Basit Fanzin - 5

Page 1

basit Hayat zaten basit, zorlaştırmasak ya?

n i z fan

“5


a

ğ

u

s

t

o

s

/

2

0

1

8

“5

4 10

3

nerede kaldık?

hasret

8

16

maviliğine bıraktım

gayya

12

ben yaşarken

hızlı tüketim duyguları

6

18

aşktan korkular

kötü şeylerin güzelliği

Ücretsizdir. Kafamız rahat olduğunda çıkar. Kafa boşaltmak için kullanılan dijital neşriyat, bazen de basılı neşriyat. Yazıları üstünüze ve ciddiye almayın lütfen. Basitçe okuyalım. Fotoğraflar ve çizgiler her yerden olabilir. Yazdıklarınızı ve çizdiklerinizi yollayabilirsiniz. basitfanzin@gmail.com


nerede kaldık?

nerede

En son sayıyı 2017 yılının Ocak ayında çıkarmıştık. Neden 2017’yi bir sayıyla bitirdik, neden devam ettiremedik, birçok neden var ama hepsi saçma bahaneler aslında. Herkesin koşturduğu hayattın ekstra yükleri, aniden değişen durumlar, ekstra iş kovalamacaları seyahatlar, hastalıklar derken ve fanzinin mutfağı boş kalınca başı da boş kaldı. Aslında bir yandan da iyi oldu. Bir buçuk senelik bir kafa dinlemesi ve tatil. Yeni düşünceler, yeni tarzlar ve yeni insanlarla başlıyoruz tekrardan. Bu süre zarfında bize sürekli mail atan arkadaşlar her zaman umutlandırdı bizi. Çok teşekkür ederiz fanzin severlere. Yıllar geçse de, hayat kovalamacaları bizi yorsa da kimimizi geride bıraksa da fanzinler hep yaşasın, fanzinler hep okunsun. Nerede kaldık? 4. sayıda bir ivme yakalamışken,; edebiyat, sanat, tasarım, düşünce ve insan derken kalmıştık. Aynı düşünceler üzerinden daha demli ve daha yeniliklere açık bir şekilde kaldığımız yerden hızlanmaya devam edeceğiz. Bu hususta daha yeni arkadaşların yazılarını ve çizimlerini görmekten mutluluk duyacağız. Birçok fikir var aklımızda. Her zaman basılı bir fanzin olamasak da umudumuz ve arzularımız o yönde olacak ve basılı fanzinlerimizle farklı şehirlere, farklı üniversiteler, farklı kafelere ve farklı sahaflarda koşmak istiyoruz. O amatör ve çocuksu ruhu kaybetmeden lakin düşünceleri her zaman güçlendirerek!

editörümsü izade

del 3


Hasret

Masaya dağılmış beyaz kâğıtlar Hepsi de senin adını sayıklar Yine o ses çıkar dudaklarımdan Kalem adını duyunca telaşlar Yolun geçse bir kere buralardan Yalnız gözlerini görsem uzaktan Kalmadı yazmaya tek bir hatıra Kâğıtlar hep seni sorar durmadan Hiç göremedim sensiz güzel rüya Senden başka hayal yok kurmaya Çaresiz kalemim hasretle doldu Nasıl başlanır görmeden yazmaya

4

Haruni Ekic


5


maviliğine bıraktım

Maviliğine bıraktım ben kaygılarımı, seni sevmek kadar artık dertlerim, susuzluğum kadar yaşarım huzuru. Kim bilir beni gerçek diye, her şey yalan her göz sahteliğin önünde sanki, düşünür mü hiç kimse bu yüreği, ben görmedim yıllardır beni tutup kaldıranı, o yüzdendir maviliğine bıraktım ben her şeyimi. Artık yaşlı bir çocuk dalar derinlere, mavileri aşıp iner o koyu yeşil zemine, basar ayaklarıyla güvendiği o toprağa.

