/43
e t e z r ive
ün
idir? ız? y m ı i m s e a t m _Kayıt k Dirildi anı giy ş ı k a y oc ndine e k _Sherl n ı n İnsa _Moda
İllüstrasyon: Mert Tanır
zete
Sayı: 43 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu
KAYITTA MIYIZ?
Oğuzhan Karakaş Yazılar Eren Kasapoğlu, İlayda Gencer, İrem Topçuoğlu, Simge Gürkan, Varım Gökmen Fotoğraflar: Demet Açıkgöz
SHERLOCK DİRİLDİ
Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
KULAKLARIMIZ ÇOK ŞANSLI!
MODA İNSANIN KENDİNE YAKIŞANI GİYMESİ MİDİR?
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
BLOGARIN GÜCÜ ADINA! - KOTAKU
PLAYLIST
/
v i 端n
e t e z er
4
KaYıtta MıYız? Aşkın 500 Günü, Başlangıç ve Kara Sövalye Yükseliyor filmlerinden tanıdığımız Joseph Gordon-Levitt’in internet sitesi üzerinden yürütülen ve herkese açık olan hitRECord adlı bir prodüksiyon şirketi olduğunu biliyor muydunuz? İrem Topçuoğlu
5
HitRECord.org, Joseph Gordon-Levitt’in 2005 yılında abisi Dan Gordon-Levitt ile birlikte çektikleri videoları paylaştıkları bir site olarak başladı. Ardından siteyi insanların kendi videolarını, senaryolarını, şarkılarını, ilüstrasyonlarını, hikayelerini, anismasyonlarını koyarak ortak bir çalışma yapabilecekleri bir siteye dönüştürdüler. HitRECord’da insanların paylaşımları ve ortak yapılan çalışmalar artmaya başlayınca, 2010 yılının başında Joseph GordonLevitt siteyi daha profesyonel bir prodüksiyon şirketi olarak ilerleyebileceği bir yapıya soktu. Bu süreçte oluşan eserlerin kazanç sağlaması durumunda kazanılan gelirlerin katılımcılarla paylaşılması için yasal düzenlemelerde yapıldı. Joseph Gordon-Levitt’in sinema sektöründe belli bir yerde olması, hitRECord’da oluşan projelerin maddi olarak kazanç sağlayan yapımlara dönüşmesine ve daha fazla kitlelere ulaşmasına olanak sağladı. 2010 yılında hitRECord’un yapısının iyice
oturmasıyla daha dikkat çekici yapımlar ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan bazıları; 2010 yılında Sundance film festivalinde de gösterilen “Morgan M. Morgansen’s Date with Destiny” (http://goo.gl/89U8) ve onun devamı olan, SXSW 2010’da gösterilen, Channing Tatum’un Joseph Gordon Levitt ve Lexy Hulme’a oyuncu kadrosunda katıldığı “Morgan and Destiny’s Eleventeeth Date – The Zeppelin Zoo” (http://goo.gl/c9zd), 2012’de Sundance film festivalinde hitRECord’un başka yapımlarıyla birlikte gösterilen “And A New Earth REPRISE” (http://goo.gl/sVtmYf). HitRECord sadece kısa filmlerle yetinmedi. “Tiny Book of Tiny Stories” adıyla devam eden dört farklı kitap yayınladılar. Bu kitaplarda hitRECord’da paylaşılan kısa hikayeler, ilüstrasyonlar yer alıyor. 2012 yılında Kırmızı Başlıklı Kız hikayesine kendi yorumlarını katarak
6
