YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ BORNOVA ŞUBESİ BABİL KULESİ DERGİSİ 16. SAYI

Page 1

MOTİVASYON TRANSAKSİYONAL ANALİZ SURİYE-LÜBNAN-ÜRDÜN Kutsal Olana Yolculuk BUZ DEVRİ Kıtalar Ayrılıyor FERNAND SCHWARZ

1


2


EDİTÖR’DEN Babil Kulesi'nin kendi iç inşa sürecinde, sürekli olabilmek, sebat edebilmek önemli bir noktadır. Bu sayımızda, bir yolcunun iç benzini olan motivasyonu ele adık. Dış motivasyon örnekleri sunduk: Gladyatör filmi, Buz Devri 4 animasyonunu, müzikleri ve kültür faaliyetlerini ele aldık. Ayrıca geziler de tarihteki birçok bilim adamı sanatçı, liderin hayatlarında bir dönüm noktası olduklarını biliyoruz. Platon'un Mısır'a gittikten sonra olgunluk kazandığı bilinir. Biz de birçok düşünür ve topluma mal olmuş kişiye ilham veren Ortadoğu gezisi sunduk. Petra Tapınağı'nı ve etrafındaki coğrafyayı elimizden geldiğince sunmaya çalıştık.

Motivasyon konusunda eğitimleri ve kitapları olan Tayfun Topaloğlu ile röportajımızda pratik hayatımıza etkilerini konuştuk. Yunus Emre'nin hayat yolunda kırk yıl odun taşıtan iç OD'u, kitabından özetledik. Dış motivasyonlara inat, fiziksel imajını sesi, duyguları ve müzikal yeteneği ile arka planda bırakan Adele'den de ilham aldık. Peki 'neden motivasyon'? Şeylerin sebeplerini, onları hareket ettiren motorları aramak. Evrensel Yasayı, değişmez olanı ve tüm değişimlerin ötesindeki şeyi aramak için motivasyon. Bu nedenle de dışrak fenomenlerden sürekli etkilenen değil, sade ve sağlam referanslardan kaynak alan, kendi

aklımızca sindirilmiş olması nedeniyle bize ait olan iç motivasyonu vurguladık. İyi okumalar diliyoruz... Semra ŞEN

3


İÇİNDEKİLER

26

08 TRANSAKSİYONAL ANALİZ

14

OD Bir Yunus Romanı

. SURIYE ÜRDÜN LÜBNAN

34

Kutsal olana yolculuk…

SURİYE-LÜBNAN-ÜRDÜN Kutsal Olana Yolculuk

MOTİVASYON

42

18 kül tigin

BUZ DEVRİ Kıtalar Ayrılıyor

BAŞARISIZLIK

23

46

FERNAND SCHWARZ

FERNAND SCHWARZ 4

GLADIATOR


İÇİNDEKİLER

izmir.com.tr

Dört dörtlük bir şehir sitesi. Şehir haberleri, kültür sanat, müzik eğlence, eğitim, sağlık, spor, yeme içme, alışveriş, turizm ana bölümlerinden oluşmakta. İzmir hakkında bölümlerin olduğu, turizm ve seyahat bölümünde de yakın çevrenin tarihçesi ile birlikte, önerilerin, önemli telefonların da bulunduğu rehber sayfa. Kruvaziyer gemilerin-

den, tur otobüslerine, otobüs kiralama, metro ile ulaşım saatleri, hava alanına ulaşım olanakları, otobüs saatleri, taksi duraklarına kadar her türlü ulaşım imkanı gerekli pratik ayrıntıları ile birlikte bulunmakta. Konsolosluklar, nöbetçi eczaneler, noterler, hava durumu, takvim vb gibi günlük hayata hitap eden birçok yönü olmakla birlikte, kültür

ve sanat etkinliklerini ayrıntılı bir şekilde sunması ile de sosyal hayata da yön verebilmekte. Kültür sanat sayfasında İzmir’de bulunan kültür merkezleri, etkinliklere ulaşılabilmekte. Ayrıca sinema, konser, tiyatro, sergiler de sunulmakta. En önemli noktası tüm bu bilgilere ve fazlasına tek bir siteden ulaşılabilmesi.

52

50 KÜLTÜR-SANAT

WEB

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

ADELE Adele Laurie Blue Adkins ( 1988)

kırmıştır.

Adele olarak ün yapan İngiliz şarkıcı-söz yazarıdır. Müzik hayatına çok genç başlayan, kısa zamanda sanatsal ve ödül performansı anlamında büyük başarılara imza atmıştır. BRIT Ödülleri Eleştirmenlerin Seçimi’ni ilk alan kişidir. Dünya listelerine bir numaradan girmiş ve albümleri satış rekorları

“Someone Like You” parçasının inanılmaz yorumu ile dünya çapında tanındı. Official Charts Company, Adele, 1964’teki The Beatles başarısından beri aynı anda Official Singles Chart ile Official Albums Chart’taki en iyi beşte iki başarıyla yer alan ilk canlı performans sanatçısı olduğu açıklandı.

Adele, duyguları müzikle ifade etme konusunda büyük yetenek. ‘Rolling in the Deep’, ‘Chasing Pavements’, ‘Set Fire to the Rain’, ‘Don’t you Remember’, ‘One and Only’ gibi unutulmayacakların arasına yazılacak performanslarını dinlemenizi öneriyoruz.

51

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

babil

kulesi temmuz-ağustos-eylül 2012 İmtiyaz Sahibi

YeniYüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen

Yayın Koordinatörü Semra ŞEN Editör Sevgi TEZ Grafik Tasarım Eylem ÖZKAN babilkulesi@ymail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir

5


TARİH

BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kuran’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral 6

Nebukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesinin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Ya ra t ı l ı ş ( G e n e s i s )

bölümünde de kuleden şöyle bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘ Y e r y ü z ü n d e dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’.


TARİH Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9) Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan

sonra insanlar dünyanın farklı köşelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar. İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.

9. yy İslam tarihçilerinden elTabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:

1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.

Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak

isterse de erken ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır

ancak bir ay yılını 360 gün olarak hesaplamışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır. 7


Araştırma

8 8


Araştırma

Karşılıklı İlişki Analizi Karşılıklı ilişkilerde, davranışlarımızın, düşüncelerimizin ve duygularımızın sebebini ve işleyişini açıklamaya çalışan bir teori, aynı zamanda kendimizi değiştirip geliştirmekte yararlanabileceğimiz bir çalışma.

bilgi ve deneyimlerinin sonucu bu teoriyi oluşturmuştur. Ortaya konduğu günden itibaren artan bir kabul görmüş ve taraftar toplamıştır; ancak doğal olarak sadece bir teoridir ve eleştirenler, reddedenler de vardır.

kede ve Türkiye’de psikoterapi alanında uygulanmaktadır, İstanbul’da mevcut bir T.A. derneği bu konuda isteyenlere kurs ve sertifika vermektedir. Sağlık görevlisi olmayanlar ve olanlar için iki ayrı T.A. uygulayıcı kursu mevcuttur.

1960 yılında Amerikalı Psikiyatrist Dr. Eric Berne tarafından ortaya atılmış ve uygulanmaya başlamış, daha sora öğrencileri tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Savaş yıllarından sora artan psikolojik sorunları, Freud’un yolundan giderek çözmenin çok uzun zaman alan ve karmaşık bir yol olduğunu görmüştür. Daha kısa neticede sonuç veren, herkesin anlayabileceği ve uygulatabileceği, daha pratik bir yöntem oluşturmaya çalışmış,

Sadece Psikoloji alanında çalışanlar değil, kişisel gelişim amacıyla ve toplum sağlığı ile ilgili pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır. İçinde insan ilişkileri olan mesleklerin pek çoğunda bu teoriden yararlanılmıştır.

Transaksiyonal Analiz’in çok önemli bir özelliği, özel bir eğitim gerektirmeden, kısa sürede, genel olarak herkesin anlayabileceği bir sistem oluşu. Onu anlamak ve uygulamak, ondan yararlanmak için özel bir terminoloji gerekmez, karmaşık değildir, basit ama gerçeklere değinen ve etkili bir analiz metodudur. Kolayca anlayıp, yaşamda ondan yararlanmak mümkündür.

Amerika’da ve Avrupa’da bu konuda araştırma yapan enstitüler kurulmuş, giderek çeşitli ekollere ayrılmış ama uygulamadaki yeri de giderek artmaktadır. Yurtdışındaki pek çok ül-

9


Araştırma Bu yazının amacı, kendimizi ve ilişkilerimizi daha iyi anlayabilmekte yardımcı olacağı umulan bu teorinin kısa bir tanımını ve açıklamasını yapmak ve isteyenlerin daha fazla yararlanması için kaynakları sunmaktır. Günlük pratik kullanıma yetecek kadar bilgi verilmeye çalışılacaktır. Bir tek dergi yazısına sığmayacağını takdir ettiğiniz bu konu, birkaç bölüm halinde sunulacaktır. İlk yazının amacı, T.A. teorisinin iskeletini teşkil eden üç temel elemanı tanıtmak ve kısmen açıklamaktır. Her yazı kendi içinde bütünlük taşıyacak ve kullanılabilir bilgiler verecektir. Hedef daha çok kişini bu bilgilerin ışığında yaşamını daha kaliteli sürdürme olanağı elde etmesidir. Transaksiyonal analiz temel olarak, her insanın üç kişilik durumundan birinde bulunabileceğini varsayar, “Çocuk” kişilik durumu, “Ebeveyn” kişilik durumu ve “Yetişkin” kişilik durumu. Bu kelimeler; kişilik durumlarını ifade edecekleri zaman büyük harfle, bilinen anlamı ifade etmek için kullanıldıkları zaman küçük harfle yazılacaklardır. (Çocuk – çocuk gibi) 30 yaşında bir kişiyi ele alalım, üç kişilik duru10

mundan birinde bulunacağını söylemiştik. Bu kişi önce çocuk idi, duyguları, düşünceleri, davranışları o günkü, o yaşın yetenek ve tecrübelerine göre idi, bilinç düzeyi bu günkü seviyede değildi, algıları, tepkileri o günkü bilgi ve yetenekleriyle şekillenmişti. Bu kişinin, bugün yaşadığı bir olayı, aldığı etkiyi yanıtlarken, bilgi ve deneylerine, yeteneklerine uygun olarak değerlendirip, bugünkü yeteneklerine uygun düşünce, duygu ve davranışlarda bulunacağı varsayılır. Amaçlarına, hedeflerine uygun, gerçekçi ve tutarlı bir yol izleyerek yaşamını sürdürecektir, bu yaşam tarzına, “Yetişkin” kişilik durumunda yaşamak, Yetişkin tepkide bulunmak denir. Ancak aynı kişi, <muhtelif sebeplerle> bugünkü yetenek, bilgi, deneyim, program ve hedeflerine uygun davranmıyor ve düşünceleri, duyguları ve davranışları örneğin 25 sene önceki tarzda ise, o zamanki yeteneklerine uygun, duygu, düşünce veya davranışlarda bulunuyorsa, bu kişi “Çocuk” kişilik durumundadır - denir. Onun eski tepkilerini sürdürmesinin sebepleri araştırılır, bu konuda iç görüsü geliştirilmeye çalışılır, genel olarak her zaman “Çocuk” kişilik

durumunda yaşayan kişi zaten çevresine uyum sağlayamayacak kadar rahatsızdır, ama bugünkü bazı koşullar nedeni ile eski tepkilerini veriyorsa, koşulların değiştirilmesi yoluna gidilebilir. O zamanki yaşananlardan dolayı bugün özgür davranamıyorsa, o zamanki sorunların günışığına çıkması sağlanarak sağlık hedeflenir. Aynı kişi, yaşamının bir yerinde tercihlerini, uygulamalarını, düşünce duygu ve davranışlarını, yeteneklerine, deneylerine, hedef ve planlarına göre yapmıyor, mesela 20 sene önce örnek aldığı bir kişiyi tekrarlıyor ise, buna da “Ebeveyn” kişilik durumunda yaşamak denir. Bu genellikle çocuğun ebeveyni ya da ebeveyn rolünü üstlenen kişilerdir. Bu günün ve buranın gerektirdiği gibi orijinal, kendine ait, kendi ürünü bir tepki değil de, hazır, daha önce gözlemlediği ve benimsediği bir düşünce, duygu veya davranışı tekrarlıyor ise, o eylem “Yetişkin” eylem değildir, kopyalanmış bir eylemdir. Bir eylemin, doğruluğu, isabetliliği hatta gerekliliği ayrı bir şeydir, o eylemin Yetişkin, Çocuk ya da Ebeveyn kişilik durumundan kaynaklanışı ayrı şeydir. Genel olarak, Yetişkin duygu, düşünce ve davranışlar