6


7


gayya perdeler çekili, ışıklar sönük. yaşadığım yerle uzayın keşfedilmemiş ücrası arasında üç fark bulamayız belki. yaşamaya dair tek somut delilim solunum yapıyor olmam, nefes alıp vermenin yaşamaya girdiği gezegenin uydusunu sikeyim. bu ayrı bir mevzu. mevzu bu değil zaten. şehrin içinde benim, benim içimde kasvetin yuvası var. kaburgamın üzerinde hayal kırıklığının başkenti var. aynanın karşısına her geçişimde, yeni açılmış, sahibiyle karşılaşmayı bekleyen boş bir mezar gibi bakan gözlerime rastlıyorum. bir ceset göz kırpamaz ahali, ben, bir boka yaramayan bir sürü şey zırvalıyorum. -geçenlerde çocukluk fotoğrafıma rastladım. bir bankta oturmuş gelip geçen dolmuşları sayıyordum. -28, -29, -30. orta yerde, dikilmiş mumların boyu çocukların boyuna yakın bir pasta. yanında onbir adet cıvıl cıvıl çocuk objektife hayatın gülen yerleri takılmış gibi. hepsinin güzelliği başka, birkaç sene sonra, hayat, ağızlarına sıçmayacakmışçasına mutlular. ben de mutluyum o sıralar. önümde oturan çocuğa masum bir el hareketi yapmışım, yapılan haylazlıktan mı, pasta yiyecek olduğumdan mı bilmiyorum, azı dişlerime kadar gülmüşüm. kepçe kulaklarım fotoğrafın en başında dikkat çeken bir husus. buna takılmayacağım kadar çocuk olduğum dönemler. mutlu olduğum son dönemler. ikibinli yılların başları. dünyanın bana ayırdığı yaşam hevesi rezervini seneler önce, o günlerde tüketmişim. uzun süredir diğerlerinin payına düşeni gasp ediyorum. orada mutluyum işte. son demleri. gözlerimdeki heves daha suyunu çekmemiş. o dönemden sonra ne o benim kapımı çaldı, ne de ben pencerenin önünde onu bekledim. bir ayrıntı -öndeki iki süt dişim yokmuş. genelde böyle olur, hayata güldüğünüz sırada dişleriniz döküktür. ne anlatıyorum? bir çocuğun avuçlarını bile dolduramayacak bir sürü zırva. ne anlatıyorum? her sabah, boğazında biriken bir yığın kül ile uyanmış olmanın verdiği o yutkunamamanın sancısından bahsediyorum. ne anlatıyorum?

8


her gece göğsünün üzerine yedi kat cehennem düşse bile, kül olup, bir avuç bile eksilememenin ateşinden bahsediyorum. bazen karşınıza güzel günlerden kalan bir fotoğraf çıkar, iflağınızı keser. içinizde alabora olup kıyıya vurmuş bir tekne vardır. dalgalar, o alaborayı, en küçük parçasına ayırıp, akıntısına katana kadar hınçla dövüp içine katarlar. o fotoğraf, o dalganın göğsüme attığı ilk yumruktu. -geçenlerde panik atak teşhisi koydular bana. o fotoğrafa rastlamadan biraz önce. oturup dolmuşları saymaya başladığım sıralar, yeni başlayan bir kriz anıydı. anılar, daha üzücü olmak adına birbirleriyle mukayese içindedir. bir süre saymaya devam ettim, yararı olmadı. ya yumruklarımı duvarlayacaktım, ya yazacaktım. ikincisi daha cazip geldi, ilkinden komşular rahatsız oluyor çünkü. her gece parçalara ayrılıyorum, yine de bir artık kalıyor. bir kalıntı, her gecenin sonunda bir yaşam inşa ediyor bir başka gecenin başlangıcına kadarlık. silinemiyorum, yok olamıyorum. kendimin dibini sıyırına kadar, temas edecek bir dip bulana kadar bu döngü sürecek. bunun sonunun gelmeyeceğini biliyorum, aspirinle kanser tedavi etmeye çalışmak gibi içinde mahsur kaldığım şey. sağ kalmış, belli belirsiz soluk alan, hala damarlarından bir yaşamlık kan sızan bir birikintiyim. neden diye sorarsan, allah belamı versin ki bilmiyorum. gayya’nın sonunu görsem, ayaklarım temas edecek bir dip bulsa, attığım çakıl taşı bir ses getirse, bu kadar azap hissetmeyeceğim. bir yaşamdan arta kalanlar var gövdemde. bir defalığına mahsus ben de çocuktum. benim de saçlarım güneş gördü, güneş beni de saçlarımdan öptü. sadece, erken sobelendim yaşamaya. -diyorum ki, tanrım kafama sıkmamak için gördüğüm bütün sokak köpeklerinin başını okşuyorum. bileklerimin vanasını açmak istiyorum bir abdest, tenha yerim kalmayana dek. kalabalıklaşayım, çoğalayım diyorum içimde yaşatabildiğim halkın nüfusu: tenhalığa denk. bir ses arıyorum, bir gürültü. kulağımın dibindeki yalnızlığın çığlıklarını bastıracak bir ses haznesi. damarlarımı tavaf eden kanımın sesini işitebilecek kadar sessiz’im. sırf şu sessizliğin üstünü örter diye, uyuyacakken bile radyonun sesini açmanın ızdırabını keşke, keşke hiç bilmeseydim..

