/53
e t e z r e niv
ü
URENT t’a A L T SAIN Poeda n a d ’ _YVES i Göz r n a l e k Y a i y k e A _Yalın timiz Üzerind ne _İnter
zete İllüstrasyon: Can Olguner
Sayı: 53 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu
YVES SAINT LAURENT
YALIN AYAKLAR’DAN POEDAT’A
İNTERNETİMİZ ÜZERİNDEKİ YENİ GÖZ
OYUNKOLİK
ŞİMDİ REKLAMLAR
EKSİK ERKEKLER
MASKELER
YAKLAŞAN ETKİNLİK ROTASI
Demet Açıkgöz Oğuzhan Karakaş Yazılar Merve Yazkan Gökberk Ertunç Efe Metin Demiralp & Uluç Akbaş, Can Olguner Nesil Arıyürek Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
/
v i 端n
e t e z er
4
YVES SAINT LAURENT O sadece kıyafet değil, düş tasarladı. Kadınlara özgüven giydiren devrimci tasarımcı Yves Saint Laurent’in inanılmaz hayatı beyaz perdede! Merve Yazkan
Yves Saint Laurent. Tutkularını tasarımlarına yansıtan, ürkekliğinin arkasında inanılmaz bir cesarete sahip, içinde birikmiş yaşanmışlıkları defilelerine taşıyarak dünyanın en hoş çığlıklarını atan devrimci tasarımcı… O moda dünyasının devrimcileri arasında, onun muhteşem devrimi ise ‘aşk’ üzerine kurulu. Ve işte, Jalil Lespert’in yönetmenliğinde, 1957 yılının Paris’indeyiz. 1936 yılında Cezayir’de doğan, 18 yaşında katıldığı tasarım yarışmasını kazanıp Christian
Dior’un ilgisini çekmeyi başaran ve Dior’un ölümü ile moda evinin başına geçen henüz 21 yaşında genç Saint Laurent var karşımızda. Christian Dior için hazırladığı Haute Couture koleksiyonu ile tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Laurent’in inanılmaz yeteneği, ona günümüze kadar uzanan bir peri masalını bahşetmiştir: Yves Saint Laurent Onu böylesine yüksek bir noktaya getiren tesadüf mü, şansı mı; zeka mı, yoksa yetenek mi? Belki hepsi belki de hiçbiri. Laurent, kadınlara sadece kumaş parçaları değil, özgüven tasarladı, özgüven giydirdi. Şüphesiz ki bu inanılmaz başarının en etkili nedenlerinden biri bu oldu. Yaşadığı dönemin geri planda kalmış ve toplumdan soyutlanmış kadınlarını muhteşem bir özgüven ile sardı. Gözler onun
5
üzerindeyken ve herkes bir çaylaklık yapmasını beklerken, o güven ile hazırladığı tasarımları ile bir peri masalı yarattı. Peki bunları yaparken, yalnız mıydı? Hayır. Laurent, ona her zaman destek olan hayatının aşkı Pierre Berge’ye sahipti. Filmi izlediğinizde, onun hem Saint Laurent için hem de markası için ne denli öneme sahip olduğunu çok net görebiliyorsunuz. Bu sebeplerden ötürü yönetmen Jalil Lespert de, film için Pierre Berge ile
iletişime geçmeyi atlamamış. Bilindiği üzere Saint Laurent’in moda kişiliğinin dışında kişisel yaşantısı hakkında bilinenler oldukça sınırlı olduğu için Lespert’in tüm bu bilgileri toplaması ve doğrulaması tam olarak 20 yılını almış. Bu büyük uğraşlar sonucunda izleme şerefine eriştiğimiz film, biyografik olma özelliğini taşıyor. Biyografik filmlerin belli bir bölümden ya da baştan itibaren
6
7
izleyiciyi sıkma özelliği ile Yves Saint Laurent filminde kesinlikle karşılaşmıyorsunuz. Film öyle ustaca kurgulanmış, bölümler arası geçişler öyle denge sağlamış ki, filmin heyecanı Saint Laurent’in odasında sizi bir kez yakalıyor ve bir daha da hiç bırakmıyor. Gerçek kıyafet tasarımlarının kullanıldığı filmde, en can alıcı kısımlarından biri de defileler. Muazzam bir görsellik, muhteşem bir atmosfer… Moda ile hiçbir etkileşimde bulunmamış kişilerin bile defilelerden etkileneceği kesin. Film, muhteşem kurgusu ve iyi yönetilmiş sinematografisinin yanı sıra, usta oyunculukları ile de övgüyü hak ediyor. Yves Saint Laurent’e muhteşem oyunculuğu ile yeniden hayat veren Pierre Niney, bunlardan biri. Mimikleri, jestleri, bakışları, tavrı ve görünümü… Tam anlamı ile bu rol için biçilmiş kaftan. Başlangıcından itibaren, genç oyuncuyu Saint Laurent olarak benimsiyor ve hiçbir yabancılaşma hissetmiyorsunuz. Guillaume Gallienne, Charlotte Le Bon, Laura Smet gibi isimler de muhteşem oyunculukları ile göz dolduranlardan. Aklımızda Kalanlar: l Sahnelerin yumuşak geçişini sağlayan ve izleyiciye duygusal bir yoğunluk
yaşatan Ibrahim Maalouf’un eşsiz müziği. l Karl Lagerfeld ve Andy Warhol’un ara ara ortaya çıkıp gülümsetmesi. l Yves Saint Laurent’in bir diğer ilham perisi olan sarışın afet. l Gerçek tasarımların kullanıldığı muhteşem defileler l Christian Dior’un sınavına tabii tutulan Laurent’in ürkek görünümün arkasında yatan cesaret ile kumaşları parçalayıp son olarak da bele eklediği kumaş detayıyla son vuruşu yapması ve ortaya çıkan inanılmaz tasarım.
