Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
İÇİNDEKİLER Dernekten Haberler 4
Yayıncı Innsbruck Türk Kültür Derneği
İmtiyaz Sahibi Ahmet YILMAZ
Genel Yayın Yönetmeni Birol ÖZTÜRK
Kapak Tasarımı
Köşe Yazısı - İsa GÜNYELİ
7
Alplerden Bir Bozkurt Geçti
8
Yunanistan Türkleri
10
Köşe Yazısı - Ahmet YURTTAŞ
13
Bursa Ülkü Ocakları Başkanı Fatih Rüştü Sütçü ile Söyleşi
16
Kanlı Ocak, Şanlı Ocak
19
Ridaniye Savaşı
20
Çocuklarla Doğru İletişim Kurmanın Yolları
22
İslam’da Hoşgörü Anlayışı
23
Tarihte Bu Ay
24
Karikatür
26
Bulmaca
27
Leman Yılmaz ÖZTÜRK
Dergi Ekibi İsa GÜNYELİ Önder KOCAŞ Ahmet YURTTAŞ
İletişim (+43) 660 48 28 200 (+43) 512 58 09 43 birolozturk@hotmail.com.tr Dergimiz ile ilgili istek ve tavsiyelerinizi bize ulaştırabilirsiniz facebook.com/ibkocak 3
DERNEKTEN HABERLER
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Kültür ve Ülkü Şöleni Vorarlberg bölgesi Hard Türk Kültür ve Spor Derneği’mizin bu yıl on birincisini düzenlediği Geleneksel Kültür ve Ülkü Şöleni, yoğun ilgi gördü. Sanatseverlerin ailece katıldığı “Kültür ve Ülkü Şöleni”ne Avrupa Türk Konfederasyonu’muzun Genel Başkanı Sayın Cemal Çetin katılarak Avrupa Türklüğü’nün gündemini değerlendirdi.
kimliğini yaşatmamıza kendi örfümüzü, adetimiz, dinimizi yaşamamıza ve bu inancımızın gelecek nesillere aktarılmasında kolaylık sağlanmasına ve buradaki yaşantımız çerçevesinde yerine getirdiğimiz vatandaşlık görevlerimizin vatandaşlık haklarımızın görülüp verilmesini istemek bizimde bizatihi hakkımızdır. Bu değerleri bu ülkeler için bir tehlike görmemelidirler, bu değerler üzerinde yaşadığımız ülkelere kültürel ve sosyal bakımdan zenginlik sağlayacaktır. Uyum tek taraflı olmaz! Uyum karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde olmalıdır.Yoksa aksi asimilasyondur. Asimilasyon 21.yüzyılda bizim kabul edeceğimiz bir şey değildir! Asimilasyon 21.yüzyılda kansız terördür! Onun için üzerinde yaşadığımız bu ülkeler ve Avrupa Birliği bizim bu ülkelerin bir parçası olduğumuzu görmelidirler, ayrıca son zamanlarda özellikle 2000’li yılların başından itibaren Avrupa’da yaşayan Müslümanlar üzerinde bir İslam karşıtlığı olarak gösterilmektedir. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değildir! İslam sevgi dinidir, İslam’da terör olmaz! Terörün dini, ırkı, mezhebi olmaz, ülkesi olmaz! Terörist her yerde teröristtir.Teörist nerde olursa olsun son verilmeli ve nerede olursa başı ezilmelidir.
Avusturya Milli Marşı ve İstiklal Marşı’mızın topluca okunması ardından başlayan şölene, Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı Sayın Cemal Çetin, İsviçre Türk Federasyon Genel Başkanı İrfan Okutan ve Avusturya Türk Federasyon Genel Başkanı Ali Can, federasyon ve dernek yöneticileri katıldılar. Açılış konuşması için kürsüye gelen Hard Türk Kültür ve Spor Derneği Başkanı Sayın İzzet Altıntaş misafirleri selamlayarak, “Hoş Geldiniz” dedi. Ardından Hard Türk Kültür ve Spor Derneği’nin vatandaşlarımıza daha kaliteli hizmet vermek amacıyla yapmış olduğu arayışa maddi ve manevi destek vererek bu günlere gelmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederek devam etti. Başkan Sayın İzzet Altıntaş, “Kültür ve Ülkü şölenimize katılarak bizleri onurlandıran ailece katılan kıymetli misafirlerimize teşekkür ederim” diyerek sözlerini tamamladı.
Bizler İslam adına terör eylemi yapan adı IŞID olsun, adı El Kaide olsun, İslam adına terör yapan ve İslam adına yapılan her türlü vahşeti terör ilan ediyor şiddetle lanetliyoruz. Bunu bahane ederek toplumda İslam karşıtlığı yapmak kabul edilemez! Avrupa’nın her yerinde İslam karşıtlığı yapılmaktadır.Görüyorsunuz Almanya’da 10 binlerce kişi İslam karşıtlığı yaparak yürüyüşler düzenlemektedir, İsveç’te camiiler kundaklanmaktadır, Avusturya’da Camiiler işaretlenip gamalı haç kazılmakta ve domuz başları asılmaktadır.! Böyle bir durumda nasıl uyumdan bah-
Sanatçılarımız Ahmet Şafak, Ozan Emin Demir ve Aybüke Ayberk’in sahne aldığı şölende Linz Türk Kültür Derneği halkoyunları ekibinin gösterisi seyirciler tarafından ilgiyle takip edildi. Şölende doyurucu ve süper bir konuşma yapan Avrupa Türk Konfederasyonu Genel Başkan’ı Cemal Çetin; ”Bizler yaşadığımız ülkelerin kanunlarına, yasalarına saygı duyacağız ve duyuyoruz. Türk
4
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev sedeceksiniz! Bunlar hakkında acilen önlem alınmalıdır. Eğer bunlar önlenemezse toplumda kargaşalar ve huzursuzluklar ortaya çıkacaktır. Özellikle yalnız müslümanların değil üzerinde yaşadığımız toplumun tamamında huzursuzluklar meydana gelecektir. Göçmenlerin de dini inançlarını siyasi duruma alet edenler burada uyuma en büyük darbe vuranlardır.”
edeceğiz. Bizler de büyük Türk milletinin büyümesini, gelişmesini istiyoruz, güçlü olmasını istiyoruz. Bayrağımızı seviyoruz. Bunların neresinde bir yanlışlık var? Bizim Türk vatanının ve milletinin güçlü olmasını istemek gayet doğal hakkımız değilmi?.” Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı Sayın Cemal Çetin sözlerine şöyle devam etti; ”Kıymetli misafirler, değerli gönüldaşlarım, bizim meselemize sahip çıkmayanlar Türk dünyasına ve Türk dünyasında olanlarada kulak tıkamaktadırlar. Bakınız Türkmeneli’nde, Kerkük’te, Telafer’de, Doğu Türkistan’da on binlerce, yüzbinlerce soydaşımız işkencelere maruz kalmakta ve yurtlarından vatanlarından uzaklaştırılmaktadır. Tüm dünya olduğu gibi ülkemizi yönetenler Suriye’lilere, peşmergeye kapılarını açarken, Türkmen kardeşlerimize, Doğu Türkistan’lı kardeşlerimize vize duvarı koymakta ve uygulamaktadırlar, kapıları kapatmaktadırlar. Soydaşlarımıza bir vize vermeyi bile çok görüyorlar! Soydaşlarımıza kapıları kapatanları, vize uygulayanları ama teröristlere ve Suriye’lilere kapıları açanları buradan şiddetle kınıyorum, lanetliyorum ve bir gün mutlaka bunların hesabının sorulacağını duyuruyorum. Kırım bir Türk yurdudur, burada sürgünler, kıyımlar başladı. Bunlar yapılırken ve yaşanırken bizim Cumhurbaşkanımız kaçak sarayında Rusya Devlet Başkanı Putin’i ağırlıyor,anlaşmalar imzalıyor ve bunu topluma başarı gibi sunuyor! Soydaşlarımıza yapılanları her zamanki gibi saklıyorlar. Elbette değerlerimizi yok eden ,Türk’lüğümüzü yok etmek isteyenlerin Türk’lüğe şaşı bakanların bu gibi hasletleri ön planda tutmasını ve anlamasını beklemiyoruz. Ama bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri, bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve birliğini Türk Devleti’nin büyüklüğünü kavramak ve inanmak mecburiyetindeler. Yalnız Türk Dünyası mı? Cennet vatanımız Türkiye’mizde buhranlar içinde bakınız Ne Mutlu Türk’üm Diyene ile başladılar, sonra Andımız kaldırıldı, resmi dairelerde Türkiye Cumhuriyeti’nin T.C. ibaresini kaldırmaya kalkıştılar, Türk Bayrağımızı gönlerden indirildi ona sessiz kaldılar! Şanlı bayrağımızı indirenlere sessiz kaldılar. 40
Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı Sayın Cemal Çetin konuşmasının devamında “Müslümanlarla Hristiyanların özel günleri birbirine çatışmasına rağmen asla kargaşaya izin vememiş, huzur içinde yaşamışlardır. Avrupa topluluğu ülkeleri önyargısız ve hiçbir ard niyet beklemeden bizelere huzuru ve güveni sağlamalıdır. Bunları yaşarken Türkiye’mizden ana vatanımız Türkiye’den de beklentilerimiz olmaktadır. 13 yıldır iktidarda olan AKP bu güne kadar Avrupa Türklüğü’nün hiç bir meselesinin çüzümü için imkan sağlamamıştır! Var diyorlarsa onlarla her platformda tartışmaya hazırız. Ama görüyoruz ki Avrupa toplumunda vize duvarı her geçen gün artmakta, işsizlik özellikle göçmen vatandaşlar arasında had safhaya çıkmaktadır. Bizim buradaki dilimizi,dinimizi örf ve adetlerimizi genç nesillerimize aktarmamız engellenmekte, zorluklar gösterilmektedir. Dolayısıyla göçmenlere bir yabancı düşmanlığı uygulanmaktadır. Ama Türkiye’deki yöneticiler bunlara kulak tıkayıp buralarda salonlar tutarak dernekler kurarak buradaki toplumun meselerini çözemeyeceklerini görmelidirler! Burada meselemizi çözemeyenler bizim dilimizle, kimliğimizle uğraşmaktadırlar. AKP’li yetkililer burada bizlere biz Türk’üz demeyin, Türkiyeliyiz deyin diyorlar! Çocuklarımız Türkiyeli değil ki. Çocuklarımız Avrupa’nın değişik kentlerinde doğdular ve kendilerine batı Avrupa Türk’lüğü ismini verdiler. Türk Vatandaşlığı üst kimliğinde birleşelim diyorlar! Evlatlarımızın çoğunluğu Türk vatandaşı değil ki. Hatta çoğumuz da Türk vatandaşı değiliz. Bulunduğumuz ülkelerin vatandaşlıklarını aldık. Peki bunları biz hangi kimlik ile anacağız Kimliğini tanıyamayanlar terör örgütlerinin ağına düşmektedirler. Biz Türk kimliğimizden onur ve gurur duyuyoruz, bu güne kadar taşıdık bundan sonrada taşımaya şerefle devam edeceğiz, biz bunları söylerken her zaman olduğu gibi bizi ırkçı, kafatasçı gibi her türlü iftiralarla suçlayacaklar! Ben altını çizerek ifade ediyorum, biz hiç bir devletin, ırkın, mezhebin, dinin düşmanı değiliz olmaya da niyetimiz yok! Ama bizler de her milletin olduğu gibi vatanımızı ve milletimizi seviyoruz, sevmeye de devam
5
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015 bin kişinin katili terörist başı cani ile pazarlığa oturdular, Güneydoğumuzu teröristlerin insiyatifine bırakttılar. Güneydoğu’da dükkanlar kapatılmaya zorlanıyor, direnenler evlerinden uzaklaştırılıyorlar, yollar kersiliyor, vergi adına haraçlar alınıyor. Polisimiz, askerimiz ensesinden vurularak şehit ediliyor. Ne yazıkki ülkemizi yönetenler bunları görmezden geliyor, AKP iktidarı Türkiye’de artık hukuk sitemini çökertmiş, iş güvenliği yok, can güvenliği yok. Demokrasiyi rafa kaldırmış, sağlıkta sağlık güvenliği yok, eğitimde eğitim eşitliği yok! Böyle bir ülkeyi nasıl yönetecekler, nasıl inanmadıkları bir milletin öncülüğünü yapacaklar ? Bunları derin düşünmek ve çareler üretmek gerekiyor. Türkiyemizde hırsızlık ve yolsuzluk yapanlar, hırsızlık ve yolsuzlukla kendi itibarını kaybedenler kaçak saraylarda itibar kazanmaya çalışıyorlar. İşte böyle bir zaman içersinde Avrupa Türk’lüğü olarak yaşananları görmezden gelmemiz, duyarsız kalmamız düşünülemez! Bize diyorlar ki siz Avrupa’da yaşıyorsunuz neden Türkiye ile bu kadar ilgileniyorsunuz? Türkiye bizim anavatanımız, elbette düşüneceğiz. Kaçak saraylarda itibar kazanmaya çalışanlar Türkiye’nin yönetiminden uzaklaştırılmalıdır. Yolsuzluk ve yoksulluğa ülkemizi mahkum eden fakirin malına ve yetimin malına el uzatanlar ülke yönetiminden önümüzdeki seçimlerde uzaklaştırılmalıdır. Önümüzdeki seçimlerde AKP’ye verilecek her oy PKK’ya verilmiş olacaktır. AKP’ye verilecek her oy ülkenin bölünmez bütünlüğünü yok edenlere verilecektir. Dolayısı ile bizler buralarda oy kullanacağız, hepiniz biliyorsunuz cumhurbaşkanlığı seçiminde Avrupa Türklüğü oy kullanmaya başladı. Bu seçimlerde oy verme zamanı uygun değildi, oy kullanma yerleri uygun değildi, randevu sistemi ile sandığa gidin oy kullanın değil oy kullanmayın denildi. Böylelikle katılım yüzde yedilerde kaldı. Bizler geçen seçimdeki sıkıntıların giderilmesi ve sıkıntıların bitirilmesi için gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi ile gerek yaşadığımız ülkelerde çalışmalar yapıyoruz.Ne kadarını yaparız bilmiyorum ama bildiğimiz bir şey varki AKP iktidarı Avrupa Türklüğünün meselerine el uzatmak, seçme seçilme hakkı vermek çabasında değil! Kendisinin çıkarları doğrultusunda ne kadar oy alırım, ne kadar vekil çıkarırım derdindeler. Bunun için önümüzdeki 2015 genel seçimlerinde Türkiye’yi güçlü yapacak, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini düşünen bir hükümet olmalıdır. Dolayısı
ile bu hükümet Türk Milliyetçilerinin, Ülkücü Hareketin yöneteceği bir hükümet olmalıdır. Sabahtan akşama kadar yalan söyleyen, bir dediği birini tutmayan, ne dediğini bilmeyen, Türk ve Türklüğe şaşı bakan bu yönetimden Türk milleti kurtulmalıdır. Nasıl yönetilmelidir? İlkeli, dürüst, adaletli ve bilgili lider tarafından yönetilmeldir. Kimdir O? Türk Milletinin gurur kaynagı, gururumuz bilge lider Devlet BAHÇELİ. Türk milliyetçilerinin lideri hiç yalan söylemeyen, on oy fazla alayım diye ilkelerinden vazgeçmeyen, parayla pul ile işi olmayan, geleceği gören, on yıl önce bu günleri gören ne söylemiş ise bir bir gerçekleşen, hangi tespitleri yapıyorsa onların hepsi bir bir gerçekleşen ileri görüşlü bir lider Genel Başkanımız Devlet Bahçeli tarafından yönetilmelidir. Türk’ü Türk gibi yönetecek bir Türkmen Beyi gerekiyor bu Türkiye’ye!!! Bizler de üzerimize düşeni eksiksiz yerine getirelim, onun için daha çok çalışalım, daha fazla gayret gösterelim. Dolayısıyla milletimizin yarınları güzel olsun, yarınlarımız huzur ve güvenle dolsun. Bunları yapacağımıza inanarak yeni yılınızı tekrar kutluyorum. Milletimizin, vatanımızın birlik ve beraberliğimizin pekişmesini Cenab’ı Allah’tan niyaz ediyorum. Başta Avrupa Türk’lüğü olmak üzere büyük Türk Milletinin yarınlarının daha güzel olmasını diliyorum. Tanrı Türk’ü Korusun! Ne Mutlu Türküm Diyene! Sagolun varolun Allah’a emanet olun.” diyerek sözlerini tamamladı.
