zete
4
zete
01
Gün Kömürden Kara
02
Festival Çok Güzel Gelsene
03
Kelimelerin Sıradanlaştığı Anda Görselin Gücü
04
Çalınmış Hayallerin Yeniden İnşası: Stolen Dreams Protest
05
Kuzey’in Melankolisine Manifesto Niteliğinde: The Asteroids Galaxy Tour
Genel Yayın Yönetmeni Ayşenur Tuncay Yazı İşleri Huriye Gül - Yasemin Badem Yazarlar Burcu Oral Betül Ayvaz
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmıştır. Nurcan AKAD Hocamıza teşekkürlerimizle…
zete
4
5
Gün Kömürden Kara Yasemin BADEM 13.05.2014, saat 15.15 Türkiye’nin üzerine ateş düştü. Hepimiz çaresi olan derdimizin çaresizliği içinde umut ederek bekledik içeriden gelecek bir can sesini. 300 civarında maden işçisinin cansız bedenleri çıktı o karanlığın içinden, ne tabut yetti onları saklamaya ne soğuk hava depoları ne de toprak yetecek onları unutturmaya... Çünkü gün kömürden kara...
Çaresi olan bir dertti aslında maden işçilerinin, ailelerinin yaşadığı, bütün ülkenin ağladığı dert. Çünkü alınabilecek bir dizi önlem vardı ve alındığında başarılı olunduğunu gösteren de bir dizi örnek. Şili’de 33 maden işçisi sığındıkları yaşam odasından tam 69 gün sonra kurtarılmışlardı. Aynı olay yaşanmamıştı belki ama madendi sonuçta orası da yerin metrelerce altındaydı işte. Kurtarılabilmişti o insanlar, çıkarılmışlardı gün yüzüne, bakabilmişlerdi çok nadiren gördükleri güneşe bir kez daha. İlk 17 gün boyunca haber alınamayan işçilerden, yapılan sondaj sonrası alınan mesaj “Estamos bien en
6
7
el röfugio los 33” (Hepimiz sığınakta iyiyiz, 33’ler) sadece Şili’yi değil bütün dünyayı umuda boğmuştu. Gazeteci Jonathan Franklin ‘Anka Kuşu’nun 33’leri 69 gün sonra dünyanın gözleri önünde alkışlarla nasıl yerin metrelerce altından çıkardığını “33 Madenci” adlı kitabında anlatıyor olayı en başından beri takip etmiş yaşananları dakika dakika yaşamış birisi olarak. Bilinmeyen, daha önce yaşanmamış bir facia değildi Soma faciası. Yavuz Özkan’ın senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği 1978 yapımı “Maden” filmi, 36 yıl öncesinden haberini vermişti aslında facianın. Yapılmayanı, alınmayan önlemleri ve yapılması gerekeni anlatmıştı anlayana, anlamak isteyene. İnsan hayatının değerini, işçinin sıkıntısını Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Halil Ergün, Hale Soygazi dile getirmişti Yeşilçam’da. O dönemde ödüller de almıştı film “Altın Portakal”da da ödülü verenlerle önlemi alması gerekenler aynı mesajı almamışlar filmden belli ki. Herkesin dilinde bugün “Maden”, ne yazık ki yitirmedi bugün de güncelliğini. 36 yıl öncesinin şartlarının bugün yürekleri yakması, ne acı... Daha da eskisi var; faicadan haber veren, bu günlerin yaşandığını, yaşanabileceğini anlatan, ortaya koyulduğu dönemde herkesi sarsan bir kitap: Emile Zola’nın “Germinal”i... Hayatta kalabilmek için madene giden ve köle gibi çalıştırılan insanların göçük altında son bulan hayatları, 1860’ların Fransa’sını anlatıyor roman. Haklarını aramak için yaptıkları grev ve acı son tüm gerçekliğiyle sarsıyor okuyucusunu. Ölümünün ardından madencileri cenazesinde “Germinal” diye bağırtabilecek kadar etkiliyor Emile Zola kitabıyla insanları. Ayrıca roman 5 sinema eserine ve 2 televizyon yapımına ilham kaynağı oluyor. Bunların içerisinde en dikkat çekici olanı ise başrolünde Gerard Depardieu’nün yer aldığı 1993 yapımı. Yüzyılı aşkın bir
8
9
süre sonra şimdi bize de bir Germinal romanı yazdırıyor Soma... Tüm çaresizliğimizle keşke olmasaydı diyor, sorumlularından hesap bekliyoruz. Akıllara gelen ilk üç örnek oluyor bunlar; bir tarafta herkesin konuştuğu ve nasıl olup da bugün hala aynı şeylerin yaşanabildiğine anlam veremediği “Maden” ve “Germinal”, diğer tarafta “Keşke biz de böyle bir mucizeyi yaşasaydık.” dediğimiz “33 Madenci”... “Şimdi, nisan güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.” (Germinal) Ölüm madenciliğin fıtratından değildir, maden işletmecisinin, yetkililerin aymazlığından, ihmalkârlığındandır... Bugün gün, kömürden de karadır.