8
Yalın Ayaklar’dan Poedat’a “Poedat; praksis, otonomi, entelektüellik, düş, arayış ve tutku sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Baş harflerden başlayıp sözcüklere, sözcüklerden tümcelere, tümcelerden paragraflara, paragraflardan öykülere ve öykülerden “Sonsuz!” dediğimize sıçrama arzusundayız.” Günseli Naz Ferel
İlk defa 2012 yılında aktif hale gelip etkinlikler düzenlemeye başlayan Yalın Ayaklar Kulübü, birbirinden önemli felsefe, edebiyat ve sanat etkinlikleri düzenledi. 2014 ile birlikte bir dönüşüm geçirmiş olan kulüp, artık Poedat Kolektifi olarak bizlerle. Peki, Poedat Kolektifi nedir, ne yapar ve nasıl dahil olabiliriz? Cevaplar, kolektifin kurucusu Fırat Akova ve rehberleri Ayfer Çekiç ve Orhun Canca’nın kendi cümleleri ile
9
beraber bu hafta Üniverzete’de sizlerle. İlk Adımlar: Yalın Ayaklar Kulübü Kolektif’ten bahsetmeye başlamadan evvel biraz bugüne nasıl gelindiğini anlamamız adına Yalın Ayaklar Kulübü’nü tanımamız, oldukça işe yarayabilir. Kulüp, 2012 senesinde Fırat Akova’nın fikir önderliği ve Ayfer Çekiç’in danışmanlığı ile hayata geçti. İki yıl gibi kısa bir sürede çoğunluğu Nesin Matematik Köyü’nde olmak üzere farklı mekanlarda felsefe, edebiyat ve sanat üzerine kamplar düzenlediler. Bu kamplara Türkiye’nin birçok farklı ilinden öğrenciler felsefe ve edebiyat konuşmaya,
tartışmaya gelip yepyeni fikirler ile döndüler. Kendi adıma, Yalın Ayaklar’ın insanın hayatını değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu söyleyebilirim. 2013 senesinde alınan bazı kararlar sonrasında kulüp bir değişim ve dönüşüm geçirdi: artık Poedat Kolektifi ismiyle devam edecek bu yeni oluşum bir yandan Yalın Ayaklar Kulübü’nün mirasını taşırken bir yandan da yepyeni fikirler ile yola çıktı bile. Yepyeni Bir Oluşum: Poedat Kolektifi Poedat Kolektifi sadece felsefe, edebiyat ve sanat değil psikoloji, sosyoloji, sinema ve daha birçok farklı alanda yeni
10
başka önemli parçası ise sosyal sorumluluk, bilinç ve sivil toplum alanlarında da giderek daha bilinçli ve aktif olmanın hedeflenmesi. ‘Güvenli Bölge’ Yalın Ayaklar’ın ilk etkinliğinden bugüne kadar getirdiği en önemli ilkelerinden bir tanesi ‘Güvenli Bölge’ ilkesi. ‘Güvenli Bölge’ daha ilk günden itibaren etkinliklerin en önemli noktası olan özgür tartışma ortamını güvence altına almış ve pekiştirmiş bir ilke: “Herkesin ırkı, etnik kökeni, dili, biyolojik cinsiyeti, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, fiziksel ve zihinsel özellikleri, yaşı, eğitim seviyesi, kültürel alışkanlıkları, toplumsal konumu, maddi durumu, inancı, politik düşünceleri, dünya görüşü ve yaşam biçimi ne olursa olsun kişiliği ölçüsünde hak ettiği saygıyı özgürlükçü ve barışçıl bir ortamda bulması için ..”
etkinlikler sunacak gibi görünüyor. Yalın Ayaklar Kulübü’nün başlatmış olduğu özgür tartışma ortamı ve ‘güvenli bölge’yi aynen devam ettirecek olan kolektif, etkinlik planları arasına ‘’kent keşif günleri’’ ve yeni İstanbul merkezli atölye çalışmalarını da eklemiş bulunuyor. Artık elimizde çok çeşitli bir yelpaze olduğunu söyleyebiliriz. Şu ana kadar yapılmış olan etkinliklerin en büyük parçası felsefe atölyelerinden oluşuyordu ve bu atölyeler önceden yapılmış okumalar, izlenen filmler ile destekleniyordu. Yeni oluşum ile birlikte oluşumun barındıracağı sanat aktivitelerinin de eskiye göre çok daha fazla olacağını tahmin edebiliriz. Dönüşümün bir
Poedat ve 2014 Yazı Poedat Kolektifi’nin kurulduktan hemen sonra yaptıkları ilk etkinlik duyurusu ise Bodrum Felsefe Mevsimi 1. ve 2. Dönem programları. Bu birbirini takip eden iki etkinlik 17-21 ve 22 - 26 Temmuz tarihlerinde Gümüşlük Akademisi’nde olacak. Maalesef Bodrum Felsefe Mevsimi’nin başvuru tarihleri bitti. Ancak kolektif, bu ay yeni bir etkinlik haberi geleceğini söylüyor. Yani, bilmemiz gereken Poedat’ın öyle pek de durgun bir oluşum olmayacağı. Gözünüz mutlaka üzerinde olsun! Poedat Kolektifi’ni bizzat kurucusu ve rehberlerine sorduk. Onların da cevapları ile hem etkinliklerin hem oluşumun hepimizin kafasında bir daha netleşeceğiniz düşünmemek elde değil. Buyrun:
11
sürerlik kazandıracak kayda değer bir tasarımız da var; olgunlaşır olgunlaşmaz açıklayacağız. İlk defa da buradan duyuruyorum; yazın düzenleyeceğimiz 2014 Bodrum Felsefe Mevsimi dışında teması “pratik etik” olan ve yirmi birinci yüzyıl sorunlarının uygulamalı olarak çözümleneceği bir etkinliğe de hazırlanıyoruz. Bir tutkunun parlaması, bir hissin yeniden ve yeniden “çağırması”, bir keşfin bir başka keşfe evrilmesi demek benim için Poedat. Barındırdığı samimiyet mirasını da gitgide zenginleştiriyor hiç kuşkusuz. Kolektifin lideri olarak topluluğumuzla içe içe geçmiş dostların yaşamlarını “Poedat öncesi ve sonrası” olarak ayırabileceğimizi düşünüyorum ben; belki bir gün siz de aramıza katılır ve kendinizi “izleme” fırsatına sahip olursunuz... Adım adım, ölçe ölçe, yaşama sevinciyle…”
Fırat Akova, Kurucu “Poedat Kolektifi’ni, eski adıyla Yalın Ayaklar Kulübü’nü, iki yılı aşkın bir süre önce felsefe ve edebiyat merkezli etkinlikler düzenlemek için kurmuştuk. Kimimiz Heidegger ile varlığın zamansallığına yoğunlaştı, kimimiz Süskind’in “güvercin”ini yakalamaya çalıştı, kimimiz anarşist etiğe eğildi, kimimiz aşkın derinliklerine indi, kimimiz Kim-ki Duk’un sim- Ayfer Çekiç, Rehber gelerini çözümlemeye çalıştı... İstanbul’da, ‘’Poedat Kolektif, kahkahanın, heyecanın, İzmir’de ve Çanakkale’de gerçekleştirdiğimiz altı etkinlikte yüz katılımcıyı geçen bir topluluk oluşturduk. Yakın zamanda öyle bir noktaya geldiğimizi anladık ki artık yılda birkaç kez yaptığımız etkinlikler hem içerik hem de biçim olarak yetmemeye başlamıştı. Mayıs ayından itibaren kent keşif gezileri, okuma grupları, dostluk zirveleri, tanıtım geceleri gibi önceden yapmadığımız ancak topluluk ruhunu diri tutacak yenilikler düşünüyoAyfer ruz. Hazırlık aşamasında olan Çekiç, ve topluluğun “ortak us”una
12
grubumuzla ilk tanışan, telefon görüşmeleri yapan şanslı bir öğretmenim. Kolektif’in kurucuları eski öğrencilerim olurlar. Ben ise atölyelerde onların öğrencisi oluyorum.’’
