/20
ün
e t e z r ive
m stagra n I . s v _Vine Bulut t i ğ i Y , t _Dikka _OOTD
Sayı: 20 / 2013 Genel Yayin Yönetmenleri Can Olguner
D�kkat, Y�ğ�t Bulut
Berkem Ceylan Yayın Koordinatörü Özge Yılancı Yazı İşleri Simge Gürkan Tuna Ateş Yazarlar Ali Berhan Memişoğlu Bercan Aktaş Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek
V�ne vs. Instagram
İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır.
/ifbilgi
@ifbilgi
Kampüs Modası
OOTD
3
/
v i 端n
e t e z er
VIne vs. Instagram Kısa Video Dünyası’nın iki devini Ali Berhan Memişoğlu çarpıştırıyor! Ali Berhan Memişoğlu
F
acebook ve Twitter arasındaki savaş alevini korurken bunu körükleyen son olarak akıllı telefon kullanıcıları oldu. Hangi video paylaşım uygulamasının daha iyi olduğuna karar vermek giderek zorlaşır oldu. Bir yanda değeri kısa sürede milyarlarca dolara erişen en başarılı fotoğraf uygulaması Instagram’ın kısa bir süre önce kullanıcılarına sunduğu video paylaşımı “Instagram Video.” Diğer bir yanda ise geçtiğimiz ocak ayında tüketiciye sunulan ve bir anda herkesin ne kadar yaratıcı olduğunu gözler önüne seren “Vine.” Artıları ve eksilerine baktıktan sonra hangisinin daha
iyi olduğuna karar vermek size düşüyor. V i d e o s ü r e s i : Instagram Video İkisi arasında 9 saniyelik video kayıt farkı çok fazla. Vine 6 saniye verirken Instagram bunu 15 saniyeye çıkarmış. Ayrıca minimum 3 saniye olmak üzere isterseniz Instagram’la daha kısa video çekmekte mümkün. İçerik arama: Vine Vine’da aradığınızı bulmak çok daha kolay. 15 ayrı kategoriye ayrılmış olan videolarla istenilen videoya hemen ulaşılabiliyor. Ayrıca yeni “revine” eklentisiyle başkalarının videolarını paylaşmakta mümkün.
5
Netlik: Instagram Video Telefonların odaklama özelliğini bir yana koyarsak Instagram’da bulunan Cinema özelliği ile hafif titremelere rağmen görüntüler çok daha net. Vine’da ise 6 saniyelik bir video için tripod ihtiyaç duyuluyor. Yaratıcılık: Vine Bu ufak karşılaştırmanın başında da belirttiğim gibi Vine videoları ile yaratıcılık ön planda. Instagram’daki 15 saniyelik video ya da filtreleme özelliği ile istemeden de olsa her kullanıcı kendi sanatını yapma peşinde. Vine’da 6 saniyelik mini klipler insanı genelde komikliğe yöneltip hem kendini hem çevresini eğlendiriyor. Ayrıca Vine klipleri durdurulmadığı sürece sanki bir GIF gibi işlev görüyor. Edit: Instagram Video Neredeyse artık efektsiz fotoğrafın beğenilmemesinin
başlıca sebeplerinden biridir Instagram. O efektleri videolarda da kullanabilmek ise videoya farklı bir bakış veriyor. Basitlik: Vine Instagram’da video çekmek Vine ile tıpatıp aynı şekilde işliyor fazladan bir kaç adım hariç. Instagram’da video paylaşmak için önce video modu, video tuşuna basılı tutma, filtreleme, kapak seçme ve sonunda paylaşım. Vine’da ise video çekmek için ekranın herhangi bir yerine basılı tutmak yeterli. Video süresi de daha kısa olduğundan paylaşım çok daha basit. Akıllı Telefon: Instagram Her iki uygulama hem iOS hem Android’de bulunsa da Vine’ı Android üzerinden kullanan kullanıcılar tek bir program üzerinden birden fazla işlem yapmak isteyince Vine, Instagram karşısında zayıf kalıyor.
