aydabir Şubat

Page 1

aydabir. Ş U B AT 1 5

Aslı Yazagan Aybüke Can

Renkli ortamlarda “Küçüğüz bazen farketmesek çalışacak kadar de” şanslı olmayabilirsin. -aydabir fotoğrafAsıl yarışması olan çalıştığın ikincisi yeri renklendirebilmekte... -aydabir fotoğraf yarışması birincisi

02 İnsanlık Hâlleri

Mekân

Yaşam

SESLİ HARFLER

Atom Fİzİğİne de Profesörlüğe de Lanet Olsun mu?

Bu Şehrİ Nasıl Bİlİrdİnİz, Bayım?

Borcunu Ödeyen Bİr İnsan-ı Kamİl: Hayrettİn Karaca

Kırım Tatarları

SIMPLICITY

1


aydabir.

ay

bir Genç İşi Kooperatif girişimi

Sarhoş oldum mu aklım azalır; Ayıldım mı sevincim dağılır. Ne sarhoş, ne ayık bir hal var ya? En güzeli öyle yaşamaktır. -Ömer Hayyam, Rubailer (çev. Sabahattin Eyüboğlu)

Katkı Sunanlar

editor@aydabirdergi.com

reklam@aydabirdergi.com

Elif Yılmaz

(İdari ve Mali Editör)

Baran Bayraktar (Teknik İşler Koordinatörü)

Can Uygar Aydın

Semuhi Sinanoğlu

Cansu Canbaz (Söyleşi ve Medya Koordinatörü)

Berkin Şafak Şener

(İçerik Editörü) Burçin Ceren Olçum (Tasarım Editörü)

Elif Özgür (Sosyal Medya Koordinatörü) Emre Bostancı (Görsel Danışmanı)

Yusuf Can Gökmen

Ezgi Mutluer

(Dış İlişkiler Editörü)

(Görsel Danışmanı)

Esra Şimşek Doğa Can Coşar Sinemis Temel Jeyan İdil Aslan

SIMPLICITY

2


Başlarken...

02 SEMUHİ SİNANOĞLU @semuhi

Hangi kıtada olursanız olun, hangi

Anlayacağınız, bazı hikâyeler vardır,

inançtan olursanız olsun, ilk aşkın

paylaşıldıkça büyürler. Büyüdükçe

hikâyesini bilirsiniz. Adem’le Havva’yı

çoğalırlar. Böyle böyle değişir detaylar,

yani. İsimlerin yazılışı, belki hikâyenin

isimler. Ama özü hep aynı kalır. Her

küçük detayları değişir ama bilirsiniz

hikâyede biraz yorgunluk, biraz hayal

işte.

kırıklığı, biraz hasret; biraz şaşkınlık ve

Sonra Nuh’u,

biraz çocukluk vardır.

İsa’yı,

ve Musa’yı,

Anlattığımız hikâyeler bu coğrafyadan

ve Süleyman’ın sırça saraylarını.

olsa da, türlü türlü “insanlık hallerini”

Gerçek olduklarına inanın inanmayın;

barındırır.

din, kültür, veya ırk fark etmeksizin

Gökten düşen üç elmadan fazlası değil

paylaşılan hikayelerdir onlar.

küfemizdeki: Biri Adem’in,

Daha küçücük çocuksunuzdur, Adem’le biri Havva’nın, Havva’yı öğrendiğiniz gün, korkarsınız

biri bizim boğazımızda.

elma yemekten. Elma yemek günah

İnanın, tadı hâlâ damağımızda.

sanırsınız. Ama öpersiniz sevdiğiniz kızın yanağından utanarak.

Umarız siz de seversiniz.

Kireçburnu sahilinde bir Nuh bekler-

siniz, İsmail abiye bir gemi yapar belki

diye. Süleyman’ın sırça aksaray’larında da gözünüz yoktur.

Karşı kıtada bir kadın seversiniz, bir

Musa beklersiniz, okyanusu ikiye bölsün istersiniz.

01

SIMPLICITY

3


Bu Şehri Nasıl Bilirdiniz, Bayım? Ankaralı değilim.

kurtarırsınız dünyayı ki sol fraksiyon

Ama boş yere ağlamayın, kalbinizi

sayısınca öğrenci kafesi mevcuttur.

bağlamayın Ankara kızlarına.

Ankara’da hiç yaşamadım. Doğma

Fakat lafı uzatıp bir güzelleme yaza-

büyüme İstanbulluyum.

cak değilim size. Nasıl görünüyorsa

Tecrübeyle sabittir.

öyle olan bir şehirdir işte Ankara. Ama Yahya Kemal’in aksine,

Pursaklar kadar rengârenk, bozkır

İstanbul’dan Ankara’ya gidişi sevdim

kadar sarı.

hep. Nüfusunun yarısının bürokrat, yarısının devrimci olduğu bu karasal

Ankara’da Tren Garı’nda şöyle bir

memleket, bir Behzat kadar küfür-

dönüp bakın etrafınıza. Bir sigara

baz, doğal ve sıcak karşılar sizi. Sık

tüttürüşü, bir tren düdüğü, bir gar

sık açılıp kapanan ve öğrenci arkadaş

lokantası kalabalığıyla da anlatılabilir

gruplarının işlettiği kafelerinde

bir şehir. Ve sevilebilir.

02

SIMPLICITY

4


Bir Reklamd覺r

05

SIMPLICITY

5


ELİF YILMAZ

Ecevit ve Demirel’i Buluşturan Mekân Bazı siyasetçilerin aynı yerde buluşmaları zordur elbet. Türkiye siyasetinin iki önemli ismi, Demirel ve Ecevit, yalnızca Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı olarak seçilmesini engelleyerek aynı noktada buluşmamışlardı. Bir ortak yanları daha var: Boğaziçi Lokantası.

