OCAK – ŞUBAT 2018 SAYI: 10
21 Aralık Gündönümü Kutlamaları Epiktetos İdeal Nedir Geometrik Şekillerin Evrensel Dili: Mandala
OLYMPOS Eski Yunan Mitolojisi'nde tanrıların oturduğu kabul edilen ve 2919 m. yükseklikle Yunanistan'ın en yüksek zirvesini oluşturan Tesalya bölgesindeki dağ ile birlikte, antik çağda toplam 19 dağ Olympos ismini taşımıştır; bunlardan biri de Bursa’nın kültürel simgesi olan Uludağ’dır. Olympos’un Yunanca bir kelime olmadığına dair varsayımlar bulunmaktadır. Bu adın kaynağı ve anlamı tam anlamıyla bilinmese de eski Anadolu dillerinden geldiği ve çoğunlukla "yüksek dağ" anlamını taşıdığı anlaşılmaktadır. Gökyüzündeki bulutlara kadar doruğu uzanan ve tanrıların yerleşim edindiği dağ olduğu inancı ise Yunan'a Sümer’den girmiştir. Antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot (M.Ö. 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında Uludağ, "Olympos" olarak geçer ve Olympos'ta Lydia kralı Kroi-
sos'un oğlu Atys'in yaşadığı trajediyi anlatır. Herodot'tan 400 yıl sonra Amasya doğumlu coğrafyacı Strabon (M.Ö. 64-M.S. 21) yazdığı Coğrafya isimli kitabında Uludağ, Olympos ve Mysia Olympos'u olarak geçer. Strabon, "Mysia" isminin aslının Lydia'lılarda gürgen ağacı anlamına gelmekte olduğunu belirtir. Ünlü coğrafyacı, Prusa’nın (Bursa) Mysia Olympos’u eteklerinde kurulduğunu, Phrygialılar ve Mysialılarla sınır komşusu olduğunu belirtir. İki ayda bir yayınlayacağımız bültenimize verdiğimiz “Olympos” ismi, Bursa’ya özgü olmasının yanında, anlam açısından yüksek fikirleri ve idealleri çağrıştırmasından dolayı, mitolojik olmaktan öte felsefidir de. Bizler de bu ilhamla yola çıkarak, ismi gibi içeriğiyle de sizlere ilham olacak bu yayını oluşturmak istedik. İyi okumalar diliyoruz.
AKTİFFELSEFE YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ BURSA ŞUBESİ Adres: Fethiye Mah. Gazi Sok. No:14 (FSM Bulvarı Bosch Addax Arası) Nilüfer Bursa Tel : 0542 642 1611 E-posta : bursa@aktiffelsefe.org Web: http://aktiffelsefebursa.org
içindekiler Önsöz………………………………………………………………………………………..…….2 21 Aralık Gündönümü Kutlamaları…………………………………………………….3-8 Epiktetos ……………….……………………………………………………………………….9-12 İdeal Nedir..................................................................................................13-14 Geometrik Şekillerin Evrensel Dili: Mandala…………………..………….….….15-16 Felsefe Terapisi (Kitap)…………………………………………………………………....17 Arayış (Şiir) ………………………………………………………………………………...…18
Ödüllü Soru…………………………………………….…………………………………..….19 Merhaba, Yeni yıla girdiğimiz şu zamanda eski yılın bıraktığı tortulardan arınıp yeni umutlarla yeni başlangıçlar yapmayı diliyoruz. Belki de eski takvimin bitip yeni bir takvimin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz yeni yılın eskisinden bir farkı olmayacağını da düşünebiliriz. Yeni bir yılın anlamı, hayatını iyileştirmek için bir eylem planı oluşturmak yerine salt umut ederek anlaşılamayacağı gibi onu değişim için bir fırsat olarak değil de salt kronolojik bir olgu olarak görüp değişimi tamamen reddetmekle de anlaşılamayacaktır. Kendimizi zamandan ve doğanın döngülerinden tamamen yalıttığımız sürece evrenle bir bütün olduğumuzu da anlayamayacağız. Salt kişilikten ibaret olmadığımızı, evrensel olanla temasımızı sağlayan üst benliğimizin de mevcut olduğunu unutmamalıyız. Eski uygarlıklarda insanın doğa ile ilişkisi daha netti, dolayısıyla kendisi ile olan ilişkisinde daha adil idi. Bu uygarlıklarda doğanın döngüleri büyük törenlerle kutlanır, bu sayede kutsal olan ile temas sağlanırdı. Kutsal olanı doğada görüp bu sayede insanın kendi içindeki kutsala ulaşması amaçlanırdı. Günümüzde her ne kadar bu törenlerin salt mitolojik hikayeler olarak görülüp içlerindeki hakikat göz ardı ediliyor olsa da bu “mitlerin” dikkatli gözlere anlatacağı çok şeyler vardır. En basitinden, ışık ve karanlığın savaşından galip çıkan ışığın, içimizdeki kusurlara karşı zafer kazanan erdemli yanımızı temsil ettiğini anlayabiliriz. Bununla ilgili olarak dergimizde 21 Aralık Gündönümü Kutlamaları makalesine yer verdik. Bunun gibi ilgi çekici daha birçok konuya da yer verdik, iyi okumalar diliyoruz.
