Fotoğraf: Emre Bostancı
KASIM 15
11 KİMLİK
YAȘAM
TINI
MEKÂN
ANKARA’DAN KARAKAS’A
ZAMANIN MASUMİYETİ
POLİTİKADAN DOĞAN ȘARKILAR
BİR ȘEHİR HAYALETİ SIMPLICITY
1
The Persistence of Memory, Salvador Dali
02 03 06
BAȘLARKEN
ANKARA’DAN KARAKAS’A Mike Cayan
ZAMANIN MASUMİYETİ Ece Meșe
14 19 21
POLİTİKADAN DOĞAN ȘARKILAR Öykü Göğer
BİR ȘEHİR HAYALETİ Ișıl Kurnaz
PARDON FAZLA AKBİLİ OLAN VAR MIYDI? Semuhi Sinanoğlu
SIMPLICITY
2
bir Genç İși Kooperatif girișimi
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir Gönlümün kıyısına vurur Așınan kayalar gibi rûhum Suskun, yorgun öylece durur Cansın Erol
Katkı Sunanlar editor@aydabirdergi.com
Berkin Șafak Șener
reklam@aydabirdergi.com
(İdari ve Mali Editör)
Baran Bayraktar (Teknik İșler Koordinatörü)
Burçin Ceren Olçum
Elif Özgür (Sosyal Medya Koordinatörü)
(Tasarım Editörü) Aylin Altunhan (Tasarım Koordinatörü)
Emre Bostancı (Görsel Danıșmanı) Ezgi Mutluer (Görsel Danıșmanı)
Ece Meșe Ișıl Kurnaz Öykü Göğer Semuhi Sinanoğlu Mike Cayan
SIMPLICITY
01
3
Bize Müsaade...
11 BERKİN ȘAFAK ȘENER @safaksener Veda etmesi...
sini adamakıllı eline alan dört bin beș yüz kișiye șükranlarını sunuyor.
Veda etmesi zor diye bulușmayanları,
görüșmeyenleri bilirim. Ayrılıșlar epey
Kimliği, yașamı ve mekânı daha iyi
zor olur kök saldığınız mecralardan.
anlatabilmek için, daha iyi
İnsan sardunyalardan beter, alıșıverir
hissedebilmek için memleketin
hemen toprağına. Lâkin, bitirmenin
direngen poyrazlarını ve yürümek için
de bir erdemi var.
iyiye, doğruya, haklıya bir müddet uzak kalacağız.
Çünkü ayrılık da sevdaya dâhil.
aydabir’e satırlarını bağıșlayan
Son durağımızda, zaman üzerine
kalemdașlara sonsuz șükran,
sohbet ediyoruz. Masumiyet
aydabir’i bahse konu, kahveye yancı
Müzesi’nden İstanbul sokaklarına,
eden okurlara șükran, aydabir’e
mahzun Ankara Garı’ndan
mekân ve insan ilhamını veren
Venezuela’ya uzanıyoruz.
memleket toprağına șükran,
Ankaralı Ermeni bir ailenin, Suriye’den Lübnan’a, ardından Latin Amerika’ya
Kırılmaca, gücenmece yok!
uzanan sıra dıșı macerasına ortak oluyoruz.
çünkü ayrılmanın da vahși bir tadı var
öyle vahși bir tad ki dayanılır gibi değil
“Günün ötesi beri geldi” derdi eskiler.
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
aydabir, Kasım rûzgarları delișmen
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
eserken, tam da bașladığı yerde kısa
Atilla İlhan
bir müsaade istiyor kıymetli okur-
larından. Aydabir, bugüne dek kendi-
02
SIMPLICITY
4
MIKE CAYAN
Ankara’dan Karakas’a
Mike’ın baba dedesi Mikhail Khayan
Latin Amerika demiș. Sene 50’lerin
Efendi Ankara Ermenilerinden.
ortasını gösterirken Anadolu’dan
Babaannesi Babikyan Hanım ise Halep
Karakas’a uzanan yolculuk böyle
doğumlu, Lübnanlı. Kader bu iki genci
bașlamıș.
Karakas’ta birleștirmiș ve bir ömür yoldașlık etmișler. Ankaralı eși görece
Mikhail Khayan memleketini terk
genç yașta onu kör kuyularda
etmeden önce ailesiyle birlikte sık sık
merdivensiz bırakmıș. Babikyan Hanım
Halep’teki akrabalarını ziyarete
seksen küsur yașında Karakas’ta
gidermiș. Aynı yıllarda Lübnan’da
eșinin hasretiyle yașıyor bugün.
yașayan babaanne İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça ve evet, Türkçe
Mike’ın Anneannesi İspanya, Galiçyalı;
konușuyormuș. Dahası Babikyan
dede Avusturyalı bir ayakkabıcı. Bu
Hanım Lübnan’da siyaset bilimi
Ankara’dan Karakas’a uzanan bir aile
dördü bir yerde aileyi, Karakas
doktorası yapmıș. Hayat yoldașı
hikâyesinin en genç halkası Mike.
birleștirmiș. Dönemin
olacak bu iki genç, Ermeni
Mevzu o kadar girift ve renkli ki
Venezuelası’nda dikta
ailelerden gelmelerine karșın,
nereden bașlasak bilemedik.
yönetimini sürdüren Marcos Perez
babaanne, eșiyle evlenene dek
Sonuçta kıtalararası bir hatıralar
Jimenez, eli kalem tutanları ülkeye
Ermenice öğrenmemiș. Lübnan’da
kervanı karșıladı bizi.
göçmeye teșvik edince, yollara
Sohbetin tadı damağımızda, fikri
Arapça ve Türkçe konușurlarmıș.
düșmüșler. Ankaralı Kimya
yüreğimizde kaldı.
