Türk'çe Dergisi Ekim 2014 Sayısı

Page 1


Napoli Pizza Ailesi olarak Mübarek Kurban Bayramınızı Kutlarız

Pizzeria Napoli - Veli YILDIRIM 0512 27 82 43 - 0699 11 200 375 Innstraße 49, 6020 Innsbruck Hem Lezzetli, Hem Hesaplı


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

öNSÖZ Saygıdeğer “Türk’çe” okuyucuları İki aylık bir aradan sonra Allah’ın izniyle yine biraradayız. Bizleri buluşturan Rabbime şükürler olsun. Tüm İslam aleminin Kurban Bayramı’nı kutlar, yapılan ibadetlerin, yardımların ve kurbanların kabulunu yüce Allah’tan niyaz ederim.

İÇİNDEKİLER

Bir çoğumuz cennet vatanımızı, ailelerimizi, yakınlarımızı ziyarette bulunduk. Bir yıllık birikimlerimizi harcadık geldik. Allah, ağız tadıyla yedirsin, yedirmek Dernekten Haberler 4 nasip etsin. Vatanımızda alışveriş merkezleri almış başını gi- Milliyetçilik ve İslamiyet’teki Yeri diyor. Bütün yabancı şirketler insanları avrupai bir yaşantıya özendirmek için uğraşıyorlar. Çok küçük yaşlarda Balkan Savaşları başlanan uyuşturucu belası almış başını gidiyor. Bu konuda ne devlet ne millet ne de aileler çok bir çaba gös- Uçsuz Bucaksız Bir Vatan Kazakistan termiyor gibi görünüyor. Çözüm Sürecinden Haberler Değerli dostlar, bizler yaşamımızın büyük bir bölümünü avrupada geçiriyoruz. Burada yavrularımızın Tavizkar Süreç ve Yansımaları yetişmesinde bizim daha gayretli olmamız gerekiyor. Vatanına, milletine, dinine, devletine ve bütün insanlığa Konya Ülkü Ocakları Başkanı Dr. Alper Gedik İle Kısa Bir Söyleşi faydalı fertler haline gelmesi için gençlerimizin ve çocuk larımızın A.T.F.’nin açtığı ocaklara gelmeleri, camilerimizde milli ve manevi iklimi solumaları lazım. Seminerler- Çocuğun Anne-Baba Üzerindeki Hakları den, konferanslardan, vaazlardan ve din eğitimlerinden Köşe Yazısı - İsa GÜNYELİ faydalanmalıdırlar.

7

Çocuklarımızın müslüman Türk olarak yetişmesi- Kurban İbadetinin Önemi ni istiyorsak mutlaka A.T.F’nin açtığı ocaklara ve camilere gelmelerini sağlamalıyız. Mevlanaların, Yunusların, Fatih- Şiirler lerin, Yavuzların ve daha nice Türk ulularının ocaklarda, medreselerde, dergahlarda yetiştiklerini unutmamalıyız. Tarihte Bu Ay

20

8 10 12 13 14 16 19 23 24

26 Bir dahaki sayımızda görüşmek üzere, Allah’a Eğlence emanet olun. Bulmaca 27 Ahmet YILMAZ Yayıncı

Dergi Ekibi

İletişim

Innsbruck Türk Kültür Derneği

Ali DEMİR İsa GÜNYELİ Önder KOCAŞ

(+43) 660 48 28 200 (+43) 512 58 09 43

İmtiyaz Sahibi Ahmet YILMAZ

Genel Yayın Yönetmeni Birol ÖZTÜRK

Dergimiz ile ilgili istek ve tavsiyelerinizi bize ulaştırabilirsiniz

Kapak Tasarımı Leman Yılmaz ÖZTÜRK

facebook.com/ibkocak 3


DERNEKTEN HABERLER

TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

HAC YEMEĞİ

14 Eylül Pazar günü Innsbruck Türk Kültür Derneği’nde Hac Yemeği gerçekleştirilmiştir. Avusturya Türk Federasyon organizesiyle gerçekleştirilecek Hac yolculuğuna çıkacak İsmail Kesci, Meliha Kesci, Mehmet Söyler, Tuğba Söyler, Vahit Özbek ve Saniye Özbek tarafından verilen yemek öncesinde Innsbruck Türk Kültür Derneği, Kufstein Türk Kültür Derneği ve Imst Türk Kültür Derneği hocalarımız Kuran-ı Kerim tilaveti sundular. Kufstein Türk Kültür Derneği Hocası Ali Demir, Hac ile ilgili bazı bilgiler verdi. Hac yolculuğuna çıkacak hacı adaylarının hac ibadetlerini Allah kabul etsin.

4


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

ACI KAYBIMIZ...

Landeck Türk Kültür Derneği Gençlik Kolları Başkanlığı görevini de yürüten genç arkadaşımız Mustafa Yiğen, 14 Eylül Pazar günü geçirdiği elim bir trafik kazasıyla vefat etti.

Merhum, 16 Eylül Salı günü binlerce kişinin katılımıyla kılınan cenaze namazından sonra dualarla tekbirlerle Türkiye’ye uğurlandı. Başta yeni doğan çocuğuna, eşine, ailesine, akrabalarına, tüm sevenlerine ve ülkücü camiaya baş sağlığı diliyoruz. Mustafa Yiğen kardeşimize Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Ruhuna Fatiha...

avusturya misiad Memleketçi Sanayici ve İş Adamları Derneği Avusturya Şubesi Başkanı olan Türkeş Özbek, Misiad Kurucu Genel Başkanı Sayın Dr. Feridun Öncel’den yetki belgesini Ankara’da bulunan Misiad Genel Merkez binasında teslim aldı. Avusturya Şube Başkanı Türkeş Özbek yaptığı açıklamada “Amacımız, asil Türk milletinin canı pahasına kurduğu bu vatan kanımız kadar kutsaldır ve hiçbir şeye feda edilemez anlayışı ile Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan sanayici ve iş adamlarımızı bir araya getirmektir. Avusturya’da da inşallah kısa zamanda iş adamlarımızın biraraya gelmesine vesile olmak istiyoruz. Genel Merkezimiz ve Sayın Genel Başkanımızın her konuya hakim, bilgili ve birikimli ekibi ile Türkiye ve Avrupa’da her kesime yakın olması bizleri başarıya götürecektir. İnsanlarımıza her branşta, sektörde ve her alanda yardımcı olmak istiyoruz. Avusturya Misiad olarak kısa zamanda dürüst, vatanını, milletini seven ve kalkınması için mücadele edecek, proje üretecek bir ekip oluşturmak istiyoruz. İlk olarak insanlarımıza destek olarak onları işveren konumuna getirecek projeler geliştirmek hedefindeyiz” dedi.

5


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

KURBAN KAMPANYASI 2014 Avusturya Türk Federasyon’un her yıl düzenlediği kurban bağış kampanyasına bu yıl da Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak destek verdik. Innsbruck Türk Kültür Derneği Başkan Yardımcısı Cemal BEYAZ’ın sorumluluğunda yürütülen kurban bağış kampanyasında üyelerimizden, cemaatimizden ve hayırsever kardeşlerimizden vekaletini aldığımız 60 kadar kurban, başta Kerkük olmak üzere Türkiye, Pakistan, Kırım, Azerbaycan, Makedonya ve Türk cumhuriyetlerinde ihtiyaç sahiplerine bizzat Avusturya Türk Federasyon yetkilileri tarafından birinci elden dağıtılacaktır. Kurban bağışı yapan kardeşlerimizin Allah kurbanlarını kabul, amellerini makbul eylesin. Kurban Bayramı’nızı tebrik eder Türk-İslam alemine ve tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederiz.

Taze Lahmacun Yapımı Devam Ediyor..

Innsbruck Türk Kültür Derneği Kadın Kolları, uzun bir süredir aralıksız olarak lahmacun yapımına devam ediyor. Yapılan lahmacunlar yoğun ilgi görüyor ve çok beğeniliyor. Taze ve sıcacık lahmacun yemek isteyen insanlarımızı cuma günleri derneğimize bekliyoruz.

6


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

milliyetçilik ve islamiyet’teki yeri

İ

Peki “Asabiyet” nedir?

slam maskesi ile, Türkçülüğe ve Milliyetçiliğe saldırmak için kullanılan ilk unsur, Hz. Muhammed’e ait olduğu iddia edilen “Milliyetçiliği bırakınız, çünkü o kokuşmuştur. / Milliyetçilik için savaşan ve milliyetçilik uğrunda ölen bizden değildir. Bu ölüm cahiliye ölümüdür. / Milliyetçilik davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye giren bizden değildir.” gibi sözlerdir. Burada bilhassa milliyetçilik sözcüğünün kullanılması psikolojik bir yanıltmacadır. Zira, o dönemde, (Kuran’da da,) “millet” sözcüğü “ümmet” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in milliyetçiliği lanetlemesi, dönemin dil yapısına göre mümkün değildir. Hadislerde geçen sözcük, milliyetçilik veya ırkçılık değildir. Hadislerde asabiyet sözcüğü geçmektedir.

Rasûlullah (s.a.s.)’a soruldu: “Kişinin kavmini sevmesi asabiyet sayılır mı?” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Hayır. Lâkin kişinin kavmine zulümde yardımcı olması asabiyettir.” (Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160; İbn Mâce, Fiten 7, hadis: 3949) O halde milliyetçiliğe saldırılırken tekrarlanan hadislerin doğru şekillerine bakacak olursak: “İnsanları bir asabiyet için toplanmağa çağıran, asabiyet için savaşan ve asabiyet uğrunda ölen bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 112) anlamı ile karşılaşırız. Türk milletinin geçmişinde ve Milliyetçi Hareket’in, Türkçülüğün programında böyle bir durum zaten söz konusu değildir. Türk milleti tarihte defalarca soykırıma uğramış fakat hiçbir zaman soykırım yapmamış, hiçbir milletin ve dinin mensubuna, renginden, dilinden, dininden dolayı zulmetmemiştir. İslam’da Soy ve Türklük Bilinci Hz. Muhammed, “ensab ilminin öğrenilmesi” gerektiğini söylemiştir. Ensab, Neseb sözcüğünün çoğuludur. Nesep, soy anlamına gelmektedir. Cahiliye döneminde Araplarda kabileleriyle övünülürken, bu Arap edebiyatının da başlıca temalarını oluşturmuştur. Hz. Muhammed, geldiğinde bu adeti kaldırmamış, bir kabileye elçi gönderirken o kabileden veya akraba oldukları bir kabileden seçim yapmaya özen göstermiştir. Bu konuda bir rivayete göre Hz. Ebubekir’den yardım almıştır. Hz. Muhammed, yine bir rivayete göre Hz. Ebubekir’i ensab ilmini iyi bilmesi sebebiyle övmüştür. Bu ilmin bilinmesi gerektiği hakkında gerekçe olarak ise, “Akrabaların tanınıp ziyaret edilmesi, yalnız bırakılmaması ve yardımda öncelikli tutulması, kayırılması ve kollanması” sebep gösterilmiştir.

Öyleyse bir Türk’ün, Türklüğü benimsemesi ve sevmesi imandandır.