2
MİTOLOJİ
21 ARALIK GÜNDÖNÜMÜ KUTLAMALARI 21 Aralık gündönümü, astronomik bir bunun bazı yansımalarıdır. Kur’an’da olay olmanın ötesinde, tarihte çeşitli geçen Bezm-i Elest (Elest Meclisi) ya uygarlıklarda özel bir öneme sahipti da Kalu Bela anlatısında ve bu anlatı ve farklı şekillerde kutlanırdı. Bu uy- temel alınarak oluşturulan, Tevhid, garlıkların bazıları şunlardı: Fena ve Misak kavramları üzerine kurulu olan İslam tasavvufu öğretisinde MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI Mezopotamya uygarlıkları Fırat ve bu yansımaları görmekteyiz. Dicle akarsuları arasında kurulmuş ve Platon’un İdealar dünyasına dair vermedeniyet haline gelmiş olan uygar- diği bilgilerde, Ruh’un İdealar dünyalıklardır. Bu uygarlıkların başında Sü- sına ait olduğu ve Ruh’un her şeyin merler, Babiller, Akadlar, Fenikeli- özü olan ideaları bir dönem en müler(Kenanlar), Asurlar, Elamlar ve kemmel form olarak temaşa ettiğini aktardığını bilmekteyiz. Aramiler gelmektedir. Bu uygarlıklarda 21 Aralık Akitu Eski Ahit ve Yeni Ahit olarak bilinen adında 12 gün süren törenler ile kut- Kitab-ı Mukaddes’te geçen “Her şeyin lanmaktaydı. Özellikle Babil’de baş Söz ile başladığı” aktarımı da yine Tanrı ve Babil yaratılış destanı Akitu kelimesi ile ilgilidir. Enuma Eliş’te tanrıların en büyüğü Marduk (Akadça'daki) Sümerce yazıilan edilen Marduk’un ölüp yeniden lışı Amar Utu, güneşsel dana anlamına gelmektedir. Bu ifade muhtedirilmesi canlandırılırdı. Akitu kelimesini dilbilimsel olarak in- melen güneşin doğum ve batımını celediğimizde görmekteyiz ki birçok simgelemekte ve toprak ile ilişkili olkültürde bu kelimenin yansımaları maktadır. vardır. Akit, ahit, anlaşma, söz ve sözleşme anlamında kullanılan kelimeler
PERS UYGARLIĞI Pers uygarlığında Hürmüz’ün Ehrimen’e karşı zafer kazanması ile Ahura Mazda’ya adanan Deygan festivali yapılmakta ve yılın ilk günü; Mitra’ya adanmaktaydı. Pers mitolojisinde, Zervan isimli tanrının iki oğlu olan Hürmüz ve Ehrimen düalitesini ve onların savaşını görmekteyiz. Hürmüz, bereket ve ışık saçan anlamına gelmektedir.Ehrimen
3
MİTOLOJİ
ise kötülük ve kıtık saçan anlamında kullanılmaktadır. Hürmüz, Zerdüştlük’te Ahura Mazda yerine İslam literatüründe kullanılan isimdir. Bu savaşı 25 Aralık’ta bir bakireden doğan Mithra sonuçlandırmıştır. Mithra, İyi ve Kötü arasındaki büyük mücadeleye katılmış ve Hürmüz lehinde mücadeleyi zaferle sonuçlandırmıştı. Mithra aynı zamanda Ahura Mazda’nın gözüdür.
Set, Osiris'in erkek kardeşidir. İsis, Osiris'in karısıdır, oğulları, Anubis ve Horus'tur. Set'in hiç çocuğu yoktur, çorak çöller onun için onunla anılır, aynı zamanda bereketli Osiris'in antitezidir. Set, erkek kardeşi Osiris'i öldürmesi ile ünlüdür. Aynı zamanda, onun oğlu Horus'u da öldürmeye teşebbüs etmiştir. Horus, yaşamış, babasının ölümünün intikamını almış ve Set'i sonsuza kadar çöle sürgüne yollamıştır. Antik Mısır’da ışık Horus ile karanlık Seth ile simgelenir.25 Aralık ışığın karanlığa galip geldiği gün ve aynı zamanda Horus’un doğum günüdür.
MISIR UYGARLIĞI Osiris kültünde 21 Aralık kutlamalarını görmekteyiz. Mısır’da bilge firavunlar tarafından dünyanın güneş etrafındaki hareketleri hesaplanarak inşa ettirilen Karnak Tapınağı’nda ve “kış vuruşu” olarak isimlendirilen olay her yıl 21 Aralık’ta gerçekleşmektedir. Güneşin 21 Aralık’ta tapınak sütunları arasından doğumu Mısır’da yenilmez güneşin zaferini simgelemektedir. Karnak Tapınağı, dünyanın en geniş tapınağıdır. Amun'un Tapınağı, Re'nin Tapınağı olarak da adlandırılır. İçerisinde birçok tapınak barındırır. Amun-Ra'nın Büyük Tapınağı, Khonso Tapınağı, Ipt Tapınağı, Ptah Tapınağı, Montho Tapınağı ve Osiris Tapınağı. Bütün bu yapılar, 20 metre yüksekliğinde kerpiç kaplama duvarlarla çevrilmiştir. Yine Mısır’da Horus’un 25 Aralık’ta bakireden doğumu ve güneş ile simgelenmesi de bu durum ile ilgilidir.
