![](https://assets.isu.pub/document-structure/200202132427-a47a6361e7d52be1cc0b0c738c9f8dc3/v1/21a6bb4cc49f89f83321bc0da80ff3db.jpg?width=720&quality=85%2C50)
10 minute read
Hypatia Üzerine Söyleşi
from Balta Dergi 11. Sayı
by baltadergi
Hypatia, Rönesans ressamlarından Raphael’in Atina Okulu adlı tablosunda yer alan tek kadın figürdür, aynı zamanda da Antik dünyanın son bilim insanı olarak bili nir. Peki bir döneme ışık olurken bir anda ışığı söndürülen ve ölümüyle beraber bir çağı karanlıkta bırakan Hypatia kimdir?
Hypatia’yı tanımak, tanıtmak ve tekrar felsefenin ışı ğıyla görünmesini sağlamak adına Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı olan, Kasım 2019’da organize ettiği “2. Uluslararası Kadın Felsefeciler Kongresi”ni Hypatia’ya adayan, ve daha önce de Hypatia hakkında makaleler yayımlamış Prof. Dr. Ha tice Nur Erkızan ile bir röportaj gerçekleştirdim.
Advertisement
Öncelikle merhaba. Bu röportajı gerçekleştir mek için beni ağırladığınız için teşekkür ederim.
Senanur Bedir
Sevgili Sena, ben bilimler arasında ayrım yapmam. Aslında bilimler geçmişte de felsefe altında içeriliyordu; felsefenin anlamı da bilmeyi, anlamayı sevmektir. Dola yısıyla bilmeye ve anlamaya karşı göstermiş olduğun bu ilgiden, içtenlikten ve duyarlılıktan dolayı ben sana teşek kür ediyorum.
Hypatia’nın hayatından konuşmadan önce onun yaşadığı coğrafyadan bahsetmek onu anla maya yardımcı olacaktır. 5. yüzyıl İskenderiye’sini tarihi, dini, ve politik açıdan özetleyebilir misiniz? Elbette. Ve bu gerçekten önemli ve güzel bir soru. Aslında İskenderiye kenti hem bilimsel açıdan, bilimsel çalışmalar bakımından, bu çalışmaların merkezi olması bakımından; hem de dini, kültürel ve tarihsel bakımdan çok önemli bir şehir olmuştur. Tarihsel kaynaklardan bil diğimiz kadarıyla İskenderiye M.Ö. 332 yıllarında kurulmuş. İskender, kurduğu kente kendi adını veriyor. Fakat İskender’in hayatı savaşlarla ve coğrafyadan coğrafyaya koşmakla geçiyor. Birkaç yıl sonra da zaten İskender ha yatını kaybedip kenti komutanlarından birisine bırakmıştır. Fakat yine tarihsel kaynakların bize anlattığı kadarıyla bu komutan savaşmayı pek sevmiyor, bilimi ve felsefeyi seviyor. Tarihte böyle durumlar pek görülmez ama evet, hiç görülmez değil. Böyle bir şey İskenderiye’de yaşanmış durumda.
(Gülüşmeler) Dolayısıyla İskenderiye’de bir kütüphane kuruluyor ve bir araştırma merkezi söz konusu. Bu araştırma merkezi gerçekten de bugünle kıyasladığımızda bize hayal etmesi çok zor gelen bir merkezdir. Öyle ki bu kütüphanede bazı larına göre 900 bine yakın papirüslere yazılmış el yazmaları bulunuyordu. Sen de İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olduğundan, İngilizce’deki paper teriminin de papyrus’tan geldiğini bilirsin. Elbette. İşte böyle rakamları belirsiz, kesin bir şey söylemek
zor, olsa da içinde oldukça fazla değerli el yazmaları içeren zengin bir kütüphane var. Öte yandan da bir araştırma merkezi var. Bu araştırma merkezinde matematikten fizi ğe, biyolojiden kimyaya neredeyse bilimin bütün alanlarında çok önemli çalışmalar yapılıyor ve Öklid, Arşimet ve elbette Hypatia gibi çok önemli isimler yer alıyor. Örneğin anatomi ve anatomik çalışmalar ilk kez buradaki merkez de uygulanıyor. Otopsi ilk defa bu merkezde yapılıyor. Ayrıca birçok teknik araçların da, hatta ilk robot deneme sinin de yine burada yapıldığı da söyleniyor. Burada ünlü astrofizikçi Carl Sagan ve yaptığı çalışmalar gerçekten de çok ama çok önemli. Bize bu merkezi çok iyi tanıtıyor. Bu açıdan baktığımızda İskenderiye gerçekten de aydın lanmanın tarihsel olarak en önemli duraklarından birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Peki 5. yüzyılda, yani Hypatia’nın da yaşadığı dönem de inanç savaşlarının merkezi haline dönen İskenderiye’de kadının toplumdaki konumu için neler söyleyebilirsiniz? Bu da gerçekten çok güzel ve çok güzel düşünülmüş bir soru. İskenderiye’de birçok ulustan insanlar var, homo jen bir toplum yok. Yahudisi var, Hristiyanı olacak, Paganlar var… Dolayısıyla hakikaten kültürel açıdan çok heterojen bir yapıya sahip. Fakat kadına İyonya’nın, bugün bizim üzerinde yaşadığımız toprak olan Batı Anadolu’nun, aksi ne hemen hemen insan muamelesi yapılmıyordu. Bir şey paylaşmak isterim: Atina’da kız çocuğu doğuran kadınlar kocalarının gözlerine bakmamalıydı, bu bir gelenekti.