Orhun Canca
düşüncenin, hafızaların çarpıştığı bir ortam. Programların hızla devam ettiği süreç evrensel değerleri, görüşleri yakalamak açısından çok verimli gerçekleşirken, bir de bakmışsınız kendinizi görmek, yol bulabilmek fırsatı yakalamışsınız. Bence tartışmaların en güzel tarafı da bu. Atölyeler 2012 yazında başladı, tüm hücrelerimle çok heyecanlıydım. Nesin Matematik Köyü başlangıç için bir şanstı. Şirince Nesin Matematik Köyü, Küçükkuyu Dedetepe Çiftliği ve Adatepe Taş Mektep, İstanbul Moda Özgen Berkol Doğan Kütüphanesi doğaya ve düşünmeye olan özlemimizi karşılayan harika yerler oldu Şimdi sırada Bodrum Gümüşlük Akademi var. Selçuk, Şirince, Dedetepe Çiftliği ,Sevgili Taş Mektep, Gümüşlük Akademi aklımızı yüreğimiz oralarda bırakarak geziyoruz. Ama durmuyoruz da, eski bir otobüste Anadolu gezisi hatta benzin parası yetmezse ucuz benzin bulanabilecek bir ülkede gezmek, düşünmek ve tartışmak özellikle benim bitmek tükenmek bilmeyen hayallerim arasında. Ben her geçen gün büyüyen dostluk
Orhun Canca, Rehber Bir gün kafamı kaldırıp “Benim gördüğümü sen de görüyor musun?” ya da “Nasıl güneşin yanağımı okşayan bir eli, denizin göz kapaklarımı titreştiren bir müziği var?” diye sormak isterim yalnızlığıma. Ve bir gün başka yalnızlıklarla kesişebilir yalnızlıklar. Ege’nin, Akdeniz’in, İstanbul’un; yaprak kokulu taş odalarında, kuş seslerinden düşünce örülen görünmez agoralarında; karanlık, sessiz ya da otuz beş derecede kumlu, çakıl taşlı, Arnavut kaldırımlı yollarında içi yaşam dolu bedenlerle karşılaştım. Saçlarına düşmüş yağmur damlalarından tokaları, titrek ikinci dizelerinden gitarları, eski şehir kitapçılarından kalma gülüşleri ile üzerine gökkuşağı giyinmiş insanları tanıdım. Gençliğimin özgürlük fısıldayan dudaklarla taşmış duraklarında, yaşamıma boylu boyunca uzanan bir coşkuyu soluyorum. “Sapere aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!” diyordu Kant, 1784’te ‘Aydınlanma Nedir?’ Sorusuna Cevap’ta. “Kurşun geçirmez gökdelenlerde yeknesak yaşamlar” çağında Latince deyişlerle anıyorum yüzyılları. Tumturaklı modernizm savlarının ötesinde; zaman kendini, insan ruhlarını miskinlik hapislerine kapayarak sakinleştiriyor. Poedat; felsefenin, sosyolojinin, psikolojinin ve sanatın doygun coğrafyasında; ötelemek yerine kucaklayıcı bir entelektüel yaklaşımı herkesle paylaşmayı amaçlıyor. Düşünce, ideoloji ya da şahıs
13
ötekileştirmesine karşısında “güvenli bölgenin” varlığını her koşulda korumaya çalışmak ve akademik duyarlılığı bir değer olarak benimsemek yapının temel iki parçası. Şirince’de, Gümüşlük’te, İstanbul’da ve daha birçok farklı bölgede; otoriter eğitim modelinin sorgulanmasının ufkunda samimiyeti ve açık sözlülüğü vurgulayan alternatif bir bilgi akışı ortamı arayışı söz konusu. 21. Yüzyılın solgun beton duvarlarının arasında değil, “aklını kendi kullanmak cesaretini göstermek” adına dışarıdayız. Bir tavır meselesi bu. Bireyin kendisine ve dünyaya karşı
tuttuğu; sosyal sorumluluğu, entelektüel verimliliği, “otantikliği” odağına almış bir yaklaşım biçimi. Dışarıdayız.’’ Poedat Kolektifi’ni Facebook, Twitter adreslerinden ve interneti sitesinden takip edebilirsiniz. Ayrıca, internet siteleri üzerinden duyuru gruplarına kaydolmanız şiddetle önerilir! Facebook: /poedat Twitter: @poedat ve poedat.org
14
İnternetimiz Üzerindeki Yeni Göz Gökberk Ertunç
Geçen günlerde Milliyet gazetesinde çıkan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Twitter’ı gözlüyor haberi sonrası tartışılmaya başlamış olsa da üzerimizdeki göz çok daha büyük.
üzere depolanıyor. Eskiden babalarımız ‘Seni mi dinleyecek yahu’ demesinin çağı geçeli bi’ on yıl geçtiğinden durum aslında çok daha ciddi. Whatsapp’ta yazılan mesajlar bile dahil olmak üzere artık bir şekilde bir yerde artık kayıtlarımız var.
Her ne kadar şuan rahatça kedi fotoğrafları ve Gezi sonrası çoğumuzun tattığı aktivizm içerikli tweetleri paylaşıyor olsak bile gözetim toplumumuz sadece Twitter’dan oluşmuyor. Bu izleme Facebook-Twitter gibi popüler siteler dışında birçok siteyi kaplıyor.
Bunlardan saklanmanın yolları olsa bile aslında sorulması gereken soru çoktandır belli. Gene de bunları bir kenara bırakırsak hala Türkiye dışında bir yerde yaşıyormuşçasına yaşamak için yapılabilecekler neler?