Mühendisi Mikhail Efendi de ver elini
03
SIMPLICITY
5
Ailenin yarısı Avrupalı, diğer yarısı
“Topluluk içinde kendinizi farklı
Pekiyi, Latin Amerika ve Ortadoğu
Ortadoğulu. “İnsanlar, bölgenin
olduğunuz kimlikle tanımlarsınız.
benziyor mu? Bu denli uzak iki kıta
İslami kimliğine karșın Hıristiyan
Buna karșın, kendiniz gibilerleyken
nerelerde bulușuyor?
bir Ermeni toplumu da olduğunu
baskın kimliğinizi daha da çok
anımsayınca garipsiyorlar. Ancak,
görünür kılarsınız. Örneğin,
“Biri diğerinin daha dinsel hali
coğrafya pek çok șeyi paylaștırıyor,
İspanyolca konușulan bir ortamda
diyebilirim. Elbette Latin Amerika
kültürler ortaklașıyor.”
ben daha koyu bir Venezuelalıyım;
görece sekülerleșmiș bir kıta. Pek
ancak Amerika’da yașarken hem
çok konuda Amerika’nın yanında
Pekiyi, sen kendini nasıl
Ermeni hem Venezüellalı hem de
dursam, mesela mevcut
tanımlıyorsun diye sorduğumuzda,
Avrupalıyım.
Venezüella hükumetine karșıt
“önce Venezüellalı, sonra Ermeniyim”
olmam gibi, Amerika’nın
diyor. “Diaspora kimliği perçinliyor.
Amerikan kültürüne angaje olmuș
Ortadoğu’daki hatalarını göz ardı
Hiçbir ortak noktası olmayan
olmam da beni memnun ediyor.
edemem. Amerika’nın politik
insanları dahi diaspora bir araya
Ancak ondan önce, New Yorkluyum
hükümranlığı Ortadoğu’yu sağ
getiriyor. Bununla beraber, Ermeniler
ve dahası Queens mahallesindenim.
politikaların ve dini örgütlerin yatağı
de ikiye ayrılmıș durumda: suyumuzu
Dolayısıyla metropol kültürünün
haline getirdi.”
bulandırmayalım diyenler ve açık
içinde yetiștim. Buna karșın, ailemin
fikirli olanlar; yani babam gibiler”
İspanya’daki kısmı çiftçi, onların derdi
diyor Mike.
gelecek yılın harmanı. Önceliklerimiz epey farklı ama biri diğerinden üstün değil. Sanırım bunu anlamak için de
‘‘Ankara’da Yıkılan Kiliselerden’’
metropol fikriyle büyümek gerekiyor.”
13
SIMPLICITY
6
‘‘Karakas, Venezüella, 1950’ler’’ Siyaset bir yana, günlük yașam
temel eleștiri ‘çok laf, az iș’ yaptığıydı.
Farklı milletlerin aynı kentlerde
benzeșir mi bu iki kıtada?
Uruguaylılar, böyle bir bașkanları
beraber yașaması olgusu ulus
olduğu için gururluydular ancak
devletle beraber yerini daha homojen
“Bu zor bir soru, zira Ortadoğu
gerçekte ne kadar bașarılıydı
toplumlara bıraktı. Sence, gelecekte
konusunda ehil değilim. Ama șu
bilmiyoruz. Bașkanlar prestijli bir
farklı insanların bir arada yașamasını
kesin ki ben Ortadoğulularla iyi
geçmișten gelmek zorunda değiller
nasıl bir düșünce sağlayacak?
anlașıyorum. Chavez de İran’la iyi
ancak prestij peșinde koșmamalılar,
anlașıyordu, doğru! Ancak bunun
bu kesin. Venezüella yönetimi
“New York’ta Ermeni bir dostum
politik sebepleri vardı. Benim
yolsuzluk ile oldukça hașır neșirken
vardı. İstanbul’a gitti ve döndüğünde
deneyimim Ortadoğuluların
Mujica iyi ve doğru bir sol yönetimin
dedi ki, İstanbullularla New Yorklular
samimiyetine yakın durduğumuzu
olabileceğini temsil ediyor.
arasında hiçbir fark yok. Bu,
söylüyor.”
Sözgelimi, Mujica, Venezüella
metropol olgusudur. Kentleșme,
hükumetini destekleyen bir görüntü
insanları bir arada yașatacak.
