YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ BORNOVA ŞUBESİ BABİL KULESİ DERGİSİ 8. SAYI

Page 1

Gözünü bir yıldıza diken kişi kararını değiştirmez

İSTİKRAR

Doğaya Yaşam Veren

ANA TANRIÇA Nefesin İçinde Saklı Kalanlar

İNSAN CEVHERİ VE NEFES Tai Chi Chuan

EMEL TOKUYAN Gezi Notları

ÇANAKKALE Bir Sonbahar Hikayesi

GERİ’S GAME



EDİTÖR’DEN İrade, cazip gelen yerine doğru olanı yapabilme gücüdür ve aslında insanın kendi kendini kontrol mekanizmasıdır. Bu yüzden de insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biridir. Çünkü içgüdülerden tamamen farklı bir mantıkla çalışır ve insanın zoru başarmasını, hedefine ulaşmasını sağlar. Anlaşıldığı gibi bu sayımızın konusu: İrade. Felsefe tarihine baktığımızda Stoacıların irade erdemine büyük önem atfettiklerini görürüz, bu yüzden onları anmadan geçemedik. Kendi tarihimizde ise en büyük irade örneklerinden biri kuşkusuz Çanakkale savaşlarıdır. Savaştan yıllar sonra bile hala o korkunç günlerin izlerini taşıyan Çanakkale ve elbette Gelibolu’ya uzandık bu kez gezi bölümümüzde. İstikrar, ira-

denin devamlılığını sağlayan en temel taşlardan biridir. Bunun en önemli sembollerinden biri olan, yerle gök arasındaki köprünün sağlamlığını sağlayan Mısır’daki Djed sütunundan bahsetmek istedik bu yüzden. Röportaj sayfamızı bu kez Yeni Yüksektepe’de Thai Chi eğitmenliği yapan Ayşe Kuran’a ayırdık. Agora filmiyle tarihin karanlıkta kalmış bir dönemine, Hıristiyanlığın ilk dönemlerindeki İskenderiye’ye ve ilk kadın filozoflardan olan Hypathia’nın hüzünlü öyküsüne tanık olduk. Fransız ihtilalinin kalbinden çıkan büyük usta Victor Hugo’nun ayak izlerinde ve ölümsüz eseri ‘’Sefiller’’ in sayfalarında dolaştık. Mizah ustası Kemal Sunal’ı ölümünün 10.yılında anmadan geçmeyelim istedik. Yani en nihayetinde ke-

yifle okuyacağınızı umduğumuz yazılarla karşınızdayız tekrar. Sıcak yaz günlerinin rehavetine kendimizi çokta kaptırmadan, güzel ve neşeli bir yaz diliyorum herkese…

ÖZGÜR BENLİ


İÇİNDEKİLER

34

08

STOACI FİLOZOFLAR

İSTİKRAR Djed Sütunu

40

14 ANATANRIÇA Doğaya Yaşam Veren

VİCTOR HUGO Romantik Akımın Ustası

45

22 İNSAN CEVHERİ VE NEFES ALMAK

FANTASY ROLE PLAYİNG Hayallerin Kurgusu

28 4

EMEL TOKUYAN Savaş Sanatı

50 KEMAL SUNAL Bir Efsane


İÇİNDEKİLER

66

53 ŞEVVAL SAM

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

ÇANAKKALE Gezi Notları

70

60 AGORA Filozof Hypatia

babil kulesi temmuz-ağustos-eylül 2010 İmtiyaz Sahibi YeniYüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen

KÜLTÜR-SANAT

Yayın Koordinatörü Semra Şen Editör Özgür Benli Seda Öztürk Grafik Tasarım Eylem Özkan Fotograf Sezen Aktuna Eylem Özkan babilkulesi@ymail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir

5


TARİH

BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kuran’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral 6

Nebukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesinin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Ya ra t ı l ı ş ( G e n e s i s )

bölümünde de kuleden şöyle bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘ Y e r y ü z ü n d e dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’.


TARİH Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9) Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan

sonra insanlar dünyanın farklı köşelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar. İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.

9. yy İslam tarihçilerinden elTabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:

1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.

Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak

isterse de erken ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır

ancak bir ay yılını 360 gün olarak hesaplamışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır. 7


DENEME

R İK

R A

T S İ 8


DENEME

‘-Sürekli sallanan bir kayıkta yolculuk ederken, deniz tutmasına engel olmak için ne yapabiliriz? -Siz eğer gözlerinizi ufka diker ve oraya konsantre olursanız, bu şekilde ancak deniz tutmasından kendinizi koruyabilirsiniz.’

Yolcu hancı ilişkisinin sürekli devir daiminin olduğu, ‘mutluluğu’ aradığımız hayat yolculuğunda sürekli fırtınalar olduğu zaman istikrarlı olmak zordur. Bu hikâyede olduğu gibi de, bir noktaya

odaklanmaya ihtiyaç var, değişmeyen, sabit bir noktaya: zamanların başlangıçlarından beri var olan ve zamanların sonuna kadar var olmaya devam edecek olan bir noktaya…

Bunun bir örneğini ele almak istedik bu sayıda. Djed sütunu... Mısır’da Djed sütunu yer ile gök arasındaki köprünün, sağlamlığın, dayanak ve destek olmanın sembolü olmuştur.

9


DENEME

10


DENEME

Denderah Tapınağını

Sütun istikrarın sembolüdür. Bir sütunun özelliği, bir çarkın ekseni gibi, dikey, sabit ve sağlam olmasıdır. Kökleri yerde başı yukarda göğe uzanan insanı temsil eder. İnsani çamuruna batmış ancak zihinsel olarak idealardan beslenen insanı temsil eder. Aynı kararlılıkta, sürdürme, devamlılık, süreklilik demektir. Djed sütunu Mısır’da Osiris’in bir simgesidir. Osiris tek bacaklı olması ile yasanın tekliğini ifade eder. Pratik olarak da günlük hayatta kendini irade ve istikrar ile ifade eder. Bu sütun dengenin sembolüdür. Djed sütunu, sadece zafer kazananlara değil, zafer kazanma iradesini

gösterenlere sembolik olarak armağan edilirdi. Denderah tapınağının duvarlarında bunu görsel olarak anlatan kısımlar da var. Bu sütunda yer alan 4 çentik ise 4 element, 4 ana yön, insanın birçok kültürde ifade edilen somut doğasının 4 özelliğini ifade eder. Bu 4 özelliğin dengelenmesi ile sütun da istikrarı ortaya çıkartır. Djed sütunu üzerinde bulunan kanca ve kamçı ise Osiris’e aittir. Kanca ile kendine doğru çeken Osiris(yasa, irade), kendisinden uzaklaşan varlığı kamçısı ile uyarır. Djed olmak, hayatta yaşanan acı ve tatlı

her şeyin bizim için bir sınav olduğunu ve aynı zamanda bir gösterge olduğunu kavramaktır. Benzinin bittiğini haber veren alarma kızmak ne kadar boşsa, Osiris’in kamçısına ve kancasına da kızmak o kadar boştur. Benzin doldurmak bir çözüm ise, kanca ve kamçının uyarısının nedenine yönelik olarak hareket etmek en akıllıca ve istikrara sokan yoldur. Presokratiklerle ilgili anlatılan bir hikâyede olduğu gibi: salya ve sümüğün neden tanrı tarafından yaratıldığı konusunu saatlerce tartışabiliriz, ancak onu silmek daha kolay değil mi?

11


DENEME

12


DENEME İstikrar, sürekli yenilenmeyi gerektirir. Gerçek yenilenme sürekli olarak kendine ve dokunduğun her şeyde daha iyiye giderek sürekli bir şekilde çalışmak ve öğrenmektir. En kötü halde bile yeniden başlamak için başarısızlıkları yeni fırsatlara dönüştürmek gerekir. İstikrar, ritm demektir. İstikrar kararlı

adımlarla aramayı gerektirir. Devamlılık da kendi yerine girene kadar bir çivinin üzerine vuran çekiç darbeleri gibidir. Doğa devamlıdır. Tatil yapmaz. Tatil yapanlardan da verdiğini fazlasıyla geri alır. Egzersize ara veren sporcunun kondisyon kaybetmesi gibi... Tüm

bu

paragrafı

özetleyecek bir güzel söz: ‘Dinlenmemek üzere yola koyulanlar, asla ve asla yorulmazlar.’ Atatürk İstikrar için gözümüzü dikebileceğimiz, deniz tutmasını bize unutturcak bir hedef lazım: evrensel, zamansız, herkesi her şeyiyle kapsayan bir hedef...

SEMRA ŞEN

‘Gözünü bir yıldıza diken kişi kararını değiştirmez.’ Leonardo da Vinci.

Isis

Nephthys 13


ARAŞTIRMA

14


ARAŞTIRMA

ANADOLU’ DA

ANA TANRIÇA Toprak ve bereketi s i m g e l e y e n AnaTanrıça’ya her çağ ve her bölgede başka adlarla ve ayrı biçimlerde tapınıldığı, bütün bu değişik ad ve biçimlerin ardında hep aynı görüş ve inanç özüne rastlandığız alemlere hakimiyeti vardır; mineral, bitki, hayvan, insan ve ölüler dünyasının h a n ı m e f e n d i s i d i r. Çünkü aynı anda hayat vermeyi yönetir. Ana Tanrıça ana erkillik kavramını hem dinsel hem de siyasal olarak yükseltir. Aynı zamanda hayatın, evrensel vermenin anlamını da yüceltir. İlksel maddedir. Toprak Ana; dünyayı, yeri, evrensel öğe olarak

toprağı simgeler. Kozmik nitelikteki ana topraktır. Tüm varlıkları doğuran, onları besleyen ve sonra üretken tohumu yaratan topraktır. Toprak; Yunanca kelime kökeni olarak. yer demektir. Jeoloji, “jeo” ile ilgili tüm kelimeler Toprak Ana GAİA’dan gelir. Gaia, bütün öğelerin kaynağında bulunan ana ilkedir. Yeryüzü, Toprak Ana canlıdır, çünkü üretkendir ve doğurandır. “Toprak bizim anamız, gök babamızdır. Gök, toprağı döller. Yer, tahıl ve bitki verir.” Güney Afrika ilahisi Bir ana tanrıça, bereket tanrıçası olmadan önce yeryüzü, bir Tellus

Mater yani ‘Toprak Ana’’dır. Latincede annelere matres denir. Roma’da Mater Matuta adı altında tanınır; bayram ise Roma’da Haziran ayında Matralia olarak kutlanırdı. İnsan, Terra Mater’den, yani Toprak Ana’dan doğar ve ona geri döner. Madde (mater), annedir. Çünkü o da anne gibi sürekli doğurur. Bizim ölüm bir gerçektir. Ana Tanrıça berekete ait her şeyi işaret eder. Mevsimlerin ve gök cisimlerinin devirlerini yönetmeyle ilgilidir. Tüm ve yaşam olarak adlandırdığımız olaylar Yeryüzü Ana’nın faaliyetinin iki farklı döneminden başka bir şey değildir. 15


Yaşam, y e r i n rahminden çıkmak, ölüm ise yuvaya dönmektir. Yer canlıdır, çünkü üretkendir. Yerden çıkan her şey yaşam doludur. Yunanlılar ve Romalılar ekili tarla ile rahmi, tarım ile doğumu özdeşleştirmiştir. Hacılar ve Çatalhöyük’te 9000 yıl önce bulunan figürlerde ana tanrıça daima çıplak, çoğu kez de doğum esnasında gösterilmiştir. Kadınların doğurma, yani yeni bir canlıyı dünyaya getirdikten sonra besleyip büyütme yeteneği kutsal kabul edilmiştir. Bu yüzden doğurma ve çocuk beslemeyle ilgili organları yaşamı ileriye taşıyıcı simgeler olarak kabul edilmiş ve 16

kutsanmış, Ana Tanrıça heykellerinde abartılı olarak gösterilmiştir. Bu, doğadaki bolluk ve bereketi temsil etmekteydi. MÖ 203’teki ikon olmayan kült objeleri Büyük Ana’yı temsil eder. Kültü MÖ 500’lerde Grekler tarafından adapte edilir ve Meter Theon İdaia (İda dağındaki tanrıların anası) Greklerce daha fazla kullanılır. Ayrıca, Dionisos kültü ile yakın ilişkili olarak inisiyasyonla bağlantılıdır. Anadolu’da Kibel, Kübel, Kubaba, Kuwawa, olarak da karşımıza çıkan Kibele doğanın kendisidir. Tamamen doğanın gücüdür. En büyük tapınma yeri Pessinus’ta

idi. Burada tanrıçayı siyah bir meteorik taş temsil ederdi. Eskişehir - Afyon arasındaki ovaya tanrıçanın tapınaklarını temsil eden pek çok kaya anıtı yapılmıştı. Bu kaya anıtlarda Mater adı belirgin olarak görülür. Kayalardaki oyma heykelleri bina, şehir girişlerinde de kullanılmıştır. Böylece Kibele, surların, şehirlerin koruyucusudur. İki yanında aslanlarla saldırgan olarak değil, sakin duruşlarını koruyarak görünür. Frigya’da Pessinus’ta Kibele’nin arkaik izini buluruz: “Agdistis”. Ana tanrıça Kibele’nin (Agdistis) sevgilisi Atta ya da Attis’tir. Attis’in annesinin adı Tanrıça Nana’dır. (-Anna, Hanna, Anni-. Günümüzde Nina, nine, ninna buradan gelmektedir.) Kibele ve Attis anlatısında, Kibele yeryüzü ve topraktır. Kibele ve Attis ilkbaharda bir araya gelir. Toprağın döllenmesiyle Kibele, Attis’ten gebe kalır.Bu yüzden ilkbaharda doğa tekrar canlanır. Kırlar yeşil renge bürünür, çiçekler açar, ağaçlar yapraklanır, ekinler büyür, dolgunlaşır. (Ana Tanrıça tapınaklarında Kibele (Pessinus) onuruna 22 Mart’ta şenlikler başlardı. Bu törenlerde ölmüş olan doğanın kışın ardından tekrar canlanmasından