oluşturduklarıyla “ Little Red Riding Hood Redux” adında bir kitap daha yayınladılar. Ayrıca şimdiye kadar hitRECord bünyesinde çıkan iki albüm var. Biri 2012’de çıkan “Move on the Sun”, albümde hitREcord’daki söz yazarlarının, sanatçıların, prodüktörlerin ortak çalışmalarıyla oluşan şarkılar var. 2013 yılında çıkan diğer albümde, Fall Formal adlı etkinlikteki canlı performanslar yer alıyor. HitRECord bünyesindeki en son proje kendi tv programlarını hazırlamak! Amerika’da Pivot kanalında yayınlacanak 5 bölümlük bir programları var. Her bölümde farklı tema işlecek. “Bir sayısı”’nı konu alan ilk bölümü geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. (http://youtu.be/Fl_wdODKGtM)
Sundance, SXSW film festivallerinde hitRECord yapımlarının gösterimleri
olduğu gibi hitRECord kendi bünyesinde hem ortaya çıkan kısa filmleri izlebilecekleri, şarkıları söyleyebilecekleri ya da yeni şeyler üretebilecekleri etkinlikler de düzenliyor. 2010’da Joseph Gordon Levitt College Tour adı altında Amerika’da bazı üniversiteleri gezdi, aynı yıl yazın “Summer in the City” adında New York’ta üç etkinlik gerçekleştirdiler. 2011 yılında Fall Formal adında Los Angeles’de tek gecelik bir etinlik düzenlediler. Bu etkinlikte konuk olarak Gary Oldman, Neil Patrick Harris, Anne Hathaway, Sia ve daha bir çok isim vardı. 2012 yılında ise “On the Road With Joseph Gordon Levitt” adıyla Joseph GordonLevitt Amerika’da bazı şehirlere giderek burada hem hitRECord’da ortaya çıkan ürünleri izleyiciye sundu hem de sahnede gerçekleşen canlı performanslarla yeni şeyler oluşturdular. Bu etkinliklerin tümünde seyirciler kameralarıyla çekim yapıyorlar ve sonrasında bu görüntüler kurgulanarak
7
sitede paylaşılıyor. Hatta etkinlik normalde sinema ya da tiyaroda alıştığımızın aksine seyircilerden tüm kayıt cihazlarını açık hale almaları istenerek başlıyor!
Peki bu kısa filmler, kitaplar nasıl ortaya çıkıyor? Üye olanlar kendi çektikleri videoları, yazıkları şiirleri, yaptıkları çizimleri siteye yüklüyorlar. Siteye yüklenen her şey başka üyeler tarafından “remix”lenebiliyor, yani bir başkası sizin videonuzu alıp üstüne kendi şarkısını ekleyerek siteye tekrar yükleyebiliyor, tabi sizden aldığını belirterek. Ya
da ortak bir çalışma yapmak isteyen biri fikrini paylaşarak diğer üyelerden ona katılmalarını istiyor. Projenin tamamlanması için gereken şeyleri belirterek diğer üyelerin katl ı m ı b e k l e n i y o r. Bu noktada bazen Joseph Gordon Lev i t t ’ i n s i n e m a endüstrisinde belli bir yerde olmasının katkıları oluyor. Mesela “First Stars I See Tonight” (http:// www.hitrecord.org/ records/1502955) adlı kısa filmde oyuncu olarak Elle Fanning’i görüyoruz. HitRECord’u özel yapan şey dünyanın farklı yerinden onlarca hatta yüzlerce insanın ortak çalışmasıyla ortaya bir eserin çıkması. 2010 yılının başında sitenin yeni yapısını anlatırken Joseph Gordon-Levitt ileride hitREcord ile film yapmak, kitap yayınlamak, müzik yapmak, etkinlikler düzenlemek, televizyon şovu yapmak istediğini söylüyor. Geçen 3 yıllık süreçte bunların neredeyse hepsi yapıldı. Bu süreçte Sundance, SXSW gibi film festivallerinde gösterimlerinin olması, Levi’s, Sony gibi firmalarla ortak çalışmalarının olması ve hitRECord’un gün geçtikçe büyüyen bir topluluk olması ileride hitRECord adını daha büyük projelerde duyacağımızın göstergesi.
