitz’e yaptığı yolculuk hayatını kopmayan Resnais, şubat ayında Berlin Film değiştirdi Festivali’nde yeni filmi Riley’nin Hayatı’nı Alain Resnais, 1922’de Vannes’da doğdu. tanıtımında bulunamamıştı. Kültürlü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya Roberto Rossellini, Ingmar Bergman, gelen Resnais, çok genç yaşta, sinemaya, Michelangelo Antonioni ve Jean-Luc fotoğrafa, el sanatlarına ve edebiyata ilgi Godard’la birlikte modern Avrupa sineması- duydu. Oyuncu olma düşüncesiyle 1939’da nın öncülerinden olan Alain Resnais, çektiği Paris’e gelen Resnais, savaş yılları sırasında belgesellerle çok genç yaşta İkinci Dünya Mathurins Tiyatrosu’nda Georges Pitoeff’in Savaşı sonrası hayatın nabzını tutmaya başladı. asistanlığını yaptı. Kendisi de bir kaç kez sahAlışılagelmiş kurgunun kalıplarını kıran, ken- neye çıkan Alain Resnais, daha sonra sinema dini paralel montajlara ve izleyiciyi yanıltan okulu Idhec’in montaj bölümüne girdi. Bu ‘flashback’ oyunlarına bırakan Resnais, kari- yıllarda okuldan aldığı kameralarla kısa belyeri boyunca, hayatımızda yaşadığımız yıkıcı geseller çekmeye başlayan Resnais’nin, savaş somut tecrübleri, hayal gücünün kurguladığı sonrası Almanya’sında görevde olduğu sırada hikayelerle ustaca harmanlayan bir yönet- Auschwitz’e yaptığı ziyaret dönüm noktası men oldu. Alain Resnais’nin öğrencilerinden niteliği taşır. Toplama kampında gördükolan Fransız yönetmen Arnaud Desplechin, lerinden çok etkilenen Resnais’nin 1955’te Resnais’yi “Onun için imkansız diye bir şey yaptığı ve dünya çapında ses getiren Nuit et yoktu. Her filmi için bütün herşeyini riske Brouillard - Gece ve Sis adlı belgeseli, yedinci


sanatın en gerçekçi ve etkileyici filmleri ara- hikayesini konu alan film, Alain Resnais’in olduğu kadar sinema tarihinin de en önemsında yer alıyor. leri filmleri arasında yer alıyor. İlk defa 1959’da Cannes Film Festivali’nde gösterilen Bir sinema başyapıtı Hiroşima Sevgilim Hiroşima Sevgilim, seyircileri ve eleştirmenBelgesellerle ve sansürlerle geçen on yılın leri ikiye bölmüştü. Filmin bitişiyle beraber ardından, Alain Resnais ilk uzun metra- jüri başkanı Marcel Achard “Bu tam bir kepajını 1959’da yayınladı: Hiroşima Sevgilim. zelik” demiş, jüri üyelerinden Max Favalelli İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bom- ise filmin “Bir gerçek dehanın eseri” oldubasıyla yıkılan Hiroşama’ya gelerek barış ğunu söylemişti. Hiroşima Sevgilim vizyona hakkında bir film yapmak isteyen ve orada girer girmez dünya çapında ses getirerek, Japon bir adama aşık olan Fransız bir aktrisin eleştirmenler ve izleyiciler tarafından büyük

28


ilgi gördü. Dönemin en önemli yönetmen- da hiç bir zaman içinde olmadı. Her zaman leri arasında yer alan Jean-Luc Godard bile kendi çizgisini yaratan ve Agnès Varda, yıllar sonra filmi oldukça kıskandığını itiraf Chris Maker gibi yönetmenlere daha yakın etmişti. Kariyeri boyunca sosyo-politik konu- olan Resnais, isminin bir hiç bir zaman bir ları filmlerinden eksik etmeyen Alain Resnais, Godard,Truffaut ya da Chabrol gibi imzaya Fransa’nın sömürgeci tarihine ve Cezayir dönüşmesini istemedi. Resnais’nin diğer bir özelliği ise, dönemin yazar-yönetmenlerin savaşına eleştirel bakan filmler yapmıştı. tersine filmlerinin senaryolarını kendi yazmıyor oluşuydu. Hikayelerini bir cümleden, Son nefesine kadar sinema bir fikirden, bir konsepten yola çıkarak kurAlain Resnais, dönemine hakim olan gulayan Resnais, Hiroşima Sevgilim için ünlü Nouvelle Vague sinema akımına yakın olsa Fransız yazar Marguerite Duras’la çalışmıştı. Son nefesine kadar tutkusu olan sinemadan kopmayan Alain Resnais’nin, 2012 yılında Mathieu Amalric ve Lambert Wilson’un oynadığı Henüz Bir Şey Görmediniz filmi piyasaya çıkmıştı. Son yıllarda sağlık problemleriyle boğuşan Alain Resnais, şubat ayında Berlin Film Festival’inde gösterilen son filmi Riley Hayatı’nı tanıtımında bulunamamıştı. Sinema dünyası usta ismin önünde saygıyla eğiliyor.

29


Haftaya görüşürüz:)

9 // MART’14

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.