Geçtiğimiz haftalarda, Jose Mujica
vermemek için Venezüella’ya seçim
İstanbul’da, New York’ta ve
Türkiye’ye geldi. Dünyanın en yoksul
gözlemcisi olarak gelmeyi reddetti.
diğerlerinde… Metropollerde birlikte
bașkanı sıfatıyla epey ilgi çekici bir
Bu ilkeli durușunu takdir ediyorum.
yașamak kolay, mümkün ve hatta
Türkiye turnesi yaptı. Sence onu bu
Sanırım onu bu denli çekici yapan
gerekli, zira kentlerin sahibi
denli çekici yapan ne olabilir?
ilkeli ama bağnaz olmayan politik
hepimiziz.”
durușu.” “Evet, o bir solcuydu. Sosyalistti. Ancak onun hakkında yapılan en
05 24
SIMPLICITY
7
Resim aslında çok basit: Eskiden
Olması Gereken
Destanlar
Romanlar
Temsil
İfade
Anıtsal Binalar
Evler
Tarihler
Hikâyeler
Millet
İnsanlar
Gruplar, Takımlar
Tek Tek Bireyler
Büyük ve Pahalı
Küçük ve Ucuz
’’Müzeler için metavazi bir Manifesto’dan ‘‘ Orhan Pamuk 23
SIMPLICITY
26
ECE MEȘE
Zamanın Masumiyeti
@ecemese
“It is the sentences made with objects
Masumiyet Müzesi, misafirlerine
dökük bir takı kutusu çıkardı, bazen
which have a meaning and not the
birden fazla yolculuk vaat eden bir
de babama kavga dövüș bir sokak
single object in itself.”
mekân. Bir İstanbul konağını
müzisyeninden satın aldırdığım
ziyaret etmenin yanı sıra nesnelerin
onlarca sokak çingenesinin elinde
“Perhaps, then, this was what traveling
anımsattığı bireysel ve romana ait
paralanmıș eski bir akordeon. Ama
was, an exploration of the deserts of
kurgusal hatıralara yol alıyor insan.
bir șekilde ben hep eșyalar
my mind ra-ther than those
Böyle afili tanımlar bir yana, sahiden
üzerinden farklı hayaller içerisinde
surrounding me”.
nereden çıktı Masumiyet Müzesini
farklı zamanlarda seyahat ettim.
çalıșmak?
Kafamın içerisinde her șey hep tek
Claude Levi Strauss
bir obje, tek bir eșya ile bașladı. Bu sorunun çok farklı cevapları var aslında.
Gittiğim yerlerden aldığım hatıralar olsun, bașka bir ülkede yakın bir
Masumiyet Müzesi gerçekten de
arkadașımın evimde düșürdüğü kol
misafirlerine birden fazla yolculuk
düğmesi olsun, pek çok boyutta, pek
vaat eden bir mekân, bir noktada
çok yașta, pek çok farklı kișiye farklı
hem tarihimize, hem de kendi
dönemlerde ait olmuș çeșitli eșyalar
içimize. Kendimi, bildim bileli
beni bir șekilde etkilediler. Ben oldum
eșyaların, objelerin bizleri zamanda
olası eșyaların ve objelerin, șeylerin
yolculuğa çıkarabilme gücüne inanır,
sihrine inandım.
hatırlarım. Bu yolculuklara beni bazen anneanneme ait eski, kırık
06
SIMPLICITY
8
Bana ait olsun ya da olmasın, en
Ben yașım dolayısıyla filmler-
Masumiyet Müzesi bir nostalji kur-
sakil günlerde bile beni nice hayal
den, kitaplardan, șarkılardan așina
gusundan mı ibaret? Yoksa, kolektif
dünyasına davet etti elime geçmiș,
olduğum bir dönemi Masumiyet
belleği tetikleyen ve insanları kendi
dokunma fırsatı yakaladığım pek çok
Müzesi aracılığıyla kısa bir süreliğine
“kabuklarında” nesneler üzerine
eșya. Bana anahtar oldular bașka
de olsa deneyimleme șansına sahip
düșünmeye sevk eden mi mecra mı?
dünyalara açılan, belki de hiç adım
oluyorum.
atamayacağım.
Masumiyet Müzesi aynı anda pek Müzeye adım attığım andan itibaren
çok șey ve kesinlikle salt bir nos-
Uzun bir zaman kendimde bir fazlalık
șu ana, gerçek dünyaya kapılarımı
talji kurgusundan ibaret değil. Çok
hatta bazen bir hastalık olarak gör-
kapıyor, ve müzenin kurgusunun bir
yönlü bir mecra Masumiyet Müzesi,
düğüm, ve çekindiğim bu alıșkanlığın
parçası oluyorum. Müze ve kurgusu
aynı anda pek çok șeyi düșündüren,
beni ben yapan en temel tașlardan
beni sarmalıyor. Etrafımda gördükle-
tecrübeleten ve barındıran.
biri olduğumu keșfetmeye bașla-
rim ve ișittiklerim beni bașka bir
dığım günlerde okulda aldığım bir
dünyaya alıyor. Kendi kișisel tarihim
Normalde evlerimizde, depolarda,
ders vesilesiyle yaptığımız bir gezide
nedeniyle beni sarmalayan dünya
eskicilerde çürümeye hapsolmuș
adım attım müzeye.
belli bir șehrin belli bir dönemine
eșyalara, nesnelere yeni bir an-
ișaret etse de deneyimim bana özgü
lam kazandıran, onları hem kendi
Kitabı okumadan önce, müzede
kalıyor.
bağlamlarında, kendi zamanlarında
gördüğüm, içlerinde farklı hikâyeleri
Sanırım en büyük nedeni bu oldu,
kendi lenslerimiz ile yeniden değer-
barındıran birbirinden çok farklı obje-
müzeyi çalıșmak istememin.
lendirme șansı tanıyor Masumiyet
lerin olușturdukları kompozisyonlar
Müzesi.
beni çok etkiledi. Yalnızca bir adamın hayal gücünden, yalnızca bir adamın kurguladığı hikâyenin ana hatlarından daha fazlasını anlatıyor o eșyalar ve olușturdukları kompozisyonlar. Müze, her ne kadar kitaba ait bir müze olsa da, çok boyutlu, çok yönlü bir tecrübe sunuyor ziyaretçilerine. Ve bu tecrübe, okuduğumuz ya da okumadığımız kitap aynı olsa da, bireysel boyutta da çok rölatif. Müzeyi gezenin yașadığı tecrübe, kendi kișisel tarihi, kendi hayat tecrübesi nedeniyle çok biricik.