8
Moda İnsanın Kendine Yakışanı Giymesi Midir? Moda dünyasında, özellikle son yıllarda Uzakdoğu’da kendini göstermeye başlayan çılgın trendler akıllara şu soruyu getirmiyor değil: Moda mı, isyan mı? Buna siz karar verin. Simge Gürkan
9
10
GotiK lolita İlk kez 1970’lerde ortaya çıkan ve son on yılda popülaritesi artmış Japon moda akımıdır. Siyah rengin hakim olduğu, ayrıca kurdele ile fiyongun kullanıldığı stil, ilk bakışta anime karakterlerini bize anımsatsa da aslında kökeni Victoria ve Edward dönemine kadar dayanıyor.
11
Ganguro Yine Japonya’da 1990’larda yirmi yaş altındaki bir grup ”asi genç kadın“ tarafından başlatılan bu ilginç akım, kısa zamanda ülkede bir gelenek haline gelmiştir. Ganguro, Para Para diye adlandırılan bir Japon dansıyla bağdaştırılır ve bu kültürün altında saçlarını açık sarıya boyatan, koyu tenli ve metalik makyajlı kadınların ‘’güzelliği’’ yatmaktadır. Bu moda akımına katılan genç kızlar, Ganguro’yu bir yaşam stili olarak görüyor.
12
13
HARAJUKU Japonya’nın başkenti Tokyo’nun Harajuku bölgesinde yaşayan gençlerin giyim tarzlarından ortaya çıkan ve diğer kıtalara da hızla yayılan alternatif moda akımı. En son Gwen Stefani’nin de katıldığı bu marjinal akım, tam bir isyankarlık örneği. Harajuku tarzını benimseyen gençler, modanın kurallarına baş kaldırarak, içlerinden geldiği gibi giyiniyorlar ve Alice Harikalar Diyarı’ndan fırlamış tarzlarıyla tüm dünyaya cesaretlerini gösteriyorlar. Başlarda ucuz, sığ ve değersiz gibi ağır eleştiriler alan bu alternatif akım, zaman içerisinde modaya karşı yapılmış büyük bir reform olarak kabul edildi.
14
Sherlock Dirildi Sir Conan Arthur Doyle’un eseri “Sherlock Holmes”un, hemen hemen Guy Ritchie’nin yaptığı uyarlamayla aynı dönemde çıkan, Steven Moffat uyarlaması “Sherlock”un 3. Sezonu sonunda yayınlandı. Varım Gökmen
15
Magnusen’i görüyoruz. Bir medya patronu olan ve edindiği bilgileri şantaj yapmak için kullanan Magnussen’in bölümünde Watson’un karısının gerçek yüzü de açığa çıkıyor. Sherlock’un ceza kapsamında Balkanlara gönderileceği esnada Moriaty’nin ortaya çıkıyor ve bunun sonucunda Sherlock geri dönmek zorunda kalıyor.
Üç bölümü için iki yıl beklediğimiz, İngilizlerin son yıllardaki tartışmasız en başarılı yapımı olan Sherlock bir geldi pir geldi. Şu ana kadarki en garip sezonunu izlediğimiz diziyi beklediğimize değdi. Ağırlıklı olarak Holmes-Watson arasındaki dostluğa inceleyen 3. Sezonda hikayemize bir de Watson’un nişanlısı ekleniyor. İlk bölümü “The Empty Hearse”da, Sherlock’un ölümüne dair bir teoriyle açılan sezonda, Sherlock’un İngiltere’ye döndükten sonra yaşadıkları; John Watson, Mrs. Hudson ve Dedektif Lestrade’in tepkileri; Sherlock’un fan kulübü üyelerinin teorileri ve her zaman olduğu gibi İngiltere’yi havaya uçurmaya çalışan canilere karşı savaş konu ediliyor. İkinci bölüm “The Signof Three”de Sherlock Watson’un sağdıcı olurken yaptığı absürt konuşma ve bu esnada çözdüğü cinayet bölüme damga vuruyor. Sezon finali “His Last Vow”da ise, bütün bir 3. sezonda Sherlock’a ciddi ciddi rakip olabilecek tek karakteri, Charles Augustus