YUNAN UYGARLIĞI Kronos şenliklerinde, Kronos ile Zeus savaşı canlandırılırdı. Aynı zamanda, 25 Aralıkta Dionysos ve Bacchus festivali de kutlanmaktaydı. Yunan mitolojisinde tanrılar dünya üzerindeki egemenliklerine göre üç gurupta incelenmektedirler. Bunlar evreni oluşturan daha çok cisimlerle özdeşleştirilen ilk ya da öncül Yunan
4
MİTOLOJİ
neşin Yeniden Doğumu) kutlanmaktaydı. Roma İmparatorluğunda 25 Aralık Güneş Tanrısı’nın doğum günü olarak kabul edilirdi. Sol invictus (Yenilmez güneş), “Işığın karanlığa galip çıkma savaşını” anlatırdı. Kronos Roma mitolojisinde Satürn olarak da bilinir. Roma’da Satürn, Yunan Mitolojisinde Kronos ile aynı motif olsa da Satürnalya Festivali, Antik Yunan dönemindeki Dionysos Şenlikleri'ne çok benzemektedir. Her yıl Aralık ayında düzenlenen festival, Saturnus onuruna düzenlenirdi. Bu festivalde, saturnusalia hasadının akabinde dokuz gün boyunca kutlamalar sürerdi. Dokuz gün boyunca süren festival büyük bir coşkuyla kutlanırdı. Festival boyunca işlere ara verilir, yakınlar birbirlerini hediyelerle onurlandırırdı, mahkemeler duruşmalara ara verirdi, kısacası tüm işlere ara verilirdi. Sosyal farklar bu festival ile birlikte kısa süreli de olsa ortadan kalkardı. Bu festival doğası itibariyle samimiyet düzeyi çok yüksekti. Efendiler kölelerine yemek dahi yapabilecek kadar samimiydi. Köleler ise efendilerinin kıyafetlerini giyinebilirdi. Roma İmparatorluğunda 25 aralık Güneş Tanrısı’nın doğum günü olarak kabul edilirdi. Sol invictus (Yenilmez güneş), “Işığın karanlığa galip çıkma savaşını” anlatırdı.
Tanrıları, öncül tanrıları tahtından eden Titanlar ve Titanları tahtından eden Olimpos tanrılarıdır. Kronos son titan olmakla birlikte, zamanı yarattığı ve zamanlarda seyahat ettiği söylenir. Kronos, babası Uranüs'ü öldürdüğünden dolayı, aynı karşılığı çocuklarından da göreceğinden korkarak doğduklarından sonra çocuklarını yemiştir. Ancak Zeus yerine kundağı sarılmış bir taşla kandırılmış ve Zeus'la girdiği savaşı kaybedip Tartaros'a kapatılmıştır. Baküs (Bacchus) veya Dionisos (Dionysus, Diyonisos, Dionysos) genelde bir bereket ve bitki tanrısı olmakla birlikte, temelde bir şarap tanrısıdır. Tanrı Zeus un oğludur. 25 aralık doğumludur. ROMA UYGARLIĞI Saturnalia bayramı, 17 Aralık’ta başlar ve 7 gün sürerdi. Yaşam tersine döner ve kölelere dahi hizmet edilirdi. Bir başka Roma bayramı ise «Dies Natalis Invicti Solis» (Yenilmez Gü-
5
MİTOLOJİ
çası Ameterasu’nun mağaradan dönüşü kutlanmaktaydı. Japon imparatorluk ailesinin bu Güneş tanrıçasının soyundan geldiğine ve Amaterasu’nun, babası İzanagi'nin sol gözünden doğduğuna inanılırdı. Mitolojide, erkek kardeşi Susanoo'ya kızıp bir mağaraya saklandığı ve dünyayı karanlığa boğduğu daha sonra geriye döndüğü ve dünyayı aydınlattığı anlatılmaktadır.
HİNT UYGARLIĞI Hindu takviminde ise Uttarayana her yıl yaklaşık 14 Ocakta kutlanırdı. Hint sembolojisinde Krişna, bilgelik ve Tanrısallığı, Arjuna aydınlık tarafı ve Duryodana ise karanlık tarafı temsil etmektedir. UZAK DOĞU UYGARLIKLARI Çinlilerin Dong Zhi bayramı Yin’in Yang’a geçişinde, şölenlerle ve ailecek kutlamalarla yapılırdı. Yin ve Yang evrenin ve doğanın işleyiş düzeneklerini anlatan bir öğretidir. Evrenin dinamiğini karşıt kutuplarla açıklar. Bu kutupların birbiriyle etkileşiminin evreni, her şeyi nasıl oluşturduğunu ortaya koyar. Karşıtlar, birbirine dönüşebilen yapıdadır. Dönüşüm aşamalarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir. Her sürecin bir haddi vardır. Dönüşüm, uyum içinde veya uyumsuz gerçekleşebilir. Uyum, Yin ve Yang'ın göreceli denklik halidir. Uyumsuzlukta sürecin haddine ulaşılır ve o hadden karşıtına dönüş yapar yani karşıt kutbuna Yin Yang'a; Yang da Yin'e dönüşür. Dönüşüm, sürecin hem etken hem de etkin parçasıdır. Dönüşebilme, bitmeyen sonsuz devinimi olanaklı kılar. Kış, yaza; güz, bahara; karanlık, aydınlığa döner ve böyle takip eder. Bu tüm her şeyin işleyişinde var olan Devirler Yasası ile ilgilidir. Yine Japon geleneğinde güneş Tanrı-
KELT UYGARLIKLARI Yule, senenin en önemli dönemlerindendir. Bayram anlamına gelen bu sözcük Odin’in eski adlarından Yoldir ile özdeşleştirilir ve yeni yılın başlangıcını bildirirdi. Yule senenin en önemli dönemlerinden biridir. Kış gündönümünü belir-
6
MİTOLOJİ
ten bu gün Keltlerden ve eski Kuzey halklarından miras kalan bir gündür. Yule, Geol, Yole, Jiuleis, Juul, Feailley Geul adları ile de adlandırılan bu bayramın kökleri çok eskilere uzanmaktadır. Eski Anglosakson dilinde "bayram" anlamına gelen "Jule" sözcüğünden gelen Yule, eski İngilizce'de Geol ya da Geoal diye de adlandırılmıştır. Eski Kuzey toplumlarında Jol olarak da bilinen Yule, Odin'in eski hali olan Yoldir ile de ilişkilendirilir. İskandinavya'da da güneş Tanrı belli bir süre için yok olurdu (Yunan mitolojisinde Apollon'un Hiperborea'lıların ülkesine gitmesi gibi) 35 gün sonra bir keşif grubu gönderilirdi ve akıbeti öğrenilmeye çalışılırdı. İlk ışıklar gözüktüğünde de keşif koçu sevinçle dönerdi. Bu bayram "Yuletide" diye anılırdı ve ateşler yakılarak kutlanırdı. İskandinav mitolojisinde “baş tanrı”, “tüm tanrıların babası” olarak anılan savaş, ölüm, şiir ve bilgelik tanrısı Odin, renkli olduğu kadar insanın kafasında soru işaretleri yaratan hikayelerin de baş kahramanıdır.
