Türk'çe Dergisi Temmuz 2014 Sayısı

Page 1


JUWELIER GÜLEY

Zentrale

Filiale Innsbruck

İletişim İçin

Georg Pirmoser Str. 5 Museumstraße 22 Mobil: 0676 / 5753 674 6330 Kufstein 6020 Innsbruck Mobil: 0676 / 5753 673 Tel.: 05372 / 62353


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

öNSÖZ Saygıdeğer “Türk’çe” okuyucuları 19-20-21 Haziran tarihlerinde bir Yaz Şenliğimizi daha hep birlikte başarıyla gerçekleştirdik. Şenliğimiz boyunca gönüllü olarak çalışarak bizlere destek olan herkese ve uzaktan, yakından gelerek şenliğimize katılan ve bizlere maddi, manevi destek olan herkese teşekkür ederiz. Allah hepsinden razı olsun. Biz hep birlikte güçlüyüz. Allah’ın izniyle bir ve beraber olmaya devam edeceğiz. Allah’a şükürler olsun ki bir Ramazan ayına daha kavuştuk. Dernek olarak geleneksel hale getirdiğimiz İftar Yemekleri bu yıl da devam ediyor. İftar Yemeklerimizin organize edilmesinde bize maddi ve manevi destek olan bütün üyelerimize, cemaatimize ve esnaflarımıza teşekkür ediyoruz. Bizimle birlikte, ezan sesi duyarak iftar yapmak isteyen herkesi iftar programlarımıza bekliyoruz. Allah hepimize hayırlı bir Ramazan geçirmeyi nasip etsin. Bu dönemde gurbetten sılaya gidecek herkese hayırlı, kazasız, belasız yolculuklar dilerim. Allah herkese sağ salim gidip dönmeyi nasip etsin. Değerli Türk’çe okuyucuları, tatil sezonuna girdiğimiz için dergimizi çıkarmaya iki ay ara veriyoruz. Allah izin verirse Ekim sayımız ile birlikte tekrar sizlerle olacağız. Bir dahaki sayımızda görüşmek üzere, Allah’a emanet olun. Ahmet YILMAZ

İÇİNDEKİLER Dernekten Haberler 4 Ramazan ve Çocuklarımız

8

Bir Soru - Bir Cevap

9

Irak Türkmenleri

10

13

Köşe Yazısı - Birol ÖZTÜRK

MHP Iğdır Milletvekili Sinan OĞAN ile Söyleşi

14

Köşe Yazısı - İsa GÜNYELİ

17

Kıbrıs Barış Harekatı

18

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan

20

İnfak ve Yardımlaşma Ahlakı

21

Köşe Yazısı - Hasan KESKİN

22

Şiirler

23

Tarihte Bu Ay

24

Eğlence

26

Bulmaca

27

Yayıncı

Dergi Ekibi

İletişim

Innsbruck Türk Kültür Derneği

Süleyman ÖZCAN İsa GÜNYELİ Hasan KESKİN Önder KOCAŞ

(+43) 660 48 28 200 (+43) 512 58 09 43

İmtiyaz Sahibi Ahmet YILMAZ

Genel Yayın Yönetmeni Birol ÖZTÜRK

Dergimiz ile ilgili istek ve tavsiyelerinizi bize ulaştırabilirsiniz

Kapak Tasarımı Leman Yılmaz ÖZTÜRK

facebook.com/ibkocak 3


DERNEKTEN HABERLER

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

INNSBRUCK TÜRK KÜLTÜR DERNEĞI YAZ ŞENLIĞI 2014

Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak 19-20-21 Haziran tarihlerinde, yoğun bir katılımın olduğu Yaz Şenliğimizi gerçekleştirdik. Birlik ve beraberlik içinde geçen şenliğimizde gönüllü bir şekilde görev alarak derneğimize destek olan tüm çalışanlara ve şenliğimize katılarak derneğimize maddi ve manevi katkıda bulunan herkese çok teşekkür ediyoruz.

4


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Bu güzel pastaları hazırlayan Zuhal BAŞER’e çok teşekkür ederiz. Ayrıca açık arttırma sonucu pastaları alan Ali ASPİR ve Av. Vedat GÖKDEMİR’e ilgilerinden ve derneğimize yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür ederiz.

Yaz Şenliğimizin son günü yani 21 Haziran Pazar günü hediye çekilişimizi gerçekleştirdik. Kazananların, çocukların çektiği bileterle belirlendiği hediye çekilişimizde, Araba, Çamaşır Makinası, Yemek Takımı, Çatal-Kaşık Takımı, Mikrodalga, Halı, Cezve Takımı ve iki adet Tablo sahiplerini buldu. Ödül kazanan herkesi tebrik ederiz.

5


TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

INNSBRUCK TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ’NDE RAMAZAN AYI Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak geleneksel hale getirdiğimiz İftar Yemekleri bu yıl da devam ediyor. Ramazan boyunca derneğimizde İftar Yemekleri olacaktır. Birlikte iftar yapmanın manevi havasını yaşamak ve paylaşmanın huzuruna erişmek isteyen herkesi iftarlarımıza bekleriz.

6


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

Innsbruck Türk Kültür Derneği üyesi Veli Yıldırım’ın oğlu İbrahim Yıldırım ve Dilara 14 Haziran Cumartesi günü evlendiler. Derneğimiz adına Birol Öztürk, yeni evli çiftimize kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim ve Türk bayrağımızı hediye etti. Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak yeni evli çiftimize bir ömür boyu mutluluklar dileriz.

İLETİŞİM VE VÜCUT DİLİ KONULU SEMİNER

Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak 14 Haziran Cumartesi günü dernek binamızda İletişim ve Vücut Dili konulu bir seminer gerçekleştirdik. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doc.Dr.Mevlüt GÖRGÜLÜ ve Doc.Dr.Merve YILMAZER, uzmanı oldukları İletişim ve Vücut Dili konusunda bizleri bilgilendirdiler. Bu güzel programın organize edilmesinde bizlere yardımcı olan Vorarlberg Entegrasyon Sorumlusu Atilla DİNÇER’e çok teşekkür ederiz. Zamanın kısıtlı olmasına rağmen çok faydalı bir seminer gerçekleştirildi.

7


AİLE VE ÇOCUK

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

ramazan ve çocuklarımız

Anne ve babaların isteğidir sorumluluk sahibi, sabırlı ve hayata hazır evlatlar yetiştirmek. Bunun için çocuklarını en iyi okullarda okutmaya çabalar, çocuklarının derslerinden en yüksek notları alması için ellerinden geleni yaparlar. Peki ya çocuklarımızı hem bu dünyadaki başarıya götüren hem de ahiret hayatında mutluluğa götüren dini vecibeleri için de bu kadar çaba gösteriyor muyuz? Yoksa hayatın içinde koşturup dururken, çocuklarımıza aslında vermek istediğimiz fakat vakit bulamadığımızdan dolayı veremediğimiz şeyler için üzülüyor muyuz? O halde, en azından Ramazan’da bu eksikliğimiz için kollarımızı sıvayalım ve çocuklarımıza unutulmayan Ramazan anıları bırakmaya çalışalım. Çünkü çocukken yerleşen duygular, öğrenilen, gözlenilen hareketler kişinin gelecekteki kişiliğinin, hayata ve dine karşı duruş açısının temelini atar. Severek, heyecanla tuttukları oruçlar, Ramazan ayını onlar için özel, diğer aylardan farklı, saygı duyulması gereken bir ay kılar.

seni yakar’ gibi cümleler kesinlikle ağzımızdan çıkmamalıdır. Onun yerine oruç tutunca cennette onu bekleyen dondurmalardan, aklına geldiği an önünde beliren meyvelerden, oyuncaklardan bahsedebiliriz. Çocuk olduğu için onun orucunun anne ve babasının orucundan daha kıymetli olduğunu, Allah’ı daha çok sevindirdiğinin üzerinde durabiliriz.

Çocuklara Oruç Tutmayı ve Ramazan Ayını Nasıl Sevdirebiliriz? 1- İyi hazırlanmak: Ramazan bize bir mesajla gelmektedir ve bu mesaj yeme içmenin ötesinde ruhi bir gelişim ve olgunlaşma mesajıdır. 2- Evimizi süslemek: Evimizi süsleyebilir, Ramazan’ın kaçıncı gününde olduğumuzu gösteren bir takvim hazırlayabiliriz. 3- Yaşayarak anlatmak: Çocuklar duyduklarından çok gördüklerini taklit ederler. Kötü alışkanlıklarından mümkün olduğunca arınmış ve farklılaşmış bir birey olarak çocuklarımıza örneklik oluşturmalıyız. 4- Orucu teşvik etmek: Yaşlarına göre oruç tutmalarını güzel sözlerle, küçük hediyelerle teşvik edelim. 5- Huzuru hissettirmek: Oruçlu iken anne-babalarının daha anlayışlı ve kimseyi incitmeme konusunda hassas olduğunu gören çocuklar, terbiye eğitimini aktif olarak alacaklardır. 6- Ziyaretleri unutmamak: Çocuklarımızla beraber akrabalarımızı, hasta ve muhtaçları ziyaret ederek sosyal yardımlaşmanın sadece sözde kalmaması gerektiğini göstermiş oluruz. 7- İftar ve sahurları ailece yapmak: Oruç tutmasalar da iftar ve sahurlarda ailece sofraya oturalım. Sesli olarak dua etmeyi düzenli hale getirebilirsiniz. 8- Camilere götürmek: Çocuklukta böyle günler din duygusunun, Allah ve Peygamber sevgisinin ruha derinlemesine işlediği günlerdir. 9- Yardım kutusu hazırlamak: Bir yardım kutusunu çocuklarımızla beraberce hazırlayalım. Çocuklarımızdan birine yardım kutusunun sorumluluğunu vererek Ramazan boyu hem aile fertlerinin hem de misafirlerin yardım kutusuna katkıda bulunmasını sağlayalım.