@dimplelif

“Mesela öğrenciyken yemek yemiş sonra bakan olmuş ve bizi ziyaret etmeyi bırakmamış.”

yor. Tabi ilk açıldığında daha küçük bir

Sefa Boyacıoğlu: Lokantamız 1956

kadar taşımış bizi. Lokantamızda

yılında dedem Mehmet Recai

toplam 75-80 çeşide yakın yemek

Boyacıoğlu tarafından kuruldu. Ken-

çıkar, buna çorbası, zeytinyağlısı,

disi İstanbul’da Pandeli Restaurant’ın

tatlısı hepsi dâhil. En yaşlı ustamız

baş aşçılığını yapıyordu. Sonra

40 yıl bizimle çalışmıştır, o da

Ankara’ya gelmeye karar veriyor bir

geçen sene vefat etti ve son günü-

arkadaşı vasıtasıyla ve o zamanlar

ne kadar da burada çalıştı. Eski

Ankara’nın en merkezi yeri olan

olmamızın verdiği şeyle de zamanın

Ulus’ta bir mekân açmaya karar veri-

bürokratları, siyasetçileri olsun

04

yermiş burası ama zamanla yaptığı lezzetli yemekler ve müşterilerle kurduğu diyalog sonucu bu yerlere

SIMPLICITY

6


öğrencileri olsun hepsi bizde yemek

Siyasetçilerden bahsetmişken Ecevit

Hanım arada ablasıyla geliyor,

yemiştir. Mesela öğrenciyken yemek

de zamanında sık sık buraya ye-

koruma müdürü geliyor, arada biz

yemiş, sonra bakan olmuş ve bizi

mek yemek için gelirmiş. Boğaziçi

yemek yolluyoruz. Şu anda mesela

ziyaret etmeyi bırakmamış. Bir de

Lokantası’nın Ecevit’e dair hatıraları

Demireller yemek yemeye geliyorlar

şöyle bir gerçek var, biz her kesime

nelerdir?

ve biz de onlara yemek gönderiyoruz

hitap eden bir müesseseyiz. Buraya

devamlı hatta kendisi şeker hastası

esnaflar, işçilerle beraber sanatçılar,

Sefa Boyacıoğlu: Ecevit yanlış

olduğu için ona özel tatlandırıcıyla

bürokratlar, siyasetçiler de yemek

hatırlamıyorsam 1990 yılından

komposto yapıyoruz.

yemeye geliyorlar ve hepsi aynı or-

itibaren Rahşan Hanım’la beraber

tamda yemek yiyorlar. Çok geniş bir

haftada bir, iki haftada bir gelirdi, ben

Peki babadan oğula geçen bir

yelpazeye hitap ediyoruz.

de hatırlıyorum küçükken. Emekli

meslek olmuş ve şu an siz üçün-

olduktan sonra da iki veya üç haftada

cü kuşaksınız. Bu sizin severek

“Ecevit 1990 yılından itiba- bir geliyorlardı. Hatta vefat ettiği gün ren Rahşan Hanım’la beraber de onun fotoğraflarıyla ona özel bir haftada bir, iki haftada bir gelirdi” sofra hazırlamıştık ve gazeteye de çıkmıştık o gün. Şimdi de Rahşan

05

yaptığınız bir meslek mi? Sefa Boyacıoğlu: Ben aslında mekatronik mühendisiyim ama bu

SIMPLICITY

7


baba mesleğini yapmayı da kendim tercih ettim sevdiğim için. Sevmeden yapılacak bir meslek değil çünkü birebir direk hizmet sektörüyüz. Bir de mutfağında yetişmek önemli, yeri geliyor mutfağa giriyoruz. Çocukluktan beri babamla geliyorum ben buraya, babam da kendi çocukluğunda babasıyla gelirmiş.

Şu anda Boğaziçi Lokantası’nın başında Sefa Boyacıoğlu, babası Halil İbrahim Bey ile yer almaktadır. Kendisi dedesi ve babasından öğrendikleriyle hem lokantayı işletmekte hem de hatıraları gelenlerle paylaşmaktadır. Söz babaya geldiğinde ise gençler için en önemli uyarısı: “Türk yemeklerini lütfen unutmayın, yaşatmaya devam edin”.

06

SIMPLICITY

8


Ana Oyunu, 1974

CAN UYGAR AYDIN

52. Yılında Ankara Sanat Tiyatrosu “İlk gösterimde sahnede dört, salonda ise sadece üç kişi varmış. İkinci gün ise dokuz kişiye oynadıklarında bu iş tuttu diyerek kuliste şampanya patlatmışlar”

@mail

Rutkay Aziz, Altan Erkekli, Gen-

Esasen Ankara’nın yalnız ülkemi-

co Erkal, Tuncer Necmioğlu, Salih

zin değil aynı zamanda sanatın

Kalyon ve daha adını yazamadığım

da başkenti olduğunu olduğunu

nice büyük oyuncunun, bir zaman-

bilen Asaf Çiyiltepe ve arkadaşları

lar Ankara’nın küçük bir tiyatro

için böyle bir işe girişmek zor bir

sahnesinde seyirciyi selamladığını

karar değildi. Zor olan Türkiye’de

düşünmek. Bu şimdilerde bir hayal

çağdaş, ilerici ve toplumsal ti-

gibi gelebilir. Gerçekte ise 1963

yatro anlayışının inşa edilmesiydi.

yılının sonbaharı itibariyle Ankara

İşte Ankara Sanat Tiyatrosu (AST)

için bir hayal değil, Kızılay Ihlamur

böyle bir amaca hizmet etmek için,

sokakta kurulan ilk özel tiyatrolardan

Samuel Beckett’in insanı derinden

birinin adıydı Ankara Sanat.

sarsan eseri “Godot’yu Beklerken” ile perdelerini açtı. Elbette ki Devlet ve

07

SIMPLICITY

9


Şehir Tiyatroları’nın tekelinde yıllardır benimsenen, tiyatro anlayışına taban tabana zıt olan bu yenilikçi ve toplumsal tiyatro yaklaşımı, öncü olmanın zorluklarına da göğüs germek zorundaydı. Usta oyuncu Altan Erkekli’nin deyimiyle; “İlk gösterimde sahnede dört, salonda ise sadece üç kişi varmış. İkinci gün ise dokuz kişiye oynadıklarında bu iş tuttu diyerek kuliste şampanya patlatmışlar”. Gerçekten de AST’nin genç ekibi hayal görmüyordu, 1963’ün kışında Ankara’nın iklimi, yenilikçi bir tiyatro yeşertecek kadar sıcaktı. Kısa bir süre sonra, ülkemizinde meddah geleneği haricinde sergilenen ilk tek kişilik oyun olan “Bir Delinin Hatıra Defteri” Genco Erkal tarafından sahnelendi, aynı yıl Bertolt Brecht’in faşizmin putlarını yıkan eseri “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” AST’ın önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Ancak yenilikçi olmak bir esere ve aynı yere bağlanıp kalmak değildir, hele bir de toplumcu olmak.. İşte tam da bu yüzden 1967’de AST Anadolu’da hayatlarında hiç tiyatro görmemiş insanlara ulaşabilmek için