10
Festival Çok Güzel Gelsene… Huriye Gül Ev sahibi, dünyanın dört bir yanından kadın yönetmenlerin filmlerini sinemaseverlerle buluşturan, başvuru rekoru kıran “kadın olmanın bilincini” gözler önüne seren 17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Kadın Festivali; konuk tüm sinemaseverler.
11
12
Bu yıl 17. si düzenlenen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, 8 Mayıs akşamı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde renkli bir törenle yaptığı açılışın ardından, film gösterimlerini kapanmasına engel olmak amacıyla Kızılırmak Sineması’nda gerçekleştirdi. 15 Mayıs tarihine kadar yaklaşık bir hafta süreyle 42 ülkeden 108 filmin gösterildiği festival tiyatro, fotoğraf sergisi, yapımcılık atölyesi, gülme yogası, film okuma gibi etkinliklere de ev sahipliği yaptı. Bu yıl “Festival Çok Güzel Gelsene” sloganıyla tanıtımları gerçekleştirilen festivalin genel amacı, bir yandan kadın sivil toplum kuruluşları arasında iletişim, dayanışma ve işbirliğini gerçekleştirerek onların güçlenmelerine katkıda bulunurken bir diğer taraftan da yaşanan toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı, cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık uyandırıp bu bilinci yaygınlaştırabilmek. Peki ya, Kimdir Uçan Süpürge? Uçan Süpürge, kazandıkları deneyimleri genç kuşaklara aktarmak isteyen bir grup kadın tarafından 1996 yılında, kadın hareketlerine duyarlı kişiler arasındaki
dayanışmayı arttırmak ve ulusal ve uluslararası iletişim ağı oluşturmak amacıyla Uçan Süpürge Kadın ve İletişim araştırmaları Derneği adı altında kuruldu. Kurulduğu günden bu yana birçok etkinlik gerçekleştiren dernek, 1998 yılında ise Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivalini gerçekleştirmeye başladı. 17. Uçan süpürge Kadın Filmleri Festivali Festivalin bu yılki ödülleri gerçekleştirilen açılış gecesinde sahiplerini buldu. Yıllarını sinemaya adayan Muhterem Nur “Uçan Süpürge Onur Ödülü”ne layık görülürken “Bilge Olgaç Başarı Ödülleri” sinema yazarlığına getirdiği feminist yorumla kadınların beyazperdede temsilinin başka türlü yapılabileceğini gösteren sinema yazarı ve Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu FIPRESCI’nin ilk kadın başkanı Alin Taşçıyan’a, filmin görsel kimliğini yaratan sanat yönetmeni Natali Yeres’e, anlatılmamış hikayelerin peşine kamerasıyla düşmüş bir gezgin yönetmen Nezahat Gündoğan’a, sinema sektöründe kadınların da sözünün geçtiğini gözler önüne seren yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’a sinemanın mutfağında kadın emeğinin görünür kılınabileceğini ka-