Kolaylık: Vine Hem fotoğraf hem videoların bir arada bulunması herkes için çok daha kolaymış gibi durur ama yalnızca kağıt üstünde öyle. Instagram videoları fotoğraflardan ayıran ayrı bir sekma yapmadığı için her şey karmakarışık. Vine ise sadece video bazlı bir uygulama olmasından dolayı kullanımı daha kolay. Paylaşım: Instagram Video Instagram’da çekilen videoları daha fazla mecrada paylaşmak mümkün ve bunun daha da artacağı söyleniyor. E ne kadar çok paylaşım o kadar çok izlenme. Her iki uygulamanın da eksiklerinin azalması ve iyi yönlerinin çok iyi olması göz önünde bulundurulunca karar vermek oldukça zor. Vine işini çok iyi yapıyor ama Instagram’da daha artistik görüntüler elde etmek mümkün. Instagram’ı 2010’dan beri kullanan yaklaşık 45 milyon kullanıcı ona büyük avantaj sağlıyor. n
Dikkat, Yiğit Bulut Bercan Aktaş
Y
iğit Bulut’a dair ciddi bir şeyler yazmak gerçekten çok zor. Nedenini hemen söyleyeyim. Bazı insanların düğmeye basması, lobilerin devreye girmesi sonucunda diğer coğrafyalar üzerinde kararların alındığına inanan ve bu inançtan yola çıkarak siyasi okuma yapanlara meczup diyorum. Her ne kadar bu ‘oyun’ları bozmakla mükellef hissetseler de kendilerini, esasen başka ve bir tek onların üstün zekâlarının çözebildiği odalardan kararlar alındığına inandıkları için kendilerini bir özne olarak kodlamalarına da şaşıyorum. Kendisini Başbakan’ın başdanışmanlığına yakıştırmışlar. Zamanında yedi düveli yerle bir ederek cumhuriyet
kurduğunu iddia eden bir devletin atadığı başdanışmanın, şimdilerde kimi diğer devletlerin sinsi oyunlarından, uluslararası medya kuruluşlarının kumpaslarından ve bilmediğimiz lobilerin çıkarlarından bahsetmeleri bir tesadüf olamaz elbette. Çiçeği burnunda başdanışman hakkında hakarete, karalamaya gerek yok. Kendisi dalga geçilmeye pek müsait tezler ortaya atsa da, bu dalganın vurduğu yerin gene bizler olacağının farkında olmak gerek. Dolayısıyla işin dalgasına değil, vahametine odaklanalım. Görünen o ki, Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” düşüncesi Bulut’un rüyalarını süslüyor. Öyle ya, bu konuda
Başbakan’ın “Başkan” olmasını acil bir ihtiyaç olarak sunmakla yetinmeyen Yiğit Bey, “Türkiye’de ‘Establishment’ var mı?” yazısında ‘müesses nizam’ın Erdoğan’ın başkanlığında at koşturamayacağını büyük bir hevesle ilan ediyor. Başkanlık sisteminin tartışılmasında bir sorun yok. Hatta Aysel Tuğluk’un başkanlığında anlaşacaksak neden olmasın? Şaka bir yana, başdanışman’a bir haberim var. Müesses nizamın panzehiri başkanlık sistemi değildir. Müesses nizam dendiğinde benim aklıma 12 Eylül rejiminden kopuk bir şey gelmiyor. Öyleyse, müesses nizama kılıç çekmeye seçim barajının düşürülmesinden, üniversitelerin yapısının düzenlenmesinden,
7
MGK’nın lağvedilmesinden başlayabiliriz. Öte yandan, Yiğit Bulut’un Avrupa’yı da bir hasım olarak bellemesi dikkatten kaçmayacak yoğunlukta kendini gösteriyor. Yaptığı ekonomik hesapları bilemem; ama işin başka bir boyutu tehlike arz ediyor: Demokratikleşme. Avrupa’nın yaşadığı krizler Avrupa’nın sorunu; ama demokratikleşme sorunu bizi ilk elden ilgilendiriyor. Geçmişte de Avrupa’nın etkisiyle birtakım adımlar atıldığı göz ardı edilemez. Artık demokratikleşme için Avrupa’ya gerek duymuyorsak, mesela ‘Kürt Açılımı’nda Avrupa’nın rolü var da, ‘Barış
Süreci’nde yoksa; bu Türkiye toplumunun iç dinamiklerinin demokratikleşme potansiyelinin arttığını gösterir. Gene de demokratikleşme ihtiyacı her zamanki aciliyetini korurken, danışılacak ilk insanın Yiğit Bulut olması tüyler ürpertici… Kendisinden demokratikleşme meselesinde olumlu bir sinyal almak için telekineziyle düşüncemizin oynatılması gerek! İşin aslı, küresel entegrasyonda Avrupa’ya biçilen değerin artık pek tatmin etmiyor oluşu, o büyük devlet olma arzusunda pek de yer etmemesi… Ve fakat mühim olan devletin güçlenmesi değil, devletin demokratikleşmesidir.
Bu da zaten AKP iktidarının yarattığı gerçek ikilemlerden bir tanesi… K ü r e s e l e n teg r a s yo n demişken, sevgili Ahmet İnsel’in geçen hafta yazdığı yazıdan yola çıkarak sorulacak bir soru kaçınılmaz oluyor. İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapmayı vaat eden AKP, mali sermaye piyasasının iç ve dış aktörü olan ‘faiz lobisi’yle ne amaçla uğraşır? Tipik bir AKP özelliği olarak sandık/oy eksenli düşünmek aklıma ilk geren durum. Bir takım mihraklar yaratıp, onlar üzerinden halk nezdinde prim yapmak ise AKP’nin değil, bu devletin klasik bir hastalığı. Bu hastalıkla yola devam etmek de koşu bandında yorar. Ha, eğer yok, o lobilerin oyunlarıyla ilgili kurulan senaryolara inanmıyorsam, Popper’dan yola çıkıp benim görmemem onun olmadığı anlamına gelmiyorsa, gözlükte bir sorun var demektir. Gözlüğünü değiştirmesi gerekense, Erdoğan’dır. Yiğit Bulut’un gözlüğünün hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bulut’un yeni görevi, kendisi için büyük; ama insanlık için küçük bir adımdır. Muradım, yarın öbür gün kalkıp da “Ne atmışız be kardeşim?” diyerek efkârlanmaması için naçizane bir uyarıdır. Ama ne dostça ne de düşmanca bir uyarı… n
OOTD Sosyal medya yardımıyla “Bugün Ne Giysem?” Özge Yılancı
O
nu giymek istemiyorum işte!” diye sızlanarak annelerini çıldırtan çocukların, yıllar geçtikçe “bunu onunla giyerim”, “bu şununla güzel olur” şeklindeki deneyleriyle yerine oturan tarzları, birçok modacının da savunduğu gibi: “kendilerini dünyaya takdim ediş biçimleri.”