07
SIMPLICITY
9
Daha önce de söylendiği gibi müze-
Objeler, fonksiyonelliklerinin ve
Dünyanın bilmem neresinde, bilmem
de “kurgusal” bir hikâyenin “gerçek”
üretim amaçlarının çok ötesinde, bir
ne yılında bilmem kim tarafından
objeleri ile karșılașıyoruz. Bu objeler
araya geldiklerinde, Orhan Pamuk’un
yapılmıș bilmem neden olușan farazi
yaratılma amaçları ve fonksiyon-
da deyimiyle “birbirleriyle konușma-
bir sanat eserini görmeye gitmek ile
larının çok ötesinde müzede hem
ya bırakıldıklarında”, toplumsal kadar
Masumiyet Müzesi’ni ve objelerini
kendi dönemlerinin özelliklerinin
kișisel de bir tarih anlatımı olușturu-
görmek arasında dağlar kadar fark
farklı (hem sosyokültürel, hem du-
yorlar aslında. Bambașka bir zaman
var.
ygusal) sembollerini yansıtıyor, aynı
yașatıyorlar, izleyiciler tarafından
zamanda da hikâyenin pek çok izini
sayısız șekilde okunabiliyor, anlașıla-
Eski ve klasik müzecilik anlayıșının
üzerlerinde tașıyorlar.
biliyorlar.
nesnelerinin, sanat eserlerinin aksine, Masumiyet Müzesi’nin objeleri
Romanda ve müzede, arkeolojik
Tüm mesafelerden, tüm tanımlardan
günlük hayatın objeleri. Yani aslın-
kazılarda belirli bir döneme ait bulun-
uzak, müzeyi, objelerin tüm masu-
da gerçek hayatımızın kișisel tarih
muș bir artifakt, bir eser gibi her obje.
miyeti ve yalınlıkları ile de okumak
yazımı. Bireye hiçbir mesafesi olma-
Her objenin hikâye içerisinde üzerine
mümkün.
yan, günlük hayatta bireyin sürekli
yüklenen duygusal ve sembolik
iletișimde ve etkileșimde olduğu,
anlamın yanında, hikâye süresince
Müzecilik üzerine de pek çok șey
bireyin dokunduğu nesneler. Maddi
objelerin kullanımını izlemek bizleri
söylüyor Masumiyet Müzesi’nin
değeri belki de tarihi sanat eserleri
antropolojik bir yolculuğa da çıkar-
nesneleri.
ile yarıșamaz ama manevi değeri
tıyor ayrıca. O dönemdeki insana,
bireylerin hayatlarına birinci elden bu
insan ilișkilerine dair çok samimi
kadar yakın olmasından ötürü paha
bilgiler veriyor
biçilemez.
SIMPLICITY
10
Bir yașayan müzeden bahsediyoruz
istemesek de yașadığımız her ana
Romanı okumayan bir ziyaretçi de
adeta. Kurgunun gerçeğe objelerle
dair olan, o ana șahit olan objelerle
müze de “zaman dıșı” bir tecrübe
tașmasına tanıklık ediyoruz. Pekiyi
çevriliyiz. Objelerin bizleri zamanda
yașayabilir. Müzenin kapısından
bu objelere “paha biçerken” zama-
yolculuğa çıkarma gücü var; Kemal,
içeri girildiği anda gerçekliği de o
na muhtaç olmuyor muyuz? Yani
Füsun’a dair biriktirdiği ve oluștur-
kapının arkasında bırakabilir ziyaretçi.
objeye kıymetini veren zaman oluyor
duğu bu dünyaya objeler üzerinden
Müzede objelerin yanında romanın
bir bakıma öyle degil mi? Zaman ki
yolculuk ediyor, Füsun’a ait olan
geçtiği döneme ait hem ses hem
değerlemesi son derece flu ve göreli
veya Füsun’un bir zaman dokunmuș
mekân manzarası da sunuluyor.
aynı zamanda.
olduğu herhangi bir eșya Kemal’i o
Müze ziyaretçiyi sarıyor, çünkü içerisi
ana götürmek için yeterli.
de “zamandıșı” bir kurgudan olușu-
Aslında objelere “paha biçerken”
Objeler belirli an ve anıların izlerini
yor. Deneyimselliğin büyük bir kısmı
daha farklı bir nokta var göz önün-
tașıyor. Müze ve roman içerisinde-
buradan geliyor.
de bulundurulması gereken, o da o
ki anlam ve önemlerini bu șekilde
Romanın “Zaman” adlı bölümün-
objelerin tașıdığı ve objelerin tekabül
kazanıyorlar. Her objenin kurgu içe-
de (müzede bu bölümün izleri çok
ettikleri anlamlar.