Akrabası olan, kan bağı, din bağı olan bütün dünya Türklüğünü, bütün dünya Türklerini korumak ve kollamak ise görevidir. Musa Saral

7


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

BALKAN SAVAŞLARI Zaferlerimizi bilmeyen bizler, elbette okuması da, dinlemesi de, anlaması da zor ve üzücü olan mağlubiyetlerimiz üzerinde belki de hiç durmayız. Halbuki getireceği tecrübe, vereceği ders açısından mağlubiyetler, zaferlerden pek de aşağı değildir. İşte Balkan Savaşları bunlardan birisidir. Topraklarını genişletme hesapları içerisinde olan Balkan Devletleri (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ) Trablusgarp Savaşı’nı fırsat bilip aralarında anlaşma yaparak Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Osmanlı Devleti’nin bu sayede bir çok cephede savaşmak zorunda kalması Balkan Devletleri’nin işine gelmiş ve savaş Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Uzun zamandır beklenen bu savaş 18 Ekim 1912 tarihinde başladı. Balkan Devletleri, özellikle Makedonya’yı paylaşmak için fırsat arıyorlardı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizlerden yararlanmak isteyen Balkan Devletleri, bu tarihte savaş ilan ettiler.

Savaşın çıkmasında Rusya’nın takip ettiği Panslavizm siyasetinin ve Balkanlar’ı paylaşma konusunda Rusya ile Avusturya arasında devam eden rekabetin büyük etkisi oldu. Berlin Antlaşması (1878) Rumeli topraklarının büyük bir kısmını Osmanlı Devleti’nden kopardığı halde bu topraklar üzerindeki taksim mücadelesini durduramamış, aksine daha da şiddetlendirmiştir. Aslında Balkan Devletleri’nin kendi aralarında da Osmanlı Devleti’ne karşı birleşmelerini önleyen bir takım meseleler vardı. Bunların başında, Bulgar kilisesinin Rum-Ortodoks kilisesinden ayrıldığı tarihten beri Makedonya’da birçok kilise ve mektebin kime ait olduğu meselesinden doğan ‘’kiliseler meselesi’’ geliyordu. Ayrıca Sırbistan, Bulgaristan’a bırakılan Makedonya’da hak iddia ettiği gibi, Yunanistan’da kuzeye doğru genişlemeye çalışıyordu.

Osmanlı Devleti isteklerini kabul etmeyince, 8 Ekim 1912’de Karadağ Prensliği savaş ilan etti. Onu Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan takip etti. İkmal ve Levazım Teşkilatı’nın bozulduğu Osmanlı ordusu seferberliğini çok geç yapabildi. Bulgaristan‘a karşı çıkacak kuvvetler 5 kolordu halinde, Şark Ordusu namıyla toplandı ve Birinci Ferik Abdullah Paşa’nın kumandasına verildi. Edirne mevkiindeki bağımsız kuvvetler Şükrü Paşa’nın emrinde idi. Yunanistan’a karşı Selanik’te bir kolordu ve Yanya Kalesi’ndeki kuvvetler bırakılmıştı. Sırbistan’a karşı Makedonya’yı Garp Ordusu kumandanı müstakbel sadrazam Birinci Ferik Ali Paşa savunmuştu.

Sultan II.Abdülhamit, tahtta kaldığı sürece Balkan Devletleri arasındaki bu anlaşmazlıkları körükleyerek onların Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak etmelerini önlemeye çalıştı. Fakat II.Meşrutiyet’in ilanından sonra (24 Temmuz 1908) İttihat ve Yunan komiteleriyle iş birliği yapmasından dolayı çete hareketleri geçici olarak durdu. Bunun üzerine Avrupa devletleri Makedonya ıslahatı üzerindeki kontrolün kaldırıldığını bildirdiler (3 Ekim 1908). İki gün sonra Avusturya, Berlin Antlaşmasından beri işgal ettiği Bosna-Hersek’i ilhak etti. Ardından Osmanlı Devleti’ne bağlı muhtar Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilan etti (5 Ekim 1908). Ertesi gün de Girit Yunanistan’a katıldığını açıkladı.

Savaşı idare kabiliyetinden mahrum Nazım Paşa’nın hiçbir hazırlığı olmayan orduyu hemen Bulgarlara karşı taarruza geçirmesiyle hezimet başladı ve artık arkası alınamadı. Osmanlı orduları Bulgarlara karşı bütün Trakya’yı bırakarak Çatalca’ya kadar çekilmek zorunda kaldı. Sırbistan’a karşı Kumova’da yenilmişti. 6 Kasım‘da Preveze’yi alan Yunanlılar, Veliaht Konstantin idaresindeki büyük kuvvetlerini Selanik üzerine gönderdiler. Selanik’i korumakla görevli jandarma paşası Tahsin Paşa, tek silah atmadan, muazzam kolordusunu bütün silahlarıyla beraber Yunanlılara teslim etti. Bütün Kuzey Arnavutluk da Sırp- Karadağlılar tarafından işgal edildi

1878 tarihli Berlin Antlaşması’nda umduğunu bulamayan Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra Balkanlar’da etkin bir politika izlemeye başlamıştı. Bosna-Hersek’in ilhakı ise Sırbistan’ı aynı yönde bir politika izlemeye itti. 1912 yılında bu iki devletin çıkarlarının çatışmaması için Rusya, Bulgaristan ve Sırbistan arasında arabuluculuk ve düzenleyicilik yapmaya başladı. Osmanlı Devleti’ne karşı yapılan ittifaka Yunanistan ve Karadağ da katıldı.

Üst üste gelen mağlubiyetler üzerine Osmanlı Devleti Bulgaristan’a müracaat ederek ateşkes istedi. Böylece 3 Aralık 1912’de imzalanan ateşkes antlaşması ile savaş durmuş oldu. Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti arasında antlaşma 30 Mayıs 1913’te Londra’da imzalandı. Bu barış antlaşması ile Osmanlı Devleti Ege adalarının durumunun tayinini ve Arnavutluk’un sınırlarının çizilmesi

8


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev işini büyük devletlere bırakmakta, Girit’i hukuken Yunanistan’a terk etmekte ve Midye-Enez hattının batısında kalan toprakları da Balkan devletlerine vermekte idi. Bu antlaşma ile Edirne de Bulgaristan sınırları içinde kalıyordu. Böylece Bulgaristan, Kavala ve Dedeağaç arasındaki toprakları da alarak Ege Denizi‘ne ulaşıyordu.

Böylece Osmanlı Devleti, Balkanlarda ağır toprak kaybına uğramış, Bulgaristan’dan geri aldığı Edirne ile Doğu Trakya’da kalabilmiştir .

BALKAN SAVAŞLARI’NIN GENEL SONUÇLARI • Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hakimiyeti sona erdi, Ege Adaları ve Makedonya elden çıktı. • Birinci Meşrutiyetten beri geçerli olan Osmanlıcılık görüşü önemini yitirdiğinden Türkçülük politikası etkili olmaya başlamıştır. • İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi ele geçirdi. • Bugünkü Türk-Bulgar sınırı büyük ölçüde tespit edildi. • Yüzbinlerce Türk, asırlardır yaşadıkları toprakları terk ederek Doğu Trakya ve Anadolu’ya göç ettiler. Yerlerinde kalanlar ise büyük baskı ve zulüm gördü. • Savaş sonrası, İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri, orduda ıslahat yapılması gerektiğini anladılar. Kara ordusunu ıslah etmek için Almanya’dan subaylar getirildi. Bu durum Osmanlı-Almanya yakınlaşmasını sağlamıştır.

II. BALKAN SAVAŞI I. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları Balkan Devletleri kendi aralarında paylaşamadı. En büyük payı Bulgaristan’ın aldığını iddia eden diğer Balkan Devletleri, Bulgaristan’a savaş açtılar. Bu savaşa Romanya da katıldı. Osmanlı Devleti bu fırsatı kaçırmadı ve bütün özellikleri ile Türk şehirleri olan Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı. Bu yenilgiler üzerine Bulgarlar, bir yandan Romanya kralına başvurarak Balkan devletleriyle, bir yandan da Babıali’ye başvurarak Osmanlı Devleti ile barış yapmak istediler. Avrupalı devletlerin araya girmesiyle Bükreş Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Balkanlarda sınırları kalmadığı için Osmanlı Devleti katılmadı.

Balkan Savaşları Türk Milletinin hafızasında derin travmalar yaratmıştır. Acısı hala milletçe içimizdedir! Öyledirki savaş esnasında fedakar Türk askerleri öyle aç kalmışlardır ki ağaç kabuklarını bile yemişler ve bir çoğu açlıktan ve bakımsızlıktan şehadet şerbetini içmiştir!

Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Bulgaristan Kırklareli, Dimetoka ve Edirne’yi Osmanlı Devleti’ne geri verdi. Antlaşmada Bulgaristan’da kalan Türklerin de durumu ele alındı. Türklerin mülkiyet haklarına saygı gösterileceği de belirtilmişti. Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında İmzalanan 14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması İle Girit kesin olarak Yunanistan’a bırakıldı. Ege adalarının ne olacağı da büyük devletlerce kararlaştırılacaktı. Sırbistan’la antlaşma ise 13 Mart 1914’te İstanbul’da İmzalandı. Sırbistan’la Osmanlı Devleti’nin artık ortak sınırı olmadığından, sadece Sırbistan’da kalan Türklerin durumu düzenlenmiştir .

Bulgarların zulmü ve katliamları bir yana göç esnasında bile milyonlarca Balkan Türk’ü hayatını kaybetmiştir. Osmanlı, Rumeli’den çekildikten sonra Balkanlar ne rahat ne huzur bulmustur. Bu da tarihin bi cilvesidir! Balkanlar ve Rumeli hala onlarca ecdad eseri ile süslüdür ve mahzun mahzun bizi özlemektedir... Hazırlayan : Önder KOCAŞ

9


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

UÇSUZ BUCAKSIZ BİR VATAN KAZAKİSTAN

Türk devletlerinin yüz ölçümü bakımından en büyüğü, şanlı Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altın Ordu gibi devletlerin merkez üssü, Kıpçak, Oğuz, Karluk gibi Türk boylarının beşiği olan Kazakistan, Asya’nın ortasında, Türk Dünyası’nın göbeğinde yer almaktadır. Kazakistan’ın, resmi adıyla Kazakistan Cumhuriyeti’nin coğrafi konumuna baktığımız zaman, kuzeyinde Rusya, Ural Dağları ve Güney Sibirya, doğusunda Moğolistan ve Doğu Türkistan, güneyinde Kırgızistan, Özbekistan, Aladağ, Tanrı Dağları ve Aral Gölü, batısında ise Hazar Denizi’nin yer aldığını görüyoruz. Kazakistan, 2.727.300 km2 yüz ölçümü ile dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir. Ülkenin başkenti eski adıyla Akmola olan Astana, nüfusu ise yaklaşık 17.000.000’dur. Kazaklar Türklerin Kıpçak boyunun en büyük halkıdır. Soy itibariyle Türk’tür ve Kazakistan dışında 30’dan fazla ülkede Kazak Türkleri bulunmaktadır. Kazak sözcüğünün anlamı hakkında farklı teoriler mevcuttur. Bu teorilerden en yaygın olanı ise Kazak sözcüğünün Öztürkçe’de “sert, özgür, yiğit” anlamına geldiğini savunan teoridir.