Bu sene Ramazan yaza denk geldi. Biz büyükler olarak aslında şikayet manasında söylemesek bile, “Bu sene de Ramazan yaza geldi, zaman çok uzun ne yapacağız bakalım” dediğimizi duyan çocuklarımız, orucun aslında zor ve meşakkatli bir ibadet olduğunu düşünür. Halbuki, oruç birçok insan için ibadetlerin en kolayı, ‘en yapılabilir’idir. O zaman, oruç ve Ramazan hakkında yorum yaparken çocuklarımızın zihninde negatif düşüncelerin oluşmaması için konusmalarımıza dikkat etmeliyiz. Ramazan ayını çocuklarımıza sevdirmek için anne ve baba olarak el ele vermeliyiz. Peki oruç yaşı ne olmalıdır? 4-5 yaşından itibaren çocuklarımız tekne orucu denilen yarım gün tutulan oruçları tutmaya başlamaladırlar. İkindiye yaklaşırken çocuklarımız oruçlarını tutmaya başlayabilirler, böylelikle oruç açma anında onlar da oruç açma heyecanına ortak olurlar ve yapılan dualara günahsız ağızlarıyla amin derler, dua etmeyi öğrenirler. Çocuğunuzu siz daha iyi tanırsınız, 4 yaşında 3-4 saat aç kalamaz derseniz bunu 2 saate indirebilirsiniz ama bir şekilde başlatmalısınız. Çocuğunuz 3-4 saat bir şey yemeden durabilir, zaten bir çok annenin şikayeti değil midir çocuklarının hiçbir şey yememesi? O zaman endişelenmeye hiç gerek yok. İlkokula başlamış bir çocuk haftasonları tüm gün oruç tutabilir. 3. ve 4. sınıfa giden çocuklarınızı okula giderken de arada oruç tutmaya teşvik etmelisiniz ki kendilerine oruç farz olduğu zaman zorlanmasınlar. Her dini vecibeyi öğretirken olduğu gibi, oruçta da çocuklarımızı korkutmamalıyız, ‘Orucunu bozarsan Allah 8


BİR SORU - BİR CEVAP

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Soru : Dernek olarak geleneksel hale getirdiğimiz İftar Yemekleri bu sene de devam ediyor. İftar Yemekleri ile ilgili neler demek istersiniz? Cevap : İftar Yemekleri sayesinde iftar vakitlerinde hep beraber oluyoruz. Kalabalık bir ortamda, ezan sesini duyarak iftarımızı yapıyoruz. Hep beraber teravih namazlarımızı kılıyoruz. Bu sayede Ramazan ayı ile ilgili Türkiye özlemimiz bir nebze de olsa azalıyor. Bu konuda emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Aysel MERCAN Soru : Ramazan ayı ile ilgili neler söylemek istersiniz ?

Cevap : Nefislerini terbiye etmek isteyen müslümanlar için en kısa yol oruç tutmaktır. Cenabı Hak, Kur’an-ı Kerim’de; “Gerçek ki nefis devamlı kötülük yapmayı emreder.” buyurmuştur. Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadiste; “Ramazan ayı geldiği zaman bütün cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve bütün şeytanlar bağlanır.” buyurmuştur. Bu mübarek ayın feyzinden faydalanmalıyız.

Servet TOPKARA

Soru : Ramazan ayı ile ilgili neler söylemek istersiniz ? Cevap : Ramazan ayı denildiğinde genelde aklımıza, topluca iftar yapmak, oruç tutmak, teravih namazları kılmak gibi şeyler gelir. Ramazan aynı zamanda bizim için değişim ayı olmalıdır.

Volkan YANIK

Bir ay boyunca oruç tutup namaz kıldıktan sonra Ramazan ile birlikte bu güzel ibadetlerimiz de bitmemelidir. Ramazan ile birlikte kalıcı hale gelmelidir. Ramazan ayı herkese hayırlı, uğurlu olsun.

Soru : Ramazan ayı ile ilgili neler söylemek istersiniz ? Cevap : Ramazan ayı, bolluk ve bereket ayıdır. İçerisinde, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi olan mübarek bir aydır. Ramazan ayı, sabır ayı ve nefsimizle savaştığımız bir aydır. Rabbim, Ramazan ayını necip milletimize ve tüm İslam alemine hayırlara vesile kılsın. Birliğimiz ve dirliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Ergün KURTULMUŞ Soru : Ramazan ayı ile ilgili neler söylemek istersiniz ? Cevap : Ramazan ayı, onbir ayın sultanı olarak adlandırılan, İslam’ın beş şartından biri olan oruç ibadetinin yapıldığı mübarek bir aydır. Ramazan ayı, müslümanların ibadet açısından çok iyi değerlendirmesi gereken özel bir aydır.

Sezgin KERTLİOĞLU

Ayrıca Ramazan deyince oruçla beraber; sabır, sevinç, hoşgörü, yardımlaşma, fakirlerin hakkı olan fitre ve zekat, iftar ve sahur yemekleri, teravih namazları ve Ramazan bayramı akla gelir. Mübarek kitabımız Kur’an-ı Kerim de, Ramazan ayı içinde olan ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi inmeye başlamıştır. 9


TÜRK DÜNYASI

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

IRAK TÜRKMENLERİ

Bu anayasa, krallık rejiminin yıkılması ve cumhuriyetin kurulması ile yerini 1958 Anayasası’na bırakmıştır. Yeni anayasa Irak’ı bir yandan Arap anavatanının bir parçası, diğer yandan ise Arapların ve Kürtlerin vatanı olarak gösterirken, Türkmenlerden hiç söz etmemiştir. BM Genel Kurulu’nun Aralık 1965’te her türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesi Kararını alması üzerine, bu kararın tüm üye ülkelerde uygulanması zorunluluğu ortaya çıkınca, Irak hükümeti bu dönemde Türkmenlere bazı kültürel haklar vermek durumunda kalmıştır. Ancak bu süreç pek uzun Asırlardır Irak’ta yaşayan Türkmenler, sürmemiş, Saddam Hüseyin iktidarıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu döneminde bölgenin Türkmenlerin baskı ve katliamlara maruz kalaasli unsuru olarak yönetimde yer almışlardır. cağı yıllar başlamıştır. 1918’de biten Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak yönetimi, Türkmenleri asimile etise, Türkiye’den koparılıp kurulan Irak devletinin mek ve bölgelerini Araplaştırmak için özellikvatandaşları olarak yaşamlarını idame etmeye devam etmişlerdir. Sınırları İngiliz eliyle çizilen le 1980’den sonra baskılarını arttırmıştır. Açık ve yönetimi İngiliz kontrolündeki Araplara dev- yerlerde Türkçe konuşmayı yasaklamakla kalredilen Irak’ta, soydaşlarımız maalesef Arap ve mamış, telefonda kendi ailesiyle Türkçe konuKürtlerden sonra üçüncü unsur durumuna düşü- şanları cezalandırma yoluna gitmiştir. Yüzlerce Türkmen köy ve kasabası çeşitli bahanelerle rülmüştür. yıkılmış, Türkmen halkı başka yerlere göçe zor Irak devletinin Türkmenlere karşı takındı- lanmıştır. Irak’ın güneyinde yüz binlerce Arap ğı tavır, tarih boyunca istikrarsız bir seyir izle- vatandaşa, Türkmen bölgelerine yerleşmeleri miştir. 1925’te ilan edilen anayasada hiçbir etnik için karşılıksız teşvik primleri verilmiş ve arazi gruptan söz edilmediği gibi, Türkmenlerden de dağıtılmıştır. söz edilmemiştir. Fakat Irak devleti 1932’de İngiİran – Irak Savaşı sırasında ülkenin genel liz mandasından kurtularak bağımsızlığını kaza- nınca, Milletler Cemiyeti’ne bir beyanname sun- durumu kötüleştirirken, Türkmen toplumunun muş ve bu beyannamede Irak Türkmenlerinin şartları daha çok ağırlaşmıştır. Bağdat yönetimi haklarının korunacağı, varlıklarının tanınacağı, Türkmenleri bir yandan savaş cephelerinin ön kendi dillerinde eğitim yapmalarına izin verile- saflarına sürerken, diğer yandan da Türkmen ceği, Türk dilinin Türk bölgelerinde resmi dil ol- liderlere karşı bir idam kampanyası başlatmıştır. masının ötesinde bu bölgelerde görev yapacak Irak Türkmenlerine zulüm silahlarını yöneltenler memurların mümkün olduğunca Türk kökenli sadece Araplar olmamış; Türkmenleri bağımolacağı konularında taahhütlerde bulunulmuştur. sızlık hayalleri önünde engel gören Kürtler de

10


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev soydaşlarımıza düşmanca saldırmışlardır. 14 Temmuz 1959 tarihinde General Kasım komutasındaki komünist Kürtler, Kerkük’te büyük ve korkunç bir katliam gerçekleştirmişler, pek çok kardeşimiz bu kıyımda türlü işkencelere maruz kalarak şehit olmuştur. ABD İşgali sonrasında da işgal kuvvetlerinin desteğini alan Kürtler, 22 Ağustos 2003’te Tuzhurmatu ve Kerkük’te Türkmenlere yönelik operasyonlara girişmişlerdir. Nisan 2003 tarihinde Irak askerlerinin şehri boşaltması üzerine Kürt peşmerge güçleri Kerkük’e saldırmıştır. Türkmen şehrine girmekle kalmayıp, şehirdeki, başta tapu ve nüfus daireleri olmak üzere resmi daireleri, hastane, işyeri, evleri, özel araçları yağma ve talan etmişlerdir. İşgal öncesinde 830 bin olan Kerkük’ün nüfusu, bugün Irak’ın kuzeyinden, Türkiye, İran ve Suriye’den getirilip yerleştirilen Kürt unsurlar sayesinde 1,5 milyonu aşmıştır. Şehirde biryandan asimilasyon devam ederken bir yandan da yaşanan saldırılar sonucu binlerce Türkmen katledilmiştir. Önemli Türkmen şehirlerinden biride Telafer’dir. Şehir nüfusunun tamamı Türkmenlerden oluşmaktadır. Şehre sinema ve trafik lambası sistemi dahi Türkmenleri cezalandırmak için yıllarca kurulmamıştır. 400 bin Türkmen’in yaşadığı şehirde durum Saddam rejiminden sonrada değişmemiş hatta ağırlaşmıştır. Telafer’de terör, ABD ve Irak güçlerinin operasyonları nedeni ile hayatını kaybedenlerin sayısı 2800 civarındadır. Telafer’de kan gövdeyi götürürken Türk Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı ‘masum Iraklıların öldürülmesinden üzüntü duyuyoruz’ açıklaması ise ayrı bir etkisizlik ürünü olarak tarihe geçmiştir. Irak’ta Türkmenlere yönelik katliamlar artarken Başbakan Erdoğan’ın gündeminde ise Türkmen katliamları değil, Barzani ile görüşme vardır.