Ne var ki, hazin bir trafik kazası

kurulmasına yardım eden Ankara se-

uzun bir yolculuğa çıktı.

sonucu, Anadolu yollarında kurucusu

yircisi, grev süresince de oyuncuların

Asaf Çiyiltepe’yi kaybeden AST, evine

yanında yer aldı. Bu grev oyuncuların

tekrar döndüğünde hayatını sürdüre-

zaferiyle neticelendi ve bütün

bilmek için direnmek zorundaydı.

oyuncular tiyatro yönetiminde söz

Yeni yönetim ve oyuncular arasındaki

sahibi oldu. Ancak bu kez de 12 Mart

gerilim bir oyun esnasında aniden

sıkıyönetimi “bu kadar özgürlüğün

açılan “GREV” pankartıyla bir şenlik

zararlı bir şey olduğuna” kanaat

havasına dönüştü, grev çadırının

getirmişti. Ankara Siyasal Bilgiler

Oyunları yasaklanan, oyuncuları tutuklanan AST “tiyatro yapmak” suçundan hüküm giyen ilk tiyatroydu.

08

SIMPLICITY

10


öğrencilerine sahnelenen bir oyun esnasında, tiyatronun kapatıldığı, Rutkay Aziz tarafından seyirciye

Uzun yıllar AST’ın en büyük izleyici kitlesini sivil polisler oluşturdu.

duyuruldu. Oyunları yasaklanan,

Bundan sonraki dönemler AST

oyuncuları tutuklanan AST “tiyatro

için baskı ve yasakların gölgesinde

yapmak” suçundan hüküm giyen ilk

geçti. Öyle ki, uzun yıllar AST’ın en

Ancak, bugün bile, aradan geçen

tiyatroydu. Kapalı kaldığı dönemde

büyük izleyici kitlesini sivil polisler

52 yıla ve herşeye rağmen, vefakar

tekrar Anadolu yollarına düşen AST,

oluşturdu. Oyunda gülen izleyicilerin

seyircisi sayesinde hayatta kalmayı

evine döndüğünde ise inancından ve

kameralarla kayıt altına alındığı bir

başaran AST, kurulduğu ilkeler

inatçılığından bir şey kaybetmediğini,

dönemde, tiyatro yapmak gerçekten

ışığında kendini yenileyerek, aynı

Gorki’nin “Ana” eserininde bir marş

özgür müdür? İşte bütün bu baskılar

yerde, Ankara halkı için perdelerini

besteleyerek gösterecekti. Bu marş

ve değişen dünya koşulları, ülke-

açmaya devam ediyor. Ne diyelim:

daha sonraları herkes tarafından

mizdeki tiyatro anlayışını, zülfiyare

bilinen 1 Mayıs Marşı’ydı.

dokunmadan, ve düşündürmeden

09

sadece sahnede kalmaya sürükledi.

Çok yaşa AST!

SIMPLICITY

11


Bir Reklamd覺r

SIMPLICITY

12


ESRA ŞİMŞEK

@mail

“Oysa Dünya Ne Geniş, Koğuşum Dardı Bıraksalar Martılarla Randevum Vardı”* “Faşist hemen bir yerlerden bir tane sigara çıkarttı. Gülmeye başladım. Demek çay, sigaraydı.”

Bu yazı, Tarık Akan’ın “Anne Kafamda Bit Var” anı kitabından alınmıştır.

*Yılmaz Odabaşı

Akşam tuvaletinden sonra sıra

lara çekildik. Çöpler toplandı, çöp

akşam yemeğine gelmişti. Bir daire

kutusuna atıldı; salamın zarı, peynir

oluşturduk. Karton kutular orta-

kâğıtları, ekmek kırıntıları. Ben de

ya geldi. Mühendisle çocuklardan

donla oturmaya başladım. Bir ara

biri, nevaleyi paylaştırdılar. Akşam

mühendis, “Tarık çay içer misin?”

yemeğinde nevalenin hepsinin

dedi. Herkes kıkırdamaya başladı.

bitmesi gerekiyordu, sabah yenileri

Yanıt vermedim. Bir şeyler döndüğü

alınacaktı. Yemekler yendi. Kenar-

belliydi. Sonra bir daha sordu: “Çay

Kitapta Akan, 1981 başlarında Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşü sonrasında tutuklandığında başından geçen olayları aktarır.

11

SIMPLICITY

13


içer misin? Şimdi demleyeceğiz.” Herkes oyunu biliyor, gülüyordu. Ben de güldüm. “Yemeğin üstüne mis gibi olur, içerim,” dedim. “Tarık’a hoş geldin çayı demleyelim, öyle değil mi arkadaşlar?” “Tamam. Olur,” dedi herkes. Ben de bunun altından ne çıkacak diye merakla bakıyordum. Yemek yerken oturduğumuz gibi dizildik, geniş bir daire olduk. Mühendis faşiste döndü: “Ver bakalım bugünkü ödülünü.” Faşist hemen bir yerlerden bir tane sigara çıkarttı. Gülmeye başladım. Demek çay, sigaraydı. Mühendis, “Bu çocuk yukarıda kustuğu zaman, onu sigara ile ödüllendiriyorlar,” dedi. Kibrit kutusunun eczasının küçük bir parçası ve bir kibritle sigarayı yaktı. Kibriti ve eczasını da o faşist vermişti. Sıra bana gelene kadar dokuz ya da on kişi vardı. Sigaraya yiyecekmiş gibi bakıyordum. Herkes birer fırt çekip yanımdakine verdi. Dumanı üflerken elleriyle dağıtıyorlardı. Sonunda sıra bana geldi. Sigaraya bir asıldım. Daha dumanı bırakmadan bir daha asıldım. Sigarayı yan tarafa verdim. Benden sonra bir iki kişiye daha gitmişti ki

başkasının hakkını almaya hakkın

dilerim,” dedim. Çocuklardan biri,

mühendis ciddi bir tavırla: “Ayıp ettin

yok...” Suratıma tokat yemiş gibi

“Tarık Abi, boş ver, ben çekmiyorum,

Tarık,” dedi. Şaka mı yapıyor, ciddi

olmuştum. Ne diyeceğimi bilemedim.

hakkım senin olsun,” deyip sigarayı

mi, anlamamıştım. “Bak burada

“Arkadaşlar, kusura bakmayın, uzun

yanımdakine geçirdi. Daha kötü

kırk kişiyiz, sen iki nefes çektin,

zamandır sigara içmiyorum, özür

oldum.