3. sezona dair söylenmesi gereken en önemli nokta konunun işleniş sürecinde kullanılan psikolojik çözümlemeler ve bilinç-bilinçaltı akışı. Daha önceden sadece 2. Sezonun ilk bölümünde gördüğümüz, İrene Adler’in Sherlock’un rüyasına girdiği ve beraber bir vaka çözdükleri sahne haricinde hiçbir sezon Sherlock’un iç dünyasına yolculuk yapmamıştık. Tabi söz konusu kişi Sherlock Holmes olunca, iç dünyaya yapılacak yolculuk, bir, davranışların kökenlerini inceleyen bir psikanaliz yerine; doğrudan olayların çözümü, bağlantıların kurulması ve hatırlanması süreci oluyor. Daha önceki sezonlarda da sorunları çözerken ve bağlantıları bulmaya çalışırken kendisinin daldığını, birşeyler düşündüğünü biliyoruz. Fakat Steven Moffat bu sezon bu dalma sürecini inceliyor. Bağlantıları bulurken kendisine yol gösteren kişinin abisi Mycroft olması, final bölümünde ölüme terkedildiği odada Moriaty’i görmesi, sıkıştığı zamanlarda yol gösterenin İrene Adler olması… işte bütün bunlar daha önce hiç denenmemiş yepyeni ve ilgi çekici gelişmeler. Velhasıl Sherlock’un üçüncü sezonunun en garip ve ilgi çekici sezon olduğu söylenebilir. Dördüncü sezonun on sekiz aydan daha kısa sürede yayınlanacak olmasıysa işin en güzel tarafı.
Kulaklarımız Çok Şanslı!
Son yıllarda FM radyolarının da websiteleri dahil olmak üzere, radyo internete taşınmış durumda. Peki çok da şaşırtıcı sayılmayan bu gelişmeyi en iyi nasıl değerlendirebiliriz? Bir bakalım. Günseli Naz Ferel
17
Son birkaç yıldır rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz üzere, yıllardır yayında olup belli bir dinleyici kitlesine sahip birçok FM radyosu, web-siteleri ve çeşitli akıllı telefon uygulamaları üzerinden internete geçiş yaptılar. İnternet radyosunun gelişmesi bu noktada takılı da kalmadı elbet, sayısız yeni imkan sayesinde bir çok yeni radyo yayına girdi ve alternatiflerin sesi radyoda da kuvvetlenmeye başladı. Zaman, Çeşitlilik Zamanıdır! Spreaker.com gibi web siteleri sayesinde bir yandan, radyo yapmak isteyen herkes yayın yapabilme şansı bulurken. 8tracks.com gibilerinde ise seçtiğiniz belli temalara uygun playlistler oluşturup bunları tüm dünya ile paylaşabiliyorsunuz. İnternet radyo seçenekleri tabiki sadece bunlarla bitmiyor. Artık sadece internet üzerinden yayın yapan birçok farklı radyoya sahibiz. Bu radyoların her biri farklı bir tarza, farklı programlara ve müzik listelerine sahipler. Tıpkı
18
FM radyolarında olduğu gibi ama, bir frekansa sahip olmanın getirdiği dezavantajlardan ve RTÜK’ün müdahalesinden çok daha uzak bir halde. Alışık olduğumuz eski tip radyo frekansları zamanında satıldıkları kurumların elinde bir o yana bir bu yana savrulup, çoğunlukla yenilikten uzak, kendi içerisinde bir devinimi olmayan ve reklam alabilme kapasitesini arttırmaktan başka pek bir şeyi önemsemeyen radyolara dönüşmüş durumdalar. Bunu tüm frekans radyoları için söylemek yanlış olacaktır ancak reklam faktörünün neredeyse tüm frekans radyolarının içeriğini, programını ve tarzını bir yönden etkilediğini de reddedemeyiz. Eski tip bir frekans radyosu olmanın bir başka dezavantajı ise ulaştıkları kitle. İstanbul’da yayın yapan birçok frekans radyosunun tek hedef kitlesi işten eve, evden işe araba ile yolculuk yapan insanlar olmuş durumdadır. Bu da bir radyo yayını yapmanın önemini, gerektirdiği özeni değersizleştirmiştir. Yayınlarının içeriğine ve kalitesine önem veren frekans radyoları ise -çok nadir olmakla birlikte- frekanslarının ulaşabildiği coğrafi alan içerisine tıkılıp kalmıştır. İşte bu sebeple internete taşınmak çok daha kullanışlı, mantıklı bir hale gelmiştir. İnternet radyosu, dinleyici kitlesini arttırmakta ve çeşitlendirmektedir. Herhangi bir kurumdan ve frekanstan bağımsız bir internet radyosu ise bize daha önceden hiç dinlemediğimiz müzikleri dinleme ve pek de karşılaşmadığımız türde radyo programlarını takip etme olanağı sunmuştur. İnternet