İnti Raymi Kelime anlamı “Güneşin yeniden dirilişi” dir. Festival öncesinde 3 günlük bir oruç süresi vardır. 3 günlük orucun ardından 9 günlük bir kutlama gerçekleşirdi. TÜRK UYGARLIĞI Aralık’ta güneş tam zaferini kazandığında kutladıkları bu bayrama Nardugan diyorlardı. Türk Mitolojisinde yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyordu. Bunun tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzanıyor, buna
İNKA UYGARLIĞI Güneş Tanrı İnti’ye adanan Raymi festivalinde Mach Picchu’da İntihuatana adlı taş bir sütun güneşin kaçmaması için bağlanır ve bir tören düzenlenirdi.
7
MİTOLOJİ
hayat ağacı diyorlardı. Ülgen, insanların koruyucusu, sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türklerde güneş çok önemli idi. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanırdı. Bayramın adı Nargudan (nar=güneş, tugan, dugan=doğan) doğan güneş idi. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlardı. Güneşi geri verdi diye Ülgen’e dualar ediyorlardı. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlardı.
Horus, Japonda Ameterasu ve İnkada İnti Raymi olmak üzere tüm bu uygarlıklarda güneş sembolize edilmektedir. Hürmüz-Ehrimen-Pers, Osiris-SethMısır, Dionisos-Roma olmak üzere burada karşımıza ortak olarak bir bereket ve kıtlık düalitesi çıkmaktadır. Kronos-Zeus-Diyonisos, Hürmüz-Ehrimen-Pers, Set-Osiris-İsis-Mısır, Arjuna-Duryodana-Hint olmak üzere, burada da karşımıza bir savaş çıkmakta ve aydınlık tarafın kazanması ile biten ve güneşin zaferini simgeleyen bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Heraklaitos “türüm” adını verdiği, şeylerin nasıl oluş ile çoğullandığını açıkladığı öğretisinde, hareket için “daimi akış” demekte idi. İşte bizde, bu daimi akış içerisinde, tüm uygarlıklarda gördüğümüz bu düalitenin neden var olduğu konusunda büyük bilge Heraklaitos’tan yanıt arayabiliriz. Şeylerin tamamının türeyebilmesi ve Aristoteles’in tabiri ile “kendi tamlıklarına doğru” hareket edebilmesi için aydınlığa olduğu kadar karanlığa da ihtiyaç vardır. Geceye olduğu kadar, gündüze de ihtiyaç vardır. Tüm bu uygarlıklara baktığımızda, bir kez daha görmekteyiz ki; “Bizi birleştiren şeyler, ayıran şeylerden çok ama çok daha fazladır.” Delia Steinberg Guzman
İncelediğimiz bu uygarlıklarda, 21 Aralık kış gündönümü yansımalarını görmekteyiz. Bu yansımalarda, inanışlarda, kutlamalarda ortak olan simgeler gözümüze çarpmaktadır. Tüm uygarlıklarda bir aydınlık ve karanlık düalitesi vardır. Aydınlık ve karanlık aynı zamanda bir gereklilik ve oluş için bir altyapı zeminidir. Bu düalite yasası evrenin tamamına yansımıştır.21 Aralık için en uzun gecenin bitişi ve güneşin zaferi sembolize edilmektedir. Babilde Amar Utu, Mısırda
Yazan: Mustafa Karagöz
8
FELSEFE
EPIKTETOS Epaphroditos Epiktetos'un bacağını kıskaçla burkarak eğlenirken Epiktetos ona ''Efendim kıracaksınız'' der. Bacağı kırılınca da ''Söylemiştim, kırdınız'' demekle yetinir. Epiktetos felsefe ile köleyken tanışmıştır. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra da felsefeyle ilgilenmeyi sürdürmüştür. Stoacı filozof Musonius Rufus'un derslerini dinlediği söylenir. Epaphroditos'un ölümünden sonra kölelikten kurtulmuş, kendisini felsefeye adamıştır. Roma'da dersler vermiştir. İmparator Domitianus bütün filozofları İtalya'dan kovan bir bildiri çıkarınca Yunanistan'da Nikopolis'e ''Felsefe ile uğraşıyorum'' deme giderek bir okul açmış ve öğretim faa''Kendimi kurtarıyorum'' de! liyetlerini buraya taşımıştır. Yaklaşık olarak M.S. 135 senesinde YokopoAnadolu, düşünce mirası yönünden eşsiz bir coğrafyadır. Felsefe tarihini lis'te ölmüştür. Kendisi bir çok öğincelersek antik felsefenin Anado- renci yetiştirmiştir. Ancak düşüncelelu'da Miletli filozof Thales (M.Ö. 624 rini kaleme almamıştır. Öğrencilerin- 546) ile ortaya çıktığını görürüz. den Flavius Avrianus derslerde tutEpiktetos da Phrygia (Frigya)’da, bu- tuğu notlar ışığında Düşünceler ve günkü Pamukkale, o zamanki adıyla Sohbetler adlı bir kitap yazmıştır. Hierapolis'te yaklaşık olarak M.S. 50 Epiktetos'un düşünceleri Stoacılığa dayanır. Stoacılık, Helenistik ve senesinde dünyaya gelmiştir. Köle bir Roma döneminde Epikurosçulukla ailede doğduğu ve asıl adı bilinmediği için kendisine satın alınmış adam, birlikte ikinci önemli felsefe okuluköle, uşak anlamlarına gelen ''Epikte- dur. Kendisiyle aynı dönemde ve aynı tos'' denilmiştir. İmparator Nero za- yerde ortaya çıkmasına karşılık Stoamanında Roma'ya götürülmüş, impa- cılık, Epikurosçuluğa göre hem zaratorun azat ettiği bir köle olan man bakımından daha uzun ömürlü Epaphroditos'a satılmıştır. Bir gün olmuş hem de daha çok sayıda Yu-