Araştırma sağlıklı kabul edilmekle beraber, her Çocuk’su ya da Ebeveyn’si eylem sağlıksız değildir, yeter ki Yetişkin kontrolünde yapılsın, tek tercih, tek çare olduğu için değil, otomatik olarak değil, öyle uygun görüldüğü için yapılan eylem de sağlıklıdır. Yani asıl olan bizim bugünkü bilgi birikimimizle, zekâmızla, yeteneklerimizle uygun gördüğümüz, seçtiğimiz ve hedeflerimize adapte olmuş bir eylemde bulunmaktır, sağlıklı olan budur. Hatta bazı durumlarda, Çocuk veya Ebeveyn yönümüzle tepki vermek gerekebilir, bu daha sağlıklı olabilir, çok mutlu bir durum karşısında Çocuk kişilik durumunun etkisi ile sevinç çığlıkları atmak ya da bir çocuğa ana-baba şefkati verebilmek için Ebeveyn kişilik durumunda yaklaşmak o an için olması gereken iyi bir yoldur. Sağlıksız olan, tehlikeli olan, Çocuk’su ya da Ebeveyn’si eylemi, tek ve en uygun yol olarak görüp, geçerliliğini ve tutarlılığını araştırmadan kullanmakta ısrar etmektir. Onu kendi ürünümüz sanıp, gerekliliğine de inanıp uygulamaktır sorun. Katı bir kural olarak, ebeveynimizden örnek aldığımız, “Bu durumunda takınılacak tavır budur, en doğrusu

Ebeveyn Benlik Durumu (Extreosy): eğer ebeveyninizim bir zamanlar yaptığı gibi yapar, davranır, düşünür ve duygu yaşarsanız. ebeveyn ruhsal durumundasınızdır. Yaşadığınız duruma en uygun gördüğünüz hazır tepkiyi arşivinizden alır kullanırsınız. Yetişkin Ruhsal Durum( Neopsyche): eğer o anı özgür olarak yaşıyorsanız, faktörleri ve amaçları göz önüne alarak edimlerde bulunuyorsanız, kendine güvenen ve karşıdakine değer veren bir tarzdaysanız, yetişkin ruhsal durumda bulunmaktasınız.

Çocuk Benlik Durum (Archeopsyche): çocukluğunuzdakine benzer eylemler yaptığınız duygular yaşadığınız, o anki tepkilere benzer tepkiler verdiğiniz, etkilerde bulunduğunuz zaman çocuk ruhsal durumdasınız.

11


Araştırma

şudur, genel kural böyledir, yapılacak başka bir şey kalmamıştı, gereğini yaptım” gibi söylem ve tavırlar, amaca hizmet edip etmeyeceği irdelenmeden kullanılan malzemeye benzer. Ya da bir sorun karşısında engeli rasyonel olarak aşma için planlı ve cesur bir eylem düzenlemektense, öfkelenmek ya da kaçmak ve tek yol olarak bunu görmek, Çocuk kişilik durumu kaynaklı, sağlıksız bir tavırdır. Bir evdesiniz, evdeki eşyaların bir kısmı sizin çocukluğunuzdan kalan eşyalar, yatak kısa ve ufak geliyor, masa o zamanki boyunuza göre alçak ve sandalye de öyle. O zamanki giysileriniz size dar geliyor, zar zor giymeye çalışıyorsunuz ama hiç rahat değilsiniz, 12

devamlı sorun yaşıyorsunuz. Evdeki eşyaların bazıları da ebeveyninizden ve belki de ona ebeveyninden hatta dedesinden kalan eşyalar. Topluma uyum sağlayamıyorsunuz, ekonomik olarak da sosyal olarak da, mutluluk olarak da istediğiniz yere varamıyorsunuz, çabalıyor çabalıyorsunuz ama ilerleyemiyorsunuz. Pek çok yol deniyor bütün enerjinizi harcıyorsunuz ama nafile, bir şeyler hep ters gidiyor. Yapmanız gereken, evdeki her şeyi ama her şeyi tek tek elden geçirmek, gereksiz olanı, modası geçmiş olanı, ihtiyaca uymayanı, eskiyip çürüyeni atmak, eşyalarınızı yenilemek, gerekirse onarmak, gerekirse de uygun yerde kullanmaktır. Ancak bu

şekilde yolunuza devam edebilirsiniz, yeteneklerinizi ortaya koyabilir, insanlarla uyum sağlayabilirsiniz. Bunu yapmak önce farkındalık gerektirir ki işin onda dokuzu budur, eşyalarınızın güncelliğini kaybettiğini ve şu an geçerli olmadıklarını bilmeli ve değiştirmeye karar vermelisiniz. Bunun için bir plan gereklidir, eskiyi attığınız zaman yenisi hazır olmalıdır. Neyin eski neyin yeni olduğu konusu daima bizi yanıltabilecek hassas bir konudur. Planlı ve sistemli bir çalışma gerekir başarmak için. İkinci olarak buna cesaretiniz olmalı, hiç de kolay bir adım değildir, şu kadar senedir kullandığınız, adeta bütünleşti


Araştırma ğiniz eşyaları hemenatamazsınız, yeniye alışamayacağınızdan korkarsınız. Yeni bir şeyin, yeni bir adımın pek çok riski vardır. Gidilmiş bir yoldan gitmek kolaydır, nereye bastığınızı bilirsiniz ama yeni bir yol açmak kulağa hoş gelse de gerçekten çok zordur. Yeni eşyayı edinmeye gücünüzün yetmeyeceğin, yetse de onu kullanamayacağınızı, bunun sizi aşacağını sanırsınız, eskilerinizi neyle değiştireceğinize karar veremezsiniz, onu arayıp bulmalısınız. Bunlar emek, zaman ve bedel isteyen şeylerdir. Kısa zamanda yılgınlığa kapılmamalı, sonuna kadar kararlılıkla yürümelisiniz. Ve bir şey daha vardır ki belki de en önemlisidir, eskilerin sorumluluğu başkalarına aittir ama yenilerin sorumluluğu, günahı, vebali size ait olacaktır, topu başkasına atamazsınız. Yaptığınız eserin müellifi olarak sorumluluk almalısınız, suçlayamaz, kurtulamaz, kendinizi temize çıkaramazsınız. Kendi düşen ağlamaz, yani ağlayamazsınız bile. İşte buna da <Yetişkin > kişilik durum demiş Eric Berne. Bunu başardıktan sora sizi bekleyen ödül, size çok farklı bir duygu verecektir, “özgürlük duygusu”, sorunları ve çözümleri daha üst seviyeden görebilmenin ver-

diği güçlülük duygusu eğer bir an bile aklınızdan çıkmaz ve sizi motive eder ise, tüm sorun ve yorgunluklar geride kalacaktır. Denetlenmeden, uygunluğu incelenmeden kendiliğinden yapılan eylemler genellikle bizi zor duruma düşürür, hayat sürekli bir yenilenmedir, aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız, hiçbir gün bir öncekinin aynı değildir.

Amerika’da best seller olmuştur.)- Pan boks London Born to Win: Transactional Analysis with Gestalt Experiments Muriel James Dorothy Jongeward (Kazanmak için doğarız – adı altında Tülin Şenruh çevirisi ile İnkilap Kitabevi yayınlarında çıkmıştır.)

Faruk CİVANER

Herkese, “Yetişkin” kişilik durumunun güçlü ve yaşamına egemen olduğu bir hayat dilerim. Bu şekilde dünya, daha huzurlu, mutlu ve <eylemleri gerçek öz benliği ile tutarlı olan insanlarla>, daha güzel olacaktır. KAYNAKLAR Transaksiyonel Analiz - Psikolojide İşlemsel Çözümleme Yaklaşımı Prof. Dr.Füsun Akkoyun A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi, EPH Bölümü Öğretim üyesi - Nobel yayınevi 2007 Games People Play : The Psychology of human relationship - ERİC BERNE I am Okey, You are Okey T h o m a s A. Haris – (1967 yılına

13


Rรถportaj

14 14


Röportaj

moti vasyon TAYFUN TOPALOĞLU

hayalini kur

-Motivasyon nedir, bize ne gibi faydası vardır? Motivasyon kişinin bir hedefe ulaşmasında; çabasının, yoğunluğunun, yöneliminin ve tavrını ifade eden bir kavram, bunun etkin bir şekilde yönetilmesi de motivasyon yönetimi kavramını anlatıyor. Motivasyon bizim potansiyelimizden tam olarak fayda görmemizi sağlayan bir süreçtir. Aslında bizim için önemli bir araçtır. Dolayısıyla motivasyonumuzu iyi şekilde yönetebilmenin araştırması içine girmemiz lazım, her seferinde bunun çabasında olmamız gere-

kiyor ki motivasyon eğitimi de bunu sağlamaya yönelik olan bir eğitimdir. -Motivasyonu engelleyen nedenler nelerdir? Motivasyonu kişinin kendi bilincinde, kendi farkındalığında olan bir şey olduğunu düşünürsek daha çok ben bunu motivasyon günahları olarak düşünüyorum. Motivasyon konusunda hedefsiz kalmak mesela tam olarak ne istediğimizi bilmemek veya ne istediğimizi bilmek ama belirlerken ayrıntılı olarak, yani ne istiyoruz,

15 15


nas ı l istiyoruz belirt memek; Olumsuz düşünmek, olumlu düşünmenin çabası içine girmemek; Hedef koyup, gerçekleştirmek için adımları belirleyip, o adımları yeterince atmamak… Belli korkular da işin içine giriyor, örneğin başarı veya tam tersi başarısızlık korkusu gibi sayabileceğimiz bir sürü engelimiz var. -Hayalini kur diye bir sloganınız var, bu neyin hayali oluyor? Hayal kurma derken ne istediğimizi tam olarak bilirsek onun hayalini kurabiliriz. O hayali kurarak olabildiğince net ve belirgin şeyler kurmamız gerekiyor, ayrıca onu hissederek kurmalıyız. Bu kısımda da

16

imajinasyon konusunda teknikler var ve teknikleri iyi şekilde kullanmak gerekiyor. Bazılarımız hayal kurmak bile istemiyor, hayal kuramadığımız şeyi de gerçekleştiremiyoruz. -Motivasyon kurmanın bir formülü var mı? Belli adımlardan bazılarını sıralayabilirim; — Kişinin kendisinin ve güdülerinin farkında olması, — Kişinin ne istediğini bilmesi, — Eyleme geçmesi, yani ilk adımı atması, —Kararlı olması; kararlı olurken hep o güdülerini farkındalıkla sürdürmesi gerekiyor yani “hangi güdüler için ben bu adımları atıyorum” demesi, —Sonuçlandırma; sonucu yeterince iyi alabilmek için bir adım atması ve ondan sonra süreç devam edecekse tekrar başa dönmesi gerekiyor. —Her insanın adımları çalışırken belli bir konsantrasyon süresi var mıdır? Bunu odakta kalabilmek olarak yorumlayabiliriz. Her insanın belli bir düzeyi var ve o odağı arttırmak gerekiyor. Ama önemli olan burada ne istediğimizi, istediğimiz şeyin kalpten bir şey olup olmadığını sorgula-

makt ı r . O d a kta kalmak süreç içinde değerlendirilebilecek bir şey. Bir de odakta kalabileceğimiz belli teknikler var, hem öncesinde, hem iş sırasında. Mesela öncesinde duvara astığımız bir siyah noktaya ne kadar süre bakabiliyoruz, bunu yaparken zihnimizde ne gibi düşünceler uyanıyor, dış sesleri ne kadar duyabiliyoruz. İş sırasında odakta kalabileceğimiz çalışma; o sırada aklımıza bir şey geliyor, aklımıza gelen şey ne, ne kadar sıklıkla geliyor, bunların farkına varmalıyız. Aklımıza gelen şeyi “Biliyorum çok önemlisin, ben seninle daha sonra ilgileneceğim.” Diye kâğıda not alabiliriz. —Anladığım kadarıyla önce işe kendimizi tanımaktan başlayarak, ne istediğimizi bilmemiz gerekiyor, öyle değil mi?