Berk Karakan


ben yaşarken Yorgunluğum tortulanıyor, Tanrım Nefret ediyor Ve ben kırık zevkler orgazmında birkaç şiir dünyaya getiriyorum Oysa duyabiliyordum sınırsızlığın tiz sesine rağmen yalnız yürüyeceğim bu yolların bağımsızlığını,bundan doğan özgürlüğü O şarkı çalar şimdi,buruk kalırım Buruk da bir çocuktum,kenarda Kıyıda köşede,ciğere çekilirdi -teyzem derdi iç oğlum içSis ve hüzün..mahallemin Dünya oyun alanıydı,benim oyun yaşım aşmış tüm yaşları O sokaklardan bir çocuk geçerdi oyunsuz o da..telaşlı Yüzünde bir kızgınlık mı kırgınlık mı Yer açmayan insanlara,bağıracaktı veyahut ölecekti.. Mahrum kaldım yani Senden ve kirden Masumiyetim yapışlı kaldı,saflık yazlık dolapta Ve kırılır şimdi itilirim,bakma İyiyi,güzeli,ileriyi,geçmişi,geleceği kana bulayıp Nasıl daha iyi olacağım bilinmez,kimsesizken Gökyüzü ağarırken sarhoş yazarken ben yaşarken Bakma,arzularım sarar bedenini,kirli kalır Düşer benim, benimse minik günahlarım GÜNAH YOK Becerebilecek miyiz içimizdeki yaşam istencine Tezer’in yaşam istencine,benim,senin Titretecek bir soba Dünyayla kıyas,ben kibritçi kız. İçimde en direngen ruh Nietzsche öl kurtul!

10

irat F r e n Ö Tarakci


11


aşktan korkular Yıllarca yalnız kalan bir insana sevgi göstermek zararlıdır; Çünkü kurumuştur kalbi, bir anda geçmez o duygular oradam. Ya o sevgi zarar görür ya da o kalbi kuruyan insan zarar görür. Alıştıra alıştıra vereceksin sevgiyi. Sevgi dediğin şeyin gemleri var mı sanki? Kim tutabiliyor aşkını çişini tutarcasına? Seçebiliyor musunuz hedefinizi? Ama öyle bir yüzyıla gelmişki insanoğlu her şeyi kontrol etmek istiyor. Doğa olaylarını, insan beynini, gezegenleri... Evreni kontrol etse insan oğlu ne yapacak? Nereye gidecek? Mars’ta yaşasak ne değişecek? Bu insanların hepsi, aynı beyinler yaşamaya devam etmeyecek mi? Yine tüketmeyecek mi sonuna kadar bütün güzellikleri, daha güzeli olabilir mi var mı diye diye... Ben korkuyorum arkadaş. Aşktan korkuyorum, güzel şeyler yaşamaktan korkuyorum. Benim alacağım güzellikleri başkaları mahvedecek çünkü. Korkuyorum kimsenin kendisine yetinmemesine!

s

Haldulnu og Sezgin

12


13


14


Laer Zhai


hızlı tüketim duyguları Hızlı tüketim malları gibi tüketiyoruz her şeyi. İnsanların duyguları bile plastik naylon poşetlerden daha değersiz ve hızlı tüketilir oldu. Arkadaşım dostum dediklerinin yarını yok, güven denilen kelime de şiirlere edebiyata malzeme olur artık. Herkes şikayet ediyor insanların bencil olmasına, herkes adalet istiyor. Ama hiç kimse adil olmuyor ve hiç kimse paylaşımcı ve anlayışlı olmuyor. Kalabalık şehirlerin içinde dolaştığınızda insanlar size yiyecek gözle bakıyor. Herkes aranıyor, kim düşer de üzerinden bir şeyleri alır ve kendime katarım diye. Kimileri de kim bana saldırabilir zarar verebilir, ben onlara önce saldırarak kendimi koruyayım diye açıyor gözlerini. Bu kadar kötü mü tablo, umutsuz mu insanlık yahu diye eleştirebilirsiniz. Lakin insanların içini için görebilmek maalesef böyle bir şey.

16

a h y e l ü S


17


kötü şeylerin güzelliği Yaşadığımız ve yaşayacağımız her şeyin birçok amacı var aslında. Bizler, olayların sadece duygusal yönünden çok etkilenip kalıyoruz. Yaşadığımız bir olaydan mutlu olduktan sonra o olayı mutluluğa ait diye kodlayıp beynimizin hatıra defterinde bir köşeye bırakıyoruz. Ve daha farklılarının merakı ve arayışı başlıyor beynimizde. Kötü olaylarda ise duygusal açıdan düşüyoruz ve umutsuzluk nefret kodlarıyla biz istemesek de o hatıra defterinde yer ediyorlar. Aslında geniş açılı baksak olaylara yaşamımızdaki her şeyin bize güzel dokunan yanları var. Kaza, yaralanma, hastalık, kavga, aldatılmak, korku, suçlanmak gibi şeyleri istemiyor kabul etmiyoruz. Yaşadığımızda ise nefretle bakıyoruz her şeye herkese. Kötü bir duruma düştüğünüzde hemen yakınlarınızdaki insanlara bakın. Size olan davranışlara tutumlara bakın. Hiç olmadığı kadar iyi tanıyacaksınız onları. Bilinçaltlarına kadar serpe seriliyorlar çünkü. Kötü olaylar bence hayatı anlayabilmenin en gerçekçi ve en güçlü yöntemi. Yaşadıklarınızdan çok nedenlerine ve etrafa bakın. Kötü şeylerin bile güzel olduğunu, güzel şeyler öğrettiğini göreceksiniz.

18


19


özlemle yaşamak basit mi?

“5


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.