13 nıtlamış genç kurgucu Çiçek Kahraman’a ve sanatçılığın özgürlük ve adalet arayışında da önde durmayı gerektiren bir meslek olduğunun dirençli ve inatçı tanıklarından oyuncu Şebnem Dönmez’e verilerek farklı dallarda paylaştırıldı. Cinsiyet kimliklerine yönelik önyargının kırılmasına katkıda bulunduğu, homofobi ve transfobiyle mücadeleye aile içi dayanışmayla ivme kazandırdığı, LGBTT ailelerini çocuklarının kimliğiyle barışma yolunda cesaretlendirdiği için LİSTAG’a ve onların hikâyelerini anlatan “Benim Çocuğum” belgeseline Tema Ödülü verildi. Gerçekleştirilen etkinliklerin en dikkat çekici bölümünü direnişten karelerle yaşanan olayların unutulmadığı “Direnişin Kadınları” fotoğraf sergisi 10-17 Mayıs’ta Alman Kültür Merkezinde ziyaretçilerle buluştu. Buğday Derneği ile ortaklaşa ve bu yıl farklı olarak il il gerçekleştirilen atölye çalışmaları “Kadın Halleri: 7 Kadın 7 Etkinlik”, eğlenirken kadınların inceliğini de işlemek amacıyla gerçekleştirildi ve gördüğü taleple kontenjanları hemen dolan etkinliklere dönüştü. En çok ilgi çeken, “Doğal Merhem Yapımı” atölyesi oldu. Tüm bunların içerisinde kuşkusuz en ilginci son günlerde giderek popülerleşen tüm kasları çalıştırarak eğlenmeyi garanti eden “Gülme Yogası”.
Askıda Sinema Bileti mi? O da ne? Kulağa bir garip geliyor ilk başta duyunca. Askıda bilet mi olur? Olursa nasıl olur? Bana soracak olursanız çok da güzel olmuş. Bu yıl yine ilki gerçekleştirilecek bir uygulama Ankara seyircisini daha çok filmle buluşturmayı amaçlayan “Askıda sinema bileti”. Uygulama nasıl oluyor diye soracak olursanız, birileri fazladan bileti alıyor ve ardından ihtiyacı olanların kullanması için gitmek isteyenlere dağıtıyor. Bu uygulama ile hem fırsatı olamayıp da festivale gitmek isteyenlere olanak sağlanmış oluyor hem de festivalin her gününde gündüz seansları ücretsiz olarak gösterilmiş oluyor. Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit askıda bilet çıkartanların ilk örneği arasında.
Kadın Yönetmenlerin Gözünden Askıda biletlerimizi de aldıktan sonra sıra koltuğumuza yaslanıp Berlin, Cannes, Toronto, Rotterdam gibi önemli festivallerde izleyiciye ulaşmış olan filmlerin yanı sıra sinemanın klasikleri haline gelmiş başarılı yönetmenlerin, son zamanlardaki çalışmalarıyla, komedi, kısa animasyon ve belgeseller, drama ve bilim kurgu türündeki filmlerin seyrine dalmaya geliyor.
14
15
“Kaza değil Katliam” Soma’da yaşanan talihsiz olaya duyarsız kalmayan Uçan Süpürge Uluslararası Film Festivali ekibi, 15 Mayıs’ta gerçekleşecek olan kapanış törenini web sayfalarında siyah bir ekranla üzüntülerini anlattıkları şu şekildeki bir açıklamayla iptal ettiğini bildirdi:
16
Kelimelerin sıradanlaştığı anda görselin gücü Burcu Rüya Oral İnsanlık olarak yaşadıklarımız karşısında “hayret” duygumuzu aldırdığımız, tüm dünyada insanlık dışı yaşanan birçok olayı yalnızca ana haber bültenleri saatinde ya da gazetelerde haber başlığı olarak görüp tehlikeli bir şekilde giderek kanıksadığımız şu günlerde, kelimelerin anlamını yitirdiği ve her yaşanan şeyin normalleştiği dünyamızda, insanların kalplerine dokunabilmenin yaratıcı yolu: Sıra Dışı Sosyal Sorumluluk Kampanyaları.