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200202132427-a47a6361e7d52be1cc0b0c738c9f8dc3/v1/ead87fb1a412709bc3461676b48b64f1.jpg?width=720&quality=85%2C50)
Çünkü bir bakıma bu, kadının erkekten özür dilemesini ifade ediyordu. Atina’da durum böyleydi. İyonya’da durum bambaşka, mesela Antik Anadolu felfesesi içerisinde yer alan kadın filozofların başında Aspasya gelir. Dolayısıyla İyonya’da durum çok farklıydı. İskenderiye’de de durum oldukça farklıydı çünkü birden fazla dinsel, kültürel ve po litik gelenek vardı. Ama şu kadarını söyleyebilirim, kadın gerçekten de tercih yapmayı düşünemeyen yani akılsız bir varlık olarak görülüyordu ve aslında o bir maldan başka bir şey olarak kabul edilmiyordu. Bu durumda Hypatia’nın kalkıp da çok önemli bir okulun başında 15 yıl kadar kal ması gerçekten de takdire şayan bir durum. Burada ben bu ve benzeri durumları ifade etmek için kullandığım bir düşüncemi ifade etmek istiyorum: kavrayış, koşullardan önce gelir. Hypatia, evet, böylesi bir kültürel ortamda doğ muştur. Kız çocuğu doğuran kadınların sorumlulukları gereği eşlerinin gözünün içine bakmadıkları bir ortamda 10-15 yıllık kadar bir süre boyunca çok önemli bir bilim merkezinin başkanıydı. Dolayısıyla koşulların önemli, fakat kavrayışımızın daha önemli olduğunu söylemek gerekir. Kavrayışımızın ne anlama geldiğini soracak olur sak hiç kuşkusuz bu felsefedir, hayata felsefe ve aklımızla bakmak çok önemli. Yani çok farklı bir konumda kadınlar İskenderiye’de ama bakın bu koşullarda bir Hypatia ortaya çıkabiliyor. İstisnalar önemliyse ki bence çok önemli, çün kü Hypatia gibi bir istisna olmak çok önemli.
Böyle bir dönemde dünyaya gelen ve son söz lerinizin sebebi olan Hypatia kimdir?