Veya motive olduktan sonraki iş yapma sürecinde mi kendimizi tanıyoruz? Kesinlikle öyle, kendimizi motive etme sürecinde öncelikle kendimizi, değerlerimizi, güçlü ve zayıf yanlarımızı çok iyi tanımamız ve analiz etmemiz gerekmektedir. Kendimizi daha iyi tanıdıkça kendimize en doğru hedefleri koyabiliyor, hayat amacımıza yönelik daha sağlam adımlar atabiliyoruz. Ne istediğimizi, neyi ne kadar istediğimizi anladıkça, kişisel kaynaklarımızı buna yönelik daha etkin kullanabiliyoruz. Böylece sınırlı olan kaynaklarımızı (enerji ve zaman) kendimize uygun hedeflere yönelttikçe daha başarılı (eylemlerinden sonuç alan) ve daha mutlu bireyler haline gelmemiz mümkün olabiliyor. Tabi ki bunun bir mat e -

matiği yok ama düşlerini yaşayan insanların belli temel prensipleri yerine getirdiklerini görebiliyoruz. -Motivasyon konusunda siz kendinizi canlı bir örnek olarak gösterebilir misiniz? Veya çevrenizde sizin seminerleriniz ile motivasyon sağlayarak yaptığı işlerde başarılı olmuş kişiler var mı, örnek verebilir misiniz? Kendi geliştirdiğim eğitimlerde, kitaplarımda ve özellikle e-motivasyon. net sitesindeki birçok motivasyon aracında kendim üzerinde başardığım, profesyonel ve özel çevremde uygulamalarımdan başarı sağladığım yöntem ve teknikleri anlatıyorum. Motivasyon oldukça kişisel bir süreç olsa da, pek çok insanın paylaştığı belirli temel unsurlar var. Bunları analiz etmek ve belirli bir sistem haline getirmek kolay olmadı tabi ki.

ğe yönelik destek almak çok önemli. Kimisi ne istediğini tam olarak anlama, kimisi de zaten hali hazırdaki isteklerini gerçekleştirme sürecinde yardım istiyorlar. Kendine kariyer hedefi ya da özel ilişkilerinde hedefler belirleyen ve bunları başaran çok insan var. Önemli olan bir başkasının bu başarıyı ne kadar büyük ya da küçük gördüğü değil, insanların bunu gerçekleştirdiğinde yaşadığı tatmin düzeyidir. Bunu açıklamayı bu deneyimi yaşayan insanlara bırakmak daha doğru olur sanırım.

Perihan BEZCİ

Bireysel çalışmalar ve/ veya grup eğitimlerimden geçen pek çok insanın kişisel hedeflerine yönelik motive olduklarını söyleyebilirim ve çoğu da bu hedeflerini gerçekleştiriyor. Burada, gerçekten ne istediğini bilmek ve bu iste17 17


Araştırma

Ş A

R A

B

18

Z I IS

K I L


Araştırma

Zor geçen bir çocukluk Bir yıldan az süren okul eğitimi 1831’de iş hayatında başarısız oldu Milletvekili seçilemedi – 32 İş hayatında yine kaybetti – 33 Milletvekili seçildi – 34 Nişanlısı öldü – 35 Meclis başkanı seçilemedi – 38 Yerel temsilci seçilemedi – 38 Evlendi, eşi başına dertler açtı – 42 Dört oğlundan üçü on dokuz yaşına gelmeden öldü Kongreye seçilemedi – 43 Kongreye seçildi – 46 Kongreye seçilemedi – 48 Senatoya seçilemedi – 55 Başkan yardımcısı seçilemedi – 56 Senatoya seçilemedi – 58 Başkan seçildi – 60 Yukarıdaki özet yaşam öyküsü Abraham Lincoln’e ait. Peki, bu bir başarısızlık öyküsü müdür? Elbette ki hayır! Henry Ford da ilk araba-

sına bir geri vites koymayı unutmuştu! Peki, o zaman başarısızlık nedir? Bir olayın başarılı ya da başarısız olarak adlandı-

rılması bizim o olay karşısındaki tutumumuzla ilgilidir. Başarısızlığı bir son olarak kabul etmek, sonunda bir başarısız olmaktır. 19


Araştırma

Oysa William Word’un dediği gibi “Başarısızlık ecel değil, öğretmendir” anlayışını benimsersek ve de Jacob Riss’in dediği gibi “Bazı yenilgiler başarının taksitleridir” deyip azimle yola devam edersek sonunda istediğimiz sonuca ulaşabiliriz. “Mc Donald’s yöneticileri şu ifadeyi benimsemişlerdir: “Devam et. Dünyada hiçbir şey azmin yerini tutamaz. Yetenek tutamaz; dünyada 20

başarısız olan yetenekli insanlardan bol bir şey yoktur. Zekâ tutamaz; dünya eğitimli yoksullarla doludur. Azimle ve kararlılıkla her şey başarılabilir. Başarısızlık zamanlarında bizi asıl güdüleyen yaşamla yüzleşin.” Doğaya da baktığımızda başarı ya da başarısızlık yoktur, sadece sonuçlar vardır. Başarı ya da başarısızlık, insanların sonuçlara eklediği bir sıfattır. Başarısızlık düşüncesinin temelinde yatan bencilliktir. Kendini çok ciddiye alan, başkala-

rının ne diyeceğini çok fazla önemseyen kişiler bu düşünceye daha kolaylıkla kapılabilir. Oysa ideallere sahip olan kişiler, gözlerini ideallerine dikerler ve her ne olursa olsun yollarına devam ederler. Çünkü iniş ve çıkışların doğanın temel yasalarından olan “devirselliğin” bir sonucu olduğunu hep hatırlarında tutarlar. Günümüzde başarı-başarısızlık değerlendirmesi yapılırken genellikle sonuca bakılır. Bir Latin atasözünde de denildiği gibi “İnsanlar, hayatta karşılaştığınız rüzgârlarla değil, gemiyi limana götürüp götüremediğinizle ilgilenirler.” Başarıyı ölçmek için performans değerlendirme


sistemleri kurulmakta, skor tabelaları oluşturulmaktadır. Sonuçların da istenilen hedefe ulaşılıp ulaşılmadığını gösteren birer ölçüt olduğu inkâr edilemez fakat asıl olan önceye göre aşama kaydetmiş olmak, ilerlemektir; o yolda harcanan emek ve çabadır. “Başlanmış ve bitirilmemiş çok şey bırakmak, içsel başarısızlık duygusunun büyümesine sebep olur. Yapmak istemediğimiz bir şey gibi ifade etsek bile bilinçaltı olarak o “yapamadığımız şey” olarak kabul edilecektir. Başladığımız her şeyi bitirmek, daha sonra onun üzerinde iyileştirmek ve geliştirmek için dönmek zorunda kalsak bile bir iç güvenlik duygusu geliştirir. Bu duygu “ben yapabiliyorum” demeye bizi götürür. İyi bitirilen her iş iyi yapabileceğimiz şeylerden bir örnektir. “ “Eğer hatalar sürekli tekrarlanıyorsa bu; rahatlık, tembellik ve maneviyata olan ilginin azlığından kaynaklanır. Tekrarlama ile bazı kişiler kendi hatalarını ayırt edemiyorlar ve sonunda onları haklı çıkarmak zorunda kalıyorlar. Artık bunlar hata değil, baş-

kalarının anlayamadığı gerçeklere dönüşüyorlar. Kişi, böylelikle bunu “tek gerçek” olarak kabul edip k e sinlikle haklı olduğunu düşünüyor ve hiçbir fikri veya dönüşüm olanaklarını kabul etmeyip fanatikleşiyor. Yapılacak şey hataları, dargınlıkları, şüpheleri, gururu bir kenara bırakıp bütün bu olanlardan deneyimler kazandığımızı bilerek yola daha güçlü ve cesur bir şekilde devam etmektir.” Eğer birçok denemede istediğimiz sonucu alamadıysak önümüzdeki seçenekler neler olabilir? 1. Sabır yolu: Tembelliğe düşmeksizin şartlar olgunlaşıncaya kadar doğru zaman ve zemini bekleyip tekrar deneyebiliriz. Ama bu süreçte de mutlaka gelişmek için her gün adımlar atmalıyız. 2. Esneklik yolu: Ulaşılması istenilen şeye sadece tek bir yoldan gidilmez. Amaca uygun olarak farklı yollar da denenebilir. Bir kapıyı kırk kere çaldığında açılmadıysa kırk kapıyı daha çal. 3. Kararlılık ve azim yolu: Bilinci mümkün ol-

duğunc a yüksek seviyede tutarak devamlılık ve sebatkârlıkla yürümektir. Bunu Jacob Riss’in şu anekdotu çok iyi anlatmaktadır: “Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.” Şimdi de Timur hakkında anlatılan şu hikâyeye göz atalım: Timurlenk’in ordusu güçlü bir düşman tarafından bozguna uğratılmıştı. Düşman askerleri bölgeyi tararken Timur terkedilmiş bir ahırda yatarak saklandı. Orada ümitsiz bir şekilde yatarken bir mısır tanesini dik bir duvarda taşımaya çalışan karıncayı gördü. Mısır tanesi karıncanın kendisinden daha büyüktü. İmparator, karıncanın o taneyi alt

¹Mümin Sekman, Her şey Seninle Başlar, (Haziran 2006, 5. basım), Alfa Basım, İstanbul, s: 93 ²DSG Makaleler, Makale 262, Her Başlanılan Şey Bitirilir ³DSG Makaleler, Makale 384, Neyi Telafi Edebiliriz?

21


mış dokuz kez taşımaya çalıştığını saydı. Altmış dokuz kez geri düştü. Yetmiş beşinci denemesinde mısırı duvarın üstüne çıkarabildi. Timur birden yerinden fırladı. O da sonunda kazanabilir, zafere ulaşabilirdi. Elbette ordusunu yeniden düzenleyerek ve düşmanı kovarak bunu başardı. 4. Yeni akıl yolu: Kişi, özellikle bilinci düştüğünde tıkanabilir, çözüm üretemez. Böyle bir durumda kişinin tercih ettiği bir hobiye kendini vermesi iyi gelir. Bu hobinin mümkün olduğunca basit ve çocukça olması daha iyidir. Deniz dalgalarının sesini dinlemek, yanan sobada ateşin çıtırtılarını dinlemek, zevkli bir yürüyüş yapmak, iyi bir kitap okumak, vb… Bunun yanı sıra size yardımcı olabileceğini düşündüğünüz kişilerin fikrini sormak da yeni kapılar açabilir. 5. Kendini geliştirme yolu: İstenilen sonuç elde edilemiyorsa kişinin 22

kendinde geliştirmesi gereken bazı yönleri olabilir. Bu yönlere daha çok ağırlık verilebilir. Kişi, eğer sürekli aktif halde olursa gittiği yolda hatalarını düzelterek yolun yönünü de değiştirir. Bu aynı zamanda iradeyi de geliştirir ve böylelikle her gün biraz daha kendi hayatımızın kontrolünü kendi elimize alırız. 6. Olumlu eylem yolu: Bizi hayal kırıklığından en çabuk kurtaran şey sorunu çözmek için olumlu adımlar atmaktır. “Bir ozan, bahçesinde dolaşırken yerde gördüğü bir kuş yuvasından söz eder. Fırtına, ağacın üzerindeki yuvayı dağıtmıştır. Ozan, yıkılan kuş yuvasına üzülürken yukarı bakar ve kuşları dalların üzerinde yeni bir yuva yaparken görür.” Her ne yapıyorsak yapalım cömertlik, cesaret ve süreklilikle adım atalım. Sonucun ne olduğundan çok, gidilen yolda hangi deneyimlerin kazanıldığı daha önemlidir. Bir dahaki denemede, öncekilerden elde edilen tecrübelerle daha iyisini yapmak hedeflenmelidir. Yol sonsuzdur. Bu yolda

her gün adımlar atmak irademizi geliştirecek ve bizi gün be gün daha iyiye götürecektir. KAYNAKÇA Guzman, Delia Steinberg: Makaleler, Makale 223, Zayıflık Guzman, Delia Steinberg: Makaleler, Makale 245, Küçük Şeylerin Sırrı, 1998 Guzman, Delia Steinberg: Makaleler, Makale 249, Devamlılık-Sebatkarlık, Mart 1999 Guzman, Delia Steinberg: Makaleler, Makale 262, Her Başlanılan Şey Bitirilir, 2000 Guzman, Delia Steinberg: Makaleler, Makale 384, Neyi Telafi Edebiliriz?, 2011 Livraga, Jorge Angel: Makaleler, Makale 73, Düşkün Hissettiğin Zaman Tavsiyeler, Mart 1983 Maxwell, John C. , Kazanan Tutum, Çev: Ulaş Kaplan, İstanbul, Sistem Yayıncılık, Aralık 1996 Sekman, Mümin: Her şey Seninle Başlar, İstanbul, Alfa Basım, Haziran 2006

