2 minute read

Çocukluk

Next Article
Oldurulmayan

Oldurulmayan

Nur Duygu

Ömer, bir fikir atmıştı ortaya ama kimse yanaşmamıştı ilk başta. Tıfıl Tekin her zamanki gibi korkakça baktı bize. Orhan, o kendine güvenen ukala gülüşüyle suratımı inceledi: -“Korktun mu Selim?” -“Ne korkacağım oğlum, yapalım. Ben varım.” dedim korkaklığımı saklamaya çalışarak. Orhan yapmaktan çekindiğimi anlarsa aşağı mahalledeki çocuklara anlatıp dalga geçeceğini biliyordum. Ukala, gevezenin tekiydi. İspiyoncuydu hem de. Ömer cesaretle öne atıldı ve:

Advertisement

-“Ben yaparım!” diyerek karşıdaki apartmana doğru yürümeye başladı. Anlamadığım bir hızla karşıdaki apartmanın zillerine tek tek basıp koşarak babasının aldığı o gıcır ayakkabılarla kaçmıştı. Yeni ayakkabısı vardı bir kere, o koşmayacaktı da ben mi koşacaktım? Babama çok yalvarmıştım o gıcır ayakkabı yüzünden ama her defasında “ayın on beşinde alalım oğlum” deyip durmuştu. O ayın on beşi de gelmemişti işte. Ah bende olsaydı o ayakkabılar… Nasıl koşardım, nasıl… Ömer’den bile hızlı koşardım. Ama yoktu işte gıcır ayakkabım. Zaten Ömer’in babası ne istese alıyordu. Orhan, babasının parasının çok olduğunu söyledi. O da bize hava basıyordu. En iyi arkadaşımdı ama böyle yaptığında ona çok sinir oluyordum. Kendi kendime bir daha onunla yakın olmayacağım diyordum ama nasıl oluyorsa her defasında yaptıklarını unutuyordum. Hep onun dediği oluyordu oyunlarda. Bizi dinlemiyordu. İşte yine o istedi diye zillerine bastı, ama biz kaçmak zorunda kaldık.

Tıfıl Tekin’e baktığımda yine evlerinin bahçesine koşup saklanmıştı. Korkak! Her şeyden korkardı zaten. Orhan’dan da... Bir keresinde Orhan kovaladığı için altına işemişti. Babası yoktu, belki de ondan böyleydi. Benim de babam olmasa ben

de korkardım belki. Ama Tekin zaten hep böyle sessiz.. Yukarı mahalledeki bakkala gitmeye bile korkar. Bizim bakkalda büyük top satılmadığı için yukarıdaki bakkala gittiğimizde o, evlerinin önünde bizi bekler. Her maçta onu kaleci yaparız çünkü onu ittirmemizi ve düşmeyi istemiyormuş. Düşünce ne olacak ki? Dizin kanar, kanayınca da o kana benzeyen şeyi beze döküp silersin. Evet, o şeyli bez yakıyor ama sonra iyileşiyorsun. Tekin o bezden de çok korkuyor.

Orhan? Orhan da çoktan köşeyi dönmüş, duvarın ucundan tek gözüyle bana bakıyordu. Nasıl koşmuştu o tombalak haliyle? Hem çok yiyor hem de hızlı koşuyordu. Bacakları neden bu kadar kuvvetliydi? Onu sevmiyorum aslında. Çünkü Orhan çok kötü biri. Yalan söylüyor hep. Aşağıdaki çocuklarla maç yapmıyorum diyor ama geçen hafta annemle pazara giderken aşağıdaki boş arazide onlarla top oynarken gördüm. Onu gördüğümü söylediğimde de ben değildim diyor. Beyaz arabalı mavi tişörtün vardı, sendin dedim. Senin gözlerin iyice büyümüş, o kalın gözlüklerini değiştir dedi bana. O gün evde “Ben kötü bir insan mıyım? Gözlerim neden bozuk

benim?” diye çok ağladım. Dedem “Kötü insanların gözü bozulmaz, gözleri çok çalışan insanların bozulur çünkü çok çalışmaktan yorulmuştur” dedi. Bunu duyunca çok mutlu olmuştum… Benim gözlerim çalışkandı.

Ben mi? Ben donup kalmıştım orada öylece. Ne yapacağımı bilmeden kalakalmıştım… -“Yine mi siz?!” Benden başka kimse kalmamıştı apartmanın önünde. Bu kez ben yakalanmıştım. Her zaman zayıf bacaklı Tekin geride kalırdı ama şimdi ben yakalanmıştım. Korkuyla başımı yukarı kaldırdım. Aysel Teyze kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Zaten hep sinirli, hep kaşları çatıktı. Çocukları da hiç sevmezdi. Ömer, onun hiç çocuğu yokmuş demişti bir keresinde. Galiba o yüzden bizi de sevmiyordu, çünkü hiç çocuk sevmemişti. Sevmeyi bilmiyordu, öğrenememişti demek ki. Üzülmüştüm… Bir an duraksayıp başımı eğdim, düşündüm. Sonra kafamı kaldırıp Aysel Teyzeye seslendim:

-“Aysel Teyze… Kızma! Ben senin çocuğun da olurum…”

This article is from: