e t e z r e iv
端n
zete
Sayı: 58 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu
MİLLÎ MATEM GÜNÜMÜZ…
#DİRENDEPO
BİSİKLET KAFELER
FARKLI HAYATLARIN ENTERESAN KESİŞMESİ
BU YAZ İZLENECEK ÇOK GÜZEL DİZİLER VAR
OYUN KARIŞTI
MODANIN OSCAR’LARI: MET GALA 2014
SERGİ’LESEK Mİ?
Demet Açıkgöz Oğuzhan Karakaş Yazılar Can Türkmen, Duygu Taneri, Efe Metin Demiralp, Gökberk Ertunç, İrem Koca, İrem Topçuoğlu, Merve Kocakıran, Merve Yazkan, Özüm Canbeldek , Selin Tunca Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo
Facebook: http://goo.gl/jx7hxb
/ifbilgi
@ifbilgi
4
5
Millî Matem Günümüz… Oğuzhan Karakaş
Bazı anlar vardır ki toplumun tüm sesleri bir araya gelir ve yakarış senfonisini sergiler. Büyük Marmara Depremi, Van Depremi gibi… Soma’da yaşanan facia tüm Türkiye’yi derinden sarstı. Dünyanın çeşitli bölgelerinden taziye mesajları geliyor. Şimdiye dek verilen bilgilere göre 245 maden işçisi trafo patlaması nedeniyle kömür madeninde hayatını kaybetti. İnsanlar yakınlarını ölü veya diri bulabilmek için hastane kapılarında tarifi imkânsız bir endişe içinde bekliyorlar. İşçi aileleri isimleri okunan madencilerin yakınları olup olmadığını anlamak için polis megafonlarına kulak kesilmiş vaziyette hastane önünde kamp kurdular. Hayatını kaybeden bir madencinin ağabeyi, “Kardeşimin cenazesini görmek için en az 50-60 ceset inceledim” dedi. Büyük bir trajedi yaşanıyor Soma’da. İşçi güvenliğinin Türkiye’nin en büyük meselelerinden biri olduğu acı şekilde bir kez daha yüzümüze çarptı. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diye kükreyen iktidar partisi milletvekilleriyle dolu TBMM’de Soma’daki iş kazaları ile ilgili verilen bir araştırma önergesinin reddedildiğini öğreniyoruz.
O önergeyi reddedenler geri kalan ömrünü huzur içinde yaşayabilecek mi? Maliyetleri düşürmek adına iş güvenliği önlemlerinin kıyısından dolanan düzeni sorgulamayacak mıyız? Hukuk, ihtilafları çözmenin yanı sıra insanların vicdanının işlemediği anlar için vardır. İşçinin güvenliğini sağlamayıp onları ölüme gönderen işvereni hukuk karşısına çıkarmayacak mıyız? İnsan hayatını en yüce değer olarak akıllara kazıyan bir hukuk düzeni inşa etmeyecek miyiz artık? Başbakan Erdoğan yüz elli yıl önce dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan maden kazalarından ölüm sayıları veriyor. Anlamakta zorluk çekiyoruz, insaf diyoruz. Bu sırada iç ısıtan bir haber geliyor. İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın, kazada babasını kaybeden 10 çocuğu burslu okutacaklarını belirtiyor. Her vakıf okulu belli sayıda kazazede aileden öğrencileri yurt ihtiyaçlarını da karşılamak üzere okutmalı. Türkiye’nin bu birliğe ihtiyacı var. Kifâyetsiz politikacı laflarına karnı tok acı çekenlerin. Ölenlere rahmet, kurtulanlara şifa, yakınlara sabır diliyoruz. Ne gelir elden?
6
#Direndepo Yurtdışına çıktığımızda yazar müzelerini gezebilmek için para ödeyip, sıra bekleyen bizler kendi müzelerimizi depo yapmamalıyız. İrem Koca
7
8
Kültür Bakanlığı, on iki yıl önce, Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi’nde, Yazarlar Sendikası‘nın bir projesi olarak kurulan Edebiyat Müze Belgeliği’ni depo olarak kullanmak üzere boşaltıyor. Bu sıradışı karara tepki gösteren sendikalılarla görüşmemekte son güne kadar ısrar eden ve müzeye yeni bir yer göstermeyen Bakanlık, neyse ki Yazarlar Sendikası’nın basın toplantısından sonra Adalar ilçesinde arşivin sergilenebileceği bir yer önerisinde bulundu. Ama “Edebiyat neymiş yeeea, buralar hep depo olsun” anlayışının son hamlesi bence kurtarmadı. 2002 yılında Yazarlar Sendikası‘nın bir projesi olarak kurulan Edebiyat Müze Belgeliği’nde Nâzım’dan Orhan Kemal’e, Aziz Nesin’den Cemal Süreya’ya, Asım Bezirci’den Enver Gökçe’ye yaşadıkları, yazdıkları, duruşlarıyla bir döneme ve o dönemin edebiyatına damgasını vurmuş
yazar ve şairlere ait ilk baskı kitapları, yazı gereçleri, kalemler, daktiloları, imzalı kitapları, mektupları, giysileri, not defterleri gibi objeler sergileniyordu. Bu eserlerin tamamı bir süredir Arabacılar Dairesi’nde kolilerde saklanıyordu çünkü bu alanı depo olarak kullanmak isteyen ve son iki yıldır Yazarlar Sendikası ile gerginlik yaşayan Bakanlığın müzenin boşaltılması için verdiği son gün 9 Mayıs 2014’tü. Yani aslında bugün müze çoktan boşaltılıp depo olarak kullanılmaya başlanmış olmalıydı. Fakat TYS 8 Mayıs’ta düzenlediği basın toplantısında birçok haklı noktaya parmak basarak ve mücadelelerinde halktan yardım isteyerek medyanın ve kamuoyunun ilgisini çekmeyi başardı. Toplantıdan önce röportaj yaptığımız TYS Yönetim Kurulu Üyesi Hakkı Zariç, “boşaltın” yazıları art arda geldiği sırada sendikalıların Kültür Bakanlığı ile
9
iletişime geçmeye çalıştıklarını ancak bütün randevu taleplerinin göz ardı edildiğini anlattı. Sözlerinde özellikle bu yağmanın kendilerine karşı değil sanata karşı olduğundan, diğer sanat kurumlarının da Bakanlığın bu tavrından zarar gördüğünden bahsetti. “Biz, ayakkabı kutularının içinde bir şairin annesine yazdığı mektubu saklıyoruz. Karakol olarak kullanılan AKM, Emek Sineması, Akün ve Şinasi Sahneleri gibi bir “kültür suikastına” uğramasını istemediğimiz için 8 Mayıs’ta Müze Belgeliği boşaltmayacağız. Biz Türkiye’nin yazarlarıyız, orada sergilediğimiz belgeler Türkiyeli yazarlara ait belgeler. Hepimizin bu memleketin ortak değerlerinde payımız var. O payımızı istiyoruz. Yazar ve şairlerimiz adına kamudaki payımızı kullanacağız.”
Basın toplantısında ise Sendika Başkanı Mustafa Köz, HDP Milletvekili Levent Tüzel, Yazar/Şair Ataol Behramoğlu gibi isimler bu ayıbı her yönüyle halka anlatmaya çalıştılar. Ünlü yazar Ataol Behramoğlu, “Son 40 yılda Türkiye ne yaşadıysa Yazarlar Sendikası da onu yaşadı. Yıldız Sarayı’nın “Arabacılar Dairesi’ne” Türkiye’nin yüz akı büyük yazarları sığınmış ve bugünkü yönetim Türk yazarına bu Arabacılar Dairesini bile çok görmüş.
Önerim şudur, arkadaşların da imzasıyla Kültür Bakanlığı’na hitaben bir metin ele alalım ve “Arabacılar dairesini” bile bize çok görüyorsunuz, buna izin vermeyeceğiz diye açık ve net bir şekilde bildirelim.” sözleriyle ülkedeki şair ve
yazarların durumuna dikkat çekerken HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel basın toplantısında yaptığı açıklamalarda siyasi kimliğini kullanarak müze sorununu Meclise taşıdığını, yetkililerle birebir görüşmesinde neler yaşandığını anlattı: “TYS bir darbeyle karşı karşıya. Sayın bakanla telefon görüşmesinde bulundum. Konuşmayı ilerlettiğimizde TYS’nin kendilerine muhalif olduğunu düşündüklerini ve kararın siyasi bir tavır olduğunu anladık. Aslında AKP iktidarı ve onun Kültür Bakanı’nın izlediği siyasetin yansıması, aykırı düşünce muhalif ses farklı farklı tutumlara kesinlikle tahammül gösterilmiyor. Demokrasi anlayışlarının bir tezahürü bu olay. Kültür Bakanlığı sorumluluğundaki diğer kurumlarda da benzer girişimler olduğunu görüyoruz. Devlet opera ve balelerinde, tiyatrolarında TUSAK gibi bir kurum getirilmek isteniyor. Sırf istedikleri tarzda oyunların sergilenmesi, bunun dışına çıkılmaması adına.” Meselenin uluslararası boyutuna ise PEN Yazarlar Birliği Türkiye Başkanı Tarık Gürelsen şu sözlerle değindi: “Kültürsüzleşme Bakanlığı olmamalı, Ömer Çelik görev tanımını yeniden düşünmeli. Arşiv bir toplumun hafızasıdır, kendisi bu toplumun bir parçası değil mi bir hafızası yok ettiğiniz zaman kendinizi de yok etmiş olmaz mısınız? Sayın Çelik’i saygıya davet ediyorum. Apaçık bir imha saldırısı altındayız, buna hayır diyoruz.” Bakanlık bu demeçlerin verildiği basın toplantısından üç gün sonra Anadolu Ajansı üzerinden 11 Mayıs’ta yaptığı resmi bir açıklamayla, lütfen Edebiyat Müzesi’ndeki arşivin sergilenmesi için Adalar ilçesinde, üç katlı bir binanın Yazarlar Sendikası’na tahsis edilebileceğini söyledi.
10
11
Bu öneri sendikalılar tarafından kabul edilir mi, kabul edilirse Beşiktaş gibi merkezi bir yerden Adalar gibi daha az merkezi bir yere taşınan müzenin ziyaretçisi bol olur mu bilemiyorum. Zaten sendikaya resmi bir bildiri yollanmadığı için Kültür Bakanı’nın sözünü tutup tutmayacağı da kesin olarak belli değil. Ama son durum, ne olursa olsun Kültür Bakanlığı’nın bu ayıbı unutulmaz. Az önce bir çok alıntı yaptığım basın toplantısında da söylendiği gibi iktidara yakın yazarların da içinde bulunduğu Türkiye Yazarlar
Birliği’ne birden fazla şehirde, birden fazla çalışma alanı verilirken Yazarlar Sendikası’na karşı gösterilen tutumun bu olmaması gerekir. Dünya lideri(!) Dünya şehri İstanbul’un orta yerinde bir sanat müzesini depo yapmak üzere boşaltma emri vermek, bu kararı da müze arşivinin ve kurucu yazarların muhalifliğine bağlamak, şiiri, romanı susturmaya çalışmak olur şey değil. Türk Edebiyatı’nı dünyaya tanıtmış, aynı seviyeye çıkarmış edebiyatçıların eserlerinin Arabacılar Dairesine layık görülmemesi gerçekten yazık. Yurtdışına çıktığımızda yazar müzelerini gezebilmek için para ödeyip, sıra bekleyen bizler kendi müzelerimizi depo yapmamalıyız. Her yönüyle yanlış bir karar. Eleştirmekle bitecek gibi de değil. Bu durumda bitiriş cümlesi bulamıyorum. Aklımdan sürekli şu düşünce geçiyor; Her şeyinize tamam ama müzeden de depo yapmayın ya. Cemal Süreya’nın annesine mektubu var orada.
13
Sahalarda görmek istediğimiz türden hareketler:
Bisiklet Kafeler İstanbul’un ilk bisiklet kafesi açıldı! Berkem Ceylan
İstanbul’da bisiklete binenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bisiklete binen sayısıyla doğru orantılı olarak bisiklet ve bisiklet hakkında her şey ihtiyacı da artıyor haliyle. Bu aya kadar ülkemizde bisiklet kafe konseptli bir mekan yoktu. İstanbul’da şehir bisikletinin en sağlıklı şekilde yapıldığı coğrafya olan Kadıköy - Tuzla sahil şeridi üzerinde, Bostancı’da Bisiklet Evim adlı mekan bu ay içinde kapılarını açtı.
götürün bir bisiklet kafeye, kahvenizi söyleyin. O arada lastiğiniz tamir edilsin. Bir ekipman mı lazım? Yeni bir bisiklet selesi mi arıyorsunuz? Sizi bir bisiklet kafeye alalım. Alışveriş, bakım, kahve, yemek, keyif, kitap okumak etiketleriyle bisiklet kafe konseptini cümle içinde toparlayabiliriz. San Fransisco, Mallorca, Londra, Osaka, Sydney ve New York’ta şubeleri bulunan Rapha bu konseptin liderlerinden.
Bisiklet Kafe’ler Avrupa’nın bisiklet şehirlerinde ve Kuzey Amerika’da rastlayabileceğiniz bir konsept. Lastiğiniz mi patladı? Buyrun
Hani süpermarketten değil de, manavdan, bakkaldan alışveriş yapıyorduk ya; ilk bisiklet kafemize de sahip çıkalım. Belki çoğalırlar.