Çarlık devrinde sessizlik ve karışıklık dönemleri birbirini takip etti. 1917’de kurulan Alaş Partisi kısa bir süre idareyi ele aldıysa da 1919’da bu harekete ve bağımsız Kazakistan’a son verildi ve 26 Ağustos 1920’de Kazakistan SSC kurularak Kazakistan toprakları Sovyetler Birliği’ne bağlandı. II. Dünya Savaşı’yla birlikte nüfusunda büyük azalma olan Kazakistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dönemi boyunca Sovyet tarım politikalarının uygulandığı bir merkez oldu. Sovyetler Birliği’nin son dönemlerini yaşadığı bir zamanda, 16 Aralık 1986’da, 1971’den beri SSCB Politbüro üyesi olan Konayev’in emekliye sevk edilerek yerine Kazakistan dışından Gennadi Kolbin’in Kazakistan Komünist Partisi I. Sekreterliğine seçilmesi Kazak gençlerinin protesto gösterilerine sebep oldu. Gorbaçov’un Perestroyka ve Glasnost politikalarının uygulandığı dönemde meydana gelen bu gösteriler, Sovyetler Birliği tarihinde demokratik taleplerini açıkça ortaya koyan ilk kitlesel hareket olarak yerini aldı. Kazak aydın ve siyasetçilerinin buna paralel çalışmaları sonucunda 1989’da Moskova Kolbin’i merkeze almak ve yerine Kazakistan’ın kendi içinden çıkan lideri Nursultan Nazarbayev’i seçmek zorunda kaldı. 1 Aralık 1991’de referandum yapılarak, Kazakistan’da başkanlık sistemine geçildi ve ilk devlet başkanı olarak Nursultan Nazarbayev seçildi.

Kazakistan Parlamentosunun 10 Aralık 1991’de yapılan toplantısında Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olan isminin Kazakistan Cumhuriyeti olarak değiştirilmesi kabul edildi. 16 Aralık 1991’de de Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlığını Türkler, M.Ö. 1. yüzyılın sonlarından beri bu ilan etti. İlk tanıyan devlet Türkiye olmuştur. Bağımgünkü Kazakistan topraklarında yaşamaktadır. 6.- 8. sızlık kararından 2 saat sonra Türkiye Cumhuriyeti yüzyıllarda Türk Hanlığı’nın, 10.-12. yüzyıllarda Ka- Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak Kazakistan’ı rahanlılar’ın, 13. yüzyılın sonlarından itibaren de tanıdığını duyurmuştur. Anayasa ile Kazakça ülkenin Altın Ordu’nun bir parçası olarak yarı bağımsız bir resmi lisanı olarak kabul edilmiştir. yönetimle Türklerin hakimiyetinde kalan Kazakistan, 16. yüzyılda Kasım Hanlığı’nın idaresine girdi. Kazak Kazakistan Cumhuriyetle yönetilen bir devletTürkleri, 17. yüzyıldan sonra iç karışıklık yaşadılar. tir. Devlet simgeleri Devlet Bayrağı, Milli Arma ve KaKalmuklar, bu dönemde Kazakistan’a saldırdı ve Ka- zakistan Cumhuriyeti’nin Milli Marşıdır. Kazakistan’ın zak - Kalmuk mücadelesi yüzyıllarca sürdü. Kazaklar, resmi bayrağı 4 Mayıs 1992’de kabul edilmiştir. Bay18. yüzyılda, üçe ayrıldı. Cüzlerin ortaya çıkmasından rak Gök mavisi Kazakistan’ın birliğini ve barışı, altın da faydalanan Ruslar 19. yüzyılda Kazakistan’ı işgal renkli şerit eski Altın Ordu devletini, ayrıca Kazakisetti. 1837 yılında Kenasarı Kasımov, Ruslara karşı bir tan’a özgü olan kültürü, altın renkli güneş, huzur ve mücadele başlattı. Başlangıçta önemli başarılar elde bereketi, kanat açmış kartal özgürlük ve bağımsızlık etmesine rağmen gerekli desteği alamamasından simgeler. Uçkurluğun hemen yanındaki “koç boynudolayı yenilgiye uğradı. zu” denen nakış ise Kazak milli kültürünü simgeler. 10


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Kazakistan’ın en büyük dış problemi Rusya ile olan sorunlardır. Kazakistan bağımsızlığına kavuşmuş olmasına rağmen Rusya’nın bu ülke üzerindeki baskısı ve etkisi devam etmektedir. Rusya, başta Baykonur uzay istasyonu olmak üzere Sovyetler Birliği döneminde Kazakistan topraklarına kurulmuş olan uzay istasyonları ve araştırma merkezleri üzerinde hak iddia etmekte ve buraların kendi yararına çalışmaya devam etmesini istemektedir. Rusya Kazakistan’dan bazı ekonomik çıkarlar da sağlamakta ve bu çıkarlarından bir şey kaybetmek istememektedir. Kazakistan’ın ekonomisine baktığımızda ekonominin birinci derecede tarım ve hayvancılığa dayandığını görüyoruz. Bu sektörlerden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 40’dır ve çalışan nüfusun % 18.5’i bu alanlarda iş görmektedir. Başta gelen tarım ürünleri tahıl, darı, ayçiçeği, pamuk, pancar, tütün, pirinç, yağlı tohumlar, kendir ve çeşitli sebze ve meyvelerdir. Tarım genellikle devlet eliyle kurulmuş olan çiftliklerde ve işletmelerde yapılmaktadır. Bu çiftliklerde çok sayıda da sığır, koyun ve at yetiştirilmektedir. Hazar denizinde ve akarsularda balıkçılık da yapılmaktadır. Kazakistan yer altı kaynakları bakımından da zengindir. Başta gelen yer altı kaynağı kömürdür. İkinci önemli kaynak ise petrol ve doğal gazdır. Bunun yanı sıra bakır, çinko, demir, manganez, kalay, kurşun, titanyum, krom, tungsten, altın, gümüş, boksit, fosforit, volfram, molibden ve antimuan gibi madenler de üretilmektedir. Maden gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 15’tir. Orman ürünlerinden daha çok kağıt sanayisinde yararlanılmaktadır. Para birimi Tenge, gayri safi milli hasılası 40 milyar ABD dolarının üzerinde, kişi başına düşen milli gelirise 2500 ABD dolarının üzerindedir.

Kazakistan’ın Başkenti Astana

Hem Türkiye’nin üst düzey yöneticileri, hem de Kazakistan’ın üst düzey yöneticileri hemen hemen her yıl yaptıkları karşılıklı ziyaretlerle ilişkilerin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. İki ülke arasındaki ticari-ekonomik ve sosyal alanda, askeri-teknik konuların da dahil olduğu bölgesel ve uluslararası güvenlik alanlarındaki sıkı işbirliği, ilişkilerin pekişmesindeki diğer önemli etkenler olarak göze çarpmaktadır.

Kazakistan’ın Devlet Başkanlığını bağımsızlığını kazandığı günden günümüze kadar Nursultan Nazarbayev yapmaktadır. Nazarbayev yönetimindeki Kazakistan istikrarlı bir şekilde gelişmekte, bölgedeki ve Türk Dünyasındaki ağırlığını her geçen gün artırmaktadır. Nursultan Nazarbayev sadece Kazakistan için değil, bütün Türk Dünyası için çok önemli bir liderdir. Nazarbayev her fırsatta Türk Birliği kurulmasının gerekliliğini, Türk Birliğine duyulan ihtiyacı dile getirmiştir. Fakat Kazakistan’ın bunu gerçekleştirme konusunda diğer Türk Devletlerinin desteği olmadan yapabileceği çok fazla bir şey de yoktur. Nazarbayev yönetimindeki Kazakistan bu konuda ne kadar istekli olduğunu gösterecek adımları zaten atmıştır. Diğer Kazakistan’ın çok zengin bir halk edebiyatı Türk Devletlerinin de benzer adımlar atacağı takdirvardır. Türkistan Türklerinin ortak edebiyatı olan Ça- de binlerce yıllık ülkünün gerçekleşmesi, Türk Birliğatay Edebiyatı ve Kuzey Türklerinin ortaya koyduğu ğinin kurulması kaçınılmaz olacaktır. Zaten dünyanın edebiyat Kazak aydınları tarafından yakından takip ihtiyaç duyduğu ve insanlık için gerekli olan şey de edilmiştir. Bu edebiyatlar vasıtasıyla Osmanlı Türk tam olarak budur. Edebiyatı da Kazak Türk toplumuna yansımıştır. Muhambed Ötemisoğlu Kazak yazılı edebiyatının öncüsü kabul edilmektedir. Çağdaş Kazak Edebiyatı ise 19. yüzyılda başlar. İlk öncüleri Çokan Velihanov, Ibıray Altınsarin ve Abay Kunanbay’dır. Akan Seri Koramsaoğlu, Ahmet Baytursunoğlu, Mir Jakıp Dulatoğlu, Muhtar Ömerhanoğlu Avezov, Sabit Mukan, Kasım Amanjol gibi isimler de çağdaş Kazak edebiyatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kazakistan’la Türkiye arasındaki ilişkiler Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra önemli ölçüde gelişmiştir ve her yıl daha fazla gelişmektedir. 11

Hoca Ahmet Yesevi Türbesi - KAZAKİSTAN


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

ÇÖZÜM SÜRECİNDEN HABERLER

EĞİTİM DİLİNİN SADECE KÜRTÇE OLACAĞI İLKOKULLAR AÇILIYOR

Güneydoğu’da Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği’nin (Kürdi-Der) öncülüğünde, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Eğitim-Sen’in desteğiyle üç ilde kurulan Kürtçe ilkokulların tabelası asıldı. Okullar 15 Eylül’de düzenlenecek törenle eğitime açılacak. Pilot olarak seçilen Diyarbakır’ın Bağlar, Şırnak’ın Cizre ve Hakkari’nin Yüksekova ilçelerinde kurulan okullarla ilgili kaymakamlıklar uyarıda bulundu. Kaymakamlıklar tarafından ilgili kurumlara gönderilen yazıda, okulların kanunsuz olduğu ve yasal işlem başlatılacağı tebliğ edildi. Diyarbakır’daki okulun sorumlularından Abdurrahman Bakır ise kaymakamın devlet memuru olduğunu ve görevi gereği uyarı yazısı gönderdiğini söyledi. Bu arada Bağlar Kaymakamı Dursun Balaban’ın imzasıyla bir uyarı yapıldı. Açıklamada şöyle denildi: “15 Eylül Pazartesi günü Ferzad Kemanger Eğitim Destek Evi’nde Kürtçe müfredat ile eğitim ve öğretime başlanacağı yönünde çalışma yapıldığına dair bilgi alınmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda başlanacağı belirtilen faaliyet konusunda İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, İlçe Kaymakamlığı’na herhangi bir başvuru yapılmadığı gibi herhangi bir iznin verilmediği tespiti yapılmıştır.