Friendfeed’den Reddit’e daha bir çoğumuzun adını duymadığı siteler de dahil bir çok göz şuan bizi izleyip Türkiye devletinin sunucularında ilerde kullanılmak
İlk olarak Anonim olmak: VPN, Tor gibi yöntemleri duymuş olanlarımız zaten bundan haberdar ama özel olarak gizliliğimizi önem veriyorsak sosyal
15
medya hesaplarımızı koruma altına alıp Facebook terminolojisiyle gizli hesaba geçmek. İkinci olarak devletimizin teknolojisi neyse ki görünen interneti taramak dışında pek bir işe yaramadığından hesaplarımızı paranoyak bir orta Avrupalı vatandaş gibi VPN, Tor gibi anonim ve bir o kadar karışık yöntemlerle korumak: Anonymous VPN başlığı altında bir
Google araması ile karşımıza çıkacak ücretli VPN’ler veyahut Tor diye tabir edilen ücretsiz ve bir o kadar yavaş yöntemlerle bu tarz bir gözetimden saklanabiliriz. Bunları bir kenara bırakırsak en temel çözüm elbette saklanmak değil ama bir yandan da kendimizi korumak gerek bu nedenle farkında olalım her alanda izleniyoruz.
OyunKolik Size özel, Playstation 4 platformunda en çok beklenen oyunları sizin için inceledik. Uzun zamandan beri oyun-severler hangi 2 oyunun gelmesini bekliyor? Efe Metin Demiralp & Uluç Akbaş
Gelecek Oyunlar inFAMOUS “ Second Son” Platform: Playstation 4 Çıkış Tarihi: 21 Mart 2014 (Amerika) Yayım Şirketi: Sony Computer Entertainment
Oyuncu: Tek Oyunculu Modu inFAMOUS “Second Son” dünyaçapında aksiyon ve macera türünde gözleri büyüleyen bir oyun. Maceraya 2009 yılında “Sucker Punch Production” kurumuyla başladılar. Oyun, bir seri haline gelerek üçüncü ürünüyle elektronik mağazalarında yer almak için sabırsızlanıyor. Kuzey Amerika’da kasım ayında çıkan sonra 29 Kasım’da Avrupa’ya gelen Playstation 4 platformuna çıkması bekleniyor. inFAMAOUS serisinde, üçüncü defa yöneten kişi olan Nate Fox bir kere daha etkileyici
17
ve başarılı bir iş yaptığı görülüyor. İlk oyun demişken, 2009 yılında hangi karakterler ve neler konu olmuş bir göz atalım. Başlıca karakterler; ana karakter Cole MacGrath, en iyi arkadaşı Zeke, sevgilisi Trish, FBI ajanı Moya Jones, John White ve Sasha. Oyun başlı başına iyi veya kötü senaryo seçerek oynanan bir oyun. Oyuna başlarken ikisinden birini seçmeniz gerekiyor. Eğer “iyi” senaryoyu seçerseniz, oyunun sonunda Cole halk kahramanı olarak anılırken, Empire City yeniden
inşa ediliyor. Eğer “kötü” tipini seçerseniz şehirde karma oluyor, insanlar ölüyor ve kahraman olan Cole’da dünyanın en güçlü insanı olarak kendini övüyor. Senaryonuz seçtiğiniz karakter tarzına göre de değişiyor. Görüntü seçeneği 2D ve üç adet zorluk seviyesi bulunmakta. Oyuna yapılan eleştiriler ve geribildirimler de oldukça iyi. IGN tarafından yılın “En iyi senaryosu” ödülüne layık görüldü ve Golden Games Awards’dan da “Ortalama derecede iyi bir oyun ve en iyi oyunculuk” ödülüne layık görüldü.
18
Serinin ikinci oyununa geçersek, oyun zamanı tam olarak belirtilmese de yer New Marais şehridir. Birçok karakter burada da devam eder. Canavar ise yeni eklenmiş bir karakterdir. Zeke’e ne yapılmasını söyler. Oyuna daha sonradan dâhil olan Nix de Cole’u yönlendiren kişiler arasındadır. Zeke iyiyi, Nix kötüyü temsil eder. Zeke senaryoyu bitirir. Playstation 3 platformunda çıkan bu oyunu, Türkçe seçeneğiyle oynayabiliyorsunuz. Oyun pozitif tepkiler almıştır. Bu başarıyı geliştirilen senaryo ve efektlere bağlıyorlar.
karakteri Rowe ve adından da anlayabileceğimiz gibi Cole’un oğludur. Bu oyunda da senaryo üzerinde ya iyiye ya da kötü özelliklere yöneliyorsunuz.
Asıl oyunumuza geldiğimizde de sadece Playstation 4 platformuna çıktığından dolayı negatif tepkiler yağdı firmaya. Ancak PS4’ün özelliklerine yönelik yapılınca oyun, eleştiriler azalmış oldu. Oyun, çok iyi hazırlanmış görsel bir proje. Eğer, ışık ve elektrik güçlerine karşı ilginiz varsa kaçırmayın deriz. Diğer serilerr göre grafikleri olağanüstü. Bu oyunu oynamanız için daha önceki oyunları oynamanıza gerek yok. Oyunun ana
Göz atalım isterseniz: http://youtu.be/MlNfJvFnzc8 Yetmedi diyorsanız; http://youtu.be/CC5cri3oymc Oyunun nasıl görünürlüğüne dair bir videomuz daha var; http://youtu.be/Uibnf_Q_51s
Oyunun birçok fragmanı vardır. Hatta Amerika’da çıkmış bulunuyor. Eğer oynamam izlerim diyorsanız, video sitelerinden part part oyunun gidişatını takip edebiliyorsunuz. Gelişen teknolojiyle beraber, karakterler daha “bizden biri” gibi duruyor. Bu da bizi oyuna bağlayan nedenlerden biridir.
Oyunun Türkiye’de ne zaman çıkacağı ise hala belli değildir. Puanımız: 9.6/10.0
19
Watch Dogs P l a t fo r m : M i c r o s oft W i n d ow s , Playstation 3 ve 4, Wii U, X-Box 360, X-Box One Çıkış Tarihi: 27 Mayıs 2014 (Amerika) Yayım Şirketi: Ubisoft Oyuncu: Tek Oyunculu Modu ve Çoklu Oyun Modu “Watch Dogs” yepyeni konusuyla, oyun çıkmadan aylar önce büyük bir hayran kitlesine ulaştı. Oyun birçok platformda yayınlanacak olması da ilgiye
neden oldu. Oyun yayınlanmadan da yegâne ödül alan oyunlardan biri de oldu. Oyunun oynanış tarzı bireysel. Çoklu oynamak istiyorsanız bile, en çok bir kişi rakibiniz olabiliyor. Video oyunun biraz daha içine girersek, ana karakterimiz Adam Pierce. Kahramanımız bir hacker. Bir çeşit bilgisayar- elektronik korsanlığı diyebiliriz. Telefondan bankaları soyabilir veya trafik ışıklarını kapatıp kaos haline getirebilir. Aslında en önemli silahı telefon olduğu bariz.
20
Dahası, iyi bir savaşçı ve iyi bir silah kullanıcısı.
çıkartıyor. Saldırganlardan intikam almak için bu yola başvuruyor.