14
15
Farklı Hayatların Enteresan Kesişmesi Bir anlık öfkeyle insanın hayatı nasıl değişebilir? Bu sorunun cevabını 1997 yapımı “Çıplak Ten” filmini izleyerek öğrenebilirsiniz. Çünkü aşk uğruna yapılan hatalar ve anlık kararlar bazen hayatınızın yönünü hiçte istemediğiniz bir tarafa çekebilir Selin Tunca
1997 yapımı, efsane İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın yönettiği film, aradan 17 yıl geçmesine rağmen hala izlenmesi gereken ilk 10 filmden biri sayılabilir. Orijinal adı “Carne Tremula” olan yapımın başrollerinde Liberto Rabal, Francesca Neri, Javier Bardem,Angela Molina ve Jose Sancho oynuyor. Esas adamımız Victor’un(Liberto Rabal) hayatı kadar doğuşu da çok enteresan. Çünkü dünyaya annesi Isabel Plaza( PenelopeCruz) tarafından bir otobüste dünyaya gelir. Bir pizzacıda çalışan Victor iki haftalık
sevgilisi Elena’ya (Francesca Neri) çılgınlık derecesinde aşıktır. Bir gece Elena’nın evinde tartışırlarken gürültüleri duyan polisler aniden evi basar. Bu polisler David ve Sancho’dur. (Javier Bardem, Jose Sancho) Victor’un elindeki silahın aniden patlamasıyla David bacağından yaralanır ve sakat kalır. Victor’un ise 4 yıl sürecek esaretinin kapılarını aralamış olur. Victor, yıllar sonra hapisten çıkıp evine döndüğünde felaket durumda bir ev ve annesinin mezarıyla baş başa kalır. Ama bu geçen 4 yılda kendini geliştirmekle birlikte içinde David’e karşı müthiş bir öfke birikir. Özellikle onun esaretine sebep olan David’in onun sevdiği kadın ile evlendiğini gördüğünde öfkesi bambaşka bir duyguya dönüşür ve içini yoğun bir hırs kaplar. Usta yönetmen Pedro Almodovar’ın senaryosunu Jorge Guerricaechevarria ile yazdığı “Çıplak Ten” aşk, ihtiras, aldatma ve kin üzerine kurulmuş başarılı bir yapım. Almodovar’ın çoğu filminde gördüğümüz dikkat çekici renkler ve dekorlar bu filmde de izleyiciyle buluşuyor. Aynı zamanda diğer birkaç filminden tanıdığımız başarılı oyuncu Penelope Cruz, kısa da olsa Victor’un fedakar annesi rolünün hakkını o genç yaşına rağmen son derece iyi bir performans ile veriyor.
16
Filmde David’in Elena’ya olan tutkulu aşkı izleyiciyi etkilemeyi başarsa da Elena’nın her şeye rağmen Victor’dan vazgeçmemesi ve aradan yıllar geçse de hala ruhunun onu arzulaması filmi beklenmedik bir aşk üçgenine sokuyor.
Ayrıca filmin başındaki kaza ile ilgili sırlar ortaya çıktığında filmin olay örgüsü şaşırtıcı biçimde çözülüyor. Bu sırların kahramanlarında orta yaşlı komiser Sancho(Jose Sancho), filmde karısı Clara’ya (Angela Molina) saplantılı bir aşk beslemektedir. Ancak bu durum Clara’nın hiç umrunda değildir. Bunu Victor ile mezarlıkta tanıştığı andan itibaren anlayabiliyoruz. Çünkü hayatında koca bir boşluk oluşturan kocasının yerini Victor’a vererek ona ne pahasına olursa olsun delice bir aşk beslemektedir. Sancho’nun karısının onu aldattığını hissetmesine hatta bilmesine rağmen ondan hiçbir zaman vazgeçmemesi bazen çok fazla sevginin insana ne kadar zarar verebileceğini gösteriyor.
17
Beş farklı karakterin yollarının basit bir kavga yüzünden kesişmesi ve aradan yıllar geçmesine rağmen tekrar şaşırtıcı şekliyle devam etmesi izleyicinin filmin içine girmesini hatta kimi durumlarda empati kurmasına neden oluyor. Neden mi? Çünkü filmi izledikten sonra durup
düşündüğünüzde aslında hıphızlı akan hayatımızda bazı basit olayların aslında hayatımızı şekillendiren baş yönlendiriciler olduğunu görüyoruz. Özellikle verdiğimiz ani kararlar, öfkeliyken gösterdiğimiz fevri davranışlar ve yanlış seçimler hayatımızın tümünü kapsayan oyuncular oluyor. Ne kadar baş kahraman bizmiş gibi gözükse de aslında hayatımızın yönünü değiştiren bu olaylar ve kararlar kendi hikayemizin başrolünü üstleniyor. “Carne Tremula” baştan sona hayatımızı sorgulamamızı sağlayan etkileyici bir film. Bu filmi bir kere değil belli zamanlarda tekrar tekrar izlemek, kendi hayat hikayemizin tahlilini yapmak adına çok yardımcı olacak.