CEZA KESMEK İSTEYEN POLİSE “BURASI KÜRDİSTAN” DEYİP DAYAK ATTILAR! Van’da trafik cezası yazmak için bir aracı durduran polis, dirençle karşılaştı. Araçtan inen ağabey kardeş polise, “Bize ceza yazamazsınız!” diyerek direndi. Polise bağırıp çağıran şüpheliler, etraftan kalabalık topladılar. Toplanan kalabalık, “Burası Kürdistan, polise adam vermeyiz!” diyerek polise direndi. Kanun hakimiyetini sağlamak için çırpınan polisler, “Burası Kürdistan” diyen kişiler tarafından yumruklandı, araçlarına zarar verildi. Ve gerçekten de dediklerini yaptılar, ceza yazılmak istenen ağabey kardeşi, polisin elinden alıp kaçırdılar. Ceza yazamayan polisler, kendilerine direnen ve darp eden kişilere de bir şey yapamayarak olay yerinden uzaklaştılar.

Şimdi siz “Van’da devlet var” diyebilir misiniz? 12


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

TAVİZKAR SÜREÇ VE YANSIMALARI YENİ TÜRKİYE !!!

Kamuoyumuz nezdinde siyasi iktidarın bölücülerle yürüttüğü müzakere sevinç ve mutlulukla karşılanıyor. Ne yazıktır ki vatandaşlarımızın bu tavrı, siyasi iktidarın ismini ‘Çözüm Süreci’ olarak nitelendirdiği hain, bölücü ve tavizkar uygulamanın Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki yansımasından haberdar olamamalarından kaynaklanıyor…

Yandaş basın ve yayın organlarının da bu aciz durum üzerindeki etkisini ve çabasını es geçmemekte fayda var. Basın ve yayın organlarımızın, bölücü örgüt mensuplarının gündüz gözü Yüksekova sokaklarında yaptıkları eşkıyalıklardan, şantiye, okul, dershane ve yurt baskınlarından, Muş ve Diyarbakır gibi illerimizde kapattıkları yollardan, kontrol ettikleri kimliklerden, Bingöl’de işyerlerinin kepenklerini kapattırmaya çalıştıkları esnafımızdan, dağda tepede sallandırdıkları örgüt paçavralarından, hiçbir suretle bahsetmemeleri, bahsettikleri takdirde ise Lice’de dikilen ve geçtiğimiz günlerde askerlerimiz tarafından başarılı bir operasyonla yıkılan terörist heykelinden bahsettikleri gibi uzun zaman zarfları sonrası bahsetmeleri içinde bulunduğumuz durumun ne denli elem verici olduğunun göstergesidir. Bölgede sanılanın aksine refah ve huzur ortamının kırıntısı dahi bulunmamakta, her geçen gün bölücü örgüt faaliyetlerinin yoğunluğu artmakta, devletimizin bölge üzerindeki etkisi gitgide azalmakta ve en mühimi çoğu vatandaşımız bu rezil ve aciz durumdan haberdar olamamaktadır. Bu vahim dönem içerisinde vatan hainlerinin sesleri hiç olmadığı kadar yükselmekte, yüzleri gülmekte, aziz şehitlerimizin kemikleri sızlamakta,iç ve dış mihrakların gönlü okşanmakta,ardı ardına verilen tavizler, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyetini adeta uçuruma sürüklemektedir. Ülkücü Hareketin önerilerine, uyarılarına bugün burun kıvıranlar, kulak asmayanlar, günü geldiğinde söylenenlere sahip çıkacak lakin o dönem içerisinde şimdiki durumdan daha geç ve çaresiz olunacaktır. Ne acıdır ki ileride bu kaçınılmaz çaresizliğin oluşmasındaki en büyük etkenlerden biri ise kuşkusuz yandaş basın ve yayın organlarımızın umursamazlığı ve gafleti olacaktır. Lakin liderimizin de dediği gibi şu önemli husus unutulmamalıdır ki ; Başkaları için hiç olmayan mesafeler bizler için, Ülkücü Hareket için hep vardı ve var olacaktır . Bizler bu vahim dönem içerisinde dahi her zaman olduğu gibi vatanımız ve milletimizin bekası için çabalamaktan, bölünmez bütünlük için farkındalık yaratma amacımızdan ödün vermeyecek milletçe üzerimizde bulunan ölü toprağını ve durgunluğu atmaya çalışacağız. Serhat Sarı 13


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

KONYA ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI DR. ALPER GEDİK İLE KISA BİR SÖYLEŞİ Alper Gedik kimdir? Biraz kendinizi tanıtabilir misiniz? 1983 Konya Beyşehir doğumluyum. 2006 senesinde Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler fakültesi iktisat bölümünden mezun oldum. Aynı yıl Selçuk Üniversitesi Kulu Meslek Yüksekokulunda Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladım. Aynı yıl Türkçe Öğretmeni olan eşimle evlendim. 2006 yılında başladığım yüksek lisans eğitimimi 2008 senesinde bitirdim ve doktora eğitimine başladım. 2014 yılının ocak ayında doktora eğitimimi tamamladım. 2014 eğitim öğretim yılının ikinci dönemi itibari ile Beyşehir işletme fakültesine geçiş yaparak görevimi burada sürdürmekteyim. 2009,2011 ve 2013 doğumlu üç çocuk babasıyım. Ülkü Ocaklarında ise ailemin ülkücü olması hasebiyle daha çocuk yaşlardan itibaren çalışmaya başladığımı söyleyebilirim. Orta öğretim ve lise dönemlerimde ülkü ocaklarının ilgili birimlerinde aktif görevler aldım. Üniversite eğitimim döneminde ise yine ülkü ocaklarında birçok kademede görevler yaptım. Mezun olduktan sonrada ülkü ocaklarıyla bağımı asla koparmayarak üzerime düşeni yapma gayretinde oldum. 2013 yılının ekim ayında Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Sayın Olcay KILAVUZ beyin takdirleriyle Konya Ülkü Ocakları İl başkanlığına atandım ve halen bu görevimi sürdürmekteyim. Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin başlattığı Ülkü Evleri projesi ile ilgili bizi bilgilendirir misiniz? Ülkü evleri projesi tüm il ve ilçe merkezlerini hedef alan çok geniş çaplı bir projedir. Bilindiği üzere ülkü ocaklarına bağlı öğrencilerimizin daha önceki dönemlerde de teşkilat evleri diye aralarında tabir ettikleri evleri olmuştur. Bu proje bu evlerimizi belli bir intizam etrafında belirleme ve sayılarını arttırarak buraların birer eğitim yuvası haline getirilmesi projesidir. Öğrencilerimizin barınma ihtiyaçlarının karşılanması yanında ülkücü hareketin neslimize yaşamsal tatbikinde de bu evler önemlidir. Ülke çapında çok başarılı olan bu proje her geçen gün ilgiyle artmaya devam etmektedir. Bu proje kapsamında Konya’da ne gibi çalışmalar yapıldı? İlimizde bu proje kapsamında öncelikle var olan teşkilat evleri gerekli iyileştirmeler yapılarak ülkü evlerine çevrildi. MHP ve diğer camiamızla alakalı kuruluşlarla iletişime geçilerek proje tanıtımı yapıldı ve bu kuruluşlardan temsilcilerde projeye dahil edildi. Esnaf ve sanayici kesimlerine projeye destek vermeleri amacıyla ziyaretler gerçekleştirildi. Bu çalışmaların finansmanını nasıl sağlıyorsunuz? Çalışmaların finansmanı tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Ülkücü harekete gönül verenlerin destekleri en önemli finansman kaynağımızı oluşturmaktadır. Bunun yanın da yapmış olduğumuz projeden etkilenerek destek vermek isteyen vatandaşlarda olmaktadır. Ev düzeni kurulduktan sonra belli bir meblağ öğrencilerden alınmaktadır. İhtiyaç sahibi öğrencilerimize ise alınan meblağ burs olarak geri verilmektedir. Son olarak dergimizin okuyucularına bir mesajınız var mı? Derginizde bize bu fırsatı verdiğiniz için özellikle camiam adına teşekkür ederim. Son olarak da okuyucularınızın bu hizmete destek vermelerini talep ederek sözlerimi bitirmek istiyorum. 14


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

15


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

Anne-babanın çocukları üzerinde hakkı oldugu gibi çocukların da anne ve babaları üzerinde birtakım hakları vardır. Anne babalar çocuklarına, Allah’ın verdiği bir emanet nazarıyla bakmalıdırlar. Ailevi sorumlulukları yerine getirmek anne-babanın kıyamet günü Allah huzurunda sorguya çekileceği bir emanettir. Nitekim Yüce Allah: “Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocugunuzu, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.” (Tahrim, 66/6) buyurmaktadır. İslam alimleri, ayet-i kerimenin emrettigi “ateşten koruma” işinin eğitimle olacagını belirtmektedirler. Yani aile fertlerine İslami terbiye verildiği takdirde, onların hem dünyada hem de ahirette mutluluğa ulaşmaları sağlanmış olur. Böylece onlar, cehennem azabından korunurlar.

tur: “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emriniz altındakileri cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz. Öğretmezseniz mesul olacaksınız.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, mâre, 20) Bu ayet ve hadisten anlaşıldıgı gibi çocuklar anne-babaya Allah’ın verdiği bir emanettir. Bu emanet de anne-babalara büyük bir sorumluluk getirmektedir. Zira anne babalar kıyamet gününde bu emanetlere karşı nasıl davrandıkları hususunda Allah’ın huzurunda hesaba çekileceklerdir.İslama göre çocukların anne ve babaları üzerinde bir takım hakları vardır. Bu haklardan bazılarını burada açıklamaya çalısacağız.

1.Evlilik öncesi haklar:

İslama göre çocukların anne ve babaları üze Kur’an’da aile reisine verilen uhrevi sorum- rindeki hakkı anne ve baba evlenmeden önce başlaluluk çeşitli ayetlerde veciz bir sekilde ifade edil- maktadır. Kişi evleneceği ve neslini devam ettireceği mektedir. Nitekim bir ayette İslami terbiyeyi ailesine eşini seçerken dikkatli davranması ve eşini itinayla vermeyip de onların cehennem ateşine düşmeleri- seçmesi gerekir. Çünkü soyu ondan devam edecektir. ne sebep olan kişinin kıyamet gününde en bedbaht Bu dünyada en değerli varlığı olan çocukları ondan kişi olacağı şöyle belirtilmektedir: “De ki: Asıl ziyan dünyaya gelecek ve aynı zamanda da çocukların yeedenler, asıl hüsrana uğrayanlar, hem kendilerini tişmesinde büyük rolü olacaktır. hem de ailelerini kıyamet günü hüsrana uğratanlar- dır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran işte budur. On- Anne çocuğuna hamile oldugu süre içerisinların hem üstlerinde hem altlarında ateşten kat kat de, yediğine içtiğine ve bütün davranışlarına dikkat örtüler vardır. İşte Allah böyle bir azabın varlığını bil- etmek zorundadır. Çünkü hamilelik döneminde yapdirerek, kullarını bunlardan sakındırıyor. Ey kullarım! tıkları karnındaki çocuğuna mutlaka etki etmekte Bana karşı gelmenizden ötürü azabıma uğramaktan ve çocuğun ona göre şekillenmesini sağlamaktadır. sakının.” (Zümer, 39/15-16) O halde insan neslini devam ettireceği eşini itinayla seçtikten sonra çocuğun anne karnındaki yetişme Rasulullah (sav) bu hususta şöyle buyurmuş- sürecinde de azami dikkati göstermesi gerekir. 16


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

2.Güzel bir isim koymak

Çocuk dünyaya geldikten sonra anne ve babanın çocuklarına karşı yapmaları gereken ilk vazifeleri; yavrularına uygun ve güzel bir isim koymalarıdır. Zira isim kişi için çok önemlidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s): “Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri de ona güzel bir isim koyması ve terbiyesini güzel yapmasıdır.”, “Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.” buyurmaktadır. Allah Resulü (s.a.s) de çocuklara güzel isim konmasını tavsiye etmiştir. Çocukluğunda kendilerine güzel isim verilmemiş olan pek çok sahabenin ismini değiştirmiştir. Mesela huzuruna gelen bir sahabeye ismini sormuş, “Zahim” dediğinde bu ismi beğenmemiş, ona “Beşir” ismini vermiştir. Böylece “sıkıntı” manasına gelen bir ismi “neşeli, müjdeci” manasına gelen bir isimle değiştirmiştir.