ARAŞTIRMA duyulan coşku ve sevinç yaşanırdı.) Kibele, kubbeli tapınaklarıyla, çocuklarını dişi kuş kanatları altına toplayan, göğüslerinde yetiştirdiği bitkilerinden süt akıtarak insanları besleyendi. Kibele’nin diğer isimlerinden birisi Mater Dindymene’dir. (emziren, besleyen ana) Meşe ve incir ağaçları Kibele’nin sembolleridir. İncir yaprağı koparıldığında süt gibi bir özüt akar, bu özüt taze sağılmış süte damlatılıp teleme adı verilen yemek elde edilir. Yine meşe palamudunun başlığında yer alan bu süt, sütün yoğurt haline gelmesine yol açan mayalanma sürecini başlatır. Besleyen ve tedavi eden bu bitkiler Ana Tanrıçanın özel bitkileridir. Kibele’nin maiyetinde Frigli Kurbanteler ya da Korybanteler vardır ki onun içsel coşku kültünde şarkı, müzik, özellikle davul sesi, kalkan ve mızrakların birbirine çarpılması ve dans gece boyunca sürerdi. KİBELE KAYNAKLI TERİM VE GELENEKLER Kubbe kelimesinin kaynağı Kibele’den (Kubileye: dağlar) geliyor. Camiler, kiliseler, tapınaklardaki kubbeler, dağlar gibi. Anadolu Kalkolitik Çağı mezarların içinde bulunan buğday

taneleri Anadolu’da mezara buğday serpme geleneğinin göstergesidir. Ölüler küp içine hoker (ana karnındaki duruş) pozisyonunda gömülürdü. Kap veya küp, Kubaba kelimesinin kök hecesidir. Yeniden doğması için küpün içine konur ve böylece simgesel olarak yine ana rahmine döner. Yeniden gerekli olan şey ise tohumdur. Mezarların üzerine dökülen sular bu tohumun çimlenmesi ve yeniden doğuşu sağlamak içindir. Anadolu’da Anka Kuşu veya Zümrüd-ü Anka Kuşu masallarda sıkça karşımıza çıkar. Tavus kuşunun benzeridir ve tanrısal olanı simgeler. Tavus kuşu Yunan’da Hera’nın kutsal hayvanıdır. Anadolu’da ana tanrıçanın bir adı da Anka’dır. Ankara isminin buradan geldiği de rivayet edilir. Anka (Ana Tanrıça) Ura (Yüce) Ankara: Yüce Tanrıça Kenti. L u v i dilinde d e Ankuva adı ise Y ü c e Ta n r ı ç a Tapınağı a n l a mındadır.

Kibele’nin birçok din görevlileri vardır. Bunlar arasında yer alan gezgin rahiplere Metragyrtoi adı verilir.Bunlardan biri Atina’yı ziyaretinde öldürülür ve bunun üzerine bir tapınak inşa edilir; adına da Metra yani anne isminden


ARAŞTIRMA gelen Metron Tapınağı inşa edilir. . Metro,

metropol kelimeleri buradan gelir. Metropol: Ana Tanrıçanın kenti anlamına gelmektedir. Ana tanrıça Hattilerde Vurusemu, Hurrilerde Hepat, Hititlerde Arinna; Geç Hitit Döneminde ise Kubaba’ydı. Arinna, Alacahöyük kentinin adıdır. “ Bütün ülkelerin kraliçesi efendim, Arinna’nın Güneş Tanrıçası! Hatti ülkesinde sen Arinna’nın Güneş Tanrıçası adını alırsın. Sedir ağacı ülkelerinde ise Hepat adını alırsın.“ Hitit tanrıları arasında en önemlisi fırtına tanrısı Teşup’tur. Onun karısı ise bereket tanrıçası Hepat’tır. Hepat, Friglerde Kibele adıyla ortaya çıkar. Kibele; Roma’da MATER DEUM MAGNA: Tanrıçaların Büyük Anası. MATER TURRITA (Kuleli Ana) RHEA isimlerini alır. Anadolu’da Kibele inancı zamanla Artemis’e dönüşür. Anadolu Luvi dilinde Arta (Pınar, akarsu) M i s

(Tanrıça) bolluk ve bereket anla mındadır. Artemis Güneşi simgel eyen Apollo’ nun karde şidir. İkisi birbirini tamam layıcı özellik gösterir. Artemis de Ana Tanrıça özelliği ile kadındaki hayat verici gücü ile i l i ş k i l e n d i r i l m i ş t i r. Yaşamın ve mevsimlerin ritmini düzenler. Yaşamın yeniden canlanmasını sağlar ve hayatın gizlerini korur. Doğanın var etme, yok etme gibi döngüsel bir hareketi vardır. Kadının gebeliği nasıl hayat veriyorsa Artemis de dünyamıza hayat verir. Doğumlar, değişimler ve başlangıçları yönetir. Doğadaki değişim ilkbahar, yaz, kış kadın olarak üç farklı görünüme sahiptir. Genç kız, anne ve yaşlı kadın. Genç kız, ilkbahar; doğanın canlılığı, yaşam gücü, coşkusu. Anne ve yaz sonu; ekilmiş tohumların olgun meyveleri ifade eder. Yaşlı kadın ve kış; toprağın yaşlılığı ve kuruluğudur. Ölümler sonra doğumlar, kış ve ardından gelen bahar, yeniden canlanış anlamını taşır. Doğadaki tüm varlıklar onun çocuklarıdır. Bu nedenle Artemis, göğsünden tüm canlıları beslerken tasvir edilir. Artemis ay ile ilişkilidir. Ay, kadının psişesi, duyguları olarak temsil edilir.Bir gün 7 harikadan biri sayılan Artemis


ARAŞTIRMA Tapınağı yakılmıştır. Artemis’in tapınağı neden korumadığı düşünüldüğü anda da o gece Artemis’in çok önemli bir kişi olan Büyük İskender’indoğumunda olduğu anlaşılmıştır. Anadolu’da Ana Tanrıça’yı Demeter olarak da görürüz. Gemeter: Toprak Ana. Kronos’la Rhea’nın kızı. Roma’da ismi Ceres’tir. Ceres, büyüme – çoğalma kökünden üretilmiştir. Bütün bitkilerin büyümesini ve çoğalmasını sağlar. Ekinleri ve özellikle buğdayı simgeler. Mevsimlerin döngüsü ile ilişkilidir. Homeros destanlarında güzel örgülü Demeter, güzel saçlı kraliçe olarak anılır. Kızı Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla birlikte çayırda çiçek toplarken birdenbire yer yarılır, tanrı Hades arabasıyla dışarı çıkarak kızı yakaladığı gibi kaçıp gider. Ümitsizlikten ne yapacağını bilmeyen Demeter kızını araya araya bütün dünyada dolaşmadık yer bırakmaz. Sonunda her şeyi gören Güneş Tanrısı Helios, Persephone’nin yerini söyler, Demeter Olimpos’tan kaçarak ıssız bir yere çekilir. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmaz, insanlar kıtlık tehlikesine uğrarlar. Persephone, kendisine Hades tarafından

yeraltında verilen n a r

meyvesini yemiş olduğu için sevgi ile yeraltına bağlanmış olur. Tanrıların babası Zeus, sonunda yılın çiçek açma ve meyve zamanını annesi Deme ter’in, geri kalan kışı da kocası Hades’in yanında geçir mesini karar laştırır, böylelikle toprak yeniden canlanır. Benzer bir hikaye de Hititlerde Telepinu mitosu olarak karşımıza çıkar. Burada Telepinu, bereketin sembolüdür. Artemis Ay olarak Selene, yeryüzünde Artemis ve karanlıkta Heka te’dir. 3 başlı olarak göste rilir; bu ayın farklı safha larıdır. Artemis heykel lerinde ense dolunay şeklindedir. Yumurta şeklinde olan memeleri bereketi ve doğurganlığı temsil eder. Tüm doğum yapan kadınların yardımcısıdır.

Metinde Geçen Bazı Kavramların Kısa Açıklamaları: İnisiyasyon: İçrek sır ve gizemlere girişe verilen ad. Dionisos: Semele ile Zeus’un oğludur. Güneşin kişileştirilmiş şeklidir. Pessinus: Ana tanrıça Kybele için günümüz Eskişehir’inin güney doğusunda Sivrihisar ilçesi Ballıhisar köyünde kurulmuş bir şehirdir. Attis: Eski Anadolu (Frigya) tanrılarından biri. Attis’e ana tanrıça ile ilişkili olarak tapınılırdı. Luvi: Hitit öncesi bir Anadolu halkı. Hattiler: En eski Anadolu uygarlıklarından biridir. Psişe: Grek mitolojisinde Miletos kralının kızı olan bu karakter ruhu simgeler. Kronos: Grek mitolojisinden bir tanrı 19


ARAŞTIRMA

20


ARAŞTIRMA olan Kronos, zamanın kişileştirilmiş halidir. ‘‘r” ve “şekil” sözcüklerinin birleşiminden oluşur. Genelde kutsal bir kavramı ifade etmek için kullanılan resim yazısıdır. Kaynakça: 1. Dinler Tarihine Giriş, Mircea Eliade 2. Teoloji Semboloji, Jorge Angel Livraga 3. Anadolu Tanrıçası Kibele, Dr. Mehmet Yaşar Ünal 4. Hititler, Sedat Alp 5. Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat Tanrı Telepinu kızgın bir şekilde şehri terk eder. Şehirden uzaklaşır ve Anadolu bozkırında kaybolur. Yorgunluktan bitkin bir şekilde yatar ve uyur. Tanrının güçsüzlüğünde, tüm ülkeyi sis kaplar, kuraklık ve açlık olur. Ocakta kütükler söner, koyun kuzusuna, inek buzağısına bakmaz. Tanrılar ise tapınakta suskundur. Bütün canlılar açlıktan ve kuraklıktan k ı r ı l m a k t a d ı r. Tanrılar kaygılanır ve Telepinu’yu aramaya koyulurlar. Telepinu’nun şehre getirilmesi ve iyileştirilmesi ile açlık ve kuraklık biter, bütün ülke normale döner. Kaybolan tanrının geri dönüşü de Hititlerde bayram olarak şenliklerle kutlanmaktaydı. Yazımı bitirirken Toprak

Ana’ya teşekkür borçlu olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Sana kötü davranmamıza rağmen hala bize gösterdiğin sevgi ve merhamet için! Hayat verdiğin için! Koruduğun için! Teşekkürler Toprak Ana! “Tellus, kutsal tanrıça, Yaşayan Doğanın Anası Gıdası yaşamın, Sonsuz dürüstlükle cezalandırıyor ve ödüllendiriyorsun, Yaşam bizi terk ettiğinde, Sığındığımız sensin Çünkü dağıttığın her şey bağrına döner. Haklı olarak Tanrıların Anası diye nitelendirildin Değil mi ki sen

dürüstlüğünle Tanrıların gücünü kazandın Sen gerçekten de tanrıların ve halkların anasısın Sensiz hiçbir şey gelişemiyor ve var olamıyor Sen tanrıların arasında en güçlüsün Sen Kraliçesin, Tanrıçasın” Eulogie (M.Ö. II.yy)

Zeynep ELKIRMIŞ Araştırmacı


ARAŞTIRMA

22


ARAŞTIRMA

İNSAN CEVHERİ VE NEFES Evet, insan bir cevherdir sözünden çıkıyoruz yola. Guna; yani tamamlanmamış cevher… Bunu; içinde bulunduğumuz ve sahip olduğumuz potansiyellerimizi fark edip, etkin bir şekilde kullanmak, yararlı hale getirmek için öğreniyoruz. Daha güçlü ve sağlıklı olarak, eylemlerimizde etkin olabilmek için ihtiyaç duyduğumuz kendi doğamızın en önemli bilgisi Nefesi; anlamamız için önce fark etmeliyiz. Evrende var olan her şey

evrensel enerji alanıdır. Var olan her şey, yıldızlar, dünya, bitkiler, insanlar v.b enerji alanının yoğunlaşmasından ibarettir. Gördüğümüz her şey bu enerji alanının farklı görünme ve algılanma halidir. Enerji parçacıkları duyu organlarımız tarafından algılanamazlar. Bu enerji, sonsuz uzayı kesintisiz ve boşluk bırakmaksızın doldurur. İnsan bedeni de, bu enerjinin yaşayan bir parçası olarak aynı

evrensel taşımaktadır.

enerjiyi

Enerjiyi oluşturan minik zerrecikler evrendeki en küçük parçacıklardır. (kuantum) Farklı kültürlerde, Prana, Nefes ya da Che olarak karşımıza çıkar. İnsan bütün duyu organlarını kaybedebilir; d u y m a y a b i l i r, d o k u n a m a y a b i l i r, konuşamayabilir, tat alamayabilir… Ama ondan Prana’yı = Nefes’i alın, yaşamı biter. Bu nedenle nefes insanın vazgeçilmez enerji kaynağıdır. 23


ARAŞTIRMA NEFES EĞİTİMİ sağlayabilmek, Dilimizde nefes çok çeşitli •Fiziksel ve ruhsal anlamlar içermektedir: sağlık , Soluk almak, dinlenmek, •Güven duygusunu rahatlamak, mutlu bir şekilde yaşamak Sufiler der ki; a n l a m l a r ı n d a “yaratan homojendir… kullanırız. Öncelikli Bir nefesin içinde saklıdır… olan nasıl nefes Nefeste şükür saklı, aldığımızı fark Al ki, veresin, etmektir. Genellikle Ver ki alasın. akciğerlerimizin 1/4 kapasitesini kullanacak şekilde üst hissetmek, solunum yapıyor ve •Sevgi ve huzurlu dikkatimizi hiç çekmeden olabilmek için gereklidir. alıp veriyoruz. Oysa solunum organlarımız NEFES TÜRLERİ burundan başlar bütün 1-Köprücük kemiği akciğerler, alveoller ve nefesi (sıkıntı ve üzüntü diyaframa kadar uzanır. görüntüsü) Alınan nefes en önemli 2-Göğüs nefesi; Hava enerji kaynağımızdır kanla karışamaz, sık ve biz bu kaynağı nefes alma oluşur. tanıdıkça, gücümüzü, Akciğerlerde fazla kan potansiyelimizi oluşur, kalp hızlanır. geliştiririz. 3-Diyafram nefesi; akciğerlerin en uç NEFES BİLİNCİ; kısımlarına giden O2, •Sesi doğru kullanmak, kanla karışarak tüm •İletişimi rahat vücuda yayılır.