Hypatia M.S. 370 ile 415 yılları arasında yaşadığı söylenen fizikçi, matematikçi, filozof ve astronomdur. Doğum tarihi konusunda çelişik bilgiler var ama yakla şık olarak bu bilgileri verebilirim. Hypatia, babası Theon tarafından yetiştiriliyor ki babası da bugünkü durum içinde söyleyecek olursak üniversitede bir hoca, bir bilim insanı diyebiliriz. Fakat yine bazı kaynakların söylediği ne göre Hypatia daha 13 yaşında bugünkü uygulamayla matematik profesörü diyebileceğimiz bir konuma gelerek bilimde babasını geçiyor. Ve Hypatia Yeni Platoncu felsefe geleneğine bağlı. Fakat şunu belirtmem gerekir ki Hypa tia Yeni Platoncu felsefe geleneği içerisinde yer alır ama Yeni Platonculuğun mistisizme dayanan bir kolu da vardır ancak Hypatia burada değil. Hypatia Yeni Platonculuğu daha çok matematik üzerinden ele alan, doğa bilimlerini matematik üzerinden biçimlendiren bir kişidir. Yine Carl Sagan’ın söylediğine göre Kopernik’i ve Kepler’i etkileyen, en az onlar kadar ilgili alanda önemli çalışmalar yapmış birisidir. Dolayısıyla “insan koşullarının ya da döneminin ürünüdür” lafı genel olarak kabul edilebilir, fakat ben za ten genel olarak kabul edilen çok şeyi doğru kabul etmem. Öyle olsaydı Hypatia’yı harcamam gerekirdi, oysa Hypatia elbette harcanacak birisi değildir. Şunu da eklemem gere kir, felsele tarihi üzerine yazılan kitaplar Hypatia’dan ne
redeyse hiç ama hiç söz etmez. İlerici olduğunu söyleyen Russell bile bir cümle ile Batı felsefesi tarihinde Hypatia’yı matematikçi olarak anar. Dolayısıyla Hypatia bu anlamda öyle bir fenomen ki aslında hem kadın olması hasebiyle hem de filozof olması hasebiyle iki kez kurban edilmiştir diyebiliriz.
O dönemde kadınların mal olarak görülmesin den ve tek görevlerinin erkek çocuk dünyaya getirmek olmasından bahsettik. Bu görüşün kabul edildiği bu dönemde babasının Hypatia’yı kendi yolundan yetiştirmesiyle ilgili neler söyleyebilirsi niz?
Biraz önce ifade ettiğim gibi ben hayata genellemelerle ilgili bakmanın bizi çok yanıltacağını düşünüyorum. Hy patia’nın babası bir doğa bilimci, bir matematikçidir. Tabi o dönemde bilimler ayrımı yoktur, bilimin bütün dalla rıyla ilgileniyordu. Bir Aristoteles yorumcusu şöyle der: “doğa bilimcinin erdemi doğayı anlamaktır”. Hypatia’nın babası Theon, annesi ve kardeşi olup olmadığı hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Vurgulamak isterim ki Hypatia’nın babası bir doğa bilimci veya daha felsefi bir dille ifade ede cek olursak anlamayı ve bilmeyi hayatın erdemi olarak gören biri olması sebebiyle zaten o dönemin yığınlarına ait olan düşünceden ayrılmış olmalı. Dolayısıyla babası tarafından yetiştirilmesi ve böyle bir dönemde böyle iyi yetiştirilmesinin bana göre başka şekilde açıklamamız da pek mümkün görünmüyor. Anlamak insanın kendisini de değiştirir, evreni de değiştirir ve elbette hayatı da değiştirir. Voltaire, Hypatia için “bağnazlığın kurbanı; öl
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200202132427-a47a6361e7d52be1cc0b0c738c9f8dc3/v1/d423ef5b21101451ac34065d5bafe33c.jpg?width=720&quality=85%2C50)
dürülmesi ise Yunan tanrılarıyla beraber, sorgulama özgürlüğünün de ortadan kalkışın simgesidir” demektedir. Sizce Hypatia felsefe tarihi açısından nasıl bir öneme sahiptir?