9
FELSEFE
nanlı ve Romalı bir çok aydın ve düşünürü saflarına çekebilmiştir.¹ Stoacılığın kurucusu Kitionlu Zenon'dur (M.Ö. 336 - 264). Zenon, derslerini Poekile diye anılan sütunlu girişte verdiğinden Stoacılık, yunanca sütunlu giriş anlamına gelen ''Stoa'' sözcüğünden gelmektedir. İlk dönem Stoacılığını ayrı tutacak olursak Stoa felsefesinin temel sorunu ahlaktır. Stoa sisteminin özü, asıl ahlak felsefesinde ortaya çıkar. Bu felsefede de Sokrates felsefesi geleneğiyle devam eden insanın belirlenmesi ve insanın ahlaksal ödevlerinin araştırılması büyük bir yer tutar. Stoa felsefesinin ahlak anlayışına göre insan doğası gereği mutluluk peşinde koşar. İnsanı mutlu kılan şey ise Pla-
ton ve Aristoteles'te olduğu gibi erdemdir, erdemli yaşamaktır.² Bu doğrultuda Epiktetos için felsefe pratik yaşantıyı inşa eden ve ruhu yücelten değerler ile davranışlara dayanır. Buna göre insan ilk önce kendisini ıslah etmelidir: ''Bizi felakete sürükleyen şey, felsefeyi dilimizin ucuyla tadar tatmaz feylesof rolü yapmaya başlamak, başkalarına yardımcı olmayı düşünmek, dünya insanlarını ıslah etmeyi istemektir. Ey dost! Önce kendini ıslah et! Sonra insanlara felsefenin ıslah ettiği bir adam göster. Hemcinsinle yiyip içerken, gezip dolaşırken hal ve hareketlerinle örnek ol onlara. Böylece aydınlat onları. Onlara uy, onları kendine üstün tut, onlara ta-
https://archaeologynewsnetwork.blogspot.com.tr/2013/03/stoa-poikile-excavations-in-athenian.html#XWewrp25lk7HjeFh.97
10
FELSEFE
hammül eyle. Ancak böyle faydalı olursun onlara.'' ³ Epiktetos için insan, kendi elinde ve kontrolünde olan şeyler bağlamında özgürdür: ''Dünyada olup biten şeylerin bir kısmı elimizdedir, bir kısmı da elimizde değildir. Elimizde olanlar düşüncelerimiz, yaşantımız, arzularımız, eğilimlerimiz, nefretlerimiz yani iradi olarak eylediklerimizdir. Elimizde olmayanlar ise, mal mülk, şöhret, mevki yani irademizin dışında olan şeylerdir. Elimizde olanlar hususunda tabiatımız gereği hürüz. Hiçbir şey bunlara engel olamaz. Elceğizimizin erişemediği şeylerde ise zayıf ve esiriz, binlerce engelle karşı karşıyayız, bunlar bizi umursamadan olagelirler.'' ⁴ Epiktetos'a göre hayal kırıklıklarından kaçınmak için elimizde olan şeylerin bilincine varmalı, bizi ayartan şeylere karşı ise sanki onlarla bir savaşa giriyormuşuz gibi düşünmeli ve mücadele etmeliyiz: ''Her türlü ayartışa karşı şöyle de kendine: ''İşte büyük bir muharebe. İşte tamamen kutsal olan bir davranış.'' Burada bahsi geçen hükmediş, özgürlük, mutluluk ve saffettir. Tanrı'yı hatırla, onu imdada çağır. Bir fırtına koptuğunda elbette Castor ve Pollux'u inayete çağırırsın. Oysa tutkular daha tehlikeli fırtınalardır.'' ⁵
Epiktetos Tanrı'yı övmek ve yüceltmek gerektiğini vurgular. Hitaplarında bazen çoğul olarak tanrılar ifadesine de rastlanır. Bunun nedeni olarak diyebiliriz ki Stoacılıkta gerçekte Tanrı'ya verilen farklı adlar, aynı zamanda fiziğin farklı ilkelerinin sınırına geçişi de temsil eder; bu yüzden çoktanrıcılık, Tanrı'dan sıkça tekil olarak söz eden bir felsefe içinde olsa da, geçerliğini sürdürüyordu.⁶ “İnsan, bu dünyada Tanrı'nın varlığının ve yarattığı eserlerin seyircisi, açıklayıcısı ve övücüsü olmalıdır. Sense en bahtı kara hayvanların başladığı yerde başlıyor ve orada bitiyorsun. Duymuyor ama sadece görüyorsun. Hiç değilse uluhiyetin sende son bulduğu yerde son bul. Bu kudret sende, sana kendisini anlayacak kabiliyette zeki bir ruh vermiştir. Onu kullanmasını bil. Bu muhteşem seyirlikten sadece şöyle yalınkat bir seyirle ayrılıp gitme. Gör, tanı, öv ve takdis et!” ⁷ Epiktetos Stoa ruhuna bağlı kalarak kendisinin yaşadığı olumlu veya olumsuz her şeyi hatta köleliği bile kader olarak nitelemiştir. Şiddet, baskı, haksızlık, aşağılanma gibi dış etkenlere karşı ''kayıtsız kalma'' anlayışıyla pasif bir tepki göstermiştir. O bu pasif tepkiyi itaatsizlikten ziyade ''erdemli olma'' davranışı olarak tanımlamıştır.⁸