24

DİYAFRAM NEFESİ; •Diyafram aşağı doğru hareket ettiğinden, mide boşluğunun hacmi azalır. Dışa doğru hareket ederek, batın içindeki organlarıyeniden düzenler, bu masaj, dolaşımı ve sindirimi destekler. Sindirim ve boşaltım sistemi sorunlarını büyük bir bölümüne gerekli sağlığı iade edecek olan nefes biçimidir. •Akciğerlerin alt bölümündeki kanlı ortama hava ulaştırır. Kılcal damarlara havaulaşır. Vücudun en sağlıklı gelişimini sağlayan bu nefes, bebek ve çocukların göğüs kemikleri gelişene kadar doğal olarak kullanılır. •Bilinçli olarak geliştirilmesi gerekir. •Göğüs kafesini daha verimli kullanmamızı


sağlayarak sesimizin tınısını artırır. •İdeali dakikada 1618 nefestir. Üzüntü, sinirlilik halinde alınan sık kısa, göğüs solunumu gösteriyor ki nefes, duygusal durumumuzu etkiliyor. •Sık ve kısa alınan nefes ya da bedene pompalanan hava (ventilasyon), hücrelerimize oksijenin gereken miktarda girişini gerçekleştiremez. •Oksijenin bedene mal edilmesi, beynin CO2 girişini değerlendirerek, oksijen gereksinim miktarını ayarlaması ve hücrelere dağıtımını organize etmesi ile olur. •Diyafram nefesinde, diyafram kubbeleşip düzleşerek, havayı düzeni bir şekilde boşaltır. Bu ritmik hareketikontrol etmek için, ayakta bir elin avucunu göğsün üst kısmına, diğerini de alt tarafına dayamalıdır. •Böylece, diyafram bölgesindeki avucun, hava basıncı ile dışarı doğru itildiği hissedilmelidir. Bir çiçeği koklarken, hayret ve korku anında, yatarken alınan nefes, doğal diyafram nefesidir. Diyafram nefesi alınırken omuzlar yukarı kaldırılmamalı ve göğüste gözle görülür bir hareket olmamalıdır. NEFES ÇALIŞMALARI 1- Çiçek koklar gibi nefes almak ve alınan nefesi F veya S konsonu (sessiz

harfi) ile boşaltmak. Bu çalışmada çiçek koklar gibi alınan nefes tıslar gibi düzenli bir biçimde boşaltılmalıdır. 2- Alınan bir tek nefesin, kesik kesik boşaltılması: Bu çalışma nefesin, diyaframla sıkı bir şekilde işbirliği yapmasına yardımcı olacak ve nefes basıncını arttıracaktır. Alınmış bir tek nefes S sesi kullanılarak kesik kesik verilirken ikinci bir nefes alınmamalıdır. Kesik nefes çalışmalarına, eğiticinin sayacağı her sayıya karşı bir kesik nefes istenmesiyle başlanmalıdır. •Kendimizi gevşek ve rahat bıraktığımızda,

uzandığımızda, hastalandığımızda, vücudun oksijen ihtiyacı arttığı için doğal olarak diyafram nefesi alırız. Ancak eksik ve yanlış nefes alma alışkanlıklarımız o kadar gelişmiştir ki hastalıklar olarak da bedenimizde görülmektedir. O zaman beden doğal nefesine geri dönmekte zorlanır. Bedene yardım etmeli, bilinçli olarak tüm batını oksijenle beslediğimiz bir solunumu öğrenmeli ve sürekliliğini sağlamalıyız. •Göğüs kafesinin genişleyebilme kapasitesi açıkça görülmektedir. 25


ARAŞTIRMA Sağlıklı nefesin ilk aşaması olan düz karın nefesine başlayınız. Yavaş nefes alıp veriniz ve bu esnada alt karın bölgesi Perineum’a kadar genişlesin. Hem düz hem de ters karın nefesinde ağırlı merkezi Tan-Tien’dir. (Göbeğin 4-5 parmak altı) Nefes veriniz; bu esnada karın kasları kasılmamamlı ve doğal olarak karın öne ve geriye hareket etmelidir. Diaphragma Pelvis kaslarını kasarak Preineum’u kapatın ve alt karın bölgesini yukarıya doğru bastırın. Tekrar nefes alın ve karnınız öne yanlara ve aşağıya doğru genişlesin Bu nefes egsersizin 9-18 kez tekrarlayın.. DÜZ KARIN NEFESİ: Nefes alırken diyafram aşağı döner ve karın öne doğru genişler. Nefes verirken diyafram yukarı döner ve karın içeri çekilir. •DENETİMLİ NEFES: Yavaş, uzun, geniş ve yeterince alınmalıdır. Gereğinden fazla nefes almak ses tellerini sıkıştırır. Denetimli nefes hem ağız hem de burundan alınabilir. 26

•KAÇAMAK NEFES: Çabuk, kısa, geniş ve yeterince alınmalıdır. Kaçamak nefes sadece ağızdan alınır. Bu nefes; gülme, korkma gibi durumlarda karın duvarının kasılması ile oluşur. • Dar ve kontrolsüz

nefesi, hücreler bedenin oksijene doymuş olduğuna yorar ve oksijen almaz. •Oksijensiz kalan hücreler, yaşam fonksiyonlarının devamı için, kendini oksijensiz ortamda da çalışabilir hale dönüştürür •Bu durumda beden laktik asit fermantasyonu

yapmaya (yorgunluk), adrenalin salgılamaya (gerginlik), kan şekeri tüketmeye başlar. Şekersizlik enerjiyi tüketir ve biriken laktik asit adaleleri kasarak kramplara, ağrılara ve yorgunluklara neden olur. •Ayrıca adrenalin, kalbin daha sık kan pompalamasına ve stres oluşmasına ortam yaratır. •Oksijensiz ortamda, bedende ve zihinde çöpler birikmeye başlar. •Yaşam belirtisi olan nefesimizi fark etmemek, •Yoğun maddi ya da manevi yük altında uzun zaman oyalanmak, •Hazmı zor olan besinleri, h a z m ı n yavaş olduğu zamanlarda yemek, •Isınmadan, zamanı ayarlamadan spor yapmak ya da hiç spor yapmamak, •Günde 3 litreden azsu içmek de bizi aynı oksijensiz yaşama mahkum hale getirir. •Zihin eforsuz, derin nefeslerle, CO2 girişini ayırt ettiği anda, oksijen giriş kapaklarını açar. •Bedende O2 ve CO2 dengesini oluşturacak bu ortamda, belirtilen olumsuzlukların tümü sırayla ortadan kalkar •Beden şeker yerine


enerji olarak yağ yakmaya başlar. •Yağları proteine çevirmeye başlar. •Yorgunluk oluşmadığı gibi enerji depolanmaya başlar. •Bedende kilo değişimi olmasa da yağlar azalır ve adale yapısı gelişir. • S o l u n u m dengelendiğinde, bedenin ph dengesi, yani asit alkali dengesi sağlanmış olur. BU DENGE GELENEKSEL TIBBIN TEMELİNİ OLUŞTURUR. İç beden için ideal denge; alkali ortamı yüksek ortam, dış beden yüzeyi için ise asidik ortamı yüksek olan ortamdır. Oksijensiz ve kan şekeri yüksek ortamda artan asitle, her hücre, kas kemik ya da her organ toksin birikimine, taş ya da kist oluşumuna yani bir başka deyişle paslanmaya ortam hazırlar. Her hücre bir minik beyindir. Her hücre algılama ve reaksiyon verme yeteneğine sahiptir. Olumlu etkiler altında kaldığında da hızlı bir gelişme ile yanıt verebilir. Hücreler yaşamları için en uygun ortamları seçerler. Örneğin; diyete mahkum edilen

bir bedenin hücreleri, kendilerini besin bulana kadar korumaya alır ve beklerler. Besin buldukları an, kaybettiklerini kısa zamanda geri alırlar. Yani bir ayda 5 kilo veren birisi, bir haftada 5 kilo alabilir. Sağlıklı yaşamın sırrı bilinçli nefeste saklıdır. •Öğrendiklerimizi yaşamda uyguladıkça yararını görmeye başlarız. •Tai Chi ve pek çok sanat dalında bu eğitimle karşılaşırız. •Beden ve nefes eğitimi için farkındalık bilinci adımdır. V E R M E UNUTMAYALIM!

Y

İ

•Nefes vermek de bizi rahatlatır. • -Sevindiğimizde ‘ Ohh, çok şükür!’ deriz. • -Üzüldüğümüzde, ‘Tühh’ der sıkıntıya ara vermeye sakinleşmeye çalışırız. Bütün bunlar bizim çözündüğümüzü,

rahata ulaştığımızı gösteren, ani nefes boşaltım anlarımızdır. Yani nefes vermek bizi rahatlatır. Rahatlamak için şarkı söylemek, bağırmak gibi eylemlerimizin de açıklaması bu olsa gerektir. Alabilmek için iyice bir vermek gerekir. Vermeyi doğru yapamadığımızda, doğru nefes almayı da öğrenemiyoruz. YAŞAM, BİR SOLUK İÇİNDE YAŞANAN BİR OYUNDUR. (sufi deyişi) •YAŞAM NEFESLE BAŞLAYIP VE NEFESLE BİTTİĞİ GİBİ, NEFESLE DE SAĞLIKLI YAŞANIR. Hepinize sağlıklı nefesler dilerim. KAYNAKÇA 1- Tai Chi’nin Getirdikleri SERMET TEZEL 2- Tiyatro Çalışmaları Ders Notları 3- Ejderi Uyandırmak HAKAN ONUM

FİLİZ KARTAL 27


RÖPORTAJ

28


RÖPORTAJ

EMEL TOKUYAN

Savaş Sanatları

1-Tai Chi Chuan ile nerede, nasıl tanıştınız? 1999 yılında Yeniyüksektepe Derneğinde tanıştım. Daha önceden savaş sanatlarına ilgim vardı. Ye n i y ü k s e k t e p e ’ y e başladıktan sonra burada

felsefi savaş sanatları eğitimi verildiğini duydum, bu çok ilgimi çekti, çünkü felsefe ve savaş sanatının bir araya getirildiğini daha önce hiç duymamıştım. Böylelikle verilen tai Chi seminerleri ile başlamış oldum.

2-Eğitmeniniz kim? Eğitmenimiz Ayşen Kuran. Kendisi küçük yaşlardan beri birçok savaş sanatları konusunda eğitim almış bu alanda yetkin birisidir.

29


3-Tai Chi nedir? Spor mu, yoga mı, meditasyon mu, rahatlama yolu mu? Tai Chi'nin amacı nedir? Tai Chi; felsefi bir savaş sanatıdır, aynı zamanda hareketli bir meditasyon ve yoga tekniğidir. Günümüzdeki savaş sanatları yenme, yenilme, dış ve kaba bir dövüşü çağrıştırıyor. Esasında tüm savaş sanatları içerisinde kişinin kendisiyle uyumlu olmasını sağlamayı a m a ç l a m a k t a d ı r. Yoga “yug” kökünden gelir, anlamı birleştir m e k t i r . Neyi birleş tirmek? İçinde bulunduğumuz hayat çok hızlı, birçok yerde birçok parçalara bölünüyoruz. Bütünlük içerisinde hareket etmek bu hız nedeniyle z o r l a ş ı y o r. Bir noktadan sonra otomatik hareket etmeye başlıyoruz ve bazen fiziğimiz, duygularımız, zihnimiz bize ayrı mesajlar veriyor. Bazen korkular nedeniyle

hareketsiz kalıyoruz, yapmamız gerekeni yapamıyoruz. Bu savaş iç bir savaştır. Düşündüğümüz gibi yaşayabilmemiz için, kendi içimizdeki engelleri aşabilmemiz için, kibrimizi, korkularımızı, kıskançlıklarımızı törpüleyebilmemiz için bir araç. Bu nedenle savaş sanatlarının çalışıldığı mekana “dojo” (aydınlanma mekanı) adı verilir. Kendimiz tanımamızı ve kendimizle uyumlu olmamızı sağlayan bir yoldur. Tai Chi aynı zamanda doğadaki hareketlerden ilham alarak oluşturulmuştur. Bu nedenle ismi kozmik danstır. Bu zorlamasız ve uyumlu hareketler, düzenli solunum, bedenimizdeki tüm unsurların dengede çalışması, bizi daha sağlıklı ve güçlü yapmasına yardımcıdır. Tai Chi esnasındaki ruh, zihin ve beden uyumu doğal bir rahatlama sağlar. 4-Bir insanı savaş sanatı öğrenmeye iten ihtiyaç nedir? Sizi iten neden nedir? Ayrıca motivasyon kolay ama sürdürmenize neden olan şey nedir? Birçok ihtiyaç olabilir. Tai Chi çalışıldıkça bağışıklık sistemini güçlendiren, konsantrasyonu arttıran, ahenk, uyum ve dengeyi geliştiren bir spordur.