17
18 İstanbul’da da gerçekleştirilen Dialogue in the Dark (Karanlıkta Diyalog) etkinliği bildiğiniz üzere bir sosyal farkındalık projesiydi. Sosyal farkındalıktan kasıt; toplumun, yaşadığı çevredeki insanların durumunun, etrafında olup bitenlerin farkında olması, farkında olmakla kalmayıp onu hissedebilmesi, hissetmekle kalmayıp bunu değiştirebilmek adına bir tavır sergilemesi aslında. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) / #SonSelfie Kampanyası 1961’de kurulan ve dünyanın en büyük kuruluşlarından biri olan WWF, bugüne kadar düzenlediği birçok projesinin yanında geçtiğimiz günlerde başlattığı büyük yankı uyandıran “Bunun beni görebileceğin #SonSelfie olmasına izin verme” sloganlı #SonSelfie Kampanyası sosyal farkındalık yaratmanın başarılı örneklerinden biri. Mecra olarak Snapchat’i tercih eden WWF Türkiye’nin hesabını Snapchat’te ekleyen kullanıcılara, nesli tükenmekte olan hayvanların görselleri “Bunun beni görebileceğin #SonSelfie olmasına izin verme” mesajı eklenerek gönderiliyor. Saniyeler içinde kaybolan fotoğraf özelliğiyle bilinen Snapchat ve kampanya birleştirilerek bu canlıların kurtarılması için zamanın önemine dikkat çekmeye çalışılıyor. Selfie’nin son zamanlardaki popülaritesini de böylelikle kampanyasına dahil eden WWF, kullanıcıların ilgisini çekmeyi başarıyor. Bu #SonSelfie kampanyası, Twitter entegrasyonuyla sosyal ağlarda da hızla paylaşılmaya devam ediyor. Tehlike altındaki türlerin #SonSelfie’lerine seyirci kalmak istemeyenler kampanyaya destek vermek için Snapchat’te wwf_turkiye hesabını eklemekle işe başlayabilirler.
WWF / “Sese kulak ver”” Yine WWF’ den verebileceğimiz bir diğer örnek de, kağıt israfına karşı düzenlenen ve kağıt yapımı için kesilen binlerce ağaca dikkat çekerek “Sese kulak ver, ikinci kağıt peçeteyi alırken iki defa düşün” sloganıyla yola çıkan kampanya. Tuvaletlerde kullanılan sensörlü kağıt havlu otomat-
larından ihtiyaç duyulandan fazla kağıt alınması nedeni ile ortaya çıkan kağıt israfına dikkat çekmek ve bunu önleyebilmek amacı ile başlatılan projede, Leo Burnett İstanbul Reklam Ajansı ile yapılan işbirliği sayesinde, ortak belirlenen bir işyerinde kullanılan kâğıt otomatında değişiklik yaüpılmış. Cihazın sensörüne bağlanan bir çip ve hoparlörden oluşan düzenek sayesinde kağıt alırken duyulan ses, ağaç kesiminde kullanılan motorlu testere sesi ile değiştirilmiş ve cihazdaki kağıt havluların üzerine WWF logosu ile birlikte, ‘Sese kulak ver, ikinci kağıt peçeteyi alırken iki defa düşün’ mesajı basılmış. http://vimeo.com/76592044 WWF / Brezilya – Danimarka Maçı WWF’nin bir diğer yaratıcı farkındalık çalışması da, WWF Brezilya’nın Grey ile birlikte gerçekleştirdiği, Brezilya - Danimarka maçının kullanıldığı kampanya. Futbol ile yatıp kalkan Brezilyalıları TV’de maç seyrederken yakalayan çalışmada izleyiciler yeşil sahanın 4 dakika içinde yok oluşuna tanık oluyorlar. Böylelikle Brezilya’da her 4 dakikada bir futbol sahasına eş değer yeşil alan kaybı yaşanmasına dikkat çekmek isteyen kampanyada mesaj çok net vurgulanmış. http://www.youtube.com/watch?v=4M2uLY8774o