12

SIMPLICITY

14


“Sevdiğim, alfabe özleyen, karısına çektirdiği acıların üzüntüsünü duyan bir kocanın kahrına daha ne kadar dayanacaksın?” Bu mektup Yılmaz Güney’in “Selimiye Mektupları” adlı kitabından alınmıştır. Güney, bu kitapta Selimiye cezaevine girdiği 1972’den 1974 yılları arasında karısı Fatoş Güney’e yazdığı “görülmüştür” damgalı mektupları toplamıştır.

26 Mart 1973 Bak Güzel Çocuk, Bugün, sonsuz bir iç yanmasıyla, ilkokulda okuduğum alfabeyi hatırladım. Gri renkli kapağında Atatürk’le küçük Ülkü’nün bir resmi vardı. O kitapta sarı kazaklı, pembe yüzlü, kısa pantolonlu güzel çocuklar vardı. Elma ağaçları, atlar, üşüyen serçe kuşları, kardan adamlar vardı. Anlatılmaz bir özlemdir bu Sevgili. Senin ara sıra okulunu, kitaplarını araman gibi bir özlem. Geçmişte, geçmişin puslu yalnızlıkları arasında kalan bir özlem… İşte senin kocan bazı günler böylesine anlamsız duygularla dolup taşıyor, yıpratıyor kendini. “Alfabemi isterim, defterimi isterim” diye sızlanmak içten değil. Bu duygumu ne kadar iyi anlarsın; biliyorum, yabancın değil çünkü. Sevdiğim, Kimi anlar koğuşumda her şey beni etkiliyor. Her şey benim bir parçam oluyor. Kapımızın demiri, battaniye, masamızın muşambası, rastgele atılmış bir ceket, duvarımızdaki bir leke, bir tespih, bir kibrit, her şey; şu günlerimi paylaştığım her şey. Ve biliyorum ki, günün birinde, koğuşumuzu bütün derinliği ve ezikliğiyle hatırlayıp, geçmiş içimdeki unutulmaz yerini düşündüğüm zaman içimi hüzün basacaktır. Bugün nasıl alfabeyi hatırlayıp o hüznü tadıyorsam. Sevdiğim, nişanlandığımız ilk günü hatırlıyorum. Yüzünde ne büyük bir mutluluk vardı. Gözlerinin içi tarifsiz bir sevincin ışıltılarıyla doluydu. Sanki dünyanın en mutlu insanı sendin. Oysa Sevgili, beni tanıdığın andan bu yana dünyanın bütün acılarını, kederlerini, yalnızlıklarını yaşadın. Seni hiç mutlu edemedim. Sana bir günü bile huzur içinde yaşatamadım. Sevdiğim, alfabe özleyen, karısına çektirdiği acıların üzüntüsünü duyan bir kocanın kahrına daha ne kadar dayanacaksın? Anamın ellerinden öperim. Oğlumu öperim. Kucaklarım hepinizi. Sevgilerimle.

13

SIMPLICITY

15


“Yürüyen gölgeler. Nereden? Nereye? Kime? Neden?”

SIMPLICITY

16


Fotoğraf: Gökhan İpekkan

Kendi̇çektiğin fotoğrafları @aydabirdergi ‘ye yolla yayımlayalım! SIMPLICITY

17


İzlemeden Olmaz>>

DOĞA CAN COŞAR ​@dogacancosar

Borcunu Ödeyen Bir İnsan-ı Kamil: Hayrettin Karaca O anlattı, ben dinledim ve neredeyse 10 senedir bu hep böyle gitti… İlk kez 10 yaşında tanıştım bu

sözünü dinledim hatta Karaca’yı ken- Otoriter bir babanın altında yetişmiş,

koca çınarla. Bembeyaz sakalları

dimce hep bir insan-ı kamil belledim.

ve kendisiyle özdeşleşmiş kırmızı

asi ve hırslı bir gençken geçmiş Karaca Tekstil’in başına. Babasının kurduğu

kazağıyla çıkmıştı karşıma. “Olanın

Bahsettiğim kişi Türkiye’nin

fabrikayı Türkiye’nin en önemli sanayi

olmayana, bilenin bilmeyene borcu

tartışılmaz en önemli sivil toplum

kuruluşlarının biri haline getirip çok

vardır derler, bilir misin?” dedi bana

önderlerinden ve hepimizin lügatına

büyük paralar kazanmış. Hırslıymış

konuşmaya başlarken ve son-

“erozyon” kelimesini sokan insan:

ama hırsız değilmiş. Çalışanlarıyla

ra ekledi, “işte şimdi ben de sana

TEMA Vakfı’nın kurucusu Hayrettin

yemek masasını paylaşmayı düstur

borcumu ödemeye başlayacağım.” O

Karaca. O çoğumuz için Toprak Dede.

edinmiş bir işadamı Hayrettin Ka-

anlattı, ben dinledim ve neredeyse

TEMA Vakfı’yla ülkemizde verdiği

raca. Hayatı hızlı yaşamış, başarının

10 senedir bu hep böyle gitti… Araya

mücadele çok büyük bir başarı ve

da büyüğünü kaybın da büyüğünü

kimi zaman boşluklar girdi, yeri geldi

farkındalık yaratsa da o aslında

yaşamış. İki oğlunu ve iki karısını

görüşemedik ama ben hep onun

hayatı mücadeleyle geçmiş birisi.

vermiş kara toprağa.