risinde farklı bir anlamı var. Özellikle
belirgin, müzenin girișinde, yerde
romanı okuyan ziyaretçilerin müzeyi
koskoca bir zaman spirali var) Orhan
Romanda ve müzede objeler
gezerken objelerin daha farklı bir
Pamuk Aristo’ya gönderme yapıyor
Füsun ile olan ilișkilerinden dolayı
șekilde ilgilerini çekmeleri mümkün,
ve șu șekilde açıklıyor: Aristo fiziğin-
anlamlanıyor Kemal için. Kemal
çünkü kimi objelerin anlamlarını ve
de “șimdi” ve zaman arasında ayrım
objelerin hatıraları geri getirebilme
hikâyelerini anımsıyor olacaklar, ve
yapıyor. Șimdi, yașadığımız tek tek
gücüne inanıyor. Öyle ya da böyle
objelerin diğer objelerle olan ilișki-
anlar, ve bu anlar birleștikçe olușan o
hayatlarımız, ilișkilerimiz dolaylı ya
lerini o șekilde de değerlendiriyor
çizgi zamanı olușturuyor.
da direkt olarak objelerin eșyaların
olacaklar.
etrafında șekilleniyor. İstesek de
09
SIMPLICITY
11
Kemal için zamanı Aristo’nun șim-
anlarını, hatıralarını (șimdi noktaları)
nedenlerinden biri de müzedeki
dilerini birleștiren bir çizgi olarak
anlatmaktan hoșlanmasıydı.
gerçek ve kurgu ikilemi.
hatırlamak çoğunluk için çoğunlukla
Zaman algısı bașlı bașına incelenebi-
acı verici. Fakat zamanı tek bir çizgi,
Her ne kadar yașadıklarımızın bütünü
lecek, çalıșılabilecek bir alan müze ve
bütün olarak geçmiș yerine tek tek
bizi olușturuyor olsa da insan bir
roman için.
yașadığımız bize özel olan o yoğun
noktada da hatırlamak istedikleriyle
anlar, “șimdi noktaları” olarak düșü-
mutludur. Roman ve müze nostaljik
Tarık Bey’in bahsettiğin haleti ruhi-
nebilirsek mutlu oluruz.
kalitesini biraz da bu noktada kazanı-
yesi aslında çoğumuzda var. Zaman,
yor. Müzenin belli bir döneme ayna
eskinin sıkıntısına merhem olmuyor,
Kitapta bununla ilgili çok açıklayı-
tutması ve aynı anda “zaman dıșı”
eskiyi anlatma edimi insanın hoșuna
cı bir örnek var; Tarık Bey’in Kars
olması da bu yüzden. Objeler, kendi
gidiyor. Tersten düșünüldüğünde
Lisesi’ndeki mutsuz dönemininin
dönem hikâyelerinin yanında kișisel
de doğru oluyor. Geleceği anlatma
hatıralarının ona tatlı gelmesinin
bir tarih anlatımında da bizi yolculuğa
ve hayal etme edimi güzel ancak
nedeni hatıraların zamanla bize
çıkarıyorlar.
bu güzellik geleceğin “iyi” olacağını
iyi gözükmesi değil, yașadığı kötü dönemin (kötü bir çizgi: zaman) iyi
garanti etmiyor. Sonuçta her “șeyi” Zaman değerlemesinin flu olmasının
içinde bulunduğu anında bırakmak, mutluluğa ve mutsuzluğa yerli yersiz müdahale etmemek serbestiyeti belki de en büyük kıymetimiz ve kuvvetimiz. Pekiyi, kentlere, insanlara ve hatta nesnelere sinen çağımızın huzursuzluğu neden? Yahut, sence böyle bir huzursuzluk var mı? Bugün buna “huzursuzluk” diyoruz, ama yarın ne olarak adlandıracağımızı bilmiyoruz belki. Bugün günümüzün hissiyatı ile bahsettiğin huzursuzluğun varlığına inanıyorum. Bunun en büyük nedenini zaman algısının değișmiș olmasına dayandırıyorum. Eskisi gibi değil zaman algısı. Günümüzde “zamansızlık” problemi var. Çok hızlı yașıyor, çok hızlı tüketiyoruz.
10
SIMPLICITY
12
Artık bir anı yașama ve o anı bir
kelimesini “hapsolma” ile değiș-
“anı” olarak saklamanın yerini
tirmek isterim (bkz. Rem Kool-
sürekli çevrim içi olma kaygısı
haas’ Generic City). Çağımızın za-
aldı. Sürekli bağlantı halinde
man problemi bir yana, șehirlerin,
olma gerekliliğinin en büyük
insanların hayatları üzerlerinde
huzursuzluk nedeni olduğuna
daha farklı daha derin daha zor
inanıyorum. Kendimizle baș bașa
gözle görülebilir ve incelenebilir
kalamıyoruz istesek de, ve bu
etkisi olduğunu düșünüyorum
belki de yașadığımız deneyimlerin
özellikle günümüzde.
biricikliğini yıkıyor. Her anımız paylașılabilir durumda bugün.
İster istemez içinde yașadığımız șehrin rutinine göre șekillenir
Sürekli “çevrimiçi” olma duru-
hayatlarımız. Șehrin dinamizmi,
munun anları, anıları artık çok
șehrin akıșı bizi etkiliyor, biz de
hızlı tükettiğine, ve bu çılgınlığın
onu etkiliyoruz.
da bahsettiğimiz “huzursuzluk” olduğunu hissediyorum. Önceden
Ben șehirlerin bir noktada kendi-
bir anı bir objenin varlığıyla hatırlı-
lerine atfedilen pek çok sıfat ve
yorsak, artık o objenin fotoğrafı
pek çok kimlik ile aslında kendi
zaten cep telefonumuzda oluyor.
insanlarını da hapsettiklerine
Her an her șeye erișebilir olma
inanıyorum. Șehirlerin kaderi in-
durumunun getirdiği kolaylıkların
sanlarınkine de yansıyor, ki bunu
yanında, belki de her șeye sinen o
da tekrar bir Orhan Pamuk kita-
huzursuzluk olduğunu unutuyor,
bında yakalayabiliyoruz: İstanbul:
fark etmiyoruz.