Uluslararası Af Örgütü / “It is not happening here, but it is happening now” 1961 yılında, düşünce mahkûmlarının serbest bırakılması için protesto mektupları göndermeyi içeren bir hareket çağrısıyla başlayan Uluslararası Af Örgütü, kuruluşundan günümüze geçen sürede, her türlü insan hakkı ihlaline ve ayrımcılığa karşı, temel insan haklarını savunan kampanyalar yürütüyor. Son olarak da İsviçre’de düzenlenen bir açık hava afiş uygulaması ile adından çok söz ettiren örgüt, savaş sırasında masum insanların maruz kaldığı kötü koşullardan kadına karşı şiddete kadar birçok konuda insanlarda farkındalık uyandırma amacıyla “It is not happening here, but it is happening now” yani, “Belki burada olmuyor ama şu an oluyor” mesajından hareket etmiş. Projenin uygulama-
19
20 sına İsviçre’deki otobüs duraklarında başlanmış ve çok etkileyici afişler paylaşılmış. Unilever Türkiye ve Boyner A.Ş. / Çöp(m)adam Projesi Unilever Türkiye ve Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.’nin destekleriyle gerçekleşen proje ile daha önce hiç çalışmamış olan kadınlar, Ayvalık, Diyarbakır ve İstanbul’da kurulan atölyelerde, geri dönüşümlü ambalaj malzemelerinden çanta üretmeye başlıyorlar. Adını Sabancı Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri Koordinatörü Tara Hopkins’in Ayvalıklı ev hanımlarını girişimci yapmak üzere kurduğu ‘Çöp(m)adam’ şirketinden alan çalışma sayesinde katılımcılarda geri dönüşüm ve çevre bilincinin oluşturulması ve ev kadınlarının iş hayatına adapte olabilmeleri hedefleniyor. Hopkins’in Meksika’da hapishanede öğrendiği çöpten çanta yapma yöntemiyle kadınlar, 112 çorba poşetinden 1 adet çanta yaparak hem atık ambalajlardan modern çantalar tasarlayarak iş hayatında aktif rol oynuyorlar hem de ayda 400 TL kazanabiliyorlar. Ağustos 2008 tarihinde başlanan proje ile ilk başta, Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde başlayan satışlar, artık Türkiye’nin farklı bölgelerindeki ev kadınlarını da kapsıyor. Tüketicilerle iletişim kurmanın, iletişimin de ötesinde bir bağ oluşturmanın sadece reklamlarla sağlanamayacağının bilincinde olan markalar ve kuruluşlar yaratıcı sosyal sorumluluk kampanyalarıyla karşımıza çıkıyorlar.
Çevreye ve topluma duyarlılığın yaratıcılıkla birleştiği kampanyalar her geçen gün daha dikkat çekici bir hale geliyor bakalım daha neler olacak.