RÖPORTAJ Aynı zamanda son yıllarda yapılan araştırmalar depresyon, ms, fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarında yararlı sonuçlar alınmıştır. Kişiler bu gibi ihtiyaçları sebebiyle Tai Chi öğrenmek isteyebilirler. Tai Chi kendimizi t a n ı m a y a götürenyollardan bir tanesidir. Pratik bir yoldur. Bu nedenle Tai Chi öğrenmeye başladım. Bu iyi bir soru, çünkü; popüler kültür nedeniyle heveslerimiz oluyor ama kararlarımız değil. Heves; anlık tatminlerle veya karşılaşılan zorluklarda kırılıyor oysa karar beraberinde sürekliliği getiriyor. Bu nedenle başta karar vermek önemlidir. Bir sanatı derinlemesine öğrenmek sürekli yürünen bir yoldur. Aristo der ki; süreklilik, gönüllülük ve bilinçlilik erdemin üç özelliğidir. Bir savaş sanatında nihai nokta yoktur. Daima öğrenciyiz. Ve bir sanat ancak adandığımız ölçüde içindeki sırrını bize açıklar. Bu nedenle öncelikle karar vermek önemlidir. Elbette, Tai Chi’nin günlük hayatta işlevleri ve yararları vardır ama bu ikincil bir şeydir. 5- Tai Chi mi insanı daha iradeli yapar ya da Tai Chi irade için

bir yol mudur? İrade birçok erdem gibi içimizde potansiyel olarak bulunan bir erdemdir. Elbette her birimiz değişik alanlarda irademizi az ya da çok ortaya çıkartarak tecrübe etmişizdir. Doğada temel bir yasa vardır. Beslediğimiz şey büyür. Eğer daha iradeli olmak istiyorsak, bunu besleyecek eylemlerin tekrarı gerekmektedir. Tai Chi bunun için araçlardan bir tanesi olabilir. Fakat derin bir bilgeliğe sahip olan bir savaş sanatını tek bir alanla sınırlamamak daha iyi olur. 6-Tai Chi’yi diğer Uzak doğu savaş sanat larından ayıran özelliği nedir? Tüm savaş sanatları insanı kendisini tanımasına götüren basamaklardır. Tai Chi’nin diğer savaş sanatlarından farkı yumuşak yumruk denilen uçta olmasıdır. Riski yoktur, her yaştan insan yapabilir, zorlamasız ve yumu şak bir spordur. 7-Tai Chi C h u a n

geçmişiy le, yaşamında ve bedeninde ne gibi değişik likler oldu? Çok sert bir spor olmamasına karşın, bedendeki tüm sistemleri, organları güçlendiren bir spor olduğu için bedenimi daha güçlü, daha sağlıklı ve daha esnek hissediyorum. Günde güne refleksle rimin güçlendiğini, dikkat ve konsantrasyonumun arttığını hissediyorum ve yapmaya devam ettikçe iç sakinlik geliştiğini söyleyebilirim.


RÖPORTAJ 8-Bize Tai Chi Chuan ve kökleri Che gong'tan bahseder misin? Che gong, Çin’in kültürel miraslarından birisidir. Yaşam enerjisi anlamına gelir. Çevreyle en temel ilişkimiz solumadır. Yalnızca hava değil, yaşam enerjisi de soluruz. Havadan aldığımız enerjiye suyun ve yiyeceklerin yaşam enerjisini de ekleriz. Enerji kaynaklarının içinde yaşamın sürmesine en büyük katkısı olan varlık güneştir. Che gong akupuntur kanalları boyunca yaşam

enerjisinin dengeli bir biçimde akmasını sağlar. Che gong hareketleri bağışıklık sistemimizin g ü ç l e n m e s i n i , hastalıklarımızın azalmasını, hastalık durumunda iyileşmenin h ı z l a n m a s ı n ı , y a ş l a n m a n ı n geciktirilmesini sağlamanın yanı sıra zihni, psikolojiyi ve fiziği uyumlu bir bütün haline gelmesine yardımcı olur. Che gong’daki derin soluma doğayla uyumlu dengeli hareketler yaşam enerjisini tüm dokulara, organlara ve sistemlere dengeli bir şekilde dağılmasını sağlar. Özel spor aletlerine, geniş bir alana, kan ter içinde kalmaya, herhangi bir yarışa gerek yoktur Che gong yapmak için. Her yaşa, bünyeye, bedensel duruma uyarlanabilen esnek yapısıyla herkese hitap eder. Bunun tam etkili olabilmesi için, kişinin samimi bir şekilde hem içte hem dışta kendisi ve doğa ile uyumlu olabilmesi için çaba göstermesi gerekir. 9 - O r g a n l a r arasındaki Yin-Yang ilişkisini nedir? Evrendeki her şey kutupluluk ilkesini izler. Varolan her şeyde YinYang döngüsü vardır. İnsan organizması da Yin-Yang devrini izler. Anatomik açıdan bedenin

üstü Yang altı Yin’dir. Yüzeyi Yang, içi Yin’dir. Sırt Yang karın Yin’dir. Uzuvların dış yanları yang, iç yanları yin olduğunu söyleyebiliriz. Bedende besleyici cevherin ya da özün üretilmesine ve üretilen bu öze Yin, besleyici özün taşınıp kullanılarak bedenin yaşatılmasına Yang denir. Bu iki süreç birbirini yaratır, düzenler ve kullanır. İnsan bedeni sağlıklı çalıştığı sürece bu iki devir sağlıklı bir şekilde işler. Yin ya da Yang’tan biri yetersiz ya da aşırı ise denge kaybolur, beden işlevleri bozulur, hastalık oluşturacak koşullar ortaya çıkar. Organların ve sistemlerimizin de Yin ve Yang’ları vardır. Bu nitelikleri bilmek ve ona uygun hareket etmek besinler aracılığı ile aldığımız yersel Chi ile soluma aracılığıyla aldığımız göksel Chi sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. 10-Bu konu ile ilgili öğretilen felsefi dersler var mı? Neden mutlaka felsefi olan yönünü de öğrenmeliyiz? Her şey zihinsel ise, sadece felsefi yönünü öğrenerek Tai Chi ile yaptığımız sonucu ortaya çıkartmak mümkün değil mi? Hayat içerisinde zihinsel, fiziksel ve psikolojik alanda birçok


RÖPORTAJ aktivitelerde ve etkilerde bulunuruz. Bunun geri dönüşü olarak tepkiler ve sonuçlar alırız. Eğer dikkatli gözlerle bakarsak ve bilinçle, yaşadıklarımızdan tecrübe çıkartırız. Yaşam içerisindeki adımlarımızı bir amaç olmaksızın yönsüz ve rastgele atabiliriz. Veya, kendimize bir amaç veya anlam belirleyerek bu doğrultuda belirli adımlar atabiliriz. Tai Chi birçok kadim bilgelik ve sanat gibi insanın kendisini tanımasına götüren evrenin büyük ve uyumlu bütünün uyumlu bir parçası olmasını sağlayan bir yoldur. Eğer içinden felsefesini çıkartırsak, sıradan teknik bir şeye dönüşür. Öz olmazsa geride kalan sadece kabuktur. Eski bir Hint destanı olan Bhagavatgita insanın bir an bile eylemsiz kalamadığını söyler, düşünce ve eylem birbirini desteklemeli ve birlikte gitmelidir. Eğer Tai Chi veya herhangi bir alanda uygulamıyorsak, fikirler ya da zihinsel aktiviteler hayat bulamaz. Bu nedenle tüm sanat ve öğretilerde olduğu gibi teori ve pratiği birleştirmek gerekir. 11-İnsanlar ne zaman Tai Chi öğrenmelidir? Kimler Tai Chi öğrenebilir? Her yaş ve durumda

kişiler Tai Chi öğrenilebilir. Bu Çinlilerin geleneksel sporudur. İlkokuldan itibaren mecburi bir ders olarak okutulmaktadır. Riski olmayan bir spor olduğu için her yaştaki insan uygulayabilir. 12-"Tai Chi s a v a ş ç ı s ı y l a savaşmak, serbestçe asılı duran bir çarşafı yumruklamak gibidir." Bu sözü biraz açıklar mısınız? Tai Chi dirençsizlik yasasını izler, fırtınalı havada sert olan ağaç kırılır, yumuşak ve esnek olan ise rüzgarın akıp gitmesine izin verir. Buradaki mantık, kendimizi olabildiğince esnek tutmak ve bunu başarmak için iç duyarlılığı geliştirmek, ruhsal, zihinsel ve bedensel gerginliği yok edip, tüm organlarımızın, tüm yaşamsal işlevlerimizin uyum içinde olmasını sağlamaktır. Bu nedenle su örnek alınmıştır. Su bir engelle karşılaştığı zaman kenarından dolaşır, çok biriktiğinde üzerinden aşar fakat hiç birinde niteliğini kaybetmez. Rakibin saldırısı ve gücü doğrultusunda hareket eder. Bu nedenle ‘‘Tai Chi savaşçısıyla savaşmak, serbestçe asılı duran bir çarşafı yumruklamak gibidir.’’

SEZEN AKTUNA Fotograf:SEZEN AKTUNA

33


TARİH

STOACI FİLOZOFLAR “Yaşam, sağlık, refah ya da ölüm, hastalık, acı ve yoksulluk bilge ve erdemli insanın mutluluğunu etkileyemez.”

34


TARİH

S

toacılar her bir kişinin kendini dışsal faktörlerden bağımsız hale getirmesini önermişlerdir. Eğer mutluluğumuzu temin etmek istiyorsak bu kontrol edilemez dış unsurlardan mümkün olduğunca bağımsız olmayı ve kontrol edebildiğimiz iç dünyamızda yaşamayı öğrenmeliyiz. Platon ve Sokrates’te duruşu alarak kişinin mutluluğu için gerekli tek şartın onun erdemli bir yaşam sürmesine bağlı olduğuna ve erdeminde bilgiye dayandığını söylemişlerdir. Erdemle yaşamak insanoğlu için tek iyidir ve erdemli yaşamamak tek kötü. Yaşam, sağlık, refah ya da ölüm, hastalık, acı ve yoksulluk bilge ve erdemli

insanın mutluluğunu etkileyemez. İnsanların içinde bulundukları dışsal şartlardaki farklılıklar onların mutlu ya da mutsuz oluşlarını belirlemez. Yaşamda sıkıntı ve güçlüklerle karşılaşmamız ve dışsal olarak başarıya şan şöhrete ulaşmış olmamız bir şey ifade etmediği gibi esas belirleyici olan bilge ve erdemli olmak ya da olmamak ile ilgili ayrımdır. İlk grup mutludur ikincisi değil. Bu nasıl idrak ve erdemdir ki kişiyi kaderlerin bütün hükümlerine karşı umarsız kılabiliyor? Stoacılar der ki, erdem akılla yani logosla uyumlu yaşamaktır. Logos, Heraklitos’un bahsettiği evreni düzenleyen yasadır. Bu yasayı tanrı, ilah, ateş ve ya kader diye de isimlendirirler. İnsanlar kendilerini

logosa bırakırlarsa ruhları evrenle uyumlu hale gelir. Bir bakıma böylelikle ruh kâinatta hükmeden düzeni ve ahengi yansıtır. En önemli idrak beklide her şeyin bilgece düzenlendiğini ve olayların gidişine müdahale etmenin ne mümkün ne de istenir olduğunu fark etmektir. Her şey logos ya da tanrı tarafından idare edilmektedir. İnsanın görevi vuku bulan her şeyi hoşnutlukla kabullenebilmeyi öğrenmektir. Başına her ne gelirse gelsin sanki tam da onun olmasını istemişsin gibi ona katlanmalısın. Çünkü eğer her şeyin tanrının iradesine bağlı olarak oluştuğunu bilmiş olsaydın onun tamda öyle olmasını dilerdin. Bu Romalı stoacılardan Seneca tarafından yazılmıştır. 35


TARİH

“Tek iyi erdemdir. Mutlak değer verilecek şey, erdemli olmaktır. Bunların dışında her şey göreceli ve vazgeçilebilir şeylerdir.”

S

toacılığın kurucusu Kıbrıslı Zenon’dur. (M.Ö 266 – M.Ö. 264) Zenon Sokrates’e hayran olmuştur. Maddi olanaksızlığı nedeniyle derslerini Atina’da Stoa Polikile’de vermesinden dolayı bu akıma stoacılık denmiştir. Yunanca stoa direkli galeri demektir. Zenon yunan felsefesinin çeşitli öğretilerini temsil eden filozofların derslerini izlemiştir. Kinik öğretiden özellikle Diogenes’ten etkilenen Zenon ilk yapıtlarını kinik görüşte yazmıştır. Kinikler az miktarda serveti olan kişilerdi temsil eder. Kinikler böyle insanları nafile bir isyana teşvik etmek yerine onları zaten her halükarda sahip olamayacakları nesneler olmadan da tatmin olmayı öğrenmeye teşvik

36

eder.