Özlem KÜÇÜK


YAZAR

FERNAND SCHWARZ

23


YAZAR

“Nefs ilahi birlikten ayrılır; fakat yaratılış onu tezahür aleminde çokluğun kalbine yerleştirir. Demek ki tekrar birliğe dönebilmek için ondan soyutlanması gerekir.” 1951 yılında dünyaya gelen Eski Mısır Bilimi Uzmanı antropolog Fernard Schwarz, Avrupa ve Latin Amerika’da çok sayıda müzede, akademide ve üniversitede antropoloji, felsefe, din ve uygarlık tarihi konularında konferanslar, diyaloglar ve eğitimler gerçekleştirmiş ve çok sayıda bilimsel yapıt oluşturmuştur. Uluslararası alanda Mimari ve Kutsal Coğrafya üzerine hazırladığı belgesel dizisi, 20 farklı ülkede yayınlanmıştır. Schwarz, 30 yılı aşkın bir süredir modern ve antik toplumların geleneklerinin sembolik ve mitik yapıları üzerine araştırmalarını yürütmektedir. Ona göre, gelenek yalnızca geçmişte kalan, dolayısıyla aşılmış bir değerler toplamı değil, aksine hayata “yeni bir anlam” getirerek dünya 24

görüşünü yenileyen bir etkendir. Her yıl Mısır’a eğitim gezileri düzenleyen yazarın “Kadim Bilgeliğin Yeniden Keşfi”, “Düzensizliğin İçerisindeki Düzen Maat ve Eski Mısır’a Dair”, “Sembolik Mısır” ve Isabelle Ohmann ile birlikte yazdığı Rönesans’ın Ruhu adlı kitapları Türkçe’ye çevrilmiştir. Kitapları: MISIR SİMGE BİLİMİ Mısır’ın bir diğer adı olan Keimet “gezegendünya” ile eşanlamlıdır. Mısır bütün evrenin bir kopyasında yaşadığını düşünür. Yaşadığı dünya hem evren hem de gök ve yer altı güçleri ile temasta bulunduğu hakiki bir yankılanmadır. Mısırlılar için Nil Nehri, Samanyolu’nun yeryüzündeki yansımasıdır. Bu yıldız kümesi, göksel

hayatın kaynağını temsil eder ve yere yansıdığında da mutluluğun ve bolluğun kaynağına dönüşür. Mısırlılar kaostan çıkan akıllı düzeni yani evreni temsil etmek için piramidi seçmişlerdir. Piramit tam bir temsil değil daha ziyade bir arketiptir. Piramidin dört yüzü tamamen anayönlere (doğu, batı, kuzey, güney) göre yönlenmiştir ve dikey eksen aracılığı ile yeryüzünü yıldızlara birleştirir. Kare tabanı, ruhun ateşi ile döllenen toprağı temsil eder. Bu taban üzerine uzayın dört yönü oturtulmuştur. Her bir anayön kendi içinde güçlerini ve özelliklerini taşır. Böylece hayat ve şekil arasında, sınırsız ve sınırlı arasında, görünmez ve görünür arasında bir bağlantı kurmuşlardır.


YAZAR Kutsal yazı olan hiyeroglifler kelimelerin ötesindeki dünyanın sırları hakkında bilgiler getirir. Mısırlıların düşünce biçiminde kutsal ve kutsal olmayan birbirini reddetmez tam tersine biri diğerini barındırır. Her tapınak kozmosun ve yaratılışın bir kopyasıdır. Mezarlar ve piramitler gibi tapınaklar da sonsuzluğun ve Maat’ın bir tasviridir. Bunlar taştan yapılmış yegâne yapılardır. Mısırlılar için dikilitaşlar güneş ışınlarının madde içinde taşlaşmasıydı. Avlu gerçek dünyayı simgeler ama aynı zamanda arınma yeridir. İbadet, Tanrıların varlığına insanların bir cevabıdır. İbadet sözün ve ayinin söz konusu olduğu iki planda gerçekleşen bir boyun eğme değil de bir diyalogdur. Törenler sırasında Tanrılara yalvarmaktan çok insanlara yaptıkları iyilikleri yansıtırlar. İbadet bir anlamda Tanrıya şükretmektir. Uyumun, dengenin ve adaletin hizmetinde olarak, Tanrıların bıraktığı mirasın bozulmadan ve insanlık yararına devam ettiğini bildirerek adeta Tanrıların kaygılarını giderirler. İnisiyatik ayinin temel işlevi her insan bilincindeki kutsal yanı uyandırmaktadır. İnisiyasyon ayininin birinci aşaması arınmadır. Fiziksel ve

ruhsal olarak arındıktan sonra aday iki tecrübe yoluyla inisiye olur: Aydınlanma ve transmutasyon. Aydınlanma, ölümlü çoğunluğun ulaşamayacağı elle tutulur dünyadan, aydınlık ve aşkın üst bir evrene çıkışa benzetilebilir. Mısırlılar yalnızca ölümün ruha göksel alanlara giriş imkanı sunduğunu zannederlerdi. Tapınağın gizli bölümündeki inisiyasyon sayesinde seçilmiş kişi bu imkana yaşarken erişirdi. Kişi inisiyasyonu sayesinde gitgide “göğe” yaklaştıkça minerallerinkine benzeyen bir incelme süreci deneyler. Nun’a yakın altdünyadan kusurlarından arınmış olarak çıkan inisiye kendi öz Tanrısallığını ortaya koyar. Böylece Tanrılar arasında kutsal bir varlık olarak kabul edilir. Aydınlık ve verimlilik kazanır. Mısır’da inisiye sosyal düzenin kefilidir. Amaç kötüye karşı savaşmak değil daha ziyade toplumu düzeltmek için önce kendisini düzeltmekten başlamak gerektiğini hatırlayarak inisiyeler yetiştirebilmektir.

konusu, Mısır’ın kutsal ve fiziksel coğrafyasını yaratan ve yaşatan temel ilke olan Maat’tır.

Maat ve Eski Mısır’a Dair Fernard Schwarz Mısır’ı görüntülerin ve çağrışımların ardında yatan anlamı ile ele alarak bu kitabını bizler için eşsiz bir maceraya dönüştürmektedir. Kitabın ana

“Senden önce yaşamış olan büyüklerine denk olmaya çalış...” sözlerinin kitaplarda baki kaldığını gör; bu kitapları aç; yetenekli insan eğitilmiş bir insana böyle dönüşür.

Tanrıça Maat, düzeni, yasayı, adaleti temsil eden ilkedir. Etik, sosyal ve politik düzenin temelidir. O, Mısırlı için her şeydir. Dolayısı ile Maat, Mısır uygarlığının kuruluşundaki anahtar fikirdir. Bu uygarlığı anlamak için bakılması gereken ilk noktadır. Mısırlıların bakışı ile tanrının anlamı, düzen, düzensizlik, Maat’ın aldığı sembolik biçim olan piramit, anlamı, bunun topluma yansıması olan Mısırlıların piramidi nasıl ve daha da önemlisi niçin inşa ettiği, bu sistematik incelemede önümüze serilecek, birbiri ardısıra gelen soruların birkaçıdır. O, büyüklerin bir okuludur ki bilge insan; edindiği bilgiyi ona atılmadan bilen, çevresinde kötü hiçbir şey olmayandır. Doğruluk ve adalet (Maat) ona, ataların vermiş oldukları; “öğütlere uygun olarak kucak dolusu gelir...”

25


KİTAP

26 26


KİTAP

BIR YUNUS ROMANI Yunus Emre bir halk adamı, bir derviştir. Derviş Hakk aşığıdır, bu sebeple o, insanları da Hakk’ın tezahürü oldukları için sevmek durumundadır. Yunus’un aşkı her şeye yönelik pek güçlü bir duygudur. Aşk, evrenin yaratıcısına yönelik olduğu kadar yaratıcıdır da. Yunus, bizlerin ilâhî olandan ayrı olmadığımızı, yani “varlığın birliğini” kabul eder. Tüm insanlar ilâhî varlıklardır ve onların eşitlikleri, nihai noktada, onların ilâhî oluşlarında saklıdır. Yunus’a göre,

“OD”

insanlara hizmet etmek nihai ahlâkî idealdir ve birey herkesin yararına çalışırken, kendisi için en yüksek iyiye ulaşır. İskender Pala “OD” kitabında bizlere, çoğumuzun ismini mutlaka duyduğu, en azından bir şiirini dinlediği fakat hayatı ve yaşadığı dönem hakkında çok az şey bildiğimiz Yunus Emre’yi, Bizim Yunus’u anlatmıştır. Biz Yunus Emre’yi şiirleri ve yüce gönlü ile bilirdik sadece. Oysaki İskender

Pala, Yunus Emre’nin o mertebeye ulaşana kadar hırsıyla, aşkıyla ve hatalarıyla sıradan bir insan olduğunu bize göstermiş, yürüdüğü yolda çektiği sıkıntıları, kıtlığı, sefaleti, aşk acısını, evlat acısını, baba-dede özlemini Yunus Emre’nin oğlu İsmail’in ve Molla Kasım’ın dilinden bizlere aktarmıştır. Od, Yunus Emre’nin yanı sıra Tabduk Emre’yi, Mevlana’yı, Hacı Bektaş-i Veli’yi de tekrar anlamamızı sağlayan bir eserdir.

27 27


Günümüzde 6 farklı Yunus Emre hayatı karşımıza çıkarken on farklı yerde de mezarı olduğu söylenmektedir. Kimi yerlerde medreseli olduğu eğitim aldığı belirtilmektedir. Bu kitapta ise yazar onun rençper kimliği ile ele almıştır. Yunus’un yaşadığı dönemlerde açlık sefalet ve kıtlık vardır. Aynı zamanda Moğol istilası da söz konusudur. Köyünde yiyecek hiç bir şey kalmayınca öküzünün heybelerine alıç doldurup Hacı Bektaş-ı Veli’nin kapısına gider. Hacı Bektaş kendisine hoş geldin der 28 28

ve O’nu ağırlar. Yunus, kendisinin alıç getirdiğinin azımı çoğa sayıp karşılığında buğday istediğini söyler. Birkaç gün dinl e n dikten s o n ra gitmek istediğini söyler. H a c ı Bektaş istersen sana buğday yerine nefes verelim, nefes hayattır der. Yunus Emre bunu kabul etmez. Hacı Bektaş’ı birkaç kez ısrarına rağmen Yunus kabul etmez ve iki öküz buğday yükü ile yola çıkar. Köyüne vardığında köyün Moğollar (Çekikgöz) tarafından saldırıya uğradığını fark eder. Eşi Sitare’yi ve Oğlu İsmail’i arar. Ancak Sitare’nin öldürülmüş olduğunu görür. Oğlu İsmail’i bir kuyuda bulur. Sonra aklına Hacı Bektaş’ın nefes vereyim sözü aklına gelir ve hata yaptığının farkına varır. Oğlu İsmail’i Satı Nine’ye bırakıp geri döner ve nefes ister. Hacı Bektaş-ı Veli’de ona o kapının kapandığını ve anahtarının da artık kendilerinde olmadığı-

nı söyler ve ne istiyorsa gitsin Tapduk Emre’nin kapısından alsın der. Yunus yollara düşer ve Tapduk Emre’nin yerini yurdunu herkese sorar. Bu arada aklında kaybettiği Sitare’si ve oğlu İsmail var. Yunus, Allah ile olan dostluğu yeniden kazanmak için onu bulmak zorundaydı. Allah’tan kaçmak yerine Allah’a kaçmanın rehberliği için yolunu izini arıyordu. Yunus eşi Sitare’yi kaybetmişti ama gönül aynasında Sitare’nin görüntüsü vardı. Hatta zaman zaman Sitare’nin görüntüsünün yerine yeni bir görüntü koyabileceğini düşünüyordu ki birden hata yaptığının farkına vardı ve ağladı “Tövbeler olsun Rabbim: bana Sitare’den güzel suret gerekmez, ancak Sen’in suretin olsun!” bu aşamadan sonra Yunus’un içinde hep Sitare yaşamış ve yol göstermiştir. Yola devam ederken yoldaki kervanlara hem Tapduk Emre’yi soruyor. Hem de köyünü soruyordu. Köyünün tamamen yıkıldığın öğrendiğinde hem oğlunu hem de Allah’ın sabrını deneğini düşündü. Oğlu İsmail kaçırılmış ve köle pazarında satılmıştı. Oğlu da babasını kendisini kurtaracağını inanıyordu ama babası gelmedi.