seçeneği, yayınının içeriği için özen gösteren insanların kaçış noktası olmuştur. Tıpkı diğer ana akım medya organları gibi, radyo da ekonomik ve politik bir kısır döngü içine girmiş olduğundan internet radyosu bizlere bunlardan uzaklaşıp kaliteli bir yayın yapmanın/dinlemenin fırsatını sunmuştur. İnternet radyosu, yayıncı kitlesini arttırmış ve çeşitlendirmiştir. Radyoda internet ile başlayan bu yeni zaman, çeşitlilik zamanıdır! Bahsettiğimiz bu yeni ve çeşitli internet ortamındaki bazı yayınlara birkaç örnek vermemiz şart. Zira avantajlarından bu kadar büyük bir hevesle bahsettikten sonra, bunu kendi kulaklarınız ile tecrübe etmeniz şiddetle önerilir! Radio Fil: Klasikleşmiş birçok parçadan tutun da en yeni elektronik kayıtlara kadar neredeyse her bir türü bulabileceğimiz, koskocaman bir samimiyeti ve -şüphesiz- arşivi olan, keyifli bir yayına sahip Radio Fil, bir kere dinlediğinizde ‘’Ben bunca zamandır neden
19
frekanslara bağlı kalıyordum?’’ diye sormanıza sebep olacak. (www.radiofil.fm) Radyoksit: Hem bu kadar yeni, hem bu kadar kaliteli bir internet radyosuna kolay kolay rastlayamayabilirsiniz. Radyoksit, her telden çaldığı kalabalık bir arşive ve haftanın her gecesi kendi programlarını yapan çekirdek ve küçük bir kadroya sahip. Kaçmaz. (www.radyoksit.com) Kıyı Müzik: Bazen dinlediklerinizle yalnız kaldığınızı hissettiğiniz, bunları bir başkasının da keyifle dinlediğini öğrendiğiniz sevineceğiz durumlar olur. İşte Kıyı Müzik, ‘’kıyıda köşede kalmış’’ bu parçalarla aslıda hiç de yalnız olmadığınızı hatırlamanız için birebir. Kıyı Müzik’de ya hiç duymadığınız yepyeni şeyler dinleyeceksiniz ya da o parçaları yalnızca sizin dinlemediğinizi fark edeceksiniz. (www.kiyimuzik.com) Post Rock Music Radio: Müzik yayınında post-rock üzerine eğilmiş bir radyo olduğu isminden de kolaylık anlaşılan Post Rock Music Radio, İstanbul Kadıköy’den bizlere ulaşan, dinleyip dinleyebileceğimiz tüm kaliteli post rock kayıtlarını bizlerle paylaşan bir yayına sahip. (postrockmusic.com)
Bu dört örnek internet radyosunun bize sunduğu çeşitliliğin sadece ufak bir parçası, akıllı telefonlarda bulabileceğiniz TuneIn uygulamasından birçok farklı internet yayınını keşfedebilir ve dinleyebilirsiniz. Bunlar dışında, öncelerde bir frekansa sahip olup artık internet üzerinden de yayın yapan radyolara da değinebiliriz. Artık neredeyse bütün frekans radyolarının internet yayınları da var. Radyo Eksen, Açık Radyo, Rock Fm gibi radyo kanalları, internet yayınları sayesinde İstanbul’dan dışarı da açılabilmekte olan kanallardan sadece birkaçı. Radyonun internete yönelmesi, özgürleşmesi ve çeşitlenmiş olması bize keşfedecek yepyeni bir alan hediye etti. Her gün bir başka radyoyla, bir başka yayınla ve playlistle karşılaşabilir, kulaklarınızın büyük bir çeşitliliğe dalmasını sağlayabilirsiniz. Afiyet olsun!