Musul’da da durum diğer Türkmen kentlerinden farksızdır. Türkmenler birçok baskı ve zulme maruz kalarak göç ettirilmek istenmiştir. Ayrıca birçok Türkmen liderde suikasta uğramıştır. Musul, Kerkük, Süleymaniye, Telafer ve adını sayamadığımız nice Türkmen şehri, beldesi ve köyünde ne yazık ki durum aynıdır. Peşmerge lideri Mesut Barzani başta olmak üzere Irak’ın uyguladığı politikalar yüz yıl önce İngiliz işgali ile başlayan ve Saddam yönetiminde katlanarak artan, Amerikan işgali ile zirve yapan baskı, zulüm ve asimilasyon politikalarından farksızdır. Irak’ın Kuzey’inin asıl söz sahibi Türkmenler yok sayılmakta, asimile edilmekte ve her şeyden daha vahimi katliamlara tabi tutulmaktadır. Yıllardır süren asimilasyon ve katliama karşı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin sessiz kalması, soydaşlarının yok edilmesini izlemesi sizce de düşündürücü değil midir? Bugün de malesef IŞİD tehdidi vardır ve hükümet yine Türkmenlere karşı aynı duyarsızlığını sürdürmektedir. Orada yaşayan insanlar hem din hem de soy kardeşimizdir. Bütün dünya Türkmenleri görmezden gelirken, Türkmenlerin tek umudu olan Türkiye’nin de görmezden gelmesi malesef çok üzücüdür. Yüz yıldır tüm zorluklara rağmen varlığını sürdüren Irak Türkleri’nin bu zorlu günleri atlatacağına inancımız tamdır. Allah yardımcıları olsun.

11


TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

12


KÖŞE YAZISI

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

gündeme dair değerlendirmeler

Birol ÖZTÜRK birolozturk@hotmail.com 28 Haziran günü de İstanbul’da GaziosmanÇözüm Süreci paşa Emniyet Müdürlüğü’nün önündeki bayraklar Uzun zamandır, “Çözüm Süreci” adı verilen bir ihanet süreci işliyor. Bu süreci savunmak için sa- dan birini indirmeye çalışan kişi bacağından vurudece şehit haberleri gelmiyor diyebiliyorlar. Allah’a larak etkisiz hale getirildi. Taviz tavizi doğurur. Dün şükür şehit haberi gelmiyor, biz de memnunuz bun- Diyarbakır’da bayrağın indirilmesine izin verilirse, dan. Ancak bunun karşılığı terör örgütüne taviz üstü- bugün İstanbul’da indirmeye kalkarlar. Yarın evine ne taviz vermek, güneydoğu bölgesini teslim etmek gelip evindeki bayrağı indirirler. Tavizin sonu yoktur. olmamalıdır. Terör örgütü günlerce yol kesiyor, askere ateş açıyor. Asker, ateşe bile ateşle karşılık veremiyor, bölgeden geri çekiliyor. Evet, şehit haberleri gelmemesi sevindirici ama şehit vermeyelim diye koca devlet böyle hareket edemez. Bu zihniyet sanırım, şehit vermeyelim diye Çanakkale’de düşman önüne durmazdı, Kurtuluş Savaşı’na girişmezdi.

IŞİD ve Türkmenlerin Durumu

Bazı olayları yorumlarken sonucunun kime fayda getirdiğine bakmak gerekiyor. IŞİD, Suriye’de savaşırken bir anda Irak’a girdi. Çok hızlı ilerleyerek bir çok bölgeyi ele geçirdi. Aynı zamanda peşmerge de Kerkük’ü korumak bahanesiyle Kerkük’e girdi. Peşmerge, bu bahaneyle uzun zamandır istediği bir 24 Haziran günü HDP’li Pervin Buldan bir olayı gerçekleştirmiş oldu. IŞİD şimdiye kadar bir çok mitingte çözüm süreci ile ilgili şunları söylüyor ; “Bu yere saldırmasına rağmen hiç peşmerge ile karşı karsüreç en kısa zamanda nihai bir sonuca kavuşmalı- şıya gelmedi. Bu da ilginç.. dır. Bu nihai sonuç da Öcalan’ın özgürlüğüdür.” İşte Irak şuan fiili olarak üçe bölünmüş durumdaçözüm süreci adı verilen süreç budur. dır. IŞİD’in kontrolünde bulunan bölge, Şii bölgesi ve peşmerge kontrolündeki Kürt bölgesi.. Amerika’nın Bayrağın İndirilmesi istediği üçe bölünmüş Irak.. Görünen o ki IŞİD’in Çözüm süreci ile birlikte oluşturulan ortam, yaptıkları peşmerge ve ABD’ye yaradı. Barzani yöneterör örgütünü şımarttı, cesaretlendirdi. Bayrak indi- timindeki peşmerge şimdiden bağımsızlık yönünde rilmesi olayından önce terör örgütü çeşitli yerlerde açıklamalara başladı bile. günlerce eylem yaptı. Bu eylemlerde sağa sola zarar veren bu kişileri, gerek polis gerekse asker aldıkları Peki tüm bunlar olurken kendisine dünya liemir gereği, sadece izlemekle yetindi. Hatta asker- deri denen başbakanımız ne yaptı ? Hiç !! ler kendilerine ateş edilince bölgeden çekildi. Taviz Türkmenlerin durumu ortada. Irak’ta her her zaman tavizi doğurur. Terör örgütü baktı ki ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine müdahale edilmi- grubun destekçisi, sahip çıkanı varken sadece Türkyor, iyice cesaretlendiler. Askeri bir bölgeye girerek menler sahipsiz. Ancak Türkmenler herşeye rağmen şanlı Türk bayrağını indirdiler. Askerin görevi iç ve dış direniyorlar. Allah yardımcıları olsun. düşmanlara karşı vatanın bağımsızlığını, bölünmez bütünlüğünü korumaktır. Şanlı Türk bayrağı da vatanın bağımsızlığının simgesidir. Dolayısıyla şanlı Türk bayrağını göklerde dalgalandırmak askerin görevidir. Bu hükümet döneminde malesef asker bile görevini yapamayacak duruma getirilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili Ekmelettin İhsanoğlu isminin çok tanınmadığı eleştirileri oluyor. Recep Tayyip Erdoğan’ı yeterince tanıyoruz. Çözüm süreci adı verilen ihanet süreci ile ülkemizin ne duruma getirildiğini görüyoruz. Sıfır sorun politikası Bayrağını indiren kişiye bile birşey olmayınca, ile yola çıkılan dış politikada her tarafımızın sorunlu bu girişimlerin devamı geldi. Antalya ve İstanbul’da hale geldiğini görüyoruz. Toplumu ayrıştıran, bölen, sivil bölgelerde Türk bayrağını indirmeye çalışanlar milletin bir bölümünü düşman gibi gören Tayyip Eroldu. Türk’ün vatanında Türk bayrağını indirmeye ça- doğan’ı tanıyoruz. Buna göre kararımızı vermemiz lışıyorlar. Olay işte bu kadar vahimdir. Tabii bu iki olay gerekiyor. Tüm bunlara rağmen, hala aklında Ekmesadece medyaya yansıyanlar. Medyaya yansımayan lettin İhsanoğlu ile ilgili tereddütleri olanların da sebu tarz olaylar oldu mu bilemiyoruz. Neyse ki bu çim sürecinde bu tereddütleri giderilecektir diye düolaylarda vatandaşlarımız gerekli tepkiyi gösterdiler. şünüyorum. 13


SÖYLEŞİ

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

SİNAN OĞAN İLE SÖYLEŞİ

“Türkiye’nin siyasi tarihini incelediğiniz zaman, daha önceki hiçbir iktidarın döneminde dış politikada bu kadar çaresiz kaldığımız maalesef görülmemiştir.” Sinan Oğan Yerel seçimlerde Iğdır ile ilgili itirazlarınız oldu. Seçimlerde hile yapıldığını belirttiniz. Seçimde Iğdır’da ne gibi usulsüzlükler yaşandı? İlk olarak şunu belirtmek gerekiyor; Iğdır, Türkiye’de üç ülkeye sınırı olan ülkemizin en stratejik ilidir. Dolayısıyla özellikle terör örgütü PKK’nın “Iğdır’dan Mersin’e kadar bir Kürt devleti” kurma projesi içerisinde Iğdır’ın çok önemli bir yeri var. Bunu daha önce gerek PKK elebaşı Abdullah Öcalan gerekse de BDP’nin içerisinden Selahattin Demirtaş başta olmak üzere birçok yetkili çeşitli şekillerde belirtmişti. Bu nedenle, BDP ve PKK Iğdır’da seçimi kazanmak için yeri geldiğinde insanları canıyla tehdit etmekten geri durmadılar. AKP cephesinde de durum farklı değil, 30 Mart öncesi, hükümet imkanları da kullanılarak, AKP’nin seçimi kazanması için tehdit yöntemine başvuruldu. Devlet kurumlarına büyük baskılar yapıldı. Taşeron işçiler, işten çıkartılmakla tehdit edildi. İşçi kardeşlerimizin Facebook’ta yaptığı paylaşımlara kadar incelendiğini ve bizim partimize sempati besleyen paylaşımların kaldırmalarının istendiğini biliyoruz. Kısaca söylemek gerekirse, AKP Iğdır’da insanları aşıyla, BDP ise canıyla tehdit etti. Seçim sürecinde, Iğdır’da bazı yerlerde devlet otoritesinin olmadığı görüldü, oy kullanılan okullarda güvenlik güçleri maalesef yetersiz kaldı. Geçersiz sayılması gereken oyları tespit edip Yüksek Seçim Kurulu’na sunduk; ama sonuç maalesef değişmedi. Ne “ileri demokrasi” diyen AKP ne de “demokratik haklar” diyen BDP, 30 Mart’ta demokrasiye uygun bir şekilde yarışmadı. Sandıkların üzerine kalaşnikof koyup seçimlerin yapıldığı bir yerde siz doğru sonuçların

gelmesini bekleyemezsiniz. Terör örgütü mensupları, Iğdır’da köylere gidip resmen kaç oy istiyorsa sipariş verdi. Dolayısıyla Türkiye’deki demokratikleşme önce sandıktan başlamalıdır. Iğdır’da MHP’nin kazanmaması için AKP’nin BDP’yi desteklediği iddia edildi. Bu doğru mu? Sadece Iğdır’da değil, Doğu ve Güneydoğu’da birçok ilde AKP düşük profilli aday çıkartıp, BDP’nin seçimlerden güçlü çıkmasına zemin hazırlamıştır. Iğdır’da da belirtiğiniz sürecin yaşandığı doğrudur. Seçim sonuçlarına bakıldığında, Türkiye genelinde yüzde 40’ı aşan AKP’nin Iğdır’da yüzde 10’u zor aştığı görülüyor. 30 Mart’tan önce AKP ve BDP arasında bölgede bir “al gülüm ver gülüm” durumu söz konusuydu. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yine cumhurbaşkanlığının karşılığında özerklik pazarlığı masadadır. İki taraf arasında son dönemde gizli bir ortaklık söz konusudur. Sadece yerelde değil mecliste de bunun olduğunu biliyoruz. Son dönemde mecliste çıkan yasaların HDP/BDP grubunun istediği yönde çıktığı bellidir. Buna büyükşehir yasasını, resmi dil dışında savunmaya olanak sağlayan kanunu ve birçok yasayı gösterebiliriz. AKP ve BDP ortak olarak çalışmaktadır. İçinizdeki milliyetçilik duygusunu ne zaman ve nasıl keşfettiniz? Ne zaman ve nasıl ben milliyetçiyim ve bu yolda yürümeliyim dediniz? Küçüklükten beri bu hareketin içerisindeyim, keşfetmekten ziyade ben zaten büyürken Türk milliyetçiliğiy-