6
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
21. Asır Türk Asrı Olacak Mı ? İsa GÜNYELİ hasulku@gmail.com Dünya yarım asırlık süreçte bir değişim süreci içinden çıkılmaz hale getirsede bu dönemde öyle yaşamaktadır.Her güç ve devlet 21. yüzyılda dünya olaylar da oldu ki bu iktidardan sonra gelecek milli düzenine damga vurmak istemektedir. Türkiye Cum- bir iktidar sosyo-ekonomik sorunların sadece kanalhuriyeti ise 12 yıldır kendince değişim havasında, em- larını açıp terörün kaynaklarını da kapattığında saperyal güçlerin şişirilmiş balon gibi şişirilip bunu mil- dece milli olarak Ülkenin refahı ve milletin huzurunu lete yansıtarak topluma güçlenen Türkiye havası ile düşünecek irade gösterdiğinde yine bu asır Müslübölünme ve ayrışma süreci yaşamaktadır. Bu ise apa- man Türk’ün olacaktır. çık emperyal güçlerin oyunu olmuştur, AKP iktidarı ile başlayan ve Tayyip’in BOP eşbaşkanıyım diyerek Bunun için toplumun haramı ve rüşveti meşOrtadoğu’da yüklenen misyonu yerine getirmek için rulaştıracak, yiyorlar ama yapıyorlar diyerek imangörevlendirildiğini apaçık sözlerle dile getirmiştir. larını tehlikeye sokacak kavram ve tavırlardan uzak durmaları sağlanmalı,şu da iyi bilinmelidir; kim ki Anketçilerle, dijital sayım ile seçim oyunu or- kendi çıkarını devlet çıkarından üstün görür ve milli taya koyarak istedikleri sonucu apaçık bilen bir sis- ve manevi değerleri çıkar uğruna yıpratırsa ülke kotem çıkarmışlardır. Psikolojik algıyı yerleştirdikten kuşmuş bir hal alır, sevgi, saygı, hoşgörü ve muhabsonra artık her dönem ister seçim dönemi olsun,is- bet kaybolur. Bunların kaybolduğu yerde huzur ve ter olmasın siyasetçiler,sözde araştırmacılar televiz- refah olmaz!... yonlarda şu oyu alacağız algısını yerleştiriyor ve bunuda hayata geçiriyorlar. Allah’ın emanetini alan biz Türk’ler kıyamete kadar bu emaneti sürdürmeye kararlıyız onun için 2015 yılı bu oyunun bozulacağı yıl olacaktır. İlay-ı Kelimetullah davasının savunucusu Ülkücüler Çünkü bu asrın ilk çeyreğine yaklaşıyoruz! Bu ne de- kendilerine gelmeli ve bu güne kadar yaşanan hatamek derseniz? Örneğin, ABD eski başkanı Bill Clinton lardan ders almalı ilmi siyaseti iyi kavramalı ve fikirle1999 yılında Türkiye’ye yaptığı ziyarette Türkiye’nin rini ve ülkülerini değiştirmeden kendini değiştirmeli 21. yüzyılın lideri olacağı yönündeki görüşlerini şu bu değişim gelişim olmalıdır. şekilde aktarmıştır: “Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika’yı içine alan milyonlarca kilometrekarelik bir alan- 2023 Lider Ülke Türkiye sevdamız, ülkümüz da, dünya siyasetinin merkezi olan bir bölgede söz daima diri ve tam olarak devam etmektedir. 21.yüzsahibi bir ülke olduğu için 21. yüzyılın şekillenme- yılın ilk çeyreği olan bu tarih asra damgasını vuracak sinde kilit rol oynayacaktır.”demiştir. Türkiye’nin bu bir dönemin başlangıcı olacaktır. Bunun için ilk adım gelecek dönemde kilit bir pozisyona sahip olacağına 2015 genel seçimlerinde siyasi irade milli olarak yödikkat çeken isimlerden birisi de ünlü gazeteci Step- netimi ele almalıdır. Sinsi oyunları, dijital seçim sehen Kinzer’dir. Kinzer “Eğer Türkiye kendi iç sorun- naryolarını, anket şaşırtmacası olan yönlendirmeleri larını aşabilirse, Müslüman demokrasisinin çarpıcı tamamen kulak ardı ederek milletin gücüne inanan bir örneği olarak karşımıza çıkacaktır. İslami hassa- ve milletle olanın bunu yıkacağına inanmalıdır. Bu siyetleri radikalizmden ayıran bir mıknatıs görevi gö- güç sende var ülküdaşım. Bu güç sende var ülküdarebilir. Müslüman dünyası üzerinde büyük bir etkisi şım. Bu irade senin siyasi iradenin temsilcisi MHP’de olabilir ve böylelikle tüm dünyayı değiştirebilir.” de var, yeterki inan. Selam ve dua ile.
Şimdi burayı biraz ele alalım canlar, iç sorunları aşabilirse, iç sorunlar terör örgütüne tavizler vererek özerlik sözleri ile ve ülkemizin bir bölümünün gözden çıkarılması gibi bölücü emellere izin verecek politikalarla aşılamayacağı kesindir. Eğer iktidardakiler ve tebaası sadece ve sadece tüccar siyaseti yapıp, güç yetmeyecek büyük sermayeleri kendine çevirir ve ceplerini doldurup yandaşlarını da beslerlerse ülkede iç sorunlar keşmekeş olur. AKP bu sorunları
‘’Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah’ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah’dan başka bir veli de bulunmaz.’’ (Rad-suresi 11. Ayet) 7
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Alpler’den Bir Bozkurt Geçti ! İnsanlar vardır gittiği muhitin akışına göre yaşarlar, bulundukları muhit veya bölgenin ve ülkenin şartlarına göre şekil alırlar ve biçimlenirler… Renk değiştirmekte bukalemundan çok daha mahirdirler. Bu tipler balık hafızalı olup, balık gibi de kaypaktırlar… Kendileriyle en son kim konuştuysa onun dümen suyuna girerler. Bu beşinci sınıf yaratıklar her gün karşınıza çıkarlar ve mallarından, mülklerinden, arsalarından, apartmanlarından, yatlarından ve katlarından bahsederler ki bu onların hayat boyu bitmeyen muhabbetleridir !!!
iyice azalmıştır fakat elhamdülillah hiç yok da değildirler. Onlar mütevazi, tevazu sahibi, nazik, gösterişten uzak, kibirden uzak, alçak gönüllü insanlar olup; reklamdan, şatafattan uzak, “Halk içinde Hakk ile beraber “ yaşarlar... Toplum onları keşfederse ne âlâ…Tersi olursa da farketmez, zira onlar sürekli olarak vazifelerinin başındadırlar. Bütün işleri ve gayretleri ham olanları pişirmektir. Koyuna kurt getirenleri düzeltmektir. Adab ile edeb ile yaşamayı öğretmektir. İnsanlar içinden ADAM yetiştirmektir !... “Bende bir ben vardır benden içeri “ diyebilecek adamlar yetiştirmektir. Türkülerinden de tanınırlar bu birinci sınıf insanlar ve yiğitoğlu yiğitler… Üstelik söyledikleri her türküyü ve her sözü dilden değil, gönülden söylerler. Yürek duygularını katmadan laf etmez onlar. İşte bu kahraman dostlarımdan birini tanıtmak istiyorum sizlere, ARAFAT SÖKER...
“Rakı içen öldü de su içen ölmedi mi ?, Nalına da vur, mıhına da vur, Bandıra bandıra ye beni” gibi ve bunlara benzer daha nice zırvalarından bu gibi zırlakları hemen tanımak mümkündür. Halleriyle, Zemzem Kuyusu’na çiş yaparak şöhret olmuş namussuzlara benzerler. Aslında toplumun büyük bir bölümü bunlara küfreder geçer fakat onlar kendilerine küfredilmesini bile şeref, rütbe ve madalya kabul ederler, yani ne yaparsanız yapın olmaz vesselam.