16

SIMPLICITY

18


Yaşadığı acılar hayatını karartırken

Evladı gibi görmüş onu. Bir masa

verilen Orman Kahramanı Ödülü,

o kendine tutunacak bir dal ola-

bir sandalyeden bugün 450.000’in

Alternatif Nobel Ödülü olarak kabul

rak bulmuş gençliğinin hobisi olan

üzerinde insanın bir parçası

edilen Doğru Yaşam Onur Ödülü veya

doğayı. TEMA aslında sadece onun

olduğu uluslararası bir harekete

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat

mücadelesi değil aynı zamanda onu

dönüştürmüş TEMA’yı binbir zor-

Büyük Ödülü’nü almış.

hayata bağlayan yegâne davası.

lukla. Birleşmiş Milletler tarafından

Gence değer veriyor ve 92 yaşında olmasına rağmen kendisini de bir delikanlı olarak görüyor. (Gördüğü genç kızlara da iltifat etmekten geri durmuyor!) Aynı zamanda 10’a yakın dil biliyor. Daha doğrusu 10 dilde “seni seviyorum” demeyi…

O’nun en sevdiğim yanlarından biri

diyor. O yüzden insanın kendisinin

sadece doğal erozyona değil aynı

ne denli değerli bir varlık olduğunu

zamanda kültürel erozyona karşı da

ve istediğinde neler başarabileceğini

mücadele ediyor oluşu. Çok güveni-

bilmesini arzu ediyor. Bunların yanı

yor toplumumuza, Dünya barışının

sıra çok büyük de bir edebiyatçı. O

Anadolu’dan yayılacağına inanıyor

kadar çok anı biriktirmiş, o kadar şey

bütün ruhuyla. Gence değer veriyor

yaşamış ki baştan aşağı bir devir

ve 92 yaşında olmasına rağmen

kokuyor. Ve sizi bekliyor.

kendisini de bir delikanlı olarak görüyor. (Gördüğü genç kızlara da

“Derdim var derdim!” diyor. “Bor-

iltifat etmekten geri durmuyor!) Aynı

cumu ödemeliyim…” O yüzden eğer

zamanda 10’a yakın dil biliyor. Daha

siz de onun borcuna ortak olmak

doğrusu 10 dilde “seni seviyorum”

isterseniz bir gün Yalova’daki arbo-

demeyi… “Ben derdimi anlatıyorum

retumunun veya Levent’teki vakfın

ya o bana yetiyor” diyor. Büyük de

kapısını çalın. O orada sizi bekliyor

bir matematikçi ayrıca Karaca. “1 en

olacak! Tabi kitaplarından oturabile-

büyük sayıdır” tezini savunuyor. “1

cek yer bulabilirseniz koltuklarında…

olmadan 2 olmaz, 3 olmaz, 4 olmaz”

17

SIMPLICITY

19


Bir Reklamd覺r

SIMPLICITY

20


İllüstrasyon: Ezgi Mutluer

iş mi ? hayır, teşekkürler.

19

SIMPLICITY

21


SİNEMİS TEMEL

@mail

Atom Fiziğine De Profesörlüğe De Lanet Olsun Mu? Dede, babaanne “oğlum sen de artık okumaktan bıkmadın mı tohuma kaçıcan, ne zaman evlenicen?” diye sitem edebiliyor veya “Madem makine mühendisi doktoru oluyorsun, e o zaman bizim buzdolabına da bir bakıver” diyebiliyorlar. İzlemeden Olmaz>>

Utku Boz

ne yapar, doktora ne yapar bir fikrim

Makine Mühendisliği Doktor Adayı,

yoktu, zamanla işin içine girdikçe

4. Senesinde

öğreniyorsun.

-Akademi nereden çıktı? Başlarken

-Türkiye’de doktora yapmayı sen mi

neyin içine girdiğini biliyor muydun?

istedin?

Ben hiçbir zaman akademisyen

Türkiye’de doktora yapmam tama-

olmayı düşünmedim, bana soru

men kişisel karar. Amerika’dan ve

soran öğrencilerle uğraşma kısmı hiç

Almanya’dan da kabulüm vardı ama

eğlenceli gelmedi (gülüyor). Ben işin

gitmedim. Amerika büyüktür Türkiye,

araştırma kısmını seviyorum. Ama

dolayısıyla Amerika’da doktora

şu da var, lisanstayken yüksek lisans

büyüktür Türkiye’de doktora gibi bir

20

SIMPLICITY

22


hesabım olmadı. Amerika’ya gitmek

sek lisans, en sonda da lisans var

hoca faktörü de var benim için. Çeşit

demek Türkiye’ye yılda en fazla 10

zannederdim önceden. Meğer o

çeşit hoca var kimisi asistanlarına

- 15 gün gelebilmek demek. İkincisi,

sıralama öyle değilmiş. Gördüğüm

“çocuklar” diye hitap edip çocuk gibi

Amerika’da doktora yapmak demek

kadarıyla belirli bir iş tanımımız yok,

görüyor, kimisi kahve getirtebiliyor,

çoğu zaman laboratuvar faresine

her şey havada kalıyor ve dolayısıyla

kimisi de kendisiyle eş görüyor. Be-

dönüşmek demek. Saçlar ya beya-

arkamızı dayayabileceğimiz bir

nim hocamın asistanlarına davranış

zlayacak ya da kalmayacak, burada

kurallar silsilesi yok. Yani hoca

şeklini ben çok beğeniyorum, bizleri

bile yarı yarıya gitti (gülüyor), orada

senin patronun, sen de bir oku-

iş arkadaşları gibi görüyor.

kim bilir ne olurdu. Dahası, ailenden

lun öğrencisisin, bir hakkın da yok,

ayrı olmak istemiyorsun, “Değer mi?”

durum biraz böyle. Asistanlık yaptığın

-Hak ve güvenceler açısından

diye düşünüyorsun.

halde sigortan bile ödenmiyor. Ama

okulda derdini anlatabileceğin bir

diğer bir yandan da, benim okulumun

makam olduğunu veya bu sitemin

-Çevren doktora yapmanı nasıl

laboratuvar imkânları gerçekten iyi.

işe yarayacağını düşünüyor musun

algılıyor?

Ya da mesela sanayide çalışsaydım

Türkiye genelinde?

