1 minute read
Müsayere
from Balta Dergi 11. Sayı
by baltadergi
Tayfun Öztürk
Harun abi, geçen gece bir dost meclisinden eve dönüyordum: Saat on ikiye varmak üzeredir, hava soğuk mu soğuk. Bir hızlandım mı, “beş dakika sürmez ev deyim”in fikrindeyim. Her nedense dönüp bakıverdim soluma. Bir teyze, taştan bir basamağa oturmuş; sermiş bir bez, düzmüş üstüne ne bulup buluşturduysa bekli yor. Yüzünde yapmacıksız bir hüzün hali.
Advertisement
Kırgın, hatta biraz da öfkeli. Neye, nelere; kime, kimlere kırgın, öfkeli bilemem; ama bilirim ki insan çok zaman, en çok güvendiğinden yara alır ve en çok sevdiğine kırılır, öfkelenir.
Harun abi, ben o teyzeyi hatırladım. Hem de bir bakışta hatırladım. O teyzeyi daha evvel de benzer şekilde görmüştüm; ama o vakıtlar yazdı, imdi kış. Hem bilir misin; taşlar, çağın insan kalbi gibidir. Bir kış görmesin, bir soğuk; hemen soğur, taşlar kesilir buz. Teyze, Allah bilir hangi derdin dermanı olmak için o soğukta, o taş basamakta oturmuş bulup buluşturduk larına müşteri bekler. Hem saat on ikiye varmak üzeredir. Bu saatlerde sokaklarda musibetler kol gezer. Harun abi, burası dünyadır, kimisinin takıp takıştırmak, kimisinin bulup buluşturmak tasasında olduğu dünya. Ben de elimi ceplerime katıverdim. Bulup buluştur dum birkaç para. Teyzenin yanına vardım, bir parçaya birkaç para verip eve doğru seğirttim.
Ya Harun abi, Allah bizden razı olsun değil mi!
Vicdanımızın sarsılmaz rahatı birkaç parayla nasıl da berkidi.