14


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev le yoğrularak büyüdüm. Bu şekilde ifade edersem aslında daha doğru olur. Vatanseverlik hissiyle, milli duygularla büyüdük ve ilerleyen yıllarda girdiğimiz Ocaklarımızdan başka türlü yetişmemiz de söz konusu olmazdı. Yani kendimi bildim bileli o yolda yürüyordum diyebilirim. Daha sonra milliyetçiliği üniversite yıllarında, Türk milliyetçiliği açısından önemli arz eden eserleri okuyarak anlamaya çalıştım. O dönemde fakülteden arkadaşlarım genellikle Avrupa alanında çalışmayı tercih ettiler; ama ben Türk dünyası ile alakalı olarak akademik çalışmalarımı devam ettirmek istedim. Ardından, Allah bana Türk coğrafyasına da gitmek ve oraları görmeyi nasip etti. Şunu söyleyebilirim; ülkücü, milliyetçi hareketi anladıkça daha çok sevdim ve sevdikçe bu hareketin bir mensubu olmaktan daha da fazla gurur duydum. Türk Dünyası ve özellikle Azerbaycan ile çok sıkı ilişkileri olan bir milletvekilimizsiniz. Bize biraz Azerbaycan’ı, orada yaşayan kardeşlerimizi, hayatlarını anlatır mısınız? Türkiye ve Azerbaycan aslında iki farklı ülke değil, bu ülkeler “iki devlet tek millet” bir diğer deyişle; “kardeş”. Hatta da ben de bu kardeşliği biraz daha öteye götürüyorum ve bu ülkelere “ikiz kardeş” diyorum. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin, birbirine bu kadar sıkı bağlarla bağlı, tarihsel, kültürel ve sosyal yönden bir birine bu kadar yakın iki ülke bulamazsınız. Azerbaycan halkında, Türkiye’ye büyük bir sempati, ilgi ve sevgi var. Günlük hayat, bizim ülkemizden çok farklı değil. Yolda sokakta yürürken, Türk şarkılarını duyabilirsiniz, çeşitli sektörlerde burada olan birçok mağaza orada da bulunuyor. Küreselleşmenin getirdiği bir olgudan daha çok bu iki ülke arasında ekonomik anlamda yakınlığı da gösteriyor. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün benim çok sevdiğim bir sözü var; “Azerbaycan’ın sevinci sevincimizdir, kederi kederimizdir”. Bu Azerbaycan için de geçerli. Hangi alanda olursa olsun, Azerbaycan Türkleri, Türkiye’nin başarısına bizim kadar seviniyor. Soma’da yaşanan deprem felaketi sonucunda Azerbaycan’ın yardımlarını ve oradaki kardeşlerimiz için ne kadar üzüldüğünü biliyorum. Bu durum önceden de farklı değildi; daha önceki Van Depremi’nde sonra yine Azerbaycan hiç sormadan yardım TIR’larını göndermişti. Azerbaycan’da ben de TİKA Temsilcisi olarak uzun yıllar görev yaptım, benim görev yaptığım yıllara göre şimdi Azerbaycan çok daha gelişmiş bir durumda. Son yıllarda ülkede büyük bir atılım var. Başta başkent Bakü olmak üzere, Azerbaycan olumlu manada büyük bir değişim gösteriyor.

TSK, olanları seyrediyor. Vali bebek katiline teşekkür ediyor. Başbakan ise HDP’ye rica ediyor.

Çözüm süreci adı verilen bir süreç var. Bu süreç gördüğümüz kadarıyla hiç de iyi gitmiyor. Bu süreç hakkında neler söylemek istersiniz? Siyasi literatürde öncelikle bazı şeylerin adının iyi konulması taraftarıyım. Bu süreç, maalesef bir çözüm süreci değil, biz çözülme sürecidir. Süreçte, PKK’ya katılımların büyük oranlarda artış yaptığını görüyoruz. Bunun karşısında “çözüm süreci” denerek bölgede çok önemli noktalarda yer alan, teröristlerin geçişi için stratejik merkezlerde bulunan bazı karakolların kapandığını biliyoruz. Öte yandan, dağdan kimse inmedi. Ayrıca, Güneydoğu’da devlet otoritesinin artık neredeyse sıfıra indiği anlaşılıyor. PKK tarafından çocuklar kaçırılıyor; ama hükümet bununla ilgili olarak inisiyatif almaktan kaçınıyor. Güneydoğu’da yolların terör örgütü tarafından kesildiğini görüyoruz. Devlet mekanizmaları ise etkisiz durumda; TSK, olanları seyrediyor. Vali bebek katiline teşekkür ediyor. Başbakan ise HDP’ye rica ediyor. AKP, terör sorununu bu şekilde çözemeyecek; ama diğer taraftan PKK cephesine baktığınızda onların AKP’yi çözdüğünü ve zaaflarından çok iyi bir şekilde yararlandıklarını görüyoruz. Benim mensubu olmaktan onur duyduğum Milliyetçi Hareket Partisi, çözümü en fazla isteyen partidir; biz bunun bir çözüm değil çözülme süreci olduğunu fark ettiğimizden ötürü aramıza mesafe koyduk. Bu yaşananların PKK’nın taktiği olarak algılanması gerektiğini altı çizerek ifade etmek isterim. Ermenilerin Türklere yaptığı katliamlar gün gibi ortadayken, sizin Hocalı Katliamı’nın “soykırım” olarak kabul edilmesi için verdiğiniz kanun teklifi AKP tarafından reddedildi. Nisan ayında da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ermenilerden özür dileyen bir açıklama yaptı. Bu talihsiz durumla ilgili neler söylemek istersiniz? Sözde soykırım iddialarının 100. yıldönümü olan 2015 yaklaşırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu açıklamayla Ermenistan’a bir şekilde yaklaşmak niyetinde olduğu görünmektedir. Açıklamayı aynı zamanda, ikinci Ermeni açılımının da önemli bir parçası olarak görmek gerekmektedir. İlk olarak, Türkiye’de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanan 23 Nisan tarihinde böyle bir açıklamanın yapılması kuşkusuz ki, büyük bir yanlışa işaret etmektedir. Ermenistan tarafına bakıldığında şu anda “Yetmez Ama Evet” tavrının hakim olduğu görülüyor. Ermeni tarafı şu an tam anlamıyla tatmin olmamış gibi görünse de gelecek yıllarda, sözde soykırım ile ilgili iddialarını desteklemek amacıyla bu açıklama kullanılacaktır. Öte yandan, bildiğiniz gibi ben Iğdırlıyım. O coğrafyada, benim dedemi Ermeniler diri diri yaktı; ama Başbakan maalesef onlara taziyede bulunmadı henüz. Bölgede Ermenilerin yaptığı katliamlar nedense gündemde değil. 12 senedir iktidarda olan AKP’nin maalesef, iyi bir 2015 projesi yok, günü kurtaracak şekilde açıklamalar yapılıyor. Tabii, 100 yıl önce yaşanmış olaylardan ziyade daha tarih bile olmamış, şahitleri, tanıkları, zarar görenlerin akrabaları hayatta olan Hocalı Soykırımı da AKP’nin

15


TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014 gündeminde değil. Sadece Hocalı değil, içerisinde Türk olan hiçbir şey maalesef Başbakan Erdoğan’ın ve AKP’nin öncelikleri arasına giremiyor. Meclise girdiğim günden bu yana her yıl 26 Şubat tarihinde Hocalı Soykırımı’nı gündeme taşıyoruz. İlk olarak 2012 yılında benim üyesi olduğum Dışişleri Komisyonu ve Türkiye – Azerbaycan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu tarihte ilk kez bir açıklama yayınladı. Geçtiğimiz yıl mecliste Hocalı Soykırımı için özel oturum açılmasını talep ettik; ama AKP tarafından bu da kabul edilmedi. Hocalı Soykırımı ile ilgili kanun teklifimiz ise yine AKP tarafından reddedildi. Mecliste Azerbaycan konusunun Türkiye’de siyaset üstü ele alınması gereken bir konu olduğunu özellikle belirtmek isterim. Avrupa’nın çeşitli yerlerini ziyaret ettiniz. Avrupa’da yaşayan Türklerin genel durumunu nasıl görüyorsunuz? Avrupa’ya işçi olarak çalışmaya giden kardeşlerimiz şu anda işveren konumuna gelmişler, çok iyi işlere imza atıyorlar ve hem yaşadıkları ülkeye hem de ülkemize büyük faydalar sağlıyorlar. Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarımızın içerisindeki Türkiye sevgisi var. Önemli olan, devlet olarak bunu işlemek ve vatandaşlarımızın bu vatan sevgisini ülkemize yararlı olacak şekilde somut şeylere çevirecek politikalar oluşturmaktır. Bu konuda tarafsız olmak gerektiği de unutulmamalıdır. Türkiye’de iç politikada Başbakan Erdoğan’ın son derece kutuplaştırıcı bir üslubu var ve bu her alanda kendisini belli ediyor. Avrupa’da yaşayan Türklerin tek bir şemsiye altında birleşmesi, hem kendilerinin sesini daha etkin duyurması açısından önemlidir hem de Türkiye ile ilgili çalışmaların daha etkin sonuç vermesi açısından gereklidir. Dolayısıyla Türk diasporasının yandaşlık esasına göre değil, objektif esaslara göre şekillendirmek gerekmektedir. Önce kendi içimizde birlik sağlayıp sonra diğer Türk cumhuriyetlerinin diaspora teşkilatlarıyla birlikte hareket ederek daha da geniş etkiler yaratmak gerekmektedir. Türklerin, daha da iyi şeyler yapmaları için devlet kültürel ve siyasi alanda onların yanında olmalıdır; ama devletin desteğini sadece bazı kesimler hissedebiliyor. Aynı zamanda bir stratejistsiniz. Türkiye’nin dış politikası nasıl görüyorsunuz? Türkiye’nin siyasi tarihini incelediğiniz zaman, daha önceki hiçbir iktidarın döneminde dış politikada bu kadar çaresiz kaldığımız maalesef görülmemiştir. Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” politikası “sırf sorun” politikasına dönüşmüştür. Yine Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik’i şu anda “Stratejik Çukur” haline gelmiştir. Dış politika uzun vadeli hedeflerle planlanması gerekmektedir; ama şu anki iktidarda bunu maalesef göremiyoruz. İsterseniz, bölgelere teker teker bakalım: Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerimiz, özellikle son dönemde gergin bir durumda. Erdoğan’ın son Almanya ziyaretinde de gördüğümüz gibi büyük bir tepki var. Türkiye’nin “Başbakanlık” gibi önemli önemli bir makamının bu denli olumsuz ifadelerle protesto edilir noktaya gelmesi, Türkiye’ye gerçekten yakışmıyor. Öte yandan Orta Doğu’ya bakalım; orada da Türkiye’nin bütün politikalarının ters teptiği-