KİTAP İsmail köle pazarında bir işkenceci tarafından satın alınmıştı. İsmail’e Samuel adını vermişti ve onun iyi bir işkenceci olmasını istiyordu. Bu cellâtlık konusunda ne varsa İsmail’e öğretti. İsmail hep babasının neden onu terk ettiğini veya neden gelip onu bulmadığını düşünüp duruyordu. Yunus bu arada Tapduk Emre’yi unutmuştu oda oğlunu aramaya başlamıştı. Bir yıl boyunca oğlunu aradı. Hatta Alamut fedaileri ile kaldığı bir handa onlarda oğlunu bulma yönünde söz aldı. Bu arada yolda yürürken Sitare’si ile karşılaştığı ve onunla geçirdiği zamanlar gözüne geldi. Bir zaman böyle geçti. Sitare ona sen artık şu görünen köye git ve ilk karşılaştığın kişiyi kendine rehber edin dedi. İsmail’i buldurmak isteyen Allah elbette buldurur, kalbini ferah tut, kimsesizlerinde bir kimsesi vardır. Yunus bir gece misafir olarak kaldığı evden yaşadığı süreç onu Tapduk Emre’ye götürür. Tapduk Emre Yunus’u görünce Hey Aslan’lı yadigârı çok geç kaldın der ve ‘Hele bak, ne eksikse; dağdan odun getir, kuyudan su!’ diye Yunus’a söyler ve ilk öğüdünü verir. Derki “yanlış olan, zor olan, hüsrana götüren kulun hata yapması değil, hatada ısrar etme-

sidir. Allah’ın bir değil, bin tövbe kapısı vardır. Var işini doğru yap, bu dergâhta adını güzellikle andır. Özünü tevhide döndür, yüzünü Mevla’ya döndür. Yunus’un dergâhta kaldığı oda arkadaşı ve ilk hocası bir çekik gözdü. Yunus onu gördüğünde nasıl bir sınav geçtiğini düşünmeye çalıştı. Tüm ailesini onların yüzünden kaybetmişti. Zaman içinde ismini Abakay Derviş olarak öğrendiği çekik gözle dostluğu ilerliyor ve ondan bitkilerden ilaç yapımı zehir yapımı konularında bilgiler öğreniyor. Yunus dergâhta sürekli odun getirme görevini üstlenmişti. Tapduk Emre’yi görme ve zikirlere katılma şansı az oluyordu. Tapduk Emre’nin Yunusa ilk verdiği Zikir ise bilmem Zikiri idi. Daha sonra Allah, ardından Hu, sonra Hak ve nihayet Hayy zikirleri gelecekti. Bu tezkiye için yaptığını biliyordu sıralamayı. Ormanda odun taşıma esnasında doğayla bir olmaya başlamıştı. Ağaçlarla hayvanlarla konuşuyordu. Abakay dervişten öğrendiği şifalarla ormandaki yaralı tüm hayvanları tedavi ediyordu. Öyle bir aşamaya gelmişti ki yaralı hayvanlarla onu gelip buluyordu. Tapduk Emre’nin huzuruna varalı iki yılda olmuştu. Bu süreç içinde oğlu İsmail

ve Sitare’sini çok özlüyordu. Tapduk Emre’nin huzuruna varan Çelebiler, Karaman’da köle olarak satılan bir çocuktan bahsederler. Yunus yapılan tarife göre Oğlu İsmail olduğu düşünür ve Çelebilerle beraber yola çıkar. Çelebilerle beraber yolda iken onların sırları çözmeye çalışır ama bir türlü bunu başaramaz. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Konya’da Sultan’ın huzuruna çıkarlar. İçerisi altın dolu sandığı Sultan’a verirler. Sultan Çelebi’ye altın senin evinde bulunmuş bunlar senindir der. Çelebide Haş’a sultanım Allah’tan gelen yine Allah içindir. Ben hiçbir şeye sahip ve malik değilim; her şeyin malik ve sahibi Allah’tır. Hayy’dan gelen Hu’ya gider. Ben geri götüremem der. Sultan’da hazineyi kabul etmedi ve vekilharcını çağırarak tüm yoksullara dağıtılmasını emretti. Yunus bu durumda ne kadar çok yoksul olduğunu gördü, haline şükretti ve çelebilerin Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri olduğunu anladı. Onların amacı yoksul insanlara yardım etmekti.Yunus, Çelebi ile beraber Konya’da Cuma namazı kılmaya gider, burada Mevlana’nın vaazını dinlerler. Vaaz sırasında Mevlana Yunus’u fark eder. Vaazdan sonra yanına gelir 29 29


KİTAP ve onların arasında namaz kılar ve sonrasından derin bir sohbete dalarlar ve karşılıklı şiir okurlar. Mevlana, Yunus’un gönlündeki Sitare aşkını gördü ve Ona “Yıldızdan geç Yunus, artık güneşe bak” dedi. Daha sonra Tapduk Emre’yi sordu Yunus’a bir süre daha sohbet ettiler. Ayrılırken Mevlana Çelebi Faruk’un kulağına bir şey fısıldar ama Yunus cesaret edemediği için ne söylediğini bilemedi ama çok merak etmişti. Yunus’un İsmail artık 15 yaşlarına gelmişti. İşkenceci ustası ona her türlü işkence türünü öğretmişti. Hatta İsmail kendiside işkence aletleri geliştirmişti. Bir taraftan babasını özlüyor bir taraftan babasından intikam almak istiyor. Allah’ı sorguluyor. Bir gün işkence için Alamut fedailerinden biri getirdiler. Ustası bir türlü konuşturamadı. İsmail tutsak senindir konuştur onu dedi. İsmail’in hoşuna gitmişti ilk kez kendi başına yapacaktı. Ancak, bir şey bunu yapmasını engelliyordu. Alamut fedaisi İsmail’i tanımıştı. Babasının onu aradığından bahsetti ama İsmail’i bir türlü inandıramadı. Uzun konuşmasının ardından ne olduğunu anlayamadan İsmail gözünü açtığında Alamut fedaileri tarafından kaçırıldığını anladı. 30

Yunus, Karaman’daki gördüğü çocuğun oğlu olmadığına üzülmüştü ama çocuğun kaderi de oğlununkine benziyordu. Onu alıp dergaha getirmek istemesine rağmen sahibi onu vermek istemedi. Yunus’a dergâhta artık su taşıma işi verilmişti. Artık dergâhın su ihtiyacını karşılıyordu ama bu iş Yunus’u yoruyordu. Taşıdığı kaplardan dolayı sırtında yaralar oluşmuştu. Tapduk Emre’nin kendisine değer vermediğini düşünüyor diğer müritlerle kendisini kıyaslıyor ve değersiz hissediyordu kendisi ve ayrılmaya karar verdi. Köyüne dönüp oğlunu aramalıydı ve Sitare’nin mezarına taş koymalıyım diye düşündü. Dergâhtan ayrıldı. Bir süre yol aldıktan sonra iki kişiye denk geldi. Konuşmalardan onların iyi birisi olduğunu anladı. Onlar abdal olan insanlardı. Allah adına insanlara yardım ediyorlardı. Yunus onlarla beraber geceyi geçirmek için gitti. Gündüzleri bağda, bahçede insanlara yardım edip çalışıyorlar. Akşam oldu mu mağaraya geri dönüyorlar. İlk akşam Yunus düşünüyor yiyecek bir şey yok. Sonra birden sofralık kurulduğunu fark ediyor. Hem şaşırıyor hem korkuyor. İki üç akşam böyle devam ediyor. Sonra sıra Yunusa geli-

yor. Abdallar diyor sıra sendedir Yunus şaşırıyor ve sonunda dua ediyor. Duasında Allah’ım bunlar kimin yüzü hürmetine dua ettilerse onun yüzü hürmetine rızk ver diyor. Bir anda her taraf yemek doluyor her zamankinde kat kat fazla. Abdallar şaşırıyor. Sen kimin için dua ettin diye soruyor. Yunus’ta siz söyleyin diyor. Onlarda biz Tapduk Emre’nin kapısında yıllar yılı odun taşıyan bir Yunus vardır, onun hürmetine dua ederiz ve çok şükür her zaman nimet gelir. Yunus nasıl bir hata yaptığının farkına varır. Nasıl geri döneceği ve tekrar kabul edilip edemeyeceğini bilemez ve Arslanlı hünkârdan yardım almak için Sarıcaköy’e gider. Ancak burada Arslanlı Hünkârı bulamaz. Ne olursa olsun geri dönmeye karar verir. Dergâha vardığı zaman müritler onu istemez ve suçlayıcı davranışlarda bulunurlar. Hatta Yunus zorladıkça onlarda güç kullanmaya başlamışlar. Yunus kendinin yine bir sınavda olduğunu veya Tapduk Emre’nin kendini affetmeyeceğini düşünür. Ormanda yalnız iken birden yanına Abakay derviş yanına gelir ve ona sabır etmesini söyler. Daha sonra Ana bacı yaklaşır ev Yunus’a derki sabah namazı eşiğin kapısına yat. Tapduk Emre sabah namazı için


KİTAP abdest almaya dışarı çıkar. Eşik sana değince bana sorar. Kim var orda diye. Bende Yunus derim, eğer hangi Yunus derse seni affetmemiştir, gidersin buralardan yok bizim Yunus mu derse bil ki seni affetmiştir ve elini öpersin. Yunus ana bacının dediğini yapar ve Tapduk Emre aynı şekilde Bizim Yunus mu? Diye sorar ana bacı evet der. Yunus Emre Tapduk Emre’nin eteğini öper yeniden birlikte olurlar. Tapduk Emre Yunus’a sorar. Bu kadar yıl ne kazandın Yunus? “Nefsime tatbik ettiğim

ve hiçbir şeyle değişmeyeceğim dört kaide öğrendim der. Tapduk Emre bu dört şeyin ne olduğunu sorar. Birincisi, ben öldükten sonra da benimle gelecek olan iyiliği seçtim. Sizden devşirdiğim ilk dostum iyilik oldu. O beni hiç yalnız bırakmadı. İkincisi, dünya zevklerinden geçici emellerinden ve mallarından O’nun aşk oduna, hakiki aşkın oduna yöneldim. Üçüncüsü, hiçbir hatamda kimseyi suçlamayacaktım. Gözlerimi daima içime çevirecektim.

Böylelikle nefsimle bir savaş başlattım. Dördüncüsü, hakça bölüşmeyi ve başkasının hakkını almamayı kendine düstur edindim der. Tapduk Emre derki; Ah be Yunus ah be aslanlı yadigârı bu dergâha geldiğinde dünya koktuğunu söylemiştik. Biz seni burada Cenabı Hakkın huzuruna açacaktık. Sen gittin kendin açtın geldin der. Şimdi sana eksik kalan beşinci desturu verme zamanı geldi. Hacı Bektaş’ın teklif ettiği nefesi vermek bizden der.