Merhum Atatürk’ün binbir ferasetle yeniden vatan topraklarımıza kattığı Hatay ilimizin, Samanda Birinci sınıf insanlar ise, onlar nereye gider- ğı ilçesinin Kapı Suyu Köyü’nde 1948 yılında dünyaya lerse gitsinler, nerede olurlarsa olsunlar, “İnandıkları gelmiş Arafat Bey. 1970’lerde Hatay ilimizde MHP gibi yaşarlar…“ gittikleri muhitlerin, bölgelerin ve ül- il teşkilatımızın oluşmasında ve gelişmesinde katkıkelerin hayat akışına yön verirler, istikamet göste- ları vardır. 1974’de Avusturya’ya gelir ve o zamanlar rirler, bulundukları yerleri hep onlar biçimlendirirler. gurbetteki teşkilatlarımızın ön saflarındaki merhum Onlar diklenmezler fakat dik dururlar “ Düşmanlıkla- Necati Uygur ve hala hayatta olan Enver Altaylı ile rı da, dostlukları da Hakk’ın rızası içindir…“ Ne dost- tanışır ve hemen işe başlar. Daha sonraki yıllarda larının ve ne de düşmanlarının kapısına eğri odun da sırasıyla Lokman Kundakçı, Ayhan Özer, Türkmen taşımazlar. . . Onur ve Cemal Çetin beyler gibi teşkilat büyüklerimizle tanışır ve her biriyle uzun yıllar beraber çalış Nasıl ki bülbülün kırk türküsünün kırkı da gül mıştır Arafat Bey. üstünedir, onlar da öyledir. Kırk türkülerinin kırkı da vatan üstünedir… “Hübbül Vatan Minel İman“ va- Avusturya’daki Bregenz, Bludenz, Feldkirch, tan sevgisi imandandır. Evet, iman kalesi olan birinci Dornbirn, Lustenau ve diğer cemiyetlerimizden, Alsınıf insanlar, kelaynak kuşları gibidirler, yani sayıları manya’daki Ulm ve İsviçre’deki Orligon cemiyetlerimize kadar mekik dokumaya başlar ve bunlarında dışında şimdi burada sayfalarımızın yetmiyeceği kadar birçok ocaklarımızda başı çekmiş ve emek sarfetmiştir. Avusturya, Almanya ve İsviçre üçgeninde oturuyor olması da her üç ülkede faaliyet göstermesini kolaylaştırmıştır Arafat Bey’in. Daha açıkçası Almanya, Avusturya ve İsviçre’deki Türk Federasyonlarımızın kurulmasında alın teri vardır. Bu federasyonlarımıza ait teşkilatlarımızda yıllardır yapılmakta olan dini ve milli etkinliklerin yönetilmesinde, sevk ve idaresinde, planlanmasında, programlanmasında Arafat Bey sürekli var olmuştur… Avusturya Türk Federasyonu’nun Başkan 8
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Yardımcılığından, Bölge Başkanlıklarına kadar teşki- boyunca hiç aksatmamıştır. Cıt kırıldım, Zırt darıldım, latın bütün kademelerinde ömür tüketmiştir. Mer- Fırt yoruldum adlı türkücüleri! tedavi etmek de hep hum Başbuğumuzun korumalığına kadar her yerde Arafat Bey’e düşmüştür… mevcuttur Arafat Bey… Resülullah (s.a.v) bir savaştan dönerken as 12 Eylül 1980’in engizisyon mahkemelerin- habına “Şimdi küçük cihattan büyük cihada gidiyoden kaçıp Avrupa’ya gelebilen ülkücüleri bölgesinde ruz .“ deyince, ’Ya Resülullah, bundan büyük savaş ayakta tutmuş, ekmeğini gariplerle devamlı paylaş- mı olur.’ diyen ashabına “Evet, nefsle yapılan cihat mış ve yine Avrupa’da olmasına rağmen, engizisyon cihatların en büyüğüdür.“ buyururlar. Yetmişe merdüzeninin Türkiye’deki kurucularının belasına uğra- diven dayamış yaşıyla ve ismini taşıdığı Arafat Dağı yan Arafat Bey, 1980’li yıllarda senelerce Türkiye’ye duruşuyla, katıksız bir iman adamı olan Arafat bey, girememiş; kendisine, Türk Milletini Avrupa’da teş- nefsi ile yaptığı cihadı kazanmış bir insan olmanın kilatlandırmanın cezası çektirilmiştir… Ocaklarımıza gururu ve şuuru ile gurbetteki teşkilatçılığını vatanda ve ülkücülere zarar vermeyi vazife haline getirmiş devam ettiriyor. Biz gurbetçi şairler bazan söyleniriz : zamanın marksistlerini mahkemelerde süründürmüş Seneler geldi gitti ve yaşadığı ülkenin kanunlarına ve anayasasına saygı Ömür ne çabuk bitti göstermeyi herkese izah etmiş has ağabeylerimiz- Yok olsun gurbet eller dendir Arafat Bey. Her doğru her yerde söylenmez Yetti canıma yetti. elbette, Arafat Bey bunu iyi bilir. Fakat bir kısım doğGerçekten gökkubbede hoş sâdâlar bırakmış, ruların da yerinde ve zamanında ve mekanında söy- lenmesinin de ibadet olduğunun da şuurundadır. . . ömür denen en değerli sermayeyi boşa harcamamış, ortaya koyduğu eserlerini genç nesillere emanet Türk İslam Dünyası’nın aşığı, dostluk, kar- ederek, Müslüman Türk’ün yabancı kültür değerleri deşlik, birlik, dirlik, sevdalısıdır. Zengin gönüllüdür, arasında yok olmasına engel olmuş Arafat Beylerin, kendinden küçüklere bile zaman zaman “Abi“ diye Alplerden koparak gitmesi gönül dünyamızı hüzünle hitap eder… Bu güzel duruşu onu hepimizin gerçek dolduruyor. Ancak, “Gül toprağında güzeldir…“ Vaabisi kılmıştır… Ve yine aynı duruş sayesindedir ki, tanda nefes almak onunda en tabii hakkıdır elbette. birçok insanların etrafında toplanmasını sağlamış, Yurdumuzun karanlık günlerinde KaradenizAna Arı’nın ordusunu bal yapmaya sevkettiği gibi, de silahsız sivil halka kan kusturan Ermeni ve Rum Arafat Bey’de ordusunu teşkilatlanmaya yönlendirmiştir… Ülkücüler teşkilatlandığı gibi, oluşan sevgi ve çetelerini susturan Topal Osman’ın, memleketimizin saygı yumağının etrafında cemiyetlerini de en faal güneyindeki farklı bir devamı ve tezahürüdür, yani biçimde ayakta tutmağa özen göstermişlerdir. Şair: güneyin yaşayan Topal Osman’ıdır Arafat Bey. Rahmetli Topal Osman’ın silah arkadaşlarından rahmetli “Kalkın ey felahı vatan dediler, kalktık. büyük babam Mustafa Şen (Hacı Ali) orduya katılmak Sonra herkes oturdu, bizler ayakta kaldık…“ diyor. için Trabzon’dan Isparta’ya yürüyerek gitmiştir !!! Arafat Bey, hiç oturmamıştır. O, hep ayaktaMücadelesine bir ayağı ile devam eden ve dır ve böyle de kalacaktır. Kurucusu olduğu Bludenz bizleri fersah fersah geride bırakan, Avusturya’daki derneğimizin başkanlığını yaptığı yıllardaydı cemiyetimizin üye sayısı yüzlerce olması, Türk basınının da teşkilatlarıyla Hatay’daki teşkilatları arasında mekik gözünden kaçmamış, yapılan faaliyetleri “Alp Dağ- dokuyup, Avusturya Alpleriyle - Nur Dağları (Amaları’nda Türk’ün Yükselen Sesi! “ şeklindeki başlıklar noslar) arasına adeta bayrak ipleri çekmiş olan Hacı Arafat Bey, bu bitmez tükenmez enerjisi, yürüyüşü altında bütün Avrupa Türklüğüne duyurmuşlardır. ve koşturmasıyla Hatay’ın Hacı Ali’sidir… Bahtının 2005 yılında sol bacağında başlayan kanser tersine alnı açık, gönlü ve kalbi açık ve son derece rahatsızlığından defalarca ameliyat olmasına rağmen çömert olan aziz kardeşim, bu haliyle de yine HaArafat Bey ayakta kalmaya devam etmiştir…Mer- tay’ımızın Hatem-i Tâî’si gibidir. Güle güle muhterem hum Necip Fazıl’ın : “Benim olmadığım yerde kimse dost. yoktur…“ şuuruyla yaşamak karakteridir. 2008’de Arafat Bey’in sayfalarımıza sığması mümkün emekli olduğu halde “Müslümanın emekliliği mezara olmayan kahramanca faaliyetleri dolayısıyla kendisigirince başlar“ diyen Arafat Bey, yine ayaktadır yine ayaktadır. Alplerin eteklerinde bir taş ocağında yıllar- ne bir Onur Belgesi verilmiştir. Kendisinden Allah razı ca çalışıp, “Ekmeğini taştan çıkaran“ bu muhterem ve memnun olsun... Şen Ozan insan, ağır işine rağmen teşkilat çalışmalarını hayatı 9
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Yunanistan Türkleri
Yunanistan bölgesi 1363 yılından itibaren bölge bölge Osmanlı hakimiyetine girmeye başladı ve 1830 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kaldı.
Osmanlı hakimiyetinden ilk çıkan Balkan milleti 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanlılardır. 1821 baharında başlayan Yunan ayaklanması, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından bastırılmış ise de Navarin’de Türk donanmasının yakılması dengeleri yeniden isyancılar lehine çevirmiştir. 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda Türkler yenilmişler ve 3 Şubat 1830 tarihinde İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan Londra Protokolü ile Yunanistan’ın kuruluşu ilan edilmiştir. Yunanistan başlangıçta Atina ve Mora yarımadası civarında kurulmuş bir küçük devlet iken takip eden yıllarda sürekli olarak Osmanlı Devleti’nden toprak alarak büyümüştür. 1841 yılında Girit’i, 185356 Kırım Savaşı esnasında Tesalya ve Epir bölgelerini almaya teşebbüs etti ise de bu arzularını gerçekleştiremedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nın bazı hükümleri gerekçe gösterilerek 1881 yılında Yunanistan-Osmanlı sınırı yeniden belirlendi. Bu düzenlemenin sonucunda Tesalya’nın büyük bir bölümü ve Epir’in bir kısmı Yunanistan’a geçti.
Yunanistan sınırları içinde Batı Traka dedirler. Bölge doğuda Meriç, batıda Karasu, kuzeyde Rodop dağları ve güneyde Ege Denizi ile çevrilidir.
Lozan’da 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan mübadele protokolü gereğince Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları istisna tutularak Yunanistan’da bulunan Türkler ile Türkiye’de bulunan Rumlar arasında nüfus mübadelesi yapılması kararlaştırılmıştır. Antlaşmada belirtildiği gibi Batı Trakya’daki Türkler Yunanistan’da kaldılar. Ancak mübadeleden olumsuz bir şekilde etkilendiler. Yunanistan hükümeti, Bulgaristan’dan ve Türkiye’den gelen Rum mübadilleri 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı Yunanistan’ın he- Batı Trakya’ya yerleştirerek bölgeyi Helenleştirme zimeti ile sonuçlandı, ama önemli bir sınır değişikli- faaliyetlerine girişti. 1928 nüfus sayımına göre Batı ği olmadı. 1908 Meşrutiyeti’ni takip eden günlerde Trakya’nın nüfusu 303.171’dir. Bunun 107.607’si yani Girit Meclisi Yunanistan’a iltihak ettiğini ilan etmişti. üçte biri göçmendir. Bunları yerleştirmek için Türkle1912-13 Balkan Savaşlarının sonucunda Yunanistan, rin mallarına el konulmuştur. Selanik dahil olmak üzere Halkidikya yarımadasına Yunanistan’da Müslümanların dini hayatlarıkadar ilerledi. Nihayet Mayıs 1920’de Batı Trakya’yı hakimiyetine geçirdi. 24 Temmuz 1923 tarihinde im- nı tanzim etmek üzere 1920 yılında çıkarılan kanunzalanan Lozan Antlaşması ile Meriç Nehri esas alı- da Yunanistan Müslümanlarının en yüksek dini mernarak bugünkü Türk-Yunan sınırı çizildi. Günümüzde cii olarak bir başmüftüden bahsedildiği halde hiç bir Yunanistan’da Türkler ülkenin Batı Trakya bölgesin- zaman böyle bir başmüftü olmamıştır. 1967 yılında Yunanistan’da işbaşına gelen Cunta seçimle gelen heyetleri lağvederek yeni he1923 Yılında Batı Trakya Nüfusu
10
Şehirler
Türk
Yunan
Bulgar
Yahudi
Ermeni
Gümülcine
59,967
8,834
9,997
1,007
360
Dedeağaç
11,744
4,800
10,227
253
449
Sofulu
14,736
11,548
5,520
-
-
İskeçe
42,673
8,728
522
220
114
Toplam
129,120 33,910
26,266
1,480
923
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev yetler tayin etmiş, Dedeağaç Cemaat Heyeti’ni kaldırmış, heyetlerin yetkilerini kısıtlamıştır. Halen İskeçe ve Gümülcine’de Cunta’nın 1967 yılında atadığı cemaat heyetleri görevdedir. 1920 yılında çıkarılan kanunun müftü seçimleri ile ilgili hükümleri de uygulanmamaktadır. 1967 yılından beri müftü seçimleri yapılmamaktadır.
gereçlerinden mahrumiyetleri ve Türklerin istediği öğretmeni tayin edememeleri; bazı okul binalarının yetersizliği; Yunanistan’da ilköğretim üç yıl olduğu halde bunun Türk okullarında tatbik edilmediği; Türkçe okutulan derslerin azlığı tespit edilmiştir.