Babam, annem ne yaptığımın

öğrenemeyeceğim bilgileri öğrenip

Hayır düşünmüyorum. Hak takip

farkında. Yani onlara anlatıyorum,

kendimi kişisel olarak geliştirdim.

etmek, elinden hak alındığında karşı

bir karar almadan danışıyorum,

Doktorayı bitirebilmek için böyle

koyabilmek bunlar aslında biraz

tecrübelerine başvurmam gerektiğini

Pollyanna’cılık lazım biraz. Bir de

toplumsal yapıyla ilgili şeyler ister

öğrendim artık. Ama başka ortamlarda değişik tepkilerle karşılaştığım oluyor tabii. Mesela gidiyorsun bir aile toplantısına; dede, babaanne “oğlum sen de artık okumaktan bıkmadın mı tohuma kaçıcan, ne zaman evlenicen?” diye sitem edebiliyor, başka biri “Doktor olacaksın, muayene yapacaksın yani?” diye sorabiliyor veya “Madem makine mühendisi doktoru oluyorsun, e o zaman bizim buzdolabına da bir bakıver” diyebiliyorlar (gülüyor). -Peki haklar ve güvenceler konusunda dezavantajlı hissediyor musun akademide? Öğrencilik rütbesi olarak ben en prestijli olan doktora, sonra yük-

21

SIMPLICITY

23


lisans ol, ister doktora ol, ister işçi ol, ister memur ol. Hiç fark etmez. Eğer toplumsal olarak geçmişten bu yana sana haklarını savunman gerektiği öğretiliyorsa eğer, anca o zaman hep birlikte karşı koyabilirsin bir şeyler yapabilirsin. Bu bizim için de geçerli. Biz de genellikle eğitimli ailelerin çocukları olmuş olsak da, bu toplumun öğretileriyle büyüdüğümüz için öncelikle kendimizi garantiye almayı istiyoruz. Nazım’ın sözü var ya “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, nasıl çıkar bu karanlıklar aydınlığa?” Hiç kimse o ilk yanan olmak istemiyor. Bir de okul veya herhangi bir kurum sana şu hissiyatı veriyor “Sen benim için vazgeçilmez değilsin, sen gidersin arkandan 500 tanesi gelir”. Gerçekten de öyle. Öyle bir toplu eylem durumunda, hocan istemese bile okul seni atar, sonrasında hocanın eli mecbur senin yerine birini bulur. İşler belki birkaç ay sarkar ama yine yürümeye devam eder, olan da sana olur.

Gece de saat 3 gibi ve uyumamışım yine tabii ki. Bir tane makalenin alakasız bir yerinde bir şey okudum uranyum endüstrisi ile ilgili. Sadece bir paragraflık kısacık bir cümle. “Aaa” dedim, “ne kadar ilginç bir konu, bunu kesin araştırmak lazım”. Gece 3, bilmem kaç gündür uykusuzum, her taraf kâğıt; ne işin var yeni konuyla?!

Duygu Sever

“Hayatında kendini en mutlu, en zir-

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

vede, en tatmin olmuş hissettiğin an

Doktor Adayı, 3. Senesinde

neydi kariyer anlamında?” diye sordu. Normalde ona “Bu işe başladığım

-Akademisyen olmaya karar verirken

zaman”, veya “Şu toplantıdan, şu

senin için dönüm noktası neydi?

sonucu elde ettiğim zaman” filan

Çalıştığım şirket gerçekten iş

demem gerekirdi ama benim aklıma

hayatına gönül vermek için yola

soruyu sorar sormaz bir paketi

çıkmış bir insanın çalışabileceği en

açtığım görüntü geldi. Palgrave

iyi şirketlerden biriydi. Ama ben de

Macmillan yayınevinden çıkan bir

hep, “sanki buraya ait değilim, daha

kitapta bir bölümü ben yazmıştım.

fazlasını yapmak istiyorum, benim

Kitap bir gün İngiltere’den kar-

şu anda yaptığım şeyi bir başkası

goyla evime geldi. O paketi açarken

da yapabilir” psikolojisine girmeye

yaşadığım gururu, heyecanı başka

başladığım bir dönemde bölümler-

hiçbir şeyde yaşamadım ve çok zirve

den birinin müdürüyle sohbet

bir noktaydı o benim için. O his için

halindeydik. Onun da yaşam koçluğu

tüm bu zorluklara katlanılır diye

eğitimi vardı o sürede devam

düşündüğümden de böyle bir karar

etmekte olan, bizim de sohbeti-

verdim.

miz biraz o yöne doğru gitti. Bana

22

SIMPLICITY

24


-Başlamadan önce neyin içine

den çok, tadını çıkara çıkara kendimi

-Türkiye’de dezavantajlı hissediyor

girdiğini biliyor muydun?

bilgiyle donatma motivasyonu vardı.

musun?

Biliyordum, benim lisans ve yüksek

Yani sürpriz değildi akademinin

Ben Türkiye’de kalmayı kendim

lisansım da özel bir okuldan. Yük-

koşulları, ama o andaki motivas-

istedim çünkü yaş aralığı olarak,

sek lisansta da bizim bir kadromuz

yonum da güvence garanti değildi

hayatımın bu sürecini yurtdışında

yoktu, sonuçta özel üniversitelerin

zaten. Ama tabii şu da var, doktorayı

geçirmek istemedim. Çünkü o

çalışma şartlarını biliyordum. Ama

yapan insanlar belli bir yaş aralığında

zaman biliyordum ki yurtdışında

ben işten istifa ederek aslında çok

oluyorlar. Eğer kesintisiz eğitimine

kuracaktım kariyerimi, özel hayatımı.

radikal bir adım attım. Öyle bir ruh

devam etmiş birinden bahsetmi-

Ben de ailemden o kadar uzakta

haliyle verilmiş bir karar olduğu için o

yorsak, geç yirmiler hatta daha bile

olmak istemedim, dolayısıyla şimdiki

noktada güvenceden garantiden zi-

fazla. Bu insanların artık birer birey

seçimimden çok memnunum,

yade, amaç sevdiğim işi yapmaktı. O

olarak ailesinden bağımsız geçinmek

Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden

an öyle kaygılarım yoktu, hatta biraz

durumunda olduğunu kabul etmesi

birinde doktora yapıyorum. Ama

yayarım, daha bohem yaşarım alırım

lazım üniversitelerin. Özel üniversi-

evet, Türkiye’de yaptığım için bir

kitabımı mis gibi kafede okurum sin-

telerde sigortanın olmaması önemli

dezavantaj var. Şimdiki aklım olsa

dire sindire kafasındaydım. Kariyer-

bir sorun mesela.

kesinlikle yurt dışında yapardım.