18
Sezon finalleri geldi diye üzülmeyin, bu yaz izlenecek çok güzel diziler var Bu yaz da yeni birçok dizi başlayacak ancak aralarından bazıları şimdiden dikkatleri üzerine çekti. Bu yaz izlenecek yeni bir dizi arayışındaysanız okumaya devam edin İrem Topçuoğlu
Mayıs ayına girmemizle bir yandan diziler sezon finallerini yaparken, yeni sezonunu beklediğimiz yaz dizileri de yaklaşıyor. Bu yaz 7. ve son sezonu yayınlanacak True Blood 22 Haziran, ilk sezonuyla büyük beğeni toplayan Masters of Sex 13 Temmuz, Netflix yapımı Orange Is the New Black 11 Temmuz’da ikinci sezonunu yayınlıyor. Bu yaz da devam eden yapımların yanı sıra birçok yeni dizi de karşımıza
19
çıkacak. Bu yeni diziler arasında bazıları gerek oyuncu kadrosu gerek konusu ile dikkat çekiyor. Bunlardan ilki HBO yapımı olan The Leftovers. Dizinin yapımcılarından olan Tom Perrotta’nın aynı adlı romanından uyarlanan yapım dünya nüfusunun %2’sinin bir anda ortadan kaybolmasından sonra küçük bir kasabada yaşanan olayları anlatıyor. 29 Haziran’da pilot bölümü yayınlanacak dizinin oyuncu kadrosunda Justin Theroux, Christopher Eccleston ve Liv Tyler var. Dizinin diğer yapımcısının Damon Lindelof olması bizi başarılı bir yapımın beklediğinin göstergesi. The Leftovers’ın fragmanı için: h t t p : / / y o u t u . b e / S h n 1 m Pe j r _ 4 Fragmandaki şarkı James Blake
- Retrograde. Halt and Catch Fire 1980’lerde IBM’in domine ettiği bilgisayar piyasasında dengeleri bozacak bir bilgisayar üretmek için çalışan 3 kişinin hikâyesini anlatıyor. Dizinin başrolünde Pushing Daisies’deki Ned ve ardından Hobbit serisinde Thranduil rolünden tanıdığımız Lee Pace var. AMC kanalında yayınlanacak Halt and Catch Fire, Mad Men’in final yapmasıyla onun pazar günkü yerini alacak. Bir yandan da HBO’nun Silcon Valley dizisine AMC’nin yanıtı olan yapım Breaking Bad, The Walking Dead ve Mad Men gibi kanalın diğer başarılı dizilerinin yanında yerini alacak gibi görünüyor. Dizinin ilk bölümünü 1 Haziran’da yayınlayacak.
20
http://youtu.be/OYpBT1L3Zas Fantastik korku türündeki Penny Dreadful Victoria dönemi Londrası’nda geçiyor. Edebiyat dünyasının kült karakterlerinden Dorian Gray, Victor Frankenstein ve Dracula’nın da hikâyenin parçası olacağı dizide başrolde Eva Green var. Dizinin oyuncu kadrosunda aynı zamanda Doktor Who’dan tanıyıp sevdiğimiz Billie Piper var. Özellikle son dönemde televizyonda sayısı artan korku dizileri arasında Penny Dreadful öne çıkacak gibi görünüyor. Sezona biraz daha erken başlayan dizinin ilk bölümü 11 Mayıs’ta yayınlandı. http://youtu.be/YFXHfEqMcis Bu yaz döneminde televizyonda her türde dizi var! Halle Berry’yi bu sefer televizyon ekranında izleyeceğimiz yeni projesi Extant bir astronot olan
Molly Watts’ın 13 ay boyuna uzay istasyonunda tek başına görevde olup Dünya’ya döndükten sonra yaşadıklarını konu ediyor. Buraya kadar eh dedirten dizi fragmanda da izleyeceğiniz gibi Molly’nin hamile olduğunu öğrenmesiyle ilgi çekici olmaya başlıyor. Dizi 9 Haziran’da başlıyor. http://youtu.be/dJLVC3fHV_E
Bu sezon sinemadan televizyon ekranına uğrayan oyunculardan bir diğeri de John Malkovich. Malkovich, Crossbones dizisinde 1700’lerde yaşamış olan ünlü korsan Blackbeard’ı canlandıracak. Dizinin yazar kadrosunda Luther dizisinin yazarı Neil Cross da var. Klasik korsan film/dizi kalıplarının dışına çıkabilirse Corssbones keyifli bir yapım olacak gibi görünüyor. http://youtu.be/gJdrrHm3HhY
21
Son olarak The Knick 1900’ların b a ş ı n d a N e w Yo r k ’ t a k i t h e Knickerbocker hastanesinde yaşananları anlatıyor. Tıpta gelişmelerin belki başlangıcı sayılabilecek bir dönemde hastanedeki doktor ve hemşireleri konu alacak dizi için olayların kanlı geçeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Ocean’s serisi, Contagion ve Side Effects filmlerinin yönetmeni Steven Soderbergh’ın yönetmen
koltuğunda oturduğu dizide başrolde Clive Owen var. Dizinin müzikleri ise Cliff Martinez’e ait. Drive, Only God Forgives filmleri dışında Contagion filmde daha önce yönetmen Steven Soderbergh ile çalışmış olan Martinez, The Knick için daha da sabırsızlanmamızı sağlıyor. 10 bölümlük minidizi olarak yayınlanacak dizinin yayın tarihi daha belli değil. http://youtu.be/JOXbU8TOZVM
22
Oyun Karıştı Haldun Dormen’in eğitiminde olan fazla tanınmayan isimlerin oyunculuklarının ve ayrıca senaryonun da çok başarılı olduğu çok güzel bir komedi. Merve Kocakıran
Haldun Dormen ve Çağlar İşgören’in yönettiği iki perdelik bu komedi oyununda tanıdık isimlerin olmaması kesinlikle bir dezavantaj değil. Haldun Dormen’in eğitiminde olan fazla tanınmayan isimlerin oyunculuklarının ve ayrıca senaryonun da çok başarılı olduğu güzel bir komedi. Mayıs ayında Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi İzmir’de her Cuma yer alan bu oyunun her ay başka bir ilde oynanacağı söyleniyor.