Hatıralar ve Șehir.
Her șeyin değerini yitirdiğini
Alıșkanlıklarımıza, kimliklerimi-
düșünüyorum, içinde yașadığımız
ze, özelliklerimize șehirlere ait
“hızlı” çağ nedeniyle. Çünkü artık
farklı kaliteler de siniyor biz fark
her șey sürekli yenileniyor, değiși-
etmeden. Bu bir huzursuzluk mu
yor, güncelleniyor.
değil mi bilemiyorum, çünkü karșı konulamaz bir gerçek yașadığımız
Șehirler de farklılașan zaman
yerlerden etkilenmemiz.
algısı ve yeni hızlı yașamlarımızda daha hızlı tüketilir oldular. Șehirler
İçinde bulunduğumuz bu çağda
ve onlara dair olan anılarımızın
sürekli özgürlükten, bireyselleș-
da çok hızlı tüketildiğini düșünü-
mekten bahsediyoruz ama bazen
yorum.
gözle görülmeyen daha büyük kalıplar içinde kontrol altında tu-
Șehirler özelinde bu huzursuzluk
tuluyormușuz gibi hissediyorum. 11
SIMPLICITY
13
Dinlemeden Olmaz! Bir saat kulesi çizdi mimarlar Gar Meydanı’na, Sordu Ankara șehremini neden diye, Dediler, meydanın hâmisi bu saat olsun, Kurulușa ve yıkılıșa tanık gerek diye. Dinlemeden Olmaz!
12
SIMPLICITY
14
ÖYKÜ GÖĞER
@oyku_g_
Politikadan Doğan Șarkılar Öyle bir zamanda dünyaya gel-
Öyle bir zamanda dünyaya gelmiș
miș olabilirsiniz ki, tüm gençliğiniz
olabilirsiniz ki, gençlikten olgun-
Scorpions –
sokaklarda sesinizi duyurmaya
luğa geçișiniz bir günde, bir ağacın
Wind Of Change
çalıșmakla geçebilir.
gölgesinde, o ağaç kesilmesin diye mücadele ederken olabilir. Öyle bir zamanda dünyaya gelirsiniz ki,
Islık sesiyle bașlayan bu șarkı, bana
en özgür, en mutlu yașlarınızda,
hep sokaklarında savașın olmadığı
sokaklarda insanlar öldüğü için,
bir șehirde, kendini güvende hisse-
birkaç saniyeliğine kendinizi mutlu
derek yürüyen bir çocuğun ıslığı gibi
yakaladığınızda pișmanlık duyabilir-
geliyor. Hikâyesi, Berlin Duvarı’nın
siniz. Bunu en iyi biz biliriz...
yıkılmasından hemen sonra bașlıyor.
Ülkelerin karmașık gündemleri,
“Moskova’yı takip ediyorum, Gorky
savașları, siyasi durumları, yașarken
Park’a doğru. Değișim rüzgârını
yazılan tarihleri elbette o ülkeden
dinleyerek” diyor Wind Of Change.
çıkan șarkıları da etkiliyor. “Bu kez
Batı Bloku ve Doğu Bloku arasındaki
politikan doğan șarkılar”a göz ata-
Soğuk Savaș ve arkasındaki süper-
cağız.
güçler; ; ABD ve Sovyetler Birliği...
14
SIMPLICITY
16
Șarkı, soğuksavașın bitmesinin
Yapılan bir röportajda Teoman,
aklımızda Madımak Oteli’nin yakıldığı
ardından
bu șarkıyı uzaktan akrabası olan
Sivas Katliamı geliyor. “Ah bu diyarda
“Hiç düșünmüș
ama hiç tanıșmadığı Erdal Eren
kimi asmıșlar” derken 6 Mayıs
müydün bu kadar yakın olabileceği-
için yazdığını söylüyor. Șarkı, Erdal
1972’de idam edilen Deniz Gezmiș
mizi, kardeș gibi?” diye soruyor.
Eren hakkında alınan idam kararının
geliyor akla. “Komșu toprağa kimi
açıklandığı bir anonsla bașlıyor,
gömmüșler” derken mezarı Mosko-
sesler çok net değil... Ve o can
va’da bulunan Nazım Hikmet geliyor
alıcı cümle geliyor; “Annelerinin
akla. Ve elbette, “manası yoktur”....
Guns N’ Roses – Civil War
rüyalarında öldükleri yașlarıyla...” 12 Eylül sonrası yașı büyütülerek
Adı üstünde, iç savaș... Guns N’
idam edilen Erdal Eren anısına önce
Roses, bütün savașların “zengin-
“İki Çocuk” sonra “17” șarkılarını
leri doyururken, fakirleri yaktığını”
dinlemek gerek.
Kennedy suikastiyle ilgili. Bir diğeri, Vietnam Savașı’yla ilgili. Șarkı, “Tarih,
yer alıyor. Hikâye tanıdık “biberine, gazına, cobuna, sopasına, eyva-
Duman Manası Yok
iç savașların gerçeğini gizler.” diyor.