31 31


KİTAP Bu arada Yunus’un oğlu İsmail’i Alamut fedaileri Hacı Bektaş’ın dergâhına bırakırlar. Burada babasını bulabileceğini söylerler. Ancak İsmail belli bir süre burada kaldıktan sonra buranın kendisine uygun olmadığı hatta babasının bir derviş olamayacağını düşünüp buradan ayrılır. Belli bir süre dağlarda gezer mağaralarda kalır. Bir gün çekik gözün elinden 30 tane genci kurtarır ve onlardan 16 ‘sı ile bir grup oluşturur. Bu arada babasına hem özlem duymakta hem de intikam almak isteyen duygular beslemektedir. Yunus Emre’nin Tapduk Emre ile ikinci buluşmasından sonra artık odun ve su taşımaz ve Tapduk Emre’den ilim ve irfan dersleri almaya başlar ve süreç dervişlik yolunda zirveye kadar gider. Sonraki yıllarda uzun süren kuraklık devri bitmişti. Yağmurlar bol yağmış ve ekinler çoğalmış ve zulüm daha azalmıştı. Tapduk Emre’nin kapısında Horasan’dan 40 tane pir gelir. Tapduk Emre bunları ağırlar. Akşam yapılan zikirlerden birinde Guyende’nin sesinde sorun olunca Yunus söylemek durumunda kalır. Zikir sonunda herkes kendinden geçmiş ve mest olmuşlardı. Dergâhtaki herkesin iltifatını aldı. Misafirleri göndermenin vakti gelmişti. Tapduk Emre 32 32 Misafirlere hediyeleri-

ni vermesi için Faruk Çelebi’ye söyler. Her birinin heybesine akçeleri koydu. Yunus bu akçelerin kırk farklı memlekette dağıtıldığını gördü ve gönül gözünün açıldığını anladı. Bu arada Tapduk Emre ile Çelebi arasında Mevlana ile söz geçer, Tapduk Emre, Mevlana’nın yerine kimin geçtiğini sorar. Çelebide Veled Çelebi sultanın geçtiğini sorar. Bu esnada Yunus geçmiş dönem sürekli olarak Çelebi’ye sormak istediği soruyu sorar. Konya’da beraberken Çelebi’nin kulağına eğilmiş Mevlana bir şeyler söylemişti Yunus bunu merak edip dururdu sonunda Çelebiye sordu. Çelebi tam anlatmak üzere iken misafirlerden biri geri dönüp Yunus’u birine benzettiğini söyler. Tapduk merak eder sorar kime benzettin diye? Yesevi ocağından beraber çıktığımız Taybuga’ya benzer der. Yunus çok şaşırmıştır. Çünkü bahsettiği kişi dedesidir. Tapduk Emre Yunus’a dedesini anlatır. Onun kırk yıl evvel Yunus’un bu kapıya geleceğinin söylemiştir. Bu yüzden sen bizim Yunus’sundur. Bu arada Faruk Çelebi Mevlana’nın tam olarak ne dediğini aktarır. Mevlana, sufilik yolunda hangi makama erişmişsem şu Türkmen kocası Yunus’un ayak izini orda gördüm. Yunus damarlarından kanının çekildiğini hissetti ve yanı başındaki kuyuya

düştü. O kuyuda uzun yıllardır kurumuş olan bir kuyu idi ama şimdi su ile dolu idi. Yunus artık hem bir ozandır. Sürekli aşk’a dönük şiirler söyler. Tapduk Emre ona, söyle Yunus dağlara, taşlara, yollara, kurtlara kuşlara, kalplere söyle diyor. Bu vesileyle Yunus’un artık gitmesi gerektiğini söyler. Yunus’ta bunu anlar ama gitmek istemez. Ancak Tapduk Emre artık ikisinin aynı dergâhta olamayacağını söyler. Yunus’a her tarafı dolaş der. Yunus dergâhta ayrılır ve yollara düşer. Öncelikle köyüne gider orda yeniden hayat kurmaya çalışır ve bunu başarır. Burada şifacılık yönü ön plana çıkararak insanları köye toplar. Daha sonra Tapduk Emre’nin dolaşma gerektiğini hatırlar ve yollara tekrar düşer. Yunus Emre gittiği kapılarda sık sık dedesi Taybuga’nın adını duyuyordu. Yunus söylediği mısralar konakladığı dergâhlardaki dervişlere rehber olduğu gibi oralardan taşıp başka yurtlara gidermiş. Hatta bir gün çobanın koyunlarına onun mısraları ile konuştuğuna şahit olur. Çoban koyunlara; “Dağlar ile, taşlar ile/ çağırayım Mevla’m seni/ seherde kuşlar ile/çağırayım Mevla’m seni/sular dibi mahi ile/sahralarda ahu ile/Abdal olup ya Hu ile/çağırayım


Mevla’m seni” Yunus ne yapacağını şaşırır. Çünkü tüm koyunlar gözlerini çobana çevirip durmuşlardı ve onu dinliyorlardı. Yunus Allah’a şükür eder ve sorumluluğunun ne kadar artığının farkına varır. Yunus Emre Anadolu’nun her tarafını dolaşıp dergâhlara uğrar ve belli süre dergâhlarda konaklayarak dervişlerle zikir törenleri ve eğitimler verirdi. Bursa’da geyikli baba türbesine gider. Burada Turakçın isimli dervişle yoluna devam eder onu oğlu yerine koyar. Tapduk Emre’nin manevi eşiğini giderler ve her gün kabrinde dualar ederlerdi. Kırşehir’e oradan Ihlara vadisine geçerler. Hıristiyan papazlarla sohbet edip, buradaki insanlara İslamiyet adını vermeden Allah ve insan sevgisini kalplerine koymaya çalışıyorlardı. Zaman içinde Anadolu’da yine zulüm ve kuraklık hâsıl olmuştur. Zulüm gören insanlara yardımcı olmak için sürekli il il geziyorlardı. Yunus’un oğlu ile karşılaşma zamanı gelmişti. Trukçan ile Yunus beraber subaşına yaklaşırken, İsmail ve çetesi ikisini Alamut fedaisini tuzağa salar ve onlara saldırmak için Fırat kollarlar. Aslında oğul İsmail farklı bir şey olduğunu seziyordu. Trukçan asasını kılıç gibi

kullanıyordu. İsmail’in çetesi saldırıya geçti. Ancak Trukçan asasıyla okları ikiye bölüyordu. Yunus Emre sadece izliyordu. Tüm elemanların öldüğünü gören İsmail okunu fırlatarak Trukça’nın boğazından vurur. Yunus Emre hemen yanına gider. Bir türlü anlam veremez çünkü Trukçan istese o oku ters çevirip geri atan kişiye gönderebilirdi. Trukçan son nefesinde Yunus’a onun oğlu İsmail olduğunu söylerler. İsmail ilk başta babasına başta çok tepki gösterse de sonra babasını anlar. Yunus oğlundan köye kendisini köye götürmesini ister. Yunus ve oğlu beraber köye giderler ve burada kendi dergâhlarını kurarlar. Yunus’a dervişler bir gün sorarlar kaç adet şiir yazdın? Yunus önce hafif gülümsedi. Sonra eliyle “hiç saymadım ki!” der gibi işaret yapar ve “sevgiliye gidecek hediyeyi saymak yakışık almaz öyle değil mi?” der. İnsan, Yunus’a göre fani dünyaya meyletmeyip ondan uzaklaştığı yani va-

roluşs a l benliğine (nefs) yabancılaştığı ölçüde olgunlaşarak, Hakk’a yaklaşacak ve O’nu kendi içinde bulacaktır. Zira nefs Tanrı ile insan arasında bir perde olduğu için nefsi kontrol altında tutmak gerekir. Tasavvuf, nefsin öldürülmesi değil, onun derece derece terbiye edilmesi esasına dayanır. Ancak nefsin olgunlaşmasını önleyen kibir, cimrilik, öfke, gıybet, haset gibi engeller vardır. Bu engellere karşı verilen meşakkatli sınavda Yunus, doğruluk ve kanaatkârlıktan vazgeçilmemesi gerektiğini söyler. Ünal KAYA 33


GEZİ

. SURIYE ÜRDÜN LÜBNAN Kutsal olana yolculuk…

34


GEZİ

culuk Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü de içermekte ve birçok tarihi şehri içerisinde barındırmakta. Bu gezide bana yine motosikletiyle eşlik eden İzmir’li bir doktor da var. Amacım hem bu yerler hakkında kişileri bilgilendirmek hem de motosiklet seyahatlerinin güzelliklerini aktarmak.

İzmir Körfezi’nden Akabe Körfezi’ne Kutsal olana yolculuk…. SURİYE- LÜBNAN – ÜRDÜN

Mantık sizi A’dan B’ye götürür, hayal gücü ise her yere. Uzaklara uzanmak, oralara gitmek hep bitmeyen sevdamdı benim.

Öncelikle kendimden bahsetmek isterim. Adım Halil KAYA, İzmir de yaşıyorum. İngiliz Kraliyet ailesi ROSPA ileri ve güvenli motosiklet sürüş eğitmeniyim. Motosiklet ile dünyayı geziyorum ve kurban bayramında yaptığım bir geziyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gezi İzmir Körfezi’nden Ürdün’ün Akabe Körfezi’ne. Yol-

8 saatlik yürüyüşler, 6 saatlik bisiklet, 11 saatlik uçak, 24 saatlik otobüs, 40 saatlik tren yolculuklarını çok yapmışımdır. Ama yanı başımızdaki komsularımıza anca sıra geldiğini fark ettim. Vize ile uğraşmak hep zor gelmişti bana. Bin yıllardır süre gelen toprak kavgaları, savaşlar, ölümler, sevgi, nefret, peygamberler, haberciler ve daha birçoğu bu toprakları kullanarak

amaçlarına ulaşmak istemişlerdi. Şimdilerde de pek sakin görünmüyor bu topraklar. Bu toprakların esrarı neydi? Yıllarca Haçlı seferleri bu topraklar için yapılmamış mıydı? Mısır’ın Firavunları bu topraklarda ne arıyordu? Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. Muhammed hepsi bu topraklardan geçmişlerdi. Öğretilerine buralarda başlamışlardı ve buralardan dünyaya yayılmışlardı. Bu geziye 2 arkadaş hazırlandık. Hazırlandık derken 2 gün önce kararlaştırıp Cuma gece 24.00’da toparlanıp cumartesi 05.30’da yola çıktık. Bu toprakların bin yıllar öncesinde, birçok kutsal insan tarafından geçilmiş olması ve etkisinin halen sürmesi bizi bu topraklara doğru yöneltiyordu. Hz. Muhammed’in ilk keşfedildiği yer Suriye, Hz. İsa’nın ilk söylevlerini verdiği yer Ürdün, Hz. Davud’un türbesi Ürdün, Hz. Musa’nın halkına vaat edilen kutsal toprakları (Kudüs) işaret ettiği Ürdün Mount Nebo ve diğerleri ve tabi ki en önemlisi de Wad-i Rum Çölü... Buralara gitme fikri bile bizi heyecanlandırmıştı.

35


GEZİ

Rota hakkında detaylı bilgiye sahip değildik. Sadece gitme hayali peşindeydik. Hadi beraber gezelim... Yolumuz Laskiye doğru gidiyor. Suriye’nin içlerine doğru girmeye başladık. Yol çok düzgün, sağımız solumuz yeşilliklerle kaplı. Suriye’de ilk durağımız sınıra 40 km mesafede olan Laskiye (Lattika). Tipik Akdeniz sahil şehri. Yapılaşması Antalya’yı andırıyor. Öğle yemeği molasını burada veriyo36

ruz. Mideler aç. Güzel bir restoran bulup Suriye yapımı yemeklerden tatma fırsatı tanıyoruz kendimize. O yemekte Suriye’li dostlarla tanışıyoruz. Sofralarına buyur ediyorlar. Biraz oralardan biraz da bizim buralardan derken ayrılma vakti geliyor. Öğlen güzel bir yemekten sonra bedenlerimizi hoş bir yolculuk için hazırlıyoruz. Heyecanlıyız. Suriye, Arap Cumhuriyeti olmasına rağmen tipik bir Akdeniz ülkesi. Dini bir zorlama gö-

rülmüyor hiçbir yerde. Turistlere son derece alışıklar ve özellikle de Türklere karşı oldukça sevecen davranıyorlar. Petrolün vermiş olduğu zenginlik yapılaşma, yollar ve araçlara yansımış durumda. İstediğiniz her şeyi bulabiliyorsunuz. Yemekler çok benzer. Her yerde bira ve diğer çeşitleri bulabiliyorsunuz. Karayolları hem Arapça hem de İngilizce olarak belirtilmiş, yol bulma da zorlanmıyorsunuz.


GEZİ

Lübnan AMİN MAALOUF’UN ÜLKESİNDE “NARGİLE ”TADINDA BİR GEZİ !

Kimi Lebanon demiş, kimi Liban. Biz ne diyelim en iyisi Lübnan diyelim. Lübnan demek Amin Maalouf demek, Fairuz demek, dağlarında çokça yetiştirdiği ve bayrağına aldığı sedir ağacı demek, Hamra Caddesi demek, felafel demek, taze meyve suları içmek demek. Ama en çok da yıllarca bitmek bilmeyen savaşlara, acılara, ölümlere sahne olmuş, Lübnan demek Paris demek, Beyrut demek. Lübnan’a doğru yaklaştığımızda benim ilk fark ettiğim şey bitki örtüsünün sarıdan yeşile dönmesiydi. Gerçekten Lübnan diğer gördüğüm Arap ülkelerine göre oldukça yeşil bir ülke. Lübnan gümrüğüne girdiğimizde % 70’ini Müslüman Arapların oluşturduğu bir Ortadoğu ülkesi olmakla beraber farklı bir dünyaya adım attığımızı, otelimizin bulunduğu Hamra Caddesi’ne girdiğimizde de bu ülkeyi görme ısrarımızın ne kadar yerinde olduğunu anladık.