Kahkahalarla izlenen harika bir oyun. Eskisi kadar popüler olmayan, yıldızları sönmüş hayatlarını artık sadece kasabalarda oynadıkları oyunlarla sürdüren bir karı-kocanın (Charlotte – George Hay ) çevresinde gelişen yanlış anlaşılmaları anlatan bir oyun. Komedi, George’un karısını oyunculardan Suzan’la aldatması ve Suzan’ın hamile kaldığının öğrenilmesiyle başlıyor. George ve Charlotte’un kızları Rozalinda nişanlısı olan Howard’ı tanıştırmak üzere getirdiğinde eski sevgilisi ve aynı zamanda menajerleri olan Paul’la denk gelmeleri, anneanneleri olan Ethel’in sadece işitme cihazıyla duyabilmesi bütün
23
olayları daha da karmaşık hale getiriyor. Anthony Hopkins ve Merly Streep’in Steven Spielberg’in bir filminde son anda oynayamamaları Charlotte ve George çiftinin ünlerini geri kazanmaları için bir umut oluyor. Spielberg’ün matineye gelmesini beklerken George’un sarhoş olması bütün her şeyi tamamen karıştıyor. Özgün metinde olmayan Haldun Dormen’in ustaca eklediği kendisine Brütüs rolü önerildiğini iddia eden bir oyuncunun da çıkmasıyla olaylar ve kahkaha daha da artıyor. Keyifle ve kahkahalarla izlenen çok güzel vakit geçirebileceğiniz harika bir oyun. Tek eleştiri: oyunun süresi Kalabalık bir kadrodan oluşan bu oyunda yer alan bütün oyuncular rollerinin hakkını tamamen verdi. Brütüs
rolünü oynayacağını sanan bir deliyi canlandıran Arif Yıldırım oyunun en eğlenceli ve en güldüren karakteriydi. Oyunla ilgili yapılabilecek tek eleştiri oyunun süresi. Biraz daha kısa tutularak olaylar daha tadında bırakılabilirdi. Haldun Dormen’in sanat danışmalığı yaptığı Sahne Tozu Tiyatrosunun oyuncuları her Cuma “Oyun Karıştı” her cumartesi ise “Yedi Kocalı Hürmüz” oyunuyla karşımıza çıkıyor. Kesinlikle tavsiye edebileceğim oyuncuların son derece sempatik ve yetenekli olduğu mükemmel bir kadro. Daha önce başka tiyatro toplulukları tarafından da sahnelenen bu oyun Haldun Dormen’in eklemeleriyle daha da güzelleşiyor.
24
Modanın Oscar’ları:
MET Gala 2014 Lüks, ışıltılı ve görkemli couture dokunuşları ile MET Gala 2014’ün kırmızı halısındayız. Sen de içeri gelmek istemez misin?
25
26
Her yıl Metropolitan Museum of Art’da düzenlenen Met Gala, bu yıl kırmızı halısında güçlü görünümleri ile moda haftası hissini yaratan ünlü yıldızları ağırladı. Geçtiğimiz yıllarda ‘punk’ temasının hakim olduğu galada bu sene Amerika’nın ilk couture tasarımcısı Charles James için hazırlanan “Charles James: Beyond Fashion” sergisinin açılışı yapıldı. Tema couture olunca haliyle de 2013 yılında gördüğümüz punk olacakken barok olanların ya da gerçekten bu çılgın stilin hakkını verenlerin aksine, buram buram haute couture’ın lüksünü ve görkemini taşıyan görünümler vardı. Gisele Bündchen Dünyanın en çok kazanan modellerinden biri olan Gisele Bündchen, siyah Balenciaga elbisesi ve Fred Leighton takıları ile kırmızı halı pozunu verdi. Beyonce Her zaman vücut hatlarını ortaya çıkaran tasarımlar giymekten yana olan Beyonce, bu sene Lorraine Schwartz takıları ile tamamladığı ısmarlama Givenchy by Riccardo Tissi haute couture elbisesi ve tüm kıvrımları ile karşımızda. Kristen Stewart Chanel Metiers d’Art 2014 koleksiyonun yeni yüzü olan Kristen Stewart, Chanel Haute Couture Spring/Summer 2014 koleksiyonundan olan elbisesini, Chanel haute joaillerie takıları ve Louboutin
27