Zenon insan için gerçek iyinin sağlık zenginlik ya da mutluluğu dünyasal başarıya bağlayan herhangi bir değerler dizisi olmadığını savunarak kesin anlamda yalnızca erdem ve erdemsizliğin iyi ve kötü sayılabileceğini belirtmiştir. Z e n o n ’ u n ölümünden sonra stoa okulunun başına geçen Kleanthes öğretiyi bütünüyle benimseyerek geliştirmiştir. Bu döneme eski stoacılık denir. Stoacılık M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda felsefe öğretilerini birbirlerine yaklaştırma çabası göstermiştir. Orta stoa adıyla anılan bu dönem stoacılığı Platon, Aristoteles felsefelerinden birçok düşünceler

alıp bunları kendi öğretisiyle kaynaştırmış, b ü t ü n l e ş t i r m i ş t i r. Böylece eski stoacılığın ahlak anlayışı ılımlı hale gelmiştir. Orta stoacılığın başlıca temsilcileri Panaitios ile Poseidonios’un görüşleri ilk başta görüleceği gibi Platon ve Aristoteles felsefelerine yaklaşmıştır. Pnaitos ve Poseidonios doğu düşüncelerinden de etkilenmiştir. Stoacılığın üçüncü dönemi de Yeni Stoacılık ya da Roma Stoacılığıdır. Bu akımın amacı eski stoacılığı yeniden kurmaktı. Bu akımın başlıca temsilcileri Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius’tur. Bu üç büyük temsilcinin ortak yanı, öğretinin ağırlık merkezine ahlakı yerleştirmiş olmalarıdır.


TARİH

S

eneca (M.Ö. 4 Cordoba-İSPANYA – M.S. 65 ROMA) Romalı düşünür, devlet adamı. Seneca ahlakın temeline doğaya uygun yaşama ilkesiyle, bir bilge idealini yerleştirmiştir. Zamanının toplumunu vahşi bir hayvan topluğu olarak gören Seneca bilge kişisini; kendi kendine yeten, hazza olduğu kadar eleme karşıda duygusuz, korku bilmez, evrenin gerçek efendisi, erdemi özgür iradesinin sonucu olan ve ölümden korkmayan kişi olarak tanımlamıştır. Seneca pratik felsefeyi öne çıkarmış ve gerçek erdemle değerin dışarıda değil de insanın içinde olduğunu belirtmiştir. Seneca siyasetle ilgilendi. Genç prens Romalı Neron’un eğitimiyle ilgilenmiştir.

16 yaşında Neron imparator ilan edilince Seneca idarede söz sahibi olmuştur. Bu arada Neron anormal davranışlar içine girmiş annesini öldürtmüştür. Bunun üzerine tüm servetini imparatora bırakarak özel yaşamına çekilmeye karar veren Seneca bu düşüncesini Neron’a açmış fakat reddedilmiştir. M.S. 64 Roma yangınından sonra kararlı davranmış ve yönetimden çekilmiştir. Bütün yaşamı ölümün hiçe sayılması gerektiğini savunmuş olan Seneca M.S. 65’te Bileklerini keserek intihar etmiştir. Felsefenin mantık, ahlak ve fizik olmak üzere üçe ayrılması gerektiğini savunan Seneca genellikle yaşamı kurumsal görüşlere değil yönlendirici bir yönteme bağlar. Mantığı da usa dayalı bir felsefe

olarak niteler. Ona göre filozofun görevi insanları yetiştirmek, eğitmektir. Seneca’ya göre ahlak soyut bir bilgi dalı değil yaşamın içindedir. İnsan davranışlarının e y l e m l e r i n i n kaynağıdır. Kişiye nasıl davranılacağını ne gibi yöntem benimseyeceğini gösteren doğadır. Bu nedenle ahlaklı yaşamak doğayı izlemektir. Bunu da ancak erdemle donatılmış bilge kişi başarabilir. Bilgenin erdemi özgür iradedir. Seneca der ki; “Uzun yaşamak için değil doğru yaşamak için çabalamalıyız. Bütün sanatlar doğanın taklididir. En kudretli insan kendisine hakim olandır. Öğüdün yolu uzun, Örneğin yolu kısa ve etkilidir.”

“Uzun yaşamak için değil doğru yaşamak için çabalamalıyız. Bütün sanatlar doğanın taklididir. En kudretli insan kendisine hakim olandır. Öğüdün yolu uzun, Örneğin yolu kısa ve etkilidir.”

37


TARİH

E

piktetos ( M.S. 50– 60 yılları arasında yaşamıştır) Satılmış bir köleydi ve imside “satın alınmış adam, köle, uşak” anlamlarına geliyordu. Roma ya getirilmiş bir yunanlı idi. Sonunda Romalı sahibi tarafından özgürlüğü kendisine verilmiş ve sözü dinlenir bir filozof olmak üzere yoluna devam etmiştir. İmparator filozof Marcus Aurelius genç bir adam iken o dönemin önde gelen stoacısı Epiktetos’un öğrencisi idi. Bu iki insanı bir araya getirebilen felsefenin gücü büyük ve sürekli

olsa gerekti. Epiktetos’un dediği gibi: “Bir insan gibi ye, bir insan gibi iç, iyi giyin, evlen, çocuk sahibi ol, bir yurttaşa layık yaşam sür. Bize bunları göster ancak bu biçimde senin filozoflardan gerçekten bir şey öğrenip öğrenmediğini anlayabiliriz.” Gerçekte stoacılar için dört başı mamur biçimde tadı çıkarılması gereken bir bayramdır. Epiktetos iyi insanların ölürken tanrıya şunu diyeceğini düşünmüştür. “Bu bayramı seninle birlikte kutlamaya, senin eserlerini izlemeye ve

“Bir insan gibi ye, bir insan gibi iç, iyi giyin, evlen, çocuk sahibi ol, bir yurttaşa layık yaşam sür. Bize bunları göster ancak bu biçimde senin filozoflardan gerçekten bir şey öğrenip öğrenmediğini anlayabiliriz.”

38

senin dünyayı yönetişini seninle birlikte yaşamaya beni layık gördüğün için sana büyük bir şükran duyarak ayrılıyorum.” Epiktetos şöyle der; “Sen bir insansın, insan ise farklı görünümleri ya da yaşamın içindeki olayları akılcı bir biçimde kullanan ölümlü bir hayvandır. Akılcı ile ise bütünüyle doğaya uygun olanı kastetmekteyim.”


TARİH

“ Olan bitenler seni rahatsız ettiğinde ve soğukkanlılığını yitirdiğinde hemen kendine dön ve seni kızdıran olay bittikten sonra kızgınlığını daha fazla sürdürme. Çünkü derinde yatan uyumuna ne kadar fazla sığınırsan kendine o kadar egemen olursun.”

M

arcus AURELIUS (M.S. 121 – M.S. 180) 40 yaşında Roma imparatoru oldu. Roma imparatorluluğunun altın çağının simgesi oldu. Platon yöneticilerin filozof olmasını savunmuştur. Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm imparator ve hükümdarlar arasında beklide çok az Marcus Aurelius gibi hem filozof hem hükümdar vardı. Roma hukukunun stoa kökenli olduğu kabul edilen üç ana ilkesi; dürüst yaşamak, hiç kimseyi incitmemek, herkese kendi hakkını vermektir. Marcus Aurelius bu üç ilkeyi kişiliğinde ve davranışlarında birleştirmiş biriydi.

Marcus Aurelius der ki; “İyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışma, artık iyi bir insan ol.” Marcus Aurelius öfkesini boşaltmanın yanlış olduğunun çünkü öfkesinin daima hedef aldığı insandan çok kendisine zarar verdiğinin bilincindeydi. Onu dizginlemek ise hoşnutsuzluğunu artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bunların her ikisi de ruh için zararlıydı. Bulduğu çözüm ise şuydu; “ Olan bitenler seni rahatsız ettiğinde ve soğukkanlılığını yitirdiğinde hemen kendine dön ve seni kızdıran olay bittikten sonra kızgınlığını daha

fazla sürdürme. Çünkü derinde yatan uyumuna ne kadar fazla sığınırsan kendine o kadar egemen olursun.” “Görevini yerine getirirken, soğuktan ürpermen ya da sıcaktan bunalman, gözlerinden uyku akması ya da uykunu almış olman, başkalarının seni çekiştirmesi ya da övmesi, ölmek üzere olman ya da herhangi bir şey yapmakta olman seni hiç ilgilendirmesin; ölme eylemi de yaşamımızın eylemlerinden biridir. Onun içinde; andan en iyi biçimde yararlanmak yeter.” “Düşmanından öç almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır.” SEVGİ TANRIVERDİ 39


YAZAR

40


YAZAR

‘’Mutluluk, elde etmek için peşinden koşulacak; sonra da kaybetmemek için çaba sarf edilecek bir şey değildir. Mutluluk; senden bağımsız olarak, istediği zaman gelir, dokunur sana. Önemli olan, o eşsiz temas anının tadını çıkarmayı akıl edebilmektir.’’

17 41


YAZAR

Notre Dame

İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır. victor hugo Fransa tarihinin en çalkantılı günlerinde, 1802’de dünyaya geldi. Napolyon ordusunda general olan babası, imparatorun parlak döneminde önemli görevlerde bulundu, birçok dış ülkeye seyahat etti ve Madrid’te valilik yaptı. Napolyon’un imparatorluktan düşmesi ile birlikte Hugo ailesi için zor günler başladı. Paris Hukuk Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimine maddi sıkıntılar yüzünden devam edemedi. 1827’de “Cromwell” ve 1830’da “Hernani” oyunları, -tıpkı Namık Kemal’in “Vatan Yahut 42

Silistre”sinin Osmanlıda yarattığı- isyana benzer bir heyecan uyandırdı Paris’te… Hugo’nun ilk romanı ise “Notre Dame’ın Ka m b u r u ” d u r ( 1 8 3 1 ) . Bugün okunduğunda, yazarın en yüzeysel ürünü olarak değerlendirebileceğimiz bu romanın nispi başarısızlığı, Hugo’nun maddi nedenlerle yayınevinin ısrarına boyun eğerek metnini çok kısa bir sürede tamamlamak zorunda kalmasındandır. Yine de, Hugo’nun yükselen ünü, Fransa’da bu kitabının da sevilerek okunmasını sağlamıştır. Ayrıca bakımsızlıktan

ve ilgisizlikten muzdarip Notre Dome kilisesine büyük bir popülerlik k a z a n d ı r m ı ş t ı r roman.1848 İhtilali’nden sonra Cumhuriyetçi saflara geçti ve Cumhurbaşkanlığı için aday bile oldu. Kendisi seçilemedi, ama seçilen Louis Napolyon’u destekledi. Ancak Napolyon da imparatorluğunu ilan edince, Hugo 1851’de Fransa topraklarınıterk ederek –yirmi yıl sürecek gönüllü bir sürgünü geçireceğiChannel Adaları’na yerleşti. Burada yazdığı “Sefiller”(1861), onun en çok tanınan ve sevilen eseridir.


YAZAR

İmparatorluk dönemi sona erip Üçüncü Cumhuriyet kurulunca, Victor Hugo, Paris’e bir kahraman olarak döndü. Millet meclisine seçildi, ama politikadan çok edebiyatla ilgilenmeyi tercih etti. 1885’de öldüğünde, büyük bir törenle Pantheon’a gömüldü. Victor Hugo, romantik akımın en büyük ve en bilinen temsilcilerinden biridir. Romantizm, aşkın ve değişimin gözler önüne serilmesi, insanlığın vurgusudur. Asi ve âşık karakterler romantizm akımından miras kaldı dünyamıza. King Kong ve Robin Hood gibi karakterlerin hepsi romantik karakterlerdir.

Hepsinin ortak özelliği bir başkaldırı ve aşkla dindirilen isyan ve kargaşadır. Edebiyatta romantizm deyince akla ilk gelen eser Sefiller romanı kuşkusuz ancak yazar Victor Hugo bu dev eserinde romantik kahramanlar yaratmaz; ondokuzuncu yüzyıl Fransa’sından bir avuç sefil karakteri eserinde bize tanıtan yazar, romantizmin olmazsa olmaz kavramı isyan ve kargaşa için Fransız İhtilalinden daha iyi bir dönem bulamazdı herhalde. Romanda, aynı zamanda büyük bir şair olan Hugo’nun derin şiirselliğini de bulursunuz. Roman,

ailesine

götürebilmek için ekmek çalarken yakalanan Jean Valjean’ın kürek mahkumluğu, kaçışı ve sonrasında bu ufacık suç yüzünden hayatı boyunca bir kaçak olarak yaşamasından yola çıkarak bir toplum ve sistem eleştirisine dönüşür.Hugo, Sefiller’de insanların maddi kayıp karsısında sefilleşip her türlü yasadışı işi yapabilir duruma gelmesinin, namussuzluğun, onursuzluğun nedeni olarak toplumu gösterir. İnsanın kendi başına yapabileceklerinin sınırlı olduğuna dikkat çeker ve sosyal çevrenin, kanunların ‘’insan’’ yararına değiştirilmesi gerektiğini savunur. 43


YAZAR

Toplumun insan üzerindeki baskısını, Napolyon Bonapart ile kral çekişmesi arasında vermiştir. Romanın bir yerinde şöyle der: “...bedbahtlar ile alçakların birleşip karıştıkları bir kelime vardır: sefiller. Bu kelime kadar musibet ve düşkünlük belirten bir başka kelime zor bulunur. Sefalet, sadece bir sınıfın malı veya kaderi değil. O, bütün insanlığın içinde sefaletin kol gezdiği cemiyetlerin ayıbıdır. Bir evde sefalet varsa bir aile yoksulluğun, cehaletin korkunç pençelerinde can çekişiyorsa; bundan sırası ile o evin komşuları, o mahallenin sakinleri, o şehrin kalabalıkları ve o memleketin devleti 44

sorumludur.” Son olarak Sunay Akın’dan bir hikâye: “İkinci dünya savaşı sırasında Naziler Paris’i işgal ederler,her yerde gamalı haclar ve Adolf Hitler’in resimleri, Naziler işgal ettikleri Paris esnafına şöyle bir uygulama getirirler; “bundan böyle Paris’te dükkanı bulunan herkes dükkanın vitrininin bir köşesine Adolf Hitler’in, diğer köşesine Mussolini’nin resmini asacak… Afisler tarafımızdan dağıtılacak..” Aynı birlikler bir kitapçı dükkânının önünde dururlar ; “Kimin bu dükkân? Sahibi çıksın dışarı” “Benim efendim” diye