21
22
Çalınmış hayallerin yeniden inşası:
Stolen dreams protest Ayşenur TUNCAY 53 yıl önce kazanılan bir bağımsızlık ardından yaratılamayan istihdama karşı tepki gösterenlerin ve Nijeryalı gençlerin potansiyellerinin değerlendirilmediğini düşünenlerin bir araya geldiği, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde gerçekleştirilen bir mücadele: Stolen Dreams Protest... “Dürüstlük ve doğruluk için sesini yükseltmekten, adaletsizliğe, yalana ve öfkeye karşı çıkmaktan korkma; tüm insanlık bunu yapsa, dünya farklı bir yer olurdu!” William Faulkner
23
Nijerya’daki en büyük etnik topluluk olan ve ağırlıklı olarak Batı Afrika bölgesinde yaşayan Yorubalar için, haklarından tamamen mahrum edilmiş yerel dillerin güçlendirilmesi, 1999 yılından beri yürürlükte olan Nijerya Anayasası’nın Yoruba diline çevrilmesi ve herkesin ücretsiz olarak ulaşabileceği bir belge haline getirilmesi gibi çalışmalar yapan Nijerya’daki sivil toplum kuruluşu Change Movement Nigeria, katılımcı demokrasi ve açık yönetimi teşvik etmeye adanmış siyasi ve sosyal bir hareket olarak kendisini tanımlıyor. Ülke içinde ya da yurtdışında yaşayan tüm Nijeryalıları IConference düzenleyerek diğer bir değişle, tamamen internet ve sosyal medya tabanlı telekonferanslara davet ederek birlikte karar verme ve birlikte olma prensibi üzerinden güvenlik, Açık Yönetim, sağlık, eğitim, çevre ve yenilenebilir enerji, sürdürülebilir gelişme gibi konularda mevcut sosyal gerçeklerin ve çözüm önerilerinin tartı-
şıldığı etkinlikler düzenliyorlar. Kuruluş tarafından düzenlenen etkinliklerin sonuncusu; ülkede artan işsizlik oranlarına, bağımsızlığın 53 yıl önce kazanılmış olmasına rağmen hala ülkeye kazandırılmış bir işgücü yaratılamamasına, geçmiş ve mevcut hükümetin Nijeryalı gençlerin yenilikçi potansiyelini değerlendirmediğine ve liderlerin vatandaşların ihtiyaçlarını gözetmek yerine iş dünyasının isteklerini desteklediğine dikkat çekmek amacıyla 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde gerçekleştirilen Stolen Dreams Protest. Sosyal medya üzerinden ve internet sitelerinden iletişimi gerçekleştirilen yürüyüş, ülkenin güneybatısını kapsayan ülkenin en küçük eyaleti Lagos’ta, 2002 yılında ülkeye şeriat getirilmesi amacıyla kurulan radikal İslamcı örgüt Boko Haram’ın yürüttüğü şiddet odaklı eylemlere kitlesel bir tepki göstermek amacıyla düzen-
24 lendi. İngilizce’deki “book” kelimesinin telaffuzuyla türetilen ve Batılı eğitime ve Latin alfabesine karşı çıkan örgütün bölgede yürüttüğü şiddet politikalarına karşı seslerini çıkarmak isteyen Nijeryalılar, kökeninin Afrika’daki Portekiz kolonilerinden geldiği tahmin edilen ve “Mücadeleye devam, Zafer kesin” anlamına gelen “Aluta Contiua, Victoria Ascerta” sloganı ile yürüyüşü betimliyor. Bu yıl 24 Mayıs’ta dördüncüsü düzenlenecek olan Babylon Soundgarden İstanbul Festivali’nin ağırlayacağı isimlerden biri de müzisyen kimliğinin yanında aktivist kimliğiyle de tanınan ve Stolen Dreams Protest’in yürütücülerinin başında gelen Seun Kuti. Afrobeat müziğin efsanevi ismi Nijeryalı müzisyen Fela Kuti’nin oğlu olan Seun Kuti, 14 yaşında Egypt 80 grubunu babasından
devraldıktan sonra ülkesindeki Yoruba dili ve dinine karşı yapılan yok edici çalışmalara karşı çıkan insan hakları savunucusu babasını örnek alarak barış kampanyaları düzenleyip Nijerya’nın güncel sorunlarıyla yakından ilgilendi ve bu konuda çalışmalar yapmaya devam ediyor. Yürüttükleri Stolen Dreams Protest hakkında şunları söylüyor: “Biz, Afrika’nın genç insanları, yeterince bıktık; Boko Haram tarafından kaçırılıp öldürülen ilk kişiden beri bıktık; çok uluslu devletler petrolümüzü ilk kez çaldıklarında bıktık. Zaman değişimi gerçekleştirme zamanı. İşte bu yüzden 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde, çalınmış hayallerimizin yeniden inşası için Nijerya sokaklarındayız.” http://www.changemovementng.org/
25
26
Kuzey’in Melankolisine Manifesto Niteliğinde:
The Asteroids Galaxy Tour Betül Ayvaz “İnsanlara nasıl hissetmeleri gerektiğini söylemeyi sevmiyoruz. Neden sadece dinleyip nasıl hissettirdiğini görmüyorsunuz?”