Kim mi onlar? “Bir kot, bir t-shirt” basitliğindeki bir eylemi, çeşitli renklerin ve dokuların dünyasında önce kendini kaybeden sonra tekrar kendini bulan “moda blogger”ları tabii ki. İçlerine modanın çılgın ruhu kaçan çocukların, dergileri toplayıp kolaj yapmakla başlayan heyecanları tekKimine göre kendini ifade nolojinin yardımıyla sanal etme özgürlüğü, kimine göre aleme aktı. Tumblr, Blogger, farkını ortaya koyma fırsatı Wordpress gibi sitelerin yargiyinmek. Varını yoğunu dola- dımıyla kendi dünyalarını, bına yatıran da var, çarşı-pazar yarattıklarını, giydiklerini paydolaşıp cebini yakmadan ken- laşmaya başladılar. Twitter’ın dini donatan da. Eli iğne, iplik yükselişinin blog’ları baltalatutanlarsa “DIY (Do It Yourself)” maya başladığından yakınılıdiyerek sunuyorlar “cici”lerini yordu ki, başka platformların oluşması ve bu platformların takip edenlere.
9
birbirine bağlanmasıyla sanal alemlerin moda trafiği canlandı. LOOKBOOK.nu İlk kurulduğu yıllarda davetiyeyle üye kabul eden, şimdilerde ise Facebook hesabınızla bile oturum açabildiğiniz site “OOTD (Outfit of the Day)” / “Bugün Ne Giydim” mantığı üzerinden işliyor. Bir genel çekim ve birkaç detay çekimi kolaj haline getiren blogger’lar, yükledikleri fotoğraf üzerine etiket (tag) ekleyip giysileri nereden aldıklarını yazabiliyor, fotoğrafın altında renk paleti oluşturabiliyorlar ve tüm bunlar klasörlerin
ya da temaya uygun ismiyle gardropların içinde toplanıyor. Böylece sitenin içinde dolaşarak, dünyanın dört bir yanından insanların ne giydiklerine bakabiliyor, dolaplarını karıştırabiliyor, herhangi bir marka veya eşyayı kullanıcıların dolaplarında aratıp onların üzerinde nasıl durduğuna bakabiliyorsunuz. Fashiolista, WeHear tIt , Pinterest gibi sitelerde de benzer moda etkinliklerinde bulunabiliyorsunuz. Ya da en moda haliyle Instagram üzerinden #OOTD gibi hashtag’lerle takip edip, paylaşımda bulunabiliyorsunuz.
Lookbok’un kullanımda en öne çıkan özelliği: “hype” (Facebook’taki like, Instagram’daki heart) reytingiyle kendi anasayfasında “Hot”, “New”, “Top” ve “Leader” sekmeleri oluşturması. Bu özelliğin moda blogger’larına en büyük getirisi sizin de tahmin edebileceğiniz gibi diğerlerinden sıyrılıp öne çıkarak kendi blog’larına akışı canlandırmak. Blog işini hobi olmaktan çıkarıp günümüzde meslek haline getiren birçok moda tutkunu, bir zamanların Lookbook “lideri” dersek sitenin hakkını vermiş oluruz. n
10
FOTOÄžRAFLAR: Adam Gallagher: http://www.iamgalla.com/ Andre Judd: http://avantgardien.tumblr.com/ Ben Galbraith: http://kolonelmustard.com/ Camille Co: http://itscamilleco.com/ Flavia Desgranges van der Linden: http://fashioncoolture.com.br/ Jessica R.: http://www.hapatime.com/ Juliett Kuczynska: http://madamejulietta.blogspot.com/ Lua P.: http://glossfashion.com/le-happy/ Matthias Cornilleau: http://www.stylnoxe.com/ Nicolas Hruts: http://mykolahruts.tumblr.com/
11
12
Daria Romanova Uluslararası İlişkiler 2. Sınıf
13
14
Kenan Kural
Bilgisayar Mühendisliği 1. Sınıf
15
16
Gamze Keskin İşletme Ekonomi Hazırlık
17
/20
e t e z r e v i n 端