ni görüyoruz. Arap Baharı üzerinden Türkiye’nin yaptığı bütün hesaplar maalesef iflas etti. Türk dünyasına bakıldığında ilişkilerin olması gereken noktada olmadığı aşikardır. Sadece, Türkiye’de birçok vatandaşımızın ismini ilk defa duyduğu ülkelerle vize rejiminin serbestleştirilmesi konusunda atılan adımları görüyoruz. Bunun da faydası hissedilemeyecek derecede az. Avrupa’da yaşayan Türk gençlerine tavsiyeleriniz nelerdir? Avrupa’da şu anda üçüncü Türk kuşağı yetişiyor. Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, Belçika’da daha rahat yaşamaları açısından kendilerinin yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmeleri gerekiyor; ama bunu yaparken Türkçemizi unutmamalılar. Bulundukları ülkelerdeki hayata dahil olurken bizim örf ve geleneklerimizi de bir taraftan yaşatmamalılar. Asimile olmadan Türk kimliklerini koruyarak, Avrupa toplumuna entegrasyonu gerçekleştirilmeliler. Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in çok güzel bir lafı vardır; “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin” diye. Ben de Avrupa’daki gençlerimize Başbuğumuzun bu güzel sözünü hatırlatmak isterim. Oradaki gençlerimizin hepsi birer Türk bayrağıdır ve ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeleri gerekiyor. Hepsi orada bizim birer elçimiz gibi çalışmalı ve oradaki Türk imajının gelişmesine katkı sağlamalılar. Kendilerini hem Türkiye hem de yaşadıkları ülke ekseninde geliştirmeleri gerekiyor. Dolayısıyla, iki taraflı olarak çalışmaları gerek. Bu bakımdan işleri biraz zor; ama biz Türk gençliğine güveniyoruz! Yoğun programınızda bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak dergimizin okuyucularına bir mesajınız var mı? Derginiz oyucularına selam ve sevgilerimiz gönderiyorum. Günümüzde artık internet ve bilişim çağında yaşıyoruz. Klasik medya ve iletişim organları neredeyse ikinci plana düşmüştür. Bunun yerine Sosyal Medya daha ön plana çıkmıştır. Ben de okuyucularınızda Sosyal Medya’da etkin olmalarını, Türk Milliyetiçiliğini ve davamızı vakit buldukça Sosyal Medya’ya taşımalarını ve bir de arzu ettikleri taktirde bizi https://twitter.com/sinan_ogan ve https://www.facebook.com/sinanogan.com.tr adreslerinden takip etmelerini isterim.

16


KÖŞE YAZISI

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

AVRUPALI TÜRKLER VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İsa GÜNYELİ Başta Almanya olmak üzere yurtdışındaki milyonlarca vatandaşın Ağustos ayında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanabileceği belirtildi. Yurtdışında yaşayan Türkleri yıllardır meşgul eden konulardan biri de Türkiye’deki seçimlerde oy kullanabilme arzuları. Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle yurtdışında yaşayanların bulundukları ülkede oy kullanma hayalleri bu yıl nihayet gerçekleşeceğe benziyor. Bu hayal, hayal kırıklığı ile de sonuçlanabilir. Başbakan’ın başta Almanya olmak üzere bir çok ülkede kahramanlık taslayarak Türk vatandaşlarının haklarını konuşmak yerine Türkiye siyaseti ile bulunduğumuz ülkelerin yöneticileri ile kavgayı ve gerginliği artırıyor. Bunun Türk kökenli göçmenlere ne getirisi ne götürüsü olacak görecegiz ama olan yine vatandaşıma olacak! Avrupa birligi AGİT kararı ile bu seçimin güvenli olmadığını ve insanların çıkar amaçlı kullanılabileceğini, kilometrelerce uzaklıktaki belirlenen bölgelerde aralıklarla seçim yapılacağını bunun ise güvenli olmadığını bildirerek gözlemci göndermek istediğini bildirdi. Vatandaşların mutlaka seçmen kayıt işlemini konsolosluklarda yaptırması ve ikametini tescillemesi gerekmektedir. Yoksa oy kullanamayacaklardır. Bazı kurumların konsolosluklarla irtibatlı olarak toplu şekilde bu işi yaptıklarını duyuyoruz. Bu bile şaibeli bir ortam olacağının işaretini veriyor. Avusturya’da Başbakan karşılanırken 50 yıl önce sen olsaydın buralara gelmezdik, burada olmazdık gibi pankartlarla karşılandı. Bu kadar yalaka bu kadar kör olunmaz! Emeklilik hakkımız 2,5 eurodan 10 euroya çıktı, iyi oldu diyenler var. Parayı verip olsun devlete gidiyor diyenler var. Çifte vatandaşlık konusu ise daima muamma. Bunu hem Avrupalı parlementerler hem de Türk hükümeti oy malzemesi olarak kullanmaktadır. Bu vatandaşların burada oy kullandıklarında ne gibi güvenceleri var, nasıl bir sorunla karşılaşacaklar belli değil. Bunun bile alt yapısı hazırlanmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki görüşlerime gelince, Cumhurbaşkanı ne benim tam görüşlerimi yansıtmalı ne de bir kurumun. Tüm Türk milletinin değerlerini kucaklayan, kültürünü anlayan hatta Türkiye ve Avrupa arasında köprü vazifesi gören biri olmalı! AKP Genel Başkanı sayın Tayyip Erdoğan her seçimi gerginlik politikaları ve kutuplaşma siyaseti ile kendi lehine çevirerek milleti politize etmeyi başardı. Yani bir tarafta Tayyipçiler diğer tarafta karşıtları noktasına taşıdı. ABD ve Avrupa’nın kendi istekleri doğrultusunda Ortadoğu’da siz Osmanlı’sınız, Ortadoğu’nun lideri olmalısınız, sınırları kaldırın ve birlik mesajları verin telkininden sonra sorunsuz komşu sınırsız ülke konumuna getirildik.Bu hava iki dönemdir tamamen bir hayal alemine daldırdığı Tayyib Erdoğan’ı durdurulmaz hale getirdi. Tek kutuplu, tek başlı bir yönetim havasına soktu. Karşısına kim gelmiş ise her türlü pisliği, karalama-

hasulku@gmail.com

yı, komploları yaparak bertaraf etti. Bu olay ağababalarını da rahatsız etti. Baktılar ki şımartılan çocuk baş olmuyor karşılıklı oyunlar başladı. Gelinen noktada Ortadoğu’da bırakalım sorunsuz komşuyu sorunumuz olmayan komşumuz kalmadı. Değerli okurlarım ve Avrupa’lı Türkler, Almanya ile kavgalı restleşmeli bir döneme girdik. Bunun faturası göçmen olan Türk insanına çıkacaktır. Avusturya Dışişleri Bakanı Stefan Kunz bu güne kadar Türk sivil toplum kuruluşları ile ikili ilişkilerde çok iyi iken şimdi Başbakan ile restleşirken bunun faturası benim emektar işçi kardeşlerime kesilecektir. Bir tarafta bu kadar keşmekeş içinde olan ve belli bir siyasi partinin adayı olarak ortaya çıkan, hırsızlık, yolsuzluk gibi bir çok şaibesi olan, diktatörlüğünü toplumun her kesiminin kabul ettiği bir şahıs ülkeyi karanlığa doğru sürüklemektedir. Diğer tarafta MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin çatı aday diye ortaya çıktıgı, isimler önemli değil vasıflara bakacağız diyerek siyasi partileri ve STK’ları gezerek sonunda ise CHP Genel Başkanı’nın açıklamasında yarar gördükleri bir ismi ortaya çıkardılar! Ekmelettin İhsanoğlu.. Hemen ismi ile bile alay eden sözde müslüman bir kesim çıktı. Dinini ikmal etmiş, kemale ermiş anlamına gelen bir isim ile alay ederken inançları ile nasıl çeliştiklerini gösterdiler. Toplumun dindar Cumhurbaşkanı tiplemesine ise tamamen uygun aynı zamanda ise milli değerlere bağlı yani MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli beyin üç M kriteri dediği Muhafazakar, Milliyetçi ve Modern bu üç sıfata uygun bir şahsiyettir. Yapmış olduğu görevler ve yapısı itibarı ile Ortadoğu’da ki Türkiye saygınlığını tekrar inşa edecek hatta daha da geliştirecek bir Ortadoğu uzmanı, Batı ile ilişkileri normale taşıyacak kadar bilgi ve birikimi olan iyi bir dilomat, Türk milletinin değerlerine, benliğine son derece bağlı Türk’lüğünden utanmayan ve gurur duyan bir şahsiyet! Kimse benim aday profilim değil, benim siyasi ve dünya görüşüme uygun değil deme lüksüne sahip değil. Ekmelettin Bey Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmaya adaydır. Senin partin benim partin demeden ülkenin çıkarları doğrultusunda bir yönetimle Cumhurbaşkanı olacak bir adaydır. Karar senin milletim, ya çete ya da çatı diyeceksin. Ya karşılıklı kutuplaşma ya da uzlaşı diyeceksin. Ya diktatörlükle başkanlık sistemine doğru diyeceksin ya da adaletle ülke çıkarları diyeceksin. Ya seçilmek için bölünmenin son ayağı olan özerlik isteklerine evet diyen diyeceksin ya da ne olursa olsun devletin ve milletin birlik beraberliği ve bölünmez bütünlüğü diyeceksin. Karar senin... Allah yar ve yardımcın olsun, selam ve dua ile..