Batı Trakya’da Türkçe eğitim veren liselerin sayısı sadece ikidir. Buralarda da yıl sonu imtihanları Yunanistan hükümeti kendi emrindeki bazı Yunan öğretmenler tarafından ve Yunanca olarak yainsanları İskeçe ve Gümülcine müftü vekilleri ola- pılmaktadır. Batı Trakya Türklerinin biri 1952 yılında rak tayin etmiştir. Bu durumu yasallaştırmak için diğeri 1965 yılında açılmış iki lisesi ve iki medresesi 24.12.1990 tarihinde bir kanun hükmünde karar- vardır. İlkokullar gibi Batı Trakya Türklerinin ortaöğname yayınlamıştır. İskeçe Müslümanlarının seçtiği retim kurumlarının da pek çok problemi vardır. Mehmet Emin Aga, müftülük makamını gasp ettiği gerekçesiyle on ay, aynı şekilde Gümülcine Müslü- Yunanistan hükümeti, Batı Trakya Türklerini manlarının oylarıyla seçilen İbrahim Şerif sekiz ay çeşitli metotlarla yıldırarak Yunanistan’dan göçmehapis cezasına çarptırılmıştır. Batı Trakya Müslüman- ye zorlamaktadır. Batı Trakya Türklerine inşaat ve ları seçilmiş-atanmış müftü ikiliğini yaşamaktadırlar. onarım ruhsatı, traktör ehliyeti, av silahı ve ruhsatı Camilerin, İslam vakıflarının idaresi bu atanmış müf- vermeme; çeşitli bahanelerle onları para cezalarına tülerin elindedir. çarptırma; arazilerine el koyma veya kamulaştırma; tahrikler, tehditler ve saldırılar; pasaport sınırlama Batı Trakya Türkleri, 1980’li yıllara kadar Yu- ları en çok uygulanan metotlardır. Batı Trakya’ya Yunan partilerinden milletvekili seçilerek toplumlarını nanlıların yerleşmesi ve onların Türklerin arazilerini Yunanistan Parlamentosu’nda temsil ettiler. Ancak satın almaları teşvik edilmektedir. 1970’li yılların sonunda ve 80’li yıllarda artan baskılar ve buna mukabil “parti disiplini” gerekçesiyle Par- Rusya’dan getirilen Pontus Rumları Batı Traklamento’da seslerini yeterince çıkaramayışları, onları ya’ya iskan edilmiştir. Bu şekilde Batı Trakya’da Türkbaşka arayışlara itti. 1985, 1989 ve 1990 seçimlerin- lerin oranının düşürülmesine çalışılmaktadır. Batı de bağımsız listelerle temsilcilerini seçtiler. Dr. Sadık Trakya Türklerinin hemen tamamının çiftçi oldukları Ahmet, İsmail Rodoplu, Ahmet Faikoğlu gibi temsil- düşünülürse traktör ehliyeti alamamaları, gayrimencilerini Parlemento’ya gönderdiler. kul alamamaları ve mevcut arazilerine el konulmasının ne demek olduğu daha iyi anlaşılır. Bunun üzerine Yunan hükümeti Türklerin bu şekilde Parlemento’ya gelmelerini önlemek için ülke 1923 yılında Batı Trakya’da ekilebilir arazinin genelinde %3 barajını getirdi. Her şeye rağmen Dr. %84’ü Türklerin elinde iken 1980’li yıllarda bu oran Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin ilk partisi olan %35’e, 1990 yılı itibariyle ise %20’ye düşmüştür. BüDostluk, Eşitlik ve Barış Partisi’ni kurdu. Sadık Ahmet, tün bu anlatılanlardan sonra, Batı Trakya Türklerinin, bu parti çatısı altında Batı Trakya Türkleri’nin hakları- bölgedeki devlet kurumlarında istihdam edilmediknı savunup, birlik ve beraberliklerini sağlarken 24/25 lerini tahmin etmek zor olmaz. İskeçe valiliğinde bir Temmuz 1995 gecesi bir trafik kazası (!) sonucunda tane Türk çalışmaktadır, o da veterinerlik hizmetleri hayatını kaybetti. Günümüzde Batı Trakya Türkleri bölümündedir. temsilcilerini Yunan partilerinin listesinden Parlemento’ya göndermektedirler. 1995 yılına girerken Batı Trakya Türklerinin durumunu, orada çıkan Yuvamız dergisinin sahibi 1970’li yıllar itibariyle Batı Trakya’da Türkle- ve sorumlusu M.H.Mustafa, şöyle tanımlamaktadır: re ait ilkokulların sayısı 279 iken, 1980’li yıllarda bu “Eski hükümetten Türk okullarının kitap sorununu sayı 241’e düşmüştür. Bu okullardaki öğrencilerin devir alan Pasok yönetimi, Türk okullarını istenmesayısı 12.000 civarındadır. 3 Ocak 1988 tarihinde İs- yen kitapları kabul ettirmeye zorlamaktadır. Gözdağı tanbul’da toplanan Batı Trakya Türkleri I. Eğitim Şu- vermek için bazı öğretmenler cezalandırılmış, öğrenrası’nda, ilkokulların problemleri olarak, Türkiye’den ci velileri hapse atılmış, Türkiye’den öğretmenlerin gönderilen kitapların dağıtılmadığı, elde olan yirmi gelmesine izin verilmediği için bazı şehirlerdeki azınyıllık kitapların az ve kullanılamayacak derecede lık liselerinde Türkçe eğitim yapılamamıştır. Seçilmiş yıpranmış oldukları; Türk okullarının ders araç ve müftüler, hapis cezasına çarptırılmış, Öğretmenler 11
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015 Birliği yöneticilerinden gazetecilere kadar çok sayıda Türk aleyhinde davalar açılmıştır.” Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olması sebebiyle yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerine Türklerin katılmasını önlemek için bu seçimlere de %3’lük bir baraj getirilmiş, ardından vali ve il genel meclisi seçimlerinde illerin birleştirilmesi gibi seçim hileleri ile Türklerin temsilcilerini seçebilmeleri engellenmiştir. Bulgaristan sınırındaki 40.000 Türk’ün açık hava hapishanesi hayatı devam etmektedir. Yunanistan hükümetinin 1999 yılında Batı Trakya Türkleri için verdiği rakam 98.000’dir. Bugün Batı Trakya’da 100.000’den fazla Türk yaşamaktadır. Yüksek doğurganlıklarına rağmen Batı Trakya Türklerinin nüfusu 80-90 yıldır aynı rakamlar etrafında dolaşmaktadır. Bu rakamın artmayış sebebi Yunanistan hükümetinin baskılarından kurtulmak isteyen Batı Trakya Türklerinin ana yurtlarından ayrılmak zorunda kalmalarıdır. Batı Trakya dağlık ve ovalık olarak ikiye bölünmüş ve dağlık bölge yasak bölge ilan edilmiştir. Yukarıdaki paragrafta M. H. Mustafa’nın “açık hava hapishanesi” olarak nitelediği bu bölgeye girip çıkmak izne tabidir.
Ortodoks toplulukları Batı Trakya’ya yerleştirmeyi sürdürdüğünü, 50 yıldır verilen mücadelenin sonunda ulaşılan olumlu gelişmeler olarak çanak antenlerle Türkiye televizyonlarını seyredebildiklerini, Türklerin ev ve arsa sahibi olmaya başladıklarını ve miras alabildiklerini söylemiştir. Batı Trakya Türkleri, 1927 yılında İskeçe Türk Birliği, 1928 yılında Gümülcine Türk Gençler Birliği ve 1936 yılında Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği gibi cemiyetler kurmuşlardır. Bu kuruluşlar, isimlerinde “Türk” kelimesi geçtiği için 1984 yılında Yunan makamlarınca kapatılmıştır. Bununla beraber fiilen varlıklarını sürdürmektedirler. Yunanistan hükümeti Batı Trakya Türklerinin Türk kimliklerini tanımamakta, onları dini bir azınlık gibi görmek ve takdim etmek istemektedir. Yukarıda sayılan derneklerinin yanı sıra, Batı Trakya Türklerinin, Müslüman Muallimler Birliği, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği, Vaaz ve İrşad Heyeti, İttihat-ı İslam Cemiyeti ve İntibah-ı İslam Cemiyeti gibi kuruluşları da vardır.
Yunanistan veya Batı Trakya Türkleri, 1923 Lozan Antlaşması’ndan günümüze kadar 60’ın üzerinde İskeçe’nin seçilmiş Müftüsü Mehmet Emin Türkçe gazete ve dergi yayınlamışlardır. Batı Trakya Aga, Batı Trakya Türklerinin temsilcisi olarak Ocak Türklerinin bugün artık yayınlanmayan Türkçe gaze2002 başında Ankara’ya gelerek Türkiye Cumhuri- te ve dergileri şunlardır: Yeni Ziya, Balkan, İtila, Yeni yeti’nin Başbakanı ve diğer yetkilileri ile görüşmeler Yol, Yeni Adım, Yarın, Adalet, İnkılap, Milliyet, Trakya, yaparak sıkıntılarını aktarmıştır. Mehmet Emin Aga, Ülkü, Müdafaa-i İslam, Hakyol, Sebat, Akın, MuhaYunanistan’ın Batı Trakya halkına baskı uygulamaya fazakar, Azınlık Postası, İleri, Gerçek, Trakya’nın Sesi, devam ettiğini, dönüşte de kendisine baskı yapılaca- Aile, Muallim Mecmuası, Peygamber Binası, İsbat, ğını ve İpsala Sınır Kapısı’nda sorgudan geçirileceği- Batı Trakya, Aliş, Devam, Yol, Hakka Davet, Yuvamız. ni, Batı Trakya’da sıkıntılarının devam ettiğini, eğitim, sağlık ve ekonomi alanında değişen bir şey olmadığı- Günümüzde yayınlanmakta olan gazenı belirtmiştir. teler, Türkler, Akın, Gerçek, İleri, Yakın ve Trakya’nın Sesi, Çocuk dergileri ise Yuvamız, Şafak, Yunan hükümetinin sadece belli bir nispette Hakka Davet, Arkadaş Çocuk teşkil etmektedirler. tütün ekimine izin verdiğini, hayvancılık ve ormancılık faaliyetlerinin engellendiğini söyleyen Mehmet Emin Aga, bölgedeki sıkıntılardan dolayı bir çok insanın Atina ve Selanik kentlerinin yanı sıra Almanya gibi Batı Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kaldığını; bazı dağ köylerinin halen dışarıdan gelen insanlara insanların ziyaretine kapalı olduğunu, ekonomik anlamda karın tokluğuna çalıştıklarını; Yunan hükümetinin eğitim alanında da Lozan Antlaşması’nın şartlarına uymadığını, bağımsız olması gereken okullarının Yunan hükümetinin kontrolü altında bulunduğunu, dörtte üç nispetinde olması gerek eğitim dilinin dörtte bire düşürüldüğünü; hastahanelere gittiklerinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli aylar sonrasına randevu alabildiklerini söylemiştir. İskeçe Türk Birliği’nde Yunan hükümetinin bedava ev, arsa ve maaş vererek 12
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
Ülkücüye Notlar Ahmet YURTTAŞ Yazıma başlamadan önce, bu dergide emeği geçen bütün ülküdaşlarıma teşekür ediyorum. Başarılarının devamını C.C. ALLAH`tan diliyorum. Bana bu yazıyı yazma fırsatı veren Ahmet Yılmaz başkana da ayrıca teşekkür ediyorum. Aslında günümüz Türkiye’sinde ve Avrupa’da ülkücü camiada ki görülen sıkıntıların en büyük sebebi bu camiadaki insanların ÜLKÜCÜ’lüğün gerçek anlamını bilmemeleri, yani eğitimsizliktir. 1960 - 1970 doğumlu ağabeylerimize baktığımız zaman en boşunun bile belli bir kitleye hitap edebildiğini, belli bir bilgi birikimine sahip olduklarını, karşısındaki kişiye ideolojisini rahatlıkla savunabileceğini görebiliyoruz. Fakat günümüz gençlerinin bazıları ülkücülüğü itaatsizlik, racon kesmek, mafyacılık oyunları oynamak, kendi çevresindeki yahut ocağındaki gençlere gücünü ispatlama çabası olarak görmekte. Yılgınlık, yalakalık, cehalet hat safhada. Ülkücü çevrede çıkan küçücük bir olumsuzluğu davaya mal edip başka ideolojilere bürünme girişimleri, sağda solda ülkücülük aleyhine konuşmalarda bulunan gençlerimiz bile var hatta büyüklerimiz de. Bizlere ocağa çıktığımızda söylenen ilk sözdü “ Kol Kırılır Yen İçinde Kalır” sözü. Kendi içimizdeki sıkıntıları dışarı yansıtmamaktır aslolan. Gençlik bundan çok uzak ... “Falanca başkanı sevmiyorum“, “filanca reis iyi değil”, “o kişi olduğu için ocağa gitmiyorum “ gibi sözlerde cehalet tabelasının vazgeçilmez fişlerinden... Arkadaşlar ! Biz bu davanın neferi gençlersek , bu davaya niçin gönül verdiğimizi bilmiyor muyuz? Ahmet, Mehmet mi sevdirdi ki onlar soğutsun bu davadan. Bizler Başbuğ’un izinden giden ülkücüler değil miyiz ? Onun yolunu yol bilen, onun davasının varisi olan ülkücü adayı gençler değil miyiz ? Ne içindir bu kişisel sorunlar yüzünden duruşumuzdan taviz vermek? Nedendir kendi içimizde bölünüp düşmanı güçlendirmek, kendimize güldürmek ? Bahsettiğim olayların en büyük sebebi , dava bilincinin kişide net oturmamış olmasıdır. Dolayısıyla davayı tanımamaktır, eğitimsizliğe bağlıdır, okumadığımızdandır! Ülkücü karşıt fikirleri de okumalı ve öğrenmeli. Başımdan geçen bir olay, 1983 yılında işsiz kalmıştım. O zamanlar işsizlik parası alma süresi bitenlere tekrar iş vermiyorlar ve vizesi biten Türk vatandaşlarını sınır dışı ediyorlardı. Benimde iki aylık sürem kalmıştı. Bir iş yerinde iş buldum, iş veren AMS’den (işçi bulma kurumu) direk işe başlama belgesini al gel ve yarın işe başla dedi. Bunun üzerine hemen AMS’e gittim ve durumu izah ettim. Ordaki görevli memurdan almış oldugum cevap RET oldu ve gerekçesi de önce Avusturyalılar dedi. Ben oradan ayrıldım hemen karşı binada olan bir partinin sekreteryasına gittim. O yıllarda komünüst Rusya yıkılmamış, Avusturya’da sosyalist bir hükümet vardı. Komünizm ve Sosyalizm o yıllarda popülerdi. Oradaki yetkiliye olayı aynen anlattım, o yetkilide aynı cevabı verdi, evet önce Avusturyalılar dedi.