23

SIMPLICITY

25


Özellikle Avrupa’da daha hızlı işliyor

odada, çıldırmış durumdayım. Gece

çok önemli- işin maneviyatını geçtik,

süreç; yeterlilik yok mesela, sistem

de saat 3 gibi ve uyumamışım yine

biraz daha pragmatik yanı, ben önce

çok farklı. Dahası özellikle ülkemizde

tabii ki. Bir tane makalenin alakasız

çalışıp, sonra doktoraya başladığım

yurtdışı doktoralarına, çok sıradan bir

bir yerinde bir şey okudum uran-

için çok mutluyum. Doktora insanı

yerden de olsa, daha fazla prim ver-

yum endüstrisi ile ilgili. Sadece bir

böyle zaman zaman bezdirecek bir

me durumu var ne yazık ki. Aldığımız

paragraflık kısacık bir cümle. “Aaa”

süreç ama artık özel sektörde aklım

eğitimin daha az kaliteli olduğunu

dedim, “ne kadar ilginç bir konu,

kalmadı, orada beni neyin beklediğini

veya yaptığımız işlerin kalitesinin

bunu kesin araştırmak lazım”. Gece

biliyorum. O yüzden bir yıl iki yıl

daha az olduğunu düşünmüyorum.

3, bilmem kaç gündür uykusuzum,

çalışıp ondan sonra insanların dokto-

her taraf kâğıt; ne işin var yeni

raya başlamalarını tavsiye ederim.

-Kim gelsin doktora yapmaya?

konuyla?! Bir kere içinde bu heyecan

Şimdi birkaç bir şey söyleyebilirim

olmayan, iki kere düşünsün derim.

burada (gülüyor). Bir anım var. Yük-

Bir konu onu heyecanlandırmalı,

sek lisans tezimi yazıyorum, odamın

kalbin çarpmalı, zamanın nasıl

her yeri kitap ve kâğıt dolu. Artık son

geçtiğini anlamamalı sevdiği bir konu

demler, gerçekten oturacak yer yok

üzerinde analiz yaparken. Bir de –şu

24

SIMPLICITY

26


Emily Browne, the Guardian

BERKİN ŞAFAK ŞENER

@SafakSener

Hayatımın Anlamı Buzdolabı Satmak, Sayın İK Görevlisi “(…) yerini bulamamanın azabını bütün teferruatıyla duymakta idi. Bu his herhangi bir işsizliğin verdiği can sıkıntısı veya endişeye benzemiyor, insanı gözle görülür bir şekilde eziyor ve yavaş yavaş, hayatta lüzumsuz olduğu kanaatini uyandırıyordu. Kendinde herşeyi yapabilecek kuvveti görmek, sonra yapılacak hiçbir şey bulamamak… Tükenmek bilmez bir sabırla bir meçhulü beklemek… Nihayet bütün bunları sisli bir havadaki ağaçlar gibi belli belirsiz, karışık bir şekilde hissetmek… Bu, uzun zaman dayanılır şeylerden değildi.” Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali, s. 147

Milyon kere yaptığın tokalaşma kıymete biner. Yok gözünün içine baktın, yok önünü sağ elle ilikledin… Görüşmede hayatının anlamı Marakeş’e beyaz eşya satmak oluverir: “Evet, kendimi bildim bileli buzdolabı pazarlamak istemişimdir; üstelik para benim için tabii ki önemli değil.”

Şimdi kimse bana aylaklık hakkından

insan kaynakları memuruna şirin

falan söz etmeye kalkmasın. Bir

gözüken bir cv için. Bir “yaptıklarımız

baltaya sap olmak ister her çiçeği

yapacaklarımızın teminatıdır”

burnunda mezun. Geceler gün-

vesikası nevinden yeni ve zoraki bir

düzleri kovalar bilgisayar başlarında.

hayata giriş biletidir, cv. Kuyruğu

Özgeçmişler olur olmadık başarılar

bekler, biletçiden oluru alırsanız ne

ve “bir adım öndelikler”le dolup

âlâ. “Siyah mı lacivert mi?” telaşı

taşar. Önlüklü yıllara dahi gidilir

başlar sonra. Milyon kere yaptığın

25

SIMPLICITY

27


tokalaşma kıymete biner. Yok gözünün içine baktın, yok önünü sağ elle ilikledin… Görüşmede hayatının anlamı Marakeş’e beyaz eşya satmak oluverir: “Evet, kendimi bildim bileli buzdolabı pazarlamak istemişimdir; üstelik para benim için tabii ki önemli değil.” Hilal-i Ahmer’e çalışırmışçasına bir hava yaratılır. Belki, adaklar bile adanır o lacivert kravatı her Allah’ın günü takmak uğruna. Haklısındır da, zira bu bir mecburi istikamettir. Sonra, “çamaşırcı Huriye’nin işsiz oğlu” olup omuzlarında keder, kahveye gitmek de mümkün. Maazallah… İşe alın(ama)ma sürecinde türlü açıklanamayan aşamalar olur. Herkes kendine özgü doğrulama metotları geliştirir; “içerden” ahbap varsa ne âlâ. “Güvercin tedirginliğiyle” açılır telefonlar. Günümüz insan kaynakları, ziyan üzerine kurulu desek, çok mu olur?