Teşekkür ederim bu önemli ve güzel soru için de. Elbet te bu soruyu birkaç açıdan yanıtlamak gerekir. Bir, felsefe tarihi ideolojiden bağımsız ele alınamaz. Felsefe kitapla rını yazanların neredeyse tamamının erkek olduğunu hatırlayacak olursak tarihi yazının da kim olduğunu sorgulamamız gerekir. Şunu da eklemem gerekir, tarih yazıldığı gibi olabilir ama tarih, hayatı yaşandığı gibi yazmayabilir. Burada ideoloji devreye girer. Neredeyse hiçbir felsefe ta rihi kitabında Hypatia’nın adının geçmemesi aslında bu gizli ideolojiyi çok açık biçimde gösterir. Ben felsefe tarihi çalışıyorum ve elbette feminist felsefe üzerine de çalışma larım var. Felsefenin ilk şehidi olarak Sokrates dile getirilir, öğrencisi Platon onun için diyaloglar yazar. Fakat Hypatia için bırakın diyaloğu, kimse bir şey yazmamıştır. Bu bize aslında felsefenin işleri hakkında da çok önemli şeyler söy ler diye düşünüyorum. Nasıl ki bir doğa bilimcinin görevi varlığın kendisini anlamak, varlıkla bağ kurmak ise aslın da bir insani bilimcinin ve genel anlamda da bir felsefecinin görevi hayatın sorgulanmasını gerçekleştirmektir. Bu bakımdan felsefenin kendi dogmatizmini yenebilen tek entellektüel etkinlik olduğunu söyleyebilirim. O nedenle belki de felsefe doğa bilimlerinden günümüz içerisinde daha önemlidir. Carl Sagan’ın yapmış olduğu belgeselde İskenderiye’nin muhteşem bir araştırma merkezi olması na ragmen ayakta kalamamasına ilişkin öne sürdüğü düşünceler de bu bakımdan önemli. Çünkü doğa bilimciler varlığı anlamak için büyük bir çaba sarf ediyor ama doğa bilimciler veya orada araştırma yapanlar sosyal bir kanser olarak niteleyeceğimiz kölelik hakkında, kadının bir mülk olarak görülmesi hakkında hiçbir şey söylemiyorlar. İşte bilginin yalnızca varlıkla sınırlandırılmasının bizi nasıl bir darlığa ve sıkıntıya yol açacağını bence bu tarihsel örnek ten hareketle ele alabiliriz. Şunu diyebilirim, bugün felsefe gerçekten de sosyal kanserlerden birisi olan cinsiyet ırkçı lığını gündeme getirdiyse ve bununla mücadele ediyorsa, artık bugünkü felsefenin daha önceki felsefeden çok baş ka olduğunu söylememiz gerekir. Tekrar etmek isterim, felsefede “dogmatizm” diye bir şey yok ama felsefenin en önemli özelliği kendi dogmatizmini yenebilme kapasitesi ne sahip olabilmesidir. Bu bağlamda felsefe tarihi kitapları Hypatia’yı unutarak aslında bir günah işlemişlerdir. Aynı zamanda Hypatia öldürülerek de insanlığa karşı bir günah işlenmiştir. Yani Hypatia hem bir filozof hem bir kadın olarak kurban edilmiştir. Bu bakımdan Hypatia’nın ele alınması gerekir, üzerinde düşünülmesi gerekir. Hypatia hakkında Türkçeye bazı kitaplar çevrildi, bunlara Maria Dzielska’nın İskenderiyeli Hypatia kitabı, ve 2017 yılında Edward Watts’ın Oxford’dan çıkan çalışmaları örnek ola
rak gösterilebilir. Dolayısıyla bu konudaki çalışmalar da artıyor. Biz de Türkiye Kadın Felsefeciler Topluluğu olarak zaten hem evrensel bağlamda hem de Türkiye bağlamında kadın filozoflar üzerine konuşmayı, tartışmayı ve düşün meyi sürdüreceğiz.
Peki yaşamı boyunca ürettikleri, ölümü ve öl dürülüş şeklinden ve “kadın felsefeci yoktur” mitini ortadan kaldırmasından da biraz detaylı olarak bahsedebilir misiniz?