1970li yıllarda büyüklerimizden aldığımız seminerlerde bize iyi bir Ükücü olmamız icin karşıt fikirleri de öğrenin demişlerdi. Ben de Komünizm ve Sosyalizm hakkında bazı noktaları öğrenmiştim. Sekreterya yetkilisine aynen su cevabı verdim. Sosyalizmde bütün dünya vatandaşları eşittir. Avusturyalı yabancı ayrımı yapamazsınız dedim. (Komünist ve Sosyalist olduğunu söyleyen kişilerin bir iddası vardı gerçek olmasa bile eşitlikten bahsederledi). Bu cümleyi duyan kişi anında telofona sarıldı ve AMS yetkilisine benim mutlaka işe başlamam gerektigini bildirdi ve ben ertesi gün işe başladım. Ülkücü neden ülkücü olduğunu bilmeli ve Ükücü gibi yaşamalı. Cemaatleri, tarikatleri, AKP’yi eleştirmek yerine, yapmamız gerekenleri yapmalıyız. Ülkücülükten bahsediyoruz. TÜRK - İSLAM ÜLKÜSÜ, Türk kültürüne, Türk diline , Türk devletine , Türk bayrağına sadık ve İslamiyet’i farzlarıyla yerine getirebilme çabası. Nefisten uzak. “Ülkücü nefsini yenebilendir”. Çuvaldızı kendimize batıralım, ilk önce kendimizi eleştirelim, okuyalım, gelişelim, büyüyelim. İnsanlara ideolojimizi savunabilecek konuma gelelim. Karşımızdaki insan “ülkücülük nedir ?” diye sorduğunda “MHP” diyecek kadar aciz olmayalım. Başbuğ’u tanıyalım, Atatürk’ü tanıyalım, Arvasi’yi, Atsız’ı, Gökalp’i tanıyalım. Bilgi güçtür, öğrenelim ki güçlenelim. Benim Üç Hilal’imin anlamını bilmeyen profiline 3 Hilal koymasın ! Benim Bozkurt işaretimin anlamını bilmeyen sağda solda bozkurt yapmasın! Benim Başbuğumun kim olduğunu bilmeyen onun davasını bilmeyen TÜRKEŞ’çiyim demesin ! Bıyık bırakmakla, yakaya bozkurt rozeti takmakla, boynuna kolye asmakla Ükücü olunamaz! Anlayacaksın, yaşayacaksın ki kendine ve baskaşına da faydalı olasın. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlü diyerek Müslüman oluruz, ama İslam’ın emrettiği şartları yaşarsak daha iyi bir Müslüman oluruz. Herkes facebookta harcadığı boş vaktin 1 saatini okumaya versin, günde beynine bir sayfa girsin, şehitlerimizi bilsin, çilelerimizi bilsin, davamızın özünü bilsin. Bunlar yapıldıktan sonra “Ülkücü Adayıyım Hamdolsun” dediğini göreceksiniz... Mustafa Kemal Atatürk´ün dedigi gibi, “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur !” Yazıma sonn verirken 07.01.2015 tarihinde Fransa’da olan terör olayını ve bu vesile ile bütün terör olaylarını kınıyorum. Rahmetli Başbuğ’un şu sözlerini hatırlayalım; “ Teröristin, katilin, sapıklığın dini, milleti, ırkı olmaz.” ALPARSLAN TÜRKEŞ
13
Sağlık ve Selametle
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
14
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
15
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Bursa Ülkü Ocakları Başkanı Fatih Rüştü Sütçü Türk’çe : Fatih R. Sütçü kimdir? Biraz kendinizi tanıtabilir misiniz? Fatih Rüştü Sütçü: 22 Ocak 1987 Ardahan doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Ardahan’da tamamladım. Daha sonra üniversite okumak üzere Afyon’a geldim Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü’nü bitirdim. Şu an Bursa’ da BTSO Baha Cemal Sağra Otistik Eğitim Merkezi’nde eğitim vermekteyim. Bunun yanında yüzme ve boks antrenörlüğü yapmaktayım. Ülkü Ocakları ile çok genç yaşlarda tanıştım çayını içtik, çayını dağıttık. Rabbim nasip etti birçok görevde bulunduk. Lise ve üniversite teşkilatlarının her kademesinde görev aldım. Şu an Bursa Ülkü Ocakları İl Başkanlığı görevini elimden geldiğince, takatim yettiğince yapmaya çalışıyorum. Gayret bizden
tevfik Allahtan. Bursa ülkü Ocakları olarak ne gibi faaliyetler gerçekleştiriyorsunuz? Biraz bilgi verebilir misiniz? Bilindiği üzere Ülkü Ocakları ülkemizin hemen hemen her bölgesinde temsilcilikleri bulunan bir Eğitim ve Kültür vakfıdır. Aynı zamanda ülkemizde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren büyük bir gençlik hareketidir. Bu münasebetle millet nezdinde ulvi bir davanın taşıyıcısı olmak vasfını kendisine gaye edinmiş, millet adına ortaya atılan her meselenin millet cihetinden savunucusu olmak/ olabilmek adına faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Bu meyanda Bursa Ülkü Ocakları olarak şehrimiz ekseninde Türk gençliğinin varisi olduğu Türk İslam medeniyetinin hasletleri ile bezenmiş ve bilgi çağının bütün donanımlarına vakıf birer birey olarak yetişebilmeleri için çalışmalar yapmaktayız. Lise ve üniversite düzeyinde ocağımıza gelen gençlere tarihi, dini ve güncel konularda seminerler verilmektedir. Bunun yanı sıra derslerine ilişkin sıkıntı yaşayan arkadaşlarımıza ilgili branştan öğretmen ayarlanarak bu problemlerinin çözüme kavuşması için özel ders verilmektedir. Toplumun bütününü ilgilendiren meselelerde konunun uzmanı akademisyenler ayarlanarak konferans, panel ve benzeri etkinlikler düzenlenmekte, bu alanda sosyal duyarlılığın oluşması için çalışmalar yapılmaktadır. Bununla birlikte ocağımıza gelen gençler arasında çeşitli spor müsabakaları ve bilgi yarışmaları düzenlemekteyiz. Türk gençliğini çok yönlü bir eğitime tabi tutarak vatanına, milletine, ailesine faydalı bir birey olarak yetişmesi için çalışmalarımızı takatimiz yettiği ölçüde devam ettireceğiz.
16
Bunların haricinde dünyanın çeşitli bölgele-
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev rinde sıkıntı yaşan kardeşlerimiz için yardım kampanyaları yapıyoruz. Örneğin geçtiğimiz ramazan ayı boyunca Bursa Şehreküstü meydanında Suriye ve Irak’ta yaşayan Türkmen kardeşlerimiz için bir yardım çadırı kurduk. Bir ay süreyle gece ve gündüz yardımlar topladık ve tırlarla bölgeye gönderdik. Toplumun duyarlılığını sağlamak amacıyla imza kampanyaları ve basın açıklamaları düzenliyoruz. Doğu Türkistanlı 300 kardeşimizin Türkiye’ye getirilmesi ile ilgili imza kampanyamız halen devam etmekte. Bu ve benzeri millet yararına olmak üzere her konuda çalışma yapmak için uğraşıyoruz.
Şehrimizde yaşayan durumu müsait olan vatandaşlarımızın bu konuda duyarlı olmalarını bekliyoruz. Bu tarz projelerin sürdürebilirliğini sağlamak açısında herkesin gücü yettiğince elini taşın altına koyması
Ülkü Ocaklar Genel Merkezi’nin başlattığı Ülkü Evleri projesi kapsamında Bursa’da Ülkü Evleri açıldı mı? Açıldı ise Ülkü Evleri’nin durumu hakkında bilgi gerekmektedir. verebilir misiniz? Bir süre önce yapılan Uludağ Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanlığı seçiminde bir ülküdaşımız baş Genel merkezimizin öncülüğünde başlatılan kan seçildi. Bir ülküdaşımızın Öğrenci Konseyi BaşÜlkü Evleri projesi, üniversitelerde öğrenim hayatına kanı olması Bursa ülkü Ocakları ve Uludağ üniversidevam ettiren kardeşlerimizin sorunlarının başında teli ülkücüler için ne gibi avantajlar sağlıyor? gelen barınma meselesine çözüm sunmak amacıyla başlatılmış bir projedir. Bu anlamda Bursa Ülkü Ocak- Üniversiteler bünyesinde bulunan Öğrenları olarak hali hazırda 5 adet ülkü evimiz mevcuttur. ci Konseyleri temsiliyet bakımından öğrencilerin Bu evlerde 20’ye yakın ülküdaşımız ikamet etmekte, ulaşabilecekleri en yetkin makamdır. Bu bağlamda barınma ve iaşe masrafları tarafımızca karşılanmak- Uludağ Üniversitesi Öğrenci Konsey Başkanlığını tadır. Gençlerimizin ne idiğü belirsiz gruplara mah- ocaklı bir kardeşimizin kazanması bizleri ziyadesiyle kum kalmamaları için bu proje büyük önem taşımak- sevindirdi. Ülkücü fikriyata mensup kardeşlerimizin tadır. Önümüzde ki dönemlerde daha fazla ülkü evi bulundukları yerlerde ahlakları ile oldukları kadar açabilmek için çalışma yapmaktayız. statüleri ile de muteber yerlerde olmaları lazımdır. Öğrenci Konseyi Başkanlığı demek bütün üniversite Ülkü Evleri için gerekli finansmanı nasıl sağlıyorsu- öğrencilerinin üniversite yönetiminde ki söz söyleme nuz? Bağış yaparak bu projeye destek olmak iste- hakkını elinde bulundurmak demektir. Biz böyle bir yenler hangi yollarla bağışta bulunabilir? makamın sahibine yüklediği vebalin farkında olarak çalışacak kişilerde olması gerektiğine inanıyoruz. Ülkü Evleri projesi ile alakalı olarak Ocağımız bünyesinde bir mütevelli heyeti oluşturduk. Oluş- Ülkücü kardeşlerimizin her biri bu vebali kalturduğumuz heyet vasıtası ile evlerimizin ihtiyaçları dırabilecek onur ve vakara sahiptir. Ülkü Ocakları tespit ediyoruz. Aylık olarak ihtiyaçlar belirlendikten milletin sorunlarının çözüme kavuşması için çalışan sonra hayırsever vatandaşlarımızın yardımlarıyla bir kurum olması hasebiyle toplumun sorunlarının ülkü evlerinde kalan kardeşlerimizin ihtiyaçlarını te- çözümünün temelini teşkil eden üniversitelerde darik ediyoruz. Bu konuda bağışta bulunmak isteyen böyle bir makamı elinde bulundurması büyük önem vatandaşlarımız ocağımıza gelerek ya da telefon veya taşımaktadır. Öğrenci Konseyi aracılığı ile toplumsal internet aracılığıyla da bizlere ulaşıp bilgi alabilirler. meselelere yönelik bilimsel çalışmaları gerçekleştirebileceğiz. Aynı zamanda üniversitelerde okuyan Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin başlattığı Burs kardeşlerimizin sorunlarını yetkin bir şekilde dile geKardeşliği projesi ile Bursa’da ne gibi çalışmalar ya- tirebileceğiz. Bu noktada Öğrenci Konseyi Başkanlığı pıldı ve proje ne durumda? seçimlerinin kazanılmasında emeği geçen kardeşlerime teşekkür ederim. Burs Kardeşliği projesi kapsamında şehrimizde üniversite okuyan kardeşlerimizden maddi du- Bursa Ülkü Ocakları ve ülkü ocaklarımızın uyuşturumları müsait olmayanların burs kardeşliği proje- rucuya karşı etkin bir kampanya yürüttüğünü bilisinden faydalanmaları için gerekli çalışmaları yaptık. yoruz. Bu kampanyalara ilgi ne durumda? Hedefle17
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015 rinizi gerçekleştirebildiniz mi? Uyuşturucu milletimizin başına musallat olmuş en çetin belalardan bir tanesi. Böyle bir meselede Ülkü Ocakları’nın çalışma yapmaması düşünülemez. Ülkemizin her bölgesinde ocaklarımız bu konuyla alakalı çalışma yapmaktadır. Bizde Bursa’da uyuşturucuyla mücadele edebileceğimiz her ortamı değerlendirmeye çalışıyoruz. Slogan haline getirdiğimiz ‘Uyuşturucuya kurban verilen her genç kaybedilmiş bir vatan toprağıdır’ sözünü bulunduğumuz her platformda dile getiriyoruz. Bursa’nın muhtelif yerlerinde uyuşturucu kullanımına ilişkin konferanslar düzenledik, bir de tiyatro gösterisi tertip ettik. Bu çalışmalar bursa halkı tarafında yoğun ilgi gördü.
doğal bir durumdur. Evet, Sayın Genel Başkanımız ile birlikte bizler de Tunceli’ye gittik. Teröre boyun bükmeyen, ekmeğini yediği toprağa vefasızlık etmeyen kardeşlerimizle buluştuk. Birilerinin kendi evinde dahi vatan haini demeye çekindiği kişilere bizler orada bunlar vatan hainidir dedik. Doğru bildiğimizi eğmeden, bükmeden dile getirdik. Ülkücü hareket vakarını ve inandığı değerler sistemine olan samimiyetini gösterdi. Bu anlamda böyle bir olayın yalnızca tanığı değil aynı zamanda faili olduğum için fevkalade mutluyum.
Uyuşturucu ile mücadele bir kaç etkinlikle netice bulacak bir durum değil bu sebepten biz çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ancak bu konuda yalnızca bizim çalışmamız yeterli olmayacaktır. Evde aile, okulda öğretmen, sokakta arkadaş bu konunun sorumlusu olarak hareket etmelidir. Ancak bu sayede bir çözüme ulaşılabilir.
Bizler Başbuğumuzdan aldığımız ışıkla ‘Nerede bir Türk varsa orası ilgi ve sevgi alanımız içerisindedir’ şuuruyla çalışmalarımızı yürütmekteyiz. Bu anlamda Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde vatan hasretiyle yaşan kardeşlerimizin hüzünlerine ve mutlulukları ortak olmaya gayret gösteriyoruz. Oralarda yaşayan gönülleri vatan ve bayrak sevgisiyle atan genç kardeşlerimize tavsiyem kendilerini her alanda yetiştirmeye gayret göstersinler. Çağımız bilgi çağıdır bunun bilincinde olsunlar. Bunun haricinde kültürlerini benliklerini törelerini unutmasınlar. Türk, töresine sadık olduğu müddetçe Türk’tür.