17


TÜRK TARİHİ

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

KIBRIS BARIŞ HAREKATI

Osmanlı Devleti’nin bir parçası iken İngilizlerin elinden Rumların eline geçen Kıbrıs, Türkiye’nin uluslararası meselelerinin başında geliyor. Osmanlı Devleti tarafından 1571’de fethedilen Kıbrıs adası 1878 yılındaki Berlin antlaşmasına kadar doğrudan Osmanlı Devleti tarafından yönetildi. Berlin antlaşması ile İngiltere’nin adada asker bulundurması ve adayı yönetmesi kabul edildi. Böylece ada Osmanlı toprağı olarak kalacak ancak yönetimi İngiltere tarafından yapılacaktı. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve müttefiklerine karşı 1914 yılında Almanya’nın yanında savaşa girmesi üzerine İngiltere 5 Kasım 1914’te adayı ilhak ettiğini açıkladı. I. Dünya Savaşı sonunda yapılan Lozan antlaşması ile de Türkiye, Kıbrıs adasının İngiltere’ye ait olduğunu kabul etti. Böylece Kıbrıs konusu 1950’li yıllara kadar Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde yer almadı. Ta ki Kıbrıs adasında yaşayan Rumların Enosis’i ( Yunanistan’a katılma ) gerçekleştirmeye çalışmalarına kadar.

1959 yılında Türkiye, İngiltere ve Yunanistanla imzaladığı Zürih ve Londra Anlaşmaları ile bu ülkelerin garantörlüğünde Türk ve Rum halklarının ortak eşitliğine dayalı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Rum toplumu lideri Makarios Cumhurbaşkanı, Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiştir. Ancak, 1963 yılından itibaren Rumların silahlı saldırıları sonucu Kıbrıs Türkleri ülke yönetiminden baskı ve zulüm ile uzaklaştırılmıştır. Rumların en büyük ideali Enosis yani adayı Yunanistan’a bağlamaktır. Hedeflerine ulaşabilmek için yürüttükleri saldırılar ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı adanın %5’lik bir bölümüne sıkıştırılmıştır. 1974’e gelindiğinde Yunan hükümeti, adanın ülke topraklarına katılma zamanının geldiğine inanmış, fakat o an Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’u da amaçları için engel olarak görmüştür. Bu sebeple Atina, adadaki Yunan subaylarını kullanarak Makarios’u iktidardan düşürmeye çalışmıştır. 15 Temmuz 1974 tarihinde

Kıbrıs Barış Harekatı’ndan önce Rumların saldırısına karşı Türkleri savunmak için, adada ki Türkler tarafından kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın amblemi

Yunanistan’da iktidarda bulunan cuntanın desteğiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı darbe yapan Yunan subayları, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan süreci başlatmıştır. Darbeden sonra Yunan hükümetinin emrinde olan Subaylar ve ordu, Türkleri katletmeye başlamıştır. 5 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Dışişleri Bakanları I. Cenevre Konferansı’nda toplanarak bölgenin geleceğiyle ilgili çalışmalara başladı. 30 Temmuz’da konferans sona ererek Türk tarafının istekleri doğrultusunda: Kıbrıs’ta bir güvenlik bölgesinin oluşturulması, Rum ve Yunanların Türk bölgelerini derhal boşaltması, esir durumda olan asker ve sivillerin serbest bırakılmaları, barışın sağlanması ile birlikte anayasaya uygun bir hükümetin yeniden kurulmasının temini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıs Türk Toplumu ile Kıbrıs Rum Toplumu olmak üzere iki toplumun Kıbrıs vatandaşı olarak eşit olması kabul ve ilan edildi. Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi ve bölgede yaşayan Türkler’e uygulanan zulmün ve baskının artması sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra’ya gitti. Ancak Ecevit Londra görüşmelerine giderken, ona rağmen

18


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev 1.Harekat sonrası Türk, İngiliz ve Yunan diplomat ve dışişleri temsilcileri 8 Ağustos’ta 2. Cenevre Konferansı’nda toplandı. Konferans yapıldığı sırada Türklerin Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Rum Milli Muhafız Alayı ve EOKA-B terör örgütü ele geçirdikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi üstüne ellerindeki Türk esirleri de serbest bırakmamışlardır. Cenevre’de sürdürülen görüşmeler sırasında anlaşmanın mümkün olmadığı kanaati kesinleşince harekatın yeniden başlatılacağı anlamına gelen “Ayşe Tatile Çıksın” parolasını Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Rumlar tarafından şehit edilen bir aile.. Bülent Ecevit’e bildirdi. Bu gelişme sonrası 13 AğusBaşbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, Genel Kur- tos’ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk may Başkanı’na Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlatma birlikleri 14 Ağustos’ta başkent Lefkoşa’ya, 15 Ağusemrini verdi. Erbakan’ın amacı, adanın tamamını tos’ta Lefke ve Magosa’ya girdi. kontrol altına aldıktan sonra, diplomatik anlaşmalar Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in çağrısının olile toprakların bir kısmının Kıbrıs Türk Devleti’nin ta- duğu gün, TRT radyolarında “Bir gece ansızın gelebinınması karşılığı verilmesiydi. liriz” şarkısı çalması da olayın farklı bir yönünü yan Günün erken saatlerinde, Şanlı Türk Ordusu sıtmaktadır. Amerika ve Avrupa Birliği’nin baskılarına Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Kıbrıs’a havadan indir- rağmen, Kıbrıs’ta Rumların Türklere yönelik başlattığı me ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Acil olarak soykırım amaçlı saldırılar üzerine, bölgede Türk kanı toplanma kararı alan TBMM, hükümete savaş açma döküldüğü için müthiş bir şekilde birlik olan döneyetkisi verdi. 14 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Karar, İn- min Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Hükümeti ile Devgiltere ve Yunanistan büyükelçiliklerine bildirildi ve let-Millet-Asker birlik olup Kıbrıs’a asker çıkarmamız Ankara’da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı’na ve Türk kanının dökülmesine engel olmamız gurur iletildi. Pakistan, Afganistan ve İran Türkiye’nin ha- vericidir. Yıllardır dünya karşısında boynu bükük karekatını haklı buldu ve Türkiye’ye yardım sözü verdi. lan Türk milleti, Kıbrıs Barış Harekatı neticesinde tüm Libya Devlet Başkanı Kaddafi ihtiyaç duyulduğunda dünyaya kafa tutmuştu ve Türk olmanın gururunu Libya’ya ait tüm askeri mühimmatların kullanılabi- yaşıyordu. Harekat, halkı sağcısıyla solcusuyla meleceğini Türk Hükümetine bildirdi. Türk Silahlı Kuv- muruyla öğrencisiyle, işçisiyle patronuyla, hükümevetleri 22 Temmuz’da Girne’yi Yunanlı kuvvetlerden tiyle askeriyle birleştirdi ve milli gurura gurur kattı. aldı. Paraşütçülerimiz Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa’nın 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Türk kesimine indi. Yunan kuvvetlerinin Ada’da bu- lunan Türk kuvvetlerine saldırmasıyla, çatışmalar Kasım 1983′te ise Yavru Vatan Kuzey Kıbrıs Türk Ada geneline yayıldı. 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Cumhuriyeti kurulmuştur. Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararını kabul etti. Türk Bilinmelidir ki Kıbrıs bir ayak bağı değil Milli müdahalesi sonucu Yunanistan’daki cunta idaresi ve bir meseledir.... Kıbrıs Nikos Sampson Hükümeti de yıkılmıştır. Hazırlayan : Önder KOCAŞ

19


DİNİ BİLGİLER

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

hoşgeldin ya şehr-i ramazan

Recep ayı girerken “Allah’ım, Recep ve Şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizleri Ramazan ayına ulaştır” diye dualar etmiştik. Onbir ayın sultanı Ramazan’ın yollarına kandiller (Ragaip, Miraç ve Berat) dikmiştik. Kutlu misafiri en iyi şekilde ağırlamak için maddi ve manevi olarak hazırlıklarımızı tamamladık. Gözlerimiz, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden azad olan mübarek Ramazan ayını gözlemekteydi. Yüce Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, dünya yolculuğumuz bitmeden bu sene de, manevi feyiz ve bereketlerle dolu olan Ramazan-ı Şerif ayına ulaşmış bulunuyoruz. Kur’an ve Oruç ayı olan bu Ramazan ayını, hayatımızın son Ramazan ayıymış gibi değerlendirmeliyiz. Sakın ha ! gaflet ve dalgınlıkla geçirmeyelim. Yüce Mevla, Bakara suresi ayet 183’de “ Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Umulur ki (oruç tutmak suretiyle kötülüklerden) korunursunuz.” buyurarak mü’minlere oruç tutmayı emretmiştir. Zaman, imanımızı Allah’a ispat etme zamanıdır. Zaman, Kalübelada verdiğimiz sözü tutma zamanıdır.

Değerli Türk’çe okurları, oruç ile nefsimiz dizginlenir, olgunluğumuz kemale erer. Allah’ın emri olarak tutulan oruç, yalnız aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Allah için tutulan oruç, sahibinin hal ve hareketlerini düzenleyen, kalbini kin, haset ve düşmanlık gibi nefsani ve şeytani duygulardan temizleyen Rabbani bir ibadettir. Gerçek oruç, bütün azalara ve bütün vücuda tutturulan oruçtur. Şanlı Peygamberimiz (S.A.V), “ Kim kötü sözleri, kötü işleri bırakmazsa, Allahü Azimüşşan’ın o kimsenin yemesini, içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur” buyurmuştur. Yine başka bir hadis de “ Nice oruç tutan vardır ki, orucun ona açlıktan başka bir faydası yoktur” buyurarak, orucu yalnız Allah rızası için tutmamız gerektiğine dikkati çekmiştir. Çünkü Hz. Allah (C.C.) bir hadis-i kudside “Oruç benim içindir ve onun mükafatını ben veririm” buyurmuştur.