İstanbul gibi yüzünü batıya dönmüş ama her hücresiyle oryantal bir şehir düşünün... Tarih boyu kan ve gözyaşları eksik olmamış... Tekrar tekrar, yaşama sevinciyle yeniden kolları sıvamış, yeniden kendini var etmeye çalışmış bir yer burası çöldeki vaha gibi. İç savaş yıllarının modern Beyrut’a bıraktığı izlerin peşinde. Kurşun izli Martir Meydanı’nda şimdi sanat galerisi olan bombalanmış sinema binası... Gece hayatıyla ünlü Gemmayzeh’de, gündüz gözüyle, delinmiş kepenkler ve yaralı taş evler... Savaşta parçalanmış askeri bir karargâhken, küllerinden doğan Beyrut Ulusal Müzesi ve Fransız gazetesi L’orient Express’in, basın müzesi yapılacak yıkık binası ile bugünden düne, Beyrut’un yakın tarihiyle buluşturuyor. Kaldığınız otelden, tüm ülke otellerinde mevcut olan ücretsiz rehber haritanızı hemen temin etmenizi tavsiye ederim. Çünkü bu harita size şehir içinde de önemli bir

rehber olacak nitelikte. Bu haritanın rehberliğinde Nejmet Caddesi’nden başlayıp, Maronite Kilisesini takiben Palace De’Etoile’e yürüyebilir, ardından tekrar caddeye açılıp Grand Serail (Millet Meclisi ve aynı zamanda Başbakanlık konutu) ve altında yer alan Roma Hamamı’nın kalıntılarını görebilirsiniz. Beyrut’ta gireceğiniz her sokakta karşınıza sizi şaşırtacak kadar güzel bir bina veya yıkık dökük bir virane çıkarabilir. Fotoğraf makinanızı asla yanınızdan ayırmayın ve bol bol fotoğraf çekin. Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri olma yolunda ilerleyen, savaş yorgunu ama emeğin ve azmin zaferi Lübnan kaynağını tahmin etmenin güç olmadığı, kişi başına düşen 4 bin 500 dolarlık milli geliri ve içinde barındırdığı tezatları ile tek başına birçok hayatı ifade etmeye kaldığı yerden devam ediyor.

37


GEZİ Ortadoğu’nun

en

ön-

Cartier’si ile muhteşem

nental Oteli’nin önünde Casino’ya giden müşterilerine kapı açmak üzere hazır olda bekleyen 25 kominin yarattığı müthiş bir tezat Beyrut. Belki de tüm Lübnan’da

Beyrut… 15 yıl süren sıcak savaşın ardından 24 yılda yaralarını sarmayı başarmış bir uçurumlar ve muammalar şehri. Kalaşnikoflu, sarı bayraklarla donanmış Hizbullah mahalleleri, 2 cadde ötesinde mevzilenen yeşil bayraklı Hareket-El Amar ya da onun 500m berisinde dünyanın en pahalı ve şık caddelerinden olan Versace’si, DKNY’si, 38

Solidere, Hamra, Ashrafieh, Nejmet. Hizbullah mahallelerinden son hızla geçen Porsche’leri, dünyanın en lüks yatlarının ve otellerinin sıralandığı El Corniche sahilinde jogging yapan bir çok Lübnanlı, biraz içeride binlerce Filistinli’nin yokluk içinde yaşadığı Şatila ve Sabra kampları ve gece Interconti-

tamamı harap olmuş tek bölge downtown. Kimi tamamen yıkılmış, yıkılmamış olanlarda da derman kalmamış, gövdesindeki kocaman delikleriyle sırasını bekleyen, bir tarihe tanıklık etmiş saray yavrusu evler. Biraz üzülüyoruz bir parça su ve bir karış toprak için 200 bin kan döküldüğünü aklımıza gelince.


GEZİ İnşasının devlet yardımıyla gerçekleştiği bu şehir yüksek katlarına rağmen, mimarisi, doğru planlamanın ve sokak kafelerinin kazandırdığı estetiği ile geçmişe ve geleceğe meydan oku-

atan Türkler hemen sizi buluyor. Odalarımıza yerleştikten sonra kısa bir kent turuna çıkıyorum. Gerçekten gece bu şe-

fi neticesinde 15 dakika bir yürüyüşün ardından hedefimize ulaşıyoruz. Yol boyu yine tankasker-tel örgüsü üçlüsü eşliğinde tabi ki… Sırada var.

şehir

merkezi

Yıldızlar Caddesi, Solidere Meydanı ve Saat Kulesi ziyaretlerinde kentin yeniden eski görkemli günlerine ulaşma çabasına şahit oluyorsunuz. Yer yer yeni binalar ve geniş çarşılar yapılmakta.

yor.

hir çok güzel görünüyor.

Her köşe başında stant açan DVD’cilerin ön sıralarına dizilmiş ‘Kurtlar Vadisi’, ‘Yabancı Damat’, ‘Ezel’ dizilerinin fotoğrafları bu ülkede bir efsane olduğunu ispatlıyor.

Beyrut sahile kurulu kuzeyden güneye uzanan dağlara sırtını vermiş, deniz boyunca uzanan yollarında çokça palmiye ve hurma ağaçları olan İzmir’den bize çok da yabancı gelmeyen bir şehir.

Kim kimi korkutuyor, kim kimi kimden koruyor belli değil. Beyrut’un genel hali bu zaten, bölgede yeni yeni volta

İstediğimiz bir an önce Solidere meydanına ulaşmak, birkaç kişiden almış olduğum yol tari-

Bu arada 2005 yılında uğradığı suikast sonrası korumaları ile birlikte ölen eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin mezarının bulunduğu alanda bulunan Osmanlı mimarisi tarzında yapılan bu muhteşem camiyi ziyaret ediyoruz. Gördüğüm ve gittiğim Arap ülkeleri içindeki en temiz cami olan bu camiye girdiğinizde etrafı yasemin kokuları sarıyor. Kısa bir bilgi vereyim bu arada, Refik Hariri Lübnan’da çok sevilen bir başbakanmış. Çok varlıklı bir aileden geliyor ve Türk Telekom’u 17 yıllığına alan şirket bu aileye ait. Uzaktan kumandalı patlayıcı ile yapılan bu suikastta açılan 30 metre çapındaki çukurun olduğu bu yerde Başbakan ve korumaları için bir mezar yapılmış ve 39


GEZİ

bu mezarlar bir çadır içinde. Mezar çiçeklerle kaplı ve her gün bu çiçekler değiştiriliyormuş. Suikastı yapanlar henüz tespit edilememiş. Geceyi bir Lübnan barında noktalıyoruz. Saatlerimiz gece yarısı ikiyi gösteriyor. Ertesi sabah yine erkenden kalkıp sahilde yer alan denizin ortasında bulunan ve Beyrut’un simgesi olan kayalıkları görüp ki bu kayalıklara burada -intihar kaya40

lıkları (bay rock) veya güvercin kayalıkları- da diyorlarmış uzaktan fotoğraflayıp AKABE’ye doğru yola çıkıyoruz. Beyrut’u geride bırakırken Lübnan Dağları’na doğru yavaş yavaş tırmanıyoruz. Yükselirken havanın ve etrafın bir anda değiştiğini fark ediyoruz. Mevsim bize göre normalleşiyor. Lübnan’ın simgesi olan sedir ağaçları eşlik ediyor yolculuğumuza.

Lübnan dağlarını tırmandıktan sonra artık inişe geçiyoruz. Bu bölge adını çokça ve de genellikle olumsuz haberlerde duyduğumuz Bekaa vadisi. Bu bölge oldukça bereketli, etraf meyve bahçeleri ve tarlalarla kaplı. Bu bölgenin de Beyrut’dan farklı olduğu hemen fark ediliyor. Etraf adeta bir üçüncü dünya ülkesi görünümünde.


GEZİ - Televizyon kanallarında bol miktarda Türk dizleri mevcut ve bizden çok daha popülerler. Gözlerimizle gördük ve şahit olduk. Özellikle Kıvanç Tatlıtuğ çok seviliyor. - Etrafta çokça Türk ya da Türk asıllı kişilerle karşılaşabilirisiniz sakın şaşırmayın. Bu bazen satıcı bazen taksi şoförü bazen de asker olabiliyor. - Oldukça ülke,

pahalı

bir

- Dünya modasının tüm ürün ve mağazalarını görebilirsiniz sakın şaşırmayın,

- Lübnan’a özgü bir şey aramayın bulamazsınız, ya da biz görmedik. -Beyrut şun.

sahilinde

ko-

Yola koyulma vakti geldi Beyrut’tan çıkıp direk Akabe’ye varmak istiyoruz. Adım adım tarih, gizlenen bir masal âlemidir; Kızıl krallık ÜRDÜN!

Halil KAYA Fotograf: Halil KAYA

- Lübnanlı eğlenceye düşkündür. Yarın ölecekmiş gibi eğlenir, - Lübnanlı kendini Arap değil Fenikeli zanneder, Lübnan’a dair; - Bayrağında ağaç olan iki ülkeden biri, diğeri ise Kanada. Bayrağında şeker akça ağacı yaprağı var.

- 100 ile 150 bin arasında Ermeni nüfusu vardır ve oldukça etkindirler,

Ortadoğu’nun en büyük kumarhanesi Beyrut’da.

Yapın dediklerimiz; - Solidere’de bir kafede oturup bir şeyler için,

- Ülkede 100’ün üzerinde siyasi parti ve televizyon kanalı mevcut.

- İntihar kayalıklarına nazır bir yerlerde oturup Akdeniz’e karşı bir şeyler yiyin ya da için,

- Beyrut’da 100’ün üzerinde 5 yıldızlı otel var.

- Asala Beyrut’da kurulmuştur,

- Lübnan mezelerini ihmal etmeyin, 41


ANİMASYON

42


ANİMASYON

Buz Devri 4: Kıtalar Ayrılıyor Yönetmen: Steve Martino, Mike Thurmeier Oyuncular: Ray Romano, Denis Leary, John Leguizamo devamı... Tür: Animasyon , Macera, Komedi Vizyon tarihi: 29 Haziran 2012 (1s 34dk) Ülke: ABD Buz Devri 4: Kıtalar Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift) yine karşımızda. Boxoffice verilerine göre Buz Devri serisi gişe rakamları dünya çapında ilk filmden itibaren hep artan bir ivme gösterdi.

Dinozorların Şafağı ise 887 milyon sinemasever ile buluştu. Animasyonların en güzel yanı her yaşa eğlenceli bir şekilde mesajlar vermesi. Serinin son filmi 3D olarak seyircilerle buluşuyor.