3.İyi bir eğitim ve terbiye vermek

Çocukları eğitmek ve geleceğe hazırlamak anne babanın görevlerindendir. Ailenin çocukların eğitiminde büyük önemi vardır. Zira aile, çocukların ilk eğitim yeridir. Eğitim ailede başlamaktadır.

onlardan olumlu yönde etkilenecektir. Anne-baba, çocukları önünde birbirine güzel hitap etmeli, doğru konuşmalı, yalandan sakınmalı, verdikleri sözlerde durmalıdırlar. Aynı zamanda ibadetlerini de düzgün bir şekilde sürekli yapmalıdırlar. Anne-babalarından bütün bu olumlu davranışları gören çocuklar, olumlu yönde etkileneceklerdir. Sunu çok iyi bilmeliyiz ki “hal dili, söz dilinden daima daha etkilidir.” Sigara içen bir anne-babanın, çocuğuna “sigara içme” demesi ne derece etkili olur? Elbette ki etkili olamaz. O halde söz ve davranışlarımız birbirine uymalıdır. Davranışları sözlerine uymayan bir anne babanın çocuklarına verdiği eğitimde basarılı olması mümkün değildir. Aile, çocuğun inanç esaslarını; İslamın prensiplerini, değerlerini ve öğretilerini öğrendiği ilkokuldur. Bizler sadece çocuklarımızın bir meslek edinip hayatlarında rahat etmelerini sağlayacak eğitim ve öğretimi almalarını değil, aynı zamanda onların inançlı ve dindar olarak yetişmesi için doğru ve yeterli bir dini eğitim almasını da sağlamak zorundayız.

Kişi ailesinden sorumludur. Zira kıyamet günü çocukları ya şefaatçi, ya da şikayetçi olacaklardır. Baba çocuklarına İslamı terbiye verdiği takdirde onların sevaplarına aynen iştirak edecek, böylece şefaatlerine mazhar olacak, vermediği takdirde de “Bizim eğitimimizi niçin ihmal ettin, niye cehennem ateşine girmemize sebep oldun?” diye şikayetlerine 4.Çocuklara güzel davranmak sebep olacaktır. Nitekim bir ayet-i kerimede; “Mal- larınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır.” (Tega Aile içinde anne-babaların çocuklara güzel bün, 64/15) buyrulmaktadır. davranmaları çocukların anne babaları üzerindeki Ayette bahsedilen imtihan babaların çocuk- haklarındandır. Çocukları terbiye etmek için dövmek larının sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmı- doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezalanayor.Ayrıca onların eğitimini güzel bir şekilde yaptır- bileceği hissini vermek lazımdır. Aile içinde anne-baba çocuklarını eğitirken onlara daima anlayış, sevgi, makla da sorumludurlar. şefkat ve merhametle yaklaşmalıdır. Çocuk, kötü bir Çocuğun güzel terbiye edilmesi, çocuğun ha- davranışı ilk defa yapınca, onun kötü olduğu güzelce yata mükemmel bir şekilde hazırlanmasıyla, bütün izah edilmelidir. Çocuk, ısrarla tekrar aynı hatayı yapmükellefiyetlerini ifa edebilecek şekilde yetiştirilme- maya devam ederse uygun bir şekilde cezalandırma siyle yerine getirilmiş olur. Sadece din terbiyesi veya yoluna gidilebilir. Ancak asla zorlama ve baskıya müsadece meslek eğitimi vermek güzel terbiye değildir. racaat edilmemelidir. Her hatayı büyütmek, hemen Eksik terbiyedir. müdahale etmek, ağır şekilde cezalandırmak, başkalarının yanında yapılan hatayı teşhir etmek uygun Çocuğa aile içi eğitim verirken anne baba baş- değildir. ta olmak üzere büyükler, çocuklara güzel örnek olmalıdırlar.Aile içerisinde anne babasından ve büyük- Hakikatler çocukların seviyelerine inilerek, lerinden daima güzel örnekler gören çocuk mutlaka onların anlayabilecekleri bir üslupla anlatılmalıdır. 17


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014 Bazı İslam alimleri, çocuklar arasında eşit davranmak sadece maddi konularda değil, öpücüğe varıncaya kadar her şeyde şarttır demişlerdir. Nitekim Hz. Enes (r.a)’dan rivayet edildiğine göre; “Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s)’in yanında otururken oğlunun biri gelir. Adam çocuğunu öper ve dizinin üstüne oturtur. Az sonra kızı gelir. Adamcağız onu öpmeksizin önüne oturtur. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s): “Böyle yaparak aralarında eşit davranıyor musun?” diyerek onu kınar.

Kur’an, Hz. Peygamber ve İslam büyüklerinin metoduna uyarak, meseleleri temsil ve örneklerle onların akıllarına yaklaştırmalıyız. Günlük hayattan, yaşayıp gördüklerinden temsiller getirmeliyiz. Temsil ve örnek, hem kavratır, hem de zihinde kalıcı hale getirir.

6.Evlilik çağına geldiğinde evlendirmek

Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri de buluğ çağına erişince çocuğunu evlendirmesidir. Zira gerek Kur’an gerekse Hz. Peygamber (s.a.s),gençlerin ve yetimlerin buluğ çağına erince evlendirilmelerini emretmektedir.Evlenme ve evlendirme işi, çocuğa verilecek ailevi terbiyenin en önemli bir meselesi, bir parçasıdır.

Çünkü İslamın aile kurmada güttüğü gayeler, iyi bir evlilikle gerçekleşebilir. Bu sebeple Kur’an ev 5.Çocuklar arasında eşit ve adil davranmak: lenme meselesine teferruatıyla yer vermiş, namus ve iffet sahibi fuhuş ve gizli dosttan uzak kızların Anne babalar, aile içerisinde bütün çocukla- hoşa gidenlerinden, ailelerin izniyle ve mehirleri verına, kız erkek, büyük küçük farkı gözetmeksizin eşit rilerek aleni bir şekilde meşru bir nikahla evlendirildavranmalıdır. Bu eşitlik, çocuklar için alınıp satılan mesi emredilmektedir. (Nisa, 4/25) Hz. Peygamber maddi şeylerden tutun da bir öpücüğe varıncaya ka- ise evlenecek eşin dindar olmasına dikkat edilmesi dar her türlü ilgi ve ikramda da gözetilmesi gerekir. gerektiğini vurgulamaktadır. Maalesef günümüzde bazı anne babalar, çocuklarına karşı gerek sevgi ve ilgide gerekse onlara aldıkları Sonuç maddi şeylerde eşit davranmamaktadırlar. Özellikle erkek çocukların daha fazla sevilmesi ülkemizde yay- Anne ve babaların çocuklarına karşı birtakım gın ve yanlış bir davranıştır. Halbuki İslam çocuklar görev ve sorumlulukları vardır. Bu görevlerini yapıparasında adaletli ve eşit davranmayı emretmektedir. yapmadıkları hususunda Allah’ın huzurunda hesaba çekileceklerdir. Geleceğimizin teminatı olan çocuk Numan b.Beşir’den rivayet edildiğine göre o larımıza karşı görevlerimizi yapmada azami gayret şöyle anlatmaktadır: “Babam bana malından bir şey- göstermeliyiz. Çocuklarımıza karşı görevlerimiz daha ler hibe etmişti. Annem Amra Bintu Ravaha: Bu hi- onlar dünyaya gelmeden başlamakta, çocuk ana rahbeye Resulullah (s.a.s)’i şahit kılmazsan kabul etmi- mine düstüğünde devam etmekte ve onlar dünyaya yoruz” dedi. Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahit geldiklerinde ise sorumluluklarımız daha da artarak kılmak için babam beni de alarak Resulullah (s.a.s)’e devam etmektedir. Çocuğu dünyaya gelen bir anne gittik. Durumu öğrenen Hz. Peygamber (s.a.s), baba- baba önce ona güzel bir isim koymalıdır. Çocuğunun ma: “Başka çocukların da var mı?” diye sordu. “Evet” en güzel şekilde terbiyesi ve eğitimiyle ilgilenmeli, cevabı üzerine “Aynı şekilde bütün çocuklarına hibe- bu terbiye ve eğitim süresinde de onlara şefkat ve de bulundun mu?” dedi. Babam hayır deyince, Hz. merhametle muamele etmeli, çocukları arasında Peygamber (s.a.s): “Allah’tan korkun, çocuklarınız eşit ve adil davranmalıdır. hususunda adil olun” dedi. Babam oradan ayrıldı ve hibeden vazgeçti. Ergenlik çağına gelen çocuğunu da evlendirmek suretiyle ailesine ve topluma faydalı bir birey Bu hadisten de açıkça anlaşıldığı üzere çocuk- haline gelmesini sağlamalıdır. lar arasında eşit ve adil davranmak çocukların ebeProf.Dr. Mehmet SOYSALDI veyni üzerindeki haklarındandır. 18


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

BAŞARI İÇİN NELER YAPILMALIDIR ?