20
Blogarın Gücü Adına! - Kotaku Blog’un adı Kotaku. Oyun severler için oyunlarla ilgili güncel bilgilerin ve paylaşımların yayıldığı bu blog bir çok sitede Dünya’nın en iyi 10 blogu listesinde, Dünya’nın en ünlü video
Aslında hepimizin içinde bir çocuk ve o çocuğun hayalinde de oyunlarla dolu bir dünya yok mudur ? İlayda Gencer
oyunları odaklı blogu adı altında yer alıyor. Aylık 47.000 okuyucusu bulunan bu blogu aynı zamanda twitter üzerinden 3.300.000 kişi ve facebook üzerindense 2.500.000 kişi takip ediyor. Siteye girer girmez canlı ve oyun odaklı olmasının hakkını verecek renkli ve hareketli bir sayfa sizi karşılıyor. Biraz karışık olduğunu itiraf etmeliyim başınız dönmesin. :) İlk olarak blogta yolumuzu rahatlıkla
21
insanları ayırt etmeyen bir site olmayı planlıyoruz.’’ Dediklerini yaptıklarına hiç şüphe yok. Yoksa bunca takipçi ve böyle bir başarı nereden gelebilirdi ki. Bu başarılı ve vizyon sahibi siteyi Facebook veya Twitter’dan takip etmek isterseniz işte linkleri burada: Facebook: https://www.facebook.com/ kotaku Twitter: https://twitter.com/Kotaku Eğer sizinde yaşınız kaç olursa olsun içinizde ki çocuk yakanızı bırakmıyorsa (ki bırakmasını hiç istemeyiz) bu siteyi ilgi çekici bulabilirsiniz. Haydi hep beraber: ‘’Video oyunları bekleyin biz geliyoruz!! ‘’ bulabilmek açısından özellikle aradığınız bir konu varsa ‘search’ bölümüne bunu yazarak başlayabilirsiniz veya genelde video oyunları çılgınları olarak son zamanlarda çıkan ve belki de takip edemediğiniz yeni oyunları ve özelliklerini öğrenebilmek adına sayfalar arasında tura sizde katılabilirsiniz. Blog 2002 yılında aktif olmuş 8 kişilik oldukça geniş bir grubun idaresi altında. Kendilerini şu şekilde tanımlıyorlar: ‘’Kotaku oyunlar hakkında ki haberlerin ve oyunları ciddiye alanların ilgilendiklerin şeylerin bulunduğu bir sitedir. Biz sizi bilgilendirmek ve bazen de eğlendirmek için buradayız. Biz herhangi bir etnik köken, cinsiyet veya cinsel yönelim içinde bulunan
22
Üniverzete’nin bağımlılık yaratan, alternatifleri seven listesi Playlist bu hafta yine özel bir toplama ile sizlerle. Eren Kasapoğlu & Günseli Naz Ferel
1- Shawn lee’s Ping Pong orchestra feat. nino mochella, Kiss the Sky: Tüm parça boyunca bir yandan vokalleriyle eski bir yandan da ritimleri ile yepyeni hissetiren Kiss The Sky, Shawn Lee’nin Voices and Choices albümünün en önemli parçalarından. http://youtu.be/3pHQuCezmLE
2- Victor Wooten, the lesson: Tüm zamanların en iyi basçılarından biri olarak kabul edilen Victor Wooten, daha çok bir eşlik enstrümanı olarak kullanılan bas gitarı solo olarak dinlemenin keyfini bizlere tattıran parçalara imza atıyor. Bas gitar virtüözünün 2008 yılında piyasaya çıkan Palmystery albümünden The Lesson da kesinlikle o şarkılardan biri. http://youtu.be/Ve37F3Ee9Ow
23