ayakkabıları ile tamamladı. Dışı couture, içi bildiğimiz asi Kristen. Rosie Huntington-Whiteley Balmain Sonbahar/Kış 2014-15 kreasyonundan elbisesi ile boy gösteren sarışın gladyatöre merhaba deyin. David & Victoria Beckham David Beckham Ralph Lauren Black Label takımı, Victoria Beckham ise kendi imzasını taşıyan elbisesi ve Jacob & Co. takıları ile geceye ‘siyah beyaz vurgu’ yaptılar. Georgia May Jagger Mar t ayında MB Fashion Week Istanbul için ülkemize gelen Georgia May Jagger, Thierry Mugler elbisesi ve Sergio Rossi ayakkabıları ile. Charlize Theron Kırmızı halı tercihlerini Dior zarafetinden yana kullanan Charlize Theron, Christian Dior Haute Couture elbisesini, Fred Leighton takıları ve Jimmy Choo ayakkabıları ile tamamladı. Joan Smalls Mor tonlarındaki ruju ve Vera Wang elbisesi ile ünlü model Joan Smalls, kırmızı halı pozu için hazır ve nazır. Stella McCartney Kadınlar Takımı Stella McCartney kadınlarına soldan sağa merhaba deyin: Cara Delevigne, Rihanna, Stella McCartney, Kate Bosworth ve Reese Witherspoon. Leighton Meester & Peter Dundas Gossip Girl dizisi ile moda dünyasında da yıldızı parlayan Leighton Meester, Emilio Pucci elbisesi, David Yurman takıları, Jimmy Choo ayakkabıları ile kırmızı halı pozunu verdi. Ünlü yıldızın en afili aksesuarı ise
28
29
30
Emilio Pucci markasının kreatif direktörü Peter Dundas’dı. Johhny Depp & Amber Heard Ünlü aktör Johnny Depp Ralp Lauren takımını, Giambattista Valli haute couture elbisesi içindeki model sevgilisi Amver Heard ile tamamladı. Doğru seçim. Jessica Alba Hollywood’un ünlü yıldızı ve aynı zamanda moda dünyasının da göz bebeklerinden olan Jennifer Alba, kırmızı halı seçimini Diane von Furstenberg elbisesinden yana kullandı. Lupita Nyong’o Moda dünyasının yeni keşfi, Oscar’lı aktris Lupita Nyong’o, Prada elbisesi ve Cartier takıları ile dikkatleri üzerinde tutmaya kararlı. Karolina Kurkova Marchesa elbisesi ve Harry Winston takıları ile heykelimsi bir görünüm sergileyen Karolina Kurkova ‘Merhaba, ben bir ressamın tablosundan çıkmayım’ dercesine kırmızı halı pozunu verdi. Sarah Jessica Parker Sex and the City ile gelmiş geçmiş en efsane moda ikonu olma şerefine nail olan SJP, Oscar de la Renta elbisesi ile ortalığı sildi süpürdü. (gerçek anlamda)
31
32
Sergi’lesek mi? Bu ayın öne çıkan yedi sergisini sizler için seçtik Duygu Taneri
1)Gökte Tunç - Çember / Circle Endüstriyel atıklarla sanat üretimi yapan Gökte Tunç, yeni bir malzeme olarak ayna yüzeyini işine ekliyor. Çemberin hem bu dünyada hem de inanç dünyasında sonsuz döngü ve sonsuz enerjiyi simgelediğini söyleyen sanatçı bize ‘Her gördüğümüz gerçek midir?’ sorusunu sorduruyor. 15 Mayıs’a kadar G-art Beyoğlu’nda sergi görülebilir.
2)Işıl Eğrikavuk - Karanlık Kütüphane Karanlık Kütüphane, 1980 yılının Eylül ayında
kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırılarak iki yıl boyunca bir kütüphaneye kapatılan 12 kişinin hikayesini, kaçırılanlardan birinin ağzından aktarıyor. Bir video röportaj olarak başlayan Karanlık Kütüphane’de, kaçırılan 12 kişiden biri olan Mart, kamera arkasından kendisine yöneltilen soruları yanıtlıyor. Her gün kendilerine verilen konu başlıklarını bulup kitaplardan silmekle görevlendirilen bu 12 kişinin öyküsü, başından itibaren hikayesini İngilizce olarak anlatan Mart’ın ansızın Türkçe konuşmaya başlaması ile kırılıyor. Bu ilgi çekici sergi 24 Mayıs’a kadar Rampa’da sizleri bekliyor.
3)İzzet Keribar -Srı Lanka; Hint Okyanusunu’nun İncisi İnançlar, tapınaklar, ada halkının günlük yaşamı, Türk fotoğrafının en önemli isimlerinden olan Keribar’ın objektifinden 5 Haziran’a kadar Olympus Galeri’de.
33
4)Aşk-ı Nebi Bugüne kadar bir arada sergilenmemiş eserler, “Hicaz’dan İstanbul’a Hz. Peygamber Sevgisi” temasıyla 15 Temmuz’a kadar Topkapı Sarayı ve Ayasofya’da sergilenecek.