27
28 Ne yazık ki bu her eve lazım olarak nitelendirebileceğim grup hakkında internette pek az bilgi var. Haklarında yazılan yazılar Wikipedia’da yazanların ötesinde değil. İşte bu yüzden,size Wikipedia’dan daha fazlasını verebilmek için uzunca bir süre araştırma yaptım ve elime sayıca az da olsa bazı ilginç bilgiler ulaştı. Yazıyı okuduktan sonra sizin de fark etmenizi umarak bu yazının The Asteroids Galaxy Tour yani TAGT hakkında internette yayınlanmış en ayrıntılı yazılardan biri olduğu iddiasını sunuyorum.Yazıya başlamadan önce TAGT’ı hiç dinlemeyen ve fikir sahibi olmak isteyenler için, son albümlerinden “Heart Attack” sizi bekliyor: http://www.youtube.com/watch?v=ELNvmFGNLRU Kopenhag’da yaşayan Mette Lindberg (solist) ve Lars Iversen’ın (bass, klavye) kendi deyişleriyle “Kopenhag küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bir şehir olduğu” için bir araya gelmeleri pek de uzun sürmemiş ve ilk kez birlikte müzik yaptıklarında yine kendi deyişleriyle “İşte bu!” demişler. Böylece 2007 yılında The Asteroids Galaxy Tour müzik camiasına adımını atmış Danimarka’da. Aynı sene kadroya Miloud Carl Sabri (trampet), Sven Meinild (saksafon), Mikkel Baltser Dørig (gitar), Rasmus Valldorf (bateri) eklenmiş ve profesyonel olarak müzik yapmaya başlamışlar. TAGT’ın kendileri kadar ilginç olan isminin mucidi grubun trampetçisi Miloud. The Asteroids Galaxy Tour isim önerisi ortaya geldiğinde tüm grup üyeleri çok beğenmiş. Çünkü grubun 2007’den beri özenle korumaya çalıştığı “kategorize edilmemek” gibi bir ilkesi var. diyor Mette bu ilke hakkında. Lars’ın bu konudaki yorumu ise “İnsanları kendi hikâyelerimizi anlatarak sıkmak istemiyoruz. Biz gerçekten film kalitesinde müzik yapmak istiyoruz. Bizce olmazsa olmaz olmayan karakterlere şarkılar; kötü adamlar, kahramanlar ve sevgililerle şarkılar...” Onlar bizi yorumlarıyla etkileyedursun, müzik otoriteleri onlara Altenative pop, Indie Pop, Psychedelic Pop, Acid Jazz gibi etiketler yapıştırmış bile. Bence bu grubun her dinleyene farklı şeyler hissettirecek bir enerjisi var ve siz Mette’nin dediği gibi sadece dinleyip
nasıl hissettirdiğini görmelisiniz. Genel olarak rastlananın aksine TAGT’ın bir patlama ya da çıkışa geçme noktası yok. Onlar müzik yapmaya karar verdikleri andan beri şanslılarmış. İlk albümleri Fruit henüz yayınlanmadan demosu Amy Winehouse’un eline geçmiş ve Amy Kopenhag konserinde ön grup olarak sahne almalarını istemiş. Böylece ilk ciddi konserlerini Amy Winehouse’un ön grubu olarak vermişler! İlerleyen günlerde Fruit’un ilk single’ı “The Sun Ain’t Shining No More” yayınlanmış,onu “Around The Bend” isimli ikinci single takip etmiş. Ve Around The Bend, Apple tarafından o dönem yeni çıkan 3.nesil iPod Touch’ın reklam müziği olarak seçilmiş! Grup üyeleri bizzat Steve Jobs ile tanışmışlar ve reklam dünyanın dört bir yanında yayınlanmaya başlamış. Bahsettiğim reklama buradan ulaşabilirsiniz. Around The Bend, U.S Vogue editörü Anna Wintour’un efsanevi hayatını anlatan The September Isuue’da da karşımıza çıkıyor. http://www.youtube.com/watch?v=UXNfGqWp6kA Şanslarının bu iki olaydan ibaret olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Apple reklamından kısa bir süre sonra Fruit’un son single’ı “The Golden Age” ve ardından beklenen albüm “Fruit” yayınlanmış. Henüz albümleri hatta singleları yayınlanmaya başlamadan bir hayran kitlesi kazanan grup Fruit ile bu kitleyi sağlamlaştırmış diyebiliriz. 