Siz de MHP Genel Bakan Devlet Bahçeli ile birlikte Tunceli’ye gittiniz. Tunceli’de neler yaşadınız ve nasıl bir atmosfer vardı? Biraz anlatır mısınız? Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bizim açımızdan Ankara ne ise Tunceli de Şırnak da odur. Ülkemizin her hangi bir vilayeti ile bir diğeri arasında ilgide, sevgide ve bağlılıkta her hangi bir farklılık gözetmiyoruz. Memleketimizin her köşesi bizim için mukaddestir.
Avrupa’da yaşayan genç ülküdaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir?
Son olarak dergimizin okuyucularına bir mesajınız var mı?
Öncelikle bizimle böyle bir röportaj gerçekleştirdiğiniz için sizlere ve sizin nezdinizde bizlere alaka gösteren bütün dergi okuyucularına teşekkür Bu bağlamda bizim Tunceli’ye gidiyor olma- ederim. Gayesi itibari ile bir olan müesseselerin bir mız tabii bir durum. Ancak medyada Sayın Genel birleri ile olan münasebetleri arttıkça aralarında ki Başkanımızın ve bizlerin oraya gitmesi olağan bir ünsiyet kuvvetlenecektir. Bu meyanda kurtuluşumudurum değilmiş gibi lanse edildi. Bilakis sevdalısının zun kenetlenmekte olduğunu bilelim. Bir olalım diri sevdiği ile buluşması ne kadar doğal ise bizlerin de olalım iri olalım. Allaha emanet olun bu vatanın sevdalıları olarak oraya gitmemiz o kadar
18
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
Kanlı Ocak, Şanlı Ocak 19 ocak 1990 akşamıydı. Hava kurşun gibi ağırdı. Bir sessizlik vardı Bakü sokaklarında, ölümü korkutan cinsten. Ama birileri, ormandaki çakal misali bekliyordu saatin 00:00 olmasını. 19’u 20’ye bağlayan gece kızılca kıyamet koparacaktı çakal sürüsü. Bunu biliyordu genç kurtlar, tunç yürekli yiğitler. Uyumuyorlardı, bir yerlerde ateşlerini yakıp tek silahları olan canlarıyla bekiyorlardı çakal sürüsünü. O sürüyü ki, en iyi silahlardan, sadece öldürmek için programlanmış kansız katillerden oluşuyordu.
Bağımsızlık ateşinin fitillerini yakan Ebülfez Elçibey Azatlık Meydanı’nda şanlı halkına konuşmasında bunları söylüyordu:
‘’ Mehmet Emin Resülzade’nin dediği gibi : BİR KERE YÜKSELEN BAYRAK BİR DAHA İNMEZ! Azerbaycan halkı bağımsızlık yolundan vazgeçmez. Neye mal olursa olsun Azerbaycan bağımsız olacaktır. Her yerde 3 renkli bayrağımız dalgalanacaktır. Gün bağımsızlık günüdür. Sovyet imparatorluğu dağılıyor. Tek dişi kalmış canavardır. Yapacağı bir şeyi yoktur. Saatler 00:00’ı gösteriyordu. Takvimler 20 Yaşasın bağımsız hür Azerbaycan!’’ Ocak’ı gösteriyordu. Tarihin tozlu sayfalarına ‘’kanlı ve şanlı’’ olarak geçen 20 Ocak’ı. Satır altında Azer- Üstünden 24 sene geçti ve şu anda ‘’sağır, baycan’ın bağımsızlığını, yeni evlenmiş çiftlerin ayrı- dilsiz ve kör’’ dünya Hür Azerbaycan’ı tanıyor. Evet, lığını, okuldan çıkıp eve giderken yere düşen çocuk- o günden sonra bağımsızlık ateşiyle yanan yürekler ların cansız bedenlerini, bir gecede şehit olan 170 Hür ve Bağımsız Azerbaycan’ı kurdular. Peki, şimdi o canı ve 600’den çok yaralıyı gizleyen 20 Ocak’ı. kahramanlar, o yusufyüzlüler nerde mi? Onlar, Bakü’nün en yüksek tepesinde ‘’Şehidler Xiyabanı’’nda, 35.000 kişilik ağır silahlarla donatılmış alfa ebedi istirahatgahlarında uyuyorlar. Şehitlik mertebirlikleri ve DTK-a adlı özel imha birlikleriyle Mos- besinden, Cennet mekanlarından kendi eserlerini kova, “Ermenileri korumak” bahanesiyle, Azerbay- izliyorlar. Her giden ziyaretçi bir fatiha okur bir de can’ın başkentini, rüzgarlar şehri Bakü’yü kurşun karanfil koyar mezarlarına. O karanfiller ağlar şehitfırtınasına tutmuştur ve işgale başlamıştır. İşgal lerimize. operasyonunun adı “UDAR”dır. T-72, T-80 ve BMP-3 tankları Bakü’de Azatlık Meydanı’nı kuşatmıştır. Hal- Karanfil, şehit kanı kımız, bağımsızlık için, mabedinin göğsüne namehrem elini sürdürmemek için, anaları için, bacıları için, Ağla, karanfil, ağla namusları için silahsız, çıplak elle sokaklara iner ve o ellerle canlarıyla, kanlarıyla zırhlı askerlere, tanklara Ağlat inlet meydanı karşı savaşırlar. Ağla, karanfil, ağla. Dünyaysa her zamanki gibi üç maymunu oynamaktadır. Sağırdır, dilsizdir, kördür bu dünya. Ne Bir şanlı sayfadır bu gün, bir vefa günüdür şede olsa akan Türk kanıdır… hitlerimize ödenmesi beklenen. Allah bütün şehitle Bir gün içinde 170 can düşer Bakü’nün artık rimize rahmet eylesin. kan kokan sokaklarına. 87 yaşındaki Babayeva Surayya Latif Kızı’ndan, 15 yaşındaki Huseyinov Nariman Veli Oğlu’na kadar 170 can, can Azerbaycan’ın bağımsızlığı hürmetine düşer toprağa. Ateş düştüğü yeri yakmıştır. Yanan Türk insanının yüreğidir.
Ama Ruslar bir şeyi hesaba katamamıştı.Bayrak bir kere yükselmişti ve Mehmed Emin Resulzade’nin de dediği gibi ‘’Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez’’ artık.İnmedi de şanlı bayrağım. Türklüğün, çağdaşlığın, islamın sembolü üç renkli bayrak halen kendi kudretiyle dalgalanmaktadır. O ‘’kanlı’’ gece kanlı olduğu kadar ‘’şanlı’’dır da. Şairin de dediği gibi: ‘’ Bayrakları Bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak uğrunda ölen varsa Vatandir’’. 19
Ruhları şad, mekanları Cennet olsun… İlgar Gurbanlı
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Ridaniye Savaşı
Osmanlı ordusunun kesin zaferiyle neticelenen Osmanlı-Memluk meydan muharebesi, 22 Ocak 1517 tarihinde Kahire yakınlarındaki Ridaniye mevkiinde Osmanlı Sultanı Birinci Selim Han ile Mısır Memluk Sultanı Tomanbay arasında meydana geldi. Neticesi itibariyle İslam ve Osmanlı tarihi bakımından önemli hadise ve değişikliklere sebep oldu.
mesi, harp tarihinde rekordur.
Sultan Selim Han, esirlerden ve keşif netacesinde Memluk muharebe usulünü tespit ettirdi. Vakit geçirmeden düşmana son darbeyi vurmak için çok dahiyane ve cüretli bir kararla harekete geçildi. Ridaniye mevziine, cepheden taarruz vazifesi yapacak ihtiyati kuvvetleri bıraktıktan sonra, asıl kuvvetler Osmanoğulları’nın takip ettikleri siyasette le 21/22 Ocak 1517 gecesi Kahire’nin doğusundaki Mısır savaşları, belirli bir zaman içinde dönüm nok- El-Mukattam Dağını dolaşarak sarktı. Osmanlı toplatası olmuştur. Bunlar yalnız meydana getirdiği askeri rını sürat ve maharetle uygun yerlere yerleştirdi. Böysonuçlar bakımından da geleceğe müessir olmuştur. lece Sultan Selim Han, Memluklerin beklemediği bir istikametten taarruz etmekle, Mısırlıları baskına uğ Yavuz Sultan Selim; Çaldıran meydan muha- ratıp, taktik planlarını bozarak, uzun zamandan beri rebesini kesin bir zaferle sonuçlandırınca, ele geçir- büyük emeklerle hazırladıkları mevzi ve topları mudiği çok kıymetli mallar, binlerce esir, birçok bilim harebe dışı bırakacaktı. 22 Ocak sabahı harp başlaadamı ve sanatkarlarla İstanbul’a dönmüştü. Bu zafer madan önce iki tarafın muharebe düzeni bu haldeydi. askeri sevince boğmuş, onları üstün morale de kaMuharebe, 22 Ocak 1517 sabahı erken savuşturmuştu. Ordunun beraberinde getirdiği alimler, atlerde başladı. Mısır ordusunun önündeki Osmanlı sanat erbabı, memlekette büyük hizmetler yapmış, Topkapı Sarayı hazineleri inci, yakut, zümrüt taşlarla alayı hücuma geçince, Tomanbay önceden mevzilerde hazır beklettiği topların ateşe başlamalarını süslü tahtlar, zarif çiniler, altın eserlerle dolmuştu. emretti. Bu arada gerilerine sarkmış bulunan asıl Padişah’ı emellerinden ilkine kavuşturan bu Osmanlı kuvvetlerinin “Allah, Allah!” nidaları ile zafer; onu Kahire yollarına, Ehramlar ülkesine sevk kendilerine hücum ettiğini görünce, şaşkına dönetmiştir. Mısır, Memluklu İmparatorluğu’nu ortadan dü. Topları mevzilerinde kalıp işe yaramadı. Memkaldırmak, Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığı için el- luk kuvvetleri bir anda iki ateş arasında kaldı. Fakat zem ve son çare idi. O büyük padişah, büyük komu- Memluk süvarileri büyük bir cesaretle ileri atıldılar. tan, İslami birliği sağlama ve dünyada tek bir İslam devleti oluşturma yolunda Suriye ve Mısır çöllerine düşmüştü. Osmanlılar 24 Ağustos 1516’da Mercidabık meydan muharebesinde Memluklere karşı ilk zaferini kazanmıştı. Ağustos 1516’da Halep’e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim aldı. Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Şam (27 Eylül 1516) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiler. Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 1516’da Kudüs’e, 2 Ocak 1517’de Gazze’ye girdi. İleri harekata devamla ağırlıklarıyla beraber Sina Çölü’nü beş günde geçerek, Salihiye’ye geldi. Sina Çölü’nü geçerken yağmur yağınca, her birine dörder ve altışar çekim hayvanının koşulduğu ağır arabalardaki yüzlerce top, kumların katılaşması sayesinde kolayca geçirildi. Ordu ve hayvanlar su sıkıntısı çekmedi. Sultan Selim Han’ın Ridaniye’ye giderken, ordunun ağırlıklarıyla bir günde elli kilometre yürü20
Yavuz Sultan Selim Han
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Merkezdeki saflar birbirine girip, iki taraf da kıyasıya muharebeye tutuştu. Yakın muharebe ve boğuşma kayıpları arttırdı. Osmanlı topu ve tüfekçisinin ateşi altında mücadele edip, pervasızca direnmeleri Memluk kayıplarını daha da arttırdı. Memluklerin Osmanlı merkezine karşı ileri atılmaları üzerine, Veziriazam Hadım Sinan Paşa kumandasındaki sağ kanat ve Vezir Yunus Paşa emrindeki sol kanat kuvvetleri taarruza geçerek Mısırlıların yan ve gerilerini kuşattı. Bu arada savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlayan Tomanbay yanına aldığı iki yüz seçme askerle padişahın otağına saldırdı. Padişahı öldürebilirse Osmanlı ordusunun dağılabileceğini hesaplamıştı. Ancak onlar Yavuz zannettikleri Sinan Paşa’nın kuvvetlerini yararak etrafını çevirdiler. Sinan Paşa büyük bir azim ve kahramanlıkla mücadele ettiyse de şehit düştü. Yavuz Sultan Selim, bu kısma derhal Bali Ağa kumandasında yardımcı birlikler gönderip durumu lehine çevirdi. Muharebe akşama doğru Osmanlı ordusunun zaferiyle neticelendi. Yirmi beş bin kayıp veren Memluk ordusunun geride kalanları Kahire’ye ve oradan da Sait istikametine çekildi. Sultan Tomanbay da Kurtbay ve bir avuç adamıyla selameti kaçmakta buldu. Vezir Yunus Paşa, Memluklere karşı zaferin kazanıldığını ve Tomanbay’ın kaçtığını Sultan Selim Hana bildirdiğinde; “Lala Lala! Mısır’ı aldık ama Sinan’ı kaybettik. Sinan’ı Mısır’a değişmezdim. Sinan’sız Mısır’da ne güzellik olur?” sözleriyle Sinan Paşa’nın yanındaki kıymetini belirtti. Ertesi gün veziriazam Sinan Paşa ve diğer şehitler defnedildi. Kahire şehri ele geçirilmiş sayılsa da tam anlamı ile güvenlik ve asayiş sağlanamadığı görülmüştür. Ridaniye bozgunundan sonra kaçan Memluk Sultanı Tomanbay, Osmanlıların Kahire’de istedikleri ölçüde denetimi ele geçirememesinden yararlanarak 27-28 Ocak 1517 gecesi yaklaşık 7000 kişilik bir kuvvetle Kahire’ye girmiş, şehirde yeniden çarpışmalar başlamış, evler tabii bir barikat, sokaklar muharebe sahası haline gelmişti. Her iki taraftan da ağır kayıplar verilmişti. Mısır halkının da katıldığı Kahire’deki Sokak muharebeleri 29 ve 30 Ocak günleri de kanlı bir şekilde devam etmiştir. Ancak Tomanbay kadın kıyafetine girerek yakınları ile birlikte bu sefer de kaçmayı başarmıştır. Üç günlük muharebe neticesinde Kahire sokaklarında 50.000 kişi can vermişti. Kahire’nin kati şekilde zapt edilmesinden sonra dağılan Memluk ümerasından (Asker/Komutan) bazıları kendiliğinden teslim olmak suretiyle Padişah’ın affını temin etmişlerdi. Yavuz Sultan Selim,
15 Şubat 1517 Pazar günü büyük bir törenle Kahire’ye girmiş ve Mısır tahtına oturmuştur. Nihayet Tomanbay 30 Mart 1517’de Kahire bölgesinde Nil Nehri’ni geçerek çöle kaçmak isterken bunu başaramamış, kendini can havliyle Nil Nehri’ne atmış ve boğulmak üzere iken bir kement atılarak kurtarılmış, elleri mendille bağlanarak esir alınmıştır. Bu haber Osmanlı Karargahı’na ulaştığında Yavuz Sultan Selim, ”Elhamdülillah, işte şimdi Mısır feth olundu” dediği rivayet edilmektedir. Yavuz, Mısır’ın geleceğinin güvence altına alınması, asayişin tam olarak sağlanması amacı ile son Memluk Sultanı Tomanbay’ı 13 Nisan 1517 günü Kahire’de Bab-üz Züveylde idam ettirmiştir. Tomanbay’ın cesedi üç gün ipte asılı kalmış ve Mısır halkı hükümdarlarının öldüğüne inanmıştı Osmanlı zaferiyle neticelenen Ridaniye Meydan Muharebesi; Osmanlı Devleti’ne ve dünya tarihine pekçok maddi ve manevi faydalar sağladı. Mısır, Arabistan Yarımadası, Osmanlı hakimiyetine geçti. Kızıldeniz’e ve Hind Okyanusuna inilip, Kuzey Afrika hakimiyet yolu açılarak, Osmanlı hududu Atlas Okyanusuna dayandırıldı. Hicaz ve Orta Doğudaki mübarek makamlar Osmanlı hizmetine açıldı. Buralar nadide eserlerle süslendi. Yeni eserler ve ilaveler yapılarak, istifadeye sunuldu. Halifelik, Sultan Selim Han’a geçerek Osmanlı padişahları saltanata ilaveten hilafet makamına da sahip olmalarıyla, İslam aleminin de lideri oldu. Ridaniye Muharebesi ve Mısır’ın fethinde, askeri sahada ilk defa Osmanlılar 1517 yılında yivli top kullandılar. Avrupa’da 1868’de ilk defa Almanların kullandığı yivli topların, Osmanlılarda on altıncı yüzyıl başlarında mevcut olması, imal edilerek muharebelerde kullanılmaları, teknikteki üstünlüklerini göstermesi bakımından önemlidir. Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır Seferi harekat kabiliyeti, sevk ve idare, muharebede tatbik edilen taktik ve strateji bakımından harp tarihinin eşsiz nümuneleri arasına girer. Bir büyük medeniyet kurmuş olan Memlük Devleti, dünyaya nizam vermis olan ceddimiz Osmanlı Devleti tarafindan yıkılmış ve Osmanlı, İslam dünyasının yeni lideri olmuştur.... Allaha, nasip ettigi bu şanlı tarih ve geçmişimiz için ne kadar şükretsek az..