İsa GÜNYELİ Başarılı olmak için dört şart var: İman, Adalet, Doğruluk, Fedakarlık. Değerli gönüldaşlarım bu dört ana temel çok önemlidir. İman her şeyden önemlidir! Başarı için iman ve inanç çok önemlidir. İman’ı olan Allah’ı sever ve herkes bizi, Allah’ı sevdiğimiz ölçüde sever. Başkasını düzeltmek isteyen, önce kendini düzeltmeli. Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hiç terbiye edemez. Ülkücü Hareketin günün şartlarına göre baktığımızda mizacında sertlik hep toplumda bizleri ötekileştirmiştir. Oysaki Ülkücü, Müslüman Türk milletinin asli unsurudur. Rahmetli cennet mekan Başbuğ’umuz biz ne sağcı ne de solcuyuz, Türk milletinin asli unsuruyuz diyerek bizlere işaret göstermiştir. Biliyoruz ki sertliğin hiçbir yerde ve hiçbir kimseye karşı faydası yoktur. Her iki taraf dinlenilmeden, karar verilmemelidir. Hem kendisine yapılana, hem de kendisinin yapmak istediklerinde sabırlı olmalı. Kızmamalı, öfke insanın aklını örter. Kötülükler her zaman öfkeden doğar. Soğukkanlı ve cesur olmalı. Sözünü dinletmek isteyen, önce kendisi söz dinlemesini bilmeli. Herkese iyi davranmalı, saygılı, edepli olmalıdır. Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel siyaset, herkesin memnun olmasıdır. Güler yüzlü olmayanın, insanların itimadını, sevgisini kazanması zordur. Cömert olmayan, vermekten hoşlanmayan, insanların sevgisini kazanamaz. Sırf Allah rızasını gözetmeyenin, yaptığı hizmetlerde insanlardan takdir veya maddi bir karşılık bekleyenin ihlası zedelenir. Allah da ihlassız kimseyi muvaffak etmez. Hiç kimseye şüpheyle yaklaşmamalı. İnsanlara nasıl yaklaşırsak, onlar da bize öyle yaklaşır. Ülkücü basiretli olmalı diye bir çok kez yazdık ve söyledik! Onun için Ülkücü işine hakim olmalı, kar ve zararın nereden geldiğini bilmeli. Kendisine düşünecek zaman ayırmalı. Ülkücü yönetici kendisini diliyle ve haliyle sevdirmesini bilmeli. Maiyetimiz bizi sevmiyorsa noksanlık bizdedir düşüncesi ağırlıklı olursa muhasebesini iyi yapmış demektir ki bu başarı için çok önemlidir. Her şeyi vaat etmemeli, vaat ettiğini de mutlaka yerine getirmeli. Ülkücü Hareket içinde teşkilatlarımız hain üretme mekanizması veya adam harcama merkezi diye dillendirildiğini çok görüyoruz ve duyuyoruz. Bunun için Su-i zan etmemeli, geniş ihtimalli düşünmeli; fakat insanın her an hata yapabileceğini de unutmamalı. Bunun için de, denetimi ihmal etmemelidir. Gönüldaşı hakkında iyi niyet beslemeli hatta Türk milleti hakkında da iyi niyet beslemelidir. Hıyanete meydan vermemeli, haini affetmemeli. Ülkücü kendi başına bir lider olduğu gibi Ülkücü yöneticiler de lider ve yöneticilikte seçici olmalıdır. Ülkücü, Türk toplumunun önderi ve rehberidir. İnsanlara rehberlik eden, yol gösteren kimsede şu hasletler bulunmaz-

hasulku@gmail.com

sa, o rehberlik edemez. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip kötülüklerden men edici olması, milletin ve devletin bekasını en önde tutmalıdır. İdareci yükünü dağıtmalı, emri altındakilere durumlarına göre uygun görevler vermeli. Tek kişide bütün yük toplanmamalı. Tek kişide bütün iş, yük toplanırsa altından kalkılamaz, işler tıkanır. Bizler görev verdiğimize yetki de vermeliyiz! Her işi ben yapacağım diyen idareci, kötü bir yöneticidir. İşi ehline verdikten sonra, artık yöneticinin işi olmaz. İşi olmaz demek, iş yapmaz, işleri takip etmez demek değildir. O, teferruatla uğraşmaz, her şeye karışıp bunaltmaz, işe yön verir, bu yönde gidilmesini temin eder. Kabiliyetli, iyi yönetici, şahsa göre uygun iş verebilendir. Ülkücü, Emire itaat ve hedef birliği yapmalıdır. İnsan çalıştırmanın temel şartı, heves kırmamaktır. İdareci olan kimsenin odasına kapı çalınmadan girilebilmeli. Maiyetindekiler, yanına gelmekten çekinmemeli. Eleman, ceketini nefretinden değil, muhabbetinden iliklemelidir. Ülkücü teşkilatının ve yöneticilerinin başındaki Emire itaat etmeli, karışmamalı, iki üç başlılık olmaz. Çatal kazık yere batmaz. Ne kadar çok çatal olursa yere batması o kadar zor olur. Müslümanlar bir vücut gibidir. Bu vücudun da bir başı var. İki başlı olsa olmaz. Zaten iki başlı bir yaratık görünce herkes korkar bir tarafa kaçar.Bütün iş birlik beraberliktedir. Bu temin edilirse kimse bize zarar veremez. Bir yumruk gibi olmalı. El açık olursa parmaklar zarar görür. Yumruk haline gelirse zarar görmez.Emir kim olursa olsun, itaat edilir. Emire itaat etmek, Peygamber efendimizin emridir. Burnu kesik Habeşli bir köle de olsa, fâsık veya facir de olsa, emire itaat vacibdir. Düşünmekle ibadet olmaz, oturmakla siyaset olmaz. Kovandan çıkmayan arı, bal yapamaz.Mutlaka sahaya inip çalışılmalıdır. Her zaman söylediğim gibi tekrar tekrar söylüyorum 2015 genel seçimleri ülkenin geleceği için son virajdır. İki yıldır üç virajdan bahsettik ama nafile oldu son viraja gelindi. Ülkede artık bölünme toplumda normal karşılanır oldu. Müslümanım deyipte gerçektende İslamı yaşayan insanımız Vatan’ın bölünmesini sanki normalmiş gibi ruhsuzca karşılaması terörist başı caninin serbestliğinin tartışıldığı son günlerde yapılan bir iki güzel şeyleri göstererek bu haince olayların milletin gözünden uzak tutulması emperyalist bir oyundur ki mevcut iktidar ve avanesi bunu iyi beceriyorlar. Ülkücü bunun için başarının yollarını aramalı ve hemen harekete geçmelidir. Rabbim başarımızı yakalamayı, birbirimizi sevmeyi, saymayı bizlere nasip eylesin. Akıllı dürüst ve davasını bilen idareci ve adaylarla mutlu zafere ulaştırsın.

19

SELAM VE DUA İLE KALINIZ!!!


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

kurban ibadetinin önemi Yüce dinimizin bizlerden istemiş olduğu bütün ibadetlerde hem fert açısından hem de toplum açısından birçok yararlar vardır. Namaz kişiyi ibadet şuuruna ulaştırırken bir yandan da Kuran’ın ifadesiyle namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Aynı şekilde oruç, zekat, hac vb. ibadetlerimiz şahsımıza birçok güzellikler kazandırmanın yanı sıra toplumun birlikteliğini sağlayan ve toplum dayanışmasını güçlendiren unsurlardır. Dini bayramlarımızdan biri olan Kurban Bayramı’nda kesmiş olduğumuz kurbanlarımızın da işte böyle bir fonksiyonu vardır. Bir yandan ibadet yapmanın vermiş olduğu sevap ve haz alınırken diğer yandan da toplumda bulunan ihtiyaç sahiplerine ihtiyaçları aktarılması neticesinde toplum birlikteliği ve huzuru sağlanmaktadır. Diğer günlerde kendisinin etinden derisinden yararlanmak için kesilen hayvanlarla, Kurban Bayramı’nda kesilen hayvanlar arasında elbete bir ayrım vardır. Kurban Bayramı’nda kesilen hayvanlar sadece kan akıtmak ya da etinden yararlanmak için kesilmemektedir. Bu ibadeti sadece bu unsurlara indirgemek elbette yanlış olacaktır. Bu sebeple ibadetlerimizi yerine getirirken o ibadetin konulma amacına uygun olarak hareket etmeliyiz. Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dini bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir.

yen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.” Yukarıda zikretmiş olduğumuz ayetler bizlere göstermektedir ki, Kurban ibadeti sadece bizlerin tarafından gerçekleştirilmesi emredilen bir ibadet değildir. Sevgili Peygamberimizde hadis-i şeriflerinde Kurban ibadetinin önemine şöyle dikkat çekmektedir. “Kim imkanı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın”, “Ey insanlar, her sene, her ev halkına kurban kesmek vaciptir” , “Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey namaz kılmaktır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim (böyle) yaparsa Sünnetimize uygun iş görmüş olur” Kurban, mali bir ibadet olmanın yanı sıra, kesilen hayvanların etlerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması sonucunda toplum hayatını iyi yönde etkileyen bir ibadettir. Bu sebeple Kurban ibadetinin hem fert açısından hem de sosyal yönden birçok faydası vardır. Bu hususları sizlerle paylaşmak isterim. Kişi kurban kesmekle öncelikle Allah’ın emrine, Hz. Peygamberin sünnetine uymuş olur. Nitekim Kuran-ı Kerimde “Rabbin için namaz kıl kurban kes” buyrulmaktadır. Elmalılı Hamdi Yazır Tefsirinde bu ayeti şu şekilde izah etmektedir; “İhlas ile namaz, şükrün kalbi, lisani ve bedeni bütün çeşitlerini bir araya getirmekle beraber mali ibadeti kapsamadığından sadece namazla yetinilmeyip onunla beraber mali fedakarlıkla kurban keserek hayır yapmada emrolunmuş ve bu şekilde Hz. İbrahim’in sünneti olarak devam ede gelen Kurban bayramına da işaret buyrulmuştur.” Ayrıca yine bu sürenin tefsirini de şöyle ifade etmektedir. “Sana o kevseri verdiğimizden dolayı haydi sende Rabbinin bahşişine, vergisine hem bedenen hem malen her şekli ile şükretmek üzere Rabbin için ihlas ile namaz kıl, namaz kılmakla beraber kurban da kes, o zaman böyle tevhid ve ihlas ile fedakarane, ibadet, kulluk ve çok hayır işleyerek nimeti anlat. Rabbinin sana olan ihsanının kesilme ihtimali yoktur.”

Kurban ibadeti, Yüce Rabbimizin Hz. Adem ile başlayan ve kıyamete kadar sürecek olan insanlığa emrettiği ibadetlerdendir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilmektedir ; “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır. Şu halde yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!”. Kur’an-ı Kerim’de insanlığın evveli olan Hz. Adem’in iki oğlunun kurban adaklarından bahsedilmektedir; “(Ey Muhammed!) Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilme- 20

Kurban kesmek kişinin samimiyetinin bir ifa-


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev tidir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” Başka bir ayette ise mealen şöyle buyrulmaktadır. “Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.” Ayet-i kerimeler bize, Allah’a Hz. İbrahim Yaratanına karşı bir söz vermiş ve ulaşabilmemizin ve O’na karşı takva sahibi olabilmebu sözün neticesinde kendisi imtihana çekilmiş, Hz. mizin bir yolu olarak Kurbanı işaret etmektedir. İsmail babasının vermiş olduğu bu sözü yerine getirmedeki samimiyetiyle imtihana çekilmiştir. Kuran-ı Yüce Allah biz kullarına sayısız nimetler verKerim bu husus mealen söyle anlatılmaktadır. “İbra- miştir. Kuran-ı Kerimde de nimetleri ne kadar saysak him şöyle dedi: -“Ben Rabbime (onun emrettiği yere) sayamayacağımız işaret edilmektedir. Bütün ihtiyaçgideceğim. O bana yol gösterecektir.” “Ey Rabbim! larımıza cevap bulabileceğimiz bu nimetler karşısınBana Salihlerden olacak bir çocuk bağışla. Biz de ona da bize düşen ise şükürdür. Kurban kesmek suretiyle uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte kişi, bedenen yapmış olduğu ibadetleriyle beraber koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, mali ibadetiyle şükrünü yerine getirmektedir. İşte ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün kurban, Allah’ın verdiği nimetlerinden dolayı kendibakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, em- sine gösterdiğimiz bir şükür ifadesidir. Yüce Rabbimiz rolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden kutsal kitabımızda şöyle buyurmaktadır; “Kurbanlık bulacaksın” dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın em- büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin rine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır varyüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İb- dır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban ederahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. ceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.” Biz, (İbrahim’e) yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. sizin hizmetinize verdik.” İbrahim’e selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız. Çünkü o mü’min kullarımızdandı.” Kurbanın ferde kazandırdığı güzelliklerden biriside cimrilik hastalığından, dünyaya olan düşkünlü Kurban sadece kanın akıtılması ve etin bu ğünden korumasıdır. Nitekim kesilen kurbanların etgünlerde tüketilmesi anlamına gelmemektedir. Kur- lerini fakirlere ulaştırmanın verdiği zevk ve heyecan, ban ferdin Yaratanına karşı duyduğu takvanın işare- kişiyi mala olan düşkünlüğünden korur. Yüce Rabbidesidir. Yaratanının istediği şeyi yerine getirmede samimiyeti ortaya çıkaran bir ibadettir. Bu sebeple, Kurban kesmek zekat ve fıtır sadakası vermekten daha fazla fedakarlık ifade eden bir ibadettir. Bugünkü kurban şeklinin ortaya çıkmasına vesile olan Hz. İbrahim kıssası buna en güzel örnektir. Kişi kurban kesmekle Hz. İbrahim’in göstermiş olduğu itaate kendisinin de hazır olduğunu simgesel bir davranışla göstermiş olmaktadır.