çıkıverir dükkân sahibi... Birlikler ; “Bu afisleri as vitrinine, yarım saat sonra tekrar geçeceğiz bu sokaktan, yarım saatin var kitapçı, dileriz asmazsın o afisleri” derler. ve birlikler gider. Kitapçı elinde iki afisle öylece kalıverir… “Ben bunu yapamam, bu adamlar insan kasabı, kitapları meydanlarda yaktılar, benim dükkânımın raflarında bunların yaktıkları kitaplar var, asmam,”der kendi kendine ve düşünür ; “evde beni bekleyen bir esim ve iki çocuğum var”.Çaresizlik içinde, afislerden birini acar,”Hitler” bakamaz bile... Hemen vitrinin sağ köşesine iğneler… Diğerinde ise Mussolini “İtalyan diktatör.” Onu da sol tarafa iğneler… Ama içi rahat değildir buları yaparken, içinden bir ses der ki “sen bunu nasıl yaparsın? Sen bir kitapçısın, bu iki insanlık düşmanının resmini nasıl asarsın?” Birden bire kitapçı “buldum” der… Vitrindeki bütün kitapları kaldırır… Ve sadece bir tek kitap bırakır... Adolf Hitler ve Mussolini’nin resimlerinin tam ortasında duran bu kitap Victor Hugo’ nun bir eseridir ve kapağında “Sefiller” yazmaktadır…

ÖZGÜR BENLİ


DENEME

45


DENEME

H

a n g i m i z fantastik h a y a l kurmayız ki? Normal dünyanın kuralları içinde yapamayacağımız ama yapmak istediğimiz şeyleri gerçekleştirdiğimiz h a y a l l e r … Kimimiz bu hayallerde uzayın sonsuz derinliklerinde maceradan maceraya atılırken, bazılarımız da kılıç ve büyünün hüküm sürdüğü mistik diyarlarda maceradan maceraya koşmak isteriz. Hepimiz bunu FRP ile gerçekleştirebiliriz. Fantasy Role Playing sözünün kısaltması olan bu oyun, oynanılan oyun dünyasının kurallarına göre yarattığınız fantastik bir karakteri canlandırmanıza izin verir. Bu oyunu oynamak için oyunla ilgili kitaplara ve zarlara ihtiyacınız var. Bu oyunlarda bir kişi GM (Game Master – Oyun Yöneticisi) olur. Oyun yöneticisinin görevi olayların geçtiği mekânları belirlemek, bu mekânların özelliklerini bu mekânda oyuncular haricinde olan karakterleri belirlemektir ve gerekli yerlerde bu karakterleri canlandırmaktır. Oyun yöneticisinin amacı 46

oyuncular tarafından oynanan karakterlerin hedefine varmasını sağlamak veya sağlamamak değil oyunun oynanmasını sağlamaktır. Oyun yöneticisi isterse kendi yarattığı olaylar yerine hazır kitaplarda yer alan maceraları da oynatabilir. Oyun yöneticisinin iyi bir hayal gücüne ve iyi betimleme yeteneğine sahip olması oyunu r e n k l e n d i r e c e k t i r. Ö R N E K 1 ) O y u n yöneticisi: Bara girdiniz içerde 4-5 kişi var. İçlerinden bir kişi dikkatinizi çekiyor. (Basit bir tasvir.) Ö R N E K 2 ) O y u n yöneticisi: Eski kasabanın küçük barına yaklaştığınızda zamanın etkisiyle silikleşmiş olsa da girişin üstündeki tabelasında Altın Kanat yazısını okuyabiliyorsunuz. İçeri girdiğinizde pek bakımlı olmayan ama temiz bir yerle karşılaşıyorsunuz. Bir masaya otururken bar sahibi “şimdi sizinle ilgileneceğim maceracılar” derken kasabanın yerlisi olduğu belli olan köylülere bira servisi yapıyor. Bu esnada kenarda bir masada yemeğini yemekte olan, gezgin kıyafetine ve sağlam yürüyüş botlarına sahip biri dikkatinizi çekiyor.

Oyun yöneticisinin tasvirinin nasıl oyunu renklendirebileceğinin küçük bir örneği. Karakter yaratma diye adlandırılan olayı, oyuncunun canlandırmak istediği kahramanı yaratması olarak açıklayabiliriz. Yarattığımız karakter sadece bir isim, bir meslek sahibi, bir ırktan biri değildir. En basitinden neleri vardır karakterin. İsmi, ırkı, mesleği, fiziki özellikleri, geçmişi. Bunlardan isim ve ırk fazla açılabilecek konular değildir ama diğer konuları biraz detaylandırabilirsiniz. Meslek: Oynayacağınız karakter bir hırsız olabilir. Fakat nasıl bir hırsız? Sonuç itibariyle baktığınızda dükkânlara giren hırsızlık yapan biride hırsız, Arsen Lüpen’de. Siz ne tarz birini oynamak istiyorsunuz? Fiziksel Görünüş: Karakterin boyu, kilosu, göz rengi, saçının rengi ve uzunluğundan başlayabilirsiniz. Biraz renklendirmek istiyorsanız buna ayırt edici izler, surat şekli, vücut yapısı, deri rengi gibi özellikler ekleyebilirsiniz.


DENEME Geçmiş: Sonuçta karakterimiz bir yerlerde, bir zamanda doğdu. Karakterimiz bunu hatırlamaya veya bilmeyebilir ama her karakterin ilk hatırladığı bir anısı vardır. Kötüde olsa geçirdiği bir çocukluğu(eğitim, din ve ekonomik durumunu), yaşadığı ve hayatını sonuna kadar onu etkileyecek bir olay.

ilişkileri, kardeşleri ve ikinci derece akrabalar.

Elbette ki geçmişin bir parçası olarak aile veya aile bildiğimiz bir grup, bir anne babaya sahip olması, bunlarla olan

Karakterinizi yaratırken belirleyeceğiniz birkaç küçük ayrıntı onu zenginleştirip d e r i n l e ş t i r e c e k t i r.

Kişilik: Karakteriniz çevrede olan biten olaylara karşı ilgilimi yoksa umursamaz mı? Genel olarak güçlü olduğu ve zayıf olduğu yanlar. Alışkanlıkları, bağımlılıkları, duyarlı olduğu noktalar. Ana motivasyonları, onu yönlendiren özellikleri vs.

Karakterinizi yarattıktan sonra oyun yöneticisinin anlatımıyla bu hayal dünyasında yol almaya başlayacaksınız. Oyun yöneticisinin kurguladığı olaylar karşısında kararlar verip bunları uygulayacaksınız. Tabi zarın ve oyun mekaniğinin sınırları içerisinde. Fantastik karakterlerimize ev sahipliği yapan dünyaları ve sistemleri kısaca tanıtmak isterim:

Dungeons and Dragons (Zindan ve Ejderhalar) FRP denince ilk akla gelen dünyalara ev sahipliği yapan bu sistem, büyü ve kılıcın hüküm sürdüğü, kudretli ejderlerin göğü kararttığı masalsı atmosferi zihninize taşır. Fantastik edebiyata yön veren popüler eser Yüzüklerin Efendisi’nde gördüğünüz pek çok ırkı ve çok daha fazlasını barındıran mistik dünyalarda bir gün yer altı mahzenlerinden gelen bir cüce ruhbanı canlandırırken, başka bir gün derin ormandaki şehrinden yeni ayrılmış bir elf büyücüyü de canlandırmanıza izin veren bir yapıya sahiptir. Uzun süredir geniş kitleler tarafından oynanması, kaynak kitap literatürünün genişliği ve yaratılan pek çok dünyayla size pek çok değişik seçenek sunar. Bu dünyalardan bazıları şöyledir: Ravenloft,Forgotten Realms,Dark Sun,Dragon Lance Star Wars Film serisinde ne görüyorsanız onu ve daha fazlasını bire bir uygulayabileceğiniz bir dünya tek ihtiyacınız olan ne olmak istediğinize karar vermek.

47


DENEME Cyberpunk Biraz gelecekteyiz. Kuş cıvıltısı duyamayacağınız bir dünyadasınız. En son kuş yıllar önce öldü. Bu dünyada her yer savaş hattı olabilir ve hayat sizin için hiç kolay değildir. Biraz şanslıysanız sadece zayıf ve güçsüzlere karşı işe yarayan adaletleriyle hükümetler ve her şeyi ele geçirmeye çalışan şirketler arasında bir gün fazla yaşayabilmek için neler yapabilirsiniz. Eğer başarılı olur ve iyi çalışırsanız özel güvenlikli bir sitede yaşayıp gerçek meyve sebze yiyebilirsiniz. Karanlıklar Dünyası (World of Darkness) White Wolf firmasının çıkardığı ve bünyesinde pek çok oyunu barındıran bu dünya, özellikle Vampire: the Masquerade oyunu ile geniş kitlelerin beğenisini kazanmıştır. Oyunculara vampir, kurt adam, iblis gibi karanlık tarafı yoğun olan karakterler canlandırtmayı amaçlayan bu oyunlar, oyunculara değişik alternatifler sunmakta.

48

Call of Cthulhu Amerikalı kült korku yazarı Howard Phillips Lovecraft’ın 1900 lerin başlarında yazmaya başladığı Cthulhu Mitleri ana başlığı altında toplanabilecek hikayelerinin ana konusunu oluşturduğu Chaosium firması tarafından yayınlanan korku türündeki rol yapma oyunudur. Lovecraft insan aklının alamayacağı kadar yaşlı ve korkunç yaşlı tanrıların konu alındığı birçok hikaye yazmıştır. O öldükten sonra birçok yazar bu geleneğe sahip çıkarak yaratılmış belki de en büyük kollektif edebiyat hareketini yaratarak bu evreni, içindeki varlıkları ve mekanları genişletmeye devam etmişlerdir. Oyunda kahramanlar bu yerlerde dolaşıp bu korkunç varlılara karşı mücadele vermektedirler. Oyuncular gerek temadan gerek rol yapma olgusunun oyunda ağır basmasından dolayı genelde yaş ortalaması daha yüksek kişilerden oluşur.


DENEME Türkiye’de Rol Yapma Oyunlarına İlgi Türkiye’de, özellikle genç nüfus arasında, rol yapma oyunlarına ve bu oyunları besleyen fantastik ve bilim kurgu edebiyatına yoğun bir ilgi mevcut. İnternette Türkçe yayın yapan FrpNet, FrpWorld gibi eski ve köklü sitelerin ciddi takipçi sayıları var. Üstelik konuyla ilgili pek çok site, yakın zamanda Türk Fantazya Birliği adı altında birleştiler ve daha organize bir yapıya sahipler artık. Bunun yanında, bu alt kültürün takipçilerini bir araya getirmek için senelik toplantılar (convention) d ü z e n l e n m e k t e d i r. Büyük çoğunluğu üniversitelerin bilim kurgu ve fantezi toplulukları tarafından düzenlenen bu toplantıların en önemlilerinden kısaca bahsetmek gerekirse:

Metucon Düzenleyen: ODTÜ BKFT Şehir: Ankara İlk Düzenlenme Tarihi: 1997 Web Sitesi: http:// www.metucon.org Türkiye’nin en eski, en büyük ve en iyi conventionu durumunda olan Metucon, bu alt kültürün takipçileri arasında bir hac vazifesi işlevi görmektedir. İzmirCon Düzenleyen: Bağımsız Şehir: İzmir İlk Düzenlenme Tarihi: 2003 Web Sitesi: http:// www.izmircon.org İzmir’in tek conventionu olan İzmirCon, üniversite BKFTlerinden bağımsız olarak düzenlenmektedir. Con/An Düzenleyen: Üniversitesi Şehir:

Anadolu BKFT Eskişehir

İlk Düzenlenme Tarihi: 2004 Web Sitesi: http:// www.izmircon.org Anadolu Üniversitesi BKFT tarafından bu sene beşincisi düzenlenen Con/AN, başta Ankara olmak üzere pek çok ilden katılımcıyı a ğ ı r l a m a k t a d ı r İtiCon Düzenleyen: İstanbul Ticaret Üniversitesi BKFT Şehir: İstanbul İlk Düzenlenme Tarihi: 2006 Web Sitesi: http:// w w w . n - 1 t e a m . com/bilimkurgu/ Oldukça yeni bir convention olan İtiCon, düzenlediği değişik etkinliklerle hem İstanbullu hem de şehir dışından katılımcılara hitap etmektedir.