Teoman İki Çocuk
Eyvallah
Bu listede bir Duman șarkısı daha
söylüyor. Bu șarkının ana fikrinde iki mesaj olduğu iddia ediliyor. İlki,
Duman -
llah...” Gezi’nin ilk günleri, henüz ne olduğunu tam olarak anlayabilmiș değiliz ama biliyoruz “haklıyız,
Aslında Duman’ın pek çok șarkısı
insanız”. Vazgeçmiyoruz... Bir ağacın
ülkenin siyasi durumundan yola
altında hep beraber büyüyoruz.
çıkarak yazılmıș diyebiliriz ama Manası Yok’ta ince mesajlar yatıyor. “Ah bu diyarda kimi yakmıșlar” derken
15
SIMPLICITY
17
“Meydanlar bizim, unutmayın, vatan
da otomobiller / Ne güzeldir yollarda
sözleri patlama sesiyle bölündü.
bizim.” Henüz kimsenin sokaklarda
olmak șimdi”
Sonrasını maalesef hepimiz bili-
hayatını kaybetmediği o birlik anını
yoruz... “ellerinde pankartlar, gidiyor
dondurup, üstüne bu șarkıyı
Ruhi Su -
bu çocuklar”
çalmak istiyorum.
Ellerinde Pankartlar
Yeni Türkü Mamak Türküsü
Takvimdeki her günü bir acıya denk gelen ülkede, Kanlı 1 Mayıs için
Özellikle siyasi tutuklu ve hükümlüle-
yazılan bir Ruhi Su șarkısı aslında.
rin bulunduğu Mamak Askeri Cezae-
10 Ekim’de üzerine yeni hüzünler
vi. Ülkenin yüz karası, ișkence kalesi.
eklendi. “Barıș, Emek, Demokrasi”
“Güneș altında tutsaklar / Geçen
mitinginde barıș dileğiyle bir araya
sonbahara bakıyorlar / Șirin mi șirin
gelenler, elele tutușmuș bu șarkıyı
gecekondu evleri / Samsun asfaltın-
söylerken “bu meydan kanlı meydan”
16
SIMPLICITY
18
Dinlemeden Olmaz!
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.” Yahya Kemal Beyatlı
17
SIMPLICITY
19
Bir Reklamd覺r
SIMPLICITY
20
Sait Faik, Özdemir Asaf, Sabahattin Eyüboğlu IȘIL KURNAZ
Bir Șehir Hayaleti Sabri Esat Siyavușgil’in, Sait Faik için
“Sevmek, bir insanı sevmekle bașlar
Hayat, gerektiğinde duran ve
söylediği “İstanbul’un șehir hayaleti”
her șey. Burada bir insanı sevmekle
durdurulabilen bir nen. Ancak
benzetmesine atıfla ve saygıyla.
bitiyor her șey” der Sait Faik.
șehrinle barıștığında, o șehirle
“Burada” derken kastı, İstanbul.
kavganı, düșmanınla ettiğin manasız
İnsanlar, șehirlerle de arayı
bir kavga olarak değil;
bulmalı nihayetinde. Șehir denilen,
sevdiğinle ettiğin diriltici bir kavga
ne sadece yașanarak tüketilen bir
olarak kurduğunda hayatı devam
yer ne de sadece ölündüğünde
ettirmek mümkün oluyor. Sait Faik,
gömülen. Yașarken ve ölürken arada
İstanbul’a sevgilisiymiș gibi bakıyor.
kalan o zamanda, hayatın aktığı,
Bir șehir, ancak kendisine o șekilde
dünyanın açılıp kapandığı, bașka
bakılırsa yüzünü saklamıyor. Șehirler,
dünyaların bașka yerlerden yeniden
insanlar misali, ancak güvendiklerine
kurulduğu, insanın içine akıttığı ama
sunuyorlar hikâyelerini. Sokak
dıșına da kapandığı yer biraz da
aralarındaki ruh, ancak o șehirle
șehirler. Hayat, her zaman devam
dans edebilme maharetine
eden bir șey değil zira.
sahip olanlara rast geliyor. Sait Faik, İstanbul’u çok kimsenin bilmediği o ruhundan tanıyor.
19
SIMPLICITY
21
Ona uzaktan bakanların turistik
Sevgi Soysal’ı hatırlatırcasına Haliç,
İstanbul diğer ucunu gösteriyor ona.
güzellemeleriyle değil, ona yakından
Kumbaracıbașı, Dolapdere’de
İstanbul’da bir edebiyat yaratmıyor
bakabilenlerin inceliği ve cesaretiyle
kaybolușlu ve uzun soluklu
Sait Faik, İstanbul’dan bir edebiyata
anlıyor ve anlatıyor İstanbul’u Sait
yürüyüșlere çıkıyor. Sakallı adamları,
hayat üflüyor. Taș yağmuru ve șehir
Faik. Bașıboș bir șehirden, mucizeler
kuafördeki kadınları, mahalledeki
talanı arasına sıkıșmıș geri kalan
yaratıyor. Gözü kör bir așkla değil,
kahveleri ince ince ișliyor edebiyatın
(biz) ise soruyor, bir șehri, Sait Faik’in
meraklı bir tutkuyla izliyor Sarıyer’i,
içine. Alelade bir mekân, herhangi
gördüğü gibi görmek için kalplerimizi
Burgazada’yı, Rumelihisarı’nı. Bir
bir șehir gibi dıșsallaștırmıyor șehrini
ve gözlerimizi nereye doğru açmamız
șehirden turist rehberi misali
Sait Faik, edebiyatını İstanbul’dan
gerekiyor? Șehir ve edebiyat, nasıl
romantik bir edebiyat çıkarmıyor
çıkarıyor. Öylesine bașrolde,
oluyor da yașamaya devam
Sait Faik, büyük bir zanaatkârın ince
öylesine tutkulu bir șehir oluyor
etmek için bu kadar güzel bir bahane
ișçiliğiyle her bir tașı üzerine kafa
İstanbul onunla.