21


TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014 miz, “İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz.” buyurarak bizi Kendi yolunda harcamaya davet etmekte ve cimrilikten sakınmamızı emretmektedir. Sevgili Peygamberimizde bir hadisinde cimriliğin zararını şöyle ifade etmektedir; “Cimrilikten sakının; Çünkü cimrilik, sizden önce geçenleri helak etmiş, onları kan dökmeye ve haramı helal görmeye sevk etmiştir.” Zekatta olduğu gibi Kurban ibadetini diğer ibadetlerden ayıran bir özelliği vardır. Kurban İslam’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biridir. Hergün kesilen binlerce hayvanların etlerini daha çok mali gücü olanlar tüketmektedirler. Özellikle et alma imkanı bulamayan veya çok sınırlı olan aileler Kurban Bayramı’nda kesilen hayvanların etleri sebebiyle hem kendilerine hem de çocuklarına bu lezzeti tattırma imkanı bulmaktadırlar. Bu sebeple Yüce Dinimiz, Kurban bayramında kesilen kurban etlerini üç bölüme paylaştırarak, bir bölümünü kendimize, diğer bölümünü akrabamıza ve komşularımıza, son kısmını ise ihtiyaç sahiplerine ulaştırmamızı istemektedir. Ayrıca kurban kesen şahsın hali vakti iyi değilse kurbanının tamamını evine harcayabileceği hükmü konulmuştur. Ancak fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kurban bayramı günlerinde kurban kesmek yerine onlara para vermek, gıda yardımı vs. yapılması kurban ibadeti yerine geçmez. Bu husus İslam dininde caiz görülmemiştir.

da bayrama iştirak etmeleri sağlanır ve bu sebeple toplumda birlik ve beraberliğin önünde bulunan engeller ortadan kalkmış olur. Allah-u Teala bir ayette bu hususa şöyle dikkat çekmektedir. “…Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” Sosyal hayatta kurbanın getirdiği bir başka önemli husus ise ticaretin canlanmasıdır. Kurban ibadetini yerine getirmek isteyenlerin oluşturduğu pazar, hem hayvan yetiştiriciliği yapanlara ekonomik alanda kazançlar sağlamakta hem de bu günlerde yeni iş sahaları açılmasına sebep olmaktadırlar. Günümüzde birçok yerde Kurban çadırları kurulmakta bu yerlerde yeni iş sahaları açılmakta ve ticari hayata farklı bir canlılık getirmektedir. Kurban ibadetinin sosyal bir faydası ise ihtiyaç sahiplerini bulunduğu karamsarlıktan kurtarılması olmaktadır. Nitekim bu günlerde Ramazan’da olduğu gibi fakirler hatırlanmakta, fakirler ise kendilerinin toplumdan dışlanmadığını daha iyi fark edebilmektedirler. Kurban ibadeti, fakirin sofrasına tat getirdiği gibi yüzüne neşe getiren bir ibadettir.

Şimdiye kadar yapmış olduğumuz izahatlar ışığında şunları ifade edebiliriz. Kurban ibadetini yerine getirmekle Yaratanımızın rızası kazanılmasının yanı sıra Hz. Peygamberinde sünneti devam ettirilmiş olmaktadır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz vefatına kadar on yıla yakın bir süre hep Kurban kes Ramazan Bayramı’ndan önce verilen Fıtır miştir. Ayrıca Kurban sosyal hayatı hep olumlu yönde sadakalarının fakirlere sağladığı bayrama hazırlık etkileyen bir ibadettir. Bu sebeple kurban kesip etgibi, Kurban Bayramı’nda kurban kesilmesi ve etle- lerini de ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak suretiyle de rin fakirlere ulaştırılması neticesiyle fakirler bayram kişi, yaşadığı toplumdaki insanların hoşnutluğunu günlerinde rızık endişesine düşmeden bayramlarını kazanmış olacaktır. daha huzurlu ve sevinçli bir şekilde geçirirler. İhtiyaç Vaazımızı Cenab-ı Mevla’nın bir ayetiyle sonsahiplerine Ramazan Bayramı’nda verilen fıtır sada- kaları ve Kurban Bayramı’nda verilen etlerle onların- landırıyorum; “Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” Yüce Rabbimiz yapmış olduğumuz ve yapacağımız bütün ibadetleri, özellikle de yakın zamanda keseceğimiz kurbanları kabul eylesin. Hem kendisinin hem de bütün insanların razı olacağı bir hayat geçirmeyi ve netice iki dünya mutluluğunu kazanmayı cümlemize nasip etsin. Saygı, Sevgi ve Dua ile

Ali DEMİR Kufstein Türk Kültür Derneği İmam Hatibi

22


ŞİİRLER

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

PARİS AKŞAMLARI Bu kent her şeyiyle bana yabancı, Caddeler, binalar, bütün insanlar! Öyle hasretim ki ezan sesine Ararım çevremde minare cami Lakin takılırım çan kulesine Her semtin muhteşem kilisesine Yad el elemleri sarar içimi

Başımı huşuyla yastığa koysam Sonra toparlanıp yola koyulsam Yahut günün şavkı vururken camdan Heybetli sesiyle çağırsa babam Tutup elleriyle omuzlarımdan O müşfik haliyle sarılsa öpse...

Semaver kaynarken ocak başında Dünya Türklüğünden, Türk Tarihinden Bozkurttan, Turandan söz etse dedem Sonra Türklük için eylese niyaz Gözlerinden akan yaşını görsem.

Uzaklarda yurdum, burdan çok uzak Her mevsim güneşli, masmavi göklü, Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü Ozanlı, garipli, kervansaraylı Hele insanları Alpli, Giraylı.. Yok haber onlardan, baba evinden Bu yüzdendir halim, kopuk bir yaprak Her şey çok uzakta, benden çok uzak.

Evet yurdum uzak, burdan çok uzak Bir ferahlık yahut bir şeyler umarak Düşerim yollara akşam üstleri Hep böyle çaresiz, yıllardan beri Her zamanki gibi yorgun ve bitkin Artırıp yükünü hasta kalbimin Her an heyecanlı, gözlerimde yaş Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş Dolaşırım Paris caddelerini Yorgun akan Sen’i, köprülerini...

Gözlerim daima engine dalar İsterim ki, her an anayurdumda Dağları dumanlı yaslı Kırım’da, Duvarında mavzer ve Kur’an olan Ata ocağında, bizim konakta Bir bakır sinili sofra başında İftar beklenilsin dua edilsin Ve sessiz sedasız yemek yenilsin Sonra şadırvanda abdest alınıp Hep birlikte teravihe gidilsin.

Bir karakış vakti Sen kıyısında Kafamın içinde Türklük ülküsü Ruhumu kavuran özyurt hasreti Böyle göçeceğim ebediyete; Donmuş cesedimi bulup çöpçüler Defnedilmek üzere götürecekler, Kimim ben ve neyim, ne bilecekler...

Uyansam her sabah ezan sesiyle Görsem Ayşeciği su testisiyle Ninemi yaşmaklı namaz kılarken, Dinlesem dedemi Kur’an okurken.

Buğra ALPGİRAY

18 Mayıs 1944 gecesinde Stalin’in emriyle 300 bine yakın Kırım Türk’ü hayvan vagonlarına doldurularak Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmüştür... Bu sürgünün rüzgarıyla 2. Dünya savaşı sonrası vatanına dönemeyen yurdundan çok uzaklarda Paris’de kaldığı, çok fakir ve perişan bir hayat sürdüğü anlaşılan ve 1947 yılı sonbaharında Sen Nehri kenarında naaşı bulunan Kırım Türk’ü Buğra ALPGİRAY’ın bu şiir cebinden çıkmıştır.