CEM DENİZ BOZAY

49


SANAT

50


SANAT

KEMAL SUNAL ‘’Çok seviliyorsunuz?’’ şeklinde ki soruyu, tek kelime ‘Sevgi’ diye yanıtlıyor büyük usta... Gelin şimdi bizde bu sevginin nedenlerini anlamaya çalışalım. Dile kolay tam 82 film, dizi filmler, tiyatro oyunları, reklam filmleri vs... Türkiye’de bu güne kadar filmleri televizyonda en fazla gösterilen, çünkü en fazla izlenen, ilgi gören ve sevilen

oyuncu, Kemal Sunal... Neden? Tüm dinler, felsefeler, öğretiler vb. alanlar insandan iki şey ister: Akıl ve içsel saflık. İsa’nın öğrencilerine söylediği gibi: Tilkİ kadar kurnaz, güvercin gibi saf olun. Kemal Sunal’ın bir fenomen, bir efsane haline gelmiş ‘Şaban’ karakterine bir göz atalım; Saf, temiz yürekli, iyi niyetli, dürüst, ahlaklı ve buna

mukabil; zeki, kıvrak zekalı ve hazırcevap bir karakter. Ve bu iki vasfın sonucu: Daima haklıdan hakkaniyetten yana, sözünü sakınmayan, mazlum ve ezilen insanların sözcülüğünü yapan, onlara yol gösteren, hak yemeyen ve kendi hakkını yedirtmeyen, o komik ve sevimli üslubu ile daima yanlışlara karşı savaşan bir karakter Şaban. 51


SANAT

Her şeyin bir nedeni ve amacı olduğunu, evrende hiçbir şeyin tesadüfi olmadığı varsayımı ile ‘Ezoterik’ bir bakış açısı ile düşündüğümüzde; Bu karakterin Türk toplumuna bu kadar çok sunulması bir tesadüf olabilir mi acaba? Ve bu karakterin bu coğrafya halkınca bu kadar sevilmesi ve benimsenmesi, insanların bu yönde kendilerinde duyduğu eksikliğin getirdiği bir açlığın sonucu mu yoksa? 52

Ya Kemal Sunal’ın bu topraklarda dünyaya gelişinin sebebi buysa? Karar sizin... Aramızdan ayrılışının 10. yılında, bugün Kemal Sunal’ı anlatma gayesi ile yola çıktığınızda; ne özel yaşantısı, ne zevkleri ne de başka bir şey, karşınıza çıkan; sürekli filmlerinde çok fazla argo olduğu eleştrileri ile karşı karşıya kalmış bir oyuncunun, ardından ne denli sevgi, saygı ve minnetle anıldığını! Herkesin onun

filmlerinden çıkardığı bir ders, aldığı bir öğüt ya da mesaj ve yine herkesin onun filmlerine dair güzel bir anısı olduğu gerçeği ile karşılaşıyorsunuz. Hemen her platformda Kemal Sunal Dediğinizde aldığınız o duygu yüklü yanıtlar karşısında da kimi zaman gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz. Belki hiçbir kesimce hiçbir argo sözcük ile anılmayan yegane sanatçı Kemal Sunal. En kötü durumlardan dahi bir espri unsuru çıkarıp bizleri güldüren, o kötü durumlar ile karşılaşmamızın sebebi olan yanlışlarımızı bizleri kırmadan, incitmeden yapıcı bir üslupla yüzümüze vuran, hep yüzümüzü güldüren, yeri geldiğinde de bizleri duygulandıran (bakınız: En Büyük Şaban, Gülen Adam, Düttürü Dünya, Öğretmen, Garip, İbo İle Güllüşah) ama hep düşündüren eşsiz sanatçı. Son filminin çekimleri öncesi (Nitekim yine güzel bir film ile karşımıza çıkmayı beklerken, bu film üzerinde aramızdan ayrıldı.) yakın çevresine söylediği ‘yoruldum’ sözünü kabul etmiyoruz, seni o kadar çok seviyoruz ki bunu saymıyoruz, yine bekliyoruz büyük insan. Ruhun şad olsun...

ULAŞ CAN


GEZİ

ÇANAKKALE

Gezi Notları 53


GEZİ

Her şeyden önce, bizler Çanakkale’ye gelmekle kahraman insanlarımıza olan vefa borcumuzu bir nebze olsun ödemiş olduk. Daha önce birkaç kez Çanakkale ile ilgili yazı deneyimim oldu. Hep aynı şeyi hissettim; bir hüzün… Sakin, dingin bir hüzün. Bu seferde aynı sakin ve dingin hüznü hissettim. Çanakkale havasıyla rüzgarıyla güzel bir yer. Bu güzel yeri 54

arkadaşlarımla iki gün gezebilme şansım oldu. Her şeyden önce bizi grup olarak Çanakkale’de ki evlerinde ağırlayan Gizem’e ve ailesine misafirperverliklerinden dolayı bütün arkadaşlarım ve şahsım adına çok teşekkür ederim. Çanakkale’de gezi programımıza askeri deniz müzesi olan Çimenlik Kalesi’nden başladık. Bu müzede ilk önce Çanakkale

Zaferi’nin kazanılmasının dönüm noktasını hazırlayan Nusret Mayın Gezisini gezdik. Tabii ki bu gemi orijinal değil. Fakat orjinalinin birebir boyutlarında bir gemi yapmışlar. Gemiyi merakla gezdik. Bunun yanında askerlerin çok güzel tanıtımlarını da göz ardı etmemek lazım. Çimenlik Kalesi çok güzel bir yer olmasının yanı sıra stratejik bir bölgedir.


GEZİ

Bu kale Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Çimenlik Kalesi’ni gezdiren askerler bize çok güzel tanıtım yaptılar ve Çanakkale Savaşı’ndan kesitler alarak çok güzel bir tiyatro sergilediler. Ayrıca bu Çimenlik Kalesi’nde Çanakkale savaşlarında kullanılan, devasa otuzkırk tonluk topları ilgi ile izledim.

55


GEZİ

56


GEZİ Daha sonra Ç a n a k k a l e Şehitlikleri’ni gezmek üzere Eceabata geçtik. Tabii ki şehitlikleri gezerken iyi bir gezi rehberi gerekliydi. Bizde gerçekten iyi bir gezi rehberi bulduk: Mehmet Abi. Bizi çok güzel gezdirdi. Ondan faydalı bilgiler edindik. Bizi o kadar çok gezdirdi ki yorgunluktan ölmek üzereydik. O kadar ki, Eceabat’taki tabyaları ve kaleyi gezemedik. Buradan ayrıca r e h b e r i m i z Mehmet Abi’ye de arkadaşlarımız ve şahsım adıma çok teşekkür e d i y o r u m . Ç a n a k k a l e şehitliklerini gezdikten sonra Eceabat’ta ki deniz kenarında o fırıl fırıl esinti altında çaylarımızı yudumladık. Re h b e r i m i z Mehmet Abi’yle vedalaştık ve oradan ayrıldık. Mehmet Abi’nin o enerjisiyle gezi boyunca bizi yorması aklıma geldikçe bende tatlı bir gülümseme oluşturmaya devam edecek.

İkinci gün gezimize, sahilde “Donanma”da mükellef bir kahvaltıyla başladık. Ayrıca Çanakkale’ye has peynir tatlısını da almayı ihmal etmedik. Çok lezzetli bir tatlıydı. Daha sonra Arkeoloji Müzesi’ni gezdik, ardından Truva’yı. Çanakkale’ye gelipte Assos’u gezmeden olur mu? Tabii ki olmaz. Assos deniz kenarında tamamen taştan oluşan binalardan harika bir görünüm meydana getiren çok farklı bir yer. Adeta bizi geçmişe sürüklüyor. Burada kendimize gözleme, çay ve ayranla güzel bir ziyafet çektik. Çok otantik bir ortamı vardı. Assos’un köylerine çıkıp tarihi yerleri de gezmeyi ihmal etmedik. Bu arada yavaş yavaş İzmir’e dönüş zamanı da yaklaşıyordu. İzmir’e dönerken Çanakkale’nin deniz kenarında bir belde olan Küçükkuyu’ya uğradık. Sahilde keyifle çaylarımızı yudumladık. O gün Küçükkuyu’da festival vardı. Fakat bizim vaktimiz olmadığı için İzmir’e doğru yolumuza devam ettik.

MAZHAR BİLGİLİ

Fotograf:EYLEM ÖZKAN

57


SİNEMA

58


SİNEMA

‘Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla. Hepimiz ne olursa olsun kardeşiz.’

HYPATİA

Türü: Dram, Macera, Romantik, Tarih Yönetmeni: Alejandro Amenábar Senaryo: Alejandro Amenábar, Mateo Gil Süresi: 2 saat 6 dakika

59


SİNEMA

60


SİNEMA -Yıldızlar düşmez?.....

neden

-Bilgelikle eğitilen biri, ancak bunların iyi bir rota üzerinde ilerlediğini ve düşmediğini bilir. Tarihte geçen en etkileyici kadınlardan biri Hypatia. Güzel, çekici hem de matematikçi, filozof ve astronom olarak tarihe geçen zeki bir kadın. Unutulmayacak birçok özelliği gibi ölümü de etkileyici. Üzerine çullanan birçok erkeğin darbeleri bir yana, cesedi sokaklarda sürüklenerek, eti kemiklerinden midye kabukları yardımıyla ayrılan bir kadın. İ s k e n d e r i y e Kütüphanesi'nin ihtişamlı zamanlarında, bilginin bol ancak bilgeliğin fakir olduğu bir dönemde geçiyor film. Toplumsal hayatın orta çağa girdiği bu dönemde, dinsel fanatizm hüküm sürmüş ve felsefe doğal olarak arka plana atılmıştı. Hypatia’nın ders verdiği okulda bile bu fanatizm kendini gösteriyordu. Gerek pagan gerek hristiyan fanatizminin gerilmesi sonucunda ipler kopar ve savaş ortaya çıkar. ‘Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla. Hepimiz ne olursa olsun kardeşiz.’ Sizleri, Hypatia’nın hayat

felsefesini ve bilgeliğini özetleyen cümle. Hypatia, çatışmaların başladığı ve tarafların belli olduğu noktada bile hristiyan bile olsa, kendi okulundan hiçbir öğrencinin çıkmaması için çaba sarfediyor. -Her şey dönerken, bizi dünyanın üzerinde tutan şey nedir? -Merkez evrende olurdu.

olmasaydı karmaşa

Hypatia’nın hayatının merkezi bilim, derin bir zeka ve her şeyden öte bilgelik(felsefe) idi. Filmde Hypatia'yı Oscar ödüllü oyuncu Rachel Weisz canlandırıyor. Egoların beslediği f a n a t i z m i n k a ç ı n ı l m a z cani sonunu bir kez daha hatırlıyoruz bu filmde. Tarihin hafızasından f a y d a lanmama k o n u sundaki fanatizmi derin bir şekilde yeniden h a t ı r l a t ı y o r. N e y s e ki hala fanatizmin karşısında o l a n , bilimin

ve adaletin saflarında savaşan Hypatia’lar var, ancak bir yerlerde fanatizmin kurbanı oluyor. Evrensel değerlere yönlendiren, hedefli ve güzel bir film... Son yıllarda Gladyatör’den sonra çıkan en etkileyici tarihi film. Ayrıca Hypatia ile ilgili daha ayrıntılı bilgi isteyenler için bir önceki sayımıza bakmaları yeterli.

ŞÜKRAN MERAL


ANİMASYON

62


ANİMASYON

Yönetmen : Jan Pinkava Yapımcı : Karen Dufilho Senaryo: Jan Pinkava Starring Bob Peterson - Voice Müzik : Gus Viseur Pixar Animation Studios 1997 63


ANİMASYON

64


ANİMASYON Bir sonbahar hikayesi… sonbahar hüznü olmayan, tam tersine sonbaharlara yakışan bir sıcaklığı ve mizahı olan ve hiç eskimeyecek bir senaryoya sahip bir film. Hiçbir konuşma olmadan, sadece mimiklerle mesajların aktarıldığı bu animasyon.Pixar’ın her zamanki yaratıcı ve ilklere imza atan yapımlarından bir tanesi. Yapım yılı 1997 olan bu çalışmada, ilk kez kıyafetlerin a n i m a s y o n d a vücut hareketi ile şekillenmesi, kıvrımların oluşması başarıldı. Işık, seslendirmeler, renklerin kullanımı ve perspektif de oldukça dikkat çekici. Hikaye, bir sonbahar gününde Geri dedenin parkta kendi kendine satranç oynamasını konu alıyor. Kendi kendine çekişmeli bir satranç maçı yapan Geri dede, en sonunda kalp krizi numarası yaparak kendi kendini, hileler ile yeniyor. Konu olarak oldukça hüzünlü olan bu animasyon filminde, satranç maçı bir o kadar eğlenceli ve önyargıları kırıcı geçiyor. Mutlaka izlemenizi öneriyoruz. Geri dede yanı zamanda Toy Story animasyonunda da çekmecesinde satranç

taşları olan bir oyuncak tamircisi rolünde yer alıyor. Geri dede, yönetmen ve Senarist Jan Pinkava’nın dedesini gözlemleyerek, dedesinin de özellikle yaptığı satranç maçlarından ilham alarak yarattığı bir karakter. Bu animasyon 1997 yılında en iyi kısa film Oscar’ını almakla birlikte birçok festivalde de en iyi kısa film ödülünü doğal olarak aldı. (1998-Anima Mundi Festivali, 1998-Annecy International A n i m a s y o n Film Festivali, 1998-Florida Film Festivali, 1998-World A n i m a t i o n C e l e b r a t i o n , 1 9 9 8 - Z a g r e b Animasyon Filmleri Festivali...) Bu animasyon tam bir yaşlanma hikayesini anlatıyor. Yaşlılık, aslında bedensel gerileme ile birlikte insanın olgunlaştığı, hayatı tam bir tiyatro sahnesi olarak görüp, orada mizah yüklü bir oyuncu olarak kalabildiği bir dönem. Bu anlamda, oldukça etkileyici bir film. Mutlaka izlemenizi öneriyoruz. MEHMET ÖZLER 65


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

ŞEVVAL SAM HAS ARABESK-2010

Arabeskin daha alt sosyoekonomik grubun müziği olarak görüldüğü ve basit olarak algılandığı dönemimizde Şevval Sam hem de ‘Has Arabesk’ diyerek has bir dönüş yaptı. Dönüş hem Şevval Sam’ın müzikal arayışları içinde bir viraj, hem de fikirsel olarak olarak bir sarsıntı yarattı. Duygusal şarkı sözleri, başarısızlıkları, sıkıntıları ele alan bu müzik 1940’lı yıllardan itibaren çeşitli yasaklamalara ve sosyal bastırmalara rağ-

66

men yeniden bu albümle bir parça dirildi. Arabesk müziğin karakterine uygun hiçbir elektronik enstrümanın kullanılmadı. Arabesk tarihinin ‘has’larına yer verildi. Daha çok 70’li yılların arabesk ekolünden hareket edilen albümde ‘’Yalnızım Dostlarım, Bana Sor, Benim Dünyam, Bu Şehirde Yaşanmaz, Yağmurun Sesine Bak, Kırılsın Ellerim, Taht Kurmuşsun Kalbime, Bir Kulunu Çok Sevdim, İçiyorsam Sebebi Var, Ana-

dan Ayrı, Sarhoş, Eller Aldı, Annem, Güz Gülleri, Sürünüyorum’’ gibi kült şarkılar var. Popüler ve ticari kültürün müziğe etkisi arabeskte bile olan şiirselliğin yitirilmesi oldu. Bugün aslında hepimiz popüler müzik, rap vs. dinlemiyoruz, ‘modern arabesk’ dinliyoruz. Bu albüm, şiirsel ve daha özenli, ‘has arabesk’ dinlemek isteyenler için. Şevval Sam’ın özgün ve güzel yorumuyla....