21
Hazırlayan : Önder KOCAŞ
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
Çocuklarla Doğru İletişim Kurmanın Yolları Çocuğunuzu yetiştirirken, onunla kurduğunuz iletişim biçimi çok önemlidir. Bu iletişim biçimi, yaşam boyu onunla kurulacak ilişkinin temellerini oluşturur. İşte, doğru iletişimin 13 altın kuralı 1) Öncelikle çocuğunuzu iyi dinlemeyi öğrenmelisiniz. Onu dinliyormuş gibi yapmayın, bunu hemen hisseder. Eğer bir işiniz varsa biraz beklemesini ve birazdan onu dinleyeceğinizi ifade edin. 2) Onunla konuşurken göz göze gelmelisiniz. Bu onun kendisini önemli hissetmesine neden olur. Konuşma başlamadan önce onu kucağınıza alabilir ya da onun mesafesinde oturabilirsiniz. Yukarıdan konuşmanız onun karşısında bir güç olduğunuz imajını yaratabilir. Söylediklerini anladığınızı belli etmek için onay işaretleri verin (başınızı sallamak, “hıı... hıı..., evet, seni anlıyorum” demek gibi). 3) Görüşlerini saygı ile dinleyin. Haksız olduğu bir konu söz konusu olsa bile dinlenmeye hakkı vardır. Kendi duygularını, düşüncelerini tanımalı ve özgür bir ortamda bunu her zaman söyleme hakkı olduğunu bilmelidir. Kendisini rahatlıkla ifade edebilen bir çocuk kendisine daha çok güvenir. 4) Sorunlarını çözmek için kendisi çaba göstermelidir. Zorlandığı anlarda çözümsel davranmayın sadece ona yol gösterin. Çözümü kendisi bulabildiğini görebilsin. 5) Yanlış bir davranış yapmış olsa bile ondan bahsederken öncelikle olumlu olan yönlerini vurgulayın. Bu davranışı ile onu sevmenizden bir şey eksilmediğini hissettirmelisiniz. Olumlulardan sonra olumsuz davranışlar nedenleri ile vurgulanmalı ve çözüm için birlikte yeni kararlar alınmalıdır. 6) Almış olduğunuz her yeni karar ya da koymuş olduğunuz her kural kararlı ve sürekli bir biçimde uygulanmaya devam edilmelidir. Sağladığınız tutarlılık doğru davranışın yerleşmesini sağlayacaktır. 7) Ona gün içerisinde yaşına uygun sorumluluklar verin. Yapmış olduğu her sorumluluk için dönem dönem ona teşekkür etmeyi unutmayın.
8) Gün içerisindeki yapacağı her şey yaşına uygun bir şekilde planlanmalıdır. Ne kadar süre televizyon izleyecek, saat kaçta uyuyacak, oyuncaklarını ne zaman toplayacak gibi. Bunun bilincinde olan bir çocuk kendi sınırlarının ve birey olduğunun daha çok farkındadır. 9) Anne ve baba olarak her akşam onunla özel rutin aktiviteler planlayın. Bir çocuk için annenin yeri ayrı, babanın yeri ayrıdır. Bu nedenle birbirinizin rollerini almak için çaba göstermeyin. Her akşam sizinle en az bir şey yapacağını bilmesi onu mutlu eder, rahatlatır ve ilişkinizi güçlendirir. 10) Onu sevdiğinizi dile getirmelisiniz. Sevgiyle büyüyen bir çocuk yaşam karşı çok daha güçlü durur. 11) Söz verdiğiniz şeylerde kesinlikle geri çekilmeyin. Bu onun size olan güvenini zedeler. 12) Ona ait olan sınırları aştığında uyarıda bulunun. Bu uyarılar çocuğu azarlayacak ya da rencide edecek biçimde olmamalıdır. Açıklayıcı bir uyarı, bu davranış sonrasında ondan beklediğiniz davranış biçimi ve kararlı bir tutumla zaten istediğiniz sonucu alabilirsiniz. 13) Bir çocuk yetiştirirken sabırlı olmak ve karşınızdakinin bir çocuk olduğunun farkında olmak çok önemlidir. Sabırlı olabilmeniz için kendinize de zaman ayırmalı, yaşamdaki yerinizin ve beklentilerinizin daha fazla farkında olmalısınız. Unutmayın; mutlu bir anne-babalar daha mutlu çocuklar yetiştirebilecektir.
22
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
İslam’da Hoşgörü Anlayışı
Peygamberlerin Allah katından getirdikleri ilahi mesajlar içerisinde ahlaki prensipler önemli bir yer tutmaktadır. Bu ahlaki ilkeler arasında da hoşgörünün ayrı bir yeri vardır. Hz.Peygamber’in getirdiği dine “İslam” isminin verilmesi, diğer anlamların yanı sıra bu dinin müsamaha ve hoşgörü dini olduğunu göstermektedir. Nitekim İslam kelimesinin çeşitli anlamları arasında sulh, barış ve uzlaşma gibi anlamları da bulunmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’deki konuyla ilgili ayetlerden bir kaçına göz atalım: “O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”(1) “...İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir.”(2) “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”(3) “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoşgörür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir”(4)
Hoşgörülü olmanın şartları şunlardır: 1- Nefis muhasebesi yapmak: “Kendinizi beğenip temize çıkarmayın.” (5) 2- İnsanların kusurlarını örtmek: Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurur:”Kim bu dünyada bir kulun ayıbını örterse Allah da onun ayıbını kıyamette örter.” (6) 3- Öfkeyi yenmek: “O takva sahipleridir ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davranışta bulunanları affeder.” (7) 4- Affedici olmak: “(Ey Nebi!) Af yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme.”(8) 5- Beddua edici olmamak: Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Rahmet olarak gönderildim.”(9) 6- Sû-i zan etmemek: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.”(10) 7- Kibir ve gururdan sakınmak: “İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah kendini beğenip övünen kimseyi sevmez.”(11) Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurur: “Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter.” (12) 8- İnsanlarla alay etmemek: “Ey iman edenler! Sizden bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki
kendilerinden daha iyidirler.”(13)
9- Sabırlı olmak: Kur’ân-ı Kerim’de yetmişten fazla âyette sabırdan bahsedilir. “Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(14) Hz. Peygamber de: “Hiç kimseye sabırdan daha geniş ve daha hayırlı bir bağışta bulunulmamıştır.” buyurmuştur. (15) Aile hayatında hoşgörü hanımlara karşı iyi davranmak, çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşmak ve anne-babanın hukukuna riâyet etmekle sağlanır. Bu konularda Hz. Peygamber model ve örnek şahsiyettir. Onun eşlerine nasıl merhametle, iyilikle, sabırla, sevgiyle yaklaştığı bilinen bir husustur. Çocukları ve torunlarına karşı bir merhamet abidesi olan Hz. Peygamber sürekli olarak onlarla ilgilenmiş, sevgiyle ve yumuşaklıkla davranmıştır. Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in kendisi namazda bulunduğu sırada kendi omuzlarına binmesine rıza göstermiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İslamiyet’te din ve inanç konusunda zorlama yoktur. Birisinin inancını değiştirmek zorla değil, ancak onu ikna yoluyla ve kişinin kendi rızasıyla mümkündür. İnanç hürriyeti, insanın en başta gelen haklarından birisidir. Din insanlara korku ve zulümle iletilseydi, inancın hiçbir anlamı kalmazdı. İnsanların hayatlarını yönlendirmeleri hür iradeleriyle kendilerine bırakılmıştır. Yaptıkları işlerden Allah’a hesap verecekleri için insanlara seçme hürriyeti verilmiştir. Aksi takdirde bu hususta insanlara zorlama yapılsaydı adaletsizlik yapılmış olurdu. Dinde zorlama olmadığıyla ilgili olarak Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkar edip Allah’a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir.”(16) Konuyla ilgili bir diğer ayet ise şu şekildedir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorluyor musun?”(17) Hz. Peygamberin hoşgörü anlayışı ve İslam tarihindeki hoşgörü uygulamalarından modern dünyanın alacağı dersler ve ibretler vardır. Müslümanlar’ı herhangi bir ayırıma tâbi tutmadan hepsini bağnaz, savaşçı ve müsamahasız olarak niteleyenlerin Hz. Peygamberin hayatını, faaliyetlerini ve İslam tarihini iyi öğrenmeleri ve yorumlamaları gerekmektedir. 1) Âl-i İmran, 134. 2) Mâide, 2. 3) Hucurat, 10. 4) Teğâbun, 14. 5) Necm, 32 6) Müslim, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 7) Al-i İmran, 134 8) A´raf,199 9) Müslüm, Birr, 87 10) Hucurat, 12 11) Lokman, 18 12) Müslim, Birr, 32 13) Hucurat, 11 14) Enfal, 46 15) Buhârî, Zekat, 50 16) Bakara, 256. 17) Yûnus, 99.