O halde değerli kardeşlerim, rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayının kıymetini iyi bilelim. Günah deryasında yüzen zamanımız müslümanlarının, günahlarını affettirmek için eline geçirdiği bu Ramazan fırsatını çok iyi değerlendirmeleri lazımdır. Geçen Ramazan gitti ve bir daha geri getiremeyiz. Değerli Türk’çe okurları, Ramazan ayı Kur’an Gelecek Ramazan’a yetişip yetişemeyeceğimizi sadeve Oruç ayıdır dedik. Bakara suresi ayet 185’de, kalp- ce Allah bilir. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı bilere nur, gönüllere şifa, mü’minlere rahmet ve bü- zim Ramazan’ımızdır. Çeşmeler akarken kovalarımızı tün insanlığa hidayet olan Kur’an-ı Kerim’in dünya dolduralım. Günahlarımıza çareler bulalım. Hayır ve semasından yeryüzüne indirilmeye Ramazan ayında hasenatlarımızı artıralım. başladığını Allahü Teala haber veriyor. Mü’minlere Ramazan ayı aynı zamanda bizim için büyük müjdeler olsun. bir nimettir. Mü’min haramlardan uzak durduğu gibi Ramazan, Kur’an ayı olduğu gibi aynı zaman- helallere bile sırf Allah rızası için geçici bir süre elida Oruç ayıdır. Oruç, sahur ile iftar arası yemekten, ni uzatmıyor. Kur’an’ın nuru ile kabrini aydınlatıyor. içmekten ve her çeşit nefsani arzulardan yalnız Allah Oruç ile de ömrünün son anındaki hararet ve susuziçin vazgeçmektir. Allah’ın bizim orucumuza ihtiyacı luğu şimdiden çare buluyor. yoktur. Dünyada hiç kimse oruç tutmasa Allah’a zerRamazan ayının orucu güzel, açlığı güzel, sure kadar bile zarar veremez. Herkes oruç tutsa yine suzluğu güzel. İftari güzel, sahuru güzel, teravihi güAllah’ın şanını zerre kadar bile arttıramaz. O halde Oruç bizim içindir. Allah’a kulluğumuzu arttıracak, zel. Fitresi, zekatı güzel. Mukabelesi bir başka güzel. Resul’üne ümmet olduğumuzu gösterecek ve bizi Tüm güzellikler necip milletimizin olsun. Sağlıklı, sıhhatli ve hayırlı bir Ramazan geçirmeniz temennisiyle. melekleştirecek bir ibadettir. Yüce Rabbim, Ramazan imtihanından başarıyle çıkıp, Oruç aynı zamanda fakirin ve yoksulun halini sonunda gerçekten bayram yapan kullarından eyleanlamamıza yardımcı olup, şükrümüzün ve hamdı- sin. Ramazanınız ve bayramınız mübarek olsun. mızın artmasına vesile olacaktır. Oruç, sağlık ve sıhhatimizin de sigortasıdır. Bize emanet olan vücuduLandeck Türk Kültür Derneği Din Görevlisi muzun yıllık izin ayıdır. Süleyman ÖZCAN 20


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

infak ve yardımlaşma ahlakı Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.s)’in evinde bir koyun kesilmişti. Koyunun etinden ihtiyaç sahiplerine dağıtıldıktan sonra Efendimiz, geriye ne kadar et kaldığını sordu annelerimize, Aişe annemiz de sadece bir kürek kemiği kaldığını ifade etti. Bunun üzerine Kutlu Nebi (s.a.s) şöyle karşılık verdi: “Aişe! Desene, bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!”

Gelip geçenlere rahatsızlık veren bir engeli yoldan kaldırmamız da sadakadır. Yine Rahmet Peygamberi (s.a.s), “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun. Onu da bulamayan, hiç olmazsa güzel bir sözle cehennemden korunsun.” hadisi ile yardımlaşmanın, gönül almanın önemini vurgulamıştır.

Bizler bilmekteyiz ki, yapılan hiçbir iyilik boşa Efendimiz (s.a.s), bu sözüyle, Allah yolunda gitmemektedir. Çünkü Yüce Rabbimiz, Kitabımızda; harcanan malın aslında kalıcı hale geldiğini ve bizlere “Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. ebedi nimetleri kazandıracağını hatırlatıyordu. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne var İslam’ın bizlere yüklemiş olduğu sorumluluk- sa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa lardan birisi de, ihtiyaç sahibi kardeşlerimize el uzat- uğratılmazsınız” buyurmaktadır. Bu ayet aynı zamanmaktır. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla da, riyadan, savurganlıktan, mal çokluğu ile gururhali vakti yerinde olanların, ihtiyaç sahiplerine yar- lanmaktan sakınmamız için bizlere bir uyarıdır. dımda bulunması demek olan infak, dinimizin üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur. Buna göre, Dinimizde yer alan zekat, fitre, kurban gibi hem farz olan zekat hem de gönüllü olarak yapılan her ibadetler yardımlaşmanın, birlik beraberliğin ve ekoçeşit hayır, infak kapsamı içerisinde değerlendirilir. nomik açıdan sosyal adaletin tesisine yönelik uygulamalardır. Bu ibadetlerde gereken hassasiyeti gös İnfak, zenginlerin fakirlere bir lütfu olarak terenler, bir yandan manevi anlamda arınırken bir düşünülmemelidir. İnfak aslında, ihtiyaç sahiplerinin yandan da geçici olan mallarını bereketlendirip kalıcı hali vakti yerinde olanlar üzerindeki hakkıdır. İlahi hale getirirler ve kazançlı çıkarlar. Onlar, ihtiyaç sakelamın belirttiği gibi: “Mallarında, isteyene ve iste- hiplerinin haliyle hallenerek zengin ile fakir arasında yemediği için mahrum kalmışa belli bir hak…” oldu- gönül köprüsü kurarlar. İşte böyleleri, nimetin şükrüğunu bilenler, sahip oldukları imkanları fakir-fukara, nü eda edebilenlerdir. garip gureba ile paylaşırlar. Böylece onlar cimrilik, mal-mülk esareti, dünyevileşme ve duyarsızlaşma Ancak her işte olduğu gibi yardımda bulungibi olumsuz durumlara düşmekten kurtuldukları manın da bir adabı, usulü vardır. Bizlere yakışan, her gibi paylaşmanın, kaynaşmanın ve gönül huzuruna türlü yardımı sırf Allah rızası için yapmak, yapılan ulaşmanın mutluluğunu yaşarlar. iyiliği dile dolamamak, başa kakmamak, bu tür işleri olabildiğince gizli yapmak, karşı taraftan herhangi Rabbimizin rızasını kazanmak hepimizin bir menfaat ummamaktır. “Temizlenmek için malını hedefi olmalıdır. Elbette bu hedefe ulaşmanın sa- hayra veren muttaki kimse, cehennemden uzak tuyısız yolları vardır. Bu anlamda sadaka ya da infak, tulacaktır. O, asla karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. sadece para ile yapılan yardım olarak anlaşılma- Yaptığı iyiliği ancak Yüce Rabbinin rızası için yapar.” malıdır. Efendimiz (s.a.s)’in ifadelerine göre; karde- ayet-i kerimesi bu konuda rehberimiz olmalıdır. şimize selam vermemiz sadakadır. İnsanları iyiliğe teşvik edip kötülükten uzaklaştırmamız sadakadır. Ramazan’ın manevi ikliminin bütün ruhumuzu kuşattığı şu günlerde, imkan ve fırsat varken gücümüz nispetinde infak etmeye, zekat ve fitremizi vermeye gayret gösterelim. Kendimizi fakir ve muhtaçların yerine koyarak ibret alalım ve sahip olduğumuz nimetlerin hakkını vermeye çalışalım. “Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir.” ayetinde belirtildiği üzere, yapacağımız yardımların, hayır ve hasenatın neticede mutlaka bize döneceğini unutmayalım. 21


KÖŞE YAZISI

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

BIRAK BARDAK KIRILSIN Hasan KESKİN

keskin_hasan06@hotmail.com

Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu.

-”Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sordu.

-”Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”

-”Kesinlikle! ” dedi, profesör.

-50gm!’ …. ’100gm!’ …..’125gm’..diye öğrenciler yanıtladı.

Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür.

-”Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verdi.

-”Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem, ” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki : Bu bardağı Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?” başlar. Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. -’Hiçbir şey’ diye yanıtladı öğrenciler. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri -”Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” düşünmek önemlidir, fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları diye sordu profesör bu kez. her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). -”Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı. Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her -”Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!… olurdu?” -”Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs. gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”. Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler. -”Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” diye sordu profesör. -”Hayır.” diye yanıtladı herkes. -Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi? Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

22


ŞİİRLER

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev YOLLARIN SONU

DUA

Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize. Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Biz,kısık sesleriz...minareleri, Sen,ezansız bırakma Allahım! Ya çağır şurda bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allahım! Mahyasızdır minareler...göğü de, Kehkeşansız bırakma Allahım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allahım! Bize güç ver...cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allahım! Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah’ım! Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah’ım! Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah’ım! Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah’ım! Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız; Ve vatansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Arif Nihat ASYA

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların… Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda. Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda. Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz; Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına. Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin Değişilir topuda bir sokak kaltağına. İster düşün… Kendini ister hayale kaptır… Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların. Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır Sevimli bir hayale açılırken kolların. Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı! Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay! Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları. Düştüğü yer uzakta “DİLEK” adlı bir saray. O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek. Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini; “Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!” diyecek. H.Nihal ATSIZ

ALI KEMAL’E (Ziya Gökalp Malta’da sürgünde iken, Ali Kemal’in yazdığı düşmanca yazılara bu şiirle cevap vermiştir)

Ben Türküm! diyorsun, sen Türk değilsin! Ve İslamım! diyorsun, değilsin İslam! Ben, ne ırkım için senden vesika, Ne de dinim için istedim ilam!

SESSIZ GEMI

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için, Ummadım bu işten asla mükafat! Bu yüzden bin türlü felaket çektim, Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!

Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes; Ilk gayem olurdu Türk milliyeti Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak, Kurtarır her İslam olan milleti!

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum, Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı! Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak, Seninki öldürmek her yaşatanı!

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır: Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil! Türklük hadimine ‘Türk değil! ‘ diyen Soyca Türk olsa da ‘piçtir’, Türk değil! Ziya GÖKALP

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. Yahya Kemal BEYATLI 23 23


TARİHTE BU AY

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

Srebrenitsa Katliamı - 11 Temmuz 1995 Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)’nda Sırp Ordusu’nun Srebrenitsa’ya karşı giriştiği Krivaya ‘95 Harekatı esnasında Temmuz 1995’te yaşanan ve en az 8,372 Boşnak’ın Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kentinde general Ratko Mladiç komutasindaki ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır. Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır. Sırp ordusunun dışında katliama “Akrepler” olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa’yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barış gücü askerinin varlığı katliamı önlememiştir.

465 sivilin defnedilişi (11 Temmuz 2007)

Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa’daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.