Oyun bir nevi, GTA video oyununu andırıyor ancak farklı bir konsepte sahip. Oyunun temel amacı “hack”lemektir. Sokaklarda dolaşmakta serbestsiniz ve sokağın size ait olduğunu düşünün. Bununla beraber akıllı telefonunuz, sizin can sağlınız. Görsel olarak baktığımızda ise, inFAMOUS’daki gibi etkileyici bir manzaraya sahibiz. Doğallık ve gerçeklik ön plana atılmış. Senaryoya baktığımızda alışılagelmiş bir konu değil. Ancak sonunu az çok tahmin edebiliyoruz. Grafiklerde çok gelişmiş bir teknolojiyle yapıldığından, senaryonun içine kapılabilirsiniz.
Oyun ana görevlerle beraber 40 saate yakın, yan görevlerle beraber 100 saate varan sürebileceği öngörülüyor.
Çıkış Nedeni Oyunun geçtiği şehir Şikago, Illıonis. Bunun bir nedeni ise “CtOS” denilen süper-bilgisayarın bir merkezi. Hemen hemen her yerde elektronik eşya bulunması ve suçların olması, kahramanın yani Adam Pierce’i ortaya
2013 yılında çıkan fragman: http://youtu.be/DqoQG_XYF-8 Playstation’a özel fragman: http://youtu.be/ihPzOal8p0Q Playstation 4’e oyunun oynayış tarzına yönelik özel fragman: http://youtu.be/hmmMk5Wb3YU
Klanlar Savaşıyor Eskiden, tek oyun derdimiz PlayStation, Xbox veya bilgisayar iken şimdi Android veya IOS’lardaki oyun uygulamaları oldu. Hele ki Clash of Clans öyle bir oyun ki sizi klavyenizden ve konsolunuzda çekip, ayırıp, tablet veya telefon ile saatle geçirmenize sebep olabilir. Clash of Clans, Supercell şirketi adı
21
altında üretilmiş, premium, strateji oyunudur, orijinal olarak Finlandiya yapımıdır. Oyun, tamamen basittir: Her oyuncunun kendine ait bir kampı vardır. İster kamp denebilir, ister köy. Ve kaynaklar üç tanedir. Altın(Gold), Elixir(İksir) ve Elmas(Gem). Altın ve İksir zamanla dolar ve toplanır, sadece Elmaslar biraz maddiyatçıdır çünkü onu en çok kredi kartınızla toplayabilirsiniz. Ama merak etmeyin onsuz da olur. Her eski Age of Empires oyuncusu veya Rise of Nations delilerinin anlayacağı gibi, oyunun amacı aynıdır. Üretim, Tüketim, Savaş ve puan. Aynı zamanda kendinize ait surlarınız ve savunmaya dayalı mekanizmalarınız da vardır. Tabi burada oyununun
zekâsı işin içine girer: öyle bir savunma mimari projesi yapıp, inşa etmelidir ki diğer rakipler zorlanmalıdır. Aynı zamanda bu strateji hücum birlikleri içinde geçerlidir. Level arttıkça, iksiriniz oldukça her türlü askere erişebilirsiniz: normal kılıçla kuşanmış basit bir askerden, robotumsu büyücümsü bazı yaratıklar dâhil. Peki Clash’ı anladık da Clan nedir? Her oyuncu belli bir seviyeden sonra, klanlara girmeye hak kazanır. 50 kişilik bu klanlar size talep ettiğiniz askerlerde yardımda bulunabilir. Haliyle, bulunduğumuz bölgeden dolayı bir Türk klanına girmek en olasıdır ve benim önerim fazla tartışmaya girmemenizdir çünkü ban yemeniz an meselesi olabilir.
22
Unity
2012 Ağustos’undan beri tezgâhta olan bu oyun günde 2,4 milyon dolarlık bir hasılat yapmaktadır. Ve 2.5 yıldır Top 5 Listesine rahatlıkla girebilmiştir. Benim görüşüm de: Oyun gerçekten bağımlılık yaratıyor, bu yazıyı yazarken bile her 5 dakikada bir kontrol ediyorum. Bazen sırf eğlencesine tartışmaya giriyorum ve tabi haliyle belli bir süre zarfında engelleniyorum. Ama askerler üretip başka oyuncuların köylerine saldırıp yerle bir etmek bence çok haz uyandırıyor.
Bu herhangi bir amatör photoshop çizerinin işi değil. Bilinen Ubisoft’un çıkaracağı yeni Assassin’s Creed Saga’sının oyunu. Yeniden birkaç günün oyun başında harcanacağı günler oyuncularını bekliyor. Ubisoft, gene yapıyor yapacağını. Destekçileri Watch Dogs’u beklerken Unity’i çıkaracaklarını haber verdi. Yeni bir haber olduğu, tarihleri dahi bilinmediği için çok fazla bilgi veremiyorum ama bende bir Assassin’s Creed delisi olduğum için ancak fikirler yürütebilirim. Bilinen
23
Tek şey Fransız İhtilali ile alakalı olmasıdır. Diğer hususlar ancak teoridir. Altair İbn-la Ahad, Ezio Auditore De Firenze, Connor Kenway ve Edward Kenway’den sonra hangi ana karakter geleceği veya Desmond’ın hangi büyük büyük büyük büyük ve birkaç tane daha büyük babası geleceği belli değildir. Yan karakterler bile bir muamma, kimler yardımcı kimler Templar olucak? Ubisoft her zaman bu haberleri
gizlerken bekleyenleri çok kızdırdı ama sonunda herkesin kalbini kazandı. Açıkçası Fransa’da geçmesi bekleniyordu çünkü yapımcılar Ubisoft Montreal’dendir. Canada’nın Fransızca konuşan eyaleti. Hele hele, Fransa devletinin sırf Assassin’s Creed oyun fonu çıkarmasını hiç söylemiyorum bile. Resmen bir devlet oyunu geliştirmek için ekonomik yardım sağlıyor. Ütopya böyle bir şey olsa gerek. Oyunun fragmanından ve bazı gizlenen fotoğraflarından grafiklerin çok gerçekçi olduğu söylenebilir. Bu yüzden oyun konsolumuzu şimdiden donatmak en iyisi. Eğer oyunu almak isteyip de daha önceden hiçbir Assassin’s serisini oynamamış varsa ona bu sevdadan vazgeçmesini öneririm, çünkü hiç bir şeyin anlaşılmayacağını her şeyin mantıksız geleceğini garanti ederim.