Ruhu şad, mekanı cennet olsun.. 23 23


TARİHTE BU AY

TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

ZİYA GÖKALP

23 Mart 1876 – 25 Ekim 1924

Z

iya Gökalp, milletimizin kendi içerisinden çıkardığı, Türk-İslam kültürünü hayatının her köşesinde yaşamış ve yaşatmaya çalışmış son asrın en büyük fikir adamlarımızdan birisidir. Fikir, siyaset, bilim ve sanat adamlığı özelliklerini kendi şahsında toplayabilen pek az insan vardır. Bunlardan bir tanesi de Ziya Gökalp’tir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde dünyaya gelen Ziya Gökalp, daha küçük yaşlarından itibaren ülkenin içinde bulunduğu olumsuz şartların farkına varmıştır. Ayrıca küçük yaşta babasını kaybetmiş olması onu bir buhrana sürüklemiştir. Toplumun içinde bulunduğu yoksulluğu ve sıkıntıları daha küçük yaşlarda kendi bünyesinde yoğun bir şekilde hisseden bir insanın elbette ki şartlar karşısında acziyet içinde boyun bükmesi beklenemez. Ziya Gökalp de kendisinden beklenileni yaparak ve kendisini bir an önce toparlayarak ülkenin ve milletin içinde bulunduğu olumsuzlukların üstesinden gelmenin çarelerini aramaya koyulmuştur. O bütün imkansızlıklara karşın kendi kendisini geliştirmiş ve birçok eser meydana getirmiştir. Ziya Gökalp’i her yönüyle tanımak ve anlamak için öncelikle onun fikirlerini ve bu doğrultudaki eserlerini incelemek gerekir. Çünkü Ziya Gökalp’in siyasetçi, bilimsel ve sanatçı kişiliği kendi fikirlerinin üzerine kuruludur. Onun görüş ve fikirlerini üç kelimede anlatmak gerekirse “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” sözü yeterli olur. Ziya Gökalp’in ayrıca bu adı taşıyan bir eseri mevcuttur. Hiç şüphesiz “Türkçülüğün Esasları” adlı eseri Ziya Gökalp’in en önemli eseridir. Bu eserinde, çağdaş bir millet olmanın ilk adımının milli kültüre önem vermenin olduğunu savunan Ziya Gökalp, Türk kültürünün büyük ve geçmişi sağlam bir yapıda bulunduğunu, kültürümüz olmadan çağdaş bir görünüme sahip olamayacağımızı vurgular. Türk milliyetçiliğini “Türk Milletini sevmek ve yükseltmek” diye tarif eden Ziya Gökalp, milliyetçilik anlayışını belli bir program içerisinde düzgün ve gerçekçi şekillerde Türk milletinin tek kurtuluş çaresi olarak görür. Onun bu görüş ve fikirleri, Atatürk İlke ve İnkılapları’nın temelini oluşturmuş ve yapılan yenilikler onun fikirleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Atatürk, Ziya Gökalp için “Fikir Babam” der. Yeni Türk Devleti’ni kuran Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, onun görüşlerinden faydalanmıştır. Ziya Gökalp aynı zamanda bir şairdir. Kendisi edebiyatı “şiir ve şuur devri” olarak ikiye ayırır. Yaşadığı dönemi bir şuur dönemi olarak adlandıran Ziya Gökalp, şiirlerini fikirlerini yaymak ve açıklamak için yazmıştır denilebilir. Onun “Turan” adlı şiiri Turan’ı ne de güzel anlatır: Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir; Turan Ülkemizin geleceğinin garantisi olan bizler en az onun kadar vatanımızı milletimizi sevmeli ve bu doğrultuda çalışmaya başlamalıyız. Ziya Gökalp, başta değindiğimiz gibi zorluklar karşısında yılmadı. Hep çabaladı ve hiç vazgeçmedi. Babasız kaldı, yoksul kaldı, ancak yine de hayallerinin peşinden koşmayı bildi. Şimdi bizler de onun fikirlerinin olgunlaşmaya başladığı çağlara yaklaşıyoruz. Bizler bugünün gençleri olarak bu vatan için, bu millet için, ailemiz ve sevdiklerimiz için en az onun kadar çalışmalıyız. Geleceğin Ziya Gökalpleri bizim içimizden çıkacaktır. Buna hepimiz inanmalıyız. Ancak bu sayede başarabiliriz. “Türkleri silinmekten kurtaracak olan milliyet fikridir. Türk, Türkleştikçe kuvvetlenir.” diyen Ziya Gökalp gibi biz de milli benliğimize sarılmalı, Türklüğün gurur ve şuurunu yaşamalı ve yaşatmalıyız. Milli ve dini açıdan sağlam bir nesil yetişmedikçe güçlü, çağdaş ve refah bir millet olunamaz. Bu memleket ancak bunun bilincinde olan genç bireylerin omuzları üzerinde yükselebilir. Son olarak bir şeyler söylemek gerekirse; bu son sözlerin bu yazıda tanıtmaya çalıştığımız Ziya Gökalp’e ait olması gerektiği düşüncesindeyim. Türkçülüğün Esasları adlı eserinin sonunda bizlere seslenen Ziya Gökalp; “Ey bugünün Türk Genci! Bütün bu işlerin yapılması asırlardan beri seni bekliyor.” diyerek bizleri göreve çağırıyor. Hepimiz birer Türk genci olduğumuza göre sorumluluk bizdedir. 24


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

MUSTAFA PEHLİVANOĞLU

M

ustafa Pehlivanoğlu, 12 Eylül Darbesi’nden sonra idam edilen ilk ülkücüdür. Ülkücülük suçundan cezaevine girmiş ve idam cezasına mahkum edilmişti. Binlerce masum gibi o da, günlerce tahammül ettiği işkencelerde, suçsuz olduğunu haykırdı. Ta ki, nişanlısının emniyete getirilip işkence yapılacağı söylenene kadar. Nişanlısının getirileceği söylenince “tamam” dedi, “tamam, ne derseniz kabul ediyorum.” Önceden hazırlanmış olan ifade tutanağı imzalattırılıp Ulucanlar’a gönderildi Mustafa. Bir müddet orada kaldıktan sonra Mamak’a nakledildi. Yargı süresince masum olduğunu, ifadesinin işkence altında imza ettirildiğini söylediyse de, Ali Fahir Kayacan kalemini kırdı. “Bir onlardan, bir onlardan” diyen Kenan Evren’in emri ile 7 Ekim 1980 gecesi idam edildi. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu’nun asılan solcu Necdet Adalı’ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idam edildiğini, üç gün sonra ziyaretine gittiği zaman öğrenebildi. Ondan geriye sadece annesine ve babasına hitaben yazmış olduğu mektup kaldı. İşte Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamından önce anasına ve babasına yazdığı mektup; “Sevgili Anneciğim ve babacığım. Sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları ve suçlarımı af edin, hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladı olarak bugüne kadar Cenab-ı Allah’ın ve onun resulü yüce Peygamberinizin yolundan ayrılmadım fakat Cenab-ı Allah alın yazımızı böyle yazmış. Ne yapalım, kader neyse onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah’ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, benim günahım yok ise, beni bir yanlışlık sonucu idam cezası veren ve idam ettiren kişiler Allah’ından bulsunlar. Şunu hiçbir zaman unutmasınlar ki Mustafalar ölür fakat milliyetçilik fikri ve mücadelesi ölmez. Yaşasın yolunda vermiş olduğum ve kellemi verdiğim Türk Milliyetçiliği. Bizim zaferimiz yakındır. Zafer her zaman Cenab-ı Allah’a inananlarındır. Bunun için üzülmeyin. Cenazenin arkasından ağlamak günahtır. Sizden ricam, ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim fakat olmadı. Kader böyleymiş, ne yapalım. Bu yüzden benim hakkım hepinize helal. Sizler de hakkınızı helal edin. Son olarak abime, yengeme, yeğenime ve bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah’tan mutlu ve neşeli bir yuva kurmasını dilerim. Mustafa Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin” Bu mektubun intenet ortamında tahrif edilmiş hali de malesef mevcuttur. Mektubun orjinal hali budur.

03.10.1990 - Doğu Almanya ve Batı Almanya birleşti. 06.10.1908 - Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı denetimindeki Bosna-Hersek’i ilhak etti. 11.10.1968- NASA, ilk insanlı uzay uçuşunda Apollo 7’yi uzaya fırlattı. 13.10.1923 - TBMM’de, Ankara’nın başkent olması kararlaştırıldı.

19.10.2011 - Çukurca’da gece saat 01:00’de baskın düzenleyen PKK’lı teröristler ile çıkan çatışmada 26 asker şehit oldu, 22 asker de yaralandı. 19.10.2003 - Bosna-Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’ın vefatı. 20.10.1992 - Bingöl’ün Solhan ilçesi Hazarşah köyü yakınlarında, bir oto-

25

büsü durduran PKK’lı teröristler 19 yolcuyu öldürdü, 6 kişiyi yaraladı. 23.10.1840 - Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) Genel Müdürlüğü kuruldu. 24.10.1945 - Birleşmiş Milletler Antlaşması yayınlandı ve BM kuruldu. 31.10.1919 - Sütçü İmam, Kahramanmaraşta’ta Fransızlara karşı ilk kurşunu attı ve direnişi başlattı.


EĞLENCE

TÜRK’ÇE | SAYI 5 | EKİM 2014

Bir Saatini Bana Ayırır Mısın ? Adam eve döndüğünde, 5 yaşındaki kızını kapının önünde beklerken bulur. Çocuk babasına sorar : - Hoşgeldin babacığım. Sen bir saatte ne kadar para kazanıyorsun ? Yorgun gelen adam sertçe cevap verir : - Bu senin işin değil ! - Babacığım lütfen. - Ne olacak ? 10 euro. - Peki bana 5 euro borç verir misin ? Adam iyice sinirlenip bağırır : - Benim senin saçma oyuncaklarına verecek param yok! Hadi derhal odana git! Çocuk mahzun mahzun odasına girerek kapısını kapatır. Aradan bir müddet geçtikten sonra biraz sakinleşir. Çocuğa belki gerçekten de lazım olduğunu düşünür. Odasına gidip henüz uyumamış olan çocuğuna der ki : - Al bakalım istediğin 5 euro. Çocuk sevinçle babasını kucaklar ve ‘Teşekkürler babacığım’ diye sevinir. Yastığının altından bozuk paraları çıkartarak, babasının yüzüne bakar ve yavaşça sayar. Bunu gören adam iyice sinirlenerek yine sorar : - Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun ? - Babacığım yeterince yoktu. Bu sırada elindeki paraları babasına uzatarak sorar : - İşte 10 euro babacığım. Bir saatini bana ayırır mısın ? 26


BULMACA

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

SAYI YERLEŞTİRME

SUDOKU 4 8 0 0

8 4 6 3 7 5 7 1 6 1 2 4 3 6 1 8 3 1 9 2 6 8 9 6 1 5 9 2 3 5

4 6

4

9

4 RAKAMLI 5 RAKAMLI 6 RAKAMLI 8 RAKAMLI

11 RAKAMLI

057 084 140 209 411

0111 1293 2139 3467 5387 6511 7712 8675 8976 9028 9822

44879399014 90945902808

474 792 838 850

06046 21230 33093 37178 47981 53463 59825 77031 80503 92350

068357 190533 411789 583095 665281 897629

12193238 37074640 84308814 95467803

7 RAKAMLI

1130900 3861777

2 8

9 7

3 4

3 6 2

3

9 RAKAMLI

4 5

7

1

108339440 131910058 713761769

8 4 7 6

7

2 3 RAKAMLI

5

3 7

4

2 8

1

KELİME AVI A H A N G T O N U R İ Ş Ç V D

K I A Ğ D E N İ Z G B D F E T

I Ş A D I R V A N D A A N Z K

L M G V K B V O I M D G Y A B

B G J U V İ S N M İ E J H D A

J N P F T Y K Z Y N T V Ö A Ş

E N B S G E B A K A E E Z I A

Z Ü J U R V F F D R K İ Ç T R

H U C E S A R E T E G M E E I

A E S H C M I F N Ç R S K A F

H U Ö Ğ A H D P T N T T İ U B

G K M A J M H A V İ A E M A A

H T C T K P B A Z İ M Ş Ş O P

T R P J U E G Y O O T K U H K

K O M E L D J R B O E İ C F V

M U O A H K I K U N V L L P V

27

Ü D R C Ü L K V T T E A V Z L

B E H B S B İ S H L K T H D C

A N S A A E D V B D K İ T A P

R G E Z Y N M Y A U Ü M E V P

E E V T R S N A A N L A N M G

K F G U A F İ F V G E V V Z K

U N İ P V R K Y N E T Z Y O N

Y A R D I M İ L E Ü R E K P H

I K O Ğ G V O H T T T R Y O G

KAHVE - DENİZ YARDIM - BAŞARI ŞADIRVAN - TESTİ TEVEKKÜL - ONUR MÜBAREK - DENGE TABELA - SEMAVER TEŞKİLAT - KİTAP MİNARE - SEVGİ AZİM - CESARET TERBİYE - KURBAN TARİH - PEHLİVAN BAŞKENT - AKIL DENGE - ÖZÇEKİM İBADET - MAVZER KADER - HAYSİYET



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.