Sektöründe ihracat lideri bir be-

den yazar olmadınız?” gibi sorularla

— (Ben lisans okumuşum sen

yaz eşya firması. Afilli posterlerle

Mars’ta yaşadığımızı zanneden bir İK

MBA yapmışsın paşam, bu neyin

duyurulmuş bir Management Trainee

uzmanı. Tebrikler, bu da bitti. Arada

okuldaşlığı?)

programı. Evvela, “genel yeteneğini”

iki mülakat daha var, evleneceğiz

— Senin puanın 3,94’müş, peki

beğendirdin, mülakata çağırdılar,

sonunda zahir! Sonunda, İK’nın icra

benimki kaçtı?

tipine bakacaklar. Gösterişli oteller-

kurulu mülakatı: neden bu birimde

— (Ne bileyim Allah aşkına?)

den birinde mütecessis sorular…

çalışmak istiyorsun ve ailen ne iş

— 4.0 (kalemin arkası masaya

Bu da bitti. Cebinden verip gittin

yapıyor gibi birbiriyle ilgisiz sorular.

vurulur)

İstanbul’a. Grup mülakatı sürerken

Şimdi, icra kurulu üyeleriyle mülakat.

— (İyi seninki daha uzağa varmış,

salona kaygısızca girip çıkan bir “üst düzey” yetkili. Birebir mülakatta “ne-

bravo?!) — Hmm, aynı üniversiteden mezunuz

26

SIMPLICITY

28


Derken, meraklı bekleyiş başlar. Ve telefon: — Sizin süreciniz olumsuz sonuçlandı ama size eğitim sonunda atanacağınız bir pozisyonu teklif ediyoruz; şu gün bekliyoruz. — (İyi madem, artık herhalde teklif gelecek) derken, süreç başa döner, — Tekrar tekrar nasılsınız, e siz neden elendiniz ki, hayret! Neyse, müdürümüz sizinle tekrar görüşecekmiş. Sabahın köründe kalkarsın, telefon: — Acil işi çıktı, biz sizi ararız. Olmadı baştan! Evet, iki kez daha randevu verilir, sonra bir gün: — Kusura bakmayın, yöneticimiz sizin bizimle çalışmak istemediğinize kanaat getirmiş, biz sizi ararız. — (O yöneticiniz bu kanaate fal açıp mı vardı? Madem böyle bir yargısı vardı, o zaman neden iki kez randevu verdi? Ayrıca bu pozisyonu siz bana teklif ettiniz, madem istemiyordum neden teklif ettiniz?) Anlaşılmazsınız mübarek, anlaşılmaz!

27

SIMPLICITY

29


Sesli Harfler podcast’inde her ay ilginç röportajlar sizleri bekliyor!

Sesli Harfler

JEYAN İDİL ASLAN

@jeyanaslan

Kendi evinde misafir: Kırım Tatarları

doldurulmuş olarak buldular ve kim-

evlerine baskın yapıyor. Ancak

se onlara “hoş geldin” demedi.

dünya sanki bu durumu kanıksamış

“Kırım 19. ve 20. asırda son derece

Bu ay Kırım’ın işgalinin 1. yıldönümü.

felaketli zamanlar geçirdi. İki dünya

İlk aylarda tüm dünyanın nefesini tu-

İşgalin 1. yıldönümünde, Bilkent

savaşının, Rus ihtilalinin, Sovyet

tarak izlediği, akıllara ikinci bir Soğuk

Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent

siyasetinin en kanlı anları, tarihin

Savaş ihtimalini getiren, ardından da

Dr. Hakan Kırımlı ile Kırımlıların

gördüğü en büyük açlıklar Kırım’da

gündemde alt sıralara inen işgal, bize

dünü, bugünü ve yarını üzerine bir

yaşandı. 1944’te Kırım Tatarları bir

çok da uzun olmayan bir coğrafyada

sohbet gerçekleştirdik. Kırım Ta-

tek kişi kalmaksızın Kırım’da sürül-

Şubat 2014’ten beri devam ediyor.

tar kimliği, halkın işgale tepkisi ve

düler…”

Bu felaket Kırımlılar için ilk değil,

diasporanın karşılaştığı sorunlar

ancak umarım ki son olur.

üzerine konuştuk. Kendilerini sadece

durumda.

bir etnografik unsur olarak görmeye

Yıllar süren sürgün sonrası, evlerine dönen ve düzenlerini kurma

Bu işgal sürecinde Kırım’da Kırım

çalışan mevcut idareye karşı ver-

çabasında olan Kırımlıları, tabir

Tatarlarının başına gelmedik

dikleri mücadeleyi dinlerken, isimleri

yerindeyse tarihin tekerrür etmesiyle

kalmadı… Kaçırılanlar, öldürülenler,

değişse de ezilenlerin öyküsünün

yeniden karanlık günler karşıladı.

evlerine baskın yapılanlar… Tele-

hep aynı nakaratı tekrar ettiğini

Geri geldiklerinde kendi evlerini,

fonlar dinleniyor, insanlar kaçırılıyor,

göreceksiniz.

Kırım’ı tamamen başka unsurlarla

sabahın dördünde maskeli adamlar

Hakan Kırımlı Kimdir?

Wisconsin Üniversitesi’nin Tarih

1958 Balıkesir doğumlu Hakan

Bölümü’ne girdi. 1990’da bu üniver-

Kırımlı, lise eğitimini Ankara

siteden tarih dalında doktor unvanını

Koleji’nde tamamladıktan sonra

aldı. 1995 yılında Türk Tarih Kurumu

1981’de Hacettepe Üniversitesi

asli üyeliğine seçildi.

İktisat Bölümü’nde lisans eğitimi

1991’den beri Bilkent

görmüştür. Yüksek lisans derece-

Üniversitesi’nde öğretim üyesi

sini Hacettepe Üniversitesi Tarih

olarak görev yapan Hakan Kırımlı’nın

Bölümü’nden alan Kırımlı, Doktora

araştırma alanı Rusya-Sovyet

çalışmalarına Batı Almanya’nın

İmparatorluklarındaki Türk-Müs-

Münih şehrindeki Ukrayna Hür

lüman halklarının tarihi, Türk-Rus

Üniversitesi’nde başladı. Daha

ve Türk-Ukrayna ilişkileri ve şimdiki

sonra ABD’ye giderek Madison’daki

durumu üzerine yoğunlaşmaktadır. 28

SIMPLICITY

30


MART 15

03 Çocukken Ölmek Ama Yapmayın Dİyordu, O Daha Bİr Çocuk!

Haydİ Abbas, Vakİt Tamam

Doğu Ekspresİ

Yaşam

Ankara Gar Lokantası

Ne Güzeldİr Yollarda Olmak Şİmdİ

İshak Alaton

SIMPLICITY

31


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.