23
TARİHTE BU AY
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
ÜLKÜCÜ HAREKETİN İLK ŞEHİDİ RUHİ KILIÇKIRAN Öğrenci hareketlerinin en yoğun olduğu yılların başında gelmektedir 1968 yılı. Üniversiteler kandırılmış gençlerle doludur. Bir çoğu Moskova’nın bayrağını sallamaktadır. Lenin’e, Stalin’e, Mao’ya, Marx’a sevgiyle bağlı bu gençler, üniversitelerde neredeyse eğitimi durdurma seviyesine gelmiştir. Ülke, üniversiteleri izlemektedir. Türk bayrağına saldırılmakta, Atatürk büstüne el uzatma küstahlığını gösteren o zamanın komünistleri şimdilerin liberalist artıkları huzuru bozmakta, düzeni sarsmaktadırlar. Türk bayrağına el uzatan bu küstahların bileğine bir pençe yapışır. Bu çelikten pençe Ülkücü bozkurtların pençesidir. Atilla Han’ı, Bilge Kağan’ı, Alparslan’ı, Osman Bey’i, Fatih’i, Yavuz’u ve nihayetinde Mustafa Kemal Atatürk’ü kendilerine bayrak edinen Başbuğ Alparslan Türkeş’in eğitiminden geçen bu Ülkücüler, bayrağına, dinine ve devletine küfredenlerin karşısında bayrak olmuşlardır. Karşılarında çelikten bu duvarı görenler, yedi düveli karşısına alıp Kurtuluş Savaşı verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletini, SSCB isimli bir komünist düzenin paryası durumuna getirmek istemektedirler. SSCB de hayali olan sıcak denizlere açılma projesini gerçekleştirecektir. Ülkücüler bu oyunu bozmuştur. Kurdukları tezgahları bozulan komünistler artık ellerine silahı almışlardır. Evlerinden barklarından yüksek öğrenim için ayrılan bu gençler gittikleri şehirde öğrencilik yerine şehir eşkiyalığına başlamışlardır. Ülkücülerin üzerine çevirdikleri kızıl ve kalleş namluları ile Ülkücüleri şehit etmektedirler. İlk şehidin adı da Ruhi KILIÇKIRAN’dır.
1946 yılında Osmaniye’nin Raziyeler köyünde dünyaya gelen Ruhi Kılıçkıran, 1966 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanarak Ankara’ya gelmiş ve Site Yurdu’na yerleşmiştir. 1968 yılında Ankara’nın soğuk kış gününde, Ramazan’da niyetlidir Ruhi Kılıçkıran. İftar vaktinden sonra yurt kantinine gelen komünistler Allah’a, Kuran’a küfretmeye başlamıştır. Karşılarında Ruhi Kılıçkıran çelikten bir duvar olmuştur. Ramazan günü Allah’a, Kuran’a küfreden bu Moskof aşığı kendini bilmezler, ayyaşlıktan zor ayakta durmakta ve bir yandan da küfürler savurmaktadırlar. Ruhi, küfrü geri almaları uyarısında bulunur ama onlar küstah hareketlerini daha da artırır. Bunun üzerine içlerinden biri Ruhi’nin yumruğu ile yere serilir. İşte bu andan itibaren ihanet sürüsü hep birden Ruhi’nin üzerine saldırır. Bir tabancadan çıkan ölüm sesine, “Yandım Allah” sesi katılır. Allah sevdalısı bir bozkurt, Allahsızlarca kurşunlanır. Sıkılan mermiler onun bedeninde, milletin mukaddesatına sıkılmış ve o kelime-i şehadet ile son nefesini vermiştir. Ailesinden helallik alıp Çukurova’dan Ankara’ya gelen Kılıçkıran, devletin yurdunda, milletin mukaddesatına hakaret edenler tarafından kurşunlanmıştır. Ankara soğuktur. Yerler buz... Öğrenci kantininde yere serilir boylu boyunca bu Ülkü Devi... Çukurova’nın Kürşad yürekli yiğidi Ruhi Kılıçkıran son nefesini vermektedir. Ağzından zor dökülür cümleler. Vatan der, bayrak der ve ardından Eşhedü Enla İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhu ve Rasuluhü... Yerde bir cansız beden... Ruhi Kılıçkıran Hakk’a yürümüştür. Mazimizin aklığıdır Ülkücü Şehitler kervanı... Bu kervanın yolbaşçısı Ruhi Kılıçkıran’ı rahmet ve minnetle anıyoruz.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun..
ÜLKÜCÜ HAREKETİN SON ŞEHİDİ CENGİZ AKYILDIZ
13 Mayıs 1961 tarihinde Rize’de doğdu. Kısa bir süre Bursa’da bulundu. İstanbul’un Fatih İlçesi’ne bağlı Fındıkzâde semtindeki Vatan Lisesi’nden mezun oldu.
Cengiz Akyıldız, 12 Eylül 1980 darbesinin işkencehaneleri olan ve ‘Yusufiye ’ veya ‘Taş Medrese ’ olarak anılan zindanlardaki metaneti, sabrı, asil duruşu ve davasına perçinli iradesi ile efsaneleşen bir destan kahramanı olarak bilinir. Ülkücü hareketin içerisinde büyük bir mücadele adamı olarak tanındı ve sevildi. 12 Eylül 1980 yönetiminin peşin yargılarla başlattığı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda hapse mahkum edildi. Cezasını çektikten sonra çeşitli yayın organlarında çalıştı. 100’den fazla makalesi yayınlandı.
çim bürosu PKK yandaşları olan taşlı-sopalı ve silahlı kişilerin saldırısına uğradı. Dışarıdaki kavgayı görüntülemek isterken, kalbine isabet eden kurşun sebebiyle kaldırıldığı hastânede ebedi aleme göçtü. Cenaze namazı büyük bir kalabalığın katılımı ile kılındı.
30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan Mahallî İdareler Seçimi için, 26 Ocak 2014 Pazar günü, İstanbul’un Esenyurt Semti’ndeki seçim bürosundaydı. MHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı geldiğinde se-
24
Ruhu şad, mekanı cennet olsun...
Ülkücü Hareket’in İlk Şehidi Ruhi Kılıçkıran ve Son Şehidi Cengiz Akyıldız
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
ÜLKÜCÜ ŞEHİT AHMET KERSE
Gaziantep’in Oğuzeli ilçesine bağlı Yeşildere köyündendi. Gaziantep Eğitim Enstitüsü’nde okuyordu. 1980 yılı Şubat ayında, polisler tarafından Kilis’te yakalanarak gözaltına alınıp bir ay süreyle işkence yapıldı. Çıkarıldığı 12 Eylül mahkemelerinde, bütün şahitlerin, aleyhine ifade vermedikleri için tutuklandıkları bir yargılamadan sonra, 8 Temmuz 1981 tarihinde idam cezasına mahkum edildi. 25 yaşındayken, tutuklu bulunduğu Gaziantep Cezaevi’nin infaz bahçesinde 31.01.1983 tarihinde sabaha karşı asılarak şehit edildi. İsteği üzerine getirilen din görevlisiyle selamlaşıp, görüşen Kerse, tutanaklara geçen son sohbetinde “Dini vecibelerimi yerine getirmek istiyorum. Ancak; uykudan yeni kalktığım için, abdestim yoktur. Abdest aldıktan sonra bu işe başlamak istiyorum” dedi. Din görevlisinin ‘Allah hiçbir kulunu merhametinden ve şefkatinden yoksun bırakmasın’ sözünü tekrar ettiği belirtilen Kerse’nin, dini vecibesinin ‘Allah, devlete ve millete zeval vermesin’ sözüyle tamamlandığı anlatılan tutanakta, Kerse’nin “Son olarak arkadaşlarım, cezaevi personeli namına cezaevi müdürü ve cezaevi başgardiyanı ile vedalaşmak, helalleşmek istiyorum” dediği, isteminin de yerine getirildiği yazıldı. İdam sehpasına çıktıktan sonra son söz olarak dua edeceğini belirtti ve sonrasında üç defa Allahu Ekber dedikten sonra asılarak şehit edildi.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun..
ARİF NİHAT ASYA Türk Edebiyat Tarihi’ne “Bayrak Şairi” olarak adını yazdıran Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 yılında Çatalca’nın İnceğiz Köyü’nde dünyaya geldi. Milliyetçi şiirleriyle tanınır ve Adana’nın kurtuluş günü olan 5 Ocak günü yazdığı ünlü “Bayrak” şiirinden dolayı “Bayrak şairi” olarak da anılır. Arif Nihat Asya, öğrenim hayatına dört yaşında köyün imamından Kur’an harfleri öğrenerek başladı. Balkan Savaşı sonunda İstanbul’a geldi. İlk öğrenimini Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerinde tamamladıktan sonra Gülşen-i Maârif Rüştiyesi’ne girdi. Orta tahsilini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu liselerinde tamamladıktan sonra 1928’de İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs’taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950 yılında Seyhan (Adana) ve 1954 yılında da Eskişehir milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Milletvekilliğinden sonra tekrar bir süre daha öğretmenlik yaptı. Ankara Gazi Lisesi’nde edebiyat öğretmeni iken 1962’de emekliye ayrıldı. Milli Mücadele Dönemi’nde Ankara’da bulundu. Bu dönem onun şiire başladığı, Türklük ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı tarihlerdir. Milliyetçi şiirleriyle dikkat çeken Arif Nihat Asya, yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle bilinir. Arif Nihat Asya, 05 Ocak 1975’te Ankara Numune Hastanesi’nde vefat etti. Kabri, Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndadır.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.. 01.01.1958 - Avrupa Topluluğu kuruldu. 09.01.1969 - 1969 - Ses hızını aşan ilk yolcu uçağı Concorde deneme uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi. 10.01.1863 - Dünyanın ilk metrosu olan Londra metrosunun Metropoli-
tan adı verilen ilk hattı açıldı. 13.01.1785 - Dünyanın ilk gazetelerinden Daily Universal Register İngiltere’de yayımlanmaya başladı. Üç yıl sonra adı The Times olarak değiştirilecek olan gazete hala çıkmaktadır. 16.01.2005 - Adriana Iliescu, 66 ya-
25
şında doğum yaparak dünyanın en yaşlı annesi unvanını aldı. 21.01.1899 - Opel ilk otomobilini üretti. 25.01.1954 - Ankara’da sıcaklık -30 dereceye düştü; okullar tatil edildi.
KARİKATÜR
TÜRK’ÇE | SAYI 8 | OCAK 2015
? U D
KAÇ YıL OL
Recep Tayyip Erdoğan 24 Nisan 2012’de bir açıklamasında “Zaman zaman söyleniyor, ‘Türkçe ile felsefe, bilim yapılmaz, bilim dili kurulmaz’ deniyor. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır. Irkçılık ihtiva eden bir düşünüş biçimidir. Dünyadaki tüm diller gibi Türkçe de zengin kelime hazinesiyle, bu dili konuşan herkese sonsuz, sınırsız, engin bir muhayyile sunabilecek güce sahiptir” diye konuştuktan sonra yine 24 Aralık 2014’de bir başka açıklamasında “Şu anda Türkçe‘nin mevcut kelime hazinesiyle felsefe yapamazsınız. Ya Osmanlıca ya da İngilizce, Almanca, Fransızca kelime ve kavramlara başvuracaksınız.” diyeli sadece 1 ay oldu.
26
BULMACA
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
SAYI YERLEŞTİRME
SUDOKU 1
2
3
3
6 2
7
9 4 5 8 9 1 6
9 3 5 8 6 8 9 5 4 7
1
4 6
8 3
6 7
1
4
5
9
8
7 3 RAKAMLI
4 RAKAMLI 5 RAKAMLI 6 RAKAMLI 7 RAKAMLI
8 RAKAMLI
195 271 333 372 407 435
0752 5621 1265 6336 2046 8291 2176 8404 2559 8477 2615 8871 5380 9911
12404366 23242002 57369719 69948023
517 623 723 733 770 984
08827 20351 22138 39104 39672 41959 45610 54047 65685 85564
164397 315387 352339 501483 929211 951209 996940
0479783 1009393 2754487 9225620
4
6
8
7
4
2 8
4
1
9
8
3 9 6
4 1
KELİME AVI R T A G D Y P R R A H A Y R Y
E A S F C R G T V C Ğ Ü R Y T
Ü Ş A F A K A F G V R S C T Ü
Ş V İ H B A S V D E G D T U Ğ
V D R K N Ü R N K B B F Y S M
E T T M A K A M R A K G İ Z H
R E B I R Y A F İ T T F P M K
Ğ B G Y İ A E V O F E B S C L
G E L İ N J B T A N T U N İ Ç
A Ş J Z G K N S Y H L N A B Ö
C İ K F A T Ü D Ü R K M U V J
B R L L T R L R Ç D G Ü H H K
M N H S Ö İ K B J F T Ö J J L
J A İ G H H İ A Ö Ö D Y N M İ
K Ü Ş Y J Y Y L G L Ü A K Ü Ş
M O O K K F Ü I E K İ O M T L 27
H Y H İ A Z A K B R P K L G T
T G H A C V F T S L İ L P Ü A
C K J P M D G Y F E Ğ Ğ V Y Ü
İ U C U İ U V T G Ç K J R Ğ A
R V B I O R R H Ö A B A Z D P
Z V N E K E B F B R N Ç A L Ç
Ğ E R B S J D İ T Ü E L C Ç Ğ
J T A P Ü R R Ç Ö Y E G R V C
Ş R Z M Ö Ç A I F T D S T I P
ŞİKAYET - NARİN MAKAM - GELİN ÖDLEK - BALIK ESRA - İLERİ TANTUNİ - SERT TEBEŞİR - KAZA DAMGA - AKŞAM AYRAN - HAMUR AHLAK - YÜKSEK HOŞGÖRÜ - NEFİS ŞAFAK - YÜREK HARP - HÜCUM TAKVA - KABİR GÖNÜL - KUVVET TÖRE - ADALET
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü. Işık lşık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku ne keder… Gölgende bana da, bana da yer ver! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar! Yurda, ay-yıldızın ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düşürdüğü gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı… Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim; Yer yüzünde yer beğen: Nereye dikilmek istersen Söyle seni oraya dikeyim!
Arif Nihat ASYA