İlk film 383 milyon, Buz Devri-2: 655 milyon, Üçüncü film Buz Devri:

Kıtaların ayrılmasını konu alan bu bölümde Manny, Diego ve Sid’in, afetten

sonra sürüklendikleri bir kıtada başlarına gelen olaylar ele alınıyor. Buz dağından yapılma Nuh’un gemisini çağrıştıran gemi, maceralarının ev sahipliğini yapmakta. Burada korsanlar ve yaratıklarla olan bol maceralı bir yolculuk onları beklemekte. 43 43


ANİMASYON

44 44


ANİMASYON

En eğlenceli noktalardan bir tanesi Sid’in ailesinin Sid’i ziyaret etmesi ve anneannesini kendisine bırakmaları. Yaşlı olduğu için Sid’e bırakılan anneanne, kendini bu maceranın içinde bulur. Sid’de genetik olarak bulunduğunu da anladığımız eğlence ruhuna sahip anneanne; Kıymetli’si sayesinde de kahramanlaşıyor. Scrat

her

zamanki

kaygısı meşe palamudunun peşinde koşarken kelebek etkisi ile birçok felakate yol açmakta, en son meşe palamudu sevdasına gittiği dağda ise Atlantis benzeri bir yerle karşılaşmakta, meşe palamudu tutkusuna uyarılmasına rağmen yenik düştüğü için bu kıtayı da batırmakta. Mesaj kaygılı izleyici için beklentinin düşük tutulmasında, eğlen-

ce beklentisinin arttırılmasında fayda var. Gerek görüntü efektleri, espirileri ile daha öncekiler kadar olmasa da vizyondaki filmler arasında kendini belli etmekte. Oya gibi ince işlenmiş, ince düşünülmüş bir animasyon. Sosyal, ekolojik, tarihi birçok olaya eğlenceli bir tarzla değinilmiş. Öneriyoruz…

Semra Şen

45 45


SİNEMA

46


SİNEMA

Vizyon Tarihi: 19 Mayıs 2000 (2s 45dk) Yönetmen: Ridley Scott Oyuncular: Russell Crowe, Joaquin Phoenix, Connie Nielsen... Tür: Epik, Macera, Dram, Aksiyon Ülke: ABD, İngiltere

Motivasyon konusu sorgulanınca ilk akla gelen film Gladyatör’dür. Geçen yıl ikincisi çekileceği söylenen ve bu konuda gazetelere bir kez daha gündeme gelen film heyecan uyandırmaya devam ediyor. Gladyatör 2000 yılında vizyona giren epik, tarihi bir drama. Riddley Scott tarafından yönetilen film tam bir başyapıt. Russell Crowe, Joaquin Phoenix, Connie Nielsen, Ralf Möller, Oliver Reed, Djimon Hounsou, Derek Jacobi, John Shrapnel ve Richard Harris de oyunculukları ile göz doldurmakta. En iyi film ödülü dahil 5 adet Akademi film ödülü ve birçok ödülün sahibi (Altın küre, BAFTA) olan film yayınlandığı dönemde birçok olumlu yorum almıştır. Ridley Scott film çekimleri sırasıda vefat etmiştir. Ancak filmle ilgili eksikler de bilgisayar efektleri ile tamamlanmıştır.

Germenler ile yapılan bir savaşta komutanlık yapan Maximus, yaşlı kral Marcus Aurelius’un gözündeki yerini pekiştirmiştir. Tüm bu olaylar üzerine Marcus Aurelius tahtı komutanın almasını rica eder. Maximus bu karar konusunda başta tereddütlüdür. Ailesi ve Roma arasında seçim yapma noktasında olan komutan, iç mücadelesi sonrasında Roma’da adalet olursa ancak ailesinin de adil bir dünyada yaşayabileceği fikrine bağlanır ve yaşlı, filozof kralın söylediklerine kanaat getirir. Bu sırada tahtın varisi oğlu Commodus ise kıskanç ve öfkelidir. Kıskançlığı ve öfkesi her geçen an kartopu gibi büyür ve en sonunda bir çığ ile olaylar sonuçlanır. Bunun üzerine babasını acımasız bir şekilde öldürerek tahta geçmektedir. Bu da yetmezmiş gibi kini yatışmayan yeni imparator Maximus’un ailesinin de öldürtülmesi emrini vermiştir. 4747


SİNEMA

48


SİNEMA Bu film hayat amaçlarını, amaçların arasında nasıl seçim yapılabileceğini vurgulayan bir film. Bir filozofun yönetiminde insanlığın girdiği yolu ve aynı zamanda kendini tanımayan, filozof bir babaya sahip olsa da kendisiyle yüzleşme ceasreti olmayan, kendini yönetemeyen bir yönetim ile arasındaki farklar belirgin olarak aktarılmakta. En önemlisi belki de Maximus.

Sürgünden sonra gelişen birkaç olay sonrasında Maximus gladyatör olarak arenalarda savaştırılmak üzere satın alınmış olarak kendini bulur. Ve burada ancak ailesi ile öbür dünyada mutlu olabileceği fikrine bağlanır. Amansız bir mücadele başlar. Tekrar Commodus ile karşılaşma ve hayatta kalma ile intikam arasındaki mücadele... Tarihi olaylar üzerinden kurgulanan film özellikle The Fall of the Roman Empire and Spartacus filmlerinden de etkiler taşımakta. Film kurgusal bir nitelik taşımakla birlikte Roma ile ilgili fikir vermekte. Kullanılan dekor, giysiler, malzemeler oldukça etkileyici.

Commodus’un ablası olan Lucilla, babasının özelliklerini taşıyan ve babasının ideallerini anlayan ve yaşamaya çalışan bir karakter. Babasının neden kendisini istemediği kararını uzun süre sorgulayan, iç iradeden ve kendisiyle yüzleşme cesaretinden yoksun olan kardeş ablasına Roma ile ilgili sürekli sorular sormakta ancak bunları içselleştirememektedir. ‘İdeal nedir? Roma nedir?’ sorusuna cevaben de ablasından Roma’nın sembolik olduğunu evrensel bir adalet ve gerçekliği amaçladığı ve bu yolda yürüdüğünü öğrenmesine rağmen, bu fikir zihnini, kalbini ve hareketlerini hiç etkilememiştir.

Gladyatör: Kılıç kullanan anlamına gelmekle birlikte, iradeyi sembolize etmektedir. Mücadelenin iradesi oldukça, bunun için evrensel nedenler oldukça kişinin eylemlerine de bunun zorluklara rağmen yansıdığını görmekteyiz. Kriz dönemlerinde, iyi günde kötü günde ilaç niyetine mutlaka tekrar tekrar izlenmesi elzem olan bir film.

49


MÜZİK

izmir.com.tr

Dört dörtlük bir şehir sitesi. Şehir haberleri, kültür sanat, müzik eğlence, eğitim, sağlık, spor, yeme içme, alışveriş, turizm ana bölümlerinden oluşmakta. İzmir hakkında bölümlerin olduğu, turizm ve seyahat bölümünde de yakın çevrenin tarihçesi ile birlikte, önerilerin, önemli telefonların da bulunduğu rehber sayfa. Kruvaziyer gemile50 850

rinden, tur otobüslerine, otobüs kiralama, metro ile ulaşım saatleri, hava alanına ulaşım olanakları, otobüs saatleri, taksi duraklarına kadar her türlü ulaşım imkanı gerekli pratik ayrıntıları ile birlikte bulunmakta. Konsolosluklar, nöbetçi eczaneler, noterler, hava durumu, takvim vb gibi günlük hayata hitap eden birçok yönü olmakla birlikte, kültür

ve sanat etkinliklerini ayrıntılı bir şekilde sunması ile de sosyal hayata da yön verebilmekte. Kültür sanat sayfasında İzmir’de bulunan kültür merkezleri, etkinliklere ulaşılabilmekte. Ayrıca sinema, konser, tiyatro, sergiler de sunulmakta. En önemli noktası tüm bu bilgilere ve fazlasına tek bir siteden ulaşılabilmesi.


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

ADELE Adele Laurie Blue Adkins ( 1988) Adele olarak ün yapan İngiliz şarkıcı-söz yazarıdır. Müzik hayatına çok genç başlayan, kısa zamanda sanatsal ve ödül performansı anlamında büyük başarılara imza atmıştır. BRIT Ödülleri Eleştirmenlerin Seçimi’ni ilk alan kişidir. Dünya listelerine bir numaradan girmiş ve albümleri satış rekorları kırmıştır.

“Someone Like You” parçasının inanılmaz yorumu ile dünya çapında tanındı. Official Charts Company, Adele, 1964’teki The Beatles başarısından beri aynı anda Official Singles Chart ile Official Albums Chart’taki en iyi beşte iki başarıyla yer alan ilk canlı performans sanatçısı olduğu açıklandı.

Adele, duyguları müzikle ifade etme konusunda büyük yetenek. ‘Rolling in the Deep’, ‘Chasing Pavements’, ‘Set Fire to the Rain’, ‘Don’t you Remember’, ‘One and Only’ gibi unutulmayacakların arasına yazılacak performanslarını dinlemenizi öneriyoruz.

51 51


KÜLTÜR-SANAT

ocak-şubat-mart

şehir kültür rehberi 1 Ağustos 2012 Çarşamba Yer: Mersinli Mahalle Muhtarlığı Yanı ( 2816 Sokak ) Saat: 20.32

Konak Belediyesi’nin Ramazan öncesi programı ve Geleneksel Ramazan Eğlenceleri Programı 17 Temmuz 2012 Salı Gürçeşme Şenliği Saat: 20.30 Yer: Remzi Selvi Parkı-Gürçeşme 18 Temmuz 2012 Çarşamba Jazz Quintet Konseri Saat: 20.30 Yer: Ali Çetinkaya Bulvarı 24 Temmuz 2012 Salı Süheyl-Behzat Uygur Tiyatrosu “Benimle Oynar Mısın?” Saat: 21.30 Yer: Gültepe Toros Pazaryeri Geleneksel Ramazan Eğlenceleri - Meddah - Ortaoyunu - Hacivat-Karagöz Gösterisi - Fasıl 25 Temmuz 2012 Çarşamba Yer: Aziziye Mahallesi Uğur Dündar Onurlu Yaşam Parkı Saat: 20.30

52

8 Ağustos 2012 Çarşamba Yer: Lale Mahallesi Gürçeşme Leman Alptekin İlköğretim Okulu Bahçesi Saat: 20.24 15 Ağustos 2012 Çarşamba Yer: Güneşli Mahallesi 520/2 Sokak Atilla Spor Tesisleri Yanı Saat: 20.16 2. Balkan Festivali *** Balkan festivali- Buca Gölet Saatleri : 21 Temmuz - 22 Temmuz 2012

TİYATRO

Keloğlan ve Eşeği Saatleri : 17 Temmuz 2012 / 15.30 Tür : Çocuk Tiyatrosu Oyuncular : Can Sertaç Adalıer, Yeşim Taşkın, Ayşegül Yön, Orkun Avcı, Emre Candaş, İpek Mutlu, Kırmızı Erik Çekirdeği Tür : Çocuk Tiyatrosu Oyuncular : Ayşe Hicran Özgür Saatleri : 15 Ağustos 2012 / 15.30


KÜLTÜR-SANAT KONSERLER

Alaçatı Jazz Rüzgarı Tür: Caz Solist : Ayhan Sicimoğlu, Ayşe Gencer, Burhan Öcal, Elif Çağlar, İmer Demirer Orkestra: Konser Detayları: 25 Haziran 2012 Neşet Ruacan Quartet 26 Haziran 2012 - Kerem Görsev Trio 29 - 30 Haziran 2012 - Burhan Öcal & Tuluğ Tırpan & Ozan Musluoğlu Trio 4 - 5 Temmuz 2012 - Allstars Jazz Band 11 - 12 Temmuz 2012 - Valeria Proano 18 - 19 Temmuz 2012 - Sibel Köse 25 - 26 Temmuz 2012 - Elif Çağlar & Neşet Ruacan 30 Temmuz 2012 - Ayhan Sicimoğlu & Kerem Görsev Trio 1 - 2 Ağustos 2012 - Melis Sökmen 8 Ağustos 2012 - Sibel Gürsoy 9 Ağustos 2012 - Selen Beytekin 15 - 16 Ağustos 2012 - Ayşe Gencer & İmer Demirer 22 Ağustos 2012 - Meltem Ege & Önder Focan 30 Ağustos 2012 - Sibel Tüzün 6 Eylül 2012 - Allstars Jazz Band Tepekule Açıkhava Sinema Keyfi Program - Paris’te Gece Yarısı 10 - 11 - 12 Temmuz 2012 - Kars Öyküleri 17 - 18 - 19 Temmuz 2012 - Entelköy Efeköy’e Karşı

- Pina 31 Temmuz - 01 - 02 Ağustos - Aşk ve Devrim 07 - 08 - 09 Ağustos 2012 - Kadının Fendi 14 - 15 - 16 Ağustos 2012 - Tepekule Belgeseli 22 - 23 Ağustos 2012 - Siyah Beyaz 28 - 29 - 30 Ağustos 2012 - Tehlikeli Yol 04 - 05 - 06 Eylül 2012 - Ekümenopolis 11 - 12 - 13 Eylül 2012 Animasyon Çocuk Filmi Günleri - Rio 02 Temmuz 2012 - Paris’te Çılgın Macera 09 Temmuz 2012 - Alvin ve Sincaplar 2 16 Temmuz 2012 - Sevimli Kahramanlar 23 Temmuz 2012 - Saftirik Greg’in Günlüğü 2 /30 Temmuz 2012 - Afacan ve Kurbağa Surat 06 Ağustos 2012 - Sevimli Cüceler: Cino ve Juliet / 13 Ağustos 2012 - Alfa ve Omega: Eve Dönüş Macerası / 27 Ağustos 2012 - Aşırıcılar 03 Eylül 2012 - Max Maceraları: Kralın Doğuşu /10 Eylül 2012 53


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.