11
FELSEFE
''Başıma geleni tercih ederim başka şeylere. Zira inancım odur ki Tanrı'nın dilediği şey, benim istediğimden daha iyidir. Binaenaleyh ona bağlanıyor, onun ardı sıra gidiyorum. Arzularımı, hareketlerimi, irademi, korkularımı ona tabi kılıyorum. Özlüce söylemek gerekirse Tanrı neyi murat ederse, onu murat ediyorum ben.'' ⁹ Stoacıların tümünde olduğu gibi Epiktetos için de doğaya uygun yaşamak büyük önem taşır. Hayatta en yüksek amaç olan erdem doğaya uygun yaşamadır; insanın kendisiyle uygunluk halinde olup kendisinde aklın egemen olmasıdır; bu durum, aynı zamanda, doğayla ve tanrısal yasayla uygunluk da demektir. Bu amaca varan, mutluluğa da erişmiş olur.¹⁰ Son olarak Epiktetos'un şu sözlerine kulak verelim:
''Senin için gerçek bayram günleri, tutkuları yendiğin, kibri, cüretkarlığı, hainliği, dedikoduculuğu, tamahı, ağzı bozukluğu, israfı yahut sana zarar veren başkaca kötü huyları kendinden uzaklaştırdığın, hiç olmazsa bunların etkisini azalttığın günlerdir. Böyle günler, konsül veya kumandan olduğun günlerden daha fazla layıktır kurban kesmeye.'' ¹¹ Yazan: Ezgi Çetin Kaynakça: ¹, ², ⁸ İnsan Felsefesi Epiktetos ve Marcus Aurelius Örneği; Prof. Müslim Akdemir; Sentez Yayıncılık; 2016 ³, ⁴, ⁵, ⁷, ⁹, ¹¹ Düşünceler ve Sohbetler; Epiktetos; Kaknüs Yayınları; 2013 ⁶ Stoa Felsefesi; Jean Brun; İletişim Yayınları; 2003 ¹⁰ Felsefe Tarihi; Prof. Macit Gökberk; Remzi Kitabevi; 2004
12
FELSEFE
İDEAL NEDİR Bir idealin ne olduğunu tam anla- varlığı daimidir. Güneş gibi ısısını, ışımıyla bilmek mümkün olmasa da onu ğını her an yaymasına rağmen bizler, en azından tanımak önemlidir. İdeal, inşa ettiğimiz yapay duvarlarla onun ideoloji gibi, insan düşüncesinin bir ışığını kesmeye çalışıyoruz. ürünü değildir; ideal, Platon’un da ta- Saf ideal sadece “Teofaniler”1 şeklinde nımladığı gibi, bilincimizin var ol- algılanabilir; dolayısıyla tüm insanlar duğu boyutun üstündeki bir boyutta onu algılayabilecek düzeyde değillerbağımsız bir gerçeklikle var olan bir dir. Bir ideal, rasyonel olanın ötesinşeydir. İdeal, yersel boyuttaki yansı- dedir, usa vurulabilir ama kavramak masından, en fazla kendisine benze- için yeterli değildir. Bilincin her kamesi için mükemmellik bekleyen gök- tında ve her fırsatta ideali yaşamak sel bir modeldir. Bizim ideal olarak al- gerekmektedir. Bir ideali takip etmek, gıladığımız şey aslında gerçek idealin O’nu her an her şeyin içinde görmeye yersel boyuttaki gölgesidir. Algıları- çalışmak demektir. Her kuşta, her çimız sınırlıdır, bundan dolayı diyebili- çekte, denizin her dalgasında O’nu göriz ki ideal, algıladığımız mükemmel- rebilmek demektir. Sabahleyin kalktıliklerin toplamı değildir, içimizdeki ğımızda ilk düşüncemiz O olmalı ve mükemmellik bilincini doğuran me- gün boyu yaşadığımız her şeyde O’nu tafizik kökendir. görmeye çalışmalıyız. O’nun besleİdealin varlığı, Güneş gibi hayatımızı yen, büyüten ışığının yaşamımıza nüaydınlatmaktadır. Ona direkt olarak fuz etmesine izin vermeliyiz. O’nun ancak kısa bir süre için bakabilme- varlığına yaşamımızda yer vermediğimize rağmen, güneş gibi aydınlığını, mizde ise iç hayatımız, besinini alasıcaklığını çevremizde her an duyum- mayan bir bitki gibi solup ölmeye yüz sayabiliriz. İdealin varlığını ikincil et- tutacaktır. Dolayısıyla düşünmeyen, kileri aracılığı ile de algılayabiliriz. Bi- hissetmeyen ve kötülükten başka bir rilerine karşılıksız olarak yardım et- üretmeyen kişilere dönüşmemiz kaçımenin verdiği mutluluk veya erdemli nılmazdır. olmanın kazandırdığı üstün şahsiyet, Bir ideali tanımak kolay değildir, anidealin hayatımızdaki yansımaların- cak bunun için bazı ölçüler vardır. Bir dandır. Ancak hayatımızda bir yansı- ideali bir projeden kesinlikle ayırt ması olmasa da veya daha doğrusu biz edebilmek gerekmektedir. “İdealiniz onu algılayamıyor olsak bile idealin nedir?” diye sorulduğunda eğer daha 1
Teofani: Tanrının tezahürleri
13
FELSEFE