Zeki Velidi Togan - 10 Aralık 1890 - 26 Temmuz 1970 Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 Başkurdistan’ın İsterlitamak ilinin İşimbay kazasına bağlı Küzen Köyü’nde doğdu ve 26 Temmuz 1970’de İstanbul’da ebediyete kavuştu. Zeki Velidi TOGAN, Türk tarihinin önemli bilim ve siyaset insanlarından birisidir. Togan yalnızca bir tarihçi değil, siyasetçi, toplum önderi ve devlet adamıdır. Onun mücadelesi, fikirleri ve ideali, gençliğimiz için, geleceğimizin daha sağlam temellere dayanması için, Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarının yarınları için iyi bilinmelidir. Togan’ın mücadele azmi ve kararlılığı ise Türk Dünyasının bilim ve siyaset insanlarına örnek olacak düzeydedir. O, Türk olan ve Türk’e ait tüm değerleri öğrenmek ve öğretmek isteyen kahraman bir alimdir. Bolşevik Rus devrimi sırasında Başkurtların egemenlik ve bağımsızlık hareketine katılması ve önderlik etmesi, devlet adamı kişiliğinin ve cesaretinin toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanması noktasında ne kadar önemli olduğunu ispatlamaktadır. Zeki Velidi Togan, 1925’te Türkiye’ye çağrıldı. 1927’de İstanbul Dârülfûnûnunda Türk tarihi ve tarihte usul muallimliğine tayin edildi. Daha sonra Viyana’ya gitti. Viyana Üniversitesinde İbn-i Fadlan’ın Seyahatnamesi adlı teziyle doktorasını bitirdi. Bonn ve Göttingen üniversitelerinde ders verdi. 1939’da tekrar Türkiye’ye dönen Zeki Velidi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde profesör olarak göreve başladı. Daha sonra ordinaryüs profesör oldu. Turancı siyasi faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla 1944’de tutuklandı. Üç yılın sonunda askeri mahkeme kararı bozmuş ve kendisinden özür dilenerek beraat etmiştir. 1948’de Edebiyat Fakültesindeki görevine tekrar döndü. 1950’de İslamı Tetkikler Enstitüsünü kurarak, ölünceye kadar bu enstitünün müdürlüğünü yaptı. Zeki Velidi, genelde Rusya ve Orta Asya’daki Türkler üzerine 300 kadar makale ve kitap yazdı. Anılarını Hatıralar adlı eserinde 1961’de yayınladı. Diğer eserlerinden bazıları şunlardır: 1) Bugünkü Türkeli Türkistan ve Yakın Tarihi (1947), 2) Umumi Türk Tarihine Giriş (1946), 3) Tarihte Usul (1950), 4) Türklüğün Mukadderatı Üzerine (1970), 5) Oğuz Destanı. 24


Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

Sadık Ahmet - 7 Ocak 1947 - 24 Temmuz 1995 Sadık Ahmet, mensubu olduğu Batı Trakya Türkleri’nin hakları için verdiği mücadele ile tanınmış bir tıp doktoru ve siyasetçidir. Sadık Ahmet Gümülcine’nin Sirkeli köyünde doğup, ilköğrenimi köyünde, orta öğrenimini ise il merkezindeki Celal Bayar Lisesi’nde tamamladı. 1966-1967 öğrenim yılını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde geçirdikten sonra, Selanik üniversitesi tıp fakültesine girdi. 1974 yılında aynı fakülteden hekim olarak mezun olduktan sonra, 34 ay süren askerlik görevini yerine getirdi. Bunun ardına, bir yıllık zorunlu hekimlik hizmetinden sonra 1978 yılında Batı Trakya’ya dönüp cerrahlık ihtisasına başladı. Cerrah unvanını 1984 yılında edindi, ve aynı dönemde Batı Trakya Türkleri’nin toplumsal sorunlarına eğilmeye başladı. Bu sorunların başında Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığının kimliğini tanımaması gelir. Bunun yanı sıra, çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşan Batı Trakya Türkleri’nin topraklarının kamulaştırılması, insan haklarına aykırı olarak 1955-1998 yılları arasında Yunanistan vatandaşlık yasasının 19. maddesi gereği 46.638 Batı Trakyalı ve Oniki Adalı Türk’ün vatandaşlıktan çıkarılması ve Lozan Antlaşması’na aykırı olarak Batı Trakya Türk Azınlığının eğitim kurumu kurup denetleyememesi ve dini önderini seçme hakkının gasp edilmesi diğer önemli sorunlar arasındadırlar. Bu sorunlar karşısında, Sadık Ahmet ilk olarak 1985 yılında, Batı Trakya Türklerinin sorunlarını uluslararası kamuoyuna duyurmayı amaçlayan bir imza kampanyası başlattı ve 8 Ağustos 1986’da bunun üzerine tutuklandı. Engellemelere rağmen, 15.000’e yakın imza toplamayı başarmıştı.Sonraki yıl, 25 Eylül’de Selanik’te bulunan İnsan Hakları üyelerine Batı Trakya Türklerinin sorunlarını açıklayan bildiriler dağıttı ve dolayısıyla 30 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu karar uluslararası kuruluşların baskıları nedeniyle hala Yunanistan yüksek mahkemesinde temyiz halinde bulunmaktadır. 18 Haziran 1989 genel seçimlerinde Batı Trakya Türklerinden seçilen ilk bağımsız milletvekili oldu, ancak çok sürmeden milletvekili adaylığı iptal edildi. 26 Ocak 1990 tarihinde gerçekleşen bir konuşmasında, Batı Trakya Azınlığı ile “Türk” sıfatını kullanmasından ötürü tutuklandı ve Selanik Dudullu hapishanesinde 2 ay geçirdikten sonra cezasının kalanı paraya çevirilip serbest bırakıldı. 8 Nisan 1990’da ikinci kez bağımsız milletvekili seçilen Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerini temsil eden ilk siyasi parti olan Dostluk, Eşitlik, Barış (DEB) partisini 13 Eylül 1991’de kurup genel başkanlığını üstlendi. Bunun üzerine 1993’de seçim yasasında değişikliğe gidilerek, seçimlere katılan partilere %3’ü geçme zorunluluğu getirildi. Yunanistan nüfüsunun %1.5-2’sini oluşturun Batı Trakya Türk Azınlığı ile DEB’in Meclis’e girmesi böylece engellendi. Sonraki yıllarda, Yunan makamlarının caydırıcı politikasının devamına rağmen, Sadık Ahmet, ülke içinde ve uluslararası ortamlarda Batı Trakya Türklerinin sorunlarını başarı ile dile getirmeye devam etti. 24 Temmuz 1995’de Lozan Anlaşmasının 72. yıldönümünde şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybetti. Türkiye’de, özellikle Trakya bölgesinde, birçok okul, yol ve park adını taşımaktadır. 01.07.1683 - Osmanlı ordularının Viyana taarruzu başladı. 03.07.1988 - İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü açıldı. 03.07.2000 - Kemal Sunal vefat etti. 10.07.1996 - Türksat uydusu, Fransız Guyanası’ndan uzaya fırlatılarak geçici yörüngesine yerleşti. 12.07.1932 - Türk Dil Kurumu kuruldu

17.07.1987 - Ülkücü Veli Can Oduncu Gaziantep Özel Tip Kapalı Ceza Evinde şiş ve bıçaklı saldırı sonucu şehit oldu. 23.07.1939 - Hatay, Türkiye’ye katıldı. 24.07.1923 - Türkiye’nin sınırlarının çizildiği Lozan Antlaşması imzalandı. 24.07.1959 - Irak’ta 1000 kadar Türkmen’in katledildiği açıklandı.

25

27.07.1914 - Avusturya, Sırbistan’a savaş ilan etti. 1. Dünya Savaşı başladı. 28.07.1943 - İngiliz hava kuvvetlerinin Hamburg’u bombalaması sonucu çıkan yangınlarda 42.000 Alman sivil öldü. 31.07.1959 - Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu (şimdi ki AB) adaylığı için resmen başvurdu.


EĞLENCE

TÜRK’ÇE | SAYI 4 | TEMMUZ 2014

Ye Kürküm Ye Akşehir’in beyleri Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca’yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış.

Bir Avcı Bir avcı diğerine sordu: Köpeğinizi satın almak istiyorum ama sadık mıdır? -Hem de fazlasıyla sadık. Size bu konuda yüzde 100 garanti verebilirim. -Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz? Şimdiye kadar 5 kere sattım. Her seferinde de geri geldi. Pazarlık Payı Küçük Kayseriliye hocası sormuş; - Altı kere altı ? - 39 - Otur sıfır Arkadaşı sorar ; - Bildiğin halde neden otuz dokuz dedin ? - Pazarlık edecektim, anlamadı.

- İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş? Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:

Sigara Öldürür Albay, askerlerin sigara içmelerine engel olmak için kantinin duvarına bir tabela astırmıştır. Tabelada “Sigara Öldürür” yazar. Ertesi gün oradan geçen albay, yazının altında ki yeni yazıyı görür: - Türk askeri ölümden korkmaz !

- Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin. Temel’in Seçimi Temel’e sormuşlar; “güzellik mi aptallık mı?” Pen aptalluğu seçerum, güzelluk geçicidur. 26


BULMACA

Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev

KELİME YERLEŞTİRME

SUDOKU 5

4 6

4

9 7

2

T O K

2 8

9 7

3 4

3 6 2

3

4 5

7

1

3 7

4

2 8

1

3

3 HARFLİ ACI ROL ELİ TOK KAL TUT KAS YOK KOD ÖLÜ KÜL ÜST PAS ÜÇÜ

4 HARFLİ BABA BAĞI ELMA ERDİ HALA İÇEN KABI SADE USUL

5 HARFLİ ÇABUK DALDI EKMEK ISLAK İBLİS İCABI KANIN KİBAR KILIÇ PANİK ŞAPKA

6 HARFLİ BİÇİMİ CİĞERİ DİKİLİ İLGİSİ KABACA NEREDE SANDAL SANDIK ÜZENGİ

7 HARFLİ EDİLMİŞ KIYAFET ÜSTELİK

1 5 4 5 7 8 9 1 5 6 1 2 6 5 8 2 7 3 1 8 5 2 3 4 9 7 1

9 HARFLİ EDECEĞİNİ KOPYASINI

KELİME AVI A V S F V K A S I R G A M K D

L K L K Z T F O I T K A C İ A

A L D T E D H K C M H M D L V

C S A T R A N Ç I L I A Y İ F

A L P K G V Ğ P U H V Z A M T

H İ C İ V E C K S Z Y L M J U

B P Ü Z R H A M A K O O Z I O

G Z E N C E F İ L L E D H N Z

Ö Ç T S Y L R P P S T O H A H

R H I N E E N A K I Ş S N M Ş

K B A H N C K K M Ğ A R E I A

E S Ç D M G İ L E T İ Ş İ M H

M E E Y H A P B G B P F Y J E

V T A V L A O Ü H I M I A R S

G K O H N N U S V O E A F C E

I E J İ C L P Ğ Z K C B Z E R 27

P S K U A N E J A Y M O M M Ğ

M E K Y K B E Y O C U N V P T

B R R I A Z Z H L D A E K A P

C D B Z R E P V Z A F O Ç T A

V L E R S Y U K O O K A E İ C

C T D Y U B I C Y N Y K H F E

D C D A O E U T I L Y K I J L

Ü J N D E K O K A D K S J S E

B H A Z A L G K N K I V R A K

LEYLAK - EMPATİ AKARSU - BONCUK HAZAL - HAMAK LODOS - ACELE KASIRGA - ÇAYLAK MIZMIZ - ŞAHESER RENDE - KESER HİCİV - MECMUA MAHLUK - KIVRAK NAKIŞ - TAVLA İLETİŞİM - KİLİM ZEYBEK - SATRANÇ GÖRKEM - ABONE PANİK - ZENCEFİL LEHÇE - ALACA



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.