Bundan söz etmemiz için aslında biraz da İskenderi ye Kütüphanesi ve araştırma merkeziyle ilgili de birkaç şey söylemek gerekir. Bazı kaynaklar bu kütüphanenin dört kez yakıldığını, bazı kaynaklar üç kez yakıldığını söylüyor. Bir anlatıya göre Hypatia’nın vefatından bir yıl sonra yakılıyor, bir söylentiye göre Jül Sezar yakıyor, bir söylentiye göre Hristiyanlar yakıyor ve bir hafta boyunca kütüphanedeki kitaplarla İskenderiye hamamlarının ısıtıl dığı söyleniyor. Bazıları da Hz. Ömer’in yaktığını söylüyor. Dolayısıyla bunların hiçbiri kesin değil ama bunları anmak istedim çünkü İskenderiye Kütüphanesi’nden bize neredeyse hiçbir şey kalmıyor. Dolayısıyla Hypatia’nın ça lışmaları hakkında da kesin şeyler söylememiz biraz zor. Fakat ciltler dolusu koni kesitler üzerine yazdığını dolaylı yollardan da olsa biliyoruz. Gezegenlerin elips şeklinde döndüğünü ispatlayan çalışmaları olduğunu biliyoruz. Fakat bunların hiçbiri kesin değil. Yine Carl Sagan diyor ki, eğer İskenderiye Kütüphanesi yanmasaydı, araştırma merkezi yerle yeksan edilmeseydi belki bugün gezegen ler arası yolculuğumuz mümkün olabilirdi. Düşünebiliyor musunuz? Tabii şimdi bu kütüphanenin, araştırma
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200202132427-a47a6361e7d52be1cc0b0c738c9f8dc3/v1/ff2ee7c07599e19aefecdc31a3d417ac.jpg?width=720&quality=85%2C50)
merkezinin yerine bir kütüphane yapıldı 2002 yılında ve içinde 8 milyon civarında kitap olduğu söyleniyor ama bugünkü bu merkezin milattan önceki ve sonraki du rumlarıyla karşılaştırılması pek de mümkün değil. Dolayısıyla Hypatia’nın ürettikleri hakkında kesin bir şeyler söylememiz pek mümkün değil. Ölümüne gelince, ger çekten de insanlık dışı bir ölümle karşılaşıyor. Bu konuda yine anlatılar farklılaşabilir ama hiçbir anlatı Hypatia’nın vahşice katledilmesini dışarıda bırakmıyor. Hypatia ders vermeye veya araştırma yapmaya giderken bir grup Hris tiyan tarafından yakalanıyor, çırılçıplak soyuluyor, etleri kemiklerinden istiridye kabuklarıyla ayrılıyor, kolları ba cakları kesiliyor, organları birbirinden ayrılıyor. Bilginin, felsefenin peşinden gidenlere ders olsun diye yakılıyor. Dolayısıyla korkunç bir ölüm. Bu ölümün kendisi bile aslında hem bilim üzerine hem Hypatia ve kadın üzeri ne düşünmemiz için gerçekten de yeterli. Sokrates’e bakar mısınız, baldıran zehrini içiyor, dostları ve arkadaşları onu kurtarmayı teklif ediyor ama Sokrates Atina’nın yasaları na karşı gelmeyeceğini söyleyerek 70 yaş civarında hayata gözlerini yumuyor ama felsefenin ilk şehidi olarak kabul ediliyor! Hypatia’nın karşılaştığı bu alçakça ölüm karşı sında “filozoflar” susuyor. O nedenle ben şunu derim, felsefesi olmayan bir felsefe tarihinin pek de bir önemi yoktur. Bir felsefe tarihçisi felsefesi olmayan birisi değildir. Hayatın yaşandığı gibi yazıldığını söyleyebilmek için sizin hayata karşı bir duruşunuz, bir kavrayışınız olmak zorun da. Felsefe tarihi ansiklopedik bilgilerin aktarımından ve geçmişe ait düşüncelerin toplamında ibaret değildir. Bir diğer önemli nokta “kadın felsefeci yoktur” miti. Benim zamanımda (ben Ege Üniversitesi Felsefe mezunuyum) şu konuşulurdu: “bilimle ve felsefeyle uğraşan kadın yoktur ama ileride özgür bir toplum gerçekleştiğinde bilim ve fel sefeyle uğraşan kadınlar olacaktır”. Bir grup bunu söylerdi. Bir grup da zaten kadının bilim ve felsefe yapmaya elverişli olmadığını iddia ederdi, hafif utanarak olsa da. Ama her iki anlatıda da kadının olmadığını söyleyebiliriz. Hypatia bu bakımdan önemli. Ayrıca felsefe tarihçilerinin yaptığı açıklamalara göre ki ben de bu konuda felsefe tarihi kita bı yazdım, Antik Yunan’da en az 30 kadın filozoftan söz edebiliriz. Bunların başında Hypatia, Aspasya ve Krotonlu Theano’yu unutmamak gerekir.
Sorularım bu kadar. Benimle böylesine önemli bir konuda konuştuğunuz için teşekkür ederim.
Bu güzel söyleşi için Sevgili Sena, sana çok ama çok teşekkür ediyorum. Seninle bu ve benzeri konuları ele almak beni gerçekten de çok mutlu etti. Eğer biz bugün bilim, felsefe yapıyorsak, üniversitede bulunuyorsak bu as lında Hypatia’nın kızları olmayı sürdürme mücadelemizden dolayıdır. Ben bu anlamda kendimi Hypatia’nın kızı olarak görüyorum. Sen de kuşak olarak, bir Cumhuriyet kızı olarak Hypatia’nın çok tatlı bir torunu olabilirsin!