2008 Aralıkta yayınlanan Fruit’un ardından, Katy Perry onları 2009 yazında çıktığı Avrupa turnesinde ağırlamış ve konserlerinde yer vermiş. Bu arada Chuck, Gossip Girl ve InSecurity gibi çok konuşulan dizilerde karşımıza çıkmaya başlayan TAGT’ın dizi macerası Mad Men gibi kaliteli bir dizi tanıtımına fon olan The Golden Age ile devam etmiş. Son olarak Hollandalı bira şirketi Heineken 2011 tanıtımlarını fonda The Golden Age söyleyen bir TAGT videosu çekerek yapmış, çok da şahane olmuş; http://www.youtube.com/watch?v=q-uUKI7fDjA Şanslarının bu denli yaver gittiğini görünce insan; “Belki de müzik yapmaları gerekiyormuş” demekten
29
alıkoyamıyor kendini. Tüm bunların ardından şanslı grubumuz 2011 sonbaharında yeni albümleri Out Of Frequency’den Heart Attack isimli bir EP yayınladı. Çok beğenilen bu EP’nin ardından Ocak 2012’de “Out Of Frequency” buluştu bizlerle. Ve o zamandan beri ilk albümleri Fruit ile birlikte biz dinleyenlere bayram havası yaşatmayı başarıyorlar. Grupla ilgili çok ilginç bir de şehir efsanesi var. Çıkış kaynağı belli olmamakla birlikte dinleyicilerin yarısı Mette’nin 42 yaşında olduğunu iddia ediyor. Diğer bir yarısıysa 27 yaşında olduğunu söylüyor. Bu konuyla ilgili şu zamana kadar gruptan bir açıklama gelmemiş olmasının da etkisiyle, dinleyiciler gerçekten birbirine düşmüş durumdalar. Öyle ki internette Mette’nin 42 yaşında olamayacağına dair yapılmış ve gayet ciddi bir şekilde kanıtlar sunan fan videoları bile var. Olay komik bir hâl almış durumda ve her geçen gün daha da komikleşiyor. Bu konuda benim fikrim ise 42 dünyanın en güzel sayısı olmasına rağmen (Bkz. Otostopçunun Galaksi Rehberi.
Otostopçunun Galaksi Rehberi kitabında 42; hayat, evren ve her şeye dair nihai sorunun cevabı olarak kabul edilir) Mette’nin 42 yaşında olamayacak kadar güzel olması! Şu ana kadar TAGT’dan, kuruluş hikayelerinden, şanslarının nasıl yaver gittiğinden hatta Mette’nin şehir efsanesinden bahsettik. Ama onların gerçekten kendilerine has bir müzikleri var ve ben albümlerinin ayrı bir yazıda incelenmeyi hak ettiğine inanıyorum. O zamana kadar; The Asteroids Galaxy Tour dinleyicisiyseniz onları dinlemeye, hareketli şarkılarının barındırdığı hüzünlü sözlere dikkat etmeye devam edin. Ve The Asteroids Galaxy Tour dinleyicisi değilseniz, zaman kaybetmeden dinlemeye başlayın! Çünkü hayatınızda onlara yer açmaktan pişmanlık duymayacaksınız ve albüm kritiği karşınıza geldiğinde bir TAGT dinleyicisi olarak değerlendirme yapmak sizin de hakkınız. Aşağıda sizi Out Of Frequency’den Major bekliyor, tadını çıkarın! http://www.youtube.com/watch?v=u1ueZS8O6Ss