24
Şimdi Reklamlar Sen benim markamın yüzü olmazsın, fakir olduğun anlaşılıyor Demet Açıkgöz
Zengin iş adamı kafası; Marka yüzü ben olayım. Sinan Çetin’in gazlamasıyla Ağaoğlu markasının reklam yüzü olan Ali Ağaoğlu ve onun Türk televizyonlarına kattığı reklam filmlerinden konuşalım mı? -Pek emin değilim… Açıkçası; iş adamlarının böyle bir kafada olmasını ben de istemezdim. Hepsi sevgili Koç ve Sabancı ailesi gibi olup duracakları çizgiyi bilselerdi
güzel olurdu. Yahut bu yaşananlar normalse Çelik’in karşısında Gezi’den beri halk kahramanı olan Mustafa Koç’un oynaması uygun görülebilir. Hem kendisi yeterince karizmatik bir beyefendi. Tüm bu kahkaha unsurlarını geride bırakırsak; Jet Fadıl diye tanınan Fadıl Akgündüz’ün kendi yaptığı Caprice Gold reklamlarında oynaması bir başka durum. Gerçi kendisi kameraların karşısına geçmemiş, kurguda sonradan eklenmiş. Bu kadar büyük işin altına gir, sonra reklam filmi çekme kolaj yap. Oldu o zaman. “Ali Ağaoğlu ve İngilizce Eğitimi” ayrı başlık altında yorumlanması gereken bir reklam. Öğretmen fantezisini hunharca kullanan reklam filmi; “my home” diyen afet ingilizce
25
Caprice Gold Maldivler: http://youtu.be/NmgLPIFKvbg Ağaoğlu “My Home”: http://youtu.be/JThFCjfi-nc
öğretmeninin zavallı iki genci evini gezdirmesiyle devam ediyor. “Aman yanlış anlamayın olayaslında hiç öyle değil!” diyebilmek için zavallı bir kız öğrencimiz de yanlarında bulunuyor. Reklamın ikinci bölümü ise ingilizce hocamızın kapı komşusu olduğunu bildiğimiz Ali Bey’in, hocanın evini ziyaret etmesiyle son buluyor. Ah Ali reklamda bile duramadın di mi?!
Şehirli kadın neden yoğurt yapamasın ki? “Ya evde yoksa” diye korkuyla son market kapanmadan yoğurt almaya çalışan eşten; her şeyin doğalını arayan bir anneye, eşe ve kadına. Sek Yoğurt’un yolculuğuna bakacağız. Sedef Avcı kendinden çok emin, o yoğudu evinde ve doğal koşullarda yapacak. Hem de katkısız olucak, çünkü o yaptı! Şehirli kadının inek sağmasıyla başlayan Sek Yoğurt parodisinde; eline yüzüne bulaştıran kadını ve “siz bu kadar uğraşmayın, biz sizin için yaptık” diyen Sek Yoğurt’un imdada koşuşu söz konusu.
26
Reklamı televizyonda görmeye başladığımdan beri; “yoğurt yapmak o kadar da zor değil” diyip duruyorum. Bir ara Füzyon Mutfağı’nda buna değinilmesini rica edeceğim. Yeni nesil şehirli kadın yararlansın. Bi’ yandan “şehirli kadın neden yoğurt yapamasın arkadaşım, o dolmayı kim yaptı!” diye de isyana geliyorum. Oradan; çocukta yapar kariyerde, dedikten sonra. Konuyu yoğurttan alıp kadın haklarına kadar getiriyorum. Olmuyor, söz bu sefer susuyorum. Gerçekten sempatik bir reklam kabul ediyorum.
hashtag’i ilgi göreceğe benziyor. Sevgili Barış Manço’nun Kara Sevda şarkısının da yine bir düzenlemeye maruz kalmamız bizi çok heyecanlandırdı. Çünkü bir kullanmayan Algida kalmıştı. Reklamın beklenti karşılamasını ya da karşılamamasını ciddi anlamda önemsemeyip hashtag’e yüklenmeniz gerektiğini düşünüyoruz. Gökten dondurma yağdırsalar bu kötü reklamı unuturum. Ama ucuzundan olmasın, Magnum iyidir. Algida, ilk dondurma düştü: http://youtu.be/bNsI-1qDmfY
Kadın isterse yoğurt yapar: http://youtu.be/TUTWA1XFdik Sevgili Kara Sevda, sen ne çektin... Algida yine yaz ruhunu evlerimize getirmiş. Etrafta mutluluktan anlamsızca koşuşturan kızlı erkekli gruplar, denize atlayanlar, dans edenler… Algida’nın Magnum reklamlarına duyduğum hayranlığın yanında bu reklam çok kolaya kaçma gibi olmuş. Gerçi bu bana basit gelen reklamın içeriğinde kullanılan #GöktenDondurmaYağsa
1 kg Portakal mı daha ağır 1 Lt Yedigün mü? “-Pardon Meyveleri seçebiliyor muyuz? +Seçemiyorsun!” (Görsel.05) Sonra neden esnaf iş yapmıyor. Gazlı içicek satıcaksın diye, bula bula bu içgörüyü mü buldun? İnanılmaz yaratıcı bir reklam olmuş, valla bak. Hele bu sene Porsche vereceğiniz için Murat Boz’a paranızın yetmeyişi
27
ve ona benzer kaslı adeleli gençleri oynattığınızı da kesinlikle anlamadık. “Dur ben manavdan iki kilo mandalina almayayım, gideyim Yedigün alayım.” kafası diye bir şey ise kesinlikle yok. “Oldu canım, daha başka?” der benim annem, “hadi ordan” der. İlk başta sıradan ve çok üzerinde durulası bir reklam değil, kabul. Ama bunlar yapılmaya devam ettikçe kendime mani olamıyorum. Biz de büyüyüp sektöre adım attığımızda bu işleri çıkarmamız mı bekleniyor. Bir üste Barış Manço’nun şarkısını iç eden Algida, burada Kenan Doğlu’nun şarkısını bitiren Yedigün, neden böyle şeyler yapıyorsunuz? “Gel burada yedigün var ablacım seçtiriyor meyveni” nedir! Bir kere “abla” dediğin de genç bir kadın. Bir de akıl var mantık var, öyle yakışıklı bir çocuk sana “abla” derse, yanında hayatının aşkı olsa bile bi üzülür, hayata küser, meyveyi falan unutursun. Ya da gerçek bir Türk kızı olarak “NE ABLASI BEEEĞ”