5)Bihrat Mavitan - 7-24 Tek Kişilik Karma Heykel Sergisi Sergisi hakkında ‘Kişinin atölyesi, evi, yaşadığı yer, hatta içinde bulunduğu bir heykeldir. Kişi oralarda demlenip, çalışarak kendi etrafına heykeller örer. Olaylar, deneyimler geçmiş ve de gelecek, rüyalar, anılar yapan kişi için bulunmaz bir servettir. Sanatçı kendi işinin devrimcisidir. Devrimcilik diye bir meslek yoktur. Meslekte devrimcilik vardır.’ diyen Bihrat Mavitan’ın sergisi 24 Mayıs’a kadar Galeri Selvin’de ziyarete açık.
6)Bahadır Baruter - Evim, Evim Güzel Evim Baruter, toplumun gizli kalmış tabularını özel hayattan sahneleri ele alarak resmederken göz ardı edilen gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Dijital resimlerinde masalsı ve sembolik bir anlatımla evlilik ve ev içi hayatının asla dile getirilemeyen içyüzünü irdeleyen sanatçının yeni kişisel sergisi 24 Mayıs’a kadar X-ist’te olacak.
7)Cemre Yeşil - Bak Bu / This Was Son dönemde dikkat çeken özgün fotoğrafçılardan Cemre Yeşil, bu sergisinde hayata ve sanata bakışını ortaya koyuyor. ‘Görüntü’nün statüsüne dair algı mekanizmalarımızı gözden geçirmemizi talep eden sanatçının sergisi 15 Haziran’a kadar Daire Galeri’de görülebilir.
34
Mayıs Ayına Kitaplar Uzun sayılabilecek bir aranın ardından naçizane kitap önerilerimizle karşınızdayız Berkem Ceylan
Uzun sayılabilecek bir aranın ardından naçizane kitap önerilerimizle karşınızdayız. Listede yine spor kitapları var. İlgili spor, ilgili olduğu coğrafyaya
bakılmadan net kavranamayacağından, araya farklı bir tat da serpiştirdik. Buradan buyrun.
35
Pedalare! Pedalare! - John Foot İngiliz araştırmacı gazeteci ve İngiltere Sosyalist İşçi Partisi Paul Foot’un evladı John Foot. Akademik kariyerinin yanında İtalya’ya olan ilgisi ona sayısız kitap yazdırtmış. Milano tarihinden, İtalya Futbol tarihine kadar birçok eserde onun imzası var. Pedalare! Pedalare! İtalya’daki bisiklet kültürüne dair önemli kaynaklardan. Bisiklet kültürü ve Giro d’İtalia’nın yanında kitap, ülkenin 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında geçirdiği sıkıntılı döneme de sıklıkla atıfta bulunuyor. Efsanevi İtalyan Bisikletçiler Fausto Coppi ve Gino Bartali’nin hikayeleri de bu kitapta gizli. The Pursuit of Italy - David Gilmour İtalya Bisiklet Turu (Giro d’Italia’nın) devam ettiği şu günlerde İtalya’ yı anlatan bir başka kitapla devam ediyoruz. Yazar David Gilmour (bildiğiniz David Gilmour değil, farklı bir yazar. Bir de Eric Clapton biyografisi yazan Michael Schumacher vardı, o ayrı.) İtalya’yı 480 sayfada müthiş keyifli bir dille anlatıyor. Virgil,
Dante’den Mussolini’ye, İtalya tarihine her alanda damgasını vurmuş isimlere kitapta ulaşabilmek mümkün. Ülke birleşmeden önce Toskanalılar, Venedikliler, Lombardiyalılar sanat, mutfak ve kimlikleri konusunda nasıl didişmişler, farklı hikâyelerle öğreniyoruz. İtalya’ya meraklıysanız, hastası olacaksınız. Seven Deadly Sins: My Pursuit of Lance Armstrong - David Walsh L a n c e Armstrong kalesi düşeli çok oluyor. David Walsh, Lance hikay e s i n e başından beri, yani 90’ların sonundan beri inan mayanlardan. Lance Armstrong, Fransa Bisiklet Turu’nu ilk kez 1999 yılında kazandığında, David Walsh bir şeylerin ters gittiğini savunanlardandı. Ona göre, Lance en başından beri dopingliydi. Bu ithamlardan dolayı 15 sene boyunca Lance, David Walsh’a dünyayı dar etti. İngiliz gazeteci, Fransa Bisiklet Turu’na uzun bir süre fiziksel ziyarette bulunamadı ve Lance’in kendisine açtığı davalarla boğuşmak durumunda kaldı. Geçtiğimiz yıl Voldemort’un(Lance) maskesi düşünce David Walsh tüm bu süreçte yaşadıklarını kaleme aldı. Hikâyenin her zaman diğer tarafını da bilmek, okumak iyidir.
e t e z r e niv
端
zete