oluyor?
zalimi olarak kuruyor Babıâli’yi, Bir
Șehir, ancak onunla konușmasını
șehrin ancak yürüyerek
bilirsen izin veriyor hayata. Sait
tanınabileceğine inanan canımız
Faik bir ucundan tutuyor İstanbul’u,
Luca / CC BY
yoruyor İstanbul’un. Yokușların en
SIMPLICITY
22
İETT Arșivi SEMUHİ SİNANOĞLU
Pardon Fazla Akbili Olan Var Mıydı?
@semuhi
Bașlıktaki soru, toplu tașıma
Akbili bitmiș olan șahıs, ya otobüse
ișletmeye akbil doldurma
müdavimlerinin (mahkûmlarının?)
yetișmek için koșturduğundan ya da
mekanizması verilebilir çözüm
sıkça duyduğu bir soru. Otobüsün bir
etrafta akbil dolduracak bir yer
olarak. Ama Yeniköy’de akbil
anda sessizliğe gömüldüğü, herkesin
bulamadığından o iğrenç “dı dı dıııt
dolduran yer var mı diye
bașını önüne eğdiği, soruyu soran
dı dı dıııt” sesini duymak zorunda
sorduğumda bakkal abi, “Burada
kișiyi görmezden geldiği o andan
kalmıș. Parası neyse verecek
herkes taksiye biniyor, o yüzden
bahsediyorum.
vermesine ama kimse arzda gönüllü
ișletmeler satamayacağı malı niye
değil. Eskiden otobüs șoförlerinin
alsın?” diye cevap vermiști.
akbili olurdu. Duyduğum kadarıyla
Haklı.
bu sistem, șoförler arasında ilginç bir
Belki yolcular için teșvik
rant kapısı oluștuğu için kaldırılmıș.
mekanizması yaratılabilir, zira kimsenin akbil paylașmayı
Peki, șimdi ne yapmalı?
istememesinin mantıklı bir gerekçesi var: “Ya akbil dolduramayacağım bir
Farklı yerlerde daha çok yerel 21 24
yerde biterse?” Ama kartı sonraki SIMPLICITY
23
seferlerde bastığında 2,15 TL
yaygınlaștırmak nasıl mümkün?
ödemek yerine örneğin 2 TL
yargılarını/dünya görüșlerini/ideolojik temelleri anlatmak için ille de kallavi
öderse bir yolcu, o 15 kuruș kâr, akbil
En kökten çözümü en sona
paylașımı için bir teșvik olabilir. İkisi
sakladım: Toplu tașımanın zaten
de piyasa-temelli çözüm önerileri.
ücretsiz olması gerektiği
Ama ișlerlikleri ve istismar edilip
savunulabilir, dolayısıyla akbil
edilmeyecekleri tartıșmaya açık.
tartıșması zaten suni ve gereksiz
Sözün özü, dünyayı nasıl
olabilir. Ama uzaklarda bir yerlerde
okuduğumuz, onu nasıl
Dayanıșma temelli bir modelle
birileri “devrim nasıl olmalı?”
değiștireceğimizi de etkiliyor.
çözüme gidilebilir. Bazı yolcularda
sorusunu tartıșırken, biz hala
Kimimiz devlet eliyle neoliberal bir
gördüm bunu. Akbili biten kiși için
otobüste “dı dı dıııt” sesini duyuyor
kıskaç yaratıyor, kimimiz elinde
akbili basıyor, karșılığında para da
olacağız sanırım. Suni olsa da acı
olmayan devlet iktidarına öykünüyor,
almayıp diyor ki: “Siz de akbili biten
hakikatin bir parçası.
kimimiz de cılız bir sesle, “Hayır, bu
birini gördüğünüzde onun için
kitaplara ihtiyaç yok.
total bakıș açısının kendisi sorunlu!
basarsınız, ödeșiriz”. Tüm il
Yazının konusu tuhaf gelmiș olabilir,
bazında bu dayanıșma ağı
lâkin derdim akbil değil. Tıka basa
kurulabilse “dı dı dıııt” sesinin sinir
bir otobüste, akbili bitmiș üç siyaset
Bașladığımız yere dönüyoruz: Peki,
bozuculuğu kalmazdı sanıyorum.
bilimi öğrencisi bu konuyu
șimdi ne yapmalı?
Peki bu özgeci yaklașımı uygun bir
tartıșmaya bașladığında önerilen
davranıș șekli olarak toplumda
çözümler bunlar. Farklı değer
10
Biz hiç de cılız değiliz!” diyor.
SIMPLICITY
24
Bir Reklamd覺r
SIMPLICITY
25
Bir Reklamd覺r
SIMPLICITY
27
Tavsiyeni kulağımıza fısılda! @aydabirdergi‘ye eleștirini gönder, dönüșümüz muhteșem olsun.
SIMPLICITY
28