der gereken ayarı verirsin. En azından için rahatlar. Yedigün meyvesinden seçtiriyormuş: https://www.facebook.com/photo. php?v=730578593628937&set=vb.1 81762671843868&type=2&theater Bu hafta da Türk televizyonlarında dönen reklamlara kinimizi kustuk şükürler olsun. Bunun üzerine size “al al bak elin adamı neler yapıyor” dedirten bir iş izleteceğim. Facebook ve YouTube’da fazlaca dönen LG’nin işini yine de burada paylaşıp sinirinizi almak istiyorum. İzledikten sonrada isterseniz Yedigün meyve bahçelerine hamak gerersiniz. Haydi iyisinden seyirler. Bonus: https://www.facebook.com/photo. php?v=574243495992267&set=vb.3 16979761718643&type=2&theater
28
Eksik Erkekler Futbol kulüplerinin seyircisiz oynama cezası aldıkları maçlara kadın ve çocukların alınması ne anlama geliyor? Gökberk Ertunç
Seyircisiz maçlar ara ara özellikle Fenerbahçe ceza aldıkça gündemimize giriyor ama son yıllarda seyircisiz diye sadece kadınların maçlara alınmasıyla bambaşka bir durum ortaya çıktı. Bu ayrımcılıkla bizim ahlak bekçimiz olan kadınları ve çocukları “eksik erkek” oldukları için zararsız görüp
erkeklere ceza amaçlı bunu yapmanın bilinen sonucu kadınların ve çocukların eksik insan sayılmasını ve farklı değerlendirilmesine neden olabilir. Tahmin edilmeyen şey insanlar çoğu zaman kendi kişiliğine göre davranmaz. Bulunduğu konumdaki role göre davranır. Yani bu durumda kadın futbol endüstrisinin tüketicisi olabilir. Bu ikinci dediğimi stat dışında elinde çanta kucağında çocuğuyla sırasını beklemek yerine tezahürat yapan kadınların durumu ortaya koyuyor. Bu düzenlemeyi yapan yetkililerin kafasında olan tabii ki kapıları
29
kıran, tüm maç boyunca tezahürat yapan kadınlar değildi. Fıtratında şiddet olmayan, elinde çantası kucağında çocuğu erkeklerden korkan bir kadın ve çocuk düşünüyorlardı. Yani seyircisiz oynanmış veya eksik erkek olan kadın ve çocuklarla oynanmış fark etmez, çünkü onlar seyirci değil. Devletin şiddet tekelini sekteye uğratan erkek devletin “diğer erkekleri” cezalandırması. Ama bu “cezalandırma” insanların davranışları bulundukları yerde bulundukları role göre değişmesini atlamış. Aynı kadınlar evlerinde kocalarına meyve soyup kocalarına sorular sorup maçı anlamaya çalışan kadınlar. Bunun sonucunda kadın ve çocukları toplumsal hayatta tekrar ayırma girişimi ters teperse futbol endüstrisi “aile değerlerine önem veren” devleti kadınları da kendi tüketicisi yaparak faka bastırmış olabilir.
30
Maskeler
31
“Masks” 1930’lar New York’unda geçen ve rahatsız edici şekilde tanıdık bir hikaye Can Olguner
Maske: 1. (isim) Boyalı karton, kumaş veya plastikten yapılan ve başkalarınca tanınmamak için yüze geçirilerek kullanılan yapma yüz. (tdk) Kimliğinizi gizlemek için maske takabilirsiniz. Belki de bir mesaj vermek istiyorsunuz, dahil olduğunuz toplulukta herkes aynı maskeyi takıyordur. Türkiye geçtiğimiz bir yıl içinde bolca maske gördü. Gaz maskeleri, Guy Fawkes maskeleri, yüzlere sarılan eşarplar, poşular. Temel haklarını savunan bir grup insan taktı bu maskelerin çoğunu. Masks, 1930’lar New York’unda geçen, tatlı bir karanlıkla geçtiğimiz bir yılda ülkemizde yaşananları hatırlatan bir çizgi roman. Masks’in konusundan kısaca bahsedecek olursak: İktidara gelen “Justice Party” (Adalet Partisi) yeni bir polis gücü kuruyor ve sıkça şiddete
başvurarak, yeni ve hızla kabul edilen yasaları uygulamaya başlıyor. Vatandaşların polisin yeni zırh ve ekipmanlarına karşı koyma imkanları olmuyor. Farklı olanlar, kıyafetleri veya ten rengi olsa bile, hiçbir neden gösterilmeden gözaltına alınıyor. O dönemin en önemli yayın aracı olan radyo, uygulanan şiddetten hiç bahsetmiyor. “Yeni” bir çağın başlangıcından bahsederek Adalet Partisi’nin propagandasını yapıyor. Uygulanan baskıya karşı, özel eğitimleri veya güçleri olan, kısacası polislerin yeni zırhlarına etki edebilenler maskeleri yüzlerine geçirip direnmeye başlıyor. Yazar Chris Roberson ve foto-realistik tarzıyla hemen ayırt edilen ilüstratör Alex Ross’un yarattığı Masks, 1930’ların The Shadow, Green Hornet ve Black Terror gibi “pulp” kahramanlarını bir araya getiriyor. “Dynamite Entertainment”ın Eylül 2012’de sekiz sayılık bir mini-seri olarak yayınlamaya başladığı Masks, artık tek cilt olarak bulunabiliyor. Henüz Türkçe’ye çevrilmemiş Masks’i, İngilizce olarak kitapçılardan elde etmek mümkün.
32
Yaklaşan Etkinlik Rotası Nisan ayının gelişi ısınan hava ve açan çiçeklerle anlaşılsa da birçoğumuz için sanatsal etkinlik ve festivallerin bir anda artışıyla da ilişkilendirilebilir. Şimdi sıkı durun çünkü bu bahar da etkinliğe doyacaksınız! Nesil Arıyürek
The Piano Guys / 11.04.2014 / Zorlu Center PSM İsmini Utah’ın küçük bir şehrindeki piyano dükkanından alan The Piano Guys, kariyerine bu dükkan için Youtube ve Facebook üzerinden ‘’viral reklam’’ yaparak başlamış. Kendilerini sıradan ve hikayelerini mucizevi olarak tanımlayan bu dört kişilik şirin grup oldukça başarılı coverlarıyla dikkat çekiyor. Değişik bir müzik deneyimi için dinlemeyi tercih edebilirsiniz.