büyük bir ev, daha iyi bir iş veya eş veya buna benzer bir cevap veriyorsanız, bir ideali değil bir projeyi tanımlıyorsunuz demektir. Bir projenin bir idealden en önemli farkı onun maddesel boyuta ait olması ve sürekliliğinin olmamasıdır. Bir projenin varlığının sürekli olmaması, onun zamana ve koşullara bağımlı olması, koşullar değiştiğinde projenin de değişime uğraması veya tümüyle geçerliliğini yitirmesi, onu bir idealden ayıran özellikleridir. Projenin tamamlanması mutluluk verebilir, ancak projenin kendisi gibi sürekli değildir ve süreksizliğinden dolayı başka projelerin peşinde koşma ihtiyacını doğurur. Hayatını sürekli olarak yeni projelerle doldurma ihtiyacıyla hareket eden kimseler ise, geçici arzularını tatmin etme eğiliminin yarattığı sürekli bir doyumsuzluk hali içinde olurlar. Bir projenin bir idealden beslenmesi mümkündür, projenin tamamlanması için gereklidir de, ancak nihayetinde projenin tamamlanmasıyla bile idealin varlığı son bulmaz, devam eder. Bir ideal süreklidir, bunun yanında zamansızdır, koşullara ve mekana bağımlı değildir. İdeale bir kere ulaşıldığında idealin varlığı devam eder ancak anlamı değişir ve derinleşir. Esasında ideal aynı kalır, ancak kişinin ona verdiği anlam değişmektedir. Hayatını sürekli olarak ideal ile
dolduran kişi, ideal sayesinde değişime uğrar; bilinci giderek daha fazla uyanır ve simyasal bir sürece girerek dönüşüme uğrar, evrimleşir. Kişi, ideal sayesinde giderek saflaşır, mükemmelleşir ve daha bilge hale gelir. İdeal, kişiye şeref kazandırır. Şeref, acılar ve zorluklar karşısında metanetle ve yüksek bir farkındalıkla durabilen kişinin zaferidir. Şeref, acının ve mutluluğun üzerinde olan spiritüel bir tamlıktır. Bir ideal için çalışmak ve ideale katılmak için şeref içinde bulunan kişi asla karışıklığa maruz kalmayacaktır ve endişe içinde bulunmayacaktır, çünkü bir ödül beklemeden salt doğru olanı yapmak için hareket etmektedir. Şeref duygusu, acıyı dışlayan neşeden daha fazla bilgelik taşır; kişiyi hakikate daha fazla yakınlaştırır. Bundan dolayı diyebiliriz ki, bir ideale bağlı olmak, ideal yolunda çaba göstermek hakikate aşk duyan her filozofun ödevidir. Yazan: Ergin Yılmaz Kaynakça: “Nedir Bir İdeal?” JAL, YYT dergisi, sayı 7
14
PSİKOLOJİ
GEOMETRİK ŞEKİLLERİN EVRENSEL DİLİ: MANDALA Mandala, geometrik şekiller aracılı- Mandalalar her zaman daire şeklindeğıyla ruhsal dinginliğe ve içsel huzura dir. Dairesel formuyla ruhsal dönulaşılmasına yardımı olur. Sanskritçe güyü harekete geçirdiğine, içsel dönükökenli bir sözcük olan Mandala, şümü ve kişisel büyümeyi sağladığına Manda (enerji, öz) ve la (kap) anla- inanılır. Merkezden başlanarak çizimını taşıyan kelimelerin birleşimden len mandalada birbirinden farklı doğar. Doğu dillerinde Mandala keli- sembollerin bir araya gelmesiyle bümesi, “enerjiyi saklayan kap” anla- tünü simgeleyen bir desen ortaya çımına gelir. Mandalayı çizerken taşıdı- kar. Kırk bin yıl öncesine dayandığı ğınız duygular mandalanın içine hap- bilinen mandala, birçok kültür ve solur. Olumlu enerjilerle oluşturulan dinde değişik isimler altında karşımandala tılsım görevini görür. Olum- mıza çıkar. Tezhip sanatı, çini kalem suz enerjilerin aktarıldığı mandalaları işi, dantel motifleri mandala gibi bir da yakıp küllerin savrulmasıyla sem- merkez etrafında oluşturulur. Özelbolik bir iyileşme sağlanır. Tibet’te likle kutsal mekanlardaki desenler kuma yapılan mandalalar yaşamın mandala desenleriyle benzerlik taşır. geçiciliğini simgeler.
15
PSİKOLOJİ
Mandala çizen kişi zihninin sakinleşmesiyle dış seslerden uzaklaşarak iç sesiyle buluşur. Böylelikle kendimizi dinlemeye ve anlamaya yöneliriz. Mandalalar konsantrasyonu artırarak bütünlüğü görmemizi ve farkındalığımızın artmasına yardımcı olur. Uzak Doğu ve Hint kültürlerini araştırırken insanı bütünlüğü götüren mandala şekilleriyle karşılaşan Jung, mandalayı psikolojiyle buluşturur. Kendi mandalalarını yaratırken Budist meditasyon tekniklerinden, Kundalini yoga ve Tantrik yoganın mistik düşüncelerinden yararlanır. Jung yaptığı mandalaların sanatsal bir yanı olmadığını "İnsanlar sanatçı bir yaradılışım olduğunu söylüyor ama aslında beni alıp götüren sadece bilinçdışımdı" sözleriyle savunur. I.Dünya savaşının yaşandığı dönemde Jung mandalalar aracılığıyla huzur bulur.