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

A DEEP FOREST Eric Mouquet ve Michel Sanchez isminde iki fransız asıllı, ancak daha çok dünya vatandaşı olarak nitelendirilebilecek sanatçının 90’ların başında kurdukları gruptur. Etnik, elektronik ve new age müziğinin önde gelen gruplarından biri olan Deep Forest yayınladıkları her bir albüm ile milyonlarca satarak, dünyanın birçok yerinde birçok ödülün de sahibi oldular. Orta Afrika yağmur ormanları pigmelerinin şarkılarından yola çıkarak kendi adlarını taşıyan Deep Forest albümüyle ilk büyük çıkışını yapmıştır. Dünya vatandaşı olarak nitelendir-

diğimiz sanatçıların en önemli özelliği tüm dünya müziklerinin özgün örneklerini kendi yorumlarıyla sunmaları. Sanatın evrensel ve birleştirici yönünü, farklılıkarın güzelliğini ve sevilebilirliğini, sevdirilebilirliğinin altını çizmekteler. Madagaskarlı Madam Sana, Cezayirli Abed Azrie ve Afrika’lı ses Kamerunlu Wes Madiko ile yağmur ormanlaırının arasında dolaşılır, Boheme albümüyle çingenelerle birlikte olur, Music Detected albümündeki Elemental adlı parçayla tasavvuf ezgileri ile bu yolculuğa çıkarmakta ve bu sevgiyi kanımıza işlemekteler.

Elemental adlı parçada, Ankara Kocatepe Camii Başimamı İsmail Coşar’ın Bakara suresinin okuyuşu ve ezan sesini kendi tarzları ile birleştiriyor. Grammy müzik ödülünü 1996 yılında Boheme albümü ile aldı… 1998 yılında “5. Uluslararası İstanbul Caz Festivali” kapsamında İstanbul’da bir konser verdi. Bugüne dek 5 albüm yayınlayan grup, inanç, dil ve ırk ayrımı yapmadan her albümde yeni bir yolculuğa bizi davet ediyorlar.

67


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

LUCİANNO PAVAROTTİ FRİENDS-FOR GUATEMALA AND KOSOVA-1999 Zamanla eskimeyen güzellikler var. Klasik müzik ve opera bunun en güzel örneği günümüzün de eskimeyen popüler şarkıları ve yorumcuları bir araya gelince ortaya dinleyen için büyük bir sinerji ortaya çıkıyor. Eski bir albüm olmasına rağmen hem amacı, hem de müzikal anlamda güzel ve birleştirici olan bu şarkıları hatırlatmak istiyoruz. Lucianno Pavarotti’yi ölümsüz kılan eserlerinden bir tanesi ‘Lucianno Pavarotti & Friends-For Guatemala And Kosovo - 1999’. Her yıl düzenli olarak Modena’da yapılan “Pavarotti ve arkadaşları” yardım konserlerinde sunuculuk yapan Lucianno Pavarotti, müzik endüstrisinin her alanından ünlü şarkıcıları ile Birleşmiş Milletler bünyesindeki organizasyonlar

68

için maddi gelir sağladı. Bosna, Guatemala, Kosova ve Irak’taki savaş mağdurları için kullanılan bu kaynaklar aynı zamanda ölmeyecek bir albümün oluşmasına da sebep oldu. Ayrımlar gözetmeksizin farklı insanlar konserlere katıldılar, konserleri Pavarotti ile birlikte seslendirdiler ve yine farklar gözetmeksizin aç biri varken onunla paylaşmak için köprü olundu. Tarihte, isimler belki unutuluyor ama yaşatılan fikirler bayrak yarışı gibi nesilden nesile aktarılıyor. Bu albümü dinlerken bir bayrak yarışında olduğunuzu hissedeceksiniz. Rekabetin değil, centilmenlik, kardeşliğin olduğu bir bayrak yarışı. Dinlerken bunları hissedeceksiniz, ve bu bayrak yarışına hız kazandırmak için coşkulanacaksınız.

Hero-Mariah Carey; Mamma-Ricky Martin; Mi tierra-With Gloria Estefan; No matter whatWith Boyzone; Let the good times roll-B.B. King; The magic of loveLionel Richie; Maria, Maria-Gianni Morandi; The thrill is gone-B.B. King; My all-Mariah Carey; Hey man!-Zucchero, B.B. King; Fiorin fiorelloGloria Estefan; You can leave your hat on-Joe Cocker; Il cielo-Renato Zero; You need meBoyzone; Tu che m’hai preso il cor-Laura Pausini; You are so beautifulJoe Cocker And Alex Britti; All night long-Lionel Richie; We are the world albümde yer alan şarkılar. Albümde yer alan şarkılar ve şarkıcılarına aşinayız. Ancak Pavarotti ile birlikte olan yorumu ayrı güzel.


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

EMRE AYDIN KAĞIT EVLER

Emre Aydın son zamanlarda Türk rock-pop müzüiğinde öne çıkan önemli bir isim. Müzik hayatına ‘’6. cadde’’ isimli grup ile başladı. ‘’6.cadde’’ isimli grubu ile Türkiye çapında düzenlenen “Sing Your Song” beste yarışmasında 1574 adayı geride bırakarak birinci oldu. Ancak sanatçı, geçtiğimiz yıllarda ‘’Afilli Yalnızlık’’ albümüyle çıkış yaparak popüler oldu. Yalnızlık temasını işlediği albüm büyük ilgi topladı. Başarılı bu çıkışın sonrasında

“Yılın En İyi Rock Müzik Sanatçısı”, “Yılın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı”, ‘’Yılın En İyi Parçası’’, ‘’Yılın En İyi Albümü’’, ‘’Yılın En İyi Video Klibi’’ gibi birçok ödülün de sahibi oldu. 2008 yılında MTV tarafından ‘’Türkiye’nin En İyi Sanatçısı’’ ödülünü almaya hak kazandı. Ardından 21 ülkenin birincisini geride bırakarak ‘’Avrupa’nın En İyi Sanatçısı’’ ödülünü aldı. Sony Music ile çalışmalarına devam eden sanatçının en son çalışması olan ‘Kağıt Evler’

albümü de oldukça başarılı bir çalışma. Müzikal olarak oldukça etkileyici olan bu albümde, başarılı şarkı sözleri ile Emre aydın yine oldukça dikkat çekiyor. Özellikle ‘’Yağmurlar ve Alıştım susmaya’’ gibi videosunu da çektiği şarkıları oldukça başarılı. w w w. e m r e a y d i n . o r g sitesi de oldukça profesyonel ve güzel hazırlanmış bir site. Ayrıntılı bilgileri de oradan almanız mümkün.

69


KÜLTÜR-SANAT

temmuz-ağustos-eylül

şehir kültür rehberi 31 Temmuz 2010 Cumartesi Japon Kuklası / Kentin Oyuncuları Bayraklı Rekreasyon Alanı 20.30 Latin & Caz Müzik Grubu Bayraklı Rekreasyon Alanı ( Bayraklı Köprüsü Yanı ) 20.30

İzmir Sokakta Yaşıyor Temmuz Ayı Programı

17 Temmuz 2010 Cumartesi Japon Kuklası / Kentin Oyuncuları Bayraklı Rekreasyon Alanı 20.30 Latin & Caz Müzik Grubu Bayraklı Rekreasyon Alanı ( Bayraklı Köprüsü Yanı ) 20.30 23 Temmuz 2010 Cuma Sarı Sıcak / Yenikapı Tiyatrosu Bostanlı Rekreasyon Alanı (Çocuk parkı yanı ) 20.30 Deli Hasret / Tiyatroevi Alsancak Gündoğdu Meydanı 20.30 Yaylı Çalgılar Oda Müziği Grubu Alsancak Sahil Şeridi Ömer Ağa Çay Bahçesi Karşısı 20.30 24 Temmuz 2010 Cumartesi Palto / Yenikapı Tiyatrosu Bostanlı Rekreasyon Alanı (Çocuk parkı yanı ) 20.30 Öykülerle Tiyatro / Öykü Tiyatro Bayraklı Rekreasyon Alanı 20.30 Latin & Caz Müzik Grubu Bayraklı Rekreasyon Alanı ( Bayraklı Köprüsü Yanı ) 20.30 30 Temmuz 2010 Cuma Gezici Kukla Tiyatrosu / Tarla Faresi T. Güzelbahçe Rekreasyon Alanı 20.30 Yaylı Çalgılar Oda Müziği Grubu Güzelbahçe Rekreasyon Alanı (Liman Girişi ) 20:30 70

6 Ağustos 2010 Cuma Öykülerle Tiyatro / Öykü Tiyatro Alsancak Sahil Şeridi (Gündoğdu Meydanı) 20.30 Yaylı Çalgılar Oda Müziği Grubu Alsancak Sahil Şeridi (Ömer Ağa Çay Bahşesi Karşısı 20.30 7 Ağustos 2010 Cumartesi Deli Hasret / Tiyatroevi Bayraklı Rekreasyon Alanı 20.30 Latin & Caz Müzik Gurubu Bayraklı Rekreasyon Alanı ( Bayraklı Köprüsü Yanı ) 20.30 10 Ağustos 2010 Salı Bando Dinleti Grubu Konak – Karşıyaka Vapuru 17.40 13 Ağustos 2010 Cuma Sarı Sıcak / Yenikapı Tiyatrosu Bayraklı Rekreasyon Alanı 20.30 Yaylı Çalgılar Oda Müziği Grubu Bayraklı Rekreasyon Alanı(Bayraklı Köprüsü Yanı) 20.30 Gezici Kukla Tiyatrosu / Tarla Faresi T. Güzelbahçe Rekreasyon Alanı 20.30 Bando Dinleti Grubu Güzelbahçe Rekreasyon Alanı (Liman Girişi ) 20:30


KÜLTÜR-SANAT 14 Ağustos 2010 Cumartesi Palto / Yenikapı Tiyatrosu Bayraklı Rekreasyon Alanı 20:30 Latin & Caz Müzik Grubu Bayraklı Rekreasyon Alanı ( Bayraklı Köprüsü Yanı ) 20.30 Japon Kuklası / Kentin Oyuncuları Bostanlı Rekreasyon Alanı (Çocuk parkı yanı ) 20.30 Bando Dinleti Grubu Bostanlı Rekreasyon Alanı (Sahil Anfi Tiyatro) 20.30 17 Ağustos 2010 Salı Bando Dinleti Grubu Konak – Karşıyaka Vapuru 17.40 24 Ağustos 2010 Salı Bando Dinleti Grubu Konak – Karşıyaka Vapuru 17.40 24. Uluslararası İzmir Festivali (Festival) 12.07.2010 Saat:21:30 Yer: Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Leman Sam Konseri - İzmir (Konser) 22.07.2010 Saat:21:00 Yer: Bostanlı Karşıyaka Açık Hava Tiyatrosu The Cranberries Konseri - İzmir (Konser) 23.07.2010 Saat:22:30 Yer: Çeşme Seaside Bedük Konseri 24.07.2010 Saat:23:00 Yer: Babylon AyaYorgi Bülent Ortaçgil - Zuhal Olcay Konseri 29.07.2010 Saat:21:00 Yer: Bostanlı Karşıyaka Açık Hava Tiyatrosu

79. İzmir Enternasyonal Fuarı ( 27 Ağustos - 05 Eylül 2010 )

Nouvelle Vague & Melanie Pain Konseri 07.08.2010 Saat:23:30 Yer: Babylon AyaYorgi Oi Va Voi Konseri 14.08.2010 23:00 Babylon AyaYorgi

71


İNTERNET

www.beyazperde.com Film tutkunları için dört dörtlük bir site... Türkiye'nin en çok okunan sitelerinden biri olan www. beyazperde.com, en son altın Örümcek web Ödülünü alarak başarısını perçinlemiş oldu. Hızlı güncellenen site film dünyası ile ilgili birçok ihtiyacı gören nitelikte. Ana asayfasında yeni çıkan filmleri görmek, Türkiye'nin dört bir yanındaki sinema salonlarında oynayan filmleri ev seanslarını hızlı bir

72

şekilde bulmak ve takip etmek imkanına sahipsiniz. SineKritik bölümünde birçok filmin, değişik yazarlar ve üyeler tarafından yorumlarına ulaşmanız mümkün. SineMasal kısmında gelecek prograları öğrenebilir, Sinegişe kısmında ise vizyona girmiş en yeni filmleri ve yorumlarını bulmanız mümkün. Haberler kısmında ise sinema dünyası ile ilgili birçok güncel haberi takip edebilirsiniz. Arşiv bölümünde sinema taihini tür, yıl ve ülke alt başlıkları ile incelemek

mümkün. Forum kısmında da sinema, diziler, oyuncular gibi birçok konuda fikir alışverişinde bulunmak mümkün. Fragman TV'de fragmanları izlemek ve yine filmler ile ilgili bilgi alabilirsiniz. Çok pratik ve sinema tutkunlarının her türlü bilgi ihtiyacını görebilecek kullanımı kolay ve görünüm olarak da oldukça güzel bir site. FİKRET AK



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.