4- Kolektif İstanbul - Kerevet Kolektif İstanbul’un 2013’de yayınladığı son albümünün giriş parçası olan Kerevet, aynı zamanda albümle de aynı ismi taşıyor. Bir giriş şarkısı olmaya ise son derece uygun ve eğlenceli. Kerevet, zun süredir beklenilen albüme harika bir başlangıç. https://soundcloud.com/ kolektifistanbul/sets/kerevet 5- Kaiser Chiefs, Misery Company: İngiliz Indie Rock grubu Kaiser Chiefs’in yeni albümü yolda. Mart 2014’de biz dinleyicileri ile buluşacak
3- Siya Siyabend Ağrı Dağından Uçtum Şüphe yok, Siya Siyabend İstanbul’un en başarılı sokak müziğini yapan topluluklardan. Bir yetenek bombardımanı adeta. Listeye eklediğimiz kayıt ise Siya Siyabend’in başarıyla yorumladığı türlü Ağrı Dağından Uçtum. http://youtu.be/k4F8B--on20
olan albümün ayak seslerini de duymaya başladık bile. Aralık ayı başında piyasaya sürdükleri Misery Company duyduğumuz o ayak seslerinden ilkiydi. Geçtiğimiz yaz çıktıkları turda ilk kez çaldıkları şarkı, Kaiser Chiefs dinleyicileri tarafından genel olarak oldukça beğenildi. http://youtu.be/R7OTusJbB3w
24
müzisyen Diego Torres’in 1999 yılında piyasaya çıkan Tal Cual Es albümünden La Ultima Noche piyasaya çıkalı on beş yıl olmasına rağmen hala büyük bir keyifle dinlenebilen bir şarkı. http://youtu.be/ Do9XSUd3jC8
6- Diego Torres- La Ultima Noche: Bazı şarkıları yıllar eskitemez. Dinleyiciye verdikleri hisle her dinlendiklerinde yeni yeni hikayeler anlatır, hayatın başka başka yanlarına başka başka renkler katarlar. Arjantinli
7- Explosions In The Sky - First Breath After Coma Post-rock denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Explosions In The Sky, uzun bir süredir ilk nefesinizi alıyormuşsunuz gibi hissettirecek. http://youtu.be/w0o8JCxjjpM
25
8- The Breeders- Cannonball: Amerikalı Alternatif Rock grubu The Breeders’ın en bilinen şarkılarından biri olan Cannonball, grubun 1993 tarihli Last Splash albümünden. Grubun en başarılı şarkılarından biri olarak kabul edilen parça şimdiden pek çok Alternatif Rock dinleyicisi için klasikler arasına girmiş durumda. http://youtu.be/fxvkI9MTQw4
bilenlere son derece tanıdık gelecektir. Tanıdık geldiği kadar da farklı, sıcak ve yepyeni. Takip etmek şart gibi görünüyor. http://goo.gl/O3aOzI
9- Adamlar - Kapısı Kapalı Soundcloud hesaplarında paylaştıkları ve dinlenildiğinde ‘’adamlar yapmış be abi!’’ dedirten yeni oluşum, Adamlar aslında Halimden Konan Anlar’ı 10- Hooverphonic- Mad About You Belçikalı Rock/Electropop grubu Hooverphonic’in 2000 yılında piyasaya çıkmış The Magnificent Tree albümünde yer alan Mad About You hiç kuşkusuz grubun en çok dinlenmiş ve en büyük başarıyı yakalamış şarkısı. Trip hop müzikten izler taşıyan parça bu hafta bağımlılık yaratan şarkı listelerinin dergisi Üniverzete’de. http://youtu.be/xVKGXgHDMvQ
zete
/43
Fotoğraf Kredi: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
ün
e t e z r ive