Ve o zaman yaptığı mandalaların kişiliğinin bir bütünlüğü olduğunu ve ruhunun doğasını yansıttığını fark eder. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak hastalarına fantezilerini sembolik biçimde resmedebileceklerini gösterir. Sözcüklerle dışa vurulamayan en derinlerdeki düşünceleri, baskılanmış duyguları imgeler aracılığıyla yüzeye çıkartarak hastaların kendilerini simgesel ifade etmelerine yardımcı olur. Jung, çizimler aracılığıyla hastalarının yaşamda yeniden anlam bulabilmelerini amaçlayarak mandalanın iyileştirici yönünden yararlanır. Mandala kelimelerin yarattığı illüzyondan uzaklaşarak dairesel şekiller aracılığıyla nasıl hissettiğimizi görme olanağı sunar ve ruhumuzda yepyeni kapılar açar. Yazan: Nurdan Özgür
16
KİTAP
FELSEFE TERAPİSİ – LOU MARINOFF “Filozof olmak sadece ince kavrayışlı fikirlere sahip olmak veya bir felsefe ekolü kurmak değildir. ...Filozofluk, hayatın bazı sorunlarını kuramsal değil, pratik anlamda çözmektir.” Henry David Thoreau Bugün felsefe denince akla kuramsal kavrayışlar bütünü gelir. Ancak felsefenin kadim zamanlardaki gibi hayata uygulanabileceği fikri son zamanlarda önem kazanmaya başlamıştır.
Özellikle Amerika ve Avrupa'da felsefi danışmanlık uygulamaları bunun göstergelerindendir. Hemen belirtelim ki bu kitabın yazarı Lou Marinoff bir felsefe profesörü olmasının yanında Kuzey Amerika'daki felsefi danışmanlık hareketinin öncülerinden biridir. Marinoff gündelik sorunların çözümünde desteğe ihtiyacımız varsa psikoloji veya psikiyatri dallarına başvurmak dışında felsefenin de işe yarayabileceğini hesaba katmanın gerekliliğini vurgulamaktadır. ''Prozac yerine Platon'' demekte Marinoff ancak kesinlikle tıbbi zorunlulukları dışlamamaktadır. Felsefenin rolünü hatırlatarak çözümün belki de felsefi yoldan olabileceğini belirtmektedir. Marinoff, PEACE süreci olarak isimlendirdiği beş aşamalı bir terapi yöntemi kullanmaktadır. Kitapta kişilerin günlük hayatta yaşadığı sorunların bu yöntem aracılığıyla analizi ve filozofların görüşleri ışığında nasıl çözümlendiği danışmanlık uygulamalarından alınmış vaka örnekleriyle sunulmaktadır. Belki sizler de benzer durumlar yaşıyorsunuz. Felsefeyi hayata aktarmayı deneyebilirsiniz. Örneklerden yararlanabilir veya kendi kendinizin filozofu olup kendi sürecinizi yönetebilirsiniz Yazan: Ezgi Çetin
17
ŞİİR
18
ÖDÜLLÜ SORU Ödüllü Soru köşemizde, aşağıda verdiğimiz metnin hangi kitaptan alındığını bilen iki okuyucumuza çekilişle İdeal Takımların Sırrı adlı kitabı hediye edeceğiz. Cevaplarınızı en geç 15 Ocak 2018 tari-
hine kadar şu bağlantıdan gönderebilirsiniz: https://goo.gl/forms/HXMo81QPdo M4xKsY2 Kazananlar 16 Ocak 2018 tarihinde Aktiffelsefe Bursa Giordano Bruno Kütüphanesi panosunda ve Aktiffelsefe Bursa Whatsapp grubunda açıklanacaktır.
Alıntılanan metin hangi kitaptandır?: Zevkler ve acılar, tıpkı sıcak ve soğuk gibi, duyular dünyasına ait, gelip geçici şeylerdir. Aş bunları Arcuna! Bu değişikliklerden etkilenmeyen, mutluyken de, acı çekerken de hep aynı olan insan gerçek anlamda bilge sayılır ve ölümsüzlüğe erişir. Gerçek olmayan hiçbir şey var olamaz. Gerçek olanlarsa asla yok olmaz. Bu ikisi arasındaki ayrımı görebilenler Gerçeği görmüş olan kişilerdir. Evrendeki her şeye egemen olan bu Gerçek yok edilemez. Ona hiç kimse son veremez. Beden ölümlüdür. Ama bedenin içindeki Öz ölümsüz ve sınırsızdır. Onun için Arcuna, dövüş bu savaşta. Bu savaşta ne ölen ne de öldüren olacaktır. Böyle olacağını sananlar yanılıyorlar. Çünkü insanın içindeki Sonsuz ne ölür ne de öldürür.
Sen hiç doğmadın ve asla ölmeyeceksin. Hiç değişmedin ve hiçbir şeyi değiştirmeyeceksin. Hiç doğmamış ve sonsuz olduğun için bedenin öldüğünde sen ölmeyeceksin. İnsan Özünün doğmadığını, sonsuz olduğunu, hiç değişmediğini, yok edilemez olduğunu bilir de nasıl bir başkasını öldürebilir ya da ölebilir? Tıpkı eski bir giysinin çıkartılıp yerine yenisinin giyilmesi gibi, Öz de ölümlü olan bedeni bırakıp bir başkasına geçer. Bu Özü kılıç kesemez, ateş yakamaz, yağmur ıslatamaz, rüzgâr kurutamaz. Kılıcın ve ateşin, yağmurun ve rüzgârın gücünün ötesinde, o Sonsuz ve Tek'tir. Ölümlü gözler onu göremez. O tüm düşüncelerin ve değişimlerin ötesindedir. Bunu bilirsen üzülmemen gerekir.
19