33
Notre Dame de Paris / 22.04.201404.05.2014 / Zorlu Center PSM Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu romanını ilk olarak 1998’de orjinal Fransız kadro ile müzikal olarak uyarlanmış olup ‘’Keşke orada olsaydım!’’ dedirtmiştir. İlk kadronun özenle seçilmiş sanatçıları ve tabii aslına uygun olarak Fransızca olması yıllar süren bir fenomen haline gelmesinde önemli bir etken olmuştur. Siz de geleceklerini duyduktan sonra tekrar ‘’Keşke!’’ dememek için bu etkinliği göz önünde bulundurabilirsiniz. Not: Müzikal orjinalinin Broadway versiyonudur, dolayısıyla dili İngilizce’dir ve Türkçe üst yazı mevcuttur. Daha fazla bilgi ve etkinlik duyurusu için http://www.zorlucenterpsm.com/
Bu ay önümüzde yalnızca iki etkinlik olsa da yaklaşan festivaller için şimdiden heyecanlanmak ve bilet almak isteyebilirsiniz. İşin asıl güzel kısmı için gözler buraya;
Koç Üniversitesi Bahar Şenliği ’14 / 10.05.2014 / Rumelifeneri Kampüsü Üniversite festivalleri bu yıl ezber bozuyor ve işte karşınızda Gogol Bordello! Evet yanlış okumadınız, Gogol Bordello bu yıl Koç
34
Üniversitesi Bahar Şenliğine geliyor. Sizleri çok heyecanlandırabileceğini düşündüğümüz bu haberin yanında Shantel, Jehan Barbur, Dearhead, Triggerfinger, Büyük Ev Ablukada, Sıla ve her üniversite festivalinin olmazsa olmazı Duman da Koç’ta. Eğer yol için üşenmezseniz oldukça eğlenceli geçecek farklı bir üniversite festival deneyimi sizleri bekliyor.
Babylon Soundgarden / 25.05.2014 Tarihi henüz resmi olarak duyurulmasa da bana güvenebilirsiniz, bu yıl da Babylon Soundgarden Mayıs’ın son haftasında bizlerle! İki yıldır bizlere benzersiz bir festival deneyimi yaşatan Babylon Soundgarden 1 Nisan’dan beri
35
Facebook sayfalarından bizlere göz kırpıyor fakat gelecek müzisyenler konusunda hala sel verip sır vermiyor. Aman diyim takipte olun, gelecek olanlar kim olursa olsun bu festival kaçmaz. Ayrıntılı bilgi için https:// www.facebook.com/babylonsoundgarden One Love Festival 13 / 14.06.201415.06.1014 / Parkorman Bu yıl da iki gün sürecek festivalseverlerin göz atmadan geçmediği festival One Love, şimdilik gelecek tüm sanatçıları duyurmasa da Bonobo ve Oh Land için kalbimiz atmaya başladı bile. Daha önce rastlamadığımız bir yenilik olarak bu yıl One
Love Clubhouse ile karşı karşıyayız! Bileti alıp özel dans pisti, koltuklu dinlenme alanı ve en önemlisi temiz özel bir tuvalet ile hijyenik bir iki gün geçirebilirsiniz. Ama unutmayın ki festivali festival yapan şey o çılgın tuvalet kuyruklarıdır! Açıklanacak diğer müzisyen/gruplar için takipte kalın, http://www.biletix.com/etkinlik/ RONE3/TURKIYE/tr
36
ÇÖL KEBABI Dizi Dizi Sorular Öyle Bir Geçer Zaman Ki salının, Yaprak Dökümü çarşambanın ve Aşk-ı Memnu perşembenin dizisiydi. Kanal D zirvedeki yerini kaybetti ve artık hiçbir kanalda “günün dizisi” yok. Mert Ofluoğlu
Füzyon Mutfağı bir kez daha hafif olmayan ama zayıflatan bir lezzetle karşınızda Can Olguner
37
Malzemeler: 400g bonfile 200g tereyağı 100g tuz 100g kaya tuzu 240mg orlistat (Füzyon Mutfağı’ndan temin edebilirsiniz) 1 tablet helyum III (Füzyon Mutfağı’ndan temin edebilirsiniz) 6 adet jeneratör (8.8 kW) 1 avuç kum 2x2 (m) ölçülerinde bir adet kurşun kaplamalı kutu 96m bakır kablo (3mm) Değerli okurlar, bu hafta Füzyon Mutfağı’ndan size dev füzyon! Havaların ısınmaya başladığı, yaz aylarının yaklaştığı, bikinilerin mayoların şöyle bir yoklandığı şu güzel aylarda bazılarımız, çıplakken aynaya bakınca hayal ettiğinden daha farklı bir görüntüyle karşılaşabilir. O veya bu nedendle fazla kilolardan, yağlardan kurtulmak istiyorsanız cevap bir çöl rüzgarı kadar yakın: Çöl Kebabı. Her kısa yoldan ulaşılan güzel şey gibi bu yöntemin de bir bedeli var. Kısa bir süre için kuma dönüşeceksiniz. Daha doğrusu kum özellikleri taşıyabileceksiniz. Konuşmaya çalıştığınıza anlamsız sesler çıkaracak, ortalığa kum taneleri saçacaksınız. Hazırlanışı: Öncelikle bu yemeğin hazırlanışının son derece pratik olduğunu belirtmek isteriz. İhtiyacınız olan tek şey bir avuç kum ve bir tablet helyum III’le birlikte kurşun kaplı bir kutuya girdikten sonra vücudunuzu 52.8 kW’lık elektriğe maruz bırakmak ve ardından
leziz (biraz da tuzlu) bir bonfile yemek. Kutunuza elektriğin ulaşması için altı adet delik açmanız gerekmektedir. Kabloları jeneratörden kutunuza bağladıktan sonra bir avuç kum ve helyum III tabletinizi yanınıza alarak kutunuza girin. Arkadaşlarınızdan yardım almanız gerekmektedir zira altı jeneratörün de aynı anda çalıştırılması gerekmektedir. Kutunuzun kapağının kapalı olduğundan emin olun ve elektrik akımını başlatın. Bir dakika süre ile açık kalan jeneratörler, kumun helyum III ile vücudunuza karışmasını, yaklaşık yedi saat boyunca vücudunuzun kumu taklit etmesini sağlayacaktır. Elektriğinizi alıp kutudan çıktıktan sonra bonfilenizi bir tavada orlistat (vücuttan yağ atımına yardımcı olan bir ilaçtır kendileri), tuz, kaya tuzu ve tereyağı ile pişirin. Bonfileyi yediğiniz zaman vücudunuzdaki değişime eklenen son parçalar olarak tuz ve kaya tuzu sizi bir yağ avcısına dönüştürecektir. Ne kadar yağlı yemek yerseniz yiyin bir etki etmeyeceği gibi, vücudunuzda mevcut bulunan yağlardan da kurtulacaksınız. Güzel, sıcak rüzgarların olduğu, bir çöl kadar sorunsuz günler dileriz. Uyarı: Füzyon Mutfağı’nda yazılanların tamamı hayal ürünüdür. Bizce değildir ama saygıdeğer profesörlerim öyle oldukları ile ilgili hemfikirdir. Uzun lafın kısası burada yazılanları evde denemeyin. Şayet siz de bu yazılanların gerçek olduğunu düşünüyorsanız, aramıza hoşgeldiniz.
e t e z r e niv
ü
Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)
zete